564692 17:05 İkinci el otomobilde “bayram hareketliliği” otomobilde “bayram hareketliliği” tatilini otomobilsiz geçirmek istemeyen vatandaşlar, otomobil sektörünü hareketlendirdi.  Oto Galericiler Odası Başkanı Ali Çırak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ikinci el otomobil sektöründe ramazan nedeniyle tatilden dönen vatandaşların başlattığı hareketliliğin, yaklaşan bayram öncesi devam ettiğini söyledi. Bayram tatili öncesi satışların arttığını belirten Çırak, “Bayram tatilini otomobilsiz geçirmek istemeyen  vatandaşlar ikinci el sektörüne canlılık getirdi. Oto pazarları ve galerilerde her bütçeye uygun araç bulunuyor” dedi.  Çırak, bayrama bir kaç gün kala satışların daha da artmasını umduklarını bildirdi. 564495 Adanaspor Kocaeli'ye umutlu gitti Teknik direktör Ekrem Al, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kocaelispor maçına en iyi şekilde hazırlandıklarını söyledi. Geçen hafta Çaykur Rizespor karşısında talihsiz bir yenilgi aldıklarını anımsatan Al, ''Çaykur Rizespor yenilgisini, Kocaelispor galibiyetiyle telafi edeceğiz'' dedi. Bu arada, turuncu beyazlı ekipte sakatlıkları geçen Mbilla ile Emrah Bedir'in yarınki maçta forma giyebilecekleri, sakatlığı devam eden Emre Aktaş'ın ise oynamayacağı belirtildi. Hava yolu ile İstanbul'a hareket eden kafilenin, daha sonra Kocaeli'ye geçeceği kaydedildi. 564331 'Kahrol düşman' demekle terörle mücadele olmaz 'Kahrol düşman' demekle terörle mücadele olmaz ESKİŞEHİR (İHA) Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir kez daha Kürtçe konuştuğu Eskişehir'de, "Sivrisinekler sizi rahatsız ediyorsa, elinize küçük bir peçete alıp 'pat küt' birkaç tanesini öldürmek çare değil. Eskiden Zeki Müren için derlerdi, 'kahrol düşmanım' dermiş. 'Kahrol düşmanım' demekle terörle mücadele mümkün değil" dedi. Eskişehir Girişimci Sanayiciler ve İşadamları Derneği'nin (EGSİAD) Anemon Otel'de düzenlediği konferansta konuşan Bakan Arınç, Türkiye'nin bugün demokratik açılımı çok konuştuğunu ifade ederek, "Bir ucundan Kürt meselesi deniliyor. Bir ucundan ki, doğru olan söylem demokratik açılımdır. Özgürlüklerin genişlemesi, demokratikleşmenin daha da gündeme gelmesidir, güncellenmesidir" diye konuştu. Bülent Arınç, bölgedeki ekonominin geri kalmasının terörün de gıdası haline geldiğini dile getirerek, şunları söyledi: "Ülkemiz, en az 25 yıldır terörle mücadele ediyor. 25 yılda toplayın, çarpın en az 300 milyar dolar zararımız var. Kaybettiğimiz canlar da zaten 300 milyar doları karşılamaz. Çünkü, birisinin hayatı bile bizim için çok önemli. 30-40 bin civarında şehidimiz, ölümüz, yaralımız var. Mesele, sadece terör sorunu değil. Birtakım siyasiler, bunu kolay yoldan çözmek için 'bu bir terör sorunudur, onun elinde tüfek varsa senin elinde top olur. Sen bunun hakkından gelirsin' diyorlar. Halbuki şöyle düşünmek lazım. Hepimiz Allah saklasın bir rahatsızlık geçirebiliriz. Hastalığın neden meydana geldiğini teşhis etmek tedavisi için kadar elzemdir. Siz, her karnı ağrıyan adama hap verirseniz ve bu hap iyileştirecek derseniz, maalesef başka bir rahatsızlığın da sebebi olabilirsiniz. Teşhis çok önemlidir. Nasıl halsizliklerde kanser gibi ölümcül bir hastalığın belirtisi olan birşeyle karşı karşıyaysanız, ilk gideceğiniz bir doktor, hastane ve orada muayene ile tetkiklerin yapılmasıdır. Terör de bir hastalık ve bir sonuçtur. Terör, sadece bir olayın sebebi değildir. Terör, pek çok olayın sonucudur. Dolayısıyla sonuç ateşli bir hastalıksa, terör de aynen onun gibi bir ateşli hastalık ve sonuçtur. Bu teröre yol açan sebepleri bulabilirseniz, sebeplerle mücadele etmeniz ve onları yok etmeniz gerekir. Sivrisinekler sizi rahatsız ediyorsa, elinize küçük bir peçete alıp da 'pat küt' birkaç tanesini öldürmek çare değil. Çünkü, sizin bir kaç tane öldürdüğünüz yerden eğer yakında bir bataklık varsa, her saat birkaç yüz tane ürüyor demektir. En akıllıca yapılacak iş, oradaki bataklığı kurutabilmektir. Hele hele 'kahrolsun sinekler' demekle sivrisineklerle mücadele hiç mümkün değil. Eskiden Zeki Müren için derlerdi, 'kahrol düşmanım' dermiş. 'Kahrol düşmanım' demek ile terörle mücadele mümkün değil. Bataklığı kurutmanız lazım. bataklığı kurutmak için de tedbirler alacaksınız. Teröre yol açan belki 10 sebep var. Bu sebepleri siz Türkiye'de demokrasi içerisinde çözemezsiniz, terör yaşamaya devam eder." "DAHA AÇIK KONUŞTURMAYIN" "Sadece 'terörist var, dağa çıkmış, elinde silah mücadele ediyor' der ve arkasını aramazsanız, sebepler noktasında bir çalışma yapmazsanız, zaman dağa çıkmalar devam edecektir" diyen Bakan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Eline silah alan gözü dönmüş insanlarda hem ülkesinde ne var ne yoksa yıkacak, hem de önüne gelenin hayatına son verecektir. Bu sebepler; ekonomik, geri kalmışlık, eğitimsizlik, kendilerini başka kimlikle tanımlamak isteyenlere bu fırsatın verilmemesi, kültürel hakların verilmemesi, kabul edilmemek, oradaki feodal düzen ya da haksızlık, zulümler, devlet görevlilerin çok aşırı, sert davranmaları olabilir. Daha açık konuşturmayın beni. Bunları siz de biliyorsunuz. 10 tane sebep sayarsınız, sonuç dağa çıkmaktır, eşkiya olmaktır. Siz bunlarla mücadele edip de dağa çıkmayı engelleyebilirseniz, hele hele dağdan inişleri kolaylaştırır, halkın içerisinde özgürce yaşama imkanını bu aldatılmış insanlara verirseniz, Türkiye'de huzuru sağlamak, herkesin bin yıldan beri olduğu gibi birbirini kucaklaması mümkün olabilir. Biz, buna ihtiyaç olduğuna inanıyoruz." "KÜRTÇE KONUŞTUM, GÜRÜLTÜ KOPARDILAR" Bülent Arınç, gecen günlerde Manisa'da söylediği ve Türkçe karşılığı "Allah razı olsun" olan Kürtçe "Xwede şi te razi be" sözünü tekrarlayarak, "Geçen Manisa'da söyledim, gürültü kopardılar. Halbuki herkesin her gün yaptığı bir şey. 'Xwede şi te razi be' dese bir adam, ne diye sağa sola bakacağımıza, 'ya Allah razı olsun diyor bu adam, onu da bilmiş olalım' diyeceğiz. Türkiye'de insanlar bunu zaten konuşuyor. En az 8-10 milyon insan evinde konuşuyor" ifadelerini kullandı. Demokratik açılıma karşı çıkanların sebeplerini söylemeleri halinde buna saygı duyacaklarını vurgulayan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Çünkü, belki de biz yanlış yapıyoruz. Ama 'söyletmeyin vurun' mantığıyla 'vay vatan hainleri, vay bölücüler, vay suikast yapıcılar' diye sadece bunu konuşan insanlara hayali bir takım suçlamalarla karşı çıkılarsa, bu Türkiye'ye yapılacak çok büyük bir eziyettir. Herkes fikrini söylemeli, doğru bildiğini ortaya koymalı ki, biz onların tecrübelerinden istifade edelim. Ülkeyi yöneten hükümet de yanlış bir şey yapmasın. Hükümetin istediği budur. 'Ay ben seni kabul etmmnuç ateşli bir hastalıksaem, seninle bir kelime bile konuşmam, seni kapıdan kovarım', bu anlayış içinde bir şeyin Türkiye'de hiç kimseye yakışmadığını, özellikle siyaset dilinin böyle olmadığını söylemek lazım. İyi niyetle yola çıktık. Türkiye'nin bu sorununu çözersek, Allah'ın izniyle çözeceğimize de inanıyorum, Türkiye hem içerde hem dışarda uçar arkadaşlar. Şehitlerin arkası gelebilir. Çünkü, terör 25 seneden beri devam ediyor. Tek çaremiz var, 'Türkiye'nin böyle bir sorunu yoktur' diyenlerle hiçbir şey konuşamazsınız. 'Türkiye'nin sadece terör sorunu var, bu da bombayla, silahla önlenir' diyenlerle konuşacak fazla bir şey kalmadı. Çünkü Türkiye, 25 senedir 10 hükümet, 12 Genelkurmay Başkanı, 15 Kara Kuvvetleri Komutanı gördü, 84'te nasıl başladıysa, bugün çok şükür 6-7 aydan beri çatışmasızlık süreci var, ama bugün de aynı şekilde devam ediyor diyebilirsiniz. zaman tek bir şey var. Türkiye'nin bu sorununu çözmeliyiz. Bu sorun var, bunun yolu da var. Terör, Türkiye'de bir sektör haline geldi. Bu sektörden kaynaklanan rant peşinde koşan iç ve dış çevreler var. Türkiye, huzur ve barış, ülkenin esenliğe çıkmasını istiyor. Bunu yapacak olan biz oluruz, bizden sonrakiler olur, bilemem. Ama bu bir cesaret işidir. Bütün riskleri göze alarak bu iktidar, 'ben bu işi çözmeye varım, neye mal olursa olsun, halkımın bu isteğini yerine getiriyorum' diyorsa, buna saygı duymak ve buna yardımcı olmak düşer" şeklinde konuştu. 564816 Okul alışverişi ortalama ne kadar tutuyor? A.A muhabirinin edindiği bilgiye göre, ilköğretim öğrencilerinin önlük ve ayakkabı fiyatları 15-35 lira, okul çantası 10-50 lira, beslenme çantası 10-15 lira arasında değişiyor. Ulus'taki bir mağazanın sahibi Suat Berberoğlu, kız önlüklerinin 30, erkek önlüklerinin ise 15 liradan satıldığını söyledi. Önlük fiyatlarında geçen yıla oranla fazla değişiklik olmadığını ifade eden Berberoğlu, gömlek, kravat, ceket, pantolon,hırka ve süveterden oluşan orta okul ve lise formalarının tamamının; orta kalitede 65 lira, iyi kalitede ise 90 lira civarında fiyatlarla satıldığını anlattı. Berberoğlu, bazı mağazalarda ''piyasa malı'' olarak nitelendirilen  tam takım okul formaları bulunduğunu, ithal ve kalitesi düşük bu ürünlerin 30-40 lira arasında satıldığını kaydetti.  Ulus'taki bir başka mağaza sahibi Mustafa Afşin ise okul önlüklerinin 15 ila 20 lira arasında değiştiğini söyledi. Orta okul ve lise formalarının tamamının 45 ila 70 lira arasında satıldığını bildiren Afşin, ''bazı veliler indirimli ürünleri tercih ediyor, bazıları ise kaliteliyi'' dedi. Afşin, Milli Eğitim Bakanlığı'nın okul kıyafetleriyle ilgili değiştirme düşüncesi olduğunu hatırlatarak, bunu doğru bulmadıklarını söyledi. Bir ilkokul öğrencisi önlüğünün pahalı olmadığını, senede iki takım giyilebileceğini anlatan Afşin, önlük yerine düşünülen formaların hem pahalı olduğunu hem de giyilmesinin zaman aldığını söyledi. Afşin,''bir önlüğü çocuğa dakikada giydirebilirsiniz. Bizde önlükler 15 ila 20 lira arasında'' dedi.   Ulus 100. yıl Çarşı'sında okul kıyafetleri satan mağaza sahipleri, velilerin geçen haftadan başlayarak alış verişe başladıklarını, fiyatta daha fazla ''ikram'' ve indirim için kredi kartına tek çekim veya taksitli ödeme şekli yerine nakit ödemeyi önerdiklerini söylediler.  Ulus'taki kırtasiyelerde ise okul çantaları 10 ila 50 lira arasında değişirken, beslenme çantaları 10 ila 15 lira arasında satılıyor. Ulus'taki çeşitli mağazalardan alınan rakamlara göre, okul kıyafetlerindeki fiyat aralığı şöyle:           GİYİM          FİYAT ARALIĞI           Önlük (Kız)      30-35 lira           Önlük (Erkek)    15-35 lira                Gömlek           10-20 lira             Yaka              5-10 lira           Ceket            20-50 lira           Pantolon         20-35 lira           Hırka            10-25 lira           Süveter          10-20 lira           Ayakkabı         15-35 lira           Okul çantası     10-50 lira           Beslenme Çantası 10-15 lira  564526 Kapıkule'de TIR kuyruğu Kapıkule Sınır Kapısı'nda, yurt dışına çıkış yapacak 80 civarında TIR, kilometre uzunluğunda kuyruk oluşturdu. Kapıkule gümrük yetkililerinden edinilen bilgiye göre, TIR'ların ihracat yüklerini gidecekleri ülkedeki firmalara pazartesi günü teslim etmeye çalışması nedeniyle, Türk tarafında TIR kuyruğu oluştu. Kapıkule'de TIR'ların işlemlerinin kısa sürede tamamlandığını ifade eden yetkililer, tırcıların aynı anda gümrük kapısına gelerek çıkış yapmak istemesinden kuyruğun oluştuğunu bildirdi. Kapıkule'de halen 80 civarında TIR, çıkış için bekliyor. 564745 Baykal'dan Arınç'a 'el öpme' cevabı CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, hükümetin, bundan önce en önemli konularda CHP'den destek istemediğini ifade ederek, ''En önemli konularda ihtiyaç hissetmedin de şimdi Kürt açılım konusunda niye CHP'ye geliyorsun? Onlara tavsiyem kimsenin elini öpmesinler. El öpmeye çok alıştıkları anlaşılıyor. Yeterince el öptükleri için zaten Türkiye'ye bu hale getirdiler'' dedi. Baykal, CNN Türk canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. İstanbul'da yaşanan sel felaketine değinen Baykal, selin 17 Ağustos 1999 depreminden sonra yaşanan en büyük felaket olduğunu söyledi. Yaşanan can ve mal kaybına işaret eden Baykal, maddi kaybın boyutlarının büyüklüğünü de vurguladı. Selin ardından İstanbul'a gittiğini ve tır parkında incelemelerde bulunduğunu hatırlatan Baykal, AK Parti iktidarı döneminde Ayamama Deresi'ne yer yer müdahale edildiğini, ıslah çalışmaları yapıldığını ancak yapılanların olayı kontrol etmeye yetmediğini iddia etti. ''Bu güzergah boyunca muazzam bir imar faaliyeti gerçekleştirildiğini'' söyleyen Baykal, ''Bunlardan bir tanesi de bizzat Başbakan'ın belediye başkanlığı zamanında gerçekleştirdiği Başakşehir'' dedi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın, ''tır parkı izninin CHP zamanında verildiğine'' yönelik sözlerinin hatırlatılması üzerine Baykal, Topbaş'ın ''6 tane park ruhsatı verildi. Bunların bir kısmı onların zamanında verildi'' dediğini belirterek, ''Sen 6'yı, 5'i bırak. Ben bir tanesini söylüyorum da 13 vatandaşımızın ölmesine ve yüzlerce tırın tahrip olmasına yol açan tır parkını konuşuyorum. Somut bir tır parkı. Bana onun 20-30 kilometre ötesindeki CHP'li belediyelerin yaptıkları tır parkı ruhsatlarından bahsediyorlar. Karıştırmaya, vatandaşın zihnini bulandırmaya çalışıyorlar'' diye konuştu. -''KAMER OTOPARKI...''- Baykal, ''O parkın ruhsatı kimin zamanında, ne zaman, kime verilmiş?'' sorusunu, şöyle yanıtladı: ''Hiç şüphe yoktur ki, onun ruhsatı AKP yönetimi zamanında verilmiştir ve tır parkı olmaya hiç müsait olmayan bir yerdir. Olmadığı da bu yaşanan olayla ortaya çıkmıştır. Bu olay bunun çok somut kanıtıdır. AKP'nin bu otoparkta, 'Kamer Otoparkı', adında da 'Kamer' geçiyor zaten, ruhsatın sahibi İstanbul Belediyesi'dir. Buranın sahibi de Başbakan'ın yakın arkadaşı, dostu, çocuklarıyla birlikte meşhur kuyumcu dükkanını açan, ona yardımcı olan kişidir. Cihan Kamer oranın sahibidir. Yani kendi ailesinden biri tır parkını işletmektedir.''  İstanbul'da boş arsalara tır parkı ruhsatı verildiğini, bu arsalarda hiçbir yatırım yapılmasına gerek olmadan sadece gelen tırlara bedel kesildiğini anlatan Baykal, ''bir arsa sahibine kıyak yapılmak isteniyorsa ya arsanın hafriyat alanı olarak gösterildiğini ya da tır parkı ruhsatı verildiğini'' savundu. ''Sel basacak yere niye veriyorsunuz onu?'' diye soran Baykal, ''(Bu bizim özel dostumuz, arkadaşımız). Bunu derseniz bu çok ağır bir sorumluluktur'' dedi. Diğer derelerde yaşanan taşkınlara da değinen Baykal, ''İstanbul Belediye Başkanı 'Biz 16 yıl kaldık, onlar 44 yıl kaldı' diyor. Biz 44 yıl kalmışız da bizim zamanımızda böyle bir şey olmuş mu? Biz devrettiğimiz zaman böyle bir şey olmuş mu? Sen almışsın, yaptığın uygulamalarla şimdi 16 yıl sonra iş gelmiş buraya dayanmış. Bu 16 yıllık uygulamanın sonucudur. Daha önce orada yapılmış ve sel felaketine yol açan hangi inşaatlar var? Orası bomboş araziydi CHP devrettiği zaman. Kuş uçmuyordu, hiçbir şey yoktu. Bunlar orayı yoğun inşaat alanı haline getirdiler'' diye konuştu. -''İSTANBUL İMAR PLANINDA BİNE YAKIN TADİLAT YAPILDI''- AK Parti döneminde İstanbul imar planında bine yakın imar planı tadilatı yapıldığını bildiren Baykal, bu plan tadillerinin tek amacının ''rant'' olduğunu iddia etti. Baykal, şunları kaydetti: ''Cumhuriyet tarihinin en büyük imar tadilatı yapılan dönemi bunların dönemdir. Bu kadar çok imar planı tadilatı yaparsan, bunlarla yoğunluğu artırır, yeşil alanları konutlara dönüştürürsen, iş merkezlerini yığarsan, bunun sonucunda oranın kendi düzeni elbette bozulur. Ona da tedbir almazsan, çözüm düşünmezsen, karşılığını aldığın tekliflere imar planı değişikliği izni vermekle yetinirsen gelecek tablo bu. Bu bahsettiğim imar planı değişikliklerinin 67 tanesine İSKİ Genel Müdürlüğü 'Olmaz böyle plan tadilatı, bunu kabul edemem. Bu benim İSKİ olarak sorumluluklarımı yerine getirmeme imkan vermiyor' diye iptali için müracaatta bulunmuştur. Yani yapılan plan tadillerine İSKİ'yi dahi inandıramamıştır İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı.'' CHP'nin suçlanmasının ''suçluluk kompleksi''nden kaynaklandığını ileri süren Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş'ın bölgeye gitmediğini ileri sürerek, ''Çünkü suçlu olduklarını biliyorlar da ondan. Buradaki onların gidememiş olmasını sıradan bir eleştiri diye söylemiyorum, onların gidememiş olması suçluluklarını bildiklerinin ifadesidir'' dedi. Tepki gösterileceği için bölgede incelemelerde bulunulamadığını savunan Baykal, ''Başbakan helikopterde zaman ayırdı. Havadan baktı. Ona itiraz etmiyorum ama bir de git tır parkına, malını, mülkünü, sevdiklerinin canını kaybetmiş olanlara geçmiş olsun de'' ifadelerini kullandı. -''İSKİ İLE CHP AYNI GÖRÜŞTE''- ''Yarın Belediye Meclisi'nde biz bugüne kadar AKP'nin dere sahalarında yaptıkları imar tadilatlarının iptali için bir girişimde bulunacağız'' diyen Baykal, şöyle devam etti: ''Eğer gerçekten oraları denetim altına almak istiyorlarsa, bundan sonra benzer facialar yaşanmasın istiyorlarsa ilk yapmaları gereken iş dere sahalarındaki imar plan tadilatlarını iptal etmektedir. Böyle bir yola girerlerse biz CHP olarak onlarla işbirliği yaparız. Bu konuda İSKİ bizimle beraber, İSKİ ile aynı görüşteyiz biz. Yani Büyükşehir Belediyesi İSKİ Genel Müdürlüğü ile CHP alanlarda yapılan plan tadilatlarının yanlış olduğu konusunda görüş birliği içindedir. 'Birlikte iptal edelim' diyoruz. hala sağlanmadı. İnşallah bu olaydan sonra bir yeni hava içine girerler, bunu birlikte gerçekleştiririz.'' Topbaş'ın, ''doğa suçludur, ozon tabakası delinmiş'' şeklinde açıklamalarda bulunduğunu, bunun da ciddiyetten uzak olduğunu ifade eden Baykal, ''40 yılda bir olay yaşanmış mı? 40 yılın faturasını 16 yıl sonra mı soracaksın bize? 40 yıl önce ne oldu da neyin faturasını soruyorsun bize? Sen şimdi sebep olduğun bu cinayetlerin hesabını ver'' dedi. -''MAKYAJ BELEDİYECİLİĞİNİN İÇ YÜZÜ GÖRÜLSÜN''- Baykal, ''İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, dere ıslah çalışmalarının, CHP'nin açtığı davalar nedeniyle yapılmadığını söylüyor'' sözleri üzerine, bu açıklamaların toplumu yanıltmaya yönelik olduğunu söyledi. CHP'nin açtığı davaların, imar planı tadilatlarının iptaline yönelik olduğunu ifade eden Baykal, ''Rant paylaşımına, sele yol açan planlara yönelik girişimlere karşı davalar açtık'' dedi. Dere ıslah çalışmalarının iptali istemiyle açtıkları herhangi bir dava bulunmadığını kaydeden Baykal, ''Milleti aldatacaklar. Olay tam bir tersine, bu bir çarpıtmadır. Biz, dere ıslahını zorunlu kılan ve sel baskınlarına sebep olacak imar planına karşı çıkıyoruz'' diye konuştu. İmar çarpıklıklarından dolayı insanların ölümüne yol açıldığını savunan Baykal, dünyada böyle bir durumla karşılaşılması halinde yetkililerin istifa edeceğini söyledi. ''Topbaş istifa etmeli mi?'' sorusuna Baykal, ''Bir dakika bile durmaz, elbette'' yanıtını verdi. Ancak ortada böyle bir niyet olmadığını ifade eden Baykal, ''Vatandaşımız artık şunu görsün; İstanbul'daki makyaj belediyeciliğinin iç yüzünün ne olduğunu, rant peşinde koşarak insan hayatının nasıl tehlikeye atıldığının 16 yıllık belediyecilik sonunda nasıl ortaya çıktığını görelim artık ve buna karşı tepki koyalım'' şeklinde konuştu. -DAVUTOĞLU İLE GÖRÜŞMESİ- Sorular üzerine Baykal, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile 15 Eylül Salı günü yapacağı görüşmenin, bundan önce yaptığı görüşmenin devamı niteliğinde olduğunu söyledi. Davutoğlu ile görüşmesinde, genel dış politika konularıyla ilgili kapsamlı değerlendirme yaptıklarını ve daha sonraki temaslarla ilgili de değerlendirme yapmayı konuştuklarını ifade eden Baykal, ''Bana daha önce konuştuğumuz konularla ilgili gelişmeler hakkında bilgi verecek. Bu sadece Kafkaslarla ilgili değil, gündemimiz Ermeni açılımı falan da değildir'' dedi. ''Kürt açılımı konusunu açarsa konuşmayacak mısınız?'' sorusuna Baykal, ''Hayır. Kesinlikle söz konusu değil. Zaten buna saygı gösterir. konuya girmeyecektir'' yanıtını verdi. Ermenistan ile başlatılan görüşmelerin bundan sonra Türkiye'yi nereye götüreceğini kaygıyla izlediklerini dile getiren Baykal, ortada imzalanmış bir protokol bulunduğunu, nisan ayında imzalanan bu protokolün ağustos ayında kamuoyuna duyurulduğunu belirtti. Başbakan Erdoğan'ın, ''Azerbaycan topraklarındaki işgale son verilmeden sınırı açmayız'' tavrında olduğunun bilindiğini söyleyen Baykal, ''Başbakan'ın tavrı belli ama acaba Sayın Gül, Obama'ya, 'böyle bir şart olmadan bu protokolü uygulayacakları' konusunda bir değerlendirme yaptı mı, yapmadı mı? Bunun anlaşılması lazım'' dedi. Bu soruyu daha önce de sorduğunu, ancak bir yanıt gelmediği için tekrarladığını ifade eden Baykal, ''Eğer işgalle ilgili bizim kararlılığımızda böyle bir tereddüt varsa imzalanan protokole bakıyorum, yapılan açıklamalara bakıyorum, bizim bunu uygulamamız olağanüstü güçtür. Protokol'de işgalle ilgili hiçbir taahhüt yok'' diye konuştu. -''DEMOKRATİK AÇILIM'' ÇALIŞMALARI- ''Demokratik açılım'' çalışmalarıyla ilgili Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in ''Bu sürece kim katkı verirse elini de öpmeye, ayağına da gitmeye hazırım'' şeklindeki sözleri hatırlatılarak, ''Sizin tavrınızda değişiklik oldu mu?'' sorusu üzerine Baykal, hükümetin daha önce Anayasa değişikliği veya Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda CHP'nin görüşünü alma ihtiyacı duymadığını, uzlaşma veya destek arayışına girmediğini söyledi. Baykal, ''Sen bu en önemli konularda ihtiyaç hissetmedin de şimdi Kürt açılımı konusunda niye CHP'ye geliyorsun? Burada suçluluk telaşı var. Bu iş yanlış bir iş, yanlışa ortak istiyorlar. Yaptıkları yanlış işin sorumluluğunu paylaşmak istiyorlar, taşıyamıyorlar. Öbürlerini göze aldılar ve uyguladılar. Şimdi bunu CHP olmadan olmaz. CHP'nin önemini yeni kavradılar'' diye konuştu. Bu konuda kullanılan üslubu, ''laubali ve üzüntü verici'' bulduğunu söyleyen Baykal, şunları kaydetti: ''Yok 'elini öperiz' falan lafları. İki Başbakan Yardımcısı arka arkaya bunu söylediler. Ben bundan üzülüyorum, rahatsız oluyorum. Bizim devletimiz kimsenin elini öpmez. Onlara da tavsiyem kimsenin elini öpmesinler. El öpmeye çok alıştıkları anlaşılıyor. Yeterince el öptükleri için zaten Türkiye'ye bu hale getirdiler. Kimsenin elini öpmesinler. Benim elimi de öpmeye kalkmasınlar, işlerini yapsınlar. Onun bunun elini öpe öpe buraya getirdiler. 'Atmayın kullanın, sifonu çekmeyin kullanın' diye diye buraya getirdiler. Şimdi bu sıkıntılı olduğu görülen tablo içinde 'CHP de gelsin birlikte yapalım'. Hayır kardeşim. Senin ne yapacağına daha karar vermediğin ortada. Yaptığı işlerin yanlışları şimdiden ortaya çıktı. Daha 1.5 ay olmadan bu iş iflas etti. Sen benimle bir süreç götüreceksin, daha kamuoyuna ne yapacağını söyleyememişsin. İmralı'dan bir öneri taslağı beklediniz. Ondan önce, sonra yapalım diye telaşa girdiniz. Teklif geldi ilan edemiyorsunuz, saklıyorsunuz. Meclis'te gizli oturumla bunları konuşalım diyorsunuz. Sen kimden gizleyeceksin? İmralı mı, PKK mı duymayacak, dağdaki teröristler mi duymayacak. Hayır millet, halk duymayacak. Halka karşı bir yaklaşımın içinde olduğunu itiraf ediyorsun. Terör iki taraf silahları bıraksın yaklaşımıyla çözülmez. Devlet silah bırakır mı. Uzlaşma, barış istiyorsa teröristler mutlaka silah bırakacak ondan sonra her türlü konu çözülür hale gelecek. 564305 Londra da İslamofobi gerilimi Londra da İslamofobi gerilimi 13.09.2009 10:52 İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenen İslam karşıtı bir gösteri, yüzlerce Müslüman Britanya vatandaşıyla, İslam karşıtları arasında taşlı sopalı çatışmaya dönüştü. Polis göstericileri ayırmak için müdahalede bulundu. “Avrupa’nın İslamlaşmasını Durdurun” ismindeki ırkçı grup tarafından 11 Eylül saldırılarının sekizinci yıldönümünde Londra’nın kuzeybatısındaki Harrow semtinde gösteri düzenlendi. 10 kişilik küçük bir grup inşaat halindeki büyük bir caminin yakınında gösteri yaparken, bazıları maskeli yüzlerce Müslüman, göstericilere müdahale etti. Müslüman gençlerin, gruba yönelmesi üzerine İngiliz polisi araya girdi. İlk çatışmalardan sonra polis göstericileri daığıtmaya çalıştı. CNN International'ın dün 11 Eylül özel yayının keserek Londra'dan canlı yayın yapmasına neden olan olaylar tüm İngiltere'de büyük yankı uyandırdı. Başkent Londra'daki gerilim akşam saatlerinde de yer yer devam etti. İSLAM KARŞITLIĞI YÜKSELDİ Yüzlerce Müslüman genç ile ırkçılık karşıtı camiye 500 metre kadar uzaklıkta toplanarak saldırıları protesto etti. Afganistan'dan dönen bir grup İngiliz askerin bazı radikal Müslüman göçmenler tarafından protesto edildiği üç ay önceki olaydan sonra İngiltere'deki İslam karşıtı eylemlerde ve İslamofobide gözle görülür bir yükselme var. Geçtiğimiz hafta cumartesi günü de İngiltere’nin ırkçılık potansiyeli en yüksek kentlerinden merkezindeki Birmingham’da, aşırı sağcı bir grup olan İngiliz Savunma Ligi tarafından radikallere karşı düzenlenen gösteri sırasında çıkan çatışmalar çıkmıştı. 564242 Aydın Doğan’a sahip çıkalım Aydın Doğan’ı, gazetelerini, yazarlarını, televizyonlarını, olaylara bakışını eleştirebilirsiniz. Aydın Doğan’ın siyasetle zengin olduğunu da söyleyebilirsiniz. Nefret etmek de hakkınız, çok sevmek de. Daha önemlisi var. Muhalefet yapması. Amacı ne olursa olsun. Ama onun bile eksikliğini hissediyoruz. Sel baskını sonrası Hürriyet’ten Habertürk’e, Posta’dan Milliyet’e kadar tüm gazetelerde eksik tek şey vardı, belediyeye eleştiri. Ne kadar başarılı olursa olsun, şehrin göbeğinde insanların öldüğü bir olayda belediyenin eleştirilmesi kaçınılmazdır. Ama bunu göremedik. Göremedik, çünkü medya dışı işleri olan patronlar, medya işleriyle rafineri veya nükleer santral işlerini ayırt etme başarısını gösteremedi. Siz medya patronu sıfatıyla randevu aldığınız başbakanla rafineri izni veya nükleer santral konusunu görüşürseniz, bağımsız veya özgür medya olma özelliğini yitirirsiniz. İktidardan avanta bekleyen bir grubun bağımsız veya özgür medya olma ihtimali yoktur. Size atar, tutarlar ama eğer bir avanta elde etme ihtimali varsa, özgürlük, bağımsızlık en son gelir. Çünkü iktidara vicdandan değil, cüzdandan değerlendirme yapanların bağımsız gazetecilik yapma ihtimali yoktur. Bağımsız gazetecilik yaptığını söyleyen Habertürk’ün hiç yoktur çünkü patronunun yaptığı her işin devamı iktidarın iki dudağına bağlıdır. Gazetenin, kendilerine ait Sabah gazetesine haksız bir şekilde el koymakla suçladıkları Başbakana yalakalık yapacak hale gelmelerinin nedeni de budur. Türkiye’nin sorunu iktidar değil, muhalefettir. Sadece siyasette değil, medyada da. Türkiye’de demokrasinin geleceğini tehlikeye sokan da bu muhalefet yokluğudur. Laikçi kesimi mutsuz eden AK Parti’nin iktidar olması kadar bir başka partinin iktidar olma şansının olmaması. Çünkü Türkiye’de iktidar alternatifi bir muhalefet yok. Medyada son döneme kadar tablo biraz farklıydı. Patron, kişisel çıkarına ters düşmesine rağmen gazetelerinin marka kimliğini koruma, iktidara şantaj yapabilme hakkını elinde tutma adına, yazarlarını serbest bırakıyordu. Şimdi bu da sona erdi. Ancak medya bu özelliğini yitirdiği gün, medya olma özelliğini de kaybeder. Eğer patron gazeteden değil de, rafineri veya nükleer santraldan kazanacağı parayı önde tutuyorsa, medya biat medyasıdır. Biat ettikleri Tayyip Erdoğan değil, paradır. Tanrısı para olanların özgür veya bağımsız gazetecilik şansı yoktur, var diyorlarsa yalan söylüyorlardır. Yalanlara inanmayın. Ama yine de unutmayın, muhalefetin sahtesinin bile olmadığı bir ülkede medyanın sahte muhalefetinin önemi büyüktür. İnsanlara kişisel olarak hakaret etmeden yapılacak muhalefete ihtiyacımız var. Türkiye Putin’in Rusyası değil de Avrupa Birliği’ne aday bir ülke olacaksa, buna ihtiyacı var. Onun için kişisel duyguları bırakıp Doğan Grubu’na sahip çıkın. 564035 26 yıl önce açılan davanın sonucunu ne davacı ne de mirasçıları görebildi Davalılar ise köyün sınırları içinde bulunan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü dahil 36 kişidir. Hâkim heyeti bir türlü arazilerin tespiti için köye keşfe gelmediğinden dava arapsaçına döner. Üst üste biriken dosyaların boyu metreye ulaşır. 36 davalının arazileri üzerinde ayrı ayrı hak talep eden Güler'in ömrü mahkemenin sonucunu görmeye yetmez. 11 yıl sonra vefat eder. Davayı ondan devralan eşi ve kızının da bir süre sonra hayatını kaybetmesiyle davacı tarafta kimse kalmaz. Davalılar, sürecin iyice tıkanmaması için mecburen Güler ailesinin mirasçılarının peşine düşer. Sonunda bir torunu olduğu ve yurtdışında yaşadığını öğrenirler. Mahkeme ilan bedeli olan 300 lirayı da ödeyerek 2008 yılında basın yoluyla mirasçıyı çağırtırlar. Şahsa ulaşamayan davalılar, 26 yıldır bir arpa boyu ilerlemeyen davanın artık sonuçlandırılmasını istiyor. Tapularını alamadıkları için tarlalarına kredi ve ürünlerine destekleme primi alamadıklarından dem vuran köylüler, hakkını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) arayacak. Davalılardan Ünal Şenol, Güler ailesinin torununun bulunduğu ülkenin konsolosluğuna mahkeme tarafından resmî yazı yazıldığını fakat bir yıldır cevap alınamadığını söylüyor. Davanın trajikomik bir hal aldığını belirten İsa Çil ise Kemal Sunal'ın 'Davacı' filmini bile geride bıraktıklarını ifade ediyor. 64 yaşındaki Çil, "Sonuç olarak AİHM'ye kadar gitmeye karar verdik. Kemal Sunal'ın filmini şimdi biz yaşıyoruz ve kendimizi seyrediyoruz." diyor. Mahkemenin başladığı dönemde köyde aza olduğunu söyleyen 59 yaşındaki Ali Donat, köylüler adına davayı takip ediyor. Davanın babasına açıldığını, ondan kendisine kaldığını, kendisinden de oğluna miras kalmasından korktuğunu anlatıyor. Bir ay sonra yine duruşma için Ezine Adliyesi'ne gidecek olan Donat, mahkeme heyetine tepki gösteriyor: "Keşif için gün verilmesine rağmen sürekli erteleniyor. Bir ay sonra kış gelecek. Ondan sonra da yağmur yağdı, çamur oldu derler. Yaz gelir, sıcak derler, adli tatil oldu derler. Ne keşif yapılır ne de duruşma." Avukat Mustafa Erol da, sürecin uzamasındaki en büyük sebebin mevzuat eksikliği olduğunu kaydediyor. Hukuk davalarının davacısı ya da vekili tarafından takip edilmezse düştüğünü ancak kadastro mahkemelerinde bu hükmün uygulanmadığını aktaran Erol, davacının ölmesi durumunda bile hâkimin davayı resen devam ettirdiğini bildiriyor. Erol, 26 yıldır neticelendirilemeyen davanın mağdurlarının AİHM'ye gitmeye kararlı olduklarını söylüyor: "Burada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca hem adil yargılanma hakkı engellenmiş hem de makul süre aşılmıştır. Bu da ülkemizi AİHM'de ciddi sıkıntıya sokabilecek bir durum." 563919 ‘Yorumsuz’a, yorumlar!.. Hamdi Türkmen Perde Arkası‘Yorumsuz’a, yorumlar!.. 13 Eylül Pazar 2009haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle! ’İN kurtuluşunun bu yılki kutlanma biçimi ve Eylül’de Gündoğdu’da, (aynı gün öğle saatleri iptal edilen) konseri için yazdıklarıma, çok sayıda ‘olumlu’ ve ‘olumsuz’ mailler aldım. Görüşlerimi paylaşan, paylaşmayan tüm okurlarımla bana mail yazan herkesin görüş ve düşüncelerine saygı duyuyorum. Hepsine teşekkür ediyorum.. Eylül’de yazdığım yazımın başlığı ‘Yorumsuz’du. Neden böyle bir yazma gereğini duydum? Çünkü, İzmir’de yaşayanlar, bu kentin, barış -sevgi ve hoşgörülü havasını soluyanlar, özellikle de Milliyet okurlarının, ‘Yorumsuz’ başlıklı yazımı kendi düşünceleri doğrultusunda değerlendirmelerini istedim. ‘Yorumsuz’a çok ‘yorum’ gelince şaşırdım ama itiraf etmeliyim ki çok da keyif aldım. Bizlerin en büyük ödülü, çok sayıda kişi tarafından okunmaktır. Görüşlerimiz beğenilse de, beğenilmese de, ‘övgü’nün yanında ‘yerilsek’ de bu değişmez. Keşke yerim olsa,  bunların tümünü sizlerle paylaşabilseydim. Ama biliyorsunuz ki bu mümkün değil. Bu nedenle ‘Yorumsuz’a yapılan onlarca okur yorumundan, en kısa olan dört tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum: “Sezen Aksu’yla ilgili maalesef bizim de hayal kırıklığımız var. Bu konuda hassasiyet gösterdiğiniz için size bir İzmirli olarak teşekkür ediyoruz. Büyük sanatçı Sezen Aksu, bu konuda maalesef diğer aydın ve yazarlar gibi konuların derinliğini bilmeden açıklama yapmıştır. Boğaz’da viskisini yudumlayan insanlar, hassas konularda açıklamalar yaparken daha duyarlı, tarafsız ve adaletli olmalılar. Saygılarımla.” Halil İbrahim Çalışkan... “Yorumu size bırakıyorum demişsiniz ama yorumlanacak bir şey yok. Sezen Aksu’nun her türlü partiden, ideolojiden ari hayata vicdan gözüyle bakan bir sanatçı olduğunu hiç mi öğrenemedi bu millet? 35 yıldır hiç mi kanıtlayamadı bunu bu kadın? Seyircisine, memleketine, çocuğa, köpeğe, çiçeğe içi titreyerek bakan böyle bir insanın neyi desteklediği bu kadar mı anlaşılmaz? Ben anlıyorum çok şükür ki benim etrafımda da bunu anlayabilenler var. Peki anlamayanlar benden daha mı çok seviyor ülkesini yani? En çok onlar vatansever, Sezen Aksu ve onu anlayabilen bizler vatan haini miyiz? Kim ne hakla böyle bir yargıda bulunabilir? Herkesin vatan sevgisi tanımı kendine Hamdi Bey... İzmirlim hoşgörülüdür, ilericidir, aydındır. Memleketin diğer köşelerine benzemez, hele Sezen hiç kimselere benzemez.  İzmir, yetiştirdiği son aydınlardan birini bu fırtınada boğmaz. Sezen Aksu’ nun Eylül de dahil her gün başımın üstünde yeri vardır. Bana, bize bu kadar güzel şarkılar armağan eden İzmir’in en güzel yürekli kızının her zaman yanındayım. Not: İzmir’ in Kızları şarkısına bir erkek gözünün ve klasik erkek zihniyetinin ötesinden bakmayı denerseniz şarkının neden sevildiğini daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum.” Çiğdem Uzunkaya.. “, dünyanın her yerinde ‘barış’ın karşılığıdır. İzmirli bir yazar ve şair olarak köşenizde Sezen Aksu’yla öne sürdüğünüz görüşlerinizi yadırgıyorum. Bilginize.” Ahmet Günbaş. “9 Eylül İzmir’in kurtuluş törenlerinde, babası belli bir liderinin yandaşı olan ve içeriği bilersiz bir Kürt açılımına destek amacıyla, Başbakan’a telefon açarak yağcılık yapan Sezen Aksu’yu zaten istemiyorduk. Büyükşehir Belediyesi bu yanlıştan Allah’tan ki son anda döndü. Sezen Aksu sahneye çıksaydı, eylemleri olabilirdi. Tatsızlık çıkardı. Uyarı yazınızdan dolayı size teşekkür ederim. Bu şekildeki yazılarınızı sürdürün. Sayın Kocaoğlu’nun dikkatini çekin. Saygılarımla. 564685 "Makyaj belediyeciliği" CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CNN Türk canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. İstanbul'da yaşanan sel felaketine değinen Baykal, selin 17 Ağustos 1999 depreminden sonra yaşanan en büyük felaket olduğunu söyledi. Yaşanan can ve mal kaybına işaret eden Baykal, maddi kaybın boyutlarının büyüklüğünü de vurguladı. Selin ardından İstanbul'a gittiğini ve tır parkında incelemelerde bulunduğunu hatırlatan Baykal, AKP iktidarı döneminde Ayamama Deresi'ne yer yer müdahale edildiğini, ıslah çalışmaları yapıldığını ancak yapılanların olayı kontrol etmeye yetmediğini belirtti. ''Bu güzergah boyunca muazzam bir imar faaliyeti gerçekleştirildiğini'' söyleyen Baykal, ''Bunlardan bir tanesi de bizzat Başbakan'ın belediye başkanlığı zamanında gerçekleştirdiği Başakşehir'' dedi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın, ''tır parkı izninin CHP zamanında verildiğine'' yönelik sözlerinin hatırlatılması üzerine Baykal, Topbaş'ın ''6 tane park ruhsatı verildi. Bunların bir kısmı onların zamanında verildi'' dediğini belirterek, ''Sen 6'yı, 5'i bırak. Ben bir tanesini söylüyorum da 13 vatandaşımızın ölmesine ve yüzlerce tırın tahrip olmasına yol açan tır parkını konuşuyorum. Somut bir tır parkı. Bana onun 20-30 kilometre ötesindeki CHP'li belediyelerin yaptıkları tır parkı ruhsatlarından bahsediyorlar. Karıştırmaya, vatandaşın zihnini bulandırmaya çalışıyorlar'' diye konuştu. Baykal, ''O parkın ruhsatı kimin zamanında, ne zaman, kime verilmiş?'' sorusunu, şöyle yanıtladı: ''Hiç şüphe yoktur ki, onun ruhsatı AKP yönetimi zamanında verilmiştir ve tır parkı olmaya hiç müsait olmayan bir yerdir. Olmadığı da bu yaşanan olayla ortaya çıkmıştır. Bu olay bunun çok somut kanıtıdır. AKP'nin bu otoparkta, 'Kamer Otoparkı', adında da 'Kamer' geçiyor zaten, ruhsatın sahibi İstanbul Belediyesi'dir. Buranın sahibi de Başbakan'ın yakın arkadaşı, dostu, çocuklarıyla birlikte meşhur kuyumcu dükkanını açan, ona yardımcı olan kişidir. Cihan Kamer oranın sahibidir. Yani kendi ailesinden biri tır parkını işletmektedir.'' İstanbul'da boş arsalara tır parkı ruhsatı verildiğini, bu arsalarda hiçbir yatırım yapılmasına gerek olmadan sadece gelen tırlara bedel kesildiğini anlatan Baykal, ''bir arsa sahibine kıyak yapılmak isteniyorsa ya arsanın hafriyat alanı olarak gösterildiğini ya da tır parkı ruhsatı verildiğini'' söyledi. ''Sel basacak yere niye veriyorsunuz onu?'' diye soran Baykal, ''(Bu bizim özel dostumuz, arkadaşımız). Bunu derseniz bu çok ağır bir sorumluluktur'' dedi. Diğer derelerde yaşanan taşkınlara da değinen Baykal, ''İstanbul Belediye Başkanı 'Biz 16 yıl kaldık, onlar 44 yıl kaldı' diyor. Biz 44 yıl kalmışız da bizim zamanımızda böyle bir şey olmuş mu? Biz devrettiğimiz zaman böyle bir şey olmuş mu? Sen almışsın, yaptığın uygulamalarla şimdi 16 yıl sonra iş gelmiş buraya dayanmış. Bu 16 yıllık uygulamanın sonucudur. Daha önce orada yapılmış ve sel felaketine yol açan hangi inşaatlar var? Orası bomboş araziydi CHP devrettiği zaman. Kuş uçmuyordu, hiçbir şey yoktu. Bunlar orayı yoğun inşaat alanı haline getirdiler'' diye konuştu.   ''İstanbul imar planında bine yakın tadilat yapıldı" AKP döneminde İstanbul imar planında bine yakın imar planı tadilatı yapıldığını bildiren Baykal, bu plan tadillerinin tek amacının ''rant'' olduğunu belirtti. Baykal, şunları kaydetti: ''Cumhuriyet tarihinin en büyük imar tadilatı yapılan dönemi bunların dönemdir. Bu kadar çok imar planı tadilatı yaparsan, bunlarla yoğunluğu artırır, yeşil alanları konutlara dönüştürürsen, iş merkezlerini yığarsan, bunun sonucunda oranın kendi düzeni elbette bozulur. Ona da tedbir almazsan, çözüm düşünmezsen, karşılığını aldığın tekliflere imar planı değişikliği izni vermekle yetinirsen gelecek tablo bu. Bu bahsettiğim imar planı değişikliklerinin 67 tanesine İSKİ Genel Müdürlüğü 'Olmaz böyle plan tadilatı, bunu kabul edemem. Bu benim İSKİ olarak sorumluluklarımı yerine getirmeme imkan vermiyor' diye iptali için müracaatta bulunmuştur. Yani yapılan plan tadillerine İSKİ'yi dahi inandıramamıştır İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı.'' CHP'nin suçlanmasının ''suçluluk kompleksi''nden kaynaklandığını belirten Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş'ın bölgeye gitmediğini ileri sürerek, ''Çünkü suçlu olduklarını biliyorlar da ondan. Buradaki onların gidememiş olmasını sıradan bir eleştiri diye söylemiyorum, onların gidememiş olması suçluluklarını bildiklerinin ifadesidir'' dedi. Tepki gösterileceği için bölgede incelemelerde bulunulamadığını savunan Baykal, ''Başbakan helikopterde zaman ayırdı. Havadan baktı. Ona itiraz etmiyorum ama bir de git tır parkına, malını, mülkünü, sevdiklerinin canını kaybetmiş olanlara geçmiş olsun de'' ifadelerini kullandı.   ''İSKİ ile CHP aynı görüşte" ''Yarın Belediye Meclisi'nde biz bugüne kadar AKP'nin dere sahalarında yaptıkları imar tadilatlarının iptali için bir girişimde bulunacağız'' diyen Baykal, şöyle devam etti: ''Eğer gerçekten oraları denetim altına almak istiyorlarsa, bundan sonra benzer facialar yaşanmasın istiyorlarsa ilk yapmaları gereken iş dere sahalarındaki imar plan tadilatlarını iptal etmektedir. Böyle bir yola girerlerse biz CHP olarak onlarla işbirliği yaparız. Bu konuda İSKİ bizimle beraber, İSKİ ile aynı görüşteyiz biz. Yani Büyükşehir Belediyesi İSKİ Genel Müdürlüğü ile CHP alanlarda yapılan plan tadilatlarının yanlış olduğu konusunda görüş birliği içindedir. 'Birlikte iptal edelim' diyoruz. hala sağlanmadı. İnşallah bu olaydan sonra bir yeni hava içine girerler, bunu birlikte gerçekleştiririz.'' Topbaş'ın, ''doğa suçludur, ozon tabakası delinmiş'' şeklinde açıklamalarda bulunduğunu, bunun da ciddiyetten uzak olduğunu ifade eden Baykal, ''40 yılda bir olay yaşanmış mı? 40 yılın faturasını 16 yıl sonra mı soracaksın bize? 40 yıl önce ne oldu da neyin faturasını soruyorsun bize? Sen şimdi sebep olduğun bu cinayetlerin hesabını ver'' dedi.   ''Makyaj belediyeciliğinin iç yüzü görülsün" Baykal, ''İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, dere ıslah çalışmalarının, CHP'nin açtığı davalar nedeniyle yapılmadığını söylüyor'' sözleri üzerine, bu açıklamaların toplumu yanıltmaya yönelik olduğunu söyledi. CHP'nin açtığı davaların, imar planı tadilatlarının iptaline yönelik olduğunu ifade eden Baykal, ''Rant paylaşımına, sele yol açan planlara yönelik girişimlere karşı davalar açtık'' dedi. Dere ıslah çalışmalarının iptali istemiyle açtıkları herhangi bir dava bulunmadığını kaydeden Baykal, ''Milleti aldatacaklar. Olay tam bir tersine, bu bir çarpıtmadır. Biz, dere ıslahını zorunlu kılan ve sel baskınlarına sebep olacak imar planına karşı çıkıyoruz'' diye konuştu. İmar çarpıklıklarından dolayı insanların ölümüne yol açıldığını savunan Baykal, dünyada böyle bir durumla karşılaşılması halinde yetkililerin istifa edeceğini söyledi. ''Topbaş istifa etmeli mi?'' sorusuna Baykal, ''Bir dakika bile durmaz, elbette'' yanıtını verdi. Ancak ortada böyle bir niyet olmadığını ifade eden Baykal, ''Vatandaşımız artık şunu görsün; İstanbul'daki makyaj belediyeciliğinin iç yüzünün ne olduğunu, rant peşinde koşarak insan hayatının nasıl tehlikeye atıldığının 16 yıllık belediyecilik sonunda nasıl ortaya çıktığını görelim artık ve buna karşı tepki koyalım'' şeklinde konuştu.   Davutoğlu ile görüşme Sorular üzerine Baykal, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile 15 Eylül Salı günü yapacağı görüşmenin, bundan önce yaptığı görüşmenin devamı niteliğinde olduğunu söyledi. Davutoğlu ile görüşmesinde, genel dış politika konularıyla ilgili kapsamlı değerlendirme yaptıklarını ve daha sonraki temaslarla ilgili de değerlendirme yapmayı konuştuklarını ifade eden Baykal, ''Bana daha önce konuştuğumuz konularla ilgili gelişmeler hakkında bilgi verecek. Bu sadece Kafkaslarla ilgili değil, gündemimiz Ermeni açılımı falan da değildir'' dedi. ''Kürt açılımı konusunu açarsa konuşmayacak mısınız?'' sorusuna Baykal, ''Hayır. Kesinlikle söz konusu değil. Zaten buna saygı gösterir. konuya girmeyecektir'' yanıtını verdi. Ermenistan ile başlatılan görüşmelerin bundan sonra Türkiye'yi nereye götüreceğini kaygıyla izlediklerini dile getiren Baykal, ortada imzalanmış bir protokol bulunduğunu, nisan ayında imzalanan bu protokolün ağustos ayında kamuoyuna duyurulduğunu belirtti. Başbakan Erdoğan'ın, ''Azerbaycan topraklarındaki işgale son verilmeden sınırı açmayız'' tavrında olduğunun bilindiğini söyleyen Baykal, ''Başbakan'ın tavrı belli ama acaba Sayın Gül, Obama'ya, 'böyle bir şart olmadan bu protokolü uygulayacakları' konusunda bir değerlendirme yaptı mı, yapmadı mı? Bunun anlaşılması lazım'' dedi. Bu soruyu daha önce de sorduğunu, ancak bir yanıt gelmediği için tekrarladığını ifade eden Baykal, ''Eğer işgalle ilgili bizim kararlılığımızda böyle bir tereddüt varsa imzalanan protokole bakıyorum, yapılan açıklamalara bakıyorum, bizim bunu uygulamamız olağanüstü güçtür. Protokol'de işgalle ilgili hiçbir taahhüt yok'' diye konuştu.   ''Kürt Açılımı" ''Kürt Açılımı" çalışmalarıyla ilgili Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in ''Bu sürece kim katkı verirse elini de öpmeye, ayağına da gitmeye hazırım'' şeklindeki sözleri hatırlatılarak, ''Sizin tavrınızda değişiklik oldu mu?'' sorusu üzerine Baykal, hükümetin daha önce Anayasa değişikliği veya Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda CHP'nin görüşünü alma ihtiyacı duymadığını, uzlaşma veya destek arayışına girmediğini söyledi. Baykal, ''Sen bu en önemli konularda ihtiyaç hissetmedin de şimdi Kürt açılımı konusunda niye CHP'ye geliyorsun? Burada suçluluk telaşı var. Bu iş yanlış bir iş, yanlışa ortak istiyorlar. Yaptıkları yanlış işin sorumluluğunu paylaşmak istiyorlar, taşıyamıyorlar. Öbürlerini göze aldılar ve uyguladılar. Şimdi bunu CHP olmadan olmaz. CHP'nin önemini yeni kavradılar'' diye konuştu. Bu konuda kullanılan üslubu, ''laubali ve üzüntü verici'' bulduğunu söyleyen Baykal, şunları kaydetti: ''Yok 'elini öperiz' falan lafları. İki Başbakan Yardımcısı arka arkaya bunu söylediler. Ben bundan üzülüyorum, rahatsız oluyorum. Bizim devletimiz kimsenin elini öpmez. Onlara da tavsiyem kimsenin elini öpmesinler. El öpmeye çok alıştıkları anlaşılıyor. Yeterince el öptükleri için zaten Türkiye'ye bu hale getirdiler. Kimsenin elini öpmesinler. Benim elimi de öpmeye kalkmasınlar, işlerini yapsınlar. Onun bunun elini öpe öpe buraya getirdiler. 'Atmayın kullanın, sifonu çekmeyin kullanın' diye diye buraya getirdiler. Şimdi bu sıkıntılı olduğu görülen tablo içinde 'CHP de gelsin birlikte yapalım'. Hayır kardeşim. Senin ne yapacağına daha karar vermediğin ortada. Yaptığı işlerin yanlışları şimdiden ortaya çıktı. Daha 1.5 ay olmadan bu iş iflas etti. Sen benimle bir süreç götüreceksin, daha kamuoyuna ne yapacağını söyleyememişsin. İmralı'dan bir öneri taslağı beklediniz. Ondan önce, sonra yapalım diye telaşa girdiniz. Teklif geldi ilan edemiyorsunuz, saklıyorsunuz. Meclis'te gizli oturumla bunları konuşalım diyorsunuz. Sen kimden gizleyeceksin? İmralı mı, PKK mı duymayacak, dağdaki teröristler mi duymayacak. Hayır millet, halk duymayacak. Halka karşı bir yaklaşımın içinde olduğunu itiraf ediyorsun. Terör iki taraf silahları bıraksın yaklaşımıyla çözülmez. Devlet silah bırakır mı. Uzlaşma, barış istiyorsa teröristler mutlaka silah bırakacak ondan sonra her türlü konu çözülür hale gelecek.'' CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, hükümetin, bundan önce en önemli konularda CHP'den destek istemediğini ifade ederek, ''En önemli konularda ihtiyaç hissetmedin de şimdi Kürt açılım konusunda niye CHP'ye geliyorsun? Onlara tavsiyem kimsenin elini öpmesinler. El öpmeye çok alıştıkları anlaşılıyor. Yeterince el öptükleri için zaten Türkiye'ye bu hale getirdiler'' dedi. 13 Eylül 2009 Sayın Deniz Baykal,Adam Rantla bilhassa İstanbul un rantıyla besleniyor.Afetin arkasından hemen 3. köprünün güzergahını geziyor gezerkende düşünüyor.Buradan ne kadar rant elde ederim diye.Gemicik söylediğine göre orta boy, bir gemiciği olacağına gemicik filoları olsa daha iyi olmaz mı? YAVRUMUZ DİLARA Gitmiş kaybolmuş umurunda mı? Neredeyse yüzme öğretmediler diye çıkışacak.sizde biliyorsunuz ki yobaz paraya tapar.Şimdi demeclerinizle adamı bu güzel rüyasından uyandırmak ne oluyor. 564181 Damat kalitesi liraya Damat kalitesi liraya Erkeklerin vazgeçilmez markası D'S Damat, şaşırtan fırsat ve fiyatlarla Sonbahar Kış 0910 sezonuna iddialı bir giriş yapıyor… Türkiye'nin dört bir yanındaki D'S Damat mağazalarından 1-14 Eylül tarihleri arasında yapacağınız 100 TL ve üzeri alışverişinize yeni sezondan dilediğiniz Gömlek sadece TL. Sonbahar/Kış 09-10 koleksiyonu, D'S Damat erkeğini model, renk, kalıp zenginliğiyle besliyor. 564918 Ülkü Ocakları başkanı kırık şişelerle yaralandı Edinilen bilgiye göre, Saim Göküş Parkı'nda arkadaşları ile sohbet eden Erdemli Ülkü Ocakları Başkanı Serhan Gür, park içerinde alkol aldıkları iddia edilen kişi ile çevreyi rahatsız etmemeleri konusunda tartıştı. Tartışmanın büyümesi üzerine çıkan arbedede Serhan Gür, aldığı kırık şişe darbesi ile yaralandı. Saldırganlar olay yerinden kaçarken, Serhan Gür önce Erdemli Devlet Hastanesi'ne, ardından da Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne kaldırıldı. Serhan Gür'ün sağlık durumun iyi olduğu bildirildi. Öte yandan, kavgaya karışan kişi, Erdemli Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından yakalandı. 564922 Evren'i pişman eden meşhur sözü Sanem Altan'ın röportajı Kenan Evren’in damadı emekli MİT’çi Erkan Gürvit, 12 Eylül’ün bir darbe değil müdahale olduğunu savunuyor. Hatasız yönetimin olmayacağını söyleyen Gürvit’e göre “Kurunun yanında yaş da yandı” ancak bu Evren’in değil, ’işgüzar’ yöneticilerin suçuydu. Kızı Şenay Gürvit, askeri darbenin lideri olan babasının sert mizaçlı değil yumuşak biri olduğunu söylüyor. 12 Eylül darbesinin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in damadı, MİT’in dönem Çankaya Köşkü’ndeki temsilcisi Erkan Gürvit ve yine MİT’çi eşi Kenan Evren’in kızı Şenay Gürvit ilk kez 12 Eylül’ün 29. yıldönümünde konuştular. Kenan Evren’i ve dönemi ilk kez anlattılar. Siz 12 Eylül döneminin kara kutularından biri misiniz? Erkan Gürvit: Her şeyi bilmiyorum. Uçak niye düştü bilirim ama uçakta kaç koltuk doluydu bilemem. Bu ne öğrenmek istediğinizle ilgili. Ama siz aynı zaman da MİT elemanıydınız dönem. Hem Kenan Evren’in damadı, hem MİT elemanısınız... Siz bilmezseniz kim bilebilir? EG: Kenan Paşa tek kelime işinden konuşmazdı. Evde asla bir şey anlatmazdı. Damadı olmamın bir önemi yok. Görev sırasında da çok ciddiydi ilişkimiz. Milli Güvenlik Kurulları öncesi kendisine brifing verirdik. Ben de gitmezdim benim yardımcım Metin verirdi. MİT’ten gelen, Genelkurmay’dan gelen bilgileri toplar değerlendirir kendisine sunardık. 12 Eylül sabaha karşı neredeydiniz siz? EG: Biz yurt dışındaydık. 1977’de gittim. 1981’de döndüm. Necdet Uruğ benim Köşk’te istihbarat ve güvenlik bölümü kurmamı istedi. Kayınpederim de onay vermiştir tabii, döndüm. Ama Köşk’ün elemanı değildim ben, MİT kadrosunda devam ettim. MİT’ten emekli oldum. Bu göreve kadar da deşifre olmamıştım. Bu görevle oldum, bir nevi arkadaşlarım beni deşifre etti. sabaha karşı da beş gibi telefonumuz çaldı. Öyle öğrendik. Bir ahbabım aramıştı. Şenay Gürvit: gerçekten bilmiyorduk. Hatta kim yaptı ne yaptı onu merak ettik. Annem burada, kız kardeşlerim, onları merak etmiştim. Telefon melefon etmek çok kolay değil sıralar. Ne garip, buna inanmakta zorlanıyorum. Nasıl bilemezsiniz ki? EG: İlk bilenlerden biri Anasaya Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün babası Emin Paksüt’tür. Onu çağırıp onunla konuşmuş Kenan Paşa. Onun aklına güvenirdi. İyi bir siyasetçiydi Emin Bey. ŞG: Babamın suratından da anlamazsınız neler oldu. Mümkün değil bizle de konuşsun. Babam çok farklı özellikleri olan biridir. Çok merhametlidir. Hiç sert değildir. Şartlar gereği sert olmuştur ama kendisi başkadır. Benim babam çok yumuşaktır. İnanılmazdır. Tanımanız lazım. Ben kendi babama çok yumuşaktır diyemem ki çok eğlenceli biridir, siz 12 Eylül’ün en sert askerine, Kenan Evren’e çok yumuşaktır diyorsunuz. Sarılır mı mesela size? ŞG: Hayır sarılma falan yok. Sarılmaz. Ciddidir. Hep mesafelidir. Biz de hep “siz” vardır. “Sen” yoktur. Torunlarına daha yumuşak olmuştur. Ama hep mesafelidir. Karıncayı incitmeyecek biridir. Çok sakin biridir. EG: Dışarıdan görüldüğü gibi biri değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde müdahale edecek darbe yapacak en son kişidir. Yapısı asla “asalım keselim” diyecek biri değildir. Evren Paşa’nın tarihde Genelkurmay Başkanı olması şanstır. Kendisi içinse şanssızlıktır. Babaları hakkında çocuklarıyla konuşurken hep zorlanırım. Çünkü çocuklar babalarıyla ilgili herhangi bir şeyden sorumlu tutulamaz. yüzden sizi incitecek bir şey söylemek istemem ama Kenan Evren’den konuşuyorsak kendimi biraz daha özgür hissediyorum. 12 Eylül anlayışına göre “suçlu” ilan edilen bütün insanlardan daha mı yumuşak ve iyidir babanız? ŞG: dönemden bir tek babam mı suçlu yani? Evren irticayı hortlattı diyorlar çıldırıyorum. Kendi içimde söyleniyorum bitip gidiyor. EG: Biz bunun Kenan Evren’e haksızlık olduğunu düşünüyoruz. Bir tek insana bu kadar yüklenmek insafsızlık. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay denen adamcağız “Evren dışarda katil içerde ressamdır” diyor. Bunu söylemekteki hedef ne? Amacı ne bu Kültür Bakanı’nın? 30 yıl sonra amaç ne? Ama Kenan Evren’in kendi ağzından “Asmayalım da besleyelim mi” dediği biliyoruz. Ve suçsuz, silaha bulaşmamış gençler de idam edildi dönem... aileleri anlamak çok zor olmasa gerek. EG: Evet böyle bir laf edildi. Ama çok konjonktürel bir laftı. Sonra bu lafından çok pişman oldu Evren Paşa. Bir daha da hiç böyle laflar etmedi. 12 Eylül dönemiyle ilgili özeleştiri yapılsa, sonucunda da Kenan Evren özür dilese... ŞG: Ne münasebet. Özür dileyecek bunca insan varken. Kime niye özür dileyecek babam. EG: Boyuna özür mü dileyecek bu devlet yahu. Asılmış çocukların aileleri diyorsunuz, ya çocukların öldürdükleri çocukların aileleri? Eline silah almamış birçok insan işkencelerden geçti, idam edildi, sürüldü... Yapmayın n’olur... EG: Hatasız yönetim olmaz. Kurunun yanında yaş da yandı tabii. İstenilmeyen olaylar oldu. Evren Paşa’nın en büyük yanlışı dönem savcıları kendi haline bırakmasıydı. Onlara hiç karışmadı. doğrusunu yaptı ama çok başı buyruk hareket etti insanlar. Sağcısı solcuyu, solcusu sağcıyı elindeki güçle mahvetti. Bunlar için özür dilemek belki yanlış olmaz ama gerekli de değil bu saatten sonra. Bunun kime fayda sağlayacağı meçhul çünkü. Belli bir çevrenin hatırına böyle birşey yapmanın manası yok. dönem dönem diyoruz da, dönemin bir adı var 12 Eylül darbesi... Darbe öncesi de sıkıyönetim var. dönemi yaşamadım ama şu aklıma takılıyor, sıkıyönetim varken bir ordu niye darbe yapar? EG: 12 Eylül bir darbe değildir. Şaşırdınız biliyorum ama anlatayım; 12 Eylül bir müdahaledir. Bozulmuş düzeni yoluna koyma müdahalesidir. Darbe olması için doktrinel bir görüşle yola çıkıp bunu seçim yoluyla uygulayamayacağını düşünen lokalize bir grup bu ideolojiyi uygulamak için öncü bir güç kullanır. İktidara geldikten sonra da ideoloji için uzun süre zor kullanarak yönetim yapar. Güney Amerika’da bunu görürüz. TSK 27 Mayıs ve 12 Eylül’de bozulmuş düzeni yoluna koymuştur, kadar. 27 Mayıs darbeye yönelebilirdi Türkeş ve grubu tasfiye edilmeseydi. Çünkü erken seçime taraftar değillerdi. Ama 12 Eylül bir dönemdir ve seçime gidilmek, demokratik bir düzene geçilmek için uğraşılmıştır. 12 Eylül de bir soğuk savaş dönemidir ayrıca. İddia ediyorum müdahalenin ilk yılı hariç diğer iki yılı bugünden çok daha demokratikti. Öyle olmasa Özal gelip seçime girebilir miydi Allah aşkına. Ama Kenan Evren “Özal’a oy vermeyin Sunalp’a verin” dedi ve halk Özal’ı ezici bir oy çokluğuyla başbakan yaptı. Neyse şunu soracağım önce, 12 Eylül’ün darbe olmadığını üç sene sonra yapılan seçim mi gösteriyor?.. EG: 12 Eylül darbe değildir çünkü zaruretti. Darbeden bu kadar şikayet edenlerin 20 yıl 27 Mayıs’ı bayram olarak kutladıklarını unutmayın. ŞG: Babam kaldırdı 27 Mayıs kutlamalarını. EG: ’Özal’a oy vermeyin’ dedi ama Özal’la her zaman iyi anlaştılar. Özal özgürdü yönetiminde. Zaten sıkıyönetim yok muydu? EG: Sıkıyönetim vardı ama yetkisiz bir tarafı vardı sıkıyönetimin. Adamı yakalıyorsun ama sorgulayamıyorsun. Aciz kalınıyordu. Askerin istediği yasalar bir türlü çıkarılmadı. 12 Eylül sivil yönetimin laçkalığından kurtulmak için yapıldı. Üniversiteler özerkliğinin kıymetini bilmedi işçi sendikaları özgürlüğünün kıymetini bilmedi. Ülkeyi 12 Eylül ortamına getiren parlamentodur. Hükümet değil, parlementodur. Görevini yapmamıştır. Demirel yasaları çıkartmak için hakikaten uğraşmıştır ama tek başına yeterli olamamıştır. Ama Demirel’in “Kenan Evren’e dedim ki 11 Eylül günü olanlar 13’ünde nasıl bitti, siz 11 Eylül günü tapu kadastro müdürü müydünüz” gibi açıklamaları var. EG: Can ciğer kuzu sarması değillerdi tabii ki ama Demirel azınlık hükümeti olduğu için istediği her şeyi yapamıyordu. Erbakan onu tehdit ediyordu, desteğini çekmekle. Ama Demirel elinden geleni yapıyordu biliyorum. Silahlı Kuvvetler parlementonun yani hükümetin emrindedir. Hükümete rağmen Silahlı Kuvvetler’in bir hareketi olursa yanlış olur. Hiçbir zaman asker gelmemelidir. Ama parlemento demokratik ortamı sağlamazsa, napsınlar? Asker de istemiyor ki böyle gelmek. Çok rahatsız oluyor bu işlerden. 26 Aralık 1979’da Kenan Evren ve kuvvet komutanları Cumhurbaşkanı Korutürk’e Milli Güvenlik Kurulu sıfatıyla bir bildiri verdiler. “Parti başkanlarını çağırın uzlaşıp düzeni toparlasınlar” diye. Ama olmadı. ‘Silahlı Kuvvetler her zaman her şeye hazırlıklıdır’ Neden anarşi ve terörle mücadele için darbe sonrası beklenmiştir? 12 Eylül öncesi bu kararlılık gösterilemez miydi? EG: Bir günde bitti, 13 Eylül günü her şey bıçakla kesilmiş gibi bitti derler ki, asker bu işlerin içindeydi provoke ediyordu zaten yapıyordu, yönetime gelince de artık gerek kalmadı diyebilmek için. İktidara bu kadar plan hırsla gelen birileri isterse orada uzun kalamaz mıydı? Bu tip lafları, son senelerde moda olan orduya karşı yapılan kampanyanın parçası olarak görüşorum. Hain laflar bunlar. Kenan Evren’in kendi açıklaması var “müdahaleye karar vermeden önce bir sene düşündük” diye. düşünülen son senede istatistiklere göre bin 10 tane silahlı saldırı ve çatışma olmuş. 11 Eylül 1979’a kadar 898 kişi hayatını kaybetmiş, tarihden darbe gününe kadar bin 812 kişi ölmüş. Darbeyle de 282’ye inmiş. EG: Silahlı Kuvvetler her zaman her şeye hazırdır. Elbete dönem aralarında bunu sık sık konuşmuşlardır. Kenan Paşa da müdahale için bir yıl düşünmüş olabilir. Çünkü asıl amaç müdahale etmemektir Hükümet ve Meclis’ten olaylara hakim olmasını bekliyordu. 13 Eylül günü de her şey bitmedi ilk ay çok ciddi olaylar yaşandı. Ama azalma sürecine girdiği kesin. Sokağa çıkma yasağı ilan edildi bir kere. Terörün amacı toplumda psikolojik şok yaratmaktır. Bu tip askeri müdahale de ötekiler için şok oldu. Otorite geldi bu işin şakası yok. Kurtarılmış bölgelerin ağası olma durumu bitti. Bitmezse kelle de gidebiliyor. Bu çok ciddi bir şoktur terörün önünde. Demokrasi bitmişti. Bir damat MİT’çi diğer damat TKP’li Kenan Evrenin bir damadı MİT’çi Erkan Gürvit diğer damadı TKP’li Maksut Göksu: “Şu an onlarla görüşmüyorum. Niye görüşmüyoruz bilmiyorum ama galiba saltanatı paylaşamadık. Saraylarımız olduğumuz için birbirimize düştük. Entrikalar başladı. Çok uğraştık ama olmadı. Olmayınca da olmuyor işte. Miray Hanım’la Maksut bey biz yurt dışındayken evlenmeye karar vermişler. Ailelerine durumu anlatmışlar. TKP lafları dolaşmış. Kayınpederim ve kayınvalidem bu işe soğuk bakmışlar. Son bahane olarak da bizim yurt dışından gelmemizi beklemişler. Kayınvalidem de dönem bizim yanımızda felç geçirdi. Döndük. Tanıştık beyefendiyle. Kayınpederime dedim ki Terbiyeli aklı başında birine benziyor, bence fazla karşı durmayın. Ne kadar etkili oldum bilemem. Ama çeşitli gerginlikler oldu. Her ailede olabilecek gerginlikler. ama haklısınız dikkat çekici, ilgi çekici bir durum olduğu kesin. 82 Martı’nda kayınvalidemi kaybettik, Haziran’da da evlendiler. Muratlarına erdiler. Ben Miray’ı tanıdığımda 15 yaşındaydı. En küçük kardeştir o. İlişkimiz bitsin istemezdik doğrusu. Kenan Paşa da kızlarını hiç ayırmaz ama sanırım Şenay büyük kızı olduğu için onunla biraz daha fazla dertleşir.” ‘28 Şubat doğru 27 Nisan yanlıştı’ Bu ülke sizce başka müdahale edilmesi gereken dönemlerden geçti mi 1980’den sonra? EG: 28 Şubat’ta Başbakan beyefendi kafasına göre takılmaya başlamıştı. Bu ülkenin kuruluş felsefesi var, bu felsefeyi de ayakta tutması gereken kurumları var. Kimse kusura bakmasın her şey seçilmişlerin elinde değil devlet mekanizmasını ele alırsanız. yüzden bir takım rahatsızlıkları yaratmamak ve mekanizmayla uyumlu kalmak zorunluluğu var seçilenler için. Herkes her istediğini yapamaz. 28 Şubat’ta da Başbakan ne kadar şıhdı şahdı adam varsa makama getirdiği için bu bir tarafta hareket yaratıyor tabii. Oma zaman Demirel’in devlet tecrübesi bu işi hallediyor. dönem Demirel’in Cumhurbaşkanı olması büyük şanstı. tam zemininde oldu. MGK’da tartışıldı. 27 Nisan e-muhtırası? EG: yanlıştı. Ne muhtıra ne bir şey zaten o. Zarar da verdi zaten. Ötekilerin işlerine yaradı. Cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Niye oldu hiç anlamadım. Uygun olmadı, iyi olmadı. Peki, AKP’ye karşı yapılmak istenen darbeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sarıkız, Ayışığı birşeyler diyorlar ya, işleri gerçekten yapmak isteyen insan ya da yapabilecek insan öyle yapmaz onu. Kimse kadar bilemez sizin ne yaptığınızı. Veli küçük ve Doğu perinçek nasıl aynı örgüt olur. Mehmet Haberal niye içerdedir? Karışık bir işler bunlar... Yarın hastaneden çıkıyor Çok ciddi bir sorun yaşadı. Kalınbağırsağın tümünü aldılar. Ama şimdi çok iyi. 92 yaşında Kenan Paşa ama biyolojik yaşı 75 imiş. Kendine çok iyi bakan biridir paşa. Patlıcan kızartma yediğini görmedim mesela. Hala her gün bir saat yürür, güne yayarak tabii. 20’şer dakika gibi. Az yer. Ivır zıvır asla yemez. Çok sağlamdır bünyesi. Yarın hastaneden çıkacak. 564821 Şırnak'ta çatışma: yaralı Şırnak'ta, güvenlik güçleriyle terör örgütü PKK üyeleri arasında çıkan çatışmada, asker yaralandı. Edinilen bilgiye göre, Akçay köyü kırsalında arazi arama tarama faaliyeti yürüten güvenlik güçleriyle terör örgütü PKK üyeleri arasında çatışma çıktı. Çatışmada, bir güvenlik görevlisi hafif şekilde yaralandı. Yaralı, Şırnak Askeri Hastanesinde tedavi altına alındı. Bölgede operasyonlar sürüyor. 564678 103 kişilik kadro için bin aday! 103 kişilik kadro için bin aday! Büyükşehir Belediyesi'nin 103 kişilik sözleşmeli personel kadrosu için başvuran bin kişi, Merkez Osmangazi ve Yıldırım ilçelerindeki 17 okulda yapılan saatlik sınavda ter döktü. Büyükşehir Belediyesi sitesinde Ağustos'ta duyurduğu, üniversitelerin jeodezi ve fotogrametri, inşaat, makine, elektronik, endüstri, işletme, kimya, ziraat mühendisliği bölümlerinden 30 mühendis, peyzaj, mimarlık ve yüksek mimarlık bölümlerinden 12 mimar, şehir ve bölge planlama bölümünden şehir plancısı alınacağı belirtildi. Bunların yanı sıra ilgili fakülte veya yüksek okulları bitiren 46 teknikerin yanı sıra birer veteriner, biyolog, tarihçisi, Radyoloji uzmanı ile doktor ve çalışmacı alınacağı açıklandı. Büyükşehir Belediyesi’nin Milli Müdürlüğü’ne yaptırdığı sonuçları önümüzdeki ay açıklanacak. 564485 Çakma BBG skandalı Le Monde'da Çakma BBG skandalı Le Monde'da Fransız Le Monde gazetesi, “Türkiye'de söhret peşindeki genç kızlar, sahte bir 'Büyük Birader' tarafından tuzağına düşürüldü” dediği haberinde “Türk tv izleyicileri, prime saatinde yayınlanan realite şovlarının büyük bir tüketicisi” yorumunu yaptı. PARİS Türkiye'de son günlerde çok konuşulan, BBG programına katıldıkları sanan ancak tuzağa düşürüldüğü öne sürülen kızlar olayı, Fransız Le Monde gazetesinde de haber oldu. “Türkiye'de söhret peşindeki genç kızlar, sahte bir 'Büyük Birader'in tuzağına düştü” denilen haberde Türk tv izleyicilerinin realite şovlarını çok sevdikleri ancak bu programların, katılımcılar için bazı “kötü” sonuçlara yol açabileceğini belirterek bir örneği olarak da “Gelinim olur musun?”un Semra Hanımı'nın aşırı doz uyuşturucu alması sonucu ölen oğlu Ata'ya dikkat çekildi. Fransa'nın önde gelen gazetelerinden Le Monde, Türkiye muhabiri Guillaume Perrier imzası ile yayınladığı haberde “Türkiye'te şöhret peşindeki genç kızlar, sahte bir 'Büyük Birader'tarafından tuzağa düşürüldü” başlığını kullandı. 16 ile 21 yaş arasında dokuz kızın başına gelenleri anlatan gazete, “İzmir ve Antalya bölgelerinden gelen dokuz küçük yıldız, realite bir şova katıldıklarını sanıyorlardı” diye yazdı. Le Monde, kızların bazıları ve yakınlarının sözlerini de aktardığı haberinde Jandarma'nın kızlarının kaçırıldığını reddeden prodüksiyon şirketinin avukatının ise, kızların yarışmanın, dar erişimli bir internet sitesinde yayınlanacağını bildiklerini öne sürdüğüne de dikkat çekti. Türkiye'de “realite şovlar”ın süksesine de işaret eden Fransız gazetesi şu yorumu yaptı: “Türk tv izleyicileri, prime saatlerinde yayımlanan realite şovlarının büyük tüketicileridir. Bir kanalda bir imam, bir papaz, bir haham ile bir Budist rahip, canlı yayında bir grup ateisti dindara dönüştürmeli. Diğerinde de orta sınıfa mensup bir çift, kameraların gözetiminde bir ay 60 euro ile geçinmeyi başardığı için yeni bir araba ve bir haftalık tatil kazanıyor.” Ancak bu tür programların bazın katılımcıları için “kötü” bittiğini de belirten gazete, “2005'e, annelerin oğullarına eş seçmeye yardımcı oldukları 'Gelinim olur musun?' katılımcılarından biri aşırı dozdan öldü” diye yazdı. 563614 Daum'dan sel değerlendirmesi Fenerbahçe Teknik Direktörü Christoph Daum, Marmara'daki sel felaketinde yaşananların çok acı olduğunu ifade ederek, ''Felaketlerden sonra yardımlaşma çok önemlidir. Belediyeler ve siyasetçiler bu tip durumlarda her zaman hazır olmalılar. Artık bundan sonra söz uzmanlarda'' dedi. Fenerbahçe'nin, Bursa yolculuğunda Pendik'ten Yalova'ya gittiği feribotta gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Alman teknik adamın ifadeleri kulübün internet sitesinde de yayınlandı. Daum, sel felaketi konusunda, ''Maalesef doğayı kontrol edemiyoruz. Sel nedeniyle yaşananlar çok acı. Yakın zamanda Almanya da aynı şeyleri yaşadı. Umarım teknoloji daha çok ilerler ve bizi daha erken uyarırlar. Felaketlerden sonra yardımlaşma çok önemlidir. Belediyeler ve siyasetçiler bu tip durumlarda her zaman hazır olmalılar. Artık bundan sonra söz uzmanlarda'' diye konuştu. ''UMUDUMUZ SÜRÜYOR'' 19. Dünya Şampiyonası elemelerinde Bosna-Hersek ile deplasmanda berabere kalarak gruptaki şansını zora sokan (A) Milli Futbol Takımı için umudun sürdüğünü belirten Daum, millilerin maçın ikinci yarısında iyi oynadığını, ancak şansın yanlarında olmadığını bildirdi. Teknik direktör Fatih Terim'in de elinden geleni yaptığını belirten Daum, şöyle konuştu: ''Özellikle ikinci yarıda milli takım iyi oynadı. Ancak kimi maçlarda istediğiniz kadar iyi oynayın, size gerekli olan şanstır. Tüm yaşananlara karşın daha maç var. Umudumuz sürüyor. Türk Milli Takımı'nın son maçı da mutlaka alması gerekiyor ki sonra Bosna-Hersek puan yitirdiğinde biz neden maçlarımızı kazanamadık demesinler. Televizyondaki maç yayını ve görüntü çok karanlıktı. Bu kadar kritik ve önemli maça bu kadar kötü bir yayın olması beni şaşırttı. Yayın kalitesi bozuktu. Çok pozisyon yakaladık. Gökhan'ın kafası veya Arda'nın direkten dönen topu biraz daha sağa doğru gitseydi, durum farklı olacaktı. Fatih Hoca, elinden geleni yaptı, daha fazla şey yapamazdı.'' ''HER MAÇ YEDEK KALACAK OYUNCU AYNI OYUNCU OLAMAZ'' Yabancı futbolcu kontenjanının kadro seçiminde sorun yarattığını belirten Daum, ''Tabii ki sahada yabancı olacak. Her maç yedek kalacak oyuncu aynı oyuncu olamaz. Bu söylediklerim yerliler için de geçerli. Hatta Semih ve Mehmet Topuz için de'' dedi. (A) Milli Futbol Takımı'nda görev yapan oyuncuların üzüntüyle geri döndüklerini ifade eden Daum, şöyle devam etti: ''Galibiyetle dönselerdi Bursaspor maçına daha farklı bir atmosferle çıkarlardı. Milli maçlar arası dinlenme anlamında çok pozitif geçti. Bütün yabancı oyuncularımı birarada oynatamıyorum. Elime listeyi alıp, kimin oynayacağına çok rahat karar verebilirim. Bu işin kolay yönü. yüzden futbolcularımla bu konuyu açıkça konuşmak zorundayım. Onlar da niçin yedek kaldıklarını bilmeli. Onlar da bu tercihi yaparken benim ne denli zorlandığımı anlamalı. Tabii ki sahada yabancı olacak. Her maç yedek kalacak oyuncu aynı oyuncu olamaz. Bu söylediklerim yerliler için de geçerli. Hatta Semih ve Mehmet Topuz için de. Mehmet Topuz'dan memnunum. Onun potansiyeli var. Ancak Topuz ile ilgili beklenti çok yüksek. Bu yüzden sakince hazır duruma getirmeliyiz. Ancak Özer'de durum farklı. Özer'in biraz daha zamana ihtiyacı var. Özer, yetenekli ama onu daha üst düzeylere getirmeliyiz.'' Fatih Terim'in Bosna-Hersek maçında hakem tarafından tribüne gönderilmesiyle ilgili olarak da Daum, ''Ortadaki görüntü Fatih hocanın ne kadar çok bu galibiyeti istediğini, herşeyi göze aldığını ve takımıyla birlikte olduğunu gösterir. Futbol duygusal bir spordur. Ben de Terim gibi agresif bir yapıya sahibim. Kimi zaman saha içinde ben de diplomatik olmak isterim ancak, zaman zaman ben de oluşan koşullarla kendimden geçiyorum'' diye konuştu. Yardımcısı Ayhan Tumani ile feribotun kaptan köşküne çıkan Daum, kaptan Gürcan Soytürk ile Fenerbahçe Kulübü'nün resmi yayın organlarına poz verdi. 564403 Bisikletli gencin feci sonu! Bisikletli gencin feci sonu! 13.09.2009 11:42Konya'da yolun karşısına geçmek isterken otomobil çarpması sonucu 50 metre sürüklenen bisikletli genç hayatını kaybetti. Kaza, saat 00.30'da merkez Selçuklu ilçesi Beyşehir çevre yolu üzerinde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, D.A.K. (26) idaresindeki 42 BMH 75 plakalı otomobil, evine gitmek için yola çıkan 18 yaşındaki Mehmet Özgür'e çarptı. Çarpmanın şiddetiyle Mehmet Özgür bisikletiyle beraber yaklaşık 50 metre sürüklendi. Otomobilin ön camına başını çarparak bisikletiyle birlikte farklı yöne savrulan Mehmet Özgür, olay yerinde hayatını kaybetti. Çok sayıda polisin olay yerine sevk edildiği kazada, polis tarafından gözaltına alınan otomobil sürücü, ifadesi alınmak üzere polis merkezine götürüldü. Kazayı gören çok sayıda vatandaş olay yerine gelerek ceset başında bekledi. Polislerin ısrarlarına rağmen olay yerinden ayrılmayan meraklı vatandaşlar, uzun süre cesedi izlemeyi sürdürdü. Bu sırada ölen gencin akrabası olduğu öğrenilen bir kişi, kaza haberini Mehmet Özgür'ün ailesine cep telefonuyla verdi. Haberi alır almaz olay yerine gelen Mehmet Özgür'ün yakınları, çocuklarının cesedini görünce sinir krizleri geçirdi. Sinir krizi geçiren gencin ailesini, yakınları ve vatandaşlar sakinleştirmeye çalıştı. Polis ve savcının incelemelerinin ardından Mehmet Özgür'ün cenazesi Konya Numune Hastanesi morguna kaldırıldı. Kazayla ilgili soruşturma başlatıldı. 564929 Çark deresinde binlerce balık öldü Video Tarım İl Müdürlüğü ile Çevre ve Orman İl Müdürlüğü, nedeni henüz belirlenemeyen toplu balık ölümleriyle ilgili çalışma başlattı. Arifiye bölümünden Sapanca Gölü'nün ayağı olan Çark Deresi'ne gelen kanalın başlangıcından itibaren balık ölümleri görülüyor. Vatandaşların ihbarı üzerine Tarım İl Müdürlüğü Kontrol Şube Müdürü Yılmaz Ünal, Su Ürünleri Mühendisi Özgür Öztek, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü, Sakarya Büyükşehir Belediyesi zabıta ekipleri balık ölümlerine neden olduğu düşünülen kanalın çevresinde inceleme yaptı. Görevli uzmanlar, balık ölümlerinin olduğu bölgelerden su numuneleri ve otopsi yapılmak üzere balık örnekleri aldı. Cihaz yardımıyla sudaki oksijen değerini ölçen Kontrol Şube Müdürü Yılmaz Ünal, Cihan Haber Ajansı muhabirine yaptığı açıklamada, sudaki oksijen değerinin düzeyinde olduğunu tespit ettiklerini, balık ölümlerinin başlıca sebeplerinden birinin oksijen yetersizliği olduğunu söyledi. Balıkların yaşayabilmesi için sudaki oksijen oranının ila düzeyinde olması gerektiğine dikkati çeken Ünal, "Oksijen ölçümlerde sıfır düzeyinde. Bu oran balıklar için yetersiz. Ölümlerin başlıca sebeplerinden biri oksijen yetersizliği. Balıkların yaşayabilmesi için oksijen oranının ila düzeyinde olması gerekiyor. Ufak balıkların daha çok etkilendiği gözüküyor. Kanal boyunda koku var. Numuneleri aldık. Analiz sonuçlarına göre kesin ölüm sebeplerini söyleyebiliriz." dedi. Adapazarı Su ve Kanalizasyon İdaresi (ADASU) Genel Müdürü Rüstem Keleş ise Sapanca Gölü'ndeki kollektörden kaynaklanan her hangi bir sorun olmadığını ifade etti. Balık ölümlerinin nedeninin numunelerin incelenmesinden sonra ortaya çıkacağını anlatan Keleş, kirliliğin çevredeki tesislerden kaynaklanmış olabileceğini dile getirdi. Bazı balıkçılar, oksijen yetersizliğinden su yüzüne çıkan balıkları kurtarmak için çaba harcadı. Balıkçılar sudan aldıkları balıkları kovalarla Sakarya Nehri'ne taşıdı. Derede binlerce balığın öldüğünü, binlercesinin de can çekiştiğini ifade eden Bülent Aman, şunları söyledi: "Ölümlere Arifiye'deki atıklar neden olmuş. Balıklar yok oluyor. Balıkların bu haklini gördük. Elimizden geldiğince kurtarmaya çalışıyoruz. Balık malzemeleri satıyorum. İşyerimi kapadım. Balıkları kurtarmak için buraya geldik. Balıkları kovalarla temiz suya Sakarya Nehri'ne bırakacağız." Öte yandan, Tarım Müdürlüğü ve zabıta ekipleri deredeki balıkları toplamamaları konusunda vatandaşlara uyarıda bulundu. 564164 Masai halkı için koşacak Masai halkı için koşacak NEW YORK (A.A) ABD'li aktör Edward Norton, Kenya ve Tanzanya'da yaşayan Masai kabilesinin korunması ve kalkınmasına destek için Kasım'daki New York maratonunda koşacak. Norton'un, Masai savaşçısı ve 30 kişilik ekiple maratonda koşacağı belirtildi. 564835 Sokak festivalinde çatışma Almanya'nın Hamburg kentindeki Schanzenviertel semtinde düzenlenen sokak festivali, gece geç saatlerde çatışmaya dönüştü. Yastık kavgası yapılan sokak festivaline, çoğunluğu solcu gruplardan oluşan binlerce kişi katıldı. Festival sırasında yaklaşık 100 kişinin, Hamburg'un Stresemannstrasse sokağında bulunan polis karakolunun camlarına taş atması üzerine çatışma çıktı. Polislerin tazyikli su ve göz yaşartıcı bombayla müdahalesine solcuların taşlarla karşılık verdiği çatışmada çok sayıda polis yaralanırken, çok sayıda gösterici de gözaltına alındı. Göstericiler ayrıca, Schanzenviertel sokağında bulunan motosikleti ateşe verdi, cadde üzerindeki seçim afişlerine zarar verdi. Hamburg Emniyet Müdürlüğü Basın Sözcüsü Ralf Meyer, barış ortamında geçen sokak festivalinin bir grup göstericinin polis karakoluna saldırması sonucunda çatışmaya dönüştüğünü belirterek, bu durumun çok üzücü olduğunu söyledi. 564580 "Yeşil Devrim"in babası öldü "Yeşil Devrim"in babası olarak tanınan, barış ödülü sahibi Amerikalı tarım bilimci Norman Borlaug 95 yaşında öldü. Teksas A&M Üniveristesi sözcüsü, Borlaug'un Dallas'taki evinde öldüğünü bildirdi. Borlaug, gelişmekte olan ülkelerde yüksek ürün veren buğday tohumu üretimi ve diğer tarımsal yeniliklerle ilgili çalışmalarıyla açlıkla mücadeledeki rolü nedeniyle 1970'de Barış Ödülü'ne layık görüldü. Norman Borlaug, açlık sorunuyla mücadelede çözüm olarak ortaya koyduğu biyoteknoloji kullanımıyla ilgili çalışmalarına 90'lı yaşlarında da devam etti. 564273 Klinikte yangın: 38 ölü Kazakistan'ın güneyinde bir tedavi merkezinde çıkan yangında 38 kişinin öldüğü bildirildi. Acil Durumlar Bakanlığı tarafından yapılan, ülkenin güneyindeki Taldikorgan kentinde bulunan klinikte sabah erken saatlerde çıkan yangının 650 metre karelik alana yayıldığı kaydedildi. Yetkililer, kurtarma görevlilerinin yangın sırasında 40 kişiyi binadan çıkarmayı başardığını belirtti. Yangının çıkış nedeni konusunda henüz bilgi bulunmuyor. Güvenlik kuralları ihlalleri nedeniyle kaza ve yangınların sık meydana geldiği eleştirileri getirilen Kazakistan'da, Acil Durumlar Bakanlığının verilerine göre bu yılın ayında yaklaşık 10 bin yangın çıktı. 563929 Tarihî Yarımada'da geceleri 'in-cin' top oynuyor Gündüz iğne atsanız yere düşmeyecek kadar kalabalık olan sokaklar, gece olunca karanlığa gömülüyor. Türk sivil mimarisinin en güzel örneklerinden olan ahşap evler, bekâr odaları olarak kullanılıyor. Yerleşik insan yok! Akşamları ışığı yanan ev bulmak da, ara sokaklarda top oynayan çocuk görmek de artık neredeyse imkânsız. İş merkezleri ve otoparklarla dolan mahallelerde artık aileler yaşamıyor. Normal günlerde yatsı ve sabah namazlarında camilerde bir saf zor oluşuyor. Birçok cami, sabah namazlarında cemaatsizlikten dolayı açılmıyor bile... Soldan sağa Mehmet Kurt, Mustafa Sabuncu ve Sadullah Günaydın Tarihî Yarımada boşaldı camiler yetim kaldı Süleymaniye Camii'nde okunan sabah ezanıyla birlikte 76 yaşındaki Mustafa Sabuncu da abdest alarak evinden çıkıyor. Yavaş adımlarla yokuşu tırmanıyor. Yokuşun sonunda biraz soluklanıyor ve yoluna devam ediyor. Ayaklarında romatizma olduğu için dinlenmeden yürüyemiyor. Caminin köşesine geldiğinde birkaç derin nefes daha alıyor ve sabah namazını kılmak için en ön saftaki yerini alıyor. Mustafa Sabuncu, yarım asırdan bu yana Süleymaniye Camii'nin hemen arkasındaki Ayrancı Sokağı'nda oturuyor. Hafızası kadar güçlü ki, mahalleye adım attığı ilk günü bile hatırlıyor: "20 Nisan 1950 günü Süleymaniye'de ilk namazımı kıldım. tarihten bu yana hem bu semti hem de camiyi hiç terk etmedim." Sabuncu, diğer cami müdavimi arkadaşları Mehmet Kurt ve Sadullah Günaydın ile her vakit camide buluşuyor. Namaz sonrasında Süleymaniye ve çevresinin eski günleri üzerine uzun sohbetler ediyorlar. Süleymaniye eski günlerin ruhunu taşımadığı için üç cami müdavimi de semtte kendilerini yabancı gibi hissediyor. Artık mahallede aileler oturmuyor, bu yüzden sabah namazı kılmak için gelenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Beş Şehir adlı kitabında, "İstanbul, babam için hiçbir yerde eşi bulunmayan camilerin, güzel sesli müezzinlerin ve hafızların şehriydi." dediği tarihî camiler, boşalan semtlerle birlikte bir gurbet havası yaşıyor. Mustafa Sabuncu, Süleymaniye'de kırk yılı aşkın bir süre bakkallık yapmış. yıllarda sadece üç bakkal varmış koca semtte. Her evin önünde bir bahçe bir de su kuyusu varmış. Ev hanımları akşamüzeri kapı önlerinde sohbetler ederlermiş. Komşuluk ilişkileri kadar güçlüymüş ki mahalle sakinlerinden biri evini yabancılara kiraya vereceği zaman, "Ben evimi falanca kişiye kiraya veriyorum, haberiniz olsun." şeklinde mahalleliyi haberdar edermiş. Anlayacağınız Süleymaniye başta olmak üzere bütün bir Tarihî Yarımada semtlerinde cıvıl cıvıl bir hayat sürüyormuş. eski günleri Ahmet Hamdi Tanpınar şöyle anlatıyor: "Mahallelerde hayat camilerden günde beş kez duyulan ezana göre şekillenirdi. Ezan vakitleri, sırasına göre renkli, heybetli, zaman zaman eğlenceli bir alaya benzerdi. Geceleri ellerinde fenerlerle taze simit satanlar mahallelerin vazgeçilmeziydi. Bozacılar, yoğurtçular, salepçiler ve macuncular birbirinden güzel maniler söylerdi." Bugün, Tanpınar'ın satırlarına yansıyan tarihî dokunun yerinde yeller esiyor. Semtler otopark ve iş merkezleriyle dolu. Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerinden olan ahşap evler, bekâr odaları olarak kullanılıyor. Akşamları ışığı yanan ev bulmak da, ara sokaklarda top oynayan çocuk görmek de artık neredeyse imkânsız. Süleymaniye ve çevresindeki bu değişim aslında bütün bir Tarihî Yarımada'nın kaderini yansıtıyor. Akşam iş merkezleri ve dükkânlar kapanınca mahallelerde neredeyse hayat duruyor. Gündüzleri ne kadar canlıysa geceleri de kadar kendi kabuğuna çekiliyor, yalnızlaşıyor. Mahmutpaşa'daki bazı camilerde cemaat olmadığı için sabah namazı kılınmıyor. Firuzağa, Sultanahmet, Süleymaniye, Şehzadepaşa, Nuruosmaniye ve Atik Ali Paşa Camii imamları sadece birkaç kişiyle sabah namazına duruyor. Suriçi'nde sadece Fatih ve Bayezıd Camii sabah namazlarında imam ve müezzinlerin yüzünü güldürüyor. Ranâ ablanın evini yıktılar, otopark yaptılar Mustafa Sabuncu, Süleymaniye ve çevre semtlerle ilgili hiçbir şey unutmamaya gayret ediyor. Semtteki bütün sokak isimleri, camide imamlık yapmış eski din görevlileri ve mahallenin yetiştirdiği önemli isimler yıllar sonra bile hâlâ ezberinde. Sabah namazı çıkışında Mustafa Sabuncu ile evine kadar yürüyoruz. Bir iç geçirerek "Bir zamanlar bu sokaklardan gürül gürül insan akardı. Mahallede kasabından terzisine, manavından berberine kadar bütün bir esnaf ekmek yerdi. Şimdi meyve ve sebze almak için Çarşamba'ya, pazara gidiyoruz." diyor. Gözleri dolarak anlatmaya devam ediyor: "Çoğu zaman camiden çıkıp eve tek başıma yürüyorum. Sokakta bir ben bir de kediler oluyor." Sabuncu, gençlik yıllarında beş dakikada camiye yürürken şimdi 15 dakikada üç kez dinlenerek namaza ancak yetişebiliyor. Buna rağmen yine de cemaatle namaz kılmayı terk etmiyor. Çok hasta olduğu günlerde arabasıyla camiye geliyor. Camiden eve kadar çevredeki tarihî eserleri ve terk edilmiş evleri anlatmaya başlıyor: "Şurası Süleymaniye Camii'nin eski müezzini Fevzi Bey'indi. Bir gece yaktılar... Şurası da Kahvecizade Mehmet Efendi'nindi. Şimdi kapısı kilitli, kimse kullanmıyor. Burası, emekli hâkim Fahrettin Tombul'un eviydi hemen yanındaki de İş Bankası müdürü Niyazi Bey'e aitti. Rahmetlik Rana abla şurada oturuyordu. Kaplumbağası, kedileri ve köpekleri vardı. Hiç evlenmedi, misafiri çok severdi. Evini yıkıp otopark yaptılar..." Mustafa Sabuncu işte bu anılarla birlikte yaşıyor. Oğlu kendisine Bahçelievler'den bir ev almış ve "Baba artık yaşlandın gel bizim yanımızda otur." demiş. Mustafa Sabuncu bu teklife şu cevabı vermiş: "Bütün hayatım burada geçti. Surdışı'na çıkmak benim için büyük bir eziyet. Bütün tarihî camiler burada. Osmanlı bugün bir nebze de olsa bu çevrede yaşıyor." Soldan sağa Ali Ceyhan, Osman Tekiroğlu ve Ramazan Gönültaş Sultanahmet'in son sakinleri Osman Tekiroğlu, Ramazan Gönültaş ve Ali Ceyhan, bütün vakit namazlarını Sultanahmet Camii'nde kılıyor. Üç müdavim, camiyi öyle benimsemiş ki burası adeta ikici evleri olmuş. Üçü de caminin biraz ilerisindeki Dizdariye Mahallesi'nde oturuyor. Osman Tekiroğlu, 1951 yılından bu yana Tarihî Yarımada'daki farklı camilerde müezzinlik yapmış. Gönenli Mehmet Efendi'den dersler almış. 1958 yılından bu yana Sultanahmet Camii'nde sahur mukabelesi okuyor. Memleketinde 15 günden fazla kalamıyor çünkü Sultanahmet Camii'ni özlüyor. Sultanahmet ve çevresi Ramazan ayı dışında gündüzleri ne kadar kalabalıksa geceleri de bir kadar tenhalaşıyor. Turistlere yönelik satış yapan birkaç dükkân ve lokanta dışında açık yer bulmak zor. Firuzağa ve Sultanahmet Camii bu tenhalıktan fazlasıyla nasipleniyor. Camiler gün içerisinde hareketli dakikalar yaşarken yatsı ve sabah namazlarında cemaatsiz kalıyor. Muzaffer Korkut, 45 yıldır bütün vakit namazlarını Firuzağa Camii'nde kılıyor. Caminin hemen karşısındaki işyerini sabah namazından sonra açarak güne başlıyor. Korkut, Sultanahmet ve çevresinin son 30 yılda ürkütücü bir değişim içerisine girdiğini söylüyor. "Cankurtaran ve Küçük Ayasofya'da hep aileler oturuyordu. Firuzağa, sabah namazlarında hiç cemaatsiz kalmazdı. Esnaf, akşam olup dükkânlarını kapatınca bu çevrede hayat duruyor. Çünkü mahalleyi ayakta tutacak aile yok. Biz de gün içerisinde camiye namaz kılmaya gelen gençleri görüp teselli oluyoruz." diyor. b.koseli@zaman.com.tr *** Ailelerin oturduğu binalar butik otel oldu Ramazan Gönültaş, 1951'den bu yana namaz kılmak için Sultanahmet Camii'nin yollarını aşındırıyor. "Bir dönem hiç kimse Surdışı'nda oturmak istemiyordu. Her yer iş merkezi olunca hem mahalleler hem de camiler öksüz kaldı. Sabah ve yatsı namazlarında imamların arkasında el bağlayacak kimse yok. Mahmutpaşa'da bazı camilerde sabah namazı kılınmıyor. Nuruosmaniye ve Yeşildirek Camii çoğu sabah cemaat olmadığı için açılmıyor." diyor. Sultanahmet Camii de sabah namazlarında neredeyse bomboş. Cemaat, en fazla iki safı dolduruyor. Arap turistler ve Anadolu'dan İstanbul'a gezmeye gelenler de olmasa imam ve üç müdavim yapayalnız kalacak. Gönültaş, Sultanahmet ve çevresinin boşalmasına çok üzülüyor. Büyük bir emekle satın aldığı evi butik otellerin arasında kalakalmış. Evini satsa yıllardır müdavimi olduğu camiden kopacak. Ama otellerden de çok rahatsız. "Eskiden çok samimi komşularımız vardı, şimdi sağıma bakıyorum soluma bakıyorum ama kimseyi tanımıyorum. Parayı bastıran üç dört katlı evi satın alıyor. Bir bakmışsınız güzelim bina butik otel olmuş." diyor. *** Süleymaniye'de ahşap evler yakılarak yerlerine otoparklar yapılmış. Restorasyon çalışmaları yılan hikâyesine döndü mahalle boşaldı Süleymaniye Mahallesi'nin 30 yıl içerisindeki nüfus değişimi her şeyi özetlemeye yetiyor aslında. Mahalle muhtarı Cuma Kınalı, semtte 1970 yılında bin 500 kişinin oturduğunu söylüyor. Bu sayı bugün öğrenciler ve bekâr odalarında kalanlar da dâhil 800 kişi. yıllardan bugüne ahşap ev sayısı da büyük ölçüde azalmış. Bölge, 1977 yılında sit alanı ilan edilmiş. bin civarındaki ahşap ev koruma altına alınmış. Evler koruma altında olduğu için yenileme çalışmaları her seferinde bürokrasiye takılmış. 1982 yılında dönemin hükümeti tarafından 150 bina, restore edilmesi şartıyla İstanbul Üniversitesi'ne verilmiş. Üniversite sadece binaların üzerine 'Bu bina İstanbul Üniversitesi'nin koruması altındadır.' yazan bir plaka çakmakla yetinmiş. Mahallenin 1985 yılında UNESCO Tarihî Miras Listesi'ne girmesi de bölgenin kaderini değiştirememiş. 1994-2004 yılları arasında toplam 150 ev yanarak kül olmuş. Yanan evlerin yerine hemen otopark yapılmış. Süleymaniye ve çevresi 2006 yılında tekrar yenileme alanı ilan edildi. Bölgede saha çalışması yapan ekipler, 728 tescilli, 1.239 tescilsiz yapı tespit etmiş. Çalışmalar eskiye oranla daha umut verici. Çünkü yenileme çalışmalarını sürdüren KİPTAŞ, doğrudan bina satın alarak projeye mülk sahibi kimliğiyle dâhil oluyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkililerinden aldığımız bilgilere göre 'Osmanlı mahallesi' kimliği kazandırılmaya çalışılan Süleymaniye'de çalışmalar sürüyor. 22 ahşap evin yenileme çalışması bitirilmiş. evin yenileme çalışması için de iskele kurma çalışmaları devam ediyor. 564849 Anne Sütü Emen Bebek Daha Dirençli Anne sütüyle beslenen bebeklerin, diğerlerine göre hastalıklara karşı daha dirençli olduğu bildirildi. Uzmanlar, çocuk ölümlerinde anne sütü almayanların, anne sütü ile beslenenlere göre kat daha fazla risk altında olduğuna dikkat çekiyor. Beslenme yetersizliğine bağlı olarak bebeklerde gerçekleşen ölüm oranlarında ise yine anne sütü almayan bebeklerin sayısının azımsanamayacak kadar fazla olduğu belirtiliyor. Özel bir hastanenin Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Fındık, bebekler için ilk ayda en ideal besin kaynağının anne sütü olduğu ve kesinlikle bu beslenmeden taviz verilmemesi gerektiği uyarısında bulundu. Dr. Mustafa Fındık, "Bebeklerin sağlıklı gelişmesinde en ideal besin anne sütüdür. Bebeklerin doğumdan itibaren ilk ayına kadar tek başına anne sütü alması gerekmektedir." dedi. Fındık, anne sütünün bebeğin en doğal besini olduğunu besin değerinin yüksek olmasının yanı sıra hastalıklardan korunmayı sağlayan özelliklerinin de bulunduğunu hatırlatarak, "Böylesine basit ve ucuz bir yöntemle binlerce bebeğin sağlığı korunmakta ve gelişmesi de tam olmaktadır." dedi. Dr. Fındık, anne sütünün, bebeğin ileriki yaşamında karşılaşacağı şeker hastalığı, şişmanlık, bir takım bağırsak hastalıkları, lenf bezi kanseri ve alerjik hastalıklar gibi birçok hastalığı önlediğinin tespit edildiğine dikkat çekti. Fındık, anne sütünün bebeği ishal, zatürre, orta kulak iltihabı, idrar yolu enfeksiyonları, bronşit ve menenjit gibi hastalıklarından da koruduğunu, bebeğin bağışıklık sistemini geliştirerek, aşıların etkenliğini artırdığının altını çizdi. Anne Sütü Emen Bebek Daha Zeki Oluyor Fındık, "İçerdiği enzimler sindirimi kolaylaştırır, karın ağrısı, gaz sancısı ve kabızlık az görülür. Anne sütü bebek için doğal bir ağrı kesici ve sakinleştiricidir. Anne sütü emen bebeklerin beyin gelişimi daha sağlıklı ve zeki oldukları bilimsel olarak kanıtlanmıştır." şeklinde konuştu. Emzirmenin anne sağlığını koruma açısından da önemli olduğunu kaydeden Fındık, bunları şöyle sıraladı: "Emziren annelerin doğum sonrası kan kayıpları daha az olur ve rahim eski haline daha çabuk gelir. Emziren anneler doğum öncesi kilolarına daha hızlı döner. Emziren annelerde meme kanseri, yumurtalık kanseri, kemik erimesi ve buna bağlı kırıklara daha az rastlanmaktadır. Dr. Fındık, yeni doğum yapan annelere de şu tavsiyelerde bulundu; Bebekler doğumdan hemen sonra emzirilmeye başlanmalıdır. İlk ay sadece anne sütü verilmeli, sonra ek besinlerle desteklenmelidir. Bebeği yaşına kadar ek besinlerle birlikte emzirmeye devam edilmelidir. Bebek veya anne hasta olsalar dahi emzirme sürdürülmelidir." Her Zaman Hijyenik ve Pratiktir Bebeğin bağışıklık sistemi gelişene kadar anne sütünde gerekli olan, onu hastalıklara karşı koruyan savunucu maddeler olduğuna işaret eden Fındık, şunları söyledi: "Ayrıca bazı alerjilere karşı da koruyucudur. Anne sütü bebekle anne arasındaki duygusal bağı arttırır ve bebeğin güvende hissetmesini sağlayacak tek yoldur. Bebeklerin en sık yakalandığı enfeksiyon hastalıkları daha az görülür. Bebeğin fiziksel ve zihinsel gelişimini en iyi şekilde sağlar. Her zaman hijyenik ve pratiktir. Bağışıklık sistemi yeterince gelişmemiş prematüre bebekler, anne sütünden özellikle çok yarar görürler. Anne sütü bebeğiniz için özel bir bileşime sahiptir. 563611 aylık hamile kadın ambulansta can verdi AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Muğla'nın Kavaklıdere ilçesinden doğum sancıları tuttuğu için Yatağan ilçesindeki devlet hastanesine getirilen ve aylık hamile olduğu öğrenilen 23 yaşındaki Özlem Mazak, doğum servisine yatırıldı. Doğumuna bir gün kaldığı belirtilen Mazak, ''beyin kanaması'' teşhisiyle Muğla Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. Buradaki müdahalenin ardından, özel bir hastaneye nakledilmek istenen Mazak ve karnındaki bebeği, ambulansta hayatını kaybetti. Cenazesi Yatağan Devlet Hastanesi'ne getirilen Mazak'ın ölümüyle ilgili Yatağan Cumhuriyet Savcılığı'nın soruşturma başlattığı bildirildi. -''İHMAL ARAŞTIRILSIN''- Eşinin herhangi bir sağlık problemi bulunmadığını iddia eden Ali Mazak, yeni evli olduklarını belirterek, ''İlk bebeğimiz olacağı için eşim ve ben çok heyecanlıydık. Eşimin herhangi bir sağlık sorunu yoktu. Savcılardan, Vali'mizden ve Sağlık Bakanı'mızdan isteğim, eşim ve bebeğimizin ölümünde bir ihmal varsa bunun soruşturulması'' dedi. Hayatını kaybeden Özlem Mazak'ın babası İsmet Güngör ise kızının ve torununun ölümüne neden olanların yargı önünde hesap vermesi gerektiğini belirterek şöyle konuştu: ''Bu olayın sorumluları bulununcaya kadar mücadele edeceğim. Olayın sorumlularının bulunması için, bu gibi konularda duyarlı olduğunu öğrendiğim Sağlık Bakanı'mızdan yardım istiyorum. Yaklaşık kilo olduğu öğrenilen bebeğin doğumu için neden sezaryen yöntemine başvurulmamış? Bunun araştırılması lazım.'' Ölen kadının yakınları hastane önünde fenalık geçirdi. -MUĞLA VALİSİ- Muğla Valisi Ahmet Altıparmak, AA muhabirine olayla ilgili olarak yaptığı açıklamada, Sağlık Müdürlüğü ve Cumhuriyet Savcılığı'nca inceleme başlatıldığına dikkati çekerek, ''Olayda bir ihmal varsa, gereği yapılır. Ölen vatandaşımızın yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Olayın araştırılması konusunda hiçbir tereddütleri olmasın'' diye konuştu. 563978 DAP'ın ilk ABD sınavı DAP'ın ilk ABD sınavı Bülent AYDEMİR ANKARA 13.09.2009 Başbakan Erdoğan 21 Eylül'de çıkacağı ABD ziyaretinde, 'transatlantik' uçuş yapabilen yeni uçağı DAP'ı kullanacak. VIP bölümü hariç 16 koltuk yerleştirilen uçağa, Başbakan Erdoğan için dinlenme odası ve duş gibi ayrıntılar eklendi. Uçaktaki koltuk sayısı sıkıntısı nedeniyle Erdoğan'ın danışman ekibinden bazı isimlerin ABD seyahatine giderken bu uçağa binmesi zor gibi görünüyor. Başbakan bu nedenle seyahate giderken yanına gazeteci de almayacak. Erdoğan'ın daha önce kullandığı ANA uçağında yer sıkıntısı yaşanmıyordu. Bu arada Türkiye'nin Ermenistan açılımı ile ilgili çalışmalar son aşamaya gelirken, Başbakan Erdoğan'ın New York'ta Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbantyan'nın da katılacağı 4'lü bir zirve yapması planlanıyor.. 564442 Türk mahallesinde genç vuruldu Türk mahallesinde genç vuruldu 'da Türkler'in yoğun olarak yaşadığı Harringey bölgesinde 16- 19 yaşındaki gencin silahlı sonucu yaralandığı belirtildi. Harringey, West Green Road ve Phillip Lane üzerinde dün saat 21.30 sıralarında meydana geldiği belirtilen olayda, kimliği belirsiz kişilerce silahla açılan ateş sonucu gencin çeşitli yerlerinden yaralandığı belirtildi. İngiliz Metropolitan Polisi (MET), yaralanan gençlerin durumlarının iyi olduğunu ve hayati tehlikeleri bulunmadığını bildirdi. MET, hastanede tedavi olduktan sonra taburcu edilen gencin çıkışında polis tarafından sorgulanmak üzere gözaltına alındığını açıkladı. Scotland Yard dedektifleri, saldırının suç örgütlerine yönelik başlatılan “Trident Operation" adı verilen operasyonla bağlantılı olabileceğini ve bu şekilde değerlendirildiğini kaydetti. Başkent Londra’da aşırı sağcı bir grup Harrow Merkez Camii önünde ve Müslümanlar'ı eden gösteri yaptı. Gösteriye polis müdahale etti. Topluluklar Bakanı olayı kınadı. 564667 İtalya'da zafer Barrichello'nun 'da zafer Barrichello'nun          ’de ’sini, ’nin Brezilyalı pilotu Rubens Barrichello kazandı. 564213 Sema Karabıyık Pazar: Kandırılmaya meyyalim vallahi Kandırılmaya meyyalim vallahi Çakma BBG haberini gazetede okumuş ya da TV'de duymuşsunuzdur mutlaka. Bir BBG'nin çakması kalmıştı yapılmayan! Orijinal ismi Big Brother olan, George Orwell'in 1984 romanından ilhamla geliştirilen format; Biri Bizi Gözetliyor ismiyle 2001 krizi ertesi ekranlarımızı şenlendirmiş, sinir katsayımızı yükseltmiş, gündemimizde epeyce yer bulmuştu kendine. Yarışma programlarına katılmak BBG'den sonra meslek haline geldi adeta. Hayatını ekranda pazarlamak isteyenler, geleceğini ekranda inşa etmek isteyenler için bilumum format geliştirildi. Yine ekonomik krizin derin etkilerini yaşadığımız günlerde, 'bir uyanık' ajanslar vasıtasıyla 'gözetleme evi'ne tane genç kızı hapsetmeyi başarmış. Çeşitli şehirlerden gelen ve yüzlerce kız arasından seçildiklerine inandırılan eli yüzü düzgün kızlara, birincilik ödülü olarak 30 bin TL'nin yanında diksiyon dersi, oyunculuk dersi sözü de verilmiş. Bu devirde çocuğunu ya popçu ya topçu yapacaksın düşüncesi müzik sektöründe yaşanan tıkanıklıktan sonra oyunculuğa bıraktı yerini. TV dizilerinde oynayanların aldıkları fahiş ücretlerin etkisiyle, çocuğunun elinden tutan soluğu bir ajansta alıyor. Bir çıksa çocuğu ekrana, bir gösterebilse kendini gerisi gelecek! Nitekim henüz 15 yaşında olmasına rağmen Antalya'da bir ajansa kayıtlı olan çocuk yaştaki bir kız da kendini bir anda gözetleme evinde buluyor. Bu yıl Liseye başlayacak olan saçı, başı, kılığı kıyafetiyle yaşından oldukça büyük görünüme sahip kız '3 ay kalıp 30 milyarı alarak kendi ayaklarımın üstünde duracak ve ABD'ye okumaya gidecektim' diye cevaplıyor neden katıldın sorusunu. 15 yaşında kendi ayaklarının üstünde durmak için yeterli fiziki özelliklere sahip olmasının verdiği güvenle! Gazete-TV bölümünde okuyan bir başkası CV amaçlı katılmış programa. Çocuk gelişimi mezunu anaokulu öğretmenliği yapan da var aralarında üniversite öğrencisi de sporcu da. ABD Başkanı Obama, öğretim yılının başlangıcında yaptığı konuşmada; 'TV izleyerek kısa yoldan zengin ve başarılı olacağınızı sanabilirsiniz' dedikten sonra gerçekten başarılı olanların çalışarak ve uzun bir çaba sonucunda başarılı olduklarını anlattı. Birilerinin de vakit geçirmeden bizim çocuklarımıza gençlerimize anlatması gerekiyor. Başarılı olmanın yolunun bir meslek sahibi olmaktan geçtiğini ve mesleğini iyi yapanların başarılı olduğunu. Başarının kıstasının tanınırlık ve para olmadığını. Çakma BBG'ye katılan kızların hepsine farklı sözleşmeler imzalatılıyor. Kurallara uyulmadığı takdirde 50 bin TL cezası olan sözleşmeler. Poster çekimleri için şuh pozlar verdiriliyor kızlara. İtiraz yok. Dedikodu yapın, kavga edin deniyor. İtiraz yok. Çünkü izleyerek öğrenmişler ne kadar kavga kadar şöhret. Havuz başında bikinili görüntü verin deniyor yine itiraz yok. 24 saat ulusal bir kanalda seyredildiklerini düşünen kızlar; yüksek performans göstermek, SMS'le gelen oylarla birinci olabilmek için var güçleriyle mücadele ediyor. Bu arada sözde yapımcı, tüm Türkiye sizi konuşuyor, gazeteler röportaj yapmak için sırada, kanallar peşinizde dedikçe; kızlar gözlerini kör eden pembe hayallerin etkisiyle iyice giriyorlar havaya. Canlı yayında hatırı sayılır bir seyirci kitlesinin önünde olmaktan oldukça mutlu olarak. Yaşadıkları büyük kapatılmayı, mahrumiyeti görmezden gelerek. Büyük çaba, büyük mücadele, ne için? Canlı canlı gözetlenmek için. Nasılsa gözetlenme sonucunda şöhret gelip çalacaktır kapılarını. Ne zamana kadar? Hayal tacirlerinin özenle şişirdikleri balon patlayana kadar. Başını çarpan ve hastaneye kaldırılan kız, ulusal bir kanalda değil internette yayınlandıklarını öğrenene kadar. Mutluluk kristali paramparça olur bir anda. Eğlence yerini can sıkıntısına bırakır. Halbuki 13 hafta ailelerinden, yaşadıkları şehirden uzakta kalmak için imzaladıkları sözleşmeyi okusalar, internet televizyonunda yayınlanacağından haberdar olmaları mümkündü. Onlar okumak yerine verilen sözlere inanmayı tercih ettiler. Kızıyla doğru dürüst iletişim kuramayan, internetten izlediği görüntüler karşısında kayıtsız kalan anne de ulusal kanal umudunu yitirince jandarmaya başvurur ve operasyon yapılır. Adliyeye götürülürken 'Biz parasında değiliz. Kızım yarışmaya katılırsa keşfedilir diye düşünmüştük ama bizi aldattılar' diye ifade eder yaşadığı hayal kırıklığını. Kızlarının ay boyunca hapis hayatı yaşaması, uygunsuz görüntülerinin internette yayınlanması değildir problem. Problem, görüntülerin ulusal bir kanalda yayınlanmamasıdır. Problem, kızının ayağına gelen yırtma şansını değerlendirememesidir. ay her istenileni yapmış kızlar. Ne uğruna keşfedilmek uğruna. Kurtarıldıklarında şikayetçi olmamışlar sadece uzun süre aynı yerde kaldıkları için sıkıldıklarını ifade etmişler. Sıkılmalarına sebep ise seyircilerinin olmaması. Seyredilmediklerini anladıkları anda başlamış can sıkıntıları. Ulusal kanalda görünmek, gazetelere manşet olmak hayali, nasıl boş vaatlerle kandırıldıklarını anlatmak vesilesiyle nasip oldu genç kızlara. Bu vesileyle ilk ağızdan öğrendik ki aileler durumdan haberdar. Birileri çıkıp çocuklarınıza sahip olun derse diye özellikle yazıyorum ailelerin haberdar olduğunu. Kızları bir yere gelsin diye elleriyle teslim ettiğini. Bu durumda ailelere kim sahip çıkacak? 564875 Ali Murat Güven: 'Beyaz Türk' olmayan Anadolu çocuklarının da artık bir sinema derneği var Pazar'Beyaz Türk' olmayan Anadolu çocuklarının da artık bir sinema derneği var “Sanat”ın stratejik önemine ilişkin algıları ve bu alandaki entelektüel talepleri can acıtıcı düzeyde zayıf bir toplum/câmiâ/cemaat zemininin üzerinde yıllardır oradan oraya savrulup dururken, şimdiye kadar kurduğumuz sinema odaklı bir sürü güzel hayâl de gerçekleşme imkânı bulamayarak yerle yeksân olup gitti. Ancak, bu sıkıcı hayat serüveninde, bizim gibi “çölde kutup ayılarıyla karşılaşan talihsiz bedevîler”in bile arada sırada hedefi tutturduğu sürpriz durumlar ortaya çıkabiliyor. İşte, geçtiğimiz günlerde böylesi güzelliklerden birini daha yaşadım ve bazı gönül dostlarımla birlikte, benim de kurucu üyeleri arasında yer aldığım yepyeni bir sivil toplum örgütünün, “Gezici Sinema Eğitim Derneği”nin (GESED) temellerini attık. Gezici Sinema Derneği (GESED) Yönetimi: (Soldan sağa) Ali Murat Güven (Yönetim Kurulu Üyesi), Bedir Afşin (Yönetim Kurulu Üyesi), Bünyamin Duranoğlu (Sayman), Sedat Doğan (Yönetim Kurulu Başkanı), Esma Özçelik (Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı), Tevfik Yazıcılar (Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı), Mustafa Vatansever (Muhasip)Kendisine hedef kitle olarak “Doğulu çocuklar”ı seçen bir “Gezici Sinema Eğitim Derneği” kurma fikri, son bir kaç yıldır sadık okurlarım arasında yer alan iflah olmaz iki sinema sevdalısı, Bedir Afşin ve Sedat Doğan'dan çıktı. Bunlardan ilki, 1987-Malatya doğumlu ve Kürt asıllı bir Türkiyeli… Halen İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu İşletme Bölümü son sınıf öğrencisi olan Bedir, öğrencilik faaliyetinin yanısıra yıllardır sinema üzerine okuyor, bu alandaki kurslara katılıyor ve senaryolar yazıp kısa filmler çekiyor. Özetle, sinema tutkusu hayatının her ânını kuşatmış durumda… İkinci “fedai”miz Sedat Doğan ise 1980-İstanbul doğumlu, aileden Rumeli göçmeni bir Türkiyeli... Biri Celal Bayar Üniversitesi Yerel Yönetimler, diğeri de Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü olmak üzere iki ayrı fakülteden mezun bu kardeşim de tıpkı ekürisi gibi üzerine eğitim gördüğü mesleklerden ziyade sinema dünyasına doğru yelken açmayı tercih etmiş durumda. Halihazırda da senaristlik yapıyor zaten… Açık söylemek gerekirse, bu genç adamlar bir süre önce ziyaretime gelip bana düşüncelerini açtıklarında, her ikisini de çok fazla ciddiye almamıştım. Çünkü, ne de olsa bütün ömrünü kapı kapı dolaşıp muhataplarına böylesine idealistçe projelerin önemini anlatmakla geçirmiş biriyim ben. Belediyeleri, kamu kurumlarını, büyük şirketleri ve bazı atadan varlıklı dindar ağaları bu tür amaçlarla ziyaret ettiğimde, karşımda tavana uzun uzun bakıp duran, arada da önümdeki çayı işaret edip “Soğutma çayını, yazıktır” diyen buz gibi adam ve kadınlar görmekten dolayı kronik bir bezginlik duygusuna kapılmam da doğal sayılmalı. yüzden, ne yalan söyleyeyim, gereksiz yere zaman kaybettiklerini ve asla başaramayacaklarını düşündüm bu iki yiğidin… Ancak onları fazla hafife almış olduğumu da sonradan anladım. Çünkü işi inada bindirdiler ve son derece zor koşullar içinde giriştikleri bu mücadeleyi geçen hafta itibarıyla takdir edilesi bir noktaya getirmeyi başardılar. Halisâne niyetlerini önce kendi kalplerinde bir güzel pişirdi bu iki kafadar, sonrasında da İstanbul'da bir dernek merkezi oluşturmak için en güzel yer olan Galatasaray-Tünel'de, sinema dünyasının kalbi Beyoğlu'na hâkim bir noktada küçük, fakat sevimli bir ofis tuttular. Biraz sağdan soldan gelen yardımlarla, biraz da ceplerinden harcayarak… Bir sonraki aşamada ise her derneğin kuruluş sürecinde karşı karşıya kalınan bunaltıcı bürokrasiyi sabırla aşıp, iki hafta kadar önce kurucu üyelik için gerekli belgelerle tekrar karşıma çıktılar. Bana da yalnızca kâğıt tomarının sayfalarına ardı ardına imza atmak kaldı. Ve nihayet, geçen hafta içinde, Galatasaray'ın tarihî taş hanlarından birinde bulunan, (yine bizim gözükara adamlar tarafından) güzelce boyanıp paklanmış yeni dernek merkezinde, kimisi gazeteci, kimisi sinema sektörünün aktif bir mensubu, kimisi de ticaret erbabı olan kurucu üyemizle sımsıcak bir iftar yemeğinde bir araya gelip tanıştık. Sofrayı donatan muhteşem lezzetteki yemekler bizzat Bedir'in annesi tarafından pişirilmişti. buluşmamızda da derneğin idarî yapısının kimlerden oluşacağını karara bağladık. Ben, yakın bir gelecekte alacağım eğitmenlik görevinin sırtıma yükleyeceği kimi sorumlulukları hesap ederek, idarî kadroda aktif bir görev almayıp yalnızca kurucu üyelikle yetindim. Bunun üzerine diğer arkadaşlarımız da günlük çalışma düzenleri ve bilgi birikimleri doğrultusunda yönetim kuruluna ilişkin görevleri paylaştılar. Velhasıl, daha bir ay öncesine kadar gözüme ham bir hayâl olarak görünen bu proje, şu anda hem adı-sânı, hem hukukî altyapısı, hem de fizikî mekânıyla birlikte büyük ölçüde hayata geçmiş durumda… Demek ki neymiş; koşullar ne kadar zor olursa olsun yine de yılgınlığa kapılmamak gerekiyormuş. Yaşlanma emareleri sergileyen bezgin bir sinema emekçisi olarak, arada sırada kendimi toparlayabilmek için gençlerin hayranlık uyandırıcı enerjisinden bir kaç fiske ödünç almam gerekiyor sanırım! Bu ön açıklamalardan sonra, şimdi de gelelim derneğin ne iş yapacağına… GESED'in genel hedefi bütün Türkiye, öncelikli hedef kitlesi ise Doğu'da ömrü boyunca bir sinema salonu bile göremeden yaşayıp giden çocuklar… Cumhuriyet tarihi boyunca alınlarına “Sizden bir halt olmaz, varacağınız en uç nokta bir fabrikada asgari ücretle işçiliktir” yaftası yapıştırılmaya çalışılan Kürt ya da Türk çocukları… Derneğimiz, 2009-2010 eğitim-öğretim döneminin sona ermesiyle birlikte, kendisine pilot bölge olarak belirlediği 10 Doğu şehrinde, eğitimci kadrosu ve teknik ekipmanlarıyla paket sinema eğitimleri vermeye başlayacak. Kısmen kuramsal, bolca da pratik ağırlıklı eğitim programları olacak bunlar… İlköğretim kurumları tatile girer girmez kurulacak geçici eğitim merkezlerinde, gönüllü olarak kaydolan (bu arada velileri ve öğretmenlerinin de yetenekleri hakkında olumlu referanslar verdiği) sanata yatkın çocukları sinemanın ne olduğu ve nasıl yapıldığı üzerine yoğun bir eğitim programına alıp, eğitimin son aşamasında da onlara ekipler hâlinde kısa filmler çektireceğiz. Senaryolarını kendilerinin yazdığı, çekimleri ve kurgularını yine kendilerinin yaptığı filmler... Bu süreçte oluşacak koleksiyon ise değişik şehirlerimizde “Anadolu Çocuklarından Kısa Filmler” benzeri bir başlık altında düzenlenecek toplu gösterilerle kamuoyuna sunulacak. Ben de söz konusu projenin ilgi ve bilgi alanıma giren bütün aşamalarında yer alıp, gerek koordinatör, gerekse eğitimci olarak sürecin sorunsuz biçimde ilerlemesine yardımcı olacağım. Amacımız, Anadolu'nun derinliklerinde daha önce sinema kamerasının hiç gitmediği en ücrâ noktalara ulaşıp sinema bilgisi ve sevgisini oralara kadar yaymak; böylelikle “hayat tombalası”nda kolpa taşı çektiği için “Beyaz Türkler”in yaşadığı müreffeh şehirlerden uzaklara düşmüş kimi yetenekli çocukların bu mâkûs talihi kırabilmelerine bir nebze olsun yardım etmek… Derneğimiz, yukarıda tanımlanan aslî misyonuna ek olarak, okullarda eğitim-öğretimin devam ettiği aylarda da İstanbul-Galatasaray'daki yönetim merkezinde sinema-TV odaklı ve isteyen herkesin katılımına açık bazı meslekî kurslar düzenleyecek. Sayfamızda GESED'in amaç ve çalışmalarına önümüzdeki haftalarda da ihtiyaç oldukça yer vereceğimden, bu yazıda söylenmesi gereken her şeyi üst üste yığmayı gereksiz buluyorum. Ancak, şu nihaî çağrıyı gönlü zengin okurlarla tez zamanda paylaşmazsam da üzerimde -en azından bu yola baş koyan diğer ekip üyelerimiz adına- büyük vebâl kalacak: Hiç bir güzelliğe sırf süslü laflar eşliğinde çene yapmakla ulaşılamaz. Memleketin her köşesinin -Türkiye'nin maddî ve manevî kalkınmasına zerre kadar faydası bulunmayan, her biri pişpirik atma merkezine dönüşmüş durumdaki- “hemşehricilik ve köy milliyetçiliği dernekleri”yle dolup taştığı bir zamanda, bu gençler canlarını dişlerine takıp boğazlarından keserek çok önemli bir sosyal sorumluluk projesinin temellerini attılar. Üstelik, bunu da “kavmiyetçilik” denilen hastalıklı psikolojiyi ayaklarının altında ezerek yaptı Sedat, Bedir ve diğerleri… Ne yazık ki ben tek başıma, onları bulundukları noktadan bir çırpıda alıp zahmetsizce çok ilerilere taşıyacak ekonomik güce sahip değilim. Şimdilik yapabildiğim şeyler derneğin logo tasarımı, tabela, kartvizit gibi tâli sorunlarını çözmek ve ortamdaki varlığımla bir nebze moral vermekten ibaret… İyi bir şeyler ortaya koyabilmek için önce üyeliğinize, ardından da bir paket fotokopi kâğıdından büro bilgisayarına kadar sayısız alanda irili ufaklı bağışlarınıza ihtiyacımız var. Bu çabamızı anlamlı buluyorsanız, lütfen GESED'den desteğinizi esirgemeyin. Gezici Sinema Derneği (GESED) irtibat bilgileri Adres: Asmalımescit Mahallesi Nergiz Sokak Tünel İşhanı No: Kat: Beyoğlu-İSTANBUL Resmî İnternet Sitesi: http://www.gesed.org Yönetim Merkezi Tel: (0212) 251 52 54 GSM Tel: (0532) 410 37 91 564649 İçimiz rahatladı Şiddetli yağış beklentisi ve olası sel felaketi öncesinde Büyükşehir Belediyesi tarafından alınan tebdirler, tüm vatandaşların yüreğine su serpti. Metro ve durakları suyun basması, önlerindeki kum çuvallarıyla engellenecek İstanbul’da yaşanan faciadan ders çıkaran yetkililer alarma geçti. Kriz masası acil toplantı yaptı, eksikliklerini giderdi. Metro duraklarının önlüne kum dolu çuvallar konuldu. Vatandaşları uyaran görevlilere tehlike geçene kadar uyku yok. BÜYÜKŞEHİR İŞİ CİDDİ TUTMUŞ! YAŞANAN sel felaketi İstanbul’da onlarca kişinin canına mal olurken, bu felaket sonrası diğer şehirlerin yetkilileri işin ciddiyeti karşısında önlemleri oldukça sıkı tuttu. Uygulamaları ile dikkat çeken bir kent de Ankara oldu. Afet Kriz Masası oluşturan Büyükşehir Belediyesi yoğun yağış ihtimaline karşı acil önlemler aldı. Koruma tedbirleri alınırken ilk olarak metro girişleri ve otobüs durakları “torbalarla” güvence altına alındı BU TEDBİR ÇOK PROFESYONELCE! BÜYÜKŞEHİR Belediyesi yetkilileri, Başkent’in çeşitli yerlerine kurtarma araçları, dozerler ve ekskavatörler de yerleştirdi. Ancak en ilginç “Selsavar” tedbiri ise metro durakları önünde suyun akışını değiştirmek için kum çuvalı koyulması oldu. Böyle bir görüntüyle karşılaşan metro yolcuları, şaşkına dönerek “Sel tonlarca ağırlıktaki TIR’ları sürükledi. Bu çuvallar nasıl önlem olur” yorumunda bulundu. AVRUPA’nın 2010 Kültür Başkenti olan İstanbul’da yaşanan sel felaketi hepimizin yüreğini acıttı. Şehrin göbeğinde onlarca kişinin boğularak ölmesi ve yüzlerce araç ve evlerin zarar görmesi İstanbul’a hiç yakışmadı. Yaşanan bu felaketten sonra diğer şehirlerin yetkilileri işin ciddiyetini anlayarak farklı önlemler almaya başladılar. Afet Kriz Masası oluşturan Büyükşehir Belediyesi yoğun yağış ihtimaline karşı acil önlemler için toplantı yaptı. 11 ACİL MÜDAHALE MERKEZİ Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Altan Raşit Civan başkanlığında oluşturulan Afet Kriz Masası İstanbul’da yaşanan sel felaketinin ardından Meteoroloji yetkililerinden alınan bilgiye göre Ankara’da da yoğun yağış beklentisi bulunduğunu söyledi. Altan Raşit Civan, İtfaiye Daire Başkanlığı merkez olmak üzere çoğunluğu ASKİ Bölge Müdürlüklerinde olmak üzere 11 acil müdahale merkezi oluşturulduğunu ve Başkent’te 19 adet riskli bölgenin tespit edilerek gerekli önlemlerin alındığını belirtti ANKARA ABLUKA ALTINDA Normal şartlarda sel felaketi bakımından risk taşıyan 19 bölgenin bulunduğunu açıklayan Altan Raşit Civan, riskli bölgelerin Dikmen 1-2-3-4-5 etaplar, metro ve Ankaray, Mamak, Altındağ, Keçiören, Yenimahalle, Sincan, Etimesgut, Çayyolu, Çukurambar, Öveçler Sokollu, bütün alt geçitler, Türközü Şemsettin Günaltay Caddesi ve Gölbaşı olduğunu söyledi. Akay Kavşağı’nın muhtemel su baskını bakımından birinci derecede riskli olduğunu anlatan Civan, “Biz Ankara’yı abluka altına aldık. Herhangi bir felaket durumunda iş makineleriyle konuşlanan ekiplerimiz anında bölgede müdahale edecekler” dedi. BİN PERSONEL GÖREVDE Şiddetli yağış sonucu Başkent’te oluşabilecek sel felaketini önleyebilmek için bir haftadır çok yoğun kanal ve ızgara temizliği yapıldığını söyleyen Civan, ASKİ, EGO, Fen İşleri Daire Başkanlığı ve diğer birimler olmak üzere toplam yaklaşık bin personel ile 24 saat sel felaketine karşı mücadele edeceklerini, gerekli kamyon, motopomp, ikmal araçları, hafif iş makinaları gibi ekipman ve jeneratörlerinde hazırlıklı olduğunu söyledi. Yetkililer metro durakları, sanayi sitelerine suyun akışını değiştirmek ve yönlendirmek için birçok yere kum çuvalı yerleştirdi. 564435 “Azrail canımı almadan beklesin, ben biraz top oynayayım” “Azrail canımı almadan beklesin, ben biraz top oynayayım”PELİN ÇİNİ pelin.cini@milliyet.com.tr MİLLİYET PAZAR Fotoğraflar: ERCAN ARSLAN“Yüzde Yüz Futbol” isimli programla futbol yorumculuğunda da yıldızlaşan Rıdvan Dilmen: “Hayatta futbol kadar ilgimi çeken hiçbir şey yok. Azrail canımı almadan beklesin, ben biraz top oynayayım” Sıra fotoğraf çektirmeye gelince topu kaptı ve yüzünde kocaman bir “muzır çocuk” ifadesiyle sektirmeye başladı. “Hayatınız futbol. Hiç toptan sıkıldığınız olmadı mı?” soruma cevabı “Asla, esas top görmezsem deliririm” oldu. Türkiye futbolunun efsane isimlerinden Rıdvan Dilmen’le İstanbul’da sel felaketinin yaşandığı gün Ulus Parkı’nda buluştuk. Futbol yorumculuğunu, nasıl bu kadar çok sevildiğini ve antrenörlüğe dönüp dönmeyeceğini konuştuk. TV’nin futbol yıldızı oldunuz. Fenerli olmanıza rağmen yorumlarınız diğer takımların taraftarları tarafından da saygıyla karşılanıyor. Kimse itiraz etmiyor. Bunu nasıl başardınız? Benim alnımda Fenerli Rıdvan yazıyor. Ben ne yaparsam yapayım bunu silemem. İnsanlar bilerek beni dinliyorlar ben de onlara saygı duyup sahada ne görürsem onu söylüyorum. Türkiye’de yorumcuların ve yazarların objektif olmamakla suçlanmalarının nedeninin de medya olduğu görüşündeyim. İnsanları Beşiktaş, Galatasaray ve Fener yazarı diye sınıflandırıyorlar. Onlara sorsanız tüm takımları yorumlayabilmek isterler. Ben objektifim, Güntekin (Onay) de öyle. Beşiktaşlıdır ama bunu fark etmezsiniz bile. Mesela ben Fener Galatasaray’a 1-0 yenildiğinde “Fener tarihi bir farktan kurtuldu” dedim. Çok tepki aldım ama doğrusu buydu. Yorumlarınıza kızanlar da vardır... Nasıl tepkiler alıyorsunuz? 10-80 yaş arasında her eğitim düzeyinden izleyicimiz var. Arada tabii ki kızanlar da oluyor. Demin söylediğim Fenerbahçe ve Galatasaray maçı ile ilgili yorumuma Fenerlilerden tepki geldi. Bence çok saçmaydı çünkü gördüğümü söyledim. Boş yere Fener’i mi övseydim? Gerçek Fenerlilerin de benimle aynı görüşte olduğunu düşünüyorum. Haftada kaç maç izliyorsunuz? Sizce bir yorumcu olarak statta maç izlemek ile TV’de maç izlemek arasındaki fark nedir? 563619 "Sel nedeniyle yaşananlar çok acı!" Fenerbahçe Teknik Direktörü Christoph Daum, Marmara'daki sel felaketinde yaşananların çok acı olduğunu ifade ederek, ''Felaketlerden sonra yardımlaşma çok önemlidir. Belediyeler ve siyasetçiler bu tip durumlarda her zaman hazır omalılar. Artık bundan sonra söz uzmanlarda'' dedi. Fenerbahçe'nin, Bursa yolculuğunda Pendik'ten Yalova'ya gittiği feribotta gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Alman teknik adamın ifadeleri kulübün internet sitesinde de yayınlandı. Daum, sel felaketi konusunda, ''Maalesef doğayı kontrol edemiyoruz. Sel nedeniyle yaşananlar çok acı. Yakın zamanda Almanya da aynı şeyleri yaşadı. Umarım teknoloji daha çok ilerler ve bizi daha erken uyarırlar. Felaketlerden sonra yardımlaşma çok önemlidir. Belediyeler ve siyasetçiler bu tip durumlarda her zaman hazır olmalılar. Artık bundan sonra söz uzmanlarda'' diye konuştu. -''UMUDUMUZ SÜRÜYOR''- 19. Dünya Şampiyonası elemelerinde Bosna-Hersek ile deplasmanda berabere kalarak gruptaki şansını zora sokan (A) Milli Futbol Takımı için umudun sürdüğünü belirten Daum, millilerin maçın ikinci yarısında iyi oynadığını, ancak şansın yanlarında olmadığını bildirdi. Teknik direktör Fatih Terim'in de elinden geleni yaptığını belirten Daum, şöyle konuştu: ''Özellikle ikinci yarıda milli takım iyi oynadı. Ancak kimi maçlarda istediğiniz kadar iyi oynayın, size gerekli olan şanstır. Tüm yaşananlara karşın daha maç var. Umudumuz sürüyor. Türk Milli Takımı'nın son maçı da mutlaka alması gerekiyor ki sonra Bosna-Hersek puan yitirdiğinde biz neden maçlarımızı kazanamadık demesinler. Televizyondaki maç yayını ve görüntü çok karanlıktı. Bu kadar kritik ve önemli maça bu kadar kötü bir yayın olması beni şaşırttı. Yayın kalitesi bozuktu. Çok pozisyon yakaladık. Gökhan'ın kafası veya Arda'nın direkten dönen topu biraz daha sağa doğru gitseydi, durum farklı olacaktı. Fatih Hoca, elinden geleni yaptı, daha fazla şey yapamazdı.'' -''HER MAÇ YEDEK KALACAK OYUNCU AYNI OYUNCU OLAMAZ''- Yabancı futbolcu kontenjanının kadro seçiminde sorun yarattığını belirten Daum, ''Tabii ki sahada yabancı olacak. Her maç yedek kalacak oyuncu aynı oyuncu olamaz. Bu söylediklerim yerliler için de geçerli. Hatta Semih ve Mehmet Topuz için de'' dedi. (A) Milli Futbol Takımı'nda görev yapan oyuncuların üzüntüyle geri döndüklerini ifade eden Daum, şöyle devam etti: ''Galibiyetle dönselerdi Bursaspor maçına daha farklı bir atmosferle çıkarlardı. Milli maçlar arası dinlenme anlamında çok pozitif geçti. Bütün yabancı oyuncularımı birarada oynatamıyorum. Elime listeyi alıp, kimin oynayacağına çok rahat karar verebilirim. Bu işin kolay yönü. yüzden futbolcularımla bu konuyu açıkça konuşmak zorundayım. Onlar da niçin yedek kaldıklarını bilmeli. Onlar da bu tercihi yaparken benim ne denli zorlandığımı anlamalı. Tabii ki sahada yabancı olacak. Her maç yedek kalacak oyuncu aynı oyuncu olamaz. Bu söylediklerim yerliler için de geçerli. Hatta Semih ve Mehmet Topuz için de. Mehmet Topuz'dan memnunum. Onun potansiyeli var. Ancak Topuz ile ilgili beklenti çok yüksek. Bu yüzden sakince hazır duruma getirmeliyiz. Ancak Özer'de durum farklı. Özer'in biraz daha zamana ihtiyacı var. Özer, yetenekli ama onu daha üst düzeylere getirmeliyiz.'' Fatih Terim'in Bosna-Hersek maçında hakem tarafından tribüne gönderilmesiyle ilgili olarak da Daum, ''Ortadaki görüntü Fatih hocanın ne kadar çok bu galibiyeti istediğini, herşeyi göze aldığını ve takımıyla birlikte olduğunu gösterir. Futbol duygusal bir spordur. Ben de Terim gibi agresif bir yapıya sahibim. Kimi zaman saha içinde ben de diplomatik olmak isterim ancak, zaman zaman ben de oluşan koşullarla kendimden geçiyorum'' diye konuştu. Yardımcısı Ayhan Tumani ile feribotun kaptan köşküne çıkan Daum, kaptan Gürcan Soytürk ile Fenerbahçe Kulübü'nün resmi yayın organlarına poz verdi. 563916 Bodrum’da yaz yılbaşına kadar devam ediyor (...hem de şimdi her şey daha ucuz!) Güngör Uras Olayların içindenBodrum’da yaz yılbaşına kadar devam ediyor (...hem de şimdi her şey daha ucuz!) 13 Eylül Pazar 2009haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle! Hafta sonu, ’dan sonra ’u da seller sular götürdü ama... Siz bakmayınız bu olağandışı hava şartlarına. Bodrum Belediye Başkanı “Bodrum’da yaz yılbaşına kadar devam ediyor... Hem şimdi her şey daha ucuz” diyor. Öğrencilerimden Kadir Gönüllü, şimdilerde Bodrum’da görevli. Beni Mehmet Kocadon (1963) ile buluşturdu. Mehmet Kocadon daha önce Ortakent’te ve dönem belediye başkanlığı yapmış, belediyecilikte deneyimli bir genç adam. İşte meydan, işte pehlevan!.. Görelim bakalım pehlivanımız neler eyleyecek? Bodrum’a ne hizmet verecek? Bodrum’da yaşamayanlar, medyadan izleyenler Bodrum’u, gecelik veya kısa süreli mutlu birliktelikleriyle ünlü İkoncanların ve mankenlerin yaz pazarının kurulduğu Türkbükü “beach”leriyle tanır hale geldi. Bu kısa süreli “ikoncan ve pazarları”, Bodrum’un geleneksel “bez pazarları” ve “sebze pazarları”nın ününü bastırdı. Bodrum “ikoncan ve manken pazarları”ndan ibaret değildir. Bodrum, ’nin önemli bir “marka” şehridir. Yurtdışından ve içeriden giderek daha çok insanı cezbediyor. Çünkü, tarihiyle, havasıyla ve deniziyle farklı bir kenti. Tatil mevsimi de uzun. Ama biz bunu kısaltmak, aya indirmek için elimizden geleni yapıyoruz. Haftada 300 bin kişi Bodrum’a temmuz ayında 2.275 uçak inmiş. Günde ortalama 75 uçakla yerli yabancı turist gelmiş. günde 17 uçakla, Onur, Atlas, Pegasus ve Sunair ikişer uçakla getiriyor. Uçakların çoğu yabancı turist getiren charter uçakları. Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, “İki aylık süre boyunca Bodrum’a her hafta 300 bin kişi geliyor, 300 bin kişi gidiyor... Kış dönemi 110 bin kişinin yaşadığı şehirde günlük nüfus yaz dönemi 700 bine ulaşıyor. Belediye yaz dönemi Bodrum’da geceleyen 700 bin kişiye hizmet vermek, onların geçeceği yolları yapmak, onlara su, sağlamak, çöplerini toplamak zorunda... Ama diğer yazlık şehirler gibi Bodrum’da da belediyenin geliri kışlık nüfusa göre belirleniyor. Yetersiz kalıyor” diyor. Bodrum’a gelenler dinlence ve eğlence şehri olarak tanınır oldu. Bunlara ek olarak Bodrum’u tarihini öne çıkarmak gerekiyor.  Bodrum’da ”tarih“ de var Belediye Başkanı, “Altyapı, su, kanalizasyon, arıtma yatırımlarını tamamlayacağız. Çöp sorunu devam ediyor. yerde depolama var. Çöp fabrikası kurmaya, yolları yapmaya kaynak arayışımız sürüyor. Hükümet Bodrum’un sorunlarına şimdilerde ilgi göstermeye başladı. Umudumuz, ilgiden sonra destek gelmesi” diyor. Bodrum’da 150 bin yazlık var. Devre mülklerdeki yatak sayısı 10 bin, büyük küçük otellerde belgeli yatak sayısı 75 bin. Guletler ve gezi tekneleri de 15 bin yatak kapasitesine sahip. Çoğu yarım kalmış olmasına, tamamlananların çoğunun boş olmasına ve çok sayıda satılık olmasına rağmen yazlık yapımı devam ediyor. Arazi kullanımı çirkin, binaların projesi, inşaat kalitesi çirkin... Ve bütün bunlar Bodrum’u çirkinleştiremiyor. Bodrum her şeye rağmen güzel. Yılbaşına kadar gidilebilir. Ve hatta bu dönem denizin sakin, havanın mülayim, yaşamın kaliteli ve huzurlu olduğu (fiyatların aşağıya çekildiği) bir dönem olduğundan belki de Bodrum’un en güzel dönemi. 564940 Rize'de puanlar paylaşıldı! -ÇAYKUR RİZESPOR: SAMSUNSPOR: 2- Stat: Yeni Rize Hakemler: Suat Arslanboğa, Sedat Etik, İbrahim Bülbü Çaykur Rizespor: Yavuz, Hasan, Evren, Ulaş, Murat Ocak, Engin, Diakhate (Dk. 54 Çağrı), Mithat (Dk. 77 Kemal x), Kenan, Ribeiro, Özgürcan (Dk. 69 Mustafa Samsunspor: Okan, Turgay, Serkan, Giorgi (Dk. 64 Sefa ), Turgut, Volkan (Dk. 26 Hakan Akman ), Hakan Hacıbektaşoğlu, Adem, Yücel, Kenan, Murat (Dk. 90 Hakan Vural Goller: Dk. 10 Mithat, Dk. 33 Ribeiro (Çaykur Rizespor) Dk. 51 Turgut (penaltıdan), Dk. 72 Hakan Akman (Samsunspor) Sarı kartlar: Dk. 77 Adem, Dk. 84 Turgut, Dk. 88 Okan (Samsunspor) 564257 günlük hava tahmini-HARİTALI Meteoroloji'den yapılan son değerlendirmelere göre günlük haritalı hava tahminleri... Yapılan son değerlendirmelere göre; Ülkemizin büyük bir bölümünde sağanak ve gökgürültülü sağanak şeklinde yağış geçişlerinin görüleceği tahmin ediliyor, HAVA SICAKLIĞI: Kuzey, iç ve doğu bölgelerde ila derece azalacak. RÜZGAR: Genellikle güney ve güneybatı, Ülkemizin kuzeybatı kesimleri ile zamanla batı bölgelerde kuzey ve kuzeydoğu yönlerden hafif ara sıra orta kuvvette, Yurdun güneydoğusu ile yağış alan yerlerde yağış anında kuvvetli olarak esecek. UYARILAR KUVVETLİ YAĞIŞ UYARISI: Yağışların; Marmara'nın doğusu (İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bursa, Bilecik ve Balıkesir'in kuzey ilçelerinde) ile öğleden sonra Karadeniz, Doğu Anadolu'nun kuzeyi (Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı, Tunceli ve Iğdır), Çankırı ve Ankara'nın kuzey ilçelerinde kuvvetli olması beklendiğinden, yaşanabilecek olumsuz şartlara karşı (sel, su baskını, taşkın, yıldırım düşmesi, toprak kayması, ulaşımda aksamalar vb.) ilgililerin ve vatandaşların tedbirli ve dikkatli olmaları gerekmektedir. TOZ VE KUM TAŞINIMI: Batman, Siirt, Şırnak, Hakkari ve Mardin çevrelerinde güneyli rüzgarlarla birlikte toz ve kum taşınımı beklendiğinden yaşanabilecek olumsuz şartlara karşı ilgilerin ve vatandaşların dikkatli olmaları gerekmektedir. BÖLGELERİMİZDE HAVA MARMARA: Parçalı çok bulutlu, aralıklı sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı geçecek. Yağışların; doğusunda (İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bursa, Bilecik ve Balıkesir'in kuzey ilçelerinde) kuvvetli olması bekleniyor. EGE: Parçalı çok bulutlu, İç Ege aralıklı sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı geçecek. AKDENİZ: Parçalı çok bulutlu, doğusu ile ilk saatler Isparta çevreleri aralıklı sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı geçecek. İÇ ANADOLU: Çok bulutlu, bölge geneli aralıklı sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı geçecek. Yağışların; öğleden sonra Çankırı ile Ankara'nın kuzey ilçelerinde kuvvetli olması bekleniyor. BATI KARADENİZ: Çok bulutlu, bölge geneli kuvvetli sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı geçecek. ORTA ve DOĞU KARADENİZ: Parçalı çok bulutlu, bölge geneli aralıklı sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı geçecek. Yağışların; öğle saatlerinden sonra bölge genelinde kuvvetli olması bekleniyor. DOĞU ANADOLU: Parçalı çok bulutlu, aralıklı sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı geçecek. Yağışların; öğle saatlerinden sonra bölgenin kuzeyinde (Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı, Tunceli ve Iğdır) kuvvetli olması bekleniyor.Şırnak ve Hakkari çevrelerinde güneyli rüzgarlarla birlikte toz ve kum taşınımı beklenmektedir. GÜNEYDOĞU ANADOLU: Parçalı bulutlu geçecek. Batman, Siirt ve Mardin çevrelerinde güneyli rüzgarlarla birlikte toz ve kum taşınımı beklenmektedir. 564370 Norveçliler Ramazan'ı çok sevdi Farklı dinden insanların katıldığı iftarlarda katılımcılara oruç ibadeti hakkında bilgi verilerek, orucun gerek insan sağlığı gerekse toplum hayatı için ne derece önemli olduğu vurgulandı. İlgi ve merakla takip edilen sunumlarda katılımcılar, oruç hakkında şimdiye kadar yanlış bilgilere sahip olduklarını itiraf ederek doğru şekilde öğrenmelerini sağlayan program organizatörlerine teşekkür etti. İftarlar vesilesiyle birbirleriyle tanışma ve kaynaşma ortamı bulan katılımcılar, Ramazan ayının barış ve kardeşliğin tesis edilmesi açısından çok verimli bir zaman dilimi olduğu konusunda hemfikirdi. KİLİSEDE İFTAR VAKTİ Başkent Oslo'daki Toyen Kilisesi bu yıl ikinci kez bir iftar yemeğine ev sahipliği yaptı. Anadolu insanımızın kurmuş olduğu En Verden Dialog (EVID) derneği ile Kirken Bymisjon'a bağlı faaliyet gösteren Toyen Kilisesi'nin birlikte organize ettiği iftara birçok Norveçli iştirak etti. Kilisede ikinci kez düzenlenen iftar yemeğinde papaz Carl Petter Opsahl bir konuşma yaptı. Konuşmasında farklı dinlerden insanların diyalog içinde olmasının önemine vurgu yapan Opsahl, hepimizin Adem ve Havva'dan geldiğini ve kardeş olduğunu, ortak bir çok değerimizin bulunduğunu belirtti. Papaz Opsahl, "Müslümanların kutsal ayı olan Ramazan'da kilise olarak iftar yemeğine ikinci kez ev sahipliği yapıyor olmaktan dolayı çok mutluyum. Birbirimizi daha yakından tanımamıza vesile olan bu iftar yemeklerinin gelenekselleşerek farklı dinlerden daha geniş kitleleri bir araya getirmesini ümit ediyorum." şeklinde konuştu. Oslo Üniversitesi öğrencisi Fırat Bahçıvan'ın okuduğu ezan ve Kuran'dan sonra ev yemekleri yiyerek karşılıklı sohbet eden insanlar, birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı buldu. MOSS VE DRAMMEN'DE İFTARLAR GELENEKSELLEŞTİ Moss şehrindeki iftar programına da ilgi oldukça yüksekti. Moss Kültür ve Eğitim Derneği (MOKUF)'ün bu sene dördüncüsünü düzenlediği yemeğe politikacısından papazına, eğitimcisinden mühendisine kadar birçok kesimden katılım gerçekleşti. Moss Diyanet Camisi İmamı Tevfik İşcen'in okuduğu ezanla başlayan iftarda İşçi Partisi milletvekili Irene Johansen bir konuşma yaptı. Yapılan bu etkinliğin farklı din ve kültürden insanların birbirlerini tanıması için çok güzel bir girişim olduğunu belirten Johansen, Moss bölgesinden bir milletvekili olarak programı tertip edenleri takdir ve teşekkür etti. Türklerin en yoğun olarak yaşadığı Drammen'de de Norveçlileri Ramazan'la tanıştırmak için bir iftar yemeği verildi. Prizma Eğitim Derneği tarafından tertip edilen programa, başta Drammen bölgesi milletvekili Lise Christoffersen olmak üzere birçok davetli iştirak etti. 564616 Batman'da korucu dehşeti 'da dehşetiArif ARSLAN/, (DHA) 'da, anız yakma konusunda çıkan tartışma sonucu istasyonuna sığınan kardeşe tartıştıkları merkeze bağlı Recepler köyü korucuları tarafından silahlı düzenlendi. kişinin yaralandığı ve aracın kundaklandığı benzin istasyonunda Jandarma nöbet tutarken, kundaklanan istasyonda 250 bin TL’lik zarar oluştuğu belirtildi. Batman'a bağlı Recepler Köyü yakınlarındaki tarlalarında anızları yakan Akça Köyü'nde oturan Ramazan ve Mustafa Güneş kardeşler ile Recepler Köyü korucuları arasında dün gece tartışma çıktı. Ramazan ve Mustafa Güneş kardeşlerin sığındığı istasyonuna korucular iddiaya göre silahlı saldırı düzenledi. İki kardeşin kendilerine teslim edilmesini isteyen korucular, etrafa rastgele ateş açtı. Açılan ateş sonucu Cihan Yurdem, Özgür Yurdem, Hakkı Yurdem, Sedat İlkgün ve Mehmet Konaç yaralandı. sahibi Tevfik Yurdem, kendilerine sığınan iki kişiyi teslim etmek zorunda kaldı. Korucular Ramazan ve Mustafa Güneş kardeşleri tartaklayarak döverken gelen jandarma tarafından son anda kurtarıldı. Yaralı kişi Batman Devlet Hastanesine kaldırıldı. Bıçak darbesiyle ağır yaralanan Sedat İlkgün'ün sağlık durumunun ciddiyeti koruduğu bildirildi. Akaryakıt istasyonunda bulunan Mehmet Konaç'a ait 06 EJP 47 plakalı araca taş ve sopalarla saldıran korucuların, araç içindeki 21 bin TL parayı da aldığı iddia edildi. Korucuların aştığı ateş sonucu, akaryakıt istasyonundaki pompanın koruma tavanında çok sayıda kurşun izi olduğu görüldü. Akaryakıt istasyonu sahibi Tevfik Yurdem, iki kişiyi sonradan koruculara teslim ettikleri halde istasyonlarının rastgele tarandığını belirtti. 