601770
Gençlerbirliği Sivas'ı eli boş gönderdi
Turkcell Süper Lig'de Gençlerbirliği, Sivasspor'u 2-0 yendi. Stat: 19 Mayıs Hakemler: Aytekin Durmaz x, Alpaslan Dedeş xx, Serdar Diyadin xx Gençlerbirliği: Serdar xxx, Orhan xx, Radeljic xx, Aykut xxx, Murat xx, Tambwe x, Kerem (Dk. 46 Mustafa xxx), Cem Can x, Hurşit xxx (Dk. 80 Burhan x), Harbuzi xx (Dk. 87 Bilal ?), Kahe xxx Sivasspor: Petkoviç x, Uğur x, Murat Sözgelmez xx, Yasin xx, Hayrettin x, Musa x, İbrahim Dağaşan x, Cihan (Dk. 72 Agbetu x), Sezer (Dk. 46 Kamanan x), Erman xx, İbrahim Şahin (Dk. 76 Ersen Martin x) Goller: Dk. 58 Mustafa, Dk. 65 Kahe (Gençlerbirliği) Sarı kartlar: Dk. 20 Sezer, Dk. 46 Hayrettin, Dk. 54 İbrahim Dağaşan (Sivasspor), Dk. 26 Kerem, Dk. 71 Serdar, Dk. 77 Harbuzi (Gençlerbirliği) MAÇTAN DAKİKALAR 9. dakikada İbrahim Şahin, yaklaşık 35 metreden çok sert vurdu, kaleci Serdar güzel bir kurtarışla topu kornere çeldi. 22. dakikada Erman'ın sağ taraftan kullandığı serbest vuruşta, arka direkte Musa topu kafayla altıpas içindeki Uğur'a indirdi. Bu futbolcunun sert şutunda meşin yuvarlak kaleci Serdar'dan döndü. Dönen topa bu kez Yasin vurdu, ancak defansa çarpan meşin yuvarlak kornere gitti. 26. dakikada Hurşit sol taraftan getirdiği topu penaltı noktasına ortaladı. Defanstan seken topu ceza alanının hemen içinde bulan Kahe, pasını sağ kanattaki Tambwe'ye aktardı. Bu futbolcunun sağ çarpazdan attığı sert şutta kaleci Petkoviç güzel bir kurtarışla topu kornere çelmeyi başardı. 45 1. dakikada ceza yayı sağ çaprazında topla buluşan Orhan'ın plase vuruşunda meşin yuvarlak az farkla auta çıktı. Karşılaşmanın ilk yarısı golsüz eşitlikle sona erdi. 49. dakikada Mustafa'nın pasıyla uzak direkte topla buluşan Hurşit'in cılız vuruşunda top yandan auta çıktı. 50. dakikada Harbuzi'nin pasıyla hareketlenen ve ceza alanı sağ çaprazında topla buluşan Mustafa'nın sert şutunda meşin yuvarlak yandan dışarı gitti. 58. dakikada gelişen Gençlerbirliği atağında Kahe, rakip ceza alanı içinde, aut çizgisinden kaptığı topu penaltı noktası üzerindeki Mustafa'ya aktardı. Mustafa bekletmeden düzgün bir vuruşla topu ağlarla buluşturdu: 1-0 65. dakikada Hurşit'in pasıyla ceza alanı içinde buluşan Kahe, üzerine gelen kaleci Petkoviç ve defans elemanlarının arasından topu aşırtma bir vuruşla filelere gönderdi: 2-0 84. dakikada Erman'ın sağ kanattan kullandığı köşe atışında ceza alanı içinde oluşan karambolde topu önünde bulan Ersen Martin'in dokunduğu meşin yuvarlak az farkla yandan dışarı çıktı. 86. dakikada Mustafa, Tambwe ve Kahe paslaşmasında son olarak Kahe'nin yaptığı kafa vuruşunda, top kaleci Petkoviç'te kaldı. Karşılaşma, Gençlerbirliği'nin 2-0 üstünlüğüyle tamamlandı.
601035
İzzetbegoviç'e Bosna'yı yaşatma sözü
Boşnak partileri arasında da son birkaç yıldır had safhaya çıkmış durumda. Seçimlere bir yıl kalması ise işin tuzu biberi. Var olanlar yetmezmiş gibi yeni bir Boşnak partisi de arz-ı endam eylemiş... Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu iki günlük Saraybosna temaslarında bu soğuk havayı dağıtmaya çalışıyor. Mimar Sinan'ın eserlerinden olan Osmanlı mirası Gazi Hüsrev Bey Camii'ndeki (1531) cuma namazında imamın hutbede Davutoğlu ve Türk heyetine Türkçe 'hoş geldiniz' demesiyle ısınmaya başlayan hava bakanın, Cumhurbaşkanlığı Konseyi'nin Boşnak üyesi Haris Slaydziç, SDP lideri Zlatko Lagumdzija ve SDA lideri Süleyman Tihiç ile yaptığı görüşmelerde devam ediyor. Davutoğlu'nun Boşnak liderlere mesajı açık: Bosna'da düzen yeniden şekillendiriliyor. Gün seçim kaygısıyla didişme zamanı değil, milli menfaatiniz etrafında birleşme zamanı. Aksi halde katliama maruz kalan Boşnakları adeta cezalandıran Dayton düzeninden daha geri bir durumla karşı karşıya kalınabilir. Bunları vurgulayan bakan, Boşnak liderleri ülkenin geleceği konusunda belli prensipler etrafında buluşturmaya çalışıyor. Bu, Boşnakların ABD ve AB tarafından sunulan yeni plana cevapları açısından çok önemli. Söz konusu planda devlet mülklerinin ne olacağı ve Sırpların sistemi tıkamak için kullandıkları oylama sistemi gibi iki kritik mesele var. Davutoğlu, bir görüşme yetmemiş olacak ki, akşam Slaydziç ile yeniden bir araya geliyor. Bakan, Türkiye'nin tutumunu önceki akşam görüştüğü Bosna'daki Uluslararası Yüksek Temsilci Avusturyalı diplomat Valentin Inzko'ya dün sabah bu kez Amerikalı temsilcinin de hazır bulunduğu ortamda açıkça iletiyor. Temaslar sadece siyasi liderlerle sınırlı değil. Önceki akşam Bal-Med ve TİKA tarafından organize edilen Balkanlar'da Türk Dil Politikası adlı konferansta da aynı mesajı salonu dolduran kalabalık Boşnak vatandaşlara veriyor. Davutoğlu'nun Balkanlar ve bilhassa Bosna'ya özel bir ilgisi var. Bu, kendisinin Malezya'da öğretim üyesi olduğu 1990'lı yılların başında kanlı savaş devam ederken Kuala Lumpur'a eğitim için Boşnak öğrencileri aldırttığı döneme kadar uzanıyor. Onlardan bazıları şimdi devlet kademelerinde görevli. Bakan dönemde, savaşta ailelerini kaybeden Boşnak öğrencilere haber verme gibi zor bir görevi dahi üstlenmiş. Bakan, ziyaretinin ikinci gününde Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'e vefa için mezarını ziyaret ediyor. Bakan, ardından geçtiği İzzetbegoviç Mü-zesi'ni gezdikten sonra buradaki şeref defterine şu anlamlı cümleleri yazıyor: "İnsanlık onurunu ayakta tutan büyük lider. Ebedi istirahatgahında rahat uyu. Emanetlerini korumaya kararlıyız. Kurmuş olduğun Bosna Hersek devleti ebediyete kadar yaşayacaktır. Türk halkı her zaman emanetine sahip çıkacaktır.'' Davutoğlu deftere yazdıklarını uygulamaya koyarcasına, müzenin yarım kalan inşaatının tamamlanması için 50 bin Euro'luk katkı talimatı veriyor. Türkiye'nin Bosna ile bağı sadece Davu-toğlu'nun kişisel tecrübeleriyle sınırlı değil kuşkusuz. Türkiye'de Bosna Hersek'tekinden fazla Boşnak yaşıyor. Bakan bu durumu son günlerde bir araya geldiği ABD Başkanı Hillary Clinton'dan AB Dönem Başkanı İsveç'in dışişleri bakanı Carl Bildt ve diğer Batılı muhataplarına açıkça ileterek Türkiye'nin Bosna denkleminden asla dışlanamayacağını iletiyor. Türk müteşebbislerin açmış olduğu okullar ve üniversitelerin yanı sıra dün bakanın bizzat açtığı Yunus Emre Türk Kültür Merkezi de bu mesajı açıkça veriyor ilgililerine.
601041
PKK yarın ‘giriş’ yapıyor
yarın ‘giriş’ yapıyor 1999’da gelen PKK’lılar böyle gözaltına alınmıştı. Öcalan’ın çağrısıyla üç ayrı grup ’lıdan ikisi yarın ’ye ‘barış’ için giriş yapacak, konvoyla karşılanacak ’ın çağrısı üzerine “iyi niyet” göstergesi olarak tarafından ’ye gönderilecek olan ayrı “barış grubu”ndan ikisi yarın Türkiye’ye giriş yapacak. eşbaşkanları DTP’li milletvekilleri, belediye başkanları, ve çok sayıda temsilcisinin de bulunduğu kalabalık tarafından karşılanacak olan grup, ’ya “barış yürüyüşü” yapmayı planlıyor. ile Mahmur kampılarından yola çıkacak olan iki grup, Dohuk’ta buluşup Türkiye’ye birlikte giriş yapacak. Karşılama törenine 1999’da Öcalan’ın çağrısı üzerine “Kürt sorununun çözümü” için Türkiye’ye giriş yapan 1. ve 2. barış grubu üyeleri de katılacak. ’den yola çıkacak olan araç konvoyu, üzerinden ’a geçecek ve burada kalabalık gruplar tarafından karşılanacak. Grup daha sonra havayoluyla Ankara’ya geçecek. Gelenlerin gözaltına alınma olasılığına karşı ve Diyarbakır Barosu’ndan 20’yi aşkın avukat Habur ’nda bekleyecek. Eyleme katılmayanlardan seçildi Kandil ve Mahmur gruplarının ardından ’dan gelecek üçüncü barış grubunun üzerinden Türkiye’ye giriş yapması bekleniyor. Özellikle Kandil ve Avrupa’dan gelecek gruplarda yer alacak örgüt üyelerinin Türkiye’de haklarında arama kararı olmayan ve eylemlere katılmayanlardan seçildiği bildirildi. Mahmur’dan gelecek grup içinde yer almak için kamptan 400 kişinin başvurduğu öğrenildi. Bu kişiler arasından genç ve öğrencilerden 20-25 kişinin seçildiği, tamamının vatandaşı olduğu öğrenildi. Grup, Cumhurbaşkanlığı, ve Meclis Başkanlığı’na yazılan mektupları, sınırda kendilerini karşılayacak olan yetkililere verecek. Grubun taleplerini içeren bir dosyanın da yetkililere sunulması bekleniyor. 1999’da da gelmişlerdi Daha önce cezalandırılmışlardı: Öcalan’ın ’dan Türkiye’ye getirildikten sonra Ağustos 1999’da yaptığı çağrı üzerine PKK’nın, silahlı güçlerini Kuzey ’a çekmesi ardından bir grup örgüt mensubunun Türkiye’ye gelmesini istemişti.1 Ekim 1999’da örgüt yöneticilerinden Ali Sapan, Seydi Fırat, M. Şirin Tunç, İsmet Baycan, Sohbet Şen, Yüksel Genç, Yaşar Temur ve Gülten Uçar’dan oluşturulan “1. Barış ve Demokratik Çözüm Grubu”, ’den Türkiye’ye giriş yapmıştı. Gruptakiler daha sonra yargılandı ve çeşitli cezalara çarptırıldı. 2. grup adına Haydar Ergül, Ali Şükran Aktaş, Aygül Bidav, İmam Canpolat, Yusuf Kıyak, Aysel Doğan, Hacı Çelik ve Dilek Kurt 29 Ekim 1999’da ’nın başkenti ’dan havayoluyla Türkiye’ye geldikten sonra tutuklandı. Bu kişilerden Ergül ve Çelik halen Kandıra Tipi ’nde. DTP: Onlar barış elçisi DTP eşbaşkanları Türk ve Ayna yaptıkları ortak açıklamada, “teslim olmaya gelen PKK’lıların,” Kürtlerin barış ve çözüm konusundaki kararlılığının göstergesi olduğunu belirterek, “Barış elçilerine gösterilecek yaklaşım, aynı zamanda devletin ve hükümetin çözüm sürecine yaklaşımını ve bu konudaki samimiyetini ortaya koyacaktır. Eğer sürece olumlu yaklaşılır ve cesur adımlar atılırsa Türkiye’nin önü açılacaktır. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki Türkiye, bu süreçten demokrasisini ve barışını güçlendirerek çıkacaktır” dedi. Türk: Zayıflık değil DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, ’na yaptığı açıklamada ise, bu girişimin 1999’daki gibi “zayıflık” göstergesi olarak değerlendirilmesi halinde ülke açısından büyük kayıp olacağını belirterek, “Bu gruplara gösterilecek tutum bundan sonraki süreci belirleyecektir. Bu bir fırsattır. Bunu görmemiz lazım” dedi. Başbakan ’ın, eyleme karışmamış PKK üyelerine yaptığı çağrıda, etkin pişmanlık yasasını düzenleyen 221. maddeyi anımsatmasına tepki gösteren Türk, gelen gruplara çalışma yapması için uygun bir ortam sağlanmasını istedi.
601451
Ligde görünüm
Ligde görünüm Turkcell Süper Lig'de sezonun 9. hafta maçlarına dün akşam oynanan karşılaşmalarla devam edilirken, Bursaspor, deplasmanda Denizlispor'u yendi. Günün son maçında ise Beşiktaş, kişi kaldığı maçta Kasımpaşa'yı yenerek puanını 15'e çıkardı. 9. haftada oynanan maçlarda alınan sonuçlar, bugünün programı ve son puan durumu ile 10. haftanın programı şöyle: TOPLU SONUÇLAR Ankaraspor Eskişehirspor: Denizlispor Bursaspor: Beşiktaş Kasımpaşa: Bugün 15.00 İstanbul Büyükşehir Belediye Manisaspor 15.00 Gençlerbirliği Sivasspor 15.00 Kayserispor Ankaragücü 16.00 Gaziantepspor Fenerbahçe 18.00 Antalyaspor Diyarbakırspor 20.00 Galatasaray Trabzonspor PUAN DURUMU TAKIMLAR 1. Fenerbahçe 17 24 14 2. Galatasaray 21 19 12 3. Bursaspor 18 19 4. Eskişehirspor 14 16 5. Kayserispor 10 15 6. Beşiktaş 15 7. Gençlerbirliği 13 13 8. Trabzonspor 15 12 9- İstanbul B. Bld. 11 12 12 -1 10. Manisaspor 10 11. Ankaragücü 12 10 12. Gaziantepspor 10 10 13. Antalyaspor 11 -5 14- Diyarbakırspor 13 -5 15. Denizlispor 15 -7 16. Sivasspor 15 -9 17. Kasımpaşa 17 -10 18. Ankaraspor 27 -27 HAFTANIN PROGRAMI 21 Ekim Çarşamba 21.45 Wolfsburg (Almanya) Beşiktaş (Şampiyonlar Ligi Grubu 3. maçı) 22 Ekim Perşembe 20.00 Steaua Bükreş (Romanya) Fenerbahçe (UEFA Avrupa Ligi) 22.05 Galatasaray Dinamo Bükreş (Romanya) (UEFA Avrupa Ligi) TURKCELL SÜPER LİG 10. HAFTA 23 Ekim Cuma 20.00 Trabzonspor Kayserispor (Hüseyin Avni Aker) 24 Ekim Cumartesi 16.00 Bursaspor İstanbul Büyükşehir Belediyespor (Bursa Atatürk) 20.00 Eskişehirspor Beşiktaş (Eskişehir Atatürk) 25 Ekim Pazar 15.00 Sivasspor Gaziantepspor (Sivas Eylül) 15.00 Manisaspor Antalyaspor (Manisa 19 Mayıs) 15.00 Kasımpaşa Denizlispor (Recep Tayyip Erdoğan) 15.00 Diyarbakırspor Gençlerbirliği (Diyarbakır Atatürk) 20.00 Fenerbahçe Galatasaray (Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu)
601406
Maratonda Etiyopyalı Roba birinci oldu
Maratonda Etiyopyalı Roba birinci oldu 31. Kıtalararası İstanbul Avrasya Maratonu'nu erkeklerde Etiyopyalı Kasime Adilo Roba kazandı. Sultanahmet Meydanı'nda sona eren yarışta Roba 2.12.14'lük derecesiyle ilk sırayı alırken, ikinciliği 2.12.54'lük derecesiyle Katarlı Faisal Bader Shebto, üçüncü sırayı ise 2.13.32 ile Kenyalı Joseph Kahugu elde etti. Maratonda bayanlarda ise Bizunesh Urgesa 2.32.45'lik derecesiyle birinci oldu. "İstanbul Koşuyor" sloganıyla bu yıl 31'incisi gerçekleştirilen Kıtalararası Avrasya Maratonu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın verdiği startla başladı. Boğaziçi Köprüsü Anadolu yakası ayağının 800 metre üst bölümünden başlayan maraton ile 15 kilometrelik koşunun startını Başkan Kadir Topbaş verdi. Maratona Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Nafiz Özak başta olmak üzere İstanbul Valisi Muammer Güler ve Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ile yerli ve yabancı bin atlet ile halk koşusu bir araya gelen binlerce kişi katıldı. Yerli ve yabancı atletler, startın verilmesi ile birlikte 15 kilometrelik yarışta mücadele verdi. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sporcular ayakkabılarına takılan çiple yarıştı. Avrasya Maratonu'nun halk koşusu ise Altunizade Köprüsü'nden verilen startla gerçekleştirildi. Başlangıç işaretinin verilmesiyle birlikte vatandaşlar büyük bir coşkuyla yarışa başladı. Bu yıl çip uygulaması ilk kez halk koşusunda da yer aldı. Yarışta dereceye girecek olanlar toplamda milyon doları paylaşacak. Bayan ve erkek kategorilerinde ipi göğüsleyecek atletin 50 bin dolar alacağı maratonda, bir Türk sporcunun şampiyon olması halinde alacağı ödül miktarı ise 100 bin dolara çıkacak. Öte yandan maraton nedeniyle atletlerin geçeceği yollar saat 07.30 itibari ile trafiğe kapatıldı. Maratona ve halk koşuna katılmak isteyenler ise göğüs numaralarını gösterip İETT, Metro, Deniz otobüsleri ve Şehir Hatları vapurlarına ücretsiz binebilme hakkı tanındı. Bu arada Avrasya Maratonu'nun yapıldığı esnada bir kişi kendisini Boğaziçi Köprüsü'nden atarak intihar etti. Avrasya Maratonu'nun halk koşusu bölümünde Boğaziçi Köprüsü'nde intihar gerçekleşti. 10:00 sularında üzerindeki giyeceklerin bir kısmını çıkartan şahıs, kendisini Boğaziçi Köprüsü'nden attı.
601503
'Gelecekten gelen insan müdahalesi' iddiası
Hakkında en fazla komplo teorisi üretilen konulardan biri olan CERN’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı ile ilgili bugüne kadar bir çok iddia ortaya atıldı. Bir diğer adı “Tanrı parçacığı” olan Higgs parçacığı üretmek için çalıştırılacak olan Hadron’un, dünyayı yutacak bir karadelik yaratacağı, zaman yolculuğuna neden olarak gelecekten insanların gelmesine neden olacağı bunlardan bazılarıydı. Dünyanın merakla beklediği gün, Eylül 2008’di. Büyük Hadron Çarpıştırıcısı, dünyanın gözleri önünde deneyine başladı. Ancak deney, mıknatıslarda gerçekleşen bir arıza nedeniyle durduruldu. milyar dolar harcanan ve 15 yıl süren araştırmalar, ertelendi. Daha sonra CERN’den yapılan açıklamada deneyin Aralık ayında yapılacağı söylendi. CERN uzmanları, Tanrı parçacığını bulmalarına engel olan arızayı arayadursun, dünyanın en önemli iki fizikçisinin, ortaya attığı bir iddia, bilim dünyasını karıştırdı ve internetteki komplo teorileri sitelerinde büyük heyecan yarattı. Kopenhag’daki Niels Bohr Enstitüsü uzmanı Holger Bech Nielsen ve Kyoto’daki Yukawa Fizik Teorisi Enstitüsü’nden Masao Ninomiya tarafından kaleme alınan iki makalede, Hadron deneyinin gelecekteki bazı insanlar tarafından bilerek sabote edildiği öne sürüldü. Önce fizik sitesi arXiv.org sonra da New York Times gazetesinde yer alan “Büyük Hadron Çarpıştırıcı’na Gelecekten Bir Etki” ve “LHC’nin Üzerindeki Gelecek Etkisi” adlı iki makale yazan uzmanlar, şunları söyledi: “Higgs parçasının elde edilmesi, belki de dünyamız ve doğamız için yıkıcı bir etki yaratacak. Belki de gelecekte yapılan bir etki veya müdahale ile bunun önüne geçiliyor. Tıpkı, dedesine gençliğinde otobüs çarpmasını engellemek için gelecekten gelen bir torun gibi”. Nielsen ve Ninomiya, teorilerine kanıt olarak da 1993’te Higgs parçacığını bulmak için ABD’de yapılan deneyi gösterdi. EL KADİDE ŞÜPHESİ United States Superconducting Supercollider’daki deney de milyarlarca dolar harcandıktan sonra iptal edilmişti. Yazarlar, bilim ne kadar ilerlese de Higgs parçacığı deneylerinin sorunla karşılaşacağını, bunun da gelecekteki müdahaleler yüzünden olduğunu söyledi. İddiaların, bu hafta CERN’de El Kaide bağlantılı bir Fransız araştırmacının bulunmasıyla aynı zamana gelmesi, internetteki komplo teorilerini artırdı. Bugün 2009-10-18 15:34:30 Zaman içinde değişik boyutlara ve galaksilere giderek bir çokşeyi değiştiriyoruz... Bizler alemlerin rabbi yüce ALLAH celle celâluh için çalışır ve yaşarız...Yaptığımız yapacağımız herşey alemlerin rabbi yüce ALLAH celle celâluh içindir...Saygılarımızla... imza: yüce ALLAH celle celâluh un herzaman ona muhtaç aciz, çaresiz itaatkar ve ona her zaman, galaksi ve boyutta hamd ve şükür eden kulları...
601149
MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE Din Şûrası
IV. Din Şûrası geçtiğimiz hafta Ankara'da toplandı. Diyanet İşleri Başkanlığı din şûrasını beş yılda bir topluyor ve dinî konularda uzman birikimini kayda geçiriyor. Bu seferki şûranın konusu "din ve toplum" başlığını taşıyordu. Gerilimli laiklik tartışmaları gündemde olmayınca bu tür toplantıların magazin boyutu azalıyor; öbür taraftan daha sakin ve sağduyulu derin müzakereler yürütülüyor. Aslında dini bireyin vicdanı ile sınırlamaya çalışan günümüz laik dünyasında "din ve toplum" başlığı kışkırtıcı. Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, açılış konuşmasında bu başlığın sunduğu çerçeveyi alabildiğine genişletti: "Bu çağın önümüze çıkardığı sorunlar karşısında, dinin, aidiyetimizi besleyen bir referans alanı olarak bugün bize ne gibi alanlar açtığı, sorunlarımızın çözümü noktasında ne gibi önerilere sahip olduğu konusunda çok derin okumalara, çok derin analizlere ihtiyacımız var." Diyanet İşleri Başkanı'nın koyduğu çerçeve, dinin toplumsal olarak sunduğu imkânların, fırsatların ve getirdiği çözümlerin belki tarihsel olarak kendini kanıtlamış olan gücüne dair. Nitekim şûra boyunca ele alınan "toplumsal" nitelikli sorunlar üzerinden yürütülen eleştiriler ve dinin bu sorunlara yönelik çözüm potansiyeli bu çerçevenin genişliği hakkında bir fikir veriyor. Dinin toplumsal olgu olarak nesneleştirilmesi, din üzerinden toplumun çözümlenmesi ile, dinin toplumu organize etme ve toplumsal hayatı denge içinde sürdürme yeteneği birbirinden farklı iki sosyolojik boyut. "Din ve Toplum" başlığı altında din alimleri dinin toplumsal sorunları çözme yeteneği konusunda sunduğu imkânları öne çıkartıyorlar. Büyük sorunlar üzerinde kafa yormayı, büyük sorunları çözecek iddialı çözümler peşinde koşmayı seviyoruz. Büyük düşünmek ve büyük işlerle uğraşmak, sorunlarımızı çözmese bile gündelik hayatın zorluklarından sıyrılmamızı sağlıyor. Halbuki büyük sorunların tamamı, gündelik hayat içinde karşımıza çıkan küçük sorunların sistemli hale gelmesinin sonucu. Toplum gelişip değiştikçe bu sorunlar da nitelik değiştiriyor. Bireyin toplumla ilişkilerinde ruh sağlığını koruyacak yeni dengelere, yeni çözümlere ihtiyaç duyuluyor. Aksi takdirde toplumun zıvanadan çıktığı duygusuna kapılıyoruz. Gazetelerin üçüncü sayfaları aracılığıyla topluma yayılan bir ahlakî erozyon var. Cinsel suçlarda artışlar, akıl almaz vahşi cinayetler ve intihar vak'aları bir toplumsal rahatsızlığı işaret ediyor. Bu üçüncü sayfa haberleri aracılığıyla yayılan anormalliğin ahlakî muhasebesini kimse yapmıyor. Din Şûrası, çok sayıda ve giderek artan küçük sorunlarla, az sayıdaki büyük sorun arasında hem bağlantı kuruyor hem de çözümleri gösteriyor. Bu bağlantıyı oluşturmamız ve sebep sonuç ilişkisini doğru kurmamız gerekiyor. KADER Başkanı'nın geçenlerde Güneydoğu bölgesinde aile içi cinsel istismarlarla ilgili verdiği rakamlar, iddialı açılım tartışmaları arasında kayboldu gitti. Bireylerin dünyasında bozulan dengelerin, sağa sola yayılan hastalıkların toplumun bütünü üzerindeki maliyeti üzerinde yeniden düşünmemiz lâzım. Küçük sorunların önümüze yığdığı büyük sorunlara dikkatleri çekerek işe başlamalıyız. Diyanet, "Din ve Toplum" başlığı altında alkol ve uyuşturucu ile mücadele, cinsel istismar suçlarının ve aile içi şiddetin önlenmesi gibi konularda din adamlarına öncü roller veriyor. Din adamlarının üstleneceği bu rollere toplumun şiddetle ihtiyacı var. Dinin, toplumsal sorunları çözme gücünü büyük bir özgüvenle yeniden keşfetmeden ve devreye sokmadan büyüyen bu toplumsal patoloji ile baş etmek mümkün değil. Dinin toplumsal boyutunu, kısır laiklik tartışmalarından uzakta tartışınca toplumsal sorunlara yönelik çözüm potansiyelimiz kendiliğinden artıyor.
600732
Motorine kuruş'luk zam
AA muhabirinin belirlemelerine göre, kırsal motorinin perakende satış fiyatı 2,57 liradan 2,63 liraya, motorinin litre fiyatı ise 2,70 liradan 2,76 liraya yükseltildi. Akaryakıt ürünlerinin perakende satış fiyatları, dağıtım firmalarına ve şehirlere göre çok küçük tutarda farklılık gösterebiliyor.
601100
Hasankeyf Festivali'nde tarih ile sanat buluştu
Yunanistan'da geçirdiği kalp krizi sonucu Ağustos'ta yaşamını yitiren Ermeni asıllı Kürt sanatçı Aram Tigran'ın adının verildiği parkın açılışı ile 16 Ekim'de başlayan Batman Hasankeyf Kültür Sanat Festivali, Hasankeyf'te devam etti. Köprübaşında Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi tarafından gerçekleştirilen "Bir çığlık bir yüz ile Antik kentte destek verelim" etkinliği ile başlayan festival programı. Hasankeyf karakalem sergisi ile devam etti. Daha sonra Kesme köprü köyünden start alan Kelekler (İlkel sal) Dicle'nin azgın suyunda yarıştı. Dicle boyunca kıyıda bekleyen vatandaşların ilgi ile izlediği Kelek yarışı festivale ayrı bir renk kattı. Kelek yarışının ardından geleneksel kıyafetlerle yürüyüş düzenlendi. Geleneksel kıyafetler giyen gruplar def eşliğinde Kesme köprü köyünden Hasankeyf'e kadar yürüdü. Donkişot'un Hasankeyf'i kötülüklere karşı efsunlamasının ardından Tunceli'den gelen grup halk oyunları gösterisi sundu. Arsen Paladov Tiyatro Grubunun Kürtçe olarak sahnelediği Xewna Bajereki (Bir şehrin rüyası) adlı tiyatro oyunu oldukça yoğun ilgi gördü. Belediye Başkanı Nejdet Atalay ve davetli konukların halkı selamlamasının ardından Kelek yarışında dereceye giren yarışmacılara ödülleri verildi. Gece ise Sanatçılar Mehmet Akbaş ve Mikail Aslan köprübaşında bir konser verdi. Hareketli parçalar eşliğinde halat çeken binlerce kişi gece geç saatlere kadar eğlendi. Batman Merkez, Kozluk Gercüş ve Hasankeyf ilçelerinde geniş bir alanda sanatın renginde düzenlenen festival etkinlikleri Pazar akşamı Şeval Sam'ın vereceği kapanış konseri ile sona erecek. Üç gün süren festival programında, sinema, tiyatro, resim, müzik, panel, fotoğraf, açılış, şiir dinletisi, halkoyunları gibi sanat dallarında yaklaşık 60 etkinlik düzenlendi.
601179
Öcalan, PKK’nın Türkiye sınırları dışına çıkması için de düğmeye basmalı!
Kandil Dağı’ndan, Kuzey Irak’ta Türkiye Kürtlerinin yaşadığı Mahmur Kampı’ndan ve Avrupa’dan... İlk grubun yarın Türkiye-Irak sınırına, Silopi’ye gelmesi bekleniyor. Nedir bu ‘Barış grupları’? En kısa yanıt: PKK’lılar... Niye geliyorlar? Kendilerinin de ‘barış’tan yana olduklarını ve bu açıdan iyi niyet taşıdıklarını göstermek, ama aynı zamanda Kürt açılımı konusunda hükümeti, Ankara’yı sınamak için... Bütün bu gelişmeleri, Ahmet Türk’le birlikte DTP’nin eş Genel Başkanlığını yapan Emine Ayna’dan cuma günü öğleden sonra ayrıntılı olarak dinledim. Önce sorular belirdi kafamda. Aceleye getirilen bir şeyler mi söz konusuydu? Ters tepebilir miydi? Barışa hizmet derken ortalık karışabilir miydi? Olmadık provokasyonlara yol açılabilir miydi? Bu sorular hala geçerli. Öncelikle belirtmek istiyorum. Böyle bir girişimin fazlasıyla sabır ve uzun zaman gerektiren ‘demokratik açılım’a zarar vermesini engellemek lazım. Bu bir güncel sorumluluktur. Bir başka soru şu: ‘Barış grupları’yla ilgili girişim sadece İmralı-Kandil ekseninde mi yapıldı? Yoksa Ankara-Bağdat-Erbil üçgeni de işin içinde var mıydı? Bir başka deyişle: Barış gruplarıyla ilgili senaryo daha önce kapalı kapılar arkasında, daha geniş çevrede mi oluşturuldu? Bu ihtimalin ağır bastığı söylenebilir. Üç günlük Irak gezimiz sırasında, çok somut olmasa da buna dair bazı izlenimler edindik. Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin Türkiye’yle ilişkilerdeki ‘yepyeni bir ruh’tan söz etmesi, perde arkasındaki yoğun çabaları belirtmesi, Irak Kürdistan Yönetimi’nin halef selef Başbakanları Barham Salih’le Necirvan Barzani’nin PKK’nın dağdan inmesiyle ilgili olarak bazı gelgitlere üstü örtülü dille değinmeleri, Başbakan Erdoğan’ın Bağdat’tan Ankara’ya dönüş yolundaki bazı imalı sözleri, bütün bunlar bir araya getirildiğinde ‘Barış grupları’yla ilgili olarak bir senaryo akla gelebiliyor. Ama demin belirttiğim gibi, madem ‘Barış grupları’ yola çıkıyor, zaman bu girişimin ‘demokratik açılım’a, Türkiye’yle birlikte bölgede yavaş yavaş da olsa işlemeye başlayan ‘barış süreci’nin ruhuna zarar vermesinden kararlılıkla sakınmak gerekiyor. Bu sorumluluğu ilgili tüm tarafların hissetmesi şart, yoksa yazık olur. Bir başka noktaya gelince... 1999 yılında da ‘Barış Grupları’ gelmişti Türkiye’ye. zamanda düğmeye Öcalan basmıştı İmralı’da. Fakat on yıl önce Öcalan, PKK’lılara bir talimat daha vermişti: Ellerinizi tetikten çekin! Sınır dışına çıkın! Öcalan’dan PKK’ya bu defa böyle bir talimat yok. Biliyorum, buna karşılık söylenecek olanı: “Biz durduk, tek taraflı ateşkes ilanımız sürüyor. Biz elimizi tetikten çektik ama askeri operasyonlar durmuş değil.” Yine denilecek ki: “Türkiye sınırlarının dışına çıkalım. İyi güzel ama 1999’da dışarıya çıkarken asker üstümüze geldi, 500 civarında kaybımız oldu. Bu sefer önce güvence verilsin, biz çekilirken üstümüze operasyon yapılmayacağına dair...” Evet, kulak verilmesi gerekiyor bu seslere de... Benim son olarak özellikle belirtmek istediğim üç nokta var. İlki, dağdan ölüm haberlerinin gelmediği, yani silahların sustuğu bir ortamın sağlanması... İkincisi, benim barış süreci diye tarif etmeyi sevdiğim açılımın bugünden yarına sona ermeyeceği, kesinlikle zaman ve sabıra ihtiyaç gösterdiği... Üçüncüsü, ‘Barış Grupları’ için düğmeye basan Öcalan’ın aynı zamanda PKK’nın Türkiye sınırlarının dışına çıkması için de bir talimat vermesi... İyi pazarlar! Hasan CEMAL
600927
Bursa 'Sağlam' gidiyor
Bursa 'Sağlam' gidiyor Yeşil-beyazlılar, deplasmanda Denizlispor'u yenerek ligde üst üste 4. galibiyetini aldı. Angelov'un ayağından yediği golle yenik duruma düşen Bursaspor, Turgay ve Batalla ile karşılık verdi. Roberts maça denge getirdi. Uzatmalarda sahneye çıkan Zapatocny son sözü söyledi. Denizlispor'da Çağlar Birinci, Bursaspor karşısında vasat bir oyun ortaya koydu. Bursa'da ise Ali Tandoğan, sağ kanattan bindirmeleriyle takımının hücumuna büyük destek verdi. Turkcell Süper Lig'de Bursaspor, deplasmanda büyük çekişmeye sahne olan maçta Denizlispor'u son dakika golüyle Denizlispor'u 3-2 mağlup ederek üst üste 4. galibiyeti aldı. 11. dakikada Bursasporlu Ivan'ın Denizlispor ceza sahası dışından attığı şutta topu kaleci Özden kontrol etti. 13. dakikada Güray'ın sol kanattan ceza alanına gönderdiği topa dokunan Angelov, Denizlispor'u öne geçirdi: 1-0. 15. dakikadaki Bursaspor atağında, Batalla'nın ortaladığı topa iyi yükselen Turgay'ın ceza alanı içinde yaptığı kafa vuruşunda, kaleci Özden topu kontrol etmeyi başardı. 43. dakikada Bursaspor'un beraberlik golü geldi. Savunma oyuncularının geri pasında topu ayağıyla kontrol eden kaleci Özden, pres yapan Turgay'a çalım atmak istedi. Turgay, kaleci Özden'den kaptığı topu boş kaleye gönderdi: 1-1. SON SÖZÜ ZAPATOCNY SÖYLEDİ İkinci yarıya hızlı başlayan Bursaspor, aradığı gole 62. dakikada ulaştı. Bu dakikada Volkan'ın pasında Batalla boş kaleye gönderdi: 1-2. 73. dakikada Turgay'ı ceza alanı dışında düşüren Koffi, son adam kuralından kırmızı kartla oyun dışı kalınca Denizlispor sahada 10 kişi kaldı. Bu dakikada kazanılan serbest vuruşta Batalla'nın vuruşu üst direkten dışarı gitti. 75. dakikada ani gelişen bir Denizlispor atağında, topu önünde bulan Roberts, ceza alanı dışında yaptığı düzgün bir vuruşla maça denge getirdi: 2-2. Bursaspor, bu golden sonra oyunu rakip alana yıkan ve atak üstüne atak geliştirdi. 90+2'de ceza alanı içinde meydana gelen karambolde son ayak koyan Zapotocny Bursaspor'a galibiyeti getirdi: 2-3.
601125
Mehmet Gündem Pazar: Veda anı ve yeni yol…
Mehmet Gündem Veda anı ve yeni yol… Her yolun bir ömrü vardır. Yollar yürünür ve biter. Yolun uzunluğu ve yolcunun hızı görecelidir, bu biraz da yolun öteki yolcularına bağlıdır. Yollar yürümekle aşınır. Ama yoldan önce aşınan yollardaki insanlardır. Bir yol daha bitti. Bazen yol bizi bir yere ulaştırır, bazen de yol biter biz yürümeye devam ederiz. Bir yol biter bir yol başlar ve insan yürümeye devam eder. Tarz-ı hayatımızdır; yeni yollar bulmak ama esas ve asıl yoldan çıkmadan yaşamak… İnsan yoldan çıktığında, yolsuz kaldığında istemediği her şeye teslim olmaya başlar. Teslim olmaktansa; Sıradanlığa, duygusuzluğa, düşüncesizliğe, değersizliğe razı olmaktansa yol değiştirmek, eski yolu ve eski yolcularını orada bırakıp yeni bir yola çıkma cesaretini ortaya koymak tek yoldur. Yürüyüşümüzü bozmamalı yollar. Yol yorgunu ve düşkün olmaktan her zaman korkmuşumdur. Bilirim ki hakikatte bizi yollar yormaz, bizi ilişkiler, duruşlar, düşünceler, düşüncesizlikler, ilkesizlikler yorar. Gün gelir insan yolun artık kendisini taşıyamadığını ya da kendisinin yolu taşıyamayacağını hisseder. Bazen vicdanıma bir soru düşer; Acaba yol yürümesini bilmez halimle kaç kişiyi yoldan çıkarttım, yol kenarına ittim… Kaç kişiye yolları dar ettim… Peki kaç kişiyi yolda tuttum, tam düşerken el verdim. Kaç kişiye yürümenin adabını öğrettim… İnsan bir yolcudur, gelir ve gider. Bu geliş gidişte insan ne yolun sahibidir, ne de yoldakilerin. Ve ne yol senin sahibindir ne de yoldakiler... Her yolun bir kuralı olduğu gibi yolcuların da kuralı olmalı… Kurallar ihlal edildiğinde yollar ayrılmalı… Çünkü hak, hukuk ve vebal gibi bizi bağlayan kavramlar var… “Kuralsız” yolda kalmak yola da yolcuya da eziyettir. Vazgeçmek iyidir, vazgeçmek kurtuluştur çoğu zaman. Fakat bilirim yol yapmanın ne kadar da zor olduğunu. Yürünecek kadar cazip ve yürünecek kadar geniş yol yapmanın sabır gerektirdiğini... Her yolcu aynı zamanda bir yol yapıcı olmalıdır. Yollar gitmek için değil, kalmak için dizayn edilmelidir. Orada insan kaybolmamalı, aradığını bulmalıdır. Yol size yitmeyi ve kaybetmeyi öğretiyorsa ne yapacaksın ki… Bilirim yollar sorgulanmaz, yolcular sorgulanır, yollar yerinde durur, yolcular giderler, Bazı gidişler insanı yoldan çıkarır, bazı gidişler de insana yeni bir yol olur. Varsa insanın nasibi yoldan yola düşer. Ufukta beliren yolun şimdi tam başındayım ve ilk adımı yerde… Yazmak her zaman yaşamak anlamına gelmiyor. Yazmak yaşamayı derinleştirmiyorsa, yolu daha aydınlık ve daha geniş hale getirmiyorsa, hem siz hem de yol arkadaşlarınız yoruluyorlarsa, durmak, susmak, yazmamak, yürümemek daha iyidir. Yolun başında, “zamana direnen yazılar yazmak” ise niyetiniz, yolun şimdi sizi getirdiği yerde “direnç” kaybolmuşsa, tam vaktidir içinizi acıtan kararı almanın. Yazıdan vazgeçmek zor olsa da yeni bir yolculuk için kaçınılmazdır bu. Şimdi yol bitti, şimdi yazı bitti, şimdi veda… Karar verilmesi gibi dillendirilmesi de zordur “vedalaşma” gerçeğinin. ânın tespiti de öyle. İstenmese de sık yaşanan bir insanlık halidir o. İçinde çok şey barındırır. Her ayrılış önce duyguda belirir. Duygu derinleştikçe, düşüncede belirir. Ve nihayet sıra kaçınılmaz olarak söze geldiğinde yolculuk helâl, yola direnmek azap olur. Yolculuk ki, yaşadığın yerde kendini bırakmaktır bir miktar. Yolculuk ki, yaşadığın, güldüğün, ağladığın, koştuğun, durduğun, sevdiğin, sevildiğin, nefrete uğradığın, anladığın, anlamadığın, anlaşılmadığın, düşünceye daldığın, düşüncesizleştiğin, umursamazlıklara yelken açtığın, bencillikle özveri arasında gidip geldiğin yerden başını alıp gitmektir bir miktar. Yazmak bir işe yaramalı, yazı eğer yazanın hayatını etkilemiyorsa, yazarın hayatını kurtarmıyorsa, başka kimsenin işine yaramaz ki... Boş sözden, düşüncesiz düşüncelerden yoruldum. Kelimeler bana ait olmalı, cümleler önce beni sarsmalı, düşünceler beni sorgulamalı, Yol almak için yol vermek gerekir. Yolcular yorulsa da yollar devam ediyor. İnsan aşınsa da yolu aşındırmamalı, vicdanı buna direnmeli. Zordur yolun bittiğini ilan etmek… Belki de biten yol değil insandır. Her zaman zordur yola dayanmak… Durumu idrak etmek için yavaşlamak ve düşünmek gerek… İtiraf edeyim ki duygu ve düşüncede derinleşip yeni şeyler söyleyeceğim günün özlemini şimdiden duymaya başladım. Dilerim yol yakındır. Dilerim yolsuzluğun da bir ömrü vardır. Ey duyarlı okur; Bu yol dışarıda değil içeride, insanın içinde, derinliklerinde… Gözle gözükmez, söze gelmez, sadece hissedilir… Ey okur; İnsan “yol almak” için kendine “yol ikramı” da yapmalı değil mi… Yeri geldiğinde insan “yol hasretini” de tatmalı… Yolda olmak güzeldir… Yolcu olmak da öyledir. Gözlerimizin yolda olması da… Biz ömür boyu yollardayız. Bazen yol bizi tutar, bazen biz yolları tutarız. Değişmeyen gerçek yolların hep gözüktüğüdür. Her yol için yol yakındır. Yola ve yoldakilere selamlar… Ey okur, ey dostlar; Yaşanmışlığın hatırı vardır, bu yazı yaşanmışlığın hatırına… Selamsız gidilmez, helalleşmeden olmaz… İyi olmaya, iyinin yanında yer almaya çalıştım, kusurlarım elbette oldu. İstemeyerek de olsa incittiğim, kırdığım, üzdüğüm olmuştur. Bütün kalbimle herkesten özür, af ve helallik diliyorum… Size son bir yıla yayılmış eski bir yazı ile veda ettim. Ben yoldayım, siz kalın sağlıcakla
601925
İran, Pakistan sınır kapısını kapattı
Ketta'daki Pakistan polisinden Ekber Sancrani, İran'ın en az bir sınır geçiş noktasını kapattığını söyledi. İranlı yetkililerin sınırı kapatma konusunda bir neden göstermediğini belirten Sancrani, bunun saldırıyla ilgili olduğu tahmininde bulundu. Pakistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abdül Besit de İran'ın, saldırıyı üstlenen Cundullah örgütünün liderinin Pakistan'da olduğu iddiasını reddetti. Sözcü, terörizm tehdidini bertaraf etmek için mücadele verdiklerini hatırlattı. İran Resmi Haber Ajansı IRNA, saldırıyı Cundullah örgütünün üstlenmesinin ardından, İran'a yönelik saldırıları düzenleyen teröristlerin Pakistan'da üslendikleri iddialarıyla ilgili olarak, İran'ın Pakistan'ın Tahran'daki maslahatgüzarını çağırdığını bildirdi.