150 kişilik grubuyla neye uğradıklarını şaşırttıklarını belirten Yurdem, “Canımızı zor kurtardık. Durumu jandarmaya ilettiğimiz halde kolluk kuvvetleri yarım saat sonra ulaştı. İstasyonumuzda 250 bin TL'lik zarar var. Koruculardan davacıyız” dedi. Akaryakıt istasyonu Jandarma ekiplerince koruma altına alınırken, olaya karıştıkları iddia edilen bazı korucularında aralarında bulunduğu şüpheli gözaltına alındı. 564574 Suriye resmi haber ajansı Sana Türkçe yayına başladı resmi haber ajansı Sana yayına başladı resmi haber ajansı SANA, yayın yapmaya başladı. Ajansın sitesinde, Suriye ile ilgili haberler Türkçeye çevrilerek okuyuculara ulaştırılıyor. Dün kullanıma açılan Türkçe yayının, SANA ve arasında daha önce imzalanan “haber değişimi programı” anlaşması çerçevesinde başlatıldığı belirtildi. Türkçe sayfada, Suriye ile ilgili iç ve dış haberler, çevre, ekonomi, kültür, seçme haberler, arkeolojik keşifler, fotoğraf servisi gibi linklerin yanı sıra Devlet Başkanı ’ın gezi, ziyaret ve basın toplantılarına ilişkin haberler yer alıyor. Sayfada, “Suriye İlişkileri... Bölgenin değişik dosyalarında daha fazla koordinasyon ve yardımlaşmada ortak bir istek” başlığı altında bir değerlendirme yazısına yer verildi. Değerlendirme yazısında, son yıl içerisinde iki ülke ilişkilerinin ulaştığı noktaya değinilerek, ’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi, ’da istikrarın sağlanması, sorunu gibi konularda Türkiye ve Suriye’nin ortak tutum sergilediği ifade edildi. Yazıda, Başbakan ’ın zirvesinde İsrail Cumhurbaşkanı ’e gösterdiği tepki hatırlatılarak, “Suriye ve Türkiye’nin çekirdeğini oluşturduğu bölgesel yardımlaşma, bölge ülkeleriyle ortak çalışmanın temelini oluşturuyor. Tüm bunlar, bölge davalarının çözümlenmesi ve bölgeyi hedef alan meydan okumaların karşısında durulması için önem taşımaktadır” ifadelerine yer verildi. Değerlendirme yazısının, ajansın ve İngilizce sayfalarında da yer alması dikkati çekti. Türkçe sayfaya eklenmek üzere, geçmiş dönemlerde yapılan önemli basın toplantısı, açıklama, ziyaret gibi programların tercümesi devam ediyor. Türkçe haberleri adresinden ulaştıran ajans, İngilizce, ve İspanyolca yayın da yapıyor. 564179 'Ben Emel Müftüoğlu' deyince azarlıyorlar 'Ben Emel Müftüoğlu' deyince azarlıyorlar İnternetle sıkı bir bağı olan Emel Müftüoğlu Facebook'tan hayranları ile konuşuyor, oyun sitelerinde King ve Kelimenyum oynuyor. Adını soranlara 'Ben Emel Müftüoğlu' dediğini anlatan Müftüoğlu, karşıdaki kişinin inanmayıp 'Böyle bir yalana hiç gerek yoktu.' diye onu azarladıklarını söylüyor EMETİ SARUHAN Önce Emel- Erdal ikilisinin Emel'i olarak tanıdık onu. Sonra tek başına yürüme kararı alıp “Karlar Düşer” şarkısını yerleştirdi dilimize. Sonra albümleri peşpeşe geldi. Korsan'ı protesto için albüm yapmayan Müftüoğlu'nu artık televizyon ekranlarındaki başarılı oyunculuğu ile izliyoruz. En son Zoraki Başkan dizisinde rol alan Emel Müftüoğlu ile kendisini ve projelerini konuştuk. Bir de hayranlarına müjde: Müftüoğlu beyazperde için gelen teklifleri değerlendiriyor. DÜET SADECE ÖZEL PROJELER İÇİN Küçük yaştan beri şarkı söyleyen Emel Müftüoğlu'nun hatıralarında çocukluğunda söylediği şarkılar hala taze. İstanbul Devlet Konservatuarı Şan Bölümü'nü bitirmesinin ardından şöhrete doğru adım atması 1985 yılında Güneş Gazetesi'nin açtığı müzik yarışmasında birincilik alması ile oldu. Aynı yarışmada 2. olan Erdal ile bir ikili oluşturması da bu yarışmadan sonra… Solo kariyere geçiş yapması ise 1989'a denk geliyor. Müftüoğlu, tekrar ikili çalışma gibi bir planı olmadığını söylüyor. “Ancak özel projelerde, herhangi bir sanatçı arkadaşımla düet yapmak şeklinde olabilir.” diyor. HERKESİN AİLESİNDEN BİRİ GİBİYİM Müftüoğlu yakın zamanda albüm yapmayı düşünmüyor. Çünkü kızının albümünü hazırlıyor. Ancak sağlam, inandığı bir parça olursa Single çalışması yapabileceğini de belirtiyor. Dinleyicileri ile kurduğu ilişkiyi çok keyifli olarak tanımlayan Müftüoğlu, “Herkes ama büyük küçük herkes, beni çok yakın buluyor. Karşılaştığım herkes kendi ailesinden bir fert gibi davranıyor. İşin enteresan yanı ben de sanki herkesi tanıyorum ve çok yakınlarımmış gibi geliyor. Anlayacağınız Türkiye sınırları içinde çok mutluyum.” diyor. YETENEKTEN ÖNCE İSTEK GELİR Emel Müftüoğlu yıllarca dillerden düşmeyen parçaları yorumladıktan sonra, “Korsan bitmeden tekrar albüm yapmayacağım” dedi. Bu konuda kesinlikle kararlı. Çok sevdiği bir iş olan yapımcılık konusunda “Başa çıkılamayan bir hırsızlık söz konusu. Verdiğiniz emekler havaya gidiyor. Bu yüzden beklemedeyim.” diyor. Ancak çok farklı bir yetenekle de karşılaşırsa elinden geleni yapacağını da eklemeyi unutmuyor. 'Başarılı olacak sanatçıyı nasıl anlıyorsunuz?' diye soruyorum. “Ülkemi çok iyi tanıyorum, neleri sevdiklerini biliyorum. Bu da işimi çok kolaylaştırıyor.” diyor Müftüoğlu. Bir yeteneğe destek vermek için “Her şeyden önce işine saygılı olmalı. Çalışkan olması, istemesi ve dakik olması çok önemli. Yetenek demiyorum, nice çok yetenekli ama sorumsuz ve sorunlu insan var. Benim için istek ve enerji çok daha öncelikli.” diyor. HEP TİYATROCU OLMAK İSTEDİM Emel Müftüoğlu 'nu televizyonda çok başarılı rollerde izledik. Bunu nasıl başardığını soruyorum. “Size bir sır vereyim. Konservatuarda şan bölümünde okudum ama hep keşke tiyatro bölümünde olsam diye söylene söylene okudum. Oyunculuğu çok ama çok seviyorum.” diyor. Müftüoğlu kendisine gelen dizi tekliflerini değerlendirirken konusunun cazip olup olmadığına ve kimlerin rol aldığına bakıyor. BANA İNANMIYORLAR İnternetle sıkı bağı olan Emel Müftüoğlu genelde karşısındakileri kendisi olduğuna inandırmakta zorluk çekiyor. Bir ara Facebook bile, Emel Müftüoğlu olduğuna inanmamış ve sayfasını kapatmıştı. Neyse ki geri alabildi. Peki hayranları acaba Emel Müftüoğlu olduğuna inanıyorlar mı? “Facebook'takiler evet inanıyor ama bazı sitelerde oyun oynuyorum. King ya da Kelimenyum oynadığımız arkadaşlar adımı söyleyince 'Böyle bir yalana hiç gerek yoktu.' deyip azarlıyorlar beni.”, diye gülüyor. Eğlenmek için genellikle kızı ve arkadaşlarıyla oyun oynadığını anlatıyor. “Aklınıza gelecek bütün oyunları biliriz. Bilardo maçlarım meşhurdur. Her çeşit müzik dinlerim. Eskiden yazarlarım vardı ama maalesef tüketim ekonomisinin kurbanları olarak en çok satan kitaplar listesine göre kitaplar okuyoruz. Ama kızımdan daha fazla kimse bana keyif veremez..” diyor. 564484 İşte selden korunma yöntemleri İşte selden korunma yöntemleri ANKARA (A.A)  Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, selden önce, sel sırasında ve sonrasında alınması gereken önlemleri hatırlatarak, vatandaşları tedbirli olmaları konusunda uyardı. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün resmi internet sitesinde yer alan uyarıda, şiddetli yağış ve selden korunmak için vatandaşların son meteorolojik durumla ilgili güncel bilgiye sahip olmaları istendi. Sel uyarılarının radyo ve televizyondan takip edilmesi gerektiği, ayrıca Meteoroloji'den de konuyla ilgili telefonla bilgi alınabileceği belirtilen uyarıda, 'Selleri tahmin etmek onları tetikleyen olayların türü ve doğasına bağlıdır. Kısa süreli yoğun yağış ani sele, uzun süreli yağışın nehirlerin taşmasına neden olacağını unutmayın' ifadesine yer verildi. 'Selden önce', 'Sel sırasında' ve 'Selden sonra' şeklinde ana başlık altında yer alan uyarılardan bazıları şöyle:   SELDEN ÖNCE:   ------------ -Hazırlıklı Olun. -Evde değerli eşya ve önemli belgeleri yüksek yerlere kaldırın. -Varsa afet ilk yardım çantasını yanınıza alın. -Zarara yol açabilecek ya da zarar görebilecek eşyaları içeri alın. -Su kaynakları kirlenebileceğinden, yedek içme suyunuzun olduğundan emin olun -Suyun evi terk ettiği her yerden içeri de girebileceğini hatırlayın. Kum torbaları temin edin. -Selin kullanabileceği ark, hendek, vadi ve kanyon gibi yerlerden uzak durun. SEL SIRASINDA: -------------- -Güvende olun. -Yüksek yerlere çıkın. -Asla sel suyu içinde araba kullanmayın, ölümlerin yüzde 80'ninin araç içinde olduğunu unutmayın. -Aracınızı selden etkilenmeyecek bir yere çekin. -Sel suyu, akıntı ya da nehirlerde yürümeye çalışmayın. -Hızla akan 15-20 cm derinlikteki suyun bir insanı devirebileceğini akıldan çıkarmayın. -Ev yada işyerinizi boşaltmanız gerekiyorsa elektrik, doğalgaz vb.. kapatın. -Çok gerekli olmadıkça yolculuğa çıkmayın. SELDEN SONRA: ------------- -Tedbiri elden bırakmayın -Binalardaki yapısal hasarı kontrol edin. -Karanlıktaysanız mum değil el feneri kullanın. -Sel suyu ile temas etmiş bütün gıda malzemelerini konserve dahil atın.' 564913 Tuğba'yı aldatırsa hemen boşayacak Bir bedel ödemek içinmi bir yabancıyla evlendiniz. uzun süreceğini sanmam. yaşantınız buna müsade etmez. Sen onların milletinde haremlik mi arıyorsun. Onlar için cinsellik sıradan ihtiyaç tabi sıradan insanlarla. Aklıma terzilerin ayakları altında dolanan paçavra bezler geldi. 564068 Evine güvenen Bursaspor, galibiyet arıyor Fenerbahçe'nin yıldızlarla dolu bir ekip olduğunu ama maçta rakiplerini devireceklerini belirten Yeşil-Beyazlı takımın teknik direktörü Ertuğrul Sağlam, iddialı konuştu. Geçen sezonun ikinci yarısından bu yana Bursaspor'un kendi sahasında maç kaybetmediğini de hatırlatan Ertuğrul Sağlam, "Bursa'da Fenerbahçe'ye kaybetmedik. Fenerbahçe'yi mağlup edip kendi evimizde yenilmezlik unvanımızı sürdürmek istiyoruz. Eksik oyuncumuzun olmaması önemli bir durum." diye konuştu. Fenerbahçe maçında Yeşil-Beyazlı taraftarlara da önemli görevler düştüğünü belirten Teknik Direktör Sağlam, "Takımın iyi oynayıp kazanmasını bekleyeceğiz. Bazen futbolda işler istediğiniz gibi olmayabiliyor. Soğukkanlılığını koruyan insanlar hep kazanıyor. Her türlü sonuç olabilir. Bursaspor taraftarından, kendilerine yakışacak davranış içinde olup takımı desteklemelerini bekliyoruz." dedi. MUHTEMEL KADROLAR BURSASPOR: İvankov, Ali Tandoğan, Ömer, Zapotocny, Mustafa Keçeli, Ozan İpek, İvan Ergiç, Hüseyin Çimşir, Volkan Şen, Sercan, Turgay. FENERBAHÇE: Volkan Demirel, Gökhan, Bilica, Lugano, Roberto Carlos, Kazım, Cristian, Mehmet Topuz, Vederson, Alex, Güiza. STAT: Bursa Atatürk Stadı SAAT: 21:00 HAKEM: Deniz Çoban YAYIN: Lig TV 563968 Şampiyon dirildi Formula İtalya Grand Prix'si sıralama turlarında son şampiyon Hamilton ilk sırayı aldı. Klasman lideri Button ancak altıncı oldu Formula İtalya Grand Prix'si sıralama turlarında McLaren sürücüsü Lewis Hamilton dakika 24.066 saniyelik derecesiyle birinci oldu. 40 derece sıcaklıkta yapılan turlarda İngiliz sürücü kariyerinin 16. poleposition'ını kazanmayı başardı. Son şampiyonun ardından sürpriz bir isim Force India takımından Adrian Sutil ikinci sırayı alırken, Ferrari'den Kimi Raikkonen üçüncülüğü elde etti. Macaristan Frand Prix'sinde geçirdiği kazanın ardından tedavisi süren Felipe Massa'nın yerine Ferrari ile bugün ilk yarışına çıkacak Rubens Barrichello ancak 14. sırayı alabildi. Pilotlar sıralamasında ilk sırada bulunan Brawn GP'den Jenson Button altıncı olurken, ikinci sıradaki takım arkadaşı Rubens Barrichello ise yarışa beşinci sırada başlayacak. RED BULL DÖKÜLDÜ Red Bull'un iki pilotu Sebastian Vettel ise sıralama turlarında dokuz, Mark Webber ise 10. oldu. Formula 1'de sezonun bitimine beş yarış kala Jenson Button en yakın rakibi Rubens Barrichello'nun 16 puan önünde bulunuyor. 16. ZAFER Geçen sezonki şampiyonluğun ardından düşüş yaşayan McLaren pilotu Lewis Hamilton, İtalya Grand Prix'si 16. pole-position'ını kazandı. Force India'dan Sutil ikinci olurken, şampiyonu lideri Jenson Button ancak 6. sırayı aldı. 564381 Harput Kalesi'nde yeni yer altı yapıları bulundu Kalede yapılan çalışmalar sırasında giriş kapısı yakınlarında Doğu Roma döneminde sarnıç veya kaçış amacıyla yapıldığı tahmin edilen tünel ile Artuklu döneminde kalenin yer altı yapılarına ulaştığı tahmin edilen girişi belirlendi. Tünel, minare merdivenleri gibi dik bir şekilde zemine doğru inerken, yine basamaklarla yer altına inen tesis girişi, kendi zemininden yer yer zeminden 14-15 metre yükseklikte tavana sahip bulunuyor. Elazığ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi Müdürü ve kazı başkanı Haydar Kalsen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Bakanlığın izin ve desteği ile Valiliğin büyük destek ve katkılarıyla kalede 2005 yılında başladıkları kazıya devam ettiklerini söyledi. Kalsen, kazılarda çok önemli mesafeler aldıklarını belirterek, Urartular'dan son Osmanlı dönemine kadar birçok medeniyetin kültür varlıklarını, mimari kalıntılarını somut örneklerine açığa çıkardıklarını kaydetti. Kazı bilimsel danışmanı emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Veli Sevin ise kalenin giriş kapısı içinde en eskisi olan ve Doğu Roma Dönemi'nden kaldığını tahmin ettikleri kapının yanında yaptıkları sondaj ve temizlik çalışmaları sırasında yeni bir yer altı tünelinin varlığını keşfettiklerini söyledi. Kazı çalışması başlattıkları tünelin, taştan minare basamakları gibi dik bir şekilde aşağı doğru indiğini ifade eden Sevin, ''Büyük bir ihtimalle kalenin su ihtiyacı ya da savunma veya gizli bir çıkış amacıyla inşa edilmiş. Eldeki veriler, daha çok Doğu Roma döneminde kullanıldığını yani kalenin en erken döneminde Roma dönemlerinde inşa edilmiş olabileceğini gösteriyor. Bu tünel Harput'un önemine yepyeni bir katkı. Geçen yıl bulunan Urartu-Artuklu zindanına ilaveten yepyeni bir katkı olarak ortaya çıkarılıyor'' dedi. Sevin, tünelin duvarlarının Doğu Roma Bizans, Artuklu ve Dulkadiroğulları izlerini taşıdığını, duvarların ''Horasan Harcı'' olarak bilinen kireç ve ince kum karıştırılarak elde edildiğini belirterek, sıvanın bin yıldır halen görevini yaptığını kaydetti. -''KALENİN YER ALTI DÜNYASI'' Sevin, Harput Kalesi'nin bir yer altı dünyası olduğunun anlaşıldığını, Urartular döneminden başlamak üzere Bizans ve Artuklular'ın kalenin üzerine inşa ettikleri büyük yapılar kadar bir bölümünü de yer altına inşa ettiklerini söyledi. Kazının her geçen gün yeni bir sürprizi müjdelediğini ifade eden Sevin, Bizans tünelinin çalışmaları sırasında bu tünelin üzerinde Osmanlı Mahallesi'nin altında yepyeni bir yer altı mimarisi ile karşılaştıklarını kaydetti. Sevin, şunları söyledi: ''Bu şimdiye kadar bulduklarımızın en görkemlisi. Gerçekten şaşırtıcı güzellikte, şaşırtıcı büyüklükte kapsam olarak da muazzam bir yer altı tesisiyle karşı karşıyayız. Henüz kapısı açılmakta olan bu tünelin içine de büyük çapta toprak dolmuş, ama içine girilebiliyor. Yürünebildiği kısmıyla zaman zaman kemerli tünellerin, kemerli tavanlarının yüksekliği 14-15 metreye kadar varıyor. Hakikaten heybetli görkemli muazzam bir yer altı tesisiyle karşı karşıyayız.'' Sevin, tesis girişinin ana kayaya oyularak yapıldığını, kayanın bittiği yerde yine Horasan harcı kullanılarak örülmüş taş ve tuğlalardan yapıldığını belirterek, tuğla işçilik ve kemerlerin tesisin Artuklular döneminde yapıldığına işaret ettiğini anlattı. Sevin, henüz kazıların çok başında olmalarına rağmen önemli yapılar ortaya çıkardıklarını belirterek, bulunan yapılar ile Harput'un Türkiye'nin, Doğu Anadolu'nun en dikkati çekici kültür, arkeolojik ve turistik merkezlerinden biri haline geleceğine inandığını sözlerine ekledi. Harput Kalesi'nde yapılan kazılarda bugüne kadar kale camisi, konutlar, konaklar, dükkanlar, atölyeler, sokak ve meydanlar ile sarnıçlar ortaya çıkarıldı. Kalede yer altı yapısı olarak kayaya oyulmuş, 90 basamakla yerin 30 metre altına doğru ilerleyen ve 12. Yüzyılda Artuklu Hükümdarı Belek Gazi'nin Kudüs Kralı 2. Baldwin'i hapsettiği zindan bulunarak, temizlenmişti. 564674 Erdoğan: Operasyonlar terör var diye yapılıyor Erdoğan: Operasyonlar var diye yapılıyor Başbakan "Bazıları çıkıyor diyor ki ’Operasyonlar dursun’. Operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki. Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur" dedi.Erdoğan, Polatlı’da Perpa Meydanı’nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, ’de ağustos ayında şehit düşen Jandarma Abdullah Erkmen’in Polatlı’nın evladı olduğunu belirterek, ailesine, Polatlı’ya ve tüm millete başsağlığı dileğinde bulundu ve rahmet diledi.Polatlı’dan, şehitler diyarından bazı hususları açık açık ifade etmek durumunda olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: sinsi ve kalleş yüzünü her fırsatta ortaya koymaya devam ediyor.Bugüne kadar nasıl tarihinde görülmemiş bir etkinlikte ettiysek bundan sonra da asla taviz verilmeden devam edilecektir. Birliğimize, bütünlüğümüze, huzurumuza, kardeşliğimize kast edenlere karşı devlet olarak asli fonksiyonumuzu hakkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz. Bazıları çıkıyor diyor ki ’Operasyonlar dursun’. Sevgili kardeşlerim, operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki.Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur.Huzur, sükunet, suhulet var da operasyon mu yapılıyor? Hayır. Eğer terör sorunu devam ediyorsa, terör sorununa karşı şüphesiz ki güvenlik güçlerinin asli görevi operasyonel olmalarıdır. Askerimizin de görevi budur, polisimizin de görevi budur. Durup dururken bunlar olamaz. Oluyorsa zaten suç işlemiş olurlar.Ama huzurumuz yerinde, asayiş berkemal, zaman niçin kalksın da güvenlik güçlerimiz operasyon yapsın? Durup dururken başına iş almaya herhalde kimsenin böyle bir hesabı, derdi... Hiçbir yönetici böyle bir şey içerisine giremez.Hiçbir emniyetteki yönetici böyle bir şeye giremez. Askerdeki yönetici de böyle bir şeye giremez, girmez.Herkes şunu çok iyi bilmeli, devletin görevi gerek kendisine karşı başkaldıran, insanına silah çeken, illegal, altını çiziyorum, örgütlere yani yasa dışı örgütlere karşı gereken mücadeleyi vermektir. Ülkesini, milletini ve hukuk sistemini korumaktır." -"ŞEHİTLERİN ÜZERİNDEN YAPANLAR..."- Başbakan Erdoğan, özellikle bir konuya daha değinmek istediğini belirterek, şunları söyledi: "Terörden beslenenler var. İllegal terör örgütleri de bundan besleniyor, maalesef bunun yanında şehitlerimiz üzerinden siyaset yapanlar da bundan besleniyor. Kimse şehitlerimiz üzerinden istismara kalkışmasın. Kimse şehitlerimizi istismar etmesin. Bakınız, terörle mücadele konusunda attığımız adımlar var. Bunun yanında milli birliğimize yönelik attığımız adımlar var. Son dönemlerde başlattığımız bir ’Demokratik sürecimiz var. Bu mücadeleyi verirken şehit olan, ay yıldızlı bayrağa sarılmış tabutlar geldikçe birilerinin sevinmesini mi istiyoruz? Bunun devamıyla birilerinin mutlu olmasını mı istiyoruz? Yoksa bu işi durdurarak ’Artık hamdolsun’ demeyi mi bekliyoruz? Eğer aramızda bir barışın, birliğin, kardeşler arasındaki dayanışmanın olmasını istiyorsak bu illegal örgütleri yalnız başına bırakmamız lazım.Milletimizi onlardan koparmamız lazım. Bunu başarmamız lazım. Onun için biz kardeşlik, milli birlik dediğimiz zaman, ’Demokratik Açılım’ dediğimiz zaman rahatsız oluyorlar. Dikkat edin, burası çok önemli çünkü ayaklarının altından istismar zeminlerinin kayıp gittiğini görüyorlar. Oradan nemalanıyorlar, menfaatleri orada yatıyor. Kanlı terör piyasasında rantları azalacağı için feryat ediyorlar, sıkıntıları burada.Terörün doğurduğu olumsuz psikolojiyi tahrik etmek, bu olumsuzluğun devamını arzulamak nasıl bir insafsızlıktır? Bunun üzerine siyaset yapmak nasıl bir pervasızlıktır? Biz ’Akan kan dursun, gencecik fidanlar toprağa düşmesin’ diye uğraşırken gayretlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlar, bir yandan da gerilimi artırmanın gayreti içindeler. Kan akmaya devam etsin istiyorlar. Annelerin gözyaşı dinmesin istiyorlar. Ama biz de diyoruz ki ’Bu kan artık dursun, bu gözyaşı dinsin, ocaklara daha fazla ateş düşmesin’. Bütün gayretlerimiz, çabalarımız, çalışmalarımız bunun için. Onun için mücadeleye devam edeceğiz." Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Efendim ’Biz dağa çıkacağız.’ Buyur çık dağa. Dağa çıkmanı kimse engellemiyor. Buyur çık. Böyle bir çözüm var mı ya? Ne ne de onun uzantıları, şunu açık söylüyorum, benim Kürt kökenli vatandaşlarımın hiçbir zaman temsilcisi olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır, ben buna inanıyorum" dedi. Erdoğan, Perpa Meydanı’nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, "demokratik açılım" sürecine değinerek, "Daha önce de ifade ettim, bu süreci tahrik etmek isteyenler olacak. Sabrımızı zorlayacaklar. Direncimizi ölçmeye yeltenecekler. Nitekim görüyorsunuz, bunu da yapıyorlar ama biz sabırla, soğukkanlılıkla, sağduyuyla, suhuletle bu süreci inşallah tamama erdireceğiz" dedi. "Demokratik açılım" sürecini siyasi hesaplarla, oy hesabıyla yapmadıklarını ifade eden Erdoğan, bunu bir devlet, millet meselesi olarak gördüklerini söyledi. Herkesi bu duyarlılıkla hareket etmeye davet eden Erdoğan, şunları kaydetti: "Milletimiz, hamaset yaparak meseleyi taşıyanların yaklaşımlarının sorunu daha da derinleştireceğini çok iyi biliyor. Sorunu bu hale getiren zihniyetin, milletimizin ufkunu açacak, huzur ve güvenliğini tesis edecek bir yaklaşımı ortaya koyması mümkün değil. yıldır biz iktidardayız. Bundan 23 yıl önce kimler iktidardaydı, niçin bir şey yapamadığınız, neden durumu buraya getirdiniz? Eğer gerekli tedbirleri almış olsaydınız bu hale gelir miydi? Gerekli adımları atsaydınız bu hale gelir miydi? Atmadınız, şimdi biz atıyoruz bu adımı, rahatsız oluyorsunuz. Biz statükocu yaklaşımlardan başka bir şey ortaya koymadığınızı görüyoruz. Sadece ’hayır’ diyorsunuz, sadece ’olmaz’ diyorsunuz, sadece yokuş gösteriyorsunuz. Milletimiz artık bu yaklaşımları tasvip etmiyor. Bu ülkenin birliğine, beraberlerliğine kastınız varsa ’buyurun’ diyorum. Ne söyleyecekseniz ’buyurun’ diyoruz, ’öneriniz ne bunu söyleyin’ diyoruz. Halkımız, çözüm istiyor, netice istiyor, yeni yaklaşımlar görmek istiyor. ’Ne söylüyorsunuz, söyle’ diyoruz." -"GÖRÜŞEREK, ANLAŞARAK NETİCEYE VARACAĞIZ"- Başbakan Erdoğan, "demokratik açılım" süreci konusunda İçişleri Bakanı ’ı görevlendirdiğini anımsatarak, şöyle devam etti: "Bakanımı görevlendiriyorum, randevu istiyor, randevu vermiyorsunuz. Bu işi oturarak mı konuşacağız? Görüşerek, anlaşarak bir neticeye varacağız. Siz bunları engellerseniz nasıl çözeceğiz? Var mı çözümün bunu söyle? Efendim ’Biz dağa çıkacağız.’ Buyur çık dağa. Dağa çıkmanı kimse engellemiyor. Buyur çık. Böyle bir çözüm var mı ya? Ne terör örgütü ne de onun uzantıları, şunu açık söylüyorum, benim Kürt kökenli vatandaşlarımın hiçbir zaman temsilcisi olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır, ben buna inanıyorum." 564178 Batik kadını güçlü ve estetik Batik kadını güçlü ve estetik Batik'in Sonbahar Kış koleksiyonu farklı tarzlardaki temalarıyla her zevke uygun zengin tasarımlarımlardan oluşuyor. 80'lerin tarzı ve pratik ayrıntıları bu sezonun sportif şıklığıyla birleşirken, safari ve ilkel etkiler 70'lerin sofistike karışımıyla bir araya geliyor. Yarasa kol bluzlar ve trikolar rahat ve moda kalıplarıyla vazgeçilmez alternatifler sunuyor. Parçalı ve cepli rahat pantolonlar geniş trikolarla kombinlenerek rahat ve şık bir görünüm sağlıyor. Silim etekler ve pantolonlar, alternatifli şık gömlek ve trikolarla bütünleşerek, sezon boyunca dinamik ve modern Batik kadınını giydirecek… Batik'in yeni sezon koleksiyonuna Türkiye genelindeki 60 Batik mağazasından ulaşabilirsiniz. 564791 'Muhafazakâr sinema yazarı' tam olarak ne demektir? 'Muhafazakâr sinema yazarı' tam olarak ne demektir? ALİ MURAT GÜVEN Aşağıda okuyacağınız manifesto, hem ülkemizde, hem İslâm coğrafyasında, hem de dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan yüzmilyonlarca dindar sinemacı ve sinemaseverin, aynı zamanda da televizyon sektörünün çeşitli alanlarında görev yapan Müslüman dindaşlarımızın, yıllardan bu yana gerek şahsıma, gerekse kendi vicdanlarına sıklıkla yönelttikleri hayatî öneme sahip bazı sorular karşısında merak ve özlemle aradıkları tatminkâr cevapları bulmaları dileğiyle hazırlanmıştır. Yazı boyunca “muhafazakâr” sözcüğüne yüklenen yegâne anlam “takvâ”, yani “Allah korkusu”dur. Rabbimiz, Yeni Şafak gazetesi sinema sayfası üzerinden Türk sinema yazarlığı tarihine düştüğümüz bu kaydın ve mesleğimizi ifâ ederken kalbimizde taşıdığımız iyi niyetin Ahiret Günü'ne kadar şahidi olsun. Ve dilerim ki “Büyük Yargılama” zamanı geldiğinde, aramızdan milyonlarca kişinin hayatlarını adadığı bu sektör ve ona ilişkin bütün uğraşlarımız da Yüce Yaratıcı'nın katında gerçek bir anlam, kalıcı bir değer kazansın. “Kulları içinden ancak ilim sahipleri Allah'tan gereğince korkarlar.” Kur'an-ı Kerim, Fatır Sûresi, 28. Âyet 1) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı; evrenin yaratıcısı olan tek ve mutlak bir Allah'a, onun Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar tarih boyunca insanlığın değişik uluslarına gönderdiği -adları günümüzde bilinen ya da bilinmeyen- binlerce peygamberine, kutsal kitaplarına, Şeytan'a ve özel yeteneklerle donatılmış bu varlığın insanlık ailesi üzerindeki ayartıcılık misyonuna, diğer dört büyük meleğine, sayısız hizmetkâr meleklerine, farklı bir varoluş boyutunun sakinleri konumundaki cinlerine, bütün yaratılmışlar için evrenin başlangıcında belirlediği kaza ve kadere, Ahiret Günü'ne, Cennet ve Cehennem'ine tereddütsüz bir biçimde inanır. İnancının gereği, destekleyicisi ve tazeleyicisi konumundaki rutin ibadetlerini harfiyen yerine getirip getirmiyor olması ise bambaşka bir tartışmanın konusudur. Esas olan, yukarıda tek tek sayılmış, imâna ilişkin temel kurallara kalben teslim olması ve bunları pekiştiren ibaretlerin gerçekliğini de samimiyetle onaylamasıdır. “Kâfir olmak” ile “ibadet pratiğinde eksiklik”, bireylerin inanç ile ilişkileri açısından birbirinden tamamen farklı iki durumdur. 2) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı; insanoğlunun bu dünyadaki varoluş serüveninin 19'uncu yüzyıl biyoloji biliminin bir önermesi olan “evrim teorisi”nde tanımlandığı biçimiyle başladığına inanmaz. Ona göre, yeryüzünde “akıllı hayat” Hz. Âdem ve Hz. Havva'nın eksiksiz birer insan olarak yaratılması ile başlamıştır. Doğadaki evrimsel dönüşüm, dinin de karşı çıkmadığı üzere, daha ilkel bir varoluş düzleminin canlıları olan “hayvanlar” ve “bitkiler” için -en azından bazı kritik geçiş noktalarında- pekâlâ geçerli olabilir; bu varlıklar tarihsel süreç içinde bulundukları coğrafyadaki hayat şartlarına daha uygun düşecek biyolojik ve fiziksel değişimlere uğramış olabilirler. Daha da ötesi, bütün müminler, doğrudan kutsal kitap kaynaklı bir bilgi olarak, evrenin tamamının -bu alanda bilimsel tanımlamalar yapmayı mümkün kılıp, söz konusu karmaşık yapıyı insan aklıyla kavramayı kolaylaştıran- çeşitli matematik, fizik ve kimya yasalarıyla kurgulandığını peşinen kabul etmektedirler. Bu da “âdetullah”, yani Allah'ın kesintisiz bir biçimde sürüp giden yaratma sürecine bir düzen getirmek üzere koymuş olduğu ilahî kuralların doğal bir sonucudur ve dinsel inançla tezat teşkil eden herhangi bir yönü yoktur. Ancak, ruhu ve bedeniyle diğerlerinden çok daha farklı ve kompleks bir canlı olan “insan”, Allah tarafından kozmik bir plan dahilinde, bir defada ve eksiksiz olarak yaratılmıştır. “Muhafazakâr” bir sinema yazarı da bu inancı kalbinde kararlılıkla taşır ve çevresindeki kâfirlerin inancını tartışma konusu yapmasına izin vermez. Bu eleştirel tavrını Stanley Kubrick gibi karizmatik bir yönetmen ve onun imzasını taşıyan “2001: Bir Uzay Destanı” (1968) gibi kült filmler karşısında dahi değiştirmez. 3) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı, günlük hayatının her cephesinde olduğu gibi, “sanat dünyası” ve özellikle “sinema sanatı” ile kurduğu entelektüel ilişkilerde de kendisine güvenilir bir kılavuz olarak “beşer yargıları”nı değil, “ilahî yargı”yı esas alır. Kutsal Kitap”ta “iyi/olumlu” ve “kötü/olumsuz” olarak nitelendirilen her şey onun için de “iyi/olumlu” ve “kötü/olumsuz”dur. İnandığı tek ve yanılmaz Allah'ın yargılarından bağımsız olarak kendi kendine yeni bir “ahlâk düzeni”, ilahî buyrukların tanımladığından daha farklı bir “iyiler” ve “kötüler” silsilesi yaratmaya kalkmaz. “Sanat”ı Allah'ın denetiminden tamamen bağımsız, kulun kendi egoları doğrultusunda dilediği gibi at oynatabileceği, erişilmez, dokunulmaz ve eleştirilmez bir “tabusal alan” olarak görmez. “Sanat”ın sanatseverlere sunduğu önermelerin, Allah'ın insanlığa buyurduğu iyilik ve kötülük tanımlarıyla paralel bir çizgide ilerlemesi gerektiğine inanır. Bu çerçevede de yalnızca son kutsal kitap Kur'an-ı Kerim'in değil, bütün semavî dinlerin “iyi/olumlu” dediği davranışları öven, bunları yücelten sinema eserlerine öncelikli olarak destek verir; “kötü/olumsuz” dediklerinden ise -dünyanın diğer bütün sinemaseverleri onlar hakkında her ne biçimde yorum yaparlarsa yapsınlar- mümkün olduğunca uzak durur. Bu tür zararlı ürünleri yazılarında fütursuzca övmez, insanlığın ortak belleğindeki yayılım çabalarına çanak tutmaz ve sahiplerinin benzer yönde, kötücül mesajlar taşıyan yeni ürünler ortaya koymasının yolunu açacak ekonomik kazançlar elde etmemeleri için de elinden gelen her ne var ise yapar. Bu maddeyi biraz daha açımlamak gerekirse; Yoğun ve saldırgan karakterli bir şiddetin örtülü ya da açık tarzda övgüsünün yapıldığı, bu yolla bütün bir insanlığın, özellikle de çocuklar ve gençlerin belleklerinin kirletildiği, insanlık ailesinin farklı toplumlarının arasına nefret ve düşmanlık tohumlarının ekildiği filmler, İçki, sigara ve uyuşturucu madde gibi yıkıcı alışkanlıklara sahip olmanın, yanısıra da sistematik bir kabalık, kavgacılık ve küfürbazlığın çocuklar ve gençler üzerinde “role-model” etkisi yapan “cool” kahramanlar üzerinden hayranlık uyandırıcı birer davranış biçimi olarak sunulduğu filmler, Pedofili, sadizm, mazohizm ve teşhircilik gibi cinsel sapmalar ile erkek ve kadın eşcinselliğinin “birey özgürlüğü” gibi cilalı ambalajların içinde, özenilesi birer hayat tarzı olarak işlendiği filmler, İnsana ve insanlığa karşı suç işleyen, masum kişilere türlü kötülükler yapan kahramanların öykünün sonunda yaptıklarından dolayı kazançlı çıktıkları ve böylelikle izleyiciye “Kötüler yeterince zeki olurlarsa, hayatta mutlaka kazanırlar” mesajının verildiği filmler, Erkek ve kadın bedeninin hiç bir kabul edilebilir estetik, ahlâkî ya da ideolojik gerekçe olmaksızın, salt ticarî gelir elde etme amacıyla ve pornografik bir yaklaşım içinde sergilendiği, insanoğlunun -kolay kolay karşı koyamadığı- en köklü içgüdüsü olan “cinsellik” üzerinden tatlı kârlar sağlamayı hedefleyen filmler, “Aile” kurumunu ve bu yapının temel taşı konumundaki “sadâkat” duygusunu hafife alan, “evlilik akti”nin imzalanması sırasında karşılıklı olarak edilen “bağlılık yemini”ni önemsiz ve gereksiz bir eylem gibi gösteren, kadının erkeğe, erkeğin de kadına evlilik ilişkisi devam ederken sergileyebilecekleri ihanetlerin “bireysel özgürlüğün doğurduğu doğal bir hak” olduğu mesajını veren; bu yolla gerek aile kurumunun gerekse eşler arasındaki sevgi, saygı ve sadâkat ilişkisinin sosyolojik, psikolojik, hukukî, dinsel ve ahlâkî değerini düşürmeye çalışan filmler, Evlilik dışı cinsel ilişkiyi hiç bir toplumsal, ahlâkî ya da dinsel kaygı hissedilmeden rahatlıkla gerçekleştirilebilecek kadar sıradan, daha da ötesi “insan doğasının gereksinimleri açısından kaçınılmaz, karşı konulmaz bir eylem” olarak sunan; para karşılığı ya da gönüllü fuhuşu yararlı ve eğlenceli bir ilişki türü biçiminde ele alan filmler, Sırf etkileyici ve gerçekçi bir sinemasal görüntü elde edebilmek adına, her türden hayvanın kamera önünde -herhangi bir film hilesine başvurulmaksızın- gerçekten öldürüldüğü ya da yaralandığı filmler, Bir topluma ya da ırka karşı, dince muteber kaynaklar açısından hiç bir değeri olmayan bir takım dünyevî argümanlarla, “faşizm” ideolojisinin düşünce sistematiği üzerinden ilerleyerek biyolojik ayrımcılık ve ırkçılık yapılan filmler, “Evreni yaratan bir Allah'ın aslında hiç varolmadığı ve ona atfedilen bütün kutsal kitapların, peygamberlerin, meleklerin, cinlerin, diğer fiziksel ve fizikötesi kişi, olay, nesne, mucize ve durumların aslında tarih içinde uydurulmuş birer yalan olduğu” tezini örtülü ya da alenen savunan filmler. Bu içerikteki bütün sinema ve televizyon filmleri; yapımcılığı, yönetmenliği ve oyunculukları her kim tarafından üstlenilirse üstlenilsin, kaç paraya malolmuş ve dünya çapında kaç ödül almış olursa olsun, başkaları tarafından her ne kadar övülürse övülsün, “muhafazakâr” bir sinema yazarı tarafından hem kalben, hem de profesyonel meslekî düzlemde şiddetle reddedilirler. Sözgelimi, “Brokeback Dağı” (Yönetmen: Ang Lee, 2005) ya da “Cahil Periler” (Yönetmen: Ferzan Özpetek, 2001) gibi erkek eşcinselliğine yönelik açık övgüler içeren; “Ucuz Roman” (Yönetmen: Quentin Tarantino, 1994) gibi insan kıyımını komik ve sıradan bir eyleme dönüştüren, yanısıra da alkol ve uyuşturucu kullanımını alabildiğine stilize ederek izleyiciye “yalnızca sıradışı ve seçkin insanların yaşayabilecekleri keyifli bir imtiyaz” formatında sunan; “Paris'te Son Tango” (Yönetmen: Bernardo Bertolucci, 1972), “O'nun Hikâyesi” (Yönetmen: Just Jaeckin, 1975) “Temel İçgüdü” (Yönetmen: Paul Verhoeven, 1992), “La Luna” (Yönetmen: Bernardo Bertolucci, 1979), “Vahşi Zarafet” (Yönetmen: Tom Kalin, 2007) gibi fuhuş ve ensesti sıradan insanların asla anlayamayacağı türden yüksek bir hayat tarzının entelektüel arayışları biçiminde ele alan; “Testere” (Bölüm Yönetmeni: James Wan Bölüm 2, ve Yönetmeni: Darren Lynn Bousman, 2004, 2005, 2006, 2007) ya da “Hostel” serileri (Yönetmen: Eli Roth, 2005 ve 2007) gibi insan bedenini normal bir aklın tasavvurunun ötesindeki sadistik vahşet gösterilerinin tualine dönüştürerek gerçek hayatta kan görmekle oluşan korku ve tedirginliğe karşı adım adım bağışıklık duygusu kazandıran bol ödüllü ve/veya iyi gişe yapmış kimi filmlerin, inancın buyruklarını önceleyen sübjektif bir bakış açısı karşısında hiç bir sanatsal değeri yoktur. Esasen bu gibi yapıtlara yüksek bir sanatsal değer atfedenlerin bütün değer ölçütleri de aynı şekilde sübjektiftir; bunlar başka bir inanç türü olan “inançsızlık”tan beslenmektedir ve böyle olduğu için de her zaman rahatlıkla eleştirilebilecek bir konumdadırlar. “Kutsal”ı kökten reddeden hiç bir değerler sistemine “kutsallık” atfedilemez. Kendisini “muhafazakâr” olarak tanımlayan her sinema yazarı da bu tür mesajların taşıyıcılığı rolüne hayatının sonuna kadar inatla direnmekle yükümlüdür. Aynı şekilde, “muhafazakâr” bir sinema yazarı, yalnızca kendi dini İslâm ve dinin kutsallarına değil, putperestliği vaaz etmeyen, tek bir Tanrı inancını merkezine oturtan diğer bütün semavî dinlere karşı da alabildiğine hassas ve hürmetkâr olmak durumundadır. Tıpkı Hz. Muhammed ve sahabeleri gibi, Hz. İsâ'ya, Hz. Musâ'ya, hak dinlerin bu uğurda canlarını hiç çekinmeden Allah yoluna fedâ etmiş olan azizleri ve diğer inanç savaşçılarına saygısızlık eden sinemasal öykülere de kalbiyle, diliyle ve kalemiyle karşı çıkar. Onların sinema yoluyla küçük düşürülmesine ve insanlık için verdikleri mücadelelerin gerçek amacından saptırılarak sunulmasına asla rıza göstermez. Velev ki bu filmleri yapan kişinin adı Martin Scorsese ve filminin adı da “Günaha Son Çağrı” (1988) olsa bile… Bu ön kabulden hareketle, “Hz. Meryem'in Hz.İsâ'yı ilahî bir mucizeyle değil, aslında evlilik dışı bir ilişki sonucu doğurduğu” gibi iğrenç tezleri işleyen filmleri, kendilerini Allah'a hizmetkârlığına adamış rahip ve rahibelerin bu yöndeki hayat disiplinine saygısızca yaklaşan erotik-pornografik yapımları, gelmiş geçmiş kimi peygamberleri gülünç işler yapmış ve artık modası geçmiş insanlar olarak gösteren sözde komedileri kesinlikle “sinema” ve “sanat eseri” olarak kabul etmez. 4) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı, günümüzdeki geçersizlikleri dince muteber kaynaklar tarafından da vurgulanmakta olan köhne gelenek ve görenekleri değil, inancın, örfün, gelenek ve göreneklerin daima iyi, güzel ve olumlu cephesini “muhafaza etmeye” çalışır. Onun muhafazakârlığı, her eskimiş olanı koruma altına alıp saklamaya ve eleştiriler karşısında körü körüne savunmaya dayalı bir “çöp-ev muhafazakârlığı” değildir. Anne-babayı ve kardeşleri her fırsatta arayıp sormayı, saygıya değen aile büyüklerini sevip saymayı ve bayramlarda ellerini öpmeye gitmeyi vaaz eden bir muhafazakârlık anlayışını kararlılıkla savunduğu gibi, “beşik kertmesi”, “başlık parası”, “berdel”, “töre cinayeti”, “canı sıkıldıkça eşini dövmek” ya da “kız çocuklarını okutmamak” gibi Kur'an-ı Kerim ve İslâm peygamberinin vaaz ettiği yüksek hayat tarzı içinde hiç bir somut dayanağı bulunmayan kimi çürümüş gelenek ve görenekler karşısında da gözünü kırpmadan “devrimci” olmasını bilir. 5) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı, kadın ve erkeğin Allah huzurunda kul olarak bütünüyle eşit, ancak biyolojik ve ruhsal açıdan farklı yaratılmış, dolayısıyla bu dünyadaki misyonları da farklı iki varlık türü olduğuna inanır. Kadınların sinema endüstrisi içinde öncelikli olarak zekâları ve bilgi birikimleri nedeniyle talep görecekleri yapımcılık, yönetmenlik, senaristlik, kurguculuk, seslendirmecilik ve kısmen de oyunculuk gibi stratejik görevlerde yer almalarını destekler. Ancak, bu insanların -zekâlarına yönelik hiç bir talep olmaksızın- sırf fiziksel güzellikleri nedeniyle yıllar boyu evire çevire kullanıldıkları, yaşlanıp fiziksel cazibelerini yitirdiklerinde ise içi dolmuş bir çöp poşeti gibi sistemin dışına atıldıkları, tek derdi “et ticareti” olan bir görsel sömürü düzenine de var gücüyle karşı çıkar. 6) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı, sinemayı tarihçesi, teknolojisi, ideolojisi, belli başlı akımları, türleri ve alt türleriyle birlikte çok iyi bilir. Kendisinin izlediği bu yolun demokratlıkla, sanatseverlikle, sinema uzmanlığıyla ve yazarlık mesleğiyle uzlaşmadığını ileri sürenler çıktığında, muhataplarını bilgi birikimi ve ortaya koyacağı argümanlarla iki seksen yere uzatma kabiliyet ve kapasitesine sahip olmak zorundadır. Bu tür bir kabiliyet ve kapasiteye sahip olmadığı takdirde, karşıtlarından yiyeceği yumruklarla yalnızca kendisine değil, temsil ettiği kutsallara da zarar vereceğinin bilinci içinde meslek hayatının her anında sürekli bir yenilenme içinde olmalı ve kendisini sinemanın hem endüstri, hem de sanat boyutu üzerine derin bir bilgi birikimi edinmeye adamalıdır. Mesleğiyle ilgili olarak yeterince donanmış birine dönüştüğünde, kendisi gibi düşünmeyen meslektaşları ve muhatapları tarafından ona “batıl düşünce” adına satılacak herhangi bir şey de kalmayacaktır. Öte yandan, “muhafazakâr” bir sinema yazarının derin bir “sinemasal bilgi”yle donanmış olması, bilgi akışıyla gelen her estetik/ideolojik/ahlâkî önermeyi de mutlak surette onayladığı anlamına gelmez. Ancak, bu yola baş koymuş biri olarak, salt “yeterli literal bilgi sahibi” olmak adına, çok geniş bir veri okyanusunda sabır ve inatla bir kaç tur atmış olmalıdır. Bu stratejik tavırdan hareketle, muhafazakâr bir sinema yazarı Hollywood merkezli “ana akım sinema”nın gözde yıldızı Angelina Jolie'yi tanıdığı gibi, porno sektörünün kendi çapındaki yıldızı Jenna Jameson'ı da tanır. Aynı şekilde, sinema tarihinde yeni bir akımın öncüsü “Bisiklet Hırsızları”nı bildiği gibi, bir başka akımın simgesi konumundaki “Derin Gırtlak”ı da bilir. 7) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı, muhatapları genelde bu alanda kalem oynatan kişileri pısırık, mıymıntı, bilgisiz, yüreksiz, donanımsız, “gericilik” ideolojisinin bütün uyuz edici unsurlarıyla bezeli suflî tipler olarak görmeye pek meyyâl oldukları için, en üst düzeyde “donanımlı”, “hazır cevap” ve “fırlama” bir insan türü olmak zorundadır. Henüz bu varoluş düzlemine erişmiş olmayanlar da temsil ettikleri kutsal değerleri lâyıkıyla savunabilmek için tez zamanda böyle olmak zorundadırlar. Bu yola baş koymuş birinin “çapsız” olmaya ve “yarışta geride kalmaya” hakkı yoktur. 8) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı, bir film eleştirisi ya da sinema sanatı üzerine herhangi bir değerlendirme yazısı yazmaya başladığında, teknik boyutla sınırlı bir bilgi alışverişi haricinde, ele aldığı konu başlığı üzerine başkalarının ne yazdığına dönüp bakma gereksinimi duymaz. Onun kendine ait gözlemleri ve doğruları vardır; mesleğini bu doğrular paralelinde, hiç kimsenin etki alanına girmeden özgürce icrâ eder. Böyle bir misyon taşıdığını düşünen her insan da kendisinden önce söylenmiş sözleri papağan gibi tekrar edip kitlelere yaymaya çabalayan bir “fotokopici” değil, ülkesinde egemen olan kültürel oligarşinin alışkın olmadığı türden yepyeni şeyler söyleyen bir “trend kurucu” olmakla yükümlüdür. 9) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı için “sanat eseri”, onu ortaya koyan “sanatçısı”ndan bütünüyle bağımsız ele alınabilecek kutsal bir varlık değildir. Sanatçının kamuoyuna mâlolmuş kişisel ahlâksızlığı, inançsızlığı ya da ilkesizliğinin, onun ürettiği eserlere de şu ya da bu oranda yansıyabileceğini öngörür. Sahip olduğu bu tür ön bilgiler ışığında, onun eserlerine yönelik değerlendirmelerini de itidalli bir yaklaşım eşliğinde yapar. 10) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı, sinema yazarlığı mesleğinde bu yönde bir siyasal/estetik/ahlâkî duruşu yok saymanın, reddetmenin ve dahası her fırsatta aşağılamanın yalnızca Türkiye gibi az gelişmiş üçüncü dünya ülkelerine özgü hastalıklı bir durum olduğunun bilincindedir; yüzden motivasyonunu hiç bozmadan, yoluna kararlılıkla devam eder. Japonya'dan ABD'ye, İngiltere'den Fransa'ya dek, dünyanın her köşesinde daha başka muhafazakâr sinema yazarlarının da bulunduğunun; dahası, bu kişilerin yaşadıkları toplumlardaki sinemaseverler üzerinde yüksek bir saygınlık ve etki gücüne sahip olduklarının farkındadır. 11) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı, entelektüel olarak partizanlıktan, cemaatçilikten ya da tarikatçılıktan beslenmez. İnanca ilişkin bu tür dünyevî alt-küme oluşumları onun umurunda bile değildir. Tek ve değişmez ilham kaynağı olarak Kur'an'ı Kerim'i esas alır ve mesleğini icrâ ederken onun kılavuzluğunda yürür. Gerçek anlamda kutsal olan belli bazı kişi, kurum ve değerler haricinde, ulusal uluslararası kamuoyunda dinsel, tarihsel ya da siyasal bir kimlik içinde tanınıp popüler olmuş her türlü kişi, kurum ve toplumsal grubun dengeli bir tavırla ele alındığı, gerektiğinde de eleştirildiği sinema eserlerine geniş bir hoşgörüyle bakar. 12) “Muhafazakâr” bir sinema yazarının sinemaseverliği ve bu alandaki bütün bilgi birikimi “Hollywood kültürü”nden ibaret değildir. Yazılarında, bilgisi ve gözlemleri elverdiğince Amerikan sineması dışından, özellikle de sinema endüstrisi henüz yeni yeni gelişme yolunda olan üçüncü dünya ülkelerinden gelen filmlere vurgu yapar, izleyicinin dikkatini bu yöne doğru çekmeye çalışır. Kendi ülkesinin çok zor koşullarda film yapmaya çabalayan sinemacılarını ve bunların türlü yokluklar içinde ürettikleri eserlerini, Hollywood'un üçüncü dünya ülkeleriyle kıyas kabul etmeyecek koşullarda çalışan kudretli sinemacıları karşısında pozitif bir ayrıma tabi tutar. Yanısıra, Asya, Afrika, Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avustralya ve Avrupa'da üretilmiş bağımsız filmleri, özellikle de İslâm coğrafyasından gelen nitelikli yapımları -yukarıdaki kutsal değerlere yönelik açık bir saldırganlık içermedikleri sürece- daha yoğun olarak destekler. Bu tavır da İslâm dininin hayatın her alanına egemen kılınmış genel bir ilkesi konumundaki “mazlumun ve güçsüzün yanında olma” kuralıyla tam bir uygunluk arzetmektedir. 13) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı, bu önemli sanat ve endüstri dalına hayatı boyunca verdiği emekler, söz konusu alanda kazandığı deneyimler, yaşadığı toplum içindeki sosyo-ekonomik pozisyonu, mesleğindeki kıdemi ve kaderinin ona çizdiği yol vesilesiyle üzerine sonradan giyme fırsatını bulduğu, yalnızca dünyevî değere sahip bulunan bütün “akademik” ya da “profesyonel” unvanları bir yana, kendisini Allah karşısında diğer bütün insanlarla eşit ve en fazla “bir başka kul kadar önemli” olarak görür. Hiç beklemediği bir anda diğer bütün ölümlüler gibi kendisinin de son nefesini verip öte âleme gideceğinin bilinciyle yaşar. Bundan dolayı, içinde bulunduğu sektörün geleneksel davranış kalıplarına uyarak, onu seven ve izleyen kitleler huzurunda “erişilmez” bir kişilik olmaya çabalamaz. Başka insanlara, özellikle de kendisinin bilgi birikimi ve deneyimlerinden yararlanma talebinde bulunan genç sinemacı ve sinemaseverlere karşı “snob” tavırlar sergilemek gibi bir lüksü yoktur. Bilginin paylaştıkça değerli olduğunu gayet iyi bilir; yüzden de toplumsal ilişkilerinde rahat ve daima vericidir. Adresini, boş zamanlarını ve cep telefonu numarasını, bilgiye ihtiyacı olanlardan asla esirgemez. 14) “Muhafazakâr” bir sinema yazarı, en az uzun metrajlı ticarî sinema ürünleri kadar, sinemanın “sanat”a dönüşme çabasına çok önemli katkılarda bulunan “kısa film”, “belgesel” ve “deneysel sinema” ürünlerini de en üst düzeyde önemser. Sanatçıyı her türlü kapitalist boyunduruktan kurtaran, ona özgür ve bağımsız bir sinema dili kurma fırsatı veren bu gibi eğitici-öğretici film türleriyle uğraşanlara var gücüyle destek olur; giriştikleri yeni projelerde moral verir ve ticarî sinema için üretilen eserler kadar yoğun bir tanıtım fırsatı bulamayan bu gibi alternatif sinema örneklerini sinemasever kitlelere duyurabilmek için elinden gelen her türlü katkıyı yapar. 15) “Muhafazakâr” bir sinema yazarının hayatı ve mesleğindeki duruşunu tanımlayan yukarıdaki ölçüt, kural ve kaygılar, özelde sinema, genelde de sanatın bütün dalları ile uğraşmayı kendisine amaç olarak belirlemiş her gerçek Müslüman'ın sahip olması gereken ortak ölçüt, kural ve kaygıları temsil etmektedir. Yukarıdaki manifesto, üzerinde uzunca bir süre çalışıldıktan sonra, 13 Eylül 2008 Cumartesi günü tamamlanmış ve Yeni Şafak internet edisyonundaki sinema sayfasına aktarılmıştır. 564012 Sivasspor ligde seriyi bozmadı! deplasmanından da 3-1’lik yenilgiyle ayrılan dördüncü maçında da puan bulamadı. 8. dakikada Simpson, orta alandan aldığı topla ceza alanına girerken yaptığı sert vuruşla, meşin yuvarlağı ağlarla buluşturdu: 1-0. 45’te Simpson’un soldan kaleye sert şutunda Akın’ın müdahalesi yetersiz kalınca, topla buluşan Isaac göğsüyle meşin yuvarlağı ağlara gönderdi: 2-0. 55’te Cihan sağdan ’i topla buluşturdu. Bu futbolcu ceza alanı içinde göğsü ile yumuşattığı meşin yuvarlağı plase bir vuruşla ağlarına gönderdi: 2-1. 90+3. dakikada Güven soldan hareketlenen Kemal’i gördü, Bu oyuncu akıllı bir vuruşla skoru 3-1 yapan golü attı.  HAKEMLER: Serkan Ok, Kemal Yılmaz MANİSASPOR: İlker (7) Ferhat (6), Dixon (7), Burak (6), Eren (7)- Nizamettin (6), Mehmet Nas (7), Simpson (8)(Dk.86 Kemal), Sezer (6)(Dk.72 Yiğit İncedemir 5)- Ergin (6)(Dk.67 Güven 5), Isaac (6) Akın (5) Uğur (5), Sedat (5), Yasin (4), Hayrettin (5)- Musa (5), Kadir (4)(Dk.46 5), (6), Erman (5)(Dk.70 Sezer 4)- İbrahim Şahin (6), Cihan (5)(Dk.61 Zita 4) GOLLER: Simpson (Dk.8), Isaac (Dk.45+1), İbrahim Şahin (Dk.55), Kemal (Dk.90+3), SARI KARTLAR: Nizamettin, Yiğit (Manisaspor), Sedat, Yasin, Hayrettin, İbrahim Şahin, İbrahim Dağaşan (Sivasspor)  MEHMED HAKKI ÖZBAYIR DHA Sağlam durduSezon başından bu yana oynadığı dört maçından da yenilgiyle ayrılan Denizlispor, ile çıktığı ilk maçında ile berabere kaldı, ilk puanını aldı: 0-0. 82. dakikada Mendoza’ya sert giren Denizlisporlu Bajic, ikinci sarı kartı görerek oyun dışı kaldı. Bajic’in 82. dakikada gördüğü karşılaşmadan sonra Denizlisporlular Başkan ’i istifaya davet etti. HAKEMLER: Tarık Ongun, Erdem Bayık DENİZLİSPOR: Özden (6) Mehmet Çoğum (6), Bajic (5), Koffi (5), Murat Hacıoğlu (5)(Dk.81 İzzet)- Bangoura (4)(Dk.65 Güray 5), Fatih (4)(Dk.46 Caner 4), Braga (6), Fahri (5)- Roberts (4), Angelov (6) DİYARBAKIRSPOR: Espinoza (6) Şener (4)(Dk.37 Abdullah 7), Adnan (6), Ümit (5)(Dk.46 Larsen 5), Tolga (7)- Erdinç (6), Basem (6), (7), Barış (6)- İbrahim (5)(Dk.74 Desire 4), Mendoza (6) KIRMIZI KART: Bajic (Dk.87-Denizlispor) Abdullah (Diyarbakırspor)  FERAH IŞIK/DHA 564219 Otobüs şarampole yuvarlandı: ölü, 28 yaralı Karabük'ten İstanbul'a gitmekte olan yolcu otobüsü, Gerede yakınlarında şarampole devrildi. Kazada ilk belirlemelere göre kişi öldü, 28 kişi yaralandı. Alınan bilgiye göre, Karabük'ten İstanbul'a gitmekte olan, sürücüsünün ismi henüz belirlenemeyen 52 HC 400 plakalı yolcu otobüsü, Gerede'ye kilometre kala şarampole devrildi. Kazada, ilk belirlemelere göre kişi öldü, 28 kişi de yaralandı. Yaralılar, Gerede ve Boluda'ki hastanelere kaldırıldı. Kaza nedeniyle kapanan yolun ulaşıma açılması için çalışılıyor. 564861 'Alman Silahlı Kuvvetleri Afganistan'da saldırıların nedeni değil, kurbanıdır' Schaeuble, ''Welt am Sonntag'' gazetesine verdiği demeçte, Almanların teröristlerin hedefinde olduğunu tekrarlayarak, ''Afganistan'da saldırılar düzenleniyor. Burada saldırıları bugüne kadar önledik. Genel seçimler öncesinde güvenlik durumunun tehdit altında olduğunu biliyoruz, ancak buna rağmen kendimizi kaybetmiyoruz. Size açıkça şunu söylememe de izin verin: Alman Silahlı Kuvvetleri saldırıların nedeni değil, kurbanıdır'' dedi. ABD'nin terörizmle mücadelesinin diğer bazı ülkelerde savaş olarak tanımlandığını, iki dünya savaşında acı tecrübeler yaşayan Almanların savaş sözcüğünü kullanmaktan her zaman kaçındıklarını ifade eden Schaeuble, ''Bu durumda herhalde askerlerimizin, gerektiği takdirde Afgan halkını korumak için Taliban'a karşı savaşmak zorunda kalabileceğini yeteri kadar dile getirmedik. Açıkçası bu ülkede çatışmalar yaşanmaktadır'' diye konuştu. 564267 Venezuela'da 6,4 büyüklüğünde deprem 'da 6,4 büyüklüğünde deprem Jeoloji Enstitüsü (USGS), depremin merkezinin ülkenin önemli ihraç limanlarından Porto Cabello'dan 36 kilometre açıkta, 10 kilometre derinde olduğunu duyurdu. TSİ 23.10'da meydana gelen tüm ülke genelini etkilerken, yerel televizyonlar kimi bölgelerde artçı şokların meydana geldiğini bildirdiler. Deprem sırasında halkın binaları boşalttığı, kimi yerlerde kesintileri meydana geldiği de gelen haberler arasında. Ancak ilk belirlemelere göre can kaybı veya ciddi düzeyde bir bulunmuyor. 564657 Bahçede ‘canavar’ piton besliyor Bahçede ‘canavar’ besliyorMilliyet İnternet181 kg ağırlığında 5,4 metre uzunluğunda 16 yaşındaki bu dev görenleri dehşet içinde bırakıyor… ’nin Florida kentinde yaşayan Melvin Cheever isimli adamın evindeki bu yılan tam 181 kilo ağırlığında ve 5,4 metre uzunluğunda. Delilah'a isimli bu yılının asıl sahibi Cheever’in kardeşi Batı Virginia’ya taşınınca yanında bu dev yılanı götürmedi. Böylece Cheever bu pitonla başbaşa kaldı. Sadece bir kahvaltıda tavşanı afiyetle yiyen bu pitona daha yetkililer tarafından sürüngenlere bakma sertifikası olan bir başka kişiye tesim edilmek üzere götürüldü. İşte görüntüler… 563755 Baba uyudu, ikizler boğuldu Baba uyudu, ikizler boğuldu TRABZON (A.A) Trabzon'da ikiz kız kardeşler denizde boğuldu. Alınan bilgiye göre, Nail Öztürk, yaşındaki ikiz kızları Yaren ve Yasemin Öztürk ile denize girmek için Faroz Balıkçı Barınağı'nın liman girişine gitti. Bir süre denizde yüzdükten sonra kayaların üzerinde topla oynayan kızlarını izleyen baba Nail Öztürk, bu sırada uyuyakaldı. Uyandığında kızlarını göremeyen baba Öztürk, çevredeki vatandaşlar ve balıkçılardan yardım istedi. Balıkçıların çevrede ve denizde yaptığı arama çalışmaları sonuç vermeyince, olay yerine Sahil Güvenlik ekipleri çağrıldı. Sahil Güvenlik dalgıçlarının yaptığı arama sonucunda, Yasemin ve Yaren kardeşlerin cesetleri sudan çıkarıldı. İkiz kardeşlerin cesetleri, olay yerindeki incelemenin ardından Trabzon Adli Tıp Kurumu'na kaldırıldı. 564846 Şimdi Sıra Sırbistan'da Milli Basketbol Takımımız, 36. Avrupa Erkekler Basketbol Şampiyonası ikinci tur (F) Grubu'ndaki ikinci maçını yarın (14.09.2009) Sırbistan'la oynayacak. İlk tur Grubu'nda tüm maçlarını kazanan, ardından avantajlı olarak lider başladığı ikinci tur Grubu'nda İspanya'yı yenerek çeyrek finale çıkmayı garantileyen ''12 Dev Adam'', bu bölümü de lider olarak tamamlamayı hedefliyor. Lodz Arena'da saat 22.00'de Sırbistan'a karşı gruptaki ikinci maçını yapacak millilerin, bu karşılaşmada da hedefi galibiyet. Türkiye, eski Yugoslavya'nın dağılmasının ardından rakibiyle yaptığı resmi maçta yenilgi aldı. Rakibiyle eski Yugoslavya'nın dağılmasından sonra ilk kez 1995 yılında 29. Avrupa Şampiyonası ilave eleme grubunda karşılaşan milliler, zamanki adı ''Yugoslavya'' olan rakibine 19 sayı farkla yenilmişti. Türkiye'de yapılan 32. Avrupa Şampiyonası'nda tarihinde ilk kez final oynayan (A) Milliler, finalde rakibine 78-69 yenilerek, ikinci oldu. 564751 Su kuyusunda facia: ölü Alınan bilgiye göre, merkeze bağlı Karaağaç köyüne içme suyu sağlayan Araplar Körkuyu mevkisindeki kuyunun temizliğini yapmak için işçiler Mevlüt Başol ile Hüseyin Sözer ile köyü muhtarı İbrahim Kanat metre derinliğe inerek çalışmalara başladı. Kuyuda, su motorunun egzozundan çıkan karbonmonoksit gazından zehirlendiği tahmin edilen işçiler, olay yerinde hayatını kaybetti. Gazdan etkilenen köy muhtarı Kanat ise köylülerce Uşak Devlet Hastanesine kaldırıldı. Hastaneden tedavisi devam eden muhtarın sağlık durumunun ağır olduğu bildirildi. Olayla ilgili başlatılan soruşturma devam ediyor. MUHTARIN SAĞLIK DURUMU CİDDİYETİNİ KORUYOR Uşak merkeze bağlı Karaağaç köyüne içme suyu sağlayan kuyunun temizliğini yaptıkları sırada su motorunun egzozundan çıkan gazdan zehirlenerek yaşamlarını yitiren Mevlüt Başol ile Hüseyin Sözer'in cenazeleri, Uşak Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Ölenlerin yakınları olay yerinde fenalık geçirirken, sağlık ekipleri baygınlık geçiren iki kişiye müdahale etti. Cumhuriyet savcısı da olay yerinde incelemede bulundu. İşçilerin kuyu içine girdikleri sırada su motorunun egzozundan çıkan karbonmonoksit gazından zehirlendikleri, ancak kesin ölüm sebebinin yapılacak otopsinin ardından ortaya çıkacağı bildirildi. Bu arada Uşak İl Jandarma Olay Yeri İnceleme ekipleri, işçilerin yaşamını yitirdiği bölgede geniş çaplı inceleme yaptı. Altı metre derinliğindeki kuyunun çevresinde güvenlik önlemi alan jandarma, ölenlerin yakınlarını bölgeden uzaklaştırdı. Olayda zehirlenerek hastaneye kaldırılan Karaağaç Muhtarı İbrahim Kanat'ın sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu, tedavisinin sürdüğü öğrenildi. 564748 Kasabayı dehşete düşüren intihar silsilesi Kasabayı dehşete düşüren intihar silsilesi Dar bir bütçe ve zayıf bir oyuncu kadrosuyla kotarılmış “teenslasher” türündeki korku-gerilim filmlerinin önemsiz bir örneği daha… Her yıl gerek Hollywood'un gerekse Asya-Pasifik sinemasının düzinelerce benzerini piyasaya sürdüğü bu kanlı gösterilere özel bir ilginiz yoksa, izlemeniz de tam bir vakit kaybı olacaktır. ALİ MURAT GÜVEN İÇTEN GELEN From Within Yapım Yılı ve Ülkesi: 2008, ABD yapımı Türü ve Süresi: Korku-Gerilim 89 dakika Gösterim Dili: Orijinal seslendirmesi İngilizce olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmuştur. Yönetmen: Phedon Papamichael Senarist: Brad Keene Görüntü Yönetmeni: Rafael E. Sánchez Özgün Müzik Bestecileri: Jason Cooper ve Oliver Kraus Kurgucu: Michael Matzdorff Sanat Yönetimi Ekibi: Susan Kessel (Yapım Tasarımcısı), Kristine Kennedy (Set Dekoratörü), Derek Sullivan (Kostüm Tasarımcısı), Sandy Andrle (Makyöz), Sherri Bramlett (Saç Tasarımcısı) Oyuncular: Elizabeth Rice (Lindsay), Thomas Dekker (Aidan), Kelly Blatz (Dylan), Laura Allen (Trish), Adam Goldberg (Roy), Margo Harshman (Sadie), Rumer Willis (Natalie), Brittany Robertson (Claire) İthalatçı ve Dağıtıcı Şirket: Özen Film İçerik Uyarıları: Yoğun biçimde korku, şiddet ve gerilim öğeleri; yanısıra da bir kaç sahnesinde argo konuşmalar ve kısa süreli cinsellik içerdiğinden dolayı, 18 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun bir film değildir. Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: Kazandığı Ödüller: (ABD-Minnesota-St. Paul) Solstice Bağımsız Filmler Festivali En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu (Elizabeth Rice), En İyi Erkek Oyuncu (Thomas Dekker), En İyi Özgün Müzik (Jason Cooper, Oliver Kraus) ödülleri Yıldız Puanı: Maryland eyaletinin polisiye olaylarla pek fazla işi olmayan kendi hâlindeki kasabası Grovetown, yöre sakinlerinden genç bir çiftin garipliklerle dolu intiharına sahne olur. Halkı şaşkına çeviren bu olayın hemen ardından başka intiharlar vak'aları da yaşanmaya başlayınca, dinine bağlı Protestanlardan oluşan kasaba sakinleri güçlü bir lanetle karşı karşıya olduklarını düşünerek kilisenin korumasına sığınırlar. Kilise vaizinin oğluyla arkadaşlık eden Lindsay ise çözüme ulaşma noktasında çevresindekiler kadar kestirmeci değildir. Olup bitenleri aklından hiç çıkartamayan genç kız, kasaba halkının aksine, bu vahşi intihar dalgasını metafizik nedenlere bağlamamaktadır. Olayın arka planını araştırmaya başladığında da dinsel inançları olmayan bir aileye mensup Aidan adlı genç bir adamla tanışır. Kahramanımız, yeni arkadaşıyla birlikte bu karmaşık ölümlerin üzerine gittikçe umut kıran bir çözümsüzlükle karşılaşacak ve onun bakış açısı da ister istemez cevabın “metafizik âlem”de olduğu noktasına doğru kayacaktır. Nitekim, bir süre sonra Lindsay de pek çokları gibi bütün bu intihar zincirinin sebebinin şeytanî bir varlık olduğuna inanmaya başlar. Âdeta bedensiz bir katil bir kurbandan diğerine dolaşıp, onları intihar süsü vererek yok etmektedir. Ancak, şimdiye kadar yaşananlar yalnızca birer başlangıçtır. Kasaba halkı henüz olup biteni dahi tam olarak kavrayamamışken, yöredeki intiharlar da kısa sürede bir veba salgını gibi yayılarak bütünüyle kontrolden çıkar. Tedirginlik içindeki kasabalılar ardı ardına gelen vahşi ölümlerin intikamını kimden alacaklarını bilemez bir hâlde öfke krizleri geçirirken, Lindsay bu kez de aradığı cevapların Aidan'da olduğunu düşünmeye başlayacaktır. Dar bir bütçe ve zayıf bir oyuncu kadrosuyla kotarılmış “teenslasher” türündeki korku-gerilim filmlerinin önemsiz bir örneği daha… ABD'nin en tırışka film festivallerinden biri konumundaki Solstice'da aldığı bir kaç ödül de sakın ola sizi yanıltmasın. Her yıl gerek Hollywood'un gerekse Asya-Pasifik sinemasının düzinelerce benzerini piyasaya sürdüğü bu kanlı gösterilere özel bir ilginiz yoksa, izlemeniz de tam bir vakit kaybı olacaktır. 564904 Jet-Ski kurbanı Aslı organlarıyla hayat verdi Jet-Ski kurbanı Aslı organlarıyla hayat verdi MERSİN (A.A) Mersin'de geçirdiği Jet-Ski kazasında ağır yaralanan ve kaldırıldığı hastanede beyin ölümü gerçekleşen ODTÜ öğrencisi Aslı Tarım'ın böbreği, Kayseri'de bir hastaya hayat verdi. Tatil için Eylül'de gittiği Silifke ilçesinin Atakent beldesinde, babasıyla bindiği jet-skinin kıyıda demirlenmiş bir yata çarpması sonucu ağır yaralanan ve kaldırıldığı Mersin Üniversitesi (MEÜ) Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nde dün beyin ölümü gerçekleşen Aslı Tarım'ın bir böbreği, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde Gülüfer Akbıyık'a (45) nakledildi. Nakli gerçekleştiren Prof. Dr. Zeki Yılmaz, yaptığı açıklamada, hasta Gülüfer Akbıyık'ın Niğde'nin Çardak köyünde oturduğunu ve yıldır diyalize girdiğini söyledi.  Gülüfer Akbıyık'ın çağrıları üzerine 11 Eylül Cuma günü Kayseri'ye gelerek hastaneye yattığını belirten Yılmaz, 'Mersin'nden gönderilen böbrek dün Kayseri'ye ulaştı. Akşam saat 21.00'de de hastamızı ameliyata aldık. saat süren operasyonda nakli gerçekleştirdik. Hastamızın durumu şuan gayet iyi ve böbreği çalışıyor' diye konuştu. 'KOCAM BENİ HASTANEYE TERKETTİ' Gülüfer Akbıyık ise sağlığına kavuştuğu için mutlu olduğunu anlattı. Eşinin böbrek hastası olduğunu öğrendiğinde kendisini hastaneye bırakarak kaçtığını öne süren Akbıyık, şunları anlattı: 'Eğer eşim beni terketmeseydi saçımı süperge yapar, çocuğuma da bakardım. Ancak, beni Kayseri'de hastaneye bırakıp kaçtı. Vicdansız, gaddar bir eşmiş. Böyle bir davranışı hiç beklemiyordum. Annem ve babam da öldü. Şimdi tek başıma yaşıyorum, ama çok şükür  sağlığıma kavuştum. Aslı Tarım'ın organlarını bağışlayan ailesine de çok teşekkür ederim ve  başsağlığı dilerim. Acılarını paylaşıyorum. Kızım öldü diye üzülmesinler. Çünkü, artık ben de onların bir kızı sayılırım. 564950 Üsküdar'da erkek cesedi bulundu Alınan bilgiye göre, bir kurye, Beylerbeyi'nde Abdullahağa Caddesi üzerinde bulunan bir alt geçidinin oradan geçerken köprü altında hareketsiz şekilde yatan birini gördü. Durumdan şüphelenen kurye, olayı hemen polise bildirdi. Olay yerine gelen polis ekipleri, yerde yatan şahsın öldüğünü belirledi. Polisin ceset üzerinde yaptığı aramada, şahsın hasta bakıcı olduğunu belirten bir kart çıktığı ve cesedin Türkmenistan uyruklu Hamza Rahşan (30) adlı bir kişiye ait olduğu öğrenildi. Rahşan'ın ölüm nedeninin sara hastalığı ya da bir kalp rahatsızlığından olabileceği kaydedilirken, cesedin üzerinde herhangi bir darp izine rastlanmadığı belirtildi. Polisin olayla ilgili başlattığı soruşturma sürüyor. 564271 Rijkaard'dan Nihat'a: Senin değerini bilmezler Rijkaard'dan Nihat'a: Senin değerini bilmezler Rijkaard ile yıl İspanya'da oynayan Beşiktaşlı Nihat arasında maç sonrası kısa ama çok anlamlı bir diyalog yaşandı. Nihat, İspanya'dan tanıdığı Hollandalı'nın yanına yaklaşarak "Tebrik ediyorum" dedi. Vatan'ın haberine göre; Rijkaard teşekkür ettikten sonra Nihat'a "çok tartışılacak" iki cümle sarfetti: "Sen çok kaliteli bir futbolcusun... Ama bu futbol anlayışı, bu taktik ve bu oyuncu topluluğuyla senin değerini bilmeleri çok zor." Nihat ise bu yaklaşıma tebessümle yanıt verdi. 565035 Hristofyas, Karpaz'ı istiyor Rum Fileleftheros gazetesi, Hristofyas ve BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanı Aleksander Downer'in Rum Başkanlık Köşkü'nde yapılan görüşmelerinin 14 Nisan 2009 tarihli tutanaklarını yayımladı. Gazete, tutanaklara dayanarak verdiği habere göre, Hristofyas, Downer'le görüşmesinde, müzakere masasına konulan Türk talepleri ile ''Kuzey'de temiz bir Türk devleti, Güney'de ise karma (mixed) bir devlet oluşturulacağından' endişe ediyor. Aynı tutanaklarda, Rum tarafının her fırsatta, Karpaz'ın kendilerine verilmesi ve bu şekilde 20 bin ''Rum göçmenin geri dönmesini'' talep ettiği ve KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın bu öneriye ''ret'' yanıtı verdiği aktarılıyor, ancak bu ''ret'' yanıtın nihai yanıt olmadığı belirtiliyor. KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Rum yönetimi lideri Hristofyas'ın müzakere salonunda ''kendilerini aşmaktan çekinmeden'' savaştıkları ifade edilen haberde, BM'nin gizli belgelerinde, Talat ve Hristofyas'ın ''dost ve yoldaş'' olarak tabir edildiği, ''kapalı kapılar arkasında büyük savaşa tutuşmalarından sonra salondan gülümseyerek çıktıklarının'' kaydedildiği, aktarıldı. ''Talat'ın, Hristofyas'ın aksine karar alma konusunda yetersiz kaldığı'' öne sürülen haberde, ''her zaman müzakereler sırasında 2-3 kez Ankara'yla istişare etmesi gerekiyor'' iddiasına yer verildi. Haberde, 14 Nisan 2009 tarihli belgeye göre, Hristofyas'ın da zorlayıcı bir ikilemle karşı karşıya kaldığında ''ayrılmakla'' tehdit ettiği belirtildi. Downer ile Hristofyas'ın Başkanlık Köşkü'nde yaptığı görüşmenin tutanaklarına göre, Hristofyas, BM'nin ve Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesinin, Kıbrıs'ta görevli BM Barış Gücü'nün (UNFICYP) görev süresini yenilemeyerek prosedürün hızlandırılmasını zorlayacakları yönündeki söylentilerle ilgili bilgi istedi. Downer'in verdiği yanıttan tatmin olmayan Hristofyas, ''müzakerelerden çekileceğini'' ifade etti. Hristofyas'ın, müzakere prosedürün gecikmesinin sorumlusunun Kıbrıslı Rumlar olduğu söylentisinden dolayı da sinirlendiği belirtilen habere göre, Hristofyas, ''İlerleme için müzakere masasına mantıklı öneriler sunulması gerekir, Kıbrıslı Rumların masaya koyduğu öneriler de çok mantıklıdır'' iddiasında bulundu. Bu noktada Hristofyas, ''verilen büyük tavizlerden, özellikle de dönüşümlü başkanlığın ve 50 bin 'yerleşiğin' (Türkiye kökenli KKTC vatandaşının) Ada'da kalmasının kabul edilmesinden'' söz etti. Tutanaklara göre, ''Türkiye'nin, Kıbrıslı Türkleri, müzakere taktiklerinin parametrelerini değiştirmeleri konusunda yönlendirmesi'' gerektiğini savunan Rum lider, Kıbrıslı Türklerin bütün kurumlarda sayısal eşitlik veya dönüşümlü başkanlık talep ettiklerini, bunun ''hiç de mantıklı oladığını'' söyledi. ''Yerleşikler'' konusunun yeniden görüşülmesini isteyen ve mülkiyet konusunda da yeterince müzakere edilmediğini öne süren Hristofyas, Kıbrıslı Türklerin, Downer tarafından kendisine iletilen ''iki devletin ekonomilerine'' ilişkin önerisine tepki göstererek, ''birleşik ekonominin daha çok Kıbrıslı Türkler için yararlı olacağını'' savundu. 564513 Selin ardından hastalığa dikkat Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Turan Buzgan, çocukların sel sularında oynamaması, ıslanmış haldeki içi doldurulmuş oyuncakların da atılması gerektiğini vurguladı. Turan Buzgan, yaptığı açıklamada, sel olaylarının değişik sağlık sorunlarına neden olabileceğini belirterek, özellikle kemiricilerle alakalı sıkıntılar yaşanabildiğine dikkat çekti. Buzgan, daha sonra yapılan temizlik sırasında da dikkatli olmak gerektiğini ifade ederek, "Temizlik yaparken iyi dezenfekte etmek lazım. Eğer, kirlenmiş, bozulmuş gıda maddeleri varsa onları kesinlikle kullanmamak lazım. Bu besin maddelerinin tüketilmesinin daha sonra getireceği hastalıklar, çok daha ağır ekonomik problemlere neden olabilir." dedi. Buzgan, şöyle devam etti: "Çocukların bu atık sular, sel suları yada kalan artıkların içerisinde, çamurların içerisinde oynamasın müsaade etmemek lazım. Çünkü onlar daha çok risk altında olabilir. Bu konuda da dikkatli olmak lazım. Sebze-meyveleri kesinlikle yıkayarak kullanmak lazım. konuda taviz vermemek lazım. Gaz sızıntısı olabilir. İnsanlar veya kurtarma ekipleri evlere girdiğinde ışık ihtiyacı varsa, çakmak- kibrit gibi araçlar kullanılmamalı. İlk etapta, sızıntı olmadığından emin olmak için fenerler tercih edilmeli." Öte yandan Sağlık Bakanlığı'ndan edinilen bilgiye göre, yoğun yağışlarda, sel sırasında ve sonrasında dikkat edilmesi gereken bazı noktalar şöyle: "Kopmuş elektrik tellerine dokunmayın ve uzak durun. Elektrikli aletlere dokunmayın. Fare ısırığı olduğunda yarayı bol su ve sabunla yıkayıp, hemen bir sağlık kuruluşuna başvurun. Sel tehlikesi olan durumlarda, kanalizasyon sistemiyle ilişkili delikleri (tuvalet, banyo, lavabo) tıkayın. Hasta, yaşlı ve bebekleri selden etkilenen alanlara ve binalara hayat normal akışına girinceye kadar getirmeyin. Sel sularına maruz kalmış kap-kaçağı kullanmadan önce bulaşık makinesinde yüksek sıcaklıkta yıkayın. Sel sularına maruz kalan içi doldurulmuş oyuncakları atın. Sel sularına maruz kalmış diğer oyuncakları yıkayıp dezenfekte ettikten sonra kullanın.. 564834 Galatasaray'a durmak yok Turkcell Süper Lig'de ezeli rakibi Beşiktaş'ı yenerek 5'te yapan Galatasaray'da yüzler, UEFA Avrupa Ligi'ndeki Panathinaikos maçına çevrildi. Sarı-kırmızılı takım, UEFA Avrupa Ligi (F) Grubu ilk maçında 17 Eylül Perşembe günü deplasmanda Yunanistan'ın Panathinaikos takımı ile yapacağı karşılaşmanın hazırlıklarına ara vermeden başladı. Florya Metin Oktay Tesisleri'nde, teknik direktör Frank Rijkaard yönetiminde basına kapalı gerçekleştirilen antrenmanda, Beşiktaş karşılaşmasında ilk 11'de görev alan oyuncuların sahada rejenerasyon çalışmalarının ardından, sağlık merkezinde terapi seanslarıyla maç ertesi programlarını tamamladıkları, diğer futbolcuların da teknik ağırlıklı bir çalışma yaptıkları bildirildi. Tedavileri devam eden futbolculardan Gökhan'ın salonda, Ayhan, Linderoth ve Aydın'ın ise salon ve sahada özel olarak çalıştırılmaya devam edildiği kaydedildi. Galatasaray'da futbolcular, yarın yapacakları iznin ardından, Panathinaikos maçı hazırlıklarını 15 Eylül Salı günü gerçekleştirecekleri çift antrenmanla sürdürecekler. 564328 Hasta olup olmadığınızı nasıl anlarsınız? Hasta olup olmadığınızı nasıl anlarsınız? BURSA Uzmanlar, kişinin tırnak, göz, ayak bileği ve avuç içlerine bakarak ciddi sağlık sorunlarının işaretlerini görebildiğini belirtti. Bir dakika boyunca alıp verilen nefesin sayılmasıyla bile hastalığa yakalanıp yakalanılmadığının tespit edilebileceğini ifade eden uzmanlar, "Eğer dakikada 15 ya da daha az nefes alıp veriyorsanız ciğerlerinizin sağlıklı olduğu söylenebilir, fakat bu sayı 15'ten fazla çıktıysa bir sorun olduğu söylenebilir." dedi. Bursa Orhangazi Devlet Hastanesi'nin resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, tırnak, göz ve ayak bileklerinin kontrol edilmesiyle hastalık belirtilerinin görülebileceğine dikkat çekiliyor. Tırnakların insan sağlığında önemli bir gösterge sayıldığı vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi: "Tırnaklarınızda mavilik ya da morluk görmeniz bir kalp hastalığıyla karşı karşıya olduğunuzun işareti olabilir. Tırnaklarınızın üstünde tümsekler bulunuyorsa ve kalın tırnaklarınız varsa solunum yollarınızda bir sorun olabileceği söylenebilir. Aynaya yaklaşın ve bir gözünüze dikkatlice bakın. Göz bebeğinizin çevresinde bulunan iris tabakasının etrafında beyaz bir daire olması kolesterol seviyenizin yüksek olduğu anlamına gelebilir. Avuç içlerinize bakarak karaciğeriniz hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Kırmızı ve lekeli avuç içi sorunlu karaciğerin işaretçisi olabilir. Günümüzde gittikçe yayılan alzheimer ile savaşmak için hafızanızın ne kadar güçlü olduğunu sürekli kontrol edin. İşte size basit bir test. Düz bir yüzeye 10 adet eşya koyun ve 10 saniye bakıp gözlerinizi kapatın. Eşyaların çoğunu hatırlamıyorsanız önlem almalısınız. Yere yatarak bacaklarınızı dümdüz uzatın. Bir bacağınızı havaya kaldırın, birinin ayağınıza basmasıyla bacağınız yere düşüyorsa kaslarınızda zayıflık olabilir. Yere bir metre uzunluğunda bir çizgi çizin. Üzerinde rahat rahat yürüyebiliyorsanız, vücudunuzun koordinasyonu iyi işliyor demektir. Vücut şekliniz elmaya benziyorsa, yani yağlarınız belinizin çevresinde toplanıyorsa, kalp sorunu yaşama riskiniz daha fazla. Her saatte bir tuvalete birden çok gitme ihtiyacı mı hissediyorsunuz? Diyabetin en erken alarmlarından biri sık sık tuvalete gitmektir. Eğer dişleriniz kanıyorsa, kalbiniz tehlikede anlamına gelebilir. Baş parmağınızla ayak bileğinizin arka kısmına bastırın. Eğer bastırdığınız noktada çok fazla çukurluk oluşuyorsa, zaman kalp, akciğer, böbrek sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz. 563844 300. mağlubiyet Cimbom'dan! Siyah-beyazlılar, ilk haftada galibiyet, beraberlik ve yenilgi sonrası puanda kaldı ve ezeli rakibi Galatasaray'ın puan gerisine düştü. Beşiktaş, daha önce 2004-2005 sezonunda ilk haftada puan toplamıştı. Öte yandan Beşiktaş, lig tarihindeki 300. yenilgisini Galatasaray'dan aldı. Ligde daha önce yaptığı 1666 maçta 299 yenilgisi bulunan siyah-beyazlılar, 300. yenilgiyi ezeli rakibi karşısında yaşadı. 563833 Mahsur kalan işçiler nihayet kurtarıldı Yetkililer, sel nedeniyle ölen ve yaralanan olmadığını; şu ana kadar kayıp ihbarı almadıklarını açıkladılar. Edinilen bilgiye göre, Kumbağ'da etkili olan yağmur yağışı sele neden oldu. Sel suları yaklaşık kilometrelik bir alanda etkili oldu. Sel sularının bastığı tuğla fabrikalarında yaklaşık 200 işçi mahsur kaldı. İşçilere karadan ulaşılamayınca bölgeye helikopterler sevk edildi. Skorsky tipi askeri helikopter ve saha güvenlik helikopteri işçilerin büyük bir bölümünü kurtardı. Fabrikalarda mahsur kalan az sayıda işçiyi de kurtarma çalışmaları sürüyor. Bu arada, bölgedeki tümende mahsur kalan 100 dolayında askerin de kurtarıldığı bildirildi. Yetkililer, fabrikalardaki suların çekilmesi ile mahsur kalanlara karadan ulaşılabileceğini belirttiler. Yetkililer, felakette can kaybı ve yaralanma olmadığını; şu ana kadar kayıp ihbarı almadıklarını ifade ettiler. Öte yandan, İstanbul'dan Kumbağ'daki yazlıklarına gelen bazı vatandaşlar da evlerinde mahsur kaldı. Kurtarılan yazlıkçılar, Tekirdağ'daki misafirhanelerde konuk ediliyor. Yetkililer, Kumbağ'da bölgede büyük maddi hasar oluştuğunu belirttiler. 564231 3. köprü, kötü havaya katıldı 3. köprü, kötü havaya katıldı 13.09.2009 09:05İSTANBUL’da bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Üsküdar Çamlıca’da Saklıbahçe Konutları’ndaki evinden dün öğle saatlerinde çıktı. Erdoğan, Üsküdar Devlet Hastanesi’ne geçerek hastane bahçesindeki helikopter pistinde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırımve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile buluştu. Erdoğan, Yıldırımve Topbaş İstanbul Boğazı’nda yapılması planlanan üçüncü köprünün güzergâhına ilişkin incelemelerde bulunmak üzere saat 12.50’de helikopterle havalandı. Başbakan Erdoğan ve beraberindekileri taşıyan Sikorsky polis helikopteri, ağırlıklı olarak Beykoz civarında görüldü. Ancak keşif uçuşu, yağış ve görüş mesafesinin düşmesi nedeniyle planlanandan kısa sürdü. Erdoğan’ı taşıyan helikopter, saat 13.45’te Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nin pistine indi. Erdoğan’ın Yıldırımve Topbaş’la yaptığı değerlendirmelere çalışma ofisinde devamettiği öğrenildi. 564590 Askeri araç tır ile çarpıştı: 10 yaralı Askeri araç tır ile çarpıştı: 10 yaralı ’ın ilçesinde tır ile askeri aracın çarpışması sonucu biri ağır 10 asker yaralandı.  Edinilen bilgiye göre, Düzova köyü yakınlarında Cizre yönünden İdil ilçesi istikametine giden Şerafettin Zeren yönetimindeki 73 KA 203 plakalı tır, karşı yönden gelen askeri araçla çarpıştı. Kazada, askeri araçta bulunan 10 asker yaralandı. Yaralı askerler, ambulanslarla Cizre Devlet Hastanesine kaldırıldı. Yaralılardan 2’sinin helikopterle Şırnak Asker Hastanesine kaldırıldığı ve 1’inin durumunun ağır olduğu öğrenildi. Öte yandan, gözaltına alınan tır sürücüsü Zeren, Düzova Jandarma Karakolu’nda ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. 564320 Facebook uçuşa geçti FriendFeed'i satın alarak Twitter'a ihtar çeken Facebook bu gelişme ile nereye gideceğini de açıkça göstermişti. Bu birliktelikle FriendFeed'de başlayan yenilikleri Facebook etkisi olarak yorumlamıştık ancak, elbette FriendFeed ekibinin Facebook merkezine taşınması da Facebook tarafında yeniliklerin habercisiydi. Yeni Facebook Lite duyurulmadan önce Facebook yeni bir özelliği de açıkladı. Daha önce aşina olduğumuz sembolüyle kişilere yönelik bildirim yapma stilini etiketleme ile birleştiren Facebook, Twitter'ımtrak bir şekilde kişisel iletileri daha dinamik hale getirmiş ancak Twitter'da olduğu gibi işareti iletinizi yazdıktan sonra görülmüyor ve kişilerin yanısıra fan sayfalarını, etkinlikleri vs. de etiketleyebiliyorsunuz. Fotoğraf etiketlemede olduğu gibi bunda da ilgili kişi tarafından etiketleme kaldırılabiliyor. Ancak bu özelliği kullanmak için biraz beklemek gerekiyor. Yeniliği sadece ileti paylaşımını aktifleştirmek üzerine yapmayan Facebook, eski yoğun sayfalarından kurtulmuş ve tasarımını da yenilemiş. Google gibi daha büyük ve okunması kolay yazı stili seçen Facebook'un yeni tasarımı oldukça basit bir yapıya kavuşmuş. Aslında kısa süre önce mesaj kutusu sayfasının tasarımının değişmiş olması bunun bir işaretiydi ama mesaj sayfasında da küçük bir değişiklik yapılmış. Her sayfada sadeliği yansıtan yeni Facebook, eski kalabalıktan kendini kurtararak güzel bir açılım yapmış oldu. Önce uygulama, sonra video çöplüğüne dönüşen Facebook, üyelerinin aktif olmasını sağlayacak son haliyle sanırım en çok tuttuğum şeklini aldı. Yeni özellikleri arasına şehre göre aramayı da ekleyen Facebook'un stratejisi sanırım üyelerine her trendi kendi içinde yaşatmak olarak kurgulanmış. Lite versiyonun ilk adımı olan bu özelliğin ardından Amerika'da aktif olarak hayata geçen yeni Facebook arayüzüne dil seçimini İngilizce yaparak ulaşmak mümkün. Siz de denemek için hemen dil seçeneğinizi İngilizce yaparak http://lite.facebook.com adresini ziyaret edin! Kullanıcı geri dönüşlerini almak için reklamlarını seferber eden Facebook gibi biz de sizin yorumlarınızı bekliyoruz. 564612 İki uyuşturucu baronu yakalandı narkotik polisi, düzenlediği iki ayrı operasyonla 15 yıldır aranan “Binbir surat” lakaplı Nihat Dayan (45) ve 10 yıldır aranan “Gorbaçov” lakaplı Nasreddin Uçak adlı baronlarını yakaladı. Adamlarıyla beraber yakalanan iki şebeke liderinin sahip olduğu 309 kilogram de ele geçirildi. Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, ve ’da düzenlediği iki ayrı operasyonla uzun zamandır aradıkları uyuşturucu baronlarını kıskıvrak yakaladı. Edinilen bilgiye göre operasyonlar şu şekilde gerçekleşti. Bir ihbar üzerine İskelesi’nde durdurulan bir TIR aracında yapılan aramada 20’şer kilogramlık 100 boya kutusunun içine saklanmış 197 kilogram eroin ele geçirildi. Olayla ilgili olarak gözaltına alınan kişinin ’den yüklenen uyuşturucu maddeyi gemiyle üzerinden ’ya göndermek istediği ortaya çıktı. Soruşturmayı derinleştiren polis, işin ucunun 15 yıldır tarafından aranan “Binbir surat” lakaplı Nihat Dayan’a dayandığını belirledi. Teknik takip başlatan ekipler, telefon konuşmalarından Antalya’da saklanan Dayan’ın kentten ayrılmayı düşündüğünü öğrendi. Bunun üzerine hızlı davranan polis, tespit edilen adreslere düzenlediği operasyonla Nihat Dayan’ı (45) F.G ve T.T isimli iki adamıyla gözaltına aldı. Öte yandan Dayan’ın Hollanda’da Ali K, isimli bir kişiyi öldürmek suçundan da arandığı ifade edildi. POLİSLE GİRDİĞİ ÇATIŞMADA YARALANDI Emniyete götürülen Dayan’ın polisin elindeki iki fotoğrafa da benzemediği görüldü. Saçlarını uzatan ve şapka takan Dayan’ın önceki fotoğraflarının birinde top sakallı, diğerinde ise sinekkaydı tıraşlı olduğu görülüyor. Emniyet yetkililerinden alınan bilgiye göre, İnterpol tarafından 15 yıldır aranan Nihat Dayan, yasadışı ’nin ’daki uyuşturucu trafiğini yönetiyor. Altı dil bildiği söylenen Dayan, Hollanda ve başta olmak üzere Avrupa’daki bütün ülkelerde uyuşturucu konusunda söz sahibi. En son 2007 yılında ’da polisle çatışmaya giren Dayan, ayağından yaralanmıştı. Nihat Dayan, sırasında polis olduğunu söyleyerek durduğu taksiye binerek kaçmıştı. Dayan’ın bunca yıldır sahte kullanarak saklandığı belirtildi. 250 BİN EURO DEĞERİNDE SAATİ VAR İkinci operasyon ise Büyükçekmece’de düzenlendi. Narkotik Şube Müdürlüğü ekipleri, uzun zamandır takip ettikleri şebekenin izine Büyükçekmece’de ulaştı. Uyuşturucu madde saklandığı belirlenen depoya düzenlenen operasyonda 112 kilogram eroin ele geçirildi. kapsamında 10 yıldır aranan “Gorbaçov” lakaplı Nasreddin Uçak (56) ve Şefik D., M. Sıdık Ö., Mehmet Ç., Eyüp Ç., İsa E, isimli adamıyla gözaltına alındı. Emniyete götürülen Nasreddin Uçak’ın kolundaki marka saatin 250 bin Euro değerinde olduğu belirtildi. Emniyette sorgulanan Uçak’ın ’dan organize ettiği şebekesiyle üzerinden yapılan uyuşturucu ve para trafiğini sağladığı öğrenildi. Zekası ve yönetici kişiliği nedeniyle “Gorbaçov” lakabı takılan Uçak’ın Kumburgaz ve Büyükçekmece’de aralarında villaların da bulunduğu gayrimenkul zengini olduğu bildirildi. Emniyetteki işlemleri tamamlanan zanlılar adliyeye sevk edildi. 564317 11:23 Öğretmen atamaları yarın yapılacak Öğretmen atamaları yarın yapılacak Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yarın 15 bin 800 öğretmen ataması gerçekleştirecek. MEB, bin 800’ü kadrolu, 11 bini sözleşmeli toplam 15 bin 800 öğretmen atayacak. Öğretmen atamaları 2008 ve 2009 KPSS10 puan üstünlüğü esasına göre yapılacak. Atamalar yarın saat 10.00’da Bakanlık merkez binasında Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun katılımıyla yapılacak. Sonuçlar aynı gün Bakanlığın "http://personel.meb.gov.tr" internet adresinden duyurulacak. Kadrolu öğretmenliğe atananlardan kılavuzda belirtildiği üzere göreve başlama esnasında istenen belgeleri hazır olanlar 15 Eylül 2009 tarihinden itibaren atandıkları il milli eğitim müdürlüklerine başvurarak görevlerine başlayabilecek. 564217 Her mabed Feshane her yer 'Sadabad' olmuş Ben gelenekleri severim. Günümüzün Batılı hayat tarzı geleneği yok ediyor. Geleneklerin tasfiyesi oranında da hayatımız monotonlaşıyor, renklerini kaybediyor.  Globalizm, Batının, tüm dünyayı kendisi gibi yapmak için ürettiği sihirli, şeytani bir kavram. Onun yerel anlayış ve renkleri yok ettiklerini her yeri ‘batı’ yaptıklarının farkındalar. Bu yüzden de bir takım akıllı insanlar Glokalizmi icad ettiler ki, yerel değerler korunabilsin. İyi de etiler.  Esasında gelenekler ve onların sürdürülmesi, millet hayatı açısından son derece önemlidir. Çünkü gelenek, kimliktir. Hatta denebilir ki bir millet ancak sürdürebildiği gelenekleriyle, ötekilerinden farklı olan yanlarını koruyabilir... açıdan ‘ramazan davulcusu’ bile çok anlam ifade eder. Ben hep teşvik etmişimdir onları.   Fakat bu demek değildir ki her gelenek saygıya layıktır. Hayır, bir yığın gayri insani geleneğimiz de vardır.    Geleneklerin çoğu eskiye dayanır ama sonradan yapılan bazı ‘icad’larımızın da kısa zamanda geleneğe dönüştüğünü görebiliyoruz. Mesela Ramazan çadırları!   Bu geleneği Refahlı belediyeler başlattı. Başlangıçta, fakir fukara iftar yapsın diye kuruldu çadırlar. Zamanla, şehrin zorunlu yaşam koşulları nedeniyle iftar saatinde evine ulaşamayanların da yararlandılar sofralardan. Halk sevdi. Sonunda, başlangıçta muhalif duran belediyeler de iftar çadırı kurmaya başladılar.  Artık, ‘gösteriş’ de deseniz, ‘hijyenik değiller’ de deseniz bu iş tuttu ve devam ediyor. Ne zaman yozlaşır veya ne zaman ‘dört başı mamur bir gelenek’ haline alır bilemiyorum.   Gelelim ramazan eğlencelerine…  Esasında bu yazıyı, asıl bu konuya temas için yazdım. Son üç ramazandır, bir şekilde, Eyüp, Feshane ve Sultanahmet civarındaki etkinliklere katılmam icap etti.   İlkinde, Ruhun Deşifresi adlı kitabımın ‘demo baskısını’ okuyucuya tanıtmak amacıyla yayınevinin tertip ettiği bir iftar gerekçesiyle gitmiştim Feshane’ye. Yayınevi sahibi Hayati Bayrak, tarzında ilk olan kitaba ne tür tepkilerin gelebileceğini görmek istemişti…  vesile ile gitmiştim Feshane’ye. Öyle bir gürültü, öyle bir şamata, öyle bir eğlence vardı ki, ne iftardan bir şey anladım ne konuşmalardan. Ortamın kesinlikle Ramazan ve oruç ile alakası yoktu. Tamamen dünyevi, tamamen eğlence kültürüne odaklanmış ve tamamen orucun insana yüklemek istediği anlamla taban tabana zıt bir devinim –belki tepinim demek daha uygun-yaşanıyordu Feshane’de…  ‘Direkler Arası’ diye bilinen ve Ramazan gecelerini, sabaha kadar eğlenilen ‘gece alemleri’ne dönüştüren eski eğlenceleri aratmayan bu yeni dönem Ramazan eğlencelerinin mucidi de maalesef Refahlı belediyelerdir.   Ramazanı ihya etmek, insanların Ramazana ilgisini arttırmak için başlattıkları şu gelenek bugün artık, camileri, teravih saatinde içinde namaz kılınmaz hale getirmiştir…  gün Feshane’de yaşadığım şamatadan sonra birkaç dost ile birlikte kendimizi Süleymaniye Camii’ne zor atmıştık. Süleymaniye’nin durumu içler acısıydı. Feshane ve Eyüp civarındaki şamataya karşılık, Süleymaniye’ye derin bir sükûnet ve yalnızlık hakimdi. Koca camide iki buçuk saf vardı. Ağlamaklı olmuştum… Ama gün orada huşu içinde harika bir teravih kılmıştım…   Hiç düşündünüz mü, Feshane insanlardan geçilmezken, Sultanahmet kırılırken, Eyüp insan seline kapılırken, Süleymaniye neden sessiz?  * Bugün bir yerlere iğne batırmak istiyorum. Yüreğime saplanan çuvaldızların ucu birilerine de dokunsun istiyorum.  Geçen Ramazan’da bir kitap imza törenine katılmıştım Sultanahmet’te. Eminönü belediyesi, serbest kürsü türünden bir sahne kurmuştu. Konuşmalar, etkinlikler ve eğlenceler için. Camide vaaz vardı, sahnede palyaçolar avazları çıktığı kadar yüksek sesle, oraya eğlenmeye gelmiş ailelerin çocuklarını eğlendiriyorlardı. Tabii belediyenin bir hizmeti olarak…  Caminin etrafı cümbüş... Vur patlasın çal oynasın. Tam bir panayır havası! Nefsin, hevanın iştahın arzu ettiği her şey var. Ama salim bir ibadet için gerekli sükûnet ve huşudan eser yok!   Elbette camilerin civarını şenlendirmek, mekânlara insanları çekmek güzel. Fakat orada sergilenecek etkinliklerin, ibadete mani olmaması da gerekmez mi? Hatta her şey onun için olmalı ki, bir anlamı olsun.   Zaten seküler hayat tarzımız, seccadede bile Rabbimizle huşu içinde buluşmamıza imkân vermiyorken, neden mabetleri de ekstra şamatalarla ibadet edilmez hale getiriyoruz anlayamıyorum?  Şu sıralarda Eyüp civarında farklı bir gelenek başlamış görünüyor. Millet, oradaki manevi havayı teneffüs etmek için evinden alıyor iftarlıklarını, gelip Eyüp camii civarında iftar açıyor. Hakikaten güzel. Peki, nereye varır bu işin sonu belli değil?   Evet Medine’de, Ka’be’de bu işler oluyor. Ama kutsal mekânların altı yapısı, oraların bir anda temizlenmesine fırsat veriyor.   Fakat Mina, Arafat ve Şeytan taşlama yerlerinin nasıl kısa zamanda –dilim varmıyor ama- mezbelelik olduğunu hatırlayın. Çünkü Kabe ve Medine’deki temizlik hizmetleri orada verilemiyor. yüzden de oralar kısa zamanda çöplüğe dönüşüyor. Aynı akıbetler şimdi bizim mebdelerimizi bekliyor… Geçtiğimiz Cuma günü, kitap imzalamak için Sultanahmet Camii avlusunda kurulu geleneksel Kitap fuarına gittim. Cumayı Firuzağa’da kıldım. Firuzağa hiç şüphesiz, İstanbul’un en temiz camii. Beş yıldızlı adeta! Orada ibadet etmek hep keyif vermiştir bana. Biraz geç kaldığım için kapının girişinde, çokça basılan yerde namaz kıldım. İnanın iki rekâtlık farzı kılıncaya kadar, insanlığımdan utandım. Burun kemiklerim kırıldı pis kokudan. Kapının tam önü olduğu için, ‘olabilir’ dedim, üstünde de durmadım.  Sonra kalkıp Sultanahmet camiine yürüdüm. Baktım imam daha hutbe okuyor. Camiye girerken üst baş yoklaması geçirince anladım ki mühim biri da var camide. Başbakanımız ordaymış. Müthiş bir kalabalık!   Kitap imza saati başlayınca gidip yerime oturdum. Tabii bu arada sevgili başbakanımız stantları dolaşmaya başlamış. Bize de geldi. Ona Ruhun Deşifresi kitabını imzaladım. Özellikle onu verdim. Çünkü bu terakkiler çağında, İslam ümmetini, orta çağ anlayışında durduran saklı sebepleri en iyi onun bilmesi gerektiğini düşündüm.   kitap, ümmetin içine düştüğü miskinliğin, meskenetin ve tembelliğin inanç ve anlayıştan kaynaklanan köklerini irdeliyor ve yanlış algılamaları düzeltmenin yol ve yöntemlerini kendince telkin ediyor.  Neyse imza saati bitti. ‘İkindiyi kılıp öyle çıkayım’ dedim. Şimdi ‘keşke girmeseydim’ diyesim geliyor; dünyaca ünlü, yüz akımız güzel mabedimiz Sultanahmet’imiz öyle ufunetli, öyle sersemletici bir ayak kokusu ile dopdolu idi ki kendimi dışarı atmak istedim.  Aman Ya Rabbi! “Temizlik İmandandır” diyen bir dinin mabedi böyle mi olmalı?   İçeride diğer dinlerden bir yığın insan vardı. Eğer içlerinde azıcık da olsa İslam’a meyli olan varsa, emin olabilirsiniz ki atmosferi yaşadıktan sonra vazgeçmiştir.  Evet, anlıyorum, çok insan geliyor ve gerekli temizliği yapacak fırsatları olmuyordur. Yahut diyelim cami hizmetlileri yetişemiyorlar. Kardeşim zaman, ayakkabılar için torba vereceğinize, insanlara galoş verin!   Mademki temiz olmayı, temiz giyinmeyi, temiz yaşamayı, hijyenik olmayı bilmiyoruz, bari camilere girerken galoş kullandıralım ki mabetlerimizi de kendimize benzetmeyelim!  Ben idarecilerden rica ediyorum, ya mabetlerimizi temiz tutun, ya da eğlenecek olanlarla ibadet için gelenleri aynı mekânları paylaşmak zorunda bırakmayın. Fuar da dâhil! Yakışmıyor artık bu görüntüler bu mahallere bu mabetlere!    Etrafı eğlencelik olmuş mabetler, direkler arasına döndürdüğümüz kutsal alanlar… Ve temizlik nedir bilmeyen bir ümmet!   Eskiden, Büyükşehir yöneticilerine “Osmanlıyı, Eyüp Sultan hazretlerinin huzurunda tertip edilen Sadabad eğlenceleri yıktı, sizi de Feshane eğlenceleri yıkacak…” diye takılırdım.  Şimdi görüyorum ki her taraf Feshane, her yer ‘Sadabad’  olmuş… Yazık! 564894 Nato bombardımanında 30 sivil öldü 'ın kuzeyindeki Kunduz'da Eylülde tarafından düzenlenen hava taarruzunda 30 sivil ile 69 militanının öldüğü bildirildi. Bombardımanın ardından Devlet Başkanı Hamid Karzai tarafından oluşturulan soruşturma komisyonunun üyesinden Muhammedullah Bataj, yaptıkları incelemeye göre hava saldırısında 30 sivilin öldüğünü ve 9'unun yaralandığını belirtti. Afgan yetkili, militanlarınca kaçırılan iki akaryakıt tankerini hedefleyen bombardımanda 49'u silahlı ve 20'si silahsız, 69 militanının öldüğünü kaydetti. Akaryakıt yüklü TIR'lardan birinin nehre saplanmasının ardından onlarca kişi araçların etrafına toplanmış, görgü tanıkları, militanlarının köylüleri kamyonlardan akaryakıt almaya çağırdıklarını söylemişlerdi. Bir Alman komutanın hava taarruzu emri verdiği bombardımanda her biri 250 kiloluk iki bomba kamyonların üzerine bırakılmıştı. 563769 Denizli'den derbi sürprizi! Deneyimli teknik adam, özellikle derbi maçlarda sürpriz isim oynatma geleneğini bu akşamki maçta da sürdürdü. Denizli, uzun süredir sakatlığı nedeniyle sahalardan uzak kalan Yusuf'u ilk 11'de sahaya sürüp, Fink'i yedek soyundurarak maç öncesi tahminleri alt üst etti. Beşiktaş'ta yeni transfer Michael Fink ilk kez yedek kalırken, Ekrem Dağ, bu sezon ilk kez ilk 11'de sahaya çıktı. Forvetteki tercihi Nihat Kahveci'den yana kullanan Denizli, Bobo, Nobre ve Holosko'yu ise yedek soyundurdu. Şili Milli Takımı'ndan yorgun dönen Tello ise 18 kişilik maç kadrosuna alınmadı. Erhan Güven, İbrahim Toraman, Rıdvan Şimşek ve Erkan Zengin de maç kadrosuna alınmayan isimler oldu. -TABATA'DAN DERBİLİ ''SİFTAH''- Beşiktaş'ın yeni transferi Rodrigo Barbosa Tabata, siyah-beyazlı formayla ilk resmi maçına Galatasaray derbisiyle çıktı. Siyah-beyazlı takımın transfer döneminin son günlerinde renklerine kattığı Brezilyalı futbolcu, Ümit Milli Takım'la yapılan hazırlık maçının ardından ilk resmi sınavını derbide Galatasaray'a karşı verdi. -RÜŞTÜ KALEYİ HAKAN'DAN DEVRALDI- Beşiktaş'ın deneyimli kalecisi Rüştü Reçber, bu sezon ilk kez lig maçında kaleyi korudu. Siyah-beyazlı takımın sezon başında Fenerbahçe ile yaptığı TFF Süper Kupa maçı bitiminde hakeme yönelik sözleri nedeniyle Futbol Federasyonu Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK) tarafından maç ceza alan, daha sonra bu cezası Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu tarafından maça indirilen Rüştü, diğer maçta ise sakatlığı nedeniyle kadroya girememişti. Beşiktaş'ın ligde ilk maçında da kalesini koruyan Hakan Arıkan, derbi maçla birlikte eldivenleri Rüştü'ye devretti. -NİHAT YIL SONRA- Beşiktaş'ın milli futbolcusu Nihat Kahveci, yaklaşık yıl sonra siyah-beyazlı formayla Galatasaray karşısına çıktı. İlk 11'de sahaya çıkan Nihat, TFF Süper Kupa'da Fenerbahçe'nin ardından, Galatasaray'a karşı da derbi heyecanını yaşamış oldu. -İLK HEYECAN- Derbi maçta Beşiktaş'ta futbolcu, siyah-beyazlı formayla ilk kez Galatasaray derbisine çıktı. Yeni transferler İsmail Köybaşı, Rodrigo Barbosa Tabata ve Matteo Farrari, ilk kez Beşiktaş-Galatasaray rekabetinin heyecanına ortak oldu. Diğer yandan, sakatlığı nedeniyle eski takımına karşı forma giyemeyen Galatasaraylı Gökhan Zan'a, eski takım arkadaşları maç öncesi ilgi gösterdi. Kondisyoner Steffano Morreno, basın tribünün önündeki bölümde oturan Gökhan ile kısa süre sohbet etti. -MAÇ ÖNCESİ GERGİNLİK- Karşılaşma öncesinde iki takım taraftarları arasında tribünlerde kısa süreli gerginlik yaşandı. Eski açık tribündeki Beşiktaş ve Galatasaraylılar birbirlerinin üzerine yabancı madde attı. Bunun üzerine dahili anonsla Beşiktaşlı taraftarlardan sakin olmalarının istenmesi, siyah-beyazlıların tepkisine yol açtı. -DEMİRÖREN AİLESİ MAÇTA- Derbi maça Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören, ailesiyle birlikte geldi. Demirören, eşi ve çocuklarıyla birlikte Ali Sami Yen Stadı'nda Galatasaray maçını takip etti. -TARAFTARA YAĞMURLUK- Beşiktaş yönetimi, derbi maçı izleyen taraftarlarına yağmurluk dağıttı. Eski açık tribündeki Beşiktaşlı taraftarlar, yönetimin stat kapılarında dağıttığı siyah-beyaz renkli yağmurluklarla maçı izledi. -BÜLENT YILDIRIM İLK DERBİSİNE ÇIKTI- Maçın hakemi Bülent Yıldırım, kariyerinde ilk derbi maçına çıktı. FIFA kokartlı hakem Yıldırım, Ali Sami Yen Stadı'ndaki Galatasaray-Beşiktaş maçında ilk derbi heyecanını yaşadı. 564451 Mahalleliden polise: "Bıktık biber gazından" İstanbul Ataşehir Mustafa Kemal Paşa mahallesi, hemen hemen her gün polisle göstericilerin karşı karşıya geldiği bir mahalle. Ve yine günlerden biri. Mahallede yine eylem var: 30 kişilik maskeli bir grup, bir markete molotof kokteyli atmış; sokağa yine barikat kurmuş. Polis, eylemcilere karşı biber gazı kullanıyor; arka arkaya hedefi tutturmaya çalışıyor. Çok geçmeden sokağın ortasında bir öfkeli kalabalık toplanıyor. Ancak bu kez toplananlar yasadışı gösteri yapan gruplar değil; mahalleli. Tepkileri de göstericilere değil, biber gazı kullanan polise. Kadın-erkek, en küçüğü 50 yaşında. Mahallenin büyükleri sokağa dökülmüş; polise tepki gösteriyor. "Bıktık biber gazı kullanmanızdan, yeter!" diyor mahalleli. Polis, saygıda kusur etmiyor ve büyüklerin sözünü dinleyip; sessiz sedasız geri çekiliveriyor. 564162 Yerçekimini yenen cihaz icat ettiler Yerçekimini yenen cihaz icat ettiler ANKARA (A.A) Amerikalı bilim adamları, yer çekimini yok eden bir cihazla fareyi havada asılı tutmayı başardılar. NASA'nın Pasadena'daki laboratuvarında yapılan deneyde, süper iletken gradyan mıknatısıyla çalışan ve yer çekimsiz simülatör adı verilen cihazla farenin havada asılı tutulmasının, yer çekimsiz ortamda uzun süre kalan astronotların kemik kaybının tedavisinde yeni yöntemler sağlaması umuluyor. Ekipten Yuanming Liu, bu deneyle, astronotların yer çekimsiz ortamda maruz kaldıkları koşulları oluşturmak istediklerini söyledi. 564091 NEVİN HALICI Kadir Gecesi Bin aydan hayırlı kabul edilen ve Kur'an'da da adı geçen Kadir Gecesi'ne ve bayram haftasına girdik. Bu gece Kur'an'ın indirilmeye başlandığı gecedir. Nurların yeryüzüne cömertçe dağıtıldığı gecedir. İslam âlemine ve hepimize hayırlı olsun. Anadolu'da diğer kandil günlerinde çeşitli yiyecekler yapılıp dağıtıldığı halde Kadir günü ve gecesinde fazla görülmez, çünkü bütün gün ve gece ibadet etmeye çalışılır. Geçen yıl, bu az görülen Kadir günü yiyeceklerimizi verdiğimi okuyucularım hatırlarlar. Nurların yeryüzüne dağıtıldığı gece dedik. Tabii ki yeryüzüne inen bu nurlar herkese kendi miktarınca ulaşır. Önce peygamberlere, sonra evliya ve enbiyalara, sonra da salih kullara ve ehli avama. Anadolu toprakları bu nurlardan nasiplenen ve çevresini de ışıklandıran evliya ve enbiyalarla doludur. Ben, bu mübarek günde, Nur risaleleriyle çevresini ışıtan, bir ulu kişiden, Bediüzzaman Hazretleri'nden esinlenerek yazılmış olan bir nur şiiri sunmak istiyorum. Hz. Mevlânâ ne güzel söylemiş: "O nur denizinden gıdalanırsan, ekmeğe de toprak serpersin, tandıra da." (Mesnevi 4: sayfa: 278-beyit: 1959) ...Allah bütün Müslümanlara nur yemeğinden yemeyi ve şairin söylediği gibi, aşk tasından nur içmeyi ve Hak katından can köşküne nurlar doğmasını nasip etsin. Bu gece neler yemeli? Bu gece ibadet gecesi olduğuna göre hafif yemeli. Arkasından hemen bayrama ulaşacağımız için de bu gerekli. Bayramda herkes ailesiyle bayram yemeğinde buluşacağı ve bayram ziyaretlerinde fazla ikramla karşılaşacağı için de biraz dikkatli olunmalı. Gerçi, şimdi bayramlar tatile dönüştü, ama oralarda da açık büfe yemekleri insanlara haliyle cazip geliyor. Nerede olursak olalım, sağlığımız için yeterince yiyelim ve bayrama sağlıkla girelim. Sevgili okuyucularım, tekrar Kadir Gece'nizi kutluyorum. Ağız tadıyla kalın. *** Ramazan yemek listesi İftariyelikler, kahvaltı Akşam namazından sonra -Tarhun yahnisi -Patlıcanlı kâğıt kebabı -Domates salatası -Zeytinyağlı karışık dolma -Dilberdudağı -Kahve Ara öğün Meyve veya dondurma veya sütlü tatlı Sahur -Sahanda yumurta -Peynirli erişte pilavı -Kayısı kişniş hoşafı *** Tarhun yahnisi kişiden fazla Pişme süresi: 60 dakika kg koyun eti su bardağı su su bardağı süzme yoğurt yemek kaşığı un yumurta tatlı kaşığı kuru veya taze tarhun (arzuya göre daha fazla) tatlı kaşığı tuz Yüzüne: yemek kaşığı sadeyağ Yapılışı: Eti su ile yumuşayıncaya kadar haşla, dit. Suyu azalmışsa sıcak su koyarak su bardağına tamamla. Yoğurt, yumurta ve unu bir su bardağı çorbanın ılık suyu ile iyice ez. Tarhunu taze ise ince doğra, kuru ise ufalayarak ilave et. Kesilmemesi için, kaynamakta olan çorbanın suyundan biraz alarak yoğurda karıştır. İnce dökerek kaynamakta olan etlere ilave et, tuz at. Birkaç taşım kaynayınca tasa doldur. Yağı kızdır, çorbanın yüzüne gezdir, sofraya al. *** Dilber dudağı 10 kişiden fazla Dolma içi: Pişme süresi: 30-40 dakika Fırın ısısı: 200 derece Tepsi ölçüsü: 40-45 cm çapında tepsi Tepsiyi yağlamak için: yemek kaşığı tereyağı veya sadeyağ İçi İçin: 250 gr ceviz, badem veya fıstık içi yemek kaşığı toz şeker Tatlı şurubu (kestirme) için: su bardağı toz şeker Su bardağı su yemek kaşığı limon suyu Hamuru için: su bardağı un yumurta su bardağı küllü su, içme suyu veya süt yemek kaşığı zeytinyağı yemek kaşığı limon suyu tatlı kaşığı tuz Hamuru açmak için: su bardağı un su bardağı nişasta Yufkaların aralarını yağlamak için su bardağı tereyağı veya sadeyağı (eritilmiş) Haşlama yağı için: 500 gr tereyağı Bir parça ekmek Yapılışı: Baklava tepsisini yağla. İçi için cevizi ayıkla, döv, şekerle karıştır. Kestirmesi için tencereye şekeri, suyu, limon suyunu koy; şeker eriyinceye kadar karıştır. Kaynamaya başlayınca altını kıs, iki dakika kaynat, ateşten al. Hamur tahtasına unu ele, yumurtaları kır, suyu, zeytinyağını, limon suyunu, tuzu ilave et, ortadan karıştırarak kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yoğur. Kenarından tutup kaldırılınca kopmayıp sakız gibi uzuyorsa olmuştur. Özleşince 20 beze tut, yaş bez altında en az 30 dakika dinlendir. Nişasta ile unu karıştır. Bezeleri çok ince aç, iki yufkada bir erimiş yağ serperek on bezeyi üst üste döşe. Yuvarlak kalıp veya su bardağı ile kes, kaşıkla içini koy, yarım ay şeklinde katla, tepsiye yerleştir. Baklava yağını içine ekmeği at, kızdır. Ekmek sararınca ateşten al, kızgın halde bozmadan dilberdudaklarının üzerine gezdir, ısıtılmış fırında pişir. Fırından çıkınca önceden hazırlanmış sıcak kestirmeyi üzerine dök. Soğuyuncaya kadar beklet. *** Kayısı kişniş hoşafı 150 gr. kuru üzüm, 200 gr. şeker, 50 gr. kuru kayısı, 500 gr. su Yapılışı: Kayısı ve üzümleri akşamdan suya ıslat. Sabah yıka, su ile ateşe koy. Bir taşım kaynayınca şekeri ilâve et. dakika kaynat, ateşten al. *** "NUR DOĞMASI ZAMANIDIR" Umduğumuz gün çok yakın Nur doğması zamanıdır. Semavattan akın akın Nur doğması zamanıdır. Vaziyetin alameti Andırıyor kıyameti, Bulmak lazım selameti Nur doğması zamanıdır. Dönül kurtulur yasından Nur içelim aşk tasından Yedi dağın arkasından Nur doğması zamanıdır. Allah söyler kamu zerre Demek lazım birkaç kerre Bundan böyle veda şerre Nur doğması zamanıdır. Üstad engelleri yardı Göğü ins-ü melek sardı Müjdenin gelmiyor ardı Nur doğması zamanıdır. Aşkımız duygumuz tek bir Getir Teala'ya tekbir Bal bir arı bir petek bir Nur doğması zamanıdır. Söz sığmaz gönül aşkına Başlar mananın meşkine Hak katından can köşküne Nur doğması zamanıdır. 564482 Hollanda'da Nükleer Silah Tartışması Koalisyon ortağı İşçi Partisi, Hollanda'daki Amerikan nükleer silahlarının kaldırılmasını talep ediyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin Hollanda'da konuşlandırdığı nükleer silahlar tartışmaya yol açtı. Hükümet ortağı İşçi Partisi, Amerikan yönetiminin Hollanda topraklarındaki nükleer silahlarını kaldırmasını istiyor. İşçi Partisi Milletvekili Martijn van Dam, Dışişleri Bakanı Maxime Verhagen'dan, bu konudaki isteklerinin Amerika Birleşik Devletleri'ne iletilmesini istedi. Hollanda'daki Volkel hava üssünde bulunan Amerikan nükleer silahlarının varlığı resmi olarak hiçbir zaman açıklanmadı. Ancak sözkonusu silahların NATO üyesi Hollanda'nın Volkel Hava üssüne konuşlandırıldığı herkes tarafından biliniyor. İşçi Partili Van Dam, Obama'nın "dünya çapında nükleer silahsızlanma" çağrısı üzerine, konuyu gündeme getirdiğini açıkladı. 564483 Afganistan'da 'Taliban' Çatışması Afganistan'da Amerika Birleşik Devletleri öncülüğündeki koalisyon güçleriyle Taliban arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Ülkenin batısındaki Farah bölgesinde yaşanan çatışma ve düzenlenen hava saldırılarında Amerikan askeri ile 50'ye yakın Taliban militanının öldüğü bildirildi. Afgan ordu sözcüsünün açıklamasına göre Taliban'ın bir askeri konvoya saldırarak Amerikan ve Afgan askerini öldürmesinin ardından militanlara yönelik kapsamlı hava harekatı düzenlendi. Aynı yetkili, bombardımanda 50'ye yakın militanan öldürüldüğünü açıkladı. Afgan polisi ise operasyon sırasında sivillerin yaşadığı bir evin de isabet alması sonucu bir kadın ve bir çocuğun öldüğünü duyurdu. 564476 'Kimin haddine, bizi birbirimize düşürmek' Arınç, Bilecik'in Söğüt ilçesinde düzenlenen 728. Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Şenlikleri'nde yaptığı konuşmaya, ''Bugün hem devlet hem de birey, fert olarak varlığımızı borçlu olduğumuz Ertuğrul Gazi'nin muazzez hatırasını yad etmek için bir araya geldik'' diyerek başladı. Arınç, Anadolu topraklarında inkişaf eden şanlı medeniyetin motor gücünü birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhunun oluşturduğunu ifade etti. Ertuğrul Gazi'nin 728 yıl önce birbirinden bağımsız, ihtilaflar ve çatışmalar ile tarih sahnesinden silinmenin eşiğine gelmiş bir milleti birlik, beraberlik ve kardeşlik mayasıyla tekrar tarih sahnesine çıkarttığını anlatan Arınç, şöyle konuştu: ''İşte bugün bu ruhtan aldığımız güç ve aynı kardeşlik duygularıyla bu ulu çınarın gölgesindeyiz. Bizim gücümüzün kaynağını hiçbir zaman kaba kuvvet ve zorbalık oluşturmadı. Tarihte kurduğumuz başta Osmanlı olmak üzere hiçbir medeniyetimiz kılıçların ve silahların gölgesinde de yaşamadı. Gücümüzün temeli en evrensel insani değerlerin üzerine oturtulmuştur. Tarihteki istikametimizi, inancımız ve milletimizin değerleri şekillendirmiştir. Bu değerler ilimle yoğrulmuş adalet, irfanla harmanlanmış sevgi, merhamet ve hoşgörüdür. Başta Anadolu olmak üzere ayak bastığımız her yere yağmayı ve talanı değil, yüreğimizden bir parçayı da götürdük. Girdiğimiz her coğrafyayı insanlık için cehenneme değil, yaşanası bir yurda çevirdik. Bunun için bizler, ne Malazgirt'i ne Mohaç'ı ne İstanbul'un fethini ne Çanakkale'yi ne de İstiklal Mücadelesi'ni topla, tüfekle yapmadık. Eşsiz gücümüzün kaynağı birlik ve beraberlikten neşet etmiş müstesna kardeşlik ruhudur. Orada ecdadımızı sarmalayan, onların yüreğini bir yangın yerine çeviren kıvılcım ne ise bugün aynısı bizim yüreklerimizde de mevcuttur.'' -''YARIN DAHA DA GÜÇLÜ, DAHA İTİBARLI OLACAĞIZ''- Söğüt ve Domaniç'te atılan büyük devletin tohumlarının bugün yüreklerde bir çınara dönüştüğünü söyleyen Arınç, ''Dün dünyanın sınırlarına sığmayan büyük bir imparatorluktuk. Şükürler olsun ki bugün de tarih sahnesinin en büyük ve en saygın milletleri arasında yine tarihin akışına yön vermekteyiz. Bir kere yüreklerimiz ecdadımızın aleme ışık saçan çırası ile tutuşturulmuştur. Yarın daha da güçlü, daha da itibarlı olacağız'' diye konuştu. Yeryüzünün en merkezi coğrafyasında, Kars'ı, Erzurum'u ile Edirne'si, İzmir'i, İstanbul'u, Hakkari'si, Diyarbakır'ı, Bursa'sı ile ecdattan devralınan medeniyet yolculuğunu izzetle, şerefle ve kararlı adımlarla sürdürdüklerini ifade eden Arınç, ''Allah'ın izniyle yürüyüşümüz de bu dünyada sonsuz olacaktır. Hiçbir kuvvet milletimizin başını önüne eğdirmeye muktedir olamayacaktır'' dedi. -''NE ZULÜM YAPARIZ NE ZALİME MÜSAADE EDERİZ''- ''Kendi ruh kökümüz üzerinde yükselecek, kendi öz kimliğimize sadakatle bağlı kalarak bize bir aziz vatan bırakan ecdadımıza layık olacağız'' diyen Arınç, Osmanlı'yı Osmanlı yapan, onu tarihin en ayrıcalıklı medeniyetlerinden biri haline getiren sevgi, aşk, inanç, hoşgörü ve adalet temeli üzerine oturan temel felsefenin kendilerinin de şiarı olduğunu kaydetti. Arınç, sözlerine şöyle devam etti: ''Dün atalarımız zulmün karşısındaydı, biz de olacağız. Onlar mazlumun yanında yer aldı, biz de yer alacağız. Ne zulüm yaparız ne de zalime müsaade ederiz. Çünkü Ertuğrul Gazi'nin, Osman Gazi'nin bizlere bıraktığı medeniyetin mayası aşktır, ilimdir, irfandır. Onların temel felsefesi 'insanı yüceltmek' oldu. İnsanı yücelttikçe devleti yücelttiler. Dünyayı yönetmeye talip oldular. İnsanlığa huzur ve barışı sundular. Kendilerini dar ve kısır çekişmeler içinde bırakmadılar. Kavmiyet davasına, kabile davasına tenezzül etmediler. Çünkü kavmiyet ve kabile davasının cahiliye geleneği olarak gören bir inancın mensubu olarak bunun birliğimize, huzurumuza ve beraberliğimize zeval getireceğine inandılar. Bizimle aynı inanç ikliminde olanların hukukunu korumakla yetinmediler, bizim gibi düşünmeyen milliyeti ayrı, kıblesi olanların bile can ve mal emniyetini de sağladılar. İşte bu evrensel değerlerden dolayı başkaları zifiri Orta Çağ karanlığında iken biz kıtadan kıtaya adalet meşaleleri taşıdık. İlim, irfan ve medeniyet götürdük. İşte bundan dolayı biz de Orta Çağ karanlığı, Engizisyon Mahkemeleri olmadı. Çünkü biz adaletin kol gezdiği bir vicdan medeniyetini inşa ettik. Bu topraklarda kimseyi hor görmedik, horlamadık. Asırlardır beraberce, kardeşçe yaşadık. Bundan sonra da yaşayacağız.'' -''İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN''- Birlik ve beraberliğin gücünü Şeyh Edebali'den, Mevlana'dan, Hacı Bektaş-i Veli'den ve Yunus Emre'nin manevi ruh ikliminde aldığını anlatan Arınç, ''Şimdi kimin haddine aramıza nifak tohumları ekerek bizleri birbirimize düşürmek? Çünkü şehit kanlarının suladığı bu mübarek topraklarda ayrık otlarının yeşermesi imkansızdır'' dedi. Türkiye'nin batı medeniyetinin kavrayamayacağı milli ve manevi değerleri olduğunu vurgulayan Arınç, bu eşsiz medeniyetin insanların her zerresine ilmek ilmek, dantel dantel dokunduğunu söyledi. Konuşmasında Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye öğütlerini de anımsattı. Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye öğütleri arasında yer alan ''Ey oğul, şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın'' ifadesine de değinen Arınç, ''İşte asırlar boyu dimdik bir çınar gibi bizi ayakta tutan anlayış budur. 728 yıldır ilahi bir nağme gibi semaya yükselen, bereketli bir tohum gibi toprağa kök salan bu ulu çınar, bugüne kadar bizi adalet ve kardeşlikte birleştirdiği gibi bundan sonra da buluşma adresimiz olsun. Allah kardeşlik ruhumuzu yaralamak isteyenlere fırsat vermesin'' diye konuştu. -BİLECİK VALİSİ ÇOLAK'IN KONUŞMASI- Bilecik Valisi Musa Çolak da son yıllarda hükümetin de büyük destekleriyle tarihi değer taşıyan eserlerin restorasyonuyla ilgili önemli ve anlamlı çalışmalar yaptıklarını söyledi. Çolak, bu kapsamda toplam 15 milyon liraya mal olacak Söğüt Ertuğrul Gazi Türbesi ve Tören Alanı Çevre Düzenlemesi Projesi'nde yürütülen çalışmaların bir kısmının Başbakanlık Tanıtma Fonu'nda sağlanan 2.4 milyon liralık ödenekle tamamlandığını bildirdi. Konuşmaların ardından Bilecik Valisi Çolak, Arınç ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a üzerinde Osmanlı devlet armasının işli olduğu İznik çinisi tabak hediye etti. Arınç, daha sonra şenliğe katılan halk oyunları ekiplerinin, askeri bandonun, cirit ve mehteran takımlarının yer aldığı geçit törenini izledi. 564104 K. Irak'taki yatırım fırsatları anlatılacak K. Irak'taki yatırım fırsatları anlatılacak İSTANBUL Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başbakan Başdanışmanı Dr. Khaled Salih, Bersay İletişim Enstitüsü'nün daveti üzerine Türkiye'ye geliyor. Dr. Khaled Salih, 17 Eylül'de “Kuzey Irak'ın Yatırım Potansiyeli ve Türk İş Dünyasına Sunduğu Fırsatlar” başlıklı bir konferans verecek. Dr. Khaled Salih vereceği konferansta bölgede istikrar ve yeniden yapılanma, istikrarın iç dinamikleri ve yapısal unsurları, bölgedeki iş konseptleri, Türk iş dünyası için bölgenin sunduğu potansiyel yatırım imkânları ve bölgesel birlik için katalizör rol oynayan “enerji” konularına değinecek. Dr. Khaled Salih Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'nin ulusal ve uluslararası arenada yürüttüğü birçok projede aktif rol aldı. 564418 Çorap giymedi böyle oldu! Çorap giymedi böyle oldu! 13.09.2009 11:54Eskişehir'de bir gencin, komşusunun oğlunun ayağını ''çorap giymediği'' gerekçesiyle benzin döküp yaktığı iddia edildi. AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, E.T. (16), Emek Mahallesi Ayhatun Sokak'taki bir otomobil garajına getirdiği Muhammed Erden Şahan'a (7) ''neden çorap giymedin'' diye sordu. Sorusuna cevap alamayan E.T, Şahan'ın sağ ayağına garajdan bulduğu benzini döküp ''çorap giymezsen böyle olur'' diyerek yaktı. Ayağı yanan Şahan, ailesinin haber vermesi üzerine gelen 112 Acil Servis ekiplerince Eskişehir Doğum ve Çocuk Bakımevi Hastanesine kaldırıldı. Şahan, buradaki ilk müdahalenin ardından Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildi. E.T'nin gözaltına alındığı olayla ilgili soruşturma devam ediyor. 564522 'Lütfen anlayın' Kısıtlama nedeniyle tüm yabancılara şans veremediğini belirten Daum, “Hepsiyle konuşacağım. Niçin yedek kaldıklarını öğrenmeliler. Tercihimi yaparken ne kadar zorlandığımı bilmeliler” dedi Fenerbahçe’de teknik direktör Daum’dan samimi itiraflar. Özellikle Türkiye’deki yabancı kısıtlamasından yakınan tecrübeli çalıştırıcı, “Bütün yabancı oyuncularımı bir arada oynatamıyorum. Elime listeyi alıp, kimin oynayacağına çok rahat karar verebilirim. Bu işin kolay yönü. yüzden, futbolcularımla bu konuyu açıkça konuşmak zorundayım. Onlar da niçin yedek kaldıklarını bilmeli. Onlar da hocalarının bu tercihi yaparken ne kadar zorluk çektiğini anlamalı. Tabii ki, sahada yabancı olacak. Her maç yedek kalacak oyuncu aynı oyuncu olamaz. Bu söylediklerim yerliler için de geçerli. Hatta Semih ve Mehmet Topuz için de. Mehmet Topuz’dan memnunum. Onun potansiyeli var. Ancak Topuz’la ilgili beklenti çok yüksek. Bu yüzden sakince hazır hale getirmeliyiz” diye konuştu. -‘ÜZÜNTÜLÜ DÖNDÜLER’- Bursaspor ile oynanacak olan zorlu maçı da değerlendiren teknik direktör Daum, futbolcularının genel durumu hakkında bilgi verdi. Alman çalıştırıcı, “Şu an için takımda eksiklerimiz var. Milli Takım için verilen arada bireysel çalışmalar yaptırdık. Milli oyuncularımız büyük üzüntüyle geri döndüler. Galibiyetle dönselerdi; Bursa maçına daha farklı bir atmosferle çıkarlardı. Bu ara dinlenme anlamında çok pozitif geçti” ifadesini kullandı. -‘ARDA DAHA ÜST SEVİYEDE’- Teknik direktör Daum’un, Arda Turan ve Özer Hurmacı ile ilgili yorumları şöyle: “Özer Hurmacı yetenekli bir futbolcu ama gerçekçi olmak lazım. Arda şimdi daha üst seviyede oynuyor. Ayrıca kaptanlık yapıyor. Bizim görevimiz Özer’e gereken desteği verip seviyeyi yakalaması için çaba harcamak. Özer üst düzey bir yeteneğe sahip, bu gerçek. Benim elimden bazı üst düzey yetenekler geçti, onun için biliyorum.” -'SELDE YAŞANANLAR ÇOK ACI'- Kötü hava şartları ve ölenlerle ilgili olarak da Daum üzüntülerini belirtti. Alman hoca, “Maalesef doğayı kontrol edemiyoruz. Sel nedeniyle yaşananlar çok acı. Yakın zamanda Almanya da aynı şeyleri yaşadı. Umarım teknoloji daha çok ilerler ve bizi daha erken uyarırlar. Felaketlerden sonra yardımlaşma önemlidir. Belediyeler ve siyasetçiler, bu tip durumlarda her zaman hazır olmalılar. Artık bundan sonra söz uzmanlarda” açıklamasını yaptı. 'BENDE TERİM GİBİ AGRASİFİM'- Milli Takımın Bosna ile berabere kalmasına üzüldüğünü belirten Daum, Fatih Terim’in tribüne gönderilmesi ile ilgili olarak, “Ortadaki görüntü Fatih Hoca’nın ne kadar çok bu galibiyeti istediğini gösterir. Futbol duygusal bir spordur. Ben de Terim gibi agresif bir yapıya sahibim. Bazen saha içinde ben de diplomatik olmak isterim ancak, zaman zaman ben de oluşan şartlarla kendimden geçiyorum” diye konuştu. 564246 İşvereni tutukla, komutandan ifade bile alma! Doğru mu? Doğru... İşverenlerin tüm güvenlik tedbirlerini titizlikle almaları için, ibretâmiz bir karar olduğundan, doğru... Bir kastı olmasa da, yeterli tedbir almadığı için, işverenin sorumlu tutulması olumlu bir uygulama.. işçilerin ölmesini, işveren de istemezdi tabiî ki.. Ama, bu isteğin gerektirdiği tedbirleri almak da, onun vazifesi idi.. Aynı sel olayında, bir başka ciddi iddia daha var.. Sel baskınına uğrayan ve olayın görgü şahitlerinden bazıları, “Sel suyunun periyodik olarak değil, birdenbire yükselerek ölümlere sebebiyet verdiğini” iddia ediyorlar.. Ve devamında, askerî alandaki gölete dikkat çekiyorlar! Bu iddia doğrudur, yanlıştır, araştırılarak anlaşılacak! Ne hemen en baştan “Yalan” denilebilir.. Ne de hiçbir veriyi toplamadan “Kesin doğru. Mutlaka böyle olmuştur” denilebilir. Yapılması gereken ne?.. Nasıl ki minibüste yaşanan vahim olay sebebi ile savcımız gidip, minibüste inceleme yaptı ise.. Minibüsün, insan taşıması için yeterli donanıma sahip olmadığını tespit edip, işvereni kusurlu buldu ise.. Bu tespit, bir araştırma sonucu ortaya çıktı ise.. Aynı şekilde, savcımız göletin bulunduğu alanı da gidip inceleyecek! Daha doğrusu, incelemeli.. Olay günü nöbette olan askerleri dinlemeli.. Göletteki su seviyesinin, aşama aşama durumunu öğrenmeli.. Sadece olaydan hemen önceki değil, 1-2 gün önce göletteki su seviyesini de tespit etmeli.. Varsa, bölgenin hava fotoğraflarından, sel öncesi durum tespit edilmeli.. Uydu fotoğraflarını getirtip, gün gün göletin durumunu görmeli.. Başbakan’ın “askerî alandaki suyun, sel baskınında çok önemli bir rolü olmadığı açıklaması”na rağmen, “gölette yarılma olduğunu kabul eden açıklaması”nı esas alıp, bunun boyutunu tespit etmeli.. Ve çok önemli bir nokta, kışlada görev yapan nöbetçi askerlerin beyanlarındaki “göletteki yarılmanın saati” ile, TIR garajında sel baskınına uğrayan ve “Sular bir anda metrelerce yükseldi” diyen görgü şahitlerinin verecekleri saati karşılaştırmalı.. Tüm bu incelemer sonunda, nasıl ki kadın işçinin ölümü sebebi ile işverenlerinin ifadesini aldı... Aynı şekide, selden dolayı yaşanan tüm acı tablodan dolayı, kışlanın komutanının da ifadesini almalı.. Ki, kamuoyu olayın araştırılmayan yönleri olduğu şeklinde bir kanaate sahip olmasın! “Sivil işvereni cezaevine attık.. Ama kışla komutanına bir soru bile soramadık..” Hem sorunun doğru tespiti için, hem de olayların gerçek sebeplerinin tespiti için bu araştırma zorunlu! Kimse bundan asker düşmanlığı çıkartmasın! Nasıl ki; kadın işçinin ölümünden işveren sorumlu tutulduğunda, bu uygulama “İşveren düşmanlığı” olarak görülemezse, kışla içindeki bir göletin yarılmasının, bunun boyutunun ne olduğunun, sorumlusu olup olmadığının tespiti de asker düşmanlığı değildir. Şunu da söyleyeyim.. Bu araştırmanın bugün yapılması, olay üzerindeki şüpheleri de dağıtacaktır.. Deliller taze iken yapılacak araştırma, kusurlu varsa kusurluyu, kusurlu kimse yok ise bu durumu daha net ortaya koyar.. Ama bugün bu talep kulak arkası edilirse, yarın zarar görenlerin açacakları davalarda, bu araştırmalar yine yapılacaktır.. Sigorta şirketleri, ödedikleri hasarların bedelini, kusurlu olanlardan rücu yoluyla tahsil etmek için, belki de Milli Savunma Bakanlığı’nı da dava edebileceklerdir.. Aylar sonrasında olay mahalline gidilip yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi ile, bugün yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi arasında, gerçeklerin ortaya çıkarılması açısından, çok büyük farklılıklar olacağı tartışmasızdır. Öyle ise, “Asker hata yapmaz” önyargısını bir kenara itip, olayın tüm delilleri, şimdiden araştırılıp tespit edilmelidir. Böylece, toplumun hem askere, hem de yargıya duyması gereken güvene leke düşürülmemelidir. 564515 Zarar gören işletmeler ne yapmalı? İstanbul Serbest Muhasebeciler Mali Müşavirler Odası (İSMMMO) Başkanı Yahya Arıkan, selden zarar gören ticari işletmelerin ''ileride mali ve hukuki sorunlarla boğuşmamak'' için 15 gün içerisinde yetkili ticaret mahkemesinde dava açması gerektiğini bildirdi. Arıkan, yaptığı yazılı açıklamada İstanbul ve çevresindeki sel felaketinde mal kaybına uğrayan vergi mükelleflerinin, bir dizi yasal işlemi yapmak durumunda olduklarını belirtti. Selden mağdur olan mükelleflerin vergi idaresine ve ticaret mahkemesine zamanında başvuru yapmasının önemine değinen Arıkan, şunları kaydetti: ''Takdir komisyonu, selde kaybedilen malların ve diğer varlıkların bedelini tespit eder. Ancak selzede mükelleflerin sadece bu bedeli tespit ettirmesiyle olay bitmiyor. Mükellefler ayrıca dilekçeyle vergi dairesine başvurmalı. Selden zarar gören ticari işletmelerin, ileride mali ve hukuki sorunlarla boğuşmamak için 15 gün içerisinde yetkili ticaret mahkemesine dava açması gerekiyor. Aksi takdirde ileride yüklü vergi ve cezalar ile karşılaşmaları olası. Mağdur mükellefler bu sürede dava açmadığı takdirde defter ve belgelerini ibrazdan kaçınmış sayılır.'' Yahya Arıkan, ilerde herhangi bir cezayla karşılaşmamak için mükelleflerin bağlı olduğu vergi dairesini bir dilekçe ile müracaat ederek takdir komisyonundan zayi olan malların ve diğer varlıkların takdiri ve tespitini istemeleri gerektiğini belirterek, dilekçeye; zayi olan malların listesinin, itfaiyeden ve belediye zabıta müdürlüğünden alınacak tespit tutanağının ve selde kaybolmuş veya bozulmuş ticari defterler ile belgelerin de eklenmesinin zorunlu olduğunu ifade etti. Vergi mükelleflerinin, iş yeri merkezinde yetkili olan ticaret mahkemesine yine dilekçe ile dava açarak zayi olan ticari defter ve vesikaların zayi olduğuna ilişkin belgeyi de alması gerektiğini vurgulayan Arıkan, yitirilen malların KDV açısından durumuna da değinerek, selde zayi olan mallara ait yüklenilen ve indirilen KDV'nin daha sonra ilave edilmesinin gerekmediğini bildirdi. Mallarını ve diğer varlıklarını sigorta ettiren vergi mükelleflerinin, ilgili sigorta şirketine müracaat ederek ekspertiz aracılığı ile değer tespiti yaptırmasının zorunluluğuna da işaret eden Arıkan, sigorta şirketinden alınacak tazminatın, muhasebe kayıtlarına gelir olarak intikal ettirileceğini kaydetti. . 564027 Dünyanın En Yaşlısı Öldü Dünyanın bilinen en yaşlı insanı, 115 yaşında Amerika Birleşik Devletleri'nde öldü. Gertrude Baines adlı kadının Los Angeles kentindeki bir hastanede hayata veda ettiği belirtildi. Doktorlar, yaşlı kadının muhtemelen kalp krizinden öldüğünü ancak kesin nedenin anlaşılması için otopsi yapılacağını söylediler. Baines, Portekiz'de yaşayan 115 yaşındaki Maria de Jesus'un ocak ayında ölümünün ardından dünyanın en yaşlısı unvanını almıştı. 1894'te doğan Baines'in ölümünden sonra, dünyanın en yaşlı kişisi Japonya'da hayatını sürdüren 114 yaşındaki Kama Chinen oldu. 564457 Yeşil alanlar kazanç kapısı İstanbul ve Trakya’da 31 cana mal olan sel felaketinin ardından, rant uğruna, dere yataklarının imara açılması tartışma yaratırken İçişleri Bakanlığı verileri, son yılda Türkiye’de İstanbul’un katı büyüklüğünde alanın “imar değişikliği” yapılarak yapılaşmaya açıldığını veya “rant alanı” oluşturulduğunu ortaya koydu. MHP Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in Türkiye’de AKP hükümetinin işbaşında olduğu 2003-2008 yılları arasında yapılan imar değişikliklerinin sayı, alan ve maddi eder bakımından değeri ile aynı yıllar arasında belediyelerin elinde bulunan ve ticaret alanına dönüştürülen arsalara ilişkin soru önergesine Başbakan Tayyip Erdoğan adına İçişleri Bakanı Beşir Atalay yanıt verdi. Atalay, 2003-2008 yılları arasında toplam 15 milyar 61 milyon 873 bin 136 metrekare alanda toplam 80 bin 42 adet imar değişikliği yapıldığını belirtirken bunların maddi değerine ilişkin bilgi vermedi. Bu alan, toplam yüzölçümü bin 712 metrekare olan İstanbul düşünüldüğünde neredeyse İstanbul’a denk geliyor. Atalay, imar değişikliğiyle ilgili ayrıntılı bilgi vermemesine karşın imar değişikliklerinin büyük oranda “yeni yapılaşma alanı” olduğuna dikkat çekiliyor. Bakan Atalay’ın verdiği bilgiye göre Türkiye’de yine son yılda belediyelerin elinde bulunan milyon 310 bin 440 metrekarelik yeşil alan ise plan tadilatıyla ticaret ve hizmet alanına dönüştürülerek müthiş bir rant yaratılırken imar değişikliği yaparak “rant elde ettiği iddiasıyla” da 183 belediye başkanı veya kamu görevlisi hakkında soruşturma ve dava açıldı. Ancak Bakan Atalay, bu konuda da ayrıntılı bilgi vermekten kaçındı.   Rant getirisi yüksek Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Ankara Tüm Emlakçılar Odası Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Saran, son yılda ticaret ve hizmet alanına dönüştürülen alanın “inanılmaz yüksek” olduğunu söyledi. “Ticaret” alanlarının büyük bir “rant getirisi” olduğuna dikkat çeken Saran, Türkiye’nin artık alışveriş merkezlerine doyduğunu, ancak yine de rant getirisi yüksek olduğu için arsaların “ticaret merkezi”ne dönüştürülmesinin tercih edildiğini ifade etti. Saran, İstanbul’un katı büyüklüğündeki alanda imar değişikliği yapılmasını ise son yılda yüklü miktarda araziden kadastro geçmesine bağladı. Toparlanma çabası İstanbul ve Trakya’yı vuran sel felaketi sonrası Çatalca’da kaybolan Nusret Dursun’un cesedine dün ulaşıldı. Silivri ve İkitelli’deki yurttaşlar ise yaralarını sarmaya çalışıyor. Dere yatakları üzerindeki binaların yıkılacağını açıklayan Topbaş’ın ailesine ait olan Saray Çiftliği’nin dere yatağında olduğu öne sürüldü.   Çatalca’da bir cesede ulaşıldı Sağanak sonrası salı günü sular altında kalan Çatalca’da kaybolan ve kendisinden haber alınamayan Nusret Dursun’un cesedi Çatalca Karasu Deresi’nden geçen Tem Otoyolu’ndaki viyadüğün altında biriken sulardan dalgıçlar tarafından çıkarıldı. Çatalca’da kaybolan diğer kişinin bulunması için ise çalışmalar devam ediyor. Selin vurduğu Selimpaşa’da sular altında kalan yazlık bölgesindeki su tahliye çalışmaları sürüyor. Hatlardaki arızalar nedeniyle bölgeye doğalgaz ve elektrik halen verilemiyor. Ayamama Deresi’nin taşması sonucu tamamen sular altında kalan İkitelli Basın Ekspres yolundaki tahliye çalışmaları ise tamamlandı. Yol dün sabah saatlerinden itibaren tamamen trafiğe açıldı. Papaz Deresi çevresinde bulunan ve bodrum katları tamamen sular altında kalan çok sayıda işyeri ve oteldeki tahliye çalışmaları ise devam ediyor. 13 kişiye mezar olan TIR garajındaki çalışmalar ise tamamlanamadı. Çevreci örgütlerin büyük tepkisine neden olan ve içinde kimyasal madde olduğu dile getirilen variller hakkında bir açıklama yapılmadı.   