600950
Ünlü Afrika dansı topluluğu“Kankouran” ilk kez Türkiye'de, Koç Üniversitesi'nde
Ünlü Afrika dansı topluluğu“Kankouran” ilk kez Türkiye'de, Koç Üniversitesi'nde 1983'de Sanat Direktörü Assane Konte tarafından Washington DC'de kurulan ve Les Ballets Africans'dan sonra dünyanın 2. büyük Afrika Dansı grubu addedilen “KanKouran West African Dance Company”, en başarılı davulcu ve dansçısı ile beraber Sanat Direktörü Assane Konte'yi de içeren toplam kişilik ekibi ile 22 Ekim Perşembe günü 20:00'de Koç Üniversitesi Sevgi Gönül Kültür Merkezi'nde dans severler ile buluşacak.
601480
Ali Murat Güven: 'Güneşi Gördüm', yüzde 75 ihtimâlle Oscar'ı kazanacak
Ali Murat Güven 18 Ekim 2009 Pazar'Güneşi Gördüm', yüzde 75 ihtimâlle Oscar'ı kazanacak Türkiye'nin Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (popüler adıyla “Oscar”) ödüllerinin 2009 yılı “En İyi Yabancı Dilde Film” (Best Film in Foreign Language) dalındaki resmî aday adayını belirlemek üzere oluşturulan 13 kişilik ulusal jüri geçtiğimiz ayın sonlarında toplandı ve yapılan oylamaların ardından, yönetmenliğini Mahsun Kırmızıgül'ün üstlendiği “Güneşi Gördüm” adlı yapıtta karar kılındı. Ulusal jürinin kararını açıklamasından itibaren de sinema kamuoyu ikiye bölündü; anılan filmin aday gösterilmesini olumlu bulanlara göre sayıca daha fazla gibi görünen bir grup “bunun yanlış bir tercih olduğunu; ne Kırmızıgül'de ne de 'Güneş'i Gördüm'de böyle bir sanatsal potansiyel bulunmadığını” dillendiren muhalif yorumlar yapmaya başladı. zamandan beri de jürinin kararı çeşitli platformlarda hararetle tartışılıyor. Konunun buraya kadarki bölümünü zaten her ortalama sinemasever medya organlarından takip etmiş durumda… Benim bu bildik tartışmaya katkım biraz daha farklı bir cepheden olacak. Şimdi anlatacağım ayrıntıları nereden ve nasıl öğrendiğimi sormayın lütfen; yalnızca sözlerime kulak verin yeter… Sektörde geçirdiğim uzun yıllardan sonra, takdir edersiniz ki benim de kulağım yeteri kadar kesikleşmiş durumda… Ulusal jüri, Türkiye'nin 2009-Oscar adayını belirlemek üzere bir araya geldiğinde, bu topluluğun -sinema çevrelerinde saldırgan üslûbu, geçimsizliği ve kırıcılığıyla nâm yapmış- bir üyesinin masaya savurduğu ilk cümle şu oldu: “Adaylar arasında Atalay Taşdiken'in 'Kız Kardeşim'i, Mahsun Kırmızıgül'ün 'Güneşi Gördüm'ü, diğer tarafta da Çağan Irmak'ın 'Karanlıktakiler'i var. 'Karanlıktakiler' gibi bir film karşımızda dururken, bu toplantıda bana 'Kız Kardeşim' ve 'Güneşi Gördüm'ü savunacak olanların sinema bilgisinden kuşku duyarım! Oscar'a mutlaka 'Karanlıktakiler', hadi da olmazsa Derviş Zaim'in 'Nokta'sı gönderilmelidir. Seçelim bunlardan birini, olsun bitsin!” Bu aşırı özgüven yüklü cümlelerin sahibini, sektördeki bir çok insan gibi ben de hiç sevmem. Ki kendisini sevmemek için yalnızca genel değil, aynı zamanda özel nedenlerim de var ve bu durumu geçmiş bazı yazılarımda açık açık dile getirmişimdir. Ancak, kibirle kuşatılmış lüzumsuz bir tartışmaya girmemek için, mâlûm şahsın adını burada tekrar anmamayı uygun görüyorum. Öte yandan, çok fazla bıdı bıdı ederse de anarız olur biter! Bu sinema adamı, kendi sosyal çevresinde bile “sabır kredisi”ni nicedir tüketmiş olmasına karşın, her tarafı yapış yapış komplekse bulanmış muhafazakâr belediyecilerin ve “Bizden adam çıkmaz” felsefesine meftun İslâmcı allame takımının câmiâda düzenlenen irili ufaklı her sinema etkinliğine bayıla bayıla davet ettiği egzantrik bir simâdır. Kendisi, anılan etkinliklerin hepsine büyük bir keyifle katılır, ancak söz sırası ona geldiğinde de dindar yönetmenlere ve onların ortaya koyduğu ahlâkçı sinemaya alaycı bir dille hakaret eder. Yüzleri köseleye dönmüş durumdaki bazı tipler de onu pişkinlik içinde dinleyip, çıkışta kendisine bu “sıvama”nın ücretini zarf içinde takdim ederler. Velhasıl, kesintisiz biçimde her şeye muhalefet olmayı bir hayat tarzına dönüştürmüş olan mâlûm beyefendi, daha bismillah der demez Oscar jürisindekileri bu şekilde psikolojik baskı altına almaya, onların sinema bilgisini yapacakları tercihler üzerinden tartmaya kalkınca, jürinin pek çok üyesi böylesi bir yaklaşıma haklı olarak tepki gösterdi. dakikadan sonra da bütün oturumlara bu çiğ yaklaşımın gölgesi vuracaktı.. Adamımı yıllardır dikkatle gözlediğim ve artık çok iyi tanıdığım için benim açımdan hiç sürpriz olmayan bu çıkış kurul üyelerinin midesini fena hâlde bulandırmakla kalmadı, oyların da ciddi bir biçimde bölünmesine yol açtı. Sonuç itibarıyla “Güneşi Gördüm”, ancak 6'ncı turda ve Irmak'ın “Karanlıktakiler”ine karşı 7'ye gibi kılpayı bir oyla ipi göğüsledi. Cenab-ı Allah, karıştırıcıların iplerini her zaman ayaklarına dolar. Bu olayda da aynen böyle olmuş ve hesap -ne mutlu ki- tersine dönmüştür. Neden diye soracak olursanız… “Karanlıktakiler”, bundan iki hafta önce bu sayfada ayrıntılı olarak tanıtıp üzerinden 3,5 yıldız verdiğim nefis bir film; yönetmeninin kariyerinin zirvesini simgeleyecek kadar da başarılı… Ancak, kesinlikle Oscar adaylığına uygun bir yapım değil… Çünkü, yaklaşık 6000 Akademi üyesinin oy kullandığı Oscar ödüllerinde, jüriyi oluşturan Amerikan sinemacıları her yıl benzer türden hiç değilse 15-20 tane psikolojik gerilim örneği izliyorlar. Bu travmatik ana-oğul hikâyesinin, çok başarılı bir biçimde filme alınmış olmasının ötesinde onlar için hiç bir yenilikçi tarafı yok. Aile facialarına fazlasıyla alışkın bir toplum olarak, bırakın sinemayı, televizyon filmi olarak bile her hafta ekranlarda böylesi düzinelerce örnekle karşılaşmaktalar… Oysa, “Karanlıktakiler”, bizim sinemamız için taptaze ve öncü bir deneme. Çünkü, ruhbilimin ilgi alanına giren bu gibi konularda, Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu, Zeki Demirkubuz, Özcan Alper ve Çağan Irmak gibi sanatçılar üzerinden henüz son bir kaç yıldır kaydadeğer bir sinema dili oluşturmaya başladı Türk sineması… Aynı şekilde, Derviş Zaim'in “Nokta”sı da çok değerli bir film olmasına karşın, “hat” gibi doğuya özgü zor bir sanatın kodları üzerinden ilerlediği için, batılı jüriler için ciddi bir anlaşılma sorunu içeriyor. Öte yandan, “Güneşi Gördüm”e gelirsek… Yerel gelenekler, yoksulluk, eğitimsizlik, köyden kente göç, bunlara bağlı olarak gelişen etnik ayrımcılık ve nihayetinde “iç savaş”, insan ruhunu didik didik eden yapıtlar izlemeye fazlasıyla alışkın Amerikalılar için son derece heyecan verici konu başlıkları arasında yer alıyor. Üstelik, bunlar yeryüzünün her köşesinde kolayca anlaşılabilecek kadar da evrensel temalar… Ki gerek prodüksiyon standartları gerekse hikâye anlamında çok daha alçakgönüllü bir çabanın ürünü olan “Kız Kardeşim” bile yukarıdaki konsepte “Karanlıktakiler”den daha fazla uymakta… Hele hele, üçüncü dünyaya daha derinlemesine bir bakış atmalarını sağlayan böylesi hikâyeler perdeye bir de eli yüzü düzgün bir sinematografiyle aktarılmışsa, büyük bölümünün yaş ortalaması 55-60 ve üzerinde olan Akademi üyeleri, hiç bilmedikleri dünyaların acı yansımaları karşısında duygusal açıdan resmen dumur oluyorlar. Yabancı filmlere verilen Oscar heykelciklerinin son çeyrek yüzyıllık tarihine geri dönüp kazananları gözden geçirin, çoğunlukla hüzünlü etnik hikâyelerle karşılaşırsınız. 2008'in galibi olup halen sinemalarımızda gösterimde olan “Son Vedâ” bile bu türden bir yapım; Japon toplumunun kendine özgü cenaze ritüelleri üzerine kurulu… Kırmızıgül'ün -geçen ilkbaharda gösterime girdiğinde ayrıntılı olarak değerlendirdiğim- yapıtının en büyük sorunu, 8-10 filme yetecek kadar “ağır” hikâyeyi tek bir potada eritip anlatma çabası… Ki yönetmenin kendisi de bu “tıklım tıkaş”lığın farkında aslında. yüzdendir ki Oscar adaylığının ilan edilmesinden hemen sonra, şimdiye kadar yapılan samimi eleştirileri de dikkate alarak, aşırı uzun ve dağınık görünümlü filmini yeniden kurguya soktu. “Güneşi Gördüm” şu sıralarda esaslı bir revizyondan geçiyor ve safralarından kurtarılıyor. Oscar jürisinin huzuruna çıkacak kopya da bizim sinemalarda izlediğimize göre çok daha derli toplu ve kısaltılmış olacak. Sözgelimi, İsveç'e yönelik gereksiz “yağlama bölümleri”nin büyük ölçüde atılmakta olduğunu duydum. Ki ne ekonomik ne de demokratik sistem itibarıyla “Avrupa'nın üstünlüğü” fikrine zerrece inanmayan mağrur Amerikalılar da muhtemelen bölümlere illet olurdu zaten… Bu tür tahminlerinde kolay kolay madara duruma düşmeyen biri olarak, işi daha da ileri götürüp kendimi bağlayacak bir iddiada bulunayım: Eğer Amerikan sineması ve sinemacılarını bunca yılda bir parçacık tanımış isem, “Güneşi Gördüm”, yakında Hollywood'da başlayacak olan lansmanında 2009 yılının en dikkat çekici Oscar aday adayı konumuna erişecektir. Bir kere, dünyanın dört bir köşesinden gelen yapıtların ilk aşama elemesini büyük bir rahatlıkla aşıp son 10'a kalacak. Hattâ, sözünü ettiğim biçimsel revizyon umduğum ölçüde başarılı olursa, filmin daha şimdiden yüzde 75 ihtimâlle bu ödülü kazanacağına da inanıyorum. Biliyorum, kulağınıza şaka gibi geliyor, “türkücü Mahsun” Oscar töreninde… Fakat, kesinlikle şaka yapmıyorum, bu kez çok yakınız Oscar'a. Çünkü, bizim entelejansiyamız için aşağılama vesilesi olan kimi durumlar, sinemanın başkentinde ise adayın yakasındaki bir “onur madalyası”na dönüşebiliyor. Benim asıl tereddütüm Kırmızıgül'a Oscar heykelciğinin yakışıp yakışmadığı yönünde değil, ülkesinin aydınlarının son iki-üç yıldır sinema alanında ortaya koyduğu samimi çabaları inatla görmezden geldiği, kendi kültür ikliminde dışlanmış bir yönetmenin haklı öfkesini, ola ki Oscar aldıktan sonra nasıl dizginleyeceğimiz… Muhtemelen, gün geldiğinde telefonlarımıza bile çıkmayacaktır sevgili kardeşim… Kendisinden ricam, başkalarına ne denli kızarsa kızsın, “Oscar sonrası ilk söyleşi” için bana yine de gönlünde bir rezervasyon yapmasıdır. Çünkü ülke olarak müthiş ânı yaşama fırsatı bulur, ekrandan “Oscar goes to 'I Saw The Sun', Mahsun Kırmızgül, Turkey!” cümlesini duyarsak, bu köşede büyük bir zevkle “Ben demiştim” diyeceğim. Tıpkı daha önce bir çok kez dediğim gibi
601752
Abdüllatif Şener'den şiirli açılış
'den şiirli açılış Genel Başkanı "Farklılıklar bu ülkenin zenginliğidir ama farklılıklara rağmen tek bir millet, tek bir yürek ve tek bir coşkuyuz" dedi. Şener, partisinin ilçe teşkilatı binasının açılışı törenine katıldı. Burada yaptığı konuşmaya, şair Abdürrahim Karakoç’un "Bu Çağrıdır Sana" şiirinin dizelerini okuyarak başlayan Şener, 14 yıl aralıksız milletvekilliği yaptığını, yıl bakanlık görevinde bulunduğunu ama Hacı Bektaş Veli’nin "Ayağa kalkacaksan hizmet için ayağa kalk" sözlerindeki gibi "hizmet için postu teperek ayağa kalktığını" ifade etti. Dünyada hiçbir ülkenin stratejik tesisler ile banka ve limanlarını yabancılara vermediğini, ancak Türkiye’nin tüm birikimlerinin "haraç mezat" yabancılara satıldığını öne süren Şener, "Mevcut iktidar iş başında, çalışıyor, ülkenin tüm ekonomik değerlerini yabancılaştırıyor" dedi. Şener, bakanlığı döneminde İdaresi Başkanlığı kendisine bağlı olmasına rağmen, hiçbir özelleştirmenin altına imza atmadığını ifade etti. Türkiye’nin tüm değerlerinin tahrip edildiğini savunan Şener, partilerin ülkeyi kutuplaşmaya sürüklediğini ileri sürdü. Şener, farklılıkların bu ülkenin zenginliği olduğunu belirterek, "Farklılıklara rağmen tek bir millet, tek bir yürek ve tek bir coşkuyuz" diye konuştu. Dünyada en fazla işsizin Türkiye’de bulunduğuna dikkati çeken Şener, "yolsuzluğun olduğu yerde olacağını" belirterek, "Kaybolan çocuklar, kapkaçlar, dolandırıcılıklar, böbreğini satan köylüler bu iktidarın fotoğrafıdır" ifadesini kullandı. İktidar olurlarsa siyaseti baştan aşağı değiştireceklerini, dokunulmazlıkları kaldıracaklarını ve tüm kaynakların şeffaflaşacağını anlatan Şener, milletvekilliği döneminde de kendisi hakkında ’ye hiç dokunulmazlık dosyası gelmediğini kaydetti. Şener’in konuşması zaman zaman "Başbakan Şener" sloganlarıyla kesildi. Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, konuşmasının ardından Yenimahalle İlçe Teşkilatı’nın açılışını yaptı.
600861
Türk futbolcusu yetenekli ama Avrupalılar gibi disiplinli değil
Grup maçlarında hiç oynamayan genç futbolcu, Ay-Yıldızlı formayı ilk kez Belarus'la yapılan özel karşılaşmada sırtına geçirmişti. Futbolseverler, kadroda Hakan Şükür, Fatih Tekke ve Ümit Karan gibi golcüleri beklerken Terim, tercihini Fransa'da attığı 11 golle dikkatleri üzerine çeken Sochaux'lu Mevlüt'ten yana kullanmıştı. Ancak Euro 2008'de 55 dakika görev alabildi. Gruptaki ilk maçta Portekiz karşısında sadece ilk yarıda forma giydi, çeyrek finaldeki Almanya mücadelesinde de 10 dakika. Ona Fransa'nın elit takımlarından Paris Saint Germain'in kapılarını açan asıl gelişme Sochaux'taki üstün performansıydı. Bu sezon Le Guen'in prenslerinden oldu. Son haftalarda sakatlığı sebebiyle fazla oynama şansı bulamayan 22 yaşındaki Mevlüt'le, Milli Takım'ımızdan Fatih Terim'in ayrılmasına, kariyerinden Türk futbolcuların bakış açısına kadar birçok konuyu konuştuk. PSG'nin bu sezon en önemli gol ayağısın. Sezon başında üzerinde büyük bir baskı oldu ve Fransız basını tarafından bazen eleştirilere maruz kaldın. Bu eleştirilerden rahatsız oldun mu? Hayır. Eleştirileri kabul ediyorum. Kimse beni tanımadığı için eleştirildim. Dünyaca ünlü olan PSG gibi bir takımda beni daha iyi tanıyacaklar. Neler yapabileceğimi yakında görecekler. Bir gün Türkiye'de oynayacak olsan hangi takımı tercih edersin? Galatasaray'da oynamak isterim. Küçük bir çocukken Ramazan ağabeyimle UEFA Kupası ve Şampiyonlar Ligi maçlarını izlerdik. Hagi ve Hakan Şükür neslinin başarılarıyla büyüdük. Sadece bir rüya mı yoksa gerçekleşebilir mi? Bilhassa bir çocukluk rüyası. Ama bir gün gerçekleşebilir mi? Evet. Teklif aldın mı? Evet ama gençtim. Ciddi teklifler değildi. Daha ciddi teklif ister misin? Gelecekte evet. Türkiye'nin Dünya Kupası'na gidememesiyle ilgili ne düşünüyorsun? Çok üzüldüm. Bir yerde küçük bir hata yaptık ve onun bedelini ağır ödedik. Bu hata Estonya'da alınan beraberlikti. Bosna, Estonya maçını kazandı ve biz de Belçika'yı kendi evimizde yenemedik. Bu şekilde puan kaybettik. Fatih Terim'in istifasıyla ilgili ne düşünüyorsun? Açıkçası, bence Fatih Terim Türk Milli Takımı'nın ihtiyacı olan teknik direktör. Geniş fikirli bir antrenör. Hem Türk futbolunu hem Avrupa futbolunu çok iyi biliyor. Bence Türk Milli Takımı'nın ilerlemesi için ideal biri. Hiç olmazsa Türk futbolu için bence Milli Takım'ın başında kalmalıydı. Yerine sence kim geçmeli? Yabancı mı yerli mi? Bu konuda bir şey söyleyemem. Seçilen kim olursa olsun mutlaka kendisinde gereken yetenek vardır. Milli Takım'ın inişli-çıkışlı grafiğiyle ilgili ne düşünüyorsun? Avrupa futbolu ve Türk futbolu çok farklı. Türk futbolunda çok yetenek ve çılgınlık var. Avrupa futbolunda yeteneğin yanında çok disiplin anlayışı var. Türkiye'de bazen bu eksik. Avrupa'da altyapıdan itibaren profesyonelce davranmayı öğretiyorlar. Fransa'daki Türk gençlerine örnek olmak istiyorum Fransa'daki Türk toplumuyla aran nasıl? Futbola yaşımda, Türklerin yoğun yaşadığı Saint-Claude şehrinde başladım. 13 yaşıma kadar orada yaşadım. Bugün ailemi ve çocukluk arkadaşlarımı ziyaret etmek için fırsat oldukça oralara gidiyorum. Bu bana güç veriyor. Türk toplumuyla bağları koparmamak benim için çok önemli. Ne açıdan önemli? Benim için gurur kaynağı. Paris-Saint-Germain'in forvetinde oynayan bir Türk oyuncuyum. Ve hiçbir Türk'ün futbolda büyük başarı gösteremediği küçük bir şehirden geliyorum. Bu bana biraz sorumluluk da veriyor. Başarmak zorunda olduğumu hissediyorum. Bu durum senin için bir motivasyon kaynağı mı? Tabii ki. Kendime başarmama hakkım olmadığını söylüyorum. Örnek olmaya gayret gösteriyorum. Özellikle davranışlarımda kusursuz olmaya çok özen gösteriyorum. PSG'de oynayan bir Türk olmak tüm dikkatleri üzerine çekiyor. Gözler önünde bir Türk vatandaşı olarak topluma örnek bir insan olma zorunluluğunu hissediyorum. Bunun için nelere özen gösteriyorsun? Kendim olmaya ve Türk geleneklerine sadık kalmaya çalışıyorum. Mütevazı bir aileden geliyorum. Gösteriş yapmaya ihtiyacım yok. Ortamım sade olduğu için benim de sade bir hayat yaşamam gerekiyor. Gösterişi sevmiyorsun yani? Kesinlikle. Babam yetmişli yıllarda Fransa'ya işçi olarak para kazanmak için geldi. Bugün ben de onun gibi mütevazı bir hayat yaşamayı sürdürmek istiyorum. Fransa'da neden az sayıda profesyonel Türk futbolcu var? Fransa'da profesyonel olmak çok zor. Bunun nedeni sence ırkçılık sorunu mu? Hayır, kesinlikle değil. Altyapıdayken hiçbir ırkçı yaklaşımla karşılaşmadım. Başarmak isteyen ve bu başarı arzusunu gösteren herkes fazla göze batmadan gerekeni yapar ve hak ettiğine ulaşır. Bu gençler için örnek eksikliği sorunu yok mu? Tabii ki. Fransa'da yaşayan bu genç Türkler için örnek olmak isterim. Büyüdüğüm Saint-Claude'da mesela gençler için bir motivasyon kaynağıyım. Fransa'da gençler örnek alacak insan bulamıyorlar. Başarının mümkün olduğunu düşünmüyorlar. Küçük yaştan itibaren gelecekte ne yapacaklarının belli olduğunu düşünüyorlar. Kaderleri şimdiden çizilmiş sanki. Bazen arkadaşlarım "Futbolcu olmasaydın ne yapardın?" diye soruyorlar. Ben de bilmiyorum ne yapabilirdim. Aklımda başka alternatif yoktu. Sadece yapmak istediğimde başarılı olmayı hedefliyordum. Her şeye rağmen Fransa Ligi'nde senden sonra gelen Türk oyuncular var mı? Evet, yavaş yavaş başlıyor. Mesela eski takımım Sochaux'un altyapısında Serdar Gürler var. Milli Takım, Avrupa'daki Türk futbolculara önem vermeli Almanya'da altyapılarda oynayan çok Türk futbolcular var ve bunları Türkiye'de çok göremiyoruz. Türkiye bu potansiyelin bilincinde değil mi? Açıkça konuşmak gerekirse, Avrupa'daki altyapılar, özellikle Fransa'da ve Almanya'da, çok başarılılar. Eğer bu gençler bu altyapılardan geçip profesyonel olabiliyorlarsa demek ki gerçekten yetenekleri var. Bence Türkiye bunlara daha çok önem vermeli. Sence sorun somut olarak nerede? Ben mesela iletişim sorunuyla karşılaştım. Benimle temasa geçen Türk temsilci, Fransızca bilmiyordu. Türk Milli Takımı'nda oynamak için her şeyi ben kendim yapmak mecburiyetinde kaldım. Gençlik yıllarımda Türk teknik direktörle Fransız teknik direktör arasında iletişim yolu yoktu. Yalnız belki Alman-ya'da durum daha iyidir, bilmiyorum.
600884
Olay yerine gitmeyen Lice savcısına inceleme
DTP'li milletvekilleri, Lice Savcısı Mustafa Kamil Çolak hakkında 'görevini kötüye kullandığı ve suç delillerini kararttığı' iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştu. Ceylan'ın ölümü sonrası Cumhuriyet Savcısı Çolak güvenlik gerekçesiyle olay yerine gitmemişti. Ceylan'ın cesedi köylüler ve ailesi tarafından Abalı Jandarma Karakol Komutanlığı'na getirilmiş, adli muayene ve otopsi karakolda yapılmıştı. Olay yerine ilişkin bilirkişi raporunda ise savcı ve bilirkişinin olaydan iki gün sonra 30 Eylül'de olay yerinde keşif yaptıkları yer almıştı. Cumhuriyet savcısının olay yerine gitmemesi nedeniyle delillerin toplanamadığı kaydediliyordu. Patlamanın yaşandığı bölgede talimat üzerine köy imamının kamerayla olay yerinden görüntü aldığı ortaya çıkmıştı. DTP Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş, Diyarbakırlı Ceylan Önkol'un ölümüyle ilgili 'görevini kötüye kullandığı ve suç delillerini kararttığı' gerekçesiyle Lice Cumhuriyet Savcısı Çolak hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.
601832
ŞUTSO Demirkol'u Onursal Başkan ilan etti
ŞUTSO Demirkol'u Onursal Başkan ilan etti Şanlıurfa Ticaret ve sanayi Odasına 23 yıl Yönetim Kurulu Başkanlığı yapan İsmail Demirkol seçimlerin ardından Şanlıurfa TSO'nun yeni başkanı Eyyüp Sabri Ertekin'in teklifiyle meclis tarafından onursal başkan ilan edildi. AHMET BAŞAK ŞANLIURFA Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası'nın Meclis toplantısında gerçekleşen onursal başkanlık plaketinin verilmesi törenine Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan, Şanlıurfa Emniyet Müdürü Sabri Durmuşlar, Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba, Şanlıurfa Baro Başkanı Yahya Demirkol, Şanlıurfa Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Kaya, Esnaf ve Sanatkârlar Odası Birliği Başkanı Ahmet Akbıyık, Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Mansur Özdemir, eski meclis üyeleri, yeni meclis üyeleri, ŞUTSO Yönetim Kurulu ve çok sayı da davetli katıldı. Onursal başkanlık plaketinin verilmesinden önce İsmail Demirkol'un Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odasında 23 yıllık Yönetim Kurulu Başkanlığı dakikalık bir slayt gösterisiyle anlatıldı. ŞUTSO verdiği hizmetlerin sıralandığı slayt gösterisinde Demirkol'un, Şanlıurfa için yurt dışı, yurt içi çabalarına yer verildi. 'TOPLAM AKILLA HAREKET ETMELİYİZ' ŞUTSO Yönetim Kurulu Başkanı E.Sabri Ertekin, ”İsmail beyin Ticaret Sanayi Odamıza emeği büyüktür. Şanlıurfa'ya yararlı işler yapan herkesin yanındayız ve tecrübelerden de yararlanmak istiyoruz. Ben oda başkanı olarak işin içinden çıkamadığım zamanlar da onu arayıp fikrini alıyorum. Odamız için bir şeyler yapmak istediğimde fikirlerine başvuruyorum. Oda da bana katkıda bulunuyor. Biz Urfalılar olarak toplam akılla hareket etmeliyiz. Toplam akılla hareket edersek üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yoktur. Akıllarımızı birleştirip sorunlarımızı çözmekte fayda var. İsmail bey'e bugüne kadarki emeklerinden ve katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. bizim onursal başkanımızdır. Ondan istifade etmeye devam edeceğiz.”dedi VALİ DE BELEDİYE BAŞKANI DA TAKDİR ETTİ Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan ve Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba da ŞUTSO Başkanı Eyüp Sabri Ertekin'in erdemli bir davranışta bulunup İsmail Demirkol'u onursal Başkan ilan etmesini takdirle karşıladıklarını belirttiler. Vali Okutan, “Bu onurlu ve güzel davranışı bütün odalarımızda görmek istiyoruz” dedi. Konuşmaların ardından Onursal Başkan İsmail Demirkol'a plaketini Vali Nuri Okutan verdi. ŞUTSO Başkanı Ertekin ise çok sevdiği bir tabloyu hediye ederken ŞUTSO Meclis Başkanı M.Sait Melik'te günün anısına hazırlanan CD'yi taktim etti. ŞUTSO Onursal Başkanlık Ödülü'nü alan İsmail Demirkol konuşmasında, E.Sabri Ertekin'e, ŞUTSO Meclisine, törende kendisini yalnız bırakmayan herkese teşekkür etti.
601076
Açılıma kapılarını kapatanlar karanlıkta kalacak
Konser sırasında zaman zaman siyasi mesajlar da veren ünlü sanatçı, "Bu açılım gerekiyor, biliyorsunuz. Yani bu açılım olmadan yaşam olamaz. zaman kapılar kapanır. Başka çıkış yok." dedi. Fuarın Türkiye'den gelen katılımcıları da Perver'in konserindeydi. Sanatçı, "Türkiye'ye geleceğim, merak etmeyin. Hepiniz hoş gelmiş, safalar getirmişsiniz. Türkiye'den gelmiş sayın misafirlerimiz sağ olun." diye seslendi.
601640
'Her şey çok ani oldu'
'Her şey çok ani oldu' İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin organizasyonuyla bu yıl 31. düzenlenen Kıtalar Arası Avrasya Maratonu sırasında bir vatandaşınBoğaziçi Köprüsü'nden atlayarak intihar ettiği bildirildi. Anadolu yakası Altunizade mevkiinden başlayan ve Sultanahmet Meydanı'nda sona eren maraton ile yine aynı yerden başlayan ve Dolmabahçe'de sona eren koşular esnasında yarışmacılar Boğaziçi Köprüsü'nden geçerken bir kişinin köprüden atladı belirtildi. Emniyet mensupları, köprüden atladığı belirtilen kişinin bulunması için çalışmaların yapıldığını belirtirken, görgü tanıdığı olduğunu söyleyen, Çağlar Kurt isimli bir koşucu, 'Biz arkadaşlar köprünün ortasında durduk fotoğraf çekiliyorduk. Biri koşarak geldi. Zaten polis de çok yakın değildi. Tam fotoğraf çekiliyorduk adamın biri koşarak geldi üzerindeki montu çıkararak köprüden aşağı atladı. Orta yaşlardaydı. Çok ani oldu her şey. Biz anda fotoğraf çekebilirdik; her şey çok ani oldu. Polis de müdahale edebilirdi; ama yakın değildi.denize atladı.' diye konuştu.
601559
15:12 Gaziantepspor: Fenerbahçe: (Maç devam ediyor)
Gaziantepspor: Fenerbahçe: (Maç devam ediyor) Süper Lig'de ilk maçını da kazanarak, kendisine ait 45 yıllık “en iyi başlangıç” rekorunu kıran Fenerbahçe, 10. haftadaki derbi öncesi serisini devam ettirmek için Antep deplasmanınnda... 2. dakikada Vederson'un soldan ortasında top farklı şekilde auta çıktı. 5. dakikada Semih'in dönerek vuruşu defanstan kornere gitti. 8. dakikada Fenerbahçe atağında Semih ceza sahası önünde baskı yaparak topu kazandı, sağ kanata hareketlendi ceza sahası içine ortasını yaptı ama savunma kafayla topu uzaklaştırdı. 11. dakikada Gaziantepspor atağında Ivan De Souza ceza sahası önünde topla buluştu, şut açısı aradı, ceza sahası içine havadan pasını attı ama savunmada Carlos araya girerek kafayla topu kaleci Volkan'a kazandırdı. 16. dakikada korner atışını Vederson kullandı. Sert topta buluşan Mehmet Topuz çerçeveyi bulamadı, iyi vuramadı top dışarı çıktı. 18. dakikada Gaziantepspor takımın en golcü ismi Julio Cesar ile çok yaklaştı. Cesar'ın vuruşu auta gitti. 20. dakikada Gaziantepspo atağında Erkan sağ kanatta topla hızlı ilerledi, arka direğe doğru ortaladı. Olcan topun gelişine sert verdu, top Volkan'da kaldı. 23. dakikada Cristian uzaktan şansını denedi top kalecide kaldı. 24. dakikada Roberto Carlos adrese teslim bir pas attı. Mehmet Topuz topla buluştu, şık bir vuruş yaptı. Ancak isabetli olmadı. Fenerbahçe Semih ile golü buldu 25. dakikada Fenerbahçe Semih ile golü buldu. Vederson'un soldan kavisli ortasında Semih Şentürk toplu buluştu. Kafa vuruşunda topu direğin dibinden ağlara gönderdi. Kaleci Mahmut'un yapacağı hiçbirşey yoktu. Stat: Kamil Ocak Hakemler: Bülent Yıldırım, Erdinç Sezertan, Hüseyin Fidan Gaziantepspor: Mahmut, Murat Ceylan, Erkan Sekman, Zurita, Jorginho, Hakan Bayraktar, Tolga Seyhan, Olcan, İvan, Julio Cesar, Da Silva Fenerbahçe: Volkan Demirer, Roberto Carlos, Emre, Vederson, Kazım, Christian, Önder, Semih, Bilica, Mehmet Topuz, Gökhan Gönül
601126
Harun Tokak Pazar: Umutla örülür hasret köprüsü...
Harun Tokak Umutla örülür hasret köprüsü... Güzel bir Bakü akşamı… Hazar'ın kıyılarında Işık Süvarileriyle birlikteyiz. Denizden doğru gelen tatlı ve ıslak bir esintiye bırakmışız kendimizi. Bakü'nün en hüzünlü mekânı olan Şehitler Hıyabanı'nı yangın yerine döndüren güneş, alev püsküren ciğerlerine yanık karanfil kokuları çekerek, gidiyor. Ve gün dökülüyor Hazar'ın kurşuni sularına. Rüzgar, Şehitler Hıyabanı'ndan yanık karanfil kokuları taşıyor yüreğimize. Hıyaban'da yanan dev meşale gökten yere doğru sarkıtılmış yedi kandilli Süreyya gibi, gecenin siyah perdesini yırtarak parlıyor. Şehitler Hıyabanı'nda; 1918'de Azerilerin yardımına Anadolu'dan koparak koşan Nuri Paşa komutasındaki Kafkas Ordusu'nun Türk şehitleri, 20 Ocak gecesinin Özgürlük Şehitleri ve 1991'deki Hocalı Şehitleri koyun koyuna yatmaktadır. Şehitler, ağaçlık bir tepeden bakıyorlar Hazarın serin sularına. Bakü bir dünya şehri olmuş; bu günlerde Dünya İslam Başkentleri toplantısına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Geçirdiği bunca badireden sonra, her geçen gün biraz daha serpilen bir dilber gibi Hazar'ın rüzgârlarında savuruyor saçlarını. 1990'ın Bakü'sü geliyor gözlerimin önüne. soğuk ve hüzünlü 20 Ocak gecesi… Bakü'nün hüznü siyah bir şal gibi büründüğü gece. Ekranlara baktığımızda içimizin kan ağladığı, tankların özgürlüğe yürüyen insanları asfaltlara yapıştırdığı, kanlı gece… Gündüzünde, katledilen şehitlerini kucaklarına alarak yüz binlerin, Azadlık meydanında özgürlüğe koştukları acılı günler. Boşuna değildir, her bir karanfilden yanık kokusunun gelmesi. Boşuna değildir, her bir karanfilin gecenin kuytularında sessizce, kırağılaşan sabahlarda da aşikar ağlaması. Anadolu günlerde büyük bir göz olmuş Azeri kardeşleri için ağlıyordu. Ama yapılan yardımları ulaştıracak bir hattımız bile yoktu. acılı günlerde Fethullah Gülen Hocaefendi'nin katliamı kürsüden anlatırken bayılışını hiç unutamam. Sevenleri, korku ve şaşkınlıkla “Hoca efendi öldü … Hoca efendi öldü” diyerek başına üşüşmüşlerdi. Acılardan yontulmuş nurani bir heykel gibi kürsüde uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra, kendine geldiğinde; “Korkmayın ben bu kürsülerde ölecek kadar şanslı değilim” demişti. ………………. günlerde kardeşlerinin yardımına yine Anadolu'nun fedakar insanı koşar. Erzurum sınıra daha yakındır. Erzurum'lu vefakar iş adamları bir araya gelerek yardımların nasıl toplanacağını ve nasıl ulaştırılacağını konuşurlar. günleri, günlerde Zaman Gazetesi'nin Erzurum temsilcisi olan değerli dostum Ali Bayram Bey'den dinleyelim; “1990 yılıydı…Azeri kardeşlerimizin ne kadar zor durumda olduklarını televizyon ve gazetelerden takip ediyorduk. Durum dehşet vericiydi. İçimiz kan ağlıyordu. Azerbaycan'da ve Nahcıvan' da ilaç ve yiyecek sıkıntısı hat safhadaydı Yardım çığlıkları geliyordu. Erzurum'un fedakar işadamlarıyla bir araya geldik. Duygu dolu bir toplantı oldu. Her zaman olduğu gibi Anadolu insanı yine coşmuştu. Her fedakarlığa hazırdılar. Beni de temsilci seçtiler. Önce dönemin Nahcıvan başbakanı İbrahim Bican Bey'le irtibata geçtim. Başbakan; “bunu telefonda halletmek zor görünüyor, ben durumu Haydar Aliyev Cenapları'na da anlattım, onun da kanaati sizin Aralık sınırına gelmeniz ve orada bu konuyu konuşmamız” dedi. Varılmaz yol değil, nice hardasın? Ben burada, sen ise aha şurdasın. Bilirim bu sıra sen de dardasın.” diyerek, düştüm yola. Aralık sınırına vardığımda, Başbakanla beraber, çoğu kabine üyesi 10 kişilik heyet, Nahçıvan tarafındaki Dil İskelesin'de beni bekliyordu. Ben küçük bir kayıkla Aras'ın öte yakasına geçtim, İbrahim Bey ve heyetle kucaklaştık. Seneler önce Ağrı Dağı'nın eteklerinde güneşin doğuşunu seyrederken, acaba bir gün şu huduttan Asya kıtasına geçmek ve Azeri kardeşlerimize kavuşmak nasib olur mu? diye düşünürdüm. Düşlerim gerçek olmuştu. Başbakan beni 25 km ötedeki Sederek'e davet ettiyse de maalesef kabul edemedim. Hem sınırı izinsiz geçmiştim hem de beni taşıyan küçük kayık sulara sürüklenir, çeker giderse ortalıkta kalırım, diye düşündüm. tarihi görüşmeyi nehrin kıyısında gerçekleştirdik. Sayın Başbakan'a ve beraberindeki heyete; Efendim, Anadolu koca bir göz olmuş sizin için ağlıyor, neler yapabileceklerini soruyorlar, beni de temsilci seçtiler. Nelere ihtiyacınız varsa lütfen bize bildirin, ben, Fethullah Gülen Hocaefendi'yle de konuştum. Bana Ali Bey! kardeşlerimiz için elimizden ne geliyorsa yaparız, insanımız vefalıdır, elinden gelen her şeyi Allah'ın izniyle yapar' dedi. Heyet çok duygulandı. Uzunca bir ihtiyaç listesi çıkarttık. Liste de yok yoktu.Yardımların taşınması için de nehrin en dar yerine bir köprü inşa edilmesine karar verildi. Adı da “Hasret Köprüsü” olacaktı. Biz de bu arada bütün Anadolu'yu harekete geçirdik. Anadolu insanı her zamanki gibi coşmuştu, yardım konvoyları sıra sıra yollara dizildi. Köprünün yapımı tamamlandığında konvoylar da Aralık sınırına dayanmışlardı. Açılışa Rahmetli Aliyev de geldi. Çok sevinçliydi. İki kardeş halk, iki uçta kucaklaşmak için hasret ve heyecanla bekleşiyorlardı. Aliyev'le köprünün tam ortasında buluşarak yeniden kucaklaştık ve köprünün ortasına bağlanan kurdeleyi birlikte kestik. Böylece yıllarca kapalı olan sınır aralanmış, kardeşlik köprüleri yeniden kurulmuştu. Kurdelenin kesilmesiyle birlikte insanlar köprüye hücum ettiler. Köprü sallanmaya başladı. Hatta birkaç tahtası kırıldı ve Aras Nehri'nin azgın akan sularına düştü. Biz boşluklardan suya düşmemek için Aliyev'le bir birimize sarıldığımızda Aliyev'in söylediği sözleri hiç unutamıyorum; 'Ali Bayram, endişe etme, ikimiz bu iki milletin kavuşması için gösterdiğimiz çabadan dolayı düşersek de düşelim. İki halkın dostluğuna, hasretinin bitmesine, İki Ali feda olsun' Salimen Türkiye tarafına geçtik. Aliyev, İlk defa Anadolu toprağına ayak basıyordu. Hasretle öptü ve kokladı, Anadolu toprağını. Bir müddet kaldıktan sonra vedalaştık. Tekrar Hasret Köprüsü'nden geldiği heyetle birlikte döndü ve gitti. Yardım konvoyları da birer ikişer geçmeye başladı, Hasret Köprüsün'den” “Hasretim, yetmiş yıl geçti aradan Hasretim, bu sabır sanma sıradan Hasretim, bir ışık parlar buradan Düş değil, erilir Hasret Köprüsü.” İşte gün açılan Hasret Köprüsü'nden önce yardım konvoyları ardın da Önden Giden Atlılar geçtiler. Mehlika Sultan'a aşık gençler gibi koştular Kaf Dağlarına doğru. Çağ adında bir eğitim şirketi kurdular ve okullar açtılar. Kalıcı kardeşlik köprüleri oluşturdular. Bir gün bu okullardan birini ziyaret eden merhum Aliyev, gördükleri karşısında çok duygulanır ve şu tarihi sözleri söyler; “Bilirim ki, bu liseler Çağ Öğretim Şirketine aittir. Onların işinden çok memnunum. Bu liselerin faaliyeti Azerbaycan'da tahsilin seviyesinin yükselmesine hayli yardım ediyor. Biz bu liseleri numune gösteriyoruz. Diğer mektepler bu liselerin faaliyetini örnek alsınlar. Ben buna göre öz teşekkürümü bildiririm” ……………… Hazar'ın kurşuni sularına gün dökülüyor… Bakü'nün en hüzünlü mekânı olan Şehitler Hıyabanı'nı yangın yerine döndüren güneş, alev püsküren ciğerlerine yanık karanfil kokuları çekerek, gidiyor. Hazar'ın serin suları önce kararıyor, sonra da mehtabın aydınlığında salınmaya başlıyor. Uzaklardan, Şehitler Hıyabanı'nın yanık karanfil kokuları doluyor yüreğimize. Gökten sarkıtılmış yedi kandilli Süreyya gibi yanan meşalenin etrafını sarıyor şehitlerin ruhları. Işık Süvarileri ile bir Anadolu'ya, bir Bakü'ye bakıyoruz; “Aynı iklim, aynı toprak, aynı kan, Aynı türkü kulaklara yayılan. Burası Kars, Iğdır. yan Nahçıvan, Umutla örülür Hasret Köprüsü.