TIR garajlarından biri Cihan Kamer’in çıktı CHP lideri Deniz Baykal’ın “Bu garajın sahibi kim?” diye dikkat çektiği İkitelli’deki TIR garajının sahibinin CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerel seçim döneminde gündeme getirdiği Atasay Kuyumculuk’un sahibi Cihan Kamer’in amcası olduğu ortaya çıktı. Kamer’in yüzde 25 ortak olduğu TIR garajının sahibi İdris Kamer, yeğeni Atasay Kuyumculuk’un sahibi Kamer’in garaj arsasının yüzde 24.5’ine sahip olduğunu açıkladı. İşçiler rant kurbanı İstanbul Kadın Platformu üyeleri, Pameks Tekstil’de çalışan kadın işçinin yük taşımak için kullanılan bir araçla işyerlerine taşınırken sel sularına kapılarak ölmesini protesto etti. İşçilerin rant hırsı nedeniyle öldüğünü savunan grup üyeleri, başta şirket yöneticileri olmak üzere tüm sorumluların yargılanmasını istedi. stanbul Kadın Platformu üyesi bir grup, Pameks Tekstil’de çalışan kadın işçinin yük taşımak için kullanılan bir araçla işyerlerine taşınırken sel sularına kapılarak yaşamlarını yitirmesini protesto etti. Grup üyeleri, başta şirket yöneticileri olmak üzere tüm sorumluların yargılanmasını istedi. Halkalı’daki Pameks Tekstil önünde dün toplanan platform üyesi kadınlar, “7 kadın ‘doğal’ ölmedi. Tıpkı Bursa’da yananlar, Ceylanpınar’da boğulanlar gibi. Öfkeliyiz” yazılı siyah pankart açtılar. Sel suyuna kapılarak yaşamını yitiren kadınların isimlerinin yazılı olduğu siyah dövizler de taşıyan grup, “Kadınlar boğuldu, patronlar, AKP seyretti”, “Sel değil, patron felaketi”, “Kız kardeşlerimizi sel değil, rant hırsı öldürdü” sloganları attılar. 563743 Keşan-Malkara karayolunda köprü çöktü Keşan-Malkara karayolunda köprü çöktü Keşan-Malkara karayolunda yağmur nedeniyle yeni yapılan karayolu köprüsü çöktü. İSTANBUL (İHA) Keşan-Malkara karayolunda yağan yoğun yağmur nedeniyle yeni yapılan karayolu köprüsü çöktü. Malkara'nın Kadıköy yol ayrımına yakın mevkide yeni yapılan 2. karayolu köprüsünün yağan yağmur suları nedeni ile Keşan'dan geliş istikametinden sağ taraftaki ayakları çöktü. Keşan-Malkara Karayolu saat boyunca tek taraflı kontrollü olarak trafiğe verilebildi. Yolun yapımını üstlenen müteahhit firmaya ve Karayollarına ait araçlarla, ekiplerin çalışmaları sonucu doldurulan mıcır ve dolgularla önlem alınmaya çalışıldı. Vatandaşlar daha yeni yapılan bu köprülerin ve yolların böyle bir yağmurda çökmesine anlam veremediklerini dile getirdiler. KÖPRÜ YAPILAN ÇALIŞMANIN ARDINDAN TRAFİĞE AÇILDI Tekirdağ'ın Malkara ilçesi ile Edirne'nin Keşan ilçeleri arasında bulunan ve aşırı yağıştan dolayı çökme meydana gelen Kadıköy Köprüsü, yapılan çalışmanın ardından trafiğe açıldı. Edinilen bilgiye göre, Malkara-Keşan kara yolunun 8. kilometresindeki Kadıköy Köprüsü'nde aşırı yağış nedeniyle çökme oluşması nedeniyle kara yolları ekiplerince köprüde onarım çalışması yapıldı. Bir süre tek şeritten kontrollü olarak sağlanan ulaşım, köprüdeki çalışmanın ardından tamamen trafiğe açıldı. Bu arada Malkara ile Tekirdağ arasındaki İnecik Köprüsü'nde de aşırı yağışlar nedeniyle sel sularının köprünün üzerinden aktığı, ancak şu anda tehlikeli bir durum olmadığı belirtildi. Saray ilçesinde etkili olan sağanak nedeniyle taşan Galata Deresi'nde ise sular çekilmeye başladı. Galata Deresi yatağındaki bazı evler, sele karşı alınan önlemler çerçevesinde daha önce boşaltılmıştı. 50 EV VE İŞYERİNU SU BASTI Trakya'yı etkisi altına alan yağmur nedeniyle, Edirne'nin Keşan ilçesi ve çevresi önemli ölçüde etkilendi. Yağış nedeniyle 50 evi su bastı, Kadıköy Baraj Tesisleri ise su altında kaldı. Sabah saatlerinde başlayan yağmur şiddetini gittikçe arttırdı. Keşan'da Kadıköy Barajı Tesisleri sular altında kaldı. Keşan Kadıköy arasındaki köprü, su basması nedeniyle trafiğe kapandı. Araçlar iki saat süre ile uzun kuyruklar oluşturarak yolda kaldı. Birçok ev ve işyeri alt katları zarar gördü. Araçlar zaman zaman menfez altında kaldı. Keşan'ın pazarı, yağmur nedeniyle yapılamadı. Açılan tezgahlar ise mallarını kurtarmak için çaba sarfetti. Keşan Belediyesi Otobüs Su İşleri Müdürü Ali Toker, tesisleri kontrole giderken yolda mahsur kaldı. Toker, "Tesislerimiz, motorlarımız su altında kaldı. Keşan'a 20 gün zor su veririz" dedi. Keşan-Enez-İpsala bölgelerinde de etkili olan yağış, hayatı olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Belediye, evlerini su basan vatandaşa hizmet vermekte yetişemiyor. Cumhuriyet Mahallesi halkından Vedat Ayaz, "Evimizin alt katını su bastı. Yeni yapılan kanalizasyon tam çalışmıyor. İtfaiye yetişemediği için, özel vidanjör tuttum. Bir yandan da ailemizle birlikte kovalarla suyu boşaltmaya çalışıyoruz. Çok mağdur olduk" diye konuştu. 564644 Adıyaman'da hafif şiddetli deprem Adıyaman'da hafif şiddetli deprem 13.09.2009 15:41dıyaman'da merkez üssü Kahta ilçesi Akıncılar Beldesi olan 2.8 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nden alınan bilgiye göre, saat 09.13'de merkez üssü Kahta ilçesi Akıncılar Beldesi olan 2.8 büyüklüğünde hafif şiddetli deprem kaydedildi. Meydana gelen depremde can ve mal kaybının olmadığı öğrenildi. 564450 Karar siyasi mi? Karar siyasi mi? 13.09.2009 12:43 YİĞİT Bulut, bugün yazacağımı söylediğim konuyu, (Mehmet Yılmaz ve Vatan Gazetesi’ne ait geçmiş dönem haberlerini) köşesinde işlemiş ve yorumlamış. Bir daha tekrar etmek anlamsız. (İsteyen Bulut’un dünkü yazısından bilgi edinebilir.) kupürler, Vatan Gazetesi ve Hürriyet yazarı Mehmet Y.Yılmaz’ın, el konulan Sabah ve atv geri dönmesin diye yargıyı etki altına almaya yönelik yazdıklarını gösteriyordu. İşin özü şudur: Rakiplerine yönelik haksızlıkları bizzat dizayn etmeye kalkan Doğan Grubu’nun kimi yazarı bugün başlarına gelen haksızlığa direnecek ortak arıyorlar. Destek verenler elbette var. Örneğin, Akşam Gazetesi yazarı Serdar Turgut... Turgut’un yazısından kısa bir özet: “Bugün Doğan Holding’e yapılmaya çalışılanları schadefreude (başkalarının başına gelen kötülüklerden mutluluk duymak) hisleriyle seyredenlerin unuttuğu bir şey var. saldırının mağduru tabii ki başta Aydın Doğan ve oradaki gazeteci arkadaşlar ama tek mağduru onlar değil, hepimiziz. medya grubunun yok edilmesi, hepimizin alıştığımız ve paylaştığımız hayat tarzının sonu geliyor demektir.” Turgut belli ki kendi başlarına (Çukurova Grubu) gelenler ile demokrasi arasında bir bağ kurmuyor. Kendi içinde yer aldığı medya grubunun yok edilmesi için çabalayan, TMSF’yi baskı altına alan Doğan Grubu değil miydi? Yıllardır yönettiği Akşam’a (Show TV de dahil) her an el koyulma tehlikesini kendisi yaşamadı mı? Hatta “el koyarım” diye açık açık televizyonlardan tehdit savuran Ahmet Ertürk ile bizzat kendisi konuşmadı mı? Tüm bu olup bitenler demokrasiye uygun, Doğan’a vergi cezası gelince “demokrasi elden gidiyor” demek için biraz erken değil mi? Turgut, Hürriyet Haber Koordinatörü (hükümete yakınlığıyla tanınan ve genel yayın yönetmeni olması arzulanan ve beklenen) Eyüp Can’ı okuyunca epey sinirlenmiştir zaten... Bakın Can ne demiş: “Madem bu işte herkesi isyan ettiren böylesine bir terslik var, yanlışı düzeltmek Maliye Bakanlığı’nın görevi. Ben bu aşamada her şeye rağmen Citibank örneğini hatırlayarak ‘Ceza siyasidir’ demeyi uygun bulmuyorum. Hükmümü vermek için Maliye’nin atacağı adımı bekliyorum.” (Citibank’a bundan yıllar önce milyarlarca dolarlık vergi cezası yazılmıştı. Sonra bu ceza haksız olduğu gerekçesiyle iptal edildi. Bu ceza ile Doğan’a ceza yazan aynı kişiymiş. Can yazısında bu ilginç ayrıntıyı dile getirmiş.) Serdar Turgut, Hürriyet yazarları vergi cezasının haksız olduğunu tespit ediyor ama siyasi olup olmadığına henüz karar vermiyorlar, sen niye bu kadar acele ediyorsun! Ayrıca Doğan’ı demokrasinin kalesi görenlere şaşırıyorum. Bu nasıl kaledir ki, muhalefet bile düne kadar AK Parti’nin arka bahçesi olarak değerlendiriyordu Doğan medyasını. Düne kadar Erdoğan’ı destekleyen Doğan Grubu, adım adım büyümedi mi? Medyada pazar payını yüzde 50’nin üzerine taşımadı mı? Petrol Ofisi’nde (AK Parti iktidarının hoşgörüsüyle) vicdanları sızlatan operasyonlarla milyar dolarlar kazanmadı mı? Gene bu şirkette ortağı Türkiye İş Bankası’na kazık atmadı mı? En büyük rakibi Sabah ve atv’ye TMSF el koysun diye Dinç Bilgin’i ayartmadı mı? Bu başarıldığında şampanyalar patlatılmadı mı? Halka açık şirketleri ile kendilerine ait zarar eden şirketleri birleştirerek küçük yatırımcılarını zarara uğratmadı mı? Hürriyet Gazetesi Ekonomi Müdürü Vahap Munyar, Maliye’ye şöyle seslenmiş yazısının sonunda: “İnceleyin, bir an önce gerekli düzeltmeleri yapın... Darbe üstüne darbe vurduğunuz binlerce kişinin ekmek yediği Doğan Grubu’nu daha fazla yıpratmayın...” Sevgili Munyar, yüzde yüz haklısın. Sihirli kelime binlerce kişinin ekmek yemesi... Biz de el konulan medyalarda çalışan binlerceydik... Hatırladın değil mi? Demokrasi, hukuk hepimize lazım. Herkesin bu gerçeği görmesine çok sevindim... Bu işin sonunda ne olur derseniz söyleyeyim: Vergi cezasının büyük bölümü affedilir. Doğan Grubu minnet duygusunu yayın politikasıyla gösterir. Hükümeti kızdıran gazetecilere de yol görünür! Serdar Turgut ise Hürriyet’e (yazar olarak) transfer olamaz! 564537 Davutoğlu, Celili ile görüştü Davutoğlu'nun Tahran'daki resmi temaslarının ikinci gününde Celili ile yaptığı görüşmenin yaklaşık bir saat sürdüğü öğrenildi. Devlet televizyonu, Davutoğlu ve Celili'nin iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da geliştirilmesi konularını ele aldıklarını bildirdi. Davutoğlu'nun, nükleer enerji konusunda İran ile Batı arasındaki olası müzakerelere ev sahipliği yapabileceklerini Celili'ye ilettiği belirtildi. Türkiye ve İran'ı birbirinin dostu ve kardeşi olarak niteleyen Davutoğlu ve Celili'nin, iki ülkenin fırsatlardan istifade ederek mevcut işbirliğini çok daha ileri götürebilecekleri üzerinde durdukları kaydedildi. Bakan Davutoğlu dünkü basın toplantısında da İran'a yönelik olası yeni yaptırımlar ve bu ülkeyle Batı arasında krize neden olan nükleer enerji programıyla ilgili olarak, ''Türkiye, İran'a yönelik herhangi bir yeni yaptırım olmaması, eski yaptırımların da ortadan kaldırılması için üzerine düşen ne varsa yapmaya hazırdır'' ifadesini kullanmıştı. ''Başta nükleer program olmak üzere bütün sorunların barışçıl yolla ve diyalogla çözümü konusunda Türkiye, elinden geleni bundan sonra da yapacaktır'' diyen Davutoğlu, ''Çünkü bu konu sadece İran ile Batı ve diğer ülkeler arasındaki bir ilişki olmasının ötesinde Türkiye'nin de çıkarlarını ilgilendiren bir konudur'' demişti. İran Dışişleri Bakanı Menuçehr Mutteki de Batılı ülkelerin müzakere ve diğer taleplerine cevap niteliğindeki güncelleştirilmiş yeni öneri paketinin bir nüshası bilgilendirme amacıyla Davutoğlu'na verdiklerini söylemişti. Bakan Davutoğlu, bu görüşmenin ardından Tahran ziyaretini tamamlayarak Meşhed'e gitti. Davutoğlu, dün Dışişleri Bakanı Menuçehr Mutteki, Meclis Başkanı Ali Laricani ve Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile bir araya gelmişti. Görüşmelerde Türkiye-İran ilişkilerinin yanı sıra bölgesel konularda fikir alışverişinde bulunulmuştu. 563618 Trabzonspor İstanbul'a gitti! Mehmet Ali Yılmaz Tesisleri'nde akşam saatlerinde son idmanını yapan bordo-mavili takım, THY'nin tarifeli uçağıyla İstanbul'a hareket etti. Bordo-mavili takımın kafilesinde, sakatlığı bulunan Yattara ile Zafer Yelen ve kaleci Onur'un dışında 18 futbolcu yer alıyor. Öte yandan milli maçlar nedeniyle gittiği ülkesinden pazartesi günü Trabzon'a dönmesi beklenen, ancak geri dönmeyen Namibyalı oyuncu Razandura Tjikuzu, kadroda yer almadı. Yetkililer, futbolcunun kente gelmesinin ardından kendisiyle görüşülerek bir açıklama yapılacağını kaydettiler. 564626 Ayamama Deresi büyük ölçüde temizlendi Ayamama Deresi büyük ölçüde temizlendi 13.09.2009 15:26İstanbul Büyükşehir Belediyesince sel sonrası Silivri, Çatalca ve Basın Ekspres Yolu'nun da bulunduğu bölgede temizleme çalışmalarının büyük ölçüde tamamlandığı bildirildi. Büyükşehir Belediyesinden yapılan açıklamada, Çatalca'da etkili olan selde kaybolan vatandaşları arama çalışmalarının devam ettiği belirtildi. Sel sonrası Silivri, Çatalca ve Basın Ekspres Yolu'nun da bulunduğu bölgelerde temizleme çalışmalarının büyük ölçüde tamamlandığı belirtilen açıklamada, Basın Ekspres Yolu'nda yapılan çalışmalarda 76 TIR ve dorse, 20 konteyner, minibüs, kamyon, 10 otomobil ve vincin dere yatağından çıkartıldığı kaydedildi. Açıklamada, çalışmalar kapsamında bin 119 yağmursuyu bacasının temizlendiği, 40 bin 521 metre kanal temizliği yapıldığı, bin 15 ton moloz kaldırıldığı ve Ayamama Deresi'nin bin 500 metrelik dere yatağının temizlendiği bildirildi. İstanbul itfaiyesinin de 479 ev ve iş yerinde su tahliyesi yaptığı, Silivri bölgesinde 116 aracın itfaiye ekiplerince denizden çıkarıldığı, sel sularına kapılan 30 otomobilin kurtarıldığı belirtilen açıklamada, Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı ekiplerinin de Silivri, Çatalca ve Selimpaşa'da kurduğu çadırda, vatandaşların ihtiyaçlarını karşıladığı belirtildi. Açıklamada, vatandaşlara, 36 bin 955 adet kumanya, 40 bin bardak çay, 34 bin 720 sıcak çorba, meşrubat, hazır çorba ve su dağıtıldığı, Çatalca'da yemek tır'ı, İkitelli'de de çadır mutfak aracılığıyla bin 100 kişilik sıcak yemek dağıtımı yapıldığı kaydedildi. Sağlık ekiplerinin de 280 vatandaşı muayene ettiği, 100 vatandaşa ilaç yardımı yaptığı, 37 vatandaşı hastaneye sevk ettiği, ilaçlama ve sağlık taraması çalışmalarının da sürdüğü belirtilen açıklamada, İSTAÇ ve Katı Atık Müdürlüğü ekiplerinin yol yıkama ve moloz kaldırma çalışmalarına devam ettiği, yağışın etkili olduğu bölgelerde toplam 1793 personelin 756 araç ve gereç ile görev yaptığı vurgulandı. Açıklamada, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nden alınan bilgilere göre, yağışlı havanın İstanbul'u bugünden itibaren terk edeceği kaydedildi. 563739 Alanya'da hortum: turist yaralı Alanya'da hortum: turist yaralı Antalya'nın Alanya ilçesinde meydana gelen hortumda turist yaralandı. ANTALYA Antalya'nın Alanya ilçesinde meydana gelen hortumda turist yaralandı. Edinilen bilgilere göre olay Alanya'nın Okurcalar beldesinde dün akşam itibaren etkili olan sağanak yağışın ardından bugün akşam saat 19.00 sıralarında hortum meydana geldi. Hortum beldedeki Alara Grand Bazaar Çarşısı'nın gölgeliklerini yıkıp camlarını kırdı. Alışveriş merkezinin çatısının yıkılmasıyla bölgede bulunan bazı turistler çeşitli yerlerinden yaralandı. Park Conti Otel'in ortasında bulunan aydınlatma boşluğunun çatısını da uçuran şiddetli hortum, Alara Grand Bazaar ve Park Conti'de alışveriş yapan yerli ve yabancı turistlerin yaralanmasına neden oldu. Yaralılar olay yerine gelen ambulanslarla Alanya Özel Hayat Hastanesi'ne kaldırıldı. İlk belirlemelere göre turistin yaralandığı bildirilirken, yaralıların isimleri henüz belirlenmedi. 563822 Baros, Sivok'la tartışmasını anlattı Galatasaray'ın Beşiktaş'ı 3-0 yendiği maçta takımının golünü atan Çek futbolcu Milan Baros, derbi maçı kazandıkları için mutlu olduğunu söyledi. Milan Baros, maçtan sonra yaptığı açıklamada, Beşiktaş karşısında önemli olanın kazanmak olduğunu belirterek, ''Çünkü milli maçlar nedeniyle birçok oyuncumuz milli takımlardaydı. Milli maçlardan sonra Beşiktaş'a karşı kazandığımız için mutluyum'' dedi. Çek futbolcu, vatandaşı Sivok ile maçta yaşadığı tartışmayla ilgili bir soru üzerine, ''Sivok, milli takımda oda arkadaşım. Maçta lüzumsuz bir müdahalede bulunmuştu. Ancak maçtan sonra birbirimizin elini sıktık'' diye konuştu. Baros, gol krallığıyla ilgili bir soru üzerine de, ''Öyle bir düşüncem yok. Geçen sezon en çok gol atan oyuncuydum, ama ligi 5. bitirdik. Önemli olan takımın şampiyon olması'' dedi. Galatasaray'ın ilk golünü atan Mustafa Sarp ise attığı golle ilgili olarak, ''Pozisyonu görmedim ama dokunmasam da topun içeriye girdiğini söylüyorlar. Ama tabii orada bulunmak, topa dokunmak önemliydi'' diye konuştu. Mustafa, Tabata ile yaşadığı olayla ilgili olarak ise, ''O pozisyonda Tabata'nın samimiyetine inanmıyorum. Çok kötü bir yere darbe aldım, ayağım kırılabilirdi. acının stresiyle yapmış olduğum bir hareketti. Bana yakışan bir hareket değil. Başta Tabata olmak üzere herkesten özür diliyorum'' dedi. 564919 Şırnak'ta sıcak çatışma: asker yaralandı Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde yer alan bilgide, "Şırnak ili Akçay ilçesi dağlık arazi kesiminde, bir grup bölücü terör örgütü mensubu ile çıkan çatışmada, bir güvenlik görevlisi hafif yaralanmıştır" denildi. Olayın ardından bölgede operasyon başlatıldığı öğrenildi. 564562 Trezeguet, Juventus'ta kalabilir ta kalabilir Birinci Futbol Ligi (Serie A) takımlarından ’un golcü futbolcusu David siyah-beyazlılardan ayrılma planlarını gözden geçireceğini söyledi. Trezeguet, 2-0 kazandıkları Lazio maçı sonrası La Gazzetta dello Sport’a açıklamalarda bulundu. Milli Takımının eski forvet oyuncusu, Juventus’ta kalıp kalmayacağını sezon sonunda düşüneceğini belirtti. Golcü futbolcu, "Bu konuda tekrar düşüneceğim. Konuyu ailemle oturup konuşacağım. ve takımımız çok iyi. Takım arkadaşlarıma, teknik direktörüme ve kulübüme yardım edeceğimi göreceksiniz" dedi. Juventus’un Lazio’yu 2-0 yendiği maçta, siyah beyazlıların son golünü Trezeguet atarken, ekibi bu galibiyetle puanını 9’a çıkararak Serie A’da maç fazlasıyla 1. sırada yer aldı. 564503 Sigorta şirketleri çamura yatmaya başladı Zeynep CEYLAN'ın haberi İstanbul’da yaşanan, son zamanların en yoğun yağışı sonrası ortaya çıkan sel felaketinde zarara uğrayan firmalar şimdi de sigortacılarla uğraşıyor. Zararın bilançosu ağır olunca, incelemeye gelen sigorta şirketi yetkililerin tuhaf talepleri ve çözüm yolları ile sigortayı daha az ödemek için ileri sürdüğü bahaneler, zaten büyük yıkım yaşayan şirketlerin tepkisini çekiyor. PALET YOKSA ÖDEME YOK Sigorta şirketlerinin sel mahaline gittiğinde zararın tamamını karşılamamak için çeşitli bahaneler öne sürdüğünü ifade eden İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle, şunları söyledi: “Zarara uğrayan firmalara selden dolayı zarar gören makinelerin temizletilmesi öneriliyor. Hatta bu temizlik işlemi için firma adı bile öneriliyor. ‘Selde dağılan malları toplayın’ deniliyor ve koca koca tırların bile sağa sola savrulduğu felaket sanki sıradan bir su baskınıymış gibi ‘ürünün altında palet yokmuş’ deniliyor” şeklinde konuştu. TAM KARŞILANMIYOR Firmaların en büyük sıkıntısının depodaki mallarının sele kapılması durumu olduğunu dile getiren Gülle, “Eğer en ufak bir kayıtdışı malınız varsa bu da size kesinti olarak geri dönüyor. Bu felakette zarar görenlerden birkaç tanesi hariç bütün firmalar uğradıkları zararın dörtte birinin ancak karşılanacağını düşünüyor” dedi. Bilindiği gibi kimi tahminlere göre selin yarattığı zarar 150 ila 500 milyon dolar arasında değişiyor. En çok zarar gören sektörler arasında tekstil, hazırgiyim, perakendecilik, ulaştırma, telekomünikasyon, bankacılık, temizlik ürünleri var. SİGORTACILARIN ZARAR TAHMİNİ Ata Yatırım’ın raporunda, sigorta şirketlerinin zarar tahminleri şöyle: Axa 6.3 milyon dolar Anadolu Sigorta milyon dolar Allianz 4.8 milyon dolar Ak Sigorta 4.4 milyon dolar Ergo İsviçre 3.5 milyon dolar Güneş Sigorta 3.2 milyon dolar Eureko Sigorta 2.7 milyon dolar Başak Groupama 2.7 milyon dolar Yapı Kredi Sigorta 2.7 milyon dolar GARANTİ'DEN KREDİ DESTEĞİ Garanti Bankası, sel felaketinden zarar gören müşterilerinin vadesi gelen kredi geri ödemelerini yeniden yapılandırdığını duyurdu. Kredi geri ödemelerini Ocak 2010’dan itibaren başlayacak. 563985 Türkiye sağanağa teslim oldu Yağış Marmara, Ege ve Akdeniz'i vurdu. Tekirdağ'da mahsur kalan 311 işçi kurtarıldı SON bir haftada Trakya ve İstanbul'da 32 kişinin ölümüne yol açan sağanak yağış dün Türkiye'nin neredeyse tatamında etkili oldu. İstanbul'un yanı sıra, Marmara, Ege ve Akdeniz sular altında kaldı. Tekirdağ'ın Kumbağ ilçesinde bir tuğla fabrikalarını su bastı. Fabrika'da mahsur kalan 311 işçi yaklaşık saatlik çalışma sonunda kurtarıldı. Öncelikle Skorsky ve saha güvenlik helikopterlerinin gönderildiği bölgede havadan yapılan çalışmayla 180 işçiye ulaşıldı. GEA ve AKUT kurtarma ekiplerinin, itfaiye, askeri birlik ve deniz polisinin katıldığı karadan çalışmada ise 131 işçiye ulaşıldı. kilometrelik alanda etkili olduğu belirtilen selden Kumbağ'daki yazlıklar da etkilendi. Tüm uyarılara rağmen yazlıklarını terketmeyen ve ikinci katlara çıkmayı tercih eden pek çok kişi mahsur kaldı. Mahsur kalanlarlar gönderilen tanklarla kurtarıldı. Saray ilçesinde ise Galata deresi taştı ve üstündeki köprü büyük hasar gördü. Tekirdağ'ın Malkara ile Edirne'nin Keşan ilçeleri arasındaki Kadıköy Köprüsü aşırı yağıştan kısmen çöktü. Keşan'da da 50'ye yakın evin bodrum katını su bastı. İzmir'de ise gündür etkili olan sağanak yağış başta kent merkezi olmak üzere birçok cadde ve sokağı göle döndürdü. Bazı ev ve işyerlerini ise su bastı. TEKNELER BATTI Antalya'da önceki gün öğleden sonra başlayan yağmur nedeniyle kent merkezindeki 15 işyeri ve evi su bastı. Ege'de iki gündür etkili olan şiddetli yağış yüzünden Datça'da limanda bağlı bulunan metrelik bir yelkenli battı, metrelik bir ahşap balıkçı teknesi de parçalandı. Alanya'nın Okurcular beldesinde ise şiddetli yağışın ardından çıkan hortum, bir iş merkezi ile bir otelin çatasının uçmasına bazı iş yeri ve evlerin camlarının kırılmasına neden oldu. Hortum sırasında kişinin de yaralandığı belirtildi. Başka bir yelkenli de yine rüzgarın etkisiyle karaya çıkarken, yabancı bayraklı yelkenli de kıyıya çarparak zarar gördü. Marmaris'te gece yarısı başlayan ve sabaha kadar şiddetini artırarak devam eden yağış, ilçede ulaşımı engelledi. Yağışlar bazı dükkanlara da zarar verdi. Fethiye'de ise turistler, aniden bastıran yağmurun tadını çıkardı. Fethiye'de metrekareye 60 kilogram yağış düşerken, Ovacık ve Hisarönü ile Babadağ eteklerinden Ölüdeniz Belceğiz'e inen sel suları sokakları ve denizi adeta çamura buladı. KİLYOS'U SU BASTI Aydın Didim'de öğleye kadar aralıksız devam eden sağanak nedeniyle elektrikler kesildi, bazı binaların zemin katlarını su bastı ve Valiler İlköğretim Okulu'nun bahçe duvarının bir bölümü yıkıldı. Çanakkale'nin Lapseki ve Biga ilçelerinde gece yarısı başlayan yağış kentin cadde ve sokaklarını göle çevirdi. Eceabat'taki Boğazkent Tatil Sitesi'nde 30 evi su bastı. Balıkesir'in Avşa Adası'nda etkili sağanak nedeniyle, çok sayıda ev ve işyerinin alt katlarını su bastı. İstanbul Çatalca'da selde kaybolan kişiden 65 yaşındaki Nusret Dursun'un cesedi Karasu Deresi üzerinden geçen TEM Otoyolu'ndaki viyadük altında bulundu. İstanbul Sarıyer'de etkili olan sağanak yağışta, Kilyos'taki Seğmenağa Deresi taştı. Dere kenarındaki yüzlerce lüks villa ve tek katlı evi su bastı. Evlerinde mahsur kalanlar, iş makineleriyle kurtarıldı. 564249 16 yaşındaki tutukludan yürek sızlatan mektup Hülya KARABAĞLI'nın haberi Diyarbakır Tipi Cezaevi'nde aydır tutuklu kalan 16 yaşındaki K.A.'nın kaleme aldığı satırlar, taş atan çocukların dramını ortaya koydu. Örgüt üyeliği, kamu görevlisini yaralamak, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu'na muhalefet yüzünü kısmen kapatmak" suçlarından tam 44 yılla yargılanan K.A.'nın, babası yoluyla bir radyoya gönderdiği, "Çocuklar için Adalet Çağrıcıları"na da ulaşan mektup: 44 YIL İSTENİYOR: Tipi Kapalı Cezaevi 12. "Çocuk" koğuşundan yazıyorum. Çocuk yazdım çünkü anayasaya göre 18'inden küçükler çocuktur. Suç işlemeye eğilimi yoktur, suça itilir. Bu yüzden topluma kazandırılmalıdır, diyor. Ve yasalar bana 44 yıl ceza istiyor. Üstelik ağır ceza mahkemelerinde yargılanıyorum. Topluma kazandırılmam için ne kadar güzel bir yöntem değil mi? 61 YAŞIMDA KAZANDIRILACAĞIM: 61 yaşımda topluma kazandırılmış bir birey olarak mutlu, mesut cezaevi kapısından çıkacağım. Bir de topluma zararlı olanlar var, Uğur Kaymaz, Enes Ata, Abdullah Duran... İsimlerini saydığım -ve de sayamadığımbu arkadaşlarımız ise toplumun huzur ve refahını sağlamakla görevli polis amcaların şefkatli ellerindeki silahlardan çıkan yasal mermiler tarafından ölümsüzleştirildi. KÜRDÜZ VE TERÖRİSTİZ: Bu topraklar üzerinde doğan her Kürt; bir elinde ölüm, bir elinde zindanla doğuyor, bu şekilde hayata gözlerini açıyor. Peki neden? (...) Cevabı şu olabilir: Kürdüz ve daha önce de dile getirdiğim gibi potansiyel suçluyuz ve de 'terörist'iz. Bu anda sorulacak soru şu: Öldürülen çocuklar mı yoksa öldüren kurşun sahipleri, dipçikleyenler mi terörist? Hamam böcekleri ile birlikte yatıyoruz YEMEKTEKİ İĞNE: Hiçbir kursa ve etkinliğe katılamıyoruz. Ve en önemlisi yemeklerden çıkan toplu iğne, ip, uzun inşaat çivisi gibi yabancı maddeler. İdareye söylediğimizde 'Böyle şeyler normaldir, büyütmeyin' deniyor. HAMAM BÖCEKLERİ: Ayrıca sıcaklarla beraber ortaya çıkan hamam böcekleri de ayrı bir sıkıntı, yapılan ilaçlamalar ise hiçbir işe yaramıyor. Bu sorunları idareye bildirdiğimizde 'sorunları kendiniz yaratıyorsunuz siz sorun yaratırsanız biz daha kötüsünü yaratırız' şeklinde tehditler alıyoruz. KÜRTÇE KİTAP DERGİ İSTİYORUZ: En önemli sorunlardan biri Kürtçe yayın. Kürtçe kitap, dergi, gazeteler verilmiyor. Revir problemimiz var. Yaklaşık iki-üç ay önceye kadar doktor yoktu şimdilerde ara sıra geliyor. Muayene edilmiyoruz, sadece 'şikâyetin ne' diye soruyor. Henüz konuşmamızı bitirmeden iki ilaç yazıp 'sıradaki' diye sesleniyor. 564345 Aylardır tutuklu Albay Temizöz hâlâ görevde MELİK DUVAKLI'nın haberi   Temizöz'ün avukatlarından Mehmet Savaş Özdağ, önceki günkü duruşmada müvekkilinin hâlâ Kayseri İl Jandarma Alay komutanı olduğunu ve yerine herhangi bir atama yapılmadığını söyledi. Müdahil avukatlar, yarın Jandarma Genel Komutanlığı'na başvurarak Temizöz'ün neden görevden alınmadığını soracak. Temizöz, 25 Mart 2009 tarihinden beri tutuklu bulunuyor. Albay Cemal Temizöz, Kayseri İl Jandarma Alay komutanı olarak görev yaptığı sırada gözaltına alındı. Güneydoğu'da işlenmiş çok sayıda faili meçhul cinayetten sorumlu tutulan Temizöz, 25 Mart 2009 tarihinde tutuklanarak Diyarbakır 7. Kolordu Askerî Cezaevi'ne gönderildi. Dava kapsamında yargılanan diğer sanıkla beraber önceki gün hâkim karşısına çıktı. İlk duruşmada Temizöz ve avukatları askerî mahkemeye gitmenin yollarını aradı. Sanığın asker şahıs olduğu gerekçe gösterilerek görevsizlik talebinde bulunuldu. Ancak mahkeme heyeti oybirliği ile sanık avukatlarının bu talebini reddetti. Duruşmada bu gelişmeler yaşanırken ilginç bir detay ortaya çıktı. MÜVEKKİLİM ALAY KOMUTANIDIR Temizöz'ün avukatları mahkeme salonunda sanıktan sürekli "Albay Cemal Temizöz" diye bahsedince mağdur ve müdahil avukatlarından itiraz geldi. Müşteki avukatlarından Selçuk Kozağaçlı, Temizöz'ün sanık olduğuna dikkat çekerek kendisinden sürekli, 'albay' diye bahsedilmesinin doğru olmadığını dile getirdi. Kozağaçlı, sanık avukatlarının Temizöz'den 'albay' diye bahsederek mahkeme üzerinde baskı oluşturmak istediklerini de ileri sürdü. Cemal Temizöz'ün avukatı Mehmet Savaş Özdağ ise Kozağaçlı'nın itirazına şu cevabı verdi: "Müvekkilim Albay Cemal Temizöz, Kayseri İl Jandarma Alay komutanıdır. Halen görevinin başındadır. aydır tutuklu bulunuyor ancak yerine herhangi bir atama da yapılmış değil." GENELKURMAY MESAJ MI VERİYOR? Müdahil avukatlar, Temizöz'ün hâlâ görevinin başında olduğu iddiasına tepki gösterdi. Davanın müdahil avukatlarından Tahir Elçi, 14 Eylül 2009 Pazartesi günü bir dilekçe ile Jandarma Genel Komutanlığı'na başvurarak konuyu soracaklarını açıkladı. Hakkında ceza soruşturması başlatılan bir şahsın; üstelik tutuklu olarak yargılanırken hâlâ açığa alınmamış olmasının izah edilemeyeceğini kaydeden Elçi şu ifadeleri kullandı: "Hakkında bu derece ağır bir iddiada bulunularak, böylesine kapsamlı bir iddianame hazırlanarak kamu davası açılmış ve hâlâ görevinin başında olan başka bir devlet memuru yok. Düşünün ki bu şahıs hakkında onlarca cinayet iddiası var. kez müebbet hapisle yargılanıyor. Hâlâ görevinin başında olması soruşturmanın selameti açısından son derece sakıncalıdır. Ayrıca birlikte yargılandığı sanıklar açısından da sakıncalıdır. Gizli tanıklar Tükenmezkalem ve Sokaklambası'nın ifadelerini neden geri çektiği şimdi daha iyi anlaşılıyor. Genelkurmay'ın hâlâ bu personeli görevi başında tutması bir mesaj olarak da algılanabilir." 564759 Yücel ağabeyden geriye kalan son yâdigar… Yücel ağabeyden geriye kalan son yâdigar… ALİ MURAT GÜVEN Yukarıda görmüş olduğunuz güzelim fotoğrafı, geçen salı günü toprağa verdiğimiz Yücel Çakmaklı ağabeyimizin sevgili oğlu Bahadır Çakmaklı gönderdi. Son bir buçuk aydan beri, vefakâr ve ilkeli bir evladın babasının sağlığına yeniden kavuşabilmesi için boynunun borcu olan her türlü mücadeleyi fazlasıyla verdiğine tanık olduğumuz Bahadır Bey, gün Fatih Camii'nin avlusunda bulunanları hüzünle karışık bir gurur duygusuna sevk eden muazzam cenaze töreninden hemen sonra şahsımı arayıp şunları söyledi: “Bu câmiadaki gönüldaşları ve manevî evlatlarından biri olarak, babam sizi gerçekten çok severdi. Ben de gerek hastalığı süresince, gerekse vefâtının ardından acımızın kamuoyuna duyurulması yönündeki samimi çabalarınızdan ötürü, onunla ilgili son bir yâdigarı yine tarafınıza teslim etmek istedim. Size, meslekî arşiviniz için, aile albümümüzden çok özel bir kare gönderiyorum. Bu fotoğraf, bir kaç yıl önce annem ve babam Umre ziyaretindeyken çekilmişti. Rahmetli'nin medya dünyasındaki en yakın dostlarından biri olarak, belki ileride kendisiyle ilgili olarak yazacağınız yazılarda, hazırlayacağınız kitaplarda işinize yarar diye düşündüm. Eminim, da bu küçük armağanı vermeme çok sevinirdi.” Çakmaklı ailesinin emektar şoförünün önceki gün evime ulaştırdığı zarfın içinden bir bu nadide kare, bir de Yücel ağabeyin TBMM Eski Başkanı Sayın Köksal Toptan'ın elinden “Üstün Hizmet Madalyası” aldığı ânı belgeleyen ikinci bir kart baskı fotoğraf çıktı. Söz konusu emanetler benim şahsımda aslında hepimize teslim edilmiş olduğundan, ben de “millî sinema” dâvâsının bu yiğit savaşçısının, hayat arkadaşı Filiz Hanım'la birlikte, atmosferini solumaktan en fazla mutluluk duyduğu mukaddes bir mekânda kaydedilmiş bu aziz hatırasını sayfamda sizlerle paylaşmayı görev bildim. Her fırsatta vurguladığım üzere, şu kısacık ömür boyunca kurduğumuz ikili ilişkilerde “vefâ” yoksa, son nefesimizi verdiğimizde bizi Yaratıcımızın huzurunda tanımlayacak öz niteliklerimiz arasında “Müslümanlık” da olmayacak demektir. Bu yüzden, Üstad'ı ve emeklerini hiç unutmayacağız, unutturmayacağız. 563966 Arınç darbelere karşı garanti verdi Eşi Münevver Arınç ile Eskişehir'e gelen Bülent Arınç, Eskişehir Girişimci Sanayiciler ve İşadamları Derneği'nin (EGSİAD) yeni binasının açılışı dolayısıyla düzenlenen törene katıldı. Arınç, Eskişehir Valisi Mehmet Kılıçlar, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan, AK Parti Eskişehir Milletvekili Nedim Öztürk ve dernek başkanı Erdoğan Ercan ile binanın açılışını yaptı. Arınç, burada düzenlenen toplantıda, program için 12 Eylül tarihini belirlerken ''12 Eylül şuydu'' diye düşünerek bunu kararlaştırmadığını belirterek, ancak günün boş olduğunu kaydetti. Derneğin yöneticilerine ''12 Eylül olabilir mi'' diye sorduğunda aklına 1980'in gelmediğini ifade eden Arınç, şöyle konuştu: ''Kenan Evren hemşehrim de aklıma gelmemişti. Ama burada beni büyük bir sürprizle karşıladılar. Bulunduğumuz salona merhum Hasan Polatkan'ın isminin verilmesi çok büyük bir kadirşinaslıktır. Başta Adnan Menderes olmak üzere Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ı her zaman rahmetle yadediyoruz. Türk milletinin kalbinde günden bu yana yer almış ve yerleri hiçbir zaman küçülmemiş, hep büyümüş insanlardır. Onları anabiliyorsak, onları rahmetle hatırlıyorsak inanın artık 12 Eylül'leri hatırlamaya ve anmaya gerek kalmamıştır.'' Arınç, eskiden bunların hepsinin bayram olarak kutlandığını hatırlatarak, ''Mesela ortaokul talebesiyken yıllarca 27 Mayıs'ın resmi bayram olarak kutlandığını hatırlarım. Birçok şeyler de böyleydi. Sonra günü geldi ki bunlar bayram olmaktan çıktı, çıkarıldı'' diye konuştu. Şimdi Türkiye'nin 12 Eylül 1980'de olanları ''Acaba ne yapsak da onun izlerini silebilsek'' diye ayrıca düşünmeye başladığını anlatan Arınç, şöyle devam etti: ''Bence bunu düşünmeye başlamak bile çok büyük bir iştir. Artık Türkiye açık-gizli darbelerin olmadığı, demokrasinin bütün unsurlarıyla canlı olarak yaşandığı bir ülke haline geldi. Bundan dolayı çok mutluyuz. Demokrasiyi çok sevdik. Onu kaybetmeye de hiçbir zaman rızamız yok. Bu havayı teneffüs edeceğiz. Türkiye'de herkes özgürlüğü, kendine tanınan hakları, ayrımcılığı reddeden davranışları fazlasıyla benimsediğini görüyoruz. Yani geçmişte pek çok olay ekonomiyi ve siyasi istikrarı baltalamıştır. Ne zaman ki ülkeye istikrar geldi işte zaman Türkiye büyük bir hızla ileriye doğru adım attı.'' Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Demokratik açılım programı veya süreci veya projesi, öncelikle ülkemizde yaşayan kökeni, dini, mezhebi farklı, kendini farklı tanımlayan ama yüzyıllarca bu ülkede kardeşçe yaşamış olanları kucaklamaktan, onlara kültürel haklarını sonuna kadar tanımaktan geçiyor'' dedi. Eskişehir Girişimci Sanayiciler ve İşadamları Derneği'nin (EGSİAD) yeni binasını hizmete açan Bülent Arınç, daha sonra Anemon Otel'de verilen iftar yemeğine katıldı. Arınç, buradaki konuşmasında, Türkiye'de topyekun bir çalışma yaparak barışı, huzuru ve özgürlüğü yeniden tesis edebileceklerini ve buna ihtiyaç olduğunu belirterek, şöyle konuştu: ''Teröre harcanan 300 milyar doların sadece 4,5 katrilyonuyla Türkiye'de suyu ve yolu olmayan köy bırakmadık. Teröre verilen paranın binde biriyle neler yapabiliriz kimbilir? Bugün tekstilde ön açmak için Eskişehir'deki fabrikasını Bingöl'e taşıyana (şu kadar destek vereceğiz) dedik. Bunlar bölgeyi kalkındırmak için çok güzel şeyler, ama sen gel işadamına sor bakalım. Bingöl'e, Siirt'e, Şırnak'a nasıl gidecek? (Vatanseverim gitmek istiyorum, ama gittiğim zaman netice alabilecek miyim) diyebilir. huzur ve güven ortamını Türkiye'de tesis etmemiz lazım. Bunu hepimiz istiyoruz. Bunun bir an önce gerçekleşmesini istiyoruz. yüzden demokratik açılım programı veya süreci veya projesi, öncelikle ülkemizde yaşayan kökeni, dini, mezhebi farklı, kendini farklı tanımlayan, ama yüzyıllarca bu ülkede kardeşçe yaşamış olanları kucaklamaktan, onlara kültürel haklarını sonuna kadar tanımaktan geçiyor. Bu televizyon, gazete ve radyoyla, bu anadilini veya yaşayan dillerini tekrar öğrenmekle olan bir konu.'' -''BİRBİRİMİZİ KABUL EDECEĞİZ, SAYGI DUYACAĞIZ''- Arınç, Türkiye'de herkesin belli bir kökenden geldiğini, Türk ulusu olarak bu vatanda ve ülkede yaşadığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Ancak, biz (Boşnağız, Çerkeziz, Lazız) diyebiliriz. Yalova'da oturanlar bilirler. Ben Termal'e giderken bir levha gördüm. (Si ti moxti) yazıyor. güne kadar hiç duymamıştım. Bu Lazca (Sen de gel) demekmiş. Şimdi ''Si ti moxti''yi Lazca'dan bir kelime olarak aldık diyelim. Geçen Manisa'da söyledim, gürültü kopardılar. Halbuki herkesin her gün yaptığı birşey. Yani bir adam ''Hodeşti razı bi'' dese, ne diye sağa sola bakacağımıza (Allah razı olsun diyor) bu adam, onu da bilmiş olalım diyeceğiz. Bunu Türkiye'de insanlar konuşuyor zaten. En az 8-10 milyon insan evinde konuşuyor. Hatta Türkçe'yi bugüne kadar hiç öğrenenmiş, onun da kabahati bizdedir şüphesiz. Okula gidememiş, eğitim alamamış, yaşlı insanlar anneler, babalar. Dedeler evinde hala kendi dillerini konuşuyorlarsa biz ancak çocuklarına ulaşabilmişsek elbette dilin de evin içinde yaşayan bir dil olarak, gerekiyorsa merak edenler için öğrenilmesinde, konuşulmasında, özel hayatlarında, belki özel günlerinde, gecelerinde kendi kuracakları televizyonlarında bunun hiçbir zararının olmadığına inanıyoruz. Kabul etmekle dostluklar başlar. Arkadaşlık (peki) demekle kaimmiş. Birbirimize (hayır) demeyeceğiz. Birbirimizi kabul edeceğiz, saygı duyacağız. Türkiye için de böyledir.'' Bunun yanında dağa çıkışların önlenmesi için alınacak siyasal, toplumsal ve ekonomik önlemlerin bulunduğuna da dikkati çeken Arınç, ''Bölgenin kalkındırılması, kültürel hakların verilmesi konusu. Bütün bunlar bizim demokratik açılım projemizde arzu ettiğimiz, öngördüğümüz işlerdir'' diye konuştu. -''HERKES FİKRİNİ SÖYLEMELİ, DOĞRU BİLDİĞİNİ ORTAYA KOYMALI''- ''Buna karşı çıkanlar niçin karşı çıktıklarını söylerlerse buna saygı duyarız'' diyen Arınç, şunları kaydetti: ''Çünkü belki de biz yanlış yapıyoruz, ama (söyletmeyin, vurun) mantığıyla (vay vatan hainleri, vay bölücüler, vay suikast yapıcılar) diye sadece bunu konuşan insanlara hayali birtakım suçlamalarla karşı çıkılırsa bu Türkiye'ye yapılacak çok büyük bir eziyet olur. Herkes fikrini söylemeli, doğru bildiğini ortaya koymalı ki biz onların tecrübelerinden istifade edelim. Ülkeyi yöneten hükümet de yanlış birşey yapmasın. Hükümetin istediği budur. Sayın Beşir Atalay herkesle konuşuyor, onlara diyor ki; (bizim böyle bir niyetimiz var, lütfen bize bu konuda ne düşünüyorsanız söyleyin. Biz onları dikkate alacağız). (Hayır ben seni kabul etmem, seninle bir kelime bile konuşmam, seni kapıdan kovarım) anlayışına sahip olanlara siyaset dilinin böyle olmadığını söylemek lazım. Kim ne diyecekse konuşulacaktır. Siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, medya, yargı hepsinin bu proje içinde katkısının olması gerekir. İyiniyetle yola çıktık. Eğer ülkenin bu sorununu çözersek Türkiye uçar. Hem içeride hem dışarıda. Türkiye'nin kredibilitesi bugüne göre yüzde misli artar. Çünkü Türkiye dışarda konuşulduğu zaman (iyidir, güzeldir, ama onun böyle bir sorunu vardır) diye ekliyorlar.'' Arınç, olağanüstü halin 20 yıl yürürlükte kaldığını, bunu kaldırmanın da kendilerine ''nasip olduğunu'' belirterek, ''(Kalkmaz, ölürüz, biteriz) diyenlere rağmen kaldırdık. Komşularla sıfır problemi olan bir Türkiye var. Peki içimizdeki sorunu da çözersek ne olacak? Kaymaklı kadayıf olacak. Çok güzel birşey olacak. zaman Türkiye'nin her yerine güvenlik içinde gideceğiz. İş ve yatırım yapacağız. Kucaklaşacağız. Sevinç gözyaşları dökeceğiz'' dedi. -''BU SORUN VAR VE BUNUN YOLU DA VAR''- Bugün büyük bir üzüntünün içinde olduklarını, geçen günlerde askerin şehit olduğunu hatırlatan Arınç, şöyle konuştu: ''Arkası gelebilir mi, gelebilir. Çünkü 25 yıldır bu böyle devam ediyor. Tek çaremiz var. (Böyle bir sorunu yoktur Türkiye'nin) diyenlerle hiçbir şey konuşamazsınız. (Türkiye'nin sadece terör sorunu var, bu da bombayla, silahla önlenir) diyenlerle konuşacak fazla birşey kalmadı. Türkiye 25 yılda 10 hükümet, 12 Genelkurmay Başkanı, 15 Kara Kuvvetleri Komutanı gördü. (1984'de nasıl başladıysa, bugün de aynı şekilde devam ediyor) diyebilirsiniz. zaman tek birşey var. Türkiye'nin bu sorununu biz çözmeliyiz. Bu sorun var ve bunun yolu da var. Gelin bu çarenin içinde hepimizin katkısı olsun. Peki (bu bitmesin diyenler olabilir mi? Bu böyle devam etsin diyenler olabilir mi? Sayıları az da olsa olabilir. Çünkü terör Türkiye'de bir sektör haline gelmiştir. Bu sektörden kaynaklanan rant peşinde koşan iç ve dış çevreler var. Az çok onları da tahmin edersiniz. Çok az sayıda olan, ama belli yerlerde etkileri fazla olan bu insanların söyledikleri bizim 70 milyon olarak söylemek istediğimizin yanında çok zayıf kalmalı. Biz Türkiye'yi, milletimizi temsil ediyoruz.'' -''YANAN ATEŞİ BÜYÜTMEYE DEĞİL SÖNDÜRMEYE İHTİYACIMIZ VAR''- Arınç, ulusun gözü yaşlı annelerinin ''Akan kanı durdurun, gözyaşlarını durdurun, artık üzülmeyelim, artık her eve ateş düşmesin'' dediğini ifade ederek, ''Bize yakışan da budur. Türk milletinin aziz anneleri ve babaları kendisinin çektiği sıkıntıyı başkalarının çekmesini istemiyor'' dedi. Arınç, şöyle devam etti: ''Siyasetçisi, yargıcı, mühendisi, işadamı, ekonomisti, aşçısı, garsonuyla Türkiye barış ve huzur istiyor. Bunu yapacak olan biz oluruz, bizden sonrakiler olur bilemem, ama bu bir cesaret işidir. Bütün riskleri göze alarak bu iktidar (ben bu işi çözmeye varım, neye mal olursa olsun halkımın bu isteğini yerine getiriyorum) diyorsa buna saygı duymak ve buna yardımcı olmak lazım. Benim sizden ricam ve istirhamım doğru, sahici kaynaklardan bu işi takip etmeniz ve destek vermenizdir. Çünkü Türkiye'de öyle gazeteler çıkıyor ki ateşe benzinle gidiyor, negatif yayın yapıyor. Türkiye'de öyle de bir basın var ki olayları bütün çıplaklığıyla ama pozitif olarak anlatıyor. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu öğrenmek için kalbinize, vicdanınıza ve seçici olmaya dikkat edin. Türkiye'de bizim yanan ateşi daha da büyütmeye değil, ateşi söndürmeye ihtiyacımız var. Bunu da başaracağımıza eminim.'' 563760 Stad tıklım tıklım doldu Galatasaray Teknik Direktörü Frank Rijkaard, Beşiktaş'a karşı beklenen kadroyu sahaya sürerken, sürpriz yapmadı. Savunmada Sabri, Servet, Emre Aşık ve Hakan Balta dörtlüsünü oynatan Hollandalı teknik adam, orta alanda ise Keita, Mehmet Topal, Mustafa Sarp, Arda, Kewell 5'lisine yer verdi. Forvette ise genelde Baros tek forvet olarak yer aldı. Milli maçta sakatlanan Gökhan Zan'ın yerine Emre Aşık forma giyerken, yeni transfer Ufuk kadroda yer almadı. CSKA Moskova'dan transfer edilen Caner Erkin ise yedekler arasında yer buldu. Galatasaray'da, sakatlıkları nedeniyle Ayhan, Aydın ve Linderoth da derbide forma giyemedi. TARAFTARLAR STADI DOLDURDU Galatasaraylı taraftarlar, derbi maçta stadı tıklım tıklım doldurdular. Maçtan günler önce biletleri tüketen taraftarlar, stadı doldururlarken, yaptıkları atkı şovuyla da renkli görüntüler oluşturdular. Taraftarlar maç öncesinde ''Yıldırım Demirören yeter'' diye bağırarak, ezeli rakiplerine göndermede bulundular. Galatasaraylı taraftar grubu Ultraslan, maçtan önce Mecidiyeköy'deki bir restoranda geleneksel iftar yemeği yedi. CİM BOM'DA İLK KEZ DERBİ HEYECANI YAŞAYANLAR Galatasaray'da Leo Franco, Keita ve Mustafa, ilk kez bir derbi maçta Beşiktaş'a karşı forma giydiler. Sarı-kırmızılı ekipte Elano, Caner ve Emre Güngör de maçta oyuna girmeleri durumunda ilk kez, Beşiktaş derbisi heyecanı yaşayacaklar. Beşiktaş Teknik Direktörü Mustafa Denizli ile Galatasaray Teknik Direktörü Frank Rijkaard da ilk kez karşı karşıya geldiler. ARDA'YA SEVGİ SELİ Galatasaraylı taraftarlar, maçtan önce kaptan Arda Turan'a sevgi gösterilerinde bulundular. Taraftarlar ilk olarak Arda'yı tribünlere çağırarak yumruk şov yaptırırlarken, daha sonra diğer futbolcuların isimlerini bağırdılar. METİN OKTAY UNUTULMADI Galatasaray, yarın efsane futbolculardan Metin Oktay'ın ölümünün 18. yıldönümü nedeniyle, ''Metin Oktay'ı Saygı ve Özlemle Anıyoruz'' yazılı pankartla sahaya çıktı. Sarı-kırmızılılar, Metin Oktay'ın anısına maçta klasik parçalı formalarıyla mücadele ettiler. Kulüp başkanı Adnan Polat, Metin Oktay anısına hazırlanan atkıyı, Beşiktaş Kulübü Başkanı Demirören ve Futbol Federasyonu Başkanvekili Lütfi Arıboğan ile birlikte tutarak basın mensuplarına poz verdi. ESKİ AÇIK TRİBÜNÜN ÜSTÜ KAPATILDI Ali Sami Yen Stadı'nın eski açık tribününün üstünün kapatılması derbi maçtan önce tamamlandı. Tribünün üstü, 1905 Galatasaraylı İşadamları Derneği tarafından kapatılırken, taraftarlar maçları bu tribünde de kötü havalarda rahatça izleyebilecekler. ESKİ BAKAN BAŞESGİOĞLU MAÇTA Karşılaşmayı eski Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu ve Trabzonspor Kulübü Başkanı Sadri Şener de izledi. Galatasaray Kulübü Başkanı Adnan Polat ve yöneticiler, maça ailesiyle gelen Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören ve ailesini, sıcak bir biçimde karşıladılar. KORKULAN OLMADI İstanbul'u bir süredir etkisi altına alan yağış, derbi maç sırasında ara verince, korkulan olmadı. Yağış beklentisi nedeniyle ertelenmesi dahi gündeme gelen karşılaşma, kötü havasıyla tanınan Mecidiyeköy'de güzel bir havada başladı. ŞEHİTLER VE SEL FELAKETİNDE ÖLENLER İÇİN SAYGI DURUŞU Karşılaşma öncesinde Güneydoğu Anadolu'da şehit düşen askerler ve sel felaketinde ölenler için dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Galatasaraylı taraftarların bir bölümü saygı duruşundan sonra ''Şehitler ölmez, vatan bölünmez'' diye bağırırken, Beşiktaşlı taraftarlar ölümlerden sorumlu tutukları İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni, ''Kahrolsun İstanbul Belediyesi'' diyerek protesto ettiler. Galatasaraylı futbolcular Beşiktaş, Beşiktaşlı futbolcular da Galatasaray forması giymiş çocukların elinden tutarak seremoniye çıktılar. Seremoniye, kollarında siyah bantlarla çıkan Galatasaraylı futbolcular, daha sonra bu bantları saha kenarına bıraktılar. 564185 Varissiz bacaklar hayal değil Varissiz bacaklar hayal değil Gehwol Bacak Balsamı, içeriğindeki Hamamelis (Witch Hazel) özünde bulunan flavonoidler ile bacaktaki damarların dayanıklılığını artırıyor ve derinin altında çatlayan kılcalların geçirgenliğini azaltıyor. Damarların büzülmesini sağlayarak şiş bacakların, varislerin ve damar çatlaklarının iyileşmesine yardımcı oluyor. Ayak derisinin esnekliğini, pürüzsüzlüğünü ve yumuşaklığını geri kazanmasına yardımcı oluyor. Cildi dengeleyip uyarıyor ve hoş bir ferahlık sağlıyor.Tüm bunlar içinse bacağınıza ve ayağınıza günde 1-2 kez masaj yapmanız yeterli. 564430 Rus sevgiliye kıskançlık bıçağı! Bursa'da bir şahıs birlikte yaşadığı Rus sevgilisini kıskançlık sebebiyle bıçakladı. Bacağına aldığı bıçak darbesiyle yaralanan genç kadın gözyaşlarına boğuldu. Edinilen bilgiye göre olay, dün gece 00.30 sıralarında Görükle Beldesi Sakarya mahallesi 3. Oluk caddesi üzerinde bulunan bir apartmanda meydana geldi. Rus uyruklu Volha Dunets (23), Antalya'da tanıştığı Ali D. (22) ile birlikte yaşamaya başladı. Ancak ikili, dün gece kıskançlık sebebiyle tartışmaya başladı. Tartışmanın büyümesi üzerine Ali D., eline geçirdiği bıçakla Rus sevgilisine saldırdı. Bacağından aldığı bıçak darbesi ile yaralanan Volha Dunets kanlar içinde yere yığılarak yardım bekledi. Olay yerine gelen 112 ambulansı tarafından ilk müdahalesi yapılan Rus kadın gözyaşlarına hakim olamadı. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne kaldırılan Volha Dunets tedavi altına alınırken, zanlı Ali D. ise polis ekipleri tarafından gözaltına alındı. Olayla ilgili soruşturma sürüyor. 564547 Ana kraliçe, Nazi bombardımanından kıl payı kurtulmuş Elizabeth'in 69 yıl önce yazdığı mektup, bugün bazı gazetelerde yayımlandı. Bombardımandan birkaç saat sonra sıcağı sıcağına yazılan mektupta, kral ve kraliçenin önce Alman bombardıman uçağının homurtusunu, ardından da bombanın düşerken çıkardığı ıslık sesini duyunca nasıl irkildikleri anlatılıyor. Kraliçe, kaynanasına gönderdiği mektupta, "Sevgili anneciğim, bu sabah Buckingham Sarayına yönelik korkunç hava taarruzunu anlatmaya nasıl başlayacağımı bilemiyorum" diye yazmış. Mektup şöyle: "Bomba saray avlusunda infilak etti, üç hizmetçi yaralandı. Önce ıslık sesi kulaklarımızda çınlayıp bomba korkunç gürültüyle infilak ettiğinde her şey öyle hızlı olup bitti ki, birbirimize bön bön bakakaldık." "Dizlerinin titrediğini" anlatan kraliçe, "Kocaman bir toz ve duman bulutu göğe ağdı. Hepimiz koridorda yüzükoyun yere yapıştık. Korkunç bir gürültü daha koptu. Camlar parçalanırsa yaralanmayalım diye yere yapışık vaziyette bir-iki dakika kadar kaldık" diye yazmış. Bugünkü Kraliçe 2. Elizabeth'in, 2002 yılında 101 yaşında hayata gözlerini yuman annesi Elizabeth, bombardımandan birkaç saat sonra başkentin doğu mahallerini ziyaret ettiğini şöyle anlatıyor: "Ölmüş bir şehirde geziyor gibiydim. Evler tahliye edilmişti. Kırık camların arasından insanların her şeylerini öylece bırakıp kaçtıkları belli oluyordu..." Kral ve kraliçe, yetkililerin bütün ısrarlarına rağmen savaş sırasında Londra'yı terk etmemişti. 564428 Balıkçı dehşeti Balıkçı dehşetiMeslektaşını öldürdü, bir kadını yaraladı, intihara kalkıştı Veysel EROL/SELÇUK (İzmir), (DHA) 'in Selçuk İlçesi'nde balıkçı 50 yaşındaki İlyas Yetiş, tartıştığı meslektaşlarından 66 yaşındaki İbrahim Çepni'yi av tüfeğiyle öldürdü, 42 yaşındaki Ayşe Hanım Demir'i de yaraladıktan sonra intihara kalkıştı. Olay, dün saat 23.30 sıralarında Zeytinköy Küyü sınırlarındaki Pamucak Mevkii'nde, deniz kenarında meydana geldi. İddiaya göre, alkollü olan İlyas Yetiş, av tüfeğiyle havaya ateş açtı. Balıkçılık yapan Ayşe Hanım Demir ile emekli olmasına rağmen balıkçılığı sürdürdüğü belirtilen İbrahim Çepni, Yetiş'i ateş etmemesi konusunda uyardı. Çıkan tartışma sırasında İlyas Yetiş elindeki tüfekle önce Demir'e, ardından Çepni'ye ateş etti. Demir bacaklarından yaralanırken Çepni öldü. Olayın hemen ardından İlyas Yetiş intihara etmek için tüfeği çenesinin altına dayayıp tetiği çekti. Yetiş ağır yaralandı. Ambulansla Selçuk Devlet Hastanesi'ne götürülen İlyas Yetiş ile Ayşe Hanım Demir, burada yapılan ilk müdahalenin ardından İzmir'e sevk edildi. Yaralılardan Demir, İzmir ve Araştırma Hastanesi'nde, Yetiş de 'nde tedaviye alındı. Jandarma olayla ilgili başlattı. 564195 Philips'ten sönmeyen mum Philips'ten sönmeyen mum Philips Imageo Mum Işığı setleri, alevler olmadan mum ışığının sıcaklığını yaşatıyor. Üç adet LED'li mum ve bir şarj ünitesinden oluşan buzlu cam set genişletilmek istenildiğinde ya da bir kırılma durumunda yenisini tek modül olarak tedarik etmek mümkün. Titrek mum ışığı görünümü sağlayan Philips Imageo Mum Işığı setlerinin sizler için tasarlanan sarı, kırmızı ve mavi renk alternatifleri bulunuyor. Açma kapama düğmesi bulunmayan kullanımı kolay Imageo Mum Işığı'nı çalıştırmak için tekli üniteleri hafifçe sallayarak çevirmek yeterli oluyor. 563623 Wolfsburg şokta! HTSPOR.COM Bundesliga'nın 5. haftasında Wolfsburg, konuk ettiği Leverkusen'e 3-2 mağlup olarak, bu sezonki 3. yenilgisini aldı. Leverkusen'e galibiyeti getiren golleri 38 ve 51. dakikalarda Rolfes ile 57'de Kiessling attı. 76. dakikada Misimovic ve 80'de Grafite'nin penaltı golleri Wolfsburg'a yetmedi. Wolfsburg'da kaleci Benaglio, Leverklusen'de ise Eren Derdiyok kırmızı kart görerek takımlarını 10 kişi bıraktılar. 563909 12 Eylül Derya Sazak Siyaset Günlüğü12 Eylül 13 Eylül Pazar 2009haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle! 1980’deki askeri darbenin üzerinden 29 yıl geçti. ’ün mağdurlarından “Ne unuturuz, ne affederiz” düşüncesinden hareketle ’da bir toplantı düzenledi. Tanıklar, ‘’ gerçeğini anlattılar. Altmış yıllık demokrasi tarihine, dört darbe ve muhtıra, bir postmodern darbe sığdıran askerlerin yönetime el koyma merakı yüzünden bugün nerede? 1- ‘’ yıllarında Sovyetler’e karşı ’nin ‘ileri karakolu’ olarak konumlandıran Türkiye’de sola açılıma izin verilmedi. ‘68 Devrimi’ önlendi. “Komünizm geliyor” korkusu yaratılarak solun karşısına ‘ülkücü gençlik’ çıkarıldı. ’nun ’da kurduğu gizli ‘Gladio’ örgütü Türkiye’de de, ‘Özel Harp Dairesi’ altında faaliyete geçirildi. Ecevit bu yapılanmayı başbakan olduğu sırada ortaya çıkardı. 12 Mart’ın ‘Kontgerilla’sı ‘’ örgütlenmesiydi. 12 Eylül’e doğru ‘siyasal cinayetler’ dönemine girildi. 1977 katliamı, Latin darbelerinde görülen operasyonları’nın benzeriydi. 1980 darbesiyle Türkiye’de demokrasiye son verilirken, ülkenin Batı Avrupa’ya benzer biçimde gelişen klasik merkez sağ-liberal, sosyal demokrat-sol siyaseti rayından çıkarıldı. 24 Ocak kararlarının sonucu olarak, 12 Eylül cuntasının ‘yol haritası’ oldu. Ücretler donduruldu, DİSK başta, sendikalar kapatıldı. sınıfı hareketi ve ‘sol’ ezildi. ’ndeki işkenceler Kürt isyanına yol açtı. 2- Türkiye 1980’de askeri darbeye sürüklenirken, 1970’lerin ikinci yarısında ’da Franco rejimi son buldu. ’da ‘Albaylar Cuntası’ devrildi. demokrasiye geçti. kuşağındaki ‘demokrasi iklimi’nin Türkiye’yi olumlu etkilemesi beklenirken tersi oldu. Türkiye’de demokrasiye son verilirken, İspanya, Portekiz ve Yunanistan AB ile üyelik müzakerelerine başladılar. On yıl sonra 1989’da yıkılıp ‘Soğuk Savaş’ son bulduğunda eski ülkelerine de AB yolu açıldı. Türkiye ise Sovyetler’e karşı koruduğu ‘Batı bloku’nun dışında kaldı. Hâlâ AB’ye üye olmaya çalışıyor. 3- 12 Eylülcülerin ‘ideolojisi’ Türk- senteziydi. Evren, 1982 Anayasası’nı referanduma sunarken, Kuran’dan ayetlerle oy topladı. Bugün ülkeyi İslamcı geleneğin temsilcisi liderler yönetiyor. Seyfi Öngider’in çok doğru bir saptamayla ifade ettiği gibi, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ’in çocuklarına, Deniz’lere kıyarken, Necip Fazıl kuşağının önünü açtı. Milli Türk Talebe Birliği’nden (MTTB) Cumhurbaşkanı olarak ’da. Tayyip Erdoğan Başbakan. Eski darbeci gelenek bu kez de, ‘’la, Sarıkız, Ayışığı planlarıyla sahnede. Bırakın da artık, “Seçimle gelen, seçimle gitsin!” 12 Eylül’ün günahları unutulmasın. 564521 12 yaşında doğum yaparken öldü Aşiret geleneklerinin toplumsal hayata hakimiyetiyle çocuk yaşta evliliklerin yaygın olduğu Yemen'de, 12 yaşındaki bir çocuk doğum yapmaya çalışırken öldü. Yerel insan hakları örgütü Siyac'ın açıklamasına göre, başkent Sana'nın 223 kilometre batısındaki Hudayda vilayetindeki el Zehra bölge hastanesinde gün boyunca doğum yapmaya çalışan 12 yaşındaki Fevziye Abdullah Yusuf, ölü doğum sırasında şiddetli kanamadan hayatını kaybetti. En yoksul Arap ülkesi olan Yemen'de çocuk haklarının geliştirilmesi için çalışan örgüt, Fevziye'nin, babası tarafından, Suudi Arabistan'da çiftçilik yapan 24 yaşındaki biriyle evlendirildiğinde sadece 11 yaşında olduğunu belirtti. İnsan hakları örgütü, her yıl ne kadar çocuk yaşta evlilik yapıldığı konusunda sağlıklı istatistik veri olmadığından yakınırken, Sosyal İşler Bakanlığının son raporuna göre ülkedeki kızların 4'te biri 15 yaşından önce evlendiriliyor. Yemen'de çocuk gelinler sorunu özellikle yıl önce, yaşındaki bir kız çocuğunun 30 yaşındaki bir adamla evlendirilmesi üzerine mahkemeye boşanmak için başvurmasıyla uluslararası gündeme gelmişti. Çocuğun en sonunda davayı kazanmasının ardından bazı milletvekilleri de bu uygulamanın önünü kesmek için çalışmalar yürütmüştü. Parlamentodan şubat ayında evlenme yaşının en az 17 olması gerektiği yönünde bir yasa geçerken, bazı milletvekilleri ise hala, "İslama karşı" diye nitelediği bu yasayı değiştirmek için uğraşıyor. Yasa devlet başkanının onayından önce bu milletvekillerinin girişimiyle yeniden değerlendirilmek üzere parlamento anayasa komisyonuna geri gönderildi. Yemen'deki kadar yaygın olmasa da çocuk yaşta evliliklerin petrol zengini Arap ülkesi Suudi Arabistan'da da bulunduğu belirtiliyor. 564936 45 dakikalık 'kurtarıcı' Beşiktaş’ın transferin son günlerinde G.Antepspor’dan milyon euro bonservisle aldığı Tabata ilk resmi maçına Galatasaray karşısında çıktı. Mücadeleye ilk 11’de başlayan Sambacı, ikinci yarı oyundan alındı. Beşiktaş Teknik Direktörü Mustafa Denizli, Tabata için “Şimdi bir şey söylemek çok gerçekçi olmaz. İlk maçında heyecanlı olması baskı yaratmıştır. Bu doğal” dedi. 45 DAKİKALIK PERFORMANSI Topla buluşma: 33 İsabetli pas: 26 Etkili aksiyon: 13 Basit top kaybı: Yapılan faul: 563610 Arınç'tan 12 Eylül için ilginç yorum Eşi Münevver Arınç ile Eskişehir'e gelen Bülent Arınç, Eskişehir Girişimci Sanayiciler ve İşadamları Derneği'nin (EGSİAD) yeni binasının açılışı dolayısıyla düzenlenen törene katıldı. Arınç, Eskişehir Valisi Mehmet Kılıçlar, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan, AK Parti Eskişehir Milletvekili Nedim Öztürk ve dernek başkanı Erdoğan Ercan ile binanın açılışını yaptı. Arınç, burada düzenlenen toplantıda, program için 12 Eylül tarihini belirlerken ''12 Eylül şuydu'' diye düşünerek bunu kararlaştırmadığını belirterek, ancak günün boş olduğunu kaydetti. Derneğin yöneticilerine ''12 Eylül olabilir mi'' diye sorduğunda aklına 1980'in gelmediğini ifade eden Arınç, şöyle konuştu: ''Kenan Evren hemşehrim de aklıma gelmemişti. Ama burada beni büyük bir sürprizle karşıladılar. Bulunduğumuz salona merhum Hasan Polatkan'ın isminin verilmesi çok büyük bir kadirşinaslıktır. Başta Adnan Menderes olmak üzere Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ı her zaman rahmetle yadediyoruz. Türk milletinin kalbinde günden bu yana yer almış ve yerleri hiçbir zaman küçülmemiş, hep büyümüş insanlardır. Onları anabiliyorsak, onları rahmetle hatırlıyorsak inanın artık 12 Eylül'leri hatırlamaya ve anmaya gerek kalmamıştır.'' Arınç, eskiden bunların hepsinin bayram olarak kutlandığını hatırlatarak, ''Mesela ortaokul talebesiyken yıllarca 27 Mayıs'ın resmi bayram olarak kutlandığını hatırlarım. Birçok şeyler de böyleydi. Sonra günü geldi ki bunlar bayram olmaktan çıktı, çıkarıldı'' diye konuştu. Şimdi Türkiye'nin 12 Eylül 1980'de olanları ''Acaba ne yapsak da onun izlerini silebilsek'' diye ayrıca düşünmeye başladığını anlatan Arınç, şöyle devam etti: ''Bence bunu düşünmeye başlamak bile çok büyük bir iştir. Artık Türkiye açık-gizli darbelerin olmadığı, demokrasinin bütün unsurlarıyla canlı olarak yaşandığı bir ülke haline geldi. Bundan dolayı çok mutluyuz. Demokrasiyi çok sevdik. Onu kaybetmeye de hiçbir zaman rızamız yok. Bu havayı teneffüs edeceğiz. Türkiye'de herkes özgürlüğü, kendine tanınan hakları, ayrımcılığı reddeden davranışları fazlasıyla benimsediğini görüyoruz. Yani geçmişte pek çok olay ekonomiyi ve siyasi istikrarı baltalamıştır. Ne zaman ki ülkeye istikrar geldi işte zaman Türkiye büyük bir hızla ileriye doğru adım attı.'' 564532 "Çalışmalar sürüyor" İstanbul Büyükşehir Belediyesince, Çatalca'da etkili olan selde kaybolan vatandaşları arama çalışmalarının sürdürüldüğü bildirildi. Büyükşehir Belediyesinden yapılan yazılı açıklamada, kurtarma birliklerinin Çatalca İtfaiyesinde durum değerlendirmesi yaptıktan sonra, arama çalışmalarına başlayacağı belirtildi. Açıklamada, bugünkü çalışmalara 32 itfaiye personeli, AKOM arama kurtarma birliği, 25 personel, bot, iş makinesi ve aramada kullanılan köpeklerin de katılacağı kaydedildi.. 564177 Allah Müslümanların anlayışını geliştirsin Allah Müslümanların anlayışını geliştirsin 14 yaşımdan beri Kur'an okuyorum ama hala Kur'an'da yeni ayetler buluyorum diyen, İslam tasavvuf alanında yoğunlaşan Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç: KÜBRA&BÜŞRA İLE İKİDE BİR Geçtiğimiz haftalarda Ramazan ayı ile başlayan Hekimoğlu İsmail, Emrullah Hatipoğlu ve Hayrettin Karaman röportajlarında Müslümanın nasıl yaşaması gerektiğini, İslam dininin nasıl bir din olduğunu, bildiklerimizi, unuttuklarımızı, doğruları, yanlışları, yaptıklarımızı ve yapmadıklarımızı konuştuk. Ramazan ayı bitmeden de dinin özü olarak kabul edilen tasavvufun incilerini Mahmut Erol Kılıç ile konuşmak istedik. Kılıç, Marmara Üniversitesi Tasavvuf Anabilim Dalı Sistematik Tasavvuf Bilim Dalı Başkanlığı ve İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi başkanlığını yapmış bir isim. Bu sevdaya okulda Siyasal Bilimler eğitimi görürken sıra atlarında tasavvuf kitabı okuyarak başlamış. Onunla tasavvufun Hz. Adem ile başlamasından, nefs mertebelerine, oradan tarikatlara, oradan da Mevlana'ya uzanan uzun soluklu bir röportaj yaptık. Ramazan ayına dair hoş bir ses bırakmak istedik. Eksik kalanları belki bir daha ki Ramazan'a konuşuruz kim bilir? Siz tasavvufun yeryüzüne Hz. Adem ile geldiğini söylüyorsunuz. Tasavvufun İslam'ın başlangıcına göre Hz. Muhammed ile ortaya çıkması gerekmiyor mu? İfadelerin sadece hakiki değil mecaz tarafları da vardır. Tarihsel olarak baktığınızda İslam tasavvufu mantıken Hz. Peygamber ile başlamış olması gerekiyor. Yani siz bunu mecaz anlamında mı söylediniz? Mecazın anlamı; Tasavvuf bir düşünüş tarzı olduğu için insanla birlikte ortaya çıyor. Tıpkı tevhidin tarihinin Hz. Adem ile başlaması gibi. Tasavvuf insanın din üzerinden tanrısıyla kuracağı bir irtibat modeli. Ama din merkezli birçok model var tabi. Yani… İslamiyet, Hz. Muhammed'e indirilen vahyin alimleri, arifleri tarafından işlenmiş bir hale getirilmiştir. Günümüzde İslam düşüncesi işlenmiş şekliyle var. Tasavvuf evrensel bir model. Evrensel olduğu için insanoğlunun yeryüzü hayatıyla başlıyor. Tıpkı şunun gibi; Allah Hz. İbrahim için 'o benim sevgilimdir' diyor. zaman Hz. İbrahim'den önce sevgili ve aşk yoktu demek değil. Tasavvuf Hz. Adem'den bu yana zaman içinde şekil değiştirip, dönüştü mü? Dinler zamana göre şekil alabilirler. Tasavvuf 'öz'e hitap eden bir bilim dalı olduğu için 'öz' Hz. Adem'den bu yana aynı 'öz'dür ama form değişebilir. Hz. Adem'deki yaklaşımla, Hz. İbrahim'deki yaklaşım, Hz. Musa'daki tasavvufi yaklaşım, Hz. Muhammed'teki tasavvuftaki yaklaşım farkı bu yüzdendir. Müslüman olup, ibadetlerini yerine getirip, ömründe tasavvufla hiç karşılaşmadan yaşamış biri olabilir mi? Tabiki. Kendi içindeki cevheri fark etmeden yaşamış bir çok insan var. Tasavvufu bilmeden, tanımadan, tanışmadan yaşamış ve vefat etmiş insan çok. Onu bilmemek insanın kendi iradesinden midir? Şöyle; Bu 'ben hayatımda hiç aşık olmadım' demeye benziyor. İnsanın içinde meleke vardır ama çalıştırmamış olabilir. Tasavvuf biraz da nasip işidir. Kimisi bunu fark eder, kimisi de etmez. Bir ayette 'Bilenler ve bilmeyenler hiç bir olur mu' diyor. Tasavvuf bilmek midir yoksa yaşamak mı? Bilmek önceye alınmıştır. Kur'an kişisel gelişim terminolojisi üzerinde çok duruyor. Bilmeye ve bilinçli olmaya teşvik ediyor. Bu sadece nasip işi midir? Çabayla ortaya çıkmaz mı? Önce ihtiyaç duymanız lazım. İçten gelen tabi bir meyil arzu olmazsa susamamış birisine su vermiş olursunuz. Tasavvufa talib olmanın dini bir derecesi var mı? Avam kişiler için dini bilmeden tasavvufa geçilmez denir… İnsanlarda katmanlar vardır. Ben sizin sadece zahirinizi görüyorum ama kendi iç bedenleriniz var. En samimi arkadaşınızın bildiği yönleriniz var. Ben sizin samimi arkadaşınız değilim. Bakınız halkalar var. 10 dk. içinde sizin bütün sırlarınızı öğrenebilir miyim? Mümkün değil… Bunun belirli bir süreci var. Yakınlaşma eylemi var. Yakınlaşmayla beraber bilginiz de artar. Aynı mekanizma dini ilimlerde de geçerli. Dini ilimler sadece mantıksal kitap okumalarıyla gerçekleşecek birşey değil. Din merkeze doğru bir yakınlaşmayla elde edilen açığa çıkan bir bilgidir. Ama bu sadece tasavvuf için söylediğiniz birşey değil mi? Tabi. Ben Tasavvufun öngördüğü din yönteminden bahsediyorum. Yoksa fıkıh'ın öngördüğü din yöntemi var. Din bir tane olabilir ama anlayışları birbirinden farklıdır. Yeryüzünde herşey mertebeli yaratılmış. 'Biz gökyüzünü ve yeryüzünü yedi kat yarattık' ayetinde olduğu gibi. Yaratılan herşeyde katlar var ise metinlerde de dereceler var. Kur'an-ı Kerim'de de var… Elimizde tuttuğumuz kitaba biz Kur'an diyoruz. Aslında Kur'an değildir Mushaf'tır. Kur'an ise onun içindedir. Daha sonra Furkan, sonra Ümmül kitab, en sonunda Nev-i Mahfuz diye katmanları vardır. Şu an Müslümanlar Mushaf düzeyinde Kur'an'la muhataplar. Oysa sahabenin Kur'an'a yaklaşımı yürüyen Kur'an'dı. Ellerinde bir Mushaf taşımıyorlardı. yüzdendir ki tasavvuf kitaplarında kendi içlerinde dereceleri var. Bu dereceleri herkes anlayabilir mi? Siz hangi derecede ve hangi hal üzerindeyseniz kitap size ancak dereceden konuşabilir. Peygamberimizin ettiği dualar arasında 'Rabbim benim anlayışımı geliştir' duaları vardır. 14 yaşımdan beri Kur'an okuyorum. Her sene Kur'an'da yeni ayetler buluyoruz. 'Herkes kabına göre ilim alır' sözü de olduğu gibi... Tabi. Allah'a duyulan aşk aracı olmadan anlaşılamaz mı? Bütün ilimlerde ister dini ilimler, ister din dışı ilimler olsun bir öğretmenle öğrenilir. Mesela; araba kullanmak, güreş yapmak, el sanatları gibi bütün ilim dallarında her zaman bir öğretici vardır. 'Allahla kul arasına girilemez' deyip şeyhlik sistemini eleştirenler var… Bu yanlış anlamanın verdiği bir düşünce tarzıdır. Biz erkekler traş oluruz. Berber koltuğuna oturduğunuz zaman berber eline bir ustura alıp boğazına götürür. koltuğa oturmuş kişi; 'Ne yapıyorsun?' dese adamı kapı dışarı ederler. Sen berberin kabiliyetine yeteneğine, mesleğindeki uzmanlığına güvenmişsen, kendini teslim etmişsen ve ona şirk dersen, kovulursun. Aracısız tanrıya ulaşan var mıdır? Yok mudur? Aracısız Allah'a ulaşılamaz. Ancak aracıda problem olabilir. Sokaktan birini aracı bulursan olmaz. İslam teslim olmak demektir. Peygamberin karşısında 'ben biliyorum' diyemezsin. 'Birşey biliyorsam da hiçbirşey bilmiyorum' diyenler alim olmuşlardır. 'Ben biliyorum diyen' şeytanın kardeşleridir. Tasavvuf insanın benlik duygusunu çökerten bir sistem. benlikten vazgeçerken insanın içinde başka bir benlik inşaa etme gibi bir tehlike yok mu? Benlik inşaası benlikten ne anladığımıza göre değişiyor. Bizim kim olduğumuz, 'ben' dediğimiz şeyin ne olduğuyla alakası var. Tasavvuf 'Ben sizi en mükemmel şekilde yarattım' ayetini alıyor, onun yanına 'Ben size kendi ruhumdan üfledim' ayetini koyuyor. Demekki ben insan olarak tanrının ruhunu taşıyorum. Bu bana bir imtiyaz, ayrıcalık, farklılık veriyor. zaman benimle onun arasında kimi teolojik anlayışların zannettiği gibi çok kopukluk ve ayrılık yok. Allah 'Ben size şah damarınızdan da yakınım' diyor… Bir ayeti kerimede de 'içinizdeyim ama görmüyorsunuz' ibaresi geçiyor. Onu görmek ve hissetmek için bizim Allah'ın emanetini taşıyan kutsal bir varlık olduğumuzu anlamamız için birkaç fırın ekmek yememiz gerekiyor. Tasavvuf bunu yapmaya çalışıyor. Benliğin de dereceleri var… Nefsin emaresi var. Bunların hepsi Kur'an'da var. Bugün fıkıh terminolojisi, hadis terminolojisi hepsi Kur'an'dan alınmıştır. Kutsal kitapta birşeyin aramanın yolunu bulmak lazım. Bu emare kişinin değişimini mi amaçlıyor? Bu basamak sizin içinizde aynen alıp yine sizi değiştirip öldürerek yapmıyor. Sizdeki dönüşümü sağlıyor. Bunu bir eğitim programı olarak düşünün. Tasavvufi eğitim sürecine girenler bu nefs mertebesini çıkmaya çalışır ama başaramazsa... Bu yolda olan kişinin kapasitesi ve yeteneği oranında ilerleyişi de farklı oluyor. Bazısı dümdüz, bazısı kuş gibi uçarak, bazısı da iki ileri bir geri şeklinde ilerler. Ama kimisi düşe kalka gider. İnsani oluş ister istemez düşe kalka gitmeyi beraberinde getirir. Bunun sayısı çok mudur? Yüzde 99 böyledir. Güzeli de odur zaten. Kuş gibi uçanlar onlar veli ve nebilerdir. yüzden insanların geneli düşe kalka gider. Allah diyor ki; 'eğer siz günah işlemeseydiniz, sizi helak eder yerine günah işledikten sonra tövbe eden insanlar yaratırdım.' 'Ben de hiç günah yok, temizim' demek en büyük gururdur zaten. Günah sadece haram işlemek değil. 'Varım demek öyle bir günah ki başka bir günah buna kıyas kabul etmez' diyor. Bahsettiğiniz dönüşüme örnek isimler var mı? Tasavvuf tarihinin büyük isimleri İbrahim Bin Ethem, Maruf-i Kerhi gibi yüzlerce isim dönüşmeye örnek sayılabilir. Bu kişiler, hayatlarında dönüşüm yaparak tasavvufa gelmiş kişilerdir. Bu aynı zamanda kötü bir hayattan iyi bir hayata geçiş şeklinde de olabiliyor. Örn; Yol kesicilik, haydutluk, zevkü sefa içerisindeyken bulanlar var. Bunun dışında dini ilimlerde dönüşüm geçirerek gelenler vardır. İmamı Gazali gibi. Müslüman olarak dünyaya geliyorsunuz. Siz müslümanlığı değil, sizi seçmiş oluyor. Bir de Müslümanlığı sonradan seçenler var… Bir ayet var 'Ey iman edenler iman edin.' diye. Müslüman olarak doğmak bir bakıma bir avantaj sağlıyor. Ama bununla iş bitmiyor. Müslümanlığın için doldurursan ne ala? Tasavvufa çok ibadet yapmakla ulaşılabilir mi peki? Namazla, oruçla, zekatla iş bitmiyor. Elbette tasavvuf ibadetsiz olmaz. Ama tasavvuf dışında ibadet ibadet olduğu için yapılıyor. Ona 'namaz perestlik' diyoruz. 'Ben günde şu kadar namaz kılıyorum, şu kadar hacca gittim' demek değil. Tasavvufta ibadet aşkla cezbeyle yapılan birşeydir. Rakamsal değildir. zaman… Hepimiz için aslında Müslüman doğan ve Müslüman olarak doğmayan içinde hayatımızda dönüm noktası gerekir. 'Ölmeden evvel ölünüz.' Sözünde iki ölüm ifade ediliyor. Demek ki hayatta iki ölüm var. Birisi fiziki diğeri ise ruhani. Bunun mukabili olarak da iki tane doğum vardır. Biri anneden doğum diğeri aydınlanma doğumudur. İki kere doğmak lazım. 80 yaşlarında insanlarlara; 'kaç yaşınızdasınız?' diye sorduğumda bana verdikleri cevap; on ikiydi. Demek ki on iki yıl olmuş fark edeli. Ancak fark ettiğiniz zaman doğarsınız. KİMSE MEVLANAYI ANLAMA OLGUNLUĞUNA SAHİP DEĞİL 'Ne olursan ol yine gel' sözü herkesçe farklı yorumlanıyor. Bunun bir davet cümlesi olma dışında taşıdığı başka anlamlar yok mu? Aslında cümle olarak Mevlana'ya ait bir söz değildir. Ama Mevlana söylemese de mana olarak muhalif olduğu anlamına gelmiyor. 'Gel' ne demek? Öncelikle Allah kimseyi kovmuyor. Bugün Afganistan'da El Kaide'nin Allah anlayışları var. Ellerinde metre, köşe başında sakal ölçüyorlar. Sufilerin Allah anlayışında da, 'Merhamet benim rahmetim gazabımı kuşatmıştır ve ben tövbeleri kabul ederim' diyen bir Allah var. 'Ne olursan ol gel' sözü ilahi bir sözdür. Peki oradaki 'gel' nasıl bir anlam taşıyor? 'Kapıdan içeri bir gir' demektir o. Başkaları gelmeden evvel başka birşeyler istiyorlar. Takva sahibi olmak gibi. Onların kalıbına uymayan biriyseniz siz isteseniz de gidemiyorsunuz çünkü sizi almıyorlar. Ama tasavvuf öyle değil. Mesela; içki içen bir insan müftüye veya Şeyhülislama gidemez. Şeyhülislam hukuk makamını temsil eden kişiye göre yaptığı iş haramdır. Ama tekkelerde öyle bir hoşgörü olmuştur ki 'Al şişeni de gel' denmiştir. Hz. Mevlana 'herkesin gördüğü Mevlana ben değilim. Herkes beni kendine uydurmaya çalıştı onların görmek istedikleri Mevlana değilim ben' diyor… Birden fazla Mevlana algısı yok mu? Herkes Mevlana'nın ne dediği ile ilgileniyor. Bu yüzden ortada bir çok Mevlana var. Mesela; Elinde fotoğraf makinasıyla gezen bir turist Mevlana var New York'ta geziyor. Kimse kendini Allah'a değil de, Allah'ı kendine uydurması gibi Mevlana'yı da herkes kendine uydurmaya başladı. Tarihte birçok alim var. Neden Mevlana bu kadar popüler? Meşhur olan kişi iyi kişidir, meşhur olmamış kişi iyi kişi değildir anlayışı tasavvufa aykırı bir yaklaşım. Yer yüzünde çok isimsiz kahramanlar geldi geçti. Kitap yazmamış ama kitap gibi adamlar var bu dünyada. Roman veya şiir yazmamış ama insan yetiştirmiş belki. Mevlana'nın şöhreti bu güne kadar gelmesinin sebebi eser bırakmış olmasıdır. Bu popülarite Batı'nın Mevlana'ya ilgisinden kaynaklanmıyor mu? Bu Türkler'in 30 yılını kapsayan birşey. Osmanlı'nın kuruluşundan bu yana Mevlana tanınıyordu. Nazım Hikmet şiirlerinde; 'Ben senin müridinim Mevlana' diyordu. Son onbeş yıldır insanlar şehirlerden köylere gittikleri için, 'Köy Müslümanı' oldukları için Mevlana'yı anlamada zorlanıyorlar. Cumhuriyet döneminde İslam kırsala kaçmıştır. Oysaki Osmanlı'da rafine İslam şehirlerdedir. Daha henüz Mevlana'yı anlama olgunluğuna ermemişlerdir. TARİKATLAR HAKİKATE ERMEDİKÇE BİR İŞE YARAMAZLAR Tasavvuf sadece medreseler ve dergahlarda mı yaşanır? Hayır. Mekana bağımlı değildir, ruhani bir hayattır. Bütün yeryüzünde herhangi bir özel mekana ihtiyaç duymadan yaşanabilir ama zaman içerisinde her düşünce mekanını doğurduğu gibi onun da mekanı zamanla oluşmuş. Genelde dergahlar tercih ediliyor ama bu şart değil. Bugün dergahlar kapatılsa bile tasavvuf kapatılamaz. Tasavvuf insan seçer mi? Tabi. Ama 'ne olursan ol gel' de diyor… Dini ilimlere bunu tatbik ettiğimiz zaman, şeriatın iç katmanlarına doğru bir yolculuğa başlarsınız yani yola girmiş olursunuz. Yolun adına 'tarik' deniliyor. Şeriattan sonra tarikat, tarikattan sonra marifet ve hakikat gelir. Bir piramit gibi düşünecek olursak; Şeriat en alt kademe olup tarikat hakikate gittikçe daralır. Dolayısıyla, sayısal olarak, dindarların çoğunluğu şeriat eğitilir. Ama tarikat ehli azalır, kaldı ki tarikat ehli olmakla da iş bitmiyor. Günümüzde birçok yol ve yolların isimleri var. Mevlevi, Bektaşi ve Kadiri gibi. İsim burada ne kadar önemli? Burada önemli olan hakikate ermek. Hakikate erişilmediği sürece ne şeriat, ne tarikat hiç biri maksadını yerine getirmez. Tarikatçılar araçlarını amaçlaştırdılar. Amaç hakikate ermektir. Eğer ermemişsen bunların hepsi futbol takımı tutmaya benzer. Ya hakikate eremezse… Ermese bile hakikatın ışıkları, parıltıları oluşur üzerinde. Tasavvufta herkes aynı eğitim metodlarından mı geçer? Her insanın meşrebi farklı olduğundan tasavvuftaki eğitim de ona göre değişiklik gösteriyor. Kadın erkek eğitimi de ayrıdır. Ancak bunlar başlangıç düzeyi için böyledir. Tevhid dersleri başlayınca orada kadın erkek ayrımı olmaz. yüzden tasavvufta bazen seçer. Peki burada talebe eğiten kişilerin izlediği yöntem nedir? Tasavvuf yolunda bazı öğretmenler, görevli, izinli, otorite bir eğitmen; 'Ben iki kişiyi ömrü hayatımda eğitmekten görevliyim, ikiden fazla talebe almayacağım' diyebilir. Mesela; Şems-i Tebriz-i sadece Mevlana'yı eğitmekle görevlendirilmiştir. Bir kişiye özel öğretmen vardır Tasavvufta eğitimin tek metodu yoktur. Kişiye özeldir. 564097 Afganistan kan gölü 120 ölü Afganistan kan gölü 120 ölü KABİL Afganistan'da 20 Ağustos'ta yapılan başkanlık seçimlerinin sonuçları beklenirken, şiddet olaylarında yaklaşık 120 kişi hayatını kaybetti. Ülkenin batısındaki Ferah vilayetinde güvenlik güçleriyle Taliban üyeleri arasında çıkan çatışmalarda 50 direnişçinin öldürüldüğü açıklandı. Afgan Ordu Sözcüsü Abdülbeşir Ghori, çatışmalarda Amerikan ve Afgan askerinin de öldüğünü söyledi. Çatışmada sivil de hayatını kaybetti. Operasyonun, Taliban'ın insani yardım konvoyuna pusu kurmasının ardından düzenlendiği bildirildi. Kurulan pusuda polis ölürken, sivil de yaralandı. Bu arada Afgan Yüksek Seçim Kurulu, yüzde 92'si tamamlanan sayım sonuçlarına göre Hamid Karzai'nin yüzde 54 ile seçimi önde götürdüğünü açıkladı 564070 SONSUZ BEYAZLIKTA KÜÇÜK BİR NOKTA Bu sırada eski arkadaşı Selim, ona 'iyi niyetli'; ama kötü sonuçlara gebe bir teklifte bulunur. Selim, hasta amcasının tedavisi için babasındaki tarihî değeri olan Kur'an'ı satmaya karar verir. Ahmet'e de bu işten 'hatırı sayılır' bir para kalacaktır. yıllık bir hapis geçmişi olan Ahmet, milyon Euro 'fiyat' biçilen Mushaf'ı satmak için aracıları ayarlar. Her şey ayarlanmışken Selim, son anda vazgeçince işler karışır. Bir önceki filmi Cenneti Beklerken'de minyatür sanatının formlarını filmin görsel merkezine alan Zaim, Nokta'da da hat sanatından yola çıkıyor. 564102 Türkiye'ye tarihi füze satışı Türkiye'ye tarihi füze satışı ABD, Türkiye'ye 7,8 milyar dolar değerinde Patriot PAC-3 füzesavar takımı satmayı planlıyor. Obama yönetimi satış planıyla ilgili Kongre'yi bilgilendirirken eğer gerçekleşirse bu, ABD'nin son yıllardaki en büyük silah satışı olacak. WASHINGTON Amerikan yönetimi, İran sınırındaki tek NATO ülkesi olan Türkiye'ye 7,8 milyar dolar değerinde füzesavar satmayı planlıyor. ABD Başkanı Barack Obama yönetiminin, Türkiye'ye muhtemel bir Patriot PAC-3 füzesavar takımının ve ilgili aksamının satışı konusunda önceki gün Kongre'yi bilgilendirdi. Pentagon'un Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı'ndan yapılan açıklamaya göre söz konusu satış; 13 adet Patriot ateşleme birimi, 72 adet Patriot Advanced Capability (PAC3 İleri Kapasiteli Patriot) ve yerde konuşlu hava savunma sistemi için bir dizi donanımı içeriyor. Gerçekleşmesi halinde satış, ABD'nin son yıllarda yaptığı en büyük miktardaki silah satışların biri olacak. Aynı zamanda Türkiye de ABD'nin en büyük silah müşterilerinden biri olduğunu gösterecek. LOCKHEED FİRMASI SATACAK Türkiye'ye yapılacak silah satışının yüklenici firmaları ise Raytheon Co ve Lockheed Martin Corp. şirketleri olabileceği belirtildi. ABD'de yasalara göre silah satışlarının Kongre'ye bildirilmesi gerekiyor. Kongre'nin, her ne kadar şimdiye kadar resmi olarak bildirilmiş bir satışı hiç durdurmamış olsa da, satışa onay vermemek için 15 günü bulunuyor. Kongre'ye yapılan açıklamada Türkiye'ye silah satışının ayrıca bölgedeki askeri dengeyi değiştirmeyeceğine dikkat çekiliyor. Söz konusu satışın, 17 Nisan 2007'de Türkiye'nin açtığı ve Rusya, ABD ve Çin'in yarıştığı füze savunma sistemi ihalesi ile ilgili olarak şirketlerin ihaleye giriş için Kongre'den onay alması şeklindeki bir ön girişim olduğu ifade ediliyor. Öte yandan ajanstan yapılan açıklamaya göre Türkiye, PAC-3 füzelerini, füze savunma kapasitesini güçlendirmek, savunmasını güçlendirmek ve bölgesel tehditlere karşı koymak için kullanabilecek. Açıklamada Türkiye'nin "bölgede barışın ve istikrarın sağlanması konusunda ABD'nin bir ortağı olduğuna" da dikkat çekiliyor. Ayrıca ABD'nin, bir NATO üyesi müttefikine, bölgede kabul edilebilir bir askeri dengeye katkı sağlayacak güçlü ve hazır bir savunma kapasitesi geliştirmesi ve sürdürmesi için yardım etmesinin, Amerikan çıkarları için hayati derecede önemli olduğu ifade ediliyor. ABD ile yeniden yakınlaşma mesajı ABD'nin füze satış planını uzmanlar, Türkiye'nin son yıllarda silah satın alma konusunda ABD'den uzaklaşmaya yönelik eğiliminin, tersine dönmesi olarak değerlendiriyor. ABD'deki Congressional Research Service'den Steven Hilderth PAC-3 füzelerinin, İran'ın kısa menzilli SCUD füzelerine karşı Türkiye'ye savunma kabiliyeti sağlayacağını söylüyor. Hildreth, İran'daki füzelerin menzilinin, tüm Türkiye'ye ulaşabildiğine dikkat çekiyor. İran'la ilişkiler riske girmez Amerika'daki Congressional Research Service, geçtiğimiz yıl hazırladığı bir raporda Türkiye'nin ABD için stratejik öneminin, ağırlıklı olarak Adana'da bulunan İncirlik Üssü'nden kaynaklandığını kaydetmişti. Aynı kuruluştan Carol Migdalovitz füze satışı ile Türkiye'nin, İran ile gelişmiş ilişkilerini de riske atmadığını belirtiyor. Migdalovitz, "Türkiye İran ile karşılıklı ticari ve enerji alanındaki ilişkilerini geliştirirken, nükleer programı konusunda ise ihtiyatlı duruyor" diye konuşuyor. 564865 Şırnak'ta çatışma: asker yaralandı Edinilen bilgiye göre, Akçay köyü kırsalında arazi arama tarama faaliyeti yürüten güvenlik güçleriyle terör örgütü PKK üyeleri arasında çatışma çıktı. Çatışmada, bir güvenlik görevlisi hafif şekilde yaralandı. Yaralı, Şırnak Askeri Hastanesinde tedavi altına alındı. Bölgede operasyonlar sürüyor. 564188 “Peptique” ile Sonbahara hazırlanın… “Peptique” ile Sonbahara hazırlanın… Güneşin kurutucu, yıpratıcı etkisinden nasibini alan, lekelenen cildiniz sonbahara hazır mı? Cildinizi yenilemek ve canlandırmak için önerimiz “Peptique” Peptique, ciltte gençlik hormonuna benzer bir etki göstererek; cildi tazeler, sıkılaştırır ve elastikiyet kaybını önler. UV ışınlarının etkisiyle oluşan cilt lekeleri üzerinde hızlı etki gösteren krem, aynı zamanda ciltteki çizgileri de azaltarak yaşlanma sürecini yavaşlatıyor. Özel formülü, benzer ürünlere kıyasla çok zengin ve konsantre çeşit Peptide (yüzde 6,6 oranında) içeriyor. 564732 CANLI Trabzonspor çıkış arıyor! Fazla uzatmaya gerek yok bu maçı alsa ne olur almasa ne olur. trabzonspor bu güne kadar hep geçmişin mirasını yedi şimdi sıradan bir takım oldu 12galibiyet 38 puanla şampiyon olma devri biteli yıllar oldu BROOS hafta dayanır demiştim kovuldu kovulacak. özetle bu takım bundan sonra şampiyonlugu rüyada bile göremez iyi bir orta sıra takımı olup arada bir saman alevi gibi parlar ve söner TRAB SON SPOR OLARAK YOLUNA DEVAM EDER ACI AMA GERÇEK 564190 Çocuklar biyoçeşitliliği tuvale yansıtacak Çocuklar biyoçeşitliliği tuvale yansıtacak Bayer ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın (UNEP) düzenlediği çevre konulu Uluslararası Çocuk Resim Yarışması'nın 2010 yılı konusu “Biyoçeşitlilik: Doğaya Bağlanma. ile 14 yaş arasındaki çocukların katılabildiği yarışma için eserlerin boyutunun A3 veya A4 olması gerekiyor. Yarışmaya katılmak isteyen çocukların yaptıkları resimleri; arkasına, ad, soyadı, adres, telefon numarası yazarak Bayer Türk Ümraniye Genel Müdürlük Çakmak Mah. Balkan Cad. No:53 34770 Ümraniye adresine göndermeleri gerekiyor. 564172 Minik mehteranlar Minik mehteranlar KAYSERİ (A.A) Kayseri'de yeni kurulan mehter takımında yer alan çocuk, izleyenlerin ilgisini çekiyor. Kurulduktan sonra ilk konserlerini vermeye başlayan Develi Gençler Derneği Mehter Takımı'nda, 10 ve 11 yaşlarındaki minik mehteran da görev yapıyor. Ramazan ayında konser vermeye başlayan mehter takımının kurucusu Murat Kahyaoğlu, mehter kültürünü yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak istediklerini söyledi. Takımdaki minik mehteranların eğitimiyle de birebir ilgilenen Kahyaoğlu, 'Genç nesillerin kültürlerini öğrenmeleri için kendi öğrendiklerimizi çocuklarımıza aktardık. Elimizden geldiğince öğretmeye çalışıyoruz. İnşallah mehter takımımız kalıcı olur" dedi. 564508 Nabucco'nun alternatifi yok Almanya eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, Hazar ve Ortadoğu bölgesindeki doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınmasını öngören Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi'nin başarısızlığının Avrupa için büyük bir felaket olacağını söyledi. "Nabucco'nun alternatifi yok." diyen Fischer, Berlin'de Alman basın mensuplarına yaptığı açıklamada 27 Eylül'den sonra Almanya'da şekillenecek yeni hükümetin Nabucco konusuna ağırlık vermesini istedi. Joschka Fischer, aynı zamanda Alman enerji şirketi RWE ve Avusturyalı petrol ve gaz şirketi OMV'ye Nabucco konusunda politik danışmanlık da yapıyor. Nabucco Projesi'nin siyasi danışmanı Fischer, "Avrupa'nın gaz tedarikinin çeşitlendirilmesi için Nabucco'dan başka bir alternatif yok." dedi ve Rusya ve Ukrayna anasında sık sık yaşanan gaz geriliminin ilerde Avrupa'nın başını ağrıtmaya devam edeceğini belirtti. Nabucco Projesi'nin hayata geçirilebilmesi için politik iradenin şart olduğunu vurgulayan Fischer, Almanya'da 27 Eylül'de yapılacak genel seçimlerden sonra kurulacak hükümet üyelerine ve Avrupa Komisyonu'na çağrıda bulunarak, "Bu konuda sizlerin yardımı gerekli. Ağırlığınızı koymalısınız." şeklinde konuştu. Fischer, Orta Asya'da Avrupa'nın ihtiyacını karşılayacak yeterli gaz rezervi olduğunu da sözlerine ekledi. Almanya eski Dışişleri Bakanı Fischer'e göre projenin finansmanı pek de sorun değil. Zira Fischer, milyar euronun tedarik edilebileceği kanaatinde. Joschka Fisher, 2010 yılının proje açısından kritik bir zaman dilimi olduğuna hatırlattı. Fischer, 2011'de proje başlanabilmesi, 2014'te de gaz akışının sağlanabilmesi için bu yıl önemli adımların atılması gerektiğine dikkat çekti. Avrupa'nın doğalgazda Rusya'ya bağımlılığını azaltmayı hedefleyen Nabucco Gaz Hattı Projesi, Hazar ve Ortadoğu bölgesindeki doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınmasını öngörüyor. Projeye Avusturya OMV AG, Alman RWE AG, Macaristan'dan MOL Nyrt, Romanya'dan Transgaz, Bulgaristan'dan Bulgargaz ve Türkiye'den Botaş ortaklık ediyor. Projeye ilişkin imzalar 13 Temmuz'da devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla Ankara'da atılmıştı. 563971 Motorize Sabri! Beşiktaş karşısında önemli galibiyet aldıklarını söyleyen Rijkaard, taraftarın bağrına bastığı Sabri için, "Sırtında motor varmış gibi koştu, oynadı. Taraftarın bunu fark etmesine çok sevindim" dedi Galatasaray Teknik Direktörü Frank Rijkaard maçın ardından takımına övgüler yağdırdı. Kendileri için önemli olanın derbiyi kazanmaları olduğunu belirten Hollandalı teknik adam, milli takımlarına giden futbolcular yüzünden takımın 10 gündür idmanlarda sürekli eksik çalıştığını belirterek, "Buna rağmen galip gelen futbolcularımı kutluyorum" dedi. Beşiktaş'ın kadrosuna şaşırdığını ifade eden Rijkaard, "Bizim için sürpriz oldu. 11'de beklemediğimiz futbolcular olduğu için taktiksel bazı değişiklikler yaptık. İlk golü bulunca avantajlı duruma geçtik. Ancak sonrasında oyun düzenimizi unuttuk, disiplinimizden koptuk. İkinci yarıda sorumluluk alıp topu saklamayı başarınca toparladık. Bu yüzden sadece galibiyet için değil, skor için de futbolcularımı kutluyorum" diye konuştu. Bir teknik direktör için her zaman bir şeylerin eksik olacağını belirten Hollandalı hoca, "Ancak bana şu anda durum güzel geliyor. Henüz şampiyonluk konusunda konuşmak için erken ama iyi bir başlangıç yaptık" dedi. Sözlerini bitirmeden önce tribündeki Galatasaraylılara da teşekkür eden Rijkaard, "Her zamanki gibi takıma büyük destek verdiler. Ama ben en çok Sabri'ye tezahürat yapmalarına sevindim. Sabri sırtında motor varmış gibi koştu, oynadı. Tribündeki seyircinin bunu fark etmesi de benim açımdan çok mutluluk vericiydi" değerlendirmesini yaptı. 564034 İtalya ve Japonya,Karkamış antik kentinin kazılarına sponsor olmak için yarışıyor AK Parti Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin, Karkamış Antik Kenti'ndeki kazı işine daha önce Japon Prensi Tomohito Mikasa'nın da talep olduğunu belirterek, "Başbakanımız bir ay içinde kazıları Japonların ya da İtalyanların yapacağına karar verecek." dedi. 563738 Türkiye'de kayıt dışı siyaset sorunu var Türkiye'de kayıt dışı siyaset sorunu var ZONGULDAK (A.A) AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek, Zonguldak'ta iftar yemeğine katıldı. Haluk İpek, Zonguldak'ta partisinin il danışma meclisi toplantısına katılmasının ardından partililerle iftar yemeğinde biraraya gelerek sohbet etti. İftara, AK Parti Zonguldak Milletvekilleri Fazlı Erdoğan ve Polat Türkmen ile AK Parti Zonguldak İl Başkanı Hamdi Uçar, belediye başkanları ve parti üyeleri katıldı. 'TERÖRÜ BİTİRMEK AK PARTİ İKTİDARINA NASİP OLACAKTIR' AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek, 'Terörü bitirmek ve noktalamak, insanımızın içine düşürüldüğü fitneyi sonlandırmak da AK Parti iktidarına nasip olacaktır' dedi. Haluk İpek, Zonguldak'ta partisinin il danışma meclisi toplantısında yaptığı konuşmada, siyaseti halka hesap verme durumunda olan insanların yapması gerektiğini söyledi. İpek, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Türkiye'de çok eskiden beri halka hiç hesap verme durumunda ve anayasada da yetkileri olmayan, siyaset kendilerine yasak olduğu AK Parti iktidarında azalsa da buna tevessül edenlerin siyaset yaptığı bir ülke görünümü zaman zaman maalesef oluyor. AK Parti'nin en büyük hedefi kayıtdışı siyaset yapanları anayasa çizgisine getirip, siyaseti sadece sandıkta halka hesap verme durumunda olanlara yaptırmaktır. Türkiye'de demokrasi geliştikçe siyaset, sandıkta halktan oy isteyenler, kendilerine anayasada siyaset yapma yetkisi verilenler, yani siyaseti kayıt altında olanlar tarafından yapılacak. Demokrasi geliştikçe kayıtdışı siyaset de şekilde ötelenmiş olacak. Kayıtdışı siyaseti kimler yapıyor, bunu hep birlikte görüyoruz. İnşallah, bu gitgide azalacaktır.' DEMOKRATİK AÇILIM Türkiye'de yaşayan herkesin terör konusunun çözümlenmesini istediğini belirten ipek, 'Yüzyıllardır bu coğrafyada birarada yaşamış, aynı kaderi paylaşmış, birbiriyle akraba olmuş insanlarımızın son 30 yılda içlerine düşürülen bu fitnenin uzaklaştırılmasıyla ilgili yapılanın adına 'demokratik açılım' deyin, 'birlik projesi' deyin, bununla ilgili taahhütler siyasi partilerinin programlarında var' dedi. Bunun kendi partilerinin de programında da olduğunu ifade eden İpek, şunları kaydetti: 'Herkes bir şekilde, bunun çözümlenmesiyle ilgili siyasetten irade koymasını arzu ediyor. AK Parti, programında da öngörüldüğü gibi demokratik açılımla terörü bu ülkede sonlandırmakla ilgili çok cesaretle adım atıyor. Çerçevesi İçişleri Bakanımız tarafından ileri ki aşamada açıklanacaktır. Diğer siyasi partiler programlarında bunu dile getirdiler. Hatta CHP'nin Güneydoğu ile ilgili hazırladığı raporlara baktığınızda çok daha ileri boyutta adımlar olduğunu görüyorsunuz. Ama bugün yazdığı şeyleri bir şekilde sanki kendileri yazmamış gibi hep sus pus vaziyetteler. İnşallah terörü bitirmek ve noktalamak, insanımızın içine düşürüldüğü fitneyi sonlandırmak da AK Parti iktidarına nasip olacaktır.' Türkiye'de 20 yıldır yargı reformu yapılmasının dile getirildiğine dikkati çeken İpek, yasama-yürütme-yargı konusunda kuvvetler ayrılığı prensibine sonuna kadar bağlı kaldıklarını söyledi. Güçler ayrılığı ilkesine AK Parti iktidarı kadar herkesin dikkat etmesi gerektiğini ifade eden İpek, 'Yargı reformu dünyada bütün devletlerin yaptığı bir husustur. Çünkü, adalet oksijen gibidir, varlığı çok hissedilmez ama yokluğu anında hissedilir. Dolayısıyla yargı reformunu da bu toplum ve millet, ihtiyaçlarına uygun olacak şekilde gerçekleştirmek durumundadır' diye konuştu. AK Parti Zonguldak İl Başkanı Hamdi Uçar da örgütleriyle düzenli olarak biraraya gelmeyi sürdüreceklerini, genel seçimlere de en iyi biçimde hazırlanacaklarını bildirdi. Toplantı, daha sonra basına kapalı olarak sürdü. 564560 Galatasaray'da Taçsız Kral Metin Oktay anıldı 'da Taçsız Kral Metin Oktay anıldı ve Türk futbolunun "Taçsız Kral" lakaplı efsanevi golcü futbolcusu Metin Oktay, ölümünün 18. yılında kabri başında düzenlenen törenle anıldı. Metin Oktay’ın Kozlu Mezarlığı’ndaki kabri başında düzenlenen anma törenine Galatasaray Kulübü yönetim kurulu üyeleri Sinan Kılıç, Ali Haşhaş, Faruk Bil, Oktay’ın yakınları, Galatasaray camiasından kişiler ile Galatasaray’ın altyapısında forma giyen çocuklar ve taraftarlar katıldı. Yağışlı havaya rağmen katılımın yüksek olduğu okunan dualarla sona erdi. Bu arada, yönetici Haldun Üstünel, törenden sonra basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Metin Oktay’ın örnek alınması gereken bir kişiliğe sahip olduğunu ifade ederek, "Galatasaray’a hizmeti geçmiş, emeğini ve ruhunu vermiş bir insanın mezarı başında bu kadar güzel bir kalabalıkla anılması bizleri gururlandırıyor. Galatasaray formasını taşıyıp, onun ahlakıyla bu camiaya hizmet edecek gençlerimizin önündeki en önemli örnek olmasını diliyoruz. Aramızdan ansınızın ayrıldı, kendisini çok özlüyoruz" diye konuştu. Bir basın mensubunun "Sezon başında Arda’ya 10 numarayı verirken ’Biz ona Lincoln’un değil Metin Oktay’ın formasını verdik’ dediniz. Metin Oktay ruhu sizin için ne demek" şeklindeki sorusuna Üstünel, "Bizim için Arda’nın bugün ortaya koyduğu performans demek" karşılığını verdi. 564229 Venezuela'da deprem Venezuela, 6,4 büyüklüğünde depremle sallandı. Amerikan Jeoloji Enstitüsü (USGS), depremin merkezinin ülkenin önemli petrol ihraç limanlarından Porto Cabello'dan 36 kilometre açıkta, 10 kilometre derinde olduğunu duyurdu. TSİ 23.10'da meydana gelen deprem tüm ülke genelini etkilerken, yerel televizyonlar kimi bölgelerde artçı şokların meydana geldiğini bildirdiler. Deprem sırasında halkın binaları boşalttığı, kimi yerlerde enerji kesintileri meydana geldiği de gelen haberler arasında. Ancak ilk belirlemelere göre can kaybı veya ciddi düzeyde bir maddi hasar bulunmuyor. 563994 Selde hepimizin taksiratı var ’daki sel felaketi nedeniyle herkesin üzüldüğünü dile getirerek, “Bu bir sonuçtur, bunu elbirliğiyle yaptık. Kamu yöneticileri artı vatandaş burada hepimizin taksiratı var” dedi Yıldırım, önceki gece bakanlığınca Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü Tesisleri’nde düzenlenen iftar yemeğinde ulaştırma sektörü çalışanları ve basın mensuplarıyla bir araya geldi. Burada yaptığı konuşmada ’da yaşanan sel felaketine değinen Yıldırım, şöyle konuştu: “Herkes çok şey konuştu, çok şey söyledi ama bu yaşanmış olayı yaşanmamış hale getirmiyor. Olay ilk meydana geldiğinde sınırlı bilgilerle bir değerlendirmem oldu. Bu bir sonuçtur, bunu elbirliğiyle yaptık. Kamu yöneticileri artı vatandaş burada hepimizin taksiratı var. Bu birdenbire olan bir şey değildir. Yılların birikimidir ve bu bölgeyle de sınırlı değildir. 564696 Monza'da Barrichello kazandı Formula Grand Prix'sini Brawn GP pilotu Rubens Barrichello kazandı. F1'in en deneyimli pilotu Barrichello, bu sezon ikinci birinciliğini Monza pistinde elde etti. Brawn GP pilotu, 53 turluk Grand Prix'sini takım arkadaşı Jenson Button'ın önünde kazandı. Dünya şampiyonu Lewis Hamilton, Button'ı kovalarken son turda kaza yaptı ve 'dab puansız ayrıldı. Podyuma çıkan son isim 'den Kimi Raikkonen oldu. Barrichello kariyerinin 11. zaferini elde ederken, klasmanda birinci sırada yer alan ve Haziran'daki Türkiye GP'sinden sonra ilk kez podyuma çıkan Button ile puan farkını bitime dört yarış kala 14'e indirdi. Yarışa ikinci sırada başlayan Force India pilotu Adrian Sutil dördüncü sırada finiş görerek F1 kariyerinin en iyi derecesini yaptı. 'da Fernando Alonso beşinci oldu. McLaren Heikki Kovalainen altıncı, Sauber'den Nick Heifeld yedinci ve Red Bull'dan Sebastian Vettel sekizinci olarak Monza'dan puanla ayrıldı. 'de ilk yarışına çıkan Giancarlo Fisichella dokuzuncu sırada finişe ulaştı ve puan alamadı.  Formula 1'de sıradaki yarış 27 Eylül'de Singapur'da koşulacak. GP klasmanı Rubens Barrichello Brawn Jenson Button    Brawn Kimi Raikkonen    Adrian Sutil    Force India Fernando Alonso    Heikki Kovalainen McLaren Nick Heidfeld    Sauber Sebastian Vettel    Red Bull Giancarlo Fisichella  10 Kazuki Nakajima  Williams 11 Timo Glock    12 Lewis Hamilton    McLaren 13 Sebastien Buemi  Toro Rosso 14 Jarno Trulli    15 Romain Grosjean  16 Nico Rosberg    Williams 17 Vitantonio Liuzzi (b.)  Force India 18 Jaime Alguersuari (b.)  Toro Rosso 19 Robert Kubica (b.)  Sauber 20 Mark Webber (b.)  Red Bull 564527 Milliler Macar medyasında! Finallerde şimdiye dek yaptığı maçı da kazanan Türkiye'nin önüne geleni silindir gibi ezdiği görüşünde birleşen Macar spor medyası, dün oynanan İspanya maçıyla ilgili olarak (A) Milli Takım'ın son dünya şampiyonunu yenerek, bir üst tura çıktığını belirttiler. Macaristan'ın günlük spor gazetesi olan Nemzetisport, ''Türkiye Dünya Şampiyonu'nu yenerek tur atladı'' diye attığı başlığın ardından, Türkiye İspanya ile yaptığı nefes kesen mücadelede sayı ile galip gelerek adını çeyrek finale yazdırdı yorumunda bulundu. Türkler maçta galibiyeti Amerikan Profesyonel Basketbol Ligi (NBA) oyuncusu İlyasova'nın attığı 15 sayı ile kazandığına değinen gazete, Semih Erden'in son iki saniyede faullerden kaydettiği sayıları da unutmamak lazım, Türkiye finale emin adımlarla koşuyor diye yazdı. Telesport.Hu internet sitesi, ''Türkler Dünya Şampiyonu İspanyolları da yendiler'' başlığını attığı haberin devamında, ''yenilgisiz Türkler İspanyolları sayı farkla yenerek namağlup yoluna devam etti'' yorumunu yaptı. Sport Geza, ''Türkiye ispanya'yı da yendi'' başlığını attığı haberinde, Türkiye oynadığı dördüncü maçında dünya şampiyonu İspanya'ya sadece 60 sayı atmasına izin verdi ve boğaları devirdi diye yazdı. Hirextra internet sitesi, ''Türkler İspanyollardan sayı daha iyiydi'' başlığının devamında, ''Türkler dünya şampiyonu İspanyolları sayı farkla yenerek adını çeyrek finale yazdırdı'' değerlendirmesinde bulundu. 564844 "Sel Felaketi" Meclis'e Taşınıyor Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İstanbul'da yaşanan sel felaketini Meclis'e taşıyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Bihlun Tamaylıgil, "Tedbirlerin alınacağı yer Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Bu sorunu Meclis'e taşımaya karar verdik" diye konuştu. İstanbul'da basın toplantısı düzenleyan Tamaylıgil, Dünya Bankası'ndan 2007 yılında derelerin ıslahı için alınan kredinin bu amaç için kullanılmadığını öne sürdü. Tamaylıgil, "Bu sorunu TBMM'ye taşımaya karar verdik. Tedbirlerin alınacağı yer TBMM'dir. Hangi noktada ihmal vardır tespit edilir, tedbirler enine boyuna görüşülür" dedi. 564118 Sağanak 'pas' geçti Sağanak 'pas' geçti İstanbul'da dün 'sel alarmı' verildi. Sağanak için önlemler üst seviyeye çıkarıldı. Ancak, korkulan olmadı. gün önceki selin travmasını yaşayan metropol, Cumartesi kâbusunu Kilyos'ta taşan bir dere ve su birikintilerinin Bostancı'da oluşturduğu trafik sıkışıklığı ile atlattı. MÜSLÜM BAYBURS-İBRAHİM YILDIZ-İSTANBUL Meteroloji'nin sel alarmı vermesi üstüne diken üstünde bulunan İstanbul, yeni sağanak dalgasını ucuz atlattı. Sağanak yağışın beklenen şiddette gelmemesi ve alınan üst seviyedeki önlemler, can kaybını önledi. gün önceki sel felaketinin yaralarını sarmaya çalışan İstanbul rahat bir nefes aldı. KİLYOS DERESİ TAŞTI Dev metropolde dün öğle saatlerinde yeniden etkili olan yağış nedeniyle Sarıyer'deki Kilyos Deresi taştı. Meydana gelen sel sonucu, dere çevresindeki çevredeki bazı ev ve iş yerlerini su bastı. Derhal harekete geçen yetkililer, asfalt yolları kırarak sel sularına karşı köprü yaptı. Ve biriken suyu kısa sürede dağıttı. Dere yatağı kenarında bulunan evlerinin giriş katlar su ile dolarken can kaybı yaşanmadı. EVLERİ SU ALTINDA KALDI Su baskını sonucu bölgeye çok sayıda itfaiye, AKUT ve jandarma ekibi gönderildi. Evlerinde sular altında kalan eşyalarını kurtarmanın derdine düşen vatandaşlar, kurtarma ekiplerinin yardımı ve kendi çabalarıyla su altında kalan evlerinden kurtuldu. İŞ MAKİNALARI KURTARDI Sel suları nedeniyle kurtarma ekiplerinin ulaşamadığı bölgelerde ise iş makineleri devreye girerek ev ve iş yerlerinde mahsur kalan vatandaşları kurtardı. Bu arada, dere üzerindeki çoğu villalardan oluşan yapılaşmalar dikkat çekti. BOSTANCI'DA TRAFİK DURDU Sağanak yağış öğleden sonra da Anadolu yakasında etkisini gösterdi. Yağmur nedeniyle E-5 Karayolu Bostancı kesiminde su birikintisi oluştu. Bu nedenle bölgede araçların geçişleri tamamen durdu. Bölgede oluşan su birikintileri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekiplerince tahliye edildi. Batı yağmura teslim Türkiye'yi etkisi altına alan sağanak yağış, özellikle Batı Anadolu'da etkisini gösterdi. İşte, Batı Anadolu'daki yağmur haritası: İZMİR- İzmir'de akşam saatlerinde aniden bastıran sağanak yağış nedeniyle bazı ev ve işyerlerini su bastı KEŞAN-Tekirdağ'ın Malkara ile Edirne'nin Keşan ilçeleri arasındaki Kadıköy Köprüsü'nde aşırı yağıştan dolayı çökme meydana geldi. Keşan'da da 50'ye yakın evin bodrum katını su bastı. AVŞA- Balıkesir'in Marmara ilçesine bağlı Avşa beldesinde (Avşa Adası) etkili sağanak nedeniyle, çok sayıda ev ve iş yerinin alt katlarını su bastı. LAPSEKİ- Çanakkale'nin Lapseki ilçesinde sabah saatlerinde etkili olan sağanak yağmur bazı ev ve işyerlerinin bodrum katlarının sular içinde kalmasına sebep oldu. KONYA-Konya'da önceki gece saatlerde başlayan yağış sabah saatlerine kadar devam etti. MUĞLA- Muğla merkezle Marmaris, Fethiye, Bodrum ve Datça ilçelerinde gece boyunca etkili olan sağanak yağmur, hayatı olumsuz etkiledi. ANTALYA- Yağış sebebiyle Antalya Büyükşehir Belediyesi'ne ait Ramazan Şenlikleri alanında bulunan standlar zarar gördü. 563855 Sarp özür diledi! Galatasaray-Beşiktaş derbisinin ilk golünü atan Mustafa Sarp, attığı golle ilgili olarak, ''Pozisyonu görmedim ama dokunmasam da topun içeriye girdiğini söylüyorlar. Ama tabii orada bulunmak, topa dokunmak önemliydi'' diye konuştu. Mustafa, Tabata ile yaşadığı olayla ilgili olarak ise, ''O pozisyonda Tabata'nın samimiyetine inanmıyorum. Çok kötü bir yere darbe aldım, ayağım kırılabilirdi. acının stresiyle yapmış olduğum bir hareketti. Bana yakışan bir hareket değil. Başta Tabata olmak üzere herkesten özür diliyorum'' dedi. 563604 Fransa'da Türk tecevüzden tutuklandı Fransa'da Türk tecevüzden tutuklandı Diğer DÜNYA haberlerini okumak için ... 564065 Manchester United Tottenham'a acımadı İngiltere: B.Rovers-Wolverhampton: 3-1, Liverpool-Burnley: 4-0, M. City-Arsenal: 4-2, Portsmouth-Bolton: 2-3, Stoke City-Chelsea: 1-2, Sunderland-Hull City: 4-1, Wigan-West Ham: 1-0. Almanya: Dortmund-B.Münih: 1-5, Freiburg-Frankfurt: 0-2, Hoffenheim-Bochum: 3-0, Mainz-H.Berlin: 2-1, Nürnberg-Mönchengladbach: 1-0, Wolfsburg-Leverkusen: 2-3, Hamburg-Stuttgart: 3-1. İtalya: Livorno-Milan: 0-0. İspanya: A.Madrid-Santander: 1-1, Getafe-Barcelona: 0-2. 564643 "Sütten ağzım yandı bir kere" "Sütten ağzım yandı bir kere" 13.09.2009 15:38Şu sıralar hem oyunculuğa ilk adımı atmanın, hem de yeni albümün heyecanını birarada yaşayan Pınar Aylin, evliliğe tövbe ettiğini itiraf etti. Süper Star Life'ın haberine göre, sempatik sanatçı 10 aydır birlikte olduğu iş adamı sevgilisiyle çok mutlu olduğunu söylerken, evlilikle ilgili sorulara ise İlişkimde çok mutluyum ama evlilik düşünmüyorum, sütten ağzım yandı bir kere" sözleriyle yanıt verdi. 564433 Çatalca'daki kayıplar aranıyor ÇATALCA: İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden yapılan yazılı açıklamada, kurtarma birliklerinin Çatalca İtfaiyesinde durum değerlendirmesi yaptıktan sonra, arama çalışmalarına başlayacağı belirtildi. Açıklamada, bugünkü çalışmalara 32 itfaiye personeli, AKOM arama kurtarma birliği, 25 personel, bot, iş makinesi ve aramada kullanılan köpeklerin de katılacağı kaydedildi. SİLİVRİ: Silivri de yaralarını sarmaya çalışıyor. Çalışmaları yerinde izleyen ve sel maduru vatandaşların sorunlarını dinleyen Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, pazartesi günü yapılacak olan Bakanlar Kurulu toplantısında, Silivri'nin "Afetten zarar gören bölge" olarak ilan edilmesini istedi. Sel nedeniyle dışı elektrik, ve su kullandığına dikkat çeken Işıklar, bu konuda vatandaşın lehine bir düzenleme yapılması gerektiğini söyleyen Işıklar, afetten zarar görev binaların afet sigortası kapsamına alınmasını da önerdi. İKİTELLİ: İstanbul'da selin etkili olduğu semtlerde enkaz kaldırma ve temizlik çalışmaları devam ediyor. Ayamama Deresi'nin taşması sonucu selin etkili olduğu İkitelli ve çevresinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bazı ilçe belediyelerin ekipleriyle özel temizlik şirketi elemanları, temizlik çalışmalarını sürdürüyor. Selin geride bıraktığı çeşitli atık ve maddeler, poşetlere konularak toplanmak üzere yol kenarına bırakılıyor. Moloz yığınları da kepçelerle kamyonlara yüklenerek temizlik gerçekleştiriliyor. Su birikintilerinin bulunduğu noktalarda da, itfaiye ekiplerince su çekme çalışmaları yürütülüyor. İkitelli TIR Garajı'ndaki kepçe ve vinçlerle enkaz kaldırma çalışmaları da devam ediyor. Çalışmalar sürdürülürken, bölgede trafiğe kapalı cadde ve sokak bulunmuyor. Öte yandan, bazı vatandaşların selle sürüklenen çeşitli malzemeleri toplamayı sürdürdükleri görüldü. 564812 Siirt'te izinsiz yürüyüşte arbede DTP Siirt il örgütü ve DTP Kadın Meclisi tarafından Çal Mahallesi Kazım Karabekir Mevkisi'nden Hayvan Pazarına kadar yürüyüş düzenlenmek istendi. Emniyet yetkililerinin izinsiz olduğu gerekçesiyle yürüyüşe izin vermemesi üzerine, DTP'liler Kazım Karabekir İlköğretim Okulu önünde toplandı. DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk burada grup adına bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasının ardından yürüyüşe izin verilmemesini protesto eden grup bir süre oturma eylemi gerçekleştirdi. Daha sonra alandan ayrılan grubun meşale yakarak yürüyüş yapmak istemesi ve yasa dışı slogan atması üzerine polis gruba müdahale etti. Çıkan arbedede Kurtalan Belediye Başkanı Necat Yılmaz ve DTP'li ile polis memuru atılan taşlarla yaralandı. Yaralılar, Siirt Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı. 563613 Alanya'da hortum: yaralı Antalya'nın Alanya ilçesi Okurcalar beldesinde, şiddetli rüzgar ve yağışın ardından çıkan hortum, bir iş merkezi ile bir otelin çatısının uçmasına, bazı iş yerleri ve evlerin camlarının kırılmasına neden oldu. Okurcalar beldesinde, şiddetli rüzgar ve yağışın ardından hortum çıktı. Denizde oluşan ve ardından etkisini karada da süren hortum nedeniyle Alara Grand Bazar İş Merkezi ile bir otelin çatısı uçtu. Bazı iş yerleri ve evlerin camları kırılırken, kişi hafif yaralandı. Alanya Kaymakamı Hulusi Doğan, yağmur, hortum ve rüzgar nedeniyle bazı iş yerlerinde maddi hasar meydana geldiğini, kişinin elinden yaralandığını, ancak korkulacak bir durum olmadığını söyledi. 564390 Yaralı askerler İncilik'e indi Yaralı askerler İncilik'e indi ’dan ’ya gitmek üzere havalanan, 3’ü yaralı 1’i hasta askeri personeli taşıyan askeri uçak, nedeniyle Hava Üssü’ne indi. Alınan bilgiye göre, yaralı oldukları öğrenilen Üsteğmen İbrahim Mert, Nejat Yılmaz ve Er Bekir Karataş ile hasta olan Uzman Çavuş Mehmet Gümüşsoy’u Diyarbakır’dan Ankara’daki ’ya götüren askeri uçak, hava muhalefeti nedeniyle ’ne iniş yapmak zorunda kaldı. Askeri personel, ambülanslarla Yüreğir Başkent Hastanesi’ne getirilirken, bölge komutanlığından yetkililer de bilgi almak üzere hastaneye geldiler. Müdür Yardımcısı Sinan Gül, yaptığı açıklamada, hastane müdürü, başhekimi ve ilgili birim doktorlarının askerlerin tetkiklerini yaptıklarını, askeri personelin cerrahi ünitesinde tedavi altına alındıklarını kaydetti. Gül, hava muhalefetinin sona ermesi ve askeri personelin sağlık durumlarının belli olmasının ardından, GATA’ya götürülüp götürülmeyeceklerine karar verileceğini dile getirdi. 564926 Cendereye alınmış bir kentin yalnız ve yoksul insanları Cendereye alınmış bir kentin yalnız ve yoksul insanları ALİ MURAT GÜVEN HAYATIN TUZU Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, Türkiye yapımı Türü ve Süresi: Drama 90 dakika Gösterim Dili: Türkçe Yapımcı-Yönetmen: Murat Düzgünoğlu, (Yardımcıları) Nursel Doğan, Hülya Yavuz, Funda Karakaya Senarist: Ender Özkahraman Görüntü Yönetmeni: Ercan Özkan, (Yardımcıları) Serdar Güz, Barbaros Engin, Özden Uzun, Eyüp Erdoğan, Evrim Kaya Işık Ekibi: (Şef) Arda çağlar, (Yardımcıları) Özer Çalık, Burak Parlak Ses Kayıt Ekibi: Muhammed Muhtarî, İbrahim Muhtarî Özgün Müzik Bestecisi: Reşit Gözdamla Kurgucular: Murat Düzgünoğlu, Dilber Koyuncu Sanat Yönetmeni: Osman Özcan, (Yardımcısı) Cengiz Toprak Oyuncular: Güzin Çorağan (Medine), Levent Ülgen (Şehsuvar), Bülent Düzgünoğlu (Sırrı), Görkem Kanbolat Arslan (Harun), Asiye Dinçsoy (Meryem), Şener Kökkaya (Zübeyir), Erol Demiröz (Salman), Nihal Yalçın (Süheyla), Müfit Aytekin (Maşallah), Nedim Salman (Efraim), Hüseyin Baylan (Abdurrahman), Hakan Sünger (Komiser) Yapımcı Şirket: Fikirtepe Film Dağıtıcı Şirket: Tiglon Film İçerik Uyarıları: Anlattığı öykü itibarıyla, 13 yaşından küçükler için uygun değildir. Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: Yıldız Puanı: Medine, altmışlı yaşlarına merdiven dayamış dul bir kadındır. Artık birer yetişkin olan çocukları ise hâlâ annelerinden kopamamıştır. Kırklı yaşlarındaki Şehsuvar Bitlis'in tarihî camilerinden birinde imam olarak çalışmaktadır. Ortanca oğlu Sırrı tütün fabrikasında, meşhur “Bitlis” sigarasının üretildiği bölümde çalışmakta ve mutsuz olduğu bu hayattan kurtuluşu kendi işini kurma hayâllerinde bulmaktadır. İstanbul'da korsan CD satarak hayatta kalmaya çalışan ve işleri kötüye giden küçük oğlan Harun bir süre için Bitlis'e gelmiştir. En küçük çocuk Meryem ise üniversiteli olabilmek için uzun süreden beri dershaneye giden, yıllanmış bir ÖSS hazırlık öğrencisidir. Medine'nin dertleştiği tek komşusu Süheyla, Harun'un eski aşkıdır ve mutsuz bir evliliği vardır. İki kadın, ortak tutkuları olan çiçek yetiştirmek için ilginç bir yönteme başvururlar. Şehsuvar, altı yaşında ölen ve hiç fotoğrafı bulunmayan bir kız çocuğunun yaşlı dedesi için çocuğa çok benzeyen bir suret aramaktayken, görev yaptığı tarihî caminin onarımı sırasında büyük bir sır ortaya çıkar. Sırrı, fabrikadaki işini aksatmak pahasına dükkan ararken gizemli bir yer keşfeder. Harun ise elinde kalan CD'leri Bitlis'te satmaya çalışır. Bu arada kaçakçılık için kente gelen yabancılar, kahvehanelerde haber okuyan eski ve yeni kuşak seyyar haberciler, fabrikada üretilen “Bitlis” sigaralarının üzerine yazılmış gizemli mesajların sahibi, belediye mezbahasında kesimden kaçan yaralı bir inek ve peşindeki görevliler eşliğinde, boğucu fakat bir kadar da sıra dışı bir hayatlar silsilesidir asıl izlediğimiz. Engebeli yapısıyla tepelerin arasında sıkışıp kalmış olan Bitlis kenti, bağrına toplanan bütün bu insanları cendereye almış gibidir. BİR “İLK FİLM” İÇİN ŞAŞIRTICI YÖNETİM KALİTESİ Yönetmenliğini Murat Düzgünoğlu'nun yaptığı “Hayatın Tuzu”, uzun yıllar boyunca televizyon sektöründe çalışmış olan sanatçının ilk uzun metrajlı sinema filmi olmasının yanısıra, aynı zamanda yeni sinema sezonunun da açılışını yapan ilk Türk filmi unvanını elde etti. Bitlis ve İstanbul'daki çeşitli doğal mekânlarda orta hâlli bir bütçeyle çekilen filmin en dikkat çekici yönü ise başrol oyuncularının -âdeta her biri anlatılan öyküyü ayrı ayrı yaşamışlarcasına- içten ve gerçekçi, giderek insanın kalbini acıtan oyunculukları… Bu aşkın performansın kaynağında da Düzgünoğlu'nun, her ne kadar sinema için yeni siftah ediyor olsa bile popüler televizyon dizilerinde yıllar yılı oyuncu yönetmeye alışkın bir yönetmen olması yatıyor. Hâl böyle olunca, kameranın önü ve arkasındaki ekiplerin sette kan ya da dil uyuşmazlığı sorunu çekmeden kolayca bütünleştiği hissedilmekte… Türkiye'nin, üzerinden -özellikle de kış aylarında- kasvetli bir atmosferin hiç eksilmediği Doğu'sundan ağızda acı tatlar bırakan insan ve doğa manzaralarıyla bezenmiş bu hüzünlü filmi, yeni Türk sinemasının son yıllarda ortaya koyduğu örnekleri hiç sektirmeden takip eden bütün rafine sinemaseverlere heyecanla öneriyorum. Gerçi, öykünün sahip olduğu yoğun karamsarlığa bir noktadan sonra çok ciddi itirazlarım var. Ayrıca, gücünü büyük ölçüde oyuncularından, özellikle de onların yüz performanslarından alan böylesine zor bir psikolojik dramanın tanıtımlarında kullanılan fotoğrafların biraz daha özenli olmasını beklerdim doğrusu. Lobi kart olarak medyaya dağıtılan kareler profesyonel bir set fotoğrafçısından ziyade, oradan tesadüfen geçerken eline makine tutuşturulmuş amatör birinin çekimlerine benziyor. Fakat, olsun… Genel toplamda elde ettiği başarıya bakınca, bu kadarcık kusur kadı kızında da görülür diyorum. Ulusal sinemamız, şu zalim dünyayla derdi olan ve kreatif enerjisini “lay lay lom”a değil çağdaş siyasal-sosyolojik meselelere harcamaya niyetli gözüken “derin” bir yönetmen daha kazandı ya, benim eleştirmenlik perspektifimde asıl önemli olan da bu 564653 İstanbul BŞB: Trabzonspor: Sezona kötü başlayan ve Sivas maçının ardından haftadır galibiyet yüzü göremeyen bordo-mavili takım, İstanbul'dan galibiyetle dönmek istiyor. Karşılaşmanın ilk yarısı Trabzonspor'un 1-0'lık üstünlüğüyle devam ediyor. Şampiyonluk parolasıyla başladığı ligin ilk haftasında 'hüsran' yaşayan Trabzonspor, bugün deplasmanda oynayacağı İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçıyla kötü gidişe "Dur" demek istiyor. Rakipte eksik çok Ligin yenilgisiz takımı arasında yer alan İstanbul BŞB karşısından mutlak zaferle ayrılmayı hedefleyen Trabzonspor'da bu kritik maç öncesinde sakat olan İbrahima Yattara ve ülkesinden dönemeyen Tjikuzu dışında eksik bulunmuyor. Ev sahibi ekipte ise sakatlıkları süren Hasagiç, Barbosa, Nsumbu, Can ve Efe'nin yanı sıra kart cezalısı Herve Tum forma giyemeyecek. Turkcell Süper Lig'deki İstanbul Büyükşehir Belediyespor-Trabzonspor maçının hakem ve takım kadroları şöyle: Stat: Atatürk Olimpiyat Hakemler: Bünyamin Gezer, Asım Yusuf Öz, Mustafa Sönmez İstanbul Büyükşehir Belediyespor: Oğuzhan, Serhat, Cesario, Zeki, Gökhan Kaba, İbrahim, İskender, Mahmut, Sylla, Kus, Gökhan Süzen Trabzonspor: Sylva, Tayfun, Giray, Egemen, Ferhat, Serkan, Selçuk, Colman, Gabriç, Umut, Gökhan 564243 İstanbul'un 469 yıllık Osmanlı döneminde son yıllardaki kadar sel olmadı İstanbul kurulduğu günden bu yana depremler, yangınlar ve seller yüzünden defalarca yerle bir oldu. İstanbul'un uğradığı felaketler ile ilgili fazla araştırma yoktur. Mustafa Cezar'ın "Osmanlı Devrinde İstanbul Yapılarında Tahribat Yapan Yangınlar ve Tabii Afetler" isimli makalesi bu konuda ilk ve en önemli araştırmadır. OSMANLI İSTANBUL'UNDA İLK SEL FELAKETİ Osmanlı döneminde İstanbul'da meydana gelen ilk büyük sel felaketi Kanuni Sultan Süleyman zamanında 24 Ağustos 1553'te meydana geldi. Günümüzde olduğu gibi yine bir Ramazan'dı. Gece yarısı Kâğıthane'de meydana gelen sel yüzünden yerleşim yerleri, bostanlar harap oldu. Harman zamanı olduğundan zarar büyüktü. Sel kadar şiddetliydi ki büyük ağaçları söküp Boğaz'a sürüklemişti. Dönemin tarihçileri Galata önlerinin direkler, ağaçlar, ot arabalarıyla dolduğunu, ihtiyacı olanın aldığını yazar. 1563'te meydana gelen sel Haliç kıyıları, Galata sırtları, Boğaz'a yakın yerler, Halkalı Silivri, Küçükçekmece ve Büyükçekmece'yi adeta savaş alanına çevirmişti. Kağıthane'de seller çınar ağaçlarının tepelerine kadar yükselmiş, yüksek bir yerde olmasına rağmen Eyüp Sultan Türbesi'nin içi de sel sularıyla dolmuştu. Daha önce 26 Haziran'daki yazımızda teferruatlı olarak anlattığımız üzere Kanuni Sultan Süleyman bile bu selde boğulmaktan zor kurtulmuştu. SEL 64 CAN ALDI 1750 yılında meydana gelen sel İstanbul'a zarar verdi. Ancak 1789'daki sel büyük bir felaketti. Feridun Emecen tarafından yayınlanan "Taylesanizâde Hâfız Abdullah Efendi Tarihi"nde bu sel teferruatlı olarak anlatılır. Üçüncü Selim tahtta çıktıktan yaklaşık altı ay sonra, 23 Ekim 1789 Perşembe günü ve ertesi Cuma günü İstanbul'a çok yoğun yağmur yağdı. Fatih, Eminönü, Kasımpaşa, Galata, Boğaziçi ve Üsküdar'daki sokaklar, pazarlar su ile doldu. Yokuşlarda sel yüzünden yarıklar oluştu, ev ve hamamlar yıkıldı. Üsküdar'da Valide Camii'nin avlusu merdivenlerin en üst basamağına kadar sel suları ile doldu. Dükkânlar su içinde kaldığı için esnafın malları sel suları içinde yüzüyordu. Hamamlarda birçok kişi mahsur kalmıştı. Bu yüzden duvarları delip içeride kalanları kur­tardılar. Sel suları mezarları tahrip ettiğinden, kemikler etrafa saçıldı. Boğaziçi'nde 45 ev sular altında kaldı. Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy ve Beylerbeyi'ndeki dükkânlar ve evler yıkılıp denize sürük­lendi. 64 kişi hayatını kaybetti. Cevdet Paşa yağan yağmurun "ikinci tufan" denmeye şayan olduğunu söyler. Birçok ev ve dükkân harap olmuştu. Tarihçiler yağmurun tadının normal yağmur suyu gibi olmayıp deniz suyuna benzediğini söylerler. İkinci Mahmud döneminde, 19 Haziran 1811 günü sabah namazından sonra kadar çok yağmur yağdı ki, Beşiktaş, Kasımpaşa gibi bölgelerde evler, dükkânlar yıkıldı. Kasımpaşa'da 5-6 kişi sel sularında boğulurken, bazı değirmenlerdeki atlar da sel sularından telef oldu. TARİHİMİZİN EN BÜYÜK SEL FELAKETİ Tarihimizdeki en büyük sel felaketi 12 Haziran 1908'de Tokat'ta yaşandı. Sekiz, dokuz mahalle ve bazı bağlar selden perişan oldu. 6'sı cami, 6'sı han ve otel, 4'ü mektep, 2'si medrese, 2'si hamam olmak üzere 459 bina ya tamamen ya da kısmen harap olmuştu. İlk tespitlerde halktan 208, askerden de 15 kişi olma üzere 223 kişi boğulmuştu. Ancak verilen zayiat bundan çok fazlaydı. Sel felaketi üzerine yazılan destanlarda insan kaybı bin olarak gösterilir. Tokat'ta sonraki yıllarda da sel baskınları oldu. Ancak 1955'te Orman Bakanlığı Erozyonla Mücadele ve Mera Islahı Tatbikatı Grup Müdürü olarak Tokat'ta görevlendirilen Kemal Aşk, yağmuru düştüğü yerde tutmak gerekir diyerek Tokat'ın çevresindeki dağları ağaçlandırdı. Derelerde ıslah çalışmaları yaptı ve yaptığı çalışmaların sonucunda Tokat'ta sel baskınları sona erdi. Kemal Aşk da "'Tokat'ı selden kurtaran adam" olarak tarihe geçti. CUMHURİYET TARİHİNİN EN BÜYÜK SEL FELAKETİ Cumhuriyet döneminde en fazla can kaybının verildiği sel felaketi 11 Eylül 1957'de Ankara'da meydana geldi. Hatip Çayı Vadisi'nin yerleşime açılması yüzünden çayın taşkın kapasitesi azalmış, havzanın doğal dengesi bozulmuştu. Meydana gelen selde 169 kişi hayatını kaybetmişti. Dere yataklarının yerleşime açılmasının nelere mal olacağını bu olay çok açık bir şekilde gösterse de hem Ankara'da hem de İstanbul'da dere yatakları yerleşime açılmaya devam ediliyor. 564392 MHP'li Ertugay: açılım ihanettir 'li Ertugay: ihanettir Milletvekili Zeki Ertugay, hükümetin ‘Demokratik projesini ‘Türk Milleti'ne yapılmış ihanet olduğunu söyledi. Ertugay, “Şu mübarek ramazan ayını millete etti. Millet bu ihanet protokolünü iktidarın yüzüne çarpacaktır” dedi. MHP Erzurum İl Teşkilatı tarafından İlçesi'ndeki ‘Yıldız Lokantası'nda verdiği ifar yemeğine çok sayıda davetli katıldı. Yemekten sonra konuşma yapan Ertugay, açılım projesini, Türk Milleti'nin altına konulmuş dinamite benzetti. Milletvekili Ertugay, iktidarın Ramazan ayını Türk Milleti'ne zehir ettiğini öne sürerken şöyle dedi: “Bize göre açılım, bu milletin birliğini, beraberliğini dinamitleyen, 1000 yıllık kardeşliği yok edecek, devletini tek vücut tarihe taşımaya engel olacak yanlış sürectir. Aklına esen açılım adına Türk Milleti'nin altına dinamit döşüyor. Bir adamı olarak bu ülkeyi idare edenlerden beklentim şudur. Ülkenin temel problemleri neyse onları gündeme getirin, biz de size yardımcı olalım. Açlığa, işsizliğe çözüm bulun, Erzurum'da iftar saatinde çeşmelerin önünde bekleyen insanların ızdırabını dindirin bizde sizi alkışlayalım. Ama siz ‘Bu milleti bir daha nasıl kandırırım’ diye düşünüyorsunuz. Önümüzdeki seçimler bir niteliğinde olacaktır.” MHP'ye gönül vermişleri provakasyonlara karşı uyararak hesaplaşmayı sokakta değil 'de yapacaklarını söyleyen Erzurum Millitvekili Ertugay, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bir olarak, kafası ortalama çalışan biri olarak ile yapılan protokole ve açılım denen şeye bakıyorum. 75 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti, karşısında milyonluk Ermenistan. Havamıza, suyumuza, yolumuza, gıdamıza kısacası herşeyimize muhtaçlar. Ama biz bu muhtaçlığı bu güne kadar istismar etmedik, kendilerini hiç sömürmedik. Fatihler'in, Osmanlar'ın, Süleymanlar'ın torunları olarak fırsattan ganimet çıkarmaya hiç çalışmadık. Düşmanlık ettiler, düştüklerinde yine biz yardım ettik. Ama şimdi kalkmış bize kafa tutuyorlar. ‘Senin Cumhurbaşkanın buraya gelir maçı seyreder, ama benim cumhurbaşkanımın oraya gelmesi için sınır kapılarının açılması lazım’ der. Peki sen ne yapacaksın ‘Ben senin Gümrü Anlaşması'nı, sınırlarını tanımıyorum, iddiamdan da vazgeçmiyorum. Türkiye'nin birliğini bütünlüğünü tanımıyorum, Türk devleti diye bir devletin varlığınıda anayasamla inkar ediyorum. Buna rağmen benim maça gelmem için sınır kapısını açacaksın’ diyor, Eğer dedikleri şey buysa, bu millet ihanet protokolünü iktidarın yüzüne çarpacaktır.” 564507 Beşiktaş, Manchester meçının hakemi Beşiktaş, Manchester meçının hakemi Diğer SPOR haberlerini okumak için ... 564788 Sivasspor sözcüsü: Kadro geçen yıldan daha iyi Ünsal, kulübün resmi internet sitesine yaptığı açıklamada, Sivasspor'un haftadır beklenmedik bir şekilde puanla tanışamadığını belirtti. Ünsal, şunları kaydetti: ''Bireysel olarak baktığımız zaman, geçen yıldan çok daha iyi bir kadroya sahip olmamıza rağmen, başarısız sonuçlar almamızın nedenlerini yönetim kurulu olarak araştırıyoruz. Kötü gidişata son vermek için çarşamba günü yapacağımız erteleme müsabakası olan Denizlispor, cumartesi günü evimizde oynayacağımız Bursaspor müsabakalarından puan veya puanlarla çıkmak istiyoruz. Şayet bu kötü gidişat devam ederse yönetim kurulu olarak her türlü radikal tedbiri alacağımızdan taraftarlarımızın kuşkusu olmasın. Manisaspor mağlubiyetinden sonra duruma el koyan başkanımız Mecnun Otyakmaz, takımla birlikte Denizlispor kampına giderek, hem teknik heyetle hem de sporcularla başarısızlığın sebeplerini görüşürken, takımı motive etmek için maç saatine kadar da yönetici arkadaşlarımızla birlikte takımla beraber olacaklardır. Hiç kimse unutmasın, 24. hafta değil, henüz 4. hafta müsabakalarını oynadık. Yani yolun başındayız. Kötü gidişata 'dur' diyecek gücümüz de zamanımız da vardır.'' 563938 Selden gelen atıklar ‘zararsız’ çıktı Çevre Yönetimi Genel Müdürü Lütfi Akça, ’da selden etkilenen TIR garajının çevresinde 100 ton dolayında ve diğer maddelerle karışan tespit ettiklerini, bunların tehlikeli olmadığını söyledi  Akça, Afet Koordinasyon Merkezi’nde (AKOM) düzenlediği basın toplantısında yaptığı konuşmada, ’da yaşanan sel felaketinden sonra TIR garajı bölgesinde faaliyet gösteren tesisler ve depolarda bölgenin denize doğru olan kısımlarında bakanlık ve uzmanlarınca incelemeler yapıldığını bildirdi. Yapılan tespitler sonucunda bölgede bulunan depolardaki kimyasal nitelikteki bazı maddelerin sele kapılarak ıslandığını, ve diğer maddelerle karışarak atık hale geldiğini dile getiren Akça, “100 ton civarında madde tespit edildi. Bunların içinde herhangi bir tehlikeli madde yok” dedi. 563905 Açıklamaların gerekçeleri çok sudan olduğunda... Çetin Altan Şeytanın gör dediğiAçıklamaların gerekçeleri çok sudan olduğunda... 13 Eylül Pazar 2009haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle! Eminim ki, genç meslektaşlar arasında da “sabahtan akşama” haberleri yazmaktan bunalanlar bir hayli. *   *   ’daki ambalaj fabrikasının yangınıyla, ’daki göçüklerinde ölen işçiler de dâhil; başta olmak üzere, ülkenin dört bir tarafından yükselen felaket haberleri, nerdeyse bizim “pazar fıkraları”nı da, dişlerinin arasında çatır çutur ezmeye hazırlanan ağzını açmış bir ... *   *   Sabahtan akşama ’nin hali... Yok efendim yok, öyle hemen karartmamak gerekiyor enseyi... Evet ama, ne yapmalı? *   *   Bendeniz dün, pancar motorunun başına geçmeden önce “Sabah” da Mehmet Barlas’ın yazısına baktım. Yazı şöyle başlıyordu: “DAĞLARLA deniz arasına otoban yapılıyor; bu ne demek? Dağdan gelen sular yolu aşamayınca taşkın olacak. Buna rağmen neden yapılıyor? Bundan çıkarı olan şirketler ve siyasetçiler var çünkü!” *   *   Mehmet Barlas, İbrahim Kocagöz’ün Umman’dan kendisine gönderdiği bir mesajla başlamıştı yazısına. *   *   Dün sabah pancar motorunun başına geçmeden önce “Akşam”a da baktım. Akşam’ın da manşeti şöyleydi: “BÖYLE BATIYORUZ İşte İstanbul otoyollarının neden ölüm nehrine dönüştüğünün en çarpıcı belgesi... İkonos uydusunun fotoğrafları, megakentteki su havzalarının sadece yıl içinde nasıl talan edildiğini ortaya koydu. Bu tabloya göre İstanbul daha çok faciaları yaşar” *   *   Sabah’dan Akşam’a durum ortada... “Kar bora sükun bulacak” marşlarının arkasına gizlenmiş bir timsah, bizim “pazar fıkraları”nı da çıtırdatma niyetinde... *   *   Yok öyle yağma! “Yok öyle yağma” dedik ama, ya varsa... *   *   Kendilerine layık olmaya çalıştığım ve artık bir hayli büyümüş olan yavrularımdan, yok hayır çocuklarımdan, yok hayır dostlarımdan; Mehmet Altan, kızım Zeynep ve eşi Gürkan Bakan’la, kendi değil, soyadı Bakan- ’de “yağma” üstüne ne kadar çok deyim olduğunu konuşuyorduk. *   *   Yağma Hasan’ın böreği... Yağma mı var birader? Yağma yok öyle hemen sıvışasın... *   *   Ve Tevfik Fikret’in yüz yıl önce yazdığı “Yağma sofrası” şiiri: Bu sofracık efendiler- ki yiyip yutmanıza hazır Huzurunuzda titriyor- şu milletin hayatıdır. Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır( can çekişen) Fakat sakın çekinmeyin, yiyin yutun hapır hapır. Yiyin efendiler yiyin, bu sofra iştahı sizin; Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin. *   *   İstanbul’da sel felaketine uğramış mağaza mallarıyla, ev eşyasının da nasıl bir yağmaya uğradığının fotoğrafları; “onların kültürü bizim kültürümüz” diye yapılan ayırımda, bize özgü geleneksel bir alışkanlıkmış gibi görünüyordu. *   *   Henüz daha kömür ve ateşçilerle çalışan trenler döneminde; bir demiryolları müfettişi, makasçılardan birini testten geçiriyormuş: Zıt yönlerden gelen trenin aynı hatta girdiğini görürseniz ne yaparsınız? *   *   Makasçı: Hemen makası açar, trenlerden birini yandaki “bekleme rayları”nın üstüne alırım, diyormuş. *   *   Müfettiş, sıkıştırmaya çalışıyormuş makasçıyı: Ya makas çalışmazsa? “Yol kapalı” anlamına gelen kırmızı sinyal lambalarını yakarım. *   *   Müfettiş bastırıyormuş: Ya sinyal lambaları da yanmazsa? zaman da işaret tabancasıyla lokomotiflerdeki makinistleri uyarmaya çalışırım. *   *   Müfettiş, bela herifin biriymiş; bu kez de: Ya yağıyorsa ve işaret tabancasının fişeği de ıslandığı için, patlamazsa, diye sormuş. *   *   Makasçının da tepesi atmış: Harika bir şey olur zaman, demiş; trenler çarpıştıktan sonra hemen demeçler vermeye başlar, demiryolları müfettişleri için de şöyle derim: “- Adamlar sadece trenlerde bedava seyahati düşünüyorlar; ne makasların, ne sinyal lambalarının, ne işaret fişeklerinin durumu ve bakımıyla ilgilendikleri yok ki... Yazık oldu yolculara... *   *   Arkasından da eklemiş: Müfettişlere lanet yağarken, ben de meşhur olurum. *   *   Siyasetçilerden biri, yanında Alman bir meslektaşının da bulunduğu, doğumlu genç bir Türk gazetecisiyle konuşurken: Şu bardaktan değil, tankerlerden boşanırcasına yağan yağmurlar, anamızı belledi vallahi, demiş. *   *   Türk gazeteci de, siyasetçinin söylediklerini Alman meslektaşına çeviriyormuş. “Anamızı belledi” lafı da, “anamızı becerdi” diye çevrilmiş Almancaya... *   *   Bunun üstüne Alman gazeteci de bir soru sormuş bizim siyasetçiye: Validenizin rıza göstermesiyle mi gerçekleşti olay, yoksa aşırı bir baskı sonucu çaresiz mi kalındı? *   *   Babası’na Baba erenler, demişler; Ayamama deresinin taşıp, ortalığı cenazelerle dolu çamurdan bir bulmaca çevirmesi hakkında sen ne düşünüyorsun? *   *   Baba erenler: Bana, demiş; evlerin camlarını önce çocuklara taş attırarak kırdırıp, sonra da camları kırılmış evlerin önünden “camcııı” diye bağıra bağıra geçen gezginci açıkgözleri hatırlatıyor. *   *   Bektaşi Babası’na: Neyi, demişler; kastetmek istiyorsun bununla? *   *   Baba erenler: Dere yataklarındaki çarpık yapılanmayı engellemek yerine, şimdi oralarda: “- Ancak sizi biz kurtarabiliriz, diye dolaşanları, demiş. *   *   900 yıl önce yaşamış ’li şair Su Tung Po’dan, çevirisi bir şiirle bitirelim yazıyı: Oğlumun doğumu dolayısıyla Ana baba çocuğu doğduğu zaman, Akıllı olsun ister. Oysa akıllı olduğum için değil mi, Başıma gelen bunca bela? Ondan işte bütün dileğim, Budalanın biri olsun çocuğum. Ömrü boyu rahat eder, en azından Müdür olur, nazır olur. 563847 "Çok önemli galibiyet" "Çok önemli galibiyet" 13/09/09 0:29 Turkcell Süper Lig'in 5. haftasında Manisaspor, sahasında ağırladığı Sivasspor'u 3-1 yendi. Maçın ardından açıklamalarda bulunan Manisaspor Teknik Direktörü Mesut Bakkal, çok istekli bir takım görünümünde olduklarını belirterek, "Oyuncularımı ortaya koyduğu performanstan memnunum. Bizim için bu maç çıkış maçıydı. Bu nedenle çok önemli bir galibiyet aldık. Önümüzde iki deplasman maçı var. Onları da alıp yerimizi sağlamlaştıracağız. Artık iyi bir takım olduk. Umarız bunu devam ettiririz" dedi. Manisaspor'un kaptanı Sezer Ötürk ise "Bu yıl çok iyi bir takım olduk. Bu maçta da çok iyi oyandık. Ben de üç haftadır takımdan uzaktım. Antrenman eksiğim yok ancak maç eksiğim var. 2-3 hafta sonra hazır hale gelip takıma daha da faydalı olacağım" diye konuştu. 