601680
'İkinci El'den ikinci kez jüri üyeliği daveti
'İkinci El'den ikinci kez jüri üyeliği daveti Geçen kış jüri üyeleri arasında yer alıp son derece güzel anılarla ayrıldığım Ankara merkezli kısa film festivalinde önümüzdeki yıl da genç dostlarımla birlikte olacağım. ALİ MURAT GÜVEN Türk kısa film dünyasını önümüzdeki yılın şubat ayında başkentte dördüncü kez buluşturmaya hazırlanan “İkinci El Kısa Film Festivali”nden, geçtiğimiz günlerde yeniden “jüri üyeliği” daveti aldım. Festival'in -aynı zamanda Ankara Kısa Filmciler Derneği Başkanı da olan- kurucusu ve yürütücü ekip lideri, değerli dostum Kerem Akkoyunlu, geçen kış aylarındaki üçüncü buluşmada gerçekleştirdiğimiz işbirliğinden organizasyon komitesi olarak büyük mutluluk duyduklarını belirterek, beni şu sıralarda hazırlık çalışmaları süren dördüncü festivalde bir kez daha jüri üyeleri arasında görmek istediklerini belirtti. Ben de Akkoyunlu'nun bu sürpriz telefonundan son derece duygulandım ve tarihte hâlâ soluk alıp veriyorsam Ankara'ya mutlaka geleceğimi, festival süresince bu genç ve çalışkan ekiple birlikte olacağımı dile getirdim. Öte yandan, başkentteki sinemacı dostlarımdan gelen güzel haberler bununla da sınırlı değildi. 2007 yılında düzenlenmeye başlanan ve yalnızca iki yıldaTürkiye'nin en popüler kısa film festivallerinden birine dönüşen “İkinci El”, 2010 yılından itibaren “uluslararası” bir boyut kazanacakmış. Yanısıra, belli başlı kısa film yarışmalarındaki “ön eleme” sistemine haklı bir tepki olarak şimdiye kadar yalnızca “herhangi bir yarışmada elenmiş yapıtlar”ı kabul eden festivalin 2010 yılı şubat ayında düzenlenecek dördüncü buluşmasında, henüz hiç bir yarışmaya katılmamış (ve doğal olarak elenmemiş) “dumanı üzerinde” filmlerin de başvurabileceği yeni bir kategori daha oluşturulacakmış. Bunlar da bana göre Festival'e yönelik ilgi ve katılımı artırma yönünde son derece isabetli kararlar… Kerem Akkoyunlu ve Ali Murat Güven Çankaya Belediyesi'nin sponsorluğunda düzenlenen “İkinci El”in bu yılın kış aylarındaki üçüncü turunda yaşadığım güzellikleri, orada gördüğüm konukseverliğe ilişkin izlenimlerimi daha önce bu sayfada sizlerle paylaşmıştım. Sponsorları, jüri ve katılımcı profiliyle ilk anda “sol” kesime dönük bir organizasyon izlenimi uyandırmasına karşın, ideolojik çizgisi artık herkesçe mâlûm bir sinema yazarı olarak âdeta kırk yıllık dost gibi karşılandığım ve sinemanın buluşturucu gücü sayesinde yepyeni ahbaplar edindiğim son derece hoş bir deneyim olmuştu benim için. Önümüzdeki şubat ayında bu iyi niyetli, cıvıl cıvıl ve gerçek anlamda demokrat insanlarla, kaliteli bir organizasyonun çatısı altında yeniden bir araya gelmek için sabırsızlanıyorum doğrusu… “İkinci El Kısa Film Festivali” hakkında ayrıntılı bilgi için: Bu festivale ilişkin olarak daha önce yazdığım iki ayrı yazı için:
600917
Günün programı
Günün programı BANK ASYA 1. LİG 14.00 Giresun-Adana (Atatürk) 15.00 Altay-Boluspor (Alsancak) 15.00 Ordu-K.Karabük (19 Eylül) 15.00 G.Antep Bld.-Hacettepe 15.00 Kartal-Karşıyaka (Kartal) 15.00 Buca-Samsun (Yeni Buca) 19.00 Dardanel-Ç.Rize (18 Mart) BEKO BASKETBOL LİGİ 16.00 Mersin Bld.-Efes (E.Buran) 16.00 Banvit-Erdemir (Ali Acar) AROMA BAYANLAR 1. LİGİ 13:30 Beşiktaş-Ereğli Bld. (Akatlar) 14:00 G.Saray-F.Bahçe (50. Yıl) 15:00 Nilüfer B-Yeşilyurt (Atatürk) 16:00 K.Yaka-Beylikdüzü (Mavişehir) 17:00 İller Bankası-G.Sigorta (S.Sırrı) 17:30 E.Başı Zentiva-A.Gücü (E.Başı)
601102
Erdoğan nikah şahitliğini yaptığı çiftten çocuk istedi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TERMİKEL Şirketler Grubu ortaklarından iş adamı Bilal Şahin'in oğlu Kanal Televizyonu Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Şahin ile EMANTUR'un sahibi iş adamı Bilal Özkan'ın kızı Zeynep Tuba Özkan'ın düğün törenine katıldı. Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın kıydığı nikahta Başbakan Erdoğan şahitlik yaptı. Diğer şahitlikleri ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan ve eski bakanlardan İsmail Kahraman yaptı. Nikahın kıyılmasının ardından evlilik cüzdanını eline alan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, evlenen çiftten en az çocuk yapmalarını istedi. Başbakan Erdoğan, iyi yetişmiş yeni nesillere ihtiyaç duyulduğunu belirterek bir kez daha çocuk vurgusu yaptı. Evlenen çifte mutluluklar dileyen Başbakan Erdoğan, konuşmasının ardından aile cüzdanını geline verdi. Düğün törenine Başbakan Erdoğan'ın yanısıra İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, eski bakanlardan İsmail Kahraman ile çok sayıda iş adamı ve davetli katıldı.
601695
TBMM'de Yoğun Hafta
TBMM'de Yoğun Hafta Davutoğlu, Türkiye-Ermenistan protokolüyle ilgili olarak Genel Kurul'a bilgi verecek.Türk Borçlar Kanunu Tasarısı da görüşülmeye devam edecek. Yayına Giriş: 18.10.2009 14:17:47 Güncelleme: 18.10.2009 14:17:47 Meclis'i bu hafta, başta Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokol olmak üzere yoğun bir gündem bekliyor. Meclis Genel Kurulu'nun en önemli gündem maddesi, Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve ilişkilerin geliştirilmesine ilişkin protokol olacak. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, konuyla ilgili olarak Çarşamba günü Genel Kurul'a bilgi verecek. Türk Borçlar Kanunu Tasarısı da Genel Kurul'da görüşülmeye devam edecek. Milletvekili seçimlerinin yıl yerine yılda bir yapılmasını içeren Anayasa değişikliğine uyum amacıyla hazırlanan yasa teklifi de Anayasa Komisyonu'nda ele alınacak.
601622
İran'da saldırı: 29 ölü, 28 yaralı
Geçtiğimiz aylarda, tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimleriyle gündeme gelen bu kez intihar saldırısıyla sarsıldı. 'ın, sınırında bulunan Pişin bölgesindeki saldırının hedefinde, Devrim Muhafızları vardı. Saldırıda, aralarında altı üst düzey komutanın da olduğu 29 kişinin öldüğü 28 kişinin de yaralandığı belirtiliyor. Fars Haber Ajansı, hastane kaynaklarına dayanarak saldırıda en az 50 kişinin hayatını kaybettiğini bildirmişti. Haberde, Abdulmelik Rigi liderliğindeki ayılıkçı ve bölücü terör örgütü Cundullah'ın saldırıyı üstlendiği de belirtildi. 'ın resmi haber ajansı İRNA ve Devlet televizyonunun haberine göre, Sistan-Belucistan eyaletinde bu sabah yapılması planlanan bir toplantının hazırlıkları sırasında düzenlenen terör saldırısında, Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Vekili Tuğgeneral Nurali Şuşteri'nin de aralarında bulunduğu çok sayıda üst düzey komutan hayatını kaybetti. Toplantının bölgedeki ayrılıkçı ve bölücü hareketlere karşı "birlik, beraberlik" içerikli olduğu ve aşiret temsilcilerinin de katılmasının planlandığı belirtiliyor. Ölenler arasında, Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı General Nur Ali Sustari, Devrim Muhafızlarının Sistan Belucistan Komutanı General Muhammed Zadeh, İranşar kenti Devrim Muhafızları komutanı ile Emir El Momenin kentinin birlik komutanının bulunduğu da belirtildi. Fransız haber ajansı AFP de Meclis Başkanı Ali Laricani'nin de üst düzey komutanların öldüğünü doğruladığını bildirdi. Saldırının kurbanları arasında sivillerin de olduğu kaydedildi. Sistan-Belucistan eyaletinin başkenti Zahidan'ın milletvekili Peyman Fruzeş, meclisteki konuşmasında "Bugünkü saldırının terör örgütü Cundullah'ın eylemleriyle benzerlik gösterdiğini" söylemişti. Cundullah örgütü Sistan-Belucistan eyaletinde çok sayıda terör eylemi düzenleyen Cundullah örgütü, en son Zahidan kentinde 28 Mayıs 2009'da 25 kişinin ölümü ve 119 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan cami bombalanması eylemini gerçekleştirmişti. sınırında üslenen örgüt, zaman zaman sınırı geçerek terör eylemleri düzenliyor. Eyalette Abdulmelik Rigi liderliğindeki bölücü ve ayrılıkçı teröristler ile güvenlik güçleri arsında zaman zaman çatışmalar oluyor. Örgüt, en son Zahidan kentinde 28 Mayıs 2009'da 25 kişinin ölümü ve 119 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan cami bombalanması eylemini üstlenmişti. Devrim Muhafızları: "İnsanlık dışı" Devrim Muhafızları, bazı komutanlar ile sivillerin ölümüne neden olan terör saldırısının arkasında "dünyadaki zorba güçlerin" olduğunu bildirdi. Devrim Muhafızları tarafından yayımlanan bildiride, "Saldırının, bölgede mezhepler ve halklar arasında birlik ve berberliği hedef aldığı" belirtildi. Saldırının "insanlık dışı ve vahşi" olarak nitelendirildiği bildiride, "Yaralı düşman ve yabancıların, birlik ve beraberliğin sağlanmasında etkin rol alan halktan intikam almak için saldırıyı gerçekleştirdiği" ifade edildi. Bildiride, bölgede halkın güvenliğini sağlamakla sorumlu Devrim Muhafızlarının, görevinin gereklerini yerine getirmede kararlı olduğu belirtildi. Bildiride, terör saldırısının kurbanları için taziye dileklerinde bulunuldu. Laricani 'yi sorumlu tuttu Meclis Başkanı Ali Laricani de açıklamasında, terör saldırısından 'yi sorumlu tuttu. Laricani, "Bu son terör eylemini 'nin siyasetlerinin sonucu olarak görüyoruz. Bu da 'nin ülkemize yönelik husumetinin göstergesidir" ifadesini kullandı; Başkanı Barack Obama'nın, "'a doğru elimi uzatıyorum" dediğini hatırlatan Laricani, bugünkü terör eylemiyle bu elin "kana bulandığını" ima etti. Laricani, halkı, hükümetinin değişim vaadine inanmamakta haklıdır. Bu aslında onların zararınadır" diye konuştu. Saldırıda hayatını kaybedenlerin "şehitlik arzusuna" ulaştıklarını ifade eden Laricani, bu saldırıdan sonra huzur ve güvenliğin sağlanması için daha güçlü bir iradenin ortaya çıkacağını belirtti. Bu arada Sistan-Belucistan eyaletinin başkenti Zahidan'dan milletvekili Peyman Fruzeş, mecliste yaptığı konuşmada, "Saldırıda yabancı unsurlar ve onların yardımlarının rolü olduğunu" söyledi. Fruzeş, "Bugünkü saldırının, terör örgütü Cundullah'ın eylemleriyle benzerlik gösterdiğini" belirtti. 'ın 1400 kilometrelik doğu sınırının 400 kilometresinin kontrol edilemediğin belirten Fruzeş, Abdulmelik Rigi liderliğindeki bölücü ve ayrılıkçılara karşı 'ın yeterli işbirliği yapmadığını söyledi.
601225
31. Kıtalararası Avrasya Maratonu başladı
Boğaziçi Köprüsü Anadolu yakası ayağının 800 metre üst bölümünden başlayan ve Sultanahmet Meydanı'nda sona erecek olan maraton ile 15 kilometrelik koşunun startını Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak verdi. Organizasyon nedeniyle sabah saat 08.30'dan itibaren, yarış güzergahı trafiğe kapatıldı. Anadolu yakasında Acıbadem Köprüsü'nden itibaren, Anadolu yakasında ise Barbaros Bulvarı, Beşiktaş, Kabataş sahil yolu, Haliç Köprüsü, Haliç sahil yolu Eyüp sapağına kadar, Saraçhane, Aksaray, Yenikapı, Yedikule, Bakırköy ve Ataköy sahil yolu, Sarayburnu ve Sultanahmet güzergahlarında yarış nedeniyle trafik akışı olmayacak.
600755
Turkcell Süper Lig'de görünüm
Turkcell Süper Lig'de görünüm Turkcell Süper Lig'de bugün karşılaşma yapıldı. Beşiktaş Kasımpaşa'yı 2-1 yenerken Bursaspor da Denizlispor'u 3-2'yle geçerek maç fazlasıyla üçüncülüğe yükseldi. Beşiktaş, İnönü Stadı'nda oynanan karşılaşmada 8. dakikada Nihat'ın attığı golle öne geçerken skoru 2-0'a getiren golü 28. dakikada siyah-beyazlı forma ile 100. maçına çıkan Bobo kaydetti. Kasımpaşa'nın tek golünü ise 89. dakikada penaltıdan Moritz attı. Beşiktaş'ta 83. dakikada Ernst ve 87. dakikada Ferrari kırmızı kart gördü. Ernst ve Ferrari, siyah-biyazlı takımın 10. haftada karşılaşacağı Eskişehirspor maçında forma giyemeyecek. Günün diğer karşılaşmasında ise Bursaspor, Denizlispor deplasmanından puanla dönmeyi başardı. Maç fazlasıyla üçüncülüğe yükselen yeşil-beyazlıların bu karşılaşmada gollerini 43. dakikada Turgay, 62. dakikada Batalla ve 90 2. dakikada Zapatocny atarken Denizlispor'un golleri ise 13. dakikada Angelov ve 75. dakikada Roberts'ten geldi. Denizlispor'da Koffi, 73. dakikada gördü. Turkcell Süper Lig'de bugün oynanan karşılaşmalar sonucunda oluşan puan durumu şöyle: TAKIMLAR AV 1.FENERBAHÇE 17 14 24 2.GALATASARAY 21 12 19 3.BURSASPOR 18 19 4.KAYSERİSPOR 10 15 5.BEŞİKTAŞ 15 6.GENÇLERBİRLİĞİ 13 13 7.ESKİŞEHİRSPOR 11 13 8.TRABZONSPOR 15 12 9.İSTANBUL BŞ. BELEDİYESPOR 11 12 -1 12 10.MANİSASPOR 10 11.ANKARAGÜCÜ 12 10 12.GAZİANTEPSPOR 10 10 13.ANTALYASPOR 11 -2 14.DİYARBAKIRSPOR 13 -5 15.DENİZLİSPOR 15 -7 16.SİVASSPOR 15 -9 17.KASIMPAŞA 17 -10 18.ANKARASPOR 24 -24
601799
Liglerde günün sonuçları ve puanlar
Turkcell Süper Lig'de maç yapılırken, Antalyaspor-Diyarbakırspor saat 18.00'de ve haftanın son maçı Galatasaray-Trabzonspor saat 20.00'de başlayacak. Bank Asya 1. Lig'de Kayseri Erciyesspor-Kocaelispor saat 20.00'de başlayacak. Alınan sonuçlar ve puan durumları şöyle: -TURKCELL SÜPER LİG- Gençlerbirliği-Sivasspor...........................................(2 0) İstanbul B. Belediyespor-Manisaspor....................(1 0) Kayserispor-Ankaragücü.........................................(3 0) Gaziantepspor-Fenerbahçe....................................(2 -BANK ASYA 1. LİG- Giresunspor-Adanaspor..........................................(0 1) Altay-Boluspor............................................................(3 0) Orduspor-Kardemir Karabükspor..........................(3 1) Gaziantep B. Belediyespor-Hacettepe..................(0 1) Kartalspor-Karşıyaka...............................................(2 0) Bucaspor-Samsunspor............................................(3 0) -TFF 2. LİG 1. GRUP- Güngören Belediyespor-Körfez Belediyespor......................(1 1) Zeytinburnuspor-Türk Telekom..............................................(2 2) Gebzespor-Sakaryaspor.........................................................(2 1) Yalovaspor-Pendikspor..........................................................(0 0) TKİ Tavşanlı Linyitspor-Beykoz 1908....................................(2 2) -2. GRUP- Tepecikspor-Konya Şekerspor....................................(1 0) Fethiyespor-Akhisar Belediye Gençlik ve Spor.........(2 5) Turgutluspor-Sarıyer......................................................(0 0) Alanyaspor-Eyüpspor.....................................................(1 1) -3. GRUP- BUGSAŞ Spor-Pursaklarspor.......................................(2 1) Karsspor-Trabzon Karadenizspor...............................(2 0) Erzurumspor-Çorumspor..............................................(0 1) Akçaabat Sebatspor-Çankırı Belediyespor................(0 2) Ofspor-Etimesgut Şekerspor.......................................(2 1) Kırşehirspor-Tokatspor..................................................(1 1) -4. GRUP- Şanlıurfaspor-Malatyaspor..........................................................(0 0) Adana Demirspor-İskenderun Demir Çelikspor.....................(0 2) Diyarbakır B. Belediyesi DİSKİ Spor-Tarsus İ.Y......................(1 2) Belediye Vanspor-Kahramanmaraşspor...............................(2 1) Adıyamanspor-Mardinspor........................................................(0 3) -TFF 3. LİG 1. GRUP- Alibeyköyspor-Bandırmaspor..................................................(0 0) İnegölspor-Lüleburgazspor....................................................(1 1) Balıkesirspor-Bayrampaşaspor............................................(2 1) Bursa Nilüferspor-Gaziosmanpaşaspor............................(1 0) -2. GRUP- Tekirova Belediyespor-Menemen Belediyespor.....................(1 2) Muğlaspor-İzmirspor...................................................................(5 1) Ispartaspor-Afyonkarahisarspor...............................................(2 1) Keçiören-Nazilli Belediyespor...................................................(2 0) -3. GRUP- Kırıkkalespor-Gölcükspor........................................................(2 2) Orhangazispor-Keçiörengücü................................................(3 2) -4. GRUP- Gümüşhanespor-Sürmenespor...........................................(0 1) Pazarspor-Araklıspor...............................................................(3 1) Kastamonuspor-Yimpaş Yozgatspor...................................(2 1) Arsinspor-Bulancakspor.........................................................(4 0) Yalıspor-Ünyespor..................................................................(1 1) -5. GRUP- Malatya Belediyespor-Şanlıurfa Belediyespor....................(2 0) Hatayspor-Batman Petrolspor...............................................(1 0) Batmanspor-Diyarbakır Kayapınar Belediyespor...............(0 1) Siirtspor-Kırıkhanspor............................................................(2 1) TFF 2. LİG'DE GÖRÜNÜM TFF 2. Lig'de 10. hafta maçları tamamlanırken, 1. Grup'ta Türk Telekomspor, 2. Grup'ta Akhisar Belediye Gençlik ve Spor, 3. Grup'ta Tokatspor ve 4. Grup'ta İskenderun Demirçelikspor lider durumda bulunuyor. Gruplarda puan durumları şöyle:
600699
Altın Portakal bu yıl iki filme verildi!
46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde ödüller sahiplerini buldu. En iyi film ödülünü "Bornova Bornova" ile "Kosmos" paylaştı. Yönetmenlere ödüllerini CHP Genel Başkanı Deniz Baykal verdi. Cam Piramit Sabancı Kongre ve Fuar Merkezi'nde yapılan kapanış ve ödül töreninde Ulusal Uzun Metrajlı Film Yarışması sonuçları açıklandı. En İyi Film Ödülü, "Bornova Bornova" ile "Kosmos" filmleri arasında paylaştırıldı. Festivalde verilen bazı ödüller ve kazananlar şöyle: En İyi Film: "Bornova Bornova" "Kosmos" En İyi İlk Film: "İki Dil Bir Bavul" En İyi Yönetmen: Reha Erdem "Kosmos" En İyi Senaryo: Onur Ünlü "Beş Şehir" En İyi Erkek Oyuncu: Öner Erkan "Bornova Bornova" En İyi Kadın Oyuncu: Nergis Öztürk "Kıskanmak" En İyi Kurgu: Erkan Tekemen "Bornova Bornova" En İyi Sanat Yönetmeni: Zeynep Koloğlu "Usta" En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Volga Sorgu "Kara Köpekler Havlarken" En İyi Yardımcı En İyi Müzik: Mehmet Erdem ile Özgür Akgül "Deli Deli Olma" En İyi Görüntü Yönetmeni: Florent Herry "Kosmos" Kadın Oyuncu: Damla Sönmez "Bornova Bornova" Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü (Ses-Efekt-Kostüm-Makyaj-Saç Tasarımı): "Kosmos" Behlül Dal Jüri Özel Ödülü (Genç Yetenek): "Usta" filminin yönetmeni Bahadır Karataş, "40" filminin yönetmeni Emre Şahin, "Ben Gördüm-Min Dit" filminin öykü yazarı Evrim Alataş ile "Beş Şehir" filminin oyuncusu Tansu Biçer. Diğer ödüller Gençlik Jürisi Ödülü, Uluslararası Film Yarışması'na katılan Kamen Kalev'in yönettiği Bulgaristan-İsveç yapımı "Şark Oyunları" filmine verildi. Ödülü, film ekibi adına ünlü oyuncu Hatice Arslan aldı. Festivalde bu yıl ilk kez belirlenen Kent Konseyi Jüri Ödülü'ne yönetmen İlksen Başarır'ın ilk filmi "Başka Dilde Aşk" layık görüldü. NETPAC Jürisi Ödülü "Kan Arzusu", SİYAD Ulusal Jüri Ödülü İnan Temelkuran'ın yönettiği "Bornova Bornova", SİYAD Uluslararası Jüri Ödülü ise "Öteki Yaka-The Other Bank" filmine verildi. Törende, Kısa Film Yarışması'ndaki Dijital Film Akademi Özel Ödülü'ne Efe Conkel'in "Geri Dönüşüm Günlüğü", Cahit Çeçen'in yönettiği "Tamirci Çırağı" ile Mustafa Dok'un yönettiği "Köy" filmleri değer bulundu. En İyi Kısa Film Ödülü'ne Aksel Zeydan Göz'ün yönettiği "Kısır Döngü" layık görüldü. En İyi İlk Belgesel Ödülü Metin Kaya'nın yönettiği "100 Bin Kişiydiler" ile Melisa Önel'in yönettiği "Ben ve Nuri Bala" filmleri arasında paylaştırıldı. En İyi Belgesel Film Ödülü de Melis Birder'in yönettiği "Ziyaretçiler" ile Çayan Demirer'in "5 Nolu Cezaevi" filmlerine verildi. Uluslararası film yarışması ödülleri Uluslararası Film Yarışması'nda En İyi Erkek Oyuncu Ödülü "Öteki Yaka"daki performansıyla yaşındaki Tedo Bekhauri'ye, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ise "Katalin Varga" filmindeki performansıyla Hilda Peter'e verildi. En İyi Yönetmen Ödülü "Öteki Yaka" filmi ile Georgi Ovashvilli'e sunuldu. En İyi Film Ödülü ise Alexey German'in yönettiği "Kağıttan Asker" filmi ile Harutyun Khachatryan'ın yönettiği "Sınır" filmleri arasında paylaştırıldı. Kırmızı halı 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali kapanış ve ödül töreni, festivalin konuğu Türk ve yabancı sanatçılarla ulusal, uluslararası yarışmalara katılan film ekiplerinin kırmızı halıda geçişleriyle başladı. Festivalin konuğu Türk ve dünyaca ünlü sanatçılar, ulusal ve uluslararası yarışma adayı filmlerin ekipleri ile jüri üyeleri kırmızı halıdan yürüyerek tören salonuna ulaştı. Kırmızı halı geçişi sırasında sanatçıları görmek için yüzlerce vatandaş, Cam Piramit'in bulunduğu bahçede toplandı. Türk sinemasının unutulmaz yıldızları ile genç kuşağın sevilen sanatçılarını alkışlarla karşılayan vatandaşlar, kendilerini selamlayan sanatçılara sevgi gösterilerinde bulundu. Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması Jüri üyesi oyuncu Nurgül Yeşilçay, kendisine yoğun tezahürat yapan vatandaşları yanlarına giderek selamladı. Vatandaşlar, Türk sinemasının unutulmaz oyuncusu Selda Alkor'a da "gerçek sanatçı" sözleriyle sevgi gösterisinde bulundu. Törene Baykal da katıldı Törene katılan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da salona kırmızı halıdan geçerek girdi. Vatandaşlar, Baykal'a da sevgi gösterilerini sürdürdü. Baykal'ın geçişi sırasında bazı gençlerin ellerinde küçük meşaleler taşıdıkları görüldü. 2009-10-18 01:07:24 Her yıl seçkin davetlilerle bu tören düzenlenir. Sonra arkasından sıkandal haberler. Halkın en çok rağbet ettiği filmler hiç bir zaman festivalde olmaz. Neden? çünkü halk anlamaz sinemadan.... Her sene yaparla, kadar masraf ederler, ama Türkiye sinemasının Arap ya da İran sineması kadar değeri yok. Mustafa AKKAD'ın çektiği filmler hala gösterilir beğeniyle. Ama milyonlar harcanan Türk filmlerine bakıyoruz, bizden başka izleyen yok. Biz kendi kendimize gelin güvey oluyoruz.... İran Sineması bizden ileri Haldun Demircialioğlu
600889
Akdağ: 28 milyon kişi aşılanacak
Akdağ: 28 milyon kişi aşılanacak ilk aşamada aşı yapılacakları, sağlık çalışanları, ve ilkokul çocukları, astım gibi kronik hastalığı olanlar diye sıraladı yoğun siyasi tartışmaların yanında sağlık alanında da ciddi bir mesai yapıyor. Ankara Bilkent’teki bir okulda saptanan bu konudaki çalışmaları yeniden gündeme taşıdı. Ankara’da hasta sayısı 26’ya ulaştı. Yaşamsal bir tehlike söz konusu değil ama domuz gribinin bir salgına dönüşmemesi için de yoğun çaba harcanıyor. Bu arada bir yandan da ’nın satın aldığı aşılar tartışılıyor. Bu konuyu, dün Prof. Dr. ’la konuştum. Akdağ, sorularıma şu yanıtları verdi: ‘Paniğe gerek yok’ Ankara’da ortaya çıkan domuz gribinin boyutu ve riski nedir? Ankara’da saptadığımız olayla ilgili bütün önlemler alındı. Şu anda bir hali yok. Zaten önlemlerimizi de salgın olmasın diye aldık. Bütün uğraşımız bu. Ama olay, “Hükümete muhalefet edelim de nasıl edersek edelim” anlayışıyla eleştirildiği için kamuoyu yanlış bilgilendiriliyor. Şu anda paniğe kapılacak bir durum yok. Her şey kontrol altında. ‘28 milyon kişi aşılanacak’ Sipariş ettiğiniz aşılar da tartışma konusu oldu. Aşılar ne zaman gelecek? Biz dünya standartlarına uygun bir yol izliyoruz. Hastalık Kontrol Merkezi (CDC), Hastalık Kontrol Merkezi (ECDC) ile aynı yolu izliyoruz. 60 kişilik bir bilim danışma kurulu ile 10 kişilik bir yürütme kurulu oluşturduk, bilim adamlarıyla birlikte çalışıyoruz. Bunlar ’nin en yetkin uzmanlarıdır. İlk etapta 28 milyon kişiye aşı yapılmasını planlıyoruz. Aşı bağlantılarını kurduk. İlk etapta 500 bin doz aşı gelecek. yaptığımız toplam tutar ise 40 milyon doz. Önümüzdeki mart ayına kadar hepsi gelmiş ve uygulanmış olacak. Kimlere aşı yapılacak? Her ülke kendi koşullarına göre planlama yaptı. Örneğin ABD 159 milyon kişinin aşılanmasını planladı. Biz de ilk etapta 28 milyon kişiye aşı yapılmasını planladık. 24 yaşın üstünde sağlıklı insanlara aşı yapmayacağız. Bunun dışında öncelikle aşı yapılması gereken grupları ise şöyle saptadık: Sağlık çalışanları, ve ilkokul çocukları, 24 yaşa kadar risk grubundaki çocuklar, akciğer rahatsızlığı, astım gibi kronik hastalığı olanlar. Öncelikle bu grupları aşılayacağız. Altı aylıktan küçük bebeklere ve yumurta alerjisi olanlara aşı yapılmayacak. Aşının sakıncaları nelerdir? Bu aşının önemli yan etkileri olduğu ve yapılmaması gerektiğini savunan uzmanlar oldu... Bu beyanlarda bulunanları hekim veya uzman diye nitelemek, diye kabul etmek mümkün değil. Bilime karşı yapılmış açıklamalar. Hiçbir değeri yok. Domuz gribi aşısının normal aşısından farklı yan etkisi yok. Normal grip aşısında da görülebileceği gibi, bir iki gün hafif ateş, hafif halsizlik görülme olasılığı dışında tehlikeli sayılabilecek bir yan tesiri yok. Milyonda bir görülebilecek bir nörolojik rahatsızlıktan söz ediliyor, ancak çok düşük bir olasılık. Aşı dünya standartlarının gerektirdiği kurumlar tarafından ruhsatlandırılmış durumda. Bakanlığımızın -Eczacılık Genel Müdürlüğü de ruhsatlandırma yapacak ve Hıfzıssıhha’da da aşılar zaten test edilecek. Halkımız bizim yaptığımız açıklamalar dışındakileri dikkate almamalı. Aksine, bu beyanları verenler, eğer aşı olmamak nedeniyle bir can kaybı olursa, bunun vicdani sorumluluğunu taşıyabilecekler mi, onu düşünsünler. Bu tür beyanlar abesle iştigaldir. Çocuk felci örneği Aşılamayı nasıl planlıyorsunuz? Bazı gruplar için zorunlu mu olacak? Tabii, kimseye zorla aşı yapacak halimiz yok. Bu gönüllü yapılacak. Ama biz Sağlık Bakanlığı olarak sorumluluğumuz ve görevimiz gereği hangi grupların aşı olması gerektiği konusunda halkı bilgilendireceğiz. Şunu söylemeliyim ki, çıkan söylentilerle mücadele hastalıkla mücadeleden daha zor. Bu nedenle medyaya büyük görev ve sorumluluk düşüyor. Bir örnek vereyim: Çocuk felci dünyadan kalkmış bir hastalıktır. Bazı ülkeleri ile bazı ülkelerinde kaldı. Buralarda kalmasının temel nedeni çocuk felci aşısının kısırlığa yol açtığı şeklindeki söylentidir ve bu doğru değildir. Bazı toplumlar bu söylentiye inandılar ve aşı yaptırmadılar. Şimdi de domuz gribi aşısıyla ilgili bu olumsuz söylentilerle uğraşıyoruz. Bu nedenle beyanda bulunanların bunları medyaya taşıyanların iyi düşünmesi lazım. Bazı fikirler medyaya tatlı geliyor ama toplumsal maliyeti çok yüksek oluyor.
601892
Corporate Film Fest'te ödüller sahiplerini buldu.
CFF'den yapılan yazılı açıklamaya göre, ''marka'' kategorisinde en iyi erkek oyuncu ve en iyi film ödülleri Fortis'e, en iyi kadın oyuncu ödülü HSBC'ye, en iyi senaryo ödülü Kadıköy Belediyesine, en iyi yönetmen ödülü Sony'ye verildi. Reklam kategorisinde, en iyi yönetmen, en iyi yaratıcı fikir, en iyi film ödüllerini Çelebi Holding, en iyi senaryo ödülünü Fortis alırken, iletişim kategorisinde en iyi erkek ve kadın oyuncu ödüllerini Çelebi Holding, en iyi yönetmen, en iyi senaryo, en iyi film ödüllerini HSBC kazandı. Akbank Sanat özel Ödülü, Sensormatic'e verildi.
600691
AB Komisyonu: Biz Türkiye'ye muhtacız
Alman radyosu Deutschlandfunk'ta yarın yayımlanmak üzere demeç veren Verheugen, ''Bizim Türkiye'ye Türkiye'nin AB'ye olduğundan daha çok ihtiyacımız var'' ifadesini kullandı. Yarın yayımlanması beklenen konuşma metninde Verheugen, ''Türkiye'nin çok büyük stratejik önemi var. Ben bütün bölgenin güvenliğinden söz ediyorum. Türkiye'nin Batılı devletler topluluğunda sağlam bir yer edinmek yerine başka bir yol tutması halinde neler olacağını düşünmek gerek. Bu bizler için çok çok büyük bir risktir, almasak iyi olur'' ifadesini kullandı. ''Türkiye'nin AB'ye üye olması bizim için çok büyük bir avantaj, bu, Batılı demokrasilerle 21. yüzyıl Müslüman dünyası arasındaki ilişkileri sorunsuz yola koymamıza yardım eder'' diyen Verheugen, ''Buna karşın, sadece AB için stratejik öneme sahip diye Türkiye'ye AB üyeliği koşullarında hafifletme, indirim olmaz'' görüşünü savundu. Almanya ve Fransa'nın ortaya attığı imtiyazlı ortaklık fikriyle ilgili olarak değerlendirmelerde bulunan Verheugen, Türkiye'nin reddettiği bu fikri reddetti ve ''Türklerin zaten imtiyazlı bir ortaklığı bulunuyor. Diğerlerinden (ülkelerden) çok daha fazla AB'nin içinde. Zaten bir gümrük birliği var. Bundan daha fazla Türkiye'ye sahip olmadığı ne verilebileceğini bilmiyorum, bunun dışında bir tek üyelik kalıyor'' ifadesini kullandı. AA 2009-10-18 00:41:23 en sonunda Türkiyenin değerini anladılar.düne kadar bizi dışlıyorlardı.ama artık biz onları istemiyoruz.Türk-İslam ülkeleri ile kuracağımız birliktelik AB den çok daha üstün bir birlik olacak inşallah.çünkü bu birliktelik bir bencillik,sömürü birliği değil bir sevgi ve hoşgörü birliği olacak inşallah.bu yüzden tüm müslümanların böyle bir birliği desteklemeleri gerekmektedir. bülent kurt 2009-10-18 00:39:21 türkiyenin ab üyeligini ab de yasiyan türk lobisine birakin.. biz ab de yasadigimiza olayi türkiye icin daha iyi sekillendiririz.. Ismail Yildiz 2009-10-18 00:29:05 bu isi ab deki türk lobisine birakin diye... Ismail Yildiz 2009-10-18 00:27:52 türkiyede hep oldugu gibi birilerini inandirirlar.. asli düsünenleri inandiramazlar..
601916
Irak kan ağlıyor: ölü 29 yaralı
Irak polisi, Bağdat'ın Sünni bölgesi Azamiye mahallesinde park halindeki bomba yüklü bir aracın infilak etiğini, saldırıda kişinin öldüğünü, 15 kişinin de yaralandığını açıkladı. Polis, ikinci bombanın ise bir motosiklete yerleştirildiğini, bu saldırıda da kişinin öldüğünü, 14 kişinin de yaralandığını kaydetti. Saldırıların ardından olay yerlerinin Irak güvenlik güçleri tarafından güvenlik kordonu altına alındığı, yaralıların sivil araçlar ve ambülanslarla hastanelere naklediği belirtildi.
601122
Sanlı Sarıalioğlu: Almanya'da işimiz zor
Sanlı Sarıalioğlu Almanya'da işimiz zor Denizlispor maçındaki tribün içi savaş sona ermişti. Artık kardeş kardeşi kovalamıyordu. çirkinlikler hepimizi çok üzmüştü. Protestolarda fazla bir değişiklik yoktu. Hedef başkan ile yönetimdi. İstifa sloganları maç boyunca devam etti ancak taraftar daha çok sahanın içiyle ilgilendi. Sahanın içinde kalite vasatın altındaydı. Zevksiz, keyifsiz ve temposuz bir 90 dakikaydı. Beşiktaş, ilk yarıda attığı iki gole şaşırmış gibiydi. Zaten bu bölümde Kasımpaşa kalesine kere gittiler. İkisi gol oldu, biri direkten döndü. Kasımpaşa da bir tek etkili atak yaptı ve onlar da direğe takıldı. İkinci yarıda ilginç bir görüntü vardı. Beşiktaş, kendi sahasında takım halinde savunma yapıyordu ve tek amacı gol yememekti. Kontratağı bile zaman zaman düşünüyordu. Biz Beşiktaş'ı böyle izlemeye hiç alışık değiliz. Ayrıca bu oyun şekli skoru korumanın teminatı da değil. Rüştü başarılı kurtarışlar yapmasaydı Beşiktaş'ın canı çok yanardı. Hayret! Beşiktaş iki farklı önde oynarken kabuslar gördü. Titreyerek maçı noktaladı. Bu korkuyu anlamak çok güç. Geçtiğimiz sezon rakibinin üzerine gümbür gümbür giden takım gitmiş, yerine silik bir takım gelmiş. Nihat'ın uzun süre sonra nihayet gol atması kendisi ve takımı adına sevindiriciydi. Bu gol Nihat'ı biraz olsun kendine getirdi. Ancak diğer forvetlerin durumu içler acısıydı. Yusuf kayıptı. Top ayağına geldiğinde iki çalım atmaya çalışıyor, bunu da beceremiyordu. Bobo, kayıplar listesinin bir başka ismiydi. Attığı golün dışında hemen hemen hiçbir şey yapmadı. Anormal top kaybıyla oynadı. Kurtarıcı olarak alınan Tabata bu rolü hiç üstlenemedi. Gol bölgelerinde etkili işler yapamadı. zaman kadar para bu oyuncuya neden verildi? Kartal'da ecel terleri Şimdi düşünün; ilk 11'de yer alan golcüden 3'ü son derece yetersiz. Böyle bir takım iki gol atıyorsa buna da şükredilmeli. Ayrıca Kasımpaşa gibi zayıf bir takıma ikinci yarıda verilen pozisyonlar da son derece düşündürücü. Ön libero olarak Toraman ve Ernst'i kullanıyorsun, dört de defans oyuncun var ve buna rağmen kalende ecel terleri döküyorsun. Diğer Gaziantepli İsmail Köybaşı, bu kez ofansif yönüyle oldukça başarılıydı. Bu çocuğun sıkıntısı rakip ataklarda yetersiz kalması. Kasımpaşa bu bölgede Beşiktaş'ı oldukça hırpaladı. Maçın sonlarına doğru Mustafa Denizli'nin İbrahim Üzülmez'i defansın soluna alması ve İsmail'i onun önünde oynatması geç kalınmış bir karardı. İbrahim Toraman'ı mutlak galip gelmen gereken bir maçta ön libero oynatmak saçmalığın daniskasıydı. Beşiktaş, fark yapması gereken bir maçı zor bela bitirebildi. Maçın sonlarında tamamen kayıptı. Bu da gösteriyor ki Kara Kartal henüz özgüvenine kavuşamamış. Bu futbolla çarşamba günü Almanya'da ne yapılır doğrusu bilemiyorum. Umarım kısa sürede toparlanırlar.
601631
Afganistan'da ABD Askeri Öldü
Afganistan'da ABD Askeri Öldü Afganistan'ın güneyinde bir Amerikan askeri, bombalı saldırıda öldü. NATO yönetiminde görev yapan uluslararası güç ISAF'tan yapılan açıklamada, perşembe ve cuma günleri düzenlenen benzer saldırılarda da Amerikan askerinin öldüğü hatırlatıldı. Böylece, Afganistan'da aynı dönemde 418 yabancı asker öldü.
601063
15 dakikalığına ‘milyoner’ oldu
15 dakikalığına ‘’ oldu Süper Loto kuponunda ‘5’ tutturan Mehmet Ocaktepe, numaraları yanlış yayımlayan gazete hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle!milliyet.com.tr hep yanınızda ’nın Osmangazi ilçesinde oturan elektrikli ev aletleri tamircisi Mehmet Ocaktepe (60), bu hafta da her zaman olduğu gibi TL’lik oynadı. İki çocuk babası Ocaktepe, sonuçları için kahvehanede masa üzerinde bulunan ve ‘da yerel yayın yapan gazeteye baktı. Gazetede, “1, 5, 13, 24, 35, 45” rakamlarını gören Ocaktepe elindeki kuponundaki numaralarla aynı olduğunu farkettiği an sevinç çığlığı atıp, “Biliyordum. Hep söylüyordum ‘kör talih bana bir gün gülecek’ diye. İşte güldü. Artık zenginim” diye bağırdı. Suç duyurusunda bulundu Kendisini kutlayan arkadaşlarına çay, kahve ve kola ısmarlayan Ocaktepe, kahveciye 30 TL verdikten sonra bir kez daha kontrol ettiği kontrol ettiği gazetede rakamların altında “6 bilen çıkmadı. milyon 66 bin lira haftaya devretti” notunu gördü. Ocaktepe kuponunu yatırdığı bayiye koştu. Bayii, 15 Ekim günü yapılan çekilişte şanslı numaraların “5, 6, 23, 34, 37, 41” olduğunu söyledi. Yapılan incelemede yerel gazetenin yanlışlıkla bir hafta önce yapılan çekiliş sonuçlarını yayınladığı ortaya çıktı. Kuponunda sadece ‘5’ tutturan Ocaktepe, yanlışlıktan dolayı gazete hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.
601188
Nihat: "Döndüğüm için pişman değilim"
formasıyla ligdeki ilk golünü Kasımpaşa'ya atan Nihat Kahveci, siyah-beyazlı kulübe geri döndüğü için asla pişman olmadığını söyledi. Nihat, siyah-beyazlı takıma dönüşünün ardından ilk golünü ligin 9. haftasında 2-1'lik Kasımpaşa galibiyetinde attı. Tecrübeli oyuncu, ''yavaş yavaş yukarı doğru çıkıyoruz. İstediğimiz oyunu oynayamadık. Son bölümler sıkıntılı geçti. Bizim için çok önemli bir maçtı. Üç puan almamız gerekiyordu. Bu şekilde seri yakalamayı amaçlıyoruz. Kenetlenerek bunu başarmak istiyoruz'' dedi. İstediği futbolu bugüne kadar sergileyemediğini dile getiren Nihat şöyle konuştu: ''Bu yüzden beklediğimden çok tepkiyle karşılaştım. Takımın kötü gidişi de bunda etken oldu. Her zaman birlik olmalıyız. Geçen sezon, birlik beraberlikle şampiyonluk gelmişti. "Eleştiriden eleştiriye fark var ama benim ağzımdan, olmayan şeyler yazılıp çizildi. Geldiğime pişman olduğum yazıldı. Hiçbir zaman pişman olmam. İnsanların önüne atıldım gibi oldu.''
601275
İran'da Devrim Muhafızları'na saldırı
İran'ın güneydoğusunda Devrim Muhafızlarını hedef alan saldırı düzenlendiği bildirildi. İran devlet televizyonu, saldırıda Devrim Muhafızlarının Kara Kuvvetleri komutan yardımcısıyla birlikte başka ölen ve yaralananlar da olduğunu haber verdi. Fars ajansının haberinde de saldırıda Devrim Muhafızlarının birçok üst düzey komutanının öldüğü duyuruldu. Haberde, sabah saatlerindeki saldırıda ölenler arasında, Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı General Nur Ali Sustari, Devrim Muhafızlarının Sistan Belucistan Komutanı General Muhammed Zadeh, İranşar kenti Devrim Muhafızları komutanı ile Emir El Momenin kentinin birlik komutanının bulunduğu belirtildi. Fransız haber ajansı AFP de Meclis Başkanı Ali Laricani'nin de üst düzey komutanların öldüğünü doğruladığını bildirdi. İRNA: ARALARINDA ÜST DÜZEY KOMUTANLARIN DA BULUNDUĞU 60 KİŞİ ÖLDÜ YA DA YARALANDI İran'da Devrim Muhafızlarını hedef alan saldırıda çok sayıda üst düzey komutanın hayatını kaybettiği ve yaralandığı bildirildi. İran'ın resmi haber ajansı İRNA ve Devlet televizyonunun haberine göre, Sistan-Belucistan eyaletinde bu sabah yapılması planlanan bir toplantının hazırlıkları sırasında düzenlenen terör saldırısında, Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Vekili Tuğgeneral Nurali Şuşteri'nin de aralarında bulunduğu çok sayıda üst düzey komutan hayatını kaybetti. Toplantının bölgedeki ayrılıkçı ve bölücü hareketlere karşı "birlik, beraberlik" içerikli olduğu ve aşiret temsilcilerinin de katılmasının planlandığı belirtiliyor. İntihar saldırısı ya da uzaktan kumandayla patlatılan bombayla yapılan saldırıda 60 kadar kişinin öldüğü ya da yaralandığı belirtildi. Saldırının kurbanları arasında sivillerin de olduğu kaydedildi. Saldırıyı kimin düzenlediğine dair henüz bir açıklama yapılmadı. -CUNDULLAH ÖRGÜTÜ- Sistan-Belucistan eyaletinde daha önce de çok sayıda terör eylemi düzenleyen Cundullah örgütünün saldırıyı yapmış olabileceği düşünülüyor. Eyalette Abdulmelik Rigi liderliğindeki bölücü ve ayrılıkçı teröristler ile güvenlik güçleri arsında zaman zaman çatışmalar oluyor. Örgüt, en son Zahidan kentinde 28 Mayıs 2009'da 25 kişinin ölümü ve 119 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan cami bombalanması eylemini üstlenmişti.
601212
Petrol Ofisi'ne sahtemarker soruşturması
Petrol Ofisi'ne sahtemarker soruşturması 18 Ekim 2009 Pazar, 09:46 Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), Petrol Ofisi AŞ’nin (POAŞ) Hatay’daki depolarında ele geçirilen ‘sahte ulusal marker’ ile ilgili soruşturma sürecini başlattı. Kurul, soruşturma müzekkeresini, cuma günü karara bağlayacak. Soruşturma açılmasına kesin gözüyle bakılıyor. POAŞ’ın, Hatay’daki depolarında ele geçirilen ve TÜBİTAK’ın bir raporla, ulusal markerı ölçen cihazları yanılttığını’ ortaya koyan menşei belirsiz sıvıyla ilgili yeni bir aşamaya geçildi. POAŞ CEO’su Melih Türker’in, ‘POAŞ hakkında bu konuda bir inceleme yok’ açıklaması yaptığı saatlerde EPDK, TÜBİTAK’ın raporu kapsamında POAŞ’la ilgili soruşturma müzekkeresini hazırladı. Müzekkere, 23 Ekim Cuma günü yapılacak kurul toplantısında ele alınacak. Kurul’un aynı gün POAŞ hakkında soruşturma açılmasına karar vermesine kesin gözüyle bakılıyor. LİSANS İPTALİ GÜNDEMDE EPDK yetkilileri, soruşturmanın açılmasının ardından POAŞ’tan konuyla ilgili savunma isteneceğini belirterek, “Bu işlemlerin ardından POAŞ’a ceza verilip verilmeyeceği kesinleşecek” dedi. Yetkililer, bu tür bir suça verilecek cezaya ilişkin soruyu, “EPDK, bu suç kapsamında şirketlere 680 bin TL ceza kesiyor” sözleriyle yanıtladı. TÜBİTAK raporu, Hatay İl Emniyet Müdürlüğü’ne de gönderilecek. Rapor, Emniyet üzerinden Hatay’da ilgili cumhuriyet savcılığına iletilecek. Savcı, kanıtlar ve rapor çerçevesinde POAŞ hakkında ‘sahte ulusal marker’ kapsamında kaçak akaryakıt suçlamasıyla dava açılmasını gündeme getirecek. Dava kapsamında POAŞ’ın ilgili yöneticileri hakkında, yıldan yıla kadar hapis cezası da söz konusu olabilecek. Birinci derece mahkemede verilecek bu yönde bir karar, Yargıtay’a gidecek. Yargıtay’ın kararı onaması durumunda, devreye EPDK girecek. Bu sürecin sonunda POAŞ’ın dağıtım lisansının iptal edilmesi gündeme gelebilecek. ‘İnceleme yok’ demişti Petrol Ofisi CEO’su Melih Türker, HT Ekonomi’nin gündeme getirdiği ‘sahte marker’ olayı ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, “Bu konuyla ilgili herhangi bir soruşturma yok” demişti. Ancak Türker’in bu sözlerine karşın EPDK, soruşturma müzekkeresini hazırladı. Son karar kurul gündeminde verilecek.
601408
Osmaniye'de feci kaza
Osmaniye'de feci kaza OSMANİYE (CİHAN) Osmaniye'nin Kadirli ilçesinde meydana gelen trafik kazasında kişi öldü, biri ağır kişi yaralandı. Adana istikametinden Kadirli'ye gelen Fatih Kavlakçı yönetimindeki 01 0168 plakalı otomobil, sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu Azaplı köyü civarında şarampole yuvarlandı. Yol kenarındaki ağaçlara çarpan ve içerisine ağaç gövdesi giren otomobil hurdaya dönerken, araçta yolcu olarak bulunan Haktan Akar olay yerinde can verdi. Abdullah Kuşçuoğlu ve araç sürücüsü yaralandı. Yaralılar olay yerine çağrılan ambulansla Kadirli Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Kavlakçı, hayati tehlike kaydıyla Osmaniye Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. Haktan Akar'ın cesedi cumhuriyet savcısının incelemesinden sonra morga kaldırıldı.
601898
Yaşlı adamı ayı parçaladı
Alınan bilgiye göre, Karaman Mahallesi'nde 63 yaşındaki Ahmet İrdem, sabah saatlerinde ormana mantar toplamak için evinden çıktı. Akşam olmasına rağmen eve dönmeyen İrdem'in parçalanmış cesedi, ormanda hayvan otlatan köylülerce fark edildi. Haber verilmesi üzerine olay yerinde inceleme yapan polis ekipleri, Ahmet İrdem'in ayı ya da ayıların saldırısına uğradığını belirledi. Azdavay Devlet Hastanesi'nde yapılan otopside, İrdem'in, ayının pençe darbesiyle şah damarı yırtılarak hayatını kaybettiği bildirildi. İrdem'in cenazesi, ilçedeki mezarlıkta toprağa verildi.
600881
Ayamama deresi için sil baştan
Ayamama deresi için sil baştan ’da birçok can alan Eylül’deki felaketinin baş aktörü Ayamama Deresi’nin ıslahı için harekete geçildi. Bölgedeki 108 yapı için yıkım kararı çıktı ve 15 gün süre tanındı. Tebligatlar yapılmaya başlandı ’daki felaketinde 25 kişinin öldüğü Ayamama Deresi’nin 25 metrelik koruma bandını işgal eden 38 şirkete ait 108 yapı için yıkım kararı çıktı. Kaçak yapıların yıkımıyla ilgili tebligatları zabıta ekipleri yapmaya başladı ve 15 gün süre verildi. ’nin (İBB) açıklamasına göre, dere yatağı üzerinde tamamen veya kısmen işgalli yapıların kısmen duvar ve kısmen yapı şeklinde olduğu görüldü. İmar, Harita ve Zabıta müdürlüklerinin, hava fotoğraflarının yanı sıra yerinde tespitlerinde, derenin iki yakası boyunca duvar işgalleri dahil 108 imara aykırı yapı tespit edildi. Yapılaşmanın yüzde 61’inin otoyolu ile E-5 karayolu arasında, yüzde 39’unun ise TEM’in kuzeyinde kaldığı, imara aykırı yapıların 44’ünün ’de, 42’sinin ’de, 13’ünün ’da, 9’unun ’de olduğu saptandı. Yapıların 54’ünün kısmen, 25’inin tamamen, 15’inin tamamen yeşil alana, 3’ünün kısmen yeşil alana ve 11’inin de duvar “işgalleri” olduğu görüldü. ‘Siz yıkmazsanız..’ Kuruluşlara gönderilmeye başlanan tebligatlarda yıkım için 15 gün süre verildi. Aksi halde binaları yıkacak ve bedeli bina sahiplerinden tahsil edilecek. İşgallerin kamu alanında olması, 775 sayılı Gecekondu Kanunu kapsamına girmesi nedeniyle tebligat yapılmadan yıkım yapılmasına engel bulunmuyor. TEM ile E-5 karayolu arasındaki yapıların da yıkımı yapılacak. Dere ıslahına yönelik koruma bandının nihai sınırları, geçeceği güzergah, açık ve kapalı kesit durumuna yönelik çalışmalar ile planlama süreci sürüyor. Kamu alanına işgalli, 775 sayılı kanunun kapsamına giren, tebligat yapılmaksızın yıkılabilen 108 yapının dışında yıkılacak veya kaldırılacak yapıların durumu tamamlanmadı. Çok sayıda kuruluşa tebligat yapılıyor Ayamama Deresi, Başakşehir’den itibaren sırayla Bağcılar, Küçükçekmece ve Bahçelievler’den geçip sınırlarından ’ne bağlanıyor. 42 km uzunluğundaki kolu bulunan derenin 8.5 km’si TEM ile E-5 karayolu arasında kalıyor. Bu yol üzerindeki; kısmen, tamamen, tamamen yeşil alana, kısmen yeşil alana işgalli ve duvar işgalleri olan kuruluşlar şöyle: Nakliyat, Sağlık Transport, Gür Transport, Ceynak A.Ş, Enco İnşaat, Holıday Inn, Interglobal-Cargotürk, Yurtiçi Kargo, Evkur, Intergum Gıda San, Kamer Tır Parkı, Betinoks Çelik, Eae Elektrik, İnan Makine, Mas Büro Mobilyaları, Emek İş Blok, Confeti, Aydın İstanbul Mensucat, Kadifeteks, Galvanoteknik, Çobançeşme Fidanlık, Arslan Ulus Nakliyat, İmaj Matbaacılık, Kiralama Depo Ofis, Sedef Tır Garajı, Osnak Tır Garajı, Mrgatrans Tır Garajı, İş Bankası, Sabri Özel, Sancak Spor Tesisleri, Ulubaşlar, Orta Anadolu İşte listedeki bazı büyük yapılar
600973
Muhammed garip kaldı
Muhammed garip kaldı Gazze'ye geçen sene bomba yağdıran İsrail, katliamda anne babasını kaybeden 10 yaşındaki Muhammed İbrahim ve diğer yetimlerin İstanbul'a gelmesine bile tahammül edemedi. Lübnan'da mülteci bir diğer Gazze mağduru Maya tepkisini gözyaşlarıyla gösterdi: “Kardeşlerim nerede?” OKTAY MEHMET İSTANBUL Birleşmiş Milletler'in Gazze saldırıları nedeniyle savaş suçlusu ilan ettiği İsrail, Tükiye'nin İsrail'in de katıldığı “Anadolu Kartalı” tatbikatını iptal etmesi ve TRT'de yayınlanan Filistin konulu “Ayrılık” dizisi nedeniyle nota üzerine nota verdi. Ancak aynı İsrail, Gazzeli bir yetim çocuğun İHH'nin İstanbul'da düzenlediği 4. Uluslararası Yetim Buluşması'na gelmesine bile tahammül edemedi. İsrail, geçen sene düzenlediği saldırılarda anne ve babasını kaybeden 10 yaşındaki Muhammed İbrahim'e vizesi olmasına rağmen son dakikada “İstanbul'a gidemezsin” denildi ve İbrahim arkadaşlarıyla buluşamadı. NEDEN İZİN VERMEDİLER Minik İbrahim gelemedi ancak Lüban'da mülteci olarak yaşayan Gazzeli yaşındaki Maya Alhab, İstanbul'daydı. Ezgileriyle dinleyenleri etkileyen Maya, Refah Sınır Kapısı kapalı olduğu için İstanbul'a gelemeyen Filistinli kardeşlerine çok üzüldüğünü söyledi. Maya gözyaşları içinde, “Onların burada olmasını çok isterdim. Neden izin vermediler. Kardeşlerim nerede?” diye tepki gösterdi. BÖYLE ACIMASIZLIK OLMAZ İHH Başkanı Bülent Yıldırım da Gazze'ye ve minik Muhammed İbrahim'e uygulanan ambargoya dikkat çekerek, “Bu kadar acımasız bir yönetim görmedik. 10 yaşındaki çocuğa ayırımcılık kabul edilemez” dedi. Türk halkının her zaman mazlumların yanında olduğunu ifade eden Yıldırım, “Bunu yetim çalışmasında da gördük. Şimdiye kadar 15 bin yetime sponsor aile bulduk. Hedefimiz bu rakamı milyonlara taşımak. Hayırsever halkımız sayesinde hedefimize ulaşacağımıza inanıyorum” dedi. Kutsal emanetler Haliç'te İHH'nin Sütlüce'deki Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlediği 4. Uluslararası Yetim Buluşması'nda ülkeden 50 kadar yetim biraraya geldi. Çocuklar yerel halk oyunları ve ezgilerini sundu, şiirler okudu. Lübnan, Irak, Etiyopya, Sudan, Çeçenistan, Pakistan, Makedonya ve Türkiye'den katılan yetimlere Amerikalı sanatçılar Tyson Amir ve Baraka Blue ile Almanya'dan Ammar 114 ve Ömer Karaoğlu da şarkı ve ezgileriyle destek oldu. Salon tıklım tıklım dolarken yer bulamayanlar dışarıda kurulan ekranlarda programı izledi. İHH, 2005, 2006 ve 2007 yıllarında da düzenlediği yetim buluşmasıyla hem Türkiye'deki hem de dünyadaki yetim ve kimsesiz çocukların sorunlarına dikkat çekmişti. Son buluşlmada İsrail Filistinli, Çin de Doğu Türkistanlı yetim çocukların İstanbul'a gelişine engel oldu. 143 milyon yetim destek bekliyor Dünyada 143 milyon yetim, 400 milyon savunmasız çocuk bulunuyor. 60 milyon çocuk aç uyuyor. Açlık ve yetersiz beslenmeye bağlı olarak yılda milyon çocuk yaşına gelmeden ölüyor Afrikada bir dakikada yaşın altında çocuk aşısızlıktan hayatını kaybediyor. Savaşlar nedeni ile her yıl binlerce çocuk yetim kalıyor. İHH sponsor aile sistemi ile 23 ülkede 15 bin 146 yetim çocuğun beslenme, sağlık giyim ve eğitim ihtiyaçlarını karşılıyor.
600807
"Yuvadan Satılık Bebek" Asılsız
"Yuvadan Satılık Bebek" Asılsız Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, İstanbul Bahçelievler Şeyh Zayed Çocuk Yuvası'ndaki bir çocuğun, zengin bir aileye satıldığı iddiasının tamamen asılsız olduğunu bildirdi. Bir gazetede çıkan "Yuvadan Satılık Bebek" haberine ilişkin yapılan açıklamada, konunun öğrenilmesinin hemen ardından bir başmüfettiş görevlendirilerek, inceleme başlatıldığı belirtildi. Açıklamada, iddianın asılsız olduğuna dikkat çekildi ve çocuk yuvası çalışanları ile yetkililerin, konuyla ilgili herhangi bir ihmal, kusur, kasıt ve ilgilerinin de olmadığının anlaşıldığı vurgulandı. Ayrıca, kurumda koruma altında bulunan çocuklardan durumu evlat edinmeye uygun olanların işlemlerinin bizzat İl Sosyal Hizmetler Müdürlükleri aracılığı ile yürütüldüğü ve yetkili mahkeme kararına dayandırılmadan, hiçbir çocuğun evlat edindirilmesinin mümkün olmadığı bildirildi.
600774
Korsan Kitap Operasyonu
Korsan Kitap Operasyonu İstanbul'da korsan kitap operasyonu.. Sultangazi'de yaklaşık 450 bin korsan kitap ele geçirildi. İstanbul Emniyeti'nin Sultangazi'de yaptığı korsan kitap operasyonunda ele geçirilen kitapların piyasa değeri milyon lirayı buluyor. İhbar üzerine Uğur Mumcu Mahallesi'ndeki adrese eşzamanlı olarak giden emniyet ekipleri, depolarda 450 bine yakın korsan kitabın yanısıra basılmayı bekleyen formalar ve kâğıt kalıpları da buldu. Depoları kiralayan kişi aranıyor.
600925
Yazıcı'ya tepki dinmiyor
Yazıcı'ya tepki dinmiyor Bursa'da Habertürk spor muhabiri Erhan Telli'nin dövülmesi olayına tepkiler sürüyor. Türkiye Spor Yazarları Derneği'nde (TSYD) konuyla ilgili olarak gerçekleştirilen toplantıda Bursaspor Başkanı İbrahim Yazıcı'ya tepki gösterilip, “Sonuna kadar İbrahim Yazıcı'nın peşindeyiz' denildi. TSYD yönetimiyle birlikte gazete ve televizyonların spor müdürlerinin katıldığı toplantıda konuşan TSYD Genel Başkanı Esat Yılmaer, çirkin olayın spor gazeteciliği dünyasında büyük tepki yarattığını belirterek, “Olayı duyduğumuz ilk dakikadan beri ayaktayız. Sizlerin de katkısıyla her türlü tepkiyi göstereceğiz. Sadece İbrahim Yazıcı'yı kınamakla kalmayıp bir dizi eylemle gerekeni yapacağız. Bu eylemlerin ne olması ve nasıl yapılması noktasında da sizlerle görüş birliği içinde olmak için bu toplantıyı düzenlemekte yarar gördük' diye konuştu. Habertürk gazetesi spor müdürü Halil Özer de, gösterilen mesleksel dayanışma ve kendilerine verilen destek nedeniyle teşekkür etti. TSYD- nin Eylemler dizisi, 10. hafta maçlarındaki basın tribünlerine siyah zeminli pankart asılarak Yazıcı protesto edilecek.
601929
Webber kazandı, Button şampiyon!
Formula Grand Prix'sini Mark Webber kazandı, beşinci olan Jenson Button dünya şampiyonluğunu ilan etti. Formula 1'de 2009 sezonunun şampiyonu Brawn GP'nin İngiliz pilotu Jenson Button oldu. Button, Red Bull pilotu Mark Webber'in kazandığı 71 turluk Grand Prix'sinde Sebastian Vettel'in ardından beşinci sırada finişe ulaştı ve son yarışa kalmadan şampiyonluğunu ilan etti. Sauber pilotu Robert Kubica ikinci olarak bu sezon ilk kez podyuma çıkarken, şampiyon unvanını Button'a kaptıran McLaren sürücüsü Lewis Hamilton üçüncülüğü elde etti. Jenson Button kariyerinin ilk şampiyonluğunu elde ederken, takımı Brawn GP de Formula 1'deki ilk sezonunda markalar şampiyonluğunu kazandı. Yarışa pole'da başlayan Button'ın takım arkadaşı Rubens Barrichello kendi ülkesinde Kimi Raikkonen ve Sebastian Buemi'nin ardından sekizincilikle yetindi. Olaylı başlayan yarışın ilk turunda 'dan Jarno Trulli ve Force India'dan Adrian Sutil ile birlikte 'dan Fernando Alonso kaza yaparak mücadeleyi terk etti. Nick Heidfeld, Nico Rosberg ve Kazuki Nakajima da finiş göremedi. McLaren'den Heikki Kovalainen pit stopta hortumu çıkarılmadan önce hareket edince kısa süreli bir yangına yol açtı. Formula 1'de sezonun son yarışı Kasım'da Abu Dabi'de koşulacak. GP sonuçları Mark Webber Red Bull- 1:32:23.081 Robert Kubica Sauber 1:32:30.707 Lewis Hamilton McLaren- 1:32:42.025 Sebastian Vettel Red Bull- 1:32:42.733 Jenson Button Brawn- 1:32:52.086 Kimi Raikkonen 1:32:56.421 Sebastien Buemi Toro Rosso- 1:32:59.072 Rubens Barrichello Brawn- 1:33:08.535 Heikki Kovalainen McLaren- 1:33:11.481 10 Kamui Kobayashi 11 1:33:26.081 11 Giancarlo Fisichella 19 1:33:33.746 12 Vitantonio Liuzzi Force India- 1:33:34.469 13 Romain Grosjean +1 tur 14 Jaime Alguersuari Toro Rosso- +1 tur b. Kazuki Nakajima Williams- b. Nico Rosberg Williams- b. Nick Heidfeld Sauber b. Adrian Sutil Force India- b. Jarno Trulli b. Fernando Alonso
601531
'Servet'in kız arkadaşı Alores İstanbul'a taşınacak'
'Servet'in kız arkadaşı Alores 'a taşınacak' Almanya’nın Kölner Express Gazetesi, Galatasaraylı milli futbolcu Servet Çetin’in kız arkadaşı ’in ’a taşınacağını yazdı. "Kölnlü model Türk starını seviyor" başlığıyla verilen haberde, Alessandra Alores’in, "Evet biz bir çiftiz. Servet’in yanına İstanbul’a taşınıyorum" dediğini belirten gazete, Alman modelin dün İstanbul’a gittiğini belirtti. Servet ile Münih’te tanıştığını ifade eden Alessandra Alores, "Münih’te bazı işlerim vardı. Servet de tedavi için Münih’te bulunuyormuş. Beni havaalanından alacak şoför, bir müşterisini hastaneye bırakması gerektiğini ve beklemem gerektiğini söyledi. Ama ben aynı arabaya bindim ve Servet ile zaman tanıştım. Daha tanışmamızda bir kıpırdanma oldu. Ben hiç bilmiyorum da İngilizce anlamıyordu. Önceleri tercümanlar ile birlikte buluştuk" dedi. ’de müzik yayını yapan bir TV kanalında sunuculuk yapacağını da ifade eden Alessandra Alores, bunun kendisi için büyük bir şeref olduğunu vurguladı.
601789
ABD, saldırıyı kınadı
saldırıyı kınadı ’da Devrim Muhafızlarına yönelik düzenlenen saldırıyı kınadı. ABD sözcüsü Ian Kelly, “Bu tür bir eylemini kınıyoruz ve masum hayatların kaybının yasını tutuyoruz” derken, saldırıyla ABD’nin bağlantısı olduğuna ilişkin haberlerin ise “tamamıyla yanlış” olduğunu söyledi. Bu arada İran devlet televizyonu, ülkenin güneydoğusundaki Sistan-Belucistan eyaletinde Devrim Muhafızlarını hedef alan saldırıda ölenlerin sayısının 31’e çıktığını duyurdu.
601496
Bin Ladin'i karısı ve oğlu anlatıyor
El Kaide terör örgütünün beyni Bin Ladin'in ilk karısı Nacva ile dördüncü oğlu Ömer, "Growing Up Bin Laden" adlı kitapta Bin Ladin'i anlatıyor: "Sert bir baba, otoriter bir koca ama aynı zamanda İngilizceye çok hakim bir hızlı araba sevdalısı." Dindar bir gencin, Batıya saldırmak için her şeyi göze alabilen bir aşırı dinciye dönüşümünün anlatıldığı kitap, bu ay sonunda ABD'de piyasaya çıkıyor. Yazar Jean Sasson'un desteğiyle yazılan kitapta Nacva, genç Suudi Arap Bin Ladin ile evlendiğinde de onun inancı kuvvetli biri olduğunu anlatıyor. Bin Ladin ile 17 yıl evli kalan Nacva, 1979'da İran'da Ayetullah Humeyni'yi iktidara taşıyan devrimin ardından ABD'ye gittiklerini, Los Angeles'ta Bin Ladin'in, Afganistan'da Sovyet askerleriyle mücadele için cihada gönüllü arayan Filistinli Abdullah Azzam ile karşılaştığını ve Bin Ladin'in çağrıya olumlu yanıt verdiğini söylüyor. Bin Ladin'in 12 çocuğundan biri olan Ömer de babasının Suudi Arabistan'a dönüşünde bir kahraman gibi karşılandığını ama evde otoritenin dozunun giderek arttığını ve bundan en çok çocukların etkilendiğini, hatta gülerken fazla diş göstermenin bile yasaklandığını anlatıyor. Annesinin ise zaman içinde çok eşli bir kocaya uyum sağlamak zorunda kaldığını, ev içinde de yasaklı bir hayat yaşamak durumunda kaldığını anlatan Ömer Bin Ladin, "Annenim işçilerin eve taktığı klimayı çalıştırması, hatta buzdolabını kullanması bile yasaktı" diyor. Ancak ev aletlerine duyduğu bu nefret Bin Ladin'i, aralarında altın renkli bir Mercedes'in bulunduğu, büyük silindirli araçlara sahip olmaktan alıkoymuyor. Nacva, "Direksiyona geçip çölde hız yapmaktan daha çok sevdiği başka bir şey yoktu" derken, kocasının bir de toprakla uğraşmayı çok sevdiğini anlatıyor. Babasının doğa tutkusunun kendileri için bir cehennem azabı haline geldiğini söyleyen Ömer Bin Ladin, çocukların karakterlerinin oturması gerekçesiyle çölde gece geçirmek ya da matarasız dağa gitmek zorunda kaldıklarını belirtiyor. Ömer Bin Ladin için bir başka zorluk, babasının ata binme, İngilizce konuşma ya da aritmetikteki yeteneklerine hayranlık duymaması. Ömer, "Babam kafadan hesap yapmakta kadar ustaydı ki, insanlar ellerinde hesap makinesiyle bize gelip onu sınardı" diyor. Ömer, çayı iki şekerle içen babasının, mango ya da incikli kabak yemeğine hiç dudak büktüğünü hatırlamadığını da söylüyor.
601270
Zaman, milyonu neden istiyor?
Bir kaç aydır gündemdeki konular gazetecileri ve gazete sahiplerini daha yakından ilgilendiriyor. Bu konulardan biri de Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı'nın yazdığı 'tasfiye edilecek gazete(ci)ler listesi' oldu. Köşe yazarlarının kimi üstüne alındı, kızdı, kimi alkışladı. Dumanlı ve gazetesi şimdi de kampanyasıyla gündemde... Geçen yılki kampanyasında insanların 'yaftalama' zihniyetini eleştiren Zaman, yeni reklam filminde 'Ön yargılar görünmeye duvarlarımız' diyor. Ekrem Dumanlı'nın hem köşesinde hem de reklam filmlerindeki sloganlarda ısrarla göstermeye çalıştığı şey neydi? Bu sloganlar nasıl ortaya çıkıyor, nasıl bir felsefe güdülüyordu? Kısacası onunla yıldır yazdığı medya yazılarını, okuru bir milyona çıkarmanın anlamını, ön yargıları, dini hassasiyetleri, Zaman'daki rolünü, merkez medyayı içine alan uzunca bir söyleşi yaptık. yıldır medya ile ilgili köşe yazıları yazıyorsunuz. Nasıl başladınız? İhtiyaç yüzünden çıktı aslında. Kasım 2001 yılında, gazetenin mizanpajından haberine kadar bir çok alanda değişiklik ve yenilik yapıldı. Bunu Lütfi Kırdar'da yaptığımız büyük toplantı ile deklare ettik ve kamuoyuna şunu söyledik; bundan böyle daha sakin ama ne söylediğini bilen, bağırmayan ama duruşu net olan, bilgi ağırlıklı bir gazete çıkaracağız.... Elbette bu değişimi okurlarımıza da izah etmek gerekiyordu, arkadaşlar “sen yaz” dediler, öyle başladık. Aslında kendi okurunuza sesleniyordunuz… Evet. Kendi okuruma 'biz böyle bir gazete yapıyoruz. Sebebi de budur' deyip anlatmaya başladım. Ama son zamanlarda yazdığınız yazılar, farklı açılardan kamoyunu yakından ilgilendirdi… Hafta içinde durum değerlendirmesi yapıyoruz. Çoğu kez arkadaşlarıma, 'bu hafta ne yazalım' diye danışıyorum. Onlarda haftanın en önemli medya konusunu belirliyorlar ve onu yazıyorum. Sonra ise diğer editör arkadaşlarıma bir 'itirazları var mı' diye gönderiyorum. Yazılar ekip çalışması yani… Tabi tabi. Dünyada gazetelerdeki editörlük yazıları da böyledir. Bir editör yazı yazar, masaya koyar, diğer editör de eline kırmızı kalemi alır, gramer, anlam ve bilgi hatasına kadar hepsini inceler. Bu durum 'tanrı yazarlık' kavramını aykırı değil mi? Türkiye'de var olan bu 'yazdığım yazıya kimse dokunamaz' ilkesi bir saçmalıktır. Çünkü gazeteyi ayakta tutan ortak akıldır. Bireysel dehalar, Einstein'lar geçmiş çağların efsanesidir. Bundan sonra ortak aklın dehası, bireysel aklın çok üstündedir. Ortak akıl, ortak vicdan ve ortak duyarlılık, bir yönüyle de kamuya iş yapan mesleklerde en kritik nokta haline gelmiştir. Siz pek çok konuda sadece okuru değil medyayı da etkileyen yazılar yazdınız… Zaman zaman medya ile ilgili önemli tartışmalar oldu. “411 el kaosa kalktı”, “danıştay saldırısı” gibi. Orada yine hedefim kendi okuyucumdu. Yani 'meselelere böyle yaklaşmak doğru değil' demeye çalıştım. Çoğu zaman bir hatayı eleştirirken, hata yapan kişinin adını anmıyorum ve gazeteyi de deşifre etmiyorum. Tartıştığım konu kişiselleştirilecek bir konu değil. Bir prensipten, meslek ilkesinden bahsediyorum. İhtiyaç kalmazsa yazıları bırakırım. Peki yazdığınız günden itibaren medyada ne değişti? Değiştirmek değil ama bir amacım vardı, onlardan birisi şuydu; okuyucuda gazete kültürü oluşturmak... Peki oluşuyor mu? Tabii ki oluşuyor. Bugün sadece Zaman okuru değil değişen, Türk okurunda da yeni arayışlar var. Gazetelerin içerik, tutarlılık, bilgi ve etik sorunu trajı, bunların tümü de gazete kültürü sorununu tetiklemiyor mu? Karşılıklı bir etkileşim var. Ancak bu, 'n'apalım böyle gelmiş böyle gider' gibi bir duyguya itmemeli bizi. Nasıl karşınıza Oxford vardı da biz mi okumadık' cümlesiyle çıkıyorlarsa, birgün de 'The New York Times' vardı da biz mi okumadık' diyebilirler. Bu nedenle kalite arayışı karşılıklı olmalı. Medyanın kendini resetleme dönemi gelmiş olabilir mi? Bu medyanın kendi başına yapabileceği bir şey değil. Burada ana dinamik toplumdur. Toplum; “ben böyle gitmesini istemiyorum” veya “çok memnunum” demeli. Toplum bu tercihi ortaya koyduğunda, medya da hizaya gelecektir. Kendini ayrıştıracaktır. Mesela; 'Ben magazin gazetesiyim' diyecektir. Diğer tarafta da bazı gazete ve televizyonlar; 'ben olabildiğince referans bir gazeteyim. Çünkü benim güçlü bir yazı işleri kadrom var' diyebilmeli. Medyanın 'taraf' ya da 'karşıt' algısı ne kadar değişti? Taraflı olmak ile adil olmak arasında fark var. Kanaatime göre 'Objektif' kelimesinin mesleğimizdeki karşılığı tarafsızlık değil, adil olmaktır. Çünkü gazete yönetimi mutlaka taraftır. 'Taraf değilim' diyen yalan söyler. Bir haberi birinci sayfada girerseniz, taraf olursunuz, aynı bilgiyi içeride girseniz, yine taraf olursunuz. Orada önemli olan adil olmaktır. Ben görüşüne katılmadığım kişiden veya bir gruptan bile söz ederken onun da söz hakkına müracat ediyorum: “Sizinle ilgili böyle bir suçlama var, ne dersiniz?” dediğinizde önemli oranda objektif sayılırsınız. Medya yeni bir döneme girdi mi, yoksa girecek mi bunu toplum bilinci oluşturacak. Bu konuda bir öngörü geliştirdiniz mi? Bugün toplum yirmi yıl önceki gibi değil, bunu herkesin anlaması lazım. Soğuk savaş döneminde, insanlar kendi ideolojilerini besleyecek gazete ve dergi okuyor, yani tek kaynaktan besleniyorlardı. Fakat soğuk savaş dönemi bitip, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra durum değişti. Artık bizim şunu görmemiz lazım; insanların beynini yıkayıp, tek taraflı düşünmeye zorlayarak gazetecilik yapmak mümkün değil. Teknoloji devriminin içinde hayatını geçiren insanları, eksik bilgiyle, kurnazlıkla, yalanla, iftirayla tatmin etmek mümkün değil. Yeni insanın, bir yığın bilgi arasından, çok sesli, şeffaf, katılımcı, çoğulcu bir medyayı talep edeceğine inanıyorum. Peki medya arasında olan çekişmeler, çalkalanmalar okuyucuya nasıl yansıyor? Medya üzerinde çıkarılan gürültü ve patırtının, kamu vicdanında böyle olmadığını gördüm. Tasviye yazılarından sonra şunu söyledim; 'bu kadar rencide olduysanız, engizisyon mahkemesinde yargılanan bilim adamları gibi yapayım. Beni 'dünya dönüyor' dedim diye bu kadar döverseniz ben de 'dönmüyor' derim ama kapıdan çıkarken yine 'hala dönüyor' derim. Lakap takarak, aşağılayarak, döverek, söverek gazetecilik yapmak mümkün değil. İnsanların içinde yaşayan biriyim. Kimse bana 'kardeşim ayıp oldu' demiyor. Bu tepkilerin geleceğini tahmin etmiştiniz ama… Tabiki. Kral çıplak demek gerekiyor. Kral çıplaksa ben ne yapayım? Tasfiye edilecek gazeteciler listesi medyayı epeyce meşgul etti. Bu sözlerinizi 'devlet medya' düzleminde söylediğinizi düşünenler oldu. Çok tartışıldı, sanki yanlış anlaşılmak da biraz işinize geldi gibi... Bu konuyu köşesine taşıyanların önemli bir kısmı yazıyı okumadan yazdılar. Ben 'kibirle de gazetecilik yapanlar ayakta kalamayacak' diyorum, bizim camiadan 'bu bir kibir değil mi' diye yazı yazılıyor. Yazımda “hükümeti, devleti kastetmediğimi” söylüyorum. Bu yazı en çok yazarını bağlar. Yani 'Zaman Gazetesi yalan haber yaparsa, toplum yakama sarılır.' diyorum başkası üstüne alınıyor. Ne yapabilirim ki? Siz 'yayın yönetmelerini bu yazıyı yazmadan önce aradım' dediniz. Kimleri aradınız? İsim vermem doğru olmaz. Birlikte olduğumuz seyahatlerde fırsat bulup bunları konuşuyoruz. Benim yadırgayıp ayıpladığım şey şu; köşe yazarlığının hakaret mekanizmasının yanlış olduğunu, yalan haberin bütün gazeteciliği etkilediğini, gazeteciliğe olan güvenin sarsıldığını, zaten aramızda konuşuyoruz. Yazdıktan sonra da 'sen bizi mi kastettin' demeleri ayıp birşey. Sizin dışınızda yazılan köşe yazıları ve Serdar Turgut'un tepkisini nasıl buldunuz? Kişilere mahsus cevap vermek istemem. Bazı yazılara güldüm geçtim. Medyada kim, neyi, niçin yazar biraz biliyorum. Bazıları, bu durumdan farklı bir şekilde faydalanmak istedi, bazıları da buldum bir fırsatı 'çimdikleyeyim' dedi. Ben yazıyı üç fasılda yazdım, gürültüye de aldırış etmedim. Çünkü şuna inanıyorum; bir gün bu yazılanların gürültüsü patırtısı diner, aklı selim ve kalbi selim devreye girer. Bazı yayın yönetmenlerine söyledim.... Ne söylediniz? Toplum sizi dışlayacak, marjinalize edecek, buna devam etmeyin dedim. Bu gürültünün ardından nasıl bir refleks geliştirdiniz? Kulaklarımı tıkadım ve devam ettim. Türkiye'deki boşluk bu işleri değerlendiren hakem rolü üstlenebilecek, bilimsel araştırmalarla durumu değerlendirecek üçüncü şahısların olmayışı. İletişim fakülteleri ne işe yarar bilmiyorum. Bu işlerde bilimsel metodlarla devreye girmeleri lazım. HADİS İLMİNDEKİ NEZAKET GAZETECİYE YETER DE ARTAR Gazetecilik iyiyi de kötüyü de deşifre ediyor. Bu meslekte gıybette var, kişinin mahremine müdahale de. Dini hasasiyetlerle gazetecilik yapmak ne kadar mümkün? Habercilik yapmak için elimizde kriter var. Mesela sadece Hadis ilmindeki nezaket bile bir gazeteciye yeter de artar. Hadislerde referans alınacak kadar çok şey var ki… Hiç bir dinin mensupları, böyle bir yazılı disiplinden geçmemiştir. Ashaptan biri Peygamberimizin her söylediğini kaydediyor. Peygamber Efendimiz diyor ki; 'Bu iki dudaktan yalan çıkmaz, 'of' da desem yaz'. Elimizde yazılı senedi olan bir din var. Bir söz nasıl alınır nasıl yazıya geçirilir. Gazeteciliği tecessüs değil, tefekkür burcu olarak görmek lazım. Ciddi analizlerin yapılabildiği bir meslek olmalı. Zor değil mi? Çok zor. Bir bilgiyi taşıyıp sorumluluğunu almak zor. Ağır bir yüktür, hakkıyla taşırsan güvenilir olursun, sevilirsin, sayılırsın. Taşıyamazsan gider bir kuyuya bağırırsan bağırış kuyuda kalmaz. Zaman'ın bu yıl ki kampanyası 'Ön yargılarımız görünmeyen duvarlarımız' sloganıyla çıktı. Geçen yılda insanların 'yaftalama' zihniyetiyle ile ilgiliydi. Bu istikrarlı 'ahlakçı duruş' bir gazeteci duyarlılığı mı yoksa dinin vaaz ettiği şeyler mi? Bu kadar laik düşünmüyorum. Dinin alanları şurada başlar, burada biter sonra meslek hayatı başlar, diye yaklaşmıyorum olaya. Dini ve gazeteciliğin alanları olarak ayırmıyorum. Sonuçta insanlar hangi mesleği yaparsa yapsın, ferdi olarak bir hayat tarzı tercih ediyor, bu hayat içerisinde kutsalı olabiliyor. Medyaya has birşeydir; kutsalı olmama gibi bir kutsama vardır. Geçenlerde bir arkadaşıma sordum; senin kutsalın ne? Sadece din olsun demiyorum. Ailen mi, eşin mi, aşkın mı, neyin? Eğer 'kutsalım yok' dersen hiç birşeysin. Mesela; bir doktor, dindar olursa dinin şefkat ve merhamet yönüyle bazı isimlerin tecellisi olur. Cenab-ı Hakkın, Şefik ismine, Şafi ismine, Rahim ismine dayanır, mesleğine bambaşka bir boyut katabilir. Medya kendinden olmayanlara karşı ön yargı duvarlarını ne kadar kırabildi? Çok da kırdığı söylenemez. Bizim medya aşiret gibi yaşıyor. Grupça, toplumdan kopuk, belli kulüplerde biraraya gelen, marjinal konulardan konuşan, çarşıya pazara da çok fazla inmeyen, vatandaşın arasına karışıp da bir bayram günü Itri'den seda duymayan bir zümre. Duvarlar var ama bunu teorik olarak yazı ve çiziyle gidermek mümkün değil. Başka bir yayın organındaki yazarların başörtülülere 'sıkma baş' dediğinde, küçültücü adlar taktıklarında, gazetenizde açık kadın fotoğrafını yayınlamayışınızı eleştirdiklerinde ne düşünüyorsunuz? Türk hukuk sistemindeki ayrımcılık suçunun mutlaka hayatımıza geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. 