564651 Zorunlu din dersi protesto edildi Dernekleri'ne üye bir grup, Taksim Meydanı'nda toplandı. Burada grup adına konuşan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Eyüp Şube Başkanı Hüseyin Güzelgül, zorunlu din dersinin ve ayrımcılığın kaldırılmasını beklemeye tahammüllerinin kalmadığını ileri sürdü. Güzelgül, askeri müdahalesinin ardından yapılan 1982 Anayasası'ndaki düzenleme ile çocuklarını ve gençlerini "Sünnileştirme" amacıyla zorunlu din dersi konulduğunu savundu. Güzelgül, zorunlu din derslerinin kaldırılmasını istedi. Açıklamaların ardından grup üyeleri, bir süre oturma eylemi yaptı. Önceki günlerde de Ankara, İzmir, Ayvalık, İstanbul ve Adana'da oturma eylemi yapan grup üyelerinin, okullar açılıncaya kadar bu eylemlerine devam edecekleri bildirildi. 564655 Yağış İstanbul'u terk ediyor ama... Yıldırım, bugün İstanbul'un Anadolu yakasında kısa süreli sağanak yağış görüldüğünü, son 24 saat içinde metrekareye Kilyos'ta 179, Kartal'da 15.3, Sarıyer'de 12.2, Şile'de 11.4, Sabiha Gökçen Havaalanı'nda 24.9, Kartal'da da 15.3 kilogram yağış düştüğünü belirtti. Bugünden itibaren İstanbul'daki yağışların doğuya kaymasını beklediklerini belirten Yıldırım, bugün 22 derece olan hava sıcaklığının yarından itibaren 1-2 derece artacağını kaydetti. İstanbul'da yarın hava parçalı bulutlu, zamanla çok bulutlu 25 derece olacak. Salı sabah saatlerinde kısa süreli sağanak yağışlı 24 derece, daha sonra parçalı bulutlu olacak. Çarşamba günü parçalı az bulutlu, 25 derece. Perşembe günü de parçalı bulutlu 25 derece olacak. Rüzgar genellikle güneybatı daha sonra kuzeydoğudan orta kuvvette esecek. Kum fırtınası uyarısı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden yapılan "Meteorolojik uyarıda", Batman, Siirt, Şırnak, Hakkari ve Mardin çevrelerinde saat 18.00'e kadar toz ve kum fırtınasının beklendiği bildirildi. 564043 Hamsi kota yüzünden liranın altına inemeyecek Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın bu sezon uygulamaya koyacağı hamsi kotası ile avlanan hamsinin üçte biri piyasaya sürülecek, kalan kısmı fabrikalara gönderilecek. Samsun Su Ürünleri Komisyoncuları Derneği Başkanı Davut Kıyak, buğday, domates gibi ürünlerde olmayan kotanın, hamside uygulanmasına bir anlam veremediklerini söylüyor: "Vatandaşın sofrasına gidecek hamside kota var, fabrikaya gidecek hamside kota yok. Bu çarpık sistem acilen kaldırılmalı." Kıyak'a göre kota sistemi yüzünden hamsinin haldeki kilogram fiyatı en az TL olacak. Balık unu veya yağı için fabrikaya ise en fazla 1,5 TL'den satılacak. 564350 "Sevilmek istiyorum!" Burcu Güneş, yeni albümü 'Sihirbaz' için birbirinden seksi pozlar verirken, ruh halini de açıkladı: İçimdeki kadının, 'sevilmek, okşanmak, koklanmak, dokunulmak istiyorum' diye bağıran bir yanı var... Türk Pop Müziği'nin ünlü isimlerinden Burcu Güneş, 'Sihirbaz' isimli albümüyle hayranlarını selamladı. İşte Güneş'in gerek albümle gerekse özel hayatıyla ilgili anlattıkları: 'Sihirbaz' ne kadar zamanlık bir çalışmanın ürünü? Dört ay. Her çalışmada kendimi daha fazla keşfediyorum. Bu albümde ise bayağı bir derinlere indim, kendimle ilgili yüzleşmelerim ve çarpışmalarım oldu. Sekiz şarkıyı kendim yazdım. Bu albümde hep 'aşkı nasıl anlatabilirim ki, yüceltici olsun' diye düşündüm. Çünkü son yıllarda hep insanların kendi içlerinde barışamadıkları noktaları karşılarındaki kişiye yansıtıp, onu suçlayan, aşağılayan, şarkılar vardı. Bense bu albümde insanların kendilerini yanıltmadan, dürüst olarak kendileriyle yüzleşmesini istedim. Hedefim, sevgi ve aşkı en saf haliyle yansıtmaktı. ÜRETİCİ OLARAK YAŞIYORUM Uzun süreli ilişkilerden neler bekliyorsunuz? Dönem dönem isteklerim değişiyor. Her zaman ilişki yaşamak insanın hayatında bir renktir ama ilişkide mutlu ve huzurlu olduğun anlar daha yüksekteyse, ilişki sana bir şeyler veriyordur. Huzursuzsan tam tersine senden götürüyordur. Bence onu hemen yok etmek gerekir. Artık hiçbirimizin hayatında buna yer yok! Çünkü hayat akıp gidiyor, birbirimizi tüketmektense birbirimize artı değer katmamız önemli... Ben zaten hayatında yeterince verici biriyim. Alıcıdan çok, kendi hayatımda da üretici olarak yaşıyorum. Birine bağımlı yaşamıyorum. Babamdan kalan miras yok. Sevgililerim vardı ama onların paralarıyla yaşamadım. Üretiyorum, ürettiklerimin geri dönüşleriyle yaşamaya çalışan bir kadınım. Hayatımda tencere kapağını bulmuş modelini bulabileyim istiyorum. Güncel şeyler yaşamanın macera olduğunu bilirim. Yaşarsam da kendime, 'deneyim' derim. Yapmıyor da değilim, yapıyorum. Kendimi sımsıkı tutmuş, beyaz atlı prensimi beklemiyorum. KENDİME KIZDIM Tek gecelik aşklar yaşadığınızı okumuştum... Onun içinde başka bir şey vardı. Bana 'Binbir Gece' dizisiyle ilgili bir şey sordular. Ben de konuyu açarak yanıt verdim. Bunun benim verdiğim demeçle hiçbir bağlantısı yok. Niye öyle bir diziyle ilgili konuştuğumu kendime bile sordum. Kızdım kendime. Bir kere bu haber çıktığında çok üzüldük. Çünkü gelenek ve göreneklere çok uygun değil! Böyle tek gecelik ilişki yaşayan insanlar olsa bile kaç kişi çıkıp söyleyebilir ki? Siz çabuk aşık olur musunuz peki? Şöyle söyleyeyim, bu dönemsel olarak değişen bir şey bende. Bazı dönemler kendimi biraz daha sık aşık olacak bir potansiyelde hissediyorum. Bu belki hormonal düzeyden dolayı oluyor da olabilir. İhtiyaçlar... Belki içimdeki kadının, 'Beni duy! Ben sevilmek, okşanmak, koklanmak, dokunulmak istiyorum' diye bağıran bir yanı var. kadının dışında, içimde bir çocuk da var. da bir sürü şey istiyor. Bunları ikili ilişkilerde aramak yerine genelde beklentileri kendi kendine de doyurabiliyorsan; her an, her yerde ve herkesle aşkı çağırmak gibi bir halde oluyorsun. Zaten hayatın içinde aşk var. İlla ki, hayatımda biri olsun diye davranmayı ve yaşamayı seçmedim. Hızlı aşık olmak bir işe yaramıyor, önemli olan aşkı doya doya, hazmederek yaşamak. YETENEĞİM KONUSUNDA KONUŞMAYA GEREK YOK Eurovision'a katılmak istediğinizi söylemiştiniz. Ondan sonra TRT tarafından bir gelişme oldu mu? Aslında benim bunu duyurmak gibi bir niyetim yoktu. Bir konuşma sırasında "Eurovision'a diğer yıllara nazaran daha sıcak bakıyorum" dedim. İlk defa da bu kadar olumlu cevap verdiğim için insanlar talep ettiğimi düşündüler. Herkes 'ben gideyim, ben gideyim' diyor ya... Bu kararı TRT'ye bırakmak lazım. Bu iş sadece çok iyi ses, çok iyi yetenekle de yürümüyor. TECRÜBEM VAR Kim gitsin istersiniz? Ben gidersem yapacağımı, birçok konuda destekleneceğimi biliyorum. Bir sürü sponsorumun, benim için dua edecek bir sürü insanın olduğunu biliyorum orada birinci olmam için... Yetenek kısmında da konuşmama gerek yok! Yılların verdiği bir sahne tecrübesine sahibim. Yurtdışı ve yurtiçindeki bestecileri dengeleyerek çok doğru bir şarkı seçebilirim. Olay ciddiye binerse, çevrede danışabileceğim insanlar da var. Onlara soracağım. ERKEK FATMA'YIM AMA İNSAN SEVGİM, MERHAMETİM ÇOKTUR Röportaj öncesi sizi daha sert, sevimsiz ve maskülen buluyordum... (Gülüyor) Bu söylediğiniz, özellikle bu albüm için çektirdiğim bazı fotoğraflardan sonradır. Ama sertliğin, babanın yetiştirmesiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Anneden uzak, baba ile daha yakın. Baba da fazlasıyla erkek erkek... Karşınızda kim varsa onun hareketleri sizi etkiliyor. Babama çok benzetiyorlardı hareketlerimi... sertlik dediğiniz şey de 'erkek Fatma' yanlarımdan kaynaklanıyor. Ama benim insan sevgim, merhametim çoktur. Bir de son yıllarda iyice şeffaflaştım. Önyargılarımı kaldırdım. Bu albümle ilgili mistik olaylar da başınıza gelmiş duyduğuma göre... Albümdeki iki şarkının sözleri bana uykuda bestesiyle birlikte geldi. Nasıl yani, sizin böyle özellikleriniz mi var? Tabii. Başıma gelecekleri kimi zaman rüyamda görebiliyorum. Mesela; ben babamı 48 yaşında kalp krizinden kaybettim. Babam ölmeden önce onu hep rüyamda kötü görüyordum. Önlemini almasını istemiştim. YETENEĞİMİ KEŞFETSİN DİYE ÇAĞAN IRMAK'I BEKLİYORUM! Oyunculuk hayalleriniz ne oldu? Ben doğuştan oyuncu olduğuma inanıyorum. Ne zaman beni keşfedecekler merakla bekliyorum. Ben de kendimi nerede, ne zaman izleyeceğim acaba? Hep oyunculuk yeteneğimi bir yönetmen keşfetsin diye bekledim. Hâlâ da bekliyorum. (Gülüyor) Çağan Irmak filmlerini beğeniyor musunuz? Onun filminde oynamak gibi hayaliniz var mı? İnşallah öyle bir yönetmenin filminde oynarım. Çağan Irmak ya da Steven Spilberg gibi bir yönetmen bekliyorum. Mesela ben, çok güzel drama da, çok komik birini de oynayabilirim. Bunlar zor şeylerdir. Süper bir aşk filminde derin duyguları aktaran bir kadın da olabilirim. Acayip sinema filmlerim çıkacak ve acayip bir oyuncu olacağım. (Gülüyor) 3-5 TANE ÇOCUĞUM OLSUN DOĞURDUKÇA GÜZELLEŞEYİM Evlenmek istiyor musunuz? Evlenecek misiniz? Şu an kişi bana yaklaştı gibi hissediyorum. Evlenebilecek veya evlenmeye yakın hayatı paylaşabilecek özelliklere sahip insanların yakında karşıma çıkacağını hissediyorum. Altıncı hissiniz kuvvetli midir? Evet. Şu dönemde sevgiye ihtiyacı olan bir insansa karşımdaki; hiç mümkün değil! Şu an hiç vaktim yok. Artı, dengeli bir ilişkiye ihtiyacım var. Annesinden zamanında şefkat görememiş de benden bekleyen erkeklerle biraz zor yani. Daha çok benim sevgiye ihtiyacım var. Çok iyi bir insan olması lazım. Ama yine de şu yoğun dönemde hayatımda tutukluk yaratabilir gibi geliyor. Hayalim, üçbeş tane çocuk sahibi olmak. Benim gördüğüm bazı kadınlar var; doğurdukça güzelleşiyorlar. Tamam, beş olmasın ama bir kız, bir de erkek çocuğum olabilir... 563932 Aslan Rüştü'nü ispatladı Ali Sami Yen'deki zorlu derbide G.Saray rahat Beşiktaş ise stresliydi. maçta 12 puanı hanesine yazdıran Sarı-Kırmızılılarda rotasyonu seven Rijkaard, bu kez beklenen kadroyu sahaya sürdü. Geçen yılın çifte kupa şampiyonu Beşiktaş, ligde kaybettiği puanın ardından derbide gülen taraf olmak istiyordu. Bu tür maçlara sürpriz kadro çıkarmayı seven Mustafa Denizli, geleneği dün gece de sürdürdü. Sakatlıktan yeni çıkan Rüştü, Ekrem Dağ, Yusuf ile Tabata'yı 11'de oynatan Denizli; Fink, Nobre, Bobo, Holosko gibi isimleri kulübede oturttu. Birçok oyuncusu hafta içinde milli takımlarda görev yapan Galatasaray, Beşiktaş karşısında oyuna hızlı başladı. Henüz karşılaşmanın 5. dakikasında Sarı-Kırmızılılar, aradıkları golü Mustafa Sarp ile buldu. Arda'nın güzel korner atışında Rüştü ve Yusuf'un hatasını Mustafa Sarp affetmedi: 1-0. Özellikle sağ kanadı Keita ile etkili kullanan Sarı-Kırmızılılar, ilk yarıda Kewell'la iki önemli fırsatı ise değerlendiremedi. Kalesinde golü erken gören Beşiktaş, özellikle orta sahada kısa paslarla pozisyonlar üretmeye çalıştı. Oyunun belirli bölümlerinde daha çok topa sahip olan konuk takım, hücumda çoğalamayınca yakaladığı önemli fırsatlardan gol çıkaramadı. 12. dakikada Serdar'ın müsait durumda topu auta atması takımı adına büyük şanssızlıktı. Mustafa Denizli, ilk yarıda bekleneni veremeyen Tabata ve Nihat'ı soyunma odasında bırakırken ikinci yarıda Bobo ve Fink'i sahaya sürdü. Orta sahada daha iyi pas trafiği oluşturan Siyah-Beyazlılar, oyunu ev sahibi takımın yarı alanına yıktı. Serdar ve Yusuf'un vuruşlarından gol çıkaramayınca futboldaki atamayana atarlar kuralı bir kez daha devreye girdi. Arda'nın yerine oyuna giren Elano'nun geliştirdiği atakta Rüştü'den dönen topu iyi takip eden Baros, takımını rahatlatan golü filelere yolladı: 2-0. 81. dakikada yine Elano ile başlayan atakta Kewell'ın pasında Baros, derbinin sonucunu tayin etti: 3-0. Derbi notları Tabata, ilk derbi heyecanını yaşadı Beşiktaş'ın yeni transferi Rodrigo Barbosa Tabata, Siyah-Beyazlı formayla ilk resmi maçına Galatasaray derbisiyle çıktı. Kartal'ın transfer döneminin son günlerinde renklerine kattığı Brezilyalı futbolcu, Ümit Milli Takım'la yapılan hazırlık maçının ardından ilk resmi sınavını derbide Galatasaray'a karşı verdi. Nihat Kahveci ise yaklaşık yıl sonra Siyah-Beyazlı formayla Galatasaray karşısına çıktı. Nihat, TFF Süper Kupa'da Fenerbahçe'nin ardından, Galatasaray'a karşı da derbi heyecanını yaşamış oldu. Beşiktaş sahaya sürpriz kadroyla çıktı Beşiktaş Teknik Direktörü Mustafa Denizli, kadro sürpriziyle dikkati çekti. Denizli, uzun süredir sahalardan uzak kalan Yusuf'u ilk 11'de sahaya sürüp, Fink'i yedek soyundurdu. Ekrem Dağ da bu sezon ilk kez ilk 11'de sahaya çıktı. Forvetteki tercihini Nihat Kahveci'den yana kullanan Denizli, Bobo, Nobre ve Holosko'yu ise yedeğe çekti. Şili Milli Takımı'ndan yorgun dönen Tello, 18 kişilik kadroya alınmazken Rüştü Reçber, bu yıl ilk kez ligde kaleyi korudu. İsmail Köybaşı, Rodrigo Tabata ve Ferrari ilk derbi heyecanını yaşadı. G.Saray taraftarı Denizli ile dalga geçti Galatasaraylı taraftarlar skor 3-0 olduktan sonra Beşiktaş Teknik Direktörü Mustafa Denizli'yi istifaya çağırdı. Denizli ile dalga geçen taraftarlar, 'Mustafa Denizli istifa', 'Mustafa Denizli, şampiyon yap bizi', 'Dürülülü Mustafa' diye bağırdı. Galatasaraylı taraftarlar, maçtan sonra 'Beşiktaş kümeye' diye de tezahürat yaptı. Öte yandan karşılaşmanın 85. dakikasında Çek Cumhuriyeti Milli Takımı'nın oyuncusu Milan Baros ve Tomas Sivok, sahada tartıştı. İki oyuncu, tartışmanın ardından hakem tarafından sarı kartla cezalandırıldı. [Maçın Analizi Ali Aydın] Hakemlik adına örnek bir derbi FBülent Yıldırım, her şeyden önce müsabakaya iyi hazırlanmış. Konsantre olmuş. Futbolun mücadele oyunu olduğunu verdiği ya da vermediği tüm kararlarda belli etti. Pozisyonlara yakın, doğru zamanda doğru yerlerdeydi. Faul ve fena hareketlerde yorumlamaları çoğu kez doğruydu. Beden dili, futbolculara yaklaşımı ve uyarıları hakemlik adına örnekti. İki pozisyon dışında avantaj uygulamaları yerindeydi. 87. dakikada Bobo'nun topu elle kontrol edip önüne alması dışında, ele çarpmayla ele oynamaları iyi süzdü. 53. dakikada Hakan Balta'nın Serdar Özkan'la ceza alanı içindeki mücadelesinde devam kararı doğruydu. 64. dakikada Baros'un attığı golde ofsayt yoktu. Bu maçta konuşulacak en önemli pozisyon 57. dakikada oldu. Ernst'in eline çarpan topta devam kararı doğruydu. Ernst'in Serdar Özkan'a aktardığı pasta ofsayt yoktu. Devamında kalecinin topa elle müdahalesi zor bir karardı. Franco topa ceza çizgisi üzerinde temas edip bıraktı. Çizgiler sınırladıkları alana dahil olduğu için 'devam' kararı verilmeliydi. Yardımcı hakemin oyuna çok güzel katkısıyla pozisyonu doğru yorumlandı. Diyeceksiniz ki tersi oldu... Franco, bariz gol şansından dolayı da ihraç edildi... Gerçekten bıçak sırtı dediğimiz bu pozisyonda bu yönde bir karar da çıksa herhalde kimse yanlış demezdi. Bu arada yardımcı hakemleri de kutlamak lazım. Çok kritik yerlerde verdiği kararları doğruydu. Bu derbi, hakemlik adına örnek bir maç olarak değerlendirilmeli. aliaydin@zaman.com.tr Maçın adamı Milan Baros gol atmaya doymuyor Sezon başladığından bu yana ligde düne kadar gol attı. Hafta içi Çek Milli Takımı'nda 5. Dünkü sayılarıyla toplam gol. Herhalde fazlasına gerek yok. Özellikle ikinci goldeki takip, beceri, vuruş tekniği mükemmel. Takımını rahatlatma açısından çok önemli ve alkışlanacak düzeyde. Rüştü yediği iki golde de hatalıydı Kaleciler genellikle sezon boyunca bir ya da iki maçı genel performansının dışına çıkarak ya en üst, ya da en alt seviyede oynar. Bosna-Hersek ile oynadığımız milli maçta, rakibin kalecisi Supiç nasıl ki en üst seviyede bir karşılaşma çıkardıysa, Rüştü de dün bize göre en alt perfomansındaydı. Yusuf'un şutunu Franco kurtardı 61. dakika: Beşiktaş, 1-0 mağlup olduğu anlarda oyuna konsantre olup mücadeleyi dengeledi. Kartal'ın üstünlük kurduğu anlarda Franco sahne aldı. Yusuf'un vuruşunda yaptığı harika kurtarış olmasa skor 1-1'e gelebilir, devamında da Beşiktaş sahadan galibiyetle ayrılabilirdi. 564914 Serena'dan hakeme ölüm tehdidi Video 2007 yılında henüz 24 yaşındayken tenisi bırakıp, bu yıl kortlara yeniden dönen, 2005 yılının ABD Açık Şampiyonu Clijsters’ın, Avustralya Açık, Roland Garros, Wimbledon, de ABD Açık şampiyonlukları bulunan numaralı seribaşı ABD’li Serena Williams’ı 6-4 ve 7-5’lik setlerle 2-0 yenip, finale yükseldiği karşılaşmada, ABD Açık’ın tarihine geçen bir olay yaşandı. Maçın ikinci setinde durum 6-5 iken, 12. oyunda 15-40 geride olan Serena Williams, hatalı ilk servisinden sonra, ikinci servisinde de ayağıyla "çizgi ihlali" yapınca, kendisini uyaran çizgi hakeminin üzerine yürüyüp, onu tehdit etti. 'Bak seni öldürürüm' Turnuva başhakeminin, korta gelip kendisiyle bir süre konuşmasının ardından, ani bir hareketle raketini bırakan Williams, rakibinin elini sıktı ve maçtan çekildi. Williams’a hakem kararıyla ceza puanı eklenirken, bu kararla Clijsters da maçın galibi ilan edildi. Öte yandan, Williams, maçın ilk setinde de kaybettiği bir puan üzerine sinirlenmiş ve raketini kırmıştı. numaralı seribaşı Danimarkalı Caroline Wozniacki de Belçikalı Yanina Wickmayer’i 6-3’lük iki setle 2-0 mağlup ederek, rahat bir şekilde finale yükseldi. Bu durumda, Clijsters’ın TSİ bu gece yapılacak final maçındaki rakibi, Wozniacki oldu. 564110 Kısa sürede getirilecek Kısa sürede getirilecek İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Münevver Karabulut'un katil zanlısı Cem Garipoğlu'nun Ermenistan'da yakalandığı iddialarının doğru olmadığını söyledi. Atalay, “Zaten birkaç gün önce açıkladık. Çember iyice daraldı. Kısa sürede sonuca ulaşılacak” dedi. YASİN YILMAZ İSTANBUL İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Cem Garipoğlu'nun yakalandığı iddialarını yalanladı. Ancak Atalay kısa sürede sonuca ulaşılacağını söyledi. Atalay'ı karşılamak için Atatürk Havalimanı VIP Salonu'na gelen İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, gazetecilerin Cem Garipoğlu'nun Ermenistan'ın bir sınır köyünde yakalanıp yakalanmadığı soruları üzerine, “Böyle bir şey yok. Biz söylediğimizi söyledik. Çemberin daralmakta olduğunu söyledik. Başka söyleyeceğimiz şu aşamada herhangi bir şey yok” dedi. BEN SÜRE VERMEDİM Gazetecilerin, “Cem Garipoğlu'nun bir hafta içinde yakalanacağını söylediniz mi?” şeklindeki sorusuna ise Çapkın, “Hayır, süre söylemedim” karşılığını verdi. Çapkın'ın ardından İçişleri Bakanı Beşir Atalay da Garipoğlu'nun yakalandığı iddiasını yalanladı. Atalay, “Arkadaşlar bilgi doğru değil. Ermenistan'da yakalandığı bilgisi doğru değil ama zaten birkaç gün önce de açıkladık çember daralıyor diye. Çember iyice daraldı. Kısa sürede umuyorum sonuca ulaşılacak, bunu söyleyebilirim” diye konuştu. 564650 Baykal: "El öpmeye alışmışlar..." CHP lideri Deniz Baykal, Ankara Kulisi programında gündemi değerlendirdi. Baykal, "Demokratik açılım" çalışmalarıyla ilgili Devlet Bakanı Cemil Çiçek'in "Bu sürece kim katkı verirse elini de öpmeye, ayağına da gitmeye hazırım" sözlerine yanıt verdi: "En önemli konularda ihtiyaç hissetmedin de şimdi niye CHP'ye geliyorsun? Onlara tavsiyem kimsenin elini öpmesinler. El öpmeye çok alıştıkları anlaşılıyor. Bu yüzden Türkiye'ye bu halde." CHP lideri Deniz Baykal, Ankara Kulisi programında gündemi değerlendirdi. Baykal, "Demokratik açılım" çalışmalarıyla ilgili Devlet Bakanı Cemil Çiçek'in "Bu sürece kim katkı verirse elini de öpmeye, ayağına da gitmeye hazırım" sözlerine yanıt verdi: "En önemli konularda ihtiyaç hissetmedin de şimdi niye CHP'ye geliyorsun? Onlara tavsiyem kimsenin elini öpmesinler. El öpmeye çok alıştıkları anlaşılıyor. Bu yüzden Türkiye'ye bu halde." "Sizin tavrınızda değişiklik oldu mu?" sorusu üzerine Baykal, hükümetin daha önce veya Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda CHP'nin görüşünü alma ihtiyacı duymadığını, uzlaşma veya destek arayışına girmediğini söyledi. Baykal, "Sen bu en önemli konularda ihtiyaç hissetmedin de şimdi Kürt açılımı konusunda niye CHP'ye geliyorsun? Burada suçluluk telaşı var. Bu iş yanlış bir iş, yanlışa ortak istiyorlar. Yaptıkları yanlış işin sorumluluğunu paylaşmak istiyorlar, taşıyamıyorlar. Öbürlerini göze aldılar ve uyguladılar. Şimdi bunu CHP olmadan olmaz. CHP'nin önemini yeni kavradılar" diye konuştu. Bu konuda kullanılan üslubu, "laubali ve üzüntü verici" bulduğunu söyleyen Baykal, "Yok 'elini öperiz' falan lafları. İki Başbakan Yardımcısı arka arkaya bunu söylediler. Ben bundan üzülüyorum, rahatsız oluyorum. Bizim devletimiz kimsenin elini öpmez. Onlara da tavsiyem kimsenin elini öpmesinler. El öpmeye çok alıştıkları anlaşılıyor. Yeterince el öptükleri için zaten Türkiye'ye bu hale getirdiler. Kimsenin elini öpmesinler. Benim elimi de öpmeye kalkmasınlar, işlerini yapsınlar" dedi. "Onun bunun elini öpe öpe buraya getirdiler" diyen Baykal, "Atmayın kullanın, sifonu çekmeyin kullanın' diye diye buraya getirdiler. Şimdi bu sıkıntılı olduğu görülen tablo içinde 'CHP de gelsin birlikte yapalım'. Hayır kardeşim. Senin ne yapacağına daha karar vermediğin ortada. Yaptığı işlerin yanlışları şimdiden ortaya çıktı. Daha 1.5 olmadan bu iş iflas etti. Sen benimle bir süreç götüreceksin, daha kamuoyuna ne yapacağını söyleyememişsin. İmralı'dan bir öneri taslağı beklediniz. Ondan önce, sonra yapalım diye telaşa girdiniz. Teklif geldi ilan edemiyorsunuz, saklıyorsunuz. Meclis'te gizli oturumla bunları konuşalım diyorsunuz. Sen kimden gizleyeceksin? İmralı mı, mı duymayacak, dağdaki teröristler mi duymayacak. Hayır millet, halk duymayacak. Halka karşı bir yaklaşımın içinde olduğunu itiraf ediyorsun. Terör iki taraf silahları bıraksın yaklaşımıyla çözülmez. Devlet silah bırakır mı. Uzlaşma, barış istiyorsa teröristler mutlaka silah bırakacak ondan sonra her türlü konu çözülür hale gelecek" diye konuştu. İstanbul'daki selin sorumluları... Sel felaketinde 13 kişinin öldüğü TIR parkının Cihan Kamer'e ait olduğu iddiasını, Baykal da yineledi. Baykal, Cihan Kamer'in Başbakan'ın yakın arkadaşı olduğunu söyledi; "Sel basacak yere, arkadaş hatrına ruhsat verirsen böyle olur" dedi. CHP lideri Baykal, İstanbul'da yaşanan sel felaketi için hem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a, hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yüklendi. Baykal, dere yatağında artan yapılaşmaya dikkat çekerken, "İSKİ'nin bile defalarca itiraz ettiği plan tadilatlarını iptal edin" dedi. Yaşanan can ve mal kaybına işaret eden Baykal, maddi kaybın boyutlarının büyüklüğünü de vurguladı. Selin ardından İstanbul'a gittiğini ve TIR parkında incelemelerde bulunduğunu hatırlatan Baykal, AK Parti iktidarı döneminde Ayamama Deresi'ne yer yer müdahale edildiğini, ıslah çalışmaları yapıldığını ancak yapılanların olayı kontrol etmeye yetmediğini söyledi. "Bu güzergah boyunca muazzam bir imar faaliyeti gerçekleştirildiğini" söyleyen Baykal, "Bunlardan bir tanesi de bizzat Başbakan'ın belediye başkanlığı zamanında gerçekleştirdiği Başakşehir" dedi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın, "TIR parkı izninin CHP zamanında verildiğine" yönelik sözlerinin hatırlatılması üzerine Baykal, Topbaş'ın "6 tane park ruhsatı verildi. Bunların bir kısmı onların zamanında verildi" dediğini belirterek, "Sen 6'yı, 5'i bırak. Ben bir tanesini söylüyorum da 13 vatandaşımızın ölmesine ve yüzlerce TIR'ın tahrip olmasına yol açan TIR parkını konuşuyorum. Somut bir TIR parkı. Bana onun 20-30 kilometre ötesindeki CHP'li belediyelerin yaptıkları TIR parkı ruhsatlarından bahsediyorlar. Karıştırmaya, vatandaşın zihnini bulandırmaya çalışıyorlar" diye konuştu. "TIR parkı Cihan Kamer'in" Baykal, "O parkın ruhsatı kimin zamanında, ne zaman, kime verilmiş?" sorusunu, "Hiç şüphe yoktur ki, onun ruhsatı AKP yönetimi zamanında verilmiştir ve TIR parkı olmaya hiç müsait olmayan bir yerdir. Olmadığı da bu yaşanan olayla ortaya çıkmıştır. Bu olay bunun çok somut kanıtıdır. AKP'nin bu otoparkta, 'Kamer Otoparkı', adında da 'Kamer' geçiyor zaten, ruhsatın sahibi İstanbul Belediyesi'dir. Buranın sahibi de Başbakan'ın yakın arkadaşı, dostu, çocuklarıyla birlikte meşhur kuyumcu dükkanını açan, ona yardımcı olan kişidir. Cihan Kamer oranın sahibidir" dedi. İstanbul'da boş arsalara TIR parkı ruhsatı verildiğini, bu arsalarda hiçbir yatırım yapılmasına gerek olmadan sadece gelen TIR'lara bedel kesildiğini anlatan Baykal, "bir arsa sahibine kıyak yapılmak isteniyorsa ya arsanın hafriyat alanı olarak gösterildiğini ya da TIR parkı ruhsatı verildiğini" savundu. "Sel basacak yere niye veriyorsunuz onu?" diye soran Baykal, "(Bu bizim özel dostumuz, arkadaşımız). Bunu derseniz bu çok ağır bir sorumluluktur" dedi. Diğer derelerde yaşanan taşkınlara da değinen Baykal, "İstanbul Belediye Başkanı 'Biz 16 yıl kaldık, onlar 44 yıl kaldı' diyor. Biz 44 yıl kalmışız da bizim zamanımızda böyle bir şey olmuş mu? Biz devrettiğimiz zaman böyle bir şey olmuş mu? Sen almışsın, yaptığın uygulamalarla şimdi 16 yıl sonra iş gelmiş buraya dayanmış. Bu 16 yıllık uygulamanın sonucudur. Daha önce orada yapılmış ve sel felaketine yol açan hangi inşaatlar var? Orası bomboş araziydi CHP devrettiği zaman. Kuş uçmuyordu, hiçbir şey yoktu. Bunlar orayı yoğun inşaat alanı haline getirdiler" diye konuştu. 564465 13:06 OECD: Türkiye’nin ekonomik ve stratejik önemi artıyor ’nin ekonomik ve stratejik önemi artıyor Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Yardımcısı Aaart De Geus, ’nin ekonomik ve stratejik öneminin arttığını söyledi. Aaart De Geus, ’nın Plön kasabasında düzenlenen Sempozyumunda (GES) AA muhabirinin, Türkiye ekonomisine ilişkin sorularını yanıtladı. Türkiye’nin öncesinde önemli oranda sağladığını, ancak her ülke gibi küresel krizden olumsuz etkilendiğini belirten Aart De Geus, bu nedenle yaşadığını kaydetti. GELECEK YIL YENİDEN HIZLI BÜYÜME Türkiye’nin, iki yıl öncesine kadar çok hızlı büyüme rakamları yakaladığını hatırlatan Genel Sekreter Yardımcısı, daralmanın ardından, son verilere göre yeniden bir canlanma içinde bulunduğunu ve kısa bir süreçte tekrar büyümeye geçebileceğini kaydetti. Aaart De Geus, yapısal reformların sürdürülmesi halinde, Türkiye’nin, gelecek yıl yeniden hızlı büyümeye başlayacağını söyledi.  OECD Genel Sekreter yardımcısı, Türkiye’nin sürdürülebilir ve kalıcı bir büyümeyi sağlamasının ise reformlara bağlı olduğuna dikkat çekti. GÜÇLÜ BANKACILIK SEKTÖRÜTürkiye’nin, 7-8 yıl önce, bankacılık sektöründe almış olduğu önlemlerin, mevcut küresel mali kriz ortamında faydasının görüldüğünü belirten Aaart De Geus, bu nedenle, gelişmiş ülkelerdeki bankacılık sektörünün zor duruma düşmesine rağmen, Türkiye’nin zarar görmediğini söyledi. Türkiye’nin bankacılık sektörünün zarar yaratmaması nedeniyle, kamunun da ek harcama yapmak zorunda kalmadığını belirten Aaart De Geus, bunun açısından avantaj olduğunu kaydetti. Aaart De Geus, Türkiye’nin bankacılık sektöründe aldığı önlemlerin, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere G20 içinde örnek oluşturduğunu vurguladı. SAĞLIK HARCAMALARI Türkiye’nin reformuyla sistemi güçlendirdiğini belirten Aaart De Geus, ancak sağlık harcamalarının finansmanının önemli bir kamu yükü oluşturduğunu kaydetti. Sağlık harcamalarının bütçe üzerinde devamlı yük oluşturmasının önlenmesi gerektiğini kaydeden Aaart De Geus, sağlık harcamaları sisteminde, daha etkin bir kontrol ve harcama için yapılacak reformun, kamu finansman dengesine katkıda bulunurken, daha sürdürülebilir bir finansman sistemi de oluşturacağını sözlerine ekledi. ANNE KRUEGER Öte yandan (IMF) eski birinci başkan yardımcısı Anne Krueger, Türkiye’nin ve faiz gibi alanlarda başarılı sonuçlar elde ettiğini söyledi. Yabancı dolaşımının azalması nedeniyle, her ülke gibi Türkiye’nin de mali kaynak sıkıntısı çektiğini kaydeden Krueger, bu durumun da kısa vadede olmasa bile orta ve uzun vadede dış finansman ihtiyacı yarattığını belirtti.  Anne Krueger, Türkiye’nin, kısa vadede olmasa bile 1-2 yıllık dönemde dış finansman bulmasının iyi olacağına da dikkat çekti. 564015 Hangi ayeti can kulağıyla dinleseniz onda rahmet, şifa ve hidayet bulursunuz Hangi âyetini can kulağıyla dinleyip kalbimize indirebilsek, onda bir rahmet, bir şifa ve bir hidayet çağrısı buluruz muhakkak. Kur'ân'ın her biri bitimsiz bir mânâ denizi niteliğindeki âyetleri içinde dilimde en çok tekrar ettiğim âyet ise, ahir zaman şartlarında yaşıyor olduğumuzdan olsa gerek, Kehf Sûresi'nin "El mâle ve'l-benûne zînetü'l-hayâte'd-dünyâ" diye başlayan 46. âyeti. "Mallar ve evlatlar dünya hayatının süsüdür" diye başlayan bu âyet, devamında yüzümüzü ahirette bâki kalacak salih amellere çeviriyor: "Bâki kalacak salih ameller ise, Rabb'inin katında sevapça da daha hayırlıdır, kendisinden bir şey umulması bakımından da." Aynı mesajlar yüklü, ama biraz daha uzunca bir âyet olarak, Hadîd Sûresi'nin dünya hayatını 'bir oyun, oyalanma, bir süs, aranızda bir övünme, mal ve evlatta bir çokluk yarışı' olarak tarif edip, onu ilkbaharda rençberleri imrendiren ama yaz sıcağında çer-çöp oluveren otlara benzeten 20. âyetini de sıklıkla kendi kendime okurum. Rahmân Sûresi'nin Allah'a bakan vechi hariç her şeyin fena ve zevale mahkûm olduğunu bildiren ve "Küllü men aleyhâ fân" hitabıyla başlayan 26-27. âyetleri ile, Zilzâl Sûresi'ni de, aynı sebeple sıklıkla tekrarlarım. Hadisler arasında ise kendi kendime en çok tekrarladığım hadis, ilk duyduğumda yanılmıyorsam altı veya sekiz yaşında olduğum, günden beri bana 'küçük' diye bir şeyin olmadığı dersini feragat terbiyesiyle birlikte veren, "İman ellibeş şubedir; insanlara eziyet veren bir şeyi yerden alıp kaldırmak da imanın şubelerinden biridir." mealindeki hadistir. Bir de, gündelik hayatın içinde iç dünyamızın nasıl hayır-şer salınımları içinde yuvarlanıp durduğunu görüp, Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın "Yâ mukallibe'l-kulûb! Sebbit kalbî alâ dînik Ey kalbleri çeviren Allah'ım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl" duasını vird edinmişimdir kendime. 564361 Şimon Peres'in durumu iyi Şimon Peres'in durumu iyi TEL AVİV (A.A) İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres (86), dün akşam geçirdiği rahatsızlıktan sonra kaldırıldığı hastaneden bu sabah taburcu edilirken, doktorları, Peres'in sağlık durumunun iyi olduğunu açıkladı. İsrail Cumhurbaşkanı dün gece Tel Aviv'de, İzak Rabin Merkezi'nde katıldığı toplantıda kısa süreli baygınlık geçirmişti. Hemen kendine gelmesine rağmen Tel Aviv yakınlarındaki Şeba Tıp Merkezi'ne kaldırılan Peres, geceyi doktorların gözetiminde geçirdi. Peres'in basın sözcüsü Ayelet Frisch, cumhurbaşkanının rahatsızlığının, programının çok yoğun olmasından kaynaklandığını belirtti. Frisch, hastanede yapılan test sonuçlarının herhangi bir sorun olmadığını gösterdiğini, Peres'in bugün ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi George Mitchell ile görüşeceğini de duyurdu. Şeba Tıp Merkezi Direktörü Dr. Zeev Rothstein da testlerin ardından, "Dinamik, kalp olarak genç ve fiziksel olarak sağlıklı bir cumhurbaşkanımız var" açıklamasını yaptı. İsrail Cumhurbaşkanı Peres, ilerlemiş yaşına rağmen oldukça yoğun bir çalışma programı izliyor. 564215 Namus, cinayet aklama yöntemi Münevver Karabulut cinayetini konuşurken Mardin katliamının davası başladı. Geçtiğimiz günlerde Münevverin babasının testereli fotoğrafları yine gazetelerdeydi. Münevverin babası para mı istedi? Münevver bir teğmenle mi mesajlaştı? Tartışmalarıyla kamu vicdanı başka bir yere mi çekiliyor? Münevver’in teğmenle mesajlaşması farkında olmadan cinayetin hafifletici sebebi mi sayılıyor? Yeni bir psikolojik savaş mı başlıyor? Hala “kıskançlık” veya “namus” mefhumunu “hafifletici” sebep olarak mı bulunacak? Eğer öyleyse kamu vicdanı koskocaman bir yara alacak. Sanki aynı yerden akıl alır gibi Mardin sanıkları mahkemede “namus cinayeti” dediler.  TCK da ne kadar düzenleme yapılırsa yapılsın ne yazık ki hala özellikle “erkek zihinlerin” bir köşesinde (belki de bastırılmış) “namus cinayeti” hafifletici bir sebep olarak yer alıyor. Neyin hafifletmek için? 44 kişiyi katletmeyi mi? Neyi hafifletmek için? Genç bir kızı parçalayarak öldürmeyi mi? 564499 Bazı yerler için yeni yağış uyarısı geldi Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden yapılan ''meteorolojik uyarıda'', İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bursa, Bilecik ve Balıkesir'in kuzey ilçelerinde, öğleden sonra Karadeniz Bölgesinde, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı, Tunceli, Iğdır ile Çankırı ve Ankara'nın kuzey ilçelerinde kuvvetli yağış beklendiği bildirildi. Uyarıda, vatandaşların sel, su baskını, yıldırım ve heyelanlara karşı dikkatli olmaları istendi. BÖLGELERDE BEKLENEN HAVA DURUMU Türkiye geneli bulutlarla kaplı ve yağış var. su baskını riski en fazla olan yerler yine Marmara ve Batı Karadeniz. Yeni hafta da yağışlar zayıflasada, kuzeyde devam edecek. Türkiye'nin beş büyük kent merkezinin hava koşulları şöyle: İstanbul'da dünden beri birçok ilçede yağmur şiddetli yağıyor. 150 kilogram yağmurun düştüğü başta Kilyos olmak üzere, bazı ilçelerde yine su baskını oldu. Yağmur geceye doğru hızını azaltacak. Ankara iki gün yağmurlu, Bursa'da da yağmur kuvvetli. İzmir'de yağmur hafifliyor. Adana'da ise aralıklı yağmur var. Marmaralılar dikkat: özellikle, Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Sakarya boyunca yağmur aşırı şiddetli yağdığından, sele karşı zemin katları ve dere kenarlarında yaşayanlar dikkatli olmalı. Yağmur ancak akşama doğru etkisini zayıflatacak. İç Anadolu'da yağmur ilçe ilçe kuvvetli olmak üzere sağanak şeklinde yağıyor, yarın hızını yavaşlatacak, sıcaklık 25 derece etrafında. Ege’de iki gündür yağmur çok kuvvetliydi. Bugün Kütahya'dan Muğla'ya yine devam ediyor, ancak kıyılarda İzmir-Bodrum boyunca etkisi azalttı.  Akdeniz'de yağmur Antalya'da fazla bir yağış yok, Adana-Hatay arasında ise aralıklı olarak devam ediyor. Güneydoğu'da da hava kapalı.  Doğu Anadolu bulutlu, Malatya, Erzurum-Kars arasında yağmur var. Karadeniz’in özellikle batısında yağmur şiddetli, Düzce, Bolu, Zonguldak, Bartın-Kastamonu boyunca sel ve su baskınlarına karşı tedbirli olunmalı. Ancak Karadeniz'in diğer kentlerinde de sağanak şeklinde yağış var. Yağışlar yarın hafifleyecek. MALKARA'DA DÜN ETKİLİ OLAN SAĞANAK YAĞIŞ NEDENİYLE 60 EVİ SU BASTI Tekirdağ'ın Malkara ilçesinde, dün etkili olan sağanak yağış nedeniyle 60 evi su bastı. Malkara İtfaiye Müdürü İhsan Rendan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, evini su basan vatandaşların itfaiyeyi arayarak yardım istediğini bildirdi. Bunun üzerine olaya hemen müdahale ederek evlerden su tahliyesine başladıklarını ifade eden Rendan, ''Dün, sağanaktan sonra su basan 60 eve müdahale ettik ve saatte 60 ton su basan motopomplarla suları tahliye ettik. Ancak su baskını olan evlerin daha fazla olabileceğini düşünüyoruz. Yapılacak detaylı çalışmayla kesin sayıya ulaşacağız'' dedi. 564045 Sarkis'ten 50 yıl artı son dakika! Çağdaş sanatın önemli isimlerinden Sarkis'in İstanbul Modern'de kurduğu 'Site'nin sokaklarına, kutu kutu odacıklarına, renkli eserlerine doğru... İstanbul Modern, ilk kez 'yaşayan' bir çağdaş sanatçının sergisine ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü İstanbul Modern Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu'nun üstlendiği Site adlı sergi, Sarkis'in 50 yıllık sanat hayatını içeriyor. Bu serginin alamet-i farikası, Sarkis'in tüm işlerinde olduğu gibi bitmemişlikte direnen, ucu açık ve çok katmanlı, daha da önemlisi 'serginin sergisi' olması. Adeta 'ne dünüm, ne yarınım' diyen Site, müzenin tüm mekânlarını bir dikişle birbirine bağlamış, sürekli değişiyor. Sergi mekânında ise Sarkis'in günkü kalp atışına ayarlı metronom gece gündüz ses veriyor. Sarkis, bu sayede eserlerine kalbiyle eşlik ediyor. Bugüne dek böyle bir sergi yapmadığını söyleyen sanatçı, 'Site' sergisinin bir buluşmanın sergisi olduğunu söylüyor ve bir kitap gibi okunmasını, bir film gibi izlenmesini istiyor. Minik bir uyarı: Sakın sergiyi retrospektif olarak düşünmeyin, zira Sarkis buna çok kızıyor. 'Site'de Sarkis'in hep yenilenen yerleştirmeleri, yıllardır biriktirdiği ve yaşattığı eserleri, giysileri, heykelleri, vitrayları, neonları büyülü bir dünyanın eşiğine bırakıyor. Site, Sarkis'in sanat hayatındaki kilometre taşlarını ele veriyor diyebiliriz. Bombalanmış Saraybosna Kütüphanesi'nden Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi romanındaki canavarlara, Alban Berg'in Lulu operasından Alman Romantik dönem ressamı Caspar David Friedrich'e, John Cage'den Sergei Paradjanov'un filmlerine kadar farklı işler, 'Site'yi adeta çok yönlü bir şehre çeviriyor. Müzenin üst katında ise sanatçının guaj çalışmaları, Fotoğraf Galerisi'nde Caspar David Friedrich'in resimlerine gönderme yapan filmi ve 1972'de çektiği 'Operasyon Organ' başlıklı 20 tek tirajlı fotoğrafı sergileniyor. Sarkis'in kavramlarla düşünen bir yerleştirme sanatçısı olduğunu söyleyen Levent Çalıkoğlu, "Sarkis, farklı zamanlara ait objelere yeni bağlamlar sunuyor, mekânları bozguna uğratarak kullanım pratiklerinin ötesine taşıyor. Görme, işitme, koklamaya ilişkin her türlü deneyimi sanatın ve izleyicinin kullanımına sunuyor. Sanatçı, tüm çalışma disiplinini geçmiş ve şimdinin kesişme aralığında kuruyor." diyor. SERGİYE SİZ DE BİR ŞEY BIRAKIN! Sitelerin sürekli değişim içinde olduğundan hareketle 'Site' sergisi de devamlı yenilenecek, farklı zamanlarda duvarlardaki fotoğraflar değişecek ve mevcutlara yeni görüntüler eklenecek. İzleyiciler de, bu serginin girişinde yer alan 'kendinden bir şeyler bırak'ın yazılı olduğu tezgâha istedikleri her şeyi bırakabilecek, belki de Sarkis'le karşılaşabilecekler. Site sergisi pek çok göndermenin pek çok çağrışımın yer aldığı uzun ince bir yol. Yapmanız gereken tek şey, Sarkis'in ziyaretçilere yazdığı birkaç notta dediği gibi sergi sırasında içinizde doğacak, sizi şaşırtacak her şeye karşı 'açık olmak'! Sarkis'in sürekli kendi Site'sinin içinde gezindiğini göz önünde bulundurarak, sergi 10 Ocak 2010'a kadar son dakika sürprizleriyle görülebilir. 563836 İsrail Cumhurbaşkanı Peres bayıldı İsrail medyasına göre, bilinci birkaç saniye kapalı kalan 86 yaşındaki Şimon Peres, kendine gelince hastaneye kaldırılmayı reddetti. Peres, bayıldığında dinleyicilerden gelen soruları yanıtlıyordu. 563931 Aylardır tutuklu Albay Temizöz hâlâ görevde Temizöz'ün avukatlarından Mehmet Savaş Özdağ, önceki günkü duruşmada müvekkilinin hâlâ Kayseri İl Jandarma Alay komutanı olduğunu ve yerine herhangi bir atama yapılmadığını söyledi. Müdahil avukatlar, yarın Jandarma Genel Komutanlığı'na başvurarak Temizöz'ün neden görevden alınmadığını soracak. Temizöz, 25 Mart 2009 tarihinden beri tutuklu bulunuyor. Albay Cemal Temizöz, Kayseri İl Jandarma Alay komutanı olarak görev yaptığı sırada gözaltına alındı. Güneydoğu'da işlenmiş çok sayıda faili meçhul cinayetten sorumlu tutulan Temizöz, 25 Mart 2009 tarihinde tutuklanarak Diyarbakır 7. Kolordu Askerî Cezaevi'ne gönderildi. Dava kapsamında yargılanan diğer sanıkla beraber önceki gün hâkim karşısına çıktı. İlk duruşmada Temizöz ve avukatları askerî mahkemeye gitmenin yollarını aradı. Sanığın asker şahıs olduğu gerekçe gösterilerek görevsizlik talebinde bulunuldu. Ancak mahkeme heyeti oybirliği ile sanık avukatlarının bu talebini reddetti. Duruşmada bu gelişmeler yaşanırken ilginç bir detay ortaya çıktı. MÜVEKKİLİM ALAY KOMUTANIDIR Temizöz'ün avukatları mahkeme salonunda sanıktan sürekli "Albay Cemal Temizöz" diye bahsedince mağdur ve müdahil avukatlarından itiraz geldi. Müşteki avukatlarından Selçuk Kozağaçlı, Temizöz'ün sanık olduğuna dikkat çekerek kendisinden sürekli, 'albay' diye bahsedilmesinin doğru olmadığını dile getirdi. Kozağaçlı, sanık avukatlarının Temizöz'den 'albay' diye bahsederek mahkeme üzerinde baskı oluşturmak istediklerini de ileri sürdü. Cemal Temizöz'ün avukatı Mehmet Savaş Özdağ ise Kozağaçlı'nın itirazına şu cevabı verdi: "Müvekkilim Albay Cemal Temizöz, Kayseri İl Jandarma Alay komutanıdır. Halen görevinin başındadır. aydır tutuklu bulunuyor ancak yerine herhangi bir atama da yapılmış değil." GENELKURMAY MESAJ MI VERİYOR? Müdahil avukatlar, Temizöz'ün hâlâ görevinin başında olduğu iddiasına tepki gösterdi. Davanın müdahil avukatlarından Tahir Elçi, 14 Eylül 2009 Pazartesi günü bir dilekçe ile Jandarma Genel Komutanlığı'na başvurarak konuyu soracaklarını açıkladı. Hakkında ceza soruşturması başlatılan bir şahsın; üstelik tutuklu olarak yargılanırken hâlâ açığa alınmamış olmasının izah edilemeyeceğini kaydeden Elçi şu ifadeleri kullandı: "Hakkında bu derece ağır bir iddiada bulunularak, böylesine kapsamlı bir iddianame hazırlanarak kamu davası açılmış ve hâlâ görevinin başında olan başka bir devlet memuru yok. Düşünün ki bu şahıs hakkında onlarca cinayet iddiası var. kez müebbet hapisle yargılanıyor. Hâlâ görevinin başında olması soruşturmanın selameti açısından son derece sakıncalıdır. Ayrıca birlikte yargılandığı sanıklar açısından da sakıncalıdır. Gizli tanıklar Tükenmezkalem ve Sokaklambası'nın ifadelerini neden geri çektiği şimdi daha iyi anlaşılıyor. Genelkurmay'ın hâlâ bu personeli görevi başında tutması bir mesaj olarak da algılanabilir." 564832 Denizli'nin inadı pahalıya patladı Süper Lig'de Galatasaray ile yaptığı derbi maçını 3-0 yitirerek rakibinin puan gerisine düşen Beşiktaş, elindeki forvet oyuncularına rağmen gol noktalarında yaşadığı sıkıntıyla dikkat çekiyor. Kadrosunda Nobre, Bobo, Holosko ve Nihat gibi forvet oyuncularını bulunduran Beşiktaş, bu sezon gol noktalarında büyük sıkıntı yaşıyor. Ligin 5. haftasında ilk yenilgisini alan siyah-beyazlı takım, iyi futboluna rağmen gol atamayınca istediği puanları alamıyor. Turkcell Süper Lig'in son şampiyonu, yaptığı karşılaşmada sadece galibiyet alabilirken, beraberlik ve yenilgi aldı. Beşiktaş'ta bu sonuçlardaki en büyük etken ise gol atamaması oldu. Sezonun ilk iki maçında rakip fileleri havalandıran siyah-beyazlı takım, sonraki karşılaşmayı ise boş geçti. GOLCÜ VAR, GOL YOK Beşiktaş'ta, Fenerbahçe'de de oynamış ve Turkcell Süper Lig'in deneyimli oyuncularından gösterilen Nobre'nin yanı sıra geldiği günden beri skorer kimliğiyle önemli işler yapan Bobo, her zaman tehlikeli olan Holosko, İspanya deneyimine sahip Nihat etkili olamadı. Nobre ve Bobo, sakatlıkları nedeniyle bazı maçlarda oynamayınca siyah-beyazlı ekip, sadece Nihat ve Holosko ile sorununu gidermeye çalıştı, ama bunda başarılı olamadı. Golcüler arasında bulunan Batuhan ise sakatlığı nedeniyle henüz oynama fırsatı bulamadı ve takıma katkısı olmadı. DENİZLİ'NİN NİHAT İNADI PAHALIYA PATLADI Teknik direktör Mustafa Denizli'nin yaşanan sorunda Nihat Kahveci ısrarı ise Beşiktaş'a pahalıya patladı. Siyah-beyazlı kulübün altyapısında yetişen ve İspanya'da oynadığı dönemde golcü kimliğiyle önemli işler yapan tecrübeli oyuncu, şimdiki takımında ise bu görüntüden uzak kaldı. Askerliği nedeniyle sezon başı hazırlıklarına katılamayan ve fizik olarak henüz istenilen düzeye gelemeyen Nihat, Bobo ve Nobre'nin yokluğunda bu yükü kaldıramadı. Ligin son maçında ilk 11'de sahaya çıkan ve toplam 348 dakika görev alan Nihat, oynadığı maçlarda gol atma başarısı gösteremedi. SÜPER KUPAYI DA BOŞ GEÇTİLER Beşiktaş, ligdeki gol sıkıntısını TFF Süper Kupa'da Fenerbahçe ile yapılan maçta da yaşamıştı. Rakibine 2-0 mağlup olup kupayı kaptıran siyah-beyazlı ekip, bu karşılaşmada gol atma başarısı gösterememişti. YUSUF, TELLO, SERDAR ÖZKAN, TABATA DA YAPAMADI Golcü oyuncuların yanı sıra Yusuf, Tello, Serdar Özkan ve Tabata gibi hücum yanı güçlü oyuncularını kadrosunda bulunduran ligin son şampiyonu, buna rağmen gol sıkıntısını gideremedi. Yusuf, Galatasaray maçının ikinci yarısında iyi oynamasına rağmen yaptığı asistlerin golle sonuçlanmaması nedeniyle güzel oyunun karşılığını alamadı. Sakatlığı nedeniyle Yusuf'u ilk maçlarda oynatamayan Beşiktaş, Tello, Serdar Özkan ve Tabata'nın bu özelliğinden de fazla yararlanma şansı bulamadı. Bir diğer ileriye dönük oyuncu Delgado'nun sakatlığında kadroya dahil edilen Tabata, siyah-beyazlı formayla ilk resmi maçını Galatasaray'a karşı oynarken, bu mücadelede etkisiz bir görüntü sergiledi. Tello ise Şili milli takım kampından geç döndüğü için Denizli tarafından kadroya dahil edilmezken, Serdar Özkan da özellikle Galatasaray karşısında önemli pozisyonlar bulmasına rağmen bunları golle sonuçlandıramadı. HAZIRLIK MAÇLARINDAKİ GÖRÜNTÜ DEVAM EDİYOR Beşiktaş'ın gol yollarındaki sıkıntısı sezon başında yaptığı hazırlık maçlarında kendini göstermişti. Hazırlık maçlarında oynadığı futbolla ve mücadelesiyle olumlu bir görüntü çizen siyah-beyazlı takım, buna rağmen gol noktalarındaki zaafiyetleriyle ön plana çıktı. Sezon başındaki ilk hazırlık maçını İtalya'nın Catania takımıyla oynayan Beşiktaş, BJK İnönü Stadı'ndaki karşılaşmadan 1-1 beraberlikle ayrılmıştı. Daha sonra İspanya'da Barış Kupası'na katılan siyah-beyazlı ekip, Fransa'nın Olympique Lyon takımıyla 1-1 berabere kalırken, Portekiz'in Porto ekibine gol atamayınca karşılaşmadan 0-0 beraberlikle ayrıldı. SADECE FİNK, HOLOSKO VE TELLO Siyah-beyazlı takımda, kadroda bulunan oyuncular arasında resmi maçlarda gol sevincini şu ana kadar sadece Fink, Tello ve Holosko yaşadı. Bu sezon resmi maçlardaki ilk golünü 1. haftada İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile oynanan karşılaşmada Alman oyuncu Fink ile bulan Beşiktaş, 2. haftada da Antalyaspor'u 2-0 yendiği maçta aynı sevince tanık oldu. Beşiktaş, Holosko ve Tello'nun golleriyle rakibini mağlup edip sezonun ilk galibiyetini alırken, bundan sonra oynadığı maçta gol atmayı unuttu. MAÇLAR Beşiktaş'ın bu sezon yaptığı resmi maçlar ve aldığı sonuçlar şöyle: TFF Süper Kupa: --------------- Beşiktaş-Fenerbahçe......................: 0-2 Turkkcell Süper Lig: -------------------- İstanbul Büyükşehir Belediyespor-Beşiktaş: 1-1 Beşiktaş-Antalyaspor.....................: 2-0 Gençlerbirliği-Beşiktaş..................: 0-0 Beşiktaş-Gaziantepspor...................: 0-0 Galatasaray-Beşiktaş.....................: 3-0 565089 Öğretmen atamaları bugün yapılacak Milli Bakanlığı (MEB) bugün bin 800'ü kadrolu, 11 bini sözleşmeli toplam 15 bin 800 öğretmen atayacak. Öğretmen atamaları 2008 ve 2009 KPSS10 puan üstünlüğü esasına göre yapılacak. Atamalar bugün saat 10.00'da Bakanlık merkez binasında Milli Bakanı Nimet Çubukçu'nun katılımıyla yapılacak. Sonuçlar aynı gün Bakanlığın "" adresinden duyurulacak. Kadrolu öğretmenliğe atananlardan kılavuzda belirtildiği üzere göreve başlama esnasında istenen belgeleri hazır olanlar 15 Eylül 2009 tarihinden itibaren atandıkları il milli eğitim müdürlüklerine başvurarak görevlerine başlayabilecek. 564550 Gördes Baraj suyu 2010'da kullanabilecek 2008 Kasım ayında su tutmaya başlayan barajdan İzmir'e su sağlamak için DSİ ile işbirliği yapan İzmir Büyükşehir Belediyesi, 114 kilometrelik Gördes Barajı ana isale hattının 35,5 kilometrelik bölümünün uygulama projelerini hazırladı. Kalan kısmının projesi ise devam ediyor. Barajın suyunu İzmir'e taşıyacak isale hattının Manisa Nuriye yakınlarındaki Sarıkız Su Havzası'na kadar olan 35,5 kilometrelik bölümünün DSİ tarafından inşaatı sürerken, İZSU ise bu hattan gelecek suyu arıtmak için Sarıkız Su Havzaları'nın bulunduğu Manisa Nuriye'de arıtma tesisi kurmak için hızla harekete geçti. Önce projeleri hazırlanan ve günde 130 bin metreküp su arıtacak tesis için İZSU Genel Müdürlüğü'nün ekim ayında inşaat ihalesine çıkacağı bildirildi. Tesisin, 2008 Mayıs'ında başlayan ve 500 günde tamamlanması planlanan 35,5 kilometrelik isale hattıyla eş zamanda bitmesi planlanıyor. Sarıkız Arıtma Tesisi ile Gördes Barajı'ndan gelecek olan yılda 47 milyon metreküp yüzey suyu, içme suyu standartlarına getirilip Göksu üzerinden Menemen'e, oradan da Çiğli'deki Cumhuriyet Deposu'nu ulaşacak. Mevcut içme suyu isale hattı aracılığıyla kente ulaşan su yılda 860 bin kişinin su ihtiyacını karşılayacak. 114 kilometrelik Gördes Barajı isale hattı tamamlandığında da barajdan gelen sular yine İZSU'nun Bornova Belkahve yakınlarında yapacağı Kavaklıdere Arıtma Tesisi'nde arıtma işleminden geçirilecek. Günde 362 bin metreküp arıtma kapasitesine sahip olacak olan Kavaklıdere Arıtma Tesisi, Gördes ve Çağlayan barajlarının suyunu arıtacak. Ayrıca İzmir'in gelecek yıllarda su ihtiyacını karşılamak için planlanan Düvertepe ve Başlamış Barajları'nın da suyunu arıtmak için ilave üniteler projelendirilecek. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Kavaklıdere Arıtma Tesisi'nin de projesini 2009 yılının sonunda tamamlayacak. Arıtma tesisi inşaatı için kamulaştırma çalışmalarına 2010 yılında başlanacak. 114 kilometrelik hattın, Kavaklıdere Arıtma Tesisi'nin, depo ve tünelin tamamlanmasıyla Gördes'in arıtılmış suyu çapları 1,8 ve 1,2 metrelik çelik borularla Bornova ve Buca depolarına ulaştırılacak ve buralardan kentin kullanımına sunulacak. Kavaklıdere Arıtma Tesisi devreye girdiğinde de kentin kuzey bölgesinde kalan Karşıyaka ve Çiğli ile merkezdeki Alsancak ve bu hat üzerinde yer alan çevre yerleşimlere Sarıkız Arıtma Tesisi'nden arıtılan su verilecek. Yeni tesisler ve hatlar sayesinde şehrin hem güneyi hem de kuzeyine su aktarma imkânı doğacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi Sarıkız Arıtma Tesisi'nin uygulama projeleri için 109 bin TL, Gördes İsale Hattı ve Kavaklıdere Arıtma Tesisi'nin uygulama projeleri için 844 bin TL'lik harcama yaptı. 35,5 kilometrelik isale hattından Sarıkız su kuyularının bulunduğu bölgeye kadar yapılacak 1,8 kilometrelik isale hattı, Sarıkız Arıtma Tesisi'nin ve Kavaklıdere Arıtma Tesisi'nin inşaatlarını da üstelenen İzmir Büyükşehir Belediyesi, önümüzdeki günlerde milyon liralık yatırıma imza atacak. 563737 ABD İran'a Dikkat Çekti Amerika Birleşik Devletleri, İran ile uluslararası görüşmelerin odak noktasının bu ülkenin nükleer programı olması gerektiğini açıkladı. Beyaz Saray sözcüsü Robert Gibbs, Sadece konuşmuş olmak için görüşmüyoruz.Belki onlar bu konunun açılmasını istemiyor.Ancak biz, masaya getireceğiz" dedi. Gibbs, İran'ın, yasadışı nükleer programından vazgeçmesi gerektiğini, bunun uluslararası topluma karşı bir yükümlülük olduğunu söyledi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin üyesi ile Almanya'nın, İran'ın görüşme teklifini kabul etmesinin ardından konuşan İran Dışişleri Bakanı Muttaki Şartların olgunlaşması halinde, nükleer konu üzerinde görüşme ihtimali var" demişti. Daha önce Tahran'ın, nükleer programını görüşmeyi gündemine almamakta ısrar ettiği hatırlatılarak, Muttaki'nin açıklamasının önemli olduğu belirtiliyor. 564707 İzin için memleketine giden asker PKK'ya katıldı Kayseri Jandarma Komutanlığı'nda aydan beri asker olan C.K., iznini kullanmak için geldiği memleketinden birliğine geri dönmeyerek terör örgütü PKK'ya katıldı. Askerden önce çeşitli sivil toplum örgütleri ve siyasi partilerde faaliyet gösterdiği öğrenilen C.K.'nin aldığı cezalar nedeniyle yargılandığı belirtildi. 564714 Babasıyla birlikte 'cephane' satın almış Almanya'nın Winnenden kasabasında Mart ayında cinnet geçirip okulunu basan, 15 kişiyi öldüren, ardından da polisle girdiği çatışmada ölen Tim K.'nın olaydan hafta önce babasıyla birlikte bin adet kurşun satın aldığı ortaya çıktı. Olayla ilgili soruşturma ay sonra tamamlandı. Stuttgart Savcılığı'nın olayla ilgili hazırladığı dava dosyası 27 dosya ve 16 bin sayfadan oluşuyor. İddianamede Tim K.'nın babasının 50. yaş günü için babasıyla birlikte bin kadar kurşun satın aldığı bilgisi de yer aldı. İddiaya göre, saldırgan genç babasıyla birlikte adına sipariş verdi ve kurşunların parasını kendisi ödedi. İddianamene ayrıca K.'nın psikolojik tedavi gördüğü ancak psikologlar tarafından K.'da herhangi bir cinnet emaresi tespit edilmediği belirtildi. İddianame dikkat çeken bir başka nokta ise, K.'nın kız öğrencilerle problemli olduğu, kızlar tarafından aşağılanma ve baskıya maruz kaldığı yönündeki bilgiler. K.'nın olaydan bir gün önce porno film izlediği ve şiddet içeren bilgisayar oyunları oynadığı da kesinleşti. K.'nın odasında da insanlardan nefret ettiğine yönelik ifadeler içeren notlar da iddianameye girdi. Stuttgart yakınlarındaki Winnenden kasabasında 11 Mart günü okulunu basan 17 yaşındaki Tim K, çoğunluğu kız öğrenci ve bayan öğretmenler olmak üzere 15 kişiyi öldürmüştü. Okul arkadaşlarını kurşun yağmuruna tutan cani genç olay yerinden kaçmış bir alış veriş merkezinin otoparkında polisle girdiği çatışmada ölmüştü. Olaydan sonra gencin babasının bir atıcılık kulübüne üye olduğu ve oğlu ile birlikte sık sık bu kulüpte atıcılık talimleri yaptığı ortaya çıkmıştı. 564413 Operasyon timini köpekler durdurdu Operasyon timini köpekler durdurdu, (DHA) 'da bir kadını zorla alı koyduğu iddiasıyla aranan 29 yaşındaki D.A.'nın evine operasyon düzenleyen polisler, burada beslenen 11 köpek birden saldırınca içeri giremedi. Evin çevresini kuşatan polisler, belediyeden çağrılan ekiplerin havalı tüfekle iğne atıp köpekleri etkisiz hale getirdikten sonra içeri girip aranan şüpheliyi yakaladı. Erzurum'da oturan 26 yaşındaki E.E., iddiaya göre sevgilisi 28 yaşındaki Z.Ş.H. ve eski sabıkalı D.A. tarafından kaçırılarak zorla yaptırıldı. İhbar üzerine harekete geçen Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri cuma günü Z.Ş.H.'yi gözaltına alarak, E.E.'yi kurtardı. Sorgulamasının ardından yargıç karşısına çıkarılan Z.Ş.H., ‘fuhuşa teşvik, aracılık ve yer temin etmek' suçlarından tutuklandı. Polis, aynı suçlardan aradığı D.A.'yı yakalamak için Çırçır Mahallesi'ndeki evine dün yaptı. Polis, çevresi duvarlarla örülü gecekondunun bahçesinde çok sayıda köpeğin olması nedeniyle içeri giremedi. Çevreyi kuşatan polis, Büyükşehir Belediyesi'nden yardım istedi. Hayvan barınağından gelen uzman ekip, uyuşturucu iğne atan tüfeklerle, polislere saldıran 11 köpeği etkisiz hale getirdi. Yaklaşık bir saat süren çalışma sonrasında köpekler minibüse konularak, hayvan barınağına götürüldü. Eldiven ve maske takarak eve giren polis D. A.’yı gözaltına aldı. Emniyet Müdürlüğü’nde sorgulanan D. A., sevk edildiği adliyede tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. 563744 Keşmir'de patlama: ölü Keşmir'de patlama: ölü SRİNAGAR (A.A) Hindistan'ın Keşmir bölgesinde bugün meydana gelen şiddetli patlamada, en az kişi öldü. Emniyet yetkililerinin açıklamasına göre, başkent Srinagar'ın en büyük cezaevinin civarında meydana gelen patlamada, 10 kişi de yaralandı. Bir yetkili, ölenlerin 3'ünmün polis, diğerinin bir kadın olduğunu söyledi ve patlamanın arkasında, bölgenin bağımsızlığı için savaşan Müslüman isyancıların bulunduğunu savundu. Kulakları sağır eden patlamanın, bomba yüklü bir araçta meydana geldiği kaydedildi. Himalayalar'da Pakistan ile Hindistan arasında 60 yıl önce paylaşılan Keşmir'in Hint tarafı, 1989'dan beri silahlı mücadeleye sahne oluyor. Bağımsızlık isteyen Müslümanlar'ın yürüttüğü savaşta, 20 yılda 47 binden fazla insan can verdi. 564852 Beşiktaş-M.United Maçına İtalyan Hakem Beşiktaş'ın Avrupa Şampiyonlar Ligi Grubu ilk maçında 15 Eylül Salı günü sahasında İngiliz ekibi Manchester United ile oynayacağı karşılaşmayı, İtalyan hakem Nicola Rizzoli yönetecek. BJK İnönü Stadı'nda saat 21.45'te başlayacak karşılaşmada, Rizzoli'nin yardımcılıklarını Nicola Nicoletti ve Renato Faverani yapacak. Maçın dördüncü hakemi ise Andrea Gervasoni. 563599 Kişisel Bilgilere Denetim Almanya'nın başkenti Berlin'de bireylerin kişisel bilgileri üzerinde devlet denetimini protesto amacıyla gösteri düzenlendi. Berlin'de, 150'den fazla sivil toplum kuruluşu ve bilgi koruma örgütünün çağrısı ile düzenlenen gösteriye bin kişi katıldı. "Korku Değil Özgürlük" sloganı ile akşam yapılacak yürüyüşe ise 15 bin kişinin katılması bekleniyor. Almanya'da genel seçime yaklaşık hafta kala yapılan gösteriye katılanlar, devlet ve ekonomik yapı tarafından uygulanan denetimlerin askıya alınmasını ve internette konuşma özgürlüğünün garantilenmesini talep etti. Özellikle telefon ve elektronik posta ile gerçekleştirilen görüşme kayıtlarının tutulması ile vergi kimlik numaralarının birleştirilerek saklanması eleştirilerin odak noktasında.. Viyana,Prag,Stockholm ve Buenos Aries dahil dünyanın çeşitli başkentlerinde de benzer gösteriler düzenlenmesi bekleniyor. 564283 Dalgalarını geçtiler! Dalgalarını geçtiler! Sezonun ilk derbisinde tribünler tıklım tıklım dolarken, maç öncesi eski açıktaki ve GAlatasaraylılar birbirlerinin üzerine yabancı madde attı. Bunun üzerine dahili anonsla taraftarlardan sakin olmalarını istenmesi, siyah beyazlıların tepkisine yol açtı. Sarı kırmızılılar, yeter" diye bağırarak ezeli rakiplerine göndermede bulundular. Karşılaşma öncesinde şehitlerimiz ve sel felaketinde can veren vatandaşlarımız için saygı duruşu yapıldı. Denizli tribünleri, "Şehitler ölmez vatan bölünmez" diye tempo tuttu. Beşiktaşlı taraftarları ise sel felaketinden sorumlu tuttukları Büyükşehir Belediyesi'ni "Kahrolsun Belediyesi" tezahüratıyla etti. Sarı kırmızılılar, karşılaşma sonrasında ise eski teknik direktörleri 'yi ti'ye aldı. Taraftarlar, "Denizli istifa", "Mustafa Denizli şampiyon yap bizi" tezahüratında bulundu. Stat çıkışında Yıldırım Demirören arabasına binerken "Şampiyon Galatasaray" diye tempo tutan Galatasaraylılar ""i görünce de "Üstünel bize 'yu al" diye bağırdı. 564211 İsmet Badem: Böyle zaferlere aşığız İsmet Badem 13 Eylül 2009 PazarBöyle zaferlere aşığız Allahım yaşadığımız onca şanssız günler ve acılar bir yana, gıdım yaşayamadığımız mutluluk ve güzel günlere hasretiz. Bir anda şehrin göbeğinde fışkıran sular, karadan denize coşan tsunami ve yitirdiğim hayatlar. Dereler vahşi birer çağlayan olup gömdüler kahverengi sular simsiyah olup tepemize yağdı. Futbol yeşil sahalardan, üzüntü olup içimizi yaktı. Dünya Şampiyonası dışında kalmak kahretti. Tek bir tesellimiz kaldı. Yıllardır ardından baka kaldığımız İspanya! Öylesine önemli bir virajdayız ki! Gece gündüz beynim varsayımlar peşinde koşuyor. Dile kolay. Up uzun yıllar basketbol sahalarının parke tozunu yuttuktan sonra, yazanı çizeni olarak basketbolun başarısı için emek veriyorum. 2001 Avrupa Şampiyonası dışında ilk kez bu kadar başarı salonunun eşiğinde bağdaş kurmuş bekliyor. Zaferlere bir adım kala, son senelerde adı başarılarla anılan İspanya karşısındayız. Paul Gasol ve Rudy Fernandez sakat! Ama bize karşı mutlaka forma giyer! Çünkü bizden ödleri kopuyor! Maça başlar başlamaz Rudy bela oluyor. Devreyi 11 sayı ile kapatıyor. İspanya pota dibimizden ne kadar hava topu varsa topluyor. 10 hücum, 12 kendi potaları toplam 22 ribaund. Biz ise Ömer Aşık ile direniyoruz. Adam adama baş edemeyince ikinci çeyrek İspanyollar alan savunmasına geçti. Biz durduk. Ah Hido bir kımıldasa işimiz kolaylaşacak. İlk devre sayı Hido'ya yakışmadı. Ersan 7, Kerem attı. Gasol sayı sıkıştırdı. Maç başa baş. Kopacak gibi durmuyor! 36-34 devreyi önde bitirdik. Üçüncü çeyrek, kora-kor bir dönem yaşıyoruz. Hido'yu hala bekliyoruz. Rudy'i iyi tutarken, elimizde kalan topları değerlendiksek maçı koparacağız ama bir türlü olmuyor! Semih'in ballı basketi ve bloğu hayat veriyor. Faul yüzdesi böyle bir maçta %50 altında kalır mı? Yine de, çeyreği 49-48 önde bitirdik. Maçın bitimine dakika kala sadece sayı attık. Kerem, Hido bu dilimde oyun dışındaydı. Semih çok yoruldu. Alan savunması yapsak belki maçı kurtarabiliriz diye düşünürken, Engin'in üçlüğü, Ersan'ın sayısı, Semih'in tipi derken 59-56 öndeyiz. Ve son 2.30 dakika. İspanyollar adam adama savunmaya geçti. Hidayet'in top kaybı potamızda bomba gibi patladı. Son saniyeler, sıkıntı içinde, yüreğimiz avucumuzda. Ender'in ahlar vahlar arasında kaçan pota dibi şutu. 61-60 son 12 saniye top onlarda. Tanjevic ruabund için Ömer Aşığı oyuna aldı. Ömer'in Bloğu. Ve Semih'in iki faul atışı ve son iki saniye de son DÜNYA ŞAMPİYONUNU YERLE BİR EDİP tarihimizin en önemli galibiyetlerinden birini alıyoruz. Bu maçın en büyük yıldızının bir kez daha koç TANJEVİC olduğunu görüyoruz. Helal olsun size. Helal, bir kere değil bir milyon kere helal 564116 Şimşek, şirketleri nikaha davet etti Şimşek, şirketleri nikaha davet etti Şimşek "Dünyada şirketler arasında birleşme kültürü var. Bizim şirketler de birleşerek güçlenmelidir. Cömert bir teşvik sistemi getirdik. Yeni teşvik sisteminin amacı, imkanı olanları yatırıma teşvik etmektir" dedi Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bütün dünyada şirketler arasında birleşme kültürünün bulunduğunu belirterek, yurt içi ve yurt dışındaki Türk şirketlerinin de birleşerek daha güçlü hale gelmesi gerektiğini söyledi. Düsseldorf'da Türk işadamlarıyla bir araya gelen Şimşek, Türkiye'deki teşvik sistemi ile küresel ekonomik gelişmeler konusunda bilgi verdi. Almanya'da yaşayan Türk işadamlarının, yaptıkları başarılı çalışmalarla Türkiye'nin gururu olduğunu ifade eden Şimşek, aynı başarılı çalışmaların birleşerek daha güçlü bir hale gelebileceğini kaydetti. Mevcut küresel krizden sonra dünyanın artık aynı dünya olmayacağını anlatan Şimşek, dünya ekonomisinin önünde, halen aşılması gereken önemli sorunların bulunduğunu, krizin ardından küresel ekonomik büyümenin eski yüksek oranlarında seyretmeyebileceğini söyledi. Şimşek, dünya ekonomisinin 1930 buhranından bu yana en kötü krizini yaşadığını, ancak bu kötü durumun atlatıldığını, gerek dünya ekonomisinde gerek Türkiye ekonomisinde canlanma işaretleri görüldüğünü ifade etti. Küresel krizin Türkiye ekonomisini de olumsuz etkilediğini belirten Şimşek, geçen yıl Eylül ayından bu yana Türkiye'de tüketim ve yatırım harcamalarının ertelendiğini, bunun da küresel krizin Türkiye'ye etkisinin örneği olduğunu kaydetti. TÜRKİYE'DEKİ TEŞVİK SİSTEMİ Yeni teşvik sistemiyle Türkiye'de yatırım yapılmasını çok daha cazip hale getirdiklerini vurgulayan Bakan Şimşek, 'Cömert bir teşvik sistemi getirdik. Yeni teşvik sisteminin amacı, imkanı olanları yatırıma teşvik etmektir' dedi. Yeni teşvik sisteminin bölgesel kalkınma amaçlı olduğunu da kaydeden Şimşek, bu teşvik sistemiyle her bölgenin kalkınma potansiyelinin değerlendirileceğine dikkati çekti. Yeni teşvik sistemi çerçevesinde kredi garanti sistemini de getirdiklerini anlatan Şimşek, bu garanti sistemiyle bankalara, şirketlere daha kolay kredi verme imkanı sağladıklarını söyledi. Türkiye'de istihdamın korunmasına da önem verdiklerini ifade eden Şimşek, bu çerçevede, hükümet olarak işletme giderlerine de ortak olarak 'kısa çalışma ödeneği' sistemini getirdiklerini bildirdi. Almanya ve Türkiye'nin büyük ülkeler olduğunu hatırlatan Şimşek, Almanya'da yaşayan Türk işadamlarının iki ülke arasındaki ilişkilere çok önemli katkıda bulunacaklarını söyledi. 564728 Tanjevic: Sırbistan en az İspanya kadar sert Milli Takım'ın konakladığı Andel's Otel'de basın mensuplarına açıklama yapan Tanjevic, kendi ülkesi de olan Sırbistan'ın genç bir ekibe sahip olduğunu vurgularken, ''İyi durumdalar. Genç bir kadro, ancak bu deneyimsiz oldukları anlamına gelmez. Düzenli forma giyen oyunculardan oluşuyor. Çok iyi bir koçları var. Savunmada iyiler, hızlı oynuyorlar. Fizik olarak kuvvetliler. Yugoslavya basketbolunda olduğu gibi topla iyiler. Onlara saygı duyuyoruz. En az İspanya maçı kadar sert bir karşılaşma olacak'' dedi. Hidayet Türkoğlu'nun dizindeki sakatlığa değinen Bogdan Tanjevic, fırsat buldukça bu oyuncuyu dinlendirme yoluna gideceklerini belirtirken, ''Hidayet'in ağrıları devam ediyor. Daha iyi olmasını umuyoruz. Son bir kaç maçı ağrılarla tamamladı, ama şu anda onu dinlendiremeyiz. Fırsat bulunca onu dinlendireceğiz. Ağrısıyla devam edecek'' ifadelerini kullandı. Diğer yandan Tanjevic, şampiyonadaki ilk maçlarda kendisinden bekleneni veremeyen, ancak özellikle İspanya karşısında sergilediği oyunla alkış alan Semih Erden için de ''Semih'in potansiyelinin farkındayız. İki kötü maç çıkardı. Ama ben ona İspanya maçı öncesi, 'Pau Gasol ile oynayacak gücün var' dedim. da bunu çıkıp gösterdi'' şeklinde konuştu. Ayrıca, (A) Milli Takım Menajeri Harun Erdenay ise açıklamasında, Sırbistan maçı için, ''Grubu ilk iki içinde bitirmemiz için bu karşılaşma büyük önem taşıyor. Mutlaka kazanmak istiyoruz. Onlar da ilk gruplarında İspanya'yı yendiler. Biz mutlak galibiyet için çıkacağız'' dedi. 565036 Rumlar Kapraz'ı istiyor Rum yönetimi lideri Dimitiris Hrsitofyas'ın, BM Genel Sekreteri'nin Özel Danışmanı Aleksander Downer ile görüşmesinde, Karpaz'ın Rumlara verilmesini ve buraya 20 bin "Rum göçmenin yerleştirilmesini" istediği açıklandı. Rum liderin, zorlayıcı bir ikilemle karşı karşıya kaldığında, müzakerelerden "ayrılma" tehdidinde bulunması "BM tutanakları"na da yansıdı. Rum Fileleftheros gazetesi, Hristofyas ve BM Genel Sekreteri'nin Özel Danışmanı Aleksander Downer'in Rum Başkanlık Köşkü'nde yapılan görüşmelerinin 14 Nisan 2009 tarihli tutanaklarını yayımladı. Gazete, tutanaklara dayanarak verdiği habere göre, Hristofyas, Downer'le görüşmesinde, müzakere masasına konulan Türk talepleri ile "Kuzey'de temiz bir Türk devleti, Güney'de ise karma (mixed) bir devlet oluşturulacağından' endişe ediyor. Aynı tutanaklarda, Rum tarafının her fırsatta, Karpaz'ın kendilerine verilmesi ve bu şekilde 20 bin "Rum göçmenin geri dönmesini" talep ettiği ve KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın bu öneriye "ret" yanıtı verdiği aktarılıyor, ancak bu "ret" yanıtın nihai yanıt olmadığı belirtiliyor. KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Rum yönetimi lideri Hristofyas'ın müzakere salonunda "kendilerini aşmaktan çekinmeden" savaştıkları ifade edilen haberde, BM'nin gizli belgelerinde, Talat ve Hristofyas'ın "dost ve yoldaş" olarak tabir edildiği, "kapalı kapılar arkasında büyük savaşa tutuşmalarından sonra salondan gülümseyerek çıktıklarının" kaydedildiği, aktarıldı. "Talat'ın, Hristofyas'ın aksine karar alma konusunda yetersiz kaldığı" öne sürülen haberde, "her zaman müzakereler sırasında 2-3 kez Ankara'yla istişare etmesi gerekiyor" iddiasına yer verildi. Haberde, 14 Nisan 2009 tarihli belgeye göre, Hristofyas'ın da zorlayıcı bir ikilemle karşı karşıya kaldığında "ayrılmakla" tehdit ettiği belirtildi. Downer ile Hristofyas'ın Başkanlık Köşkü'nde yaptığı görüşmenin tutanaklarına göre, Hristofyas, BM'nin ve Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesinin, 'ta görevli BM Barış Gücü'nün (UNFICYP) görev süresini yenilemeyerek prosedürün hızlandırılmasını zorlayacakları yönündeki söylentilerle ilgili bilgi istedi. Downer'in verdiği yanıttan tatmin olmayan Hristofyas, "müzakerelerden çekileceğini" ifade etti. Hristofyas'ın, müzakere prosedürün gecikmesinin sorumlusunun Kıbrıslı Rumlar olduğu söylentisinden dolayı da sinirlendiği belirtilen habere göre, Hristofyas, "İlerleme için müzakere masasına mantıklı öneriler sunulması gerekir, Kıbrıslı Rumların masaya koyduğu öneriler de çok mantıklıdır" iddiasında bulundu. Bu noktada Hristofyas, "verilen büyük tavizlerden, özellikle de dönüşümlü başkanlığın ve 50 bin 'yerleşiğin' (Türkiye kökenli KKTC vatandaşının) Ada'da kalmasının kabul edilmesinden" söz etti. Tutanaklara göre, "Türkiye'nin, Kıbrıslı Türkleri, müzakere taktiklerinin parametrelerini değiştirmeleri konusunda yönlendirmesi" gerektiğini savunan Rum lider, Kıbrıslı Türklerin bütün kurumlarda sayısal eşitlik veya dönüşümlü başkanlık talep ettiklerini, bunun "hiç de mantıklı oladığını" söyledi. "Yerleşikler" konusunun yeniden görüşülmesini isteyen ve mülkiyet konusunda da yeterince müzakere edilmediğini öne süren Hristofyas, Kıbrıslı Türklerin, Downer tarafından kendisine iletilen "iki devletin ekonomilerine" ilişkin önerisine tepki göstererek, "birleşik ekonominin daha çok Kıbrıslı Türkler için yararlı olacağını" savundu. 564132 Ayet Hadis MUSTAFA İSLAMOĞLU En Çok Okunanlar En Çok Gönderilenler Ayet Hadis De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.” (Ankebut 20) Allah yolunda öldürülen şehittir. Allah yolunda ölen şehittir. Veba hastalığından ölen şehittir. Suda boğularak ölen şehittir. İç hastalıklardan ölen şehittir. (Müslim165) 564880 Şırnak'ta çatışma: asker yaralı Şırnak'ta, güvenlik güçleriyle terör örgütü üyeleri arasında çıkan çatışmada, asker yaralandı. Edinilen bilgiye göre, Akçay köyü kırsalında arazi arama tarama faaliyeti yürüten güvenlik güçleriyle terör örgütü üyeleri arasında çatışma çıktı. Çatışmada, bir güvenlik görevlisi hafif şekilde yaralandı. Yaralı, Şırnak Askeri Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Bölgede operasyonlar sürüyor. 564622 Mustafa Denizli soyunma odasında ne dedi? soyunma odasında ne dedi?ÖVÜNÇ ÖZDEM İSTANBUL DHA 'ın dün akşam 'a 3-0 mağlup olduğu derbi maçı sonrası Siyah Beyazlı takımın teknik direktörü 'nin, soyunma odası nda futbolcularına kısa ve öz bir konuşma yaptığı öğrenildi. Maç sonrası soyunma odasında oyuncularının çok üzgün olduğunu gören Denizli, futbolcularına kendilerine gelmeleri ve iyi oynadiklari boyle bir maçta golle veya golle mağlup olmalarının çok fazla fark etmeyecegini söylediği öğrenildi. Denizli'nin oyuncularını teselli etmek için yaptığı kısa konuşma ise adeta maçın bir özeti gibiydi. Tecrübeli teknik adam oyuncularına soyunma odasında şunları söyledi. "Üzgün olmanızı anlıyorum. Ancak toparlanmanız gerekiyor. Galatasaray karşında bu kadar çok pozisyona girip, hiç birini kullanamazsanız sonucuna katlanmak zorunda kalırsınız. 1-0 veya 3-0 çok farketmez. Yakalanan pozisyonlar boşa harcanırsa mağlup olmanız doğaldır". Denizli'nin yaptığı bu kısa konuşma sonrası hiçbir futbolcunun söz almadığı belirtildi. Siyah beyazlı takım dün akşam derbinin ardından Nevzat Demir Tesisleri'nden ayrılmadılar. Denizli'nin isteği doğrultusunda geceyi tesislerde geçiren futbolcuların bugün öğle saatlerinde moral yemeği yiyecekleri ve akşam yapılacak sonrasında evlerine gidecekleri öğrenildi. 564896 Trabzonspor Büyükşehir'e patladı 5. hafta maçında deplasmanda İstanbul Büyükşehir Belediyespor'u 6-1 yendi. üç haftalık galibiyet hasretine Olimpiyat Stadı'nda İstanbul Büyükşehir Belediyespor'u 6-1 yenerek son verdi. 565030 Gaziantepspor:0 Kasımpaşa:0 0 Kasımpaşa:0’deki maçının ilk yarısı 0-0 sona erdi. Maçın ilk atağını geliştirdi. 1. dakikada İbrahim Ferdi, soldan ceza sahasına girdi ve topu ortaladı. Erman Özgür’ün vuruşunda meşin yuvarlak, Koray Avcı’dan döndü. uzaklaştırdı. 28. dakikada Koray, soldan Gaziantepspor ceza sahasına kadar girdi ve topu Özgür Öcal’a iletti. Bu sporcunun vuruşunda tehlikeyi kafasıyla Deumi önledi. 30. dakikada Erhan Küçük, meşin yuvarlağı Gaziantepspor ceza sahasına ortaladı. Kaleci Mahmut çıkıp topu almak isterken Deumi’nin sert vuruşunda top kalenin dibinden kornere gitti. 34. dakikada İbrahim Ferdi, topu ceza alanına ortaladı. Müsait pozisyonda Beto topla buluştu. Koray araya girerek mutlak tehlikeyi önlendi. 37. dakikada Beto, yaklaşık 25 metreden çok sert vurdu, top kalenin dibinden auta gitti. 38. dakikada De Souza ceza sahasında Kasımpaşa defansını geçerek kaleciyle karşı karşıya kaldı ve meşin yuvarlağa vurdu. Top kaleci Tolga’dan döndü. 41. dakikada ’ın pasıyla buluşan Beto, hızlı hareketlerle Kasımpaşa ceza alanına kadar girdi, arkadan Koray avcının müdahalesiyle yere düştü. Gaziantepsporlular bu pozisyondan beklerken hakem maçı devam ettirdi. Maçın ilk yarısı 0-0 tamamlandı. Stat: Kamil Ocak Hakemler: Aytekin Durmaz, Selçuk Kaya, Nihat Mızrak Gaziantepspor: Mahmut, Murat Ceylan, Erkan Sekman, Zurita, Deumi, Erman Özgür, İbrahim Ferdi, Beto, Olcan, Julio Da Silva Kasımpaşa: Tolga, Özgür, Sancak Kaplan, Moritz, Barış, Koray Avcı, Emre Toroman, Yasir Elmacı, Erhan Küçük, Keller, Azar Karadaş Dk. 40 Sancak Kaplan (Kasımpaşa) 563742 Bandırma'da aşırı sağanak yağış sele neden oldu Bandırma'da aşırı sağanak yağış sele neden oldu Bandırma'daki kuvvetli sağanak yağış sele neden oldu. Bandırma caddelerini sel suları kapladı. gün önce sel felaketi yaşayan bandırma'da etkili sağanak yağış yeniden başladı. Esnaf binlerce kum torbasıyla sele karşı tedbir aldı BALIKESİR (İHA) Balıkesir'in Bandırma ilçesinde şiddetli sağanak yağış etkili olmaya başladı. Geçtiğimiz günlerde metrekareye 248 kilogram yağış düşmesi nedeniyle selin büyük zararlara yol açtığı Bandırma'da beklenen ikinci yağışlı hava dalgası Cumartesi akşam saatlerinde başladı. Saat 18.30 sıralarında aniden bastıran yağmur nedeniyle cadde ve sokaklarda su birinkitileri oluşurken, vatandaşlar yağmurdan korunmak için kapalı mekanlara sığındı. Öte yandan gün önce yaşanan sel felaketinden dolayı işyerleri su basarak büyük zarara uğrayan Bandırma esnafı da kum torbalarıyla tebdir aldı. Bandırma Belediyesi tarafından esnafa bin adet kum torbası dağıtıldı. Esnaf dükkanların ve pasajların girişlerine kum torbalarıyla set oluşturarak işyerlerini yağmur sularından korumaya çalıştılar. Beklenen yağışlı havaya karşı teyakkuz durumuna geçen belediye ekipleri de iş makinları ve logar açma makinalarıyla yağmurda çalışmaya başlayarak logarların tıkanmasını önlediler. Öte yandan Bandırma'da her hafta kurulan Cumartesi Pazarı da sel tehlikesi nedeniyle bu hafta açılmadı. Bandırma'da sağanak yağışın gece boyunca etkili olmasının bekleniyor. 564925 İnsanları evlatlık almaktan nefret ettirebilecek bir öykü İnsanları evlatlık almaktan nefret ettirebilecek bir öykü İlk iki filminde kendisine yönelik beklentileri boşa çıkartan İspanyol-Katalan yönetmen Jaume Collet-Serra, üçüncü denemesi 'Evdeki Düşman'da şık bir korku-gerilim filminin estetiğini büyük ölçüde yakalıyor yakalamasına; ancak bu kez de yetimhane çocuklarını 'potansiyel kötülük yayıcıları' olarak göstermek gibi bir açmaza saplanıyor. ALİ MURAT GÜVEN EVDEKİ DÜŞMAN Orphan Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, ABD-Kanada-Fransa-Almanya ortak yapımı Türü ve Süresi: Korku-Gerilim 123 dakika Gösterim Dili: Orijinal seslendirmesi İngilizce olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmuştur. Yönetmen: Jaume Collet-Serra Senaryo Ekibi: Alex Mace (Öykü) ve David Johnson (Senaryo) Görüntü Yönetmeni: Jeff Cutter Özgün Müzik Bestecisi: John Ottman Kurgucu: Timothy Alverson Sanat Yönetimi Ekibi: Tom Meyer (Yapım Tasarımcısı), Patrick Banister ve Pierre Perrault (Sanat Yönetmenleri), Daniel Hamelin, David Laramy, Carolyn 'Cal' Loucks ve Martine Giguère-Kazemirchuk (Set Dekoratörleri), Antoinette Messam (Kostüm Tasarımcısı), Annick Chartier (Makyaj Ekibi Şefi), Corald Giroux (Saç Tasarım Ekibi Şefi) Oyuncular: Isabella Fuhrman (Esther), Vera Farmiga (Kate Coleman), Peter Sarsgaard (John Coleman), Jimmy Bennett (Daniel Coleman), Aryana Engineer (Max Coleman), Carol Christine Hilaria Pounder (Rahibe Abigail), Margo Martindale (Dr. Browning), Karel Roden (Dr. Värava) İthalatçı ve Dağıtıcı Şirket: Warner Bros. İçerik Uyarıları: Yoğun biçimde korku, şiddet ve gerilim öğeleri; yanısıra bir kaç sahnesinde de cinsellik/çıplaklık içerdiğinden dolayı, 18 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun bir film değildir. Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: Yıldız Puanı: Henüz doğmamış çocuklarının trajik ölümü Kate ve John Coleman çiftini perişan etmiş, hem evliliklerini, hem de Kate'in kırılgan ruh hâlini iyice olumsuz yönde etkilemiştir. İki çocuk annesi olan genç kadın, karnındaki bebeği yitirmesinin ardından bitmez tükenmez kâbuslarla boğuşmaya başlamıştır. Altüst olan hayatlarını bir nebze de olsa normale döndürmeye çalışan Coleman'lar, acılarını kalplerine gömüp, yitirdiklerinin yerine bir çocuk daha evlat edinmeye karar verirler. Karı-koca yöredeki bir yetimhaneyi ziyaret ettiklerinde, Esther adlı küçük bir kıza doğru âdeta çekildiklerini hissedeceklerdir. Fakat, Esther bütün şirinliğine ve sahip olduğu özel yeteneklere karşın, yine de göründüğü kadar masum değildir. Büyük bir coşkuyla kabul edildiği yeni yuvasında kısa süre sonra sinsi bir terör estirmeye başlar. Bu durumu ilk fark eden de yine Kate olacaktır. Ailesinin güvenliğinden endişe eden kahramanımız, eşine ve çevresindeki diğer insanlara Esther'in sevimli maskesinin ardındaki gerçek yüzünü göstermeye çalışır. Ancak, yaptığı uyarılara kulak asılmaz ve bu durum Esther'le temas halindeki herkes için çok geç olana kadar devam eder. “Evdeki Düşman”; 2005 yapımı “Mumyalar Müzesi” ve 2007'de çektiği “Gol-2” gibi birbirinden vasat iki yapımla sinema dünyasına pek de umut vermeyen bir giriş yapan İspanyol-Katalan yönetmen Jaume Collet-Serra'dan şaşılacak düzeyde derli toplu bir üçüncü hamle… Özellikle de titiz görüntü yönetimi ve ışık kullanımıyla dikkati çeken filmde, gerilimin odak noktasını oluşturan iki oyuncu, “anne” Vera Farmiga ve “Esther” Isabella Fuhrman'ın performansları son derece başarılı… Öykü deseniz, her ne kadar korku sinemasının beylik klişelerinin üzerinden ilerlese de iyi oyunculuklar ve şık bir görsellikle paketlenmiş olduğundan, bu yönü seyirciye çok da fazla batmıyor. KİTLELERİ NEGATİF YÖNDE GÜDÜLEYEN FİLMLER “Evdeki Düşman”ın baş kahramanı, tıpkı otuz küsur yıl önce rüyalarımıza giren “Kehanet”in Damien'ı gibi rahibelerin işlettiği bir yetimhaneden geliyor ve Esther karakterini canlandıran küçük yıldız Isabella Fuhrman da -filmin kasting seçimlerini yapanların müthiş başarısıyla- en az öncülü kadar rahatsız edici bakışlara sahip… Ancak, biçimsel özellikleriyle çıtayı aşan bu irkiltici filmin etik açıdan ise son derece vahim bir sorunu var. da yetimhane çocukları karşısında sergilediği paranoyakça kuşku ve bu küçük insanlara karşı seyircinin bilinç altında uyandırdığı yoğun antipatiyle, anılan yöntem üzerinden evlatlık sahibi olma girişimlerine ket vurabilme potansiyeli… Düzenli takipçilerimiz şu gerçeğin artık en üst düzeyde farkındalar; biz bu sayfada şimdiye kadar sinemaya hiç bir zaman “yalnızca sinema” olarak bakmadık. Filmlerin psikoloji, sosyoloji ve dahası sosyal psikolojinin ilgi alanına giren çok boyutlu etkilerini de aynı düzeyde önemsedik, bunlara da yeri geldiğinde dikkatleri çekmeye çalıştık. Kimileri, “Ne yani, eni boyu bir korku filmi bu, bir filmden hareketle mi yetimlere yönelik merhamet azalacak” diyerek, söz konusu tezime karşı çıkabilir. zaman ben de böyle düşünenlere Richard Donner'ın 1976 yapımı dinsel temalı korku klasiği “Kehanet”in (The Omen) masum yüzlü çocuk Deccal'i Damien Thorn'u hatırlatırım. Benim kuşağım, sırf film yüzünden “Damien” isminden nefret etmiş, gençlik muhabbetlerimizde yetimhanelerden gelen çocukların aslında “hayattaki en büyük belaların başlatıcısı” olabileceğine ilişkin bol miktarda fantastik soslu geyik yapmıştık. Az konuşan ve ufka doğru uzun uzun bakan her sokak ya da yetimhane çocuğu, küçük bedeninde dehşetengiz düşünceler barındıran bir gizem yumağı olarak görünür olmuştu gözlerimize. Durum yalnızca bizde mi böyle sanıyorsunuz, bu tür filmleri izleyen her ülkenin gençliğinde aynı etkiyi yapıyor paranoyak korku-gerilim filmleri. Hiç düşünmüyorduk ki küçük insanların suskunluğu, durgunluğu ya da içe dönüklüğü şeytanî vasıflara sahip olmalarından değil, daha hayatlarının ilk basamağında felekten yedikleri ağır kazık ve bu kazığın sebeb-i hikmetini çözme çabasındandır diye… yüzden, sinema ve televizyonun kitle davranışlarına böylesine geniş çapta yön verebildiği bir çağda senaryo yazmak üzere eline kalem alanlar, kanımca biraz daha fazla sosyal sorumluluk hissetmeliler… Maaşallah, dağıtıcı firma da bu konuda yönetmenden hiç aşağı kalmamış ve filmin özgün ismi “Yetim”in (Orphan) yerine “Evdeki Düşman” gibi çok daha tedirgin edici bir türetme isim kullanmış Türkiye gösteriminde… Kaderin sillesini zaten fazlasıyla yemiş olan anne-babasız zavallılar üzerinden korku filmi senaryosu üretme girişimlerine hiç bir zaman sıcak bakmadığımdan dolayı, bu öyküye de -çıtayı aşan teknik ve estetik yetkinliğine karşın- öyle aman aman ısınamadım. Öyle ki finalde ortaya çıkan sürpriz bile yönetmenin bu konudaki düşüncesizliğini bağışlatmıyor. Ha, “Ben böylesi paranoya ataklarıyla kolay kolay gaza gelmem, tek derdim biraz heyecan yaşamak” diyorsanız, durumda yeterince gerilimli geçecek bir yüz yirmi dakikanız şimdiden garanti… Ben yine, “kıl” bir sinema yazarı olarak sürüden ayrılıp muhalefet şerhimi koymuş olayım da, siz isterseniz yine bu sinir bozucu gerilimin tadını çıkartın. 564586 Yunan gazete "Mustafa" filmini dağıttı Atina'da yayımlanan Elefterotipiya gazetesi, pazar sayısıyla birlikte gazeteci-yazar Can Dündar'ın "Mustafa" adlı filminin DVD'sini promosyon olarak okuyucularına dağıttı. 'ın çok satan gazetelerinden Elefterotipiya, dağıtımını birinci sayfasından duyurduğu DVD'nin kapağındaki tanıtım yazısında, "Parçalanmış Osmanlı İmparatorluğu'nu Türkiye adını vererek batı tipi bir ülkeye dönüştüren, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal 'ün tüm biyografisi" ifadesini kullandı. Tanıtım yazısında, "Çağdaş tarihçilerin 20. yüzyılı derinden etkileyen en önemli şahsiyetler arasında gösterdiği karizmatik lider" ve "Kemal, Türklerin atası anlamına gelen ismini halkından aldı" satırlarına da yer veren gazete, "Mustafa" adlı filmin 'ü "korkuları ve zaaflarıyla insani yönden incelemeye çalıştığını, bilinen kalıplardan uzakta olduğunu ve yaşamının önemli anlarını adım adım izlediği" yorumunu da yaptı. 564018 AHMET ÇAKIR Cim Bom Roma'ya, Kartal komaya! Attila Gökçe Ağabey gibi biraz daha ileri yaşta sayılanlarımız takımın koçu olup taktik vermekten bitap düştüler. Sürekli olarak hakemlere bağırıp çağırmayı da eklerseniz maçın bizi nasıl yorduğunu anlarsınız... Sezonun ilk dev maçına geldiğimizde, günlerdir en büyük korku olan yağıştan eser bile yoktu. Hatta doğa koşulları açısından mümkün olabilecek en iyi koşullarda oynanacaktı maç. Buna sevindik. Türk futbolunun Taçsız Kralı Metin Oktay'ın ölüm yıldönümüne denk gelmiş olması maça ayrı bir önem kazandırmış gibiydi. Sarı Kırmızılı takımın haddinden ziyade favori oluşu maç öncesinin en belirgin yanıydı. Bu da bazıları için 'Gördünüz mü, yine favori kaybetti!' türünden maç sonrası intikam fırsatı oluşturuyordu. Ancak Galatasaray maça öyle bir başladı ki rakibi adeta abandone etti. Birkaç dakikalık bu müthiş oyun hemen ürününü de verdi. Arda'nın sanki bıraksa da girecekmiş gibi görünen köşe atışında topa çizgide kafa vuran Mustafa Sarp'ın böylesine boş bırakılmış olması inanılır gibi değildi... Oysa bu erken gol hesabını Denizli yapmıştı. Tabata'nın yanısıra Serdar Özkan ve Yusuf Şimşek'in sahada oluşu bunu gösteriyordu. Ancak bu hesabın akla ve maça uymayan yanı Nihat'ın sahada Bobo, Holosko ve Nobre'nin kenarda oluşuydu. Baros'un kişisel çabasıyla attığı nefis şutun ardından Beşiktaş kendine gelir gibi oldu. Gole de çok yaklaştı ama Serdar Özkan bu beceriyi gösteremedi. İlk yarının kalan dakikalarının tek ilginç yanı, sahadaki en iyi adamın Sabri oluşuydu. Hem de karşısında Yusuf varken... İkinci yarı başlarken Denizli, Bobo ve Fink'le bir hamle daha yaptı. Sadece bu hamle yüzünden değil Cim Bom'un ağır yorgunluk hali Beşiktaş'ın gole çok daha yakın durmasına yol açtı. Oyunun yönetimini ele alan Yusuf'un Serdar'a gollük pasları Galatasaray'ı bunalttı. Hatta Siyah Beyazlıların biraz hakem şansı olsaydı oyun çok değişebilirdi. Hollandalı hocanın en yorgun adam Arda'yı oyundan alışı bile çözüm olacak gibi değildi. Dakikalarca topa değemeyen Kewell ve Baros takımı kiyi bırakmıştı. Böyle bir ortamda Barış'tan yararlanılmayışını anlamak zordu. Ancak ikinci yarının neredeyse tek atağında Kewell'in zekasıyla başlayan pozisyonda Baros'un attığı gol Beşiktaş'ı da maçı da bitirdi! Bu da Rijkaard'ın futbolu bizden çok daha iyi bildiğinin sayısız kanıtlarından biri oldu. Ardından da Barış'ı oyuna alıp takımını tamamen ayağa kaldırdı. Elano'dan başlayan atakta yine Kewell'in ustalığıyla Baros'un golü artık Siyah Beyazlı takımı tamamen çökertti. Zaten şampiyon ilan edilmiş olan Sarı Kırmızılı takım bu parlak galibiyetle rakiplerine bir kez daha gözdağı verir gibiydi. Beşiktaş içinse durum her geçen hafta biraz daha tatsızlaşıyor. Salı akşamı M.United maçı öncesinde bu yıkım, onlar için hiç beklenmedik bir durumdu. Belki de sezonun en zor maçına moral olarak çökmüş biçimde çıkmak zorunda kalacaklar. Allah yardımcıları olsun. 563758 Denizlispor: Diyarbakırspor: Turkcel Süper Lig'de, Denizlispor ile Diyarbakır arasında yapılan maç 0-0 sona erdi. 6. dakikada gelişen Diyarbakırspor atağında, ceza sahası içinde topla buluşan Adnan'ın sert vuruşunda top az farkla dışarı çıktı. 21. dakikada Murat Hacıoğlu'nun sol taraftan yaptığı ortada topu önünde bulan Angelov'un sert şutunu Diyarbakırspor kalecisi Esnipoza çeldi, dönen topu savunma oyuncuları uzaklaştırdı. 40. dakikada Denizlispor ceza sahasında topla buluşan Adnan'ın şutunda, kaleci Özden meşin yuvarlağı kontrol etti. 41. dakikada Mendoza'nın vuruşunda Mehmet'ten seken top, kaleci Özden'de kaldı. 44. dakikada Bangoura'nın çapraz pozisyonda attığı sert şutta, kaleci Espinoza topu kontrol etmeyi başardı. Maçta başka bir pozisyon olmadı ve ilk yarı golsüz berabere tamamlandı. Müsabakadan önce şehit olan askerler ve sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlar için saygı duruşu yapıldı. Saygı duruşu sırasında taraftarlar, ''Şehitler ölmez vatan bölünmez, kahrolsun PKK'' sloganları attı. Stat: Atatürk Hakemler: Hüseyin Göcek, Tarık Ongun, Erdem Bayık Denizlispor: Özden, Fahri, Bajic, Murat, Roberts, Bangoura, Braga, Mehmet, Koffi, Fatih, Angelov Diyarbakırspor: Espinoza, Adnan, Ümit, Basem, Tolga, Ayman, Barış, Şener (Dk. 38 Abdullah), Mendoza, İbrahim, Erdinç 564966 Katalonya'nın bağımsızlığına referandum! 'nın doğusundaki Katalonya özerk bölgesindeki Arenys de Munt ilçesinde Katalonya'nın bağımsızlığını isteyen ve sadece sembolik değeri olan bir referandum yapıldı. tarihinde ilk defa Katalonya'da böylesi referandum yapılırken, Arenys de Munt'ta oturan ve yaşı 16'ının üzerinde olan yaklaşık bin kişi "Katalonya'nın, 'ye entegre olarak sosyal, demokratik, egemen bir devlet olmasından yana mısınız?" sorusuna karşılık "evet" veya "hayır" oyu kullanmak için sandık başına çağrıldı. Referandumun belediye tarafından, bu kuruma ait bir binada organize edilmek istenmesi, 'daki merkezi hükümetin yaptığı yasal başvuru sonrasında mahkeme kararınca durdurulmuştu. Mahkeme, belediyenin "yetkilerini aştığını" ifade ederek, anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle referandumun belediye tarafından düzenlenmesini durdurma kararı vermişti. Bu nedenle referandum, "Kendi geleceğine karar vermek için Arenys Hareketi" adlı sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu özel bir komisyon tarafından, belediye binası yanındaki kültür ve sanat gösterilerinin yapıldığı özel bir salonda düzenlendi. Referandumu izlemek için çok sayıda yabancı basın mensubunun Arenys de Munt'a akın ettiği gözlendi. Katalonya'nın önde gelen Yönelim ve Birlik Koalisyonu (CİU) ve bağımsızlık yanlısı olan Katalonya Cumhuriyetçi Solu (ERC) partileri referanduma destek verirken, ERC'nin Avrupa Parlamentosu milletvekili Oriol Junqueras "Bu referandumun bağımsızlığa doğru bir adım olduğuna inanıyoruz ama hala yürüyecek çok yolumuz var" şeklinde basına açıklama yaptı. Sabah 09.00'da başlayan sembolik referandumda saat 14.00 itibariyle 1643 (toplamın yüzde 25.9'u) kişinin oy kullandığı açıklanırken, yapılan son belediye başkanlığı ve Avrupa Parlamentosu seçimlerine nazaran katılımın daha yüksek olduğu ifade edildi. Bu arada, Arenys de Munt'da bugün bir yanda bağımsızlık için referandum yapılırken, diğer yanda Franco rejimini savunan "La Falange" adlı partinin 70 kadar üyesi "'nın birliğini savunan" gösteri yaptı. Polisin geniş güvenlik önlemleri aldığı Arenys de Munt'ta, ayrılıkçı Katalanlar ile "La Falange" üyeleri karşılıklı hakaret içerikli sloganlar attı. Hiçbir yasal değeri veya yaptırımı olmayan sembolik referandum, yerel saat ile 20.00'da (TSİ 21.00) sona erecek. 564713 Taksim'de 12 Eylül protestosu Taksim'de 12 Eylül protestosu İSTANBUL Beyoğlu'nda kendilerine 'Yeni Demokrat Gençlik' adını veren grup 12 Eylül 1980 askeri darbesini protesto etti. Basın açıklaması yapan grup, 12 Eylül'ü gerçekleştirenlerin yargılanmasını istedi. Kendilerine 'Yeni Demokrat Gençlik' adını veren 50 kişilik grup, 12 Eyül Askeri Darbesi'ne protesto etmek için Taksim Meydanı'nda toplandı. Grup üyeleri '12 Eylül Darbecileri halka hesap verecek', '12 Eylül darbecilerinden hesap sorulacak', '12 Eylül sürüyor, iyi çocuklar iş başında' yazılı pankart ve dövizler taşıdı. Grup adına basın açıklaması yapan Özgür Kaya, "12 Eylül 1980 askeri darbesinde saymakla bitirilemeyecek kadar insanlık suçu işlendiğini savundu. Darbe ve sonrasında yaşananların sonuçları bakımından ülke tarihinin en karanlık günleri olduğunu söyleyen Kaya, darbeyi gerçekleştirenlerin yargılanması gerektiğini belirtti. "Kahrolsun faşist diktatörlük", "Katil Devlet Hesap verecek", "Kahrolsun faşizm yaşasın mücadelemiz", "Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz" şeklinde slogan atan grup basın açıklamasının ardından olaysız dağıldı. 564203 Abdullah Muradoğlu: 12 Eylül'den hemen önce.. Abdullah Muradoğlu 13 Eylül 2009 Pazar12 Eylül'den hemen önce.. “12 Eylül” darbesinin Amerika'nın bilgisi dahilinde gerçekleştirildiği konusunda kimsenin kuşkusu yok.. NATO üyesi Türkiye'de bırakın habersiz olmayı, Amerika'dan destek almadan darbe yapmaya kimse göze alamaz. Şimdiye kadar aksini ispat etmeye yetecek bir örnekle karşılaşmadık.. ABD Başkanı Jimmy Carter'in, 12 Eylül darbesi için “Bizim çocuklar becerdi işi” demesi bir darbı mesel halini aldı biliyorsunuz sevgili okurlar.. Amerika'nın onayı olmaksızın Türkiye'de bir askeri darbe yapmak mümkün ama zaman da “Talat Aydemir” durumuna düşersiniz. 12 Eylül sabahı saat beşte tanklar Ankara sokaklarına indiğinde Washington'da saatler akşam 10'u gösteriyordu ve Amerikalılar gayet şen ve esendiler. Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Tahsin Şahinkaya'nın 12 Eylül darbesinden bir süre önce Amerika'ya yaptığı seyahat hep tartışıldı. Org. Şahinkaya bir takım tetkiklerde bulunmak üzere Ağustos ortalarına doğru gitmişti Amerika'ya. Kamuoyunun merak ettiği bu gezi hakkında çok şey konuşuldu. Çünkü iddialara göre 12 Eylül darbesinin ayrıntıları bu seyahat sırasında Amerikalılarla paylaşılmıştı. ay kadar süreceği söylenen Org. Şahinkaya'nın gezisi beklenenden daha kısa sürdü. Aslında Şahinkaya'nın gizemli Amerika seyahati darbenin geleceğinin bir habercisiydi. Başta Başbakan Süleyman Demirel olmak üzere kimse anlamak ve inanmak istemedi. Org. Şahinkaya onuruna Eylül akşamı(darbeden gün önce) Türkiye'nin Washington Büyükelçiliğinde bir resepsiyon verilir.. Hürriyet'in Washington muhabiri Tuna Köprülü, bu gizemli ziyaret hakkında bilgi almak ister ama Org. Şahinkaya'nın ağzı çok sıkıdır. Paşanın ağzından laf alamadığı için canı sıkılan Köprülü bara geçer. İşte bu esnada ilginç bir konuşmaya kulak misafiri olur.. Arka masada Amerikan Genelkurmay Başkanı Org. David C. Jones ile Org. Şahinkaya fıs fıs konuşmaktadır. Tuna Hanım'ın kulakları ziyadesiyle hassaslaştığından iki komutanın sabah 5.30 buluşacaklarını duyar. Org.Şahinkaya'nın uçağı sabah 6'da kalkacaktır. İki komutanın sabah ne konuştuklarını bilen kimse yok ama malum işte.. Tuna Köprülü'nün Büyükelçiliğinin askeri ataşeleriyle yediği içtiği ayrı gitmez derecede sıkı fıkıdır ama onlardan da bir şey öğrenemez. Hava ataşesi generali İrfan Sarp “Sizi şerefimle temin ederim ki, iki komutan baş başa kahvaltı ettiler, ne beni ne de ABD Genelkurmay Başkanının emir subayını içeri almadılar” diyordu Köprülü hanıma. Aldığı bu bilgileri Hürriyete geçmiş ama haber değeri yok diye kullanmamışlar. 12 Eylülden bir ay kadar sonra Genelkurmay Başkanı ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Org. Kenan Evren'in resmi konuğudur Amerikan paşası Jones. 11 Eylül akşamı Hürriyet gazetesiyle iletişim içindeyken teleks hatlarının kapanması üzerine işkillenen Köprülü aracına binerek apar topar askeri ataşelik binasına hareket ediyor(gideceği yeri biliyor tabii). Washingtonda ılık bir yaz gecesiydi, Türkiye hava oldukça serindi. Köprülü ile ateşeliğin merdivenlerinde beklerken üç subayla karşılaşır. General Sarp ve beraberindeki subay önce elçiliğe gitmişler, gelen şifreyi çözdükten sonra ataşeliğe gelmişler. Yani, darbenin şifresini çözmüşler, sonra sen sağ ben selamet. General İrfan Sarp'ın yanındaki iki subay da tanıdığımız isimler sevgili okurlar. Kara ataşesi Yarbay Hurşit Tolon ve Deniz Ataşesi Albay İlhami Erdil. Tuna Köprülü'nün “Beyaz Saray Anıları” kitabından aktardım bu bilgileri. Washington'dan arkadaş olan Hurşit Tolon ve İlhami Erdil, iki emekli general şimdi. Rütbesi sökülen Erdil Paşa bir süre hapiste yattı ve çıktı. Tolon Paşa ay kadar süren bir tutukluluğun ardından serbest bırakılmış olsa da halen “Ergenekon Soruşturması” kapsamında sanık olarak yargılanıyor. Kader işte. Hepimiz aynı gemide miydik! Aydın Doğan'ın şirketlerine kesilen cezaların yerinde olup olmadığı tartışılmıyor da, aynı durumda başka şirketler varken neden sadece Doğan Grubu'na ceza kesildiği tartışılıyor. Ahlak, bu tartışmanın neresindedir? Eğer aynı durumda olan başka şirketlerin varlığından haberdarsanız neden gereğini yapmıyorsunuz diye sormak lazım bu adamlara. Hani siz gazeteci değil miydiniz? Hani halkın, kamunun çıkarlarını korumak gibi bir göreviniz vardı? Medyanın kendi kendini sorgulayıp neden bu kadar kirlendiğini ortaya koymak yerine 'şirket suçları'nın üzerine gidilmesini gazeteciliğin tasfiye edildiğine yormak hayırlı bir yorum gibi gelmiyor bana. Hepimiz aynı gemideymişiz! 20 yıldır gazetecilik yapıyorum ama bu laf nedense bana hiç hitap etmiyor. Azgın dalgalarda bizi yapayalnız bırakanlar şimdi “hepimiz aynı gemideyiz” diyerek feveran etmesi samimi gelmiyor bana. Tabii ki, “niye zaman aynı gemideyiz demiyordunuz” diye soracağım. Bizde şöyle bir hastalık var.. Hangi nedenle olduğu önemli değil, mızrağın ucu size değerse her şey kötüye gidiyor, demokrasi elden gidiyor oluyor. Ama aynı durum başkalarının başına geldiğinde ise üç maymunu oynuyor aynı insanlar. Bence medyanın değilse bile gazetecilerin bu gelişmelerden kendisine ders çıkarması gerekiyor. Gazeteciliğin yaşaması için neye ihtiyacı olduğunun ve nelerden kendisini arındırması gerektiğinin sorgulanması gerekiyor. Medya-iktidar ilişkisi ister yandaşlık isterse karşıtlık olsun, her zaman tehlikeli bir ilişkilidir.. İktidarla büyürsünüz, bir başka iktidarla küçülürsünüz, belki de mahvolursunuz.. Örneklerini son on yılda gördük. İktidarla hakiki gazeteciliğin karşı karşıya kaldığı durumlarda eninde sonunda kazanan gazetecilik olmuştur. Ama bir de diğer türlü bir medya var ki, gazetecilik mesleğini kirletiyor. Elindeki medya organlarını santaj aracı olarak kullanarak nemalanmak isteyenler gazetecilik mesleğini temsil edemezler. Böyle gazetecilik olmaz. Gerçek gazeteciler tasfiyeden falan da korkmazlar. Onlar her koşulda, simit yiyerek de gazetecilik yapmaya inanmış insanlardır. Dolayısıyla asıl olarak medyanın kendini medya-dışı işlerle özdeşleştirmesi bir sorun.. Medyayı ticari işlerinin kolaylaştırıcı unsuru olarak görenlerden söz ediyorum.. Doğan Grubu'nun maliye ile yaşadığı sorunlarından yola çıkarak durumu bir 'medya özgürlüğü sorunu' veya bir 'demokrasi sorunu' gibi göstermeye çalışmak yanıltıcı olur bu yüzden. . 564365 Öğretmen Atamaları Yarın Yapılacak Milli Eğitim Bakanlığı, yarın (14.09.2009) 15 bin 800 öğretmen ataması gerçekleştirecek. Atamalar sonucu, bin 800'ü kadrolu, 11 bini sözleşmeli toplam 15 bin 800 öğretmen eğitim ordusuna katılacak. Öğretmen atamaları, 2008 ve 2009 KPSS10 puan üstünlüğü esasına göre yapılacak. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun katılımıyla yapılacak atamaların sonuçları aynı gün Bakanlığın internet adresinden duyurulacak. Kadrolu öğretmenliğe atananlardan göreve başlama esnasında istenen belgeleri hazır olanlar 15 Eylül 2009 tarihinden itibaren atandıkları il milli eğitim müdürlüklerine başvurarak görevlerine başlayabilecek. 564092 ATIF KEÇECİ Beşiktaş'ı Nihat'la Tabata da uçuramadı Puan kaybı olmayan Galatasaray'ın rahatlık içerisinde olacağı bir başka doğruydu. Her iki takımın maç öncesi sakatlar listesi Siyah-Beyazlı tarafta bertaraf edilmiş haldeydi. Sadece Tello'ya 'yol yorgunu' olduğu gerekçesiyle 18 kişilik kadroda yer verilmemişti. Mustafa Denizli, Nihat'ı tek santrfor olarak düşünmüş, oyunu öncelikle rakip alana geçmek üzere koşullandırmıştı. Serdar Özkan, Tabata ve Yusuf ile orta alanı kontrol altına almak istiyordu. Ön liberoda Ekrem ve Ernst defansif ve ofansif anlamda görev almışlardı. Ancak Ekrem'in oyun başladığında birinci işi Arda idi. Bu rakibin önemli silahını kontrol altına almakla birlikte kendi takımının bir eksikle oynamasını da beraberinde getiriyordu. Sağdan Keita ve Sabri'nin, soldan Kewell ve Hakan Balta'nın değişimli bindirmeleri Siyah-Beyazlıların bu bölgelerde zafiyet yaşamasına neden oldu. Oyuna hızlı başlayan taraf ev sahibiydi. 5'te kazanılan korner atışında arka direkte olması gereken Yusuf, top hareketlendiği anda öne hamle yaptı. İsmail de koruduğu alan içerisinde değildi. Mustafa Sarp, bu pozisyonda kolay bir kafa vuruşuyla takımını 1-0 öne geçirdi. Golde Rüştü'nün de zamanlama hatası vardı. Sarı-Kırmızılı takım kendisini favori gösteren oyun anlayışından çok uzak bir futbol sergilemesine rağmen Beşiktaş bundan istifade etmesini bilemedi. İkinci yarıda Nihat ve Tabata'nın yerlerinde Bobo ve Fink vardı. Beşiktaş, iki pahalı transferinden böylesine önemli bir dönemeçte faydalanamıyor ve bu oyuncuların transferlerine onay vermeyenleri haklı çıkartıyordu. G.Saray adına da 55'ten sonra milli oyuncuların yorgunluğu göze çarptı. Böyle olunca top ortada dolanmaya başladı. 3-0'lık sonuç milli maç havasında geçen Şampiyonlar Ligi ilk karşılaşması öncesi Beşiktaş için hiç de iyi olmadı. 564232 Her yerde yağış var Ülkemizin büyük bir bölümünde sağanak ve gökgürültülü sağanak şeklinde yağış geçişlerinin görüleceği tahmin ediliyor. HAVA SICAKLIĞI: Kuzey, iç ve doğu bölgelerde ila derece azalacak. RÜZGAR: Genellikle güney ve güneybatı, ülkemizin kuzeybatı kesimleri ile zamanla batı bölgelerde kuzey ve kuzeydoğu yönlerden hafif ara sıra orta kuvvette, Yurdun güneydoğusu ile yağış alan yerlerde yağış anında kuvvetli olarak esecek. 563846 Fatih Akın'a jüri özel ödülü Uluslararası Venedik Film Festivali'nde en iyi film dalında verilen ''Altın Aslan'' ödülünü, İsrailli yönetmen Samuel Maoz ''Lübnan'' adlı filmiyle kazandı. Fatih Akın'ın ''Soul Kitchen'' filmiyle jüri özel ödülünü kazandığı festivalde, İngiliz aktör Colin Firth, Tom Ford'un ''A Single Man'' filmindeki rolüyle en iyi erkek oyuncu ödülüne değer bulundu. Rus aktrisi Ksenya Rappoport, Giuseppe Capotondi'nin ''La Doppia Ora'' filmindeki oyunuyla en iyi kadın oyuncu seçildi. İranlı Şirin Neşat da ''Erkeksiz Kadınlar'' filmiyle ''Gümüş Aslan'' ödülüne layık görüldü. 564738 Bekçileri darp edip bağlayanlar yakalandı Alınan bilgiye göre, Eylülde Şakirpaşa Mahallesi'ndeki bir şirkete ait depoya gelerek, bekçiler Naif Kırpacık (67) ve Eyüp Avcı'yı (41) darbedip etkisiz hale getirdikten sonra bin TL'lik bakır kablo, bir av tüfeği ve kamyoneti gasbeden zanlıların yakalanması için polis ekiplerinin başlattığı soruşturma tamamlandı. Ekipler, zanlıların olaydan sonra Adana Havalimanı'nın arkasındaki sulama kanalına terk ettikleri kamyoneti buldu. Kamyonette yapılan incelemenin ardından yapılan istihbarat çalışmaları sonucu, daha önce aynı iş yerinde çalışan Ömer E. (20) ve arkadaşlarının olayı gerçekleştirdiği belirlendi. Düzenlenen eş zamanlı operasyonlar sonucu Ömer E. (20), Ömer B. (19), Mehmet B. (20), Şükrü E. (19), Salih B. (20) ile A.Ç. (15) ve H.T. (15) gözaltına alındı. A.Ç. ve H.T, yaşları küçük olduğu gerekçesiyle Çocuk Şube Müdürlüğüne teslim edildi. Sorgularında olayı kabul eden zanlıların, ilk kez suç işlediklerini ifade ettikleri öğrenildi. Zanlıların depoya girmeden önce binanın dışındaki sigortalardan elektriği kestikleri sonra bekçilerden birini kafasına vurup bayılttıklarını, diğerini ise bıçak zoruyla etkisiz hale getirdiklerini söyledikleri belirtildi. 564890 TT, Megabit'te milyonuncu kullanıcıya ulaştı tarafından mayıs ayından itibaren kullanıcıların beğenisine sunulan Mbps'e kadar tarifelerinden yararlananların sayısının ayda milyon kişiye ulaştığı bildirdi. 'dan yapılan açıklamada, interneti daha geniş kitlelere daha yüksek hızda sunma amacıyla mayıs ayında, tarafından Servis Sağlayıcılara (İSS) toptan olarak sunulan ve İSS'ler tarafından kullanıcılara ulaştırılan Mbps'e kadar hızlı internet paketlerinin büyük ilgi gördüğü belirtildi. Yapılan açıklamada, ayda Mbps'e kadar hızlı internetten faydalanmaya başlayan kullanıcıların sayısının milyonu aştığı ifade edildi. Modern teknolojileri Türkiye'nin her köşesine taşıyacak şekilde altyapı yatırımlarını sürdüren 'un, bu altyapının en verimli ve etkin şekilde kullanılması hedefiyle de çalışmalarını sürdürdüğü vurgulanan açıklamada, 'un, müşterilerinin beklenti ve ihtiyaçlarını tespit ederek, kullanım alışkanlıklarını en iyi karşılayan ürün ve hizmetleri sunduğu ve mayıs ayı içerisinde de Mbps'ye kadar hızlı internet paketlerini tek bir fiyat altında topladığı hatırlatıldı. Açıklamada görüşlerine de yer verilen Pazarlama ve İletişim Başkanı Erem Demircan, tüm internet servis sağlayıcılara GB, 6GB ve limitsiz seçeneklerle sunulan Mbps'e kadar hızlı ADSL hizmetine gelen yoğun talepten memnun olduklarını belirterek, şunları kaydetti: "Tüketicilerimize en son teknolojiyi, kolay anlaşılabilir ve uygun fiyatlı çözümlerle ulaştırmaya devam ediyoruz. Mbps'e kadar hızlı ADSL hizmeti de tüketiciler tarafından büyük bir ilgiyle karşılandı. İlk sonunda kullanıcı sayısı 100 bini geçerken, şimdi ise milyona ulaşmış durumda. Bu tarifeleri kullanıcılara ulaştıran Servis Sağlayıcıları sayesinde, daha yüksek rakamlara da ulaşılmasını bekliyoruz." 564366 Siit'te İzinsiz Yürüyüş Siirt'te izinsiz yürürüyüş yapmak isteyen bir gruba güvenlik güçleri müdahale ettti. Siirt'te Demokratik Toplum Partisi'nce düzenen basın açıklamasının ardından bir grup izinsiz yürüyüş yapmak istedi. Güvenlik güçleri, uyarılara rağmen meşalelerle yürüyen gruba müdahale etti. Göstericilerin attığı taşlar ve yaşanan arbede sırasında bazı polis memurları ile DTP yöneticiler darp edildi. Güvenlik güçleri, terör örgütü lehine slogan attığı belirlenen göstericiyi gözaltına aldı. 564771 Erdoğan'dan DTP'ye operasyon yanıtı 'BAZILARI ÇIKIYOR DİYOR Kİ 'OPERASYONLAR DURSUN'. OPERASYON TERÖRÜN OLMADIĞI YERDE ZATEN YAPILMAZ Kİ. OPERASYON ASAYİŞİN BERKEMAL OLDUĞU YERDE YAPILMAZ Kİ' Murat Muratoğlu bildiriyor Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bazıları çıkıyor diyor ki 'Operasyonlar dursun'. Operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki. Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur'' dedi. Erdoğan, Polatlı'da Perpa Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, Hakkari'de ağustos ayında şehit düşen Jandarma Uzman Çavuş Abdullah Erkmen'in Polatlı'nın evladı olduğunu belirterek, ailesine, Polatlı'ya ve tüm millete başsağlığı dileğinde bulundu ve rahmet diledi. Polatlı'dan, şehitler diyarından bazı hususları açık açık ifade etmek durumunda olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Terör sinsi ve kalleş yüzünü her fırsatta ortaya koymaya devam ediyor. Bugüne kadar nasıl tarihinde görülmemiş bir etkinlikte terörle mücadele ettiysek bundan sonra da asla taviz verilmeden devam edilecektir. Birliğimize, bütünlüğümüze, huzurumuza, kardeşliğimize kast edenlere karşı devlet olarak asli fonksiyonumuzu hakkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz. Bazıları çıkıyor diyor ki 'Operasyonlar dursun'. Sevgili kardeşlerim, operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki. Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur. Huzur, sükunet, suhulet var da operasyon mu yapılıyor? Hayır. Eğer terör sorunu devam ediyorsa, terör sorununa karşı şüphesiz ki güvenlik güçlerinin asli görevi operasyonel olmalarıdır. Askerimizin de görevi budur, polisimizin de görevi budur. Durup dururken bunlar olamaz. Oluyorsa zaten suç işlemiş olurlar. Ama huzurumuz yerinde, asayiş berkemal, zaman niçin kalksın da güvenlik güçlerimiz operasyon yapsın? Durup dururken başına iş almaya herhalde kimsenin böyle bir hesabı, derdi... Hiçbir yönetici böyle bir şey içerisine giremez. Hiçbir emniyetteki yönetici böyle bir şeye giremez. Askerdeki yönetici de böyle bir şeye giremez, girmez. Herkes şunu çok iyi bilmeli, devletin görevi gerek kendisine karşı başkaldıran, insanına silah çeken, illegal, altını çiziyorum, örgütlere yani yasa dışı örgütlere karşı gereken mücadeleyi vermektir. Ülkesini, milletini ve hukuk sistemini korumaktır.'' -''ŞEHİTLERİN ÜZERİNDEN SİYASET YAPANLAR...''- Başbakan Erdoğan, özellikle bir konuya daha değinmek istediğini belirterek, şunları söyledi: ''Terörden beslenenler var. İllegal terör örgütleri de bundan besleniyor, maalesef bunun yanında şehitlerimiz üzerinden siyaset yapanlar da bundan besleniyor. Kimse şehitlerimiz üzerinden istismara kalkışmasın. Kimse şehitlerimizi istismar etmesin. Bakınız, terörle mücadele konusunda attığımız adımlar var. Bunun yanında milli birliğimize yönelik attığımız adımlar var. Son dönemlerde başlattığımız bir 'Demokratik Açılım' sürecimiz var. Bu mücadeleyi verirken şehit olan, ay yıldızlı bayrağa sarılmış tabutlar geldikçe birilerinin sevinmesini mi istiyoruz? Bunun devamıyla birilerinin mutlu olmasını mı istiyoruz? Yoksa bu işi durdurarak 'Artık hamdolsun' demeyi mi bekliyoruz? Eğer aramızda bir barışın, birliğin, kardeşler arasındaki dayanışmanın olmasını istiyorsak bu illegal örgütleri yalnız başına bırakmamız lazım. Milletimizi onlardan koparmamız lazım. Bunu başarmamız lazım. Onun için biz kardeşlik, milli birlik dediğimiz zaman, 'Demokratik Açılım' dediğimiz zaman rahatsız oluyorlar. Dikkat edin, burası çok önemli çünkü ayaklarının altından istismar zeminlerinin kayıp gittiğini görüyorlar. Oradan nemalanıyorlar, menfaatleri orada yatıyor. Kanlı terör piyasasında rantları azalacağı için feryat ediyorlar, sıkıntıları burada. Terörün doğurduğu olumsuz psikolojiyi tahrik etmek, bu olumsuzluğun devamını arzulamak nasıl bir insafsızlıktır? Bunun üzerine siyaset yapmak nasıl bir pervasızlıktır? Biz 'Akan kan dursun, gencecik fidanlar toprağa düşmesin' diye uğraşırken gayretlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlar, bir yandan da gerilimi artırmanın gayreti içindeler. Kan akmaya devam etsin istiyorlar. Annelerin gözyaşı dinmesin istiyorlar. Ama biz de diyoruz ki 'Bu kan artık dursun, bu gözyaşı dinsin, ocaklara daha fazla ateş düşmesin'. Bütün gayretlerimiz, çabalarımız, çalışmalarımız bunun için. Onun için mücadeleye devam edeceğiz.'' -''EFENDİM 'BİZ DAĞA ÇIKACAĞIZ.' BUYUR ÇIK DAĞA. DAĞA ÇIKMANI KİMSE ENGELLEMİYOR. BUYUR ÇIK. BÖYLE BİR ÇÖZÜM VAR MI YA?'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Efendim 'Biz dağa çıkacağız.' Buyur çık dağa. Dağa çıkmanı kimse engellemiyor. Buyur çık. Böyle bir çözüm var mı ya? Ne terör örgütü ne de onun uzantıları, şunu açık söylüyorum, benim Kürt kökenli vatandaşlarımın hiçbir zaman temsilcisi olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır, ben buna inanıyorum'' dedi. Erdoğan, Perpa Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, ''demokratik açılım'' sürecine değinerek, ''Daha önce de ifade ettim, bu süreci tahrik etmek isteyenler olacak. Sabrımızı zorlayacaklar. Direncimizi ölçmeye yeltenecekler. Nitekim görüyorsunuz, bunu da yapıyorlar ama biz sabırla, soğukkanlılıkla, sağduyuyla, suhuletle bu süreci inşallah tamama erdireceğiz'' dedi. ''Demokratik açılım'' sürecini siyasi hesaplarla, oy hesabıyla yapmadıklarını ifade eden Erdoğan, bunu bir devlet, millet meselesi olarak gördüklerini söyledi. Herkesi bu duyarlılıkla hareket etmeye davet eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Milletimiz, hamaset yaparak meseleyi taşıyanların yaklaşımlarının sorunu daha da derinleştireceğini çok iyi biliyor. Sorunu bu hale getiren zihniyetin, milletimizin ufkunu açacak, huzur ve güvenliğini tesis edecek bir yaklaşımı ortaya koyması mümkün değil. yıldır biz iktidardayız. Bundan 23 yıl önce kimler iktidardaydı, niçin bir şey yapamadığınız, neden durumu buraya getirdiniz? Eğer gerekli tedbirleri almış olsaydınız bu hale gelir miydi? Gerekli adımları atsaydınız bu hale gelir miydi? Atmadınız, şimdi biz atıyoruz bu adımı, rahatsız oluyorsunuz. Biz statükocu yaklaşımlardan başka bir şey ortaya koymadığınızı görüyoruz. Sadece 'hayır' diyorsunuz, sadece 'olmaz' diyorsunuz, sadece yokuş gösteriyorsunuz. Milletimiz artık bu yaklaşımları tasvip etmiyor. Bu ülkenin birliğine, beraberlerliğine kastınız varsa 'buyurun' diyorum. Ne söyleyecekseniz 'buyurun' diyoruz, 'öneriniz ne bunu söyleyin' diyoruz. Halkımız, çözüm istiyor, netice istiyor, yeni yaklaşımlar görmek istiyor. 'Ne söylüyorsunuz, söyle' diyoruz.'' -''GÖRÜŞEREK, ANLAŞARAK NETİCEYE VARACAĞIZ''- Başbakan Erdoğan, ''demokratik açılım'' süreci konusunda İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ı görevlendirdiğini anımsatarak, şöyle devam etti: ''Bakanımı görevlendiriyorum, randevu istiyor, randevu vermiyorsunuz. Bu işi oturarak mı konuşacağız? Görüşerek, anlaşarak bir neticeye varacağız. Siz bunları engellerseniz nasıl çözeceğiz? Var mı çözümün bunu söyle? Efendim 'Biz dağa çıkacağız.' Buyur çık dağa. Dağa çıkmanı kimse engellemiyor. Buyur çık. Böyle bir çözüm var mı ya? Ne terör örgütü ne de onun uzantıları, şunu açık söylüyorum, benim Kürt kökenli vatandaşlarımın hiçbir zaman temsilcisi olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır, ben buna inanıyorum.'' -''ETNİK YAPI SONRADAN KAZANILMIŞ, SONRADAN İNŞA ADİLMİŞ BİR YAPI DEĞİLDİR'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Etnik yapı sonradan kazanılmış, sonradan inşa adilmiş bir yapı değildir'' dedi. Erdoğan, Perpa Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, Polatlı'nın şehitliklerinde vatanın her karış toprağından gelip şehit düşmüş, yan yana yatan Mehmetçikler olduğunu belirterek, şunları kaydetti: ''Burada, bu vatandaşlarımın içerisinde benim Kürt kökenli vatandaşlarım da var. Polatlı'da toprağın üzerinde de Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Gürcüsüyle, Tatarıyla ve diğer etnik gruplarıyla kardeşliğin de ötesinde artık birbirine akraba olarak yaşayan benim vatandaşlarım var. Hepsi de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Bu üst kimlikte birleşmişler. Kürt olan kardeşime Türk kardeşimin saygısı, Türk kardeşime Kürt kardeşimin saygısı, Laza Gürcünün saygısı, Gürcüyü Lazın saygısı muhakkak olacak. Hangi etnik unsurdan olursa olsun, hepimiz birbirine saygı duyacağız. Etnik yapı sonradan kazanılmış, sonradan inşa adilmiş bir yapı değildir. Her doğan, etnik yapıyla doğar. Öyle mi? Sonradan bu sipariş edilmiyor. Sonradan sipariş edilerek insanlar Türk ve Kürt olmuyor, Laz olmuyor, Gürcü olmuyor. Doğarken öyle doğuyor. Burası çok önemli. Yaradan öyle yaratıyor ama Yunus'un diliyle biz ne yapıyoruz? Biz, yaradılanı yaradandan ötürü seviyoruz. Bizim farkımız bu.'' Erdoğan, bu bağın çok önemli olduğunu ifade ederek, bu konuda Polatlı'dan daha güzel bir örneği arayanın boşuna arayacağını söyledi. Polatlı'nın Türkiye'nin en büyük ilçelerinden biri olduğunu anımsatan Erdoğan, Polatlı'yı bu seviyelere taşıyanın buradaki dostluk, kardeşlik, akrabalık ve huzur olduğunu bildirdi. Başbakan Erdoğan, ''Polatlı, aynı vatan toprağı üzerinde, aynı ay yıldızlı bayrak altında birbirine bu seviyeleri hamd olsun yakalamıştır. Polatlı'yı daha ileri noktalara taşımak için, Türkiye'nin tüm ilçelerini Polatlı seviyesine taşımak için mücadeleye hız kesmeden inşallah devam edeceğiz. Allah'ın izniyle milletimizin desteğiyle bu süreci hayırlı bir sonuca ulaştıracağız ama sizin desteklerinizle. Bizim muhatabımız milletir millet, başka kimse değil'' diye konuştu. 563820 Tahliye sevincini Demirel ve Baykal'la paylaştı Aslan Değirmenci'nin haberi Çarşamba günü Silivri Cezaevi’ndeki arkadaşlarından aldığı selamı Demirel ve Baykal’a makamlarında ileten Yurtkuran, görüşmeleri Vakit’e itiraf etti. “Ne var bunda” diye kendisini savunan ESTÖ sanığı Yurtkuran, “Ziyaret etmem gerekiyordu. Çünkü Sayın Demirel ve Baykal bizlere açıktan destek veren iki isim” dedi. Cezaevi ve hastanede yattığı süre boyunca da Demirel ve Baykal’dan destek aldığını belirten Yurtkuran, “Ben hastanede iken sürekli durumum hakkımda ailemden bilgi aldılar. Cezaevinde iken de sürekli ailemle irtibat halindeydiler. Ben de sağlığıma kavuşur kavuşmaz kendilerini ziyaret ettim. Çok duygusal anlar yaşandı. Demirel inanılmaz üzgün. Açıktan verdikleri destek beni çok mutlu etti. Onlara şükran borcumuz var” diye konuştu. DEMİREL İLE KARŞILIKLI GÖZLERİMİZ DOLDU Demirel ve Baykal ile aralarında geçen ilginç diyalogları da anlatan Yurtkuran, “Sabah erken saatlerde Sayın Demirel’in yanındaydım. Sayın Demirel’in duruşu çok açık ve net... Beni evinde alt kattaki özel odasında ağırladı. Davadan dolayı çok ama çok üzgün... Ergenekon meselesinde bizim yanımızda durduğu gibi moral de verdi. Ancak cidden Demirel çok üzgün... Karşılıklı gözlerimiz doldu. Her sabah mutlaka önce özel kalemine, ‘davada gelişen bir şey var mı?’ diye soruyormuş. Bu konu hakkında hukukçuklarla görüşüyor ve değerlendirmelerini alıyormuş. Bilim adamlarına yapılanları doğru bulmadığının altını çiziyor” diye konuştu. BAYKAL: YANINIZDAYIZ... “Öğleden sonra da Sayın Baykal ile makamında başbaşa konuştuk” diyen Yurtkuran, “Sayın Baykal’da net bir şekilde yanımızda olduğunu kaydetti. Ve görüşmemizde davaya olan net tavrını ortaya koydu. Özellikle adalet sistemindeki yapılmaya çalışanlardan dolayı üzgünlüğünü dile getirdi. ‘Yanınızdayız. Çok üzgünüz’ dedi. 564372 Peres, taburcu edildi İsrail Cumhurbaşkanı dün gece Tel Aviv'de, İzak Rabin Merkezi'nde katıldığı toplantıda kısa süreli baygınlık geçirmişti. Hemen kendine gelmesine rağmen Tel Aviv yakınlarındaki Şeba Tıp Merkezi'ne kaldırılan Peres, geceyi doktorların gözetiminde geçirdi. Peres'in basın sözcüsü Ayelet Frisch, cumhurbaşkanının rahatsızlığının, programının çok yoğun olmasından kaynaklandığını belirtti. Frisch, hastanede yapılan test sonuçlarının herhangi bir sorun olmadığını gösterdiğini, Peres'in bugün ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi George Mitchell ile görüşeceğini de duyurdu. Şeba Tıp Merkezi Direktörü Dr. Zeev Rothstein da testlerin ardından, "Dinamik, kalp olarak genç ve fiziksel olarak sağlıklı bir cumhurbaşkanımız var" açıklamasını yaptı. İsrail Cumhurbaşkanı Peres, ilerlemiş yaşına rağmen oldukça yoğun bir çalışma programı izliyor. 563937 'Sel gelecek evden çıkın' diyorlar ama gidecek başka yerimiz yok Meteoroloji art arda şiddetli yağış uyarısı yaparken, İSKİ ile ilçe belediyeleri de dere yatağında oturanlara 'daha güvenli yerlere gitmeleri' çağrısında bulunuyor. Ancak kimi gidecek yeri olmadığı için kimi de muhtemel hırsızlık olaylarına karşı evini terk etmiyor. Şikâyet ve beklentiler ise ortak. Yöneticilerden, uyarıların yanı sıra kalınabilecek yer göstermeleri isteniyor. Riskli bölgelerin başında ıslah çalışmalarının yarım kaldığı Beykoz Deresi civarı geliyor. Burada oturanlar, geceyi kahvehane önlerinde ve parklarda yağış durumunu takip ederek geçirdi. Mahalle sakinlerinden Yavuz Arslan, yaşadıkları sıkıntıyı anlatırken, yöneticilerin tavrından yakınıyor: "Bize evinizi boşaltın, diyorlar. Ama yer göstermiyorlar. Evlerimizi bırakıp nereye gidelim?" Ümraniye Kemerdere sakinlerinden Mustafa Kaya da, yağmalama korkusuyla evini terk etmeyenlerden. Sele karşı eşi ve çocuklarını akrabalarına gönderdiğini, kendisinin evde nöbet tuttuğunu anlatıyor. Sultanbeyli Uzundere'de ise uyarıların dikkate alındığı görülüyor. Vatandaşların önemli bir kısmı geceyi evlerinde değil, daha güvenli olan komşu ve akrabalarının yanında geçirdi. Ancak onlar da uyarıların geç yapılmasından şikayetçi. İSKİ tarafından riskli bölgeler arasında gösterilen Beykoz Deresi'nin geçtiği mevkinin sakinleri, muhtemel bir sel felaketinde en çok kendilerinin etkileneceğine dikkat çekiyor. Beykoz Deresi'nde kısa bir zaman önce ödenek yetersizliğinden dolayı ıslah çalışmalarının yarım bırakıldığını söyleyen mahalle sakinleri, derenin belli yerlerinde temizlik çalışması yapıldığını ancak bunun yeterli olmadığını vurguluyor. Yavuz Arslan, yıl önce yatak genişliği metre olan Beykoz Deresi'nde bunun metreye kadar düştüğünü ifade ediyor. Belediyelerin gecekondular karşısında gösterdiği hassasiyeti, dere yataklarına inşa edilen yapılara karşı göstermediğini anlatan Arslan, "Belediyeler bu yapılara su, elektrik ve doğalgaz aboneliği vererek bir nevi bunların destekçisi oluyor." ifadelerini kullanıyor. EN ÇOK HAFRİYAT ÇIKIYOR Beykoz Belediyesi, sel felaketinin ardından üç gündür Beykoz Çengeldere yatağını temizlemeye çalışıyor. Ekip amiri Zarif Akçay, dere yataklarından genellikle hafriyat çıkardıklarını belirtiyor. Akçay, "Birkaç gündür yaptığımız temizlik çalışmalarında genellikle hafriyat çıkıyor. Hafriyatlar inşaat malzemelerinden oluştuğu için bunlar akıntıyla gitmiyor. Köprülerde tıkanıklığa sebep oluyor. Böylelikle dere taşıyor." ifadesini kullanıyor. 564431 Bülent Arınç yine Kürtçe konuştu yine konuştu Anemon Otel'de tarafından dün akşam düzenlenen iftar yemeği sonrasında yaptığı konuşumda demokratik konusunda görüşlerini açıkladı. Arınç konuşması sırasında Allah razı olsun dedi. Arınç şunları kaydetti: "Demokratik açılım programı veya süreci veya projesi, öncelikle ülkemizde yaşayan kökeni, dini, meshebi farklı, kendi farklı, tanımlayan ama yüzyıllarca bu ülkede kardeşçe yaşamış insanları kucaklamaktadır. Onlara kültürel haklarını sonuna kadar tanımaktan geçiyor. Bu televizyon ile, radyo ile, gazete ile, bu ana dille veya yaşayan dille öğrenilebilinecek bir konu. ile ilgili bir konu. 'de hepimiz belli bir kökenden geldik. türk milleti olarak bu vatanda yaşıyoruz. Ama diyebiliriz ki biz Boşnağız, Biz Çerkeziz, biz Lazız. 'da oturanlar bilirler ben termale giderken bir levha gördüm. Bu levhada 'Sinti monti' Sende gel yazı bulunuyor. Şimdi sinti montiyi lazcada bir kelime olarak aldık diyelim. Geçen bunu 'da söyledim gürültü kopardılar aslında herkesin hergün yaptığı bir şey." dedi. Bülent Arınç, Kürtçe Allah razı olsun diyerek, "Şimdi bunu söylediklerinde bu adam ne diyor diye bakacaklar. Aslında Allah razı olsun deniliyor. Bunu zaten Türkiye'nin insanları konuşuyor, 8-10 milyon insan evinde konuşuyor" dedi. 563992 Temizöz davasının gizli tanığı: Savcı tarafından kandırıldım Temizöz davasının gizli tanığı: Savcı tarafından kandırıldımCEM EMİR DiyarbakırAlbay Temizöz davasının gizli tanığı Güven, ifadesinde, tanık olması için tehdit edildiğini ve baskıyla gerçekdışı ifadeler verdiğini ileri sürdü ve çevresinde işlenen faili meçhul cinayetlerin sorumlusu olduğu iddiasıyla tutuklanan İl Jandarma Komutanı Albay davasının hem tutuklu sanığı hem de gizli tanığı olan Abdülhakim Güven, mahkemeye verdiği ifadesinde, soruşturmayı yürüten savcı tarafından kandırıldığını ve baskı sonucu gerçekdışı ifadeler verdiğini ileri sürdü.  6 kez ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen Güven, yüzünün değiştirileceği ve yurtdışına gönderileceği gibi vaatlerle kandırıldığını iddia etti. olması için tehdit edildiğini ileri süren Güven, önceki gün  6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunduğu yazılı ifadesinde şunları söyledi: ‘Söz verdiler’ “Bana gizli tanık olmam halinde beni bütün bu konulardan uzak tutacaklarını ne işimden ne ailemden ne de özgürce yaşamımdan geri kalmayacağımı bu konuda her türlü sözü verdiler.  Bana her türlü kolaylığı sağlayacaklarını, buna güçlerinin yettiğini, aksi takdirde beni cezaevinde çürüteceklerini belirttiler. Açıkça ‘kelle istiyorum’ diyordu. Önemli kişilerle ilgili açıklama yapmam için dayatılıyordu. Aynı savcı, ellerinde ’ın ifadelerinin olduğunu, zaten bu ifadeyle her şeyin ortada olduğunu ki bu şahsın benimle ilgili de birçok iftiraları olduğunu ben de biliyordum. ‘Sizi hiç kimse kurtaramaz’ diyordu. Polisler de teyit ediyordu. Tehditlerle beni korkunç bir kumpasa attılar. Sonuç itibariyle düzmece, gerçeklerden yoksun temeli olmayan açıklamalara imza atmam ve gizli tanık olmam gerektiğinden başka yol bırakmadılar.” 564308 Başbakan'ın doktoruna milyonluk talih kuşu! ARİF AKDOĞAN-ANKARA GAZETE HABERTURK Antalya'nın kıyı şeridinde üzerinde önemli turizm merkezleri, Sheraton Oteli, Falez Otel, tenis kulübü, AKM, cam piramit, Atatürk Kültür Parkı, devlet hastanesi, Antalyaspor tesisleri ve adliye binası bulunan milyon 300 bin metrekarelik arsanın 50 yıldır süren davası sona yaklaşırken alacaklılarından birinin de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın doktoru Koray Gürsel olduğu ortaya çıktı. Arsanın sahibi olarak görünen Arap Süleyman'ın torununun torunu olan Gürsel 200'e yakın mirasçı akrabası ile dava sonunda gelecek parayı bekliyor. Mirasçıların akrabalık durumlarına göre mirastan bir ile 20 dönüm arasında değişen paylar alması bekleniyor. Ancak 50 yıldan fazladır süren davadan gelecek paranın çok fazla ve davalı tarafın da devlet olması, kimliğini gizleyen çoğu mirasçıları kaygılandırıyor. Olayı doğrulayan Gürsel, davayla yakından ilgilenmediğini belirterek, "Bu davanın yıllardır sürdüğü biliniyor. Ben de bunu basından takip ettim. Çok ilgilendiğimi de söyleyemem. Paranın ne zaman elimize geçeceği belli değil. Biz vekaletimizi verdik. Onlar takip ediyor. Ama daha uzun bir süre alır gibi geliyor bana" diye konuştu. Gürsel, "Gelecek para sizi heyecanlandırıyor mu sorusuna ise, "Paralar gelirse eğer Mısır'daki dedelerimizden miras kaldı gibi bir şey olacak" yanıtı verdi. ARAP SÜLEYMAN DAVASI NEDİR Arap Süleyman ile Kunduracı Yorgi adlı iki Antalyalı, 1848 yılında kıyı şeridindeki, bugün Konyaaltı Plajı'nın üst kısmındaki milyon metrekare alanlı araziyi kendi adlarına tescil ettirdi. Arazi tapuları da Hicri 1264, Miladi 1848 tarihli. 1957 yılında araziden kadastro geçerken, dönemin devlet memurları, arazinin tescillerine itiraz etti. Arap Süleyman'ın torunlarının tüm itirazlarına rağmen memur kararını değiştirmedi. Arazilerin kamulaştırılması üzerine mağdur durumda olan hissedarlar da dava açtı. Dava sürerken bölge imara açıldı. Dava 22 yıl Asliye Hukuk Mahkemesi'nde devam etti, 1980'den itibaren de görevsizlik kararıyla Kadastro Mahkemesi'ne geçti. İlk davacılarla birlikte, davanın ilk avukatları da yıllar içinde hayatını kaybetti. Tam 49 yıl süren dava 2006 yılında sonuçlandı. Mahkeme Arap Süleyman'ın torunlarını haklı buldu. Arazilerin varislere devrini kararlaştırdı. Arazide bugün boş olan yaklaşık 800 milyon liralık 600 bin metrekare alan varislere devredildi. Kalan arazi için davalar devam ediyor. Davalar sonuçlandığında varislerin elindeki arazilerin değerinin milyar TL'ye ulaşması bekleniyor. 564252 'KaçAkmerkez' mührü söktü Erhan ÖZTÜRK'ün haberi İstanbul'un en prestijli alışveriş merkezlerinden Etiler'deki Akmerkez'in çatısında, kaçak kafetarya ve dükkânlar yapıldığını geçen Mayıs ayında gündeme getiren SABAH, bir skandalı daha ortaya çıkardı. Beşiktaş Belediyesi tamir ruhsatıyla yapılan ve bazı reklam panolarıyla kamufle edilen kaçak inşaatla ilgili önce tutanak tuttu. Ardından Akmerkez yönetimi gereğini yerine getirmeyince burayı mühürledi. Ancak belediyenin mühürlemesine rağmen Akmerkez yönetimi mührü sökerek inşaata devam etti. İki kez tekrarlanan bu olayın ardından bu kez İstanbul Büyükşehir Belediyesi de, İmar Kanunu'na aykırılıktan dolayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. 'KAMU DAVASI GEREKİYOR' Suç duyurusunda şöyle denildi: "Başkanlığımız elemanlarınca yapılan tetkikte, bina dışında reklam panolarının bulunduğu iskelede söküm işleminin devam ettiği bina içinde taban karolarının değiştirildiği, kat tavanlarında metal güçlendirmelerin kaynak yapılarak desteklendiği ve imalata yönelik inşai faaliyet tespit edilmiştir. Bu çerçevede 16 Ağustos'ta tutanak tanzim edilmiştir. Beşiktaş Belediyesi'nin Mayıs'ta tuttuğu yapı tatil tutanağı ile mühürlenen alanda 2'nci kez mühür fekkedilerek (sökülerek) inşaatın devam edilmesi nedeniyle, Akmerkez Gayrimenkul Yatırım A.Ş hakkında şikâyet etmek mecburiyeti hasıl olmuştur. Şüpheliler hakkında kamu davası açılması gerekmektedir." 'Belediye, tutanakla sorumluluktan kaçıyor' BELEDİYE yetkililerinin, ileride oluşabilecek hukuki sorumluluktan kurtulmak için tutanak tutmakla yetindiklerini savunan İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe şöyle dedi: "Tamir ruhsatı, mevcut yerde bozulan boyalar, iç mekândaki düzenlemelerle ilgilidir. Yeni bir tadilat projesi düzenlenip ruhsat alınması gerekiyor. Tutanak tamamen yetkililerin kendilerini hukuki mahkûmiyetten kurtarmak telaşı. Belediye encümeni küçük bir para cezası yazar. Kaçak inşaatı yapanlar da küçük cezalarla kurtuluyor. 563773 Samsun'da trafik kazası: ölü, yaralı Yaylada orman kesim işinde çalıştıkları belirtilen işçileri taşıyan minibüsün şarampole yuvarlanması sonucu kişinin öldüğü, 2'si ağır kişinin yaralandığı belirtildi. Yaralılar Vezirköprü Devlet Hastanesi'ne kaldırılırken, durumu ağır olan iki kişinin OMÜ Tıp Fakültesi'ne gönderildiği kaydedildi. Olayla ilgili jandarma ekipleri çalışmalarını sürdürüyor. 564703 Erdoğan: Kimse şehitlerimizi istismara kalkmasın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bazıları çıkıyor diyor ki 'Operasyonlar dursun'. Operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki. Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur'' dedi. Erdoğan, Polatlı'da Perpa Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, Hakkari'de ağustos ayında şehit düşen Jandarma Uzman Çavuş Abdullah Erkmen'in Polatlı'nın evladı olduğunu belirterek, ailesine, Polatlı'ya ve tüm millete başsağlığı dileğinde bulundu ve rahmet diledi. Polatlı'dan, şehitler diyarından bazı hususları açık açık ifade etmek durumunda olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Terör sinsi ve kalleş yüzünü her fırsatta ortaya koymaya devam ediyor. Bugüne kadar nasıl tarihinde görülmemiş bir etkinlikte terörle mücadele ettiysek bundan sonra da asla taviz verilmeden devam edilecektir. Birliğimize, bütünlüğümüze, huzurumuza, kardeşliğimize kast edenlere karşı devlet olarak asli fonksiyonumuzu hakkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz. Bazıları çıkıyor diyor ki 'Operasyonlar dursun'. Sevgili kardeşlerim, operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki. Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur. Huzur, sükunet, suhulet var da operasyon mu yapılıyor? Hayır. Eğer terör sorunu devam ediyorsa, terör sorununa karşı şüphesiz ki güvenlik güçlerinin asli görevi operasyonel olmalarıdır. Askerimizin de görevi budur, polisimizin de görevi budur. Durup dururken bunlar olamaz. Oluyorsa zaten suç işlemiş olurlar. Ama huzurumuz yerinde, asayiş berkemal, zaman niçin kalksın da güvenlik güçlerimiz operasyon yapsın? Durup dururken başına iş almaya herhalde kimsenin böyle bir hesabı, derdi... Hiçbir yönetici böyle bir şey içerisine giremez. Hiçbir emniyetteki yönetici böyle bir şeye giremez. Askerdeki yönetici de böyle bir şeye giremez, girmez. Herkes şunu çok iyi bilmeli, devletin görevi gerek kendisine karşı başkaldıran, insanına silah çeken, illegal, altını çiziyorum, örgütlere yani yasa dışı örgütlere karşı gereken mücadeleyi vermektir. Ülkesini, milletini ve hukuk sistemini korumaktır.'' -''ŞEHİTLERİN ÜZERİNDEN SİYASET YAPANLAR...''- Başbakan Erdoğan, özellikle bir konuya daha değinmek istediğini belirterek, şunları söyledi: ''Terörden beslenenler var. İllegal terör örgütleri de bundan besleniyor, maalesef bunun yanında şehitlerimiz üzerinden siyaset yapanlar da bundan besleniyor. Kimse şehitlerimiz üzerinden istismara kalkışmasın. Kimse şehitlerimizi istismar etmesin. Bakınız, terörle mücadele konusunda attığımız adımlar var. Bunun yanında milli birliğimize yönelik attığımız adımlar var. Son dönemlerde başlattığımız bir 'Demokratik Açılım' sürecimiz var. Bu mücadeleyi verirken şehit olan, ay yıldızlı bayrağa sarılmış tabutlar geldikçe birilerinin sevinmesini mi istiyoruz? Bunun devamıyla birilerinin mutlu olmasını mı istiyoruz? Yoksa bu işi durdurarak 'Artık hamdolsun' demeyi mi bekliyoruz? Eğer aramızda bir barışın, birliğin, kardeşler arasındaki dayanışmanın olmasını istiyorsak bu illegal örgütleri yalnız başına bırakmamız lazım. Milletimizi onlardan koparmamız lazım. Bunu başarmamız lazım. Onun için biz kardeşlik, milli birlik dediğimiz zaman, 'Demokratik Açılım' dediğimiz zaman rahatsız oluyorlar. Dikkat edin, burası çok önemli çünkü ayaklarının altından istismar zeminlerinin kayıp gittiğini görüyorlar. Oradan nemalanıyorlar, menfaatleri orada yatıyor. Kanlı terör piyasasında rantları azalacağı için feryat ediyorlar, sıkıntıları burada. Terörün doğurduğu olumsuz psikolojiyi tahrik etmek, bu olumsuzluğun devamını arzulamak nasıl bir insafsızlıktır? Bunun üzerine siyaset yapmak nasıl bir pervasızlıktır? Biz 'Akan kan dursun, gencecik fidanlar toprağa düşmesin' diye uğraşırken gayretlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlar, bir yandan da gerilimi artırmanın gayreti içindeler. Kan akmaya devam etsin istiyorlar. Annelerin gözyaşı dinmesin istiyorlar. Ama biz de diyoruz ki 'Bu kan artık dursun, bu gözyaşı dinsin, ocaklara daha fazla ateş düşmesin'. Bütün gayretlerimiz, çabalarımız, çalışmalarımız bunun için. Onun için mücadeleye devam edeceğiz.'' 564701 Kayseri uyanıklığı, Osmanlı tescilli imiş Kayseri Enstitüsü Başkanı ve tarih araştırmacısı Faruk Yaman, bir sahaftan aldığı kitap ve geçmiş yıllara ait belgeler arasında 1920 yılında Kayseri Şehir Tiyatrosu'nda oynanan 'Kayseri Gülleri' adlı tiyatro oyununa ait el ilanı bulduğunu açıkladı. Osmanlıca olan belge ile ilgili bazı araştırmalar yaptığını anlatan Faruk Yaman, 1920 yılında Hüseyin Suat Yalçın tarafından yazılan 'Kayseri Gülleri' adlı tiyatro oyunun aynı yıl sahne aldığını belirtti. Yaman, şu bilgileri verdi. "Birçok insan için önemsiz gibi gözüken bazı evraklar aslında geçmişe ışık tutan, şehrin geçmişindeki yaşamla ilgili bilgileri günümüze aktaran bilgileri bulmak mümkündür. Bunlardan birisi de Osmanlıca olarak hazırlanmış ve tiyatro izlemeye gelenlere verilmiş olan oyunla ilgili bilgilerin yer aldığı broşürdür. Sahaftan aldığım bu broşürü dikkatlice inceledik. Broşürde tiyatro oyunu ile ilgili bilgiler yer alıyor. Oyunun içeriği hakkında hazırlanmış özet bilgiler ve 12 kişiden oluşan ekiptekilerin isimleri ve canlandırdıkları karakterler var. Belgenin üzerindeki tarih 1920 yılını gösteriyor. Şu an neresi olduğunu bilmiyoruz ama oyunun Şehir Tiyatrosu'nda sahnelendiği anlatılıyor." Faruk Yaman, Kayseri Gülleri adlı tiyatro eserinin dönemde İstanbul'da 1867'de doğmuş olan yazar Hüseyin Suat Yalçın tarafından yazıldığını aktarıyor. Asıl mesleği doktor olan Hüseyin Suat Yalçın, Paris'te eğitimini tamamladıktan sonra ülkesine dönüyor. Yaman, Yalçın'ın, Osmanlı döneminde İstanbul Belediyesi'nde sağlık hekimi olarak çalıştığını anlatarak, şahsın bilinen önemli yazar, tiyatrocu, çevirmen olduğunu dile getirdi. 1898-1908 yılları arasında Suriye vilayetinin sıhhiye müfettişliği görevine yapan Hüseyin Suat Yalçın'ın Kayseri ile olan bağlantısı bilinmiyor. Faruk Yaman, bir çeviriden yararlanan Yalçın'ın Kayseri'deki şehir insanlarının karakterlerini 'Kayseri Gülleri' adlı kitabında yer verdiğini belirtti. Cumhuriyet'in ilk yıllarında yazarın deniz yollarında deniz hekimi olarak görev aldığını aktaran Faruk Yaman, şöyle konuştu. "Yazarın bilinen tiyatro eseri var. Aynı zamanda şair olan Yalçın'ın şiir kitabı da bulunuyor. Tiyatro eserlerinden birisi olan 'Kayseri Gülleri' adlı eserini ise tam yıl arama ile buldum. Bu kitap şehrin kültür ve sanat tarihindeki geçmişine önemli ışık tutacak bir kaynak oldu." 1920 yılında oynanan 'Kayseri Gülleri' adlı tiyatro oyunun içeriği ise Kayseri tiplemeleri canlandırılarak güldürü şeklinde olduğu belirlendi. Faruk Yaman, kitabın Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atabey kılıç tarafından Osmanlıca'dan Türkçe'ye çevrildiğini hatırlatarak, "Kısa bir süre sonra eserin Türkçe çevirisi kitap olarak çıkartılacak." dedi. Yaman, Bodos Ağa gibi tiplerin olduğu tiyatro oyununda Behzat Budak gibi tanınan tiyatro oyuncularının da yer aldığına dikkat çekti. 'Kayseri Gülleri' adlı kitabı 400 TL vererek satın aldığını anlatan Faruk Yaman, 119 sayfadan oluşan kitapta belirtilen kahramanların figürlerinin de çizildiğini ifade etti. 564108 Bir babanın en acı uykusu Bir babanın en acı uykusu TRABZON (İHA) Trabzon'da dün ikiz kız kızkardeş denizde boğularak hayatını kaybetti. Faroz Balıkçı Barınaklarındaki Fener önünde dün saat 16.00 sıralarında meydana gelen olayda, iddiaya göre babalarının uyduğu sırada denizde yüzen ikiz kız kardeşler Yaren ve Yağmur Öztürk, kaçan topun peşine giderken bir anda denizde kayboldu. Bu sırada baba Nail Öztürk, kız çocuklarını bulamamasının ardından olay yerine çağrılan Sahil Güvenlik ekipleri kayıp kızları aramaya başladı. Dalgıçlar yardımıyla yaklaşık 5-6 metre açıkta bulunan kız çocuğunun cesedi denizden çıkarıldı. Olay yerine gelen ikiz kardeşlerin annesi, ağabeyleri ile babası sinir krizi geçirdi. Ağabey denize atlamak isterken, üzüntüden ne yapacağını şaşıran baba bir de yakınları tepki gösterince bayıldı. 564680 "Terör oldukça operasyonlar durmaz" "Terör oldukça operasyonlar durmaz"Başbakan Erdoğan, Polatlı'da konuştu: "Terörden beslenenler var, şehitler üzerinden siyaset yapanlar da var" 13.09.2009 16:48Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bazıları çıkıyor diyor ki 'Operasyonlar dursun'. Operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki. Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur'' dedi. Erdoğan, Polatlı'da Perpa Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, Hakkari'de ağustos ayında şehit düşen Jandarma Uzman Çavuş Abdullah Erkmen'in Polatlı'nın evladı olduğunu belirterek, ailesine, Polatlı'ya ve tüm millete başsağlığı dileğinde bulundu ve rahmet diledi. Polatlı'dan, şehitler diyarından bazı hususları açık açık ifade etmek durumunda olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Terör sinsi ve kalleş yüzünü her fırsatta ortaya koymaya devam ediyor. Bugüne kadar nasıl tarihinde görülmemiş bir etkinlikte terörle mücadele ettiysek bundan sonra da asla taviz verilmeden devam edilecektir. Birliğimize, bütünlüğümüze, huzurumuza, kardeşliğimize kast edenlere karşı devlet olarak asli fonksiyonumuzu hakkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz. Bazıları çıkıyor diyor ki 'Operasyonlar dursun'. Sevgili kardeşlerim, operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki. Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur. Huzur, sükunet, suhulet var da operasyon mu yapılıyor? Hayır. Eğer terör sorunu devam ediyorsa, terör sorununa karşı şüphesiz ki güvenlik güçlerinin asli görevi operasyonel olmalarıdır. Askerimizin de görevi budur, polisimizin de görevi budur. Durup dururken bunlar olamaz. Oluyorsa zaten suç işlemiş olurlar. Ama huzurumuz yerinde, asayiş berkemal, zaman niçin kalksın da güvenlik güçlerimiz operasyon yapsın? Durup dururken başına iş almaya herhalde kimsenin böyle bir hesabı, derdi... Hiçbir yönetici böyle bir şey içerisine giremez. Hiçbir emniyetteki yönetici böyle bir şeye giremez. Askerdeki yönetici de böyle bir şeye giremez, girmez. Herkes şunu çok iyi bilmeli, devletin görevi gerek kendisine karşı başkaldıran, insanına silah çeken, illegal, altını çiziyorum, örgütlere yani yasa dışı örgütlere karşı gereken mücadeleyi vermektir. Ülkesini, milletini ve hukuk sistemini korumaktır.'' -''ŞEHİTLERİN ÜZERİNDEN SİYASET YAPANLAR...''- Başbakan Erdoğan, özellikle bir konuya daha değinmek istediğini belirterek, şunları söyledi: ''Terörden beslenenler var. İllegal terör örgütleri de bundan besleniyor, maalesef bunun yanında şehitlerimiz üzerinden siyaset yapanlar da bundan besleniyor. Kimse şehitlerimiz üzerinden istismara kalkışmasın. Kimse şehitlerimizi istismar etmesin. Bakınız, terörle mücadele konusunda attığımız adımlar var. Bunun yanında milli birliğimize yönelik attığımız adımlar var. Son dönemlerde başlattığımız bir 'Demokratik Açılım' sürecimiz var. Bu mücadeleyi verirken şehit olan, ay yıldızlı bayrağa sarılmış tabutlar geldikçe birilerinin sevinmesini mi istiyoruz? Bunun devamıyla birilerinin mutlu olmasını mı istiyoruz? Yoksa bu işi durdurarak 'Artık hamdolsun' demeyi mi bekliyoruz? Eğer aramızda bir barışın, birliğin, kardeşler arasındaki dayanışmanın olmasını istiyorsak bu illegal örgütleri yalnız başına bırakmamız lazım. Milletimizi onlardan koparmamız lazım. Bunu başarmamız lazım. Onun için biz kardeşlik, milli birlik dediğimiz zaman, 'Demokratik Açılım' dediğimiz zaman rahatsız oluyorlar. Dikkat edin, burası çok önemli çünkü ayaklarının altından istismar zeminlerinin kayıp gittiğini görüyorlar. Oradan nemalanıyorlar, menfaatleri orada yatıyor. Kanlı terör piyasasında rantları azalacağı için feryat ediyorlar, sıkıntıları burada. Terörün doğurduğu olumsuz psikolojiyi tahrik etmek, bu olumsuzluğun devamını arzulamak nasıl bir insafsızlıktır? Bunun üzerine siyaset yapmak nasıl bir pervasızlıktır? Biz 'Akan kan dursun, gencecik fidanlar toprağa düşmesin' diye uğraşırken gayretlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlar, bir yandan da gerilimi artırmanın gayreti içindeler. Kan akmaya devam etsin istiyorlar. Annelerin gözyaşı dinmesin istiyorlar. Ama biz de diyoruz ki 'Bu kan artık dursun, bu gözyaşı dinsin, ocaklara daha fazla ateş düşmesin'. Bütün gayretlerimiz, çabalarımız, çalışmalarımız bunun için. Onun için mücadeleye devam edeceğiz.'' -''EFENDİM 'BİZ DAĞA ÇIKACAĞIZ.' BUYUR ÇIK DAĞA. DAĞA ÇIKMANI KİMSE ENGELLEMİYOR. BUYUR ÇIK. BÖYLE BİR ÇÖZÜM VAR MI YA?'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Efendim 'Biz dağa çıkacağız.' Buyur çık dağa. Dağa çıkmanı kimse engellemiyor. Buyur çık. Böyle bir çözüm var mı ya? Ne terör örgütü ne de onun uzantıları, şunu açık söylüyorum, benim Kürt kökenli vatandaşlarımın hiçbir zaman temsilcisi olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır, ben buna inanıyorum'' dedi. Erdoğan, Perpa Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, ''demokratik açılım'' sürecine değinerek, ''Daha önce de ifade ettim, bu süreci tahrik etmek isteyenler olacak. Sabrımızı zorlayacaklar. Direncimizi ölçmeye yeltenecekler. Nitekim görüyorsunuz, bunu da yapıyorlar ama biz sabırla, soğukkanlılıkla, sağduyuyla, suhuletle bu süreci inşallah tamama erdireceğiz'' dedi. ''Demokratik açılım'' sürecini siyasi hesaplarla, oy hesabıyla yapmadıklarını ifade eden Erdoğan, bunu bir devlet, millet meselesi olarak gördüklerini söyledi. Herkesi bu duyarlılıkla hareket etmeye davet eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Milletimiz, hamaset yaparak meseleyi taşıyanların yaklaşımlarının sorunu daha da derinleştireceğini çok iyi biliyor. Sorunu bu hale getiren zihniyetin, milletimizin ufkunu açacak, huzur ve güvenliğini tesis edecek bir yaklaşımı ortaya koyması mümkün değil. yıldır biz iktidardayız. Bundan 23 yıl önce kimler iktidardaydı, niçin bir şey yapamadığınız, neden durumu buraya getirdiniz? Eğer gerekli tedbirleri almış olsaydınız bu hale gelir miydi? Gerekli adımları atsaydınız bu hale gelir miydi? Atmadınız, şimdi biz atıyoruz bu adımı, rahatsız oluyorsunuz. Biz statükocu yaklaşımlardan başka bir şey ortaya koymadığınızı görüyoruz. Sadece 'hayır' diyorsunuz, sadece 'olmaz' diyorsunuz, sadece yokuş gösteriyorsunuz. Milletimiz artık bu yaklaşımları tasvip etmiyor. Bu ülkenin birliğine, beraberlerliğine kastınız varsa 'buyurun' diyorum. Ne söyleyecekseniz 'buyurun' diyoruz, 'öneriniz ne bunu söyleyin' diyoruz. Halkımız, çözüm istiyor, netice istiyor, yeni yaklaşımlar görmek istiyor. 'Ne söylüyorsunuz, söyle' diyoruz.'' -''GÖRÜŞEREK, ANLAŞARAK NETİCEYE VARACAĞIZ''- Başbakan Erdoğan, ''demokratik açılım'' süreci konusunda İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ı görevlendirdiğini anımsatarak, şöyle devam etti: ''Bakanımı görevlendiriyorum, randevu istiyor, randevu vermiyorsunuz. Bu işi oturarak mı konuşacağız? Görüşerek, anlaşarak bir neticeye varacağız. Siz bunları engellerseniz nasıl çözeceğiz? Var mı çözümün bunu söyle? Efendim 'Biz dağa çıkacağız.' Buyur çık dağa. Dağa çıkmanı kimse engellemiyor. Buyur çık. Böyle bir çözüm var mı ya? Ne terör örgütü ne de onun uzantıları, şunu açık söylüyorum, benim Kürt kökenli vatandaşlarımın hiçbir zaman temsilcisi olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır, ben buna inanıyorum.'' -''ETNİK YAPI SONRADAN KAZANILMIŞ, SONRADAN İNŞA ADİLMİŞ BİR YAPI DEĞİLDİR'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Etnik yapı sonradan kazanılmış, sonradan inşa adilmiş bir yapı değildir'' dedi. Erdoğan, Perpa Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, Polatlı'nın şehitliklerinde vatanın her karış toprağından gelip şehit düşmüş, yan yana yatan Mehmetçikler olduğunu belirterek, şunları kaydetti: ''Burada, bu vatandaşlarımın içerisinde benim Kürt kökenli vatandaşlarım da var. Polatlı'da toprağın üzerinde de Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Gürcüsüyle, Tatarıyla ve diğer etnik gruplarıyla kardeşliğin de ötesinde artık birbirine akraba olarak yaşayan benim vatandaşlarım var. Hepsi de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Bu üst kimlikte birleşmişler. Kürt olan kardeşime Türk kardeşimin saygısı, Türk kardeşime Kürt kardeşimin saygısı, Laza Gürcünün saygısı, Gürcüyü Lazın saygısı muhakkak olacak. Hangi etnik unsurdan olursa olsun, hepimiz birbirine saygı duyacağız. Etnik yapı sonradan kazanılmış, sonradan inşa adilmiş bir yapı değildir. Her doğan, etnik yapıyla doğar. Öyle mi? Sonradan bu sipariş edilmiyor. Sonradan sipariş edilerek insanlar Türk ve Kürt olmuyor, Laz olmuyor, Gürcü olmuyor. Doğarken öyle doğuyor. Burası çok önemli. Yaradan öyle yaratıyor ama Yunus'un diliyle biz ne yapıyoruz? Biz, yaradılanı yaradandan ötürü seviyoruz. Bizim farkımız bu.'' Erdoğan, bu bağın çok önemli olduğunu ifade ederek, bu konuda Polatlı'dan daha güzel bir örneği arayanın boşuna arayacağını söyledi. Polatlı'nın Türkiye'nin en büyük ilçelerinden biri olduğunu anımsatan Erdoğan, Polatlı'yı bu seviyelere taşıyanın buradaki dostluk, kardeşlik, akrabalık ve huzur olduğunu bildirdi. Başbakan Erdoğan, ''Polatlı, aynı vatan toprağı üzerinde, aynı ay yıldızlı bayrak altında birbirine bu seviyeleri hamd olsun yakalamıştır. Polatlı'yı daha ileri noktalara taşımak için, Türkiye'nin tüm ilçelerini Polatlı seviyesine taşımak için mücadeleye hız kesmeden inşallah devam edeceğiz. Allah'ın izniyle milletimizin desteğiyle bu süreci hayırlı bir sonuca ulaştıracağız ama sizin desteklerinizle. Bizim muhatabımız milletir millet, başka kimse değil'' diye konuştu. 564059 Sırplar, ev sahibi Polonya'yı zor geçti Bir ara fark 16 sayıya kadar çıkarken Sırbistan, üçüncü çeyreği 62-53 önde geçti. Son periyotta Polonya seyircisinin de desteğiyle farkı kapmasına karşın, taktik faullerden doğan serbest atışları iyi değerlendiren Sırbistan, 77-72'lik skorla kazandı. 564910 Türköne'den ANKA'ya yalanlama Türköne'den ANKA'ya yalanlama Özlem Türköne AK Parti Milletvekili Özlem Türköne ile eşi Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne, boşandıkları yönünde bugün ANKA haber ajansıın haberini yalanladı. Türköne çifti tarafından yapılan ortak açıklamada, “Haberin içeriğinin doğruluk taşımadığı ve haber dahilinde yapılan tüm ithamların tamamıyla bilgimiz dışında ve asılsız olduğunu iletiriz. Basın yayın organlarının bu tür mesnetsiz ve şaibeli haberlere itimat etmeyeceğine duyduğumuz güveni yineleriz” denildi. İŞTE ANKA'NIN YALANLANAN HABERİ: AKP'Lİ ÖZLEM TÜRKÖNE, EŞİ MÜMTAZ ER TÜRKÖNE'DEN BOŞANDI Akademisyen Yazar Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne ile AKP İstanbul Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne boşandı. ANKARA Akademisyen Yazar Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne ile AKP İstanbul Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne boşandı. Ankara'da siyasi kulislerde üç aydır konuşulan ama netlik kazanmayan Türköne çiftinin boşanması bugün Hürriyet in Pazar yazarı Ahmet Arsan'ın, köşesine yansıdı. Arsan'ın köşesinde yeralan ve isim vermeden, Türköne çiftinin ayrıldığı kulisi yeraldı. Arsan'ın köşesinde yeralan “Camiadan biraz habis bir dedikodu” başlıklı yazısında bu konuya şöyle yer verdi: ”Son dönemde camiada epey popüler olan bir akademisyen-köşe yazarı dostumuz var... İşte bu dostumuz, hususi hayatında büyük ıstıraplar çekiyormuş... Çünkü... Dostumuzun AK Parti'den milletvekili olan genç eşi, kapıyı çarpıp çıkmış. Evi terk etmiş yani... Ne diyelim? İnşallah bu “nezih proje yuva” yıkılmaz...” Bu arada, ANKA'nın AKP kaynaklarından edindiği bilgiye göre, Türköne çifti bundan üç ay önce sessiz sakin biçimde ayrıldı. Kulislerde, Türköne çiftinin aralarında şiddetli geçimsizlik gerekçesiyle yaklaşık üç ay önce karşılıklı anlaşarak boşandıkları ve bu boşanmanın gizli kalması için büyük bir çaba harcadıkları konuşuluyor. Türköne çiftinin boşandıktan yaklaşık bir ay sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı bu konuda bilgilendirdikleri de ifade ediliyor. Akademisyen Yazar Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne'nin ikinci eşi ve aynı zamanda üniversiteden öğrencisi olan AKP İstanbul Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne'den ayrılma nedenlerine ilişkin bir çok söylenti bulunmasına karşın, ayrılık nedeni netlik kazanmadı. Türköne çiftinin “şiddetli geçimsizlik” nedeniyle boşandıkları iddia ediliyor. Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne ile 16 yıl evli kalan eski eşi üç çocuk annesi sosyolog Doç. Dr. Mualla Kavuncu da bir gazeteye verdiği röportajda eski eşinin “biraz şiddet eğilimli” olduğunu, birkaç kez dayak yediğini anlatmıştı. Mümtaz'er Türk öne ile bu haberi yazar gazeteci arasında da uzun süreli polemik yaşanmıştı. 1976 doğumlu Özlem Piltanoğlu Türköne, ilkokulu New York ta okudu. 1997 yılında Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü nden mezun olduktan sonra yurtdışında yüksek lisansını tamamladı. Gazi Üniversitesi nde Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne'nin aynı zamanda öğrencisi olan Özlem Türköne, Türkiye'nin en genç kadın kaymakamı iken 2007 genel seçimlerinde AKP'den milletvekili seçildi. 564632 Hırsızlar saklandıkları tuvalete yakalandı Hırsızlar saklandıkları tuvalete yakalandıRamazan ÇETİN/DENİZLİ, (DHA) DENİZLİ'de girdikleri evde tuvalete saklanan şüphelisi, polis tarafından yakalandı. Hırsızlık olayı dün saat 24.00 sıralarında Merkezefendi Mahallesi 1827/4 Sokak 20 numaralı evde meydana geldi. Sahibinin 'da olarak çalıştığı evin kapısını kırarak içeri giren 26 yaşındaki Yaşar Taylan ve 19 yaşındaki Emrah Şaylan, odalarda değerli eşya aramaya başladı. Bu sırada evde hırsız olduğunu fark eden komşular ‘155 Polis İmdat’ telefonunu arayarak ihbarda bulundu. Kısa sürede olay yerine gelen polis ekipleri, evin çevresini sardı. polis de eve girerek hırsızları aramaya başladı. Polisler hırsızı saklandıkları tuvalette yakaladı. Karakola götürülen Taylan ve Şaylan'ın ifadelerinin ardından adliyeye sevk edileceği bildirildi. 564716 Adıyaman'da hafif şiddetli deprem Adıyaman'da hafif şiddetli deprem ADIYAMAN (İHA) Adıyaman'da merkez üssü Kahta ilçesi Akıncılar Beldesi olan 2.8 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nden alınan bilgiye göre, saat 09.13'de merkez üssü Kahta ilçesi Akıncılar Beldesi olan 2.8 büyüklüğünde hafif şiddetli deprem kaydedildi. Meydana gelen depremde can ve mal kaybının olmadığı öğrenildi. 564477 Sıfır otomobillerdeki indirim rekabete dönüştü AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, 2. kez uzatılan sıfır otomobillerde ÖTV indirimi süresi, 30 Eylül tarihinde dolacak. Uygulamanın sona ermesine yaklaşık 15 gün kala, otomobil firmaları arasındaki rekabet hat safhaya ulaştı. Firmalar, ekonomik durgunluğu en az hasarla atlatabilmek için daha fazla üretim yapmak, bunun için de daha fazla otomobil satmak istiyor. Bazı firmalar ise elindeki otomobil stoklarını ÖTV indiriminin son düzlüğünde eritmek istiyor. Türkiye'de en çok satan otomobillerin başında gelen Hyundai, Fiat, Ford ve Renault firmaları, özellikle, orta ve sabit gelirliye hitap eden ''küçük'' sınıf otomobiller için çok cazip kampanyalar başlattı. Sadece bu firmalar değil, Citroen, Toyota, Peugeot, Opel, Mitsubishi ve Honda da otomobillerde, şu anki koşullarda mümkün olan en en iyi indirimi, gazete ilanlarıyla beyan eden firmalar arasında yer alıyor. Ayrıca, Chery firması da fiyatında iddialı olduğu Tiggo model cipinde bin lira indirim yaptığını belirtiyor. Firmalar, 48 ay vade, 466 liradan başlayan taksitler sunarken, küçük otomobillerde bin liraya kadar indirim yapan otomobil firmasının ilanını gazetelerde görmek mümkün... Otomobil bayileri, vatandaşların satın almayı düşündükleri otomobil firmalarının bayilerine giderek, fiyatları ve indirimleri bizzat kendilerinin görmesi gerektiğini belirtti. ÖTV indirimi uygulamasının 3. kez yeniden devam etme ihtimalinin düşük olduğunu, ucuz otomobil alma şansının 30 Eylül tarihi itibariyle sona erebileceğini vurgulayan bayi yetkilileri, ''Sıfır otomobil almak isteyen vatandaşlarımızın bu son fırsatı iyi değerlendirmelerinde fayda var'' diye konuştu. 565028 Antalyaspor:1 Ankaragücü:0 1 Ankaragücü:0Türkcell Süper Lig’de ile arasında oynanan maçın ilk yarısı ev sahibi ekibin 1-0 üstünlüğüyle tamamlandı. Maçın başlamasından önce sel felaketinde hayatını kaybedenler anısına bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. ’nde ’dan gelen futbolcular ilk kez forma giydi. Ankaragücü Kulübü Başkanı Ahmet Gökçek, karşılaşmayı şeref tribününde Kulüp Başkanı Hasan Akıncıoğlu ile birlikte izledi. Antalyaspor formasıyla ilk kez çıktığı karşılaşmada, Veysel Cihan’la birlikte forvette görev yaptı. 26. dakikada Necati Ateş, Ankaragücü savunmasının hatasında topla buluşarak ceza sahasına girdi. Bu futbolcunun şutu kalecinin sağından filelere gitti, 1-0. 40. dakikada Ankaragücü’nde ’ın ceza sahası dışından vurduğu topu Ömer sektirdi, dönen topu Yalçın taca gönderdi. 45. dakika’da Ankaragücü’nde Bebbe, Orhan Ak’a kafa attığı gerekçesiyle kırmızı kartla oyun dışı kaldı. Karşılaşmanın 39. dakikasında Murat’ın yerine oyuna giren Bebbe, dakika oyunda kalmış oldu. Maçın ilk yarısı Antalyaspor’un 1-0 üstünlüğüyle sona erdi. Stat: Hakemler: Bülent Gökçü, Süleyman Özay Antalyaspor: Ömer Çatkıç, Kerim Zengin, Yalçın Ayhan, Orhan Ak, Şenol, Ali Zitouni, Ertuğrul, Korhan, Jedinak, Necati Ateş, Veysel, Ankaragücü: Serkan, Elyasa, Risp, Ediz, Broggi, Semavi, Murat Duruer (Dk. 39 Bebbe), Barbaros, Mehmet Çakır, Vassel Gol: Dk. 26 Necati Ateş (Antalyaspor) Sarı Kartlar: Dk. 45 Orhan Ak, Dk. 45 Ali Zitouni (Antalyaspor), Dk. 23 Vassel, 45 İlkem (Ankaragücü) Dk. 45 Bebbe (Ankaragücü) 564860 Marmaris'te şüpheli ölüm Alınan bilgiye göre, İçmeler beldesindeki bir otelde kadın arkadaşı 24 yaşındaki Harley Maclean ile birlikte tatil yapan David John Bradshav (27), iki gün önce eğlenmek için ayrıldığı otele bir daha dönmedi. Bugün öğlen saatlerinde, denizde dalış yapan bir turist, suyun yaklaşık 20 metre derinliğinde bir erkek cesedi görerek durumu polise bildirdi. Olay yerine gelen polis, denizden çıkarılan cesedin David John Bradshav'a ait olduğunu tespit etti. Arkadaşının öldüğünü öğrenerek olay yerine gelen ve üzgün olduğu gözlenen Harley Maclean savcıya ifade verdi. Vatandaşların da yardımıyla ambulansa taşınan ceset, Marmaris Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Bradshav'ın cesedinin, kesin ölüm nedeninin tespiti için İzmir Adli Tıp Kurumuna gönderileceği öğrenildi. Avusturyalı turistin iki gündür kayıp olduğuna dair polise her hangi bir başvuruda bulunulmadığı belirtildi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. 563958 Peres Bayıldı İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, dün akşam (12.09.2009) Tel Aviv'de bir toplantıda konuşurken bayıldı. Bilinci birkaç saniye kapalı kalan 86 yaşındaki Peres, kendine gelince hastaneye kaldırılmayı reddetti. Ancak daha sonra hastaneye kaldırılan Peres'in sabaha kadar hastanede gözlem altında tutulacağı bildirildi. Peres'in bayılma nedeninin ise tansiyonun düşmesi olduğu açıklandı. Sağlık durumunun iyi olduğu açıklanan İsrail Cumhurbaşkanı'nın, bugün (13.09.2009) Amerika Birleşik Devletleri Ortadoğu Özel Temsilcisi George Mitchell ile görüşüp görüşemeyeceği ise belli değil. 2007 yılında Cumhurbaşkanlığına seçilen Peres, 1994'te Dışişleri Bakanı iken tarihte Filistin lideri olan Yaser Arafat ve İsrail Başbakanı İzak Rabin ile Nobel Barış Ödül'ü almıştı. 564101 Geri dönüyor Geri dönüyor MOSKOVA Rusya'nın gölge lideri Vladimir Putin sonunda beklenen açıklamayı yaparak 2012'de yeniden devlet başkanlığı seçimlerinde yer alabileceği imasında bulundu. Putin Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ile rekabete girmeyeceklerini, bir anlaşmaya varacaklarını söyledi. Rus haber ajansı RİA Novosti, Putin'in Valday Düşünce Kuruluşu üyeleriyle yaptığı toplantıda, kulübün üyelerinden Nikolay Zlobin'in sorusu üzerine yaptığı açıklamada, "Herhangi bir rekabet olmayacak. Bir anlaşmaya varacağız, çünkü aynı kana ve aynı siyasi görüşe sahibiz" diye konuştuğunu duyurdu. Putin, "2007'de (başkanlık seçiminden önce) rekabete girdik mi? Girmedik. Öyleyse 2012'de de girmeyeceğiz. Anlaşmaya varacağız. Görev sürem dolduğunda Medvedev'i destekledim, çünkü onun ülke liderliği için en iyi kişi olduğunu düşünüyordum ve haklıydım" dedi. 564216 Askerden Ergenekon'a mesaj atamalar Metehan DEMİR'in haberi Albay Dursun Çiçek’le birlikte Ergenekon soruşturması kapsamında sorgulanan kurmay albaylar, Deniz Kuvvetleri’nde birbirinden önemli yerlere tayin edildi ya da bu mevkilerde tutuldu. Uzmanlara göre TSK atamalarda spekülasyonları değil liyakatı dikkate aldı. ERGENEKON Soruşturması kapsamında geçen haziranda cephanelikler ve telefon dinlemelerine dek çeşitli iddialar kapsamında ifadeleri alınan deniz kurmay albaylar TSK’da kritik noktalara atandı. Ağustos başında gerçekleşen Askeri Şûra’da gözler sadece Genelkurmay tarafından doğru olmadığı gerekçesiyle kağıt parçası olarak tanımlanan ‘irtica ile mücadele planı’nda imzası bulunduğu iddia edilen Kurmay Albay Dursun Çiçek’in üzerinde yoğunlaşmıştı. Ancak, Haziran sonunda Çiçek’le birlikte biri emekli sekiz deniz kurmay albayın daha Ergenekon Soruşturmasında ifadeleri alınmıştı. Bunlardan Kurmay Albay Levent Görgeç daha sonra Askeri Şûra’da alınan kararla Tuğamiralliğe terfi etmişti. TSK’da albaylarla ilgili gerçekleşen son atamalarla geriye kalan isimler de Deniz Kuvvetleri’nde parlak mevkiler olarak kabul edilen birbirinden önemli yerlere tayin edildi ya da bu mevkilerde tutuldu. Böylece, kimi uzmanlara göre, TSK’da, atamalarda mevcut spekülasyonlara değil, Görgeç’in amiralliğe terfisinde olduğu gibi, gerçek liyakata bakıldığı mesajı bir kez daha verilmiş oldu. İşte yeni görevleri Ergenekon soruşturması kapsamında ifadeleri alınan deniz kurmay albaylar amiralliğe giden yolda çok kritik olarak kabul gören şu noktalara atandı: Kur. Albay Levent Görgeç: Tuğamiralliğe terfi etti ve Ege Deniz Bölge Komutanı oldu. Kur. Albay Dora Sungunay: Hücumbot Filo komuta katı. (Genelkurmay Karargahındaki ofisi aranmak istenmişti.) Kur. Albay İ. Koray Özyurt: Aksaz Deniz Üssü Kurmay Başkanı Kur. Albay Şafak Yürekli: Donanma Harekât Başkanı Kur. Albay Tayfun Duman: Firkateyn Komodoru. (Komodorluk, Deniz kuvvetleri’nde alay ya da harekat komutanlığına eş makam olarak kabul ediliyor.) Kur. Albay Muharrem Nuri Alacalı: Hücumbot Komodoru Kur. Albay Mert Yanık: Kendi isteği ile emekli oldu. Kur. Albay Dursun Çiçek: Türkiye’ye gerçek mi sahte mi olduğu konusunda haftalarca meşgul eden son olarak da Genelkurmay’ın ‘takipçisi’ olduğu mesajını verdiği ‘irtica ile mücadele’ belgesinde imzası olduğu iddia edilen Çiçek’in ise Genelkurmay Karargahı’nda görevli olduğu belirtiliyor. Genelkurmay Başkanlığı, Ağustos başındaki Şura toplantısı sonunda, terfi edememesi üzerine yapılan spekülasyonlar üzerine, Deniz Piyade Kurmay Albay Çiçek’in kadrosunun dolu olması nedeni ile terfi edemediğini açıklamıştı. MGK sürerken gözaltına alınmışlardı 30 Haziran’da Ergenekon soruşturmasının da ele alındığı kritik MGK sürerken, İstanbul’da Albay Dursun Çiçek’le birlikte biri emekli sekiz subay daha gözaltına alındı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Beşiktaş’taki adliye binasına getirilen subaylar 10 saat sorgulandıktan sonra, Albay Dursun Çiçek ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın altında imzası olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Serbest bırakılan sekiz subayın, dördünün denetimli serbestlik kararıyla yurtdışına çıkışları yasaklandı. Dursun Çiçek de 18 saat sonra serbest bırakıldı. 564927 İnanamıyorum; uzun metrajlı animasyon film mi yaptık biz? İnanamıyorum; uzun metrajlı animasyon film mi yaptık biz? Ella Productions tarafından iki yıllık bir çalışma sonucunda gerçekleştirilen 'Zeytin'in Hayâli', animasyon sinemanın günümüzde Batı'da ulaştığı düzey karşısında, ilk anda oldukça mütevazı bir girişim olarak görünebilir. Ancak, bu sürpriz yapıt, kağnı hızıyla ilerleyen Türk animasyon sineması için her anlamda dev bir sıçramayı temsil ediyor. ALİ MURAT GÜVEN ZEYTİN'İN HAYÂLİ Yapım Yılı ve Ülkesi: 2007-2009, Türkiye yapımı Türü ve Süresi: Animasyon Tarihsel Drama 85 dakika Gösterim Dili: Türkçe Yönetmen: Omar Kawan Alanî Yardımcı Yönetmen: Muhammed Samî Senarist: Amed Abdulhafız Görüntü Yönetmeni: Luma Abbas Özgün Müzik Bestecisi: Elias Rahbanî Kurgucu: Mehmet Açıkgöz Sanat Yönetmeni: Amer Al-Jazie Leaybe Ses Teknisyeni: Eşref Küçük Mekân ve Karakter Tasarımları: Amer Al-Jazie, Fatma Dalkız, Yasir Rasan, Hakan Kocaeli Yapımcı Şirket: Ella Çizgi Film Ltd. Şti. Dağıtıcı Şirket: Pinema Film İçerik Uyarıları: Her yaştan izleyici kitlesi için uygundur. Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: Yıldız Puanı: Meryem Nine, Filistin'in Cenin kentindeki evlerinde, oğlu Doktor İbrahim, gelini ve torunlarıyla birlikte kendi hâlinde yaşayıp giden, geçmişi birbirinden acılı hatıralarla dolu bir hanımdır. Meryem Nine'nin büyük torunu Fâris, okulunun en başarılı öğrencilerindendir ve babası da bu çalışkan delikanlıyı her açıdan zinde bir Müslüman olarak yetişmesi için karate kursuna göndermektedir. İsrail'in Filistin toplumu üzerindeki baskı ve şiddet eylemlerinin iyice arttığı bir dönemde, askerler kentte geniş çaplı aramalara girişirler. Bu sırada, Meryem Hanım'ın komşusu Ebu İsâ'nın evinde de arama yapılır. Gözü dönmüş askerler evdeki bütün eşyaları kırıp döker ve sonra da hiçbir gerekçe göstermeksizin giderler. Doktor İbrahim, ailenin bütün üyelerini tedirgin eden bu olaydan sonra, annesine İsrailli komutan “Timsah”tan söz eder. Meryem Hanım, Timsah'ın adını duyunca yıllardır sakladığı bir sırrı açıklayacak ve acı dolu geçmişindeki bir sayfaya yeniden dönerek Timsah'ın babasını nasıl öldürdüğünü anlatacaktır. 1940'lı yıllarda, annesi ve diğer köylülerle birlikte, doğup büyüdüğü Kudüs'ten zorunlu olarak göç eden Küçük Meryem, direnişe katılmak üzere onlardan kopan babasını geride bırakmak istemez. yüzden de kafileden kaçarak babasına doğru koşar. Bu sırada annesi de onun niyetini anlamış ve kızını yakalamak için peşine düşmüştür. Fakat, aynı dakikalarda oralarda dolaşan, Siyonist fanatiklerden kurulu silahlı bir çete, küçük Meryem ve annesinin mücadelesini görüp onlara doğru yaklaşır. Tehlikenin farkına varan Meryem'in babası onlara yetişir ve anne-kıza sarkıntılık eden çete üyelerini döver. Ancak, “Timsah” olarak anılan azılı bir Yahudi terörist, genç adamı boş bulunduğu bir anda sırtından vuracaktır. Meryem ve annesi feryatlar ederek yanına koşsalar da artık çok geçtir. Baba, şehadet makâmına ulaşmadan önce, yitirdikleri evlerinin tapusuyla anahtarını eşine emanet eder. Geçmişinde böylesi bir onulmaz acı bulunan Meryem Hanım, buna karşılık yaşadığı trajedileri kalbine gömmüş ve ondan sonraki bütün hayatını da çocuklarına ve torunlarına vakfetmiştir. Ancak, memleketlerinde dönemlerden günümüze değişen pek de fazla bir şey yoktur. Faris'in babası Doktor İbrahim Cenin Hastanesi'ndeki odasında çalışırken askerler içeri dalar ve onu Filistinli lider Ebû Zeytun'a yardım etmek suçuyla itham ederler. İbrahim, askerler tarafından hastaneden zorla çıkarılıp götürülür. Bu sırada, Faris de okuldan eve dönmektedir. Kötü bir şeyler olduğunu hisseden küçük adam, çok geçmeden babasının tutuklandığını öğrenir. Ancak, İsrail ordusunun pervasız despotizmi karşısında hiç kimsenin elinden bir şey gelmemektedir. Karate müsabakaları düzenlenmeye başladığında, Faris'in ailesi topluca onu izlemeye gider. Baş rakibi Rami, müsabakanın ilk dakikalarında Faris'i her zaman olduğu gibi hiç zorlanmadan yere savurur. Ancak, Faris bu zorlu dövüşü ustaca bir taktikle lehine çevirmeyi başaracaktır. Sonuçtan büyük bir mutluluk duyan karate hocası, Faris'in elde ettiği bu başarıdan sonra, eğitim verdiği gençlik grubuna hep birlikte Mescid-i Aksa'ya gitmeyi teklif eder. Çocuklar neşe içinde Kudüs gezisindeyken, Meryem Nine'nin Cenin'deki evinin kapısı da telaşla çalınacaktır. Korku içindeki bir dostları, aileye “askerlerin kenti kuşattığını” haber verir. Siyonist birlikler, kentte büyük bir katliam yapmaya hazırlanmaktadırlar. TÜRK SİNEMASINDA YENİ BİR MİLAT Ella Productions şirketinin sektöre gerçek bir sürpriz yaparak bu cuma ülke çapındaki 100 sinemada birden gösterime sunduğu “Zeytin'in Hayâli”ni gördükten sonra, sanırım sarf edilmesi gereken en doğru cümle, “Allah'ım, biz Türk sinemaseverlerine bu günleri de gösterdiğin için sana sonsuz şükürler olsun” demek olacaktır. Dürüstçe itiraf ediyorum ki Türkiye'de çizgi film sektörünün en büyük markası olan Ella'nın böyle bir proje üzerinde çalıştığından bütünüyle habersizdim. Gerçi, anılan şirketin geçmişte DVD-VCD piyasası için ürettiği bazı irili ufaklı işleri izlemiştim. Hattâ bunlar arasından “Endülüs'ün Fethi” gibi- bazı önemli örnekler kişisel film arşivimde de bulunuyor. Ancak, “animasyon sinema” alanına yönelik olarak -hem devlet hem de özel sektör bazında- yıllardan beri şaşırtıcı bir ilgisizlik ve desteksizliğin süregeldiği, anılan kategorideki projelere girişmek için iklimin son derece elverişsiz olduğu Türkiye gibi bir ülkede, Ella yöneticilerinin inadına inadına bu işte uzmanlaşmaları; nihayetinde de sessiz sedasız bir çalışma eşliğinde böylesine iddialı bir yapıt ortaya koymaları tek kelimeyle koltuklarımı kabarttı. Pastel renklerle bezenmiş, berrak bir ses ve görüntü kalitesi içinde akıp giden bu 85 dakikalık öykü, iki boyutlu animasyon sinemanın evrensel standartları içinde kalburüstü bir çalışma olarak anılmayı rahatlıkla hak ediyor. Ki bana kalırsa, bu tür animasyonların ustası konumundaki Japonlar'ın son dönemlerde ürettikleri bir çok sallapati işten bile çok daha özenli bir örnek var karşımızda… Ha, ortaya çıkan sonuç bir “Ratatuy” ya da “Arslan Kral” mıdır? Değil elbette… Sözgelimi, bu kadar emekten sonra filmin fragmanlarında kullanılan anlatıcı sesi ve seslendirmenin yavanlığını pek sevemedim. tanıtımlara -şimdikinden kat be kat daha etkili bir metin eşliğinde- bir Cahit Şaher, Nüvit Candaner ya da Sungun Babacan'ın sesi çok daha güzel yakışmaz mıydı? İlk kez girişilen bu ölçekteki bir denemede, gözüme çarpan bazı irili ufaklı başka bazı sorunlar da var hiç kuşkusuz… Fakat, zaman da adama, animasyon projelerine bile 50-100 milyon dolar arasında bütçe ayırıp düzinelerce şirketten rahatlıkla sponsor bulabilen çokuluslu şirketlerle, tamamı kendi öz kaynaklarından gelen bir milyon dolarlık bütçesini kullanıp uzun metrajlı animasyon film üretmeye cesaret eden bir yerel şirketi hangi mantıkla kıyaslıyorsunuz diye sorarlar. “Zeytin'in Hayâli”, yıllar yılı ufak tefek reklâmcılık çalışmaları ve video piyasasına seslenen düşük kalibreli yapımlardan gayrı dişe kovuğa gelir hiç bir şey üretememiş olan Türk çizgi film sanatı için tam anlamıyla devrim niteliğinde bir çalışma… Esnek çizimleri, “Dolby Digital” çok kanallı ses kaydı, esinini bütünüyle gerçek olaylardan alan etkileyici öyküsü ve başarılı müzikal altyapısıyla, bu film hiç kuşkusuz ki sinemamız içinde bir milat oluşturacak; dahası nicedir cesaretini ve heyecanını yitirmiş olan Türk animatörlerine moral verip, onların gelecekte çok daha başarılı işler koymalarının da yolunu açacak. Bütün bunların gerçekleşmesinde ise sizlere kilit bir rol düşüyor. Şu mübarek Ramazan günlerinde evinizden ya da bulunduğunuz kentteki panayır ortamlarından bir akşamlığına olsun kopup, çoluk çocuğunuzu da yanınıza alarak “Zeytin'in Hayâli”ni izlemeye gitmeniz gerekiyor. Yakın bir gelecekte yaşanacakları görebilmek için müneccim olmaya hiç gerek yok. Eğer ki yaygın gösterime çıkan bu ilk uzun metrajlı animasyon filmimiz gişede başarılı olup en azından yapım maliyetini kurtarırsa, bütün sektör “Demek ki bu alanın da ciddi bir müşteri potansiyeli var” diyerek olaya motive olacak ve ardı ardına yeni animasyonlar üretmeye başlayacak. Fakat, eğer film gişede iki seksen yere uzanırsa, zaman pek muhtemeldir ki ben ve meslektaşlarım bir daha ikinci bir Türk animasyonu üzerine 2030'larda falan yazı yazma imkânı bulacağız! yüzden, Zeytin'i hayâl kırıklığına uğratmamalısınız. ELLA PRODUCTIONS HAKKINDA 1992 yılında İstanbul'da kurulan Ella Çizgi Film Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, hizmet konsepti olarak tarihsel içerikli çizgi filmlerin üretimini benimsedi ve bu stratejik tercihiyle yalnızca ülkemizde değil, İslâm dünyasında da öncülük yaptı. Ella'nın yapımını gerçekleştirdiği eserler, başta Ortadoğu coğrafyası olmak üzere, ABD, İngiltere ve Avustralya gibi -çizgi sinemanın büyük ilerlemeler kaydettiği- pek çok ülkeye satılarak ülkelerin televizyon kanallarında gösterildi. Profesyonel çizgi film yapım sektörüne 17 yıldır düzinelerce yönetmen, animatör ve uzman teknik personel kazandıran Ella'nın çekirdek ekibinin tamamı Türk vatandaşlarından oluşuyor. Bugüne kadar 18 adet tarihî ve toplumsal içerikli uzun metraj çizgi filmin yapımını gerçekleştiren şirket, ayrıca geçtiğimiz yıllarda piyasaya sürdüğü “Eğitim Programları” adlı film serisiyle de üç boyutlu animasyon film üretimi konusunda ülkemizde öncülük yaptı. “Zeytinin Hayâli”, şirketin bugüne kadar hazırladığı animasyon video filmlerden daha farklı olarak, sinema perdesinde gösterilebilecek kaliteye uygun olarak 35 mm formatında gerçekleştirilmiştir. Yapımı, kreatif ekibe zaman zaman Arap sanatçıların da katılımıyla iki yıl süren bu öykü, Türkiye'de şimdiye kadar gerçekleştirilen en yüksek bütçeli iki boyutlu çizgi sinema filmi unvanını kazandı. Ella ekibinin bugüne kadar hazırladığı dramatik içerikli yapımlardan bazıları şunlar: “Ali Baba ve Kırk Haramiler”, “Fatih Sultan Mehmet”, “Endülüs'ün Fethi”, “İnci Adası”, “Kaptan Ömer”, “Selahaddin Eyyubî”, “Nasreddin Hoca”, “Hayvanlar Âlemi”, “Sonsuza Yolculuk”, “Ayncalut Aslanı” ve “Afacanlar Serisi” 563982 İstanbul'un taşı toprağı rant oldu Eski İstanbul Orman Bölge Müdürü Çebi: 2-B arazilerine kaçak yapılan dolumlarda büyük rant yaratıldı. Bu rakam 100 milyon doları buluyor Yüzyılın en büyük sel felaketini yaşayan İstanbul'da tartışmaların merkezine dereler yerleşti. Tüm Trakya'yı esir alan ve Saray, Silivri, Çatalca, Büyükçekmece bölgesinde sel baskınlarına neden olan aşırı yağışlardan sonra bölgeyi havadan gezen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın basın toplantısında açıkladığı, Bahçeşehir'deki kaçak toprak dökümleri gözden kaçtı. 32 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan sel baskınlarının en önemli nedenlerinden birisi, dere kenarlarının imara açılması. Bir diğer neden ise bilinçsiz ve kaçak olarak dökülen topraklar. NEDENİ RANT KAVGASI İstanbul'da Yenidoğan, Akfırat, Orlanlı, Kıraç, Bahçeşehir, Mimarsinan, Alibeyköy, Sultan Çiftliği Yolu Cebeci Mevki, Kemerburgaz, Haraççı, Çavuşbaşı, Taşoluk gibi bölgelerde yıllardır onbinlerce ton toprak kaçak olarak dökülüyor. 2-B diye tabir edilen orman alan dışı arazilerde büyük rantlar yaratıldığı ise aşikâr. Eski İstanbul Orman Bölge Müdürü Faruk Çebi'nin döküm alanlarıyla ilgili yazdığı 20 sayfalık rapor, son bir haftadır İstanbul'da yaşanan felaketin habercisi adeta. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu göreve geldikten bir hafta sonra Çebi, Bakan'a bir rapor sundu. Devlet ormanlarında yasal olmayan, ranta dayalı bir metreküp döküme rastlanmasının mümkün olmadığını raporunda belirten Çebi, "Son yıllarda İstanbul'da ormanlarda madencilik çalışmaları ile bozulmuş yaklaşık 50 bin dönüm alanda rehabilitasyon çalışmaları tamamen durdurulmuştur. Bütün engellerin ortadan kaldırılarak bu sahaların hızlı bir şekilde rehabilite edilmesi gereği, yaşanılabilir bir İstanbul adına kaçınılmazdır" tespitinde bulundu. Raporunda, İstanbul'da yılda yaklaşık 100 milyon dolarlık bir rantın olduğuna dikkat çeken Çebi, olası sel felaketinde büyük sıkıntılar yaşanabileceğini kaydetti. Çebi raporunda, "Oluşan suni fiyat artışları da kaçak dökümü ve rantı tetiklemiş, döküm olaylarından kamunun sağladığı fayda yok denecek kadar minimum düzeylere inmiş, çok ciddi ölçüde kamu zararları oluşmuş, devlet ormanı dışındaki kamu arazilerine yapılan yasal olmayan ve ranta dayalı organizeli dökümlerle İstanbul coğrafyası adeta bozulmuştur" dedi. İLİŞKİLİ HABERLER İstanbul'un taşı toprağı rant oldu 564602 Sniper çocukların kanlı oyunu 'de gün arayla yolda yürüyen ve durağında bekleyen 1'i kadın kişi, nereden atıldığı belli olmayan, havalı bir silahla açılan ateş sonucu çeşitli yerlerinden yaralandı. Neye uğradığını şaşırıp kanlar içinde kalan yaralılar, hastanede tedaviye alınırken, polisin soruşturması, şok bir gerçeği ortaya çıkardı. Olay yeri yakınındaki bir havalı silah malzemeleri satış dükkanında çalışan çocuğun, aralarında 'Vurursun- vuramazsın' diye iddialaşıp hedef alarak geçenlere ateş açtıkları saptandı. Gözaltına alınan, ancak savcının talimatıyla ailelerine teslim edilen ikisi de 16 yaşında olan H.B. ve O.B. pazartesi günü adliyeye sevk edilecek. İlk olay, geçen Eylül'de, Basmane Semti Fevzipaşa Bulvarı üzerinde meydana geldi. Otobüs durağında bekleyen 71 yaşındaki Şenay Şengül, nereden atıldığı belli olmayan ancak havalı bir silahtan çıktığı belirlenen bilyenin göğsüne isabet etmesi sonucu yaralandı. Göğsündeki acıyla yakındaki özel bir hastaneye giden Şengül, tedavisinin ardından taburcu edildi. gün sonra, aynı bulvar üzerinde yürüyen 64 yaşındaki Refik Zeytinci de vücuduna isabet eden saçmayla yaralandı. Hastanede tedavi edilen Zeytinci de taburcu edildi. TESTİSLERİNDEN VURULMUŞTU Olaydan iki saat sonra aynı yerde otobüs durağında bekleyen 41 yaşındaki Berat Özkay da açılan ateş sonucu testislerinden vuruldu. Kanlar içinde kalan Özkay, hemen yakındaki özel hastaneye kaldırılıp tedaviye alındı. Aynı yerde üç kişinin aynı şekilde vurulması üzerine harekete geçen polis, olayların rastgele yaşanmadığı ihtimalini değerlendirdi, olay yeri çevresindeki işyerlerini mercek altına alındı. SİLAH MALZEMELERİ SATIŞ DÜKKANI Vatandaşlara dehşet yaşatan şehir magandasının izini sürüp peşine düşen polis, soruşturmasının sonunda şok bir gerçeğe ulaştı. Olay yerinin hemen yakınındaki bir havalı silah malzemeleri satış dükkanında çalışan H.B. ve O.B.'nin çelişkili konuşmaları yakayı ele vermelerine neden oldu. Sabıkaları bulunmadığı belirlenen çocukların, kendi aralarında, 'Vurursun, vuramazsın' diye iddialaşarak, gizlenip, işyerindeki havalı veya tüfekle yoldan geçen ve durakta bekleyenleri hedef alarak ateş açtıkları saptandı. Filmlerden ve yurtdışında yaşanan olaylardan etkilendiklerini anlatan ve gözaltına alınan çocuklar, savcının talimatıyla ailelerine teslim edildi. Talimata göre, H.B. va O.B.'nin pazartesi günü adliyeye sevk edilecekleri bildirildi. 564542 Selden önce ve sonra alınması gereken önlemler Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün resmi internet sitesinde yer alan uyarıda, şiddetli yağış ve selden korunmak için vatandaşların son meteorolojik durumla ilgili güncel bilgiye sahip olmaları istendi. Sel uyarılarının radyo ve televizyondan takip edilmesi gerektiği, ayrıca Meteoroloji'den de konuyla ilgili telefonla bilgi alınabileceği belirtilen uyarıda, ''Selleri tahmin etmek onları tetikleyen olayların türü ve doğasına bağlıdır. Kısa süreli yoğun yağış ani sele, uzun süreli yağışın nehirlerin taşmasına neden olacağını unutmayın'' ifadesine yer verildi. ''Selden önce'', ''Sel sırasında'' ve ''Selden sonra'' şeklinde ana başlık altında yer alan uyarılardan bazıları şöyle: SELDEN ÖNCE: ------------ -Hazırlıklı Olun. -Evde değerli eşya ve önemli belgeleri yüksek yerlere kaldırın. -Varsa afet ilk yardım çantasını yanınıza alın. -Zarara yol açabilecek ya da zarar görebilecek eşyaları içeri alın. -Su kaynakları kirlenebileceğinden, yedek içme suyunuzun olduğundan emin olun -Suyun evi terk ettiği her yerden içeri de girebileceğini hatırlayın. Kum torbaları temin edin. -Selin kullanabileceği ark, hendek, vadi ve kanyon gibi yerlerden uzak durun. SEL SIRASINDA: -------------- -Güvende olun. -Yüksek yerlere çıkın. -Asla sel suyu içinde araba kullanmayın, ölümlerin yüzde 80'ninin araç içinde olduğunu unutmayın. -Aracınızı selden etkilenmeyecek bir yere çekin. -Sel suyu, akıntı ya da nehirlerde yürümeye çalışmayın. -Hızla akan 15-20 cm derinlikteki suyun bir insanı devirebileceğini akıldan çıkarmayın. -Ev yada işyerinizi boşaltmanız gerekiyorsa elektrik, doğalgaz vb.. kapatın. -Çok gerekli olmadıkça yolculuğa çıkmayın. SELDEN SONRA: ------------- -Tedbiri elden bırakmayın -Binalardaki yapısal hasarı kontrol edin. -Karanlıktaysanız mum değil el feneri kullanın. -Sel suyu ile temas etmiş bütün gıda malzemelerini konserve dahil atın.'' 564131 Ölmeden iki saat önce İslam'ı seçti MUSTAFA İSLAMOĞLU En Çok Okunanlar En Çok Gönderilenler Ölmeden iki saat önce İslam'ı seçti FETHİYE (AA) İngiltere'den tatil için geldiği Fethiye'deki bir köye yerleşen İngiliz uyruklu Melvyn Morris, ölmeden iki saat önce Müslüman oldu ve vasiyeti üzerine İslami usullere uygun olarak defnedildi. İngiltere'de uzun yıllar şoförlük yapan Melvyn Morris, yıl önce tatile geldiği Fethiye'yi çok beğenerek Çaltıözü köyüne yerleşti. Kanser hastası olduğu öğrenilen 64 yaşındaki Morris, hayatını kaybetmeden iki saat önce köyün imamı Ramazan Boztaş'ın yanında Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Köydeki evinden Fethiye Belediyesi'nin cenaze aracıyla alınan Morris, kılınan cenaze namazının ardından köy mezarlığında toprağa verildi. Cenaze törenine, çok sayıda köylü ve Morris'in yakınları katıldı. 564149 Duygusal Hesaplaşmalar Duygusal Hesaplaşmalar Orj. Adı: Emotional Arithmetic Yönetmen: Paolo Barzman Oyn: Susan Sarandon, Gabriel Byrne, Roy Dupuis TV 21.20 İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kampı Drancy'den kurtulmuş üç kişinin yeniden bir araya gelmelerinin anlatıldığı filmde Drancy kampında tutulan Jakob Bronski, çocukları Melanie ve Christopher'ı himayesi altına almıştır. 40 yıl sonra Melanie, Drancy'den alınıp Auschwitz'e gönderilip öldürüldüğünü sandığı Jakob'ın hayatta olduğunu keşfeder. 564247 Kendinizi işverene pazarlamanın yolu Ekonominin sallantıda olduğu bugünlerde hala bir işte çalışanlar da işini kaybedenler kadar huzursuz. İşinizi kaybettiniz ya da henüz değil, her iki durumda da “iş avlamak” durumunda kalabilirsiniz. Bu sallantılı dönemde kendinizi işverenler için çekici hale getirmek her zamankinden daha zor. İşte uzmanlardan pazarlık şansınızı artıracak adım… 1- Adınızı özellikle e-postalarda bir marka gibi kullanın Özgeçmişinizde kızlık soyadınızı mailinizde yeni soyadınızı kullanarak işverenin kafasını karıştırmayın. Arkadaşlarınızın koyduğu takma isimlerinse profesyonel görünmeyeceğini unutmayın. Değerlendirme ve kariyer danışmanı Marianne Adoradio “Yönetici pozisyonları sevimli e-posta adresleri olanlara gitmez” diyor. 2- İşverenin ihtiyaçlarını karşılayın Kariyer ve üst düzey yönetici işe alım uzmanı Kathryn Ullrich, “İşverenler yuvarlak delik için yuvarlak çivi ararlar” diyor. Daha önce hiç yapmadığınız yeni bir iş yaparak kendinizi zorlamak isteyebilirsiniz. Ancak işveren için bunun önemi yoktur. Bir işe başvurduğunuz zaman işe en uygun aday olduğunuzu gösterebilmek için kariyerinizle ilgili iyi bir hikaye anlatabileceğinizden emin olun. Ullrich’e göre “Her şey işverenin ne aradığı ile ilgili.”  3- İnternetteki profilinizi akıllıca oluşturun Advantage Career Solutions’un sahibi Richard Phillips, “Facebook’a koyduğunuz tüm aptalca şeyleri silin” diyor. Aynı zamanda sektörünüzle ilgili blog ya da forumlar bulun ve oralardaki tartışmalara yorumlarınızla katılın. 4- Yardım isteyin Adoradio, “Herkese kendi yerinizde olsalardı ne yapacaklarını sorun. Kendinize bile sormayı aklınıza getiremediğiniz konuları açığa çıkarabilir” diyor. 5- Bir mesleki birlikte aktif hale gelin Bu aidatlarınızı ödemekten ya da toplantılarda boy göstermekten öte bir şey anlamına geliyor. Kuruma yardımcı olmanın bir yolunu bulun. Örneğin bir panel için kendi alanınızdan profesyonel konuşmacılar organize edin. Yaptığınız değerinizi ve kendinize olan güveninizi artıracak, önemli bağlantılar kurmanızı sağlayacaktır. Ullrich, böylelikle sizi işe alacak kişilerle ilişki geliştirmiş olacağınız söylüyor.  6- Bir eğitim alın ya da sertifika edinin Eğer size yeni bir beceri edindirecekse çok yardımcı olacaktır. Alanınızda kullanılan ve sizin bilgisine sahip olmadığınız yeni bir teknoloji gibi… 7- İşte yeni bir proje üzerinize alın Phillips, “Üzerinize aldığınız yeni projede CV’nize ekleyeceğiniz bir şeyler olmalı” diyor. Yazmakta olduğunuz CV çerçevesinde düşünün. CV’nizde olmasını istediğiniz ama olmayan şey nadir? 8- Esnek olun Çok uzun bir yola girmenizi gerektirecek bir bedel ödemek istemeyebilirsiniz. Ancak gücünüzün birazını bir yöne yöneltmeniz önünüze yeni fırsatlar açabilir. Aynı zamanda sizi çekici bir aday haline getirir çünkü işverene değişimin üstesinden gelebileceğinize dair ipucu verir. 563741 Meteoroloji Uyardı: Yeniden sel olabilir Meteoroloji Uyardı: Yeniden sel olabilir Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürü Çağlar, "Kuvvetli yağış, marmara bölgesinin güney ve doğu kesimlerinde yeniden olumsuz şartların yaşanmasına neden olabilir" dedi. ANKARA (A.A) Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürü Mehmet Çağlar, Orta Akdeniz'den gelen yağışlı havanın yurt genelinde etkisini sürdürdüğünü belirterek, kuvvetli yağışın Marmara Bölgesi'nin güney ve doğu kesimlerinde yeniden olumsuz koşulların yaşanmasına neden olabileceğini bildirdi. Mehmet Çağlar, yaptığı yazılı açıklamada, bu sabah ve öğle saatlerinde, önceden yapılan tahminler doğrultusunda kuzey, iç ve batı bölgelerde (Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu'nun güney ve batısında) etkili yağışlar görüldüğünü kaydetti. Yağışların bu akşam ve gece saatlerinde; Marmara'nın güney ve doğusu (İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bursa, Bilecik, Balıkesir ve Çanakkale), Akdeniz ile İç Anadolu'nun güney ve batısında (Ankara, Eskişehir, Kırıkkale, Çankırı, Yozgat, Konya, Karaman, Niğde, Nevşehir, Aksaray ve Nevşehir) kuvvetli olmasının beklendiğini ifade eden Çağlar, şöyle devam etti: 'Hafta başında Marmara Bölgesi'nde yaşanan sel felaketinin ardından kuvvetli yağış, Marmara Bölgesi'nin güney ve doğu kesimlerinde (İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bursa, Bilecik, Balıkesir ve Çanakkale) yeniden olumsuz şartların yaşanmasına neden olabilir. Orta ve Doğu Akdeniz'in iç kesimlerinde beklenen kuvvetli yağış nedeniyle; Seyhan, Ceyhan ve Göksu nehirleri ile Manavgat çayında taşkınlara ve çevre yerleşim yörelerinde ani sel yaşanabilir.' Yarın, yurdun kuzey, iç ve doğu bölgelerinde aralıklarla etkisini sürdürecek yağışların, Karadeniz bölge geneli, İç Anadolu'nun kuzeydoğusu (Ankara, Kırıkkale, Çankırı, Kırşehir, Yozgat ve Sivas), Doğu Anadolu'nun kuzeyi (Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır) ile Kocaeli, Sakarya ve Bilecik çevrelerinde kuvvetli olacağının tahmin edildiğini belirten Çağlar, kuvvetli yağışların neden olabileceği ani sel, su baskını, taşkın, toprak kayması, yıldırım düşmesi, ulaşımda aksamalar gibi olumsuz koşullara karşı dikkatli ve tedbirli olunmasını istedi. Çağlar, 14 Eylül Pazartesi günü; yağışlı havanın batı bölgelerde etkisini yitirmesinin beklendiğini, etkili yağışların aralıklı olarak Doğu Karadeniz kıyılarında (Giresun, Trabzon, Rize ve Hopa) sürmesinin öngörüldüğünü bildirdi. Bu arada, kimi merkezlerde dün geceden itibaren metrekareye düşen yağış miktarları şöyle: İstanbul-Kumköy 135, Şile 21, Göztepe 15, Muğla-Marmaris 156, Fethiye 62, Bodrum 60, Antalya-Derme 73, Finike 59, Merkez 40, Elmalı 37, Kaş 36, Kemer 27, Çanakkale-Gökçeada 40, Merkez 22, İzmir-36, Aydın-Söke 20, Didim 19, Kütahya-Tavşanlı 21, Simav 18, Afyon-Dinar 15, Denizli-Pamukkale 21, Bursa-M.Kemal Paşa 49, Tekirdağ-Malkara 81, Edirne-İpsala 50, Burdur-Tefenni 29, Isparta 18 kilogram. 564168 Tarihin ilk filmi Mahya'ydı Tarihin ilk filmi Mahya'ydı August ve Lumiere kardeşler 1895'te sinematografiyi buldular ama aslında ilk kez Abdüllatif Efendi, 1870'li yıllarda Süleymâniye Câmii'nin minâreleri arasında hareket ettirmişti resimleri. Abdüllatif Efendi'nin hareketli mahyasında Unkapanı Köprüsü'nün üstünden fayton, altından kayıklar, balıklar geçiyordu. MAHMUT SAMİ ŞİMŞEK Ramazanlarda câmilerin kubbeleri, gökten yağmış yıldızlar gibi kandillerle taçlandırılır, minârelere ışıktan duvaklar, kaftanlar giydirilirdi. Uzun ve karanlık geceleri aydınlatmak, dînimizin gizli güzelliklerindendi. Osmanlılar bu geceleri kandillerle, mahyâlarla ihyâ ettiler. Bir yabancı seyyah der ki: “Dünya yüzünde sevilmeye ve sayılmaya layık Türklerin hiçbir medeni eserleri olmasa bile, yalnız şu gökten yıldızları toplayıp minâreler arasında yazı yazmayı akıl etmeleri ve bunda muvaffak olmaları, onların medeniyette ne kadar ileride olduklarının bir ifâdesidir.” İstanbul'da ortaya çıkan mahyacılık sanatı, evlâdiyettir. Evlâdına bu sanatı devretmek için mahyacılar şûrâyı evkafta imtihan olurlardı. Bir ay çalışan mahyacılar, 11 ay zarfında da çırak yetiştirirlerdi. Câmilerde mahyacı odaları vardı. Fatih'te merkez karakoluna karşı, köşedeki sıbyan mektebinde mahyacının icrâyı sanat etmesine ve talebe yetiştirmesine mahsus odalar bulunuyordu. İLK MAHYA SULTANAHMET CAMİSİNDE Sultan 1. Ahmed döneminin meşhur hattatlarından Fatih Câmii Müezzini Hattat Hâfız Ahmet Kefevî, ilk mahyayı hazırlayan zâttır. Hazırladığı hat levhâsını Sultan 1. Ahmed'e hediye etmişti. Levhâyı çok beğenen Pâdişah, Hattat Kefevî'den levhâyı ışıklandırarak Sultanahmet Camii'nin minâreleri arasına asmasını istedi. Hattat Ahmet'in, Sultan Ahmet için hazırladığı mahya, Sultanahmet Câmii'ne asıldı. Böylece, Osmanlı devrinde ilk mahya ortaya çıkmış oldu 1616 ya da 1617 ). Târihteki en meşhur mahya, Sultan 2. Mahmut dönemi Süleymâniye Câmii Mahyacısı Abdüllâtif Efendi'nin üçlü ve hareketli mahyasıdır. Bu hareketli mahya ile, sinemanın mûcitleri sayılan Lumiere kardeşlere de ilham vermiş, sinemanın îcâdından 25 sene kadar önce Süleymâniye Câmii'nin minâreleri arasında resimleri hareket ettirerek ışıklı ve hareketli bir gösteri sergilemeyi başarmıştı. Unkapanı köprüsünü, altıyla üstüyle kandillerle resmeden Abdüllâtif Efendi, 1. sıraya fayton, 2. sıraya köprü, 3. sıraya balıklar ve kayıklar resmetmiş, makaralarla minare arasında bu şeritleri de hareket ettirince, muhteşem bir görüntü ortaya çıkmıştı. İlk hareketli ışık gösterisini Lumiere kardeşler değil Abdüllatif Efendi yapmıştı. İlk sinema gösterisi de Paris'teki Grand Cafe değil, İstanbul'daki Süleymâniye Câmii idi. MAHYADA RESİM DE OLURDU Camilerin içine kurulan mahyalar da vardı. En ziyade camide iç mahya kurarlardı. Süleymaniye, Sultanahmet, Nuru Osmaniye. Dış mahya kurulmayan tek minareli camilerde de iç mahya kurulurdu. Kubbe kenarlarına ya da sütunların arasına. Cami dışında da çeşitli yerlere mahyalar kurulurdu. Ağaçlar arasına, gemi direkleri arasına, sokaklara hattâ saraylarda, konaklarda sütunlar arasına, giriş kapılarına… Mahya her yerdeydi ramazan ayı boyunca. Her şeyiyle görkemli bir saltanat süren Osmanlı, Ramazan ayını da işte böyle medeniyetlere ışık tutacak bir şekilde kendi kâmeti kıymetine göre ihyâ ve îfâ ederdi. Mahyalara sadece yazı yazılmaz yukarıdaki gibi çeşitli şekiller de çizilirdi. 564937 Tokat rahat kazandı! -TOKATSPOR: TRABZON KARADENİZSPOR: 1- Stat: Gaziosmanpaşa Hakemler: Emre Malok, Emre Ajun, İbrahim Bozbey Tokatspor: Ergin, Taner, Gökalp, Fatih, Abdullah (Dk. 66 Mert ), Ersan, Arif, Kerem, Ogün (Dk. 58 Adem ), Yaşar (Dk. 88 Eray), Aşkın Trabzon Karadenizspor: Erhan (Dk. 11 Zeki ), Göksu, Mustafa, Abdullah (Dk. 29 Utku ), Emre, Yasin, Erhan, Selçuk (Dk. 77 Adem Çabuk ), Kadir, Adem Aydın, Fahrettin Goller: Dk. 22 ve 72 Yaşar, Dk. 30 Fatih (Tokatspor), Dk. 45 Göksu (Trabzon Karadenizspor) Sarı kartlar: Dk. 58 Kerem, Dk. 69 Ersan, Dk. 75 Taner, Dk. 76 Gökalp (Tokatspor) 564099 artık serbest kahraman artık serbest kahraman BAĞDAT (A.A) Eski ABD Başkanı George W. Bush'a geçen yıl ayakkabılarını fırlattıktan sonra meşhur olan Iraklı "kahraman" gazeteci Muntazır El Zeydi'nin, ay hapis cezasını tamamlamasının ardından bugün serbest bırakılması bekleniyor. Avukatı Diya El Saadi, müvekkilinin serbest bırakılması için engel kalmadığını düşündüğünü ve bugün salıverileceği umut ettiğini belirterek, "Savunma makamı, cezaevi idaresine serbest bırakılması talimatı veren mahkemeye El Zeydi'nin salıverilmesi için talebini sundu. Tüm yasal koşullar yerine getirildi" dedi. Eyleminden sonra tüm Arap ülkelerinde kahraman olan Iraklı gazeteciye Katar Emiri Şeyh Hamid bin Halife El Tani, cezaevinden çıktığında spor otomobiller, altın at ve madalya sözü vermiş, Arap babalar kızlarını onunla evlendirmek için sıraya girmişti. Martta yıl hapis cezasına çarptırılan El Zeydi'nin cezasını temyiz mahkemesi aya indirmişti. 564645 ABD Açık'ta olay var... Açık'ta olay var... Teniste sezonun 4. ve son "Grand Slam" mücadelesi olan 129. ABD Açık Turnuvasında, tek bayanlarda Belçikalı Kim Clijsters, olaylı bir maçın sonunda numaralı seribaşı ABD’li ’ı 2-0 yenerek, finale yükseldi. ABD’nin kentindeki USTA Merkezi Kortları’nda yapılan toplam 24.2 milyon dolar (36.44 milyon lira) ödüllü turnuvada, tek bayanlarda Kim Clijsters ve ABD’li Serena Williams’ın maçı, tatsız olaylara sahne oldu. 2007 yılında henüz 24 yaşındayken tenisi bırakıp, bu yıl kortlara yeniden dönen, 2005 yılının ABD Açık Şampiyonu Clijsters’ın, Açık, Roland Garros, de ABD Açık şampiyonlukları bulunan numaralı seribaşı ABD’li Serena Williams’ı 6-4 ve 7-5’lik setlerle 2-0 yenip, finale yükseldiği karşılaşmada, ABD Açık’ın tarihine geçen bir olay yaşandı. Maçın ikinci setinde durum 6-5 iken, 12. oyunda 15-40 geride olan Serena Williams, hatalı ilk servisinden sonra, ikinci servisinde de ayağıyla "çizgi ihlali" yapınca, kendisini uyaran çizgi hakeminin üzerine yürüyüp, onu tehdit etti. başhakeminin, korta gelip kendisiyle bir süre konuşmasının ardından, ani bir hareketle raketini bırakan Williams, rakibinin elini sıktı ve maçtan çekildi. Williams’a hakem kararıyla ceza puanı eklenirken, bu kararla Clijsters da maçın galibi ilan edildi. Öte yandan, Williams, maçın ilk setinde de kaybettiği bir puan üzerine sinirlenmiş ve raketini kırmıştı. numaralı seribaşı Danimarkalı Caroline Wozniacki de Belçikalı Yanina Wickmayer’i 6-3’lük iki setle 2-0 mağlup ederek, rahat bir şekilde finale yükseldi. Bu durumda, Clijsters’ın TSİ bu gece yapılacak final maçındaki rakibi, Wozniacki oldu. YARI FİNALDE Turnuvada, birçok maçın nedeniyle iptal edilmesi üzerine, programda sarkmalar yaşandı. Tek erkeklerde TSİ Cuma sabaha karşı numaralı seribaşı İspanyol ile 11 numaralı seribaşı Şilili Fernando Gonzales’in çeyrek final maçı, yağmur nedeniyle tamamlanamazken, cumartesi günü de bu maç dahil, tüm maçlar iptal edildi. TSİ dün akşam kaldığı yerden devam eden Nadal-Gonzales karşılaşması, 7-6(4), 7-6(2) ve 6-0’lık setlerle 3-0 Nadal’ın lehine sonuçlanırken, numaralı seribaşı Arjantinli Juan Martin del Potro’nun yarı finaldeki rakibi, Nadal oldu. 564581 Yunan gazetesi, “Mustafa” filmini okuyucularına dağıttı Yunan gazetesi, “Mustafa” filmini okuyucularına dağıttı ’da yayımlanan Elefterotipiya gazetesi, pazar sayısıyla birlikte gazeteci-yazar Can Dündar’ın “Mustafa” adlı filminin DVD’sini olarak okuyucularına dağıttı. ’ın çok satan gazetelerinden Elefterotipiya, dağıtımını birinci sayfasından duyurduğu DVD’nin kapağındaki yazısında, “Parçalanmış Osmanlı İmparatorluğu’nu adını vererek batı tipi bir ülkeye dönüştüren, ’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ’ün tüm biyografisi” ifadesini kullandı. Tanıtım yazısında, “Çağdaş tarihçilerin 20. yüzyılı derinden etkileyen en önemli şahsiyetler arasında gösterdiği karizmatik lider” ve “Kemal, Türklerin atası anlamına gelen Atatürk ismini halkından aldı” satırlarına da yer veren gazete, “Mustafa” adlı filmin Atatürk’ü “korkuları ve zaaflarıyla insani yönden incelemeye çalıştığını, bilinen kalıplardan uzakta olduğunu ve yaşamının önemli anlarını adım adım izlediği” yorumunu da yaptı. 564749 Facebook'taki sayfamıza göz atıyor musunuz? Facebook'taki sayfamıza göz atıyor musunuz? ALİ MURAT GÜVEN Hatırlanacağı üzere, gençler arasında düzeysiz bir iletişim üslûbunun yaygınlaştırıcısına dönüştüğü için yıllardır inatla sürdürdüğüm Facebook boykotuna geçen ağustos ayının başında son vermiş ve orada bizzat kurup yönettiğim kişisel bir sayfa oluşturmuştum. Bu karar, bizleri sevip sayan ve daha yoğun bir etkileşim içinde olmamızı talep eden sadık okurlarımızı ziyadesiyle memnun ederken, sayfada kayıtlı arkadaş sayımız da yalnızca bir ay içinde 200'ü buldu. Facebook'a, orayı bir “geyik yapma” aracı olarak kullanmak için değil, Yeni Şafak sinema sayfasındaki fiziksel sınırlamalar nedeniyle lâyıkınca kullanma imkânı bulamadığım yığınla ekstra yazı, fotoğraf ve bilgiyi sizlerle paylaşmak üzere üye oldum. Nitekim, şimdiye kadar da sinema-TV dünyasını yakından takip edenlerin okuyup incelemekten keyif alabilecekleri düzinelerce fotoğraf albümü ve yazıyla donattım yeni buluşma noktasını… Yücel Çakmaklı ağabeyimizin vefat haberini yalnızca yarım saat içinde bütün sinema câmiâsına duyurmamı sağlamasından sonra da gördüm ki, “at sahibine göre kişniyor” ve bu tür iletişim mecralarının düzeyini ya da düzeysizliğini doğrudan doğruya kullanıcıları belirliyor. Ben de teknoloji karşısında daha fazla inat etmeyi bir kenara bırakıp, böylesine popüler ve etkin bir mecrâyı sinema çalışmalarımızın hizmetine sunmakla gayet hayırlı bir iş yaptığımı düşünüyorum artık… Bu vesileyle, henüz Facebook sayfamızdan haberi olmayanlara, içerik itibarıyla buradan pek geride kalmayan ikinci bir sinema sayfasını orada da oluşturduğumuzu bir kez daha hatırlatmak isterim. Düzenli olarak güncellenen mecrâda herkes kendi zevk ve meşrebine uygun bazı konu başlıklarıyla karşılaşabilir. Sinema ortak paydasında buluştuğumuz bütün okurlarımı Facebook'taki “” sayfamıza da bekliyorum. 564848 Fatih Akın'a Jüri Özel Ödülü Uluslararası Venedik Film Festivali sona erdi. En iyi filme verilen "Altın Aslan" ödülünü, İsrailli yönetmen Samuel Maoz "Lübnan" adlı filmiyle kazandı. Yönetmen Fatih Akın da "Soul Kitchen" adlı komedi filmiyle jüri özel ödülüne layık görüldü. Kırmızı halı geçişinden ödül törenine bu yıl 66. yapılan Uluslararası Venedik Film Festivali'ne ilgi büyük oldu. Altın Aslan'ı kucaklayan "Lübnan" adlı filmde 1982'de bölgedeki savaş sırasında düşman bölgeye inen İsrailli bir paraşütçünün hikayesi anlatılıyor. 1982'de İsrail ordusunda genç bir asker olan filmin yönetmeni Samuel Maoz'un, günlerde yaşadığı travmayı olabildiğince gerçekçi bir şekilde beyaz perdeye aktarmış. İranlı Şirin Neşat ise 1953'te ülkesindeki darbe sırasında kadının yaşadıklarını anlatan "Erkeksiz Kadınlar" filmiyle "Gümüş Aslan" ödülüne layık görüldü. İngiliz aktör Colin Firth "A Single Man" filmindeki rolüyle en iyi erkek oyuncu, Rus aktris Ksenya Pappoport ise "La Doppia Ora" filmiyle en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandı. Festival boyunca sürekli konuşulan Fatih Akın da Venedik'ten eli boş dönmedi... Akın komedi türündeki "Soul Kitchen" adlı filmiyle jüri özel ödülüne layık görüldü. 564049 Evren Bulvarı'nda isim değişikliği için hukuk mücadelesi Aysel Kılıç, Başak Yıldırım ve Mehmet Ataş, Büyükşehir Belediyesi'nce kentin en önemli bulvarlarından birisine Evren'in adının verilmesini 'darbeleri meşrulaştırma' olarak görüyor. Yargı yoluyla üç yıldır verdikleri mücadeleyi sürdüren vatandaşlar, Türkiye'de başaramazlarsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'ne gitmeye hazırlanıyor. Aysel Kılıç, "Kazandığımız takdirde başka davalar için 'emsal' oluşturabiliriz. Bu da darbecilerin isimlerinin verildiği bulvar, cadde, sokak, okul gibi kamu kuruluşlarında isim değişikliğinin önünü açar." diyor. İsim değişikliği için verilen mücadelenin öncüsü Aysel Kılıç, 1979'da Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nde okurken katıldığı bir eylem nedeniyle tutuklanıp Mamak Cezaevi'ne konulmuş. hapiste iken annesi üzüntüden akıl sağlığını yitirmiş. Hapishane günleri sonrası fakülte eğitimini tamamlayıp İstanbul'a eczane açmak için giden Kılıç, 'görünümden şüphelenilip' tekrar gözaltına alınmış ve Metris Cezaevi'ne gönderilmiş. günlerde yaşadığı acıların travmasını hâlâ üzerinden atamayan Kılıç, şimdi bile kapalı alanlarda tek başına kalmaktan korkuyor. Kılıç ve arkadaşları isim değişikliği için ilk olarak 2007 yılında belediyeye başvurmuş. Cevap gelmeyince bulvarda eylem yapıp kavşağa "Demokrasi Bulvarı" yazılı tabelayı yerleştirmiş. Sonrasında da yüzlerce dilekçe eşliğinde mahkemeye başvurmuş. Önce Adana 2. İdare Mahkemesi sonra temyiz için başvurdukları Danıştay değişiklik talebini geri çevirmiş. Kılıç, şimdi ikinci kez temyiz için Danıştay'a gidiyor. 564668 Tanjeviç: Sırbistan maçı, en az İspanya maçı kadar sert olacak Tanjeviç: maçı, en az maçı kadar sert olacak (A) Milli Takımı Antrenörü Bogdan Tanjevic, 36. Erkekler Basketbol Şampiyonası ikinci tur (F) Grubu’nda yarın ile yapacakları maçın zorlu geçeceğini söyledi. ’ın konakladığı Andel’s Otel’de basın mensuplarına açıklama yapan Tanjevic, kendi ülkesi de olan Sırbistan’ın genç bir ekibe sahip olduğunu vurgularken, "İyi durumdalar. Genç bir kadro, ancak bu deneyimsiz oldukları anlamına gelmez. Düzenli forma giyen oyunculardan oluşuyor. Çok iyi bir koçları var. Savunmada iyiler, hızlı oynuyorlar. Fizik olarak kuvvetliler. Yugoslavya basketbolunda olduğu gibi topla iyiler. Onlara saygı duyuyoruz. En az maçı kadar sert bir karşılaşma olacak" dedi. ’nun dizindeki sakatlığa değinen Bogdan Tanjevic, fırsat buldukça bu oyuncuyu dinlendirme yoluna gideceklerini belirtirken, "Hidayet’in ağrıları devam ediyor. Daha iyi olmasını umuyoruz. Son bir kaç maçı ağrılarla tamamladı, ama şu anda onu dinlendiremeyiz. Fırsat bulunca onu dinlendireceğiz. Ağrısıyla devam edecek" ifadelerini kullandı. Diğer yandan Tanjevic, şampiyonadaki ilk maçlarda kendisinden bekleneni veremeyen, ancak özellikle İspanya karşısında sergilediği oyunla alkış alan Semih Erden için de "Semih’in potansiyelinin farkındayız. İki kötü maç çıkardı. Ama ben ona İspanya maçı öncesi, ’Pau Gasol ile oynayacak gücün var’ dedim. da bunu çıkıp gösterdi" şeklinde konuştu. Ayrıca, (A) Milli Takım Menajeri ise açıklamasında, Sırbistan maçı için, "Grubu ilk iki içinde bitirmemiz için bu karşılaşma büyük önem taşıyor. Mutlaka kazanmak istiyoruz. Onlar da ilk gruplarında İspanya’yı yendiler. Biz mutlak galibiyet için çıkacağız" dedi. 564371 12 Eylül mağdurları, gördükleri işkenceleri anlattı 29 YIL GEÇTİ UNUTAMADIK 12 Eylül 1980'de Türkiye bambaşka bir sabaha uyandı. Sokaklarda tank paletlerinin sesleri yankılanıyordu. Herkes 10 yıl öncesinden kalma bir alışkanlıkla radyoyu açtı. Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren, askerin yönetime el koyduğunu, sıkıyönetim ilan edildiğini, ikinci bir emre kadar sokağa çıkmanın yasak olduğunu söylüyordu. Bir gün sonra nasıl olduysa bıçakla kesilir gibi bitmesine rağmen, darbeden önce gazete manşetleri çıkan çatışmalarda ölen insanların haberleriyle doluydu. Darbeden sonra ise işkence, cezaevleri ve idamlar haber olmaya başladı. 1980-84 arasında 17 sol görüşlü, sekiz sağ görüşlü, 24 de adli mahkum, yani tam 50 kişi idam edildi. Onbinlerce insan işkence gördü. Yüzlercesi kayboldu. Aradan geçen 29 yılda Kenan Evren'in idamlar için "Netekim pişman değilim" cümlesi kimileri için tarihin tozlu sayfalarında kaldı ama oğlu idam edilen annenin bu cümleyi unutması mümkün olmadı. Cahit Akçam, günlere tanıklık edenlerle konuşarak 12 Eylül'ün Adaleti adlı bir belgesel çekti. İşte bugün ilk kez Ankara İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezi'nde gösterilecek olan belgeselin hikayesi ve tanıkların anlattıkları... Kendisi de 12 Eylül'de tutuklanıp sekiz yıl Mamak Cezaevi'nde kalan Cahit Akçam, askeri darbenin 29'uncu yılında gösterilecek belgeselin yapımcılarından biri. Belgeselde kameramanlıktan muhabirliğe çeşitli görevler üstlenen Cahit Akçam, 12 Eylül Adaleti adlı belgeselle ilgili sorularımızı yanıtladı... 12 Eylül'de gösterilecek belgesel ne anlatıyor? 12 Eylül döneminin, hukuk alanında yarattığı yıkımı, insanlar üzerindeki dehşeti ortaya koyacak bir belgesel bu. Adı 12 Eylül Adaleti. Belgesel de bu yargılamalar, cezaevleri ve idam cezaları üzerinden yükseliyor. Mesela dönemde Diyarbakır'da askeri savcı olan Ümit Kardaş, tanıklarımızdan biri. Ekrem Çelenk ise Dev-Yol davasının yargıcı; geçen yıl şubat ayında öldü. Onunla 2008'in mart ya da nisan ayında röportaj yaptık. Bu belgeselde adalet düzleminde gerçekleşen bütün haksızlıkları, hukuksuzlukları ve insan hakları ihlallerini açıkça ortaya koymaya çalıştık. Cezaevine girdiğinizde kaç yaşındaydınız? 24 yaşındaydım. Çıktığımda 32 olmuştum. Cezaevine girmeden önce nasıl biriydiniz? Cezaevi hayatınızı nasıl değiştirdi? Çok büyük işkencelere uğradık. Bizi istedikleri gibi kullanabilecekleri nesneler haline getirmeye çalışıyorlardı. Belki istediklerini yapmak zorunda kaldık ama bizi hiçbir zaman teslim alamadılar. Ne kadar kayıp verdi sizce Türk gençliği dönemde? Ortalama 18-25 yaş arası insanlardı. Dolayısıyla bu ülkenin bir kuşağını ezdiler. Travma olarak tanımlanabilir mi bu yaşananlar? Elbette. Topluma gözdağı verip sindirdiler. İnsanların büyük bir çoğunluğu akıl ve ruh sağlıkları yerinde dışarı çıktı ama tekrar biraraya gelemedi. Kaç kişiyle görüştünüz belgesel için? 140 civarında. Aslında görüştüğümüz insanlar, görüşmek istediğimiz insanlardan 100 kişi eksik. Ne zaman başladınız çekimlere? 2008 yılının mart ayında başladık. Aşağı yukarı bir buçuk yıl oldu. İdam edilen insanların aileleriyle konuştunuz. Onları nasıl ikna ettiniz? Çok az kişi konuşmak istemedi. Örneğin Erdal Eren'in annesi ve ağabeyiyle konuşamadık. Onun dışında idam edilenlerin yakınları günlerde yaşanan olayları, nasıl bir duygu, düşünce dünyası içinde olduklarını bizimle paylaştı. Tabii bütün bu anlatılanları dinlemek bizim için de kolay olmadı. Ağladınız mı onları dinlerken? Çekimlerde ağlamadım, ama kadar birikmiş olmalı ki, daha çok kendimle baş başa kaldığım zamanlarda ağladım. insanlara acılarını unutturmak mümkün değil. Ama insanların nasıl bir acı yaşadığını bilmeyenlere, duymayanlara anlatmak gerekiyor. "Erdal Eren idam edildiğinde 17 yaşındaydı" cümlesinin nasıl bir ağırlığı olduğunu görmelerini sağlamak lazım. Erdal Eren idam edildiğinde Mamak'ta mıydınız? Hayır. sırada emniyette gözetim altındaydım. İdam edildiğini polislerden öğrendim, çok üzüldüm. Röportajları nasıl, nerede yaptınız? İdam edilen arkadaşların ailelerinin evlerine gittik. Orası idam edilerek öldürülen insanların yaşadığı mekandı. Görüşmeler yaklaşık bir saat, 45 dakika sürdü. İstanbul'da Metris Cezaevi ile ilgili kısımları çekerken iki gün üst üste sekiz saat çekim yaptığımızı hatırlıyorum. İDAM EDİLENLERDEN BAZILARI NECDET ADALI (20) 77 Temmuz'da gözaltına alındı. Ekim 80'de idam edildi. SERDAR SOYERGİN (20) 14 Eylül 80'de gözaltına alındı. 25 Ekim 80'de idam edildi. ERDAL EREN (17) Şubat 80'de gözaltına alındı. 14 Aralık 80'de idam edildi. VEYSEL GÜNEY (23) 28 Aralık 80'de gözaltına alındı. 11 Haziran 81'de idam edildi. Cenazesi ailesine verilmedi. AHMET SANER (22) 16 Nisan 80'de gözaltına alındı. 26 Haziran 81'de idam edildi. KADİR TANDOĞAN (23) 16 Nisan 80'de gözaltına alındı. 16 Haziran 81'de idam edildi. MUSTAFA ÖZENÇ (22) Ocak 81'de gözaltına alındı. 21 Ağustos 81'de idam edildi. İ. ETHEM COŞKUN (23) 29 Nisan 80'de gözaltına alındı. 13 Mart 82'de idam edildi. SEYİT KONUK (26) 29 Nisan 80'de gözaltına alındı. 13 Mart 82'de İzmir'de idam edildi. NECATİ VARDAR (22) 30 Nisan 80'de gözaltına alındı. 13 Mart 82'de idam edildi. ALİ AKTAŞ (27) Haziran 80'de gözaltına alındı. 23 Ocak 83'te idam edildi. ÖMER YAZGAN (27) 17 Ocak 81'de gözaltına alındı. 30 Ocak 83'te idam edildi. ERDOĞAN YAZGAN (23) 17 Ocak 81'de gözaltına alındı. 30 Ocak 83'te idam edildi. MEHMET KAMBUR (28) 17 Ocak 81'de gözaltına alındı. 30 Ocak 83'te idam edildi. RAMAZAN YUKARIGÖZ (23) 17 Ocak 81'de gözaltına alındı. 30 Ocak 83'te idam edildi. İLYAS HAS (29) 28 Aralık 80'de gözaltına alındı. Ekim 84'te idam edildi. HIDIR ASLAN (26)Şubat 80'de gözaltına alındı. 25 Ekim 1984'de idam edildi. 12 EYLÜL DARBESİNDEN TAM 29 YIL SONRA ÖLÜME 10 DAKİKASI KALANLARIN SON SÖZLERİ: 12 Eylül 1980 darbesi sonrası kurulan Sıkıyönetim Mahkemeleri üst üste idam cezaları verirken, Kenan Evren, "Hainleri asmayıp da besleyecek miyiz?" dedi, herkes "fikrini" öğrendi. Dört yılda darağacına gönderilen 50 kişi arasında yer alan gençlerin ne düşündüğü ise tam 29 yıl sonra "son mektup"larıyla ortaya çıktı. Ümran AVCI AHT "ŞU mektubu yazarken bir yandan çay, sigara içiyorum. Ağır ağır. Tadına vara vara. Neşesiz değilim. Bir yandan yaşamımın film şeridini toplamaya çalışıyorum kafamda..." "Şu anda saat 04.00 ve ben infaz için son hazırlığım olarak bu mektubu yazıyorum..." "Biraz acele etmek zorundayım. On dakika bile bana çok görüldü. Elimde kelepçe ile yazmak zor..." "Az sonra son görevimi yapmak üzere darağacına çıkacağım. Sloganlarımı haykıracağım, dizlerim titremeyecek. Yirmi yedi yaşına bastığım bu gecenin sabahını kimse unutmayacak..." Bu sözler 12 Eylül sonrası idama mahkûm edilen ve darağacına gitmeden önceki "Son 10 dakika"larında sevdiklerine seslenen gençlerin kaleme aldığı mektuplardan... Yaşlanmamış bedeninin az sonra darağacında sallanacağını bilen biri kelepçeli elleriyle "son söz" olarak ne yazar. Ne düşünür. Ölüme dakikalar kala, geride bıraktıklarına neler söyler? Bütün bunların yanıtları 78'liler Vakfı'nın arşivinde yer alan ve 12 Eylül döneminde ölüm cezası infaz edilenlerin kaleme aldığı ve dosyalarda saklanan mektuplarda gizli... İşte idam mahkûmu 11 solcu gencin sözleri: Zavallı ve çaresiz biriymişim gibi ardımdan ağlamayın. Başı dik olun NECDET ADALI (7 Ekim 1980 Ankara) Sevgili anneciğim ve babacığım, sizleri ve ezilen halklar uğruna mücadeleyi erken bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm... SERDAR SOYERGİN (25 Ekim 1980 Adana) Sevgili anneciğim eğer ben asılıp ölürsem, sen hiç üzülme. Geride kalan yoldaşlar da senin oğlundur. (...) Biz bir ölürüz bin doğarız. (...) Biz ölürken bile başımız dik yürürüz... VEYSEL GÜNEY (10 Haziran 1981 Gaziantep) Değerli babacığım ve tüm dostlarım. (...) Ben kimseyi öldürmedim, suçsuzum. Babacığım, ben ölüme seve seve gidiyorum, bir namussuzluk ve bir ..lik yapmadım. Onun için hiç üzülmeniz gerekmez. (...) HIDIR ASLAN (24 Ekim 1984 İzmir) "Canım Abim. Uzun uzun yazacak değilim. Bu ana hep hazırdım. Son yolculuğum yaşamım kadar güzel olmalı. Üzülmek mi? Bunu hiç istemiyorum canlarım. Büyük sözler etmeyi gereksiz buluyorum. Her şey yaşamımız kadar açık ve sade olmalı. (...) Şu mektubu yazarken bir yandan çay sigara içiyorum. Ağır ağır. Tadına vara vara. Neşesiz değilim. (...) Çok şey söylemek istiyorum ama zaman öyle kısa ki. On dakikamız var. Üzülmeyin acılara yenilmeyin hayata karşı güçlü olun yaşam budur. Başı dik olun. ERDAL EREN (13 Aralık 1980 Ankara) Sevgili annem, babam ve kardeşlerim. (...) Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. (...) Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. ÖMER YAZGAN (29 Ocak 1983 İzmit) Sevgili anama, babama ve kardeşlerime, şu anda saat 04.00 ve ben infaz için son hazırlığım olarak bu mektubu yazıyorum. (...) Elimde kelepçe ile yazmak zor. (...) Gözyaşlarınızı düşmanlardan gizlemeyi öğrenmelisiniz. (...) MEHMET KAMBUR (29 Ocak 1983 İzmit) Değerli karıcığım, biz tarihi görevimizi yerine getirirken en azından seni görmek isterdim. (...) Son olarak da ülkemin özgürlüğü uğruna canımı severek feda ediyorum. (...) MUSTAFA ÖZENÇ (20 Ağustos 1981 Adana) Sevgili Babacığım. (...) Bu satırları yazmamın nedeni kendinizi bu konuda suçlamamanız içindir. Siz bana karşı görevinizi fazlasıyla yerine getirdiniz. İLYAS HAS (6 Ekim 1984 İzmir) Şu an sizlere en son mesajımı iletiyorum. Ben sizlerin yüzüne kara çalacak hiç bir şey yapmadım.(...) Belki de çok şey vardır sizlere iletebileceğim ama şu an aklıma bir şey gelmiyor ki... Bu da doğal olsa gerek. RAMAZAN YUKARIGÖZ (29 Ocak 1983 İzmit) Değerli aileme, annem, babam ve kardeşlerime. Sizler için birçok şey yapmak istedim ve her zaman da isterdim. (...) Benim için üzülmenizi, gözyaşı dökmenizi istemem. Devrimci olarak yaşadım, devrimci olarak ölüyorum. (Annesine yazdığı mektuptan) Burada şereflice yaşayıp şereflice ölerek sana olan borcumun bir kısmını ödemek istiyorum. KADİR TANDOĞAN (25 Haziran 1981 İstanbul) Sevgili aileme, anneme, Mediha ablama, Nuriye ablama, kardeşim Meliha, yeğenim Servet ve enişteme: İnanın bu yaşamımda ölmeme değil, sizleri arkada, gözü yaşlı bıraktığıma üzülüyorum. Kolay değil, benimki bir anlık şey. Ya sizler? (...) Bu mektup elinize geçtiğinde ben ölmüş olacağım. Mektubum baştan sona hüzün dolu. Ama bu şartlar altında yazmak için aklıma başka bir şey gelmiyor. İDAM EDİLENLERİN YAKINLARI ANLATIYOR AYSEL YUKARIGÖZ RAMAZAN'IN ANNESİ: CENAZESİNİ ALACAK MISINIZ DİYE SORDULAR Gece "tak tak" kapı vuruldu. Hemen kalktım. Polis. "Hayrola ne oldu" dedim. "Ramazan'ın evi burası mı" dediler. "Ne oldu, bir şey mi oldu Ramazan'a" dedim. Babasını kaldırdım. Babasıyla arabanın orada konuşmaya başladılar. "Nereye gömülmesini istersiniz? Cenazesini alacak mısınız, almayacak mısınız" diye sordular. Babası arabayı yumruklamaya başladı. "Şimdiye kadar sefilleri oynadık, şimdiden sonra isyanları oynayacağız, tabii alacağız cenazesini. Dirisi onlarınsa, ölüsü bizim. Ne demek almamak" dedi. zaman ben yıkıldım... "Çocuğumu görmek istiyorum" dedim. "Göremezsin" dediler. "Niye göremeyeyim" diye sorunca, "Tabut mühürlü" dediler. "Sizin mührünüz bana vız gelir" dedim. Çektim, kopardım mührü. Açtım tabutu. Baktım, saçları böyle yeni taranmış sanki. Kaşları böyle kalem gibi. bir bambaşka güzeldi. Öptüm yüzünü. T. DOĞAN TOKER ERDAL EREN'İN CEZAEVİ ARKADAŞI: ERDALIMIZ'I GÖTÜRDÜLER Bir asker, copunu uzatıp omzumu dürterek beni uyandırdı. Sessizce yanaştım kapıya, "Erdalımız'ı götürdüler" diye ağlıyordu. "Nasıl, kim, nereye götürdü" diye sordum. Mamak Cezaevi'nin bloğunun çıkış kapısında nöbetçi olduğunu, gece bir grubun gelip Erdal'ı aldığını ve idama götürdüğünü, kendisinin de bunun üzerine kapıyı açmamak için vakit kazanmaya çalıştığını, biraz da üzüntüden elinin titrediğini, çok oyalanınca kapıdaki grubun kızdığını, bu durumu görünce Erdal'ın da "Aç kapıyı Asker, işimiz var, gideceğiz" dediğini anlattı. OKAN CİNEMRE ÖMER YAZGAN'IN YEĞENİ YORGANIN ALTINDA SAATLERCE AĞLADIM Gece telefon çaldı ve bir anda haber geldi. Hem de en umutlu olduğumuz anda. telefon görüşmesinden sonra babamın içerideki odaya ağlayarak kaçtığını, annemin ağlayarak kendini başka bir yere attığını hatırlıyorum. Ben de yorganın altına girip saatlerce ağladım. NURSEL AKTAŞ ALİ'NİN KARDEŞİ: YAŞAMA SEVİNCİMİZDİ Saçlarımın bir an uçuştuğunu hissettim. Koşarken saçlarım yok mu gerçekten diye kontrol ettim. an şoka girdim. Gidip kendimi kaymakamlığın orada öldürmek istedim. Çünkü ağabeyim yaşama sevincimizdi bizim. GANİME AKTAŞ ALİ AKTAŞ'IN ANNESİ: AY IŞIĞI MEZARIN İÇİNE DÜŞTÜ an bittim... Öyle bir acı duydum ki, bir titreme geldi. Bir soğuk, bir sıcak bedenime sanki bir şey girdi. Mezarlığa gece yarısı götürdük. Ay ışığı vardı. Mezara koyduğumuzda, ay ışığı mezarın içine düştü. an gömdük Ali'yi. MAMAKLI KIZLAR 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Mamak Cezaevi'nde yatan kadınlar, dışarıya çıktıktan sonra bir mail grubu kurdular. Tam 26 yıl önce birbirlerine yazdıkları ama kaybolan mektupların bulunmasından sonra kurulan grubun adı Mamaklı Kızlar. İşte Mamaklı Kızlar'ın cezaevinde yaşadıkları.. MAMAK BİR TOPLAMA KAMPIYDI Feride Çiçekoğlu 1980 yılı öncesinde Mamak, sadece askeri bir garnizondu. Ancak 12 Eylül'den itibaren görüntü değişti ve gözaltına alınan binlerce insanla birlikte tam bir toplama kampına dönüştürüldü. KAFESTE İNSAN OLDUĞUNU UNUTMAK Hilal Ünlü Mamak Cezaevi'ne girenler ilk önce kafes adı verilen demir parmaklıklarla örülü korkunç bir yerde bir gün bekletiyorlardı. Askerler demir parmaklıklara sürekli olarak vuruyordu. İnsana, insan olduğunu unutturacak bir yerdi. Kimliğini kaybettirmeye yönelik ilk adımlar burada atılıyordu. MANGA ÜRPERTİCİ SESLER ÇIKARTIYORDU Zehra Kürkçü Koğuşun demir kapıları olur olmaz saatte açılıyordu. Sayım mangasını oluşturan askerler, çok yüksek sesle marş söylüyordu. Belli ki bize karşı doldurulmuşlardı. Çünkü insanı ürkütecek sesler çıkartıyorlardı. Bu sahne çok fazla tekrarlanıyordu. MAHKEMEYE GİDERKEN VAJİNAL ARAMA Sükun Öztoklu Mahkemelere gidip gelirken vajinal arama diye bir şey yapmaya kalkmışlardı. Çamaşırlarımızı çıkartmamızı istiyorlardı. Biz de doğal olarak kabul etmeyip direniyorduk. Bu uğurda çok dayaklar yedik, üstümüz başımız yırtıldı. DİYARBAKIR CEZAEVİ'NDE KALANLAR ANLATIYOR 32 KİŞİ ÖLDÜ 32'Sİ DE ECELİYLE DEĞİL Hıdır Göktaş Diyarbakır Cezaevi için şunu diyebilirim; tanrının kulunu kapısında bırakıp gittiği yer. Azrail dahi Diyarbakır Cezaevi'ne giremedi süre içerisinde. 32 kişi öldü. 32'si de eceliyle değil. HAYDAR İSTERSEN KAYTAR Filiz Ağın Ellerinde bir kalas vardı. Üstünde "Haydar, istersen kaytar" yazıyordu. Copun tersiyle, yani lastik kısmıyla vurmuyorlardı, kendi tuttukları demirle vuruyorlardı. "Emretkomutanım" diye bağırtıyorlardı. Elleriniz kollarınıza kadar kabarıyor, şişiyor ve gücünüz kalmıyor; yere düşüyorsunuz. İKİNCİ KATTAN ATLASAM ÖLÜR MÜYÜM Mustafa Caymazer Adamı getirdiler, anadan doğma soydular. Yaşlı başlı adam, biz utanıyoruz, başımızı önümüze eğiyoruz, her taraf açık. İpi yaşlı adamın hayalarına bağladılar. Bir gardiyan da karşıya geçti, ipi sarıyor. "Tek tek siz de üstünden atlayın" dediler. Koğuşun bir kısmı gitmedi, beş altı kişi atladı ama anda biri ipin üstüne bastı. Adamın feryatları... "Ağzınızı açın" dediler. Açıyoruz. Zaten ne diyorlarsa onu yapıyoruz. Copu küçük dilimize vuruyorlardı. Ağzımızdan kan fışkırıyordu. Bir seferinde bir tabağın içinde, foseptikten çıkartılmış bok getirdiler. Yaşlı adam artık çıldırmıştı. "Mustafa ikinci kattan aşağı atlasam, acaba ölür müyüm ölmez miyim" diye soruyordu bana. İsmi Ali'ydi. "Ya Ali Abi, ne bileyim" dedim. "Ben ölümden korkmuyorum, ölmezsem yarın nasıl olacak, yani bu gardiyan beni işkenceden perişan edecek" dedi... RAKAMLARLA 12 EYLÜL milyon 683 bin kişi 'fiş'lendi. 650 bin kişi gözaltına alındı. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. bin kişi idam istemiyle yargılandı. 517 kişiye idam cezası verildi. 259 kişinin idam dosyası Yargıtayca onandı. 49 kişi idam edildi. 71 bin kişi 141, 142 ve 163'den yargılandı. 98 bin 404 kişi 'örgüt üyesi' olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi 'kuşkulu bir şekilde' öldü. 171 kişinin 'işkenceden öldüğü belgelerle kanıtlandı. 14 kişi cezaevindeki uygulamaları protesto etmek için yaptıkları 'açlık grevi' sonucu yaşamını yitirdi. 1402 sayılı yasa nedeni ile bin 854 öğretmenin ve 120 öğretim görevlisinin işine son verildi. 23 bin 667 derneğin faaliyeti durduruldu İstanbul'da gazeteler toplam 300 gün yayımlanmadı. 31 gazeteci cezaevine konuldu. 300 gazeteci saldırıya uğradı. gazeteci öldürüldü. 49 ton gazete, dergi ve kitap, sakıncalı olduğu için imha edildi. Nur TOPRAKOĞLU GAZETE HABERTÜRK HT CUMARTESİ Protestolar Veysel Güney'e adandı Bu yılki 12 Eylül'ü protesto etkinlikleri darbe sonrası idam edilen ve mazarının yeri bilinmeyen Veysel Güney'e adandı. 78'liler Derneği, Güney'in cenazesinin teslim edildiği Yüzbaşı Erdem'i mezar yerini açıklamaya çağırdı 12 Eylül askeri darbesi 29. yıldönümünde birçok ilde düzenlenecek etkinlik ve gösterilerle protesto edilecek. Yarın Ankara ve İstanbul'da onlarca sivil toplum kuruluşunun katılımıyla mitingler düzenleniyor. Devrimci 78'liler Derneği bu yılki etkinlikleri 10 Haziran 1981'de Antep Kapalı Cezaevi'nde idam edilen ve hâlâ mezarı bilinmeyen Veysel Güney'e adadı. 12 Eylül döneminde idam edilen ve mezarı hâlâ bulunamayan Veysel Güney'in nüfus bilgileri toprağa verilirken ölü kayıt defterine yazılmadı. Gaziantep Mezarlıklar Müdürlüğü, Veysel Güney'i ölü kayıt defterinde 'Hüviyeti meçhul' olarak kaydederken, 'mahallesi' bölümüne de "orduevi" yazdı. Devrimci 78'liler Derneği, idamdan sonra Güney'in cenazesinin teslim edildiği Yüzbaşı Burhan Erdem'i mezar yerini açıklamaya çağırdı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bir süre sonra Gaziantep'te Güney'in de bulunduğu eve polis ve asker operasyon düzenledi. Operasyonda, Güney'in arkadaşı ölürken, sırtından Vurulan Güney de yaralı olarak gözaltına alındı. Operasyonda bir teğmen de şehit oldu. Askeri savcılık, teğmeni Güney'in öldürdüğünü iddia etti. Yargılama sonucunda Güney idam cezasına çarptırıldı. Ailesi ile görüşmesine izin verilmeyen Veysel Güney, sadece infaz öncesi idama götürülürken, cezaevi aracından annesi, eniştesi ve ağabeyi Ayhan Güney'i görebildi. Ağabey Ayhan Güney, idam gecesini şu sözlerle anlatmıştı: "Kısa süre görüştük. Çok cesurdu. Ağlamaktan konuşamıyorduk. Annem, 'Oğlum korkmuyor musun?' dedi. da, 'O kadar işkence gördüm ki artık ölüm bile korkutmuyor ana' dedi. İnandığı dünya için savaştığını anlattı. Slogan attık. Bizi gözaltına aldılar. Tutulduğumuz yerden biraz uzakta idam edilecekti. Orada bir ışık vardı. sönünce anladık ki idam edildi. Vücudunda kurşun duruyordu." Veysel Güney idamdan dakikalar önce kaleme aldığı son mektubunda kimseyi öldürmediğini belirttikten sonra şöyle demişti: "Babacığım, ben ölüme seve seve gidiyorum, bir namussuzluk ve şerefsizlik yapmadım. Onun için hiç üzülmeniz gerekmez. Benim binlerce annem babam olduğu gibi sizin de birlerce oğlunuz var. Göndermiş olduğunuz mektupları bugün verdikleri için cevabını yazamadım. İmam ve Sultan'dan da mektup aldım. Ayrıca Sultan'ın gönderdiği çamaşırları da aldım. Tüm dostlardan memnunum ve saygılarımı sunar mutlu yarınların halkımın olmasını dilerim. Size bir tek dörtlük şiir yazıyorum... Mezarımı yol kenarına kazın/Üzerime devrim şehidi yazın/Başına yumruklu yıldız kazın/Gidiyorum ölümsüzlüğe hoşçakalın..." 'Aliye teslim edilecek' denildi Güney'in cezası Haziran 1981 günü infaz edildi. Gaziantep Savcılığı tarafından 10 Haziran 1981 tarihinde hazırlanan 'Gömülme izni' belgesinde şöyle deniliyordu: "Milli Güvenlik Konseyi'nce onaylanarak resmi gazetede yayımlanan Veysel Güney'in ölüm cezası asılmak suretiyle infaz edildiğinden cesedi gömülmesi için babası Ali Güney'e teslim edilmek üzere Sıkıyönetim Komanda Bölük Komutanı Yüzbaşı Burhan Erdem'e teslim edildi." Ancak Güney'in cenazesi ailesine verilmedi. Defnedilen cenazenin yeri 28 yıl boyunca bulunamadı. Yıllar sonra ailesinin ve arkadaşlarının yaptığı araştırma sonucunda, Veysel Güney dosyası tekrar açıldı. Gaziantep'te Güney'e ait olduğu ileri sürülen bir mezar 2006 yılında açıldı. Adli Tıp, Güney'in anne ve babasından alınan DNA örneğiyle, iskeletten alınan örneği karşılaştırdı. Yapılan incelemede mezarda çıkan kemiklerden alınan DNA örenkelerinin Veysel Güney'in anne ve babasıyla tutmadığı belirtildi. Ancak Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı'nın TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu aracılığıyla Güney ailesine gönderdiği 'Gaziantep Mezarlıklar Müdürlüğü Ölü Kayıt Defteri' yeni bir ayrıntıyı ortaya çıkardı. Güney'in nüfus bilgileri ölü kayıt defterine kaydedilmemişti. Defterde Güney'in isminin bulunması gereken bölüme, 'hüviyeti meçhul' yazılırken, 'Mahallesi' bölümüne 'Orduevi', 'Yaş' bölümüne 'Büyük', 'Ölüm sebebi' kısmına da 'İdam' yazılmıştı. Devrimci 78'liler Derneği Yönetim Kurulu üyesi Yılmaz Cerek, devletin törenle astığı bir kişinin kimlik bilgilerini bilmemesinin inandırıcı olmadığını söyledi. Cerek, Güney'in mezarını bilen tek kişinin dönem yüzbaşı rütbesinde olan Burhan Erdem olduğunu belirterek "Burhan Erdem'e çağrıda bulunuyoruz. Arkadaşımız Veysel Güney'in mezarının yerini bize bildirsin. Aksi takdirde hakkında suç duyurusunda bulunacağız" dedi. Veysel'i yaralıyken sorgulayan ve idam edilişine de infaz savcısı olarak tanıklık eden savcı Mete Göktürk anılarını kaleme aldığı 'Adaleti Gördünüz Mü?' adlı kitabında "Veysel'in silah kullandığına dair kanıt yoktu" diye yazmış, bu kitap ve dava dosyasındaki diğer belgelerle birlikte iade-i muhakeme (yeniden yargılama) başvurusu yapılmıştı. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yapılan başvuru, savcının 'yeniden yargılama gerekir' görüşüne rağmen reddedilmiş ve Türkiye'deki hukuki süreç tükenmişti. Bunun üzerine Güney'in ailesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. Temmuz 2009 tarihinde başvuruyu karara bağlayan AİHM başvurunun gündeme alınmasına gerek olmadığına hükmetti. Güney ailesi bu kez mahkemeye yeni bir başvuru yaptı. Aile şimdi bu başvurunun sonuçlanmasını bekliyor. RADİKAL [Evrim Alataş] Bir 'devrimci' köyün 12 Eylül'le biten öyküsü devrimci 29 yıl önce bugün Türkiye'yi sarsan darbe, Malatya'nın Gölpınar Köyü'nde hayatı tamamen değiştirdi. Devrime yürekten inanan köylülerin trajikomik hikâyesini, köyde büyüyen bir çocuk olan Evrim Alataş, yıllar sonra ilk romanında anlattı Evrim Alataş'ın ismini Radikal 2'ye ve Birikim'e yazdığı güzel yazılarından tanıyoruz. Yıllar süren gazetecilik yaşamından sonra yerleştiği Diyarbakır'da çocukluk arkadaşı Fidel'i, Fidel'le birlikte büyüdüğü Malatya'nın Akçadağ ilçesine bağlı Kürt-Alevi köyü Gölpınar'ı, Her Dağın Gölgesi Deniz'e Düşer'de anlatıyor Alataş. Tamamı yaşanmışlıklara dayanan kitaptaki her olay ve her kahraman gerçek. Özellikle dağ düşüne kapılıp, düşünü gerçekleştirme yolundayken 17'sinde ölen Fidel. Roman, vücudundaki deliklerin farkında olan ölü Fidel'in ağzından altı saatte anlatılan uzun bir öykü aslında. Bir patikanın bekâretinin bozulduğu ve kızlık kanının bir yanardağ lavı gibi aktığı anda, ruhunu sol omzundan çıkarken yakalayıp, bulduğu bir bağırsak parçasıyla bağlayan Fidel'in, sabah altıda ruhuyla birlikte dünyayı terk etmeden önce bir nefeste anlattıklarından oluşuyor Her Dağın Gölgesi Deniz'e Düşer. 17 yaşında ama köyünün 60 yılının hikâyesine vakıf bir bilge edasıyla anlatıyor, köyünde yapılan cemleri, barajlara kurban edilen Sultansuyu'nu, Akçadağ'da kurulan köy enstitüsünü, 70'lerde kapılınan devrim düşünü, köylerine gelen Deniz'i, Hüseyin'i, Yusuf'u ve onlarla birlikte Nurhaklara çıkan amcası Teslim Töre'yi. Evrim Alataş'ın, "O benim çocukluğumdu," dediği Fidel'e anlattırdıkları bunlarla sınırlı değil: Köylerinde sonradan oluşturulan ve Sünni Türklerden menkul Kürne mahallesini, köydeki Alevi- Sünni çelişkilerini, yıllarda Alevilere yönelik katliam provalarını, köylülerin Maocu-Stalinist çelişkilerini, Stalinist ninesi Xace'yi, Mayıs 1978'deki Taksim mitingine gelmek için İstanbul yollarına düşen annesini ve diğer köylü kadınları, 12 Mart'ta asılan Denizlerin köyde hâlâ yaşayan ruhunu, buna rağmen süren devrim mücadelesini ve her şeyi bıçak gibi kesen 12 Eylül fırtınasını. Her Dağın Gölgesi Denize Düşer bir ölünün ağzından yazılan, ülkenin epeyce kötü zamanlarını anlatan bir roman olmasına rağmen, yazarının esprili üslubuyla zaman zaman gülümsetiyor da insanı. 'Kötü nine' Xace'yi gözünüzde hemen canlandırabiliyorsunuz Alataş'ın dilinde, Sinan Cemgil'i Nurhaklarda "Biz bir meşale yakarız, diğerleri ardımızdan gelir," derken hayal edebiliyorsunuz. Evrim Alataş'la Diyarbakır'da bir yaz sıcağında buluştuk ve iki eski arkadaş olarak, samimi bir sohbetle konuştuk buğusu tüten romanını. Soru ve yanıtlara geçmeden önce alanında ilklerden biri olan romanın okunmasının, ülkemizde epeyce yoksun olan empati duygusunun gelişimine önemli bir katkıda bulunacağını belirtmek gerek. Kitabın ne kadarı gerçek? Yazdığım her şey gerçek aslında, sadece bazı yerlerde küçük kurgular yaptım. Yani Fidel diye biri gerçekten vardı... Evet Fidel diye biri bir zamanlar vardı ve bu roman da onun karın ağrısıyla yazıldı zaten. ARAMIZDA GİZLİLİK VARDI Nasıl biri olduğunu anlatır mısın? Benim çocukluğumdu. Yapışık gibiydik, onu hatırladığımda kendimi hatırlıyorum. 20 gün arayla doğduk, beraber büyüdük, aynı yatakta uyuduk, aynı sırada oturduk, aynı ağacı taşladık, birlikte ceviz çaldık. Sonra ben İstanbul'a gittim, köyde kaldı, ilk ergenlik dönemlerini göremedim. Güzel bir çocuktu Fidel, çekik gözleri, dik saçları vardı. Fidel, ünlü devrimcilerden Teslim Töre'nin yeğeni değil mi? Evet öyle. Ben de yeğeniyim, biz iki aile akrabayız. baba tarafından yeğeni, ben de anne tarafından. Kitapta inanılmaz güzel bir köy tasviri var... Sizin köye gitmiş gibi oldum okurken... Herkes kendi geçmişini çok sever, ama hakikaten çocukluğumda çok güzel bir köydü Gölpınar. Çünkü çok kalabalıktı, her ailede yaşıtlarım vardı. Sultansuyu çok güzel bir vadiden geçerdi, vadi bahçelerle doluydu. Bahçeler köyün çocuklarının talanı altındaydı. Köyün içinden akan büyük dere, çocuklar için deryaydı. Sonra göçlerle köy boşalmaya başladı, Sultansuyu'nu baraj yaptılar bahçeler yok oldu, dereyi kanala çevirdiler kurudu. Köy sesizleşti. Eğlenceli bir köydü, insanlar kendileriyle dalga geçmeyi bilirlerdi. Hâlâ yeşil mi anlattığın gibi? Yeşil tabii, her taraf kayısı ağaçlarıyla dolu. Evler yıkıldı, yıkılan evlerin yerine köylüler dönüp yeni evler yapmaya başladı. İnsanlar yazın köyde, kışın şehirdeler. Gölpınar'ın önemli bir özelliği Kürt ve Alevi köyü olması. Köyde sonra Kürne adlı bir Sünni mahalle yaratılıyor ve bu başka bir ruh haline yol açıyor. Biz onların koktuğunu düşünürdük, onlar da bizim kuyruklu olduğumuzu. Aynı okulda okuyorduk ama aramızda hep bir mesafe vardı, uyuşamıyorduk. İlkokuldayken biz saz eşliğinde deyişler söylüyorduk, Kürne'nin çocukları "Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım," diye şiirler okuyorlardı. Aramızda hep bir gizlilik vardı. Köye devrimciler gelirdi ve bu onlardan gizlenmesi gereken bir sırdı. İki tarafın arasında evlilik mevzubahis bile olamazdı. Şimdi biraz daha yumuşamış, ne bizim taraf radikal solcu, ne taraftakiler radikal milliyetçi. DENİZ EFSANESİ HİÇ BİTMEDİ Köyde kitaplar okunmaya başlamış... Her şey değişmiş, tarlalarını sürmemişler, hatta tarlalarını ve altınlarını satıp örgütlerine vermişler. Eğitim çalışmaları yapılmış, kadınlar nakış dikiş işlemeyi bırakıp kitaplar okumuş ve çözümlemeler yapmışlar. Bizim köyün topal çobanları bile solcu olmuş. Sonra? Sonrası finiş. 12 Eylül gelince, ruh hali topyekûn bir şekilde kırıldı, ama inanç devam etti. Fakat kadar somut bir devrim düşü değildi artık, belki bir gün olur inancıydı. Sanki devrimcilik çok içselleştirilmiş bir ruh hali değilmiş... Tabii canım, öyle olsa Türkiye'nin bütününde 12 Eylül bu kadar başarılı olmazdı. 12 Eylül geldi ve her şey bitti. Hâlâ anlatılır mı Denizlerin köye gelmesi? Köylüler günleri kederle anlatıyorlar şimdi. Küçük çocuklarda bile hâlâ vardır Deniz olma hevesi. Apolitik de olsalar, eski zamanları bilmeseler de Denizler oranın efsanesi olarak kaldı. İlkeler kitabı Senin kitabın, başka bir gözle yazılması anlamında bir ilk gibi... Belki de, çünkü bu sert bir mesele. Böyle olduğu için kimse girmeye cesaret edemiyor, girenlerin çoğu uzaktan bakıyor. Türk edebiyatçıları bu işe eğilmeye çalıştılar ama dizi film izleyerek Kürtler yazılamaz. Edebiyat Kürtler tarafından ihmal edilmiş bir alan mı? Kürt edebiyatçılar eskiyi yazıyorlar bugüne gelemiyorlar, Türk edebiyatçılar bakıp yazmaya çalışıyorlar, beceremiyorlar. Kitaptaki iki nine de önemli karakterler... İkisinin de adı Xace. Kendi ninemi hatırlayamıyorum, ben çok küçükken ölmüş. Çok otoritermiş, zeki bir kadınmış, da devrim hayallerine kapılanlardan. Fidel'in ninesi olan Xace ise dehşet bir kadındı, çok ceberrut ve kötüydü. Devrimcilik döneminde enerjisini askere ayırdığı için daha katlanılır bir kadınmış, ama sonrasında çok korkunçtu. Allah'a bile kızgın öldü. 29 sene önce 12 Eylül sizin köye ne yaptı? Kürne tarafını tipik 12 Eylül sonrası kuşağa çevirdi, kızlar türbanlandı ve iktidar neyse Kürne öyle oldu. Bizim taraf sindi, 12 Eylül'le bir sürü insan yıllarca cezaevinde yattı. Dağa gitmenin bir düş olmasını edebiyatçı gözüyle nasıl açıklarsın? Bir defa 25 yıllık bir hareket var ve bu hareket kendi bostanını ekti, şimdi hasadını topluyor. Bu atmosferde doğmuş ve dağa gitmeyi normal sayan bir kuşak bu. Bunun yanı sıra, başka bir şey var: Öfke. öfkeyi PKK bile tam olarak tanımlayabilmiş değildir. Savaş döneminde doğmuş, köyleri yakılmış çocukların, meşhur Mart olaylarında ayaklanıp bankaları, markaları hedef almaları, oraları yıkmalarını izah etmek lazım. çocuklar PKK'yı kendilerine ait bir kimlik olarak tanımlıyor. Fidel bostan değildi ama... Doğrudan değildi ama, bu hikâyelerle büyümüş bir çocuk, bunu devam ettirmek istediğinde etrafına bakar. 1990'larda sadece PKK vardı. 17 yaşında bir genç nasıl tercih yaparsa, da öyle tercih yapmış. HEM KÜRT HEM DE ALEVİ OLMAK Bu ülkede hem Kürt hem Alevi olmak iki kez ayrımcılığa uğramayı da beraberinde getiriyor, sen bunu yaşadın mı? Bizimkiler hem Aleviliklerinde hem Kürtlüklerinde hem de solculuklarında fazlasıyla özgüvenliydiler ve bunu çocuklara da aşılamışlardı. Malatya'da ortaokula gittiğim günlerde adım Evrim diye kaldırırdı öğretmenler, "Adın Evrim sen maymundan mı türedin," derlerdi. Ben de "Evet biz maymundan türedik, siz de öyle öğretmenim," derdim. Yani bunu bir ayrımcılık gibi değil de, bir ayrıcalık gibi yaşadım. Alevilere yönelik bir Kemalizm eleştirisinin ipuçlarını vermişsin... Anlaşılmayan şu: Alevilerin milliyetten önce üst kimlikleri Alevilik. Sopayı Alevi oldukları için yemişler. Sessiz bir asimilasyona tabi tutulmuşlar, onlar bile farkına varmamış bunun. Köy Enstitüleri Kürtler açısından bir asimilasyon, Aleviler açısından bir modernleşme projesidir bu yüzden. Temel problemleri radikal İslamla olduğu için laiklik ve modernite olarak görünen her şeye sarılmışlar. Bizimkiler yıllarda geceler boyunca Kürneliler gelip bizi kesecek diye nöbet tutarmış. Ki haksız da değillermiş, yanıbaşlarındaki Maraş'ta gerçekten katliam yaşanmış. 564627 İkinci el otoda son fiyatlar İkinci el otoda son fiyatlar 13 Eylül 2009 Pazar, 15:27 Adana Oto Galericiler Odası Başkanı Ali Çırak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ikinci el otomobil sektöründe ramazan nedeniyle tatilden dönen vatandaşların başlattığı hareketliliğin, yaklaşan bayram öncesi devam ettiğini söyledi. Bayram tatili öncesi satışların arttığını belirten Çırak, ''Bayram tatilini otomobilsiz geçirmek istemeyen vatandaşlar ikinci el sektörüne canlılık getirdi. Oto pazarları ve galerilerde her bütçeye uygun araç bulunuyor'' dedi. Çırak, bayrama bir kaç gün kala satışların daha da artmasını umduklarını bildirdi. Adana'da faaliyet gösteren galerilerde bazı ikinci el otomobil fiyatları ise şöyle: MARKA MODEL EN DÜŞÜK (TL) EN YÜKSEK (TL) ------------------- -------------- -------------- Passat 2000 18,000 23,000 Ford Focus 2005 18,000 24,000 Opel Astra 2006 20,000 25,000 Peugeot 206 2003 17,000 23,000 Peugeot 407 2007 30,000 36,000 Fiat Albea 2009 17,000 17,500 Polo Classic 2000 13,000 17,500 Uno 1997 5,000 8,000 Şahin 1995 4,000 5,500 Hyundai Accent 2007 15,000 17,500 Toyota Corolla 2004 19,000 23,000 Murat 131 1977 2,000 2,500 Reno Clio 2006 dizel 15,500 16,000 563842 Hedef 5. vites! HTSPOR.COM Ligde Daum yönetiminde çıktığı her maçtan puan alan Fenerbahçe, Bursaspor'u deplasmanda devirerek zirve ortaklığını korumak istiyor. Ertuğrul Sağlam'lı Bursaspor ise güçlü rakibi karşısında elde edeceği galibiyetle puan tablosunda ilk 3'e girmek istiyor. 4'te yapan yeşil-beyazlılar, puanla 5. sırada yer alıyor. Sarı-lacivertli takımda teknik direktör Daum'un, Bursaspor maçında sahaya sürmeyi planladığı 11 şöyle: "Volkan Demirel, Gökhan, Bilica, Lugano, Roberto Carlos, Kazım, Cristian, Mehmet Topuz, Vederson, Alex, Güiza." BURSASPOR-FENERBAHÇE Stat: Bursa Atatürk Saat: 21:00 Hakem: Deniz Çoban Yayın: 564078 Selim İleri, Orhan Kemal'i anlatıyor Not defterindeki kültür ve sanat olaylarını seyircileriyle paylaşan Selim İleri bu hafta, Orhan Kemal'i anlatıyor. Programda ayrıca Selim İleri'nin kaleminden Boğaziçi, Maria Callas'ın hayatından bir kesiti anlatan "Daima Callas" filminden bir sahne, Agatha Christie hakkında araştırmacı yazar Erol Üyepazarcı ile yapılan röportaj ve kitap tanıtımları da ekrana geliyor. 564405 Alanya'da hortum dehşeti! 'da hortum dehşeti! ’nın ilçesinde meydana gelen şiddetli rüzgar ve hortum nedeniyle camları kırılan otelde, lobide oturan turistin yaralandığı bildirildi. AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Okurcalar beldesinde şiddetli yağışın ardından, şiddetli rüzgar ve denizden yükselen hortum, kıyıdaki şezlongları uçurdu. Kıyıdaki kimi otellerin camları kırılırken, çatıların bir bölümü de hasar gördü. D-400 karayolu üzerindeki Alara Grand Pazar adlı çarşıda çok sayıda işyerinin tabelası devrildi, camları kırıldı ve çatıda hasar oluştu. Esnaf, hortumun yaklaşık dakika sürdüğünü söyledi. Bu arada, hortum nedeniyle Leodikya Otel’in lobisinin bulunduğu bölümün camları kırıldı. Bu sırada lobide oturduğu bildirilen turist türlü yerlerinden yaralandı. Turistler, Alanya Özel Hayat Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Alanya Kaymakamı Hulusi Doğan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaralıların sağlık durumunun iyi olduğunu, genellikle el ve yüzlerinde cam kırılması nedeniyle kesikler bulunduğunu söyledi. Olayın abartılmaması gerektiğini ifade eden Doğan, büyük bir hasar meydana gelmediğini bildirdi. 565085 "Terör oldukça operasyonlar durmaz" "Terör oldukça operasyonlar durmaz"Başbakan Erdoğan, Polatlı'da konuştu: "Terörden beslenenler var, şehitler üzerinden siyaset yapanlar da var" 13.09.2009 16:49Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bazıları çıkıyor diyor ki 'Operasyonlar dursun'. Operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki. Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur'' dedi. Erdoğan, Polatlı'da Perpa Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, Hakkari'de ağustos ayında şehit düşen Jandarma Uzman Çavuş Abdullah Erkmen'in Polatlı'nın evladı olduğunu belirterek, ailesine, Polatlı'ya ve tüm millete başsağlığı dileğinde bulundu ve rahmet diledi. Polatlı'dan, şehitler diyarından bazı hususları açık açık ifade etmek durumunda olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Terör sinsi ve kalleş yüzünü her fırsatta ortaya koymaya devam ediyor. Bugüne kadar nasıl tarihinde görülmemiş bir etkinlikte terörle mücadele ettiysek bundan sonra da asla taviz verilmeden devam edilecektir. Birliğimize, bütünlüğümüze, huzurumuza, kardeşliğimize kast edenlere karşı devlet olarak asli fonksiyonumuzu hakkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz. Bazıları çıkıyor diyor ki 'Operasyonlar dursun'. Sevgili kardeşlerim, operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki. Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur. Huzur, sükunet, suhulet var da operasyon mu yapılıyor? Hayır. Eğer terör sorunu devam ediyorsa, terör sorununa karşı şüphesiz ki güvenlik güçlerinin asli görevi operasyonel olmalarıdır. Askerimizin de görevi budur, polisimizin de görevi budur. Durup dururken bunlar olamaz. Oluyorsa zaten suç işlemiş olurlar. Ama huzurumuz yerinde, asayiş berkemal, zaman niçin kalksın da güvenlik güçlerimiz operasyon yapsın? Durup dururken başına iş almaya herhalde kimsenin böyle bir hesabı, derdi... Hiçbir yönetici böyle bir şey içerisine giremez. Hiçbir emniyetteki yönetici böyle bir şeye giremez. Askerdeki yönetici de böyle bir şeye giremez, girmez. Herkes şunu çok iyi bilmeli, devletin görevi gerek kendisine karşı başkaldıran, insanına silah çeken, illegal, altını çiziyorum, örgütlere yani yasa dışı örgütlere karşı gereken mücadeleyi vermektir. Ülkesini, milletini ve hukuk sistemini korumaktır.'' -''ŞEHİTLERİN ÜZERİNDEN SİYASET YAPANLAR...''- Başbakan Erdoğan, özellikle bir konuya daha değinmek istediğini belirterek, şunları söyledi: ''Terörden beslenenler var. İllegal terör örgütleri de bundan besleniyor, maalesef bunun yanında şehitlerimiz üzerinden siyaset yapanlar da bundan besleniyor. Kimse şehitlerimiz üzerinden istismara kalkışmasın. Kimse şehitlerimizi istismar etmesin. Bakınız, terörle mücadele konusunda attığımız adımlar var. Bunun yanında milli birliğimize yönelik attığımız adımlar var. Son dönemlerde başlattığımız bir 'Demokratik Açılım' sürecimiz var. Bu mücadeleyi verirken şehit olan, ay yıldızlı bayrağa sarılmış tabutlar geldikçe birilerinin sevinmesini mi istiyoruz? Bunun devamıyla birilerinin mutlu olmasını mı istiyoruz? Yoksa bu işi durdurarak 'Artık hamdolsun' demeyi mi bekliyoruz? Eğer aramızda bir barışın, birliğin, kardeşler arasındaki dayanışmanın olmasını istiyorsak bu illegal örgütleri yalnız başına bırakmamız lazım. Milletimizi onlardan koparmamız lazım. Bunu başarmamız lazım. Onun için biz kardeşlik, milli birlik dediğimiz zaman, 'Demokratik Açılım' dediğimiz zaman rahatsız oluyorlar. Dikkat edin, burası çok önemli çünkü ayaklarının altından istismar zeminlerinin kayıp gittiğini görüyorlar. Oradan nemalanıyorlar, menfaatleri orada yatıyor. Kanlı terör piyasasında rantları azalacağı için feryat ediyorlar, sıkıntıları burada. Terörün doğurduğu olumsuz psikolojiyi tahrik etmek, bu olumsuzluğun devamını arzulamak nasıl bir insafsızlıktır? Bunun üzerine siyaset yapmak nasıl bir pervasızlıktır? Biz 'Akan kan dursun, gencecik fidanlar toprağa düşmesin' diye uğraşırken gayretlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlar, bir yandan da gerilimi artırmanın gayreti içindeler. Kan akmaya devam etsin istiyorlar. Annelerin gözyaşı dinmesin istiyorlar. Ama biz de diyoruz ki 'Bu kan artık dursun, bu gözyaşı dinsin, ocaklara daha fazla ateş düşmesin'. Bütün gayretlerimiz, çabalarımız, çalışmalarımız bunun için. Onun için mücadeleye devam edeceğiz.'' -''EFENDİM 'BİZ DAĞA ÇIKACAĞIZ.' BUYUR ÇIK DAĞA. DAĞA ÇIKMANI KİMSE ENGELLEMİYOR. BUYUR ÇIK. BÖYLE BİR ÇÖZÜM VAR MI YA?'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Efendim 'Biz dağa çıkacağız.' Buyur çık dağa. Dağa çıkmanı kimse engellemiyor. Buyur çık. Böyle bir çözüm var mı ya? Ne terör örgütü ne de onun uzantıları, şunu açık söylüyorum, benim Kürt kökenli vatandaşlarımın hiçbir zaman temsilcisi olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır, ben buna inanıyorum'' dedi. Erdoğan, Perpa Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, ''demokratik açılım'' sürecine değinerek, ''Daha önce de ifade ettim, bu süreci tahrik etmek isteyenler olacak. Sabrımızı zorlayacaklar. Direncimizi ölçmeye yeltenecekler. Nitekim görüyorsunuz, bunu da yapıyorlar ama biz sabırla, soğukkanlılıkla, sağduyuyla, suhuletle bu süreci inşallah tamama erdireceğiz'' dedi. ''Demokratik açılım'' sürecini siyasi hesaplarla, oy hesabıyla yapmadıklarını ifade eden Erdoğan, bunu bir devlet, millet meselesi olarak gördüklerini söyledi. Herkesi bu duyarlılıkla hareket etmeye davet eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Milletimiz, hamaset yaparak meseleyi taşıyanların yaklaşımlarının sorunu daha da derinleştireceğini çok iyi biliyor. Sorunu bu hale getiren zihniyetin, milletimizin ufkunu açacak, huzur ve güvenliğini tesis edecek bir yaklaşımı ortaya koyması mümkün değil. yıldır biz iktidardayız. Bundan 23 yıl önce kimler iktidardaydı, niçin bir şey yapamadığınız, neden durumu buraya getirdiniz? Eğer gerekli tedbirleri almış olsaydınız bu hale gelir miydi? Gerekli adımları atsaydınız bu hale gelir miydi? Atmadınız, şimdi biz atıyoruz bu adımı, rahatsız oluyorsunuz. Biz statükocu yaklaşımlardan başka bir şey ortaya koymadığınızı görüyoruz. Sadece 'hayır' diyorsunuz, sadece 'olmaz' diyorsunuz, sadece yokuş gösteriyorsunuz. Milletimiz artık bu yaklaşımları tasvip etmiyor. Bu ülkenin birliğine, beraberlerliğine kastınız varsa 'buyurun' diyorum. Ne söyleyecekseniz 'buyurun' diyoruz, 'öneriniz ne bunu söyleyin' diyoruz. Halkımız, çözüm istiyor, netice istiyor, yeni yaklaşımlar görmek istiyor. 'Ne söylüyorsunuz, söyle' diyoruz.'' -''GÖRÜŞEREK, ANLAŞARAK NETİCEYE VARACAĞIZ''- Başbakan Erdoğan, ''demokratik açılım'' süreci konusunda İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ı görevlendirdiğini anımsatarak, şöyle devam etti: ''Bakanımı görevlendiriyorum, randevu istiyor, randevu vermiyorsunuz. Bu işi oturarak mı konuşacağız? Görüşerek, anlaşarak bir neticeye varacağız. Siz bunları engellerseniz nasıl çözeceğiz? Var mı çözümün bunu söyle? Efendim 'Biz dağa çıkacağız.' Buyur çık dağa. Dağa çıkmanı kimse engellemiyor. Buyur çık. Böyle bir çözüm var mı ya? Ne terör örgütü ne de onun uzantıları, şunu açık söylüyorum, benim Kürt kökenli vatandaşlarımın hiçbir zaman temsilcisi olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır, ben buna inanıyorum.'' -''ETNİK YAPI SONRADAN KAZANILMIŞ, SONRADAN İNŞA ADİLMİŞ BİR YAPI DEĞİLDİR'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Etnik yapı sonradan kazanılmış, sonradan inşa adilmiş bir yapı değildir'' dedi. Erdoğan, Perpa Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, Polatlı'nın şehitliklerinde vatanın her karış toprağından gelip şehit düşmüş, yan yana yatan Mehmetçikler olduğunu belirterek, şunları kaydetti: ''Burada, bu vatandaşlarımın içerisinde benim Kürt kökenli vatandaşlarım da var. Polatlı'da toprağın üzerinde de Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Gürcüsüyle, Tatarıyla ve diğer etnik gruplarıyla kardeşliğin de ötesinde artık birbirine akraba olarak yaşayan benim vatandaşlarım var. Hepsi de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Bu üst kimlikte birleşmişler. Kürt olan kardeşime Türk kardeşimin saygısı, Türk kardeşime Kürt kardeşimin saygısı, Laza Gürcünün saygısı, Gürcüyü Lazın saygısı muhakkak olacak. Hangi etnik unsurdan olursa olsun, hepimiz birbirine saygı duyacağız. Etnik yapı sonradan kazanılmış, sonradan inşa adilmiş bir yapı değildir. Her doğan, etnik yapıyla doğar. Öyle mi? Sonradan bu sipariş edilmiyor. Sonradan sipariş edilerek insanlar Türk ve Kürt olmuyor, Laz olmuyor, Gürcü olmuyor. Doğarken öyle doğuyor. Burası çok önemli. Yaradan öyle yaratıyor ama Yunus'un diliyle biz ne yapıyoruz? Biz, yaradılanı yaradandan ötürü seviyoruz. Bizim farkımız bu.'' Erdoğan, bu bağın çok önemli olduğunu ifade ederek, bu konuda Polatlı'dan daha güzel bir örneği arayanın boşuna arayacağını söyledi. Polatlı'nın Türkiye'nin en büyük ilçelerinden biri olduğunu anımsatan Erdoğan, Polatlı'yı bu seviyelere taşıyanın buradaki dostluk, kardeşlik, akrabalık ve huzur olduğunu bildirdi. Başbakan Erdoğan, ''Polatlı, aynı vatan toprağı üzerinde, aynı ay yıldızlı bayrak altında birbirine bu seviyeleri hamd olsun yakalamıştır. Polatlı'yı daha ileri noktalara taşımak için, Türkiye'nin tüm ilçelerini Polatlı seviyesine taşımak için mücadeleye hız kesmeden inşallah devam edeceğiz. Allah'ın izniyle milletimizin desteğiyle bu süreci hayırlı bir sonuca ulaştıracağız ama sizin desteklerinizle. Bizim muhatabımız milletir millet, başka kimse değil'' diye konuştu. -''MİLLETİMİZİN BİR BÖLÜMÜ KENDİSİNİ ÖTELENMİŞ, DIŞLANMIŞ, HOR GÖRÜLMÜŞ HİSSEDERSE AZİZ MİLLETİMİZ TAM ANLAMIYLA HUZUR VE ESENLİK İÇERİSİNDE OLAMAZ'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Milletimizin bir bölümü kendisini ötelenmiş, dışlanmış, hor görülmüş hissederse, aziz milletimiz tam anlamıyla huzur ve esenlik içerisinde olamaz. Bu ülkenin bölgeleri arasında, illeri arasında, ilçeleri arasında, tek tek vatandaşları arasında ayrım yapmak, ayrımcılık yapmak, altını çizerek ifade ediyorum en başta Kurtuluş Savaşımızın ruhuna, kuruluş felsefemize, Cumhuriyet anlayışına terstir'' dedi. Erdoğan, Perpa Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, Polatlı'nın tarihin en büyük meydan savaşlarından birine şahit olduğunu anımsatarak, Mehmetçiğin vatanı işgal eden, işgale kalkışanlara karşı farklı bir karar ve inançlılıkla karşı durduğunu kaydetti. Başbakan Erdoğan, Mehmetçiğin taarruza geçerek Polatlı'dan itibaren vatan topraklarına istiklalini yeniden kazandırdığını, Sakarya Meydan Muharebesi'nin hangi şartlar altında kazanıldığının bugün için çok daha büyük bir anlam ve önem ihtiva ettiğini belirterek, şöyle devam etti: ''Ülkenin neredeyse yarısı işgal edilmişti. Milletimiz varını yoğunu on yıllardır devam eden savaşlarda kaybetmişti. Tam bir yoksulluk manzarası vardı. Ama bu millet umudunu asla ve asla kaybetmedi. İstiklale olan azmini ve kararlılığını hiç yitirmedi. Ülkeyi işgalden kurtarma yönündeki iradesini hiçbir zaman eksiltmedi. 13 Eylül 1921'de bir ülkenin, bir milletin kaderini değiştirecek zaferi beraberinde getirdi. Ben bu anlamlı yıl dönümünde tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Tüm gazileri minnetle, rahmetle yad ediyorum. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Kurtuluş Savaşımızın tüm kahramanlarını şükranla yad ediyorum. Bakınız Gazi Mustafa Kemal burada Polatlı'da Sakarya Meydan Muharebesi sırasında son derece anlamlı tarihe geçmiş olan bir ifade kullandı. Bu ifadeyi bir kez daha ve altını kalın hatlarla çizerek hatırlatmak istiyorum. 'Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz'. gün Gazi Mustafa Kemal de silah arkadaşları da her bir Mehmetçik de bu hattın herhangi bir yerinden yarılması durumunda, bütün vatan satıhının büyük bir tehlike altına girdiğini çok iyi biliyordu. Belki Ankara elden gidecekti. Milletimizin kalbi durumunda olan Türkiye Büyük Millet Meclisi elden gidecekti. Belki düşman içerilere kadar ilerleyecek ve ülkenin kaderi tamamen değişecekti. İşte onun için bütün bir vatan satıhının savunulması söz konusuydu. Aynı anlayış cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra da devam ettirildi. Tüm bir vatan satıhının kalkındırılması, bütün vatan topraklarının imar edilmesi, yeniden inşa edilmesi bir hedef olarak ortaya kondu. Bugün de yine aynı anlayışla, ruhla, heyecanla bizler 780 bin kilometrekarelik vatan toprağının eş zamanlı olarak kalkınması, ilerlemesi, muasır medeniyetler seviyesine ulaşması için var gücümüzle gayret ediyoruz.'' -''BAZI İLLERİN OLDUKLARI YERDE SAYMASI KABUL EDİLEMEZ''- Başbakan Erdoğan bundan önce Doğu, Güneydoğu, Doğu Karadeniz, Orta Anadolu ve Orta Anadolu'nun ihmale uğradığını belirterek, ''Ama biz iktidar olduk dedik ki 'Ne batı, ne doğu, ne kuzey, ne güney her şey Türkiye için' dedik yola böyle koyulduk. 'Vatanın her karış toprağı modern bir duruma gelecek, alt yapısıyla, üst yapısıyla Türkiye değişecek' dedik. Türkiye'nin bölgesini, 81 vilayetini aynı anda yüceltmenin mücadelesini veriyoruz. Burası son derece önemli. Ülkenin yalnızca bir kısmının refah ve huzura kavuşması asla yeterli olmaz. Bazı bölgelerimiz, illerimiz hızla kalkınırken, ilerlerken, diğer bazılarının oldukları yerde sayması asla kabul edilemez. Milletimizin bir bölümü kendisini ötelenmiş, dışlanmış, hor görülmüş hissederse aziz milletimiz tam anlamıyla huzur ve esenlik içerisinde olamaz. Bu ülkenin bölgeleri arasında, illeri arasında, ilçeleri arasında, tek tek vatandaşları arasında ayrım yapmak, ayrımcılık yapmak, altını çizerek ifade ediyorum en başta Kurtuluş Savaşımızın ruhuna, kuruluş felsefemize, Cumhuriyet anlayışına terstir'' diye konuştu. -''SAKARYA ŞEHİTLİĞİ HERŞEYİ ÇOK AÇIK İFADE EDİYOR''- Başbakan Erdoğan, Sakarya Meydan Muharebesi'nde resmi rakamlara göre, bin 713'ü şehit olmak üzere, yaralı ve kayıplar dahil 49 bin 289 kişi olduğunu kaydetti. Sakarya Şehitliğinin her şeyi çok açık ifade ettiğini anlatan Erdoğan, şunları söyledi: ''O şehitlikte Kurtuluş Savaşı'na katılmış, canını vatan uğruna feda etmiş, 81 vilayetten şehitlerimiz yatıyor. Sadece 81 vilayetten değil, Azerbaycan'dan Bosna'ya, Halep'ten Yemen'e kadar çok geniş bir coğrafyadan kardeşlerimiz de burada bu topraklarda bizimle omuz omuza çatıştılar, şehit oldular. Buradaki şehitliklerde yatıyorlar. Bu manzarayı çok iyi anlamak zorundayız. Bu fotoğrafı çok iyi görmek durumundayız. Okumakla dinlemekle olmuyor. Ben Türkiye'nin tüm çocuklarının, gençlerinin gelip buraları ziyaret etmelerini, bu şehitlikleri görmelerini, bu mezar taşlarını tek tek okumalarını arzu ediyorum. Dua Tepe'ye gelsinler, Dumlupınar'a gitsinler, Çanakkale'yi ziyaret etsinler. Bu milletin istiklalini nasıl kazandığını yeni nesiller gözleriyle görsünler. En önemlisi de bu milletin nasıl kaynaştığını, bütünleştiğini, nasıl bir ve beraber olduğunu, nasıl ayrılmaz, bölünmez, parçalanamaz şekilde birbirleriyle kardeş haline geldiklerini işte bu şehitlikleri teneffüs ederek anlasınlar bilsinler.'' -''KISA SÜREDE KRİZİN ETKİLERİNDEN KURTULACAĞIZ''- Başbakan Erdoğan, küresel ekonomik krizin gerileme sürecine girdiğini ifade ederek, sanayide kapasite kullanım oranının bir önceki döneme göre artış kaydettiğini söyledi. İkinci çeyrek büyüme oranının da negatif olmasına rağmen bir önceki döneme göre olumlu bir seyir izlediğini dile getiren Başbakan Erdoğan, ''İnşallah kısa sürede krizin etkilerinden kurtulacağız ve Türkiye'mizi hep beraber büyütmeye devam edeceğiz'' dedi. Türkiye'nin enerjisini tüketen, Türkiye'nin kaynaklarını heba eden tüm sorunları aşarak, tüm meseleleri çözüm yoluna koyarak yollarına devam edeceklerini vurgulayan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''İçeride birbirimizle uğraşmayalım istiyorum. Ben Baykal'a cevap yetiştirmekle uğraşmayacağım. Ben Bahçeli'ye cevap yetiştirmeye uğraşmayacağım. Onlar varsın bizlere hakaret etsinler. Biz yolumuza devam edeceğiz. Onlar bir yerde sel felaketi oldu mu, gidip oraya hemen sel felaketinin de faturasını birilerine rahatlıkla kesiyorlar. Kime? Tayyip Erdoğan'a ve hükümete. Milletim benim her şeyi çok iyi biliyor. Bu konularda neler yaptık gayet iyi biliyor.'' -''YETER Kİ BİZ İSTİKRARI KORUYALIM''- Türkiye'nin son yılda köklü şekilde değiştiğini ifade eden Erdoğan, Türkiye'de demokrasi standartlarını yükselttiklerini söyledi. Türkiye'de ekonomik ilklerin başarıldığını, ulaşılamaz gibi görünen hedeflerin yakalandığını kaydeden Başbakan Erdoğan, Polatlı'nın da buna iyi bir örnek olduğunu dile getirdi. Polatlı'dan Bilecik'e hızlı trenle gideceğini belirten Başbakan Erdoğan, ''Bu hızlı tren Türkiye'nin aklının ucundan geçiyor muydu? Ama bu iktidar geldi Ankara-Eskişehir etabını bitirdi, şimdi de İstanbul etabını bitiriyor'' diye konuştu. Hızlı trenle Ankara-İstanbul arasının 2,5 saate düşeceğine işaret eden Başbakan Erdoğan, bu çalışmaların devam edeceğini belirterek, ''Yeter ki biz istikrarı koruyalım. Yeter ki huzurumuzu, dostluğumuzu, kardeşliğimizi pekiştirelim. İşte zaman ulaşamayacağımız hedef, yakalayamayacağımız hiçbir seviye kalmayacaktır'' dedi. Erdoğan, Polatlı'da yapılan tesisler hakkında bilgi vererek, bundan sonra yapacakları pek çok tesisle Polatlılılara hizmet götürmeye devam edeceklerini ifade etti. Polatlı'daki Mehmetçik Anıtı yanında 2008'de yapımına başlanan Sakarya Zaferi Panoramik Müzesi'nin de 2010 Ağustos'unda tamamlanacağını bildiren Başbakan Erdoğan, bu müze sayesinde Kurtuluş Savaşının canlandırılarak, yeni nesillere çok farklı bir atmosfer içinde kurtuluş ruhunun verileceğini söyledi. Başbakan Erdoğan, sözlerinin sonunda Sakarya Zaferi'nin 88. yıl dönümünün Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne hayırlı olmasını diledi. Açtığı tesislerin hayırlı olmasını temenni eden Erdoğan, vatandaşların Ramazan Bayramı'nı da tebrik etti. Başbakan Erdoğan, daha sonra diğer yetkililerle birlikte kurdele keserek tesislerin açılışını yaptı. Törene, Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcıları Cemil Çiçek ve Ali Babacan, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Ankara Valisi Kemal Önal, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, AK Parti Genel Başkan yardımcıları Necati Çetinkaya ve Hüseyin Tanrıverdi ile milletvekilleri katıldı. Başbakan Erdoğan, törenin ardından vatandaşlarla sohbet etti. Tören alanı yanında bulunan bir vatandaşın evini de ziyaret eden Erdoğan, ziyaretinden sonra çocuklara hediye dağıttı ve vatandaşlarla fotoğraf çektirdi. 564234 12 Eylül'e başkaldıran tek oyuncu Kemal Sunal'dı Yeşilçam'ın yıldızıydı şimdi BJK'nin Itır'ı... 1980'li yıllar sizin sinemanın içinde, ülkenin ise darbenin göbeğinde olduğu dönemler. döneme bakınca ne hatırlıyorsunuz? Ülke için karanlık ve acılı günlerdi. Sinema da büyük bir darbe aldı. Sansür denilen bir şey vardı zaman sinemada. Darbeden sonra askerler bu sansürün başına geçti. Neler sansürleniyordu mesela? Akıllarına ne geliyorsa sansürlüyorlardı. Siyasi şeyler sansürleniyordu. Öyle ki kıyafetler uygun mu değil mi diye bakıyorlardı. Ama yapımcılar neyin sansürleneceğini kadar iyi biliyorlardı ki, parçaları kesip öyle gönderirlerdi, onay aldıktan sonra kestikleri parçaları tekrar yerleştirip sinemalarda gösterirlerdi. (Gülüşmeler) Film çekmenin manası kalmıyordu yoksa. Etiler'de oturuyordum ve her gece bir yerlerde bomba patlıyordu. Yürüyeceğimiz yolu bile tedirginlik içinde geçiyorduk. Sinema da büyük darbe gördü tabii. Sinemada da arabesk ve seks furyası başladı. Darbe mi tetikledi bu furyayı, yoksa Yeşilçam sineması çıkmaza girdiği için mi bu yola girdi? Anarşi korkusu etkili oldu sanırım. İnsanlar evden çıkamadığı için televizyon izlemeye başladılar. dönem Türk sinemasını kadın seyirci ayakta tutuyordu. Televizyon, sinemaya rakip olunca kadın seyirci azaldı ve yapımcılar kendilerine bu yolu seçtiler. Darbe de vurdu tabii. Parlamış bir yıldızken sinemayı bırakmanız tam da bu döneme rastlıyor. Sizin bu kararınız, sinemadaki bu furyaya bir karşı çıkış mıydı? Şöyle bir şey oldu: Artık bizim çalıştığımız firmalar film sayısını azaltmaya başlamıştı. Ben de Ferdi Tayfur ile birlikte bir arabesk filmde oynadım. Öyle bir şey ki, Arzu Film geleneğinden geldiğim için sinemaya farklı bakıyordum. Piyasanın farklı bir noktaya gittiğini görünce bıraktım. filmlerin içinde yerim yoktu. Arabesk filmlerin içinde de çok fazla yer bulamadım. Ferdi Tayfur'la oynamaya yakıştıramadınız mı oyunculuğunuzu? (Gülüyor) Yok öyle değil, beğenmedim diyemem çünkü Ferdi ile oynadığım film, Avare'nin birebir Türk versiyonu idi. Sonuçta hep birbirine benzeyen filmlerdi zaten. Acaba etkili olan bu muydu, yoksa dönem ünlü yönetmen Yavuz Turgul ile yaptığınız evlilik mi etkili olmuştu sinemayı bırakmanızda? Ben evlenmeden iki üç sene önce bıraktım ama, 1981'de evlendim, 1979'da bıraktım. Ama tanışmanız herhalde yine 1979'da olmuştur ve siz yönetmeni sevince oyunculuğu feda ettiniz? Yok yok, tam öyle olmadı. (Gülüyor) Gerçekten ben içe dönük ve dönem daha da değerlerine sahip çıkan bir insandım. Sinemanın bir yerden başka bir noktaya gitmesini içime sindiremedim. Zaten Arzu Film aile gibiydi, film sayısını azaltınca öyle bir dağılma oldu. Bizim üstümüzden Kemal Sunal kendi başına yaptığı filmlerle en devamlılığı olan oyuncu oldu. Her zaman özel bir seyircisi vardır ve döneme damgasını vuran stardır. 