'Gericiler' demeyi kendinde hak görüyor. Kimseye 'sıkma baş' diyemezsin. 'Başörtülü bir muhabir siz de çalışabilir mi?' diye sorulunca; Bir yayın yönetmeni çıkıp; 'gitsinler Yeni Şafak'ta çalışsınlar' diyor. Bu suçtur. Ayrımcılık suçunun alt başlıkları var. Cinsiyet ayrımı, inanç ayrımı, kimlik-köken ayrımı, tercih ayrımı yapamazsınız. Türkiye'de buna medya etiği olarak bakılıyor… Evet bir yönüyle medya etiği ama başka bir yönüyle suçtur. 30 yıl önce siyahlara 'negro' deniliyordu. Ama şimdi 'negro' dendiğinde hapse atılıyorlar. Asyalılara kırk yıl önce 'çekik göz' deniliyordu. Ama şimdi kimse diyemez. İnsanları aşağılayıp; 'falan partiye oy verenler şöyledir' dediğinizde nefret suçu oluşturduğu için kanun yakanıza yapışır. Bizde yargı, hukuk henüz dünya normlarında değil. Türkiye'de bir pervasızlık ve sorumsuzluk var. Hatırlarsanız Ayşe Arman bir dönem 'Zamanda benim yazılarım yayınlanmaz' demişti… Bu tür tartışmalar maalesef çoğu kez abesle iştigal. Ben topa hiç girmedim. Neden? Çünkü absürd birşey. Mesala; Fehmi Koru Hürriyet'e gidecek mi? Belki de ne bileyim hiç istemiyor. Sanki Fehmi Bey can atıyormuş gibi yükleniyorlar üstüne bir de nizam veriyorlar herşeye. Nihal Bengisu oraya gitsin, Ayşe Arman buraya gelsin... Bence herkes diğerinin konumuna saygı duymalı. Sen Nihal'in başörtüsüne, da senin tercihine saygı duyuyorsa zaten bir arkadaşlık oluşmuş demektir. Ayşe Arman 'Ekrem Bey ben sizinle çalışmak istiyorum, beni işe alır mısınız?' dese ne yaparsınız? Valla Ayşe çok zeki bir kadın. Faydalı da bir insan ama her gazetenin bir okur kitlesi ve yayın ilkesi var. Hürriyet'in de öyle. Kimse kimseyi dönüştürmeye kalkmamalı. Ayşe Arman benimle röportaj yaptı ve yayınlandı. Nihal'le (Bengisu) yaptı, da yayınlandı. Önemli olan birbirimize saygı duymamız. Benimle röportaj yaptıktan sonra bazı meslektaşlarından yediği sopa ona yetiyor. Kendi mahallesinde de baskı görüyor zaman… Tabiki. Bunun için köşe yazan insanlar oldu. Bazen de yazı yazmadan hesap soranlar oldu. 'Neden şu soruyu sormadın, neden röportaj yaptın.' diye. Ama Ayşe Arman'ın konudaki duruşunu beğendim. SOL MEDYA BOŞLUĞU ÖNEMLİ BİR SORUN Gazete siz geldikten sonra dönüşüm süreci yaşadı. Zaman'ın sesinin on yıl öncesine göre daha kararlı ve gür çıkmasının sizinle ilgisi var mı? Ben gazete yönetiminin bir ortak akıl ve vicdan üzerine olması gerektiğini düşünüyorum. Bu orkestranın önünde bulunuyorum ama burada yapılan gayreti, emeği ve çalışmayı kendime maledip, gurur duyacak bir insan değilim. 2001'den beri belli periyotlarla haftalık toplantılar yapıp, önce bir haftalık yayınlarımızı mercek altına alıyoruz. Cesaret grafiğinin yükselmesinin içinde bulunduğumuz süreçle bir ilgisi var mı? Tabiki. Türkiye, çok kritik bir yere geldi. Bu dönüm noktasında, ya içine kapanacak; 1970'lerde yaşadığımız olaylar, 28 Şubat'ta yaşadığımız olaylar gibi, döneme girecek. Ya da Türkiye kapısının önünü temizleyecek; her bireyi birinci sınıf vatandaş yapacak, gerçekten katılımcı ve çoğulcu demokraside önemli yol katedecek ve bir imparatorluğun gölgesinde, önemli bir medeniyetin mirasçısı olduğunu hatırlayacak. Açıkçası burada gevşek durmak, ağırdan almak, telepati yoluyla mesaj vermeye çalışmanın zamanı olmadığını düşünüyorum. Demekki ortak vicdan da daha gür bir ses çıkmasını gerekli buluyor. Burada çok genç, dinamik ve ciddi gazetecilik yapmaya çalışan bir kadro var. Hatta bizim en büyük suçumuz solcu olmamak. Bu yaptıklarımızı solcu gazete kimliğiyle yapsaydık bizi yere göğe sığdıramazlardı. Bunu Cumhuriyet yapsaydı Nobel ödülünü bile alırdı. Şaka, şaka… 'Biz Cumhuriyet Gazetesi'nden daha iyiyiz' demek mi bu? Cumhuriyet'i küçük gördüğüm için söylemiyorum. Keşke Cumhuriyet Gazetesi de kendisini yenilese. Türkiye'de muhalefet sıkıntısı olduğu söyleniyor ama bence sol medya sıkıntısı var. Sol gazeteden anladığınız nedir? Özgürlükçü, sosyal demokrat, sokaktaki insanın hakkını müdafa eden, devlet eliyle vatandaşı dövmeyen. Tam tersi devletin sopası kalktığında; 'bir dakika ben varsam, sen varsın diyen' bir sol gazeteyi çok arzu ediyorum. Böyle ciddi bir gazete olsa da aşık atsak. Zaman'ın vitrininde sadece Ekrem Dumanlı var. Genç bir kadro olmasına rağmen marka bir isim yok. Neden? Çok aslında. Zaman'ın bütün yazarları toplumun en beğenilen kanaat önderleri arasında. Yazı işleri ve muhabir kadronuzda neden yok? Star haberciliğini savunmuyoruz. Çünkü muhabir star değildir. Bu anlamda kendi içimizde çok mesafe aldık. Her yıl muhabir alarak, muhabirleri bir eğitimden geçiriyoruz ve özel ihtisas alanları oluşturuyoruz. Bu yıl herkes ekonomik krizden dolayı muhabir çıkarırken, biz buraya üçyüz başvurunun içinden, kırk kişi aldık. Gazeteniz ekol oldu deniyor. Zaman kamuoyuna kimleri kazandırmıştır? Vitrinde de çok ismimiz var. Mesela; Mümtazer Türköne'yi beş yıl önce çok az insan tanıyordu. Ama Zaman Gazetesi'nde yazmaya başladıktan sonra herkes fark etti. Bejan Matur, Şahin Alpay iyi bir gazeteciydi ama şimdi çok önemli bir kaanat önderi. Ahmet Turan Alkan da öyle. Zaman'ın okul olduğunu Enis Berberoğlu da yazdı. Ne yazdı? Bir zamanlar biz böyle gezilere giderdik gezilerde herkes başka gazetede çalışıyordu ama Cumhuriyet kökenliydi. Bugün Zaman gazetesi kökenli birçok isim çıkarabilirim. Çünkü bu camiada 1986 yılından başlayan bir gazeteden söz ediyoruz. Zaten Zaman'ın bir süre avantajı var. 1986 yılında bu cephede böyle bir gazete yoktu. Zaman 'cemaat gazetesi' algısını ne kadar kırabildi? Türkiye'de bu işi sistematik bir şekilde yapan insanlar var. Karşısına bir rakip çıktığı zaman bir çerçeve çiziyor alanı daraltıyor, bir yere hapsediyor. Kim niye yapıyor bunu? Etkisiz hale getirmek için. 'Dinci ve cemaat' tabirleri bunun için üretildi. Buna odaklandığınız zaman hareket alanınızı daraltmış oluyorsunuz. Bu tarz şeylerle çok karşılaşıyorum ama hiç umursamıyorum. Bir kişi direksiyona oturduğu zaman, 'arkamdan tır geliyor, karşıdan kamyon geliyor' dememesi lazım. MİLYON PSİKOLOJİK BİR EŞİK Hedefiniz gazetenin trajını bir milyona çıkartmak. Bunun maddi manevi nasıl bir anlamı var sizin için? Bence bir milyon bir psikolojik eşik. Bir düşünce gazetesi 'ellibinden fazla satmaz 'gibi uydurulmuş efsane var. Halk sahip çıkarsa üç milyon da satar, beş milyon da. Gazetenizi daha önce de milyona çıkarmak istemiştiniz ama olmadı. Şimdi bu hedefin gerçekleşmesi için ekstra bir çalışmanız var mı? Dağıtım konusunda yeni deneyimler elde ediyoruz. Dağıtıcı yağmur, kar gibi hava olaylarında işini aksatıyor. Sonra insanlar dertlerini büroyu arayıp söylüyorlar. Bu sebeple bizim bu aksikliklerden haberimiz olmuyordu. Bu duruma çözüm olması için büyük çağrı merkezleri kurduk. Seksen kişilik abone ve satış yapabilecek çok iyi bir ekibimiz var. Bir milyon Türkiye basınında kırılmamış bir rekor. Bu rakam gazetenin alıcı profilini daha geniş açıda içine alması demek. Bir gazetenin birçok kesim tarafından benimsenmesi onun kimliksizleşmesi açısından olumsuzluk değil mi? Sizin takındığınız tavrı alınganlıkla karşılayanlar oluyor. alınganlıkla karşılanan tepki, bir doğruluğu ve gerçekliğe dayanıyorsa, yani siz de haklılık payı görüyorsanız bunu değerlendirmek zorundasınız. Ama bazen her itiraza kulak vermek, risk alamamak, bu kadar değişimin ve dönüşümün yaşandığı bir ülkede en kötü tercihtir. 'Herkesi memnun edeyim gazeteciliği' olmaz. Bu gazetede sağ, sol, liberal kesimden gelen insanlar var. Zaman Gazetesi de Yeni Şafak da çok sesli gazeteler. Bir de tam tersi koro halinde yazan gazeteler var. Bu gazeteler insanlara farklı görüş sunmuyorlar. Bir dönem merkez medya gazetenizin abone uygulamasını eleştirmişti. Ama şimdi onlar da abonelik uygulamasına başladılar. Aboneliğin popülaritesi neden birden arttı? Türkiye bu saçma kavgadan dolayı on yılını kaybetti. Abone usulüyla gazete satmak, dünyanın en modern gazete satış ve pazarlama tekniği. Amerika'da yüzde 74.6 Japonya'da ise yüzde 90 kadar çıkıyor. Dünyada trajları yüksek olan bütün gazeteler abone usülü dağıtılıyor. Türkiye'de 'bayiden gel al' gibi komik bir uygulama var. Peki ben neden bayiye gidip hergün gazetemi almak zorundayım? Bir de sattığınız gazetenin iade edilme kısmı var. Diyelim ki; yüz bin basılıyor, bunun ellibini geri alınıyor. Bizde iade yok denecek kadar az. Zaman'ın yayın yönetmeni olmak zor değil mi? Siyaset, medya, dengeler… Tabiki çok zor. Zaman okuru gazetenin sahibi gibi hisseder kendini. Bu gazeteyi alan kim olursa olsun ekstra birşey görmek istiyor. Dilde, haberde, gramerde daha titiz olmasını istiyor. Bu hangi duygularla söylenirse söylensin çıtayı zorluyor. Modern yöneticinin anlamı geleceğin onbeş yılını hesap edebilmektir. Dünyada medya nereye gidiyor, medyanın gidiş seyri içinde Türkiye nereye gidiyor, Türk medyası nereye gidiyor ve biz nerede olmalıyız sorusu hadiselere çok global bakmayı gerektiriyor. Küçük hesaplar yapan biri başka gazetelerde olsa bile burada barınamaz. Burada başarısızlıktan kaynaklanan bir hayal kırıklığı başka yerlerdekine benzemez. Bizde sorumluluk çok fazla... FİKİR DE YETMEZ TEFEKKÜR LAZIM Eski Hürriyet yazarı Emin Çöleşan, Hürriyet Gazetesi'nin etkinliğinin azaldığını ve itibarının zedelendiğini söylemişti. 60 yıldır zirveyi oynayan Hürriyet'e karşı bu eleştiri, size ne kadar gerçekçi geliyor? Bir kurumun, diğer bir kurum hakkında yorum yapmasını doğru bulmuyorum. Açıktan diyorum ki; falan gazete bu gazetenin yerine geçer' Bu kehanetin ana felsefesi nedir? Buna toplum karar verecek. Hürriyet derlenir, toparlanır çağın gereklerini ve Türkiye'deki sosyal gerçekleri doğru okursa belkide fırsatı kaçırmamıştır. Böyle bir öngörüde bulunmak doğru değil. yüzden kehanet yapanlar, prensip kehaneti yapmalılar. Nasıl? Demeliler ki; 'şu şartlarda şunlar 'olur. Teknolojik gelişme, gazeteleri bir format değişikliğine zorluyor. Bu değişikliğin içerisinde akıl yetmez, hikmet gerekiyor, hikmet yetmez, marifet gerekiyor, gazetecilik çok daha sofistike bir yere doğru gidiyor. Artık hiçbir şey gizli kalmayacak. Ben gazetelerin fikir yönünün tefekküre kayacağını düşünüyorum. Yenişafak 2009-10-18 13:05:43 Abone rakamları gerçek okunurluğu yansıtmıyor. Bu yüzden sabah haberlerinde Doğan Grubu gazetelerindön önce dinleyemiyorsunuz Zaman Gazetesi başlıklarını. Kene gibi yapışarak abone yaparsanız adamları, abonelikten çıkmak isteyene ahret sualleri sorup kırk dereden su getirip işi yalan söylemeden nasıl kıvırırım noktasına kadar getirirseniz, bir masada üç gazete varsa kimse elini önce Zaman'a uzatmaz. Gerçek istiyorsanız gerçek bu. Hakki Bekar 2009-10-18 13:04:50 yorumlardan sunu anlıyorumkı belkı cemaat olarak cok buyumus olabılırsınız ama hep uzlasıdan taraf olmustunuz temel felsefenız buydu kutuplasmaya karsı durusunuz kırmızı cızgınız olmustu. ama sımdı kutuplasmanın adresı oldunuz sızın ıcınızden cıkıp yorum yapanlarda sızı tanımadan yorum yapanlarda sıze karsı ofkelı bence artık sızde kendı ıcınızde bır acılım yapın ama demolkratık bır acılım olsun yoksa sonunuz ulkucu kardeslerım gıbı parcalanmak olacak bunu sn. dumanlı ıyı bılır. kadir usta 2009-10-18 13:02:56 her anlamda sol ve sag zihniyeti olmazzz. ancak ahiretde günahkar veya günahsiz anlamda kitabi sagdan ve soldan verilenler olacak.......... Ismail Yildiz 2009-10-18 12:37:30 Ben zaman gazetesini fırsat buldukça alırım özellikle son sayfalardaki sayfalık yorum kısmını kimse kusura bakmasın vede alınmasın ama zaman gibi bir gazete yok bu ülkede.Marjinal yaklaşımlardan uzak adil bir gazete.Diğerlerine gelince ise ahlaki değerlerden uzak batının kültür anlayışıyla uyuşayım derken!Ne yaptığını bilmeyen ve neye hizmet ettiğide ortada olan gazteler cemiyeti var bu ülkede.Önemli ise Doğanlar'dır. ömer çetin 2009-10-18 12:30:30 Ben de ZAMAN alıyorum ama hiç bir tarikata veya cemaate mensup değilim. Zamanda çıkan haberlerde sadece doğruyu okudum diğer gazetelerdeki gibi çıkan hiç bir habere TEKZİP görmedim ve evime rahatlıkla götürüp ailece okuduğumuz bir gazete. Bence bu gazeteye bütün TÜRKİYE abone olmalı 000 000 az 10 milyon olmalı zaman gazetesi çalışanlarına ve sahiplerine TŞK EDİYORUM BAŞARILAR DİLİYORUM sedat neşeli 2009-10-18 12:18:08 Evlerinde yetişmiş biri olarak amerika emperyalizmini on sene önce eleştirirken şimdi zaman yazılarında köşelerinde cici amerika empoze edilmeye başlandı ne yazıkki hiçbir zaman bir siyasi çizgiye bu kadar sıkı fıkı olmadı bir şeyler sezinliyorum konduramıyorum hizmete gazetecinin attığı gazeteler balkonu doldurdu içimden gelmiyor okumak çünkü yanlı yalakalık ve yönlendirme kokan haberler destek gördüğü ecevit bile yerden yere vuran haberleri görünce vefasızlıktan da sınıfta kaldınız. alperen 2009-10-18 12:17:45 utahın nüfusu kadar satarsanız başarıdır.oraya buraya gazete atmakla olmaz bu işler.1 kişi 10 gazete alıyor.bilmiyormuyuz bunu.1.000.000 barajı da şundan.bak bizim ağlak cemaat bu kadar güçlü,ordu aklını başına al,siyaset aklını başına al,üniversite aklını başına al,basın aklını başına al,ve en nihayet bizim gibi olmayan bağlantısızlar aklını başına al tehdidi için. başar başaran 2009-10-18 12:15:21 Sabahın erken saatlerinde Kanal haber ZAMAN gazetesini neden 1. sırada vermiyorda Doğan medyasından sonra gösteriyor.anlamış deyilim Doğan medyasıda aynı şeyleri yapmaya çalışıyor Kanal onlaramı özeniyor yoksa diyoruz.Lütfen biraz sağduyulu olalım.Bu yazımı yayınlarsanız çok memnun olurum. yavuz selim 2009-10-18 12:08:50 \\\\\"Zaman\\\\\\\'ı alan genelde tarikat mensupları..\\\\\\\" demiş bir arkadaş. Zaman alıyorum, tarikat mensubu değilim ve sıradan bir vatandaşım. Serdar YILDIRIM 2009-10-18 12:03:47 selçuk kardeş tarikatta cemaatte olanlar anormal insanlarmı. maksadınızı tam olarak anlayamadım !!! ergün beye sıra gelince keserde döndü sapda döndü günoldu devranda döndü... tabi doğan grubundan gazete almak lazımki evlerimize eşlerimize çocuklarımıza ahlaksızlık medya adı altında insanın içine sinsice sokulsun... insanımız gözünü açtı. bi düşünür derki: Alemi Kör Milleti Sağır Sananlar Var. Oysa Ne Alem Kördür Ne de Millet Sağır... anlayana efendim.... yine de saygı ve hürmetler :) Doksan Dokuz 2009-10-18 11:58:22 Zaman gazetesinin en yüksek tarjlı gazete olduğu yalanına Gülen taraftarlarından başka inannan var mı?.En çok satan gazete olmadığını biliyoruz çünkü her sene beni 3-5 kişi arayarak zorla abone yapmak ister, gözümle gördüm zamana abone arkadaşım dışarıdada sırf cok satıyor gözüksün diye zaman alıyor, yemin ediyorum gözümle gördüm bir cemaat evine 5-10 gazete giriyor,baskıyla degil zorla degil bırakın insanlar kendi iradeleriyle alsın,o zaman görürüz kac sattıgını,Haydar dümen bile sizden daha fazla okunyr. volkan kılıç 2009-10-18 11:56:02 ey olumsuz düşünen arkadşlar, eger gerçekten ülke de müslümanların sesi çıksın istiyorsanız, müspet yayın ve basın kuruluşlarına destek olunuz, köstek değil, sizin düşmanlarınz yıllarca kendi partilerini, yandaşlarını savunmadılar mı.? şimdi size ne oluyorda düşmana yardımcı oluyorsunuz, EL İNSAF ZAMAN ın ne kötülüğünü gördünüz? HANGİ yanlış haberini gördünüz? gercekten demokrasiye inanan gazeteler olmasa idi ülke ne hale gelecekti. ey müsülüman kardeş şimdi elini vijdanına koy gel sende bu davaya shp çk mehmetcan_001 2009-10-18 11:54:06 Benim çalıştığım şirkette zamanın hitab ettiği kişi bile olmamasına rağmen (şirketteki herkesin zamanı tarikatçı-fethullahçı diye dışlamasından bahsediyorum) bir müşterimizin ricası sebebiyle abonelik oldu. müşteriye hayır diyememek böyle birşey... milyon değil bu şekilde 10 milyon yakalanır. mehmet dogu 2009-10-18 11:52:08 Ergün Erdoğan sen ne komiksin(!) öyle ak parti gidince numunelik bile basamıycakmış bak bak sen=) zaman gazeteesi ak parti gelmeden öncede en çok satan gazetelerden biriydi..sen rahat ol şuan zaman gazetesi almıyorum ama sana inat bunda sonra alıcam hatta Ak parti gittikten sonra (öyle bişey olamazda:)) sana inat tane alıcam:))) EsRaReNGiZ 2009-10-18 11:50:51 Kabul edilsin ya da edilmesin neticede bir fenomen dönüşmüş bir akım. Samimi düşüncelerle yola çıklmış olmasına rağmen daha sonra yoldan sapılmış olduğuna inanmaktayım. Özellikle Hocanın emekli maaşımdan başka gelirim yok deyip vaazlarında yurtlarda abdest aldığım suyun parasını dahi öderdim dedikten sonra Amerika da kimin parasıyla nasıl kaldığı hala bir muamma?? Sorum sana Hoca Hangi PARA?? Erdem Kalem 2009-10-18 11:50:13 Bir çok soruya cevap veren bir röportaj olmuş Ekrem bey... tabii ki anlamak isteyenlere. Anlamak istemeyenlerin ise bu röportajı okumasına gerek yok,onların kendi fikirleri zaten var... "Önyargılarımız duvarlarımız" gurayy_x 2009-10-18 10:49:51 zamanı alan genelde tarikat mensupları sıradan bir vatandaşın aldığını hiç görmedim selçuk özer 2009-10-18 10:45:02 sizin akp prizine takılı fişiniz vardır akp giderse inşallah fişi çekecekler siz milyon değil numunelik basamayacaksınız:)müslümanız dersiniz mütavaziyiz dersiniz ama kadar artist olmuşsunuzki kimler tasviye edilsin tayyip beye liste yapmışsınız ama et döner kasap döner gün gelir hesap döner...
601876
Bucaspor: Samsunspor:
Stat: Yeni Buca Hakemler: Deniz Çoban, İsmail Köse, Serhan Malkoç Bucaspor: Cenk 5, Yılmaz 6, Muhammet (Dk. 76 Zafer 3), Mehmet Battal (Dk. 88 Erman Özcan ?), Yunus (Dk. 61 Berkay 3), Kenan 5, Veli 5, Erman Güracar 5, Ramazan 5, Serkan 5, Bekir Samsunspor: Serkan 3, İlhan 4, Adem 3, Kenan 3, Hakan Hacıbektaşoğlu (Dk. 40 Vural 3), Yücel (Dk. 54 Volkan 3), Murat 4, Can 3, Sefa (Dk. 54 Burhan 2), Turgut 2, Hakan Akman Goller: Dk. 20 ve Dk. 78 Mehmet Battal, Dk. 45 Muhammet (Bucaspor) Sarı kartlar: Dk. 41 Erman (Bucaspor), Dk. 66 İlhan, Dk. 70 Turgut, Dk. 83 Vural (Samsunspor)
601973
Galibiyetin mimarı Tümer!
Galibiyetin mimarı Tümer! Yunanistan Ligi'nde üst üste aldığı kötü sonuçlar nedeniyle zor günler geçiren Larissa, Xanthi'yi 2-0 mağlup ederek, bu sezon ilk galibiyetini elde etti. Larissa'nın gollerini 52. dakikada Tümer Metin ve 86. dakikada Abuhatzira kaydetti. Bu ssonuçla Larissa, Yunanistan Ligi'nin 7. haftası sonunda puana yükseldi.
602444
Bülent Ersoy'dan inanılmaz öneri GALERİ
Bülent Ersoy'dan inanılmaz öneri "Kaset yapacaksa birlikte ol" Popstar Alaturka programının jüri üyesi Bülent Ersoy, bu hafta bir yarışmacıyı değerlendirirken yaptığı yorumla izleyenleri şaşırttı. Cuma gecesi yayınlanan programda yarışmacılardan Özlem Ceylan, hayat hikâyesini anlatırken kendisine kaset yapacak zengin bir sevgilisinin olmadığını, destek vermek isteyenlerin de farklı beklentilerinin olduğunu belirtti. Bunun üzerine Ersoy, Ceylan’a önce daha önce bir birlikteliği olup olmadığını sordu, sonra da “Eğer sana gerçekten istediğin kaseti yapacak ya da imkânları verecek, doğru olduğuna inandığın bir insan olursa sen de onun istediklerini yapmalısın
601715
Bursa'da zincirleme kaza: 16 yaralı
Edinilen bilgiye göre; Bursa-Ankara karayolunun 24. kilometresindeki Akiniş rampasında meydana gelen ve aracın karıştığı trafik kazasında,16 kişi değişik yerlerinden hafif şekilde yaralandı. Yaşanan kazada; Vedat Çelik yönetimindeki 16 5094 plakalı otomobil, İlker Özyurt'un kullandığı 26 TV 630 plakalı kamyonetle çarpıştı. Aynı bölgede, bu araçlara çarparak zincirleme kaza yaşanmasına sebep olan 06 VTF 27, 26 TE 566, 34 EM 9511, 06 BU 9328, 16 PA 654, 34 GL 7304, 10 3432 plakalı araçlarda bulunan sürücü ve yolcular da yaralandı. Kaza bölgesinde birbirine çarpan araçlar zincirleme trafik kazasına sebep olurken, araç sürücüleri Vedat Çelik ve İlker Özyurt ile birlikte Engin, Irmak ve Rabia Taş, Mahmut Onan, Hilmiye Özyurt, İbrahim Özel, Taner Keskin, Selçuk Özkan, Göker Özkonuk, Serap Çolak, Seyhan Özen, İrfan, Sevinç ve Buse Akpolat hafif şekilde yaralandı. Kaza sonrasında bazı yaralılara 112 Acil Servis ekiplerince olay yerinde müdahale edilirken, durumu ağır olanlar ise Bursa'daki çeşitli hastanelerde tedavi altına alındı.
601826
Düğün konvoyunda kaza
Düğün konvoyunda kaza Ümraniye'de düğün konvoyunda seyreden otomobile aşırı sürat ve yağış nedeniyle TIR arkadan çarptı. Otomobil içerisindeki kişi yaralandı. Araç içerisine sıkışan anne ve oğlu itfaiye ve sağlık ekipleri tarafından kurtarılarak hastaneye sevk edildi. Yaralı yakınlarının saldırmak istediği TIR sürücüsü polis tarafından kaza yerinden uzaklaştırıldı. Edinilen bilgiye göre, Samandıra'da gerçekleştirilecek olan düğün törenine katılmak üzere konvoy halinde Şile Otoyolu Çekmeköy istikametine seyreden Sebahattin Köse yönetimindeki 34 UL 680 plakalı otomobil, yoğunlaşan trafik nedeniyle yavaşladı. Bu sırada 34 VGH 07 plakalı aynı yönde süratli bir şekilde seyreden Yılmaz Oruç yönetimindeki TIR, trafiğin yavaşladığını geç fark edince önünde seyreden otomobillere çarpmamak için aniden frene bastı. Havanın yağışlı olması nedeniyle kontrolünü kaybeden TIR'ın arkasındaki dorsesi sağa sola savrulmaya başladı. Bir türlü durmayı başaramayan TIR, önünde seyireden Sebahattin Köse yönetimindeki 34 UL 680 plakalı otomobile hızla arkadan çarptı. Çarpmanın etkisiyle TIR tarafından yol kenarında istinat duvarına sıkıştırılan Köse yönetimindeki otomobil TIR ve duvar arasında bir süre bu şekilde sürüklendi. Gözlerinin önünde gerçekleşen kazada yakınlarının yaralandığını gören düğün konvoyundaki diğer vatandaşlar hemen yardıma koştu. Otomobil içerisinde bulunan Didem Köse vatandaşlar tarafından çıkartılarak hastaneye kaldırıldı. Aracın içerisinde sıkışan sürücü Sebahattin Köse ve arka koltukta oturan annesi Emine Köse de olay yerine gelen itfaiye ve sağlık ekipleri tarafından kurtarılarak hastaneye sevk edildi. Bu sırada TIR sürücüsünün süratli seyrettiğini ileri süren konvoydaki yaralı yakınları, sürücü Yılmaz Oruç'a saldırmak istedi. Oruç, polis ekipleri tarafından olay yerinden uzaklaştırıldı. Yakınlarının yaralandığını gören bazı vatandaşlar da gözyaşlarını tutamadı. Kazayı gören konvoydaki diğer vatandaşlar da TIR'ın süratli bir şekilde seyrettiğini trafiğin yavaşlaması ile birlikte kontrolden çıkarak Köse yönetimindeki otomobile arkadan çarptığını söyledi. TIR sürücüsü Oruç, polis ekipleri tarafından ifadesi alınmak üzere polis merkezine götürüldü. Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan yaralıların hayati tehlikelerinin bulunmadığı öğrenildi.
601411
Ünsal Oskay vefat etti
Ünsal Oskay vefat etti İletişim ve sosyal bilimci Prof. Dr. Ünsal Oskay, vefat etti. İstanbul'daki evinde 70 yaşında vefat eden Oskay, 2008'de beyin damarlarında geçici pıhtı oluşumu tanısıyla kaldırıldığı hastanede bir süre tedavi görmüştü. Şanlıurfa'da 1939 yılında doğan Ünsal Oskay, üniversite eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde tamamladı. ABD'de 1967-1968 yıllarında iletişim üzerine yüksek lisans-konuk öğrenci olarak eğitim alan Oskay, 1970'li yıllarda Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda başlayan akademik hayatı sonrasında doçentlik tezi olarak '19. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişimin Kültürel İşlevleri' adlı çalışmasını yayımladı. Varlık, Agos, Gergedan ve Milliyet Sanat gibi çok sayıda bilim ve sanat kaynaklı dergilerde makale ve incelemeleri yayımlanan Oskay, Frankfurt Okulu'nun popüler kültür konusundaki çalışmalarının Türkiye'de tanınmasına yazıları ve çevirileriyle büyük katkıda bulundu. Siyaset bilim, iletişim teorileri, sosyoloji, estetik ve sosyal teori konularında çok sayıda eserin Türkçe'ye çevrilmesini sağlayan Oskay, 1980'li yıllardan itibaren İstanbul ve Marmara Basın Yayın Yüksek Okullarında dersler verdi. 1990'lı yıllarda Marmara İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Bölüm Başkanlığı ve 2000-2002 arasında İletişim Fakültesi Dekanlığı yapan Oskay, 2002 yılında Marmara Üniversitesi'nden emekliye ayrıldı. Prof. Dr. Oskay, Kültür, Beykent ve Yakın Doğu gibi özel üniversitelerde de öğretim üyeliği ve idari görevlerde bulundu.
601386
Kampanyalara rağmen cep telefonu satışları düştü
GFK'nın 2009'un ilk yarısına dönük cep telefonu pazar araştırmasına göre, geçen yılın yılın ilk altı ayında son kullanıcıya ulaşan cep telefonu sayısı milyon 463 bin adedi bulurken, bu yılın aynı döneminde söz konusu rakam milyon 43 bine geriledi. Cirosal anlamda da pazar yüzde 30 daralarak, 557 milyon avro olarak gerçekleşti. Cep telefonu pazarında yılın ikinci çeyreği ilk çeyreğe göre daha olumlu geçti. Buna göre Nisan-Haziran 2009 dönemi, Ocak-Mart 2009 dönemine göre adetsel yüzde 15, cirosal olarak yüzde 18 büyüme gösterdi. -ORTALAMA FİYATLAR DÜŞÜYOR, OYUNCU SAYISI ARTIYOR Araştırmaya göre, pazarda her geçen gün oyuncu sayısı ve buna bağlı olarak satılan model sayısı artıyor. Özellikle Çin'den ithal edilen markaların arttığı pazarda geçen yılın ilk ayında 765 farklı model son kullanıcıyla buluşurken, model sayısı bu yılın aynı döneminde yüzde 46 artışla 1119'a ulaştı. Ancak bu artış trendi etkisini fiyatlarda göstermedi. Geçen yıl 145 Avro olan son kullanıcı ortalama fiyatı bu yıl 110 Avroya geriledi. -AKILLI VE 3G'Lİ TELEFONLAR BÜYÜME TRENDİNDE Akıllı telefonlar olarak bilinen ''Smartphone''lar da geçen seneye göre büyüme trendine geçti. Toplam pazar içinde payı cirosal olarak yüzde 13'e ulaşan Smartphone'lar özellikle operatörler tarafından çeşitli sübvanselerle tüketiciye ulaştırılmaya çalışılırken, elektronik postalara ulaşmada ve data transferlerinde tercih edilen bu telefonların 3G teknolojisinin başlamasıyla yılın ikinci yarısında daha da yaygınlaşması bekleniyor. Öte yandan yılın ilk yarısında, yapılan telefon satışlarının yüzde 15'i 3G uyumlularından oluştu. Bu telefonların satışı geçen seneye göre yüzde 15 artış gösterdi. İlk altı ayda 3G alt yapısı olmamasına rağmen, operatörlerin yaptığı cihaz içerikli kampanyalarda modelleri 3G uyumlulardan seçmeleri, satışlardaki bu artışı destekledi. Bu yılın ikinci yarısında da 3G'nin başlaması ve operatörlerin kampanyalarına ağırlık vererek devam etmelerinin bu oranı daha hızlı artıracağı tahmin ediliyor.
601966
Beşiktaş kayıplarda!
Beşiktaş kayıplarda! -BEŞİKTAŞ: KONYA EREĞLİ BELEDİYESİ: 3- BJK Cola Turka Arena'da yapılan maçın setleri 25-19, 25-21 ve 25-20 konuk takım lehine sonuçlandı.
601075
Direksiyon başında sızan babasının ayılmasını sabaha kadar bekledi
Yaklaşık saat boyunca aracın içinde sızan babasının uyanmasını bekleyen ve üzerinde sadece atlet bulunan küçük çocuk, penceresi açık araçtan Keçiören Park ve Bahçeler Müdürlüğü'nde görevli iki işçinin polise bildirmesiyle kurtuldu. Olay yerine gelen polis, olup bitenlerden haberi olmayan babayı güçlükle uyandırdı. Alkollü kişi, çevresindeki gelişmelerden korkan ve üşüyen oğlunu, sarılarak teselli etmeye çalıştı. Vatandaşın aküsü biten aracı, polis ekipleri ve çevredeki vatandaşlar tarafından güçlükle itilerek çalıştırılabildi. Aracı kullanan polis, alkollü babayı ve çocuğu alarak evlerine kadar götürdü. Olayı polise haber veren işçilerden Adem Tunçbilek, aracın, iki-üç saattir yol kenarında park halinde çalışır vaziyette olduğunu söyledi. Tunçbilek, "Baba sızmış. Uyandırmaya çalıştık uyanmadı. Aracın penceresi açık. Üzerinde sadece atlet olan çocuk, büzülmüş aracın içinde yatıyor. Aklımıza kendi çocuğumuz geldi. İnsaniyet namına yardım edelim istedik." dedi.
600746
Domuz gribi vakası 32'ye çıktı
Domuz gribi vakası 32'ye çıktı Bilkent University Preparatory School (BUPS) İlköğretim Okulunda virüs tespit edilen vaka sayısı 32'ye ulaştı. Ankara'da BUPS ilköğretim okulunda virüs tespit edilen öğrencinin yakın temaslılarından alınan numuneler üzerinde yapılan inceleme sonucunda, bu öğrenci de dahil olmak üzere toplam 32 vaka pozitif olarak tespit edildi. Bu vakalardan 27'si öğrenci, 4'ü veli ve 1'i öğretmen. Böylece ülkedeki toplam vaka sayısı da 524'e yükseldi. Bakanlık yetkilileri tüm vakaların genel durumlarının iyi olduğunu, kontrol ve tedavilerinin evlerinde sürdürüldüğünü, temaslılarına ulaşıldığını ve sağlık kontrollerinin yapıldığını bildirdi.
601636
Cumhurbaşkanı Gül 'eve dönün' çağrısı yaptı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dağdakilere eve dönün çağrısı yaptı. TRT'deki 'Politik Açılım' programına katılan Abdullah Gül, siyasilerin de uslubunu eleştirirdi, "Yeni bir anayasa Türkiye'nin ihtiyacıdır" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Gül, TRT 1'de Çankaya Köşkü'nden canlı olarak yayınlanan "Politik Açılım" programında gazetecilerin sorularını yanıtladı. MUHALEFET-İKTİDAR GERİLİMİ İktidar-muhalefet arasında son dönemdeki gelişmeler nedeniyle yaşanan gerginliklerin hatırlatılması ve "Siz muhalefet liderleriyle neden bir görüşme yapmıyorsunuz? Muhalefetin kaygıları konusunda biraz daha fazla devreye girmemez misiniz?" sorusu üzerine Gül, cumhurbaşkanlığı görevini yürüttüğü yıllık süre içinde, katılmayanlar olduğu için bütün liderleri bir masa etrafında oturtup tartışma imkanı olmadığını belirtti. Gül, "Ana muhalefet partisi başkanı dışındakiler geldi, beraber oturduk, beraber konuştuğumuz konular oldu. Ama ben tek tek parti başkanlarını bir kaç sefer davet edip onlarla çok geniş ve detaylı konuştum. Bugün tartışılan iki konuyu da bundan 3-4 önce, bunlar bugünün konuları değil, Sayın Baykal, Sayın Bahçeli ve Sayın Türk, hepsini davet ettim. Bu konu bugünün değil, biz aydır çok sıcak bir şekilde yaşıyoruz. Belediye başkanlığı seçiminden sonra ben davet ettim. Hepsiyle çok geniş şekilde, kamuoyunun bildiklerinin daha ötesine gidecek şekilde her şeyi paylaştım, her şeyi kendileriyle konuştum. Neler düşündüğümüzü, benim neler düşündüğümü..." dedi. "Daveti yapacağım" "Bir ihtiyaç oluşursa tekrar görüşebilir misiniz?" sorusuna Gül, "Olmaz mı, şüphesiz ki tekrar görüşebilirim. Bu aslında benim bir noktada vazifem de... yanıtını verdi. Bir aksama olmazsa Başbakan ve diğer devlet yetkilileriyle düzenli görüştüğünü anımsatan Gül, "Aslında MGK'ya ana muhalefet partisi de iştirak edecek şekilde değişiklikler yapılmış olsa, bunun çok faydalı olacağı kanaatindeyim. Çünkü buralarda günlük meseleler olmuyor, hükümet zaten günlük meseleleri götürüyor. Ama Türkiye'nin çok önemli meseleleri buralarda tartışıldığı için bilgilenme konusunda, tam bilgi sahibi olarak konuşmaları konusunda önemli olduğu kanaatindeyim. Ama o, kanun, Anayasa meselesi ayrı bir konu" dedi. Gazetecilerin, "Her MGK sonrasında ana muhalefet başkanıyla görüşebilirsiniz" sözleri üzerine Gül, "Ben bunu düşünüyorum ve bu daveti yapacağım. Zaten böyle bir kararım da var. Sadece ana muhalefet partisi başkanı değil. Hem Meclis Başkanı ile hem ana muhalefet partisi genel başkanıyla belki bu kadar sık olmasa da bunu ben iki ayda bir yapılan MGK toplantılarından önce veya sonra yapmayı düşünüyorum" diye konuştu. DEMOKRATİK AÇILIM-ERMENİSTAN PROTOKOLLERİ Cumhurbaşkanı Gül, "demokratik açılım" süreci ve Ermenistan ile imzalanan protokoller hatırlatılarak, "Türkiye'nin önündeki iki büyük sorununun ne şekilde çözüleceğiyle ilgili görüşlerinin" sorulması üzerine, cumhurbaşkanı olarak Türkiye'nin hükümetler üstü meseleleriyle ilgilenmeye çalıştığını belirtti. Türkiye'nin hükümetleri aşan sorunları, eski hükümetlerin de bundan sonraki hükümetlerin de meselesi olacak konuları olduğunu dile getiren Gül, "Cumhurbaşkanı olarak bu konuları yakından takip etmem ve bu konuların çözümü ve gelecek nesillere yük olarak kalmaması için gayret sarf etmem en tabii görevlerimden birisi. Şuna da çok dikkat ediyorum, yapabileceğim şeyleri görevde olduğum süre içerisinde yapmam gerekir. Doğru olan şeyleri cesaretle konuşabilmeliyim ve doğru olan şeyleri de cesaretle yapmalıyım" diye konuştu. Terörle mücadele, demokratik standartların düşüklüğünden dolayı ortaya çıkan tartışmalar ve Ermenistan ile ilişkilerin Türkiye'nin önündeki en büyük sorunlar olduğunu ifade eden Gül, bunların içeride olduğu gibi dışarıda da Türkiye'ye sıkıntılar yaşattığını belirtti. Cumhurbaşkanı Gül, "Yeri geldiğinde Türkiye görünmez bir şekilde bunlarla büyük faturalar ödemektedir" dedi. Demokratik standartların yükseldiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, demokratik standartlar topyekun yükseltildikçe sadece "Kürt meselesi" olarak değil, bütün meselelerle ilgili şikayetler ve problemlerin giderileceğine olan inancını dile getirdi. Gül, "Bazen problemleri ismiyle çağırmak, isim koymak faydalı da olabilir faydasız da. Ama en iyi yol hiç isim koymadan bunları... Demokratik standartlarını yükseltiyoruz ülkemizin. Zaten amaç ve hedefimiz bu. Kendi halkımızın hak ettiği hayat standardı bu. Bunlar olurken de bu problemler çözülecektir. Son günlerde konuşulan konular daha çok bu yönde ama konuşulmayan başka çalışmalar da var. Bu da terörle mücadele çalışmaları. Hiçbir devlet, illegal bir şekilde elinde silah taşıyan insanlara müsamaha gösteremez" dedi. "Bu kendi sınırları içinde de kendi sınırları dışında da olsa. Bizim devletimiz de buna müsamaha göstermezdi. Onun için bununla güçlü bir şekilde mücadele azmimiz var" diyen Cumhurbaşkanı Gül, "Ama bu mücadele şekli her zaman silahlı mücadele ile olmaz. Bir çok yolları devreye koymanız gerekir ve topyekun bir mücadele dediğimizde de işte bütün unsurlarla birlikte bu işten nasıl kurtulacağız, bu nasıl bitecek ve Türkiye enerjisini artık nasıl kalkınmasına, gelişmesine, bütün halkının mutluluğuna harcayacak? Bunun yolları son senelerde, son zamanlarda daha çok konuşuluyor. Bu çerçeve içerisinde de tabii kamuoyunda konuşulmayan ama esas, aysbergin bir görünen bir de görünmeyen yanı var, görünmeyen yanındaki faaliyetler ve çabalar çok daha önemli açıkçası" diye konuştu. Abdullah Gül, "Bütün ilgili devlet kurumları yoğun bir çaba içerisindeler ve ümit ediyoruz ki çevremizdeki gelişmeler de bu işi kolaylaştırıyor. Bütün bu silahlı unsurlar, eline silah alıp dağa çıkmış olan insanlar, teröre karışmış olan insanlar artık 'Bu yol değildir' deyip, gelip evlerine dönsünler, ailelerine kavuşsunlar" dedi. TERÖRLE MÜCADELE Görünen tartışmalar ve görünmeyen çalışmalar olduğunu söylediğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Gül, görünmeyen çalışmaların neticesinin güçlü bir şekilde gerçekleşmesini ümit ettiğini belirtti. Bununla ilgili başta İçişleri Bakanlığı olmak üzere devletin ilgili birimlerinin yoğun bir çalışma yürüttüğünü kaydeden Gül, "Ümit ediyorum ki bu fırsat kaçırılmaz. Ömür boyu dağlarda yaşamak, koskoca bir devletle, Türk devletiyle silahlı mücadele etmek zaten mümkün değildir. Ayrıca bölgesel ve uluslararası gelişmeler artık buna fırsat vermemektedir. Teröre hiçbir ülke bugün daha müsamahakar bakmamaktadır. Eskiden en dost bildiğimiz ülkelerde, zaman zaman müttefiklerimizin içinde bile, öyle veya böyle, çeşitli sebeplerden dolayı hoşgörülü davranışlar olmuştur. Ama bugün gelinen noktada böyle değildir" diye konuştu. 'ta bugün en büyük gerginliğin Arap-Kürt çekişmesinden kaynaklandığını ifade eden Gül, "Bütün bunlar tartışma konularıyken orada Türkiye düşmanı, Türkiye ile mücadele içerisinde illegal silahlı güçlerin, terör gruplarının oralarda artık hayatlarını devam ettirmeleri mümkün değildir" dedi. IRAK POLİTİKASI Cumhurbaşkanı Gül, Barack Obama'nın Başkanı olmasıyla değişen stratejilerinin de bu tablonun oluşmasına katkısı olup olmadığının sorulması üzerine, 'nin burada anahtar bir ülke olduğunu söyledi. Hava sahasının açılması ve iş birliğinin önceki Başkanı George Bush döneminde başladığını hatırlatan Gül, "Aslında bütün bu bölgeler bir noktada Türkiye'ye emanettir. Dolayısıyla Türkiye ile böyle bir konuda çatışma içerisine girmek hiç kimsenin de çıkarına değildir" dedi. 'ın, 'nin, Avrupa Birliği'nin () bugün geçmiş yıllara göre teröre çok daha güçlü karşı çıktığını vurgulayan Gül, "Dünyanın konjonktürü ve bölgenin şartları bize de büyük fırsatlar getirmektedir terörü bitirmek ve bu konudan kurtulmak yönünde. Eminim ki bunu herkes görüyor. Bizim arzumuz şudur; bu işler kansız şekilde hallolsun. Herkes gelsin, evine dönsün, bununla ilgili zaten yürürlükte olan kanunlar var" diye konuştu. "Dağlarda illegal faaliyetler yaşayamaz" Gül, "Son altı ayda nasıl oldu da devlet kendi içerisinde daha önce vermediği bir kararı verdi?" sorusunu yanıtlarken, herkesin Türkiye'nin en önündeki en büyük tehdit unsurunun terör olduğunu bildiğini söyledi. Bunun zaman zaman istismar edildiğini, Türkiye'nin birliğine, beraberliğine, milli bütünlüğüne zarar verdiğini kaydeden Gül, "Bu meseleler ne kadar uzun sürerse kadar çok derin yaralar açar. Unutmayın ki binlerce şehidimiz var. Binlerce Türkiye'nin insanı, nihayette burada doğmuş, anneleri, babaları burada olan insanlar, yanlış yollara sapmışlar, binlerce ölü var ortada. Bu arkada büyük izler bırakıyor. Onun için bu ülkede bu konuyu muhakkak bitirmek, halletmek gerekir. Bunu herkes biliyor. Zaten mücadele de bununla ilgiliydi" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Gül, bugün yıl öncesine göre birçok ülkenin gönüllü iş birliği içerisinde olduğunu vurgulayarak, "Bugün herkes görüyor ki artık gerek Türkiye içerisinde gerek Türkiye'nin komşularındaki dağlarda illegal faaliyetler yaşayamaz" dedi. Gül, "Şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki devletimizin bütün kurumları, çeşitli platformlarda tabii ki bir araya geliyor, bunun en önemlisi Milli Güvenlik Kurulu'dur tabii ki. Buralarda enine boyuna, her şeyi tartışıyoruz. Farklı farklı görüşler, farklı farklı dikkati çekici noktalar hep ortaya çıkıyor ama bunları büyük bir samimiyetle tartışıp, herkes üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapma arzusunu ortaya koyuyor. Bu şüphesiz ki Türk devletinin kolektif bir çalışmasıdır" şeklinde konuştu. Muhalefetin tutumu Bu süreçte muhalefetin tutumuna ilişkin bir soru üzerine de Gül, muhalefetin sadece Türk demokrasisinin değil, Türkiye'nin bir parçası olduğunu vurguladı. Gül, "İktidarlar sadece, Sayın Başbakan da geçenlerde ifade etti, bütün halkı temsil etmiyorlar. Ama çoğunluğu aldıkları için hükümeti onlar kuruyor ve Türkiye'yi onlar yönetiyor. Bu demek değildir ki muhalefet hiç karışmayacak. Muhalefetin de görüşleri olacak. Bunları bazen açık seslendirir, bazen farklı şekilde görüşlerini iletir. Burada tabii önemli olan beraber çalışma ortamını sağlayabilmek veyahutta bunu bozmamak. Bu önemli bir unsur. açıdan özellikle son dönemde siyasetteki biraz gerginliği ben açıkçası kaygıyla izliyorum" dedi. Cumhurbaşkanı Gül, bir gazetecinin, "farklılıkların zenginlik olarak kabul edilmesi" sözlerini hatırlatarak, "Siyasetteki farklılıkların aynı şekilde barışçı bir şekilde bir arada düşünülmediği izlenimi yaratan gelişmeler de oluyor. kadar ki muhalif olmakla, farklı fikri söylemekle neredeyse vatana ihanet ediyormuşcasına bir ithamla karşı karşıya kalmak arasındaki farkın ayırt edilemediği bir noktaya geliyoruz. Bu, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu büyük sorunlar eşiğinde herhalde bir dezavantaj teşkil ediyor" sözleri üzerine, "Çok haklısınız. Onun için kaygıyla izliyorum dedim" yanıtını verdi. Türkiye'nin büyük bir ülke olduğunu, farklılıkların da bu büyüklükten kaynaklandığını anlatan Gül, bundan korkulmaması gerektiğine işaret etti. Gül, "Siyasette iktidar-muhalefet çekişmesi her zaman bir gerilim yaratır ama hükümetler üstü meseleler söz konusu olduğunda bunun bu kadar olmaması gerektiği kanaatindeyim. Tabii uyarılar yapılması lazım, dikkati çekici konuşmalar yapılması lazım. Çünkü bu önemli konularda eğer yanlış istikametlere gidiliyorsa ciddi uyarılar muhakkak ki gerekir ama bu konuda istişare, açık veya kapalı görüşmeler, samimi iş birliği ve samimi fikir alışverişinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Üslup veya usul bazen işin özünü gölgede bırakabilir" dedi. Cumhurbaşkanı Gül, "Aynı fikirde olan insanlar üslup farklılığı yüzünden bir bakarsınız nasıl kavgalı hale gelebilirler. Türkiye'yi ilgilendiren bu büyük konularda çok yaralayıcı, rencide edici konuşma tarzları olunca... zaman bundan Türkiye kaybediyor. Bu son yıllarda çok gözüküyor. Geçenlerde dikkat de çektim, Türkiye aslında bunun acılarını çekti. 70'li, 80'li, 90'lı yıllarda da bu oldu. Enerjimiz boşa gitti. Bütün bunlardan tabii ders alarak yine çok ağırlıklı konuşulabilir, çok yoğun cümleler kurulabilir ama konuşmalarda rencide etmek, hakarete varıcı üsluptan kaçınmak, herkes için söylüyorum bunu, sadece parti liderleri için değil, parti sözcüleri ve hepimiz için söylüyorum. Bu, Türkiye için çok iyi olacak. Hele böyle kritik bir dönemeçten geçerken herkesin konuşma tarzında yapıcı ve kırıcı olmayan bir şekilde götürmesi çok iyi" ifadelerini kullandı. TÜRKİYE- İLİŞKİLER Türkiye- ilişkilerine ilişkin bir soruyu yanıtlarken, 'nin son büyümeden sonra büyük bir kafa karışıklığı içinde olduğunu söyleyen Gül, 72 milyonluk Türkiye'nin nüfusunun artmaya devam ettiğini, 'ye tam üye olduğunda 'dan sonra Avrupa Parlamentosu'nda ikinci büyük grubu oluşturacağını ifade etti. Bunların çok tartışıldığını ancak neticede Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine başladığına dikkati çeken Gül, "Avrupa'daki bu kafa karışıklıklarına bizim çok takılmamamız gerekir. Zaman zaman iniş çıkışlar vardır. Bugün başkaları olabilir, yavaşlatmak isteyebilirler. Madem ki ne yapacağımızı biliyoruz, elimizde bunlar, müzakereye başladık, zaman onları biz kendi irademizle yapalım. Fasılların açılıp kapanması dakikalık iştir" diye konuştu. ile ilgili yapılacak düzenlemelerin halkın çıkarı olup olmadığına bakılmasının önemine işaret eden Gül, "Meclis'te partiler arasında bu konuda aslında anlayış birliği var. Çağrım şu olmuştu, bunu tekrar yapıyorum; ile ilgili konular geldiğinde ayrı bir çalışma tarzı kabul edilebilir Meclis'te. 'Bunları daha hızlı geçireceğiz, bunları farklı günlerde ele alacağız' denebilir. Bu Türkiye'yi her bakımdan, ekonomik olarak, hayat standardı olarak, demokratik standart olarak güçlendirir. zaman bu sorunlara isim takmadan çözümleri kendiliğinden gelir, politize olmadan bu konular hallolur. Ortak çalışma anlayışının zevki tadılır. Bu başka konulara da yansıyabilir. Ümit ederim ki bu sene kaçırılmaz" dedi. Cumhurbaşkanı Gül, "Norveç hatırlatması, 'Biz bir gün içeride demokratik standartlara sahip oluruz ama üye olup olmayacağımıza Türkiye kendisi karar verir'. Biraz da 'ye 'Biz size mecbur değiliz' diye bir mesaj mıydı bu?" diye sorulması üzerine de, "Hepsi var. Onlar çok yukarı perdeden konuşacak, biz de daha aşağı perdeden. Böyle bir şeyi kabul edemem açıkçası. Hiç de böyle olmamıştır. Bizim salonlardaki görüşmelerimizi takip etse bir çok insan kaygıları gider. Burada önemli olan nokta şu; 'ye tam üyelik süreci Avrupalıları tatmin etmek için mi yoksa kendi halkımıza daha iyi bir hayat sunmak ve kendi halkımızın çıkarına mı? Kendi halkımızın çıkarınaysa bizim için buradaki hedef bu standartları yakalamak" yanıtını verdi. "Şu gerçek ki önünüzdeki hedef net olmazsa motivasyon sizde olmuyor. Onun için biz tam üyelik hedefinin asla sulandırılmamasına önem gösteriyoruz" diyen Gül, "Ama esas mesele bizim bu standartları yakalamamız. Biz eğer kendi gücümüzle bu standartları yakalarsak, fasıllar resmi olarak açılmasa bile fasılların içindeki yaparsak zaman onlar kendileri otomatik olarak açacaklar. Çünkü Türkiye'yi çok değiştirecek, çok güçlü hale getirecek her bakımdan. Bugünkü Türkiye ile 5-10 yıl sonraki Türkiye çok farklı olacak. Türkiye'nin cazibesine ne ne kimse dayanamaz açıkçası" şeklinde konuştu. SORUNU Kıbrıs sorunuyla ilgili bir soru üzerine, Türkiye'nin Kıbrıs'ta çözüm istediğini ve iyi niyetini tüm dünyaya gösterdiğini ifade eden Gül, geçmişte Kıbrıs mani edilerek Türkiye'nin önüne engeller çıkartıldığını anlattı. Çözüm istemeyenlerin Kıbrıslı Rumlar olduğunun görüldüğünü kaydeden Gül, "Gelinen noktada Türkiye'ye haksızlık edilmemesi lazım. Türkiye gayet açık şunu söylüyor; Kıbrıs Adasında uygulanan bütün kısıtlamaları aynı anda, el birliği içerisinde kaldıralım. Orada Türklere kısıtlama uygulanırken Türkiye'nin uyguladığı kısıtlamaları kaldırmasını beklemek pek insaflı değil" diye konuştu. "Limanlar bu şekilde giderse tek taraflı olarak açılmaz değil mi?" sorusuna Gül, "Tek taraflı olarak açılacak olsa şimdiye açılırdı" yanıtını verdi. Bazı ülkelerin ilgisi olmadığı halde Kıbrıs meselesinin arkasına sığındığını, Türkiye'nin büyüklüğünden çekindiğini ve bunu bir problem olarak öne çıkarttığını söyleyen Gül, limanların açılması halinde Türk ekonomisinin bundan daha çok faydalanacağını belirtti. Cumhurbaşkanı Gül, "Kıbrıs Rum Kesiminin ekonomisi mi büyük Türkiye'nin ekonomisi mi büyük? Buradaki sembolik değer önemli. Siz Adanın yarısına ambargo uygulayacaksınız biz bunu görmezlikten geleceğiz" dedi. Gül, İlerleme Raporu'nda, kapsamında, bir büyük grubuna verilen vergi cezasına bağlı olarak eleştiriler bulunduğunun" hatırlatılması üzerine, eksikliklerin farkında olduklarını, bu nedenle standartları yükseltmek istediklerini söyledi. Artık Türkiye'nin bu tip şeylerle suçlanmaması gerektiğini ifade eden Gül, "Şu da tabi bir gerçek ki, bir düşüncenin arkasında veya şiddeti teşvik yoksa serbest olması lazım. Düşünce veya faaliyet, şiddeti teşvik ediyorsa tabii ki buna kimse müsaade etmiyor" dedi. İLE İLİŞKİLER "Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi çalışmaları nedeniyle Azerbaycan ile aramız açılıyor gibi. Arap ülkeleriyle sıcak bağ kurulurken, buna karşılık ile sorun çıkıyor gibi. Bu görüntü doğru bir görüntü mü, yoksa yanlış algılama mı var?" sorusu üzerine Gül, "Ben yanlış algılamalar olduğu kanaatindeyim" dedi. Azerbaycan ile Türkiye'nin, "tek milletin iki ayrı devleti" olduğunu, iki ülke arasında gerçek bir bağ bulunduğunu söyleyen Gül, Karabağ sorunu ve Azerbaycan'ın işgal altında olan bölgelerinin, "yılardır donmuş, adeta kabul görmüş, terk edilmiş bir konu olduğunu, dünya gündemine gelmediğini" ifade etti. Gül, "Türkiye'nin Ermenistan ile normalleşme süreci, Azerbaycan'ın bu büyük meselesini, dünyanın en önemli, birinci meselelerinden birisi haline getirmiştir" diye konuştu. Bu konuda çözüme yönelik önemli gelişmeler olduğunu, ancak bunların açıklanamayacağını dile getiren Gül, "Çünkü kim açıklarsa zayıflar. Ama bu konuda da önemli gelişmeler söz konusu. Burada ben şu açıdan mutluyum; ve 'nın ters düşünmediği, ikisinin de aynı istikamette düşündüğü nadir problemlerden birisidir bu" dedi. Cumhurbaşkanı Gül, Başkanı Barack Obama ile dün gece yaptığı telefon görüşmesinde de bütün bu konuları geniş şekilde ele aldıklarını belirtti. ile ilgili konuda işin özünün ayrı olduğunu söyleyen Gül, Türkiye'nin hem bütün Arap ülkeleriyle hem de ile iyi ilişkileri olan nadir ülkelerden olduğunu belirtti. Bunun, bölgede barış ve istikrarın sağlanması açısından önemine işaret eden Gül, "Bütün bu ilişkilerin temelinin sağlam olması gerekmektedir. Ama bu demek değildir ki, yanlışlar yapılırsa yanlışlara karşı Türkiye sesini yükseltmeyecek, Türkiye susacak, bunları kritik etmekten, tenkit etmekten çekinecek anlamına da gelmemesi gerekir. Burada yeri geldiğinde cesaretle Türkiye yapıyor, yapması da gerekir. Ama bu, ilişkilerin temelini sarsıcı şekilde değildir" şeklinde konuştu. OBAMA İLE GÖRÜŞMESİ Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bir başka soru üzerine, Başkanı Obama ile dün gece yaptığı görüşmede, sadece Kafkaslar meselesini konuşmadıklarını ifade ederek, "Bosna-Hersek de çok önemli bir süreçten geçiyor şimdi. Unutmayın ki Türkiye için Kafkaslar ve Balkanlar, doğuda ve batıda iki çok önemli bölge ve Türkiye her ikisinde de var olan bir ülke. Her ikisinin de istikrarı bizim için önemli. Bu bakımdan konuyla ilgili kendisiyle görüşlerimi paylaştım. Kaygımız şu, Dayton Anlaşması'nın gerisine düşücü bazı çalışmalar olduğu yönünde Boşnaklar'ın korkuları var. Bunları kendisine aktardım. bugün, belki bizim gündemimizde değil ama dünyanın gündeminde olan bir konu. Türkiye, konusunda da yine anahtar ülkelerden birisidir. Dün önce Karzai ile uzun bir görüşme yaptım, daha sonra Başkan Obama ile yaptığımız konuşmada fikirlerimi kendisine aktardım. Başkan, Türkiye'nin fikirlerine gerçekten çok önem veriyor" dedi. "Başkan Obama'nın, eski Başkanı George Bush'tan farkının" sorulması üzerine Gül, Bush yönetiminin dış politikada tek yönlü hareket ettiğini, Obama'nın ise "Ben çok taraflı hareket edeceğim, herkesin kanaatini alacağım" diyerek göreve başladığını anlattı. 'nin dış politikasındaki esas değişimin bundan kaynaklandığını söyleyen Gül, "Bu bağlamda da bizim fikirlerimizi gayet dikkatli şekilde dinliyorlar. yönden çok verimli bir döneme girdiğimizi ifade etmek isterim" dedi. TBMM'DEKİ KONUŞMASI TBMM'nin açılışında yaptığı konuşmanın bazı bölümlerinin eleştirildiğinin belirtilmesi üzerine Gül, konuşmasının bazen yanlış istikametlere çekildiğini, söylemediği sözlerin kullanıldığını kaydetti. Gayet açık konuştuğunu belirten Gül, "Bir ülke kendi meselelerini kendisi halletmezse, başkalarının istismarına fırsat verir" dediğini anımsatarak, terör örgütü başkaları tarafından kullanılmamış mıdır? Bir terör örgütü kendi gücüyle bu hale gelebilir miydi? Çevre ülkeler kullanmadı mı? Yıllarca demiyor muyduk, bunu şu ülke, bu ülke kullanıyor? Hatta yeri geldiğinde, müttefiklerimizin içerisinde bile göz yumanlar olmadı mı? Bunlar gayet açık. Ermeni konusunu, Kongresinde nasıl kullanıyorlar aleyhimizde. Bunu yanlışa çekmeye gerek yok" dedi. "Gayet açık, net söylüyorum; kimseye fırsat vermememiz lazım, kendi meselemizi kendimiz halletmemiz lazım. Kendi meselesini saklayan veya kapının arkasına, halının altına süpürenler, gelecek nesillere daha kronik halde bu işleri devrediyorlar demektir ve ülkenin enerjisini boşa harcıyorlar demektir" diyen Gül, "Bunun böyle anlaşılmasını isterim. Yoksa bu terör örgütü bu kadar güçlenebilir miydi, bizi bu kadar uğraştırabilir miydi eğer dışardan destek almamış olsaydı" şeklinde konuştu. İSRAİL İLE İLİŞKİLER "Türkiye ile arasında tatbikat krizi yaşandığı" ve BM İnsan Hakları Konseyi'nin Goldstone Raporu'nu onayladığı hatırlatılarak, "Sanki Türkiye'nin bu konudaki tutumu uluslararası kamuoyunda meydana gelen gelişmelerle paralellik arz ediyor. Siz ne diyorsunuz?" diye sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin, ile görüşmelerinde daima samimi, iyi niyetli olarak fikirlerini paylaştığını, insan hakları ihlalleri ve aşırı güç kullanma konularının için de iyi olmayacağını hep söylediklerini ifade etti. "'in Türkiye'ye son günlerde gösterdiği tepki doğru değildir. Nitekim doğru olmadığı, hemen iki gün sonra BM İnsan Hakları Komisyonunda kabul edilen bu raporla ortaya çıkmıştır" diyen Gül, raporda olup bitenlerin şiddetle kınandığını anımsattı. Cumhurbaşkanı Gül, "Onun için 'in Türkiye'ye böyle aşırı bir tepki göstermemesi gerekir. Sadece Türkiye değil ki, bütün dünya. Bu rapor nereye gidecek, Genel Kurul'da kabul edilecek, sonra Güvenlik Konseyi'nde ülkelerden bazıları nasıl davranacak, onu takip edeceğiz. Ama bu raporun kabul edilmesi çok önemli tespittir. 'in bundan ders alması ve bundan sonraki hareketlerini ona göre ayarlaması gerekir. Bu olaylar 30-50 sene önceki dünyada olsaydı, kullandığı güç kendisine avantaj gibi olabilirdi ama bugün öyle değil" dedi. Cumhurbaşkanı Gül, "Ne kadar çok güç kullanırsa kadar dezavantaj oluyor. Futbol maçı seyreder gibi bütün dünyada, en zenginlerin evinde de en fakirlerin evinde de manzaralar seyredildi. Buna insanlığın suskun kalması mümkün değildi. Nitekim BM'de bu rapor kabul edildi. Ümit ederim ki, bütün bunlardan ders çıkar ve bir daha bu tip olaylar olmaz" şeklinde konuştu. YENİ ANAYASA "Yeni bir anayasaya ihtiyaç var mı, görüyorsanız nasıl bir anayasa olmalı?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin reform sürecini parça parça yaptığını, Anayasa'nın parça parça değiştirildiğini belirtti. Gül, "Gönül şunu arzu eder; böyle bir temel konuda çok katılımcı ve şeffaf bir şekilde, çünkü temel meselelerde metodoloji düzgün ortaya konmazsa zaman netice alınamıyor. Anayasa büyük bir belge, herkesi bağlayan bir belge. Böyle bir konuda büyük bir katılım ve şeffaf bir süreç içeresinde objektif bir çalışma yapılırsa yeni bir anayasanın çıkması mümkün olduğu kanaatindeyim" dedi. konusunda siyasi partilerin çok büyük bir fikir ayrılığı içinde olmadıklarını söyleyen Gül, temel konularda, niteliklerde, Türkiye'nin laik, demokratik, sosyal hukuk devleti yapısıyla ilgili tam bir mutabakatın söz konusu olduğunu vurguladı. "Bu nasıl olacak, bunu kim yazacak" konusunda farklılıklar bulunduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Onun için buna titizlik gösterilip, böyle bir çalışma yapılabilir. Parça parça yapma yerine, şöyle baştan süzerek yeni bir anayasa yazılabilir. Ama siyasi gerginlik, siyasi ortam gördüğüm kadarıyla buna şu anda müsaade etmiyor. zaman şu anda bu yapılamıyor ise yapılabileceklerin üstünde hiç değilse çalışmak gerekir. Herkesin kabul edebileceği, yeni bir anayasa Türkiye'nin ihtiyacıdır diye düşünüyorum" diye konuştu.
601199
Ünlü aktör İstanbul'a geliyor
Ünlü aktör İstanbul'a geliyor ÜNLÜ aktör Bruce Willis ve eşi Emma Heming, Roberto Cavalli’nin 23 Ekim gecesi İstanbul’daki partisine katılmaya geliyor. Reina, Roberto Cavalli ve Fashione One’ın ortaklaşa düzenleyecekleri parti, yabancı ve yerli 400 seçkin konuğun katılımıyla 23 Ekim Cuma akşamı Reina’da gerçekleşecek. Çok özel konukların katılacağı partiye yurtdışından Roberto Cavalli ve ailesi, Bruce Willis ve eşi, top model Bar Rafaeli’nin katılacağı öğrenildi. Partiye katılacak dünyaca ünlü dört İtalyan top modelin isimlerini ise Roberto Cavalli gizli tutuyor. Ayrıca yurtdışından Margarita Missoni, Vivien Vincent gibi isimlerin yanı sıra, İstanbul cemiyet hayatından da çok özel konukların katılacağı gecenin listesi sır gibi saklanıyor.
601038
Kazak lider, 10 uçakla Türkiye'ye çıkarma yapacak
Ziyarete 400'den fazla işadamı ve 40 kadar basın mensubunun da katılacağını bildiren kaynaklar bu geniş heyeti yaklaşık 10 uçağın Türkiye'ye getireceğini bildirdi. Kazak lider 22 Ekim'de Ankara'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, CHP lideri Deniz Baykal ve MHP lideri Devlet Bahçeli ile ayrı ayrı bir araya gelecek. TBMM'ye hitap edecek olan Nazarbayev, Türk dünyasında entegrasyonun güçlendirilmesi çağrısında bulunacak. Nursultan Nazarbayev, Türk Dili Konuşan Devletler İşbirliği Konseyi; Parlamenterler Asamblesi ve Aksakallılar (Akil Adamlar) Konseyi teşkilatlarının daha etkin çalışmasına vurgu yapacak. Zaman'a bilgi veren Kazak kaynaklar ziyaret esnasında iki ülke arasında stratejik ortaklık anlaşmasının imzalanacağını bildirdi. Anlaşma siyasî, ekonomik, askerî ve kültürel alanlarda işbirliğinin derinleşmesini öngörüyor. Öğrenci ve akademisyen değişimini hedefleyen protokol ve teknoloji transferini sağlayacak TÜBİTAK'la anlaşma ziyaret esnasında imzalanacak. Nazarbayev Sincan'da organize sanayi bölgesini ziyaret ederek incelemelerde bulunacak. 1.000 işadamıyla iş forumu Kazak liderin bu temasa büyük önem verdiği ve ülkesinde benzer organize sanayi bölgelerinin kurulmasını istediği öğrenildi. Türkiye TOBB vasıtasıyla bu alandaki tecrübesini Kazakistan'a aktaracak. Kazakistan Devlet Başkanı, 23 Ekim'de İstanbul'da arasında Mustafa Koç, Ahmet Çalık, Nafiz Zorlu ve Mustafa Boydak'ın da bulunduğu yaklaşık 15 Türk işadamı ile bir araya gelecek. İşadamlarını ülkesine yatırıma çağıracak olan Kazak lider bu kişilerin projelerini dinleyecek. Geçtiğimiz sene 3,2 milyar dolar olan iki ülke arasındaki ticaret hacminin 2010 sonunda milyar dolara çıkarılması hedefleniyor. İstanbul'da aynı gün Cumhurbaşkanı Gül ve Nursultan Nazarbayev'in katılımıyla iş forumu toplanacak. TUSKON'un organize ettiği foruma yaklaşık 600 Türk ve 400 Kazak işadamının katılacağı öğrenildi. Kaynaklar, son beş yılda siyasî istikrar, ekonominin gelişmesi, demokratikleşme ve insan hakları alanında iki ülke de köklü değişimler yaşandığına vurgu yaparak, "Bu ziyaret büyük bir ihtiyaçtı." değerlendirmesi yaptı. Kazak lider her sene tatil için Türkiye'ye gelmesine rağmen böyle geniş heyetle gerçekleşen bu ziyaretin iki ülke de ilişkilerine büyük bir ivme kazandırması bekleniyor.
600773
Altın Portakal'da Ödül Gecesi
Altın Portakal'da Ödül Gecesi En İyi Film Ödülü "Bornova Bornova" ve "Kosmos"a gitti. En İyi Kadın Oyuncu Nergiz Öztürk olurken En İyi Erkek Oyuncu Ödülüne Öner Erkan layık görüldü Yayına Giriş: 17.10.2009 23:35:32 Güncelleme: 18.10.2009 00:53:55 Türkiye'nin Oscar'ı olarak bilinen 46'ncı Altın Portakal Film Festivali sona erdi. Sinema severlerin merakla beklediği ödül gecesine, "Kosmos" ve "Bornova Bornova" filmleri damgasını vurdu. Festivalde ulusal uzun metraj yarışmasında en iyi film ödülünü, Altın Portakal'a damgasını vuran "Kosmos" ve "Bornova Bornova" filmleri paylaştı. En iyi yönetmen ödülünü ise yine "Kosmos" filminin yönetmeni Reha Erdem aldı. En iyi senaryo kategorisinde ise "Beş Şehir" filmi, Altın Portakal ödülünü almaya layık görüldü. Festivalin merakla beklenen ödülleri ise en iyi kadın ve erkek oyuncuydu. Bu iki ödüle layık görülen sanatçılar ise Nergis Öztürk ve Öner Erkan oldu. Ulusal Kısa Film dalında ise En İyi Kısa Film Ödülüne "Kısır Döngü" layık görüldü. Uluslararası uzun metraj film yarışmasında ise Altın Portakal ödülünü kazanan en iyi film "Öteki Yaka" oldu.
601374
Mahmur Kampı'ndan 26 kişi gelecek
ANF'nin haberine göre, Mahmur'da önceki gün olağanüstü bir toplantı yapıldı. Toplantı sonuçları daha sonra dün akşam saatlerinde Mahmur Kültür Merkezi'nde kampta bulunanlara sorularak görüşleri istendi. "Demokratik çözüm ve barış grubuna" katılmak isteyenlerin başvuruları kabul edildi. Gruba katılmak için 400'ü aşkın kişinin başvuruda bulunduğu ve bunlar arasından kadın, çocuk ve 13 erkek seçildi. Bunlar arasında Selahaddin Üniversitesi'nde okuyan öğrenciler de bulunuyor. Mahmur Grubu, yarın Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yapacak. Sonra da ellerindeki mektupları, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı'na gönderecek. Mektupta grubun talepleri yer alacak. Ayrıca taleplerini içeren bir dosya da yetkililere sunulacak. Mahmur'dan gelecek barış grubu, Ankara'ya giderek Meclis ile görüşmek istiyor. Grupta yer alanlar hakkındaki bilgiler şöyle: Kamil Yüksel: 1959 Şırnak-Silopi doğumlu. Kamil Yüksel ile birlikte 1977, Zaxo doğumlu Hamsiye ile üç çoğu Helena, Hevi ve Bewar ile birlikte grupta yer alıyor. Nurettin Turgut: 1960 Hakkari doğumlu. Musa Tomak: 1984 Cizre doğumlu, Barış Grubu'na 1985 Cizre doğumlu eşi Nurcan Tomak ve Rojda isimli küçük kızı ile katılıyor. Yusuf Şen: 1949 Uludere doğumlu, 1994'da göç etti. Cane Kabul: 1969 Şırnak doğumlu, 1993'te göç etti. Sait Şedal: 1955 Yüksekova doğumlu, 1994'te göç etti. İsmail Ayaz: 1988 Şırnak doğumlu, 1994'te göç etti. Ayşe Kara: 1983 Uludere doğumlu, 1994'te göç etti. Sosin Yaman: 1954 Uludere doğumlu, 1994'te göç etti. Abdullah Yaman: 1992 Uludere doğumlu, 1994'te göç etti. Emine Sağat: 1955 Şırnak doğumlu, 1992'te göç etti. Melekşa Soydan: 1973 Yüksekova doğumlu, Barış Grubu'na 1971 doğumlu eşi Mikail Soydan ile birlikte katılıyor. Her ikisi de 1995'te göç etti. Haci Sorgül: 1955 Cizre doğumlu, 1994'te göç etti. Mehmet Adanmış: 1970 Siirt doğumlu, 1993'te göç etti. Fatma İzer: 1987 Şırnak doğumlu Nizar Buldan: 1987 Yüksekova doğumlu, 1994'te göç etti, üniversite öğrencisi Bülent Aka: 1983 Yüksekova doğumlu, 1994'te göç etti, Selahaddin Üniversitesi'nde hukuk mezunu. Mehmet Kaçan: 1970 Uludere doğumlu, 1993'te göç etti. Zehra Tunç: 1985 Uludere doğumlu, 1994'te göç etti, Selahaddin Üniversitesi öğrencisi.
601396
Gül, YÖK'e üye daha atadı
Gül, YÖK'e üye daha atadı ANKARA (A.A) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, boş bulunan Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyeliklerine, YÖK Üyesi Prof. Dr. Yekta Saraç ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Dr. Emin Zararsız'ın seçimini onayladı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezinden yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Gül'ün, boş bulunan YÖK üyeliklerine, YÖK Üyesi Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç'ın Bakanlar Kurulunca yeniden yapılan seçimi ile Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Dr. M. Emin Zararsız'ın seçimini onayladığı bildirildi.
601148
AHMET SELİM Normalleşmeden özgür olunmaz
BBC, Suriye'deki bir kuraklık bölgesini anlatıyor. "Türkiye" ismindeki bir kadın, bir sürü çocuğuyla birlikte aç. Bulamaç gibi bir şeyler yiyorlar. Hepsi beslenme yetersizliğinin bütün belirtilerini taşıyor... "Nereye gidelim?" diyor kadıncağız. "Kim bana iş verecek, bunca çocukla. Kim yardım edecek?" Su yokluğu, gıda yokluğu, barınak yokluğu, iş yokluğu... Çin'de Hindistan'da nüfusun %10'u yaşıyor, %90'ı sürünüyor... Bangladeş, Pakistan ve benzerleri; anlatılacak gibi değil... Ortalama yaşama süresini uzatanların da derdi var. "70'e çıkardık. Peki 80'e ve üstüne çıkarsa ne olacak? İster istemez, emeklilik yaşını yükseltiyoruz ve yükselteceğiz. Yaşlı nüfus, onları nasıl besleyip bakar?" Açlara, yoksullara, yaşlılara, hastalara, zayıflara harcanacak para yok! Kapitalizmin öz mantığında yok. Silaha var, sefahate, lükse var, israfın her türlüsüne var; çünkü oralardaki para sirkülasyonu iyi, dönüşüyor gidip geliyor. Çarkların dâhilinde kendine yer buluyor... Öbür tarafa gidecek olanlar ise dönüşümsüz; gidecek, dönmeyecek. Ekonomi bunu kabul etmez. Üretemeyenler, üretimden pay alamayanlar, hiçbir tüketim yapma hakkına sahip değil. Yok sayılmalı onlar! Asıl soru şu: Bu dünyada neler üretiliyor, neler tüketiliyor? Kimler neleri nasıl üretiyor, kimler neleri nasıl tüketiyor? Para nerelerde dolaşıyor? Bütün bu soruların hangi değer ve düşünce ölçüleriyle nasıl bir ilgisi var? Bu dünyayı, bu dünyanın maddi imkânlarını, kaynaklarını; akla uygun bir biçimde kullanıyor mu insanlık? Daha doğrusu kapitalizm ve onun etrafındaki güçler, kurumlar? Ay'da su arıyorlar. Diyelim ki buldular. Enerji de buldular. Başka bir beslenme kaynağı da buldular. Bunları kendileri için kullanma köprüleri de kurdular... İnanın, bulan güç; dünyadaki diğer insanları yok sayar! "Bana ne onlardan. Biraz bir şeyler veririm belki. kadar" deyip geçerler. Amerika böyle yapar da, başkaları başka türlü mü yapar? Hiç sanmıyorum. Açıktan açığa yok sayar ve bütün kanunları da ona göre yorumlayıp bunun meşrulaştırılması işini hiç sıkılmadan yapar. Altyapı, insanın ta kendisi, özü, öz varlığı. Marx'ın göremediği buydu. Şimdi oturup düşünelim: Bizim özümüz, insanlığımız böyle ise; bağlısı olduğumuzu iddia ettiğimiz manevi-ahlaki-vicdani-kültürel değerler karşısındaki durumumuz böyle ise; biz doğru düşünmeyi, doğru işler yapmayı, güzel nasiplerle buluşmayı başarabilir miyiz? Yahut ne kadar başarabiliriz, başarıyor olabiliriz? Samimiyetsizlik, gerçek sebepleri görünmez hale getirdiği için akılsızlıktır. "Acaba neyi nasıl değiştirirsek, reforme edersek daha iyi oluruz?" arayışları buna benzer.Kendi samimiyetsizliğini değiştir. Sevgisizliğini tedavi et. İnsan olarak bölünmüşlüğünü bir hal çaresine kavuştur. Kendi nefsini yen önce. İçimizdeki sebepleri görmezlikten gelerek dışımızdaki sebepleri anlamamız mümkün değil. Dar açı, yetersiz ışık; içimizdeki sebepleri görmezlikten gelmemizin doğurduğu kaçınılmaz sonuçtur. "En büyük zalimler, dünkü mazlumlardan çıkar" denilmiş. Bazen doğrudur ve bu gibi örnekler hiç de az değildir.Doğru yerde durmanın, doğru perspektiften bakmanın gereklerini yerine getirmemişsek; böyle bir durum adeta sistematik sabitlemelerle yaygınlaştırılmışsa, toplumda, insani kesitte, aksiyonlar da reaksiyonlar da akıl dışı bir nefsaniyet uzlaşmasına dayalı kavgalar içinde "bizi gelin tepe tepe istismar edin!" diye bağırırlar. İstismar edilmekten adeta hoşlanırlar. Kapitalizm niçin eleştirisiz, niçin özeleştirisiz; işte bu biçimlendirmeyi bir güzel becerdiği ve insanları tatlı tatlı, alıştıra alıştıra anormalleştirdiği için. Aslında kapitalizm bizim nefsimiz! Onda hepimize tekabül eden özel karşılıklar var. Ve bizi normalleşmeden, normalleşebilmenin çetin sınavlarını bir irade zaferiyle aşmadan, bunların yapılmasını unutturan gaflet zarını, betonlardan bile daha güçlü gaflet zarını, lazere benzeyen bir feraset, bir sezgi dokunuşla bir kanser tümörünü yakar gibi izale etmeden, bilincimize, özgürlüğümüze, kişiliğimize, var oluş gerçekliğimizin güvenine ve neşvesine erişemeyiz. Yani,ilk başlangıç noktasına bile gelemeyiz. Gelebilsek, zaten ötesi kendiliğinden gelecek.Ve işte zaman gerçekten özgür olacağız. "Bunlara tepki gösterelim, bize öğrettikleri usullerle" noktasında ise ancak örtülü nefsaniyet ve vahim benzeşim yozlaşmaları sergileriz.
601542
Hangi ünlü, hangi ünlü aktörü reddetti?
Hangi ünlü, hangi ünlü aktörü reddetti?"Çok alımlı bir kadındı. Kalbim çarpıyordu. Ama beni çocuk yerine koyup, uyumaya gönderdi" 18.10.2009 14:54Türk sinemasında iz bırakan oyuncular arasında yer alan Neriman Köksal'ın, Yeşilçam'ın jönlerinden Ediz Hun'u reddettiği ortaya çıktı. Ediz Hun, anı yıllar sonra Antalya'da anlattı. Soner ÖZCAN ANTALYA (AHT) 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, sinema oyuncularının yıllanmış aşk hikâyelerini de gün yüzüne çıkardı. Altın Portakal için Antalya'da bulunan Türk sinemasının jönlerinden Ediz Hun, katıldığı bir toplantıda ?Fosforlu' lakabıyla tanınan ve 1999 yılında yaşamını yitiren Neriman Köksal'ın kendisini nasıl çocuk yerine koyarak reddettiğini anlattı. ?Gecelerin Kadını' filminin çekimlerinde Köksal'a aşık olduğunu ve arkadaşlık teklif ettiğini anlatan Hun, "O ise beni çocuk yerine koyup, uyumaya gönderdi" dedi. ODASINA ÇAY GÖTÜRMÜŞ 1964 yılında Neriman Köksal ile "Gecelerin Kadını" isimli filmde oynadıklarını kaydeden Ediz Hun, "O dönemde ben sinemaya yeni girmiştim. 23 yaşındaydım. Neriman Köksal çok alımlı bir kadındı. Benden de 11 yaş kadar büyüktü. Ülkü Erakalın'ın çektiği bu filmde, Neriman Köksal ile oynuyorduk. Ben oteldeki garsona iki çay yaptırıp Neriman Köksal'ın odasına gittim. Tepsiyi aldım. Kalbim küt küt çarpıyordu. Neriman çok hoş bir kadındı. Boylu poslu, endamlı bir kadındı. Titreyerek kapısına gittim. Kapısını çaldım. ?Kimsiniz?' diye sordu. Ben ?Ediz' diye cevap verince kapıyı açtı" dedi. ÇOCUK YERİNE KOYDU Karşısında transparan kıyafetiyle Köksal'ı görünce çok heyecanlandığını söyleyen ünlü oyuncu sözlerini şöyle sürdürdü: "Üzerinde transparan bir geceliği vardı. İçeriye girebilsem, ondan sonrasını akışına bırakırız diye düşünüyordum. Ama giremiyordum. Kapıyı açtı. ?Çay getirdim' dedim. Şöyle bir baktı, iki tane bardak olduğunu görünce, ?Sen çok tatlı bir çocuksun ama ben bir gecelik maceralara çıkmam. Git hemen odana yat uyu' dedi. Bunun üzerine ben elimdeki çayla birlikte odama döndüm." ASİL RUHLU BİR İNSANDI Neriman Köksal'ı son olarak vefatından 15 gün önce ziyaret ettiğini söyleyen Ediz Hun, "Akciğer kanseri teşhisi konmuştu. Doktoru ziyaret öncesi bize ?ne istiyorsa yapın' demişti. Ömrünün son günleriydi. Benden ziyaret sırasında bir sigara istemişti. Ben de kendisine bir sigara verdim. Sigarayı yaktı. Kendisini neşelendirmek için ?Hatırlıyor musun?' dedim. da ?neyi' dedi. ?Gecelerin Kadını'nı dedim. ?Büyükada'da odana gelmiştim. Sana çay getirmiştim. Beni odana almamıştın' dedim. da bana, ?Ne büyük hata yapmışım seni odama almamakla' demişti. Böylece onu neşelendirmiştim. Neriman çok asil ruhlu bir insandı" dedi.