12 Eylül darbesinden en iyi sıyrılarak çıkan kişidir Kemal Sunal ve ondan başka darbeye tek başına başkaldıran oyuncu yoktur. Arabeskten de İbrahim Tatlıses ve Ferdi Tayfur da oldu. Yavuz Turgul ile evliliğinizi çok kimse bilmez. Ne oldu sonra ki ayrıldınız? Evet bunu özel hayatımız olduğu için çok dillendirmedik. Evlendikten sonra uzun yıllar gerçekten çok özel olarak yaşadım ve iki tane çocuk büyüttüm dönemde. Çocuklar kaç yaşında oldu? Kızım 27, oğlum 24 yaşında. Birlikte yaşıyoruz. Yavuz Turgul'dan 2000 yılında ayrıldım. Evlilik nasıl ve neden bitti peki? Doğal bir süreçti... Yavuz Turgul size hiç oyunculuk teklifi yapmadı mı? Bu ortak verilmiş bir karar değildi zaten. Sinemadan ayrılma benim kararımdı. Bana öyle senaryolar geldi ki, içime sindiremediğim için kabul etmedim. Oynamış olmak için yapmadım, hani öyle tuzu kuru filan durumunda da değildim. Bu bir tercih meselesi. İnsanın gözünü karartıp inanmadığı bir şeyin içinde olması gerekmiyor. Bunu ben hâlâ da yapamıyorum. Peki yıllar sonra ne değişti ki, 2001'de Yeditepe İstanbul ile tekrar oyunculuğa döndünüz? da tesadüfen oldu. TRT'den öyle bir teklifti, zaten ilk TRT ile başlamıştım, tekrar TRT dizisiyle geri döndüm. Çok heyecanlandım yıllar sonra. Kadro, yönetmen ve senaristi iyiydi. Çocuklar da oynamamı istedi, aklımı çeldiler. Sizin ilk parlamanız TRT'de 1975 yılında altı bölüm olarak yayınlanan Aşk-ı Memnu dizisinde Bihter'in üvey kızı olan Nihal rolüyle olmuştu. Şimdiki Aşk-ı Memnu dizisini izleyip karşılaştırma yapıyor musunuz? Ara ara bakıyorum, devamlı takip etmiyorum. Bizimkisi bir dönem filmiydi ve romanı tam olarak yansıtmıştı Halit Refiğ. Şimdiki gibi altı sezon sürecek bir şey değildi. Nihal çok önemli bir baş karakterdi, şimdikinde geride bir karakter. dizide çok tanınmıştım ve bu dönemde öyle bir şey olsaydı, kapıda magazinciler yatıyor olurdu. Öyle bir şey olmadığı için dönemi aklı başında atlattık. Yeni Aşk-ı Memnu'dan teklif gelse oynar mıydınız? Sanmıyorum, bilmiyorum. Ama klasik olmuş Aşk-ı Memnu'da oynamış biri olarak bu dizide oynayacağımı sanmıyorum. Yeşilçam'ın birçok ünlü oyuncusu bugün çok kötü bir hayat sürüyor. Vefasızlık mı var, kişisel hayat tarzları mı onları bu hale getirdi? Üzüntü verici bir şey tabii ki. Hiçbirimizin sosyal güvencesi yok. dönem için büyük paralar kazanıyor gibi görülebilir ama sadece biriktirdiği para ile geçiniyorlar ileride. Haliyle açıkta kalabiliyorlar. Devletin oyuncuların telif hakları noktasında büyük bir açığı söz konusu. Ben de çok para kazanmadım zaten. Dizi işi ortaya çıktıktan sonra oyuncular para kazanmaya başladı. Yeni proje ne var? En son Mahsun Kırmızıgül'ün Güneşi Gördüm filminde oynamıştım. Tuna Kiremitçi'nin aralık ayında sinemalarda gösterilecek 'Adını Sen Koy' filminde oynadım. Oynamayacağınız bir rol var mı? Büyük bir şeyler söylemeyeyim bu yaşımda (gülüşmeler) ama belli kurallarım var. zaman bile belli kurallarım vardı ve yüzden sinemayı bıraktım. Senaryo içime sindikten sonra oynamaya çalışırım. Geçmişinize bakarak duyduğunuz pişmanlığınız var mı? Hiçbir şey yok. Çünkü ben her şeyin bir nedeni olduğuna inanırım. Kötüyse bile bir ders çıkarırım ve kötünün sonunda iyi bir taraf oluyor zaten. Geçmişe de öyle büyük özlem duymuyorum. Hâlâ internet sitenizde hayran kitlelerinizin mesajları yayınlanıyor. Bunlar mutlu ediyor mu sizi? Sinemayı bıraktığım için birtakım şeyleri de koruduğuma inanıyorum. Tüm filmlerde oynamayıp aslında onların aklındaki aile filmlerinde oynamak, verdiğim kararın doğru olduğunu gösteriyor. Onun dönüşlerini bugün görüyorum. halimle kalmışım. Arabesk filmlerde oynayıp tarz filmlerde oynamış olsaydım büyü bozulabilirdi. Babanız Hayri Esen bir seslendirmeciydi. Onun sesini özlüyor musunuz hâlâ? Sesi her gün televizyonda gösterilen eski filmlerin hepsinde var. Mutlaka her gün dinliyorum. Çok canlı ve güzel bir sesti. İyi bir babaydı, hiç kırmadı bizi, hiç incitmedi. Aşk-ı Memnu dizisinde Salih Güney'i konuşturdu ve onun ağzından bana evlenme teklif etmişti kendi sesiyle. etkileyiciydi. s.zengin@zaman.com.tr *** Sadece Beşiktaş'ı değil, futbolu seviyorum Yeşilçam'dan yeşil sahalara uzanalım. Haber 1903 isimli internet sitesinde Beşiktaş'ı yazıyorsunuz. Nereden geliyor bu siyah-beyaz aşkı? Doğuştan... Babam Beşiktaşlı idi, ben de içe kapalı birisiydim. Sokaklarda sek sek oynayıp, ip atlamadım. Evde radyodan maç dinlemeye bayılıyordum, bütün spor maçlarını dinlerdim. Babam maça gitmediği zaman evde birlikte dinlerdik. Televizyonda Dünya Kupası maçları gösterilmeye başladığında birlikte izlerdik hep. Sadece Beşiktaş değil, futbolu seviyorum. Geçen gece üçte Brezilya-Arjantin maçı vardı, kalktım izledim. Kadınlara hiç öğretemediğimiz şu ofsaytı anlatır mısınız bize? Bunu kendimi hakaret olarak kabul ediyorum. (Gülüyor) Beşiktaş maçını izlerken içimden bir canavar çıkıyor. Evde kavga etmemek için tek başıma izlerim maçları. Kavga ettiğiniz oldu mu hiç? Çok. (Gülüşmeler) Söz konusu Beşiktaş'sa her türlü ederim. Yeşilçam mı, Beşiktaş mı? Beşiktaş kanımda öyle bir şekilde dolaşıyor ki, çok uç bir noktada. En unutamadığınız maç? Pancu'nun kaleye geçtiği Fenerbahçe maçı unutulmazdı. Geçen sene İnönü'de oynanan Galatasaray maçı da öyleydi. Şampiyon olunca ağladım. Hangi mağlubiyette ağladınız? Liverpool maçında çok ağlamıştım. Geçen yılki Fenerbahçe yenilgisinde de çok üzülmüştüm. Bu sene Beşiktaş'ın durumu çok iyi değil gibi sanki? Beni kızdırmaya çalışıyorsunuz sanırım. (Gülüşmeler) Ağzınızdan küfür de çıkıyor mu? Hayır etmiyorum. Çarşı bizim yerimize ediyor. (Gülüyor) Maçta küfür kadar doğal bir şey yok. Hakemlerden yana dertli olduğumuz için onlara arada bir bağırıp salladığım oluyor. Ama kendi futbolcularına bağırmaya karşıyım. Karşı tarafa sallamak hak mı? Karşı taraf rakip yani. (Gülüyor) 564676 Çatalca'da kayıplardan birinin cesedi bulundu 'da kayıplardan birinin cesedi bulundu 'da selde kaybolan yaşlarında bir kızın cesedi bulundu... 563863 "Altın Aslan" İsrailli Yönetmene 66'ncı Uluslararası Venedik Film Festivali'nde En İyi Film dalında verilen "Altın Aslan" ödülünü, İsrailli yönetmen Samuel Maoz "Lübnan" adlı filmiyle kazandı. Yönetmen Fatih Akın da "Soul Kitchen" filmiyle jüri özel ödülüne layık görüldü. Altın Aslan ödülünü kazanan İsrail filminde, 1982'de Lübnan'da yaşanan çatışmalar sırasında düşman bir bölgeye inen İsrailli paraşütçülerin hikayesi anlatılıyor. İranlı Şirin Neşat da "Erkeksiz Kadınlar" filmiyle "Gümüş Aslan" ödülüne layık görüldü. İngiliz aktör Colin Firth, "A Single Man" filmindeki rolüyle en iyi erkek oyuncu ödülüne değer bulundu. Rus aktrisi Ksenya Rappoport, "La Doppia Ora" filmindeki oyunuyla en iyi kadın oyuncu seçildi. Festivalde büyük ilgi gören Fatih Akın'ın yeni filmi komedi türündeki "Soul Kitchen"da jüri özel ödülüne layık görüldü. 564665 İnternetten gönüllü turizm elçisi oldu İnternetten gönüllü elçisi oldu ’nin Torul ilçesinde yaşayan genç, aracılığıyla tanışıp ’ye davet ettiği arkadaşlarını köyünde ağırlıyor. İlçenin Gümüştuğ köyünde ailesiyle birlikte çiftçilik yapan, Of Anadolu Teknik Lisesi mezunu Arif Gökmen Yılmaz (24), internet ortamında tanıştığı yabancı arkadaşlarını Türkiye’ye davet etti. Yılmaz’ın bu davetini geri çevirmeyen Fransız, Koreli, de ’li arkadaşı, farklı zamanlarda geldikleri Torul’da konuk edildi. Fransız Clotilde Gennet, Lea Glin ve Jehan Pages, Güney Koreli Haeyoung Choi ile ABD’li Tyler ve Rachel çiftini yaklaşık birer hafta ağırlayan Yılmaz, bu süre içerisinde rehberlik ettiği konuklarını Gümüşhane’nin en yüksek rakımlı yeri olan bin 331 metrelik Abdal Musa Tepesi’ne çıkardı. Bu tepenin yamacındaki çok sayıda buzul ve krater gölünün oluşturduğu eşsiz manzarayı onlara izletti. Türk geleneklerini konuklarına yaşatmaya çalıştığını belirten Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, iki yıl ’da turistik bir otelde çalıştığını, şimdi de internet aracılığıyla dünyanın birçok yerinden edindiği arkadaşları Türkiye’de ağırladığını söyledi. Köylerindeki yaylanın, kentin en güzel yaylalarından biri olduğunu ifade eden Yılmaz, "Yüksek rakımıyla dikkati çeken Abdal Musa Tepesi, tepenin yamacındaki buzul ve krater gölleri nedeniyle doğal tabiat parkı ilan edildi. Yalancı cenneti andıran bu yöremizin sadece yurt içinde değil yurt dışında da tanıtılması için internet aracılığıyla edindiğim arkadaşlarımı memleketime davet ediyorum" dedi. Çok sayıda arkadaşının kendisini kırmayarak geldiğini belirten Yılmaz, "Onları Torul’dan alıp önce köyümüze daha sonra yaylamıza götürüyorum. Bazen katırlarla bazen de yürüyerek Abdal Musa Tepesi’ne tırmanıyoruz. Bölgedeki buzul ve krater göllerini gezdiriyorum. Gelen arkadaşlarım çok memnun kalıyor" diye konuştu. En son ağırladığı ABD’li çiftin, evliliklerinin üçüncü yıl dönümünü Abdal Musa Tepesi’nde kardan pasta yiyerek kutladığını dile getiren Yılmaz, "ABD’li arkadaşlarım buradan çok memnun ayrıldı ve daha kalabalık bir grupla geleceklerini söyledi" dedi. 564854 Yağışlı Hava Etkisini Yitiriyor Türkiye'nin güney ve batı bölgeleri sağanak yağışın etkisinde. Bugün de (13.09.2009) etkili olacak yağışlar yarından (14.09.2009) itibaren yurdu terkedecek. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nden alınan bilgilere göre Marmara'nın doğusunda İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Balıkesir, Bursa, Bilecik ile Bartın, Zonguldak. Düzce ve Karabük'te şiddetli yağışlar bekleniyor. Aynı durum Karadeniz, İç ve Doğu Anadolu Bölgelerinin kuzeyinde de görülecek. Marmara, Ege, Akdeniz ve İç Bölgeler ile Karadeniz ve Doğu Anadolu'nun kuzeydoğusunda görülen yağışlar yarından (14.09.2009) itibaren etkisini yitirecek. Sıcaklıklar yurt genelinde 1-3 derece arasında artacak. 564718 Erdoğan'dan DTP'ye operasyon yanıtı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Bazıları çıkıyor diyor ki 'Operasyonlar dursun'. Operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki. Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur' dedi. Erdoğan, Polatlı'da Perpa Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, Hakkari'de ağustos ayında şehit düşen Jandarma Uzman Çavuş Abdullah Erkmen'in Polatlı'nın evladı olduğunu belirterek, ailesine, Polatlı'ya ve tüm millete başsağlığı dileğinde bulundu ve rahmet diledi. Polatlı'dan, şehitler diyarından bazı hususları açık açık ifade etmek durumunda olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: 'Terör sinsi ve kalleş yüzünü her fırsatta ortaya koymaya devam ediyor. Bugüne kadar nasıl tarihinde görülmemiş bir etkinlikte terörle mücadele ettiysek bundan sonra da asla taviz verilmeden devam edilecektir. Birliğimize, bütünlüğümüze, huzurumuza, kardeşliğimize kast edenlere karşı devlet olarak asli fonksiyonumuzu hakkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz. Bazıları çıkıyor diyor ki 'Operasyonlar dursun'. Sevgili kardeşlerim, operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki. Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur.  Huzur, sükunet, suhulet var da operasyon mu yapılıyor? Hayır. Eğer terör sorunu devam ediyorsa, terör sorununa karşı şüphesiz ki güvenlik güçlerinin asli görevi operasyonel olmalarıdır. Askerimizin de görevi budur, polisimizin de görevi budur. Durup dururken bunlar olamaz. Oluyorsa zaten suç işlemiş olurlar. Ama huzurumuz yerinde, asayiş berkemal, zaman niçin kalksın da güvenlik güçlerimiz operasyon yapsın? Durup dururken başına iş almaya herhalde kimsenin böyle bir hesabı, derdi... Hiçbir yönetici böyle bir şey içerisine giremez. Hiçbir emniyetteki yönetici böyle bir şeye giremez. Askerdeki yönetici de böyle bir şeye giremez, girmez. Herkes şunu çok iyi bilmeli, devletin görevi gerek kendisine karşı başkaldıran, insanına silah çeken, illegal, altını çiziyorum, örgütlere yani yasa dışı örgütlere karşı gereken mücadeleyi vermektir. Ülkesini, milletini ve hukuk sistemini korumaktır.' 'ŞEHİTLERİN ÜZERİNDEN SİYASET YAPANLAR...' Başbakan Erdoğan, özellikle bir konuya daha değinmek istediğini belirterek, şunları söyledi: 'Terörden beslenenler var. İllegal terör örgütleri de bundan besleniyor, maalesef bunun yanında şehitlerimiz üzerinden siyaset yapanlar da bundan besleniyor. Kimse şehitlerimiz üzerinden istismara kalkışmasın. Kimse şehitlerimizi istismar etmesin. Bakınız, terörle mücadele konusunda attığımız adımlar var. Bunun yanında milli birliğimize yönelik attığımız adımlar var. Son dönemlerde başlattığımız bir 'Demokratik Açılım' sürecimiz var. Bu mücadeleyi verirken şehit olan, ay yıldızlı bayrağa sarılmış tabutlar geldikçe birilerinin sevinmesini mi istiyoruz? Bunun devamıyla birilerinin mutlu olmasını mı istiyoruz? Yoksa bu işi durdurarak 'Artık hamdolsun' demeyi mi bekliyoruz?  Eğer aramızda bir barışın, birliğin, kardeşler arasındaki dayanışmanın olmasını istiyorsak bu illegal örgütleri yalnız başına bırakmamız lazım. Milletimizi onlardan koparmamız lazım. Bunu başarmamız lazım. Onun için biz kardeşlik, milli birlik dediğimiz zaman, 'Demokratik Açılım' dediğimiz zaman rahatsız oluyorlar. Dikkat edin, burası çok önemli çünkü ayaklarının altından istismar zeminlerinin kayıp gittiğini görüyorlar. Oradan nemalanıyorlar, menfaatleri orada yatıyor. Kanlı terör piyasasında rantları azalacağı için feryat ediyorlar, sıkıntıları burada. Terörün doğurduğu olumsuz psikolojiyi tahrik etmek, bu olumsuzluğun devamını arzulamak nasıl bir insafsızlıktır? Bunun üzerine siyaset yapmak nasıl bir pervasızlıktır? Biz 'Akan kan dursun, gencecik fidanlar toprağa düşmesin' diye uğraşırken gayretlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlar, bir yandan da gerilimi artırmanın gayreti içindeler. Kan akmaya devam etsin istiyorlar. Annelerin gözyaşı dinmesin istiyorlar. Ama biz de diyoruz ki 'Bu kan artık dursun, bu gözyaşı dinsin, ocaklara daha fazla ateş düşmesin'. Bütün gayretlerimiz, çabalarımız, çalışmalarımız bunun için. Onun için mücadeleye devam edeceğiz. 565037 Ayakkabılı kahraman serbest bırakılıyor ABD Başkanı George Bush'a ayakkabılarını fırlatarak dünya gündemine oturan Iraklı gazeteci Muntazar El Zeydi, hapis cezasını doldurmasının ardından yarın özgür olacak. Zeydi'nin Bağdat'taki evinde, gazetecinin serbest kalacağı için kutlamalar başlamış durumda. Evin duvarlarına gazetecinin resimleri, balonlar ve Irak bayrakları asıldı. Ailesi, aylık hapisten sonra Zeydi ile yarın Bağdat cezaevinin kapısında buluşmayı, daha sonra evde bir eğlence tertip etmeyi planlıyor. Zeydi'nin kardeşi Dargam, Muntazar Zeydi'nin güvenliğinden endişe ettiklerini, bu nedenle de kutlamaları dar çerçevede yapacaklarını söyledi. Muntazar Zeydi'nin avukatı Diya El Saadi, dün yaptığı açıklamada, müvekkilinin serbest bırakılması için engel kalmadığını ve bugün için salıverileceğini umduğunu açıklamıştı. Bu arada, Zeydi'nin hapse girmeden önce çalıştığı el Bağdadiye televizyonu, Zeydi'nin, muhabir olarak işe geri dönmesini beklediklerini açıkladı. 564694 17:07 Hong Kong’da gökdelen kazası: ölü ’da gökdelen kazası: ölü ’da yapımı süren 118 katlı bir gökdelenin platformunun çökmesi sonucu öldü.  Kovluun semtindeki “Uluslararası Ticaret Merkezi” inşaatında meydana gelen kazada bir işçi de yaralandı. Gökdelenin yapımını üstlenen Sün Hung Kai şirketi, ölen işçilerin ailelerine birer milyon Hong Kong Doları (yaklaşık 190 bin TL) tazminat ödeyecek. ’e bağlı Hong Kong Özel İdare Bölgesi Başkanı Donald Tsang, kaza yerine giderek incelemelerde bulundu. 564157 İşte gerçek Garfield İşte gerçek Garfield LONDRA Lazanyasever bir ev kedisi olan Humphrey, hık demiş Garfield'in burnundan düşmüş gibi. Hollywood'un en sevimli kedisine rakip olacak kadar şişko olan sevimli kedi İngiltere'de yaşıyor. Sophia Atrill, kedisi Humphrey'e lazanya yetiştiremiyor. 564898 19:12 Gülseren'in cesedi bulundu Gülseren'in cesedi bulunduMustafa KINALI/İSTANBUL, (DHA) 'daki sel baskınında kaybolan yaşındaki Gülseren Dursun'un cesedi bulundu. 65 yaşındaki, kendisiyle aynı adı taşıyan ninesi Gülseren Dursun ile kendileriyle komşu ailenin yaşındaki kızları Ceyda Güler'in cesetlerine ise henüz ulaşılamadı. Aramaları yakından izleyen Ceyda Güler'in babası umudunu koruyor. Çatalca Kaymakamı Yüksel Ayhan, Gülseren Dursun'un cesedinin, dedesi Nusret Dursun'u cesedinin bulunduğu yere yakın bir alandan, Yeşilköprü yakınlarından  çıktığını belirterek, “Aramalarımız sürüyor. Diğer kayıpları da bulma yönünde ümitliyiz” dedi.  Ayhan'ın verdiği bilgiye göre, aramalar karadan ve havadan çok yönlü yapılıyor. Aramalar sel baskınının olduğu ve kayıpların yaşandığı Taşköprü mevkiiinden Gölü'ne dek uzanan 2-3 kilometrekarelik çamurlu ve sel sularıyla kaplı alanda yapılıyor. Jandarma komando birlikleri, sivil savunma ekipleri, 'nin itfaiye, diğer ilgili birimleri, ,  Çatalca Belediyesi ekiplerinden oluşan 300 kişilik bir arama katılıyor. Aramalar daha çok çalılıkların olduğu yoğun bölgelerde sürdürülüyor. 564589 Selde kendimizi nasıl korumalıyıız? Marmara Bölgesi'ni teslim alan sel felaketinin ardından Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, sitesinde vatandaşlara yönelik uyarılar sıraladı. Uyarılarda sel öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılması gerekenler anlatılıyor. Resmi sitesinde yer alan uyarılardan bazıları şöyle: Selden önce: Evde değerli eşya ve önemli belgeleri yüksek yerlere kaldırın. Varsa afet ilk yardım çantasını yanınıza alın. Zarara yol açabilecek ya da zarar görebilecek eşyaları içeri alın. Su kaynakları kirlenebileceğinden, yedek içme suyunuzun olduğundan emin olun Suyun evi terk ettiği her yerden içeri de girebileceğini hatırlayın. kum torbaları temin edin. Selin kullanabileceği ark, hendek, vadi ve kanyon gibi yerlerden uzak durun. Sel sırasında: Yüksek yerlere çıkın. Asla sel suyu içinde araba kullanmayın, ölümlerin yüzde 80'inin araç içinde olduğunu unutmayın. Aracınızı selden etkilenmeyecek bir yere çekin. Sel suyu, akıntı ya da nehirlerde yürümeye çalışmayın. Hızla akan 15-20 cm derinlikteki suyun bir insanı devirebileceğini akıldan çıkarmayın. Ev yada işyerinizi boşaltmanız gerekiyorsa elektrik, vb.. kapatın. Selden sonra: Binalardaki yapısal hasarı kontrol edin. Karanlıktaysanız mum değil el feneri kullanın. Sel suyu ile temas etmiş bütün gıda malzemelerini konserve dahil atın. 563956 Sazak: Acılardan ders alınmıyor Toplantının “Siyasal Cinayetler” konulu oturumunda konuşan yazarı Derya Sazak, ’de gazetecilerin, siyasetçilerin ve sendikacıların hep benzer acılara tanıklık ettiğini belirterek, “Ama maalesef bu acılardan ders alınmıyor. yüzden tekrar tekrar yine aynı tuzaklara düşüyoruz. yüzden saldırganlar hâlâ dışarıda dolaşıyor” dedi. “Katliamların, çetelerin, derin devletin üzerine gidilmediği sürece olayların çözülemeyeceğini” vurgulayan Sazak, girişimlerine karşı topluca durmamız lazım. Yoksa demokrasiyi koruyamayız” diye konuştu. 564496 Temelkuran Evren'e öyle sözler dedi ki 12 Eylül darbesinin idam ettiği ve 25 yıl boyunca mezarı bulunamayan Veysel Güney üzerine Ethem Dinçer’in 6.9. 2009 tarihinde Radikal-2’de yayımlanmış ‘Beni hatırladın mı general?’ yazısına devam olarak... Bana bak general! Yüzüme iyi bak! Çünkü general, benim çocuğum da bana benzeyecek. Aklında tut yüzümü. Aklında tut, çünkü general, er ya da geç senin torunun, benim çocuklarımdan özür dileyecek. Sen torununa hesabını vermediğin cinayetleri miras bırakıyorsun. Torunun senin gibi olmayacak general. Ama benim çocuğum aynı bana benzeyecek.  Torunun general... Senin torunun general, senin yaptıklarını benim yazdıklarımdan öğrenecek. Alman çocuklar Yahudilerden nasıl özür diliyorsa her gün, şimdi, senin torunun da, hiç işlemediği günahlar için, benim çocuklarımdan özür dileyecek.  Bana iyi bak general! Sen bu memleketin ümüğüne çöktüğünde ben sekiz yaşındaydım. Bir sabaha karşı annem ağladı. Babamın yüzü ihtiyarlamıştı sabah. Ben böyle bildim senin ne mal olduğunu. Ben sabahı unutmam general. Kitaplar okudum, hikâyeler dinledim. Sen, suçlarınla başka bir ülke, günahlarınla başka bir insan yaratmak istedin. Ama bak işte, ben olmadım. Ben general, sana karşı kazanılmış bir zaferim. İşte burada yazıyorum. Bana iyi bak general! Çünkü bu memlekette benden çok var. Zalimleri hecele... Bana bak general! Sen darağaçlarını kurduğunda ve Kürtleri Diyarbakır Cezaevi’nde ‘Co’ adlı bir ite selam durdurduğunda ben, dokuz yaşındaydım. Sen yazdırmadın, konuşturmadın, senin gibilere memleketi suspus selam durdurdun, unutturdun. Ama şu işe bak ki general, ezberden sayabilirim hepinizin adını, soyadını. Bana iyi bak general! Çünkü benim çocuğum da bana benzeyecek. Tıpkı benim gibi olacak da; okumayı zalimlerin adlarını heceleyerek sökecek. Böyle bir ülke... Söylesene general, ben niye Commer’in ismini biliyorum? Co’yu neden bilmeliyim ben? Kaç kadına copla tecavüz edildiğini, insanların foseptik çukurlarında bekletildiğini, Mamak’ta başlarından aşağıya boşaltılan suyla ayakları buzlu zemine yapışmasın diye zıplayan çıplak adamları niye bilmeliyim? Bi’ deyiversene general, babasının çocuğuna tecavüze zorlandığını niye öğrenmeliydim? İdam sehpalarında adamların kendi taburelerine tekme attığı niye rüyama girmeliydi daha 16 yaşımdayken? Erdal Eren’in yüzü niye aklına kazınsın bir çocuğun daha 10 yaşında? Bütün bunlar olmamış gibi yapan bir ülkede yalan söylememeyi öğrenerek nasıl büyür bir çocuk bilir misin general? Nasıl okur, nasıl gazeteci olur? ‘Hayır duam’ Ben sekiz yaşındaydım ve sen gelip bana böyle bir hayat verdin, böyle bir ülke, böyle insanlar. Zalimlerin isimlerini unutmamam gereken bir ömür verdin. General, sen beni, çocuklarıma bunları öğretmeye mecbur ettin. Bana bak general! İyi bak general. Adımı ezberle. İyi bak general. Çünkü benim çocuğum da bana benzeyecek. 564424 Ne konuştular? Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran'daki resmi temasları kapsamında İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad tarafından kabul edildi. Ahmet Davutoğlu, İran Dışişleri Bakanı Menuçehr Mutteki ile görüşmesinin ardından akşam saatlerinde İran Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Mahmud Ahmedinejad ile biraraya geldi. Ahmedinejad, Davutoğlu ile görüşmesinde, bölge ülkeleri arasındaki işbirliğinin yine bölge halkları için istikrar, huzur ve kalkınma anlamına geldiğini söyledi. Ahmedinejad, ''büyük ve zorba güçlerin zayıflamaya başladıkları bir süreçte'' bölge ülkeleri özellikle de İran ve Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesini ''zorunlu'' olarak değerlendirdi. Türkiye ve İran'ın birbirlerinin dostu ve kardeşi olduğunu vurgulayan Ahmedinejad, ''İran ve Türkiye'nin gelişmesi, iki ülke halkının, bölgenin ve dünyanın yararınadır'' dedi. Ahmedinejad, iki ülke arasında başta enerji olmak üzere tüm alanlardaki ilişkilerin daha da gelişmesi gerektiğini bildirdi. Davutoğlu da iki ülke arasındaki işbirliği potansiyelinin oldukça fazla olduğunu belirterek, ''İran ve Türkiye ilişkilerinin gelişmesi günümüz şartlarında zaruridir'' diye konuştu. Ahmedinejad'ı, yeniden cumhurbaşkanlığı görevine seçilmesinden dolayı kutlayan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yazılı mesajını da Ahmedinejad'a iletti. Bu arada Davutoğlu'nun, İran Meclis Başkanı Ali Laricani ile de görüştüğü öğrenildi. Davutoğlu'nun, yarın da İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri ve Nükleer Başmüzakereci Said Celili ve diğer yetkililerle biraraya gelmesi bekleniyor. 564163 Kürdandan Kabe maketi Kürdandan Kabe maketi DIŞ HABERLER Eski bir TV sunucusu olan Stan Munro, yıldır dünyanın dini ve tarihi en değerli yapılarının kürdandan maketlerini yapıyor. Bu iş için milyona yakın kürdan kullanan Munro'nun yaptığı şaheserler arasında Mescid-i Haram, Kabe, Sultanahmet Camii, Big Ben, Sidney Opera Binası, Vatikan'daki St Peter's Meydanı, Tac Mahal, İngiltere'deki Kule Köprüsü gibi yapılar bulunuyor. 564044 Şehit aileleri dava açmak için TSK'dan rapor bekliyor Skandalın ardından bombayı nöbette uyuduğu gerekçesiyle ceza için er İbrahim Öztürk'e verdiği ileri sürülen Teğmen Mehmet Tümer, 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde tutuklanmıştı. Oğullarının bilerek ölüme terk edildiğini düşünen şehit aileleri, sorumlular hakkında dava açmaya hazırlanıyor. Aynı olayda şehit olan er İbrahim Yaman'ın babası Adem Yaman, "Genelkurmay'ın olayla ilgili otopsi raporunu bekliyoruz. 22 gün geçti ama halen gelmedi. Rapor elimize ulaşır ulaşmaz hem avukat tutup dava açacağım hem de kamuoyu ile paylaşacağım. Oğlumun hakkını sonuna kadar arayacağım." ifadelerini kullandı. 564180 Okul alışverişlerinde özel fırsatlar Okul alışverişlerinde özel fırsatlar 2009- 2010 öğretim yılında okul alışverişlerinin vazgeçilmez adreslerinden biri olmaya devam eden Ender Mağazaları, Ender Karta peşin fiyatına taksit, normal kredi kartlarına taksit yaparak, uygun fiyat kaliteli ürünler politikasına devam ediyor… Okul reyonlarında, her ihtiyaca yönelik okul kıyafetleri, okul önlükleri birbirinden kaliteli ve rahat ayakkabılar, renkli ve kullanışlı okul çantaları, okul pantolon ve gömlekleri ayrıca çocuk kaban, pardösü, eşofman takımı ile tüm öğrencileri mağazalarına bekliyor. 564368 Çatalca'da selde kaybolanları arama çalışmaları devam ediyor Büyükşehir Belediyesinden yapılan yazılı açıklamada, kurtarma birliklerinin Çatalca İtfaiyesinde durum değerlendirmesi yaptıktan sonra, arama çalışmalarına başlayacağı belirtildi. Açıklamada, bugünkü çalışmalara 32 itfaiye personeli, AKOM arama kurtarma birliği, 25 personel, bot, iş makinesi ve aramada kullanılan köpeklerin de katılacağı kaydedildi. 564434 Meteoroloji'den kum fırtınası uyarısı! 'den kum fırtınası uyarısı! ve çevrelerinde toz ve kum fırtınası bekleniyor. Devlet İşleri Genel Müdürlüğünden yapılan "Meteorolojik uyarıda", Batman, Siirt, Şırnak, Hakkari ve Mardin çevrelerinde saat 18.00’e kadar toz ve kum fırtınasının beklendiği bildirildi. 564932 'Topbaş'ın kaçak çiftliği' haberi yalanlandı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş'ın Tuzla Akfırat'ta bir çiftliğinin bulunmadığı bildirildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığından yapılan yazılı açıklamada, bugün bir gazetede ''Topbaş'ın çiftliği derede ve kaçak'' başlıklı bir haberin yer aldığı anımsatıldı. ''Tuzla-Akfırat'ta dere yatağında Başkan Topbaş'a ait çiftlik'' haberindeki iddiaların ''gerçek dışı olduğu'' ifade edilen açıklamada, şunlara yer verildi: ''Söz konusu asılsız iddia yerel Çağdaş Tuzla gazetesi tarafından da yayımlanmıştır. Tuzla Akfırat'ta Başkan Sayın Kadir Topbaş'a ait bir çiftlik bulunmamaktadır. Söz konusu yer Kadıköy Saray'a aittir ve Saray Muhallebicisi ile hiçbir ilgisi yoktur. 1982 yılında maliklerince satın alınmıştır. Burada yapılan bazı ilave yapılar nedeniyle adı geçen işletme sahipleri belediyle ile davalık olmuş ve yargısı halen sürmektedir.'' 564261 Kazakistan'da yangın: 38 ölü Acil Durumlar Bakanlığı tarafından yapılan, ülkenin güneyindeki Taldikorgan kentinde bulunan klinikte sabah erken saatlerde çıkan yangının 650 metre karelik alana yayıldığı kaydedildi. Yetkililer, kurtarma görevlilerinin yangın sırasında 40 kişiyi binadan çıkarmayı başardığını belirtti. Yangının çıkış nedeni konusunda henüz bilgi bulunmuyor. Güvenlik kuralları ihlalleri nedeniyle kaza ve yangınların sık meydana geldiği eleştirileri getirilen Kazakistan'da, Acil Durumlar Bakanlığının verilerine göre bu yılın ayında yaklaşık 10 bin yangın çıktı. 564466 Vergi ve hurda indiriminde gözler hükümette Küresel krizle durağanlaşan piyasalar, ÖTV ve indirimleriyle hareketlenmişti. Ancak, indirimler 30 Eylül'de sona eriyor. Uygulamanın devam edip etmeyeceğine Ekonomi Koordinasyon Kurulu karar verecek. 16 Mart tarihinde uygulamaya giren ÖTV ve indirimi, en çok elektronik ve beyaz eşya ile mobilyada yüzleri güldürdü. Vergi indirimi bu ayın sonunda sona erecek. Gözler şimdi, ekonomi yönetimi ve hükümette. Maliye Bakanlığı, vergi indirimlerinin bitirilmesi eğiliminde. Ama sektörünün yeni dönemde bu kez hurda indirimiyle desteklenmesi gündemde. Hurda indirimi çalışmasında kalıcı indirim, indirimin araç sahibine yapılması, yararlanacak kişinin en az yıl süreyle araca sahip olması gibi koşullar üzerinde duruluyor. Bakanlık, vergi indirimleri için "etki ve sonuç analizi" çalışması yaparak, Ekonomi Koordinasyon Kurulu'na sunacak. Vergi indirimlerinin devam edip etmeyeceğine Bakanlar Kurulu karar verecek. 564239 Kazakistan'da klinikte yangın faciası: 38 ölü Acil Durumlar Bakanlığı tarafından yapılan, ülkenin güneyindeki Taldikorgan kentinde bulunan klinikte sabah erken saatlerde çıkan yangının 650 metre karelik alana yayıldığı kaydedildi. Yetkililer, kurtarma görevlilerinin yangın sırasında 40 kişiyi binadan çıkarmayı başardığını belirtti.     Yangının çıkış nedeni konusunda henüz bilgi bulunmuyor. Güvenlik kuralları ihlalleri nedeniyle kaza ve yangınların sık meydana geldiği eleştirileri getirilen Kazakistan'da, Acil Durumlar Bakanlığının verilerine göre bu yılın ayında yaklaşık 10 bin yangın çıktı. 564147 Denizli beni şaşırttı Denizli beni şaşırttı Maçtan önce Beşiktaş'ın kadrosunu eline aldığında şaşırdığını ifade eden Rijkaard, “Tek hatamız golden sonra skoru korumaya yönelik futbolumuzdu" dedi. G.Saray Teknik Direktörü Frank Rijkaard, Beşiktaş'ın sahaya sürdüğü kadronun kendisini şaşırttığını belirterek başladığı değerlendirmesinde tek hatalarının golden sonra skoru korumaya gitmeleri olduğunu söyledi. Maça hızlık başladıklarını ve baskıyı iyi yaptıklarını kaydeden Hollandalı çalıştırıcı, oyunu yavaş kurmaları ve sorumluluk almamaları nedeniyle kalelerinde pozisyonlar gördüklerini belirtti. Takımın yüzde 90'ının milli takımlardan yorgun döndüğünü vurgulayan deneyimli teknik adam, böyle bir süreçte alınan bu galibiyetin önemine değindi: "Milli maçlardan sonra gelen maçlar her zaman zor olur. nedenle bizim için çok önemli bir galibiyetti. Ve bu nedenle futbolcularımı tebrik ediyorum. Galibiyet için çok büyük bir efor sarfettiler." Toroğlu'na göre Franco atılmalıydı Maçın 57. dakikasında hakem Bülent Yıldırım'ın verdiği karar skora etki etti. Karşı karşıya pozisyonda Serdar Özkan'ın topunu ceza sahası dışında elle önleyen Leo Franco'nun müdahalesine hakem 'devam' dedi. Maç sonrası Erman Toroğlu yorumunda 'Bariz gol şansı' olarak değerlendirdiği pozisyonda hakemin kararının yanlış olduğunu Leo Franco'nun kırmızı kartla atılması gerektiğini belirtti. 564025 Teselli Adnan Polat’tan Ailesiyle birlikte maça gelen Başkanı karşılaşmadan büyük üzüntüyle ayrıldı Sarı-kırmızılı önce hocayla, “, şampiyon yap bizi!”, daha sonra da başkanla “Yeter, yeter” diyerek alay etti. Ancak Başkanı siyah-beyazlıların başkanını teselli etti, üzüntüsünü hafifletmeye çalıştı. Yönetimden hocaya eleştiri yöneticiler, farklı yenilginin faturasını Mustafa Denizli’ye çıkardı. Hocanın sahaya sürdüğü kadroya şaşırdıklarını belirten siyah-beyazlılar, “, kenarıda oturuyor, Nihat forvet oynuyor. Nihat golcü değil ki” diye tepki gösterdiler. İnanılmaz goller kaçıran ’ı da tenkit eden idareciler, hoca konusunda şu an bir düşüncelerinin bulunmadığını ifade ettiler. 564461 Şövalye aşklar ve Çetinkaya Hikmet Çetinkaya, okurları her ne kadar hayatın güzelliklerine, renklerin coşkusuna, şiirsel monologlarla davet ediyorsa da satır aralarında toplumsal soru ve sorunlara rastlamayacağız demek değil bu. Çünkü rastlıyoruz; illa ki ve iyi ki... Yoksa çevremizde kilitlenen zehirli çağı kanıksarsak şiirin, hayatın değerini nasıl bilirdik? Şimdi başlamalı okumaya zira, Yasak Mor Şehir’in gizemli havasına dair en az betimcisi Victor Segalen kadar içten bir soluk, ilk yazısı... Aşk serkeşi iki yürek tarafından sınırlar ötesi atılan acı-tatlı bir tirad! Sonra Çetinkaya sever İyonya denizi bir laciverdin içine saklamayı sevdaları, şövalye aşkları... Odisseus’u dinlemeyi ve geçmişi anımsamayı... Rodos’ta eski çarşıda gezerken gecesinde kaybolan yıldızlar gibi kayboluverir okurları, yol iz sürerken yitik sevdalarını anımsar. Kaldırım taşı döşeli alanda Toreador’u arar, bir kahve içer çınar ağacının altında, nargilesinde tükenen tömbekisini tazeleyen ak sakallı ihtiyarla konuşurlar uzun uzun. Derken göğün mavisi yitince haykırır Çetinkaya dize tadında satırlarında, “Ey aşk, ey aşk! Mavi yüzün görünmüyor...” diye... Tıpkı bir çocuk gibi oturduğu hep güneşli göğün altında yürümeyi düşler... Ölümsüz tanrıların insanları nasıl kıskandığına tanık olur... Bulut sürülerinde bile sevdayı yakalamasını bilir. Yaralanır, berelenir, üç yarası derinleşir de derinleşir: Sevda yarası, ölüm yarası, yaşam yarası... Gülüp geçer sevgili bir yazısında... Bertolt Brecht’i oynar kimseye çaktırmadan ve der ki: “Toptan tüfekten daha fazla ölüyordu insanlar Çok daha kötü binalarda yaşayanlar...” Yılmaz, direnir yazıları çatık kaşlı beyefendilere: “Çoğunluk için savaş müthişti Ama artık sona ermişti Ve acılarla dönüldü eve? Ve savaşın faturası başlandı ödenmeye...” Önce meydanları, caddeleri, sokakları tanıyan, hüznü ve sevdayı en uysal öğütlerle büyüten, cezaevlerini, işkenceleri gören ama umudunu yitirmemeyi başaran yürekler... Gözlerde yanan giz, ufuklarda kaybolan gemiler, rengi kaykılmış göklere veda azmiyle yelkenlerde şahlanan duygular... Kadifemsi kadim geceler, uzaklarda aranan sevgili, balıkçıların ıslıkları, berekete açılan eller... Yüzünde bitip tükenmez bir yangı, yüreğine bir güvercin bırakılı... Öyleyse öte durun yalnızlık, dikenli teller, kana yeminli silahlar, öte dur ölüm! Dachau şarkısında söylendiği gibi, “insan kal kardeşim...” Ve Vladimir Mayakovski, F. Garcia Lorca, Cemal Süreya, Volfgang Von Goethe, Karacaoğlan, Egito Gonçalves, Allen Ginsberg, Atillâ İlhan, Edip Cansever, Guillaume Apollinaire, Lorand Gaspar, Clement Marot, Dom Moraes, Antonio Machado, Octavio Paz, Pir Sultan Abdal, Jose Marti, Louis Aragon, Aleksandros Matsus, Cesare Pavese, Anna Ahmetova, Ahmet Cemal’e selam ki ne selam.. Okur şanslı, konuşabilecek onlarla Çetinkaya’nın monologlarına yerleştirerek kendini... “Gözbebeklerimizdeki kırlangıçlar göçmezlerdi güneye” dedik Çetinkaya ile birlikte. Meydanlarda çoğaldık kıskanç zamana yenik düştüğümüz halde. Kimimiz Che’ye hayrandık, Fidel’e, Lenin’e, Mao’ya taptık; kimimiz ölüme gittik Niksar’da, Nemrut’ta. Hiç yılmadık satırlarında Çetinkaya’nın... Hep sevdik, âşık olduk. Sarhoş olduk liman kentlerinde, avare olduk eski sokaklarda; karaya vurduk yunuslar gibi, cehennemin orta yerine düştüğümüz de oldu. Ama yılmadık, yıldıramadılar. “Sevdanın Adresi Belli Değil”in sözüne kulak verirsen başka neler mi olacak ey okur? Filiz süren bir sessizlikle uzatacaksın elini aydınlığa... Hüznü toplayacak ama abartmayacaksın. Islak yeleli atlar özgürlüğün geç günlerini getirecek. Sevgililer coşkularıyla buluşacaklar meydanlarda. Yedi renk görkemindeki tüm sevinçler yeryüzünün tüm sabahlarını aydınlatacak. Büyümeyen umutlarını toplayan cadılar, genç sevdalarını çalan büyücüler, ülkenin karanlığında koşturan yobazlar, silahlarını kusturan güçler sizleri hiçbir zaman yıldıramayacak. Hiçbir zaman... 565032 Gençlerbirliği:1 Eskişehirspor:2 :1 Eskişehirspor:2’deki maçının ilk yarısı konuk ekibin 2-1 üstünlüğüyle tamamlandı. Karşılaşmanın 10. dakikasında Harbuzi’nin ceza alanına gönderdiği topa Kahe kafayla vurdu, ancak meşin yuvarlak kalenin üstünden auta gitti. 21. dakikada son çizgiden Burhan’ın içeriye çevirdiği topu pas içinde kontrol eden Kahe, sol ayağıyla aşırtma bir vuruşla topu ağlarla buluşturdu: 1-0 23. dakikada İlhan’ın ceza alanınından kafayla uzaklaştırmak istediği topa Doğa çok sert vurarak meşin yuvarlağı filelere gönderdi: 1-1 36. dakikada Burhan, kendi ceza sahasının solundan aldığı topu Harbuzi ile buluşturdu. Tozo, orta sahada Harbuzi’den aldığı pası uygun durumdaki Kahe’ye aktardı. Kahe ile karşı karşıya kalabileceği pozisyonda topu ofsayt durumundaki Mustafa’ya vermeyi tercih edince önemli bir pozisyonu değerlendiremedi. 45 2. dakikada Burak’ın sağ çaprazdan kullandığı serbest atışta ceza alanında Gençlerbirliği defansına çarpan top ağlarla buluştu: 1-2 Karşılaşmanın ilk yarısı ’un 2-1 üstünlüğüyle tamamlandı. Bu arada maçın 24. dakikasında Eskişehirsporlu taraftarların yer aldığı tribünde olay çıktı. Koltukları kırarak sahaya atan taraftarlara emniyet görevlileri müdahale ederken polis memurunun başından yara aldığı görüldü. Stat: Hakemler: Mustafa Ali Saygın Ögel, Hakan Yemişken Gençlerbirliği: Serdar, Orhan, İlhan, Radeljic, Aykut, Burhan, Harbuzi, Cem Can, Tozo, Mustafa, Kahe Eskişehirspor: Ivesa, Koray, Vucko, Murat, Burak, Bülent, Doğa, Mehmet, Ümit, Goller: Dk. 21 Kahe (Gençlerbirliği), Dk. 23 Doğa, Dk. 45+2 Burak (Eskişehirspor) Sarı kartlar: Dk. 12 El Saka (Eskişehirspor), Dk. 45 İlhan (Gençlerbirliği) 564546 Erzurum, 2011 Kış Olimpiyatları'na hazırlanıyor Ahmet Küçükler, 2011 Kış Olimpiyatları öncesinde ilklere imza atacaklarını belirterek, Erzurum'u Avrupa standartlarında bir şehir haline getireceklerini savundu. 2011 öncesinde peyzaj ve imar çalışmalarında tempoyu arttırdıklarına vurgu yapan Küçükler, amaçlarının yerli ve yabancı turistlerin ihtiyaçlarına yanıt verecek ve hafızalardan silinmeyecek çağdaş bir şehir oluşturmak olduğunu dile getirdi. Küçükler, "2011 öncesinde şehrimizin görüntüsünü zenginleştireceğiz. Bunun için çalışmalarımız devam ediyor. Park ve bahçe çalışmalarına ağırlık verdik. Ayrıca şehrimizin güzel görünmesi için binaların dış cephelerinin değiştirilmesine de destek oluyoruz." diye konuştu. 563607 Türk tarafı başkanlık sistemine dönüyor Kıbrıs Rum yönetimimin, Kıbrıs sorununun çözümümü amaçlayan müzakerelerde, Kıbrıs Türk tarafının 10 Eylül Perşembe günü yapılan görüşmede, ''federal yürütme'' konusunda yaptığı yeni önerileri, ''siyasal istikrarsızlık tehlikesi içerdiği'' gerekçesiyle kabul etmediği bildirildi. Buna göre Kıbrıs Türk tarafı, ''Başkan ve başkan yardımcısının olacağı bir başkanlık sistemini kabul etti ve Annan Planı'nda öngörüldüğü gibi İsviçre tipi başkanlık konseyine ilişkin önceki talebini kısmen terketti. Başkan ve başkan yardımcısının iki toplum vatandaşlarınca doğrudan seçilmesi yerine senato tarafından seçilmesini ve senato düzeyinde en az tur seçim yapılması'' önerisinde bulundu. Rum Fileleftheros gazetesi, Kıbrıs Türk tarafının müzakere masasına koyduğu ''yürütme'' ile ilgili yeni önerisinin, öncekinden farklı olmasına karşın Rum tarafınca kabul edilemeyeceğini bildirdi. -TÜRK TARAFININ ÖNERİLERİ- Türk tarafı, yürütmeyle ilgili sunduğu öneride, ortak oy pusulasıyla seçime gidilmesini önerdi. Türk tarafı, kurulacak ortak devletin başkanı ve başkan yardımcısının belirlenmesiyle ilgili, ''başkan ve başkan yardımcısını, ait oldukları toplumlar seçer'' biçimindeki klasik düşüncesini değiştirererek, Türk ve Rum'un yer alacağı ''ortak seçim pusulası'' önerdi. Havadis gazetesinde yayımlanan Türk tarafının önerisine göre, ortak oy pusulasında yer alacak Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum, başkan ve başkan yardımcısı adayları, seçilmek için Türk ve Rum senatörlerin yüzde 50 desteğini almaları gerekiyor. Kıbrıs Türk tarafının yürütme konusundaki yeni önerisi şöyle: ''Seçim Yöntemi: 1. Başkanlık üyelerini (başkan ve başkan yardımcısı) senato seçecek. 2. Başkanlık üyeliğine aday olabilmek için senatör olmak şart. Böylece, başkanlık konseyi üyeleri halkın onayını da almış olacaktır. 3. Başkanlık üyeliği için bir Türk ve bir Rum aday ortak oy pusulasıyla (single ticket) seçime katılacaklardır. 4. Seçimin birinci turunda, ortak listeler arasında her iki toplumdan gelen senatörlerin ayrı ayrı yüzde 50'sinin desteğini almış olan liste seçimi kazanacaktır. 5. İlk turda hiçbir liste bu çoğunluğu elde edemezse ikinci tura geçilecektir. 6. İkinci turda yine ortak listeler yarışacak ve listelerden herhangi biri her iki toplumdan gelen senatörlerin ayrı ayrı yüzde 50'sinin desteğini alırsa, liste seçimi kazanacaktır. İlk turun sonuçlarını değerlendiren siyasi partiler ikinci turda farklı ortak listeler oluşturabileceklerdir. 7. İkinci turda da hiçbir liste seçimi kazanamazsa, üçüncü tura, ikinci turda en yüksek oyu alan iki liste kalacaktır. 8. Üçüncü turda iki listeden herhangi biri her iki toplumdan gelen senatörlerin ayrı ayrı yüzde ellisinin desteğini alırsa seçimi kazanmış olacaktır. 10. Üçüncü turda da sonuç alınamazsa, iki yöntemden biri uygulanabilir: a) Bakanlıkların toplumlar arasındaki paylaşımı dikkate alınarak, her bir siyasi parti senatoda sahip olduğu senatör sayısı oranında bakanlık kazanacaktır. Başkanlık üyeleri en büyük iki partinin başkanları olacaktır. Başkan ve başkan yardımcılığı bu iki partinin liderleri arasında rotasyona tabi olacaktır (her biri altı ay). b) Her iki toplumda en çok oyu almış olan iki partinin başkanları başkanlık üyesi olarak atanacak ve hükümeti bunlar kuracaktır. Başkan ve başkan yardımcılığı bu iki partinin liderleri arasında rotasyona tabi olacaktır (her biri altı ay). Her iki durumda da, oluşacak koalisyon bir seçim hükümeti olacak ve bir yıl sonra erken seçime gidilecektir. Bu sebeple, senatörlerin ilk dört turda bir liste üzerinde uzlaşarak erken seçim ihtimalini ortadan kaldırmak isteyecekleri düşünülebilir. Ayrıca, her durumda bir hükümet kurulacağından, toplumlardan herhangi birinin seçimi bloke etme ihtimali de ortadan kalkmış olacaktır. 11. Başkanlık kurulu üyeleri kendi bakanlarını senato dışından atayacaklardır.'' -RUM TARAFI KABUL ETMİYOR- Filelefheros gazetesi, ''Türk tarafının, dönüşümlü başkanlığı güvence altına alan ve başkan ve başkan yardımcısının seçilmesini senatoya havale eden'' yeni önerisinde ''boşluklar da bulunduğunu ve siyasal istikrarsızlık ve anarşi doğmasının ön koşullarını yarattığını'' ileri sürdü. Türk tarafı, dönüşümlü başkanlık konusunda; başkanlığı yıl Rum ve yıl Türk temsilcinin yürütmesi yerine, ya yıl Rum, yıl Türk, ya da yıl Rum, yıl Türk olmasını öneriyor. Kıbrıs Rum tarafı bu öneriyi kabul etmiyor, ancak görüşülmesi için daha zaman bulunduğunu düşünüyor. Kıbrıs Rum tarafı da ortak liste ve oylama felsefesini değiştirmeksizin, başkan ve başkan yardımcısının doğrudan halk tarafından seçilmesine ilişkin yeni öneri sundu. Rum önerisinin ağırlıklı oyla ilgili olduğunu yazan gazete, önceki öneride ağırlıklı oy yüzde 30 civarlarındayken, yeni öneride bu oranın yüzde 40'a yükseltildiğini bildirdi. -İLK TURDA FEDERAL YÜRÜTMEDE GÖRÜŞ AYRILIĞI VARDI- Kıbrıs müzakerelerinin ilk turunda, ''Yönetim ve Güç Paylaşımı'' başlığı altında görüşülen ''federal yürütme'', bu başlık altında ele alınan konularda, hiçbir yakınlaşma sağlanamayan tek konu oldu. Rum tarafı burada, başkan ve başkan yardımcısının tek liste üzerinden ve ağırlıklı oyla doğrudan halk tarafından seçilmesini öngören bir başkanlık sistemi önerirken, Kıbrıs Türk tarafı ise üyelerinin senato tarafından ve tek liste üzerinden ayrı ayrı çoğunlukla seçileceği, İsviçre modelindeki gibi bir başkanlık konseyi sistemi önermişti. 564510 İşyeri kayıtlarının geçersiz sayılması SGK mevzuatında işyeri kayıt ve belgelerinin geçersiz sayılması Resul KURT                5510 sayılı Kanunun Kurumca verilecek İdarî Para Cezaları başlıklı 102. maddesi hükmüne göre, işverenin yasal kayıt ve belgeleri saklama yükümlülüğünün yanında kayıtları usulüne uygun tutma zorunluluğu da bulunmaktadır. Kanun, kayıtların tutulmasında şekil şartına önem vermiş ayrıca tutulması zorunlu olan ücret tediye bordrosunda bulunması gereken bilgileri de tek tek saymış, aksine işlem yapan işverenlere ise cezai yaptırımlar getirmiştir. Kanunun 102. madde metnine göre usulüne uygun tutulmayan kayıtlar geçersiz sayılmış, her bir geçersizlik hali için ayrı ayrı idari para cezası yaptırımını uygulamaya koymuştur. Yürürlüğü 5510 sayılı Kanunla kaldırılan 506 sayılı Kanunun 140. maddesinde kayıt geçersizliğine cezai yaptırım getirildikten sonra hangi kayıtların geçersiz olacağının yönetmelikle düzenleneceği hüküm altına alınmış, geçersizlik halleri de SSİY’de tek tek sayılmıştır. Geçersizlik hallerinin kanunda sayılmayıp atıf yapılan SSİY ile düzenlenmesi evrensel bir nitelik taşıyan “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesindeki “Kanun’un açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanun’da yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hüküm olunamaz. İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz. Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.” hükmü doğrultusunda geçmişte sıklıkla eleştirilmiştir. 5510 sayılı Kanunda geçersizlik hallerinin tek tek sayılması ile bu eleştiriler bir anlamda son bulmuştur. Buna göre Kanunun 102. maddesinde sayılan ve Yönetmeliğin ise 111. maddesinde ise ayrıntılı olarak açıklanan geçersizlik halleri şunlardır. -Kullanılmaya başlanmadan önce tasdik ettirilmesi zorunlu olduğu hâlde tasdiksiz tutulmuş olan defterlerde sigorta primine esas kazanç (SPEK) ödemeleri bulunan aylar, -Kanunî tasdik süresi geçtikten sonra tasdik ettirilmiş olan defterlerin tasdik tarihinden önceki SPEK ödemeleri bulunan aylar, -İşçilikle ilgili giderlerin işlenmemiş, eksik veya fazla işlenmiş olduğu tespit edilen defterlere ilişkin aylar, -Gerçek ve fiilî çalışmaya dayanmadığı hâlde, kayıt ve belgelerde ücret tahakkuk veya ödemesi bulunan aylar, -Sigorta primleri hesabına esas tutulan kazançların kesin olarak tespitine imkân vermeyecek şekilde usulsüz, karışık veya noksan tutulmuş defterlere ait aylar, -Herhangi bir ay için sigorta primleri hesabına esas tutulması gereken kazançların ve kazançlarla ilgili ödemelerin ayın dâhil bulunduğu hesap dönemine ait defterlere işlenmemiş olması hâlinde aylar, -4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu gereğince bilanço esasına göre defter tutulması gerekirken işletme hesabı esasına göre tutulmuş defterlerde, sigorta primine esas kazanç ödemelerinin ilgili olduğu aylar, -Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasında getirilen hükümler doğrultusunda yapılan inceleme sonucunda, işin yürütümü için gerekli olan sigorta primine esas kazanç tutarının Kuruma noksan bildirilmesi dolayısıyla re’sen tahakkuk yapılan ay veya aylar, -Durum tespiti, kamu kurum ve kuruluşları ile 5411 sayılı Kanun kapsamındaki kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden çalıştığı tespit edilen sigortalıların kaydedilmemiş ücret tediye bordrolarının ait olduğu ay veya aylar, -Kamu idareleri ile 5411 sayılı Kanun kapsamındaki kuruluşlardan alınan kayıtlardan tespit edilen ücretin altında ücret tahakkuklarının bulunduğu aylar, -Tasdikli sayfalarının dolması üzerine, yeni defter tasdiki yerine, belgeli bilgilerin yazım sayfaları kalmayan defterin tasdiksiz sayfalarına kaydedilen ay veya aylar’a ait kayıtlar  geçersiz sayılacak ve işverene cezai yaptırım uygulanacaktır. 5510 sayılı Kanun, işyerine ait defter, kayıt ve belgelerin ibraz edilmemesine uygulanacak idari para cezalarını üçlü bir tasnife tabi tutmuş, işletmenin defter tutmakla yükümlü olup olmadığı ve tutulacak defterlerin niteliğini de dikkate alarak ayrı miktarlara para cezaları getirmiştir. Kanunla, bir anlamda küçük işletmeye az, büyük işletmeye ise nispeten daha çok ceza öngörmüştür. Yasa hükmüne göre, yasal süre içinde kayıt ibraz edilmemesi halinde, bilanço hesabına göre defter tutmakla yükümlü olan işverenlere 12, diğer defterleri (işletme, serbest kazanç defteri, v.b. defterler)  tutmakla yükümlü olan işverenlere 6, defter tutmakla yükümlü olmayan işverenlere ise asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanacaktır 563829 Rijkaard'tan oyuncularına tebrik Galatasaray Teknik Direktörü Frank Rijkaard, maç öncesinde Beşiktaş'ın kadrosunu gördüklerinde şaşırdıklarını söyledi. Hollandalı teknik adam, Beşiktaş maçının ardından düzenlediği basın toplantısında, rakipte beklemedikleri isimlerin maça başladığını vurgulayarak, ''Maç kadrosu geldiğinde biraz şaşırdık, çünkü rakipte beklemediğimiz isimler vardı. Ama böyle olmasına karşın maça çok iyi başladık, onlar da adaptasyon dönemi geçirdiler. İlk golü biz bulduk. 1-0'dan sonra kimi hatalarımız vardı, top istemedik, sorumluluk almadık, Beşiktaş ön plana çıktı. Ama ikinci yarıya baktığımızda sorumluluk almaya başladık. İkinci yarıda iyi oynadık, toparlandık. yüzden oyuncularımı tekrar kutluyorum, 1-0'ı korumaktan çok Beşiktaş'ın üstüne gittiler ve gol daha buldular'' diye konuştu. Beşiktaş'ın kadrosundaki değişikliklerin nedenlerini bilemeyeceklerini belirten Rijkaard, ''O isimleri gördüğümüzde gerekli önlemleri aldık. Oyuncularımızla konuştuk, 1-0'dan sonra Ernst üzerimize daha rahat gelmeye başladı. Ama sonra toparladık'' dedi. -''ÖNEMLİ OLAN GALİBİYET''- Bir basın mensubunun, ''Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak bir takımı yendiniz'' demesi üzerine Rijkaard, ''Beşiktaş'ın Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde oynaması ayrıntı, önemli olan böyle bir derbide bizim kazanmamızdı'' diye konuştu. Rijkaard, futbolcularının bu galibiyet için çok büyük efor sarfettiğini belirterek, ''2 hafta milli maç arası vardı, ondan sonra böyle bir galibiyet önemli. Takımımızdaki bir çok oyuncu milli maç için ülkelerine gittiler. İki hafta beraber çalışamadık. Böyle bir galibiyetten dolayı takımımı kutluyorum'' dedi. -''ŞAMPİYON GİBİ OYNAMAK GEREKİR''- Ligde herşeyin bitmediğini ifade eden Rijkaard, ''Daha herşey bitmiş değil, böyle bir yorum yapmak için çok erken. İyi bir başlangıç yaptığımız doğru, ama bu biçimde sürdürmek gerekir. Şampiyon olmak için, antrenmanlarda ve maçlarda şampiyon gibi oynamanız gerekir'' diye konuştu. -''RÜŞTÜ, İYİ MAÇ ÇIKARDI''- Hollandalı teknik adam, Rüştü'nün iyi bir maç çıkardığını belirtirken, Leo Franco'nun da çok iyi maç çıkardığını, çok iyi kurtarışlar yaparak takımını cesaretlendirdiğini söyledi. Arda ve Elano'nun birlikte oynayabileceğini vurgulayan Rijkaard, ''Elano'nun yedek olmasının en büyük nedeni, uzun bir yolculuktan dönmesidir. Arda da milli takımdan döndü, hem Elano hem de Arda'dan çok memnunum'' dedi. -''SABRİ'NİN SIRTINDA MOTOR VARDI SANKİ''- Rijkaard, taraftarların verdiği destekten memnun olduğunu da belirterek, ''Yeniden bizim yanımızdaydılar, 90 dakika desteklediler. En çok haz aldığım anlar Sabri'ye bağırdıkları anlardı. Sabri, sırtına motor takılmış gibi oynadı, 90 dakika koştu'' diye konuştu. 564568 Resmi araçlara LPG takıldı Resmi araçlara takıldı Akaryakıta arda gelen zamlar, resmi kurumlara ait araçlara da taktırıyor. ’da faaliyet gösteren, ülke genelinde 450 bayiye sahip olan ve ’de her yüz araçtan 75’inin dönüşümünü yaptığı belirtilen Atiker firması, ilk kez resmi araca otogaz sistemi montajladı. Valiliği ile yapılan görüşmelerin ardından, İl Sağlık Müdürlüğüne ait araçta LPG dönüşümü yapıldı. Müdürlüğe ait araca da bu hafta içinde LPG sistemi takılacağı öğrenildi. Atiker Otogaz Sistemleri Şirketi Genel Müdürü Ömer Atiker, AA muhabirine yaptığı açıklamada, son dönemde LPG’li araç sayısında önemli bir artış yaşandığını ifade etti. Ömer Atiker, benzine göre yaklaşık yüzde 50 tasarruf sağlaması nedeniyle son yıllarda birçok araç sahibinin lüks otomobillerine bile LPG sistemi taktırdığını belirterek, resmi kurumların da LPG’ye yönelmeye başladığını ifade etti. Mardin’de faaliyet gösteren bir bayilerinin, Mardin Valiliği ile yaptığı görüşmeler sonucunda ilk kez resmi araçlara LPG sistemi taktığını anlatan Atiker, “Şimdilik Mardin İl ’ne ait araca LPG sistemi taktık.  Müdürlüğe ait araçta daha LPG sistemi takılacak. Mardin Valisine de bu çevreye ve tasarrufa duyarlı yaklaşımdan dolayı teşekkür ediyorum” dedi.  Atiker, bu uygulamanın diğer resmi kurumlara da örnek teşkil edeceğini, artık standartlara uygun takılan ve ruhsata işlenen LPG sisteminin güvenlik açısından hiç bir riski kalmadığını sözlerine ekledi. 564223 "Birbirimize saygı göstereceğiz" "Birbirimize saygı göstereceğiz" 13.09.2009 08:14Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Demokratik açılım programı veya süreci veya projesi, öncelikle ülkemizde yaşayan kökeni, dini, mezhebi farklı, kendini farklı tanımlayan ama yüzyıllarca bu ülkede kardeşçe yaşamış olanları kucaklamaktan, onlara kültürel haklarını sonuna kadar tanımaktan geçiyor'' dedi. Eskişehir Girişimci Sanayiciler ve İşadamları Derneği'nin (EGSİAD) yeni binasını hizmete açan Bülent Arınç, daha sonra Anemon Otel'de verilen iftar yemeğine katıldı. Arınç, buradaki konuşmasında, Türkiye'de topyekun bir çalışma yaparak barışı, huzuru ve özgürlüğü yeniden tesis edebileceklerini ve buna ihtiyaç olduğunu belirterek, şöyle konuştu: ''Teröre harcanan 300 milyar doların sadece 4,5 katrilyonuyla Türkiye'de suyu ve yolu olmayan köy bırakmadık. Teröre verilen paranın binde biriyle neler yapabiliriz kimbilir? Bugün tekstilde ön açmak için Eskişehir'deki fabrikasını Bingöl'e taşıyana (şu kadar destek vereceğiz) dedik. Bunlar bölgeyi kalkındırmak için çok güzel şeyler, ama sen gel işadamına sor bakalım. Bingöl'e, Siirt'e, Şırnak'a nasıl gidecek? (Vatanseverim gitmek istiyorum, ama gittiğim zaman netice alabilecek miyim) diyebilir. huzur ve güven ortamını Türkiye'de tesis etmemiz lazım. Bunu hepimiz istiyoruz. Bunun bir an önce gerçekleşmesini istiyoruz. yüzden demokratik açılım programı veya süreci veya projesi, öncelikle ülkemizde yaşayan kökeni, dini, mezhebi farklı, kendini farklı tanımlayan, ama yüzyıllarca bu ülkede kardeşçe yaşamış olanları kucaklamaktan, onlara kültürel haklarını sonuna kadar tanımaktan geçiyor. Bu televizyon, gazete ve radyoyla, bu anadilini veya yaşayan dillerini tekrar öğrenmekle olan bir konu.'' -''BİRBİRİMİZİ KABUL EDECEĞİZ, SAYGI DUYACAĞIZ''- Arınç, Türkiye'de herkesin belli bir kökenden geldiğini, Türk ulusu olarak bu vatanda ve ülkede yaşadığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Ancak, biz (Boşnağız, Çerkeziz, Lazız) diyebiliriz. Yalova'da oturanlar bilirler. Ben Termal'e giderken bir levha gördüm. (Si ti moxti) yazıyor. güne kadar hiç duymamıştım. Bu Lazca (Sen de gel) demekmiş. Şimdi ''Si ti moxti''yi Lazca'dan bir kelime olarak aldık diyelim. Geçen Manisa'da söyledim, gürültü kopardılar. Halbuki herkesin her gün yaptığı birşey. Yani bir adam ''Hodeşti razı bi'' dese, ne diye sağa sola bakacağımıza (Allah razı olsun diyor) bu adam, onu da bilmiş olalım diyeceğiz. Bunu Türkiye'de insanlar konuşuyor zaten. En az 8-10 milyon insan evinde konuşuyor. Hatta Türkçe'yi bugüne kadar hiç öğrenenmiş, onun da kabahati bizdedir şüphesiz. Okula gidememiş, eğitim alamamış, yaşlı insanlar anneler, babalar. Dedeler evinde hala kendi dillerini konuşuyorlarsa biz ancak çocuklarına ulaşabilmişsek elbette dilin de evin içinde yaşayan bir dil olarak, gerekiyorsa merak edenler için öğrenilmesinde, konuşulmasında, özel hayatlarında, belki özel günlerinde, gecelerinde kendi kuracakları televizyonlarında bunun hiçbir zararının olmadığına inanıyoruz. Kabul etmekle dostluklar başlar. Arkadaşlık (peki) demekle kaimmiş. Birbirimize (hayır) demeyeceğiz. Birbirimizi kabul edeceğiz, saygı duyacağız. Türkiye için de böyledir.'' Bunun yanında dağa çıkışların önlenmesi için alınacak siyasal, toplumsal ve ekonomik önlemlerin bulunduğuna da dikkati çeken Arınç, ''Bölgenin kalkındırılması, kültürel hakların verilmesi konusu. Bütün bunlar bizim demokratik açılım projemizde arzu ettiğimiz, öngördüğümüz işlerdir'' diye konuştu. -''HERKES FİKRİNİ SÖYLEMELİ, DOĞRU BİLDİĞİNİ ORTAYA KOYMALI''- ''Buna karşı çıkanlar niçin karşı çıktıklarını söylerlerse buna saygı duyarız'' diyen Arınç, şunları kaydetti: ''Çünkü belki de biz yanlış yapıyoruz, ama (söyletmeyin, vurun) mantığıyla (vay vatan hainleri, vay bölücüler, vay suikast yapıcılar) diye sadece bunu konuşan insanlara hayali birtakım suçlamalarla karşı çıkılırsa bu Türkiye'ye yapılacak çok büyük bir eziyet olur. Herkes fikrini söylemeli, doğru bildiğini ortaya koymalı ki biz onların tecrübelerinden istifade edelim. Ülkeyi yöneten hükümet de yanlış birşey yapmasın. Hükümetin istediği budur. Sayın Beşir Atalay herkesle konuşuyor, onlara diyor ki; (bizim böyle bir niyetimiz var, lütfen bize bu konuda ne düşünüyorsanız söyleyin. Biz onları dikkate alacağız). (Hayır ben seni kabul etmem, seninle bir kelime bile konuşmam, seni kapıdan kovarım) anlayışına sahip olanlara siyaset dilinin böyle olmadığını söylemek lazım. Kim ne diyecekse konuşulacaktır. Siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, medya, yargı hepsinin bu proje içinde katkısının olması gerekir. İyiniyetle yola çıktık. Eğer ülkenin bu sorununu çözersek Türkiye uçar. Hem içeride hem dışarıda. Türkiye'nin kredibilitesi bugüne göre yüzde misli artar. Çünkü Türkiye dışarda konuşulduğu zaman (iyidir, güzeldir, ama onun böyle bir sorunu vardır) diye ekliyorlar.'' Arınç, olağanüstü halin 20 yıl yürürlükte kaldığını, bunu kaldırmanın da kendilerine ''nasip olduğunu'' belirterek, ''(Kalkmaz, ölürüz, biteriz) diyenlere rağmen kaldırdık. Komşularla sıfır problemi olan bir Türkiye var. Peki içimizdeki sorunu da çözersek ne olacak? Kaymaklı kadayıf olacak. Çok güzel birşey olacak. zaman Türkiye'nin her yerine güvenlik içinde gideceğiz. İş ve yatırım yapacağız. Kucaklaşacağız. Sevinç gözyaşları dökeceğiz'' dedi. -''BU SORUN VAR VE BUNUN YOLU DA VAR''- Bugün büyük bir üzüntünün içinde olduklarını, geçen günlerde askerin şehit olduğunu hatırlatan Arınç, şöyle konuştu: ''Arkası gelebilir mi, gelebilir. Çünkü 25 yıldır bu böyle devam ediyor. Tek çaremiz var. (Böyle bir sorunu yoktur Türkiye'nin) diyenlerle hiçbir şey konuşamazsınız. (Türkiye'nin sadece terör sorunu var, bu da bombayla, silahla önlenir) diyenlerle konuşacak fazla birşey kalmadı. Türkiye 25 yılda 10 hükümet, 12 Genelkurmay Başkanı, 15 Kara Kuvvetleri Komutanı gördü. (1984'de nasıl başladıysa, bugün de aynı şekilde devam ediyor) diyebilirsiniz. zaman tek birşey var. Türkiye'nin bu sorununu biz çözmeliyiz. Bu sorun var ve bunun yolu da var. Gelin bu çarenin içinde hepimizin katkısı olsun. Peki (bu bitmesin diyenler olabilir mi? Bu böyle devam etsin diyenler olabilir mi? Sayıları az da olsa olabilir. Çünkü terör Türkiye'de bir sektör haline gelmiştir. Bu sektörden kaynaklanan rant peşinde koşan iç ve dış çevreler var. Az çok onları da tahmin edersiniz. Çok az sayıda olan, ama belli yerlerde etkileri fazla olan bu insanların söyledikleri bizim 70 milyon olarak söylemek istediğimizin yanında çok zayıf kalmalı. Biz Türkiye'yi, milletimizi temsil ediyoruz.'' -''YANAN ATEŞİ BÜYÜTMEYE DEĞİL SÖNDÜRMEYE İHTİYACIMIZ VAR''- Arınç, ulusun gözü yaşlı annelerinin ''Akan kanı durdurun, gözyaşlarını durdurun, artık üzülmeyelim, artık her eve ateş düşmesin'' dediğini ifade ederek, ''Bize yakışan da budur. Türk milletinin aziz anneleri ve babaları kendisinin çektiği sıkıntıyı başkalarının çekmesini istemiyor'' dedi. Arınç, şöyle devam etti: ''Siyasetçisi, yargıcı, mühendisi, işadamı, ekonomisti, aşçısı, garsonuyla Türkiye barış ve huzur istiyor. Bunu yapacak olan biz oluruz, bizden sonrakiler olur bilemem, ama bu bir cesaret işidir. Bütün riskleri göze alarak bu iktidar (ben bu işi çözmeye varım, neye mal olursa olsun halkımın bu isteğini yerine getiriyorum) diyorsa buna saygı duymak ve buna yardımcı olmak lazım. Benim sizden ricam ve istirhamım doğru, sahici kaynaklardan bu işi takip etmeniz ve destek vermenizdir. Çünkü Türkiye'de öyle gazeteler çıkıyor ki ateşe benzinle gidiyor, negatif yayın yapıyor. Türkiye'de öyle de bir basın var ki olayları bütün çıplaklığıyla ama pozitif olarak anlatıyor. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu öğrenmek için kalbinize, vicdanınıza ve seçici olmaya dikkat edin. Türkiye'de bizim yanan ateşi daha da büyütmeye değil, ateşi söndürmeye ihtiyacımız var. Bunu da başaracağımıza eminim. 563903 Hoca, kaybetti! Atilla Gökçe KritikHoca, kaybetti! 13 Eylül Pazar 2009haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle! Evet, favori kazandı. Kalitesini, farklılığını, takım oyunundaki başarısını ve bireysel yeteneklere sahip olmanın ayrıcalıklarını göstererek. sezonun ilk derbisinde bekleneni yaptı. Yine gollerini attı, keyfine baktı. Bu arada ilk dört haftadaki parıltılı sonuçları zayıf takımlara karşı aldığını, gerçek gücünün ve büyüklüğünün büyük rakipleri önünde geçeceği testten sonra görüleceğini iddia edenlere de söyleyecek söz bırakmadı. Çoğu ve yol yorgunuydu. Ama bunu bir sorun haline getirmeden çok rahat kazandılar. Rijkaard ve futbolcularını kutlamalıyız. ’a gelince... Bu maça iyi hazırlandıklarını, derbiye ekstra gayretle geldiklerini gördük. Galatasaray’ın kanat ataklarına, Keita’nın yıpratıcı oyununa karşı diri bir direnişle dayanmaya çalıştılar. Topu ve oyunu Galatasaray yarı alanına taşıyıp ağırlıklarını hissettirdiler. Kazanmak için kendilerini ekstradan zorlayarak beklenenin üzerinde pozisyon yarattıklarına tanık olduk. Ne var ki Mustafa Hoca, daha başlarken kaybetmişti maçı. Rüştü, Ekrem ve Yusuf gibi üç oyuncu tercihi, derbide göze alınmaması gereken risklerdi. Haftalardır sakatlık tedavisi gören, takımdan ayrı çalışan, dahası “maç tecrübesi” denen önemli bir birikimden yoksun olan üç adam, hangi tercih nedenleriyle on bire seçilmişti, anlayamadık. Maç tecrübesi yetersizliğinin, ülkenin en tecrübeli kalecisi Rüştü’yü bile olumsuz etkileyebileceğini görüp şaşırdık. Arda’nın kullandığı korner atışında Rüştü yanlış yer mi tutmuştu, yoksa yer tutma gereği görmeden öylesine mi durmuştu Tartışılır. Arka direği boş bırakan Beşiktaş savunmasının hatası tartışılmaz. Ama Rüştü, Arda’nın topunu mutlaka çıkıp almalıydı. Yazık oluyor İkinci golden önce Kewell ve savunmacı didişiyorlar. Rüştü’nün onların yanında işi ne Neyse dönüyor kalesine... Sonra üstüne gelen topu rakibin önüne düşürüyor. Baros boş durur mu Bir derbide kalen bu kadar çabuk ve kolay çökerse, istediğin kadar oyna... Boşuna! Orta alanda Ernst’le, Yusuf’la, ile oyunu rakip kaleye taşıyan Beşiktaş, tüm transferlere rağmen bir türlü gideremediği golcü eksiğini çok acı biçimde hissetti. Çok hücumcu ile oynadılar. Ama gerçek anlamda santrforları, golcüleri yoktu. Serdar’ın girdiği üç net gol pozisyonunda vuruş ve zamanlama yanlışları yapması, Beşiktaş’ın en büyük talihsizliğiydi. Aradaki dokuz puanlık farkın, geçmişten hatırladığımız örneklerin de ışığında çok önemli olmadığını söyleyebiliriz. Ama Beşiktaş “gol”ün ne anlama geldiğini unutmuş gibi... Manchester maçı da kapıda beklerken, Beşiktaş şampiyonluk yükünün altında eziliyor. Yazık oluyor! 563944 Sel, Tekirdağ'ı yine vurdu, İstanbul'da 70 evi su bastı Tekirdağ'ın merkez Kumbağ beldesinde etkili sağanak sebebiyle tuğla fabrikalarında mahsur kalan işçiler kurtarıldı. Karadan yapılan kurtarma çalışmalarında 131 işçiye, havadan yapılan çalışmalarda ise 180 civarında işçiye ulaşıldı. yabancı uyruklu kaçak işçinin de kurtarıldığı bildirildi. KİLYOS KÖYÜNDE DERE TAŞTI Öğle saatlerinde Sarıyer'de yüksek kesimlerde başlayan yağışın etkisiyle Kilyos köyünün ortasından geçen Kilyos Deresi taştı. Taşkın sonucu, 70 ev ve işyerine sel suları doldu. Yağış Anadolu yakasında da etkili oldu. E-5 Karayolu'nun Bostancı kesiminde trafik aksadı. Harem güzergahında oluşan su birikintileri sebebiyle trafik kontrollü sağlandı. Maltepe'de birçok gecekonduyu sel suları bastı. Yağmur yüzünden bazı yollar göle döndü. 564715 Askerî araç TIR'la çarpıştı: 10 asker yaralı Askerî araç TIR'la çarpıştı: 10 asker yaralı ŞIRNAK Şırnak'ın Cizre ilçesinde bir TIR ile askerî aracın çarpışması sonucu ikisi ağır 10 asker yaralandı. Cizre yönünden İdil ilçesi istikametine giden Şerafettin Zeren yönetimindeki 73 KA 203 plakalı TIR, Düzova köyü yakınlarında karşı yönden gelen askerî araçla çarpıştı. Kazada, askerî araçta bulunan 10 asker yaralandı. Yaralı askerler, ambulanslarla Cizre Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Yaralılardan durumu ağır olan iki kişi helikopterle Şırnak Asker Hastanesi'ne kaldırıldı. Öte yandan, gözaltına alınan TIR sürücüsü Şerafettin Zeren, Düzova Jandarma Karakolu'nda ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. 564628 Firari katil yakalandı Mersin'in Tarsus ilçesinde bir polis memurunu öldüren, tutuklanıp konulduğu cezaevinde de mahkum arkadaşı ile başgardiyanı öldürüp firar eden Hüsamettin Kaymak, Yalova'da yakalandı. Burhan KAZMALI YALOVA (AHT) Mersin'in Tarsus ilçesinde 2004'te meydana gelen olayda görevli polis memuru Sami Gökkaya'yı öldürdükten sonra tutuklanıp Niğde Cezaevi'ne konan Hüsamettin Kaymak (33) geçtiğimiz Mart ayında aynı cezaevinde mahkum arkadaşı Umut Aşar (34) ile birlikte cezaevi başgardiyanı Abit Tümer'i de silahla öldürerek firar etti. aydır aranan Hüsamettin Kaymak'ın Yalova'ya geldiği ihbarını alan Yalova Emniyet Müdürlüğü Cinayet Masası ekipleri düzenledikleri operasyonda Kaymak'ı, sahte kimlikle çalıştığı işyerinde kıskıvrak yakaladı. Kaymak'ın aydır Yalova'da olduğu öğrenildi. Kaymak, çıkarıldığı mahkemede bir kez daha tutuklanarak cezaevine gönderildi. 563917 İstanbul'u pazarlama politikasının iflası Meral Tamer İstanbul'u pazarlama politikasının iflası 13 Eylül Pazar 2009haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle! Kimse lafı ağzında gevelemesin. ’u vuran sel felaketinin tek nedeni yağmasıdır. “Biz son 16 yıldır iktidardayız. 44 yıl yönetti bu ülkeyi” diyor. Zaten talanın çok büyük bölümü de son 16 yılda olmadı mı? Yanlış anlaşılmasın; CHP iş başında olsaydı, bunlar olmazdı demek istemiyorum. İstanbul’da büyük talanın ilk hamlesi, şu anda kaçağı olarak yurtdışında bulunan eski Belediye Başkanı döneminde yapıldı. Büyükşehir Belediyesi’nin ’ye geçtiği 1994’ten bu yana da, Dalan’a bile rahmet okutacak, pervasızca usulsüzlüklere imza atıldı. Mutlaka korunması gereken su havzaları, 1/100000 imar planları ve rantsal projeleriyle yerleşime açıldı. Ağaçlar kesilip, ormanlar yakılıp arsa yapıldı; kuruyan derelerin üzerine evler, fabrikalar, hatta yollar yapılmasına izin verildi.  Taksit taksit satılıyor ’te Ferai Tınç’ın konuyla ilgili yazısını okuyunca hatırladım. Başbakan Erdoğan, yerel seçimler öncesinde televizyonlarda İstanbulla ilgili projeleri anlatırken, gözümüzün içine baka baka “İstanbul’da bir avuç araziyi bile boş bırakmayacağız!” diyor; 3. köprüyü “Ben Uzakdoğu’da gördüm, su yollarının üzeri köprülerle dolu” diyerek hararetle savunuyordu. Ben bu kafanın, selle gelen bu cinayetlerden dersalacağına da inanmıyorum. Baksanıza, doğrudan Başbakan Erdoğan’a bağlı olan devletin üretme kurumu için, İstanbul’un ekolojik açıdan sakıncalı pek çok alanı peşpeşe imara açılmıyor mu? Önceki gün gazetelerde Başbakan Erdoğan’ın “Dere yatağına bina yaparsak, intikamı ağır olur” sözlerinin hemen yanı başında TOKİ’nin daha yıl önce ’da sahiplerine teslim ettiği “dereye sıfır” apartmanlarının boy boy fotoğraflarını gördük. İstanbul, taksit taksit satışa çıkartılıyor. Ranta evet diyenler, felakete hayır diyemez. Suçlu Sözleşmesi! Dünyanın hangi “büyük şehri”nde, sabah işe gitmek için evden çıkanların saatlik bir sonucu hayatını kaybettiğini duydunuz? Dünyanın hangi büyük şehrinde bir belediye başkanı, onlarca ölünün arkasından diye açıklama yapma cüretini gösterebilir? Belediye ne açıklama yapacak diye beklerken, bir baktım Topbaş buzullardan, değşikliğinden dem vuruyor. Neredeyse Kyoto Sözleşmesi’ni imzalamayan zengin ülkeleri bile sorumlu tutacak! Sel bölgesini helikopterle inceleyen ve Sel Zirvesi yapan Erdoğan, “Derelerin islahını ile birlikte yapacağız; yukarı havzaları ’ye bırakacak yasal düzenlemelere gideceğiz” buyurmuş. Başbakan bu sözünün arkasında durursa, 1997’de kendi Belediye Başkanlığı döneminde yüksek yoğunluklu imara açılan ve aradan geçen 12 yılda adeta beton denizine dönüşen Ayamama Deresi çevresinde yıkımın başlaması gerekir. İstanbul Hazırgiyim İhracatçıları Birliği Başkanı “Madem altyapı yoktu, bu fabrikaların kurulmasına neden izin verildi? Ben yıllık fabrikamı nereye taşıyayım?” diye isyan ediyor. Sayın Tanrıverdi üzmesin tatlı canını. Bu yıkım vaatleri büyük olasılıkla lafta kalır. Hatta bir sonraki Ayamama felaketinde bile hatırlanmayabilir! 564314 Onbinler Obama'yı protesto etti 'nin dört bir yanından federal başkente gelen onbinlerce kişi, Başkan Barack Obama'nın politikalarını protesto etti. Beyaz Saray önünde toplanan göstericiler, özellikle sağlık reformu tasarısını eleştiren sloganlar atarak, dövizler taşıyarak Kongre binasının önüne kadar yürüdü. Göstericiler, Obama'yı ülkeyi "sosyalizme sürüklemekle" suçladı. Göstericilerden biri, AFP muhabirine, "Yapılanlar komünist ülkelerde gördüklerimi hatırlatıyor. Komünizm başka yerlerde yürümedi, burada da yürümeyecek" dedi. Göstericiler, sağlık projesinin yanı sıra ekonomik sorunları ve vergileri protesto etti. Pankartların birinde, "Hür doğdu, vergilendirilerek öldü" yazısı dikkat çekti. Gösterinin; vergilerin azaltılmasını, devletin küçültülmesini ve daha fazla ekonomik serbestiyet tanınmasını talep eden "Freedomworks" adlı hareket tarafından düzenlendiği bildirildi. 563940 12 Eylül'e her kesimden protesto Özgür-Der yöneticisi Rıdvan Kaya, yaptığı konuşmada 12 Eylül'ün sadece bir grup subayın gerçekleştirdiği darbe olmadığını, 1920'li yıllara ve şeflik sistemine dönme özleminin göstergesi sayılması gerektiğini söyledi. Kaya, "Darbeyle birlikte Kur'an kursları kapatıldı. Başörtüsü her yerde yasaklandı." diye konuştu. Ankara'da bin 500, İstanbul ve İzmir'de biner kişi darbeyi protesto için yürüdü. Gösteriler olaysız bir biçimde sona erdi. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi ise kayıp yakınları ile birlikte Galatasaray Meydanı'nda basın açıklaması yaptı. Darbeyi ve cuntacıları eleştiren kayıp yakınları, 12 Eylül'ün sorumlusu olarak gördükleri Kenan Evren için "Çabuk ölmeyeceksin. Ölüm senin için kolay değil." dedi. Basın açıklamasından önce 10 dakika oturma eylemi yapan grup, kayıpların fotoğrafları ve isimlerinin yazılı olduğu dövizleri karanfillerle süsledi. Grup, darbecilerin yargılanması çağrısı yaparak dağıldı. DTP milletvekilleri Hasip Kaplan, Gülten Kışanak ve Pervin Buldan'ın da aralarında yer aldığı bir grup DTP'li de Kadıköy İskele Meydanı'nda toplanarak eylem yaptı. Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR), eylem için Diyarbakır Tipi (5 No'lu) Cezaevi önünü seçerken, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) üyeleri, darbenin mimarı Kenan Evren'in, tedavisinin devam ettiği Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) önünde toplandı. Grup üyeleri, GATA önüne siyah çelenk bırakmak istedi. Emniyet güçlerinin izin vermemesi üzerine çelenk orada yakıldı. Darbenin acı bilançosu TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu. 650 bin kişi gözaltına alındı. milyon 683 bin kişi fişlendi. 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. 71 bin kişi TCK'nın 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı. 30 bin kişi "sakıncalı" diye işten atıldı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi "siyasi mülteci" olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin "işkenceden öldüğü" belgelendi. 937 film "sakıncalı" diye yasaklandı. bin 854 öğretmen, 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere bin 315 yıl ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. 43 kişinin "intihar ettiği" bildirildi. 564862 Miliband: Temiz enerjide elektrik kesintisi olmayacak Miliband, teknolojide rüzgar enerjisine dönmenin, bazı kaynakların belirttiği gibi elektrikte sıkıntı yaratmayacağını, bu konuda ülkesinin öncü olacağını bildirdi. Britanya Dışişleri Bakanı David Miliband'ın kardeşi olan Edward Miliband, Aralık ayında Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da yapılacak iklim değişikliğiyle ilgili önemli toplantı için "pek iyimser olmadığını" belirtti. 564811 Şener, Erdoğan'ın idamını böyle istedi Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, partisinin verdiği iftar davetine katılmak üzere dün Bolu'ya gitti. Şener, iftarda yaptığı konuşmada Türkiye'nin yönetilemediğine dikkat çekti ve bu ülke insanının iyi yönetilmeyi hak ettiğini söyledi. İstanbul'da yaşanan sel felaketine de değinen TP Genel Başkanı Şener, sel felaketinin sorumlularının mutlaka cezalandırılması gerektiğini vurguladı. Şener, sorumlu olarak da 1950'de Demokrat Parti'den bu yana kentte görev yapan bütün belediye başkanlarını gösterdi. İşte Şener'in, aralarında Başbakan Erdoğan'ın da bulunduğu eski başkanların idamını istediği konuşması: 564154 Arka sıralarda gerilim hiç bitmiyor Arka sıralarda gerilim hiç bitmiyor Bülent Emin Yarar ve Bülent Çetinaslan'ın rol aldığı Arka Sıradakiler'de Kemal tayini çıktığını öğrencilerinden saklıyordur. Onları okula dönmeye ikna ettikten sonra gerçeği açıklamayı planlarken Zehra ortalığı karıştırır. Diğer yandan Arka Sıradakiler köylü kızı Mercan'ın başından geçenleri öğrenirler. Onu Loran ve adamlarından saklamaya karar verirler. Ancak bu Oktay ve tayfası için gerilimle dolu olaylar silsilesinin başlangıcı olur. Tehlikeyi önceden hisseden Gamze Mercan'ı polise teslim etme taraftarıdır. Fakat Oktay bu fikre karşı çıkar. Bütün çabalarına rağmen Loran ve adamları Mercan'ı ve onu korumaya çalışan Oktay ve tayfasını bulur. Her iki taraf arasında zorlu bir çatışma yaşanır. 564768 Sinema tarihinden 'babalık' üzerine EN İYİ 20 FİLM Sinema tarihinden 'babalık' üzerine EN İYİ 20 FİLM 'Babalık' teması çevresinde ilerleyen etkileyici öyküleri, yanı sıra da usta işi oyunculukları, sinematografileri ve yönetmenlikleriyle unutulmazlar arasına giren 20 klasik film… Yeni Şafak sinema editörü Ali Murat Güven, Ramazan ayı boyunca izleyebilecekleri nitelikli filmler arayan sinemaseverler için özel olarak seçti. YENİ ŞAFAK SİNEMA SERVİSİ 1- Fatih Pelle (Pelle Erobreren, 1987) Yönetmen: Bille August 2- Kayıp (Missing, 1982) Yönetmen: Costa Gavras 3- Şampiyon (The Champ, 1979) Yönetmen: Franco Zefirelli (Ayrıca, aynı öykünün bir de King Vidor tarafından yönetilen 1931 versiyonu mevcut ve da en az yeniden çevrimi kadar etkileyici...) 4- Gazap Üzümleri (Grapes of Wrath, 1940) Yönetmen: John Ford 5- Kramer Kramer'e Karşı (Kramer versus Kramer, 1979) Yönetmen: Robert Benton 6- Umudunu Kaybetme (The Pursuit of Happyness, 2006) Yönetmen: Gabriele Muccino 7- Çöküş (Falling Down, 1993) Yönetmen: Joel Schumacher 8- Babam İçin (In the Name of the Father, 1996) Yönetmen: Jim Sheridan 9- Gelinin Babası (Father of the Bride, 1950) Yönetmen: Vincente Minelli (Ayrıca, aynı öykünün bir de Charles Shyer tarafından yönetilen 1991 tarihli bir yeniden çevrimi mevcut. Ancak, klasik olan yeniden çevrime göre çok daha başarılı…) 10- Schmidt Hakkında (About Schmidt, 2002) Yönetmen: Alexander Payne 11- Külkedisi Adam (Cinderella Man, 2005) Yönetmen: Ron Howard 12- Uçurtma Avcısı (The Kite Runner, 2007) Yönetmen: Marc Forster 13- Babam Romulus (Romulus My Father, 2007) Yönetmen: Richard Roxburgh 14- Uzaktan Kumanda (Click, 2006) Yönetmen: Frank Coraci 15- Tanrı'nın Vadisinde (In the Valley of Elah, 2007) Yönetmen: Paul Haggis 16- Zor Baba (Meet the Parents, 2000) Yönetmen: Jay Roach 17- Zor Baba ve Dünürü (Meet the Fockers, 2004) Yönetmen: Jay Roach 18- Kan Dökülecek (There will be Blood, 2007) Yönetmen: Paul Thomas Anderson 19- Bay İbrahim ve Kur'an Çiçekleri (Monsieur Ibrahim et les Fleurs du Coran, 2003) Yönetmen: François Dupeyron 20- Babam ve Oğlum (2005) Yönetmen: Çağan Irmak OPSİYONEL ÖNERİ: 21- Benim Adım Sam (I am Sam, 2001) Yönetmen: Jessie Nelson 22- Hayat Güzeldir (La Vita Bella, 1997) Yönetmen: Roberto Benigni UNUTULMAZ SAHNE: 1- “Umudunu Kaybetme”de, yoksul ve evsiz Chris Gardner'in (Will Smith) küçük oğlunu bir benzin istasyonunun tuvaletinde yıkaması 2- “Uzaktan Kumanda”da, aşırı çalışmaktan babasının öldüğünün bile farkına varamayan mimar Michael Newman'ın (Adam Sandler) elindeki sihirli kumandayla zamanı geriye alarak onu son kez gördüğü dakikalara dönmesi ve babasını yanağından öperek ölüme uğurlaması 3- “Külkedisi Adam”da eski şampiyon boksör Jim Braddock'un (Russel Crowe), evdeki aç eşi ve çocukları için Boks Kulübü'nde kepini çıkartıp kumar oynayan eski dostlarından bozukluk dilenmesi Gelecek haftanın listesi: Sinema tarihinden 'annelik' üzerine en iyi 15 film Ve Türk şiirinin büyük ustası Behçet Necatigil'den, bütün bu filmlerin anlattığı ortak öyküyü pekiştirir nitelikte bir şiir: ÇOCUKLAR Çarşılarda bir şey Biz pek aramazdık, çocuklar olmasaydı… Kasaplarda, manavlarda bazı yorgun kadınlar Hep de tenha saatleri seçerler Sonra, yavaş bir sesle “Çocuk için, hasta kaç gündür, yemiyor” Biraz et, biraz meyve isterler… Sevdiği bir reçeli günaşırı yalnız ona Kaşıklarla beraber büyür bir üzüntü Yağların, şekerlerin, çayların Uykularda bile bitiyorsa Annelere düşündürdüğü… İnsanlara, tezgâhlara, kâğıtlara kolaydı; Biz bu kadar eğilmezdik, çocuklar olmasaydı 564184 Geri zekalı değil, dikkati yetersiz Geri zekalı değil, dikkati yetersiz Çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivitenin doğru şekilde tespit edilmesi gerektiğini anlatan Prof. Sabiha Paktuna Keskin, yapılacak yetersiz testlerle zeki bir çocuğun bile geri zekalı teşhisi alabileceğini söylüyor. 1. Çocuklarda dikkat eksikliği nedir? Dikkat, insanın varlığını koruyabilmesi için olmazsa olmaz yeteneklerinden biridir. Bunun için beyinde muhteşem mekanizmalar mevcuttur. Duyu sisteminde, yani dokunma, tat ve koku alma ve özellikle de duyma ve görme sistemlerinde bir sorun varlığında ve herhangi bir yönelim için ihtiyaç hissedilmediğinde dikkatsizlik ortaya çıkar. 2. Neden kaynaklanır? Yukarıda saydığımız sistemlerden bir ya da birden fazlası, doğuştan yetersiz olabileceği gibi sonradan da bozulabilir. Doğuştan yetersizlikler de genellikle kalıtsal geçiş ya da anne karnında geçirilmiş hastalıklar söz konusu olabilir. Doğumdan sonraki sorunlar mikroplar, toksik etkiler sonucu ortaya çıkabilir. 3. Nasıl tespit edilir? Dikkat yetersizliği mekanizmaları her bir yetenek alanı detaylandırılarak geliştirilen metotlar ile tespit edilebilir. Biz dikkat, hafıza, lisan, zihin, öğrenme ve zekanın en ince detayı ile tespit edilebileceği ve hatta beyinde hangi noktada bir sorun olduğunu ortaya çıkarabilecek değerde bir metot kitabı oluşturduk. Dikkatin tespiti için mutlaka detaylı bir değerlendirme yapılmalıdır. Aksi takdirde zeki bir çocuk dahi geri zekalı teşhisi alabilir. 4.Tedavi edilebilir mi? Zihinsel özürlülük hali eşlik etmediği sürece kesinlikle olumlu sonuçlar alıyoruz. Tedavide birinci önemli nokta teşhisin doğru konması ise, diğerleri doğruluğu kanıtlanmış tedavi ve aile hekim işbirliğinin kalitesidir. 5.Teşhis konusunda ne gibi sıkıntılar yaşanıyor? Bilgi ve metot eksikliği. Bilgi eksikliği nedenini de ülkemizde henüz nöropsikiyatri biliminin olmamasına bağlayabiliriz. 6.Aile hangi şikayetlerde bir uzmana başvurmalıdır? Ders çalışmayı sevmiyor, derslerini ve öğretmenlerini takmıyor, okula uyum sağlamıyor, dersleri zayıf gibi tanımlamalar ile. 7.Bu durum çocuğa açıklanmalı mıdır? Bize başvuran ailelere yaşına uygun bir açıklama yöntemi benimsemelerini tavsiye ediyoruz. 8.Dikkat eksikliği olan kişi günlük yaşamında nelere dikkat etmeli? Uykusuz kalmamaya. 9.Dikkat eksikliği olan çocuklara özel bir eğitim verilmeli mi? Kesinlikle evet. Hatta biz bunun için doğruluğu kanıtlanmış bilimsel verilere dayalı bir öğrenme metodu geliştirdik. Milli Eğitim Bakanlığımız'ın sesimizi duymasını ve gerekli düzenlemeyi yapmasını bekliyoruz. 10.İleri yaşlarda dikkat eksikliği sorunu ortaya çıkabilir mi? Frontal lobun yaşlanması ile birlikte mutlaka çıkar. Bunun için, spor, yeterli uyku ve balık yağı, D, ve vitaminleri gibi takviyeler tavsiye olunur. 11.Dikkat eksikliği olan çocuklarla aileleri iletişim kurarken nelere dikkat etmeli? Sabırlı olmaya, onları anlamaya çalışmalıdırlar. 12.Yetişkinlik hayatlarında ne gibi sorunlarla karşılaşırlar? Bir işe girdi girdi çıktı, evlendi evlendi boşandı tabiri ile anılırlar. 13.Akademik yaşamlarını nasıl sürdürebilirler? Okul öncesi ve ilköğretim yıllarında uygulanacak doğru yaklaşım ve özel bir eğitim metodu ile, bu sorun kesinlikle aşılabilir. Ve bu çocuklar lise yıllarında eğitim sitemindeki rekabete katılarak istedikleri okulda eğitimlerini sürdürebilirler. 563864 Karkamış'a İtalyanlar da Talip Gaziantep'in Karkamış ilçesindeki antik kentte yapılacak kazı çalışmalarına İtalya da talip oldu. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bir mektup yazarak, kazı çalışmalarını İtalyan bir firmanın sponsorluk yoluyla yürütmek istediğini bildirdiği belirtildi. Kazı çalışmalarına Japon Prensi Tomohito Mikasa da talip olmuştu. 564032 Acılı anne, termos bombacılarını ve Ergenekon'u lanetledi Diyarbakır Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde 'Kayıplar bulunsun, failler yargılansın' sloganıyla süren eylemde kayıp fotoğrafları taşındı. 'Termoslu bomba saldırısı'nın yıldönümü olduğu için olay yerine karanfil bırakıldı. Eyleme bazı DTP'li milletvekilleri de katıldı. Olay yerine patlamada kaybettiği oğlu Hasan'ın fotoğrafını bırakan anne Gülistan Marangoz, bombacılara lanet yağdırdı. Ağlayarak çığlık atan acılı anne, "Katili gördüm. Gözümün önünde konuştu. Allah cezasını versin. Onun ölmesini değil, cezalandırılmasını istiyorum. Allah Ergenekon'un belasını versin." ifadelerini kullandı. 564321 Çalışanlar arasında 'kuşak çatışması' yaşanıyor İnsan kaynakları danışmanlık firması Kelly Services tarafından yenibiris.com işbirliği ile yapılan ''Kelly Global İş gücü Endeksi'' araştırmasına göre, Türkiye'de çalışanların yüzde 66'sı iş yerinde kuşaklar arası çatışma yaşadığını ifade ediyor. Bu konuda Türkiye, araştırmaya katılan diğer ülkeler arasında da birinci sırada yer alıyor. Çalışanların yüzde 77'si ise yöneticisinin yönetim ve ödüllendirme sisteminden memnun değil. Araştırmaya göre, çalışanların yüzde 28'i kuşaklar arasındaki farkların iş yerini daha üretken hale getirdiğini, yüzde 41'i üretkenliğe zarar verdiğini ve yüzde 23'ü ise bir fark yaratmadığını düşünüyor. İleri yaştaki çalışanlar (48-65 yaş arası) kuşak farkını diğer yaş gruplarından daha iyi anladıklarını düşünüyor. 30-47 yaş arasındakiler, yaş farklılıklarının üretkenliğe ve verimliliğe pozitif katkı sağlaması hususunda en karamsar grup olarak dikkat çekiyor. Araştırma genç kuşağın elektronik haberleşmeyi (e-mail, sms, chat,...) yoğun olarak kullandığını, ancak yine de tüm yaş gruplarının iş yerinde genellikle yüz yüze iletişimi tercih ettiğini ortaya koyuyor. İş arkadaşları ile iletişimde, tüm kuşaklar yüz yüze konuşmayı yazılı veya elektronik olanaklara göre daha fazla tercih ediyor. -GENÇLER ÖDÜL OLARAK İZİN YA DA EĞİTİM İSTİYOR- Araştırmaya göre genç yaştaki çalışanlar, (18-29 yaş arası) çalışmalarının karşılığı yöneticilerinden ödüllendirme olarak, izin ya da eğitim gibi maddi olmayan olanakları daha çok talep ediyor. Yaşla ilgili farklılıklar çalışanların iş yapma biçimlerini de değiştiriyor. Çalışanların yüzde 80'i farklı kuşaklardan iş arkadaşları ile çalışırken farklı iletişim yöntemleri uyguladıklarını ifade ediyor. -''KUŞAKLAR ARASI UYUM YENİ FIRSATLAR YARATABİLİR''- Kelly Services Ülke Müdürü Derya Türkkorkmaz, araştırmaya dönük yaptığı değerlendirmede, işverenlerin verimli bir iş ortamına sahip olabilmeleri için kuşaklar arası uyumlu bir denge yaratmaları gerektiğini vurguladı. Kuşak farklılıklarını yönetmenin zor olmakla birlikte yeni fırsatlar yaratabileceğine işaret eden Türkkorkmaz, kuşak farklılıklarının zaman zaman çalışanlar arasında problemlere neden olduğunu ancak bu problemlerin doğru yönetilmesi durumunda işletmenin büyümesine katkı sağlayabileceğini belirtti. Genç ve yaşlı çalışanlar arasındaki farklılıkların ödüllendirme ve iç iletişim kanalları aracılığıyla uyumlu hale getirilebileceğine dikkati çeken Türkkorkmaz, bu uyumun da şirketlerin geleceğine yönelik olumlu sonuçlar doğuracağına işaret etti. Türkkorkmaz, şunları kaydetti: ''Yaş grupları arasındaki farklardan etkili biçimde yararlanıldığı takdirde yaratıcılığı ve üretkenliği arttırıcı, güçlü bir motivasyon oluşturulabilir. Konuya özen gösteren yöneticiler, farklılıkları bastırmak yerine, bunu, yeni fikirler bulmak ve verimliliği artırmak için kullanabiliyor. Araştırmanın diğer konusu olan ödüllendirme sonuçları ise Türkiye'deki yöneticilere yönelik çok pozitif olmayan bir algının varlığını ortaya koyuyor. Ankete katılan çalışanların büyük çoğunluğu bu konuda şikayetçi olduklarını ve uygulamadaki yöntemlerle beklentilerinin örtüşmediğini belirtti. Var olan uygulamalar ve ödül sistemlerinin değerlendirilmesini sorguladığımızda, genç kuşakların maddi beklentilerden çok eğitim, kurs ya da sertifika programları gibi orta vadede şirkete de katkı sağlayacak ödüllendirmeleri tercih ettiklerini, yöneticilerin, tercih edilen ödüllendirme mekanizmalarını işleterek ve uygulamaları güncelleyerek çalışanlarının motivasyonlarını daha fazla arttıracaklarını gözlemledik.'' 564026 TARTISMASIZ NUMARA! Sarı-kırmızılı takım hızlı başladı, Kartal’ı sarstı. İkinci yarıda kontrolü eline alan ve sayısız fırsat yakalayan siyah-beyazlı ekip beraberliği yakalayamadı, Baros’un iki golü Aslan’ı sezonun ilk derbi zaferine taşıdı Maç öncesi yorumlar, tahminler, iddaa oranları (çünkü bu maçta bahis şirketleri açık ara Aslan’ı galip ilan etmişti), takımın puan tablosundaki yeri, özetle herşey hakemin düdüğüyle birlikte yerini gerçeklere bırakır. Hele de 90 dakikanın adı derbiyse, zaman daha çok istemek ve inanmak gerekiyor sonucu kendi lehine çevirebilmek için. Aslan favori gibi gözükse de, milli maçlar için lige verilen arayla birlikte şartlar Kartal’ın lehine gelişti. Yorgunluk, moralsizlik ve bir de ’ın sakatlığı ’da planları alt üst ederken, ’de tersi bir tablo söz konusuydu. Ama ’nin sahaya çıkardığı sürpriz kadroyu gören her ’nın ‘eyvah...’ çığ-lığı ’den yankılandı. Sürprizi seven Denizli’nin Kara-Kartal’ında (4-2-3-1 sistemiyle dizildiler) Yusuf ve İsmail’in bulunduğu sol kanat otobana dönerken, Keita canı istediği gibi oynadı, şovunu yaptı. Sabri’nin desteğini de unutmamak gerek. ’ın erken golü, gol sağanağı beklentisi yarattı. Özellikle Kewell, son vuruşlarda gününde olsa, ilk yarıda Aslan maçı koparabilirdi. Oyunun bu bölümünde bir iki cılız deneme dışında hiçbir varlık gösteremeyen siyah-beyazlılarda, ve Fink’in oyuna girmesiyle Ekrem öne kaydı, ilk bölümde sırıtan Yusuf ise daha fazla sorumluluk aldı. Siyah-beyazlılar artık gol için yükleniyordu. Üstelik beklendiği gibi sarı-kırmızılılar fizik olarak yerlerdeydi. sağdan çok etkili ataklar geliştirdi, ama finalde hep etkisiz kaldı. Tam da Kartal’ın golü beklenirken, şok baskında Cim-Bom farkı ikiye çıkardı. Sonra da üçüncü golü attı ve ligin en en iyi savunmasının fişini çekti. 4’te Arda’nın kornerinde arka direkte boş kolan Mustafa Sarp, kafasıyla sadece dokundu: 1-0. Serdar kaçırdı, Baros attı 12’de Yusuf’un pasında Serdar, kaleyi önüne aldı, ancak çerçeveyi tutturamadı. 22’de Keita sağdan elini kolunu sallayarak gelirken Kewell’a güzel bir orta çıkardı. Avustralyalı’nın volesi direğinyanından dışarı gitti. 53’te Yusuf’un arkaya kaçırdığı Serdar, Franco’yla karşı karşıya kalacaktı  ki, kritik bir müdahalede bulundu. dakika sonra da Franco, defansın arkasına sızan Serdar’dan önce davranıp topu uzaklaştırdı. 56’da Serdar sol ayağıyla direği yalayan bir şut çıkardı. 61’de Yusuf’un ceza sahası dışından şık vuruşunda Franco, resim çektirdi. 65’te önce Kewell’ın plasesini çizgiden çıkardı. Pozisyonun devamında Avustralyalı, ’ı gördü. da kaleye şansını denedi, Rüştü’nün kontrol edemediği topu Baros ağlarla buluşturdu: 2-0. 82’de ’a enfes indirdi, Çek golcü de affetmedi: 3-0 MAÇIN RÖNTGENİ MAÇIN ADAMI ‘Çek’ iki gol formasıyla iki maçta gol atarak ’a formda bir dönüş yapan Milan Baros, derbide kalitesini konuşturan isim oldu. İstekli görüntüsüyle takdir toplayan yıldız futbolcu, dün gece iki gol atarak filelerini yine pas geçmedi. Pas: 13 İsabetli pas: 10 Top çalma: 2 Top kaybetme: 9 Orta: - İsabetli orta: - Yaptığı faul: 2 Yapılan faul: - Topla buluşma: 19 KIRILMA NOKTASI KARTAL’IN BİTTİĞİ AN Beşiktaş, kötü başladığı derbi maçta ikinci yarıda yapılan değişikliklerle toparlanmıştı. Kara-Kartal üst üste pozisyonlara giriyor, artık gol anı bekleniyordu. Ne var ki, tam da Aslan’ın kötü gittiği bir anda Baros’un golü geldi. 65. dakikada Çek yıldız Rüştü’nün hatasını affetmedi ve fırsatçılığını konuşturdu. 564289 Ertuğrulgazi'yi Nama Şenlikleri başladı Ertuğrulgazi'yi Nama Şenlikleri başladı 13.09.2009 10:38728. Ertuğrulgazi'yi Anma ve Söğüt Şenlikleri Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Ayalan, MHP Genel Başkan Yardımcısı Metin Çobanoğlu ve vatandaşların katılımıyla Hükümete Konağı Meydanı'ndaki yürüyüşle başladı. Bakan Arınç ve beraberindekiler yürüyüş öncesinde boyunlarına poşu bağladı. Hükümet Meydanı'na gelen Bakan Arınç ve beraberindekiler oluşturulan kortejin ön sıralarında yürüdü. Bilecik Belediyesine ait bir araç da yürüyüş güzergahı boyunca yola 100 litre gül suyu döktü. Kortejin önünde şenlik kapsamında dün yapılan cirit yarışmasına katılan Erzurum ile Erzincan Atlı Spor Kulüpleri'nin atlı oyuncuları yer aldı. Yürüyüşün sona erdiği stadın yanındaki Ertuğrul Gazi Türbesi'ni ziyaret eden Bakan Arınç ve beraberindekiler burada dua etti. Arınç, türbenin anı defterini de imzaladı. Buradan stadın çevresinde kurulan çeşitli kentlerde faaliyet gösteren Yörük derneklerinin kurduğu çadırları ziyaret eden Arınç, vatandaşlarla sohbet etti ve hatıra fotoğrafı çektirdi. Bakan Arınç ve beraberindekiler, daha sonra şenliğin yapılacağı stattaki yerlerini aldı. Protokolün önüne merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun üzerinde gül bulunan bir portre fotoğrafının yerleştirildiği görüldü. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da şenlik başlamadan Söğüt'e gelerek protokoldeki yerini aldı. Stattaki şenliğe Bakanlar Arınç ve Günay'ın yanı sıra BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ayalan, MHP Genel Başkan Yardımcısı Metin Çobanoğlu, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan, AK Parti Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz, MHP Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil, Bilecik Belediye Başkanı Selim Yağcı ve diğer ilgililer katıldı. Törenler, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı. 564796 Gül: Sakarya inanılmaz bir örnek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu toprakların büyük zorluklar ve fedakarlıklarla vatan yapıldığını belirterek, ''Bugün bizlere düşen görev birlik ve beraberlik içinde, bu vatan ve bağımsızlığımız için hangi bedelleri ödediğimizi unutmadan ülkemizi geleceğe taşımaktır'' dedi. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezinden yapılan açıklamaya göre, Gül, Sakarya Zaferi'nin 88. yıl dönümü dolayısıyla bir mesaj yayımladı. Milletçe yürütülen istiklal mücadelesinin en önemli safhalarından birinin Sakarya Zaferi olduğunu belirten Gül, büyük yokluklar ve güçlükler içinde elde edilen bu zaferin, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması sürecinde çok önemli dönüm noktası olduğunu vurguladı. Cumhurbaşkanı Gül, milletin temsilcisi Yüce Meclisin, günlerde kritik kararlara imza atarak, milli mücadeleyi başarıyla yürüttüğünü, Meclisin Başkomutanlık yetkisini verdiği Mustafa Kemal Atatürk'ün, şiddetli çarpışmalara sahne olan Sakarya Meydan Muharebesi'ni üstün askeri dehasıyla sevk ve idare ederek büyük bir başarıya imza attığını anlattı. -İNANILMAZ KAHRAMANLIK ÖRNEĞİ...- Türk askerinin, Kurtuluş Savaşı'nın her safhasında olduğu gibi Sakarya'da da inanılmaz bir kahramanlık örneği gösterdiğini vurgulayan Gül, mesajında şunları kaydetti: ''Milletimiz cephedeki ordusuna kadını erkeği, genci yaşlısıyla büyük destek vermiştir. Sakarya Zaferi'nin ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi, Atatürk'e Mareşal Rütbesi ve Gazi Unvanını vererek, milletimizin Büyük Öndere sevgisini, inancını, takdir ve minnet duygularını en anlamlı şekilde ifade etmiştir. Sakarya Zaferi'yle birlikte dünya, Türk milletinin vatan sevgisiyle neler yapabileceğine bir kez daha tanık olmuş, diplomaside önemli kazanımlar elde edilmiştir. Bu zafer Türk halkına büyük moral vererek kurtuluş umutlarını artırmıştır. Bu topraklar büyük zorluklar ve fedakarlıklarla vatan yapılmıştır. Bugün bizlere düşen görev, birlik ve beraberlik içinde bu vatan ve bağımsızlığımız için hangi bedelleri ödediğimizi unutmadan ülkemizi geleceğe taşımaktır. Cumhuriyeti hep birlikte kurduk, yine onu hep birlikte yücelterek muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bu anlamlı günün yıl dönümünde, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Kurtuluş Savaşı'nın tüm kahramanlarını rahmetle anıyor, vatandaşlarımıza sevgi ve saygılarımı sunuyorum.'' 564307 Hamam Moulin Rouge'un içinde bornoz satacak Hamam Moulin Rouge'un içinde bornoz satacak 13 Eylül 2009 Pazar, 10:55 Eke Tekstil'in dünya jet-set'ine sattığı premium markası Hamam, Paris'in ünlü gece kulübü Moulin Rouge'un şovlarında yer alan dansçı kızlara özel bornoz tasarladı. Dansçı kızlar için bine yakın özel bornoz üreten Eke Tekstil'in kırmızı renkli, bambudan üretilen ve swarovski taşlarla süslü bornozları, müşterilerin de ilgisini çekince, Moulin Rouge işletmecilerinden 'Müşteriler bunlardan almak istiyor, buraya mağaza açın' teklifi geldi. Bu ay içinde Moulin Rouge içinde mağaza açacaklarını belirten Hamam'ın Marka Danışmanı Zerrin Ekşioğlu, 'Burada başta şovdaki kızların giydiği ve fiyatları 250-350 euro arasında değişen bornozları satacağız. Aynı zamanda St. Tropez'de yok satan ürünümüz peştemaller ile 100 euroluk makyaj çantalarını da satacağız' dedi. FUARDA GÖRDÜLER, İSTEDİLER Dünya ev tekstili sektörünü yönlendiren ve sadece premium markaların yer aldığı Maison&Object Fuarı'na yıldır katıldıklarını hatırlatan Ekşioğlu, şöyle konuştu: Fuarda Moulin Rouge temsilcileri de vardı. Kızlar için özel bir bornoz istediler. Önce 500 adet gönderdik. Ardından devamı geldi. Bornozlar şovun bir parçası. Çünkü kızlar sahnenin etrafında bu bornozlarla dolaşıyorlar. Müşteriler de bu bornozları görünce beğendi. ROBERT DE NIRO'NUN TORUNUNA BORNOZ DÜNYACA ünlü restoran zinciri Nobu'nun da sahibi olan Robert De Niro'nun Greenwich Oteli ve yeni açacağı üç otelinin SPA'larında kullanmak üzere Hamam markasıyla anlaştığını anlatan Ekşioğlu, 'Mandarin Oriental, Hamam ürünlerini kullanıyor. Onlardan referans alarak, bizimle anlaştılar' dedi. Hamam olarak ayrıca Robert De Niro'nun üç torununa özel bornoz diktiklerini belirten Ekşioğlu, şöyle devam etti: 'Bizim uzmanlık alanımız yetişkinler. Çocuk üzerine hiç çalışmamıştık. Zorlandık açıkçası. Ama sonuçtan herkes çok memnun oldu. Deneme amaçlı mağazalarımıza koyduk, yok sattı. Fiyatı 110 TL. Şimdi sadece çocuk bornozu için 200 kişilik bekleme listesi oluştu.' KULUP 120 YILLIK GEÇMİŞE SAHİP FRANSIZCA, Kırmızı Değirmen anlamına gelen Moulin Rouge, Fransa'da bulunan ünlü bir gece kulübü olarak faaliyet gösteriyor. Kabareleri ve erotik şovlarıyla ünlü olan Moulin Rouge 1889 yılında Joseph Oller tarafından yapıldı. Paris'in Pigalle semtinde, Boulevard de Clichy'de yer alan Moulin Rouge üzerindeki kırmızı yel değirmeni dünyaca ünlü sembollerden biri. Moulin Rouge, kırmızı değirmeni, elit erotik şovları, yetişkinlere yönelik orijinal eğlence programlarını ve ünlü kan-kan dansını görmek için yıl boyunca dünyanın dört bir tarafından gelen turistleri ağırlıyor. HAMAM'IN KURUCUSU ABD'DE VİTRİNLERDE! AMERİKA'NIN ev tekstilinde en lüks department store'u olan Restoration Hardware, 2010 yılı kataloğunun kapağında Eke Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Eke'ye yer verdi. Aynı zamanda Restoration Hardware mağazalarındaki dev posterlerde de Haluk Eke'nin Hamam havluları ile birlikte fotoğraflarına yer verildiğini belirten Zerrin Ekşioğlu, 'Haluk Bey'in bu durumdan haberi yoktu. Hepimiz için çok büyük sürpriz oldu' diye konuştu. Aylin Löle-Akşam 564265 Tuncay'a son dakika şoku Tuncay'a son dakika şokuİSTANBUL DHA ’de ’nın formasını giydiği Stoke City, sahasında son dakika golüyle ’ye yenildi: 2-1. 32. dakikada Faye’nin golüyle öne geçen ev sahibi ekip, 45’te ve 90+4’te Malouda’nın gollerine engel olamayınca sahadan boynu bükük ayrıldı. Milli oyuncumuz ise yerini 66. dakikada Kitson’a bıraktı. Premier Lig'de günün sonuçlar: Blackburn 3-1 Wolverhampton 4-0 4-2 2-3 Bolton Sunderland 4-1 Hull City Wigan 1-0 1-3 564520 ManU maçına İtalyan hakem Beşiktaş'ın Avrupa Şampiyonlar Ligi (B) Grubu ilk maçında 15 Eylül Salı günü sahasında İngiliz ekibi Manchester United ile oynayacağı karşılaşmayı, İtalyan hakem Nicola Rizzoli yönetecek. BJK İnönü Stadı'nda saat 21.45'te başlayacak karşılaşmada, Rizzoli'nin yardımcılıklarını Nicola Nicoletti ve Renato Faverani yapacak. Maçın dördüncü hakemi ise Andrea Gervasoni. 564607 Söğüt Şenliklerinde yine kriz Söğüt Şenliklerinde yine krizKemal ATLAN- Hakan TÜRKTAN- Tuncay /, (DHA) 'in Söğüt İlçesi'nde bu yıl 278’inci düzenlenen Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Söğüt Şenlikleri'ne bu yıl Başbakan ve Genel Başkanı gelmedi. Geçen yıllarda iktidar ve muhalefet arasında gerginliğe neden olan, Başbakan Erdoğan'ın korumalığını yapan yeğeni Ali Erdoğan'ın yumruklanıp yaralandığı şenliklerde olay çıkmaması için bu yıl yoğun güvenlik önlemi alındı ve 1600 polis görev yaptı. Hükümeti, Başbakan Yardımcısı ile Kültür ve Bakanı 'ın temsil ettiği kutlamalarda tribünlerdeki Ak Partili grubun sürekli ‘Başbakan Erdoğan’ diye tezahüratı yapmasına tepki gösteren Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı töreni terketti. Söğüt Şenlikleri, her yıl olduğu gibi bu yıl da Hükümet Konağı önünden Şenlik Yürüyüşü ile başladı. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Genel Başkanı Yalçın Topcu, Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Ayalan, MHP Genel Başkan Yardımcısı Bilecik Valisi Musa Çolak, Bilecik Belediye Başkanı ile çok sayıda kişi katıldı. Mehter takımı eşliğindeki yürüyüş sırasında Bilecik Belediyesi’ne ait bir araçtan gülsuyu püskürdüldü. Bülent Arınç ve protokoldakiler yürüyüşün sonunda Ertuğrul Gazi Türbesi’ni ziyaret edip dua okudu. Arınç, türbedeki anı defterine duygularını yazdı. Ertuğrul Gazi Türbesi’ni Bülent Arınç’ın eşi Münevver Arınç da ziyaret edip dua okudu. Bakan Arınç ve yanındakiler, türbe ziyaretinin ardından şenlik alanında kurulan yörük çadırlarını geçti. Bir çadıra asılan ’ın çocukluk fotoğrafına bakan Arınç daha sonra törenlerin yapıldığı alana gelerek protokoldeki yerine oturdu. Arınç’ın oturdu koltuğun sol tarafında ise boş bir koltuğun üzerine kazasında eden BBP eski genel başkanı ’nun fotoğrafı konuldu. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ise törenlere daha sonra katılarak protokolündeki yerini aldı. BBP GENEL BAŞKANI TÖRENİ TERKETTİ Törenler başlamadan önce bir grup ülkücü ‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’ sloganı attı. Tören başlayınca da tribünlerde oturan AK Partili grup ‘Recep Tayyip Erdoğan’ diye bağırmaya başladı. Erdoğan lehine tezahüratın bir süre devam etmesi üzerine BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, protokoldeki yerinden kalkarak tören alanını terk etti. Topçu gazetecilere, “Birlik ve beraberliğin yeri olan bir yerde bir partinin resmi geçiti olmamalı. Adeta maç tezahüratı yapıyorlar. Bunlar buranın ruhuna uygun değil” dedi. GÜNAY'IN KONUŞMASI Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay törende yaptığı konuşmada Osmanlının sadece kılıcının üzerinde değil adalet ve merhamet üzerinde bir devlet kurduğunu söyledi. Moğol işgali döneminde Türklerin bir aşiretten, yayla kasabasından cihana örnek olan bir medeniyet çıkarabildiğini söyleyen Bakan Günay, “Yayla kasabasından bir cihan imparatorluğu çıkardılar. suni diye ayırmadı, hepsini bir tuttu. Hepsini vatandaş saydı. Osmanlı sadece kılıcından üzerinde değil adalet ve merhamet üzerinde bir devlet kurdu. Bizim de şimdi bu adalet ve merhamet üzerinde ayrımcılığı reddederek yeni hamlelere yönelmemiz gerekir” dedi. Kendilerinin de bugün bunu yapmaya çalıştığını kaydeden Günay, “Hükümet hiç bir ayrım gözetmeksizin inançlarına, etnik kökenlerine göre, dinlerine göre, yüreklerindeki inançlarına göre ayırmadan hepsini yurttaş olarak eşit tutmaya çalışmaktadır. budur. Osmanlının mirasından ders çıkararak dayanışmacı bir hamleyi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. ’ün söylediğini yapmaya çalışıyoruz, yurtta barışı cihanda barışı yapmaya çalışıyoruz” diye konuştu. ARINÇ'IN KONUŞMASI Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da konuşmasında, yıllar öncesinde birbirinden bağımsız, ve ihtilaflarla tarih sahnesinden silinme aşamasına gelmiş bir topluluğu, Ertuğrul Gazi’nin birleştirip tarih sahnesine çıkardığını söyledi. Türklerin başta Osmanlı olmak üzere tarihte kurduğu medeniyetlerin silahların ve kılıçların gölgesinde yaşamadığını Arınç, “Tarihteki istikametimizi, inancımız ve milletimizin değerleri şekillendirdi. Başta Anadolu olmak üzere ayak bastığımız her yere talanı ve yağmayı değil, insanlığı götürdük. Bunun için bizler ne Malazgirt’i ne ’un fethini ne de istiklal mücadelesini sadece topla tüfekle yapmadık. Eşsiz gücümüzün kaynağı, müstesna kardeşlik ruhudur. Dün Söğüt ve Domaniç’te atılan büyük devletin tohumları, bugün yüreğimizde ulu bir çınara dönmüştür” dedi. Hiç bir kuvvetin bu milletin başını eğdirmeye muktedir olamayacağını söyleyen Bülent Arınç, “Yeryüzünün en merkezi coğrafyasında 'ı, 'i, 'sı, 'siyle yine izzet ve şerefle devraldığımız ecdadımızdan, bu yolculuğumuzu yine yürütmekteyiz. Bizler, zalim ve zulme karşı aslan kesilen, ancak mevzu insan olunca sevgi ve adalet duygularıyla hareket eden bir milletin fertleriyiz. Çünkü bizler yeryüzü devletinden önce yürüklerdeki devleti inşa eden bir ecdadın torunlarıyız. Osmanlıyı osmanlı yapan, onu tarihin en ayrıcalıklı medeniyetlerinden biri haline getiren sevgi ve hoşgörü üzerine oturan anlayış bizim de şiarımız olmuştur” diye konuştu. Bülent Arınç, Ertuğrul Gazi'nin bıraktığı mirasın mayasının aşk, ilim ve irfan olduğunu kaydederken de şunları söyledi: “Bu evrensel değerden dolayı, başkaları ortaçağ karanlığındayken, biz ilim irfan götürdük. Bu nedenle bizde ortaçağ karanlığı olmadı. Biz adaletin kol gezdiği bir vicdan medeniyetini inşa ettik. Bu topraklarda kimseyi hor görmedik, horlamadık. Asırlardır beraberce kardeşçe yaşadık. Bundan sonrada yaşayacağız. Kimin haddine ki aramıza nifak tohumları ekerek bizi birbirimize düşürebilsinler. Şehit kanlarının döküldüğü bu topraklarda ayrık otlarının yetişmesi mümkün değildir. Batının anlayamadığı meziyetlerimiz vardır. Bize yol gösteren büyüklerimiz vardır. İşte Şeyh Edebalı’nın Osman Gazi’ye öğüdü, bizim de şiarımız olmuştur.” 564200 Hayrettin Karaman: Yarım hoca din yıkar Yarım hoca din yıkar Dillerde dolaşan bir güzel söz vardır: "Yarım doktor can yakar, yarım hoca din yıkar". Ya Kur'an meali veya bir hadis mecmuası okuyorlar, bir ayete veya bir –birkaç da olabilir- hadise dayanarak hüküm veriyorlar, bununla da yetinmeyip kendi hükümlerine, yorumlarına, tercihlerine, taklitlerine uymayanları ya cahillikle veya Ehl-i sünnetin dışına çıkmakla itham ediyorlar, damgalıyorlar. Din hakkında konuşacak olanların mutlaka yeter derecede hadis ve fıkıh usulü bilgisine sahip olmaları gerekir. Bundan önceki "Dinden dönen öldürülür mü" başlıklı yazımda, dinden dönen her şahsın öldürülemeyeceğini, öldürülenin de "dinini değiştirdiği" için değil, "eski dininin mensuplarına karşı savaş durumuna geçtiği için" öldürüldüğünü ifade etmiştim. Bana, dinden dönenlerin öldürüleceği ve öldürüldüğünü gösteren bazı hadisleri yazarak itiraz edenler oldu. Hata bir haddini bilmez, "Hadislerin Arapçalarını da yazdım, eğer anlayabilirsen" diyor. Halbuki benim görüşümde olan eski ve yeni alimler bu hadisleri biliyorlar, ama bu alimler, önlerine gelen her hadisle amel edilemeyeceğini, bunun bazı şartlarının bulunduğunu da biliyorlar ve muhaliflerin naklettikleri hadislerin ya sahih olmadığını veya başka manalara geldiğini, farklı sebeplerinin bulunduğunu, daha kuvvetli deliller ile çeliştiğini söylüyorlar. Bu vesile ile sizlere, Hanefî mezhebinin ileri gelen alimlerinden biri olan ve Pezdevî'nin fıkıh usulü kitabına Keşfu'l-esrar adıyla şerh yazan Alâuddîn Abdulaziz el-Buhârî'nin (v.730 H.) kitabından (Beyrut, 1997, dört cilt) bazı önemli bilgiler aktarmak istiyorum (3. cildin başlarından itibaren bakınız): Bir hadisin senedi sahih de olsa (onu rivayet edenlerin akıl, hafıza ve ahlak bakımından durumları iyi de olsa) eğer başta bir kişinin rivayet ettiği ve sonra da meşhur olmayan (haber-i vâhid) hadis, daha kuvvetli bir delile aykırı olursa, onunla çelişirse, çatışırsa bu hadisin hükmü sabit olmaz (en sahih kitaplarda da bulunsa onunla amel edilmez). Bu "daha kuvvetli olan deliller ise Kur'an âyetleri, mütevatir ve meşhur (daha çok ravi tarafından rivayet edilmiş) sünnetler, akıl (buna ilmin sağlam verileri ve vakıa da giriyor), temel kurallar, herkesin bilmesi ve nakletmesi gereken bir olayı bir kişinin nakletmiş olması, ashabın amel etmemiş olmaları… şeklinde sıralanıyor. Müellif bu "daha kuvvetli delil ile çatışma ve çelişme durumuna", "bâtın veya manevî inkıta" adını veriyor. Metnin bu kriterlere göre değerlendirilmesine daha yeni zamanlarda "metin tenkidi" deniyor. Bana hadislerle itiraz edenler zahmet edip bakarlarsa, onlarca sayfa tutan bu bölümde, nice "senedi sahih" hadisin, daha kuvvetli delile aykırı olduğu/görüldüğü için uygulama dışına atıldığını göreceklerdir. Dininden dönenin öldürüleceği konusundaki hadisler de böyledir. 563615 Tekirdağ'daki işçiler kurtarıldı Tekirdağ'ın merkez Kumbağ beldesinde meydana gelen sel felaketinin ardından tuğla fabrikalarında mahsur kalan işçileri kurtarma çalışmaları sona erdi. Edinilen bilgiye göre, karadan yapılan kurtarma çalışmalarında tuğla fabrikalarındaki 131 işçiye ulaşıldı, havadan yapılan çalışmalarda ise 180 dolayında işçi kurtarıldı. Karadan yapılan çalışmalara GEA ve AKUT arama kurtarma ekipleri, Tekirdağ itfaiyesi, askeri birlikler, Tekirdağ İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı deniz polisi ve diğer ekipler katıldı. Bu arada, fabrikalardaki çalışmalar sırasında yabancı uyruklu kaçak işçinin de kurtarıldığı bildirildi. Öte yandan, bölgede yazlık evlerinde sele yakalanan vatandaşların kurtarılması çalışmaları devam ediyor. Bu arada yetkililer, bazı vatandaşların evlerini terk etmek istemediklerini, 2. ve 3. katlara çıkarak selden korunduklarını söyledi. 564352 Rüştü faciası Dün gece Ali Sami Yen'de tam bir Rüştü Reçber faciası yaşandı. Ligin ilk iki maçında cezalı, sonraki iki karşılaşmada ise sakat olduğu için forma giyemeyen deneyimli eldiven, maçta sadece gol yiyen Hakan Arıkan'ın yerine teknik direktör Mustafa Denizli tarafından görevlendirildi. Ancak Rüştü, Denizli'yi pişman ettirdi! 332 dk. sonra G.Saray'ın attığı ilk golde kornerden gelen topa çıkmayarak adeta golü yaratan(!) Rüştü, Milan Baros'un golünden önce ise topu elinden kaçırarak Kara Kartal'ın ipini çekti. Hakan'la 329 dakika gol yemeyen Beşiktaş, Rüştü ile daha 4. dakikada kalesinde golle tanıştı. Rüştü, Hakan'ın maçta yediğinin mislini maçta yedi. 565018 Manchester United İstanbul'da... 'da...'ın Grubu'ndaki İngiliz rakibi bu akşam saatlerinde 'a geldi. 15 Eylül Salı günü ile karşılaşacak olan İngiliz ekibi, geniş güvenlik önlemleri altında otobüslerine binerek kalacakları otele hareket ettiler. 'da eksik futbolcu bulunmazken, İngiliz ekibi bir çok yıldız futbolcusuyla 'a geldi. İngiliz ekibin teknik direktörü Sir yarın saat 20.00'de 'nda bir basın toplantısı düzenleyecek. İngiliz ekibi, maç öncesi son antrenmanını da yine İnönü Stadı'nda 20.30'da gerçekleştirecek. Çalışmanın ilk 15 dakikası basına açık olacak. 564942 Karadeniz Fırtınası İstanbul'da Esti Turkcell Süper Lig'in 5. haftasında İstanbul Büyükşehir Belediyespor Atatürk Olimpiyat Stadı'nda Trabzonspor'u konuk etti. Ligde zor haftalar geçiren Karadeniz ekibi, ligin 5. haftasında kötü gidişe golle 'dur' dedi. Bordo-mavililer, rakibine adeta gol olup yağarken, puanı 6-1'lik skorla aldı ve taraftarını mutlu etti. Ligin ilk haftasında tek bir galibiyeti olan Trabzonspor, bu sonuçla puanını 7'ye yükseltti. İstanbul Büyükşehir Belediyespor ise puanda kaldı. Egemen Korkmaz (7, 19, 48) attığı golle yıldızlaşırken, suskun golcüler Umut (29, 90+2) ve Gökhan (27) bu maçta gol oruçlarını bozdu. İlk Yarı 6. dakikada Umut'un ceza yayı üzerinden sert şutunda top üstten auta çıktı. GOL 8. dakikada Trabzonspor 1-0 öne geçti. Colman'ın soldan kullandığı korner ataşında, ceza sahasında geriden gelen Egemen'in uçarak yaptığı kafa vuruşunda, meşin yuvarlak ağlarla buluştu: 0-1. 11. dakikada Gökhan Kaba'nın uzaktan sert şutunda top kaleci Sylva'da kaldı. 13. dakikada Tayfun'un ceza sahasına yaptığı ortada, arka direkte iyi yükselen Gabriç'in kafa vuruşunda, kaleci Oğuzhan son anda meşin yuvarlağı kornere çeldi. GOL 19. dakikada Trabzonspor farkı 2'ye çıkardı. Colman'ın soldan kullandığı korner atışında arka direkte boş pozisyonda bulunan Egemen iyi yükselerek, yaptığı kafa vuruşuyla meşin yuvarlağı ikinci kez filelere yolladı: 0-2. 20. dakikada Gökhan Süzen'in soldan ceza sahasına yaptığı ortada arka direkte bulunan Gökhan Kaba'nın kafa vuruşunda top az farkla auta çıktı. GOL 27. dakikada Colman'ın savunmanın arkasına attığı pasta topu iyi takip eden Gökhan, karşı karşıya kaldığı pozisyonda kaleci Oğuzhan'ı da geçtikten sonra meşin yuvarlağı ağlara bıraktı: 0-3. GOL 29. dakikada Trabzonspor farkı 4'e çıkardı. Soldan Gabriç'in pasında savunmanın arkasında topla buluşan Umut'un, sağ çaprazdan ceza sahasına girerek yaptığı sert vuruşta, kaleci Oğuzhan'a çarpan top ağlara gitti: 0-4. GOL 43. dakikada Kus'un yerden pasında ceza sahası içinde topla buluşan müsait durumdaki Serhat, meşin yuvarlağı ağlarla buluşturarak farkı 3'e indirdi: 1-4. Karşılaşmanın ilk yarısı 4-1 konuk takımın üstünlüğüyle sonuçlandı. İkinci Yarı GOL 48. dakikada Colman'ın soldan kullandığı korner atışında ceza alanında Umut'un kafa ile indirdiği topu önünde bulan Egemen, oluşan karambolde topuğu ile meşin yuvarlağı filelere yolladı: 5-0 60. dakikada Serkan'ın pasıyla soldan ceza alanına giren Gabriç'in ortasında arka direkte bulunan Gökhan, müsait durumda kafa vuruşunu yapamayınca top taca çıktı. 67. dakikada Umut'un pasında ceza yayı üzerinde topla buluşan Colman'ın vuruşunda meşin yuvarlak üstten auta çıktı. 70. dakikada soldan ceza alanına giren Gökhan, topu penaltı noktası üzerinde müsait durumda bulunan Colman'a verdi. Bu futbolcunun yerden vuruşunda meşin yuvarlak kaleci Oğuzhan'da kaldı. 77. dakikada Ali Güzeldal'ın ceza alanı dışında sol çaprazdan sert şutunda top üst direğe çarparak auta çıktı. 80. dakikada Trabzonspor'un paslaşarak kullandığı serbest vuruşta, Ceyhun'un yerden sert şutunda meşin yuvarlak direkten döndü. 87. dakikada Gabriç'in soldan ortasında ceza sahasında Umut'un vuruşunda kaleci Oğuzhan, topu kornere çeldi. GOL 90 2. dakikada Engin'in pasında sağ çaprazda topla buluşan Gökhan'ın ceza sahasına ortasında, müsait durumda bulunan Umut, meşin yuvarlağı ağlarla buluşturdu: 6-1 Trabzonspor karşılaşmadan 6-1 galip ayrıldı. 564534 "Ermenistan Açılımı" Turlarına Devam Yeni haftanın önemli gündem başlıklarından biri, Ermenistan açılımı olacak. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ermenistan ile imzalanacak protokollerle ilgili olarak muhalefeti bilgilendirme turuna bu hafta başlıyor. Ermenistan açılımı ile ilgili olarak "son sözü Meclis söyleyecek" diyen Davutoğlu, ilk bilgilendirme görüşmesini Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin ile yaptı. Sırada muhalefet partileri var... Davutoğlu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için 21 Eylül'de New York'a gitmeden ve Meclis yeni yasama dönemi başlamadan siyasi parti liderleri ile biraraya gelmek istiyor. "Ermenistan'ın Azerbaycan'daki işgali sona ermedikçe Meclis'te onay vermeyiz" diyen CHP, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun randevu talebine hayır demedi. CHP lideri Deniz Baykal ile Davutoğlu'nun görüşmesi Salı günü olacak. Milliyetçi Hareket Partisi ise, protokolün Türk milleti ile paylaşılmasını ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ortaya konulmasını isteyerek, Dışişleri Bakanı'nın görüşme talebini reddetti. Davutoğlu'nun Demokratik Sol Parti ve Saadet Partisi'ne ziyaretleri, Salı günü... Demokrat Parti ve Büyük Birlik Partisi ise, Dışişleri Bakanı'na Çarşamba günü için randevu verdi. Davutoğlu'nun Demokratik Toplum Partisi ile randevusu ise Genel Başkan Ahmet Türk'ün Irak'ın kuzeyine yapacağı ziyaret dolayısıyla, Ramazan Bayramı sonrasına kalmış görünüyor. Davutoğlu, muhalefet turunun sonuçlarını önce Başbakan, ardından da Bakanlar Kurulu ile paylaşacak. Daha sonra ise, Ermeni açılımı Meclis gündemine gelecek. 563951 Sokağa çıkma yasağı var diye havalandırmaya da çıkarmamışlar Sabah saat 04.00'te koğuşun kapısından giren astsubay ilk bildirimi onlara yapar: "Silahlı Kuvvetler yönetime el koydu. İkinci bir emre kadar havalandırmaya çıkma yasağı konulmuştur." Mahkumlar için sokağa çıkma yasağı, hapishanelerde havalandırmaya çıkmama olarak uygulanır. 12 Eylül askerî darbesinin üzerinden uzun yıllar geçti. Ancak darbenin sıkıntısını yaşayanlar hâlâ günlerin etkisini üzerinden atabilmiş değil. Onlardan birisi de Gümüşhaneli Ali Rıza Sezen (55). 12 Eylül darbesini Sinop Cezaevi'nde yaşayan Sezen, günleri hatırlamak istemeyecek kadar zorluklar yaşamış. Hele darbe sabahı askerlerden yediği dayağı ise hiç unutamıyor. "Kemiklerim kırılırcasına dipçikle dayak attılar. Sonra da koğuşun ortasına bırakıverdiler. İki gün inleyerek yattım, yerden kalkamamama rağmen kimse yardım etmedi." diyor. Sezen, darbe sabahını şöyle anlatıyor: "50 kişilik koğuşun yarısına yakını idamlık. Kendi aramızda konuşurken 'Darbe olursa bu idamlar gerçekleşir.' diyerek endişe ile bekliyoruz. Sabah saat 04.00 sularında kapımız büyük bir gürültü ile açılarak 'Koğuş kalk' sesiyle uyandık. İçeri giren astsubay, 'Türk Silahlı Kuvvetleri bu sabah itibarıyla yönetime el koymuştur. İkinci bir emre kadar havalandırmaya çıkmak yasaktır.' diyerek darbenin yapıldığını haber verdi." Uyku mahmurluğunun verdiği düşüncesizlik ve gençlik heyecanı ile yerinden kalkan Sezer, "Ya kardeşim biz zaten içerdeyiz. Bırakın da hiç değilse 5-10 dakika hava alalım." diye istekte bulunur. Ancak Sezen'in bu isteği kabul görmediği gibi hemen cezalandırılma yönüne gidilir. "Beni daha koğuştan itibaren dövmeye başladılar. Dışarıda ne kadar dövdüklerini hatırlamıyorum. Ama dipçik darbeleriyle kendimden geçtiğimi ve ölü bir vaziyette koğuşun ortasına atıldığımı hatırlıyorum." diyen Sezen, uzun süre beton zeminden kalkamadığını ve kimsenin de revire götürmeye cesaret edemediğini dile getiriyor. Sinop Cezaevi'nin zor şartlarının 12 Eylül'den sonra tamamen çekilmez duruma geldiğini anlatan Sezen, "Önceden gardiyanlarla sorun yaşıyorduk. Darbeden sonra askerlerin baskısı daha da çekilmez duruma geldi." diyor. 1982 yılında tahliye olan Sezen, Sinop Cezaevi hatıralarını unutmak istiyor. Ünü bütün Türkiye'ye yayılan cezaevi kapatılıp müze haline getirildikten sonra ne çektiklerini anlayabilmeleri için eşi ve çocuklarını cezaevine gönderdiğini anlatan Sezen, anları tekrar yaşamamak için cezaevine gitmemiş, bundan sonra gitmeyi de hiç düşünmüyor. EN BÜYÜK ACISI MAHKUMİYETİNDEN DOLAYI ÇOCUKLARININ İSTİKBALİNE ENGEL OLMAK Cezasını tamamladıktan sonra tahliye olup Samsun'a yerleşen Sezen, "Hayatımın en güzel yıllarını içerde geçirdim. Çektiğim ceza ile de üzerime düşen dersi aldım." diye geçmişe kendince bir set çekmiş. Ancak mazi onun ve ailesinin peşini bırakmamış. "İlk yıllarda kimse bana hükümlü olduğum için iş vermek istemedi. Ama sahip çıkanlar da oldu. Evlendim ve sene aralıkla iki defa ikizlerim oldu. Büyükleri üniversiteyi bitirdi. Küçükleri ise lisede okuyor." diyen Sezen, "Aldığım mahkumiyet çocuğumun birisinin hakimliğe diğerinin ise akademiye girmesine engel oldu. Aslında bu benim için en büyük ceza. Çocuklarımın istikbalini düşündükçe kahroluyorum." diye acısını paylaşıyor. 564561 Galatasaray'a durmak yok... 'a durmak yok... ’de ezeli rakibi ’ı yenerek 5’te yapan ’da yüzler, ’ndeki maçına çevrildi. Sarı-kırmızılı takım, UEFA Avrupa Ligi (F) Grubu ilk maçında 17 Eylül Perşembe günü deplasmanda ’ın Panathinaikos takımı ile yapacağı karşılaşmanın hazırlıklarına ara vermeden başladı. ’nde, teknik direktör yönetiminde basına kapalı gerçekleştirilen antrenmanda, Beşiktaş karşılaşmasında ilk 11’de görev alan oyuncuların sahada rejenerasyon çalışmalarının ardından, sağlık merkezinde terapi seanslarıyla maç ertesi programlarını tamamladıkları, diğer futbolcuların da teknik ağırlıklı bir çalışma yaptıkları bildirildi. Tedavileri devam eden futbolculardan Gökhan’ın salonda, Ayhan, ve Aydın’ın ise salon ve sahada özel olarak çalıştırılmaya devam edildiği kaydedildi. Galatasaray’da futbolcular, yarın yapacakları iznin ardından, Panathinaikos maçı hazırlıklarını 15 Eylül Salı günü gerçekleştirecekleri çift antrenmanla sürdürecekler. 564528 Küresel ısınmaya karşı nükleer 21. yüzyılın kabusu küresel ısınmaya karşı neredeyse ‘sıfır’ karbondioksit salınımıyla enerji sağlayan nükleer teklonoji, en büyük silah olarak öne çıkıyor. Önümüzdeki 20 yıl içinde toplam santral sayısının yaklaşık kat artması bekleniyor. Dünyada elektrik üretiminin yüzde 15’i nükleer enerji ile karşılanıyor. Toplam 30 ülke nükleer enerjiden faydalanıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre 10 yıl içinde nükleerden faydalanan ülke sayısının 50’ye çıkması bekleniyor. Peki nükleerin yaygınlaşacağına yönelik beklenti neye dayanıyor? İşin garip tarafı nükleer enerji çevreciler tarafından eleştiriliyor gibi gözükse de esas nükleer enerjinin yaygınlaşması çevreye yönelik endişelerin baskısıyla olacak. Giderek artan iklim değişikliği korkusu gözönüne alındığında nükleer enerji bütün ülkeler için zorunluluk haline geleceğe benziyor. Aralık ayında yapılması planlanan Birleşmiş Milletler iklim değişikliği konferansında da nükleer enerjinin cazip bir alternatif olarak gündeme gelmesi bekleniyor. SIFIR KARBON SALINIMI ETKİLİ Financial Times gazetesinin analizine göre, nükleeri destekleyen önemli bir etken mevcut enerji. Dünyada elektrik üretiminin yüzde 15’i nükleer enerji ile karşılanıyor. Toplam 30 ülke nükleer enerjiden faydalanıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre 10 yıl içinde nükleerden faydalanan ülke sayısının 50’ye çıkması bekleniyor. Peki nükleerin yaygınlaşacağına yönelik beklenti neye dayanıyor? İşin garip tarafı nükleer enerji çevreciler tarafından eleştiriliyor gibi gözükse de esas nükleer enerjinin yaygınlaşması çevreye yönelik endişelerin baskısıyla olacak. Giderek artan iklim değişikliği korkusu gözönüne alındığında nükleer enerji bütün ülkeler için zorunluluk haline geleceğe benziyor. Aralık ayında yapılması planlanan Birleşmiş Milletler iklim değişikliği konferansında da nükleer enerjinin cazip bir alternatif olarak gündeme gelmesi bekleniyor. Petrol zenginleri de ‘nükleer’ diyor Nükleer enerji petrol zengini ülkeler için bile iyi bir seçenek olarak ön plana çıkıyor. Küresel ısınma ve azalan petrol yatakları İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer Körfez ülkelerinin de nükleer enerjiye yönelmesine neden oluyor. Uzmanlar, Arap ülkelerinin petrol ihracatından kazandıklarını nükleere yatırmayı hedeflediklerini belirtiyor. Diğer yandan nükleer enerjinin kullanılmasının önündeki en büyük engel olarak öne çıkan uranyum zenginleştirmenin askeri amaçlar için kullanılması konusunda kısıtlamalar getirilmesi planlanıyor. Nükleerin giderek daha fazla ülke tarafından kullanılacağını hesaplayan ABD yönetimi, 2010 Mayıs ayında New York’ta yapılacak toplantıda nükleer silahlanmaya ilişkin 40 yıllık uluslararası sözleşmeyi yenilemeyi planlıyor. 2050 yılında 50 ÜLKE nükleere geçecek Uluslararası Atom Enerji Kurumu’na göre 10 yıl içinde 20 ülke daha nükleer enerjiyle tanışacak. 2050’ye kadar 1400 yeni santral inşa edilecek. Fransız şirketler ihalelerde başrolde Birkaç hafta içinde Abu Dabi nükleer tarihinde ilk sayfasını açmaya azırlanıyor. 2016 yılında bitirilmesi planlanan nükleer santrallar ile Arap dünyası ilk kez nükleer enerji ile tanışacak. Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan ve Ürdün’ün de nükleere sıcak baktıkları biliniyor. Ticari ve politik çekişmelerin yaşandığı Ortadoğu ülkelerinde (İran dışında) 2020’de iki, 2030 yılında ise sadece dört nükleer santralin faaliyete geçmesi bekleniyor. Aynı dönemde Çin’de ise 40 yeni santral ihalesi için ihaleye çıkılacak. Nükleerde Avrupa’nın en büyük gücü konumundaki Fransa İran’a sert uyarılar yaparken, Ortadoğu ülkelerine nükleer bilgi ve tecrübesini pazarlaması ve ihalelerde başrol oynaması ise nükleerin sivil kullanımını teşvik olarak yorumlanıyor. 564285 Kontör sayma bitecek dakika ile konuşulacak Kontör sayma bitecek dakika ile konuşulacak 13 Eylül 2009 Pazar, 10:33 Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), haberleşme sektöründe çok ses getirecek bir adımla 'kontör' uygulamasına son vermeye hazırlanıyor. BTK'nın, bu konuda yaptığı çalışmanın öngörülen zaman dilimi içinde tamamlanması halinde operatörler, aylık geçiş dönemin ardından abonelerine 'süre' satışı yapacak. BTK'dan üst düzey bir yetkili, dünyada Türkiye ve Suriye dışında hiçbir ülkede 'kontör' uygulamasının kalmadığını belirterek, "Türkiye'de, bu konuda yeni sisteme geçmek için çalışma yapıyor. Çalışmada, işin usul ve esasları belirlenecek. aylık geçiş döneminin ardından operatörler, abonelerine örneğin 100 kontör satmak yerine 100 dakika satışı yapacak. Aboneler, kaç dakika konuşacaklarını net olarak bilecek" dedi. GSM operatörlerinin ön ödemeli hat sahibi abonelere, 'ne zaman, kimle ve ne kadar süreyle' görüşme yaptığını bildiren ayrıntılı fatura göndermediğini anımsatan aynı yetkili, "Kurum, bu konuda da çalışma yapıyor. Ön ödemeli hat sahibi aboneler de görüşmelerine ilişkin ayrıntıları görebilecek" diye konuştu. BTK daha önce de kontörlerin 20 saniyede sabitlenerek eşitlenmesi konusunda bir karar almıştı. ÖN ödemeli hat sahibi abonelerden bir bölümü BTK'ya, daha az sürede kontörlerinin bittiği şikâyetinde bulundu. Kurum, buna karşı ayrıntılı fatura uygulamasını başlatıyor. YETKİLİLER, çalışma sonunda 'kontör' uygulamasına devam kararının çıkma olasılığı ile ilgili, "Uygulama, devam etsin de denebilir ama çok şikâyet alıyoruz. Aboneler 'Şu kadar kontörüm olması gerekirdi, şu kadar kalmış' diyor" dedi. 564120 Alanya'da hortum: 10 turist yaralandı Alanya'da hortum: 10 turist yaralandı Antalya'nın Alanya ilçesinde meydana gelen hortumda yaralanan turist sayısının 10'a yükseldiği, yaralı turistlerden birinin durumunun ağır olduğu belirtildi. Yaralanan turistlerin Rus ve Alman vatandaşı oldukları, Türk vatandaşı yaralı turist bulunmadığı bildirildi. Antalya'nın Alanya'ya ilçesine bağlı Okurcalar beldesinde dün akşam saatlerinde yaşanan hortum sonunda ortalık savaş alanına döndü. Dün etkili olmaya başlayan sağanak yağış sonunda meydana gelen ani hortum yaklaşık dakika sürdü. Park Conti Otel'in ortasında bulunan aydınlatma boşluğunun çatısını da uçuran şiddetli hortum, Alara Grand Bazaar'da ve Park Conti'de alışveriş yapan 10 yabancı turistin yaralanmasına neden oldu. Alman ve Rus turistlerden oluşan yaralılar olay yerine gelen ambulanslarla özel bir hastaneye kaldırıldı. Yaralılardan bir turistin durumunun ağır olduğu belirtildi. 564089 NAZAN BEKİROĞLU Irmak unutmaz Gerçeğin kuşbakışı köpüren burgacında bulanık su bana dokunuyor, koyu çamur odama kadar sızıyor. Oruç mevsiminde iftar sofralarına kıvılcım sıçramış, ateş düştüğü yerden yakıyor. Suyun sesi hiç bu kadar ürkütücü olmamıştı. Uzun ve bunaltıcı bir yazın üzerine inen yağmur hiç bu kadar yakmamıştı. yağmurlar değil bu yağmurlar. Bu ırmak bereket taşırmıyor. Su, bağrına aldığını önce gizliyor sonra olanca gücüyle fırlatıyor. Mezarlar açılıyor, toprak bile cesedini kusuyor. Evli evinde değil şimdi. Kiminin Karun rahatında, kiminin ömrühayatın kıtkanaatında parsellediği dünya malı suya giderken geriye yalnızca sıkı bir can pazarı kalıyor. Suyun aynasında ölümünden gayrini göremeyen kendi tabutunun kuru tahtasına sarılmış, tutunacak bir ip arıyor. Ama pamuk ipliğinin mecali yok. Pahalı bir bedelle açılıyor gözler hakikate. Dehşet, sararan yüzlere siniyor. Çoban, sırtını kınaladığı, bahtını bağladığı sürüsüyle birlikte kapılıyor sulara. Yolların ağır kralı TIR şoförü ömrünü geçirdiği ekmek teknesinde, yorgunluk ertesi uykuların tam ortasında devrilip gidiyor. İşçi kızlar, 20 lira yevmiye, her gün gidip geldikleri servislerinde neler olup bittiğini bile anlamadan kapılıyorlar suya sele. Kurtarılacaklar listesinde ciddiye bile alınmayan, ağzı var dili yok, sözsüz kelimesiz ama yine de bir can taşıyanlar. Onlardan geriye bir isim, çamura saplanmış bir pati izi bile kalmıyor. Talihsizlikleri, başlarını sokabildikleri barınakta onları yine de yine de buluyor. Üstelik elleri kolları bağlı, kafeslerin kilidi açılmıyor. Sel bu. Allı pullu değil. Vuruyor ve gidiyor. Ama giderken önüne ne gelirse götürüyor. Eğer bırakırsa bıraktığı da çok derin bir yerinden eksik kalıyor. Kalanların üzerine bir daha asla unutulmayacak isimsiz bir şey siniyor. Bu kıyameti gören bundan böyle nereye gitse bir ölünün yüzündeki renkle dolaşıp duracak. Ona kendi yüzünde bile ölümü hatırlatan bir dünyada hayatın zaferine bir türlü inanamayacak. Melekleri incitmekten korkarak inen her yağmur damlası bile bundan sonra korkutacak. Ve sanki her an bir yerlerden yeniden patlayacak. Kalp her yerde aynı çaresizlikle çabalar, insan her yerde aynı. Ama insanlığın can pazarında insanlık komedyası tekmil oynanıyor. Kimi kalpler mühürlerini perçinliyor. İnsanlıktan çıkmışların en arsız en hayâsız en çirkef en rezil yanı gecikmiyor. Suyun öfkesi annesinin kucağından yavrusunu kapıp götürürken akbabalar yırtık camlara sıçramış beyin kırıntılarını didikliyor. Varlığın özü hava-toprak-ateş-su. Su hepsinden daha kuvvetli daha yıkıcı. Önlenemez gücünü gösteriyor. Önünde ateş de, hava da, taş da, toprak da duramıyor. Çığırından çıkmış, uğuldayarak geliyor. Ama "doğal" felaket değil bu. Gök suyunu tutamıyor, yer suyunu yutamıyor çünkü. Dünya, emanetine ihanet edilmiş, dengesiyle oynanmış, uyumuna musallat olunmuş olmanın bedelini ağır ödetiyor. Misafirken sahipliğe, geçici iken kalıcılığa, iğretiyken sabitliğe kalkışan; gülün rengiyle, sütün tavıyla, yılanın dişiyle oynayan insandan çok daha uzun ömürlü o. Unutmuyor. Şehir, silkinip sırtındaki ağırlığı atmaya çalışırken akış yönü kapatılmış, mülkiyeti elinden alınmış ırmak da intikamını alıyor. Bütün istediği denize kavuşmak oysa. Zamanı yok onun. Milyonlarca yıl boyunca arayıp bulduğu, kullanmasa da sahiplendiği, benim dediği yatağını, eninde sonunda, yüz yıl kullanmasa yüz birinci yılında geri alıyor. 564241 PKK'nın örgüt içi infaz anını anlattı Atilla KORKMAZ'ın haberi PKK itirafçısı eski JİTEM'ci Abdülkadir Aygan, PKK saflarındayken 'ajanlık'la suçlanan Ahmet Arı'nın ağır hakaret ve işkencelerin ardından öldürüldüğünü anlatırken "Süngülerinden kan damlıyordu" dedi. İsveç'te yaşayan Aygan, Avrupa'da yayın yapan PKK'ya muhalif gruba ait 'Nasname' adlı internet sitesinde "Beni Kurtarmaya Çalışırken Ahmet'ini Kaybeden Baba!" başlıklı yazı yazdı. Aygan, Nizipli olan Mehmet Ali Arı'nın, oğlu Ahmet'i PKK'dan korumak için Almanya'ya gönderdiğini, ancak örgüt tarafından yakalanan Ahmet'in öldürüldüğünü anlattı ve infazın detaylarını şöyle açıkladı: "Ahmet'i belden yukarısı çıplak bir halde karşımıza çıkardılar. Grup sorumlusu, 'arkadaşlar, bu unsur bir ajandır. Faaliyetlerimiz ve liderliğin konumu hakkında T.C.'ye bilgi vermiştir. Bu unsurun cezalandırılması lazımdır' diye açıklama yaptı. Ahmet'i tek sıra halindeki gerillaların önünden yürüttüler. Herkes Ahmet'in yüzüne tükürdü. Elimize tutuşturulan yaş ağaç çubuğu ile hepimiz vurduk. Ahmet çıplak vücuduna vurulan çubuk darbeleriyle acı çekiyordu. 'Arkadaşlar ben ajan değilim, tek suçum tekrar Almanya'ya gitmek istememdir' diye bağırıyordu. Sonra üç kişi bir kazma, bir kürek ve Ahmet'i alarak tepenin arkasına gittiler. Bu üç kişi geri döndüklerinde artık Ahmet yoktu. Gelenlerin Kalaşnikof silahlarının süngüsünden kan damlıyordu." 564126 Otomobil üreticileri yakıt devrimine imzayı bastı Otomobil üreticileri yakıt devrimine imzayı bastı EKONOMİ SERVİSİ Daimler AG, yakıt hücresi teknolojisinde önde gelen araç üreticilerinin bir Mutabakat Yazısı ile yakıt hücreli elektrikli araçların geliştirilmesi ve piyasaya sürülmesine ilişkin ortak bir açıklama yaptığını duyurdu. İmza koyan otomobil üreticileri, 2015'ten itibaren çok büyük sayıda yakıt hücreli elektrikli aracın satışa sunulabileceğini büyük bir olasılık olarak görüyor. Bu sayının dünya çapında, kullanım ömrü boyunca, birkaç yüz bin adet olması amaçlanıyor. 564802 Nurullah Sağlam yine beraberlikle ayrıldı Denizlispor, Erhan Altın ile yollarını ayırdıktan sonra Nurullah Sağlam ile anlaştı. Daha önce de 2005-2006 sezonunda 9. haftadan itibaren yeşil siyahlı takımı çalıştıran Sağlam, yıl Denizlispor'un başındaki ilk maçını evinde Manisaspor ile yaptı. Denizlispor, sezon Hüseyin Kartal'ın ilk yarıda attığı golle 1-0 öne geçmesine rağmen, aynı futbolcunun kırmızı kart görmesiyle maçı 10 kişi tamamladı ve 80. dakikada Uğur İnceman'ın bulduğu golle sahadan 1-1 beraberlikle ayrıldı. Nurullah Sağlam ile bu sezonun ilk maçını evinde Diyarbakırspor ile yapan Denizlispor, dün de son dakikalarında Bajic'in atılmasıyla 10 kişi oynadığı müsabakada, rakibi ile golsüz berabere kaldı. Bu sezonun ilk puanını elde eden Denizlispor, rakibinin Avrupa Kupası maçı için ertelenen müsabakada, 16 Eylül Çarşamba günü evinde Sivasspor ile karşılaşacak. 563612 Davutoğlu Ahmedinejad ile görüştü Ahmet Davutoğlu, İran Dışişleri Bakanı Menuçehr Mutteki ile görüşmesinin ardından akşam saatlerinde İran Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Mahmud Ahmedinejad ile biraraya geldi. Ahmedinejad, Davutoğlu ile görüşmesinde, bölge ülkeleri arasındaki işbirliğinin yine bölge halkları için istikrar, huzur ve kalkınma anlamına geldiğini söyledi. Ahmedinejad, ''büyük ve zorba güçlerin zayıflamaya başladıkları bir süreçte'' bölge ülkeleri özellikle de İran ve Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesini ''zorunlu'' olarak değerlendirdi. Türkiye ve İran'ın birbirlerinin dostu ve kardeşi olduğunu vurgulayan Ahmedinejad, ''İran ve Türkiye'nin gelişmesi, iki ülke halkının, bölgenin ve dünyanın yararınadır'' dedi. Ahmedinejad, iki ülke arasında başta enerji olmak üzere tüm alanlardaki ilişkilerin daha da gelişmesi gerektiğini bildirdi. Davutoğlu da iki ülke arasındaki işbirliği potansiyelinin oldukça fazla olduğunu belirterek, ''İran ve Türkiye ilişkilerinin gelişmesi günümüz şartlarında zaruridir'' diye konuştu. Ahmedinejad'ı, yeniden cumhurbaşkanlığı görevine seçilmesinden dolayı kutlayan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül;ün yazılı mesajını da Ahmedinejad'a iletti. Bu arada Davutoğlu'nun, İran Meclis Başkanı Ali Laricani ile de görüştüğü öğrenildi. Davutoğlu'nun, yarın da İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri ve Nükleer Başmüzakereci Said Celili ve diğer yetkililerle biraraya gelmesi bekleniyor AHMET DAVUTOĞLU İRAN DIŞİŞLERİ BAKANI MUTTAKİ İLE GÖRÜŞMESİNDE ŞU AÇIKLAMALARI YAPTI Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ''Türkiye ve İran olarak iki ülkenin bulunduğu coğrafyanın güvenlik havzasına dönüşmesine büyük önem veriyoruz'' dedi. Ahmet Davutoğlu, İran'ın başkenti Tahran'daki resmi temasları kapsamında İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki ile başbaşa ve heyetler arasındaki görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, ele alınan konular hakkında bilgi verdi. Davutoğlu, İran'da yeni hükümetin resmen kurulmasından sonra bu ülkeyi ziyaret eden ilk dışişleri bakanı olduğunu hatırlattı ve bunun iki ülke arasındaki komşuluk ilişkilerinin ne denli güçlü olduğunu ortaya koyduğunu söyledi. İki ülke arasındaki sınırın dünyadaki en eski sınırlardan biri olduğunu belirten Davutoğlu, ''Türkiye ve İran çok köklü tarihi arka plana dayanan güçlü ilişkilere sahiptir'' dedi. Davutoğlu, iki ülke arasında karşılıklı saygı esasına ve içişlerine karışmama ilkesinin temel prensip olarak güçlü bir biçimde yerleştiğini bildirdi. -''İKİLİ VE BÖLGESEL KONULAR ELE ALINDI''- Davutoğlu,  ikili ilişkilerle ilgili birçok konuyu masaya yatırdıklarını ve işbirliğinin geliştirilmesi konusundaki kararlılığı teyit ettiklerini söyledi. ''İkili ilişkiler bağlamında çok geniş kapsamlı bir işbirliği alanı mevcuttur'' diyen Davutoğlu, ''Güvenlikten ticarete, ulaştırmadan enerjiye, kültürden ticarete kadar farklı alanda kadar çok potansiyel var ki görüşmesi saatlerce sürecek bir ortak gündemimiz var'' diye konuştu. ''Başta teröre karşı mücadele olmak üzere her tür güvenlikle ilgili konularda güvenlik birimlerimiz arasında gittikçe artan ilişkilerden büyük memnuniyet duyuyoruz'' diyen Davutoğlu, ''Özellikle terörle mücadele konusunda önümüzdeki günlerde taşıyacağı önem dolayısıyla bundan sonra da güvenlik birimlerimiz arasındaki ilişkilerin daha da yoğunlaşmasına karar verdik'' dedi. İki ülkenin ekonomik alanda da büyük bir işbirliği olanağına sahip olduğunu belirten Davutoğlu, ''Türkiye ve İran coğrafyası birarada düşünüldüğünde bu coğrafya Hint Okyanusu'ndan Akdeniz ve Karadeniz'e, Orta Asya;dan Güney Avrupa;ya uzanan en doğru coğrafyadır. İki ülkenin işbirliği sadece iki ülkeyi biraraya getirmekle kalmayacak, ulaştırma, ekonomi ve enerji alanında Asya ile Avrupa arasındaki en doğrudan koridoru da oluşturacak'' diye konuştu. İki ülke arasındaki ticaret hacminin son yıllarda küresel krize karşın 11 milyar dolara çıkmış olmasından büyük bir memnuniyet duyduklarını belirten Davutoğlu, bu rakamın kısa sürede 20 milyar dolara çıkarılmasının hedeflendiğini, ticaretin arttırılması için çalışmalara hız verilmesini kararlaştırdıklarını söyledi. İran ile enerji alanındanki işbirliğini de gözden geçirdiklerini, yapılması gerekenleri ele aldıklarını belirten Davutoğlu, kültür ve turizm konsunda da çok büyük potansiyel olduğununa bir kez daha tanık olduklarını ve bu konudaki çalışmaları da gittikçe artıracaklarını bildirdi. Davutoğlu, ''Sınırımızın halklarımız arasında ayrılık değil, kaynaştırıcı ve birleştirici bir sınır olması için geçişlerin kolaylaştırılmasına yönelik ortak çalışmalarımızı sürdüreceğiz'' dedi. ''Bölgesel konularda ise iki ülkeyi doğrudan ilgilendiren çok sayıda bölge var. Ortadoğu, Kafkasya, Körfez, Afganistan. Birçok konu var ki Türkiye ve İran'ın ortak alanıdır'' diyen Davutoğlu, ''Dost ve komşu Irak'taki gelişmeleri yakından izledik. Bu kritik dönemde Irak'a bütün komşular gibi İran ve Türkiye'nin de destek olması gerektiğini bir kez daha teyit ettik'' diye konuştu. İran'ın nükleer programı çerçevesinde ortaya çıkan gelişmleri de gözden geçirdiklerini ifade eden Davutoğlu, ''Türkiye'nin bu konulardaki tutumu açıktır. Bütün bu konularda çözümün diplomatik yolla ve karşılıklı saygı esası içinde gerçekleşmesi gerektiğini, bölgesel ve küresel barışı ilgilendiren her konuda mutlak anlamda bir ortak işbirliği ortamının sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda İran ile birlike çalışmaya devam edeceğiz'' dedi. -''İRAN ENERJİSİNİN AVRUPA'YA TRANSFERİ''- Davutoğlu, görüşmelerde İran'ın enerji kaynaklarının özellikle doğalgazının Avrupa'ya nakli konusunu da ele aldıklarını söyledi. ''Biz küresel enerji güvenliği ve enerji arzının çeşitlendirilmesi babında İran enerji kaynaklarının küresel enerji akışı içinde hakettiği yeri almasına büyük önem veriyoruz'' diyen Davutoğlu, ''Bu, Asya ve Avrupa arasında en önemli enerji köprülerinden birini oluşturmaktadır'' ifadesini kullandı. -''İRAN, TÜRKİYE İÇİN ÇOK ÖNEMLİ''- Davutoğlu, İran'ın, nükleer enerji ve diğer konularla ilgili olarak Batılı ve diğer ülkelerle ilişkilerinin Türkiye'yi de ilgilendirdiğini bildirdi. ''İran, Türkiye için hem çok önemli komşu ve dost bir ülke hem de büyük bir ekonomik potansiyel ihtiva eden bir ortaktır. Tüm komşularla olduğu gibi İran ile de en kapsamlı ekonomik ilişkileri geliştirmek istiyoruz'' diyen Davutoğlu, bunun da bölge ve dünya ekonomisine bir katkı sunacağı düşüncesinde olduklarını kaydetti. Bu yöndeki hedeflerin gerçekleşebilmesi için de iki ülke arasında güçlü siyasal irade olduğunu vurgulayan Davutoğlu, İran'a yönelik yeni yaptırımların gündeme gelme olasılığıyla ilgili bir soruya şu yanıtı verdi:  ''Aslında bütün çabamız yeni yaptırımlarla İran'ın büyük potansiyelinin dünya ve bölge ekonomisinin dışında tutulmasına engel olmaktır. Dolayısıyla Türkiye, İran'a yönelik herhangi bir yeni yaptırım olmaması, eski yaptırımların da ortadan kaldırılması için üzerine düşen ne varsa yapmaya hazırdır. Bunun gerçekleşmesi için başta nükleer programı olmak üzere bütün sorunların barışçıl yolla ve diyalogla çözümü konusunda Türkiye, elinden geleni bundan sonra da yapacaktır. Çünkü bu konu sadece İran ile Batı ve diğer ülkeler arasındaki bir ilişki olmasının ötesinde Türkiye'nin de çıkarlarını ilgilendiren bir konudur. Biz önümüzdeki dönemde karşılıklı anlayış içinde yaptırımların olmayacağı bütün imkanların barışçı şekilde kullanılacağı ve sorunların diyalogla çözüleceği bir ortamın sağlanması için çaba sarfedeceğiz. Yaptırımların olması ihtimalinden daha çok şu anda zihnimiz yaptırımların olmaması için neler yapılması gerektiği konusuna yoğunlaştırmış durumdayız. Bunun için Türkiye, dost ve kardeş İran nezdinde elinden gelen tüm çabayı göstermeye devam edecektir.'' -''TÜRKİYE VE İRAN'IN TERÖR ÖRGÜTLERİ PKK VE PJAK'A KARŞI MÜCADELEDEKİ KARARLILIĞI''- İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki de iki ülke arasında her alanda işbirliğinin geliştirilmesine çalıştıklarını söyledi. Terör örgütü PKK ve PJAK'a karşı mücadelede Türkiye ve İran'ın işbirliğinin açık olduğunu belirten Mutteki, iki ülke arasındaki dostluk sınırının teröristlerce kullanılmasına kesinlikle izin verilmeyeceğini bildirdi ve ''İran ve Türkiye'nin bölgede radikalizm ve terörizmle mücadeledeki kararlılık ve azmi son yıllarda önemli sonuçlar vermiştir'' diye konuştu. Nükleer enerjiyle ilgili son öneri paketlerini bilgilendirme açısından Davutoğlu'na verdiğini belirten Mutteki, ''Nükleer enerji elde etme hakkımız konusunda Türkiye'nin desteğini her zaman yanımızda hissettik'' dedi. Enerji alanındaki işbirliğine de değinen Mutteki, ''Türkiye, bu bölgedeki enerjinin Avrupa'ya transferindeki en ciddi seçeneklerden biridir'' dedi. İran ve Türkiye arasındaki dostane ve kardeşçe ilişkilerin önemini vurgulamaya gerek olmadığını belirten Mutteki, iki ülke arasındaki ilişkileri dönemsel ve taktiksel olarak değerlendirilemeyeceğini bildirdi. Her alanda ilişkilerin geliştirilmesinin gündemde olduğunu ifade eden Mutteki, ''İki ülkenin potansiyeli dikkate alındığında ilişkilerimizin stratejik olduğu ortaya çıkar'' diye konuştu. Mutteki, iki ülkenin cumhurbaşkaları Abdullah Gül ve Mahmud Ahmedinejad'ın bu yıl içinde görüşmelerinin gündemde olduğunu da sözlerine ekledi. 564593 Mezarlığa dönen TIR garajı Cihan Kamer'in Mezarlığa dönen TIR garajı 'in Milletvekilleri, İstanbul’da yaşanan sel felaketiyle ilgili ’de "genel görüşme" açılması için yarın önerge sunacak. DE GARAJIN ORTAĞI Genel Saymanı CHP İl Teşkilatında düzenlediği basın toplantısında, İstanbul’un çok büyük bir felaketle karşı karşıya kaldığını, bunun göz göre göre ve bile bile yaşandığını belirtti.Sel yatağına bina yapılmasının ve sel yataklarının ıslah edilmemesinin bu felakete neden olduğunu anlatan Özyürek, bu durumun böyle gitmesi halinde yeni felaketlerin kaçınılmaz olduğunu dile getirdi.İktidarın, Başbakan’ın ve Belediye Başkanı’nın her zaman olduğu gibi muhalefeti, ozon tabakasını, bölgede bina yapanları suçlayarak kendilerini temize çıkarmaya çalıştıklarını savunan Özyürek, "ancak 16 yıldır İstanbul’u Başbakan ve onun kadrosunun yönettiğini" ifade etti.2004’te çıkarılan Belediye Kanunu ve Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun bütün ruhsat yetkilerinin ve bütün derelerle ilgili ruhsat yetkilerini Büyükşehir Belediyesine verdiğini aktaran Özyürek, "16 yıldır iktidardasınız. Yepyeni bir İstanbul kurabilirdi. Dere yatağına yapılan inşaatların ve plan tadilatlarının hiçbirinde CHP’li üyenin oyu yoktur. Komisyon raporlarında muhalefet şerhleri var. CHP’li üyeler olarak dere yataklarında bina yapılmasının felakete yol açacağına yönelik uyarılarda bulunmuşuz. Mimarlar Odası, Mühendisler Odası uyardı. Konu yargıyı gitti. Yargı da bu binaların bir kısmının yıkılması ve planın iptali yönünde karar aldı. Hiçbirini dikkate almadılar" şeklinde konuştu.Büyükşehir Belediyesine bağlı ’nin dere yatağında ve su havzalarında yapılan kaçak yapılarla ilgili yüzlerce tutanak tuttuğunu ve bunları belediyeye gönderdiğini kaydeden Özyürek, ancak belediyenin bu binaları yıkmadığını kaydetti.Özyürek, selde en büyük felaketin Ayamama Deresinin bulunduğunu bölgede yaşandığını hatırlattı. Özyürek, ", İstanbul rantından beslenen bir partidir.AKP’nin dayanağı kent rantlarıdır. En büyük kent rantı da İstanbul’dadır. 33 vatandaşın katili peşinden koşanlardır. Bile bile rant uğruna dereler ıslah edilmemiş, rant uğruna binalar yapılmıştır" dedi.13 kişinin hayatını kaybettiği TIR garajında (KAMER garajında) incelemelerde bulunduklarını söyleyen Özyürek, "Burada ruhsatlar daha önceden verildi deniliyor. 1995’ten itibaren ay uzatılarak verilmiştir. Garaj kimin garajı. Başbakan’ın çok yakın arkadaşı olan Cihan Kamer’in yüzde 24,5’ine sahip olduğu bir garajdır" diye konuştu.Aynı bölgede başka bir TIR garajının bulunduğunu ve Büyükşehir Belediye Başkanı ’ın 2009 Şubat’ında mühürlendiğini belirttiğini, ancak eylül ayında garajın çalıştığını ve orada da büyük hasarın meydana geldiğini aktaran Özyürek, sözlerini şöyle sürdürdü: "AKP rant sağlamak için dere yataklarını imara açmıştır. Bunu plan değişiklikleriyle yapmıştır. CHP’li belediye meclis üyelerinin muhalefetine rağmen yapmıştır. ’ndan 2007 yılında derelerin ıslahıyla ilgili olarak çok büyük bir miktarda tahsis edilmiştir. yıldır bu para belediyede olması rağmen, dere ıslahıyla ilgili bir kuruş para harcanmamıştır.Ortada bir kaynak sorunu yoktur. Bu konuyu ’ye taşımaya karar verdik. Çünkü bütün konuların görüşüleceği ve tedbirlerin alınacağı yer milletin temsilcilerinden oluşan TBMM’dir. Biz İstanbul milletvekilleri olarak genel görüşme açılmasını ve bu konunun enine boyuna görüşülmesini, ihmaller nelerdir, hangi noktada eksik vardır ve sorumluların tespit edilmesini ve bundan sonra bu tip felaketlerin meydana gelmemesi için alınabilecek tedbirlerin ele alınacağı genel görüşme önergesini yarın sunacağız." Bir gazetecinin, "Ayamama bölgesindeki binaların yıkılacağı söyleniyor.Siz buna inanıyor musunuz?" sorusuna Özyürek, "Kendi yandaşlarının binalarını yıkmayacaklardır. Çünkü binaların çoğuna kendileri ruhsat vermişlerdir. Ama belki zaten kızdıkları, piyasadan çekilmesini istedikleri bazı firmaların binalarını göstermelik olarak yıkabilirler. Koca koca oteller yapıldı. Dünya Ticaret Merkezi yapıldı. Bunlar dere yatağında ruhsatla yapılmış binalar. Nasıl yıkacaksınız. ’nin ve devleti yaptığı hastanelere bir şeyler yapmak lazım" diye yanıtladı.CHP Grup Başkanvekili ise İstanbul’un ’nin en büyük rant alanı olduğunu belirterek, "İstanbul’un sorunlarına değil, rantına talip olanlar İstanbul’u bu noktaya taşıdılar" dedi.İstanbul’da bir yağma düzeninin yaşandığını anlatan Kılıçdaroğlu, "33 kişinin ölümünde Başbakan’ın ve Başkanı Kadir Topbaş’ın da parmağının izi olduğunu" iddia etti.Kılıçdaroğlu, olayda hayatını kaybedenlerin Mahkemesine gitmeleri gerektiğini ve parti olarak onlara hukuki yardım yapacaklarını belirtti.-- CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin de Başbakan’ın Mimarlar Odasını yalanladığını, ancak Başbakan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde ilk icraatının olduğunu belirtti. Bu bölgenin tamamını KİPTAŞ’ın yaptığını anlatan Tekin, konuşmasında şunları kaydetti: "Vatandaş yapmamıştır. 4. etaptaki evlerde 10 gün önce burada çok ciddi döküm olmuştur. Bu dökümü hangi şirket yapmıştır. Bunları sorma hakkımız olmayacak mı? Derenin bir kolu da burasıdır. Burada bu dökümü yapan şirket kim.Sayın Başbakan günlerdir suçlu arıyordu. Bu davaları CHP mi açtı? Baktılar ki CHP yok. CHP’nin yandaşları dediler. Bilimi, üniversiteleri ve odaları bizim yandaşımız kabul ediyorlarsa elbette ki yandaşımızdır. Biz bilimden yanayız.Sayın Başbakan davaları açan bir kurum arıyorsan zaman ben açıklayacağım. 2005 yılında İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur. Zaman ve Yenişafak gazetelerinde demeci var. Diyor ki Çodur ’5315 tutanak tuttum. 65 tane dava açtım’ plan iptal davası. Bu davaları kime açıyor. Sayın Topbaş’a açmış. İşte kim davaları açtı? İSKİ açmış. Son günlerde ay ya da yıl önceki plan tadilleri var. Hiçbir tanesinde İSKİ’nin ’olur’u yok. Kendi kurumuna güvenmiyor. Başbakan da diyor ki (Yetkiyi İSKİ’ye vereceğim) Yetki zaten İSKİ’de. İSKİ’yi de ciddiye almamışsın.Sayın Topbaş’tan ricam bu geçmiş plan tadilleri var. Öncelikle bunları yarın getirsin. CHP olarak iptal edilmesi için gereken her türlü desteği vereceğiz. Su havzaları ve derelerle ilgili ne yapılacaksa bu gece çalışsınlar yarın meclise getirsinler. Bahane aramasınlar." Basın toplantısında, CHP Genel Başkan Yardımcısı Bihlun Tamaylıgil, CHP Yardımcısı Mehmet Ali Özpolat, İstanbul Milletvekilleri ve da hazır bulundu. 564408 CHP'de 'tefecilik iddiası' şoku! 'de 'tefecilik iddiası' şoku! ’da Konyaaltı İl Genel Meclisi üyesi G.B, tefecilik yaptığı iddiasıyla gözaltına alındıktan sonra, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Antalya ve Organize Suçlar Mali Büro Amirliğine müracaat eden üç kişi, CHP Konyaaltı İl Genel Meclisi üyesi G.B. ve gayrimenkul danışmanlığı yapan eşi H.B’nin tefecilik yaptıklarını ileri sürdü. Çiftten 100-300 bin TL arasında borç para aldıklarını ve bu paraya yüzde 15 oranında faiz uygulandığını iddia eden kişiler, çift hakkında şikayetçi oldu. Şikayet üzerine G. ve H.B. çiftinin evine operasyon düzenlendi. G.B. gözaltına alınırken, eşine ulaşılamadı. Emniyette ifadesinin alınmasının ardından mahkemeye sevk edilen G.B, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. H.B’nin aranmasına devam edildiği bildirildi. 563771 Denizli'de Golsüz Beraberlik Turkcell Süper Lig'de, Denizlispor ile Diyarbakırspor golsüz berabere kaldı. 76. dakikada Fahri'nin sağdan ortasına yükselen Angelov'un kafa vuruşunda, kaleci Espinoza topu kontrol etti. 89. dakikada Diyarbakırspor ceza sahası içinde topla buluşan İzzet, müsait pozisyonda topa vuramadı. Maçta başka pozisyon olmayınca, müsabaka 0-0 beraberlikle sonuçlandı. Maçın sonlarına doğru Denizlisporlu taraftarlar yönetim aleyhine slogan atarken, maç sonunda da takım aleyhinde tezahüratta bulundu. 564290 Töre cinayetlerinde ilginç sonuç Töre cinayetlerinde ilginç sonuç"Namus-töre cinayetlerini en çok Kürtler değil Türkler işliyor" 13.09.2009 10:4044 kişinin namus cinayetine kurban gittiği Bilge Köyü üzerine önce bir makale yazan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Hukuk Müşaviri Recep Doğan, Keele Üniversitesi’yle çarpıcı bir araştırmaya imza attı Ömür Ünver Doğan, namus-töre cinayetlerine ilişkin cezaevindeki hükümlülerle görüşerek yaptığı araştırmada bu cinayetlerin en çok Türkler sonra Kürtler tarafından işlendiğini belirlerken ailenin özgür iradesiyle değil aileye yapılan “toplum baskısı” sonucu işlendiğini de ortaya koydu. İngiltere’de Keele Üniversitesi’nde doktora yapan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Hukuk Müşaviri Recep Doğan, “Türkiye genelinde namus saikiyle cinayet işleyen sanıklarda, sanık perspektifini ve sanıkların namus anlayışını” ortaya koymak amacıyla bir araştırma gerçekleştirdi. Cinayeti işleyenler ile kurbanların çoğunluğunun 19-24 yaş aralığında olduğu saptanan araştırmada, hükümlülerin eğitim durumlarının da düşük olduğu tespit edildi. Keele Üniversitesi’nden ceza hukuku, kriminoloji ve hukuk alanında üç profesörün danışmanlığında yapılan araştırma kapsamında, Adalet Bakanlığı’ndan alınan özel izinle 65 cezaevinde namus ve töre cinayeti nedeniyle kalan 86’sı erkek 11’i kadın toplam 97 hükümlü tarafından işlenen 88 cinayete ilişkin dosyalar incelendi. Doğan’ın araştırma kapsamında mülakatı 92 hükümlüden 31’i bunu redderken, 61’i kabul etti. 2,5 saat süren mülakatlar sonucunda, araştırma konusuyla ilgili olduğu belirlenen 5’i kadın 39 kişi değerlendirmeye alındı. Cenazeye sahip çıkılmıyor “Namus için yaptım” diyen hükümlülere ilişkin yapılan araştırmada, gerek dava dosyasında gerekse derinlemesine yapılan 2,5 saatlik mülakatlar neticesinde, bu cinayetleri diğerlerinden ayırabilecek tekralanan davranış özelliklerine rastlanılmadı. Yani gerek işleniş şekli gerekse cinayetten önceki ve cinayet sırasındaki davranışlar, bu cinayetleri diğerlerinden ayırmayı sağlayabilecek karakteristik özellikler sunmadı. Bu cinayetlerde tekrarlanan tek unsur, cinayet sonrasında mağdurenin cenazesinin usulüne uygun biçimde kaldırılmasında isteksiz davranma, cenaze törenine katılmama veya cenazeyi sahiplenmeme noktasında kendini gösterdi. Kocalar ve eğitimsizler ilk sırada Mahkumların çoğu Türk Araştırmada, 39 katılımcıya kendilerini günlük hayatta etnik ve kültürel açıdan nasıl tanımladıkları sorulduğunda 18 sanık Türk (yüzde 46), 12 sanık Kürt (yüzde 31), sanık Laz (yüzde 5), sanık Arap (yüzde 5), 1’er sanık Kürt-Alevi (yüzde 3), sanık Türk-Yörük Alevi (yüzde 3), sanık Türk-Alevi (yüzde 3), sanık Zaza (yüzde 3), sanık Roman (yüzde 3) olduğunu söyledi. Dolayısıyla yaygın kanaatin aksine bu cinayetlerin Kürtlere özgü bir sorun olmadığı sonucuna ulaşıldı. Erkekler tarafından işlenen 34 cinayette, 36 kadının öldürülmesinde fail konumundakilerin 13’ünde koca, 5’inde baba, 5’inde ağabey, 4’ünde oğul, 3’ünde küçük kardeş, 2’sinde amca oğlu olduğu; failler arasında üvey kardeş, yeğen, kayınbirader, üvey kayınbirader bulunduğu belirlendi. En yaşlı sanık 68 yaşında Erkek sanıkların cinayet tarihindeki yaş grubuna bakıldığında toplam 34 sanıktan, cinayet tarihindeki en yaşlı sanık 68, en genç sanık ise 15 yaşında görülüyor; cinayet ile 19-24 yaş arası erkekler bu cinayeti en çok işlemeye meyilli grup olarak gözüküyor. Kadın sanıklara bakıldığında toplam katılımcıdan en genç sanık 16, en yaşlı sanık 42 yaşında görünüyor. Yine cinayet ile 19-24 yaş arası kadınlar bu cinayetleri işlemede en hassas olan grubu oluşturuyor. Dolayısı ile toplam 39 cinayetten ancak 2’sinde sanık 18 yaşından küçük bu da 18 yaşından küçük olan sanık yüzdesini toplamda yüzde 5’ten daha az bir rakama düşürüyor. Üniversite mezunu yok Araştırmaya katılan erkek sanıkların hiçbiri üniversite mezunu değil. Ama cezaevinde üniversite sınavını kazanan ve hâlâ öğrenci olan sanık ile üniversiteden ayrılan sanık var. Sanıkların yüzde 50’den fazlası ilkokul mezunu yüzde 5’i okuma yazma dahi bilmiyor... Sadece yüzde 7’si ise okuyup yazabiliyor. Araştırmaya katılan kadın sanıktan 2’si cahil, 1’i okuryazar, 1’i ilkokul ,1’i ise lise mezunu. Lise mezunu olan sanık cinayet sırasında aynı zamanda üniversite öğrencisi, dolayısıyla kadın sanıklar erkek sanıklara göre daha fazla eğitimli. Mülakattan örnekler Öldürmeyince başımıza gelmeyen kalmadı “Cinayetlerde çevre ve toplum baskısı göz ardı edilmemeli” denilen araştırmada 27 yaşında cinayet işleyen 35 yaşındaki bir mahkumun anlattıkları dikkati toplum baskısına çekiyor: “Kızların kaçması ile cinayet arasında 10 aylık süre var. Bu sürede başımıza gelmeyen kalmadı. Önce babam utancından şehrindeki evini satarak Y’ye taşındı. Elimizde olan paraları kızları bulmak için harcadık. Dışarı çıkamadık; inşaatçıyız dışarı çıkamayınca iş bulamadık, herkes birbirini suçlamaya başladı. Annem ve babamın arası bozuldu. Babam annemi babasının evine gönderdi, neredeyse boşanacaklardı. Kayınbabam, kızını benden aldı ve evine götürdü. Karımı onlardan kaçırdım. Milletin geçtiği yerden geçemiyordum, sokağın başına kadar gidiyor kimse yoksa geçiyordum. Selam verdiğinde görmezden gelenler, görüp de selam vermeyenler oluyordu. Teyzemin oğlu ile tartıştık kavgadan sonra ‘Kız kardeşleri kaçmış, onlara erkeklik yapamıyor; onları öldüremiyor gelip bana karışıyor’ demiş. ’Gel beraber bulalım’ diyenler de oldu. 564127 Gelip beni de tutuklayın Gelip beni de tutuklayın DİYARBAKIR DTP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna, Diyarbakır, Van ve Şırnak'ta önceki gün yapılan KCK operasyonlarını protesto etti. Ayna, gözaltına alınan ve tutuklananların kendi talimatları doğrultusunda hareket ettiğini belirterek, “Gelin beni de tutuklayın” dedi. İHD Diyarbakır Şubesi'nin faili meçhul cinayetler ve kayıplarla ilgili yapılan oturma eylemine katılan Ayna şöyle konuştu: “Gelin hepimizi alın. Tutuklamış olduğunuz arkadaşlarımızı neyle suçladıysanız aynı suçları biz de yapıyoruz. DTP Eşbaşkanı olarak benim talimatımla yapılmış eylemlerdir. Aynı suçu ben de işliyorum. Gelin beni de alın. Ama bununla ne bizim ne de Kürt halkının durdurulacağını sanmayın.” AYSEL TUĞLUK'A İNCELEME Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Eylül'deki mi-tingte “Demokratik süreç tıkanırsa, Kürtler ayrılmayı bile tartışmaya başlayabilir” diyen DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk hakkında inceleme başlattı. Savcılık, 'terör örgütünün propagandasını yaptığı' suçlamasıyla Tuğluk'un dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlayacak. 564938 Mersin evinde güldü! -MERSİN İDMANYURDU: GİRESUNSPOR: 1- Stat: Tevfik Sırrı Gür Hakemler: Kuddusi Müftüoğlu, Serdar Akçer, Volkan Akçit Mersin İdmanyurdu: Kerem, Erdal, Aytekin, Sami (Dk. 25 Mehmet ), Ramazan (Dk. 90 Sertaç ), Zafer Demiray (Dk. 61 Murat ), Zafer Şahin, Caner, Tuna, Serkan, Ahmet Giresunspor: Eser, İsmail, Emrah, Volkan (Dk. 60 Şenol ), Hasan, Özgür, Ali (Dk. 42 Muzaffer ), Halil, Fırat, Aydın (Dk. 82 Eren ), Oliviera Goller: Dk. 35 Caner, Dk. 38 Tuna, Dk. 79 ve 85 Murat (Mersin İdmanyurdu), Dk. 64 Muzaffer (Giresunspor) Sarı kartlar: Dk. 86 Fırat, Dk. 90 Eren (Giresunspor) 564415 "Hiçbir güç beraberliğimize zarar vermeyecek" "Hiçbir güç beraberliğimize zarar vermeyecek" 13.09.2009 11:52Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, farklılıkları, kültürel çeşitliliği zenginlik kabul eden, eşitliğe, adalete ve hoşgörüye dayanan bu idare düzeninin oluşturulmasında Ertuğrul Gazi ve onun yolundan yürüyen liderlerin rolünün büyük olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezinden yapılan açıklamaya göre Gül, 728. Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Şenlikleri dolayısıyla, Bilecik Valisi Musa Çolak'a bir mesaj gönderdi. Gül, milletin yetiştirdiği büyük bir devlet adamı olan Ertuğrul Gazi'nin, yiğitliği, bilgeliği, önderliği, ileri görüşlülüğü ve adaletli idare anlayışıyla tarihe damgasını vurduğunu ifade etti. Söğüt'ün de onun öncülüğünde, kuruluşa, millet için ebediyete kadar devam edecek bir sürecin başlamasına beşiklik ettiğini kaydeden Gül, Söğüt'ün, Türk milletinin geçmişten geleceğe uzanan tarihi serüveninde çok önemli bir durak olduğunu vurguladı. Babasının ilkelerini, fikirlerini ve idare anlayışını benimseyen Osman Gazi'nin, güçlü ve büyük bir devletin temellerini attığını ifade eden Gül, mesajında şunları kaydetti: ''Osmanlı Devleti, bir medeniyet zirvesi olarak, bilimde, edebiyatta, sanatta, mimaride ve diğer birçok alanda meydana getirdiği görkemli eserlerle, insanlığın her bakımdan ilerlemesine büyük katkıda bulunmuştur. Osmanlı Devleti'nin şüphesiz en önemli vasfı, farklı inanç, köken ve kültürlerin uyum içinde bir arada yaşamasına imkan tanıyan idare tarzını başarıyla uygulamış olmasıdır. Farklılıklarımızı, kültürel çeşitliliğimizi zenginlik kabul eden, eşitliğe, adalete ve hoşgörüye dayanan bu idare düzeninin oluşturulmasında şüphesiz Ertuğrul Gazi ve onun yolundan yürüyen liderlerin rolü büyüktür. Bugün bu köklü mirasın temsilcisi bir nesil olarak, geçmişimizi unutmadan, toplumsal barışın, kardeşliğin, birlik ve beraberliğimizin güçlenmesi, huzurun ve refahın artması için hep birlikte çalışıyoruz. Türkiye'nin aydınlık yarınlarını, tarihimizden güç alarak hep birlikte kuracağımızdan, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne taşıyacağımızdan şüphe duymuyorum. Söğüt'te düzenlenen ve halkımızın coşkuyla kutladığı şenlikler, ecdadımızın emaneti olan vatanımıza, kültürümüze, birlik ve beraberliğimize sahip çıkacağımızı tüm dünyaya en güçlü şekilde göstermektedir. Bu manidar şenlik dolayısıyla, hiçbir gücün Türk milletinin birlik ve beraberliğine zarar veremeyeceğini bir kez daha vurgulamak isterim. Ertuğrul Gazi'yi ve onun şahsında bu toprakları ebedi Türk yurdu yapan atalarımızı saygı, minnet ve rahmetle anıyor, vatandaşlarımıza selam ve sevgilerimi iletiyorum. 564009 Yüksek tansiyon Genelde sakin bir atmosferde oynanan derbisinde iki kez yükseldi. İlk yarıda ile arasında yaşanan top kapma mücadelesinde Galatasaraylı futbolcu, rakibine sert tepki gösterdi. Hakem Yıldırım pozisyonun ardından Tabata, Sarp ve ’ye çıkardı. İkinci yarıda ise ezeli rakiplerin Çekleri arasında tartışma yaşandı. bir pozisyonda kendisine sert bir müdahalede bulunan ’a bağırdı. Baros, Sivok’un milli takımdan oda arkadaşı olduğunu belirterek maç sonrası olayı tatlıya bağladıklarını ifade etti. 564529 Peres'in durumu iyi İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres (86), dün akşam geçirdiği rahatsızlıktan sonra kaldırıldığı hastaneden bu sabah taburcu edilirken, doktorları, Peres'in sağlık durumunun iyi olduğunu açıkladı. İsrail Cumhurbaşkanı dün gece Tel Aviv'de, İzak Rabin Merkezi'nde katıldığı toplantıda kısa süreli baygınlık geçirmişti. Hemen kendine gelmesine rağmen Tel Aviv yakınlarındaki Şeba Tıp Merkezi'ne kaldırılan Peres, geceyi doktorların gözetiminde geçirdi. Peres'in basın sözcüsü Ayelet Frisch, cumhurbaşkanının rahatsızlığının, programının çok yoğun olmasından kaynaklandığını belirtti. Frisch, hastanede yapılan test sonuçlarının herhangi bir sorun olmadığını gösterdiğini, Peres'in bugün ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi George Mitchell ile görüşeceğini de duyurdu. Şeba Tıp Merkezi Direktörü Dr. Zeev Rothstein da testlerin ardından, "Dinamik, kalp olarak genç ve fiziksel olarak sağlıklı bir cumhurbaşkanımız var" açıklamasını yaptı. İsrail Cumhurbaşkanı Peres, ilerlemiş yaşına rağmen oldukça yoğun bir çalışma programı izliyor. 563921 Shantel’i sevdik peki Ciguli’nin kabahati neydi? Mehmet Tez Hafif müzik hafif başka şeylerShantel’i sevdik peki Ciguli’nin kabahati neydi? 13 Eylül Pazar 2009haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle! “Beyaz Türkler’in en sevdiği Balkan” Shantel’in yeni albümü piyasada.  “Planet Paprika”da “Binnaz”ın dub versiyonu da var Shantel ’de çok ünlü. Biraz abartsam bir tür “Balkanların Manu Chao’su” diyebilirim rahatlıkla. Konserlerinde insanlar dans ederken kendilerinden geçiyor. Kültürümüze yabancı değil. ’da yaşasa bile “asimile” olmamış, köklerini unutmamış, her albümünde Balkan altyapıları ve ezgilerini herkesin sevebileceği dans şarkıları haline getirerek bir yıldızı gibi konserler veriyor. Shantel Türkiye’de Beyaz Türkler olarak anılan kitlenin en büyük yıldızları arasında. Albümleri çok satıyor, konserleri dolu. Ama yaptığı müzik aslında teknik olarak Ciguli’yle aynı. Oysa Beyaz Türkler ve entelektüeller Ciguli’yi nasıl da snobe etti, nasıl da küçük gördü zamanında. Kimilerimiz sevdi ama onlar da kült adam ya da ilginç bir freak show izler gibi izledi Ciguli’yi, çoğu zaman makara yaparak... Kimse konserine gidip ön sıralarda çığlık atmadı. Onun headliner olduğu festivaller yapılmadı... Ama Shantel bu albümde “Binaz in Dub” (albüm kapağında tek “n” ile yazılmış olması bir tashih değildir umarım) isimli parçayla Ciguli’ye saygı duruşunda bulunmuş. Binnaz’ın bir dub versiyonunu yapmış. Güzel hareket. Albümde artık içimizden biri olarak kabul edebileceğimiz Brenna McCrimmon “Eyes of Mine” isimli şarkıyı söylüyor. Bu “Ada Sahilleri”nin ilginç bir versiyonu. Shantel, Disko Partizani’de bir dans albümü yapmıştı. Burada hem dans ettiriyor hem de pek hoşumuza gidecek şekilde ’dan, ’dan, ’dan bahsediyor. ve ’ten değil... “ışık doğudan yükselir” de demiş (“Ex Oriente Lux”). Daha ne desin. Rıdvan hoca gibi söyleyeyim. Gol olur. Peki Ciguli nerede? Çıkmalı ortaya, şimdi tam zamanıdır... Haydi, Shantel Featuring Ciguli.  bağımlısı mıyım? Her sabah erken kalkıyorum. İki adet mail adresime bakıp mesajları inceliyor yanıtlıyorum. hesabıma girip eş dost takipçiler ne yazmış ona bakıyor bir-iki şey twit’liyorum. mu? Tabii. Ona da giriyorum. Kim hangi etkinliğe davet etmiş, kim hangi grubun hayranı olmamı istemiş, hangi eski dostum yıllar sonra mesaj atmış ona bakıyorum. Geç kalan yanıtlar için özür diliyorum. Arkadaşlık taleplerine bakıyorum. İlk kahvemi içerken gazeteleri ve haber sitelerini okumaya başlıyorum. Gazeteyi kağıttan okusam bile, illa internete de giriyorum. Haber siteleri turum bitince reader’ımı açıp dünyanın dört bir yanından gelen haber ve güncel postlara bakıyorum. Bilgisayar başındayken komple otopilottayım. “Ha evet, çok güzel, bence de” gibi otomatik yanıtlar veriyorum. Her şeyin farkındayım ama tepki veremiyorum çünkü anda gördüğüm yeni bir şeyi hemen bloga girmem lazım. Bunu tüm kalbimle istiyorum üstelik. Bu beni endişelendiriyor. Wireless bağlantısı olmayan ortamlarda artık işim yok. Oraları haritamdan çoktan çıkardım. Yer seçerken de çoğu zaman yakında bir priz olmasına dikkat ediyorum. Priz olan yerde başkası oturuyorsa bu beni üzüyor. Bilgisayarımın şarjı üç saat dayanıyor ve genelde ful batarya dolaşıyorum ama yine de priz yanında kendimi daha güvende hissediyorum. Geçen cumartesi sabahı kalktım ve şarjımı gazetede unuttuğumu fark ettim. Elim ayağım titredi. Bilgisayarımda yedi dakikalık şarj kalmıştı. yedi dakikada neler yapmaya çalıştığıma inanamazsınız. Başka bilgisayarlara giremiyorum çünkü tuşların yeri farklı geliyor. Hiçbir şey olması gereken yerde değil. Kişisel ayarlarım ve bookmark’larım olmadan bir hiçim. Hafta sonu sürekli sızlandım, suskunlaştım ve kendimi oyalamak için yapmadığım şey kalmadı. Ama olmadı. Pazartesi ofise ulaştığımda şarjı bilgisayara yaklaştırdığımda bir çekim hissettim. Şarjın yeşil ışığı yandığında sanki taşlar yerine oturdu. Ekran açıldı. Her şey yoluna girdi. Sizce ben bilgisayar bağımlısı mıyım? Çocuğum satanist mi oluyor Mehmet Bey? “Mehmet Bey, 13 yaşında bir oğlum var. Son zamanlarda müzik dinlemeye çok zaman ayırmaya başladı. The Wall isminde bir almış. Üzerinde yazan bir başka albüm daha buldum odasında. Çok endişeliyim, acaba şiddete mi eğilimli? Yoksa satanist mi oluyor? Bu albümleri siz biliyor musunuz?” B.E. Sayın B.E.; Üzerinde TNT yazan albüm bir değil, dünyanın en tanınmış rock gruplarından AC/DC’nin 1975 yılında yayımladığı bir klasik olan T.N.T. isimli albümüdür. 1980’de kaybettiğimiz orijinal solist Bon Scott’ın yer aldığı bu çalışma rock tarihinde aynı adlı şarkıyla özel bir yere sahiptir. Scott’ın bu albümdeki vokali dönemin ruhunu yansıtması açısından “unique” kabul edilir ve büyük önem taşır. The Wall ise Pink Floyd’un 1979 tarihli efsane double albümüdür. En çok Another Brick in the Wall Part adlı şarkıyla popüler olmuştur. istemiyoruz, zihinlerimizin kontrol edilmesini istemiyoruz” der ergenler bu şarkıda öğretmenlerine. İsteyen birini de tanımıyorum yaşta... Bir ya da senfoni lezzetinde kabul edilip ergenlik bunalımlarını insanının savaş sonrası depresyonuyla birleştirir albüm. Solist ve basçı Roger Waters’ın etkisindeki albümün ardından grup dağılmış, daha sonra Waters’sız Pink Floyd yeni albümler de yaparak yola devam etmiştir. Albüm grubun en fazla tanınmış yapıtlarından olsa da popüler bir çalışma olarak değerlendirilip hayranlardan yoğun eleştiri de almıştır. Sayın B.E. çocuğunuz satanist olmuyor. Sadece iyi müzik dinlemeye başlamış sağlıklı bir ergen. Tam yaşının müzikleri bunlar. Endişeye gerek yok. Kendisini tebrik edin. Bol bol öpün... Değerli anne babalar, başka sorusu olan? 564659 Polisin tartışması kanlı bitti Polisin tartışması kanlı bitti ’de bir polis memuru, tartıştığı eşi ve kayınbiraderini beylik tabancasıyla yaraladı. Alınan bilgiye göre, yaklaşık 1.5 yıl önce ilk eşinden ayrılan polis memuru Mesut M. ile bir süre sonra tanıştığı Mine M. (35) yaklaşık yıl önce evlendi. Geçtiğimiz haftalarda tayinini isteyerek, Mersin’deki görev yerinden ’ye giden Mesut M, bugün, Mersin Akbelen Mahallesi’ndeki evine gelerek eşyalarını götürmek istedi. İddiaya göre eşini de beraberinde götürmek isteyen ve bu isteğine olumsuz yanıt alan Mesut M, eşiyle tartışmaya başladı. Tartışmanın büyümesi üzerine Mesut M, tabancasını çıkarınca, Mine M’nin kardeşi Ö.Ö, araya girerek sakinleştirmeye çalıştı. Bu sırada polis memuru Mesut M, tabancasıyla ateş ederek, eşini göğsünden, kayınbiraderini ise ayağından yaraladı. Yaralılar, Mersin Devlet Hastanesine kaldırılarak, tedavi altına alındı. Göğsünden yaralanan Mine M’nin hayati tehlikesinin bulunduğu bildirildi. Bu arada, olaydan sonra kaçan polis memuru, ekiplerin yürüttüğü yaklaşık yarım saatlik çalışma sonrası yakalandı. Yaralı Ö.Ö, gazetecilere yaptığı açıklamada, çiftin sık sık sorun yaşadığını ve kardeşinin ayrılmak için mahkemeye başvurduğunu söyledi. Öte yandan, olayı duyarak hastaneye gelen yaralıların yakınları, çevresinde gözyaşı dökerken, Mine M’nin annesi Nedime Ö, gazetecilere yaptığı açıklamada, kızının yıl önce evlendiğini, olayın neden kaynaklandığını bilmediğini kaydetti. Olay sırasında evde bulunan Mine M’nin yeğeni Ömer Can Ö. (10) de Mersin Devlet Hastanesine getirilerek, gördüklerini soruşturmayı yürüten polis memurlarına anlattı. Yetkililer, olayla ilgili soruşturmanın sürdürüldüğünü bildirdi. 564342 Öğretmen atamaları yarın yapılacak MEB, bin 800'ü kadrolu, 11 bini sözleşmeli toplam 15 bin 800 öğretmen atayacak. Öğretmen atamaları 2008 ve 2009 KPSS10 puan üstünlüğü esasına göre yapılacak. Atamalar yarın saat 10.00'da Bakanlık merkez binasında Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun katılımıyla yapılacak. Sonuçlar aynı gün Bakanlığın ''http://personel.meb.gov.tr'' internet adresinden duyurulacak. Kadrolu öğretmenliğe atananlardan kılavuzda belirtildiği üzere göreve başlama esnasında istenen belgeleri hazır olanlar 15 Eylül 2009 tarihinden itibaren atandıkları il milli eğitim müdürlüklerine başvurarak görevlerine başlayabilecek. 564176 Kene korkusuna son Kene korkusuna son Türkiye genelinde haşere kovucu cihazlar üreten Ahlat Pazarlama yeni ürünü Pest-Stop'u piyasaya sürdü. Geçtiğimiz yıl çok sayıda ölüme neden olan ve son günlerde yeniden Türkiye'nin gündemine gelen kene ısırmalarından kaynaklanan ölümlere karşı riski ortadan kaldıran ve yüzde yüz koruma sağlayan Pest-Stop elektrikli haşere kovucu kene, fare, karınca gibi zararlılara karşı 150-200 metrekarelik alanda yüzde yüz etkili ve hiçbir yan etkisi yok. 563901 Acil yardım Mehmet Demirkol GözlemAcil yardım 13 Eylül Pazar 2009haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle! Dün ’da olmayan pozisyonlardan skor çıkarabilen yetenekler vardı. Beşiktaşlılarsa versen atamayacak gibilerdi. Orta sahasız organizasyonu, takım bütünlüğü eksik iki takım arasındaki farkı bu belirledi. Sadece bu. İki yakın arkadaşa bakın: Arda’nın geçen sezon, İnönü’de tam ters çaprazdaki köşeden yakın direğe attığı ve Rüştü’nün can havliyle çıkardığı korneri hatırlarsınız. Genç yetenek, kaptanından azar işitmişti. Dün korneri bu kez de arka direğe attı ve muhtemelen dokunmasa da gol olacaktı. Maça böyle başlayabilmek Rijkaard için ne lütuf! Korneri taammüden böyle atabilen bir rakibi olması bu işin asıl üstadı için ne büyük keder... Karşıya baktığımızda ise bu açıdan durum acıklı. Denizli’nin gizli silahı bir dönem Ali Güneş’i bu rolde kullanırdı Arda’nın yakın arkadaşı ilk yarıda ofsaytta kalmaktan geri kalan zamanda girdiği tek net pozisyonda yanlış bir şut tercihi yaptı. Sonra ikinci yarı karşı karşıya da topa vuracağına düşmeyi tercih etti. Ardından son girdiği pozisyonda ayağının üzeriyle garip bir vuruş yaptı. Toplam net pozisyona girdi. Bir tek gol şutu çıkaramadı. Durum böyle olunca denge kurmak için imkansızlaştı. İnsan ister istemez düşünüyor tabii: Denizli bu rolü neden ’ya vermedi. Serbest ve savunmayı zorlayacak ekstra adam neden Slovak değil. Denizli’nin sakatlıktan çıkan Yusuf’u eksikliğine rağmen sahaya sürüşü anlaşılabilir. Yusuf’un rolü farklı. Ama üstüne sakatlıktan çıkan ruhsal sıkıntıdan çıkamayan Nihat’ı, aynı durumdaki Rüştü’yü, yeni gelen ’yı, Ekrem’i hepsini birden sahaya sürüşü... Sanki biraz Denizli’nin ne yapacağı belli olmaz klişesini bir şov malzemesi haline getirmek gibi. Ancak ne yalan söyleyeyim Serdar Özkan’ın biraz alt yapısı olsa durum farklı olabilirdi. Maç önü yazımda ‘Bu Denizli’nin maçı’ demiştim. Onun bu tip maçların psikolojisi nasıl yönettiğini bilerek. Geçen yıl olup bitenden sonra bunu beklemek lazımdı. Planı tutmadı diyemem. Ne yapmaya çalıştığını ben seyrederken anladım. Ama ya oyuncuların bir kısmı anlamamış, ya da güçleri yeterli değil.      Öte yandan. Çok yorgun, Milli Takım nedeniyle oldukça üzgün Galatasaraylılar vasatlarının çok altında bir oyunla Rijkaardı hiç üzmeden ikinci plana gerek bırakmadan, 2. viteste maçı 3-0 aldılar. Oyuncu kalitesi açısından arada gerçekten büyük fark varmış. Bu anlaşıldı. Ve bu tabloda dün, Beşiktaş’ın sırtındaki Türk Kızılayı logosu bir sosyal sorumluluk projesinden çok, bir yardım çağrısı gibi duruyordu. 564141 Genç judoculardan gümüş bronz Genç judoculardan gümüş bronz Avrupa Gençler Judo Şampiyonası, dün Ermenistan'ın başkenti Erivan- da başladı. Şampiyonanın ilk gününde sporcularımız gümüş ve bronz madalya aldı. 38 ülkeden 295 sporcu mücadele edeceği şampiyonaya Türk Milli Takımı sporcu ile katılıyor. Bayanlar 48 kiloda Derya Cıbır, finalde Belçikalı Charline Van Snick'e yenilerek gümüş madalya elde etti. Bayanlar 44 kiloda Ebru Şahin, bronz madalya mücadelesinde Rus rakibi Elena Fedulova'yı yenerek 3. oldu. 52 kiloda Tuğba Zehir ise Arnavut asıllı Majlinda Kelmendi'ye yenilerek elendi. Şampiyonaya bugün sıklette müsabakalarla devam edilecek. 563923 21 yıl sonra Tiran Arnavutluk’un nüfusu artıyor, halk yeni diller öğreniyor, lüks tüketimle tanışıyor... Ama her şey değişse de Türklere olan sevgi değişmiyor Henüz Ramiz Aliya’nın dönemiydi; Arnavutluk dışa açılmayı düşünse de telaffuz dahi edemiyordu. Arnavutluk’un coğrafyası ilginçti, dar yollar ve az sayıda araç. Komünist ’in yaptığı Elbasan’daki ilkel teknolojili demir çelik tesisleri yanında; sınırdan girip de Korça’da (Osmanlı’nın Görüce’si) otele indiğinizde göze ilk çarpan, bütün odaların masif ceviz ile dolu olmasıydı. Basitliğin ortasında bir lüks. Tiran şehri; 18’inci asır Osmanlı taşra mimarisini bütün güzellikleriyle aksettiren Ethem Bey Camii, meydandaki İskender Bey heykeli, 60’lı yılların eseri kültür sarayı ve şimdi başa dert olan milli müze ile sınırlıydı. Meydanın bir köşesinde İtalyan işgali sırasında inşa edilen bakanlıklar, bugün bir harabeye dönmüş Dati oteli ve tek ağaçlıklı bulvar yer alıyordu. Gerisi ’nın Kızılcahamam’ında rastlanan tipte tuğla basit binalarla dolu bir şehirdi. Bugünkü eskiliğin ortasında yer yer gökdelenler çıkıyor.  Milli Müze binasının duvarları asbest ile kaplı Artık başa dert olan Milli Müze binasının nasıl yeniden düzeleceğini tartışıyoruz. bürokratları adetleri olduğu üzere yeterince mahalli tetkik yapmadan ve yerel uzmanlarla tartışıp görüşmeden, kendilerine göre raporlarını yazmışlar. İki gün için planlanan tartışmanın hiçbir anlamı kalmıyor. Çünkü müzenin müdürü binanın tavanının ve borularının asbestle kaplanmış olduğunu söylüyor. İkinci bomba; müzenin altında bir alay bağlantısının bulunması. Tartışmalarda projeler de mahiyet değiştiriyor. Arnavutluk dirilme ve yenilenme peşinde. 1930’ların fakir, sıtmalı, veremli ve sıkı durun cüzzamlı Arnavutluk’unu komünist rejim kendince hizaya getirmiş. Ama bu arada asbestli bina, çağdaş siyasi propagandanın etkisiyle eskiyen ve az teşhir eden bir milli müze, kalitesiz binaları güne devredilen kötü mirası meydana getiriyor. Müze binasının taşınmasından bile söz ediliyor ama eski bina ne olacak? Ve yenisi hangi bütçe ile yapılacak?  İnsanlar daha çok okuyor ve daha çok geziyorlar Tiran’ın şehir nüfusu artıyor, eski ekim arazilerinde birbiri üstünden çok katlı binalar yükseliyor. Yollar Mercedes başta olmak üzere lüks araba dolu... Günahı söyleyenlerin boynuna; Arnavutluk batıda aşırılan arabaların cennetiymiş. Balkanlarda efsane çok gezer, bu da onlardan biri olmalı. Arnavutluk sahilindeki Düreş (Dıraç) yolu Holding tarafından yapılıyor. projesini başkaları yapmış, Türk firmaları böyle ufak işlerle uğraşmıyormuş. Her yerde şirketin işçisi, teknisyenleri ve mühendislerine rastlanıyor. Osmanlı dönemi Arnavutu böyle olsa, tarih değişirdi. Lüks hayat yeni yeni giriyor, Arnavutlar kabiliyetli oldukları yabancı dilleri öğreniyorlar. başta olmak üzere civardaki bütün ülkelerde geçiriyorlar. Fert başına bin doları geçmiş. Bu hızlı değişim herkesi tüketime sevk ediyor. ve ’daki tatilin Arnavutluk’tan daha ucuza mal olduğu söyleniyor. Hayat herhalde kolay değil ama eskisine göre daha tüketici ve daha hırslı. İnsanlar çok gezdikleri gibi daha çok okuyorlar. Civar ülkelere göre Balkan ülkeleri ve genel olarak tarih üzerinde daha çok yabancı kitap görülüyor. Ve her zaman olduğu gibi; Arnavutluk’ta Türkiye makbul, Türkler seviliyor ve burada yaşayan Türkler her yerde olduğundan daha mutlu. Türkiye’ye gelip giden Arnavutlar da seyahat ve tatillerinden daha memnunlar. Yani Arnavutsuz Türk hayatını düşünmek, yeniden ve gene mümkün değil.  Eylül dönüm noktalarıyla doludur Mohaç Savaşı’nı kazanan ve kralın düştüğü bu savaşta kuvvetli ordusunu ortadan kaldıran Kanuni Sultan Süleyman, eylül başlarında Budin’in önüne geldi. Macar vakanüvisi Istvan Brodariç muhayyilesini çalıştırıyor; “Kanuni Sultan Süleyman ’ten dönen bir hacı kılığında şehre girdi ve adamlarıyla kapıları gizlice Türk askerlerine açtı” diyor. Troia atı benzeri bu hikaye dışında aslında şehir savunmasızdı. Kentlileri ve Macar ayanını temsil eden heyet şehrin anahtarlarını teslim ettiler. Budin “vira” ile teslim olduğu için hücum ve yağmadan hukuken masundu. Sadece şehrin krala ve kamuya ait bazı zenginlikleri ’a nakledildi. Mesela veziriazam Makbul İbrahim Paşa veya Pargalı İbrahim Paşa veya katledildikten sonraki lakabıyla Maktul İbrahim Paşa Budin şehir meydanındaki “Üç Güzeller” heykelini İstanbul’a getirtti, ve bugün Eserleri Müzesi olan ’teki sarayının önüne diktirtti. Kudretli Osmanlı’nındı ve 1526 Eylül’ünde Türklerin cihanşümul imparatorluğu artık tartışılmaz bir gerçekdi. İbrahim Paşa aslında ince zevkli ve bilgili bir Rönesans adamıydı. Ama meydana heykel diktirtmeyi devrin muhiti anlamadı. Homurtu ve ayaklanma çıktı, ayaklanmayı kışkırtanlardan birisi şair Figani’ydi. Ünlü şairi Firdevsi’den aşırma bir beyiti ortaya çıkardı. “Do İbrahim amed bedin cihan yeki butşikest yeki butperest”  yani “Cihana iki İbrahim geldi, birisi (İbrahim peygamber) put kıran öbürü (İbrahim Paşa) puta tapan” lafını kellesiyle ödedi ama isyan da aldı başını gitti. Heykeller de ortadan kalktı. Mesela bugün müzemizin nadide eserlerinden, Kral Matyoş Korvinuş’a ait olan Macarların ünlü musiki mecmuası da Kanuni’nin Budin’den getirdiği eserler arasındadır. Lakin dört asır sonra, 1919 günü Kongresi kararları açıklandı. Milli mücadelenin prensipleriydi ve aynı imparatorluğun çocukları işgal altındaki anavatanın kurtarılma prensiplerini tespit etmişlerdi. Olaylar hiç de kolay ve üstünden gelinir biçimde gelişmedi. Bir yanda direniş, bir yanda devam eden işgal ama her şeye rağmen bundan tam iki yıl sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin ordusu hükümet merkezi Ankara’nın ancak 100 km, ötesinde Savaşı’nı kazandı ve ilerleyen İngiliz desteğindeki Yunan ordusunu kesinlikle geri çekilmeye zorladı. Bu bir yıl sonraki parlak zaferin ilk safhasıydı. Eylül 1922’de de ordular milli mücadelenin başlangıç nedeni ve hedefi olan ’e girdiler. Eylül, Türkiye tarihinin dönüm noktalarıyla doludur. Gelecek hafta genişçe ele alacağımız kuşatması da Eylül 1669’da tamamlanmış ve Türkiye imparatorluğu Doğu ’deki egemenliğinin son kalesini ele geçirmişti. Kavimlerin tarihi iniş çıkışlar gösterir. Ama hiçbirinin tarihi bu kadar kısa zamanda bu toplumunki kadar büyük dönüşümler içermemektedir. Açıktır ki Türk toplumu ve Türk devleti henüz büyük atılımlara teşne ve kabiliyeti olan bir tarihi varlıktır. Eylül ayının Türk tarihi açısından gösterdiği bu renkliliğin bir tesadüf olmadığı anlaşılıyor.  Notalı ayin kitabından (Antifonale) bir yaprak, Topkapı Sarayı Müzesi, G.İ. 42, Matyoş Korvinuş’un kitaplığından. 564906 Davutoğlu, İran'dan ayrıldı Davutoğlu, İran'dan ayrıldı TAHRAN (A.A) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran'daki temaslarını tamamlayarak Türkiye'ye hareket etti. İran Dışişleri Bakanı Menuçehr Mutteki'nin resmi davetlisi olarak önceki gün İran'a gelen Davutoğlu, dün Tahran'da Mutteki, Meclis Başkanı Ali Laricani ve Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile bir araya geldi. Davutoğlu bugün Meşhed kentine geçerek kentin tarihi ve turistik yerleri ziyaret ettikten sonra yurda dönmek üzere İran'dan ayrıldı. Edinilen bilgiye göre Davutoğlu, İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri ve Nükleer Başmüzakereci Said Celili ile görüşmesinde, İran ile Batı arasında bir an önce uzlaşıya varılması için Türkiye'nin elinden geleni yapmaya hazır olduğunu söyledi. Taraflar arasındaki sorunların barışçıl yollarla ve diyalogla çözülmesinden yana olduklarını kaydeden Davutoğlu, İran ile Batının yaşadığı sıkıntıların giderilmesini istediklerini ve bunun için de Türkiye'nin çabalarını sürdüreceğini belirtti. İran devlet televizyonu ve resmi haber ajansı, Davutoğlu'nun Celili ile görüşmesinde, 'Türkiye, İran ile Batı arasındaki müzakerelere ev sahipliği yapmaya hazır' yönünde bir ifade kullandığını duyurmuştu. Davutoğlu, dünkü basın toplantısında da İran'a yönelik olası yeni yaptırımlar ve bu ülkeyle Batı arasında krize neden olan nükleer enerji programıyla ilgili olarak, 'Türkiye, İran'a yönelik herhangi bir yeni yaptırım olmaması, eski yaptırımların da ortadan kaldırılması için üzerine düşen ne varsa yapmaya hazırdır' ifadesini kullanmıştı. 'Başta nükleer program olmak üzere bütün sorunların barışçıl yolla ve diyalogla çözümü konusunda Türkiye, elinden geleni bundan sonra da yapacaktır' diyen Davutoğlu, 'Çünkü bu konu sadece İran ile Batı ve diğer ülkeler arasındaki bir ilişki olmasının ötesinde Türkiye'nin de çıkarlarını ilgilendiren bir konudur' demişti. 563845 Dişi Kartallar set vermedi! Haberi Ekle Dişi Kartallar set vermedi! 13/09/09 0:40 Geçen yıl ilk kez düzenlenen kupayı kazanan Beşiktaş, bu yıl Makedonya ve Bosna-Hersek'te düzenlenen organizasyonda, maçlarını Makedonya'nın başkenti Üsküp'te oynuyor. Siyah-beyazlılar, rakibi karşısında setleri 25-10, 25-16 ve 25-19 kazanarak ilk galibiyetini aldı. Beşiktaş, gruptaki son maçında Makedonya temsilcisi Forza Volley ile karşılaşacak. 564889 Davutoğlu İran'da Davutoğlu İran'da"İran ile Batı arasındaki müzakerelere ev sahipliği yapmaya hazırız" 13.09.2009 17:47Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran ile Batı arasındaki müzakerelere ev sahipliği yapmaya hazır olduklarını söyledi. Edinilen bilgiye göre Davutoğlu, İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri ve Nükleer Başmüzakereci Said Celili ile görüşmesinde, İran'ın yeni nükleer öneri paketinin, önemli dünya meseleleri hakkında müzakereler için iyi bir zemin olduğunu belirtti. İran ile Batı arasındaki müzakerelere bir an evvel başlanmasını umut ettiklerini kaydeden Davutoğlu, ''Türkiye, İran ile Batı arasındaki müzakerelere ev sahipliği yapmaya hazır'' dedi. İran'ın güncelleştirilmiş yeni nükleer öneri paketinin bir nüshası bilgilendirme amacıyla Davutoğlu'na verilmişti. Tahran yönetimi, dünyadaki son gelişmeler ve değişmeler dikkate alınarak güncelleştirilen yeni öneri paketini, Ağustosta BM Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri ile Almanya'dan oluşan artı ülkelerine sunmuştu. İran'ın önerisi ABD, İngiltere, Rusya, Fransa, Çin ve Almanya'nın müzakere ve nükleer faaliyetlerin durdurulması talebine ilişkin öneri paketlerine cevap niteliği taşıyor. 564514 Sağlık çalışanlarına ek ödeme Sağlık çalışanlarının izinli oldukları dönemde de döner sermayeden pay almaları konusunda hükümetle memur sendikaları arasında anlaşma sağlandığı belirtildi. Sağlık-Sen'den yapılan yazılı açıklamada, hükümetle ve memur sendikaları arasında 2009 toplu görüşmelerinde ücret zammı konusu dışında 40 konuda mutabakat sağlandığı bildirildi. Açıklamada, döner sermayelerini alamayan, eksik alan veya döner sermaye geliri düşük olan yaklaşık 150 bin sağlık çalışanının bundan sonra her ay döner sermaye alabilecekleri ifade edildi. Açıklamada, Sağlık-Sen'in talebi doğrultusunda, hükümetin eşit işe eşit ücret politikasıyla uyguladığı ek ödemeden, döner sermaye aldıkları için yararlanamayan sağlık çalışanlarına da döner sermaye gelirlerinden mahsuplaşmak kaydıyla her ay ek ödeme yapılmasının kararlaştırıldığı kaydedildi. Düzenleme yürürlüğe girdiğinde sağlık çalışanları, döner sermaye gelirleri düşük olsa dahi her ay ek ödeme tutarı olan 308 TL'yi maaşlarıyla birlikte alabilecekleri vurgulanan açıklamada, sağlık çalışanlarının yıllık izin, şua izni ve raporlu dönemlerde döner sermayeden ek ödeme alacaklarına işaret edildi. Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Kaçar, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, birçok il ve ilçede sağlık ocağı ve devlet hastanesinde çalışan personelin 70-200 TL arasında döner sermaye aldığını, çoğu kurumda ise hasta sirkülasyonunun yetersizliği nedeniyle döner sermaye alamayan çok sayıda sağlık çalışanının olduğunu belirtti. Toplu görüşme tutanağıyla imza altına alınan bu konu çerçevesinde, Maliye Bakanlığı yetkilileri ile de detaylı görüşmeler gerçekleştirildiğini ifade eden Kaçar, açıklamasına şöyle devam etti: "Düzenleme yürürlüğe girdiğinde, sağlık çalışanları bu ay döner alabilecek miyim, ne kadar alacağım gibi bir kaygı içinde olmayacaktır. Her ay maaş ve ek ödemeyi garanti gelir olarak alabileceklerdir." Kaçar, döner sermayeleri kesildiği için yıllık izne çıkamayan, görevi başında uğradığı kaza nedeniyle çalışamadığından ötürü döner sermayeleri kesilerek adeta cezalandırılan sağlık çalışanlarının uğradığı mağduriyetin bu düzenleme ile ortadan kalkacağına dikkat çekti. 564007 A. TURAN ALKAN Ah be abim! Gözümle görsem yine inanmam derler ya, öyle bir güven hissi benimkisi; kaldı ki ben gözümle gördüm gün Cafer Abi'yi, hattâ ayaküstü konuştuk bile gün bir aralar... Baştan başlayalım ki konu anlaşılsın. Temmuz hadiselerinin cereyan ettiği güne gidiyoruz. Temmuz 1993, yer Sivas, öğleden sonra ondörtle onbeş arası. Birkaç arkadaşla birlikte Belediye Konservatuarı binasındayız. Bu bina, hepinize neredeyse ezberlettirilen Madımak Oteli'ni yandan görür; ana cadde üstündedir, ikinci kat pencerelerinden otel önünde biriken kalabalığı seyrediyoruz. Biz bu binaya girmek için hükümet konağı önündeki polis bariyerini aşmak, konservatuarda işimiz olduğunu izah etmek zorunda kalmıştık fakat otel önündeki topluluğa kimse "nereye gidiyorsun" diye sormamış, besbelli. İlginç! Bir ara topluluktan bir kişi, yerdeki sökülmüş iri kaldırım taşlarından birini alıyor, penaltı atacak futbolcu gibi hayli gerildikten sonra koşa koşa otele yaklaşıyor ve tam önündeki polisin omzuna boşta kalan elini koyup var gücünü sağ eline vererek taşı otel önündeki otomobillerden birine doğru fırlatıyor. araba Arif Sağ'a ait olmalı; galiba bir Renault'tu. Sonra öfkeli göstericiler uyduruk polis barikatını peynir gibi yararak aracın camlarını taşla parçaladılar polisin gözü önünde. Poliste "Ne yapıyorsun hemşerim, gel bakayım karakola!" türünden bir tepki yok. Sanki jimnastik müsabakalarında sporcuya halkayı tutması için yardım eden bir spor adamı gibi tabii davranıyor. Mide bulandırıcı; bu polis bizim bildiğimiz polis değil, bu adamlar da tipik Sivaslı gibi davranmıyor. Bir Sivaslının polise dayılanması görülmemiş bir hadise! Diyorum ki arkadaşlara, "Ben bu işten bir şey anlamıyorum; bir an önce burayı da kapatıp evlerimize gidelim; şimdi sağdan soldan harıl harıl film fotoğraf çekiyordur istihbaratçılar, başımız belâya girmesin!" Derken... İşte tam esnada Cafer Abi'yi gördüm. Postane binasının önündeki merdivenlerde. Yanı başında Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu. Cafer Abi'nin elinde bir kucak dolusu kablo... Valilik ve polis, belediye başkanına gidip, "Şu azgın kalabalığa hitab edin; sizi dinler dağılırlar" demiş. Temel Karamollaoğlu, haklı olarak bu talebe hoş bakmamış, "Bu adamları tanımam bilmem; haydi çocuklar dağılın dersem, sanki bunları buraya ben sevk etmiş gibi olurum" diye düşünerek yanaşmamış, "Memleket meselesi, rica minnet razı etmişler. Cafer Abi'nin kucağındaki kablolar da galiba ya hoparlör veya ses cihazına ait olmalı. Cafer Abi dönemde Refah Partisi'nden belediye meclisi üyesi seçildi. Cemiyetçiliğe bu kadar hevesli ve teşne olduğunu bilmiyorduk. Kâmil yaşlarında siyasî hayattan bu kadar hoşlanması, gecikmiş ve ertelenmiş gençlikten koparılmış birkaç takvim yaprağı gibi görünmüştü bana. Aktif bir Refah Partili Cafer Abi, faaliyetlere katılıyor; toplantıları ciddiye alıyor, gidiyor geliyor. Temel reisin yanında görünmesi de yüzden... Cafer Abi kendini paralıyor, kucağındaki kablo destesi ile PTT binasına girip çıkıyor, koşuşturuyor. Pencereden onu seyrederken "Yahu neyine gerek Cafer Abi bu yaştan sonra siyaset" diye kendi kendime konuşuyorum. A, birkaç dakika sonra Cafer Abi'nin sesi içerden geliyor. Çocuklar şu fişi takacak bir priz gösterin acele; Başkan'ın konuşma yapmasını istiyor emniyetçiler, yardım edelim! Bir ara göz göze geliyoruz; diyorum ki: "Cafer Abi, canım abim, ortalık tekin değil, ortalıkta çok görünmesen; bak biz biraz sonra evlerimize gideceğiz; sen de öyle yapsan; karışık işler oluyor buralarda..." He gardaş, diyor, şu konuşmayı yapsın da Temel Bey, ahali bekliyor! Tekrar telâş ile merdivenlerden inip kayboluyor. Az sonra belediye otelinin köşesinde bir minibüsün üstünde görüyorum Temel Bey'i, "Yapmayın, etmeyin, ayıptır" diye konuşuyor, şahidim. "Yuuh in aşağı" diye bağırıyor otel önündeki kalabalık; buna şahidim. Refah Partisi'nin belediye başkanı, belediye binasının elli metre uzağında, dışardan bakınca "Refahlı" gibi görünen "Sivaslılar" tarafından protesto ediliyor, yuhalanıyor!.. Her neyse! Cafer Abi'yi dakikadan sonra, 16 yıldan beri bir daha görmedim; iki gün sonra gazetelerde Cafer Abi'nin meşhur fotoğrafı yayınlanınca "Eyvah" dedik ama iş işten geçmişti; fotoğrafın günkü kamuoyuna izah edilmesi zordu, şimdi de kolay değildir elbette. Basın hadiseyi tek boyutlu ve işine geldiği gibi algılıyordu: "Yobazlar, Alevileri yaktılar!" Fotoğrafın çok berbat ve yönlendirici bir altyazısı vardı ve Cafer Abi'yi, yangın merdiveninden inen Aziz Nesin'i işaret ederek sanki, "Asıl bunu cezalandırmak lazım" mealinde bağırırken gösteriyordu. Zannediyorum bu fotoğraf, onun yurtdışına kaçma kararında etkili oldu. Daha önce yıllarca Avrupa'da işçi olarak çalıştığını biliyordum. Yurtdışına çıkışının da zor olmadığı anlaşılıyor. Galiba birkaç yıl, işçi emeklisi maaşını da alabilmiş bankadan... Gazeteler onun beş yıl daha devletten emekli maaşı aldığını yazarken sanki devletin bankasını soymuş da paraları Avrupa'da yiyormuş izlenimini veriyorlar. Kesinlikle haksızlık; Cafer Erçakmak, emekli maaşını alnının teriyle ve son damlasına kadar helâl emeğiyle hak etmiş bir emekçiydi, emekçiden de öte bir kaynak ustası, bir kaynak sanatkârı. Sivas'ın Sanayi çarşısında hâlâ ismi saygıyla anılan bir efsânedir o. Derler ki, "Cafer Usta canı isterse çatlak yumurtaya bile öyle bir kaynak yapar ki, yumurtlayan tavuk gelse fark edemez!" Cafer Usta, Sivas'ın yerlisi, Çayırağzı Mahallesi'nden; şimdiki adı İmâret. Memleketimizin has adamlarından. Etrafına hürmetkâr, tatlı, sevimli, değerli, temiz kalpli, herkesi kendisi gibi hüsnüniyet sahibi sayan saf bir insan. Dayılarımın akranı, arkadaşı, komşusu, mahallelisi... Kaldı ki muhasebecilik yaparken ben Cafer Usta'nın üç sene ticarî defterini tutmuşum; yakından tanıyorum, biliyorum, seviyorum. fotoğraftaki Cafer Abi, bizim bildiğimiz Cafer Abi değil! "Aynı insan değil" demiyorum, sadece esnada fotoğrafı çekilen kişinin başka bir Cafer olduğunu izaha çalışıyorum; Cafer şöyle bir Cafer'dir. Bana göre şunu demeye çalışıyor karede, "Bakın şu adamların yüzünden bugün ne rezillikler oldu. Saatlerden beri şu fitne yatışsın diye uğraşıyor didiniyorum; sonu böyle mi olacaktı?" Siyah-beyaz yerli filmlerde sıkça gördüğümüz ve "yok deve" diye gülüp geçtiğimiz suçüstü sahnesini hatırlayacaksınız: Esas oğlan bir silah sesi duyar; merakla koşarak sesin geldiği odanın kapısını açar. Yerde bir adam yatmaktadır ve adamın yanında bir namlusundan duman tüten bir tabanca durmaktadır. Esas oğlan tabancaya doğru yaklaşır; biz bütün iyiniyetli sinema seyircileri, "Alma yahu alma şu tabancayı, şimdi içeriye polis girecek ve seni katil zanlısı diye yıllarca süründürecekler" diye adeta ter ter tepiniriz fakat nâfile... Esas oğlan bizi dinlemez; silahı eline alır; ardından polis odaya girer. Esas oğlanı tutuklamaya kalkışınca da pencereden atlayıp kaçar. Ah be abim, diye hayıflanırız; ah be abim... 564063 D.Bakır, Denizli'den puanı kaptı Yeşil-Beyazlı takımda 86. dakikada Bajiç kırmızı kartla oyundan atıldı. Denizlispor taraftarlarının ise maç sonunda takımı ve yönetimi yuhalaması dikkat çekti. RESUL CENGİZ DENİZLİ DENİZLİSPOR: D.BAKIRSPOR: DENİZLİSPOR: Özden 6, Fahri 6, Bajıc 6, Murat (Dk. 81 İzzet ?), Roberts 6, Bangoura (Dk. 65 Güray 5), Braga 5, Mehmet 5, Koffı 5, Fatih (Dk. 46 Caner 5), Angelov DİYARBAKIRSPOR: Espinoza 7, Adnan 6, Ümit (Dk. 46 Larsen 5), Basem 6, Tolga 6, Ayman 6, Barış 5, Şener (Dk.38 Abdullah 5), Mendoza 6, İbrahim (Dk 73. Desire?), Erdinç SARI KART: Abdullah KIRMIZI KART: Dk. 86 Bajıc (Denizlispor) HAKEMLER: Hüseyin Göçek 7, Tarık Ongun 7, Erdem Bayık STAT: Denizli Atatürk 564077 Koyu Bilal ile Cevahir işbirliği yapıyor Üstelik bu zengin işadamı, Şükufe'nin babasının çırağı olan Dündar'dır. Evde ise herkes çiçeği burnunda çift Mürsel ve Nazan'dan bebek beklemektedir. Zekai ise Pırıl'ın kendisine hayran olmasını sağlamak için bir reklamda oynar. Dündar, Şükufe'ye hâlâ askıntı olan Bilal ve Cevahir'i kaçırır ve onlara gözdağı verir. İki rakip Dündar'ı alt etmek için el ele verirler. KANAL 20.15 564129 Müslüman olunca annem evden kovdu Müslüman olunca annem evden kovdu Müslümanlığı seçen 27 yaşındaki Finlandiyalı boksör Ömer Kemilâinen, Ramazan'ı İstanbul'da geçiriyor. yaşında ailesine Müslüman olduğunu ilan eden ünlü boksör Müslüman kimliğinden dolayı ailesi tarafından dışlandığını söyledi. SEHER ÖNALAN Finlandiyalı boksör Ömer Kemilâinen, Ramazan ayını İstanbul'da geçiriyor. İHH'nın davetlisi olan 27 yaşındaki Ömer Kemilâinen yıl önce Müslüman oldu. Yakın zamanda Müslüman olsa da aslında 4-5 yaşındayken kilise ayinlerine katılmanın kendisine son derece anlamsız geldiğini belirten Kemilâinen, “Kendimi hiçbir zaman Hristiyan olarak düşünmedim. İsa'ya bir peygamber olarak inadım; ama Allah'ın bir çocuğu olabileceği fikri bana hep saçma geldi. Allah'a ibadet etmenin yolunun bu olmadığını düşünüyordum” diyor. DOMUZ ETİ HİÇ YEMEDİ Domuz etini küçük yaştan itibaren garip bir hisle yeme isteği bulunmadığını ifade eden Kemilâinen, ailesinin bir gün barbeküde domuz eti yeme ısrarına henüz yaşında, “Ben Müslümanım domuz eti yiyemem” yanıtını vererek Hristiyan olmadığını ilk kez ilan ettiğini anlatıyor. dönemde yaşı küçük olduğu için ailesinin bu konu üzerinde fazla durmadığını söyleyen Kemilâinen, dönemden sonra Müslümanlık üzerinde sık sık düşündüğünü vurgulayarak bu süreci şöyle anlatıyor: “O zaman tam bir Müslüman değildim. Bir gün tv izlerken Kâbe'yi tavaf eden ve namaz kılan Müslümanları gördüm. Ve kendi kendime dedim ki; Allah'a ibadet etme şekli bu olmalı. Sonrasında boks antrenmanları yaptığım spor salonunda Fas'lı bir Müslümanla tanıştım. bana Müslümanlığı anlattı ve bir gün Kur'an-ı Kerim hediye etti. Bana İslam'ı tamamen anladıktan sonra Ömer adını vereceğini söyledi. Ben de yıllarca araştırdıktan sonra yıl önce Müslüman oldum. yıldır da vakit namazımı kılıyorum. Son derece mutluyum.” ÇEVRESİ DIŞLADI Genç boksör, Müslüman olduğunu ailesine yıl önce açıklamasının ardından annesi tarafından tamamen reddedilmiş. Ömer Kemilâinen, annesinin kendisine “Madem Müslüman oldun bu evden hiç dönmemek üzere git” demesinin kendisini çok yıkmadığını belirtiyor. “Çünkü bizim aile bağlarımız çok güçlü değildi” diyen Kemilâinen, Müslümanlığı seçen sahabenin de ailesi tarafından aynı tepkiyle karşılaştığını belirterek, “Tabii ben onlara hiç bir şey demeden evi terk ettim. Mutlaka üzüldüm; ancak yapacak bir şey yoktu. Zaman geçmesi gerekiyordu. Müslümanlığı seçmemin ardından çok varlıklı olan ailemin desteği de kesildi. Bir çok arkadaşım benimle görüşmedi. Boksör olduğum için çok iyi kazancım oldu. Ancak iki yıl önce geçirdiğim rahatsızlık sonucu hâlâ tedavim sürüyor ve maçlara çıkamıyorum. Müslüman olmam nedeniyle iş bulamadım ve birikimimi kullandım” şeklinde konuşuyor. HAYATI BELGESEL OLDU Kemilâinen'in hayatı, yaşadıkları ve farklı kişiliğiyle Finlandiya'nın en ilginç üç kişisinden birisi olarak kabul edilmesi üzerine AB destekli bir proje ile hayatı belgesel olmuş. İki yıl film ekibi tarafından gün gün izlenen Kemilâinen'in belgeseli en iyi film seçilmiş ve Türkiye'de de televizyonlarda üç kez gösterilmiş. İSTANBUL'DA RAMAZAN FARKLI Daha önce iki kez Ramazan'ı Birleşik Arap Emirlikleri'nde geçirdiğini kaydeden Kemilâinen, İstanbul'da bu mübarek ayı geçirme kararını ise “Çünkü İstanbul tarihi ve kültürel anlamda çok zengin. İnsanlar sıcak. Burada Ramazan çok güzel geçiyor” sözleriyle açıklıyor. Sık sık çok sevdiği Fatih Camii'ne giden Kemilâinen'in tek sorunu ise Türkçe bilmemek ve İstanbullular ile kaynaşamamak. Ömer Kemilâinen, Türkçesini ilerletmeye çalışıyor. HZ. ÖMER'E BENZEMEK DERDİNDEYİM Kemilâinen, Velı -Matti olan adını neden Ömer olarak değiştirdiğini şöyle anlatıyor: “Boksörüm ve hiçbir maçımda yenilmedim. Arkadaşım bana Hz. Ömer'in bileğinin kuvvetli; aynı zamanda çok adaletli olduğunu söyledi. Ben de Hz. Ömer gibi güçlüyüm ancak, adaletsiz güç zalimliği, adaletli ama güçsüz olmak da acizliği getirir. Ben gerçekten de Hz. Ömer gibi olmaya çalışıyorum” sözleriyle anlatıyor. 565038 Fenerbahçe performansını sürdürdü Süper Lig'de ile karşılaşan maçtan 1-0 galip ayrıldı. 'nin golünü 42 dakikada Alex atti. Süper Lig'deki maçının ilk yarısı 1-0 konuk takımın lehine sonuçlandı. 17. dakikada 'un sağ kanattan kazandığı korner atışını kullanan Ali, topu ceza sahasına ortaladı. Defanstan seken top ceza sahası önünde bekleyen Hüseyin'in önüne düştü. Bu oyuncunun sert vuruşunda top üstten auta çıktı. 22. dakikada atağında Alex topu arka direğe doğru ortaladı. Pozisyonu iyi takip eden Guiza'nın plase vuruşunda top kaleci Ivankov'da kaldı. 28. dakikada 'nin sağ kanattan kazandığı korner atışını kullanan Alex, topu kale alanı içine ortaladı. Müsait pozisyonda bulunan Guiza'nın kötü vurduğu topu defansı uzaklaştırdı. 35. dakikada sağ kanattan bindirme yapan Gökhan, ceza sahasına girer girmez topu yerden sert bir vuruşla ortaladı. Kaleye paralel giden topa dokunan olmayınca, pozisyon taçla sonuçlandı. 38. dakikada orta alandan hareketlenen Ergiç, Sercan ile girdiği duvar pasıyla ceza yayı önüne kadar geldi. Bu oyuncunun sert şutunda kaleci Volkan topa iki hamlede sahip oldu. 41. dakikada Vederson'un pasıyla ceza sahası önünde buluşan Mehmet Topuz, düzgün bir vuruşla topu kaleye doğru gönderdi. Meşin yuvarlak üstten az farkla auta çıktı. 42. dakikada Alex, orta alanda önüne gelen topu Guiza'nın önüne attı. Guiza'nın şutu defanstan dönerken tekrar topa sahip olan İspanyol yıldız, topu Alex'in önüne indirdi. Brezilyalı oyuncu ceza sahasının sağ çaprazından düzgün bir vuruşla topu filele gönderdi. 44. dakikada atağında Kazım, ceza sahası dışından topu sert bir vuruşla kaleye gönderdi. Kaleci Ivankov'un müdahale ettiği top, taca çıktı. Karşılaşmanın ilk yarısı 'nin 1-0 üstünlüğüyle sona erdi. 564538 Adana'daki 3'ü yaralı asker Ankara'ya sevk edildi Başkent Hastanesine kaldırılan ve yaralı oldukları öğrenilen Üsteğmen İbrahim Mert ve Uzman Çavuş Nejat Yılmaz ile hasta olan Uzman Çavuş Mehmet Gümüşsoy'un, bugün askeri uçakla Ankara'ya sevk edildikleri belirtildi. Er Bekir Karataş'ın ise solunum cihazına bağlı olması nedeniyle sevkinin yapılamadığı, tedavisine Başkent Hastanesinde devam edildiği kaydedildi. Üsteğmen İbrahim Mert, Uzman Çavuş Nejat Yılmaz ve Er Bekir Karataş ile hasta olan Uzman Çavuş Mehmet Gümüşsoy'u Diyarbakır'dan Ankara'daki GATA'ya götüren askeri uçak, hava muhalefeti nedeniyle dün akşam İncirlik Üssü'ne iniş yapmak zorunda kalmıştı. 564456 12:59 13 yaşında ve Alzheimer hastası! 13 yaşında ve hastası!Dokuz yaşında hastalığına yakalanan 13 yaşındaki Isobel Jeffery önce yutkunma, sonra konuşma yeteneğini kaybetti. Günlük ihtiyaçlarını yerine getiremeyen küçük kız 30 yaşından önce ölecek  ’de yaşayan 13 yaşındaki Isobel Jeffery hastası. Daha çok yaşlılarda rastlanan bu hastalık küçük kızda teşhis edildiğinde henüz dokuz yaşındaydı. Önce konuşma ve yutma kabiliyetini kısmen kaybetmeye başladı ardından hafıza kaybı, kabûslar ve halüsinasyonlar baş gösterdi. 70 yaşındaki bir Alzheimer hastasının belirtilerini taşıyan küçük kızın bu durumuna 12 milyonda bir rastlanıyor. Isobel, annesinin yardımı olmadan yemek yiyemiyor, giyinemiyor, tek başına dışarı çıkamıyor. Dünyada yaklaşık 500 çocukta görülen bu hastalık nadiren tedavi edilebilir olsa da doktorlar Isobel’in tedaviye cevap vermediğini belirtiyor. Küçük kızının bu durumuna onu 24 saat gözetimi altında tutan annesi Nicola Jeffery durumun en acı tarafının da Isobel’in kabiliyetlerini kaybettiğinin kısmen farkında olması olduğunu söylüyor. “Doktorlar ilaçla tedavi olması mümkün değil diyor. Yaşadığım müddetçe ona bakacağım” diyen anne, dokuz yaşında aniden başlayan bu hastalık yüzünden kızının artık en temel ihtiyaçlarını karşılayamadığını anlatıyor. ‘30 yaşından önce ölebilir’ Alzheimer erken yaşta görüldüğünde 13 yaşındaki Isobel’de olduğu gibi sadece hafıza kaybına değil zihinsel ve fiziksel yeteneklerin yitirilmesine de yol açıyor. 10 veya 15 yıl kadar daha yaşama umudu olan Isobel’in 30 yaşından önce hayatını kaybedebileceği düşünülüyor. 39 yaşındaki anne Jeffery kızının durumuna dikkat çekmek için ’dan ’e sürecek. 16 eylemde başlayacak dört gün devam edecek. Jeffery bu eylemle küçük kızın hastalığı için araştırmalara ayrılacak bütçelerin artmasını amaçlıyor 564730 Şırnak'ta çatışma: asker yaralı Şırnak'ta çatışma: asker yaralı Diğer GÜNCEL haberlerini okumak için ... 564140 Fenerbahçe'den atletizm atağı Fenerbahçe'den atletizm atağı Fenerbahçe Atletizm şube sorumlusu Fikret Çetinkaya Hatay Gençlik ve Spor Kulübü'nden atlet ile Ankara'da Ağustos ayında düzenlenen Balkan Şampiyonası'nda birinci olan milli atlet Murat Orak'la anlaşma sağlandığını ifade etti. Hatay Gençlik ve Spor Kulübü'nden Fenerbahçe Atletizm Şubesi'ne gelecek atletlerin isimleri şöyle: Mehmet Güzel, Emine Hatun Tuna, Cansu Kuş ve Abdulgani Tuna. Fenerbahçe Atletizm Şube Sorumlusu Fikret Çetinkaya, bu genç sporcuların yeni kulüplerinde çok başarılı olacaklarına inandıklarını ve birkaç yıl içinde adlarından çok söz ettireceklerini dile getirdi. 564454 Kumbağ çamur deryasına döndü Geceyi dışarıda ve yakınlarının yanında geçiren sel mağdurları, sabah evlerine döndü ve temizlik çalışmalarına başlandı. Ancak selin bıraktığı balçığı temizlemek kolay olmuyor. Su basan evlerdeki eşyalar kullanılmaz hale geldi. Hasar tespit çalışmalarına ise halen başlanamadı. Belediye Başkanı Hüseyin Uzunlar, yaklaşık bine yakın evin sular altında kaldığını açıkladı; maddi zararın büyük olduğunu söyledi. Altyapı ve yollarda ağır hasar var. Sel mağdurlarına şu ana kadar sadece yiyecek yardımı yapıldı. Ancak yeterli olmadı. Halen Kızılay'ın yardım göndermesi  bekleniyor. Belediye Başkanı, "Devlet yardımı olmazsa bu maddi hasarın altında kalkamayız" diyor. Malkara da selden etkilendi Tekirdağ'ın Malkara ilçesinde, dün etkili olan sağanak yağış nedeniyle 60 evi su bastı. Malkara İtfaiye Müdürü İhsan Rendan, evini su basan vatandaşların itfaiyeyi arayarak yardım istediğini bildirdi. Bunun üzerine olaya hemen müdahale ederek evlerden su tahliyesine başladıklarını ifade eden Rendan, "Dün, sağanaktan sonra su basan 60 eve müdahale ettik ve saatte 60 ton su basan motopomplarla suları tahliye ettik. Ancak su baskını olan evlerin daha fazla olabileceğini düşünüyoruz. Yapılacak detaylı çalışmayla kesin sayıya ulaşacağız" dedi. 564804 Le Franco oyundan atılmalı mıydı? Galatasaray kalecisi Le Franco'nun maçın ikinci yarısında Serdar Özkan'ın ayağındaki topu uzanarak alması dün akşamki derbiye damga vuran pozisyon oldu. Maçın 57. dakikasında skor 1-0 iken gelişen pozisyonda Yusuf'un nefis ara pasında ceza sahasına giren Serdar Özkan'ın ayağına yatan kayarak topu aldı ve ceza sahası dışına çıktı. Tüm Beşiktaşlılar Franco'nun topu ceza sahası dışında eliyle aldığını belirterek hakem Bülent Yıldırım'a koştu ama Yıldırım devam kararı verdi. Peki Yıldırım’ın bu kararı doğru muydu? Eski Hakem Metin Tokat Milliyet’teki yazısında Beşiktaşlıların kırmızı kart beklediği pozisyonu değerlendirdi ve kararın doğru olduğunu söyledi. "DIŞARI ÇIKINCA TOPU BIRAKTI" İşte Tokat'ın pozisyon hakkındaki yorumu: "İkinci yarının en kritik pozisyonu Serdar Özkan’ın kaleciyi geçmeye çalışırken topun ceza alanı içinde mi yoksa dışında mı olduğuydu. Çok kritik bir pozisyondu. Yardımcı hakem Bahattin Duran’ın önü açıktı. Franco yerden kayarak geldi, ceza alanı içinde topa elle temas etti. Dışarı çıktığı anda topu bıraktı. Kanımca devam kararı doğruydu." 564911 'Anne İnşallah Erdoğan bu işi çözecek' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ziyaret ettiği şehit ailesi, terör sorununun çözülmesini istedi. Başbakan Erdoğan, Hakkari'de düzenlenen saldırıda geçtiğimiz hafta şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Abdullah Erkmen'in ailesini ziyaret etti. Erdoğan'ı ziyaret sonrasında basın mensuplarının sorularını cevaplayan şehidinin annesi Fatma Erkmen, kendisinin Başbakan Erdoğan'ı çok sevdiğini belirterek, "Oğlumla şehit olmadan iki gün önce telefonla görüştüm. da Erdoğan'ı sevdiğimi biliyordu. 'Anne inşallah Başbakan Erdoğan bu işi çözecek' dedi. İnşallah çözüm getirilirler. Bir daha oğlumla görüşmedik." dedi. Baba Adem Erkmen ise Başbakan Erdoğan'ın Kuran-ı Kerim okunduktan sonra evde bulunan çocuklarla ilgilendiğini kaydetti. Başbakan Erdoğan'ın bir isteklerinin olup olmadığını sorduğunu anlatan Erkmen, "Bir talebimiz olmadığını söyledik. Onun ziyaret etmesi bizim için en büyük gurur. Terörün bitmesini istiyoruz, teröre fırsat verilmesin." diye konuştu. Başbakan Erdoğan'ı şehit ailesiyle görüşmesinde yanında bulunan AK Parti Ankara Milletvekili Zeynep Dağı, şehit ailesinin tevekkül ve sabır içinde gördüğünü söyledi. Dağı, "Şehidin anne ve babasının bu tevekkülü ve sabrı inşallah Türkiye'nin önünü açacak." şeklinde konuştu. 564060 Tugay, yarın işe başlıyor Bu yaz antrenörlük lisansı almak için Türkiye'de eğitim gören ve kurs sonunda gerekli belgeleri tamamlayan Tugay, dünyanın en zengin kulübü olarak adlandırılan Manchester City'de yarın işe başlıyor. Tugay, rezerv takım teknik direktörü Glyn Hodges'ın ekibinde antrenörlük yapacak. 564761 118 katlı gökdelenin asansör platformu çöktü: ölü Kovluun semtindeki "Uluslararası Ticaret Merkezi" inşaatında meydana gelen kazada bir işçi de yaralandı. Gökdelenin yapımını üstlenen Sün Hung Kai şirketi, ölen işçilerin ailelerine birer milyon Hong Kong Doları (yaklaşık 190 bin TL) tazminat ödeyecek. Pekin'e bağlı Hong Kong Özel İdare Bölgesi Başkanı Donald Tsang, kaza yerine giderek incelemelerde bulundu. 564096 Belçika'da başörtüsü yasaklandı Belçika'da başörtüsü yasaklandı BRÜKSEL (A.A) Belçika'da başörtüsü tartışmaları artarak devam ederken, ülkenin Flaman kesiminde resmi okullarda başörtüsü yasağı uygulama kararı alındı. Federal yapılı Belçika'da Flaman Toplumu Eğitim Konseyi, dün yaptığı toplantının ardından, ülkenin Flaman kesimindeki tüm resmi eğitim kurumlarında başörtüsünü yasaklama kararı aldığını açıkladı. Flaman Eğitim Konseyi, başörtüsünü yasaklama kararının gerekçelerini açıklarken, "öğrencilere özgür ve kaliteli bir eğitim olanağı sağlamak iradesinden" söz etti. Öte yandan, Anvers kenti Eğitim Konseyi de kentteki 300 okulda başörtüsü yasağının Eylül 2010 tarihinde başlayacağını duyurdu. 564053 Antalya'da şiddetli hortum AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Okurcalar beldesinde şiddetli sağanak yağışın ardından, şiddetli rüzgar ve denizden yükselen hortum, kıyıdaki şezlongları uçurdu. Kıyıdaki kimi otellerin camları kırılırken, çatıların bir bölümü de hasar gördü. D-400 karayolu üzerindeki Alara Grand Pazar adlı çarşıda çok sayıda işyerinin tabelası devrildi, camları kırıldı ve çatıda hasar oluştu. Esnaf, hortumun yaklaşık dakika sürdüğünü söyledi. Bu arada, hortum nedeniyle Leodikya Otel'in lobisinin bulunduğu bölümün camları kırıldı. Bu sırada lobide oturduğu bildirilen turist türlü yerlerinden yaralandı. Turistler, Alanya Özel Hayat Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Alanya Kaymakamı Hulusi Doğan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaralıların sağlık durumunun iyi olduğunu, genellikle el ve yüzlerinde cam kırılması nedeniyle kesikler bulunduğunu söyledi. Olayın abartılmaması gerektiğini ifade eden Doğan, büyük bir 564790 'İlk filmimden bu yana gelenekten besleniyorum' 'İlk filmimden bu yana gelenekten besleniyorum' SÖYLEŞİ: ALİ MURAT GÜVEN YENİ ŞAFAK SİNEMA SERVİSİ 1964 yılında Kıbrıs'ın Gazi Magosa kentinde doğan yapımcı, yönetmen ve senarist Derviş Zaim, yükseköğrenimini Boğaziçi Üniversitesi İİBF İşletme bölümünde, yükseklisansını ise İngiltere'nin Warwick Üniversitesi'nde yaptı. 1990'lı yılların başlarında metin yazarı olarak girdiği ve sonrasında da yönetmenliğe terfi ettiği bir televizyon kanalında, sinema-TV dünyası üzerine ilk deneyimlerini kazandı; bu süreçte bir de deneysel kısa metrajlı film çekti. 1995 yılında yayımlanan “Ares Harikalar Diyarında” adlı romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 1996 yılında “Tabutta Rövaşata” filmiyle adım attığı profesyonel sinemada, gerek yapıtlarının yüksek biçim ve içerik kalitesi, gerekse yurt dışında kazandığı ödüllerle yeni Türk sinemasının (aynı zamanda da Kıbrıs Türklüğünün) yüz akı sanatçılarından birine dönüştü. Şu sıralarda sinemalarda gösterimde bulunan bol ödüllü son filmi “Nokta”nın keyfini sürüyor ve Yeni Şafak'a ilk kez konuşuyor. İlk iki filminiz “Tabutta Rövaşata” ve “Filler ve Çimen”, dert edindikleri meseleleri izleyiciyle katı gerçekçi bir üslûp üzerinden paylaşan, hattâ sahip oldukları bu yüksek gerçekçilik duygusuyla zaman zaman izleyiciye şamar atan “sert” filmlerdi. Sonrasında ise 2000'lerden itibaren “Çamur”, “Cenneti Beklerken” ve nihayet “Nokta” ile daha şiirsel ve simgesel bir anlatıma, yoğun metaforlarla bezeli farklı bir sinema diline geçtiğinizi gözlemledik. Sinema anlayışınızda ortaya çıkan bu kırılmanın gerekçesi nedir? Aslına bakarsanız, ilk filmim olan “Tabutta Rövaşata”dan itibaren bütün çalışmalarımda tarihe ve geleneğe yönelik merakımın ipuçları mevcuttu. Hatırlayacağınız üzere, filmde hikâyenin bir bölümü Anadolu Hisarı'nın içindeki tavus kuşlarıyla ilgiliydi ve bir karakter de söz konusu sahneye fon teşkil eden kalenin tarihsel arka planından söz ediyordu. Aynı şekilde, “Filler ve Çimen”de de geleneksel sanatlarımızdan “ebru” çok önemli bir konumdaydı. Bu sanatı bir metafor olarak kullanarak şans, kader, kısmet faktörleri ve diğer zorunlulukların insanı hayat içinde belli bir noktaya doğru sürüklemesi gibi konuları tartışmaya çalışmıştım. Dönemin çok tartışılan politik meselesi “Susurluk Skandalı” da formun, kabın içerisine doldurduğum bir sıvıydı aslında… Bildiğiniz gibi, ebru sanatıyla uğraşan ustalar, emeklerinin sonunda ortaya ne çıkacağını tam olarak bilemezler; orada sürekli bir “cüz'i irade” ve “külli irade” olgusundan söz edilir. Ebru ustası “cüz'i irade”si uyarınca elinden gelenin en iyisini yapar; fakat bir yerden sonra onun iradesini aşan başka faktörler de işin içine girer. “Filler ve Çimen”, ilhamını ebrudan alan böyle bir metaforun üzerine kuruluydu. Sonunda da bu tür esinlemeler beni, “hat” sanatının başrolde olduğu yeni filmim “Nokta”ya kadar getirdi. yüzden, 2000'lerin başlarına kadar yaptığım ilk dönem filmlerde de sonradan gireceğim arayışın izlerini yakalayabilirsiniz aslında… Dolayısıyla, sinemamda radikal bir kopuş ya kırılma olduğunu düşünmüyorum. Ancak, bu arayışın “Çamur”la birlikte daha rafine hâle gelmeye başladığı tespiti ise doğrudur. Ben yüksek lisansımı 1990'ların ortalarında Warwick Üniversitesi'nde yaptım. Tezimin konu başlığı “Kültürel Çalışmalar”dı. Dolayısıyla, daha öğrencilik yıllarımdan itibaren ülkemin tarihi ve kültürüne yönelik derin bir merakım var. Eğer bireyi gerçekten anlamak istiyorsak, ona “içinden kopup geldiği tarih ve kültürün üretmiş olduğu bir kurgu” biçiminde yaklaşmak gerektiğine inanıyorum. Bizler günümüzde hangi politik ve sosyolojik meselelerle uğraşıyorsak, bunlar mutlaka tarihin ve kültürün bugünlere taşıdığı kadim meselelerdir. Ben de bir Türk sinemacısı olarak, üzerine gitmem gereken öncelikli konu başlıkları ve bunların tarihsel/kültürel kökenlerinin farkındayım. Son derece önemli saptamalar yapıyorsunuz, fakat itiraf etmeliyim ki sözleriniz beni şaşırtıyor. Çünkü, ülkemizin kültür ve sanat çevrelerinde artık neredeyse kemikleşmiş bir algı tarzı var. Sol görüşlü, ya da daha genel bir ifadeyle “çağdaş” bir yönetmen, Türk tarihinin derinlikleriyle, Osmanlı'yla, Selçuklu'yla asla ilgilenmez meselâ… Hele de Göktürkler dönemine falan uzanmaya kalkarsa, hâkim entelejansiya tarafından tepeden tırnağa kadar lanetlenir! Aynı şekilde, “hat”, “ebru”, “minyatür” ve “tasavvuf müziği” gibi geleneksel sanatlar da bu kesimin pek fazla ilgisini çekmez. Zaman zaman ilgilenir görünenler çıksa da bu mutlaka bir noktadan sonra olumsuzlamak içindir. Filmlerinde cami minaresi görüntüsü ya da ezan sesi olmaması için özel bir itina gösteren Türk yönetmenleri olduğunu biliyorum. Sonuç olarak, ülkenin sanat çevrelerindeki mevcut bakış açısı doğrultusunda, bu gibi kültürel değerlerle samimiyetle ilgilenen kişiler politik yelpazenin illa ki sağında yer almak durumundalar. Bildiğim kadarıyla siz de pek “sağcı” sayılmazsınız. hâlde, tarihe, kültüre ve geleneksel sanatlara düşkünlük noktasındaki bu alışmadık tarzınızla, sektörünüzde ciddi bir aforoz riski aldığınızın farkında mısınız? Doğrudur, insanların insanları sırf bu gibi simgelerden dolayı kategorize edip, birbirlerine yönde muamele ettikleri bir ülkede yaşıyoruz. Ancak, bu sorunu bertaraf etmenin başka bir yolu da yok açıkçası… Türk sanatçıları, hiç bir kompleks duymaksızın kendi öz değerlerine yönelmeyi inatla sürdürecekler ki bu tür şablon yaklaşımlar ortadan kalksın. Biz sahip çıkmazsak, bunlara kim sahip çıkacak? Bir kere, öyle bir coğrafyanın üzerinde oturuyoruz ki burada kültürel anlamda gerçek bir hazine var ve bu hazinenin sanat alanında değerlendirilmemesi de olsa olsa fikrî bir yoksulluğun işaretidir. Ben, Anadolu'nun tarihsel ve kültürel birikiminde var olan her türlü zenginliği sinemamda mümkün olduğunca kullanmanın derdindeyim. Bundan da çok büyük bir keyif alıyorum açıkçası. Çünkü gerçekleştirdiğiniz her yeni proje, aynı zamanda sizin kendinizi değiştirmenize de imkân sağlar. Ben de yaptığım bütün işlerden böyle bir ruhsal kazanç elde ediyorum. Bunlar, bir sanatçı olarak ruhuma türlü türlü zenginlikler katarken, sonraki çalışmalarım için de beni motive ediyor. Bu arada, çalışmalarımın takipçileri de ortaya koyduğum ürünlerden benzer bir lezzet alabiliyorsa, ne mutlu bana… 'Sanat da yaparım ticarî sinema da' Normal koşullarda, sinemaya yeni giren genç yönetmenler ilk filmlerinde ticarî sinemanın kurallarını pek takmayan deneysel çabalara, seyirciyi zorlayan bir dile ağırlık verirler. Sonraki yıllarda ise kazın ayağının öyle olmadığını anlayıp adım adım ticarî sinemanın kalıplarıyla uzlaşırlar. Siz ise filmografinizde tam tersi bir istikamette gidip, daha kolay anlaşılabilir, ticarî gösterime daha yatkın filmlerden, “Cenneti Beklerken” ve “Nokta” gibi daha deneysel çabalara doğru yelken açtınız. Özellikle de şu anda gösterimde bulunan “Nokta”, 78 dakika tek planda ilerleyen bir film olarak, yalnızca Türk sineması için değil, aynı zamanda da dünya çapında bir meydan okuma… Film dilinizi kurarken ticarî başarı ya da başarısızlığı umursamaz gözüken, alabildiğine cesur bir tavrınız var. Nedir bu rahatlığın sebebi? Yoksa, bir yerlerden büyük bir piyango falan mı vurdu? Geçtiğimiz aylarda, festivallerden birinde “Nokta”nın gösterimine katılmıştım. Gösterim sonrasında soru-cevap kısmına geçtiğimizde bir seyirci ayağa kalktı ve şöyle dedi: “Bu filme, tek plandan oluşan sıkıcı bir gösteri izleyeceğimi varsayarak geldim. Kendi kendime, herhalde bir buçuk saat boyunca koltuğumda uyuklar, kaşınıp dururum diyordum ki sonuç hiç de öyle olmadı ve gayet sürükleyici bir hikâye izledim.” Bu, benim “Nokta”ya ilişkin olarak duyduğum en güzel seyirci eleştirisiydi. Çünkü tamamiyle böyle bir sonucu murad ederek yapmıştım filmi… “Nokta”da yeni bir sinemasal deneye girişeceğimi elbette ki biliyordum, fakat bunu boğucu bir deneyselliğin içine gömmeden, aynı zamanda ortalama seyirci tarafından da kolaylıkla anlaşılabilen ticarî sinemanın kalıpları içinde yapmak gibi ikincil bir plan da vardı kafamda. Filmime gidecek olan kişiler işkence çekmemeli, aksine onu eğlenceli bir gösteri olarak algılayıp keyif almalıydılar. “Ya katıksız ticarî sinema ya da katıksız sanat sineması” gibi keskin bir ayrım, Türk sinemacısını olsa olsa batağa sürükler. Bunlardan herhangi birini kökten reddettiğinizde, diğerinden de dişe kovuğa gelir bir sonuç elde edemezsiniz. Ben yıllardır ikisi arasında üçüncü bir yolun da olduğuna inanarak filmler yapıyorum. Bir filmin hem çok ciddi meseleleri olabilir, bu meseleleri eli yüzü düzgün, ağırbaşlı bir sinema diliyle anlatıp tartışabilir; fakat aynı zamanda filmin ortalama seyirciye yüksek bir keyif verme potansiyeli de bulunabilir. Sektörün ayakta kalabilmesi için ticarî sinemaya hiç bir itirazım yok, bilakis böyle bir sinema anlayışının da mutlaka olması gerekiyor. Ticarî sinemanın varlığı ve güçlenmesi, bütün Türk yönetmenlerini daha kudretli kılar. Fakat, sinemayı yalnızca gişe rekortmeni eğlencelik filmlerden ibaret görürseniz, kendi ayağınıza kurşun sıkarsınız. Bu da, bunun tersi bir bakış açısı da bana göre aynı düzeyde hatalı... Sinemayı biçim ve içerik yönüyle önemserken, seyircinin iki saatte eğlendirilmesi gerçeğini de asla gözden kaçırmamak gerekiyor. Ben bir filmin hem yüksek bir sanat eseri, hem de tatminkâr bir gişe hasılatı elde edebileceği ortalama bir noktanın bulunabileceğine inanıyorum, sürekli olarak bu arayışın peşindeyim. Kendimi böyle bir deneysellik labirentinin cazibesine kaptırsaydım, gerek “Cenneti Beklerken” gerekse “Nokta” bana bu şansı fazlasıyla veren, mistik ve tasavvufî öğelerle bezeli zor hikâyelerdi. Ancak, her iki filmde de seyirci ilgisini sürekli diri tutacak bazı tedbirler almayı gerekli gördüm. Çektiğiniz bir filmi hiç kimse izlememişse, film aslında hiç çekilmemiş demektir. Her yeni filmin çok büyük zorluklar altında üretilebildiği bugünkü ekonomik koşullarda, sorumluluk duygusu taşıyan hiç bir yönetmenin deneysel sinemanın çıkmaz sokaklarında kaybolmaya hakkı yoktur. 'Sanat kaygısı olan filmlerin işi daha da zorlaşacak' Bunlar da son derece doğru ve dengeli tespitler, fakat mevcut gidişât sizi destekler mahiyette değil… Ülkede son on yıldır öylesine yüzeysel bir gençlik, öylesine sefa düşkünü bir sinema seyircisi profili oluşturuldu ki bunların sektörden tek talebi “10 lirayı verip salona girelim, nasıl ve neye güldüğümüzün hiç önemi yok, yeter ki iki saat boyunca gülmekten yerlere serilelim, arada da perdede hayranı olduğumuz bir kaç güzel kadın oyuncu ya da yakışıklı erkekler görürsek bu ürün bize kültürel gıda olarak fazlasıyla yeter” şeklinde… Ülkede bütün bir yıl boyunca 50 tane Türk filmi gösterime giriyor, bunlardan yalnızca tanesi ciddi anlamda gişe yapıyor, 47 tanesinin yönetmeni ise borçlar yüzünden evlerine hacze gelen memurlara dert yanmakla meşgûller. Ülkenin sinema tarihindeki gelmiş geçmiş bütün rekorları kıran filme bakıyorsunuz, gün ışığı görmemiş bir hödüğün serüvenlerini anlatan kaba-saba bir güldürü bu… Keza, gişede onun ardından gelenler de yine ona benzeyen örnekler… Tamam, sinemacılar ayakta kalabilmek için ticarî sinemaya belli ölçüde prim versinler de, terazinin ayarı artık kadar kaçmış durumda ki bu saatten sonra sizin işaret ettiğiniz türden dengeli bir karışım ortaya koymak çok zor gibi görünüyor. Ne dersiniz, haksız mıyım? Daha önce de belirttiğim gibi, sinema -beğenelim ya da beğenmeyelim- bir “kitle sanatı”dır ve ben de ticarî sinemaya kesinlikle düşman biri değilim. Bu başlığın ilgi alanına giren bütün türler, korku, komedi, romans ya da serüven filmleri, yapımcılara ve işlemecilere para kazandırarak sektörün devamlılığını sağlıyor, onların sinemaya yeni yatırımlar yapmalarının yolunu açıyor. Ancak, böyle bir durumda üzerinde durulması gereken asıl mesele, ticarî sinemanın alternatif bütün arayışları silindir gibi ezerek, onlara yaşama hakkı tanımayacak “dominant” bir karaktere bürünmesidir ki sanırım siz de bu soruyu sorarken benzer bir kaygıdan hareket etmektesiniz. Gidişat konusundaki endişelerinize ben de aynen katılıyorum. Çünkü, kapitalizmin dünyaya bütünüyle egemen olduğu bir çağda, hayatın her cephesinde olduğu gibi sinemada da senarist ve yönetmelerden “ortalama bir tavır” beklenmeye başlandı. Ne yapımcı, ne seyirci, ne de medya, artık hiç kimse filmlerde bir derinlik talep etmiyor. Üstelik, bu durum yalnızca Türkiye'de değil, bütün dünyada böyle… Manzara böyle olunca, “ana akım”ın peşine takılmayıp farklı kaygılar güden Türk filmlerinin salon bulmaları da önümüzdeki yıllarda çok daha zorlaşacaktır. Eskiden büyük kentlerde Türk filmleri gösteren belli başlı salonlar vardı; kemikleşmiş bir seyirci kitlesi de bu salonlara düzenli olarak gider, her ne gösterilirse gösterilsin Türk filmleriyle buluşurdu. Bazen, hiç iş yapmayan bir Türk filmi bile sırf geleneğe bağlılıktan dolayı sinemalarda haftalarca gösterimde kalırdı. Şimdiki işletmecilik sisteminde ise büyük alışveriş merkezlerinin içindeki çok salonlu sinema kompleksleri olaya son derece rasyonel bakıyorlar. Gösterilen film anlatım tekniği açısından biraz zor mu, seyircinin ilgisini çekmedi mi, salonun sorumlusu hiç gözünün yaşına bakmayıp ânında kaldırıyor ve yerine hemen bir Amerikan filmi koyuyor. Bu uygulama şimdilik yalnızca “gösterimden kaldırma” şeklinde; yarın öbür gün ise “daha en baştan kabul etmeme”ye doğru dönüşecek. Böyle bir işletmecilik sistemi için bir Türk filmi ancak para getiriyorsa muteberdir, yoksa sırf ulusal sinemamızı desteklemek adına bir sanat filmini tenha bir salonda kesinlikle haftalarca gösterimde tutmazlar. Büyük alışveriş merkezlerindeki sinema zincirlerine dahil olamamış, gösterimini taşradaki ufak tefek salonlar üzerinden yürüten bir filmin de gişede öyle aman aman başarılı olabilme şansı yok. Bu zincirlere girememişseniz ya da çok erken gösterimden kaldırılmışsanız, ticarî başarısızlığınız kesindir. Çünkü dediğim gibi, bu işletme mantığında bir filmi milliyetçi duygularla gösterimde tutmak, inatla işlerinin açılmasını beklemek söz konusu bile olamaz. Gösterime girdiği ilk hafta sonu iş yaptı yaptı, yapmadıysa da derhal geri gönderilir. Reis Çelik, büyük emeklerle çektiği “Mülteci” filmine salon bulamadı; aynı şekilde Yeşim Ustaoğlu da “Pandora'nın Kutusu” gibi ödüllü bir filmi İstanbul'un Anadolu yakasında gösteremedi. İçinde duygusallığa yer olmayan bu katı sistem, genç yönetmenlerin işini yakın bir gelecekte çok daha zorlaştıracaktır. Normalde, sinemanın kreatif cephesinde emek veren biri olarak benim bu gibi ticarî meselelere fazla kafayı takmamam, tamamen yapıtlarımın sanatsal kalitesine odaklanmam gerekiyor, öyle değil mi? Ancak işler artık böyle yürümüyor ve sistem film üretim sürecinin her aşamasında görev yapanlar gibi yönetmenlere de bu gibi parametreleri en başından itibaren hesaba katmaları gerektiğini dayatıyor. Bizler de bir yandan iyi bir film yapmaya çalışırken, öte yandan filmin seyirci ilgisini yakalamasına sağlayacak yeni formüller bulmaya, dağıtıcılarla ilişkileri sıkı tutmaya ve bu arada medyanın desteğini elde etmeye çalışıyoruz. Bütün bu parametreleri hassas bir denge içinde götüremediğinizde ne olur? Belki yine çok iyi bir film yaparsınız; fakat film hiç bir yerde gösterilmez ve hiç bir medya kuruluşu da ondan tek kelimeyle söz etmez. Sonrasında, siz de oturur bobinlerinize üzüntüyle bakar durursunuz. Fakat, kapitalist dayatma bu yönde diye, bizim de sinemada başka kaygıların peşine düşmekten bütünüyle vazgeçmemiz, iyi filmler ortaya koyma noktasında şevkimizin kırılması söz konusu olmamalı… hâlde ne yapmalıyız? Sinemacı son derece uyanık ve bilinçli olmalı, kendisini bekleyen bütün bu tehlikeleri en baştan görebilmeli… Bir taraftan sistemin sizden beklediği “seyirciyle barışık” sinema dilini tuttururken, diğer taraftan da kendi türkülerinizi söyleyebilmelisiniz. Bütün türlerin bir arada var olacağı ve hepsinin yeterli düzeyde gişe geliri elde edeceği dengeli bir sinema beğenisi oluşturmamız gerekiyor. Ancak, ne yazık ki -sizin de vurguladığınız gibi- şu anki gidiş yönde değil. Cumhuriyet Türkiyesi'nde güçlü bir “birlikte yaşama kültürü” oluşmadığı için, sinema sektöründe de henüz böyle bir kültür yok. 'Nokta, oyunculuk açısından özveri gerektiren bir film' “Nokta”, tek planda akıp giden hikâyesiyle, biçimsel olarak sahip olduğu öncü ve yenilikçi bakış açısını oyuncu yönetiminde de sergileyen cesur bir film… Bu kadar çok sayıda ünlü oyuncuyu böylesine riskli bir projede yer almaya nasıl iknâ ettiniz? “Ben tek planlık bir film yapıyorum” dediğinizde tepkileri ne oldu? Güzel soru doğrusu… Çünkü böyle bir projeyi hangi aklı başında oyuncuya götürseniz, durur iki dakika düşünür. Hele de bizim gibi dublaj kültürüyle yetişmiş, “sufle”ye (okuyacağı her cümlenin oyuncuya kamera ardından fısıldanması) bağlı rol yapmayı alışkanlık edinmiş oyuncuların ağırlıkta olduğu bir ülkede, kuracağınız kadroyu sayfalar boyu hatasız bir ezbere dayalı, bütünüyle sesli çekilmiş bir filme iknâ etmek hiç de kolay değil… Bu yüzden, bütün aday oyuncularımı çeşitli toplantılarda bir araya getirdim ve onlara sinemasal amacımı en ince ayrıntısına kadar izah ettim. Aralarından teklifimi kabul edenler de bu riski paylaşarak benimle yola çıktılar. Oyunculuk açısından perdeye yansıyan sonuç, bana göre son derece başarılıdır. Hepsine katkıları ve sabırları için ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Tabiî, başından sonuna kadar sesli çekilmiş, tek plan üzerinden akıp giden böyle bir filmi oyunculuk, ezber ve diksiyon hatası yapmadan tamamlayabilmek için çok iyi prova yapılması gerekiyordu. Biz de yaptık. Hem masa başında, hem de çekim mekânımız olan Tuz Gölü'nde sayısız prova yapıldı. Sabahları işe provalarla başlıyor, sahneyi iyice oturttuktan sonra da öğle saatleriyle birlikte asıl çekimlere geçiyorduk. Bundan dolayı, sizin perdede kurgusuz olarak izlediğiniz 78 dakikayı biz 12 işgününde çektik. İlhamını hat sanatçılarının yazılarını tek hamlede yazıp bitirme geleneğinden alan bir yapıt “Nokta”… Zaten adı da hat yazısına konulan son noktadan geliyor. Batılı izleyicinin alışık olmadığı bir sanat formundan beslenen böyle bir hikâye uluslararası festivallerde nasıl karşılandı? Hem biçim, hem de içerik itibarıyla çok heyecan verici bulunduğunu söyleyebilirim. Yurt içindeki ödüllerimizin yanısıra, Montpellier'den, Avrasya'dan ve Kahire'den “en iyi film” ödülleri aldık, Asya'nın Oscar'ı sayılan “Asya-Pasifik Ödülleri”ne aday gösterildik. Tabiî, böyle otantik simgeleri olan bir filmle uluslararası arenaya çıktığınızda, size bazı anlaşılma sorunları da eşlik ediyor ister istemez… Çünkü, bu kültüre ait olmayan yabancı bir jüriye ve seyirci kitlesine gösterim yapıyorsunuz; batılı bir beynin, hat sanatını ve onun kurallarını hiç bilmeden hat sanatının dili üzerinden ilerleyen bir filmi lâyıkıyla anlayabilmesi özel bir çaba gerektiriyor. Saf bir bakış açısına geçmeleri bu noktada biraz zor; çünkü -dediğiniz gibi- doğudan gelen farklı ve gizemli bir sanat formuyla tanışıyorlar. yüzden, dış festivallerde çok akıllıca yorumlar geldiği gibi alabildiğine naif sorularla karşılaştığımda da olmuştur. Fakat, birileri anlama güçlüğü çekebilir diye geleneklerimizden beslenme alışkanlığı ve heyecanını da yitirmememiz gerekiyor. Eğer ki bugün anlamıyorlarsa, yaptığımız filmler sayesinde yepyeni dünyalara açılacaklar ve yeni dünyalardaki zenginliklerden haberdar olup gelecekte böylesi kültürel iletilere karşı daha bir hazırlıklı olacaklar. Bunları bizler anlatmazsak, tabiat asla boşluk affetmiyor, yarın öbür gün -doğuya ilişkin çarpıtılmış mesajlarla dolu, pek çok düşmanca filmde olduğu gibi- bunu mutlaka birileri yapacaktır. 'İslâmcı sinema diye bir akıma da ihtiyaç var' Gerek filmlerinizde, gerekse söyleşilerinizde kişisel ve toplumsal ahlâkın insanlık açısından önemine sıklıkla vurgu yapıyorsunuz. Türkiye'de son 35 yıldır “Beyaz Sinema” ya da “İslâmî Sinema” olarak adlandırdığımız bir akım var ve söz konusu akımın temsilcileri de benzer kaygılar üzerinden hareket ediyorlar. Ortaya konulan örneklerin sinemasal açıdan yetkinliği tartışılır, ancak en azından aslî niyet bu yönde… “Beyaz sinema hareketi”ni izliyor musunuz? İzliyorsanız, bu bakış açısıyla çekilen filmleri nasıl buluyorsunuz? Ben, bütün eksiklik ve aksaklıklarına rağmen, “Beyaz Sinema” olarak adlandırılan akımın ülkemiz sineması içinde önemli bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. İslâm, sinema açısından son derece bâkir bir alan ve bu alanda söylenebilecek kadar çok, kadar anlamlı sözler var ki… Böyle bir kulvarda ilerlemeyi kafasına koymuş olan kişiler, ister yönetmen, ister senarist, isterse de sinema yazarı olsunlar, dışsal etkenlerin yıpratıcı etkisine fazlaca kapılmadan, belki de diğer meslektaşlarına göre çok daha yüksek bir direnç göstererek, İslâm'dan beslenen hikâyelerini yüksek bir sinema diliyle anlatmanın arayışlarını sürdürmek zorundalar… 2003 yılında, “Çamur” filminin çekim sonrası teknik işlemleri için İtalya'daki Cinecitta stüdyolarına gidip geliyordum. Orada ünlü Polonyalı yönetmen Krzysztof Zanussi ile tanıştım. Zanussi'ye İtalya'da neden bulunduğunu sorduğumda, bana Vatikan'ın sinema alanındaki danışmanlarından biri olduğunu ve Papa'nın bir filmle ilgili istişarelerde bulunmak üzere kendisini makamına davet ettiğini anlattı. Vatikan'daki şu vizyona bakınız; Papa, ahlâk ve inanç sorunlarını ön plana çıkaran filmleriyle tanınan saygın bir yönetmeni kendisine sinema alanında danışman yapıyor ve sinemayla ilgili bir tavır geliştirirken, bir açıklama yapmazdan önce onunla görüşüyor. Hıristiyanlığın temsilcilerinin çok ciddiye aldıkları ve üzerinde titizlikle çalıştıkları bir alanı İslâm'ın temsilcilerinin bütünüyle boş verip sahipsiz bırakmalarının hiç bir mantığı yok. İnsanlar kendilerini ifade etsinler, kendilerini ifade etmeleri gayet iyi bir şeydir. Hayattaki duruşlarını “İslâmcı” olarak tanımlayan yazar-çizerlerin, sanatçıların, aydınların ve özelde de sinemacıların kendilerini samimiyetle ifade eden eserlere imza atmaları, varlıklarını deklare ederek bazı ezberleri bozmaları, başkalarının ezberlerini bozarken aynı zamanda kendi ezberlerini de bozacak bir özeleştiri geleneğine açık olmaları, uzun dönemde ülkemizin kültür ve sanat hayatında son derece ilginç sonuçlara yol açacak bir tavırdır. Bu, Türkiye'de oldukça zayıf durumda bulunan “birlikte yaşama kültürü”ne de katkı yapacak bir çabadır. Ancak, ortaya konulan ürünün ideolojik yapısına verilen önem kadar, ona estetik bir yeterlilik kazandırma kabiliyetinin de bir an önce geliştirilmesi gerekiyor. İslâm'ın bizatihi kendisi ve kurduğu gelenek de böylesine yüksek bir estetik arayışı fazlasıyla hak etmektedir. Yoksa, aksi durumda ortaya konulan eserler sloganik bir konuşmanın görüntü ve ses kaydından öteye geçemez. “Beyaz sinema”nın şimdiye kadar ortaya koyduğu ürünlerde gözlenen teknik ve estetik sorunlara gelince… Ben bir dış gözlemciyim, yüzden de konuyu kesinlikle indirgemeci ya da basitleştirici bir tavırla ele almak istemem. Hiç kuşkusuz ki bazı filmlerin istenilen yetkinliğe ulaşamamasının birden fazla iç ve dış nedeni vardır. Bir kere iyi sinema, incelmiş sinema yapmak isteyen birinin, alanında mesafe alma melekelerini yoğun bir meslekî hırsla geliştirmesi gerekiyor. Yani sinema gibi insanı rezil de vezir de edebilen bir sanata bulaştığınızda ya en başından donanımlı biri olacaksınız, ya da en azından bu donanımı kısa bir staj devresinin ardından kazanmayı bileceksiniz. Ha, bu noktada sektör “beyaz sinemacılar”ın önünü çok mu açmıştır, onlara karşı çok mu şefkatli ve anlayışlı davranmıştır? Sanmıyorum. Daha önce de konuştuğumuz üzere, bu ülkede, İslâm'la ilişkili bir şey ürettiğiniz zaman “İslâmcı” diye yaftalanma riskinizin olduğu bir gerçektir. meslektaşlarımız da bu yolda bir takım sözler söylediklerinde önlerinin kapanacağını öngöremeden olaya safiyâne niyetlerle girmiş, sonrasında ise karşılaştıkları reddiyeci tutum nedeniyle kendilerini ve sanatlarını geriye çekip sınırlandırma yoluna gitmiş olabilirler. İslâmcı sinema akımının kendisinden bekleneni tam olarak verememesi durumunu açıklarken, bence birden fazla parametreye başvurulmalıdır. Gerek kişinin kendi yetenek kapasitesinin sınırları, gerekse öğrenme sürecinin dışsal nedenlerle sekteye uğramasından dolayı ortaya çıkabilir bu genel yetersizlik hâli… Ancak, yine de tekrar etmek isterim ki inanç meseleleri, sinemayı hem ulusal hem de evrensel düzlemde zenginleştirebilecek kadar önemli bir damardır ve ben de ülkemiz sinemasında her türlü olumsuzluğa rağmen böyle bir akımın var olması gerektiğini düşünmekteyim. Sözgelimi, Yeni Şafak'ta sizin söz konusu alanda ortaya koyduğunuz çabaları biliyorum. Ayrıca, yine benim ilgi alanımla ilgili kafa yorup yazılar yazan biri olarak Yusuf Kaplan beyi de fırsat buldukça takip ediyorum. Sanat alanındaki bu gibi farklı bakış açıları iyidir, olmalıdır ve daha da artmalıdır. Benim demokratik çok seslilikten yana hiç bir korkum yok. 'Korsan ürün tüketiminin temelinde, yağmacılığa olan tarihsel eğilimimiz yatıyor' Sinema sektörünün geleceğini ipotek altına alan bir başka önemli tehdit unsuru da korsan film piyasası… Toplum, özellikle de genç kuşaklar hiç bir bedel ödemeden bilgisayar programı, oyun, müzik ve en önemlisi de sinema filmi tüketmeye öylesine fena alıştılar ki onlara bu alanlarda verilen bütün hizmetlerin ve dünyevî keyiflerin reel bir karşılığı olması gerektiğini öğretmek, bunun hem hukukî hem de ahlakî bir zorunluluk olduğunu belletmek her geçen gün daha da zorlaşıyor. Ben, korsan ürün tüketimini toplumun içinde yüzdüğü genel ahlâksızlık hâlinin son derece anlamlı bir yansıması olarak görüyorum ve yüzden de her filmimde mutlaka ahlâka dair bazı vurgular yer alıyor. Bu, ahlâktaki “faydacılık felsefesi”yle doğrudan ilişkili bir durum… Yaşadığımız coğrafyanın insanları korsana, yağmacı zihniyete öteden beri teşnedir. Bu yolla kendilerine bir fayda sağlarken hiç sıkıntıya girmiyor, elde ettikleri faydayı en kestirme yoldan maksimize ediyorlar. Anadolu'dan İstanbul'a gelip büyük bir pişkinlik içinde kamu arazilerinin üzerine hanlar hamamlar dikmiş, sonra da bu yapıları başkalarına astronomik fiyatlarla satıp kısa yoldan zengin olmuş zorba biriyle, “fikrî haklar kanunu”nun koruma altına aldığı eserlere hiç emek vermeden sahip olmayı alışkanlık haline getirmiş korsan müptelası bir kişi bütünüyle aynı kültürel köklerden beslenmektedir. Bizler, uzun yıllardır bu iştah açıcı kentte yaşamamıza rağmen kentimizin kamu arazilerini yasadışı bir biçimde yağmalamadıysak, bunun sebebi bambaşka bir ahlâkî norma bağlı olmamızdır. Ancak, günümüzde toplumun ezici bir çoğunluğu için geçerli olan temel ahlâkî norm “yağma”dır. Yağmalanan şey ha bir arazi olmuş, ha bir filmin korsan DVD'si, hiç fark etmez. Bedelsiz elde etmeyi alışkanlık hâline getirmiş, bunu doğal bir hak olarak gören devâsâ bir kitle var. Babaları her nasıl ki İstanbul'u yağmalayarak zengin olmuşlarsa, çocukları da sanatçıların eserlerini yağmalayarak yaşıyor. Hem devletin, hem de aydınların, bu düşkün ahlâkı yeniden yükseltmek adına somut bazı adımlar atması gerek… Sorun yalnızca adlî tedbirlerle de çözülemez; genç kuşakların aileden itibaren güçlü bir utanma duygusuyla yetiştirilmeleri şart… Ruhsal kirlenmenin bu denli büyük boyutlara ulaştığı bir çağda, sorumluluk duygusu içindeki bir sanatçının eserlerinde uğraşması gereken meseleler de işte tam olarak buna karşılık geliyor. İyilik, kötülük, ahlâk, ahlâksızlık, bireysel ya da toplumsal çürüme gibi çok ciddi konu başlıkları, kendileriyle ilgilenmek üzere bizleri beklemekte... Çağdaş bir sanatçının beslenmesi gereken ana damar bu olmalıdır. “Cenneti Beklerken” adlı filmim gösterime yeni girmişti. Bir kafeteryada oturuyordum. Arkadaşlar geldiler ve önüme filmin korsan bir DVD'sini koyup “Al, hayrını gör, senin filmin de işportaya düşmüş” dediler. DVD'ye hiç konuşmadan, dakikalarca uzun uzun baktım. Benimle birlikte yüzlerce, belki de binlerce kişinin emeği, alın teri, maddî ve manevî yatırımları, bütün bunları hiç bir katkısı olmadan sahiplenmiş birilerinin eliyle 2-3 liraya satışa sunulmuştu. an, bir yapımcı ve yönetmen olarak duyduğum üzüntüyü hiç kimseye tanımlayamam. Böyle bir sorumsuzluk karşısında söylenecek söz bulmak çok zordur. Hâlâ da evde saklıyorum korsan kopyayı… “Allah, kitap, peygamber” lafzını ağzımızdan düşürmeyen biz Türkler, kamu malına ya da başkalarının hakkına saygı gibi konularda, sözgelimi neden bir Alman ulusu gibi tutarlı ve ahlâklı olamıyoruz? Aynı şekilde, Japonlar'ın büyük bölümü Şintoizm dinine mensup ve güneşe tapınıyorlar. Ancak kul hakkına uyma noktasında çağdaş Müslümanlardan çok daha duyarlı olduklarını görüyoruz. Kendisine ait olmayana el uzatanın lanetlendiği ve şiddetle cezalandırıldığı bir dinin mensubu olma iddiasındaki böyle bir toplumun, aşırmacı kültüre bu denli teşne oluşunu hangi sosyolojik gerekçelerle açıklıyorsunuz? Sizce yanlışlık nerede? Zor bir soru bu… Evet, hem hırsızlığın reddedildiği, hem de baştacı edildiği garip bir toplumsal ikilemin içinde yaşıyoruz yüzlerce yıldır… Bunu anlayabilmek için de bir kültür dedektifi olmak ve toplumun beslendiği kaynaklarda ne gibi sakatlıklar ya da boşluklar var, onu tam bir tarafsızlıkla araştırmak gerekiyor. Kültürünü her yönüyle kutsayarak ya da topyekün nefret ederek olmaz bu iş; gerektiğinde takdir etmeyi, gerektiğinde de eleştirel olmayı bileceksiniz. Almanlara ve diğer bazı batılı uluslara baktığınızda, bu toplumların ahlâk kurumunu, Immanuel Kant'ın ahlâk teorisinde yaptığı gibi en başından temellendirip sağlam bir sistem hâline getirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Nitekim bunu belli bir yere kadar başarmışlardır da… Ahlâksızlık, çok güçlü gibi görünen bir ahlâk sistemi içinde kendisine sızabileceği bazı çatlaklar bulmuşsa orada büyük bir maharetle yuvalanır ve bir süre sonra bireyin hayata bakışının ayrılmaz bir parçasına dönüşür. Bu da günümüz Türk toplumunda ya da bir çok doğu toplumunda gözlendiği üzere hastalıklı bir yapı oluşturur. Çalıp çırpmaya yönelik eğilim, yağmayla gelen malı “hak” olarak görmek, öyle kolayca baş edilebilecek bir sorun değildir. Gerek devletin, gerekse aydınların inatçı çabalarıyla, çok uzun vadede tedavi edilebilecek bir hastalıktır bu. Kararlılıkla üzerine gidildiğinde, tam olarak iyileşmese bile, en azından şimdikinden daha mâkul bir düzleme çekilebilir. 'Hatasız film olmaz; olmamalı da…' İnternette size atfedilen ilginç bir cümle var. İddiaya göre, katıldığınız bir sinema söyleşisinde, “Bir filmde hiç hata yoksa, filmi çöpe atın” demişsiniz. Her filminde sürekli daha yüksek görsel kalitenin arayışındaki bir yönetmen için oldukça zıt bir yaklaşım bu… Dediniz mi gerçekten böyle bir şey? Bunu hangi koşullar altında ve ne gibi özel bir örnekten hareketle söylediğimi şimdi hatırlayamıyorum. Ancak, irili ufaklı teknik hatalara ilişkin bir görüş olarak ifade etmiş olabilirim. Sinemacı bazen perdede daha büyük bir balığı yakalayabilmek için ufak tefek biçimsel kusurları görmezden gelebilir. Sözgelimi, çok güçlü bir duygunun ifadesi için, duygunun aktarılacağı sahnede masum bir devamlılık hatası yapabilirsiniz. Bu da hiç kimseyi rahatsız etmez. Ancak, eğer ki bir yönetmen içeriği tamamen boşverip bütün enerjisiyle biçimsel kusursuzluğun peşine düşmüşse, “Aman şu sahnede elini üç santim kaldırdı, bunun genel planında da tamı tamına üç santim kaldırmalı”nın hesabını yaparken anlattığı hikâyenin özünü yitirmişse, film yalnızca plastik bir yetkinliğe sahip olur, anlattıklarıyla hiç kimsenin duygu dünyasına herhangi bir katkıda bulunmaz. Aşırı ölçülüp biçilerek çekilmiş, ancak içi boş filmleri kastederek söylemiş olabileceğim bir söz gibi duruyor ki zaten sinema düşüncem de bu yöndedir. Biçim, çok gerekli olduğunda içeriğe fedâ edilebilir, ancak tersi bir durum ise filmi zedeler. 'Bir daha kolay kolay 35 mm formatında çalışmam' Sinemanızda geleneklere yakın bir duruşunuz var. Pekiyi, bu gelenekçi tavır film çekerken kullanılan teknolojilerde de gündeme geliyor mu? Bir çok yerli ve yabancı sinemacının, hem sağladığı yüksek görsel kalite, hem de nostaljisi nedeniyle 35 mm analog sinema kamerası kullanımından vazgeçmemeye çalıştığını görüyoruz. Ancak, mevcut sistemin film yapımına getirdiği ağır ekonomik yükten dolayı, son yıllarda dijital sinemacılık da aldı başını gitti. Pelikül film ve dijital kamera rekabetinde tam olarak nerede duruyorsunuz? 35 mm klasik film kameraları kullanmaya devam mı Yoksa, “Artık pes ettim, dijitale geçiyorum” diyenlerden misiniz? Ben, “Nokta”ya kadarki bütün filmlerimi 35 mm formatında çektim; ilk kez “Nokta”da high-definition (yüksek çözünürlüklü) dijital kamerayla çalıştım. Açık söyleyeyim, sağladığı kolaylıkları ve sunduğu resim kalitesini gördükten sonra, artık 35 mm'nin külfetine kesinlikle geri dönmem. Sonuçları aynı akşam otel odasında sakin kafayla izleyip, ertesi gün için yeni çekim kararları alabiliyordum. Ha, bir sabah evimin kapısını açtığımda gökten gelmiş 200-300 kutu Kodak negatif film bulursam, zaman belki tekrar aynı formatı denerim! Ancak, bu kadar pahalı ve hantal bir sistemin, hele de bizim gibi güç bela film yapılabilen ülkelerde artık dijital sinema karşısında tutunma şansı kalmamıştır. Çekim ve laboratuar giderleri korkunç boyutlara ulaştı. 35 mm'nin her aşamasında hem ciddi bir maliyet, hem de görsel sonuç açısından büyük riskler üstleniyorsunuz. Kameranın çekim penceresine gelip takılan bir kıl, sonradan hayatınızı karartabilir sözgelimi… Ancak, dijitalde maliyetin yanısıra duruma hâkim olmak ve çıkabilecek teknik sorunları çözmek de daha kolay. Zaten hikâyeniz iyiyse, kurduğunuz atmosfer insanları sarıp sarmalıyorsa, perdedeki görüntünün kaynak kalitesi salondaki kitle tarafından en fazla 5-10 dakika sonra unutuluyor. Şu anda iki sistem arasındaki kalite farkı, ancak çok uzman gözlerin ayırabileceği kadar küçülmüş durumda… Velhasıl, bana göre sinemanın geleceği dijital formattadır. 'Eleştirmenlerin aykırı yorumlarına saygı duyarım' Türkiye'de sinema sanatı üzerine yazıp çizenlerin, özellikle de film eleştirmenlerinin şimdiye kadar yapıtlarınızı doğru okuduğuna inanıyor musunuz? Size göre ülkemizde eleştirmenlik kurumu yapıcı bir biçimde işliyor mu? Film eleştirmenlerinin, benim yapmaya çalıştığım işlerde benden daha farklı düşünmeye hakları olduğunu peşinen teslim ediyorum. İnsanlar, yalnızca benim onlara göstermeye çalıştığım yönde düşünmek zorunda değiller. Filmim benden çıktıktan sonra onun toplumda uğradığı farklı limanlar, birbirinden çok değişik algılama biçimleri olabilir. Bir yönetmenin de kendisine gelen olumlu ya da olumsuz eleştirileri sindirebilecek olgunluğa sahip olması gerekiyor. Dolayısıyla, eleştirmenler filminizle ilgili olarak sizin aklınıza bile gelmeyecek saptamalar yaptığında hoşgörülü bir tutum takınmalı, bunu oyunun bir kuralı olarak kabul edip hazırlıklı olmalısınız. Özellikle olumsuz eleştirilerden aşırı şekilde etkilenip “Ali benim hakkımda şunu dedi, Veli bana şu iğneyi batırdı” demeye başlarsınız, bunu bir kin gerekçesine dönüştürürseniz, sonunda kendi kendinizi yer bitirirsiniz. Bir sinemacının “Alman millî takımı” gibi olması lâzımdır. Alman millî takımı 2-0 yenerken de 2-0 yenilirken de büyük bir soğukkanlılıkla hep aynı oyunu oynar. Sinemacı da olumlu ya da olumsuz dolduruşlara gelmeden, fakat haklı ve somut eleştirileri de dikkate alarak mangal gibi bir yürekle yoluna devam etmelidir. DERVİŞ ZAİM FİLMOGRAFİSİ 1992- Caminin Etrafındaki Taş (Belgesel) 1996- Tabutta Rövaşata 2000- Filler ve Çimen 2003- Çamur 2004- Paralel Yolculuklar (Belgesel) 2006- Cenneti Beklerken 2008- Nokta Yeni Şafak sinema editörü Ali Murat Güven'in, yönetmen Derviş Zaim'in halen gösterimde bulunan son filmi “Nokta” üzerine kaleme aldığı değerlendirme yazısını aşağıdaki linkte okuyabilirsiniz: 564640 Sevgiliden 'kıskançlık' bıçağı Sevgiliden '' bıçağı 'nın Merkez Nilüfer İlçesi Görükle Mahallesi'nde, oturan 22 yaşındaki Ali D., kendisinden izinsiz almaya giden Rus sevgilisi 23 yaşındaki Volha Dunets'i bıçakladı. Ali D. gözaltına alınırken, hastaneye kaldırılarak tedavi altına alınan Volha Dunets, Ali D.'yi sevdiğini söyleyerek, şikayetçi olmadı. Görükle Beldesi Mahallesi Oluk Caddesi üzerinde oturan ve bir firmada pazarlamacı olarak çalışan Ali D., ay önce ’da Rus turist Volha Dunets ile tanıştı. Kısa sürede birbirlerine aşık olan gençler daha sonra Ali D.'nin Bursa'daki evinde birlikte kalmaya başladı. Ali D. Rus sevgilisinin kendisinden izinsiz dışarı çıkmasını yasakladı. Buna rağmen dün akşam sigara almak için markete giden Volha Dunets bir süre sonra eve döndüğünde sevgilisi Ali. ile tartışmaya başladı. Tartışma sırasında öfkesine hakim olamayan Ali D. mutfaktan aldığı bıçağıyla Volha Dunets'i sol bacağından tek bıçak darbesiyle yaraladı. Hafif yaralanan Volha Dunets'in çığlıkları üzerine komşuları durumu 112 Acil Servis ve 155 Polis İmdat telefonuna bildirdi. Gelen sağlık ekipleri tarafından ilk müdahalesi yapılan Volha Dunets, Hastanesi'ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Evden kaçan Ali D., sokakta gezerken polis tarafından yakalanarak gözaltına alındı. İfadesi alınan Volha Dunets, Ali D.'yi çok sevdiğini ve şikayetçi olmadığını söyledi. 564479 TMSF, Uzan'a ait hesaplardaki 30 milyon doların peşinde ABD ve Fransa'nın İsviçre ile gizli hesapların açıklanmasına yönelik yaptığı anlaşmaların ardından, gizli hesaplar için harekete geçen kamu kurumları listeler hazırlamaya başladı. Zulalar konusunda ilk somut adım TMSF'den geldi. Daha önce Uzan Grubu'na ait şirketlerin 196 milyon dolarını İsviçre'den getiren TMSF, şimdi İsviçre'deki Cem Uzan'a ve diğer aile bireylerine ait şahsi zulaların getirilmesi için çalışma başlattı. Şirketlerin hesapları üzerinde yapılan çalışmalarda Uzan ailesi bireylerine ait olarak İsviçre bankalarında en az 30 milyon dolarlık kaynağın olduğu belirlendi. AİLENİN YÜKLÜ HESABI TMSF uzmanları, el konulan Uzan Grubu şirketlerinin hesap hareketleri üzerinde yaptıkları incelemelerde İsviçre'deki bankalara çok sayıda transfer yapıldığını belirledi. Bu transferler içinde yer alan, 196 milyon dolarlık kısım, şirket hesabı olduğu için serbest bırakılması sağlandı. Ancak Uzan ailesi bireylerine ait hesapların serbest bırakılması ise gerçekleştirilemedi. TMSF uzmanlarının yaptığı tespitlere göre, Uzan ailesine ait bireylerin İsviçre bankalarında yüklü miktarda hesabı bulunuyor. Uzmanlar bunun sadece 30 milyon dolarlık kısmını tespit edebildi. Bu tespit edilen 30 milyon dolarlık kısım ile ilgili de yeni bir dosya hazırlıkları başladı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de geçen hafta yaptığı açıklamada İsviçre'den gizli hesapların istenmesi konusunda çalışmaların sürdüğünü belirtmişti. MAHKEME KARARI GEREKİYOR TMSF uzmanları, ABD'nin ve Fransa'nın İsviçre ile yaptığı anlaşmanın detaylarına ulaşarak, gizli hesapların çözülmesinde nasıl bir yol izlendiği hakkında bilgi aldı. Bu kapsamda, Uzanlar'a ait 30 milyon dolarlık gizli hesabın istenmesi için, Türkiye'deki mahkemelerden bir karar alınması kararlaştırıldı. Karar, İsviçre makamlarına gönderilerek, paranın TMSF hesaplarına aktarılması istenecek. 564690 Elimde daha çok belge var Elimde daha çok belge var Gürsel Tekin, 25 yıldır aktif siyaset yapıyor. Ama kamuoyunda yerel seçim sürecinde tanındı. CHP rozetini çarşafa taktı, kıyamet koptu. gün bugündür hemen her gün gazete sayfalarına çıkıyor. Ya tartışma yaratıyor ya da tartışmanın ortasına giriveriyor. Şimdi de AKP'yi köşeye sıkıştıracak belgelerin peşinde. Üçüncü köprü de bunlardan biriydi. Konuşulacak çok fazla usulsüzlük ve yolsuzluk olduğunu söylüyor ve "Ama zamanı gelince" diyor. CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, 29 Mart yerel seçimleri sürecinde hepimizin yakından tanıdığı bir isim oldu. CHP’deki “çarşaf açılımı”nın mimarı olarak kamuoyunda uzun süre tartışıldı, Kemal Kılıçdaroğlu ile yan yana İstanbul’u kazanmak için büyük mücadele verdi. Yaptığı icraatlar ve söylemleriyle farklı bir il başkanı tablosu çizmeye devam ediyor. Geçen hafta yine gündem yaratan bir belge açıkladı, üçüncü köprünün planı. Üstelik söylediğine göre belgenin devamı da gelecek. CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu’ndan sonra belge açıklayan yeni ismi Tekin mi olacak diye merak ettik. Belgeyi nereden almıştı, elindeki diğer dosyalar nelerdi, yeni projeleri var mı diye kendisine soralım istedik... Üçüncü köprünün nereden geçeceğine dair planı Ankara’da “elde ettiğinizi” söylediniz. Nasıl aldınız, AKP içinden mi sızdırıldı size? Sonuçta bu planları yapanlar da insanlar, bürokratlar. Herkes karşı çıktı. Daha sonra belli ki Sayın Başbakanımızın dayatmasıyla, bürokratların istememesine rağmen bu plan yaptırıldı. Doğal olarak da insanlar bize bu belgeyi sundular. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, güzergâhlar onaylanmadan yapılan açıklamaların boş olduğunu söyledi. İddialar yalanlanırsa elinizde başka belgeler olduğunu söylediniz, onları ne zaman açıklayacaksınız? Dört farklı açıklama oldu. Ulaştırma Bakanı haziranda “Ben eylül ayında ihale yapacağım” demişti. Eğer bir planı yoksa neyin ihalesini yapacak? Kendileriyle çelişiyorlar, ne söylediklerini bilmiyorlar. Ulaştırma Bakanı farklı bir açıklama yaptı, İstanbul Belediye Başkanı bizi teyit etti, “Öyle bir plan yok” dedi. Çevre ve Orman Bakanı “Bilmiyorum, haberim yok” dedi. Başbakan da bambaşka bir açıklama yaptı. Belli ki bir telaş içindeler. zaman Sayın Başbakan’a sorarım ben, madem bir planın yoktu, eylülde neyin ihalesini yapacaktın? Sormazlar mı adama... Elimizdeki belgeler hakkında bilgi vermek şu an doğru değil, bunlar zamanla ortaya çıkacak. Söz konusu üçüncü köprü güzergâhındaki arazilerin el değiştirdiğini söylüyorsunuz. Kimler almış? Başbakan Erdoğan’ın ve AKP’lilerin yakınları var mı alanlar arasında? Elimizde birkaç belge var. 80 km’lik bir güzergâhtaki arazilerin tamamını bilmek mümkün değil, ama son zamanlarda birçok arazinin el değiştirdiğini biliyoruz. İnsanlar arazi alıp satabilir, gayet normal bu. Ama özellikle köprü tartışmasıyla birlikte birden çevredeki alım satımlarda artış olması kuşku uyandırıcı. Bu işe karışanlara bakılınca da tabii ki AKP ve Sayın Başbakan’a yakın isimler görülüyor. Elinizde üçüncü köprü benzeri AKP’nin icraatlarına yönelik açıklayacağınız başka dosyalar var mı? Deveye demişler ki, boynun neden eğri, deve demiş ki nerem düz. Bu konuyla ilgili, özellikle de İstanbul ile ilgili konuşulacak kadar şey, sunulacak kadar dosya var ki... Usulsüzlükler, yolsuzluklar... Tabii isterdim ki, bunu gazete yoluyla değil de AKP’yle, kamuoyu karşısında tartışabilseydik. Ama bu bir türlü sağlanamıyor.   