601158
A. TURAN ALKAN Denize taş atan cumbultusuna katlanır
En iyisi hiç zahmete girmeyin; ben size Türkiye Türkçesi'nde bilinen bütün tilkili atasözlerini sıralayayım şuracığa: Tilki arkasına baka baka kaçar. Tilki ateşten nasıl atlanacağını bilir. Tilki bağlar, çakal söker. Tilki, "Ben, ben için söylemem ama bağ dediğin de üzümsüz yakışmaz." demiş. Tilki bocalayınca [olmadık yerine] çöp sokarmış. Tilki demiş ki, "Ben ben için demem ama üzümsüz bağın kütüğü kurusun". Tilki erişemediği üzüme "Hevengim olsun" demiş. Tilki gibi kurnaz, kaplumbağa gibi şahbaz olma. Tilki gölgesine aslan gizlenmez. Tilki iki defa tuzağa düşmez. Tilki ininde aslan yatmaz. Tilki kuyruğu ile ateş bırakır. Tilki ne kadar çevik olsa da, bir gün boğazı ele verir. Tilki öz inine girse kuduz (uyuz) olur. Tilki, piliçleri taşıyana "elin kırılsın" demiş. Tilki piliçleri taşıyana, "Yarabbim gazanı artır" demiş. Tilki, "Seher uykusuyla ikindi güneşi olmasa ben de ekincilik yapardım" demiş. Tilki, tilkiliğini bildirinceye kadar postu elden gider. Tilki, tilkiliğini isbat edene kadar derisini boğazından çıkarırlar... Yeter mi? Peki madem "Bu kadarcık mıydı?" diyorsunuz, tilki edebiyatına devam ediyoruz: Tilki tilkiye buyurur, tilki kuyruğuna buyurur. Tilki uzanamadığı üzüme, "hevengim olsun" demiş. Tilki uzanamadığı üzüme "gök" dermiş. Tilki vardır baş keser, kurdun adı yamana çıkmış. Tilki yatağını bilir. Tilki, "Yaz gelince bir çardak yapayım" dermiş; yaz geldiğinde, "Dam benim neyime, çardak neyime". Tilki yedi kurdu aldatır. Tilkiden süt istemişler "Yüzüme bak da süt um" demiş. Tilkiler kürkçü dükkanında buluşurlar. Tilkinin adı çıkmış, tavşan dünyayı yıkmış. Tilkinin avı gelince, tazının (hâceti) gelir. Tilkinin bağladığı aslanı fare çözer. Tilkinin geçtiği yerden deveyi sür. Tilkinin iyisi olmaz, itin dayısı olmaz. Tilkinin kurnazı sınırda gezer. Tilkinin meydanda ne işi var ki derisine kıymet koysunlar. Tilkinin yüz meseli varmış, doksandokuzu tavuk üstüne. Tilkinin yüzüne bak da sütünü öyle sağ. Tilkiye tavuk çobanlığı teklif etmişler, ağlamış; "Niçin ağlıyorsun" demişler, "İnanamadım" demiş. Tilkiye "Tavuk güt" demişler, "Ayağım yalınayak" demiş. Tilkiye "Tavuk güt" demişler, "Elimden gelmez" demiş. Tilkiye "Tavuk kebabı yer misin" demişler, "Adamın güleceğini getiriyorsunuz" demiş. Tilkiyi kovalarken kurdu uyandırma. Tilkiyi tavukla gagalamışlar, "Allah gazabınızı artırsın" demiş. Kaç oldu? Saymıyorum fakat "Maaşallah dedirtecek kertede çok. Maaşallah, çünkü tilkili atasözlerinin çokluğu, milletçe tilkiye düşkünlüğümüzü değil, tilkiyi misâl göstererek ne kadar çok fazla duruma atıf yapabildiğimizi gösteriyor. Lisanın zenginliği böyle bir şey işte. Farkındayım, bazı atasözlerini anlamadınız, "Ne demek acaba?" diye merak ettiniz. Kusura bakmayınız fakat, size burada tam tamına 18 bin 836 Türkçe atasözünü sıralayıp, içlerinde anlamını tam çıkaramadıklarınızı izah etmeye ne gücüm, ne yerim ne de gönlüm var; fakat hemen yüzünüzü asmayınız. Bu işi yıllardan beri iğneyle kuyu kazar gibi yapan aziz dostum Nurettin Albayrak'ın birkaç hafta önce yayınlanan, "Türkiye Türkçesi'nde Atasözleri" isimli muhteşem çalışmasını edinirseniz, merakınızı giderebileceksiniz. Kitap deyip geçerseniz aldanırsınız; neredeyse bir buçuk tuğla kalınlığında, yarım briket cesametinde devâsâ bir bir eserle karşı karşıyayız. Tam 1140 sayfa (Kapı Yayınları, Temmuz, 2009). 18.836 atasözümüz, kitapta tam 837 sayfalık yer tutuyor. Çoğunluğu halk dilinde çokça geçen ama az bilinen kelimelerin anlamlarını gösteren minik bir (25 sayfa) sözlük faslından sonra eseri taçlandıran ve değerine değer katan İndeks kısmı tam 180 sayfa. Bu demektir ki, kitapta her aradığımızı kolayca bulabilecek ve gerektiğinde tematik araştırmalar yapabileceğiz. Lâf arasında belirtmeliyim ki indeksi olmayan araştırma kitabı, yazısı olmayan haritaya benzer! Atasözü cümlesinin başladığı harfe göre sıralanan ve numaralandırılan bu kitabı kullanmak herkes için kolay olacak böylece. Eskiden, henüz televizyonun olmadığı zamanlarda birkaç arkadaş bir araya gelince böyle bir kitabın (divan, sözlük, ansiklopedi vb...) sayfa numaralarına göre tefe'ül ederek (fal tutmak) kendimize göre bir eğlence şekli icad etmiştik. Meselâ, "188. sayfayı aç, müstakbel kaynanamın falı olsun" derdik, arkadaş da sayfayı açıp, "Unsuz evden ekşi hamur alınmaz" deyince basardık kahkahaları. Şimdi elimin altında kocaman, mufassal bir kitap; canım yine tefe'ül etmek istiyor. da ne? Deniz'le başlayan atasözlerinin olduğu 339 sayfa gelmez mi? Ben birkaçını şuracığa dercedeyim de siz deniz'in hangi Deniz olduğuna artık kendinizce karar verirsiniz... Denize düşen yosundan imdat umar. Denizden çıktı kuyuya düştü. Denizin köpüğünden zarar gelmez. Denize taş atan cumbultusuna katlanır. Denizdeki balık pazarlık edilmez. Deniz yanına kuyu kazılmaz. Deniz suyu ne içilir ne geçilir. Deniz kenarında dalga eksik olmaz. Deniz yoğurt olmuş, kaşığı olan yemiş. Deniz söz dinlemez. Deniz ol bulanma. Denizdeki balığa soğan doğranmaz. Deniz bal-kaymak olmuş, fukaranın kaşığı bulunmamış. Deniz dalgasız, kapı halkasız, mektep falakasız olmaz. En ilginci şu: Denizin menfaatinden, karanın selâmeti evladır! Hoppala! Resmen politik yorum birader; halbuki kitabın yazarını tanıyorum; mülayim, iyi huylu, hoş geçimli, nazik bir edebiyat araştırmacısı. Şu 339'uncu sayfanın ettiği işe bakınız sevgili okuyucular. Tüh!
600760
Golcüler sahnede!
Turkcell Süper Lig'in 9. haftasında Beşiktaş, İnönü'de konuk ettiği Kasımpaşa'yı 2-1 yendi. Maça hızlı başlayan siyah-beyazlı ekip, 8. dakikada Nihat Kahveci'nin golüyle 1-0 öne geçti. Skor üstünlüğüyle birlikte oyunun kontrolünü eline geçiren Kartal, siyah-beyazlı forma ile 100. maçına çıkan Bobo'nun 37. dakikada kaydettiği golle farkı ikiye çıkardı. Beşiktaş'ta Ernst, 83. dakikada rakibine yaptığı faul sonucu 2. sarı karttan kırmızı kart görerek takımını 10 kişi bıraktı. 87. dakikada Matteo Ferrari, ceza sahası içerisinde Cenk'i düşürünce hakem Hüseyin Gökçek penaltı düdüğünü çaldı ve İtalyan oyuncu direkt kırmızı kart gödü. Moritz, kullandığı penaltını gole çevirerek maçın sonucunu belirledi: 2-1. Bu galibiyetle puanını 15'e çıkartan Kartal, bu sezon ilk kez üst üste maç kazandı. Yılmaz Vural yönetimindeki Kasımpaşa ise puanda kaldı. Siyah-beyazlılarda oyun dışında kalan Ernst ve Ferrari'nin yanısıra gördüğü sarı kart nedeniyle cezalı durumuna düşen Sivok, Eskişehirspor maçında forma giyemeyecekler. Beşiktaş'ta Başkan Yıldırım Demirören'in tribünde yer almadığı karşılaşmada, siyah-beyazlı taraftarlar 90 dakika boyunca yönetim aleyhine tezahüratta bulundu. -BEŞİKTAŞ: KASIMPAŞA: 1- Stat: BJK İnönü Hakemler: Hüseyin Göçek, Bahattin Duran, Cemal Bingül Beşiktaş: Rüştü, İbrahim Toraman, Ferrari, Sivok, İsmail, Ekrem, Ernst, Tabata (Dk. 62 Uğur), Yusuf (Dk. 62 Serdar), Nihat (Dk. 80 İbrahim Üzülmez), Bobo Kasımpaşa: Tolga, Keller, Merthan, Barış, Sancak, Emre, Özgür, Yasir (Dk. 42 Yekta), Murat Erdoğan (Dk. 43 Murat Akın), Moritz, Azar (Dk. 69 Cenk) Goller: Dk. Nihat, Dk. 38 Bobo (Beşiktaş), Dk. 89 penaltıdan Moritz (Kasımpaşa) Kırmızı Kartlar: Dk. 83 Ernst, Dk. 87 Ferrari (Beşiktaş) Sarı Kartlar: Dk. 62 Nihat, Dk. 71 İbrahim Toraman, Dk. 75 Sivok (Beşiktaş), Dk. 74 Moritz, Dk. 85 Barış, Dk. 90 artı Özgür (Kasımpaşa) Turkcell Süper Lig'de bugün oynanan karşılaşmalar sonucunda oluşan puan durumu şöyle: TAKIMLAR AV 1.FENERBAHÇE 17 14 24 2.GALATASARAY 21 12 19 3.BURSASPOR 18 19 4.KAYSERİSPOR 10 15 5.BEŞİKTAŞ 15 6.GENÇLERBİRLİĞİ 13 13 7.ESKİŞEHİRSPOR 11 13 8.TRABZONSPOR 15 12 9.İSTANBUL BŞ. BELEDİYESPOR 11 12 -1 12 10.MANİSASPOR 10 11.ANKARAGÜCÜ 12 10 12.GAZİANTEPSPOR 10 10 13.ANTALYASPOR 11 -2 14.DİYARBAKIRSPOR 13 -5 15.DENİZLİSPOR 15 -7 16.SİVASSPOR 15 -9 17.KASIMPAŞA 17 -10 18.ANKARASPOR 24 -24
600697
Yenibosna'daki yangın söndürüldü
Can Kimya adlı iş yerinde çıktıktan sonra diğer dükkanlara sıçrayan yangını söndürme çalışmaları sürüyor. Söndürme çalışmalarına yaklaşık 20 itfaiye aracının katıldığı yangın nedeniyle 10'a yakın iş yeri büyük çapta hasar gördü. Bu arada, yanan iş yerlerinden Solar Elektronik'in sahibi Cahit Uslu, Can Kimya'da yaşanan patlama sırasında her iki iş yerinde de kimse bulunmadığını söyledi. Uslu, "Can Kimya'da çalışanlar saat 13.00 gibi dükkanı kapatıp gitti. Biz de 15.00 gibi buradan ayrıldık. Döndüğümüzde iş yerlerimizin yandığını gördük. Çok üzgünüz. İş yerlerimizde büyük hasar var. Yetkililerden bize yardım etmelerini bekliyoruz" dedi. Öte yandan, yangını haber alarak olay yerine gelen Can Kimya'nın sahibi Ümit Gün'ün, fenalaşması üzerine ambulansla hastaneye kaldırıldığı öğrenildi. Ambulansların hazır bekletildiği olay yerinde, sitede dükkanları bulunan esnaf, söndürme çalışmalarını endişeli bir şekilde izliyor.
601573
Avrasya Maratonu'ndan renkli görüntüler
31. Avrasya Maratonu'nu başarıyla tamamlayan koşucular birbirinden renkli görüntüler ortaya koydu. Sultanahmet'teki maratonun finiş noktasına ulaşan yarışmacılar büyük sevinç yaşadı. Finişe ilk olarak maratonun 15 kilometre koşusunu tamamlayan yarışmacılar ulaştı. 15 kilometrelik koşuyu yabancı atletler önde tamamladı. Türk atletler süre olarak bir hayli gerilerde kaldı. Yarışmayı tamamlayan atletlere su, yağmurluk, muz, çikolata, meyve suyu ve madalyalarından oluşan çantalar hediye edildi. Finiş noktasında bazı yarışçılar fenalaşırken, sedyeyle ilk yardım çadırlarına taşındı. Yarışmayı tamamlayan ve isteyen atletlere, kurulan çadırlarda masaj hizmeti verildi. BİNALİ DEDE, FİNİŞE TAKLA ATARAK GİRDİ 15 kilometre koşusunu tamamlayan 62 yaşındaki Binali Çiçek, finişe taklalarla girdi. Yaşına rağmen hiç yorulmadığı gözlenen ve "Bıraksalar yüz takla daha atarım" diyen Çiçek, gençlere taş çıkarttı. Genç yarışmacılardan bazılar sedyeyle çadırlara taşınırken, Binali Çiçek yarış sonunda da gayet hareketliydi. "Ben her sene 42 kilometre koşuyordum" diyen Çiçek, 15 kilometre koşusuna katıldığını basın mensuplarından öğrenmiş oldu. Hiç yorulmadığını belirten Çiçek, "Varsa kendine güvenen Kenyalı gelsin yarışalım" diyerek yabancı atletlere meydan okudu. Her sene maratona katıldığını vurgulayan Çiçek, bundan sonra da yarışmaya devam edeceğini söyledi. 70 yaşındaki bir ihtiyar delikanlı da, maratona katılarak gençlere örnek olmak istediğini söyledi. Her sene yarıştığını belirten 70'lik delikanlı, "Gençler sigaradan uyuşturucudan uzak dursun ve spor yapsın. Umarım beni görenler örnek alır." diye konuştu. SİYAHİ ATLET FİNİŞİ SEDYEDE GÖRDÜ 42 kilometrelik maratonda ipi yine siyahi atletler göğüsledi. Bitim noktasına ulaşan siyahi atletlerden Lishan Yeguzu yere yığılınca sedyeyle çadıra taşındı. Kenyalı başka bir atlet ise mücadele azmiyle herkese örnek oldu. Finişe ulaşmasına 100 metre kala yere düşen atlet, daha sonra tekrar ayağa kalktı. Düşe kalka ilerlemeye çalışan ve bitim noktasındaki vatandaşlardan büyük alkış alan atlet, son denemesinde yerde kaldı. Atletin bitime ulaşamayacağını anlayan yetkililer, sedyeyle yanına koştu. Sedyeye alınan ve finişi bu şekilde gören Kenyalı atlete ilk yardım çadırında müdahale edildi. TEKERLEKLİ SANDALYE İLE 7. BİRİNCİLİK Avrasya Maratonu'nda tekerlekli sandalyeyle yarışan engelli Ömer Cantay, 7. kez birinci oldu. Engellilerin evlerine hapis olmamasını isteyen Cantay, "Aileler engelli çocuklarını desteklesinler. Onlar her şeyi başarabilir. Yeter ki azmetsinler" dedi. Bu arada Avrasya Maratonu'nda birinciliği alan Etiyopyalı Kasime Adilo Roba'ya ödülünü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş verdi. İkinci olan Katarlı Faisal Shebto İstanbul Valisi Muammer Güler, üçüncü Kenyalı Joseph Kohugu'da Spor AŞ. Genel Müdürü İlker Astarcı'nın elinden ödülünü aldı. Maratonda birinci olan atlete 50 bin dolar, ikinciye 25 bin dolar üçüncüye de 15 bin dolar ödül verildi. MARATON KAPSAMINDA DÜZENLENEN HALK KOŞUSU YAPILDI 31. Kıtalararası İstanbul Avrasya Maratonu kapsamında düzenlenen Halk Koşusu yapıldı. Sabah saatlerinde İstanbul'u etkisi altına alan sağanak yağışa rağmen binlerce kişi koşuya katılmak için Altunizade'ye geldi. Katılım, hedeflenen 100 bin rakamına ulaşmadıysa da yağmura rağmen binlerce kişi koşuda yer aldı. Startın verildiği saatte yağış dururken, zaman zaman kendisini gösteren güneş vatandaşların Boğaz keyfine neşe kattı. Altunizade'de saat 09.30'da, Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak'ın da aralarında bulunduğu heyette, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın tabanca atışıyla başlayan koşuda, katılımcılar kilometrelik mesafede, Boğaz Köprüsü'nü geçip, Barbaros Bulvarı'ndan Beşiktaş, oradan da Dolmabahçe'de BJK İnönü Stadı yanına ulaştılar. Start töreninde Devlet Bakanı Özak ve Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş'ın yanı sıra İstanbul Valisi Muammer Güler, Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül ve İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın da yer aldı. Halk Koşusu organizasyonu'nda her yıl olduğu gibi yine katılımcıların büyük bölümü koşu yerine yürümeyi tercih ederken, Boğaz Köprüsü'nün üzeri, kahvaltı yapanlar, hatıra fotoğrafı çektirenler ve manzarayı izleyenlerle dolup taştı. BJK İnönü Stadı'na ulaşan katılımcılara, günün anısına sertifika, tişört ve madalya verildi. Bu yıl bir yenilikle ilk kez isteyen vatandaşlar ayakkabılarına çip takarak koştu. Sıralama oluşturulmayan koşuda, çiple koşan katılımcılar derecelerini öğrenme şansı buldu. ''İstanbul Koşuyor'' sloganıyla gerçekleştirilen koşuya katılan vatandaşların ellerinde Türk bayrakları yer aldı. -''DÜŞÜN TAŞIN KULÜBÜ'' KİTAP OKUDU, DESTEK ARADI- Türkiye'nin farklı şehirlerinde kitap okuma günleri adını verdikleri etkinlikler organize eden Düşün Taşı Kulübü, 22. Kitap Okuma Günleri'ni Boğaz Köprüsü'nde gerçekleştirdi. Kulüp üyeleri ellerinde kitapları ve üzerlerinde ''Guinness'e Kitap Okuyarak Gireceğiz'' yazılı tişörtleriyle koşuya katılarak, kendilerini vatandaşlara tanıtmaya çalışıp destek aradılar. Kulübün tek hedefi, 35. Kitap Okuma Günleri'nde dünyanın en yüksek katılımlı kitap okuma etkinliğini gerçekleştirerek, Guinness Rekorlar Kitabı'na girmek. Kulüp üyelerinin bu hedef doğrultusunda bir statta etkinlik planladığı ifade edildi. Organizasyon, toplumun çeşitli kesimlerinden sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin çeşitli konularda hazırladıkları dövizlerle seslerini duyurmaya çalışma çabasına da sahne oldu. Toplu olarak yürüyüş yapan bir grup ellerinde büyük boyutta Doğu Türkistan bayrağının yanı sıra Filistin bayrağı taşıdı. Bazı vatandaşların ellerinde de Azerbaycan bayrakları yer aldı. -DİYABET VE OBEZİTE'YE DİKKAT ÇEKİLDİ- -Sağlık hizmetleri alanında faaliyet gösteren Abbott ile Diyabet, Obezite ve Beslenme Derneği'nin üyeleri, sağlıklı kilo ve sağlıklı bir hayata dikkat çekebilmek için ''Boğaz'dan vazgeçiyoruz'' sloganıyla koşuda yer aldı. -Fenerbahçeli erkek ve bayanlardan oluşan bir grup taraftar, sarı-lacivertli formalarıyla koşuya katılarak tezahüratlar eşliğinde köprüden geçiş yaptı. Sarı-lacivertliler köprüde ''Şampiyon Fenerbahçe'' şeklinde tempo tuttu. -Fenerbahçe'nin ''Rambo'' lakaplı taraftarı Okan Güler, sarı-lacivertli formayla koşudaki yerini aldı. Ayağında çiple koşan, sabah 04.00'dan itibaren start noktasında bulunduğunu ifade eden ''Rambo'', start öncesinde hareketleriyle katılımcıların neşe kaynağı oldu. -Geçen yıllarda olduğu gibi Trabzonspor taraftarları yine koşuya iştirak etti. Ellerindeki büyük boyutta iki bordo-mavili bayrağı taşıyan taraftarlar, start noktasında hareket ettiklerinde Trabzonspor bayrağını Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak'a uzattı. Bakan Özak da bayrağı tutarak dalgalandırdı. -Bir grup ellerinde Balıkesir ve çevresindeki güzellikleri anlatan, bir grup da Kocaeli'nin turizm alanları konusunda bilgilendirmeler yazan dövizler taşıdı. -YAVUZ ŞAP DA HALK KOŞUSU'NDA- Dünyanın önemli maratonlarına katılan bedensel engelli sporcu Yavuz Şap da 31. Kıtalararası İstanbul Avrasya Maratonu kapsamında düzenlenen Halk Koşusu'na katıldı. Şap, temposunun düşmemesi için zaman zaman önünde oluşan kalabalıkları açan iki refakatçi eşliğinde başladığı yürüyüşü BJK İnönü Stadı önünde tamamladı. -YABANCILARIN İLGİSİ DE BÜYÜK OLDU- Halk Koşusu'na çok sayıda yabancı ülke vatandaşı da katıldı. Koşu için kayıt yaptıranlar arasında başta Japon olmak üzere, ABD, Hollanda, İtalya, Arjantin, Hindistan, İspanya, Kolombiya, Almanya, Azerbaycan, Yunanistan, Avustralya, İrlanda, İsveç, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Güney Afrika, Kanada, Yeni Zelanda, Danimarka, İngiltere, Ukrayna, Kazakistan, Şili, Brezilya, Güney Kore, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, İsviçre, Macaristan, Belçika, Arnavutluk, Çin, Singapur ve Polonya'dan kişiler yer alıyordu. -KATILIMCILARA ULAŞIMDA KOLAYLIK- İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Halk Koşusu'na katılanlara, start noktasına gidebilmeleri için kolaylıklar sağladı. Katılımcılar, göğüs numaralarını göstererek İETT, metro, deniz otobüsü ve şehir hatları vapurlarını ücretsiz kullanabildi. Start noktasına ulaşmak için BJK İnönü Stadı, Taksim Meydanı, Mecidiyeköy ve Ayasofya Müzesi önünden otobüsler kaldırıldı. Parkur üzerinde bulunan ambulanslar, sağlık sorunu yaşayanlara acil müdahalede bulunurken, bitiş noktasında vatandaşların kullanımı için İSKİ'nin su tankerleri de hazır bulunduruldu.
600700
Brezilya'da ilk cep Barrichello'nun
Formula 1'de sezonun 16. yarışı Grand Prix'sinde ilk cep (pole position) dakika 19.576'lık zamanıyla Brawn GP'nin Brezilyalı pilotu Rubens Barrichello'nun oldu. 'nın Sao Paolo kentindeki 4.309 metre uzunluğundaki pistinde koşulan ve yoğun yağış nedeniyle çok fazla duran sıralama turlarında, dakika 19.576'lık derecesiyle Brawn GP'nin Brezilyalı pilotu Rubens Barrichello ilk cebin sahibi olurken, Red-Bull'un Avustralyalı pilotu Mark Webber 1:19.668'lik zamanıyla en iyi ikinci zamanı yaparak, ikinci cepte yer aldı. Sıralama turlarında, Force India'nın Alman pilotu Adrian Sutil 1:19.912 ile en iyi üçüncü zamanı yaptı ve yarınki yarışa 3. cepten başlama hakkını kazandı. Yarınki yarışa 4. sırada başlayacak isim 1:20.097 derecesiyle 'nın İtalyan pilotu Jarno Trulli'nin olurken, 5. sırada 'nin Fin pilotu Kimi Raikkonen 1:20.168 derecesiyle yer aldı. Sıralama turlarında en kötü sonucu alan Mc-Laren 'de hem Heikki Kovalainen hem de Lewis Hamilton ilk eleme turunda elenerek, 17. ve 18. sırada yer aldılar. Brawn GP şampiyonlukadayı İngiliz pilotu Jenson Button da ikinci eleme turunda elenerek, 14. sırada yer bulabildi. Yarınki yarış öncesi sıralama turlarında alınan dereceler şöyle: 1. Rubens Barrichello () Brawn GP dakika 19.576 2. Mark Webber (Avustralya) Red Bull 1:19.668 3. Adrian Sutil () Force India 1:19.912 4. Jarno Trulli () 1:20.097 5. Kimi Raikkönen (Finlandiya) 1:20.168 6. Sébastien Buemi (İsviçre) Toro Rosso 1:20.250 7. Nico Rosberg () Williams 1:20.326 8. Robert Kubica (Polonya) -Sauber 1:20.631 9. Kazuki Nakajima () Williams 1:20.674 10. Fernando Alonso () 1:21.422 11. Kamui Kobayashi () 12. Jaime Alguersuari () Toro Rosso 13. Romain Grosjean () 14. Jenson Button () Brawn GP 15. Vitantonio Liuzzi () Force India 16. Sebastian Vettel () Red Bull 17. Heikki Kovalainen (Finlandiya) McLaren- 18. Lewis Hamilton () McLaren- 19. Nick Heidfeld () -Sauber 20. Giancarlo Fisichella ()
600873
Hayvanseverler: Kedileri Kültürpark’a atıyorlar
Hayvanseverler: Kedileri Kültürpark’a atıyorlar Kültürpark’a son zamanlarda terk edilen ve çoğu yavru olan kedi sayısında büyük artış yaşanmaya başladı Burada imkânı bulamayan kedilerin büyük bölümü hastalanıyor ya da ölüyor. Terk edilen kedilerin bakımlarına yetişmeye çalışan hayvanseverlerden Hülya Eltutan, “Kültürpark’a pazar arabalarında, koliler içinde getirdikleri yavru kedileri atıyorlar. Buraya terk edilen kedilerin birçoğu karnını doyuracak yiyecek bulamayıp hastalanıyor” dedi.
600890
Domuz gribinde vaka sayısı 524'e ulaştı
Bu rakamlarla Türkiye'de genelindeki vaka sayısı 524'e çıktı. Okulda virüs tespit edilenlerin 27'sinin öğrenci, 4'ünün veli ve 1'inin de öğretmen olduğu bildirildi. Bu kişilerin durumlarının iyi olduğu ve tedavilerine evlerinde devam edildiği belirtilirken, Sağlık Bakanlığı ailelere virüsten korunmak için önemli tavsiyelerde bulundu. Mevlânâ'yı ziyarete gelEN KANADALI HASTANEDE Kanada'dan Mevlânâ türbesini ziyaret etmek için Konya'ya gelen Lynn Irane isimli kadın turist, domuz gribi virüsü taşıdığı kuşkusuyla hastaneye kaldırıldı. Hastayı tedavi altına alan doktorlar, yaptıkları ilk tetkiklerin ardından domuz gribinden şüphelendi. Irane, ambulansla Konya Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı. Turistin virüsü taşıyıp taşımadığı, yapılacak testlerden sonra ortaya çıkacak. 'Akrabam Almanya'dan geldi' dedi, kontrol altına alındı Erzincan'da da 21 yaşındaki A.Ç. isimli kadın, grip olduğunu belirterek, Erzincan Devlet Hastanesi Acil Servis'ine başvurdu. Görevli doktor tarafından muayene edilen A.Ç.'nin, hafif seyirli gribal enfeksiyon geçirdiği tespit edildi. Ancak A.Ç.'nin "4 Ekim'de Almanya'dan bir yakınım geldi. Ekim'den beri gribim." demesi üzerine, hasta, domuz gribi olabileceği düşünülerek kontrol altına alındı. Hastadan alınan numuneler Ankara Hıfzıssıhha Laboratuvarı'na gönderildi. Gelecek sonuca göre durum neticelendirilecek. SİNAN GÜL KONYA, ERZİNCAN AA GRİPLİ ÇOCUK OKULA GÖNDERİLMEMELİ Bakanlık virüsten korunmak için şu tavsiyelerde bulundu: Aileler, grip belirtileri olan çocuklarını okula, dershaneye, kreş veya bakımevine göndermemeli. Bu durumdaki çocukların evlerinde kalmaları, mümkün olduğunca diğer kişilerle temas etmemeleri önemlidir. Sık sık su ve sabunla elleri yıkamak, temizlik kurallarına uymak hastalığın bulaşmasını önlemede etkili. Öksürük veya hapşırık esnasında ağzın ve burnun tek kullanımlık kâğıt mendil ile kapatılması ve mendilin çöp kutusuna atılması veya kolun iç yüzüne hapşırılması gerekir. Evlerimizin ve bulunduğumuz mekanların havalandırılması, özellikle sık dokunulan eşyaların ve yüzeylerin temizliğinin sağlanması gerekir. Bakanlık tarafından hastalık hakkındaki güncel bilgiler www.grip.saglik.gov.tr adresindeki basın açıklamaları bölümünde yayımlanacak.
601359
Abant'ta renk cümbüşü
'ta renk cümbüşü Tabiat Parkı'nda sonbahar ile birlikte renk cümbüşü yaşanıyor. Tabiat Parkı'nda sonbahar ile birlikte renk cümbüşü yaşanıyor. Doğal güzellikleriyle ünlü Abant, sonbaharın tüm renklerini yansıtıyor. Yemyeşil çam ormanlarının arasındaki ağaçlar kızıla ve sarıya boyandı. Gölün etrafındaki yol ise dökülen yapraklarla kaplandı. Bazı tatilciler göl etrafında gezintiye çıkarken, bazıları ise at ve faytonlara binip renk cümbüşünün içerisinde doğanın keyfini çıkarıyor. Yeşil, kızıl ve sarının tüm tonlarının hakim olduğu Abant'ta tatilciler göl ve orman manzarası önünde fotoğraf çektiriyorlar.
601253
Türk festivali büyük ilgi gördü
Atlanta'nın Gwınnet semti Conventıon Center kültür salonunda düzenlenen festival açılışına AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, Mardin Milletvekili Gönül Şahkullubey, Tokat Milletvekili Dilek Yüksel, Mardin Valisi Hasan Duruer, İstanbul Center Genel Müdürü Tarık Çelik, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür A.Ş Genel Müdürü Nevzat Bayhan, İş adamı Murat Engin, Norcroos Belediye Başkanı Bucky Jnhnson, Georgia Emniyet Müdürü Vernan Keenan, Georgia Eyaleti Senatörü Renee Unferman, Global Atlanta Gazetesi Başkanı Phil Bolton ve çok sayıda Türk ve Amerikan vatandaşı katıldı. Festivale katılan Atlanta Norcroos Belediye başkanı Bucky Jnhnson, Georgia Eyaleti Senatörü Renee Unferman konuşmalarında medeniyetler arası diyalog ve hoşgörüye vurgu yaptı. Festival açılış konuşmasını yapan İstanbul Center Kültür Derneği Genel Müdürü Tarık Çelik, bu yıl 7.'cisi düzenlenen Atlanta Türk Festivali'nin umduklarından daha çok büyük ilgi gördüğünü belirtti. Çelik, festivalin ilk gününde yaklaşık bin kişinin fuar alanını gezdiğini söyledi. Her yıl geleneksel olarak düzenledikleri Atlanta Türk Festivali'nin onur konuğu olan Mardin'in festivale renk kattığını ifade eden Çelik; "Süryani ilahi korusu, Mardin müzik ekbinin söylediği farklı dillerden şarkılarla hem Amerikalı vatandaşları hem de Atlanta'da yaşayan Türk vatandaşlarını kendine hayran bıraktı. Farklı kültürleri ve dinleri ile hoşgörü diyarı ile ünü kıtaları aşarak Amerika'da yankılanmakta. Zaten festivalin amacı da farklı kültürlerin bir arada barış ve hoşgörü içinde yaşamasıdır. İki gün boyunca devam edecek olan festivale 15 bin kişinin katılmasını bekliyoruz." dedi. Barış ve kardeşlik duygusunu dünyaya en iyi bir şekilde yansıtan Mevlana ve Yunus Emre'nin olduğunu belirten AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, sevginin sembolü olan Yunus Emre'nin söylediği gibi "Gelin tanış olalım, sevelim, sevilelim, işi kolay kılalım, bu dünya kimseye kalmaz." sözünün barış ve kardeşlik adına her şeyi anlattığını vurguladı. Tanrıverdi; "Biz hepimiz insanız yaratanından ötürü yaradılan her şeyi, herkesi severiz. Kin ve nefretin olmadığı barışın ve sevginin hakim olduğu bir dünya istiyoruz. Bizim duygumuz insandır. Bizim duygumuz dünyada yaşayan herkesin barış içinde yaşama duygusudur. Bu nedenle biz bu düşünceleri her zaman destekliyoruz. Burada yapılan hizmetlerin hayırlara vesile olduğunu çok iyi anlıyoruz." şeklinde konuştu. Medeniyetler ittifakının dünyada en güzel örneğini Mardin'in teşkil ettiğini söyleyen Milletvekili Gönül Şahkullubey de, Mardin'in Türkiye'nin özel bir şehri olduğunu belirtip şunları söyledi; "Mardin, bir çok kültürü ve dini bir arada barındıran, dünyaya örnek olan bir şehirdir: Diyaloglara barışa ve sevgiye büyük önem veren bir şehirdir. Bu tür etkinler sayesinde, kültürler birbirlerini tanımadığı sürece barış olmaz. Bu tür etkinliklerin, bu tür festivallerin ve diyaloglar devam ettiği sürece, barış ve kardeşlik temelleri her zaman güçlü olacaktır." Mardin Valisi Hasan Duruer ise konuşmasında kültür ve sanaat şehri Mardin'den selamlar getirdiklerini belirtti. Vali Duruer; "Kuzey Mezepotamya'nın tarihi şehri Amerika'nın keşfinden önce 70 medeniyete ev sahipliği yapmış bir kenttir. Mardin'den kültürler, dinler ve medeniyetler geçmiş ve tarihe tanıklık etmiş bir kenttir. Türkü ile Kürdü ile Arabı, Süryanisi, Yezidisi, Yahudisi, Müslümanı ile herkesin kardeşçe yaşadığı ve dünyaya örnek olan bir kenttir. Mardin'i anlatmak yetmez, Mardin'i görmek lazım. Herkesi Mardin'i görmeye, tanımaya davet ediyorum. Bu tür festivaller sayesinde dünyaya güzel kentimizi tanıtma fırsatı yakalıyoruz. Bu tür etkinliği yapan herkese ve özellikle İstanbul Center Genel Müdürü Tarık Çelik'e teşekkür ediyorum." diye konuştu. Daha sonra yaklaşık bin kişinin katıldığı fuar açılışı mehter takımının gösterisi ile başladı. Türk halk dansı, kukla ve semazen gösterisinin ardından sahneye çıkan Mardin müzik ekibi Kürtçe, Arapça, Türkçe ve Süryanice parçalar söyledi. Özellikle Reyhani müziği ile çoşan Amerikalılar sahnede Reyhani oynayan Vali Hasan Durur, Milletvekili Gönül Şahkullubey İş adamı Sabahattin Evrensel ve ressam İsmet Yedikardeş'e sahnede eşlik etti. Müziğin ritmine ayak uyduran Amerikalılar Türk festivalinin onur konuğu olan Mardin standına büyük ilgi gösterdi. Süryani korosunun ilahilerinin yankılandığı salonda akşam saatlerinde sahneye çıkan dünyaca ünlü sanatçı Ömer Faruk Tekbilek festivale gelen binlerce Türk ve Amerikan vatandaşlara unutulmaz bir konser verdi. Pazar günü akşam saat 17.00'ye kadar açık olacak olan festivalde bir çok etkinlik düzenlenecek.