Homojen bir CHP Belgeler açıklayarak CHP’de yeni bir Kemal Kılıçdaroğlu mu olacaksınız? Bizim partideki arkadaşlarımızla yarış içinde olmamız mümkün değil. Ben yalnızca bir il başkanının yapması gerekeni yapıyorum. Seçim döneminde doğal olarak Kemal Bey’le sürekli birlikteydiniz. Seçim sonrası ne oldu? Şu anda aranız nasıl, sık sık konuşur musunuz? Tabii ki konuşuyorum, sürekli irtibat halindeyiz. Aramız çok iyi. -Yerel seçimden bu yana sizin için neler değişti? Çok şey değişti. Yerel seçimler bizim için bir dersti. Çok önemli eksiklerimizi giderdik. Hemen seçimden sonra, örgütlerimizde, ilçelerimizde çok ciddi çalışmalarımız başladı. Kadın ve gençlik kollarımız çok sıkı çalışıyor. En önemlisi de Cumhuriyet Halk Evi projelerimizi hareketlendirmek istiyoruz. Bu sosyal bir proje ve bağışlarla yürüyor. Bu konuda herkesi göreve, bir nebze de olsa ekonomik katkı yapmaya davet ediyorum. En önemli projemiz bu. CHP hep kendi içindeki muhalefetle adından söz ettirmiştir. Şu anda parti içini nasıl görüyorsunuz? CHP ve sosyal demokrat sol partiler çoksesli partilerdir. İtaatkâr partiler değillerdir. Biliyorsunuz, Sayın Başbakan’ın dört milletvekili demeçler verdi. Başbakan çıktı, “Kellelerini keserim” dedi, seslerini kestiler. Şimdi, siz demokrasiyi kendi mekanizmanızda işletemiyorsanız, bir ülkede işletebilir misiniz? Bu kadar hoşgörüsüzlük olabilir mi? CHP’deki bu çokseslilik olması gereken bir şey; ama zaman zaman kamuoyuna bu sanki bir kavgaymış gibi yansıtılıyor. Şu an CHP’de öyle bir şey yok. Belki de yıllardır ilk kez CHP’de çok homojen bir yapı oluştu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Kürt açılımı konusunda CHP’nin içinde Baykal’ın yaptıklarını tasvip etmeyenler var ama seslerini çıkaramıyorlar” dedi. Siz de “Kürt sorununu çözen, tarihe geçer. Eğer çözüm konusunda adım atılıyorsa yapılması gereken adımı desteklemek, en azından sorumluluğu paylaşmaktır” sözlerinizle açılıma destek veriyorsunuz... Şimdi, aslında tartışma çok yanlış yerde başlıyor. Aslında ortada bir destek varsa, Başbakanımız bizi destekleme noktasına geldi. Zaman zaman Sezen Aksu, Zülfü Livaneli gibi sanatçılarımıza da haksızlık yapılıyor. Bu insanlar 50 yıldır barışı istiyor. Başbakan’ın daha dün barış aklına geldi. Kaldı ki bu insanlar barıştan dolayı bedel ödediler. Kürt sorunu hakkında ilk raporu 89’da hazırlayan biziz. Başbakan sadece bunu hayata geçirdi. Sayın Başbakan’ın dönemdeki kadrolarının aklının, fikrinin, zikrinin alamadığı bir raporu CHP hazırladı. CHP her zaman barıştan yana oldu, bu yüzden de çok büyük bedeller ödedi. 89’da neredeyse bundan bahseden herkes vatan haini ilan edildi. Biz Başbakan’ın değil, Başbakan bizim çıtamıza gelmiştir. Niye 10 yıl önce ağızlarından “barış” kelimesi çıkmıyordu? AKP’nin hedefinin gerçekten Kürt sorununu çözmek olduğunu mu düşünüyorsunuz, yoksa bu sürecin arkasında başka şeyler de var mı? Valla ne altını biliyoruz, ne de üstünü biliyoruz. Ellerinde bir açılım falan da yok zaten. Sadece Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Bu tarihi bir fırsattır” demesiyle, topu Başbakan’a atmasıyla başlayan bir süreç. Zaman zaman “Kürt sorunu”, zaman zaman “demokratik açılım” diyor. Bunlar öyle günübirlik çözülecek sorunlar değil. Zaten Sayın Başbakan’ın bir yol haritası yok. Çözüm öneriniz olur, doğru ya da yanlış tartışılır. Ama ortada bir çözüm önerisi yok. Yalnızca günübirlik hoşa gidecek laflar; kardeşlik, barış, sevgi. Bunu istemeyen kim olabilir ki? Açılım buysa, hepimiz varız buna. Türkiye’deki Kürt sorunu, Kürt sorunu olmaktan çıktı, Türkiye sorunu haline geldi. Bu, aklıselim insanların tartışması gereken bir konu. Öyle alelacele söyleyip sonra arkasını getirmemek en büyük tehlike. Eğer bunun arkası da gelmezse, bu işin altında kalınır. 563996 Bolat'tan şirketler için krizden çıkış reçetesi MÜSİAD başkanlığını bıraktıktan sonra arkadaşlarının ısrarıyla yazmaya başlayan Ömer Bolat'ın, aylık çalışma sonunda çıkarttığı kitabı bölümden oluşuyor. Küresel kriz konusunda bilgi verip yol gösteren 'Liderlik Gönül İşidir' isimli kitabın birinci bölümü, 'Hayat yolculuğunda başarının kodları', ikinci bölümü 'Ekonomide bugün ve yarın', üçüncü bölümü 'Sivil toplum örgütleri ve yönetim anlayışları', dördüncü bölümü ise 'Liderlerden tarihe düşen notlar'dan oluşuyor. Tanıtım toplantısında konuşan Ömer Bolat, "Kitabımın girişimcilere, işletmelere, sivil toplum kuruluşlarına ve özellikle gençlere önemli mesajlar vermesini temenni ediyorum." dedi. Kitabı ayda hazırladığını ifade eden Bolat, "MÜSİAD genel başkanlığı görevimi devrettikten sonra özellikle insan, hayat, yönetim, liderlik, gönüllü teşekküller, sivil toplum ve küresel ekonomik krizin işletmelere etkileri gibi konular üzerinde makaleler yazdım. Çeşitli konferanslara katıldım. Liderlik ve yönetim konusunu ele aldım. Küresel krizin Türkiye'ye nasıl yansıdığını aktarmaya çalıştım. Kitabın en önemli bölümlerinden birisi de işletmelere küresel krize karşı reçete sunmamız oldu." şeklinde konuştu. Bolat, "Söz uçar, yazı kalır" sözünden hareketle, edindiği deneyim ve bilgileri kitapta topladığını söyledi. Bolat'ın kitabı Hayat Yayınları'ndan çıktı. MÜSİAD Genel Başkanı Ömer Cihad Vardar ise tanıtımda yaptığı konuşmada, "Kitabı okuyunca, Ömer Bey'le karşılıklı konuşuyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz." dedi. 563988 Tahran'a 'şeffaf ol' mesajı İran'da 12 Haziran'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra kurulan yeni hükümetin parlamentodan güvenoyu almasından sonra bu ülkeyi ziyaret eden ilk 'Batılı' bakan olan Davutoğlu, Tahran'da üst düzey temaslarda bulundu. Dün Dışişleri Bakanı Manuçehr Muttaki ile görüşen Davutoğlu, mevkidaşıyla basının karşısına geçti. Görüşmede ikili ilişkilerle bölgesel sorunların kapsamlı şekilde ele alındığını hatırlatan Davutoğlu, İran'ın ABD ve Avrupa ile yaşadığı nükleer krizin de toplantı sırasında gündeme geldiğini açıkladı. "Çözümün diplomasi ve karşılıklı saygıyla bulunmasını istiyoruz." diyen Davutoğlu, İran'a yönelik bir uluslararası ambargo kararı alındığında Türkiye'nin nasıl politika izleyeceği şeklindeki soruya şöyle cevap verdi: "Bütün çabamız yeni yaptırımların olmaması; hatta eskilerin de kaldırılması yönündedir." İRAN PAKETİNİN DETAYLARINI ANLATTI Diplomatik kaynaklara göre yaptırımlar konusu, "Olursa ne yaparız." şeklinde gündeme hiç gelmedi. Görüşmelerde daha çok "Olmaması için neler yapabiliriz." fikri üzerinde duruldu. İran tarafı, ayrıca önemli bir girişimde bulunarak 5+1 grubuna (BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi ve Almanya) gönderdiği rapor hakkında Türk heyetine, "Siz bizim komşumuz oluyorsunuz. Size güven duyduğumuz için bu işin aslını astarını anlatmak istiyoruz." diyerek "oldukça ayrıntılı" bilgi verdi. Türk heyeti de "şeffaflık" üzerinde durdu ve İran'ın ABD ve Avrupa ile yaşadığı nükleer gerilimin taraflarda meydana getirdiği güven bunalımına dikkat çekti. Diplomatik kaynaklara göre, nükleer krizden dolayı açığa çıkan güven bunalımı Tahran yönetimine zarar veriyor ve bu ülkenin sahip olduğu enerji potansiyelini çok iyi bir şekilde değerlendirmesini engelliyor. Davutoğlu-Muttaki görüşmesinde iki ülke arasındaki ilişkilerin nasıl kapsamlı bir işbirliğine dönüştürüleceği üzerinde de durularak somut plan ve programlar hazırlanmasına karar verildi. Amaç, güvenlikten ticarete, enerjiden kültüre kadar çok geniş bir alandaki işbirliği imkanlarını projeler haline getirmek. Basın toplantısında her iki bakan da bu konuya dikkat çekerek, "Ticaret hacmimizi en kısa zamanda 20 milyar dolara çıkarmak istiyoruz." dedi. Bakan Davutoğlu, bu rakamın beş yıllık bir program çerçevesinde 40 milyar dolara ulaşmasını temenni ettiklerini de dile getirdi. Bu hedefe ulaşmak amacıyla ulaştırma konusu görüşmelerde detaylı bir şekilde ele alındı. Mal ve emtianın nakli konusunda iki ana üs olarak Trabzon ve Bandarabbas limanları ön plana çıktı. Bu arada Davutoğlu, Türk işadamlarının İran'da karşılaştığı sorunları da gündeme getirdi ve yaşanan sıkıntıları tek tek Muttaki'ye anlattı. Ahmedinejad ve Erdoğan, ziyaret hazırlığında Artan ziyaret trafiği Türkiye ile İran arasındaki ilişkilerin geliştiğinin işareti olarak yorumlanıyor. Diplomatik kaynaklar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın önümüzdeki aylarda Tahran'ı ziyaret edeceği bilgisini verdi. Eğer bir son dakika değişikliği olmaz ise İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad da yakın bir zamanda Türkiye'ye gelecek. İran Cumhurbaşkanı, kasım ayında İstanbul'da düzenlenecek olan İSEDAK toplantısına katılacak. PKK ve PJAK'ın kökü kazınacak Davutoğlu'nun temaslarında öne çıkan konulardan biri de terörle mücadele. Türkiye ile İran, bölgeyi güvenlik havzasına dönüştürme arzularını ve güvenlik birimleri arasındaki işbirliğini geliştirmek istediklerini dışişleri bakanları vasıtasıyla kamuoyuna açıkladı. Diplomatik kaynaklara göre taraflar güvenlik alanındaki işbirliğinden oldukça memnun. Öyle ki İran Dışişleri Bakanı Muttaki, PKK'nın ve onun bir kolu olan PJAK'ın terörist örgütler olduğunu ve kökleri kazınıncaya kadar mücadelenin devam edeceğini söyledi. 564829 Hong Kong'da gökdelen kazası: ölü Hong Kong'da yapımı süren 118 katlı bir gökdelenin asansör platformunun çökmesi sonucu işçi öldü. Kovluun semtindeki "Uluslararası Ticaret Merkezi" inşaatında meydana gelen kazada bir işçi de yaralandı. Gökdelenin yapımını üstlenen Sün Hung Kai şirketi, ölen işçilerin ailelerine birer milyon Hong Kong Doları (yaklaşık 190 bin TL) tazminat ödeyecek. Pekin'e bağlı Hong Kong Özel İdare Bölgesi Başkanı Donald Tsang, kaza yerine giderek incelemelerde bulundu. 564723 Yağmur üzüm fiyatlarını yükseltti Yağmur üzüm fiyatlarını yükseltti MANİSA (İHA) Son günlerde etkili olan yağış yüzde 30'u hala sergide olan üzümde kaliteyi düşürürken fiyatlara olumlu yansıdı. Üzüm fiyatları Ziraat Odası'nın sezon başında istediği 2,60 TL'yi şimdiden, Alaşehir civarında bin TL'ye yaklaştı. İzmir Borası'nda 9-10 numara üzüm 2,60 TL'yi gördü. Fiyatlar hızla yükselirken son günlerde etkili olan yağış da sergideki üzümlerde kalitenin düşmesine neden oldu. Manisa Ziraat Odası'na göre Manisa'da üretilen toplam üzüm miktarının yüzde 30'u hala sergilerde bulunuyor. Üzüm piyasasındaki son durumla ilgili değerlendirmede bulunan Manisa Ziraat Odası Başkanı Nuri Sorman, İzmir Borsası'nda 2,60 TL olan fiyatların Alaşehir'de 2,80 TL'yi bulduğunu söyledi. Yağışların da fiyatlara olumlu yansıdığına dikkat çeken Sorman, “Bu yıl rekolte bizim tahmin ettiğimiz rakamların bile altında gerçekleşiyor. Kayıp yüksek olduğu için üzümde arz sorunu yaşanıyor. Talep çok ama arz yetersiz. Bu nedenle fiyatların daha da yükseleceğine kesin gözüyle bakıyoruz. Geçen yıl kötü bir sezon geçirdik, evvelki yıl fiyatlar 3,50 TL'yi bulmuştu. Bu yıl da aynı rakamı bulmadan bir çok üretici ürününü satmaz” diye konuştu. DENGELİ ARZEDİN Üreticilere seslenen Sorman, “Ürününüzü dengeli arz edin. Piyasadaki şartlar bu kez üreticiden yana gelişiyor. Geçen yıl zarar ettiniz, bu yıl aynı durum yaşanmamalı. Ürününüze ve kampanyamıza sahip çıkın. Birlikte hareket ederseniz şartlar da fiyatlar da sizin istediğiniz şekilde olur. Dengeli arza devam edin, sabırlı davranın” dedi. 564941 "Açılım Teröre Çare Olacak" Eskişehir'de katıldığı bir konferansta "Demokratik Açılım"la ilgili değerlendirmelerde bulunan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Eskiden Zeki Müren için derlerdi, 'kahrol düşmanım' dermiş. 'Kahrol düşmanım' demek ile terörle mücadele mümkün değil. Ne yapacaksınız? Bataklığı kurutmanız lazım" diye konuştu. Arınç Bir Kez Daha Kürtçe Konuştu Arınç, sorunun çözümü için herkesin birbirini tanıması ve kucaklaması gerektiğine işaret ederek, şöyle devam etti: "Geçen Manisa'da söyledim, Gürültü kopardılar. Halbuki herkesin her gün yaptığı bir şey. 'Xwede şi te razi be' dese bir adam, ne diye sağa sola bakacağımıza, ya 'Allah razı olsun diyor bu adam, onu da bilmiş olalım' diyeceğiz. "'Sorun Silahla Çözülür' Diyenlerle Konuşacak Bir Şey Kalmadı" "Çözüm için tüm fikirlere ve eleştirilere açığız" diyen Arınç, sorunun doğru teşhis edilmesi konusuna da vurgu yaptı. Bülent Arınç, "'Türkiye'nin böyle bir sorunu yoktur' diyenlerle hiç bir şey konuşamazsınız. Türkiye'nin sadece terör sorunu var, bu da bombayla, silahla önlenir' diyenlerle konuşacak fazla bir şey kalmadı" diye konuştu. Bülent Arınç, Demokratik Açılım Süreci ile "terör bataklığını" besleyen sosyal ve ekonomik bütün sorunların çözülmesinin amaçlandığını sözlerine ekledi. 563927 Çubukçu operasyonu sürüyor Milli Bakanlığı’nda operasyonu başlatan Bakan Strateji Geliştirme Başkanı Nurettin Konaklı’yı görevinden alarak yerine Hizmetiçi Eğitim Dairesi Başkanı Ahmet Fikret Bayraklı’yı getirdi Müşavirliği’ne Strateji Geliştirme Başkanı Nurettin Konaklı, İl Milli Müdürlüğü’ne İl Milli Eğitim Müdürü Ali Said Çalışkan atandı. Müfettişlikler için yeni görevlendirmeler yapılırken, MEB Müşaviri Murat Eşkinat başka bir göreve atanmak üzere görevinden alındı. Konaklı, döneminde Strateji Geliştirme Başkanı olmuştu. 564143 İlk sıra Hamilton'ın İlk sıra Hamilton'ın Formula 1'de sezonun 13. yarışı İtalya Grand Prix'si öncesi dün koşulan sıralama turlarında, dakika 24.066 ile en iyi dereceyi yapan McLaren Mercedes'in İngiliz pilotu Lewis Hamilton, bugünkü yarışa ilk cepten başlamaya hak kazandı. Bu sonuçla İngiliz pilot, bu sezonki 2. pole pozisyonunu elde etmiş oldu. Hamilton'ın ardından Force India takımının Alman pilotu Adrian Sutil 2., Ferrari'nin Fin pilotu Kimi Raikonen üçüncü cepte yer aldı. Sıralama 4. sırayı Mclaren Mercedes'in Fin pilotu Kovalainen aldı. 564196 Samsung için “Önce Gezegen” Samsung için “Önce Gezegen” Samsung Electronics, 2013 senesine kadar kendini lider çevre dostu şirket konumuna getirecek bir dizi kapsamlı hedefleri içeren yeni çevre yönetimi girişimi “Eko-Yönetim 2013”ü açıkladı. Düşük karbonlu üretimle ekonomik büyümeye odaklanan şirket, “PlanetFirst”, “ÖnceGezegen” sloganıyla çevreci yönetim hedefleri belirledi. Bu hedefler arasında; sera gazı emisyonunu yüzde 50 azaltmak, dolaylı sera gazı emisyonunu tüm ürünlerde 84 milyon ton azaltmak, Samsung ürünlerinin yüzde 100'ünün çevre dostu olması yer alıyor. 564939 Kartal attı aldı! -KARTALSPOR: DARDANELSPOR: 0- Stat: Kartal Hakemler: Hakan Ceylan, Mehmet Cem Hanoğlu, Hakan Eygü Kartalspor: Oğuz, Hamza, Kürşat, Serkan, Tayfun (Dk. 56 Adem ), Tolga, Selçuk (Dk. 56 Muhammet ), Yakubu (Dk. 70 Gökhan ), Efecan, Mehmet, İbrahim Dardanelspor: Serhat, Diallo, Murat, Atahan, Özgür, Koray, Samet Albayrak, Mesut (Dk. 66 Sakıp ), İlyas (Dk. 57 Samet Gül ), Emrah (Dk. 69 Raif ), İsmail Gol: Dk. 65 Yakubu (Kartalspor) Sarı Kartlar: Dk. 22 Koray (Dardanelspor), Dk. 42 Efecan, Dk. 57 Hamza, Dk. 90 Muhammet (Kartalspor) 564204 Cevdet Akçalı: Lafın erkeği ve dişisi Cevdet Akçalı 13 Eylül 2009 PazarLafın erkeği ve dişisi Başbakan Erdoğan'ın son zamanlarda üslubunu gitgide sertleştirmesi üzerine, daha önce yayınladığımız konuyla alakalı bir makaleyi tekrar yayınlıyoruz Türk halkı arasında öyle bilge insanlar vardır ki, bunların bir cümlesi binlerce cilt eserden daha çok şey anlatır. Onları duyup, anlamak insana birçok şey öğretir.. Kasım seçimlerinden galip çıkan AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasını dinledikten sonra bu olaylardan bir tanesi aklımıza geldi. olayda, yaşlı bir vatandaşımız, bize öyle bir ders vermişti ki, politika hayatımızda bunu asla unutmadık. Unutulamayan bir olay 1978 yılıydı. Bülent Ecevit Adalet Partisi'nden bakan yaptığı 11 milletvekilini transfer ederek hükümeti kurmuştu. Hükümetin icraatından kimse memnun değildi. Benzin, mazot yoktu. Pahalılık, işsizlik son haddine dayanmıştı. Üstelik, CHP aşırı derecede partizanlık yapıyordu. Halk adeta kan ağlıyordu. Bu sırada biz, Adalet Partisi bakanları ve milletvekilleri kazalarda geziye çıktık. Saimbeyli kazamızda bizi, olağanüstü bir kalabalık karşılamıştı. kadar ki, sanki her taş, her ağaç insan olmuştu. Biz sırayla konuşmaya başladık. Önce bakanlar söz aldı. Bakanlarımızdan bir tanesi, çok heyecanlı bir konuşma yaptı. İktidarın yaptığı partizanlıktan şikayet etti. Kürsüdeki sözlerini şöyle bitirdi: “Biz yıllardan beri iktidardayız. Hiç partizanlık yapmadık. Fakat biz şimdi partizanlığın olduğunu öğrendik. Biz yakında iktidara geleceğiz. Göreceksiniz ne yapacağız...” Biraz durakladıktan sonra şöyle dedi: “Herkes bilsin ki biz, iktidara gelirsek, sütümüzü dökenin ineğini becereceğiz (*)…” Alkışlar... Alkışlar Meydanda adeta kıyamet koptu. Bu sözler, dakikalarca alkışlandı. Herkesin bağrı yanıktı. Bu konuşma, onların yüreklerine su serpmişti. Kıdem sırasıyla en son konuşmacı bendim. Ben kürsüye çıkınca kısa bir konuşma yaptıktan sonra, “Sayın bakanım, 'tekrar iktidara geldiğimizde, partizanlığın alasını yapacağız' dedi. Ancak ben bu fikirde değilim. Halk Partisi, her defasında partizanlık yapmıştır. Biz ise hiç partizanlık yapmadık. İşte bunun sonucudur ki, CHP hiçbir seçimi kazanamadı. Biz ise Demokrat Parti ve onun devamı Adalet Partisi olarak 30 yıldır iktidardayız. Bunun sebebi, partizanlık yapmadığımızdandır” dedim ve sözlerimi: “Allah bizi adaletten ayırtmasın ve bize partizanlık yaptırtmasın” diyerek bitirdim. Aynı kalabalık, beni de uzun uzun alkışladı. Lafın erkeği ve dişisi Toplantıdan sonra yemeklerimizi yedik. Şehrin ortasındaki parkta, hem çay içiyoruz ve hem de sohbete devam ediyoruz. Bu sırada, yaşlı bir partilimiz söz aldı ve konuşmaya başladık. Kürsüde biraz evvel heyecanlı bir konuşma yapan bakanımıza döndü: “Sayın bakanım. Kürsüde kadar heyecanlı konuştunuz ki, hepimizin yüreğini serinlettiniz. İçimiz çok yangındı. Senin konuşmanı dinleyince uzun uzun alkışladık” dedi ve bir süre sustu. Arkasından ilave etti: “Sayın bakanım yalnız size bir şey hatırlatayım. Biliyor musunuz Allah her şeyin erkek olanını güzel, güçlü ve kuvvetli yaratmıştır. Aslan, horoz vs. gibi... Bu sebeple, yaratığın erkeği dişisini düzer.(*) Ancak bunun bir istisnası vardır. da 'laf'tır; 'söz'dür. Biliyor musun lafın dişisi, erkeğinden daha güçlüdür. Dişi laf erkek lafı düzer. Kürsüde çok 'erkek' bir konuşma yaptın. 'Dişi konuşsan, dişi laf etsen' daha iyi edersin...” Kasım 2002 seçimi sonrası yapılan konuşmalar Bu söz bütün hayatım boyunca unutamadığım bir düstur olmuştur. Tayyip Erdoğan'ın seçimden sonra yaptığı ilk konuşmasını ve Baykal'ın Tayyip'le buluşmasından sonraki açıklamasını bu çerçevede değerlendirdim. zaman, neden borsanın tavan yaptığını anlamamız mümkün olmuştur. Kısaca söylemek gerekirse, Erdoğan'ın “dişi söylemleri”, herkesin kafasındaki “Kasımpaşalı Tayyip” ağzına yakıştırılan “erkek söylemi” alt etmiştir. Aynı şekilde, Sayın Baykal'ın beyanları, alışılan üslubunu silip süpürmüştür. Bazı politikacılar, ihtilafları ve anlaşmazlıkları, birer ticari meta gibi kullanmak isterler. Sert konuşurlar. Hatta küfrederler. Bu üslubun kendilerine oy getireceğini zannederler. Oysa bu şekilde hareket edenler, silinip gitmişlerdir. Son seçim de bunun en güzel örneğidir. Ümit ederiz ki, gerek iktidar ve gerekse muhalefet partisi, başladıkları bu yumuşak üsluptan ayrılmazlar. Unutulmaması gereken bir söz vardır. Erkek konuşmanın -belki- hareket'i varsa, dişi konuşmaların da bereketi vardır. (*) Not: Konuşmamın esprisine sadık kalmak için konuşmacının ifadelerini aynen aktardım. 564341 Vergi ve hurda indiriminde gözler hükumette 16 Mart tarihinde uygulamaya giren, 16 Haziran'da da kapsamı daraltılarak yeniden uzatılan bazı mal ve hizmetlerdeki ÖTV ve KDV indirimi, 30 Eylül'de sona eriyor. AA muhabirinin edindiği bilgiye göre Maliye Bakanlığı, otomotiv, elektronik ve beyaz eşya ile mobilya'daki vergi indirimleri için ''etki ve sonuç analizi'' çalışması yaparak, Ekonomi Koordinasyon Kurulu'na (EKK) sunacak. Vergi indirimlerinin devam edip etmeyeceğine de Kurul karar verecek. Ancak Maliye Bakanlığı, dönemdir uygulanan vergi indirimlerinin sona erdirilmesi görüşünü taşıyor. Maliyeciler, konuyla ilgili şu değerlendirmelerde bulunuyor: ''Ayın 2. yarısında Bakanlığın indirimlerle ilgili sonuç ve değerlendirmeleri EKK'da bütün boyutlarıyla ele alınacak. Buna göre de indirimlerle ilgili bir karara varılacak. Bilindiği gibi ilk üç aylık uygulamanın ardından otomotiv ve beyaz eşyada vergi indirimlerinin kapsamı daraltılmıştı. Otomotiv sektöründe ülkemizde satılan 2000 cc ve üstü araçların hepsi ithal. 1600 cc otomobillerde de ithal oranı oldukça yüksek. yüzden 2. uygulama döneminde bir daraltmaya giderek süreyi uzattık. Beyaz eşyada da ÖTV tutarı yüksek bir tutar değil. Bakanlık olarak ÖTV ve KDV indirimlerinin artık devam etmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Tabi ki son kararı EKK verecek.''  -HURDA İNDİRİMİ GÜNDEMDE- Bu arada Maliye Bakanlığı yetkilileri, otomotiv sektörünün yeni dönemde hurda indirimiyle teşvik edilebileceğini belirtiyor. Yetkililer, otomotiv sektöründe yeni değerlendirmenin hurda indirimiyle birlikte yapılacağını ifade ediyor. Vergi indirimlerinin uygulamaya konulduğu dönemde hurda indiriminin de tartışıldığını ve dönem yabancı ülke uygulamalarının da tarandığını kaydeden bir Bakanlık yetkilisi, ''Örneğin Almanya'da yıl ve üstü otomobillerde hurda indirimi uygulanıyor. Değişik ülkelerde hurda indirimi kapsamına yıllık, 10 yıllık, 15 yıllık otomobiller giriyor'' dedi. Türkiye'de de 2003 yılında geçici süreyle hurda indirimi çıkarıldığını ve 20 yaşın üstündeki araçları hurdaya çıkararak, yeni araç alanlara ÖTV indirimi uygulandığını hatırlatan Maliye yetkilisi, uygulamada galericilerin bütün hurda arabaları topladığını ve çeşitli suistimal olaylarının meydana geldiğini vurguladı. Geçmişteki deneyimler ve yabancı ülke uygulamalarını da dikkate alarak alternatifli bir hurda indirimi çalışması yapıldığını bildiren Maliye yetkilisi, şöyle devam etti: ''Eğer hurda indirimi yeni dönemde tekrar uygulamaya girecekse öncelikle bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç var. Bizim daha önceki alternatifli çalışmamız duruyor. Bu çalışmada, geçici hurda indiriminin yanı sıra kalıcı bir hurda indirimi de öngördük. Bu çerçevede hurda indiriminin araç sahiplerine yapılması, indirimden yararlanmak için en az bir yıl süreyle araca sahip olunması gibi koşullar üzerinde duruldu. Yeni modelde (10 yıllık araçlara şu tutarda, 15 yıllık araca şu tutarda, 20 yıllık araçlara bu tutarda vergi indirimi uygulanabilir) denilebilir. Kalıcı uygulamada maktu tutar yerine ÖTV'nin belli bir oranı şeklinde nispi indirim de söz konusu olabilir. Tabi bunların hepsi önce EKK'da, sonra da Bakanlar Kurulunda bütün boyutlarıyla tartışılarak, netleşecek.'' Maliye yetkilileri, kalıcı hurda indiriminin otomotiv sektörünü canlandıracağını ve araçların yenilenmesini sağlayacağına da işaret etti. -ODD'NİN RAPORU- Öte yandan Otomotiv Distribütörleri Derneği'nin (ODD), daha önce kamuoyuna açıklanan ''Önümüzdeki 10 Yıllık Perspektifte Otomotiv Ticaretinin Yol Haritası'' başlıklı raporunda da, hurda indirimine ilişkin olası senaryolara yer verildi. Buna göre, 16 yaş üzeri araçları hurdaya çıkararak, yeni araç alanlara bin 500 lira ÖTV indirimi uygulanırsa, otomobil fiyatlarında yaklaşık yüzde 10, bin liralık hurda indiriminde de yüzde 14,3'lük düşüş olacak. Senaryolara göre bin 500 liralık hurda indiriminde 2010'da 450 bin, bin liralık hurda indiriminde ise 480 bin araç satılacak. Bu arada daha önce uygulanan hurda indirimiyle Türkiye'de yaklaşık 322 bin otomobilin kaydı silinmiş ve bunların önemli bir bölümü hurda araç indiriminden yararlandırılmıştı. -VERGİ İNDİRİM TABLOSU- Halen çeşitli ürünlerde uygulanmakta olan indirimli vergiler ile bu ürünlerin Kanunda yazılı normal vergi oranları şöyle: ÜRÜNLER                         KANUNDAKİ    16 HAZİRAN                                                      ORAN       30 EYLÜL MOTORLU TAŞITLAR 8701.20 Yarı römorklar için çekiciler              4            87.02 10 veya daha fazla kişi taşımaya mahsus (şoför dahil) motorlu taşıtlar Otobüs                                               1            Midibüs                                              4            Minibüs                                              9            87.03 Binek otomobilleri ve esas itibariyle insan taşımak üzere imal edilmiş diğer motorlu taşıtlar İstiap haddi 850 kilogramı geçmeyip motor silindir hacmi 2000 cm³'ün altında olanlar            10            Diğerleri Motor silindir hacmi 1600 cm3'ü geçmeyenler         37           27 87.04-Eşya taşımaya mahsus motorlu taşıtlar Azami yüklü kütlesi 4700 kilogramı geçmeyip sürücü sırasından başka oturma yeri veya sürücü sırası dışında yanda pencereleri olanlar Motor silindir hacmi 3000 cm³'ü geçmeyenler         10            Kapalı kasalı olup istiap haddi 620 kilogramın altında olanlar                            10            Diğerleri                                            4            87.05 Özel amaçlı motorlu taşıtlar                 4            87.09 Fabrika, antrepo, liman veya hava limanlarında kısa mesafelerde eşya taşımaya mahsus, kaldırma tertibatı ile donatılmamış kendinden hareketli yük arabaları; demiryolu istasyon platformlarında kullanılan türde çekiciler; bu taşıtların aksam ve parçaları            4            87.11 Motosikletler Motor silindir hacmi 250 cm³'ü geçmeyenler          22           16 -ELEKTRONİK VE BEYAZ EŞYA 84.18 Buzdolapları, dondurucular ve diğer soğutucu ve dondurucu cihazlar  ısı pompaları        6,7             8450 Çamaşır Makinaları                            6,7             8422.11.00.00.00 Bulaşık makinaları              6,7             85.08 Vakumlu elektrik süpürgeleri               6,7             85.09 Ev işlerinde kullanılmaya mahsus kendinden elektrik motorlu elektro-mekanik cihazlar                                             6,7             KATMA DEĞER VERGİSİ      KANUNDAKİ     30 HAZİRAN                                                      ORAN        30 EYLÜL -Bilgisayar                                          18            8      -Mobilya                                               18            İNDİRİMLİ VERGİLERDE DURUM Vergi ve harçlarda indirime tabi tutulan mallardaki vergi tahsilat rakamları da şu şekilde belirleniyor:                          Motorlu Taşıtlar    Dayanıklı Tüketim    Dahilde Alınan Aylar                ÖTV             Malları ÖTV            KDV                                       (Bin Lira) Ocak               178.262               47.565           1.944.425      Şubat              164.523               50.936           1.287.670 Mart               263.039               65.317             922.900 Nisan              253.162               47.798           2.290.508 Mayıs              270.586               41.383           1.423.611 Haziran            303.343               60.557           1.638.781 Toplam           1.432.915              313.556           9.516.895 564169 Safran camiye dönüştü Safran camiye dönüştü SAFRANBOLU (A.A) Karabük'ün tarihi konaklarıyla ünlü Safranbolu ilçesinde, safran bitkisinin soğanının tasvir edildiği cami, mimarisiyle de ilgi görüyor.İlçedeki iş adamlarından Şefik Dizdar, ağırlığının 100 bin katı kadar sıvıyı sarıya boyayabilen, kozmetik, gıda ve ilaç endüstrisi gibi çok geniş sektörlerde kullanım alanı bulunan safran bitkisinin soğanının kubbe şeklinde tasarlandığı cami yaptırdı. Yaklaşık yıl önce hizmete açılan 400 kişi kapasiteli cami, ibadetler için kullanılmasının yanı sıra ilginç mimarisiyle de turistlerin ilgisini çekmeye başladı. İçerisinde Safranbolu ahşap işçiliğinden örneklerin de yer aldığı camiyi, tarihi konakları görmeye gelen çok sayıda turist de gezerek mimarisiyle ilgili bilgiler alıyor.İş adamı Şefik Dizdar, 'Altınla eş değer tutulan safran çiçeği soğanlarının bir su damlası şeklinde bereketi simgelemesi beni çok etkiledi. Yaptırdığımız caminin mimarisinde bu unsurlara ver verdik' diye konuştu. 565093 Sniper çocuklar İzmir'de dehşet saçtı Basmane semtindeki Fevzipaşa Bulvarı üzerinde, gün içinde kişi, nereden ateşlendiği bilinmeyen silahlardan çıkan saçmalarla yaralandı. Önce otobüs durağında bekleyen, 71 yaşındaki Şenal Şengül yaralandı. Göğsüne isabet eden bilye çıkartılıp, taburcu edildi. gün sonra, aynı yerde yaralanan Refik Zeytinci'nin vücudundan da saçmalar çıkarıldı. İki saat sonra Berat Özkay'ın da aynı şekilde vurulması üzerine polis araştırma başlattı. Çevredeki işyerleri mercek altına alındı. Havalı silah malzemeleri satış dükkanında çalışan, 16 yaşlarındaki iki çocuk, çelişkili ifade verince gözaltına alındı. Sabıkaları bulunmayan çocukların, iddia üzerine hedef seçtikleri insanları vurdukları tespit edildi. Savcının talimatıyla, ailelerine teslim edilen çocuklar adliyeye bugün sevk edilecek. 564934 Sniper çocukların kanlı oyunu İzmir Basmane'de üst üste kişinin havalı tüfekten atılan demir bilyeyle vurulmasının ardından harekete geçen ekipler, korkunç bir gerçekle karşılaştı. Yaralanan kişilerle yapılan görüşmeler, güvenlik kamerası görüntüleri ve bilyenin geliş yönünü tespit edebilmek için yapılan hesaplar polisi, Basmane'de havalı silah malzemeleri satışı yapan bir dükkana götürdü. Soruşturmalar sonucu dükkanda çalışan 16 yaşındaki H.B. ve Birinci Sanayi Sitesi'ndeki bir tamircide çalışan O.B. yakalanarak gözaltına alındı. İki arkadaşın aralarında "vurursun-vuramazsın" diye iddialaşarak duraktaki vatandaşları hedef alarak ateş ettikleri belirlendi. En son geçtiğimiz perşembe akşamı Basmane Fevzipaşa Bulvarı, Şifa Hastanesi yanındaki otobüs durağında bekleyen ve Afyon Açık Cezaevinden izinli gelen 41 yaşındaki Berat Özkay'ın testislerinden vurulması olayını araştıran polis, bu olaydan saat önce de aynı yerde 64 yaşındaki Refik Zeytinci'nin ve gün önce de 71 yaşındaki Şenay Şengül'ün vücutlarına isabet eden bilyelerle yaralanması üzerine çevrede bulunan işyerlerinin güvenlik kameralarını inceledi. Tedavilerinin ardından taburcu edilen yaralılarla da görüşen polis ekipleri olayların rastgele yaşanmadığı ihtimalini değerlendirdi, olay yeri yakınında bulunan işyerlerini mercek altına aldı. İTİRAF ETTİ Ard arda yaşanan olaylar ilgili bölgede geniş çaplı inceleme başlatan Konak İlçe Araştırma Büro Amirliği ekipleri, yaralanmaların aynı yönden atılan bilye ile gerçekleştiğini ve Şifa Hastanesi karşısındaki İkbal İş Merkezi'nin birinci katındaki av malzemesi satılan iş yerinin, havalandırma penceresinin yaralanmaların meydana geldiği alana baktığını belirledi. İş yeri sahibi ve çalışanlarının ifadelerine başvuran ekipler, olayla ilgili sorular üzerine heyecanlanan ve çelişkili yanıtlar veren iş yeri çalışanı 16 yaşındaki H.B'nin üzerine yoğunlaşınca, gerçek ortaya çıktı. H.B, olayı kendini ziyarete gelen arkadaşı O.B. ile gerçekleştirdiklerini itiraf etti. 564029 Genç kızlara mankenlik tuzağı: kişi gözaltında Almanca internet sitesi kuran şebekenin, Almanya'daki genç kızları, Türkiye'deki büyük firmaların tanıtımlarında manken olarak kullanacaklarını söyleyerek ağına düşürdüğü tespit edildi. Yapılan operasyonda 3'ü kadın kişi yakalandı. Edinilen bilgiye göre aralarında Alman vatandaşı bir kadın ve daha önce Almanya'da yaşayanların da bulunduğu bir grup, web sitesi kurarak, burada genç kızların Türkiye'deki büyük firmaların tanıtımında manken olarak kullanılacağına ilişkin ilan yayınladı. Zanlılar, sitede ilanı görerek başvuruda bulunan genç kıza, yanlarına yüksek modelli dizüstü bilgisayar ve cep telefonu alarak Türkiye'ye gelmelerini söyledi. Türkiye'ye yakınlarıyla gelen kızlar, çeşitli otellere yerleştirildi. Yanlarında getirdikleri cep telefonları ve dizüstü bilgisayarları formatlanması bahanesiyle alınan bir genç kız ile annesi, zanlıların masraflar için kendilerinden sürekli para istemesi üzerine şüphelenerek polise başvurdu. Antalya Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Yankesicilik ve Dolandırıcılık Bürosu ekipleri, şüphelilerin kıza verdiği telefondan zanlılara ulaştı. Yapılan operasyonda, Alman vatandaşı M.H. (20), B.B. (25) ve Ş.G. (25) adlı kadınlarla, A.Y. (25), K.G. (23), S.G. (35), Y.B. (40) ve A.Y. (25) gözaltına alındı. Zanlıların her birinin, kızlarla olan görüşmelerinde farklı isimler kullandıkları belirlendi. Şüphelilerin üzerlerinde ve evlerinde yapılan aramalarda kızlardan alındığı belirlenen dizüstü bilgisayar, cep telefonu ve bir miktar döviz ele geçirildi. Almanya'dan manken olma hayaliyle Antalya'ya gelen 2'si Türk asıllı Alman vatandaşı genç kız, zanlılardan şikâyetçi oldu. Olayın duyulmasının ardından şikâyetçi sayısının artabileceği belirtildi. Zanlılar sorgularının ardından adliyeye sevk edildi. 563980 Tapu talebine yanıt: Yıktırmadın, sel oldu Başbakan Erdoğan, gecekondu mahallesinde sohbet ettiği vatandaşların tapu talebini reddetti. Erdoğan, "Hazine arazisinden tapu verilir mi. Çarpık çurpuk yaşıyorsunuz" dedi Sel felaketinin yaralarını sarmaya çalışan İstanbul'da gecekondu semtinde orucunu bozan Başbakan Erdoğan, tapu isteyen vatandaşlara, "Felaketi gördünüz, niye oluyor? Hep bu yüzden. Belediye başkanlığımda bunları yıkmak istedim, bana bunları yaptırtmadınız" diyerek sitemde bulundu. Başbakan Erdoğan, önceki akşam iftara konuk olduğu Üsküdar Sultan Murat Mahallesi'nde kendisinden tapu isteyen vatandaşlara vadeyle konut verme önerisinde bulundu. Buralara tapu veremeyeceğini ve Hazine'ye ait kaçak yerler olduğunu belirten Erdoğan, özetle şunları söyledi: FELAKETİ GÖRDÜNÜZ: Evvelki gün felaketi gördünüz, niye oluyor? Hep bu yüzden. Plansız, projesiz bunlar yapıldı. Ne alt yapısı var, ne şu ne bu. Bakın ben, belediye başkanlığımda bunları yıkmak istedim, burada vatandaş karşıma çıktı, gene sizler dikildiniz karşıma, bana bunları yaptırtmadınız. Ben zaman KİPTAŞ'tan konut vermeyi vaat ediyordum. Benden ne istendi? Bakıyorsun, orda şöyle bir ucube gecekondusu var, bana diyor ki; iki tane, tane daire vereceksin. Var mı böyle bir şey! KONUT VERECEĞİZ: Ev sahibi, kiracı ayrımı yapmadan bu yerlerde oturanlara, evlerinin değeri dikkate alınarak 20 yıl vadeyle kira öder gibi konut verilecek. Ben sizin hizmetkârınızım, efendiniz değilim. MODERN BİR YERDE OTURURSUN: Biz buraları bir yıkalım. TOKİ'den yaptırdığımız evlere sizleri taşıyalım. Senin bu binanın şu anda değeri nedir? değeri biçeriz. değeri biçtikten sonra sana kalkarız, daireni veririz. Ondan sonra ne kadar borcun kalıyor, onu da 20 yıla böleriz. Kira öder gibi taksidi ödersin. Modern bir yerde oturursun, sağlıklı bir yerde oturursun. TALİMATI VERDİM: Bu çalışmaya ilişkin gerekli talimatları verdim. Bunu kabul ederseniz diyorum. Ben şimdi başkanıma da (Kadir Topbaş) söyledim, hepinizi toplayacak, hepinizle bir toplantı yapacak. Hemen bu yakada veya nerde en yakın varsa orda, bitenlerden verebiliriz. Veyahut da buraya en yakın Maltepe var mesela, Maltepe'de bitirmekte olduklarımız var, hemen bitecek olanlar var, onlara sizleri nakledersek, biz de buraları yıkarız. YİNE SİGARA PAKETİ ALDI Daha önce evini ziyaret ettiği bir muhtarın cebinden paketini alan Başbakan Erdoğan, önceki gün de vatandaşlar arasındaki Ali Küçük'e, "Hani sigarayı bırakacaktın?" diye sordu. Küçük de paketi çıkartarak Erdoğan'ın yanında bulunan görevliye verdi. 563792 Rijkaard: "Rakibi görünce şaşırdım" teknik direktörü Frank Rijkaard, 3-0 kazandıkları derbisi öncesinde rakibini kadrosunu gördüğünde şaşırdığını, özellikle ikinci yarıda iyi oynadıklarını söyledi. Rijkaard, maçının ardından düzenlediği basın toplantısında, rakipte beklemedikleri isimlerin maça başladığını vurguladı. Hollandalı teknik adam, "kadro geldiğinde şaşırdık, çünkü rakipte beklemediğimiz isimler vardı. Buna karşın maça çok iyi başladık, onlar da adaptasyon dönemi geçirdi. 1-0'dan sonra kimi hatalarımız vardı, top istemedik, sorumluluk almadık, ön plana çıktı. Ama ikinci yarıda sorumluluk almaya başladık. İkinci yarıda iyi oynadık, toparlandık" dedi. Rijkaard, ikinci yarıda skoru korumaktan çok 'ın üstüne gittiklerini ve iki gol daha bulduklarını söyledi. 'ın kadrosundaki değişikliklerin nedenlerini bilemeyeceklerini belirten Rijkaard, ''o isimleri gördüğümüzde gerekli önlemleri aldık. Oyuncularımızla konuştuk, 1-0'dan sonra Ernst üzerimize daha rahat gelmeye başladı. Ama sonra toparladık'' dedi.      Bir basın mensubunun, ''nde oynayacak bir takımı yendiniz'' demesi üzerine Rijkaard, '''ın Avrupa 'nde oynaması ayrıntı, önemli olan böyle bir derbide bizim kazanmamızdı'' diye konuştu.      Rijkaard, futbolcularının çok büyük efor sarfettiğini belirterek, ''iki hafta milli maç arası vardı, ondan sonra böyle bir galibiyet önemli. Birçok oyuncumuz milli maç için ülkelerine gitti, iki hafta beraber çalışamadık. Bu galibiyetten dolayı takımımı kutluyorum'' dedi.      Rijkaard, ligi bitirdikleri gibi bir yorum için çok erken olduğunu vurgulayarak, "iyi bir başlangıç yaptığımız doğru, ama bu biçimde sürdürmek gerekir. Şampiyon olmak için, antrenmanlarda ve maçlarda şampiyon gibi oynamanız gerekir'' diye konuştu.      Hollandalı teknik adam, Beşikta kalecisi Rüştü'nün iyi bir maç çıkardığını belirtirken, Leo Franco'nun da çok iyi maç çıkardığını ve yaptığı kurtarışlarla takımına cesaret verdiğini söyledi.      Arda ve Elano'nun birlikte oynayabileceğini vurgulayan Rijkaard, ''Elano'nun yedek olmasının en büyük nedeni, uzun bir yolculuktan dönmesidir. Arda da milli takımdan döndü, hem Elano hem de Arda'dan çok memnunum'' dedi. Rijkaard, taraftarların verdiği destekten memnun olduğunu da belirterek, ''yeniden bizim yanımızdaydılar, 90 dakika desteklediler. En çok haz aldığım anlar Sabri'ye bağırdıkları anlardı. Sabri sırtına motor takılmış gibi oynadı, 90 dakika koştu'' diye konuştu. 564881 liraya ayakkabı liraya ayakkabı ’de kurulan YEDPA Ticaret Merkezi, bayrama özel başlattığı yeni alışveriş kampanyası ile liraya ayakkabı satıyor. YEDPA Ticaret Merkezi’nden yapılan açıklamada, 19 Eylül tarihine kadar düzenlenecek “Bayram Alışveriş Günleri” kampanyasında Aydi marka ayakkabıların liradan başlayarak, 2,3,4,5,6,7,8 ve TL’ye kadar fiyatla satılacağı bildirildi. Birçok markalı ürünlerin ise yüzde 80’e varan indirimlerle satışa sunulacağı duyuruldu. YEDPA yetkilileri, yaklaşık hafta sürecek özel bayram alışverişi sırasında, yaşanmaması için gereken tüm önlemlerin alınacağının altını çizdi. YILLIK CİROSU 200 MİLYON DOLAR İstanbul Anadolu yakasının önemli ticaret merkez olduğu belirtilen YEDPA’nın, 310.676 metrekare kapalı alan üzerine kurulu olduğu ve 76 değişik sektörde, bin 190 firmanın faaliyet gösterdiği belirtildi. Bünyesinde 12 bin kişiyi eden ticaret merkezinde, 300 ihracatçı firmanın yer aldığı bildirildi.  Yıllık toplam cirosu yaklaşık 200 milyon dolar olan YEDPA’da düzenlenecek Bayram Alışveriş Günleri’nin, herkeseye hitap edeceği bilgisine yer verildi. 563600 ABD'den Türkiye'ye Füze Satışı Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı, Türkiye'ye füze sistemi satışı için Kongre'den izin istedi. İzin başvurusu, Pentagon'a bağlı Savunma Güvenlik ve İşbirliği Dairesi tarafından yapılan yazılı açıklamayla duyuruldu. Açıklamada, bütün seçeneklerin Türkiye tarafından satın alınması durumunda, programın bedelinin toplam milyar 800 milyon doları bulabileceği belirtildi. Açıklamada, potansiyel satışın, 13 ateşleme bataryası, 72 PAC-3 füzesi, çeşitli füze türleri ve ilgili diğer sistemleri içerdiği bilgisi yer aldı. Savunma Güvenlik ve İşbirliği Dairesi'nin açıklamasında Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgede barışı ve istikrarı sağlamada ortağı olduğu vurgulandı. Dairenin açıklamasında Türkiye'nin PAC-3 füzelerini kendi füze savunma kapasitesini ilerletmek, yurt savunma güvenliğini güçlendirmek ve bölgesel tehditleri caydırmak için kullanacağı belirtildi. Amerika Birleşik Devletleri'nin NATO ülkelerine yaptığı savunma satışlarında, bu Daire'nin başvurularına iki hafta içinde Kongre'nin üst kanadı Senato'dan itiraz gelmezse satış izni otomatik olarak verilmiş kabul ediliyor. 563608 Malkara ile Keşan arasındaki köprü çöktü Karayolları 18. Şube Müdürlüğü Formeni Turan Kalaycı, Tekirdağ-Keşan arasındaki karayolunda aşırı yağışlar nedeniyle zaman zaman ulaşımın aksadığını bildirdi. Malkara ile Tekirdağ arasındaki İnecik Köprüsü'nde de aşırı yağışlar nedeniyle sel sularının köprünün üzerinden aktığını, ancak şu anda tehlikeli bir durum olmadığını belirten Kalaycı, sürücüleri dikkatli olmaları yönünde uyardıklarını söyledi. Duble yol üzerindeki köprünün bir kısmının çökmesi üzerine, ulaşımın köprünün sağlam kısmından tek şerit olarak sağlandığı kaydedildi. 564199 Kürşat Bumin: Kapalı oturum, 'sağır ve dilsiz kavaslar' Kapalı oturum, 'sağır ve dilsiz kavaslar' “Açılım”ın TBMM'de “kapalı oturum”da görüşüleceğine ilişkin iddialar ve en büyük iki muhalefet partisinin bu “kapalılığa” ilişkin açıklamalarını dinlerken epeyce yıl önce bu tür oturumlara ilişkin bir yazı yayımladığımı hatırlar gibi oldum. Yanılmamışım, 2003'ün ekim ayında yayımladığım “Sağır ve Dilsiz Kavaslar” başlıklı yazı karşımdaydı. Bu yazı meşhur “tezkere” meselesi dolayısıyla yazılmış. “Tezkere”nin TBMM'de “kapalı oturum”da görüşülecek olmasına takmışım gün de. Yazı, “kapalı oturumlar”da genel kurulda milletvekilleri ve (locada) Cumhurbaşkanı dışında bulunmasına izin verilen “sağır ve dilsiz kavaslar” bahsiyle açılmış. Şöyle yani: “Yanılmadığımı sanıyorum; TBMM Genel Kurulu'nun 'gizli oturum'larında, içeride milletvekillerinin dışında sadece 'sağır ve dilsiz kavaslar'ın bulunması sanıyorum hemen herkesin ilginç olduğu kadar 'ciddi' de bulduğu bir manzara... Hani şöyle insanın 'içini titreten, kalp atışlarını hızlandıran' bir 'ciddiyet' bu... 'Devlet işi', 'devlet terbiyesi' gibi 'devlet tapınması'nın taşıyıcısı olan bir takım ifadelere çok alışık olan toplumumuzun 'sağır ve dilsiz kavaslar'dan söz edildiğinde de heyecanlandığını sanıyorum...” Doğrusu, konuya ilişkin görüşüm bugün de aynı. Düşünün “kapalı” ya da “gizli” bir oturumdan söz edilmesi bile yeter… Bunun üzerine bir de genel kurul salonunda sadece “sağır ve dilsiz kavaslar”ın yer alması eklenince, kimin kalp atışları hızlanmaz? “Sağır ve dilsiz kavaslar” meselesinin “imparatorluk” artığı bir alışkanlık olduğunu söylemişim. Bunun hemen ardından da şu soru gelmiş: “Demokratik bir cumhuriyette ne işi var “sağır ve dilsiz kavaslar”ın? Bugüne gelecek olursak: AK Parti'nin “Açılım” projesini-yol haritasının TBMM'de “kapalı oturum”da görüşülmesini istediği söyleniyor. Bu “söylentiye” karşı en büyük iki muhalefet partisi ise, “kapalı oturum”u kabul etmeyeceklerini ilan etti. CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay'ın konuya ilişkin açıklaması şöyle: “Bu projenin muhatabı millettir diyorlar. zaman Meclis'te kapalı oturum yaparak milletten neyi kaçırıyorsunuz? Milletin neyi bilmesini istemiyorsunuz. Millete sunacağınız proje yoksa milletin benimsemeyeceği projeler mi, onların bilinmesini mi istemiyorsunuz?” Doğrusu benim de bazı yönlerine katıldığım bir açıklama bu. Ama “bazı yönleri”ne sadece. Çünkü Okay, meseleyi öyle sunuyor ki, sanırsınız ki “kapalı oturum”da her şey olup bitecek ve “millet” bir bakıma bir oldu bittiye getirilecek. Tuhaf bir akıl yürütme doğrusu… Oturumun “kapalı” olması ile iddia edilen gelişmeler arasında böyle bir ilişki nasıl kurulabilir? Ama dediğim gibi, Okay'ın “muhatabı millettir denen bir projenin 'kapalı oturum'da görüşülmesini” yadırgaması yanlış değil. Gelelim MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin “kapalı”ya itirazına. “TBMM'nin kapalı oturumunda PKK'nın siyasi temsilcileri hazır bulunacak, bu yolla PKK, İmralı ve Kandil ne konuşulduğundan haberdar olacak, buna karşılık yegane muhatap olduğu iddia edilen Türk milleti karanlıkta bırakılacaktır. Takdir edersiniz ki, Okay'ın açıklaması Bahçeli'nin açıklamasının yanında bir “barış mektubu” sayılır… Bu açıklamayla ilgili olarak -önceden benzer durumlar için yaptığım gibi- ben yine TBMM Başkanı'nı göreve çağıracağım: 550 milletvekilinden oluşan TBMM bir bütündür, parçalanamaz. Bunun en iyi delili de (yanlış ama böyle) vefat eden milletvekillerinin de Meclis “üye tam sayısı”nın içinde yer sayılmalarıdır. Dolayısıyla, MHP Genel Başkanı'nın Meclis çatısı altında bulunan DTP milletvekillerini (belki bazı AK Parti milletvekili de kastediliyordur) “PKK'nın siyasi temsilcileri” olarak adlandırması karşısında ilk -sert- tepki TBMM Başkanı'ndan gelmelidir. Toparlayacak olursak: Adı “Açılım” olan siyasi bir projenin “kapalı oturum”da görüşülmesini istemek -gerçekten de- insanı gülümseten bir öneridir. “Açılım”ın TBMM'de görüşülmesi tam tersine apaçık olarak gerçekleşmelidir ki, “millet” kimin, hangi siyasi partinin hangi argümanlarla ve itirazlarla kürsüye çıktığını görebilsin. Yanlış anlaşılmasın; “millet” sadece muhalefet partilerinin muhalefetini değil, projenin sahibi olan iktidar partisinin sergileyeceği performansın da şahidi olabilsin. Yoksa inanın, ülke medyası görüşmeler sonrasında bizi bir kere daha “sağır ve dilsiz kavaslar” hakkında kaleme alınmış onlarca yazı ile esir alacaktır 563823 Isparta'da kaza: ölü, yaralı Alınan bilgiye göre, sürücüsü ve plakası belirlenemeyen bir otomobil, Antalya-Isparta karayolu tüneller mevkiinde şarampole yuvarlandı. Kazada, Mustafa Köseoğlu (34) olay yerinde yaşamını yitirirken, Cafer Aydoğan (34), Hamit Özkan (43) ve Ahmet Alper Tunga (34) yaralandı. Yaralılar, Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi altına alındı. 564481 Velilerin okul alışverişi telaşı başladı A.A muhabirinin edindiği bilgiye göre, ilköğretim öğrencilerinin önlük ve ayakkabı fiyatları 15-35 lira, okul çantası 10-50 lira, beslenme çantası 10-15 lira arasında değişiyor. Ulus'taki bir mağazanın sahibi Suat Berberoğlu, kız önlüklerinin 30, erkek önlüklerinin ise 15 liradan satıldığını söyledi. Önlük fiyatlarında geçen yıla oranla fazla değişiklik olmadığını ifade eden Berberoğlu, gömlek, kravat, ceket, pantolon,hırka ve süveterden oluşan orta okul ve lise formalarının tamamının; orta kalitede 65 lira, iyi kalitede ise 90 lira civarında fiyatlarla satıldığını anlattı. Berberoğlu, bazı mağazalarda ''piyasa malı'' olarak nitelendirilen tam takım okul formaları bulunduğunu, ithal ve kalitesi düşük bu ürünlerin 30-40 lira arasında satıldığını kaydetti. Ulus'taki bir başka mağaza sahibi Mustafa Afşin ise okul önlüklerinin 15 ila 20 lira arasında değiştiğini söyledi. Orta okul ve lise formalarının tamamının 45 ila 70 lira arasında satıldığını bildiren Afşin, ''bazı veliler indirimli ürünleri tercih ediyor, bazıları ise kaliteliyi'' dedi. Afşin, Milli Eğitim Bakanlığı'nın okul kıyafetleriyle ilgili değiştirme düşüncesi olduğunu hatırlatarak, bunu doğru bulmadıklarını söyledi. Bir ilkokul öğrencisi önlüğünün pahalı olmadığını, senede iki takım giyilebileceğini anlatan Afşin, önlük yerine düşünülen formaların hem pahalı olduğunu hem de giyilmesinin zaman aldığını söyledi. Afşin,''bir önlüğü çocuğa dakikada giydirebilirsiniz. Bizde önlükler 15 ila 20 lira arasında'' dedi. Ulus 100. yıl Çarşı'sında okul kıyafetleri satan mağaza sahipleri, velilerin geçen haftadan başlayarak alış verişe başladıklarını, fiyatta daha fazla ''ikram'' ve indirim için kredi kartına tek çekim veya taksitli ödeme şekli yerine nakit ödemeyi önerdiklerini söylediler. Ulus'taki kırtasiyelerde ise okul çantaları 10 ila 50 lira arasında değişirken, beslenme çantaları 10 ila 15 lira arasında satılıyor. Ulus'taki çeşitli mağazalardan alınan rakamlara göre, okul kıyafetlerindeki fiyat aralığı şöyle: GİYİM FİYAT ARALIĞI ------ ------------- Önlük (Kız) 30-35 lira Önlük (Erkek) 15-35 lira Gömlek 10-20 lira Yaka 5-10 lira Ceket 20-50 lira Pantolon 20-35 lira Hırka 10-25 lira Süveter 10-20 lira Ayakkabı 15-35 lira Okul çantası 10-50 lira Beslenme Çantası 10-15 lira 563999 Birleşmiş Markalar Derneği: 20 markanın zararı 50 milyon lira Dernek Başkanı Ekrem Akyiğit, selden, Sabri Özel, Karaca, Süvari, Sarar, Seven Hill markalarının büyük zarar gördüklerini belirterek, "Önümüzdeki günlerde kesin hesaplama yapıldığında zararın gerçek boyutu ortaya çıkacaktır." dedi. Akyiğit BMD üyesi firmalardan bir bölümünün üretim tesisleri, depoları ve mağazalarının Basın Ekspres yolu üzerinde ve yakın çevresinde yer aldığını, halihazırda zararı hesaplanamayan çok sayıda markanın bulunduğunu bildirdi. Çok sayıda ürünün zarar gördüğüne ya da hiç kullanılamaz hale geldiğine dikkat çeken Akyiğit, birçok firmanın makine parkının zarar gördüğünü, bu firmaların yeniden tam kapasiteyle üretime geçmelerinin 3-4 ay sürebileceğini kaydetti. Akyiğit, bölgede yaşanan sel felaketinin, genel hayata etkili afetler kapsamına alınmış olmasını önemli bir adım olarak nitelendirdi. EKONOMİ SERVİSİ Hangi şirket ne kadar zarar gördü? KARACA-Genel Merkez'de zarar 2,5 milyon lira. SABRİ ÖZEL-Fabrikada zararı 45 milyon lira. SÜVARİ-Genel müdürlük, perakende mağaza, sevkiyat bölümü 2,5 milyon lira. SEVEN HILL-Fabrikada zararı 2,5 milyon lira. RODİ JEANS-İkitelli mağazası 500 bin lira. BOYNER-Prestij Mall'deki mağazasında dekorasyon, ürün zararı ve iş kaybıyla ay kapalı, hasar hesaplanamadı. ALTINYILDIZ-Prestij Mall'daki mağazasında dekorasyon, ürün zararı ve iş kaybıyla ay kapalı, hasar hesaplanamadı. JOKER-MAXITOYS-Prestige Mall'daki mağazasında henüz hesaplanamayan büyük hasar, mağaza kapalı. LCW-Bölge mağazasında hasar. MUYA-Bölge mağazasında hasar. DAMAT TWEEN-Deposite AVM mağazasında hasar. VESTEL-Bölge mağazasında hasar. ALTINBAŞ, KOÇAK GOLD, EUROMODA, MAVİ JEANS Bölge mağazalarında hasar. 564100 30'ların faşizmi gibi 30'ların faşizmi gibi İngiltere'nin başkenti Londra'da İslam karşıtı bir grup gösteri düzenleyerek bir cami'ye saldırıda bulunmaya kalkıştı. Olaya tepki gösteren İngiliz basını "30'lu yılların faşizmi gibi" ifadesini kullandı LONDRA Avrupa'da, 11 Eylül saldırılarının yıldönümünü bahane eden İslam karşıtları dün yine sokaklardaydı. İngiltere'nin başkenti Londra'nın kuzeyindeki bir caminin önünde gösteri yapan, "Avrupa'nın İslamlaşmasına Dur" adlı grubun mensuplarının yol açtığı olaylarda 10 kişi gözaltına alındı. Polis sözcüsü, gözaltına alınanlardan 9'unun, yasa dışı saldırı silahı taşımakla suçlandığını belirtti. Akşam saatlerindeki olaylarda, gösterici gruptan yaklaşık 20 kişi, Harrow Merkez Camiinde namaz için toplanmaya başlayan, yüzlerce kişilik kalabalığa yaklaşmak istedi. Polis, grubun bu çabasına engel oldu. İngiliz basını olaya sert tepki gösterirken "30'lu yılların faşizmi gibi" başlığını kullandı. Öte yandan İsveç'in başkenti Stockholm'deki Handen Camii'ne geçen hafta yapılan taşlı saldırılar gurbetçileri tedirgin etti. Cami görevlileri ve cemaat, bu tür saldırıların bir daha yaşanmaması için saldırganların bir önce yakalanmasını beklediklerini aktardı. Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Handen Camii, geçtiğimiz hafta aynı gecede iki taşlı saldırıya uğramıştı. Olayın ihbar edilmesine rağmen İsveç polisinin olay yerine hemen intikal etmemesi İsveçli gurbetçileri üzdü. Saldırının hangi amaçla ve kimler tarafından işlendiğine dair polisten şu ana kadar bir açıklama gelmedi. Almanya'nın Hamburg kentinde de aşırı sağcı Milliyetçi Demokratik Parti'nin (NPD) gösteri yapmasını engellemek isteyen sol grup miting düzenledi. 564595 Vinç gemisi Çanakkale Boğazı'dan geçti St. Vincent bandıralı "Zhen Hua 19" adlı vinç gemisi, Çanakkale Boğazı'ndan geçti. Gemlik'ten Mısır'a giden ve limanlarda konteyner yüklemesinde kullanılan vinç taşıyan 229 metre uzunluğunda ve 28 bin 559 grostonluk geminin geçişine, güvenlik amacıyla "Kurtarma-2" römorkörü refakat etti. Geminin geçişi sırasında, Çanakkale Boğazı tek yönlü olarak transit gemi geçişlerine kapatıldı. Yetkililer, geminin Ege Denizi'ne açılmasının ardından, boğaz trafiğinin normale döneceğini kaydetti. 564489 Polislere karşı köpekli direniş Polislere karşı köpekli direniş ERZURUM (İHA) Erzurum'da etrafı onlarca köpekle kuşatılmış olarak korunan eve maskeli bir operasyon düzenleyen polis, zorla alıkonularak fuhuş yapmaya zorlandığı iddia edilen evli kadını kurtardı, şüpheliyi gözaltına aldı. Edinilen bilgilere göre, Erzurum Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi'ne gelen ihbar üzerine harekete geçen polis ekipleri, Çırçır mahallesinde harabe görünümlü bir eve operasyon düzenledi. Bahçe duvarlarıyla çevrili evin etrafı çok sayıda resmi ve sivil polis ekipleri tarafından kuşatılırken, içeride çok sayıda çeşitli cinslerde saldırgan köpeklerin olduğu görüldü. Bunun üzerine ilgili kurumlardan ekipler çağrılarak saldırgan köpekler silahlarla vurularak uyuşturuldu. Daha sonra köpekler birer birer evden çıkarılarak başıboş hayvan toplama aracına götürüldü. Köpeklerden arındırılan evin içerisine maske takarak operasyon düzenleyen polis ekipleri evli olduğu öğrenilen ve kaçırılarak zorla fuhuş yapmaya sürüklendiği ileri sürülen E.E. isimli kadını kurtarırken, şüpheli Z.H.Ş. ile S.A. gözaltına alındı. Emniyette yapılan sorgulamaların ardından şüpheli olarak gözaltına alınan S.A. isimli erkek, adli mercilerce serbest bırakılırken, Z.H.Ş. isimli kadın, "fuhşa teşvik, aracılık ve yer temini" suçlarından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Öte yandan aynı eve geçtiğimiz yıl da zorla alıkonulduğu ileri sürülen 15 yaşındaki bir kızı kurtarmak için operasyon gerçekleştirmiş, aralarında 'pitbull' cinslerinin de bulunduğu 20'ye yakın köpek sebebiyle polisler tarafından uzun süre eve yaklaşılamamıştı. 564931 Nobre, Bobo, Holosko ve Nihat var ama! Kadrosunda Nobre, Bobo, Holosko ve Nihat  gibi forvet oyuncularını bulunduran Beşiktaş, bu sezon gol noktalarında büyük sıkıntı yaşıyor. Ligin 5. haftasında ilk yenilgisini alan siyah-beyazlı takım, iyi futboluna rağmen gol atamayınca istediği puanları alamıyor. Turkcell Süper Lig'in son şampiyonu, yaptığı karşılaşmada sadece galibiyet alabilirken, beraberlik ve yenilgi aldı. Beşiktaş'ta bu sonuçlardaki en büyük etken ise gol atamaması oldu. Sezonun ilk iki maçında rakip fileleri havalandıran siyah-beyazlı takım, sonraki karşılaşmayı ise boş geçti. GOLCÜ VAR, GOL YOK Beşiktaş'ta, Fenerbahçe'de de oynamış ve Turkcell Süper Lig'in deneyimli oyuncularından gösterilen Nobre'nin yanı sıra geldiği günden beri skorer kimliğiyle önemli işler yapan Bobo, her zaman tehlikeli olan Holosko, İspanya deneyimine sahip Nihat etkili olamadı. Nobre ve Bobo, sakatlıkları nedeniyle bazı maçlarda oynamayınca siyah-beyazlı ekip, sadece Nihat ve Holosko ile sorununu gidermeye çalıştı, ama bunda başarılı olamadı. Golcüler arasında bulunan Batuhan ise sakatlığı nedeniyle henüz oynama fırsatı bulamadı ve takıma katkısı olmadı. DENİZLİ'NİN NİHAT İNADI PAHALIYA PATLADI Teknik direktör Mustafa Denizli'nin yaşanan sorunda Nihat Kahveci ısrarı ise Beşiktaş'a pahalıya patladı. Siyah-beyazlı kulübün altyapısında yetişen ve İspanya'da oynadığı dönemde golcü kimliğiyle önemli işler yapan tecrübeli oyuncu, şimdiki takımında ise bu görüntüden uzak kaldı. Askerliği nedeniyle sezon başı hazırlıklarına katılamayan ve fizik olarak henüz istenilen düzeye gelemeyen Nihat, Bobo ve Nobre'nin yokluğunda bu yükü kaldıramadı. Ligin son maçında ilk 11'de sahaya çıkan ve toplam 348 dakika görev alan Nihat, oynadığı maçlarda gol atma başarısı gösteremedi. SÜPER KUPAYI DA BOŞ GEÇTİLER Beşiktaş, ligdeki gol sıkıntısını TFF Süper Kupa'da Fenerbahçe ile yapılan maçta da yaşamıştı. Rakibine 2-0 mağlup olup kupayı kaptıran siyah-beyazlı ekip, bu karşılaşmada gol atma başarısı gösterememişti. YUSUF, TELLO, SERDAR ÖZKAN, TABATA DA YAPAMADI Golcü oyuncuların yanı sıra Yusuf, Tello, Serdar Özkan ve Tabata gibi hücum yanı güçlü oyuncularını kadrosunda bulunduran ligin son şampiyonu, buna rağmen gol sıkıntısını gideremedi.  Yusuf, Galatasaray maçının ikinci yarısında iyi oynamasına rağmen yaptığı asistlerin golle sonuçlanmaması nedeniyle güzel oyunun karşılığını alamadı. Sakatlığı nedeniyle Yusuf'u ilk maçlarda oynatamayan Beşiktaş, Tello, Serdar Özkan ve Tabata'nın bu özelliğinden de fazla yararlanma şansı bulamadı. Bir diğer ileriye dönük oyuncu Delgado'nun sakatlığında kadroya dahil edilen Tabata, siyah-beyazlı formayla ilk resmi maçını Galatasaray'a karşı oynarken, bu mücadelede etkisiz bir görüntü sergiledi. Tello ise Şili milli takım kampından geç döndüğü için Denizli tarafından kadroya dahil edilmezken, Serdar Özkan da özellikle Galatasaray karşısında önemli pozisyonlar bulmasına rağmen bunları golle sonuçlandıramadı. HAZIRLIK MAÇLARINDAKİ GÖRÜNTÜ DEVAM EDİYOR Beşiktaş'ın gol yollarındaki sıkıntısı sezon başında yaptığı hazırlık maçlarında kendini göstermişti. Hazırlık maçlarında oynadığı futbolla ve mücadelesiyle olumlu bir görüntü çizen siyah-beyazlı takım, buna rağmen gol noktalarındaki zaafiyetleriyle ön plana çıktı. Sezon başındaki ilk hazırlık maçını İtalya'nın Catania takımıyla oynayan Beşiktaş, BJK İnönü Stadı'ndaki karşılaşmadan 1-1 beraberlikle ayrılmıştı. Daha sonra İspanya'da Barış Kupası'na katılan siyah-beyazlı ekip, Fransa'nın Olympique Lyon takımıyla 1-1 berabere kalırken, Portekiz'in Porto ekibine gol atamayınca karşılaşmadan 0-0 beraberlikle ayrıldı. SADECE FİNK, HOLOSKO VE TELLO Siyah-beyazlı takımda, kadroda bulunan oyuncular arasında resmi maçlarda gol sevincini şu ana kadar sadece Fink, Tello ve Holosko yaşadı. Bu sezon resmi maçlardaki ilk golünü 1. haftada İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile oynanan karşılaşmada Alman oyuncu Fink ile bulan Beşiktaş, 2. haftada da Antalyaspor'u 2-0 yendiği maçta aynı sevince tanık oldu. Beşiktaş, Holosko ve Tello'nun golleriyle rakibini mağlup edip sezonun ilk galibiyetini alırken, bundan sonra oynadığı maçta gol atmayı unuttu. MAÇLAR Beşiktaş'ın bu sezon yaptığı resmi maçlar ve aldığı sonuçlar şöyle: TFF Süper Kupa: Beşiktaş-Fenerbahçe......................: 0-2 Turkkcell Süper Lig: İstanbul Büyükşehir Belediyespor-Beşiktaş: 1-1 Beşiktaş-Antalyaspor.....................: 2-0 Gençlerbirliği-Beşiktaş..................: 0-0 Beşiktaş-Gaziantepspor...................: 0-0 Galatasaray-Beşiktaş.....................: 3-0 564957 İsrail Cumhurbaşkanı Peres bayıldı Tel Aviv'de bir toplantıda konuşurken bayılan Cumhurbaşkanı Şimon Peres, kaldırıldığı hastanede taburcu edildi. Peres'in sağlık durumunun iyi olduğu belirtiliyor. Toplantı sırasında baygınlık geçiren Cumhurbaşkanı'nın bilincinin birkaç saniye kapalı kaldığı bildirildi. 86 yaşındaki Şimon Peres geceyi hastanede müşaade altında geçirdi. Peres'in basın sözcüsü, Cumhurbaşkanı'nın rahatsızlığının, programının çok yoğun olmasından kaynaklandığını belirtti. Ortadoğu Özel Temsilcisi George Mitchell ile taburcu olduktan sonra biraraya gelen Peres'in durumunun iyi olduğu görülüyor. 2007 yılında cumhurbaşkanlığına seçilen Peres, 1994'te Dışişleri Bakanı iken, tarihte Filistin lideri olan Yaser Arafat ve Başbakanı İzak Rabin ile Barış Ödül'ü almıştı. 563768 Metin Oktay'a saygı! Galatasaray Teknik Direktörü Frank Rijkaard, Beşiktaş'a karşı beklenen kadroyu sahaya sürerken, sürpriz yapmadı. Savunmada Sabri, Servet, Emre Aşık ve Hakan Balta dörtlüsünü oynatan Hollandalı teknik adam, orta alanda ise Keita, Mehmet Topal, Mustafa Sarp, Arda, Kewell 5'lisine yer verdi. Forvette ise genelde Baros tek forvet olarak yer aldı. Milli maçta sakatlanan Gökhan Zan'ın yerine Emre Aşık forma giyerken, yeni transfer Ufuk kadroda yer almadı. CSKA Moskova'dan transfer edilen Caner Erkin ise yedekler arasında yer buldu. Galatasaray'da, sakatlıkları nedeniyle Ayhan, Aydın ve Linderoth da derbide forma giyemedi. -TARAFTARLAR STADI DOLDURDU- Galatasaraylı taraftarlar, derbi maçta stadı tıklım tıklım doldurdular. Maçtan günler önce biletleri tüketen taraftarlar, stadı doldururlarken, yaptıkları atkı şovuyla da renkli görüntüler oluşturdular. Taraftarlar maç öncesinde ''Yıldırım Demirören yeter'' diye bağırarak, ezeli rakiplerine göndermede bulundular. Galatasaraylı taraftar grubu Ultraslan, maçtan önce Mecidiyeköy'deki bir restoranda geleneksel iftar yemeği yedi. -CİMBOM'DA İLK KEZ DERBİ HEYECANI YAŞAYANLAR- Galatasaray'da Leo Franco, Keita ve Mustafa, ilk kez bir derbi maçta Beşiktaş'a karşı forma giydiler. Sarı-kırmızılı ekipte Elano, Caner ve Emre Güngör de maçta oyuna girmeleri durumunda ilk kez, Beşiktaş derbisi heyecanı yaşayacaklar. Beşiktaş Teknik Direktörü Mustafa Denizli ile Galatasaray Teknik Direktörü Frank Rijkaard da ilk kez karşı karşıya geldiler. -ARDA'YA SEVGİ SELİ- Galatasaraylı taraftarlar, maçtan önce kaptan Arda Turan'a sevgi gösterilerinde bulundular. Taraftarlar ilk olarak Arda'yı tribünlere çağırarak yumruk şov yaptırırlarken, daha sonra diğer futbolcuların isimlerini bağırdılar. -METİN OKTAY UNUTULMADI- Galatasaray, yarın efsane futbolculardan Metin Oktay'ın ölümünün 18. yıldönümü nedeniyle, ''Metin Oktay'ı Saygı ve Özlemle Anıyoruz'' yazılı pankartla sahaya çıktı. Sarı-kırmızılılar, Metin Oktay'ın anısına maçta klasik parçalı formalarıyla mücadele ettiler. Kulüp başkanı Adnan Polat, Metin Oktay anısına hazırlanan atkıyı, Beşiktaş Kulübü Başkanı Demirören ve Futbol Federasyonu Başkanvekili Lütfi Arıboğan ile birlikte tutarak basın mensuplarına poz verdi. -ESKİ AÇIK TRİBÜNÜN ÜSTÜ KAPATILDI- Ali Sami Yen Stadı'nın eski açık tribününün üstünün kapatılması derbi maçtan önce tamamlandı. Tribünün üstü, 1905 Galatasaraylı İşadamları Derneği tarafından kapatılırken, taraftarlar maçları bu tribünde de kötü havalarda rahatça izleyebilecekler. -ESKİ BAKAN BAŞESGİOĞLU MAÇTA- Karşılaşmayı eski Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu ve Trabzonspor Kulübü Başkanı Sadri Şener de izledi. Galatasaray Kulübü Başkanı Adnan Polat ve yöneticiler, maça ailesiyle gelen Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören ve ailesini, sıcak bir biçimde karşıladılar. -KORKULAN OLMADI- İstanbul'u bir süredir etkisi altına alan yağış, derbi maç sırasında ara verince, korkulan olmadı. Yağış beklentisi nedeniyle ertelenmesi dahi gündeme gelen karşılaşma, kötü havasıyla tanınan Mecidiyeköy'de güzel bir havada başladı. -ŞEHİTLER VE SEL FELAKETİNDE ÖLENLER İÇİN SAYGI DURUŞU- Karşılaşma öncesinde Güneydoğu Anadolu'da şehit düşen askerler ve sel felaketinde ölenler için dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Galatasaraylı taraftarların bir bölümü saygı duruşundan sonra ''Şehitler ölmez, vatan bölünmez'' diye bağırırken, Beşiktaşlı taraftarlar ölümlerden sorumlu tutukları İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni, ''Kahrolsun İstanbul Belediyesi'' diyerek protesto ettiler. Galatasaraylı futbolcular Beşiktaş, Beşiktaşlı futbolcular da Galatasaray forması giymiş çocukların elinden tutarak seremoniye çıktılar. Seremoniye, kollarında siyah bantlarla çıkan Galatasaraylı futbolcular, daha sonra bu bantları saha kenarına bıraktılar. 564779 Bankaların kredi yarışına aldanmayın! AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, bankalar, ramazan bayramına yönelik sunduğu ''Bayram Kredisi'' rekabetinde faizleri yüzde 1'in oldukça altına çekti. Bazı bankalar, komisyon ve masraflar peşin ödenmek şartıyla faizsiz kredi imkanı sunarken, bazıları masrafsız ve kesintisiz krediyi tüketicilere vermeye başladı. Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Nazım Kaya, bankalar arasında başlayan rekabette tüketici lehine bir durum olmadığını ileri sürerek, vatandaşların dikkatli olmalarını istedi. Bayram ve eğitim sezonu başlangıcı çakışınca, bankaların kredi pazarlamasının en üst seviyeye ulaştığını dile getiren Kaya, şunları kaydetti: ''Kredi kullanmak acil haller, yatırım yapmak gibi nedenlerle tercih edilecek bir yoldur. Ancak bayram tatili, bol harcama gibi nedenlerle kredi kullanmak tüketiciye tavsiye edeceğimiz bir durum değildir. Çünkü özelikle tatil amaçlı kredileri kullanan tüketici 3-5 günlük bir mutluluk yaşıyor, bedelini bir yıl boyunca ödüyor. Vatandaşlara çağrıda bulunuyoruz, 3-5 günlük mutluluğun bedelini yıl ödemeyin. Kısa süreli mutluluk için bir yıl çalışmak mantıklı değil. Kaldı ki işini kaybetmesi halinde ne gibi sıkıntılarla karşılaşacağı da ortadadır.'' ALTIN TEPSİDE SUNULAN KREDİLER Harcama amacıyla çekilen kredilerin tüketiciye zarar verdiğini belirten Kaya, ''Çünkü varolan kadarı ile harcamak yerine borçlanarak harcayıp, daha sonra ödemeye çalışmak her zaman hüsranla sonuçlanmıştır. Hazıra dağlar dayanmaz misali, kullanılan kredi saman alevi gibi uçup gidiyor, ödemesi yadigar kalıyor'' dedi. Bugün tüketicilerin bankalara olan borcunun sürekli arttığını vurgulayan Kaya, ''Kısa dönem kredilerinde faizler düşük gösterilmekte, alınan dosya masrafı ile daha yüksek kazanç elde edilmektedir. Dolayısıyla kullanılan kredi miktarı ile kıyaslandığında bankanın daha çok kazandığı, tüketicinin ise kaybettiği görülecektir. Tüketiciler altın tepside sunulan kredilere dikkat etmeli ve uzak durmalıdır'' diye konuştu. 564057 Sivas'a bir darbe de Manisa vurdu Manisa'ya galibiyeti getiren golleri Simpson (dk. 8), İsaac (dk. 45), Kemal (dk. 90+3) atarken Sivas'ın tek sayısı 55. dakikada İbrahim Şahin'den geldi. ÖZDEMİR ÖZKAN SİVAS MANİSASPOR: SİVASSPOR: MANİSASPOR: İlker 7, Ferhat 6, Burak 7, Jimmy Dixon7, Eren 7, Mehmet Nas 7, Sezer (Dk. 58 Yiğit İncedemir 5), Nizamettin 6, Simpson (Dk. 86 Kemal 4, Ergin (Dk. 67 Güven 4), Promise İsaac SİVASSPOR: Akın 4, Uğur 4, Sedat 4, Yasin 3, Hayrettin 5, Musa 5, Kadir (Dk. 45 Kamaman 4), İ. Dağaşan 4, Erman Cihan (Dk. 61 Zita ), İ. Şahin GOLLER: Dk. Simpson, Dk. 45 İsaac, 90+3 Kemal Dk. 55 İ. Şahin SARI KART: Nizamettin, Yiğit Sedat, Yasin, Hayrettin, İ.Şahin, İ. Dağaşan HAKEMLER: Fırat Aydınus 7, Serkan Ok 7, Kemal Yılmaz STAT: Manisa 19 Mayıs 563906 Baykal, Davutoğlu’yla neden görüşüyor? Fikret Bila YönBaykal, Davutoğlu’yla neden görüşüyor? 13 Eylül Pazar 2009haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle! lideri Dışişleri Bakanı ’nun, dosyası”yla ilgili olarak görüşme talebini kabul etti. Hemen belirtmek gerekir ki, Baykal’ın Davutoğlu’yla görüşmeyi kabul etmesi, kamuoyuna “” olarak yansıtılan hazırlıkları desteklediği, onayladığı anlamına gelmiyor. Baykal, Ermeni açılımına “evet” dedi yorumları gerçeği yansıtmıyor. Baykal’ın “evet” dediği Davutoğlu’nun randevu talebi, yoksa “Ermeni açılımı”nın içeriği değil. Neden kabul etti? “” konusunda İçişleri Bakanı ’ın görüşme talebine olumlu yanıt vermeyen ve Başbakan ’ın gecikmeli de olsa, “Görüşmek isteriz” mesajlarına da koşullu yaklaşan Baykal, Davutoğlu’na neden randevu verdi? “Kürt açılımına hayır, Ermeni açılımına evet” dediği için mi? Hayır, elbette değil. Baykal, Davutoğlu’nun görüşme talebini kabul etti, çünkü Dışişleri Bakanı, Ermenistan konusunda hazırlığı olduğunu, birtakım protokollerin paraf edildiğini, somutlaşan bu proje konusunda kendisini bilgilendirmek ve görüşünü almak istediğini iletti de ondan... Yoksa içeriğini onayladığı için değil. Baykal, Ermenistan’ın topraklarını işgali sona ermedikçe kapıların açılmaması gerektiği görüşünü kamuoyuyla paylaşmıştı. Bu görüşünü koruyor. CHP lideri Deniz Baykal, aktif siyasetteki en kıdemli lider ve devlet adamlığında da en deneyimli siyasetçidir. ’nin ulusal çıkarları söz konusu olduğu zaman devlet adamlığı ön plana geçer. Bunun birçok örneğini vermiştir. yolundaki reform sürecinde takındığı tutum, hükümete ’de verdiği destek bunun en yakın örneklerinden sadece biridir. Baykal, ulusal çıkarlara aykırı gördüğü adımlara da -oy kaygısı gütmeden- hep karşı durmuştur. ’nin ’ı işgali öncesindeki Mart sürecinde olduğu gibi Kürt açılımı adıyla başlatılan süreçte de sık sık iktidarı uyarması, bölünme konusunda kaygılarını dile getirmesi de bu anlayışının yansımasıdır. Böyle önemli bir konuda Baykal’ın görüşmekten, görüş ve önerilerini iletmekten kaçınması söz konusu değil. Nitekim bu konudaki görüşlerini kamuoyuyla açık biçimde paylaşmıştır. İktidarın -neden sonra- dile getirdiği görüşme taleplerine sıcak bakmayışının nedeni, başlangıçta yapılan ağır usul hataları bir tarafa, ortaya somut bir çerçeve, bir proje konulmaması, ne yapılacağının bilinmemesi veya gizlenmesidir. ’in feryadı Baykal’ın, ’ın açıklamalarına verdiği yanıtı dün yansıtmıştım. Bu konuda CHP İl Başkanı Gürsel Tekin’in feryadına da kulak vermek gerekiyor. Tekin, doğru bulduğu konularda parti bağnazlığı yapmayan, doğruya doğru eğriye eğri diyebilen bir siyasetçi. İstanbul için çalışmalarını diğer partilerden uzmanları da davet ederek, onların da katkılarını almaya gayret ederek yürütüyor. Bu tür çalışmalarından biri de 26-28 Haziran’da yaptığı “Su Sempozyumu”ydu. Bu sempozyumda İstanbul’daki dere yataklarına yapılan inşaatların yarattığı riske, muhtemel sel felaketlerine ve alınması gereken önlemlere yer verilmişti. Tekin bu raporu, Topbaş dahil ilgili tüm kişi ve kurumlara da göndermişti. Topbaş, şimdi CHP’yi suçluyor. CHP dava açtığı için gerekli çalışmaları yapamadığını söylüyor. Tekin, felaketin yaşandığı gün gazetecilerin ısrarlı sorularına karşın, felaketten yapılmaz anlayışıyla Topbaş aleyhine tek kelime etmemişti. Sonraki iki gün de sustu. Ta ki, Topbaş, “CHP dava açtı da ondan çalışmadık” dediği güne kadar. Gürsel, şimdi bir tek dava göstersin, diye Topbaş’a çağrı yapıyor. 564459 12 yaşındaki çocuk doğum yaparken öldü Yerel insan hakları örgütü Siyac'ın açıklamasına göre, başkent Sana'nın 223 kilometre batısındaki Hudayda vilayetindeki el Zehra bölge hastanesinde gün boyunca doğum yapmaya çalışan 12 yaşındaki Fevziye Abdullah Yusuf, ölü doğum sırasında şiddetli kanamadan hayatını kaybetti. En yoksul Arap ülkesi olan Yemen'de çocuk haklarının geliştirilmesi için çalışan örgüt, Fevziye'nin, babası tarafından, Suudi Arabistan'da çiftçilik yapan 24 yaşındaki biriyle evlendirildiğinde sadece 11 yaşında olduğunu belirtti. İnsan hakları örgütü, her yıl ne kadar çocuk yaşta evlilik yapıldığı konusunda sağlıklı istatistik veri olmadığından yakınırken, Sosyal İşler Bakanlığı'nın son raporuna göre ülkedeki kızların 4'te biri 15 yaşından önce evlendiriliyor. Yemen'de çocuk gelinler sorunu özellikle yıl önce, yaşındaki bir kız çocuğunun 30 yaşındaki bir adamla evlendirilmesi üzerine mahkemeye boşanmak için başvurmasıyla uluslararası gündeme gelmişti. Çocuğun en sonunda davayı kazanmasının ardından bazı milletvekilleri de bu uygulamanın önünü kesmek için çalışmalar yürütmüştü. Parlamentodan şubat ayında evlenme yaşının en az 17 olması gerektiği yönünde bir yasa geçerken, bazı milletvekilleri ise hala, "İslama karşı" diye nitelediği bu yasayı değiştirmek için uğraşıyor. Yasa devlet başkanının onayından önce bu milletvekillerinin girişimiyle yeniden değerlendirilmek üzere parlamento anayasa komisyonuna geri gönderildi. Yemen'deki kadar yaygın olmasa da çocuk yaşta evliliklerin petrol zengini Arap ülkesi Suudi Arabistan'da da bulunduğu belirtiliyor. 13 Eylül 2009 ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, ÖLÜMSÜZSÜN... Seni sevmeyen ölsün..Bu haberle Atatürk'ün ne ilgisi var diyecek olanlar; CUMHURİYET FAZİLETTİR, CUMHURİYET İNSANIN İNSAN GİBİ YAŞAMASIDIR, CUMHURİYET TÜRK KADIN-KIZINA VERİLEN EŞİTLİKTİR... Atatürk Cumhuriyetinin düşmanlerı kadınları, kızları bu karanlık zihniyetler gib yaşatmaya götürüyor.Bu yüzden Ulu Önderim ruhun şad olsun..Yoluna canım feda olsun.Seni ölesiye seviyorum,anlıyorum,anlatıyorum... 563942 Siteler deresi Yağışta taşan ve çevresindeki yerleşim alanları ile Gümrüğü depolarını etkileyen Hamam Deresi, siteler arasına sıkışmış durumda Sel felaketinin vurduğu ’da sular altında kalan konutlarının tamamına yakınının son yıllarda dere kenarına yapılan toplu konutlar olması dikkat çekiyor.  Çarşamba günü yağan şiddetli yağmurun ardından taşan Hamam Deresi, yüzlerce konutun sular altında kalmasına neden oldu. 150 oturulamaz derecede hasar gördü. Site otoparklarındaki birçok araç sele kapıldı. Sel sonrasında ulaşan hava görüntülerinde çok sayıda site ve lüks villanın dere taşkın sahasına inşa edildiği gözleniyor.  Sitelere kim izin verdi? Oysa ve yönetmeliklerine göre derelerin sağlı ve sollu olmak üzere 25 metrelik bölümünde tüm yapılaşma yasaklanıyor. Taşkın saha olarak adlandırılan bu noktalarda ancak yeşil alana müsaade ediliyor. Belediyelerin bu noktaları yapılaşmaya açması için İSKİ’den olumlu görüş alması gerekiyor. Aksi durumda yapılaşmaya geçilemiyor.  Taşkın sonrasında ortaya çıkan fotoğraflarda ise konutların neredeyse dereyle bitişik yapıldığı görülüyor. Devletin resmi birimlerinden alınan görüş ve izinlerle yapılan bu sitelerde ise bu kısıtlamaların dikkate alınmadığı görülüyor. Hamam Deresi’nin içinden geçtiği alanda çok sayıda site yer alıyor. Bunların tamamına yakını da son yıllarda yapılmış. Ölçü Kent, Mali Müşavirler Sitesi, Özgül Kent ve Konut Birlik bunlardan bazıları. Dere birçok noktada daralıyor Yoğun yerleşim noktalarından geçerek Gölü’ne akan Hamam Deresi’nin güzergâhında ’nin ithalat ve ihracatının büyük bölümü yapılan Halkalı Gümrüğü de bulunuyor. Dere, Halkalı Gümrüğü’nün hemen bitişiğinden geçerek göle ulaşıyor. ’den geçerek Halkalı Gümrüğü’ne kadar ilerleyen mesafeyi oldukça dar bir yatakta akarak kat eden Hamam Deresi’nin, birçok noktada daraldığı, dar köprü altlarında geçtiği görülüyor. yolu köprüsünün altına sığmayan sular, rayları aşarak bölgeyi tahrip etti. Halkalı Gümrüğü’nde mahsur kalan TIR’cılar helikopterlerle kurtarıldı. 564280 Suriye haber ajansı Türkçe yayına başladı resmi haber ajansı SANA, Türkçe yayın yapmaya başladı. Ajansın sitesinde, ile ilgili haberler Türkçeye çevrilerek okuyuculara ulaştırılıyor. Dün kullanıma açılan Türkçe yayının, SANA ve Anadolu Ajansı arasında daha önce imzalanan "haber değişimi programı" anlaşması çerçevesinde başlatıldığı belirtildi. Türkçe sayfada, ile ilgili iç ve dış haberler, çevre, ekonomi, kültür, seçme haberler, turizm, arkeolojik keşifler, fotoğraf servisi gibi linklerin yanı sıra Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın gezi, ziyaret ve basın toplantılarına ilişkin haberler yer alıyor. Sayfada, Türkiye İlişkileri... Bölgenin değişik dosyalarında daha fazla koordinasyon ve yardımlaşmada ortak bir istek" başlığı altında bir değerlendirme yazısına yer verildi. Değerlendirme yazısında, son yıl içerisinde iki ülke ilişkilerinin ulaştığı noktaya değinilerek, 'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi, Ortadoğu'da istikrarın sağlanması, Filistin sorunu gibi konularda Türkiye ve 'nin ortak tutum sergilediği ifade edildi. Yazıda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos zirvesinde Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e gösterdiği tepki hatırlatılarak, ve Türkiye'nin çekirdeğini oluşturduğu bölgesel yardımlaşma, bölge ülkeleriyle ortak çalışmanın temelini oluşturuyor. Tüm bunlar, bölge davalarının çözümlenmesi ve bölgeyi hedef alan meydan okumaların karşısında durulması için önem taşımaktadır" ifadelerine yer verildi. Değerlendirme yazısının, ajansın Arapça ve İngilizce sayfalarında da yer alması dikkat çekti. Türkçe sayfaya eklenmek üzere, geçmiş dönemlerde yapılan önemli basın toplantısı, açıklama, ziyaret gibi programların tercümesi devam ediyor. Türkçe haberleri www.sana.sy/index_tur.html adresinden ulaştıran ajans, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca yayın da yapıyor. 564856 Tekirdağ'ı İkinci Kez Sel Vurdu Tekirdağ bir haftada ikinci kez selden etkilendi. Dün (12.09.2009) öğleden sonra gelen kuvvetli yağış, özellikle Tekirdağ'ın Kumbağ Beldesi'nde etkili oldu. Kumbağ deresinin taşması sonucu çevredeki fabrika, ev ve işyerlerini su bastı. Tuğla fabrikasında çalışan işçiler çatıya çıkarak yardım bekledi. Bölgeye karadan ulaşmak mümkün olmayınca kurtarma çalışmaları helikopterle yürütüldü. Evlerinde mahsur kalan vatandaşlar ise iş makineleri ve askeri araçlarla kurtarıldı. Mehmetçik her felakette olduğu gibi selden sonra da vatandaşın yardımına koştu. Onlarca vatandaş askeri paletli araçlarla güvenli bölgelere taşındı. 310'u işçi 910 kişi mahsur kaldıkları yerlerden kurtarıldı. Sabah suların çekilmesiyle ev ve işyerlerinde temizlik çalışmalarına başlandı. 564222 Bu da yeni iddia! Bu da yeni iddia!"Cem G. Dağıstan'da Çeçen bir ailenin yanına sığındı" 13.09.2009 08:07Münevver Karabulut cinayetinin zanlısı olarak kırmızı bültenle aranan Cem Garipoğlu'nun bu kez de Dağıstan'da yakalandığı öne sürüldü. İddiaya göre, Garipoğlu Dağıstan'da bir Çeçen ailenin yanına sığındı. Cem Garipoğlu'nu milyon dolar karşılığında saklamaya razı olan Çeçen işadamının, çemberin daralması ve sıkı takipte olan Garipoğlu ailesinin de vaat ettiği parayı ödeyememesi üzerine anlaşmayı bozduğu öne sürüldü. Yine aynı iddiaya göre işadamı Garipoğlu'nu Azerbaycan- Dağıstan sınırına getirerek Türk polisine teslim etti. Öte yandan dün İstanbul'a gelen İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Atatürk Havalimanı'nda Cem'in Ermenistan'da yakalandığına ilişkin önceki iddiaların sorulması üzerine "O bilgi doğru değil. Birkaç gün önce de açıkladık 'çember daralıyor' diye. Bu çember iyice daraldı. Kısa sürede umarım sonuca varacağız" dedi. İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın da "Böyle bir şey yok. Biz söylediğimizi söyledik. Çemberin daralmakta olduğunu söyledik" demekle yetindi. 564886 Yağışlar tüm yurdu olumsuz etkiliyor UŞAK Uşak'ta gece yarısı başlayan ve saat süreyle etkili olan yağışta, metre kareye 13.7 kilogram yağmur düştü. Meteoroloji yetkililerinden alınan bilgiye göre, dün gün boyu aralıklarla devam eden sağanak, saat 01.00'de etkisini artırdı. Yağışlarda kentin herhangi bir bölümünde sel ya da su baskını yaşanmadığını kaydeden belediye yetkilileri, tüm tedbirlerin alındığını, ancak sel ihtimalinin olmadığını belirtti. MANİSA Manisa'nın Saruhanlı ilçesinde yaklaşık saat etkili olan şiddetli yağış öncesi çıkan fırtına, beldede yaşamı olumsuz etkiledi. Alibeyli beldesinde fırtına nedeniyle fabrika işçisi Ali Öter'in (64) evinin çatısını tamamen uçtu. Evli ve çocuk babası Öter, fabrikada olduğu gündüz saatlerinde bir komşusunun telefonla kendisini aradığını ve durumu haber verdiğini belirterek, "Hemen iş yerinden izin alıp evime koştum. Eşim ve çocuklarım evde yatıyordu. Eve geldiğimde çatının, evin arkasındaki tarlaya düştüğünü gördüm. Evin üzerinde hiç bir şey kalmamıştı. Evin içi bir anda yağmur suyuyla doldu" dedi. Öter, geçici olarak eski bir eve sığındıklarını, çatıyı yaptıracak mali gücünün olmadığını, yetkililerden yardım beklediklerini söyledi. 563772 Arınç: Siyasi İstikrar Devam Etmeli Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye'de demokrasinin tüm unsurlarıyla yaşadığını belirterek, "Siyasi istikrar devam etmeli" dedi. Bülent Arınç, Eskişehir'deki temasları sırasında, Türkiye'de özgürlüğün, insan haklarının ve ayrımcılığı reddeden davranışların benimsendiğine dikkat çekti. Ülkeye istikrar geldiği zaman, Türkiye'nin büyük bir hızla ileriye gittiğini belirten Arınç, "Siyasi istikrar ekonomik gelişmeyi getiriyor. Ekonomistler de söylüyor siyasi istikrar devam etmeli. Günlük çekişmelerin, kavgaların, gerilimi artırmanın, bunların tarafı olmanın Türkiye'ye bir faydası yok diye konuştu. 564156 Bir Amerikan Kurgusu: 11 Eylül Bir Amerikan Kurgusu: 11 Eylül Yusuf Armağan'ın sunduğu Yeryüzü Notları'nda 11 Eylül konuşuluyor. Prof. Dr. Bekir Karlıağa'nın katılacağı programda 11 Eylül olayı ile dünya gündemine taşınan medeniyetler çatışması tezinin anlamı ve kökenleri konuşuluyor. Programda ayrıca dünyada yükselen İslamofobya dalgasının sebepleri de ele alınıyor. TVNET 564251 Kontör yerine dakika ile konuşulacak Olcay AYDİLEK'in haberi Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), haberleşme sektöründe çok ses getirecek bir adımla 'kontör' uygulamasına son vermeye hazırlanıyor. BTK'nın, bu konuda yaptığı çalışmanın öngörülen zaman dilimi içinde tamamlanması halinde operatörler, aylık geçiş dönemin ardından abonelerine 'süre' satışı yapacak. TÜRKİYE VE SURİYE'DE VAR BTK'dan üst düzey bir yetkili, dünyada Türkiye ve Suriye dışında hiçbir ülkede 'kontör' uygulamasının kalmadığını belirterek, "Türkiye'de, bu konuda yeni sisteme geçmek için çalışma yapıyor. Çalışmada, işin usul ve esasları belirlenecek. aylık geçiş döneminin ardından operatörler, abonelerine örneğin 100 kontör satmak yerine 100 dakika satışı yapacak. Aboneler, kaç dakika konuşacaklarını net olarak bilecek" dedi. ŞEFFAFLAŞACAK GSM operatörlerinin ön ödemeli hat sahibi abonelere, 'ne zaman, kimle ve ne kadar süreyle' görüşme yaptığını bildiren ayrıntılı fatura göndermediğini anımsatan aynı yetkili, "Kurum, bu konuda da çalışma yapıyor. Ön ödemeli hat sahibi aboneler de görüşmelerine ilişkin ayrıntıları görebilecek" diye konuştu. BTK daha önce de kontörlerin 20 saniyede sabitlenerek eşitlenmesi konusunda bir karar almıştı. Kontöre ayrıntılı fatura ÖN ödemeli hat sahibi abonelerden bir bölümü BTK'ya, daha az sürede kontörlerinin bittiği şikâyetinde bulundu. Kurum, buna karşı ayrıntılı fatura uygulamasını başlatıyor. Kontörde şikâyet var YETKİLİLER, çalışma sonunda 'kontör' uygulamasına devam kararının çıkma olasılığı ile ilgili, "Uygulama, devam etsin de denebilir ama çok şikâyet alıyoruz. Aboneler 'Şu kadar kontörüm olması gerekirdi, şu kadar kalmış' diyor" dedi. 563819 Şimon Peres toplantıda bayıldı Şimon Peres toplantıda bayıldı İsrail Cumhurbaşkanı Peres, bir toplantıda bayıldı KUDÜS (A.A) İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, bu akşam Tel Aviv'de bir toplantıda konuşurken bayıldı. İsrail medyasına göre, bilinci birkaç saniye kapalı kalan 86 yaşındaki Şimon Peres, kendine gelince hastaneye kaldırılmayı reddetti. Peres, bayıldığında dinleyicilerden gelen soruları yanıtlıyordu. 564754 Sinema tarihinden 'annelik' üzerine EN İYİ 15 FİLM Sinema tarihinden 'annelik' üzerine EN İYİ 15 FİLM 'Annelik' teması çevresinde ilerleyen etkileyici öyküleri, yanı sıra da usta işi oyunculukları, sinematografileri ve yönetmenlikleriyle unutulmazlar arasına giren 15 klasik film… Yeni Şafak sinema editörü Ali Murat Güven, Ramazan ayı boyunca izleyebilecekleri nitelikli filmler arayan sinemaseverler için özel olarak seçti. YENİ ŞAFAK SİNEMA SERVİSİ 1- Sevgi Sözcükleri (Terms of Endearment, 1983) Yönetmen: James L. Brooks 2- Donmuş Irmak (Frozen River, 2008) Yönetmen: Courtney Hunt 3- Karanlıkta Bir Çığlık (A Cry in the Dark, 1988) Yönetmen: Fred Schepisi 4- Ayrı Bir Dünya (A World Apart, 1988) Yönetmen: Chris Menges 5- Sol Ayağım (My Left Food: The Story of Christy Brown, 1989) Yönetmen: Jim Sheridan 6- Gazap Üzümleri (The Grapes of Wrath, 1940) Yönetmen: John Ford 7- Sahtekâr (Changeling, 2008) Yönetmen: Clint Eastwood 8- Kızkardeşimin Hikâyesi (My Sister's Keeper, 2009) Yönetmen: Nick Cassavetes 9- Oyuncakçı (The Dollmaker, 1984 TV Filmi) Yönetmen: Daniel Petrie 10- Postacı (Il Postino, 1994) Yönetmen: Michael Radford 11- Yaralı Yüz (Scarface, 1983) Yönetmen: Brian De Palma 12- Küçük Adam Tate (Little Man Tate, 1991) Yönetmen: Jodie Foster 13- Cennet Sineması (Nuovo Cinema Paradiso, 1988) Yönetmen: Giuseppe Tornatore 14- Selvi Boylum Al Yazmalım, 1978 Yönetmen: Atıf Yılmaz 15- Şeytan Kovucu (The Exorcist, 1973) Yönetmen: William Friedkin OPSİYONEL ÖNERİ: 16- Çok Şey Bilen Adam (The Man Who Knew Too Much, 1956) Yönetmen: Alfred Hitchcock UNUTULMAZ SAHNE: 1- “Sevgi Sözcükleri”nde Emma Horton'un (Debra Winger) gireceği kanser ameliyatı öncesi çocuklarıyla vedâlaşması ve sonrasında da anne Aurora Greenway'in (Shirley MacLaine) kızı Emma'yı kaybettiğini öğrendiği anda hastanenin koridorlarında hastabakıcılarla kavga edişi… 2- “Cennet Sineması”nda, İtalyan film yapımcısı Salvatore Di Vita çeyrek yüzyıllık bir ayrılıktan sonra köyüne geri döndüğünde, artık iyice yaşlanmış olan annesi Maria'nın, çocuklukta yaşadığı odanın kapısını açıp ona bütün kişisel eşyalarını (bisikleti ve mm'lik sinema makinesi de dahil) gittiği ilk günkü düzeni içinde yeniden teslim etmesi… 3- “Postacı”da, gariban mektup dağıtıcısı Mario'ya (Massimo Troisi) gönlünü kaptıran köylü güzeli Beatrice Russo'nun (Maria Grazia Cucinotta), bu ilişkiden fena hâlde rahatsız durumdaki görmüş geçirmiş analığından “erkeklerin aslında ne hin oğlu hin yaratıklar olduğuna” dair muhteşem nasihatı dinlediği bölüm… Gelecek haftanın listesi: Sinema tarihinden 'dürüstlük ve cesaret' üzerine en iyi 15 film Ve Türk şiirinin büyük ustası Behçet Necatigil'den, bütün bu filmlerin anlattığı ortak öyküyü pekiştirir nitelikte bir şiir: ÇOCUKLAR Çarşılarda bir şey Biz pek aramazdık, çocuklar olmasaydı… Kasaplarda, manavlarda bazı yorgun kadınlar Hep de tenha saatleri seçerler Sonra, yavaş bir sesle “Çocuk için, hasta kaç gündür, yemiyor” Biraz et, biraz meyve isterler… Sevdiği bir reçeli günaşırı yalnız ona Kaşıklarla beraber büyür bir üzüntü Yağların, şekerlerin, çayların Uykularda bile bitiyorsa Annelere düşündürdüğü… İnsanlara, tezgâhlara, kâğıtlara kolaydı; Biz bu kadar eğilmezdik, çocuklar olmasaydı 564511 Berna yarın yeniden aranacak Tekirdağ'ın Saray ilçesinde, sele kapılan kişilik Çakar ailesinden yaşındaki Berna'yı arama çalışmalarına yarın yeniden başlanacak. Erzurum'dan yıl önce çalışmak için göç ettikleri Tekirdağ'ın Saray ilçesinde bir çiftlik evine yerleşen ve gün önce sele kapılan Çakar ailesinin küçük üyesi Berna'yı bulmak için yapılan arama çalışmasına sağanak dolayısıyla dün ara verilmişti. Arama çalışmaların yürütüldüğü kıyı hattının sağanaktan etkilenmesi nedeniyle bugün de arama yapılmayacağını ifade eden yetkililer, hava şartlarının uygun olması durumunda çalışmalara yarın başlanacağını bildirdi. Afetin yaşandığı ilk günden itibaren dere yatağında arama çalışmalarını sürdüren Emniyet Müdürlüğüne bağlı Sualtı Grup Amirliği dalgıç polislerinin 10 kilometrelik hat üzerindeki aramalarını tamamladığını ifade eden yetkililer, bundan sonraki çalışmaların sivil savunma ekiplerince yürütüleceğini belirtti. Tekirdağ'ın Saray ilçesinde bir çiftlik evinde çobanlık yapan Fatih Çakar (50), eşi Handan (30), kızları Büşra (12), Afra (6) ve Berna (8), Eylülde meydana gelen selde boğulmuş, Çakar ailesinden anne Handan ve kızları Büşra ve Afra'nın cesetleri, sel felaketinin yaşandığı bölgenin 5-6 kilometre uzağında, baba Fatih Çakar'ın cesedi ise 10 Eylülde dere yatağında bulunmuştu. 564309 Patriot, Türkiye yi İran dan koruyacak Patriot, Türkiye yi İran dan koruyacak 13 Eylül 2009 Pazar, 11:00 Rusya'nın itirazı üzerine Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ne füze savunma sistemi kurmaktan vazgeçen ABD yönetimi, Türkiye'ye 7,8 milyar dolar değerinde füze savunma sistemi satıyor. Beyaz Saray, Türkiye'ye muhtemel bir Patriot PAC-3 füzesavar takımının ve ilgili aksamının satışı konusunda Kongre'yi bilgilendirdi. Pentagon'un Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı'ndan yapılan açıklamaya göre söz konusu satış; 13 adet Patriot ateşleme birimi, 72 adet PAC3 İleri Kapasiteli Patriot ve yerde konuşlu hava savunma sistemi için bir dizi donanımı içeriyor. Gerçekleşmesi halinde satış, ABD'nin son yıllarda yaptığı en büyük miktardaki silah satışlarından biri olacak. Anlaşmaya göre Türkiye, PAC-3 füzelerini, füze savunma kapasitesini güçlendirmek ve bölgesel tehditlere karşı koymak için kullanabilecek. Açıklamada ABD'nin, NATO üyesi olan bir müttefikine yardım etmesinin, Amerikan çıkarları için hayati derecede önemli olduğu ifade ediliyor. Kongre'ye yapılan açıklamada Türkiye'ye silah satışının ayrıca bölgedeki askeri dengeleri değiştirmeyeceğine dikkat çekiliyor. Türkiye'ye yapılacak silah satışını ise Raytheon Co ve Lockheed Martin Corp. şirketleri yüklenecek. ASKERİ İLİŞKİLER SAĞLAMLAŞTI Satışın gerçekleşmesi halinde Türkiye, ABD'den ilk kez PAC-3 füzeleri satın almış olacak. Washington Institute for Near East Policy adlı araştırma kuruluşu uzmanlarından Soner Çağaptay, bu durumu Türkiye'nin son yıllarda silah satın alma konusunda ABD'den uzaklaşmaya yönelik eğiliminin, tersine dönmesi olarak değerlendiriyor. Çağaptay, bu çaptaki bir satışın "Türkiye-ABD askeri ilişkilerinde büyük bir sağlamlaşmayı gösterdiğini" dile getiriyor. Congressional Research Service'den Steven Hilderth ise PAC-3 füzelerinin, İran'ın kısa menzilli SCUD füzelerine karşı Türkiye'ye savunma kabiliyeti sağlayacağını söylüyor. Hildreth, İran'daki füzelerin menzilinin, tüm Türkiye'ye ulaşabildiğine dikkat çekiyor. 563974 Rekorların maçı Rekorların maçı Rekorların maçı 13.09.2009 Fenerbahçe Bursaspor'u yenerse, hem 23 deplasman maçından sonra ilk kez kez üst üste dış sahada kazanmış olacak, hem de 45 yıl sonra lige en iyi başlangıcını yapacak Bursaspor sınavı, Fenerbahçe için hem ligin en zor maçlarından biri olması açısından hem de tarihi anlamda önem taşıyor. Sarı-lacivertliler Bursa'dan puanla dönerse 23 deplasmandan sonra, ilk kez dışarıda üst üste maç kazanacak. Ayrıca 64-65 sezonundan bu yana lige en iyi başlangıcını yapmış olacak. Fenerbahçe, deplasmandaki son başarılı grafiğini Zico döneminde, 2007-08 sezonunda yakalamıştı. Kanarya sezonun 14'üncü haftasında Denizlispor'u 1-0, 16'ncı haftada Gençlerbirliği'ni 2-1, 19'uncu Gaziantep'i 5- 0, 20'nci haftada Sivas'ı 4-1 ve 22'nci haftada Çaykur Rize'yi 4-2 mağlup ederek üst üste deplasman maçından galibiyetle ayrılmıştı. Bu serinin bitiminden, bu sezonun ilk deplasman galibiyeti olan Denizli maçına kadar, dışarıda yapılan 23 karşılaşmada Fenerbahçe üst üste galibiyet alamadı. Denizli ve Diyarbakır'dan sonra Bursa'dan da puanla dönülürse başarısız grafik sona ermiş olacak. Öte yandan Fenerbahçe, 1964- 65'ten bu yana ligin ilk haftasında galibiyet alamadı. Sarı-lacivertliler, sezon Beykoz'u 4-1, Feriköy'ü 5-0, Altınordu'yu 5-0, İzmir'i 5-0 ve İstanbul'u 2-0 mağlup etmişti. Bursa'dan alınacak galibiyet, Kanarya'nın 45 sezon sonra en iyi startı yapmasını sağlayacak. 563991 Ergenekon davası salonsuz kaldı ve çevresinde geçen hafta etkili olan yağışta büyük zarar gören Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları yerleşkesinin yanındaki duruşma salonuna, yağışlar sürdüğü için müdahale edilemedi Yarınki duruşmanın açılıp durum değerlendirilmesinden sonra ertelenmesi bekleniyor. davasının görüldüğü “’nin en büyük ve en modern duruşma salonu”, geçen hafta yaşanan sel felaketine teslim olmuştu. Silivri ’nin spor salonu olarak inşa edilen, ancak, 4.5 milyon TL harcanarak 740 kişilik duruşma salonu haline getirilen binayı dava görülürken su basmıştı. 563854 "Yine farklı galibiyet" Mehmet Helvacı, 3-0 kazandıkları maçtan sonra yaptığı açıklamada, galibiyetten dolayı teknik heyet ve futbolcularına teşekkür ederek, ''İyi bir maçtı, yine farklı bir galibiyet aldık. Çok iyi oynadığımızı söyleyemeyiz. Fakat çok kötü de değildik. Bizi destekleyen seyircilerimize teşekkür ediyoruz. Galip gelmek güzel birşey'' dedi. İki takım arasında oluşan puan farkının hatırlatılması üzerine, ''Daha ligin çok başındayız. Bunlar gösterge değil. Önemli olan iyi futbol oynamak. Galatasaray da şu an iyi futbol oynuyor'' diyen Helvacı, yenilgisiz şampiyon olup olmayacaklarına ilgili bir soruya da, ''İnşallah oluruz. Galatasaray'ın yöneticisi ve taraftarı olarak bunu istiyorum. Yenilgisiz şampiyon olmak çok da önemli değil. Önemli olan sonunda ipi göğüslemek'' diye konuştu. Bir basın mensubunun şampiyonluk yarışının Galatasaray ile Fenerbahçe arasında geçeceğini söylemesi üzerine Helvacı, ''Bunları söylemek için çok erken. Lig bir maraton. Hep beraber sonucunu göreceğiz. 5. haftada bununla ilgili konuşmak doğru değil. Ligin sonuna kadar iyi futbol oynamaya devam edeceğiz. İnşallah hedefimize ulaşırız'' dedi. Helvacı, eski açık tribünde bulunan konuk ekip seyirci tribünün üstünün kapanmamasıyla ilgili bir soruya da, ''Orası yetişmediği için üstü açık kaldı'' karşılığını verdi. Bu arada Beşiktaş Kulübü Genel Sekreteri Kenan Öner, stattan ayrılırken basın mensuplarının ısrarlı soruları üzerine, ''Kötü oynadık, yenildik'' diyerek stattan ayrıldı. 564600 Selden korunma tedbirleri Selden korunma tedbirleri İşleri Genel Müdürlüğü, selden önce, sel sırasında ve sonrasında alınması gereken önlemleri hatırlatarak, vatandaşları tedbirli olmaları konusunda uyardı. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün resmi sitesinde yer alan uyarıda, şiddetli ve selden korunmak için vatandaşların son meteorolojik durumla ilgili güncel bilgiye sahip olmaları istendi. Sel uyarılarının radyo ve televizyondan takip edilmesi gerektiği, ayrıca Meteoroloji’den de konuyla ilgili telefonla bilgi alınabileceği belirtilen uyarıda, "Selleri tahmin etmek onları tetikleyen olayların türü ve doğasına bağlıdır. Kısa süreli yoğun yağış ani sele, uzun süreli yağışın nehirlerin taşmasına neden olacağını unutmayın" ifadesine yer verildi. "Selden önce", "Sel sırasında" ve "Selden sonra" şeklinde ana başlık altında yer alan uyarılardan bazıları şöyle: SELDEN ÖNCE: ------------ -Hazırlıklı Olun. -Evde değerli eşya ve önemli belgeleri yüksek yerlere kaldırın. -Varsa afet ilk yardım çantasını yanınıza alın. -Zarara yol açabilecek ya da zarar görebilecek eşyaları içeri alın. -Su kaynakları kirlenebileceğinden, yedek içme suyunuzun olduğundan emin olun -Suyun evi terk ettiği her yerden içeri de girebileceğini hatırlayın. Kum torbaları temin edin. -Selin kullanabileceği ark, hendek, vadi ve kanyon gibi yerlerden uzak durun. SEL SIRASINDA: -------------- -Güvende olun. -Yüksek yerlere çıkın. -Asla sel suyu içinde araba kullanmayın, ölümlerin yüzde 80’ninin araç içinde olduğunu unutmayın. -Aracınızı selden etkilenmeyecek bir yere çekin. -Sel suyu, akıntı ya da nehirlerde yürümeye çalışmayın. -Hızla akan 15-20 cm derinlikteki suyun bir insanı devirebileceğini akıldan çıkarmayın. -Ev yada işyerinizi boşaltmanız gerekiyorsa vb.. kapatın. -Çok gerekli olmadıkça yolculuğa çıkmayın. SELDEN SONRA: ------------- -Tedbiri elden bırakmayın -Binalardaki yapısal hasarı kontrol edin. -Karanlıktaysanız mum değil el feneri kullanın. -Sel suyu ile temas etmiş bütün gıda malzemelerini konserve dahil atın." 564827 Baba oğul aynı kaderi paylaştı Samsun'un Havza ilçesinde, 14 yıl önce oğlunu trafik kazasında kaybeden baba, aynı yerde bir kamyonetin çarpması sonucu hayatını kaybetti. Edinilen bilgiye göre, Ladik'ten Havza yönüne giden Mustafa Eroğlu (53) yönetimindeki 55 HU 116 plakalı kamyonet, Ankara Samsun kara yolunun Üniversite Mahallesi mevkisinde yol kenarındaki iş yerine ait tezgahı açmak isteyen Kamil Şenkal'a (45) çarptı. Çarpmanın etkisiyle bir süre sürüklenen Şenkal, olay yerinde yaşamını yitirdi. Bir duvara çarparak durabilen kamyonetin yaralanan sürücüsü ise kaldırıldığı Havza Devlet Hastanesinde ilk müdahalenin ardından Gazi Devlet Hastanesine sevk edildi. Kazada hayatını kaybeden Şenkal'ın 14 yıl önce 11 yaşındaki oğlu Mutlu Şenkal'ın da aynı yerde bir kamyonun çarpması sonucu öldüğü öğrenildi. 563830 Sivasspor'a bir darbe de Manisa'dan -MANİSASPOR: SİVASSPOR: Stat: 19 Mayıs Hakemler: Fırat Aydınus xxx, Serkan Ok xxx, Kemal Yılmaz xxx Manisaspor: İlker xxx, Ferhat xx, Burak xxx, Jimmy Dixon xxx, Eren xxx, Mehmet Nas xxx, Sezer xxx (Dk. 58 Yiğit İncedemir xx), Nizamettin xx, Simpson xxxx (Dk. 86 Kemal xx), Ergin xx (Dk. 67 Güven xx), Promise İsaac xxx Sivasspor: Akın x, Uğur xx, Sedat xx, Yasin x, Hayrettin xx, Musa xx, Kadir (Dk. 45 Kamama xx), İbrahim Doğanay xx, Erman xx, Cihan xxx (Dk. 61 Zita xx), İbrahim Şahin xx Goller: Dk. Simpson, Dk. 45 İsaac, 90 Kemal (Manisaspor), Dk. 55 İbrahim Şahin (Sivasspor) Sarı Kartlar: Dk. 29 Nizamettin, Dk. 72 Yiğit İncedemir (Manisaspor), Dk. 32 Sedat, Dk. 48 Yasin, Dk. 50 Hayrettin, Dk. 65 İbrahim Şahin, Dk. 75 İbrahim Dağaşan (Sivasspor) İLK YARI Karşılaşmanın 8. dakikasında Manisaspor'un ilk golü geldi. Simpson, orta alandan aldığı topla ceza alanına girerken yaptığı sert vuruşla, meşin yuvarlağı ağlarla buluşturdu: 1-0. 12. dakikada Musa'nın ortasında Cihan topu kafasıyla Erman'ın önüne gönderdi. Bu oyuncunun vuruşunda meşin yuvarlak auta gitti. 37. dakikda Musa'nın Manisaspor ceza alanı çizgisinden sert şutunda, kaleci İlker topu uzaklaştırdı. 45. dakikada Manisaspor, farkı 2'ye çıkardı. Simpson'un soldan kaleye sert şutunda kaleci Akın'ın müdahalesi yetersiz kalınca, topla buluşan Isaac göğsüyle meşin yuvarlağı ağlara gönderdi: 2-0. Karşılaşmanın ilk yarısı Manisaspor'un 2-0'lık üstünlüğü ile sona erdi. 50. dakikada Manisaspor atağında Sezer'in sağ kanattan ceza alanına ortaladığı topa, Simpson sert şekilde vurdu, ancak meşin yuvarlak yandan auta gitti. 55. dakikada Sivasspor'un golü geldi. Cihan'ın ceza alanına ortaladığı topu göğsüyle kontrol eden İbrahim Şahin, topu kalecinin solundan ağlara gönderdi: 2-1. 68. dakikada Vestel Manisaspor'da ceza alanı dışından topa sert vuran Simpson'un şutunda, meşin yuvarlak az farkla auta gitti. 77. dakikada orta sahadan aldığı topla ceza alanına giren Güven'in kaleye sert şutunda, İbrahim Dağaşan topu taca gönderdi. 90 3. dakikada Manisaspor farkı yeniden 2'ye çıkardı. Güven'in sert şutunda kaleciden dönen topu Kemal ağlara gönderdi: 3-1. Karşılaşmayı Manisaspor 3-1 kazandı. 564117 TIR parkı kapanacak TIR parkı kapanacak Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, İkitelli'de büyük facianın yaşandığı TIR parkının kapatılacağı mesajını verdi. Yıldırım, selin TIR'ları önüne katıp menfezlerin önünde set oluşturmasının felaketin boyutunu büyüttüğünü belirterek, 'Demek ki bu TIR Parkı, bu felakete çok önemli katkı sağlamıştır” dedi. 563606 Ayna KCK operasyonlarına karşı çıktı DTP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde biraraya gelen topluluk, Koşuyolu Parkı'na dek yürüdü. Yürüyüş sırasında kimi gruplar, terör örgütü ve elebaşı lehine slogan attı. Daha sonra, Koşuyolu Parkı önünde toplanıldı. Burada bir konuşma yapan Emine Ayna, çözüme ve demokrasiye dair beklentileri nedeniyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ''sizi destekliyoruz'' dediklerini söyledi. Ayna, ''Açılımın en önemli adımlarından biri, tutuklanan arkadaşlarımızın bir an önce serbest bırakılması olabilir dedik. Bugün karşılaştığımız manzara çok farklı. 19 arkadaşımız evleri basılarak, sokakta yürürken gözaltına alındı. Bu bir çelişkidir. Bu sorunu çözeceğiz diyenlerin çelişkisidir'' diye konuştu. Ayna, ''Bu dönemde, bu sürecin gelişmesini isteyen herkesin ifade ettiği bir cümle var. 'Normalleşmeye ihtiyacımız var. Türkiye yeterince acı çekti. Yeterince kan ve insan kaybetti' Normalleşme böyle olmaz. Yapılan normal değil. Antidemokratik uygulamalarla normalleşme olmaz, süreç gelişmez. 'Artık silah hak arama yöntemi olarak kullanılmamalı' diyorsak, zaman samimi olacağız. zaman silahı hak arama yöntemi olmaktan çıkaracağız. Bunun yolu siyaset kanallarını açmakla mümkündür'' dedi. Konuşmaların ardından topluluk dağıldı. 563925 Beyaz şarap yeniden gözde Mehmet Yalçın Şişedeki balıkBeyaz şarap yeniden gözde 13 Eylül Pazar 2009haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle! Beyaz şarap dünyamızda yeniden eskisi gibi yerini alıyor. Kokteyl partilerde ellerde, balık lokantalarında masalarda yine bolca görünmeye başlıyor. Sıcakların yakıcılığı, Rus ve Alman turistlerin artan talebi, aromatik üzümlerin yaygınlaşması ve kırmızı şaraplardaki kalite kaybı, Türk beyaz şaraplarına hayat öpücüğü verdi. Bir ara iyice gözden düşen beyaz şarabın üretimi de tüketimi de yeniden artıyor... Şarap, kırmızıdır...” Kırmızı şarap tutkunlarının bir bölümünün şiarı olan bu tumturaklı cümle, bir süredir ülkemizde neredeyse kural olmuştu. Beyaz şarap adam yerine konmuyor, balıkla bile kırmızı tercih ediliyordu. Üstelik ülkemizde ’nın Beaujolais şarapları gibi çok hafif ve yumuşak kırmızılar olmadığı için, balıkla her biri demir gibi tanenlere sahip, damakta baharatsı ve ezici tatlı, buruk Cabernet’ler, Boğazkere’ler, Şiraz’lar yudumlanıyordu. Siyah üzümdeki sağlıklı maddelerin fazlalığından dolayı doktorların da tavsiye ettikleri kırmızı şarap dünyasına ağırlığını öylesine koymuştu ki, yeni bağ dikimlerinde beyaz üzüm neredeyse akla bile gelmiyordu. gibi ideal bir beyaz üzüm teruarı olan bölgemizde bile, üreticiler talebe uyarak siyah üzüm yetiştirmeye çabalıyordu. Neyse ki son haberler, bu çılgınlığın biraz durulmaya, hatta gerilemeye başladığı yönünde... Bir zamanlar toplam şarap üretimimizin yüzde 55-60’ını bulan, son yıllarda ise yüzde 25’lere kadar gerileyen beyaz şaraplar, yeniden talep görüyorlar. Üreticilerimiz beyaz şarap miktarlarını artırmaya, yeni bağlarında da birkaç parseli beyaz üzümlere ayırmaya başladılar. Bu talepte sahil bölgelerimizdeki otel ve köylerini dolduran beyaz şarapsever Avrupalı ve Rus turistlerin etkisi de rol oynadı ama, Türk şarapsever de beyazın güzelliğini daha bir farketti... Adı Narince, tadı dolgunca Tüm dünyada beyaz şarap eski popülerliğinde değil ama, işin ilginci dünyanın en güzel beyazları da son 20 yıldır yapılıyor. Eskiden sadece biracıların kullandıkları soğutma teknolojileri, 70’lerden itibaren şaraba girdi ve bu sayede hem daha “temiz” hem de daha canlı ve aromatik beyazlar yapılır oldu. Teknolojiyle birlikte önolojinin de gelişmesi, aromaları öne çıkaran kültür mayalarının yapılması, şaraplara egzotik ve tropik kokularını taşıdı, gibi şarapta yeni ülkeler bu beyazlarıyla büyük sükse yaptılar. ve Tay mutfakları gibi bol baharatlı mutfaklarla suşi ve saşimi gibi yiyecekleri de, beyaz şaraba daha yakın düşmeleriyle beyazlara bir hayat öpücüğü verdiler. Küreselleşme eskiden küçük bağ bölgelerine sıkışmış bulunan çok kıymetli üzümleri de dünyaya açtı, Anadolu’nun Misket’i, Rhone havzasının kayısı kokulu Viognier’si, Loire’ın Sauvignon Blanc’ı “dünyalı” üzümler oldular, vatanlarından binlerce kilometre ötelere de dikildiler... Böyle bir ortamda, de şanslı durumda. ’ın Narince’si, adının aksine gövdeli ve yıllanmaya uygun şaraplar veren bir üzüm olarak iyi işlendiğinde olağanüstü lezzetler veriyor. Dömisek ve tatlı şaraba da yakışıyor. Kapadokya’nın volkanik topraklarında, omcalarda yetişen antik çağlardan kalma Emir üzümü de “mineralsi” tabir edilen hafif tuzlumsu-topraksı lezzetleriyle kendine özgü bir tada sahip. Uluslararası şarap profesyonelleri arasında beyaz şaraplarımızın hayranları az değil. ’ın serin yamaçları, Ürgüp’ün bozkır iklimli ovaları, ’nın yaylaları beyaz şaraplık üzüm üretmek için mükemmel yerler. Yeni şaraplar daha aromatik İşin güzel tarafı, şarapçılarımız eskisi kadar talep olmadığından zaten az miktarda yaptıkları beyaz şarapları itinayla üretiyor, yeterince de dinlendirip piyasaya sunuyorlar. Kırmızıdaki aşırı talep ise şaraplarda yaratıyor, ham ve ekşi üzümler bile satın alınıp alelacele şaraba işlenerek iyi de dinlenmeden şişelenip satılıyor. Beyazda öyle değil... Bir Yakut üç yıl dinlendirilerek piyasaya verildiği, olgun Boğazkere ve Öküzgözü’lerden, Kalecik Karaları’ndan yapıldığı eski senelerini aratırken, ise fiyatına göre yüksek kalitesi ve mükemmel armonisiyle her içişte insanı kendine hayran bıraktırıyor. Doluca’nın kırmızı Antik’i ile beyazını aynı kefeye koyduğunuzda, orada da beyazın kırmızıdan iyi olduğunu hemen fark ediyorsunuz. Sebebi, daha az ama daha öz yapılması... Bu arada bağlarımızın Viognier ve Chenin Blanc gibi misafirleri de var ve İdol’ün bunlardan yaptığı şaraplarda görüldüğü gibi, bu toprakları da hiç yadırgamamışlar, güzelliklerini şaraplardan esirgememişler... Türkiye’ye ’den giren Sauvignon Blanc ise ’e kadar ulaştı ve tepelerinde Cotes d’Avanos adıyla dünya klasında, turunçgil kokulu bir şarap verdi. Denizli üzümlerinden yapılan Sevilen’in Premium Chardonnay’yi ile Kayra Vintage Chardonnay ise Burgonya şaraplarını andıran, eritilmiş tereyağı kıvamında beyazlar... Turasan da Kapadokya’daki bağlarına adapte ettiği Sauvignon ve Chardonnay’lerin körpe asiditeleriyle beyaz reformuna katkıda bulunuyor. Beyaz şaraplardan eskisinden daha fazla tat almamızı, sadece yelpazenin genişlemesine ve kalitenin artmasına da borçlu değiliz. Şaraplar karşımıza daha iyi koşullarda geliyor, onlara daha iyi bakılıyor... Eskiden şaraplarını iki-üç yılda bir büyük partilerle alıp beyazları “bayatlatarak” satan restoranlar, artık şarapta bir yılda üç-dört defa alım yapıyorlar ve onları daha iyi koşullarda saklıyorlar. Kırmızının dinlenmeyle daha bir oturacağını ve olgunlaşacağını, beyazın ise güzelliğinin tazelikte olduğunu artık biliyorlar. Beyaz şarapları buzlukta soğutan garson da eskisi kadar kalmadı, her yerde artık buz kovaları kullanılıyor. Kısacası, beyaz şarap dünyamızda yeniden eskisi gibi yerini alıyor, kokteyl partilerde ellerde, balık lokantalarında masalarda yine bolca görünmeye başlıyor. Beyazı ihmal eden ve bu yüzden yıllarca ham, kaba tanenli, fiyatını hak etmeyen kırmızılarla damağına eziyet eden şarapseverler doğru yola geliyor, beyazın güzelliğini yeniden keşfediyorlar. Umarız sıra, bu ülkenin en güzel beyazları arasındayken son yıllarda unutulan Trakyalı Semillon ile anavatanı kıyılarımız olan Misket üzümlerinin hatırlanmasına, üzerinde durulmasına ve iddialı şaraplarının yapılmasına da gelir... 563975 Dünya diz çöktü Dünya diz çöktü Dünya diz çöktü FEHMİ ÖZGÜLER 13.09.2009 Polonya'da fırtına gibi esen 12 Dev Adam namağlup çıktığı ikinci tura Dünya Şampiyonu İspanya'yı devirerek başladı. Ersan-Semih-Ömer Aşık üçlüsü ile sonuca giden milliler, çeyrek final vizesini de aldı Rakip son Dünya Şampiyonu, Olimpiyat ve Avrupa ikincisi İspanya... Son 15 yılda bir kez yenebildiğimiz bir takım. 12 Dev Adam, dün omuzlarındaki apoletlerin ağırlığını 39 dakika boyunca hakemlerle kaldırmaya çalışan bu İspanya'yı 63-60 yenerek, Avrupa Şampiyonası'nda namağlup çıktığı ikinci tura da süper bir giriş yaptı. İlk dakikalarda Ömer Aşık İspanya potasını smaçlarıyla döverken, NBA yıldızı Gasol'ü de savunmasıyla sahadan sildi. Ancak Rudy Fernandez'in savunmasında yaşanan sıkıntı ve isabetsiz dış atışlarla 4:32'de 14-8 geri düşünce Tanjevic hemen molasını aldı ve ibreyi lehimize çevirdi. 9-2'lik seri ile 8. dakikada 17-16 öne geçtik ancak İspanya periyodu 22-20 önde bitirdi. İkinci periyodun sonunda Kerem'ın üçlüğü ile 33-32 öne geçtik. Ersan'ın üçlüğüyle devreyi 36-34 önde tamamladık. İkinci yarıya da Kerem'in üçlüğü ile girdik ama sert İspanyol savunmasına teslim olunca 23. dakikada 43-39 geri düştük. Ersan ve Sinan ile gelen 5-0'lık seri ile toparlanan milliler son periyoda 49-48 önde girdi. Maçın iki yıldızı Kerem ve Ömer kenarda, üçlükte sıfır çeken Ender ve eleştirilen isim Semih sahadaydı. Herkes bu ikilinin dışarı çıkmasını beklerken Tanjeviç inatla değişiklik yapmadı. 33:15'te 55-50 öne geçsek de üçlüklerde çember dövünce İspanyollar'ın guardını düşüremedik. 55-55'teki molada Hido oyuna girdi. Gasol'un 1/2 serbest atışına Ersan ve Semih ile cevap verip bitime 2:50 kala 59-56 öne geçince rakip mola aldı. Karşılıklı basketlerle 61-58 önde olan milli takım, Hidayet'in hatalı pasında Navarro'dan yediği basketle 38.55'te farkın 1'e inmesine engel olamadı. Kalan dakika inanılmazdı. Ersan'ın üçlüğünde hücum ribaundunu alan Semih takımımıza altın bir fırsat verdi. Ancak bitime 20 saniye kala Ender'in şutu girmeyince ibre İspanya'ya döndü. Rakip hücum Engin'in topa müdahalesi ile 12 saniye kala bölündü ve molamız geldi. Son topta potaya hareketlenen Sergio Llull'a molada giren Ömer Aşık müthiş bloğuyla geçit vermedi. İspanya pes ederken Semih serbest atışlarla skoru belirledi: 63-60. 564965 Yağış İstanbul'u terk ediyor Çağlar, yaptığı yazılı açıklamada, hava sıcaklıklarının yurt genelinde ila derece artacağını belirtti. Hafta sonunda yurdun güney, batı ve kuzey kesimlerinde etkili olan yağışlı hava kütlesinin yarından itibaren etkisini kaybetmesinin beklendiğini ifade eden Çağlar, şunları kaydetti: "Marmara, Ege, güney ve kuzey bölgelerimizde yer yer kuvvetli yağışlara neden olan yağışlı sistem, yarın Marmara, Ege bölgeleri ile güney ve iç bölgelerimizi terk edecek, Karadeniz Bölgesinde ise aralıklı yağışlar devam edecek. Batı, iç ve güney bölgelerimiz hafta sonuna kadar genel olarak az bulutlu ve açık bir havanın etkisinde kalacak. Yarın, Batı ve Orta Karadeniz kıyıları, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu'nun kuzeydoğusu ile Doğu Akdeniz'de yağış bekleniyor. Sağanak ve gök gürültülü sağanak şeklinde görülecek yağışların, Orta ve Doğu Karadeniz kıyılarında (Giresun, Trabzon, Rize, Hopa ve Artvin) kuvvetli olacağı tahmin ediliyor." Salı günü Orta Karadeniz kıyıları, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu'nun doğusu, Ege ile Göller yöresinde görülecek sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışların Trabzon, Rize ve Hopa çevrelerinde kuvvetli olmasının beklendiğini belirten Çağlar, yağışlı sistemin, Çarşamba ve Perşembe günü de kuzeydoğu kesimlerde etkili olduktan sonra Cuma günü yurdu terk edeceğini bildirdi. Kum fırtınası uyarısı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden yapılan "Meteorolojik uyarıda", Batman, Siirt, Şırnak, Hakkari ve Mardin çevrelerinde saat 18.00'e kadar toz ve kum fırtınasının beklendiği bildirildi. 563761 Final Fransa ile Polonya'nın! RUSYA: FRANSA: Salon: Halkapınar Hakemler: Milan Labasta (Çek Cumhuriyeti), Bela Hobor (Macaristan) Rusya: Grankin, Kazakov, Tetyukhin, Berezhko, Volkov, Mikhaylov (Verbov, Poltavskiy, Kosarev, Biryukov, Vadim) Fransa: Bazin, Rouzier, Vadeleux, Antiga, Samica, Kieffer (Henno, Takaniko, Rowlandson, Tuia) Setler: (18-25, 22-25, 27-25, 25-15, 15-17) Süre: 122 Dakika (22, 26, 30, 24, 20) Müsabakayı İzmir Vali Vekili Sait Topoğlu, Avrupa Voleybol Konfederasyonu Başkanı Andre Meyer, Voleybol Federasyonu Başkanı Erol Ünal Karabıyık, Rusya Voleybol Federasyonu Başkanı Nikolai Patrushev ve Fransa Voleybol Federasyonu Başkanı Serge Deloutre de izledi. -FİNALDE FRANSA İLE POLONYA KARŞILAŞACAK- Fransa, yarın saat 20.30'da Polonya ile finalde karşılaşacak. Rusya ise saat 17.30'da Bulgaristan ile üçüncülük maçında mücadele edecek. Finalde karşılaşacak iki ekipten Polonya, bugüne dek gümüş ve bronz, Fransa ise gümüş ile bronz madalya kazandı. Şampiyonada Türkiye'nin de bulunduğu (A) Grubu'nda mücadele eden Polonya ile Fransa arasında yapılan grup maçını Polonya 3-1 kazanmıştı. Eleme sistemiyle yapılan yarı finallerde 4. kez mücadele eden Fransa, 3. kez finale yükseldi. Daha önce 1987'de yarı finalde İsveç'i eledikten sonra finalde Rusya'ya 3-1 yenilen Fransa, 2003'te de Sırbistan-Karadağ'ı yenerek final bileti almış, yıl da finalde İtalya'ya 3-2 yenilmişti. Eleme usulüyle yapılan şampiyonalardaki 11. yarı finalini oynayan Rusya ise 5. kez finalde mücadele etme hakkını elde edemedi. Rusya, daha önce de 1989'da İsveç, 1993'te Hollanda, 2001'de Yugoslavya ve 2003'te de İtalya'ya yarı finalde elenmişti. 564024 İlk sınavını verdi erken gelen gole rağmen oyundaki motivasyonunu hiç kaybetmedi. Karşılaşmanın kontrolünü devamlı elinde tuttu. Kararlarına ve yardımcı hakemlerinin ofsayt bayraklarına sözle ve hareketle itiraz eden oyuncuları hemen uyardı ve onlara otoritesini kabul ettirdi. Serbest vuruşlar öncesi ceza alanı içinde topsuz alanlardaki oyuncuların birbirlerini tutmasına, itmesine izin vermemesi olumlu yönüydü (Ferrari ve Hakal Balta gibi). ’nın ’a yaptığı sert faul sonrası Sarp’ın Tabata’ya olan hareketi ile ’nin Mustafa Sarp’ı iteklemesi sonrası tansiyonun yükseldiği tartışmalarda sarı kartlarını doğru kullandı. Mustafa Sarp tedavi için oyun alanı dışında çıktığı için kartı oyun alanına girdikten sonra gördü. İkinci yarının en kritik pozisyonu ’ın kaleciyi geçmeye çalışırken topun ceza alanı içinde mi yoksa dışında mı olduğuydu. Çok kritik bir pozisyondu. Yardımcı hakem Bahattin Duran’ın önü açıktı. Franco yerden kayarak geldi, ceza alanı içinde topa elle temas etti. Dışarı çıktığı anda topu bıraktı. Kanımca devam kararı doğruydu. ’un Rüştü’den dönen topu tamamlayarak attığı golde ofsayt yoktu. İsmail ofsaytı bozan oyuncuydu. Çok koşarak pozisyonları yakından izleyen, oyunu bozan futbolculara müsaade etmeyen, kartlarını yerinde ve zamanında kullanan, yardımcı hakemleri ile devamlı iletişim halinde olan ilk derbi maçını tartışmalardan uzak başarılı yönetti. 563949 Senfonik ilahiler benim için ilginç bir deneyimdi Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası, Mersin Devlet Opera ve Balesi ile Adana Valiliği'nin ortaklaşa düzenlediği ve TRT 1'den canlı yayınlanan konserin Türkiye'de bir ilk olduğunu da hatırlatan Kut, "Benim için ilginç bir deneyimdi, çok mutlu oldum. Organizasyona dahil olmam konusuna gelince; sanırım daha önce yaptığım benzer konserlerin etkisi oldu. Akademik kariyerim Senfonik Orkestra solistliği üzerineydi. 20 yaşından beri de yapıyorum. Bunun da etkisi büyük. Çünkü karıştırdığım kitapların içinde öğretileri anlatan kitaplar da vardı. Ben orada görevimi en iyi şekilde yapmaya çalıştım." dedi. Senfonik orkestralarla müzik yapmanın zorluklarına da dikkat çeken Kut, bu müziğin sadece Batı'ya aitmiş gibi algılanmasının yanlış olduğunu söylüyor: "Bir kere uyumlu olmak gerekiyor. Senfonik orkestranın disiplini çok farklıdır. Batı'ya aitmiş gibi algılanmasına gelince, pek çok bestekârımız ve parçaları var. yüzden tamamıyla Batı'ya ait değil. Bizim müzisyenlerimiz de her türden müziği seslendirecek kapasiteye sahip. Bizim kendi köklerimizden olan ilahilerimizi, türkülerimizi büyük orkestralarla sahneye getirmek çok önemli." 564900 19:13 Çılgın aşık ortalığı birbirine kattı Çılgın aşık ortalığı birbirine kattıHasan KAYA/DÜZCE, (DHA) 'de, ilişki yaşadığı evli kadının evine zorla girmeye çalışan Yılmaz Yanar, sitenin güvenlik görevlisinin müdahalesi üzerine tabancayı karnına dayayarak edeceğini söyledi. Yanar, daha sonra otomobiline binerek sitenin bariyerine çarpıp kaçtı. Polisin takip ettiği Yanar, kaza yapınca bu kez silahı başına dayadı. Yanar'ın bir anlık dalgınlığından yararlanan posilre elindeki silahı alıp onu gözaltına aldı. 'da oturan Yılmaz Yanar, iddiaya göre yaşadığı evli ve çocuk annesi B.A.'nın oturduğu Konutları'na gelerek eve zorla girmeye çalıştı. Eşinin evde olmadığı sırada B.A. ile tartışan Yılmaz Yanar'a sitenin güvenlik görevlisi müdahale etmek istedi. Belinden çıkardığı tabancasını karnına dayayan Yılmaz Yanar, “İntihar ederim. Beni bırakın” diyerek tehditler savurdu. Binadan çıkan Yılmaz Yanar, 34 AE 2073 plakalı otomobiline binerek kaçtı. Yılmaz Yanar otomobiliyle sitenin girişindeki bariyere çarparak kaçarken, güvenlik görevlisi polise ihbarda bulundu. Kendisini takip eden polisleri görünce panikleyen Yılmaz Yanar, Çamköy Mevkii'nde virajı alamayarak kaza yaptı. Hemen aracından inen Yılmaz Yanar yakalanacağını anlayınca silahı başına dayayarak polislerin kendisine yaklaşmasını istedi. Düzce ile arasındaki karayolunun kenarında başına dayadığı silahla yaklaşık 200 metre yürüyen Yılmaz Yanar tüm çabalara rağmen ikna edilemedi. Bir polis, Yılmaz Yanar'ın bir anlık dalgınlığından faydalanarak elindeki silahı aldı. Yılmaz Yanar gözaltına alınırken, olayla ilgili başlatıldı. 564123 Krizde Fiat'ı taşıdı simdi Trekking'e çıkıyor Krizde Fiat'ı taşıdı simdi Trekking'e çıkıyor Bursa'da üretilen Fiorino, kriz sürecinde Fiat'ın en büyük silahı oldu. yıl aradan sonra iç pazarda Fiorino'nun katkısıyla liderliği yeniden ele geçiren Fiat, yarından itibaren Fiorino Trekking'i tüketici ile buluşturuyor İlgili haberler MEHMET ALİ ERGÜN Fiat Fiorino'nun crossover özelliklerine sahip “Trekking” versiyonu, tüm Avrupa pazarlarından önce Türkiye'de satışa sunulu-yor. İlk global gösterimi yarın kapılarını açacak olan 2009 Frankfurt Otomobil Fuarı'nda gerçekleştirilecek olan Fiat Fiorino Trekking, aynı gün Türkiye'deki Fiat bayilerinde sergilenmeye başlayacak. Fiat Ticari Araçlar tarafından 30 Eylül'de son erecek 2. ÖTV indirim dönemi öncesinde 27 bin 910 liralık anahtar teslim satış fiyatıyla dikkat çeken Fiat Fiorino Trekking, güçlendirilmiş elektronik çekiş sistemi Traction Plus ve yerden 20 mm yükseltilmiş yapısıyla zorlu ve bozuk zeminlere sahip yol şartları için çözümler sunuyor. Araçtaki motor kaputunun altında sadece 1.3 litrelik 75 HP güç üreten Multijet dizel motor görev yapacak. Zengin bir donanıma sahip Trekking'de Traction Plus, yokuş kalkış desteği, EBD destekli ABS, sürücü ve yolcu ön havayastıkları, sürücü ve yolcu yan havayastıkları, klima, direksiyondan kumandalı MP3 çalarlı radyo-CD müzik sistemi, arka park sensörü, yol bilgiayarı, sağ/sol sürgülü kapı, tavan rayları ve özel dış tasarım standart olarak sunuluyor. YILSONUNDA 20 BİN SATIŞ Fiat Marka Direktörü Okan Baş; “2009'un ilk aylık döneminde 17 bin adetten fazla, ilk olarak satışa sunulduğu günden bu yana ise (18 aydır) 30 bin adetten fazla satarak büyük bir başarı kazanan Fiat Fiorino'nun pazara yeni sunduğumuz bu versiyonu, Traction Plus adını verdiğimiz güçlendirilmiş elektronik çekiş sistemiyle hafif arazi şartlarına uyumlu bir crossover kimliğindedir. 2009 sonuna kadar 20 bin adet Fiat Fiorino satışı gerçekleştirmeyi amaçlıyoruz. Bu satış adetinin yaklaşık olarak yüzde 5'ini ise Fiorino Trekking versiyonu olmasını hedefliyoruz. Önümüzdeki süreçte bu üstün çekiş özellikli versiyonunun çok daha fazla tercih edileceğini öngörü-yoruz” açıklamasını yaptı. Bursa'dan dünyaya... Fiorino Trekking, Fiat'ın en yeni yüzü. Mevcut Fiorino modelleri arasında Combi Emotion versiyonu kadar sportif görsel özelliklere sahip olan Trekking'de hafif arazi şartlarına uyumlu gövde yapısı mevcut. Tofaş'ın Bursa'daki fabrikasında üretilip dünyaya satılan araç 75beygirlik dizel bir motora sahip... 2009 en başarılı yılımız olabilir... Tofaş'ın Üst düzey yöneticisi Ali Pandır, 2009'un Tofaş tarihinin en başarılı yıllarından biri olmaya aday olduğunu söyledi. “8 yıl aradan sonra Türkiye'de pazar liderliğini ele geçirdik” diyen Pandır, bu başarının arkasında üretim, pazarlama ve satış zincirinin çok çevik bir şekilde hareket etmelerini gösterdi. Bursa tesislerinin dünyadaki Fiat tesisleri arasında en iyi fabrika seçildiğini hatırlatan Pandır, “Bu birinciliğimiz de sürüyor. Ne bunu, ne de yurtiçindeki pazar liderliğini bırakmaya niyetimiz yok” dedi. 2009 satış rakamlarıyla ilgili bilgiler de veren Pandır, 30 Eylül'den sonra teşvik indiriminin sona ereceğini hatırlatarak şunları söyledi; “2009 yılsonu itibariyle toplam üretimimiz 240 bin civarında gerçekleşir diye düşünüyoruz. Bunun 190 bin'i ihracat, 50 bini ise iç piyasa. Biz ihracat ağırlıklı çalışan bir firmayız. Avrupa'da sektöre uygulanan teşvikler de bitmek üzere. Bu nedenle oradan da fazla bir şey beklememek lazım. Sırada bekletmedik, liderliği kaptık Yeni Şafak'a konuşan Fiat Marka Direktörü Okan Baş da bu başarıyı yakalamalarının gerisinde ilk ÖTV indirimi dönemindeki talebin, kendileri tarafından hızlı şekilde karşılanmış olmasını gösterdi. Okan Baş şunları söyledi; “30 Mart'ta başlayan ÖTV teşvikinde hızlı bir şekilde pazara malı sunmayı başardık. Rakiplerimiz satış için ileriki tarihlere gün verirken, biz esnada müşterilerimize araçlarını gecikmeksizin teslim ediyorduk. Başarının temelinde işte bu yatıyor. 564369 Konya'da son iki günde 24 sarsıntı meydana geldi Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü'nün verilerine göre, saat 22.56'da merkez üssü Konya olan 3,2 büyüklüğündeki deprem, yerin kilometre derinliğinde meydana geldi. Orta büyüklükteki 4. deprem çok fazla hissedilmezken, bazı vatandaşlar paniğe kapıldı. 10 ve 11 Eylül tarihlerinde yaşanan 4,5, 4,7 ve 3,2 şiddetinde depremin ardından artçı sarsıntılar da sürüyor. Yaşanan sarsıntılar sebebiyle evlerine girmeye korkan çok sayıda vatandaş, parklarda sabahlıyor. 563899 Golü kim atacak! üç farklı mağlubiyeti hak etti mi?   Asla... ürettiğini atıyor. Ya Beşiktaş? Bulduklarını kaçırmakta üstüne yok! İyi oynayana değil, atana üç puan veriyorlar! İkinci yarıda topu oynayan, ofansta çoğalan Beşiktaş idi. Ne var ki, üretilenleri gole çevirecek bir krampon yoktu sahada! siz iki, biz üç diyelim. Hele iki ‘net’ pozisyon, atsa Galatasaray moralmen çökecek, her şey terse dönecek. Nerdee? Denizli’yi anlamakta zorlanıyoruz bazen... Sezona sıkıntılı başlamışsınız. Derbi maçı toparlanma adına bir fırsat... Ama gelin görün ki, Denizli, gol silahlarını ilk yarıda yedeğe çekmiş, Nihat’ı bu yarıda savunmanın arasına sıkıştırmış! Nihat’a da yazık oluyor, Beşiktaş’a da! Nihat elbette golcü, ama nokta bir santrfor asla değil. Geniş alan oyuncusu olduğunu herkes biliyor. ve gibi forvetleriniz varsa, onları yedeğe çekmenin mantığını kim savunabilir? Beşiktaş’ın iyi bir golcüye ihtiyacı olduğunu anlatmaktan dilimiz de tüy bitti! Ama anlayan nerdee? elbette kötü oyuncu değil... Ama gerekli miydi? Asla... İki takımı kantara koyarsak, Galatasaray her haliyle ağır basar.Yıldızları var, takımı sırtlayacak oyuncuları var, golcüleri var, var oğlu var. Sende? Yarısı bile yok! Galatasaray beşte beş yaptı. Aradaki puan farkı dokuza çıktı. Elbette kapanır, kapanana kadar da atı alan ’ı çoktan geçer! Eğri oturup, doğru konuşalım. İki kupa kimseyi de aldatmasın. ve Galatasaray’ın kötü oluşları, iki kupanın kazanılmasında en büyük faktördür. Bu da madalyonun diğer yüzünde yatan bir gerçektir. İç hatlarda sıkıntı yaşayan Beşiktaş, Devler Ligi’nde bu oyuncu gurubuyla, istikrarsız futboluyla bırakın zirveye kanat çırpmayı, yere pike yapar! 565022 Söğüt şenliklerinde slogan krizi Bilecik'in Söğüt ilçesinde düzenlenen, 728. Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Şenlikleri bu yıl sönük geçti. Kutlamalara Ankara'dan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğurul Günay, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Genel Başkanı Yaşar Topçu katıldı. Ancak AK Partililerin, Erdoğan tezahüratları yüzünden Topçu, tören alanını terketti. 728. Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Şenlikleri'nda bu yıl protokol geçen yıl olduğu gibi kalabalık değildi. Protokolda Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Genel Başkanı Yaşar Topçu vardı. Helikopter kazasında Muhsin Yazıcıoğlu'nun fotoğrafı da boş bir koltuktaydı. Tören başladığında bir grup ülkücü, "şehitler ölmez" diye slogan attı. Bir süre sonra AK Partili grup "Recep Tayyip Erdoğan" diye bağırdı. Bunun üzerine Yaşar Topçu tören alanından ayrıldı. Topçu, ayrılırken "birlik ve beraberliğin yeri olan bir yerde bir partinin resmi geçiti olmamalı. Adeta maç tezahüratı yapıyorlar. Bunlar buranın ruhuna uygun değil" dedi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Osmanlı devletinin yapısıyla ilgili başlattığı konuşmasını hükümetin demokratik açılımına bağladı. Günay, "bugünkü hükümetin de yapmak istediği budur hiçbir ayrım gözetmeksizin inançlarına etnik kökenlerine göre dinlerine göre, yüreklerindeki inançlarına göre ayırmadan hepsini Türkiye Cmhuriyeti yurttaş olarak eşit tutmaya çalışmaktadır. Açılım budur. Osmanlı'ın mrasından ders çıkararak  dayanışmacı bir hamleyi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. 'ün söylediğini yapmaya çalışıyoruz, yurtta barışı cihanda brışı yapmaya çalışıyoruz" diye konuştu. Bülent Aınç'ın da mesajı birlik beraberlik ve hoşgörüydü. 563682 Kuvvetli yağış nereleri etkileyecek? Mehmet Çağlar, yaptığı yazılı açıklamada, bu sabah ve öğle saatlerinde, önceden yapılan tahminler doğrultusunda kuzey, iç ve batı bölgelerde (Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu'nun güney ve batısında) etkili yağışlar görüldüğünü kaydetti. Yağışların bu akşam ve gece saatlerinde; Marmara'nın güney ve doğusu (İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bursa, Bilecik, Balıkesir ve Çanakkale), Akdeniz ile İç Anadolu'nun güney ve batısında (Ankara, Eskişehir, Kırıkkale, Çankırı, Yozgat, Konya, Karaman, Niğde, Nevşehir, Aksaray ve Nevşehir) kuvvetli olmasının beklendiğini ifade eden Çağlar, şöyle devam etti: ''Hafta başında Marmara Bölgesi'nde yaşanan sel felaketinin ardından kuvvetli yağış, Marmara Bölgesi'nin güney ve doğu kesimlerinde (İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bursa, Bilecik, Balıkesir ve Çanakkale) yeniden olumsuz şartların yaşanmasına neden olabilir. Orta ve Doğu Akdeniz'in iç kesimlerinde beklenen kuvvetli yağış nedeniyle; Seyhan, Ceyhan ve Göksu nehirleri ile Manavgat çayında taşkınlara ve çevre yerleşim yörelerinde ani sel yaşanabilir.'' Yarın, yurdun kuzey, iç ve doğu bölgelerinde aralıklarla etkisini sürdürecek yağışların, Karadeniz bölge geneli, İç Anadolu'nun kuzeydoğusu (Ankara, Kırıkkale, Çankırı, Kırşehir, Yozgat ve Sivas), Doğu Anadolu'nun kuzeyi (Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır) ile Kocaeli, Sakarya ve Bilecik çevrelerinde kuvvetli olacağının tahmin edildiğini belirten Çağlar, kuvvetli yağışların neden olabileceği ani sel, su baskını, taşkın, toprak kayması, yıldırım düşmesi, ulaşımda aksamalar gibi olumsuz koşullara karşı dikkatli ve tedbirli olunmasını istedi. Çağlar, 14 Eylül Pazartesi günü; yağışlı havanın batı bölgelerde etkisini yitirmesinin beklendiğini, etkili yağışların aralıklı olarak Doğu Karadeniz kıyılarında (Giresun, Trabzon, Rize ve Hopa) sürmesinin öngörüldüğünü bildirdi. Bu arada, kimi merkezlerde dün geceden itibaren metrekareye düşen yağış miktarları şöyle: İstanbul-Kumköy 135, Şile 21, Göztepe 15, Muğla-Marmaris 156, Fethiye 62, Bodrum 60, Antalya-Derme 73, Finike 59, Merkez 40, Elmalı 37, Kaş 36, Kemer 27, Çanakkale-Gökçeada 40, Merkez 22, İzmir-36, Aydın-Söke 20, Didim 19, Kütahya-Tavşanlı 21, Simav 18, Afyon-Dinar 15, Denizli-Pamukkale 21, Bursa-M.Kemal Paşa 49, Tekirdağ-Malkara 81, Edirne-İpsala 50, Burdur-Tefenni 29, Isparta 18 kilogram. 564916 Suriye'de memurun yüzünü güldüren ödeme Esad, memurlara bir kereye mahsus olmak üzere maaşın yüzde 40'ı oranında ek ödeme yapılmasını öngören kararnameyi imzaladı. Ek ödemeden devletin yüzde 75 oranında ortak olduğu özel sektör çalışanları da faydalanabilecek. Suriye'de memur maaşları 300 ile 500 dolar (450-750 TL) arasında değişiyor.