601511
Zehra başını örterse 'hayır' demem
“Zaten gece çıkanlar da artık çocuğum yaşında, kiminle eğleneceğim ki?” diyen Çilingiroğlu, golfün hayat tarzını değiştirdiğini belirtiyor. Eğer isterse 15 gün tüm gazetelerin manşetlerinden inmeyeceğini söyleyecek kadar iddialı olan Çilingiroğlu’na göre evlilik çapkınlığa engel değil ama kendisi hiç yapmamış! Nasıl bir babasınız, sevginizi gösterir misiniz? Ooo hem de nasıl. Zehra hâlâ ara sıra benimle yatar. Çok sıkıştırırım, çok öperim, severim. Hiç yüksek sesle konuşmam çocuklarımla. Biraz daha büyüyünce Kaya’yı golfe başlatacağım, zaman daha çok vakit geçirebileceğiz beraber. Zehra ise golfü sevmedi, voleybol oynuyor. Anne- babanız çalıştığı için büyürken yalnız kaldınız. nedenle acaba siz mi istemiyorsunuz Feraye Hanım’ın çalışmasını? Ailemi suçlamıyorum bu konuda. Çocukluğumda paramız yoktu, kirada oturuyorduk. İmkanları olmadığından fazla vakit geçiremedik. Çünkü annem de babam da doktordu. Feraye’nin çalışmamasının benimle alakası yok. Kendisi televizyon yapımcısıydı. Televizyonların durumu da malum. Bu saatten sonra teklif gelirse tekrar yapımcılık yapar mı bilmiyorum ama kamera önünü tercih eder diye düşünüyorum. Teklif gelir de değerlendirirse sevinirim bile, kadının evde oturmasını tercih etmem. Oğlunuza babanızın adı olan Kaya ismini verdiniz. Siz de aynı şeyi oğlunuzdan isteyecek misiniz? da oğluna Kaya adını verirse sevinirim. Ama bunun için onu zorlamam. Bu benim hayalimdi; “Oğlum olursa babamın adı olan Kaya, kızım olursa babaannemin adı olan Zehra’yı koyacağım” dedim. İkisi de oldu. Ben junior Kaya’yım; oğlum ise, Kaya the third. 18 yaşında evden ayrı yaşamaya başladınız. Çocuklarınızın da ayrılmasını ister misiniz? Hayır. Çocuklarımı 21 yaşından önce içkili ortamlara bırakmayı düşünmüyorum. 18-21 yaş arasındaki yıl çok önemlidir. Ben yaptım, onlar da yapacak diye bir şey yok. Çocuklarıma hep şunları öğretiyorum: Topluma faydalı işler yapın, saygılı, dürüst olun, dünyaya pozitif bakın ve iyi birer sporcu olun. Kendi yollarını kendileri çizsin istiyorum, ben sadece doğru yolu göstermeye çalışıyorum. Başbakanımız ısrarla “3 çocuk yapın” diyor. Buna katılıyor musunuz, çocuklu bir baba olarak bir çocuk sahibi olacak mısınız? Valla imkanı olan çocuk yapsın. Feraye bir düşük yaptı, yoksa onu da doğuracaktı. Bundan sonra da kader kısmet, olursa hayır demem. Son dönemde basında Zehra’nın boy boy fotoğraflarını görüyoruz. Rahatsız mısınız bu durumdan? Rahatsızlık duymuyorum ama çok ortada olmasının da ona bir faydası yok. Ama siz kalkıp da İstinyepark’a gidersiniz orada fotoğrafınız çekilir yani. Hülya Hanım’a uyarıda bulundunuz mu bu konuda? Hayır. Zaten Zehra daha 11 yaşında, bara falan da gitmiyorlar ki. Ama ileriye dönük olarak bu celebrity (ünlü) onu rahatsız edebilir. Belli bir yaştan sonra izin vereceğimi sanmıyorum zaten. İnsanların yaptıkları işlerle meşhur olması güzel; onun kızı ya da kocası olmak bir fayda getirmez. Ben tanınmanın hem çok faydasını hem de çok zararını gördüm. İsteyerek de meşhur olmadım; meşhur bir babanın oğluydum, iyi bir sporcuydum, magazin hayatım da oldu. Zaten bizim dönemimizde iki gazete, bir televizyon vardı, gidilecek yer de taneydi. Şimdi değil ki 300 tane yer var gidecek... Zehra başını örterse hayır demem ama ne gerek var anlamıyorum Hacca gidecektiniz, gittiniz mi? Gidemedim. Hac nasip meselesi. Hazır değilsen Allah nasip etmez. Hatta bir kere rezervasyon bile yaptırdım, önüme bir iş çıktı gidemedim. 16 yaşımdan beri Cuma namazlarını kaçırmam, bir zamanlar sabah namazı da kılıyordum. Orucumu da tutarım. Kuran’ı da Türkçe mealinden okudum ama Arapçasından okumak lazım. Zehra’ya seneye Arapça öğrensin, Kuran okusun diye ders aldıracağım. Kızınızın baş örtüsü takmasını ister misiniz? Takarsa hayır demem. Gönlümden geçmiyor. Başörtü de görüntü olarak çok şey değil. Kafayı kapatmaya ne gerek var anlamıyorum. Ben değişik tip bir Müslümanım. Şöyle ki, Allah’ın affettiği ve affedemediği şeyler var. İçki içiyorum ve içki de haram. Allah, içki içmemi affedebilir. Ama kul hakkı yersem bunu affetmez. Kafanı örtmedin diye sana büyük bir şey çıkarmayabilir ama hak yemek, dinle dalga geçmek bunlar büyük günahlar. Hiç hak yemedim ve hiç yalan söylemedim bugüne kadar, iş hayatımda tabii. Hülya Avşar sizin etkinizde kalıp dine daha çok yöneldi mi ya da Feraye Hanım? Belki etkilenmiştir, bilemem. Biri yanında oruç tutuyorsa, namaz kılıyorsa etkilenmiş olabilirsin. Zaten Hülya dini bütün bir kadındır; Kur-an okur, tespih çeker vs. Feraye ise ben tanıdığımda full oruç tutardı. Dinine çok meraklıdır. İkoncanları kim, niye merak etsin? Ne özellikleri var? Her şeyi bu kadar ortada yaşadığınız için pişmanlık duyuyor musunuz? Yaşamasaydım içimde kalırdı. Yaşadım, gördüm, biliyorum şu anda. Bilgi önemli bir hazine. Dolayısıyla zarar ve fayda gördüğüm tarafları teraziye koyduğumda hangi taraf ağır basar bilmiyorum. Çok tanınmanın, ortada olmanın güzel bir şey olmadığını söyleyebilirim. Şimdiki aklım olsa bu kadar ön planda olmazdım. Basın bir anda kahraman yaratıyor. Bakıyorum şimdi de ikoncanlar var. İkoncanları kim niye merak etsin? Ne özelliği var, hangi özelliği var? İkoncan diye bir şey uydurmuş gidiyorlar. Peki bu mazbut hayat hep devam mı edecek? Hayat tarzımı değiştirdim. Golfle birlikte arkadaş çevrem de değişti. Zamanımız golfle geçiyor artık, hep kulüpteyiz. Eve gidene dek saat 21.00 oluyor. saatten sonra da kimse çıkmak istemiyor. Saat 22.30’da yatıp, sabah da 06.00’da kalkıyorum. Şu andaki tercihim böyle, hayatımdan memnunum. Artık 45 yaşına geldim. Çıksam bile hepsi çocuğum yaşında insanlar, hangisiyle eğleneceğim? Hülya’yı hiç aldatmadım. Kimseyle tek kare fotoğrafım var mı? Dinine bu kadar bağlı bir adamla çapkınlık yapmak bağdaşıyor mu? Bağdaşmıyor. Pişmanlık demeyelim ama yaşadık gördük, onu da biliyoruz artık. Ayrıca çapkınlık yaptığımı da kimse net ispatlamadı! Yan yana kimseyle resmim yok. Eren Talu yakalandığı zaman düşündüm; “Hakkımda bu kadar laf edildi, kimseyle şöyle yan yana bir tane resmim yok” ki 15 yıldır peşimde paparazilerle gezmeme rağmen. Bu kadar çok çapkınlık yapmadınız mı yani? kadar çapkınlık yapmadım, benimkiler büyütüldü tanındığım için. ya da tanedir. İnsanlar neler yapıyor... Ben küçükken de böyleydim, bir yaramazlık yaptığım zaman çok abartılırdı. Çapkın sıfatının içi boş mu? Herkes yapıyor, gençlikte yapmışız, kötü bir şey yok ki. 3-4 kez çapkınlık yaptım dediniz. Bunlar evlendikten önce mi sonra mı oldu? Evlendikten sonra yaptığımı kim görmüş, öyle bir şey yok! Hülya Avşar’ı aldatmadınız mı yani? Aldatmadım! Evlilik çapkınlık yapmaya engel mi? Evli adamın çapkınlık yapmaması lazım ama engel değil. Bir dönem Türkiye’nin en popüler erkeğiydiniz. Türkiye’nin en güzel kadınının kocası olarak fazlaca da caziptiniz. Şimdi kadınların ilgisinde azalma var mı? Hayatımda bana kadınların ilgisi var mı diye hiç takip etmedim. Ben bir yerde oturduğum zaman sağıma soluma bakmam ki. “Bundan sonra çapkınlık defterimden silindi” demek doğru mu sizin için? Hiç olmadı ki defterimde. Ben çapkın lafını kabul etmiyorum. Birileriyle yazıldım ama her yazılan doğru değil ki. Hiçbir kadınla konuşmayayım zaman. Feraye Tanyolaç’la evlenmeyeceğim deyip geçtiğimiz 19 Şubat’ta evlendiniz. Neden? Zamanı gelmişti. Beraber olduğum kadınla mutluydum ve çocuk büyüyordu. Evli olmadan çocuk büyütmemin zorluklarını kafamda tartınca böyle bir şey yapmanın gerekli olduğunu gördüm. Millet de çok ilgileniyordu, çocuk rahatsız olacaktı. AK Parti’den siyasete girebilirim Siyasete girmeyi düşünüyor musunuz? Düşünüyorum. Birtakım teklifler zamanında da geldi ama hazır hissetmiyordum. Şimdi olabilir. Kendinize yakın bulduğunuz parti AKP mi? Şu an zaten başka parti yok ki, bir tek AK Parti var. Tabii ki yanlışları var ama genelde yaptığı işlerin çok doğru işler olduğunu düşünüyorum. Eski eşiniz Hülya Avşar’ın Kürt açılımı hakkındaki görüşlerine ne diyorsunuz? Malum mahkemelik oldu... Takipsizlik kararı verildiğine göre bir suç yok ortada. kendine göre bir yorum yapmış. Belki Kürt kanı anda baskın çıktı. Bu işleri bilen de bir insan değildir; öyle çok bilen, konuşan bir insan da değildir. Belki öyle bir yorum yapmadı da çarpıtıldı. Çünkü gazetecilerle bir şey konuşuyorsunuz oradan cımbızla çekilip manşet yapılıyor. Çok dikkatli konuşmak lazım. Belki de isteyerek yaptı bilemiyorum. Kürt halkına Hülya’nın dediği gibi baskı yapıldı mı, onu da oralara gidip görmek lazım. Biz hiçbir zaman Hülya’yla oralara gitmedik, onun da gittiğini sanmıyorum. Neye dayanarak böyle laflar söyledi onu da bilemiyorum. Kürtlerin hakkı yendi mi yenmedi mi, hak var mı? Bu konular hassas konular, bu konularda çok öne çıkmak bence insana fayda getirmez. Kredi kartı koleksiyonum var müze kuracağım Koleksiyoner bir tarafınız da var. 1000 model arabanız olduğu doğru mu? Doğru. Ayrıca kalem, rozet, kredi kartı, metal para ve tablo koleksiyonlarım da var. Biriktirme huyum var, sevdiğim hiçbir şeyi atmam. Bana gelen bir davetiyeyi, ya da güzel bir yazıyı bile hoşuma gittiyse saklarım. Kafamda müze fikri var ama zamanını bilmiyorum. Babamdan kalan eşyaların da sergileneceği bir şeyler yapacağım. Yüzme, golf derken sporcu kişiliğiniz malum. Kaç madalyanız var? 150 tane madalyam var. Sadece golften 70 tane kupa kazandım. En anlamlı kupam ise 1999 yılında kazandığım Türkiye Golf Şampiyonluğu Kupası.
601150
HEKİMOĞLU İSMAİL Yeryüzü bir kalbur dostları eliyor
Ömrü biten, eceli gelen gidiyor. Sanki yeryüzü bir kalbur olmuş, dostları eliyor. İbrahim Canan ve Ergun Göze gibi insanları tasvir etmek çok kolay: Onlar şuurlu birer Müslüman'dı. İbrahim Canan... muhterem, muhaddisti. Kütüb-ü Sitte'yi tercüme etti. Değil ki Kütüb-ü Sitte'yi okumak, fihristini okumak bile başlı başına bir ilimdir. Şimdi onun mezarında, yani toprak yığınında koskoca bir kütüphane yatıyor. Gidenlerin yeri doldurulamaz derler amma, ben buna inanmıyorum. Çünkü sevk-i İlahi, bir zamanların küçücük çocuğunu en büyük alim seviyesine çıkarabilir. İslamiyet kıyamete kadar devam edeceğine göre hicri her asırda bir müceddit geleceği gibi, sık sık da İslam alimi gelecektir. Ezanlar okunuyor... Bu yazıyı yazarken, okunan ezanın hemen arkasından muhterem hocam İbrahim Canan toprağa verilecek... Her ayet çok mübarektir amma "Biz insanı topraktan yarattık" (Hacc, 5) ayetine ayrıca hayranım... Çünkü ilim ispat etti ki, insanın yapısında 16 element vardır. Bu 16 element aynen toprakta vardır. Böylece ölen insan hem bedenen hem ruhen geldiği yere gidiyor... "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn... Şüphesiz biz Allah'tan geldik ve şüphesiz dönüşümüz O'nadır." (Bakara, 156) Bir başka âlem var ki, petekten çıkan arı, uçarak yüzlerce metre gidiyor. Çiçeği eliyle koymuş gibi buluyor ve alınması gereken kısımları alıp bal yapıyor... Bir başka âlem var ki, rüyalarda ayaksız gezip, elsiz işler yapıyoruz. Gözlerimizi açmadan görüyoruz, kısa bir zamanda uzun bir hayat yaşıyoruz... Bir başka âlem var ki, yağan kar tanelerinde dantel gibi şekiller görülüyor. Bir başka âlem var ki, anne karnında nur topu gibi bir çocuk hazırlanıyor ve dünyaya gönderiliyor. Bütün bunlar gösteriyor ki, ahiretin varlığına inanmayan, cehaletini ilan etmiş olur... Hiçbir şey başı boş değil!.. Sayılı nefes, sayılı lokma... Ey insan! Kendi hayatını seyrettiğin zaman yüzünün kızarmasını istemiyorsan ahirette seni utandırmayacak bir hayat yaşa... Ey insan! Kendi hayatını seyrettiğinde başını önüne eğmek istemiyorsan seyredebileceğin bir hayat yaşa... Allah, Rahman ve Rahim'dir. O'nun rahmeti her şeye yeter. Biz de O'na sığınıyoruz... İbrahim Canan, bir ummandır. Biz ummandan bir damla su aldık. ummanı anlatamayacağım için, Allah bütün Müslümanlara rahmet etsin deyip, burada susuyorum...
601822
Kandil'den geleceklere destek
Kandil'den geleceklere destek DTP'ye yakınlığıyla bilinen sivil toplum örgütleri, Diyarbakır'da düzenledikleri programda terör örgütü PKK'nın 'barış' adıyla Türkiye'ye göndereceği gruplara destek verdi. Tüm Bel Sen Şubesi'nde basın toplantısı düzenleyen sivil toplum örgütleri adına açıklama yapan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri İdris Ekmen, Türkiye'nin en önemli sorununun Kürt sorunu olduğunu belirterek, çözüm için barıştan yana olan bütün grupların çaba göstermesi gerektiğini söyledi. PKK tarafından barış sürecini güçlendirmek ve yaşanan tıkanıklığı açmak amacıyla, Türkiye'ye barış gruplarının gönderileceğini ifade eden Ekmen, "Barış gruplarının Türkiye'ye gönderilmesi kararı toplumsal dinamikler tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır. Bu adım çözüme dönük umutların artması adına somut bir adım olarak algılanmıştır. Ancak bu yeni süreç heba edilmemelidir." dedi. Ekmen, 1999 yılında aynı şekilde grupların gönderildiğini ancak fırsatların yetkililer tarafından değerlendirilmediğini savundu. Yarın gelecek grupların geçmişte yaşananların yaşamaları umduklarını anlatan Ekmen, "Umuyoruz ki barış gruplarının Türkiye'ye gelişine siyasal yapı ve yargı mekanizması tarafından geliştirilecek, yaklaşım toplumun umut ve beklentilerini karşılar nitelikte olacaktır." diye konuştu. PKK'nın kararın çatışma sürecini sonlandırabileceğini ileri süren Ekmen, şöyle devam etti: "Bu adımı tarihi bir adım ve çok önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriyoruz. Bu adımın, sorunun çözümüne katkı sunmak isteyen bütün kesimler ve güçler tarafından doğru okunması ve karşılanması gerektiğine inanıyoruz." Açıklamaya DTP'ye yakınlığıyla bilinen 57 sivil toplum örgütleri ve sendika şubeleri destek verdi.
601205
Gökdeniz attı, Kazan kazandı
ligi lideri Rubin Kazan, Gökdeniz Karadeniz'in gol attığı maçta Khimki'yi 2-1 yendi. -- ligi 25. hafta mücadelesinde Rubin Kazan evinde Khimki'yi 2-1 yenerek liderliğini devam ettirdi. Kazan 31. dakikada Gökdeniz'in golüyle öne geçti, 55. dakikada Kasaev farkı ikiye çıkardı. Khimki'den Antipenko'nun 88. dakikada attığı gol skoru tayin etti. 'ın grubundaki rakiplerinden CSKA Moskova deplasmanda Spartak Nalchik ile 1-1 berabere kaldı. Rubin Kazan 50 puanla liderliğini devam ettiriyor. Spartak Moskova 46 puanla ikinci, CSKA 43 puanla üçüncü sırada yer alıyor.
602024
Türkiye'nin ilk verem hastanesinde yangın
Türkiye'nin ilk verem hastanesi olan, 12 Haziran 1924'de 'ün emriyle acılan Heybeliada Sanatoryum Hastesi'nde yangın çıktı. Alınan bilgiye göre, Heybeliada'nın güney tarafında bulunan katlı sanatoryumun en üst katında henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı. Heybeliada'nın güney tarafında bulunan katlı sanatoryumun en üst katında çıkan yangına, Adalar, Kartal, Maltepe ve Kadıköy itfaiye ekipleri müdahale ettiler. Yangın, ormanlık alana sıçramadan itfaiye ekiplerince kontrol altına alındı. Bu arada bir yangın haberi de 'tan geldi. çarşısındaki Kültür Merkezi'ne (BKM) ait mutfakta yangın çıktı. Alınan bilgiye göre, BKM'nin bitişiğinde bulunan kültür merkezine ait tek katlı mutfaktaki elektrik saati, henüz belirlenemeyen bir nedenle alev aldı. Olay yerine gelen itfaiye ekipleri yangına kısa sürede müdahale etti. Can kaybının olmadığı belirtilen yangında, maddi hasar meydana geldi.
601674
Facebook'taki sayfamıza göz atıyor musunuz?
Facebook'taki sayfamıza göz atıyor musunuz? ALİ MURAT GÜVEN Hatırlanacağı üzere, gençler arasında düzeysiz bir iletişim üslûbunun yaygınlaştırıcısına dönüştüğü için yıllardır inatla sürdürdüğüm Facebook boykotuna geçen ağustos ayının başında son vermiş ve orada bizzat kurup yönettiğim kişisel bir sayfa oluşturmuştum. Bu karar, bizleri sevip sayan ve daha yoğun bir etkileşim içinde olmamızı talep eden sadık okurlarımızı ziyadesiyle memnun ederken, sayfada kayıtlı arkadaş sayımız da yalnızca bir ay içinde 200'ü buldu. Facebook'a, orayı bir “geyik yapma” aracı olarak kullanmak için değil, Yeni Şafak sinema sayfasındaki fiziksel sınırlamalar nedeniyle lâyıkınca kullanma imkânı bulamadığım yığınla ekstra yazı, fotoğraf ve bilgiyi sizlerle paylaşmak üzere üye oldum. Nitekim, şimdiye kadar da sinema-TV dünyasını yakından takip edenlerin okuyup incelemekten keyif alabilecekleri düzinelerce fotoğraf albümü ve yazıyla donattım yeni buluşma noktasını… Yücel Çakmaklı ağabeyimizin vefat haberini yalnızca yarım saat içinde bütün sinema câmiâsına duyurmamı sağlamasından sonra da gördüm ki, “at sahibine göre kişniyor” ve bu tür iletişim mecralarının düzeyini ya da düzeysizliğini doğrudan doğruya kullanıcıları belirliyor. Ben de teknoloji karşısında daha fazla inat etmeyi bir kenara bırakıp, böylesine popüler ve etkin bir mecrâyı sinema çalışmalarımızın hizmetine sunmakla gayet hayırlı bir iş yaptığımı düşünüyorum artık… Bu vesileyle, henüz Facebook sayfamızdan haberi olmayanlara, içerik itibarıyla buradan pek geride kalmayan ikinci bir sinema sayfasını orada da oluşturduğumuzu bir kez daha hatırlatmak isterim. Düzenli olarak güncellenen mecrâda herkes kendi zevk ve meşrebine uygun bazı konu başlıklarıyla karşılaşabilir. Sinema ortak paydasında buluştuğumuz bütün okurlarımı Facebook'taki “” sayfamıza da bekliyorum.
601616
Irak, komşularını arşivlerine el koymakla suçluyor
komşularını, 'nin Mart 2003'te ülkeyi işgali sırasındaki kaos ortamında resmi arşivlerinin bir bölümünü ele geçirmek ve alıkoymakla suçladı. Ulusal Arşivleri Müdürü Saad İskender, AFP'ye yaptığı açıklamada, "'ın komşularıyla ilişkileriyle ilgili eski belgeler, yağmacılardan satın alındıktan ya da bazı siyasi fraksiyonlardan temin edildikten sonra komşu ülkelerin elinde tutuluyor" dedi. Bazıları yüzlerce yıllık on milyonlarca belge, yani arşivlerinin yüzde 60 kadarı çalınmış, bir kısmı yeraltındaki depolarda saklandığından su baskınları yüzünden tahrip olmuş ya da başkent Bağdat'taki tarihi merkez Bab El Muazzam'da bulunan bina yağmacılar tarafından ateşe verildiği için yanmıştı. İskender, söylediklerinin tahminden ibaret olmadığını, belgelerin komşu ülkelerde bulunduğuna dair ellerinde kanıtlar olduğunu belirttiği açıklamasında, bu belgelerin sınırlar ile nehir ve ırmaklarla ilgili belgeler olduğunu kaydetti. "Komşu ülkeler bu belgeleri alelacele elimizden aldı" diyen İskender, Saddam Hüseyin döneminde ya da 'daki rejimlere düşman birçok hareketin 'ta büroları bulunduğunu da belirterek, bu muhalif hareketlere ilişkin belgelerin de yok olduğunu söyledi. İskender, suçladığı ülkelerin hangileri olduğunu ise belirtmedi.
601265
Ergenekon'u yazan gazetecilere bin dava
Bunların büyük bir bölümünde gazetecilere, "soruşturmanın gizliliğini ihlal, adil yargılamayı etkileme" suçlaması yöneltiliyor. Adalet Bakanlığı'nın nisan ayı itibarıyla hazırladığı verilere göre; sadece bir ayda konuyla ilgili bin 407 soruşturma açıldı. Bunların yüzde 90'a yakını davaya dönüştürüldü. Soruşturmalardan 334'üne Şişli, bin 566'sına Bakırköy Cumhuriyet başsavcılıkları imza attı. Dosyaların 507'si ise Kadıköy, Üsküdar, Fatih ve Küçükçekmece savcılıklarına ait. Hakkında soruşturma açılan basın mensuplarından 11'ini sorumlu yazı işleri müdürü, 28'ini köşe yazarı, 167'sini muhabir, 85'ini de diğer gazeteciler oluşturdu. Söz konusu davalar arasında en dikkat çekicisi Star Gazetesi yazarı Şamil Tayyar'la ilgili. Tayyar, Ergenekon sanıkları arasında geçen ve iddianamede yer alan bir telefon görüşmesini yayımladığı için yargılanmıştı. 'Haberleşmenin ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmek'le suçlanan Tayyar, yıl ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Ceza ertelenerek yazarın yıl adli denetime tabi tutulması hükmüne varılmıştı. Şişli'de yapılan soruşturmalardan 311'inde kovuşturmaya yer olmadığına dair takipsizlik kararı verilirken 23 soruşturma sonucunda dava açılmış. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen bin 566 soruşturmadan 684'ü için dava açıldı. Kadıköy, Üsküdar, Fatih, Küçükçekmece ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturmalardan 223'ü hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilirken soruşturma sonucunda 106 dava açıldı. Cumhuriyet savcılarının gizliliğin ihlali ve adil yargılamayı etkileme ilgili dava açtığı gazeteci sayısının ise 493 olduğu ifade ediliyor. Hakkında soruşturma açılan basın mensuplarından 11'ini sorumlu yazı işleri müdürü, 28'ini köşe yazarı, 167'sini muhabir, 85'ini de diğer basın mensupları oluşturdu. En çok dava açılan gazeteler ise Taraf, Star ve Zaman oldu...
601002
“Karadeniz ile Akdenizi birleştiren proje: Mekece
“Karadeniz ile Akdenizi birleştiren proje: Mekece Karayolları 14. Bölge Müdürü Turgay Mesci, Karadeniz ve Akdenizi'i birleştirecek Bozüyük-Mekece yolunun ticaret hacmine büyük katkı yapacağını söyledi MEHMET SAFA CANAT HASAN CANAT İSTANBUL Karayolları 14. Bölge Müdürü Turgay Mesci, hükümetin çok önem verdiğini belirterek Mekece yolu sayesinde turizm, ticaret ve taşımacılık hizmetlerinin had safhaya ulaşacağını söyledi. Bursa'nın Türkiye karayolu ağının en önemli kavşağı olduğuna değinen Turgay Mesci, "Türkiye, Avrupa ve Asya arasında doğal bir köprü konumunda olduğundan dolayı yurtiçi ve uluslararası ulaşımın her ikisi için de karayolu ağının gelişmesi önem taşımaktadır" dedi. TİCARET HACMİNİ ARTTIRACAK Bozüyük-Mekece yolunun Türkiye'nin Kuzey-Güney ekseninde önemli bir bağlantı olup 85,84 km.lik bölünmüş yol olarak projelendirildiğini ve iki kesim olarak ihalesinin yapıldığını anlatan Mesci, "Bozüyük-Mekece Yolu Türkiye'nin kuzey-güney ekseninin zirvesinde yer almakta ve ülkenin karayolu ağının en önemli bölümü olan İstanbul-Ankara ana yoluna bağlanmaktadır. Bu proje aynı zamanda Karadeniz ile Akdenizi birleştiren bir projedir. Bu yolda şu anki trafik hacmi günde 12 bin vasıta civarındadır ve şu anki yol mevcut trafik için bile yeterli değildir. Bu çerçevede Türk Hükümeti; bölgede endüstrinin, tarımın, ticaretin ve turizmin gelişimine yapacağı katkıyı ümit ederek Bozüyük-Bilecik-Mekece yolunun iyileştirilmesine büyük bir öncelik tanımıştır" dedi.
601850
Modanın prensesiyle klasik müziğin prensinin yasak aşkı
Modanın prensesiyle klasik müziğin prensinin yasak aşkı ALİ MURAT GÜVEN CHANEL VE STRAVINSKY: BÜYÜK AŞK Coco Chanel Igor Stravinsky Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, Fransa yapımı Türü ve Süresi: Tarihsel drama 120 dakika Gösterim Dili: Orijinal seslendirmesi Fransızca olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmuştur. Yönetmen: Jan Kounen Senaristler: (Chris Greenhalgh'ın “Coco&Igor” adlı romanından uyarlamayla) Chris Greenhalgh, Carlo DeBoutiny, Jan Kounen Görüntü Yönetmeni: David Ungaro Özgün Müzik Bestecisi: Gabriel Yared Kurgucu: Anny Danché Sanat Yönetimi Ekibi: Marie-Hélène Sulmoni (Yapım Tasarımcısı), Karl Lagerfield, Chattoune, Fab (Kostüm Tasarımcıları), Christophe Giraud (Makyaj Ekibi Şefi), Estelle Tolstoukine (Saç Stilisti) Oyuncular: Mads Mikkelsen (Igor Stravinsky), Anna Mouglalis (Coco Chanel), Yelena Morozova (Catherine Stravinsky), Anatole Taubman (Arthur, 'Boy' Capel), Aurélie Le Roc'h (Madam Schmitt), Natacha Lindinger (Misia Sert), Nicolas Vaude (Ernest Beaux), Grigori Manukov (Sergei Diaghilev), Eric Desmarestz İthalatçı Şirket: Bir Film Dağıtıcı Şirket: Tiglon Film İçerik Uyarıları: Cinsellik-çıplaklık içermesinden dolayı, 18 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun bir yapım değildir. Resmî İnternet Sitesi: Yıldız Puanı: Paris, 1913… Kariyerinin henüz başlarında olan modacı Coco Chanel bir akşam Igor Stravinsky adlı Rus bestecinin hazırladığı bir operanın ilk gösterimine gider. Çağı için fazla aşkın bulunan eser, izleyici tarafından yuhalansa da Coco anlaşılma zorluğu içindeki bu müzisyenin notaları arasında yatan dehayı fark eder ve Stravinsky'den çok etkilenir. Ancak ünlü besteci evlidir ve çocukları vardır. Coco, komünist devrimden sonra Rusya'dan kaçan ve Fransa'da mülteci olarak yaşayan Stravinsky ile ailesine evini açar. Sonrasında da eserleri ve oluşturdukları trendlerle yirminci yüzyıla damgasını vuracak bu iki figür arasında fırtınalı bir aşk yaşanmaya başlar. Stravinsky'nin Fransa'daki hayatı giderek bir çıkmaza sürüklenirken, Coco iseyaşadığı aşkın da etkisiyle kariyerinde yükselişe geçer ve efsanevî “Channel No: 5” adlı parfümü üretir.
602014
Yemen'de hava saldırısı: 44 ölü
Yemen İçişleri Bakan Yardımcısı Muhammed Abdullah El Kavsi, ölenlerin 27'sinin Razeh kasabasında militanların kullandığı terkedilmiş bir hastaneye düzenlenen saldırıda vurulduklarını söyledi. Şii isyancılar ise, söz konusu hastanenin faal durumda olduğunu ve saldırıda içerideki sivillerin yaşamlarını yitirdiklerini öne sürdüler. İsyancıların sözcüsü Muhammed Abdülselam, ''Bu hükümetin bir başka yalanı, ölenlerin tümü masum siviller'' iddiasında bulundu. Yemen hükümet güçleri, kuzeydeki Saada eyaletinde merkezi iktidara başkaldıran Şii isyancılarla savaşıyorlar.
600915
Gül, merak edilen soruları cevaplıyor
Gül, merak edilen soruları cevaplıyor Fehmi Koru, Derya Sazak, Prof. Dr. Fuat Keyman ve Prof. Dr. Mustafa Erdoğan'ın birlikte sundukları Politik Açılım proramında haftalık siyasi gündem çok yönlü bakış açılarıyla değerlendirililmeye devam ediliyor. Bu hafta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün konuk olacağı programda Cumhurbaşkanı Gül'le “İsrail'li son dönemde yaşanan ihtilafların nedenleri nelerdir? Demokratik açılım sürecinde gelinen noktayı nasıl değerlendiriyor? Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'la Türkiye teması sırasında neler yaşandı” gibi sorulara da yanıt aranıyor. TRT1 11.45
601756
Kayserispor Ankaragücü'nü 3-0'la geçti
17. dakikada Furkan'ın pasında topla buluşan Cangele'nin ceza alanı dışından sert şutunda, kaleci Serkan gole izin vermedi. 27. dakikada Hürriyet'in ceza alanı ön çizgisinden sert şutunda, top kaleci Souleymanou'da kaldı. 28. dakikada sağ kanattan kullanılan köşe vuruşunda Elyasa'nın kafa vuruşunda, meşin yuvarlak direğin yanında auta çıktı. 30. dakikada kale çizgisine paralel yapılan ortada, Metin topa dokundu. Souleymanou topu iki hamlede kontrol ederek, Ankaragücü'ne gol şansı tanımadı. 34. dakikada gelişen Kayserispor atağında, Hakan'ın ceza alanına ortaladığı topa Cangele yükseldi. Bu futbolcunun kafa vuruşunda, meşin yuvarlak ağlara gitti: 1-0 Maçın ilk yarısı Kayserispor'un 1-0 üstünlüğü ile tamamlandı. 58. dakikada Cangele'in pasıyla topla buluşan Mehmet Eren'in ceza alanı dışından sert şutunda, meşin yuvarlak ağlara gitti: 2-0 68. dakikada Vassell'in ceza alanından sert şutunda, top direğin yanından auta çıktı. 83. dakikada Barbaros'un ceza alanına ortasında, Emre'nin kafa vuruşunda Souleymanou topu kornere çeldi. 86. dakikada Mehmet Eren'in sağ kanattan kale çizgisine paralel ortasında, sırtı kaleye dönük pozisyondaki Makukula topuğuyla dokunarak, meşin yuvarlağı ağlara gönderdi: 3-0 90 artı 4. dakikada Emre'nin ceza alanında düşürülmesiyle kazanılan penaltı vuruşunu kullanan Mehmet, topu auta gönderdi. Karşılaşma, Kayserispor'un 3-0 üstünlüğü ile sona erdi. Hakemler: Fırat Aydınus xx, Bülent Gökçe xx, Tarık Ongun xx Kayserispor: Souleymanou xx, Ali Turan xxx, Merter xx, Saiduo xx (Dk. 75 Savaş x), Cangele xxx (Dk. 72 Gökhan x), Makukula xx (Dk. 88 Ömer ?), Aydın xx, Hakan xx, Serdar xx, Mehmet Eren xxx, Furkan xx Ankaragücü: Serkan x, Elyasa xx, Koray xx, Semavi (Dk. 58 Vassell x), Metin (Dk. 64 Mehmet x), Murat xx, Ceyhun (Dk. 58 Emre x), Broggi x, Barbaros xx, Frederic x, Hürriyet Goller: Dk. 34 Cangele, Dk. 58 Mehmet Eren, Dk. 86 Makukula (Kayserispor) Sarı kartlar: Dk. 14 Aydın, Dk. 24 Makukula, Dk. 24 Mehmet Eren, Dk. 26 Cangele (Kayserispor), Dk. 24 Koray (Ankaragücü)
601782
Özak: Terim'den iyi hoca olmayabilir
Bakan Özak, Trabzon Belediyesini ziyaretinde basın mensuplarının milli takım ile ilgili sorularını yanıtladı. Özak, son günlerde yaşanan tartışmanın yanlış olduğunu ifade ederek, ''Takımın başına kimin geleceği değil, ne yapacağını tartışmamız lazım. Türkiye'den milli takıma oyuncu bulmakta zorlanıyoruz'' dedi. Türkiye'de ile 20 yaş arasındaki gençlerin eğitim için dünyada örnekleri olan modern, çağdaş eğitim sistemleri kurulması gerektiğini vurgulayan Özak, şunları kaydetti: ''A Milli Takımı'nın başına alacağımız hoca Fatih Terim'den iyi olmayabilir, 'Fatih Terim çok iyi bir hoca' dedik, ama sonra 'ayrılsın' dedik. Mustafa Denizli gelir da ayrılsın, Şenol Güneş gelir da ayrılsın. Demek ki sistemde bir yanlışlık var, bunu düzeltmemiz lazım.'' Özak, beden eğitim derslerinin azaltılmasından yana olmadıklarını da belirterek, ''Biz beden eğitimi derslerinin saate çıkarılmasını istiyoruz. Böylelikle gençler, spor ve spor kültürü konusunda gelişebilir'' diye konuştu.
602021
Yemen'de hava saldırısı: 44 isyancı öldü
Yemen hükümeti, sınırı yakınlarındaki bölgede düzenlenen hava saldırılarında 44 isyancının öldürüldüğünü açıklarken, isyancılar ölenler arasında siviller olduğunu savundu. Yemen İçişleri Bakan Yardımcısı Muhammed Abdullah El Kavsi, ölenlerin 27'sinin Razeh kasabasında militanların kullandığı terkedilmiş bir hastaneye düzenlenen saldırıda vurulduklarını söyledi. Şii isyancılar ise, söz konusu hastanenin faal durumda olduğunu ve saldırıda içerideki sivillerin yaşamlarını yitirdiklerini öne sürdüler. İsyancıların sözcüsü Muhammed Abdülselam, "Bu hükümetin bir başka yalanı, ölenlerin tümü masum siviller" iddiasında bulundu. Yemen hükümet güçleri, kuzeydeki Saada eyaletinde merkezi iktidara başkaldıran Şii isyancılarla savaşıyorlar.
601936
Diyarbakır'da iki okulda Domuz gribi görüldü
Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, bugüne dek üklede belirlenen pandemik H1N1 gripli hasta sayısının toplam 551 olduğu, Ankara'da son günde belirlenen vaka sayısının ise 41'e ulaştığı bildirildi. Bu vakaların genel durumlarının iyi olduğu ve takiplerinin sürdüğü belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi: ''Öte yandan Diyarbakır ilimizde yeni pandemik H1N1 gribi vakası tespit edilmiş olup bu vakaların tanesi öğrencidir. Bu vakaların görülmesi üzerine, Diyarbakır İl Hıfzıssıhha Kurulu bugün toplanarak okulda (araya hafta sonu tatilinin girmesi de gözönünde bulundurularak) yarından itibaren tedbiren gün süreyle eğitim ve öğretime ara verilmesine karar vermiştir. Diyarbakır'daki vakaların da genel durumları iyi olup takipleri evlerinde devam etmektedir.'' Bakanlığın açıklamasında, hastalığın yayılımını engellemek için grip belirtileri olan çocukların bu belirtiler geçinceye dek okula, dershaneye, kreş veya bakımevine gönderilmemesi uyarısında bulunularak, ellerin sık sık su ve sabunla yıkanmasının hastalığın bulaşmasını önlemede en önemli önlemlerden biri olduğuna dikkat çekildi. Öksürük veya hapşırık sırasında ağız ve burnun tek kullanımlık kağıt mendille kapatılması ve mendilin çöp kutusuna atılması önerilerinde bulunulan açıklamada, evlerin ve diğer kapalı mekanların sık sık havalandırılması, özellikle sık dokunulan eşya ve yüzeylerin temizlenmesi gerektiği ifade edildi.
602002
Azerbaycan doğalgaza zam istiyor
Azerbaycan doğalgaza zam istiyorİlham Aliyev: "Türkiye'ye yıllardır dünyadaki fiyatların üçte birine satıyoruz" Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermeni işgali altındaki Yukarı Karabağ ile ilgili sorunun barışçıl yollardan çözümünü amaçlayan müzakerelerin henüz olumlu sonuç vermediğini, Yukarı Karabağ ile ilgili tutumlarında bir değişiklik olmayacağını söyledi. Azertac'ın haberine göre, Aliyev, yılın ilk ayının değerlendirildiği üst düzey danışma toplantısında yaptığı açıklamada, "Biz savaş ortamında yaşıyoruz. Savaş daha bitmedi. Karabağ ile ilgili müzakereler ne yazık ki henüz bir sonuç vermiyor, bunun tek sebebi Ermenistan'ın yapıcı olmayan tutumudur'' dedi. Ermenistan'ın bugünkü müzakereler sürecinde zaman uzatma taktiğini uyguladığını belirten Aliyev, şunları kaydetti: "Müzakerelerin çeşitli aşamalarında bunun şahidi olmuşuz. Belli bir ilerleme kaydedildiği zaman (Ermenistan) daha önce uzlaşma sağlanan konuları yeniden görüşmeye çalışıyor. Bunu daha önce de gördük, ne yazık ki bu aşamada da görüyoruz. Bazı durumlarda hem biz hem sorunun çözümünde arabuluculuk yapanlar bunu çok büyük bir şaşkınlıkla karşılıyor. Çünkü bir yıl önce veya yıl önce üzerinde uzlaşma sağlanan konular, yeni mevzuymuş gibi yeniden gündeme getiriliyor. Bunun da tek sebebi süreyi kasıtlı olarak uzatmak. Biz ise tutumumuzdan geri çekilmeyeceğiz." Aliyev, Karabağ sorununun uluslararası ilkeler doğrultusunda bir an önce çözüme kavuşmasını amaçladıklarını belirtti. İlham Aliyev, müzakerelerde, işgal altındaki bütün Azerbaycan topraklarından Ermeni güçlerinin çıkarılması, mültecilerin doğdukları topraklara ve Yukarı Karabağ'a geri dönmesi ve sorununun, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü çerçevesinde çözülmesi gerektiği konularının ele alındığını söyledi. Yukarı Karabağ'a geçici statü verilebileceğini de ifade eden Aliyev, ancak bunun bağımsızlık anlamına gelmediğini, Ermenistan ile Azerbaycan'ın ilerde Yukarı Karabağ'ın statüsü ile ilgili müzakereleri sürdüreceğini, bunların temel ilke olduğunu vurguladı. Aliyev, "Umut ediyorum, Ermenistan müzakerelerde yapıcı bir tutum sergileyerek kısa bir zamanda sorunun çözüme kavuşması için gereken adımı atacaktır" dedi. Yukarı Karabağ konusu çözülmeden bölgede olumlu gelişmenin sağlanmasının mümkün olmadığını, Karabağ sorunu ile Azerbaycan topraklarının işgal altında bulunmasının bölgedeki en önemli sorun olduğunu belirten Aliyev, bu konuyu bir köşeye bırakarak başka bir konuyu çözmenin hem siyasi hem de manevi açıdan doğru ve mümkün olmadığını, Azerbaycan'ın gelişen olanaklarının da buna imkan vermeyeceğini bildirdi. Aliyev, ayrıca şunları söyledi: "Biz ulusal çıkarlarımız için sonuna kadar mücadele vereceğiz. Bizim mücadelemiz hak mücadelesidir, hak ve adalet bizim tarafımızda ve biz kendi ulusal çıkarlarımızı gereken yollarla savunacağız." Bölgedeki statükonun değişmesini en çok Azerbaycan'ın istediğini söyleyen Aliyev, ancak statükonun olumsuz yönde değil olumlu yönde değişmesi gerektiğini belirterek, statüko Azerbaycan'ın çıkarları pahasına değişecekse buna da imkan vermeyeceklerini kaydetti. -"DOĞAL GAZ ÜCRETİ ARTIRILMALI, TRANSİT GEÇİŞ ÜCRETİ DÜŞÜRÜLMELİ"- Konuşmasında Türkiye ile yapılan doğal gaz alışverişine de değinen Aliyev, Türkiye'nin aldığı gazın ücretini artırması, Avrupa'ya gidecek doğal gazın geçiş ücretini ise azaltması gerektiğini savundu. Türkiye'ye piyasa fiyatının çok altında gaz verdiklerini belirten Aliyev, "Azerbaycan yıllardır Türkiye'ye dünyadaki fiyatların üçte birine, yüzde 30'una doğal gaz satıyor. Bunu herkes biliyor. Hangi ülke kendi kaynaklarını, özellikle bu devirde dünyadaki fiyatların yüzde 30'una satar ve bunu kabul edebilir? Yani bu hiçbir mantığa sığmayan bir konudur" dedi. Türkiye ile geçen yıl nisan ayından bu yana sürdürülen çok sayıda görüşmenin sonuç vermediğini söyleyen Aliyev, "Gazımız dünyadaki fiyata olmasa da, hiç olmasa fiyata yakın fiyattan satılsın istiyoruz. Rusya gazıyla aynı fiyata olmasa da, hiç olmazsa bundan yüzde 8, yüzde 10 daha az olsun, ama bu oran yüzde 50 olmasın. Hangi ülke bunu kabul edebilir ki?" diye konuştu. Avrupa Birliği'ne (AB) doğal gaz ihracatına hazır olduklarını, AB'nin de bunu beklediğini, ancak son iki yıldır bu alanda gelişme sağlanamadığını ifade eden Aliyev, "Bunun da sebebi, Türkiye ile Azerbaycan arasında transit geçiş hakkıyla ilgili konularda uzlaşma elde edilememiş olmasıdır" dedi. Azerbaycan'ın tüm ülkelerle ilişkilerinde kendi çıkarlarını öne çıkardığını, bunun da dünyadaki mevcut deneyimler kapsamında yapıldığını belirten Aliyev, (Türkiye ile de) hem gaz satış ücretinde hem de transit geçiş ücretinde dünyadaki mevcut piyasa fiyatları uygulamasının geçerli olmasından yana olduklarını kaydetti. Kendilerine piyasa fiyatından yüzde 70 daha düşük fiyat önerildiğini söyleyen Aliyev, bu fiyatta kimseye gaz satmayacaklarını vurguladı. Geçen yılda konuyu fazla abartmadıklarını, mevcut şartlarda gaz ihracatı için alternatif güzergahları incelemeleri gerektiğini dile getiren Aliyev, ancak imkanlarının tükendiğini ve (Türkiye tarafından verilen) öneriyi kabul etmeyeceklerini söyledi. Azerbaycan'daki enerji kaynaklarına bölgeden büyük talep olduğunu da dile getiren Aliyev, Rusya ve İran'ın bu konuda kendileri için seçenek olduğunu söyledi. Aliyev, Rusya ve İran'dan öneriler geldiğini ve bunların olumlu değerlendirildiğini de kaydetti. Aliyev, gaz ihracatında Karadeniz'den Avrupa ülkelerine ulaşımının da düşünülmesi gerektiğini belirterek, bu alternatif üzerinde de duracaklarını kaydetti.
601940
"Kürt açılımı, yıkık proje haline dönüşmüştür''
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ahmet Cömert Spor Salonu'nda düzenlenen partisinin İstanbul il kongresinde yaptığı konuşmada, Mayıs'ta başlayan il ve ilçe kongrelerinin bugün tamamlanacağını ve Kasım'da Ankara'da büyük kurultayı gerçekleştireceklerini söyledi. Hükümetin politikalarını eleştiren Bahçeli, Türkiye'nin tarihsel bir yol ayrımına geldiğini ifade ederek, ''Başbakan'ın önce Kürt açılımı, sonra demokratik açılım, sonra da milli birlik projesiyle Türkiye'nin gündemine attığı safsata, yıkık proje haline dönüşmüştür'' diye konuştu. Bahçeli, bu projenin ''ayrışmayı, çatışmayı ve bölünmeyi'' hedeflediğini söyleyerek ''Bu projenin amacı, demokratik çözüm değildir, Türkiye'nin çözülmesidir'' dedi. Bahçeli, mutlaka ayrışmanın, etnik bölünmeyi teşvik eden çabaların, yandaşlara peşkeş çekilen devlet olanaklarının, yolsuzlukların mutlaka hesabının sorulacağını belirterek, şunları kaydetti: ''Hala daha yol haritası bekliyorlar. Hala daha istismar yapıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını belli bir amaç için Mahmur kampına Irak'a götürenler, orada yaşanmayacak şartlarda cebren mahkum ederek yaşamaya zorlayanlar, şimdi onlardan 'barış meclisi' adı altında 3-5 tane PKK yandaşını Türkiye'ye getirerek, demokratik açılım üzerinde güya çalışma yapmış oluyorlar. ayın içinde 25 yıldan beri yapılmayan ayrımcılık yapılmıştır. Kürt açılımı, demokratik açılım adı altında etnik unsurlar ayrıştırılmış, pekiştirilmiştir.'' ''CHP kendisine çeki düzen versin" Konuşmasında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte CHP'yi de eleştiren Bahçeli, şöyle devam etti: ''CHP de kendisine çeki düzen versin. Kameralar olur olmaz şartı koşarak randevuda kabul ettiklerini şimdi toplumsal baskıyla yan çizme içine girmesin. Git görüş, kameralardan gizli neyiniz varsa ayrıca görüş. Ama kameralar önünde sayın başbakan derse ki 1989 yılı ve 1990'lı yıllarda güncelleştirdiğiniz Kürt raporunun şu maddesi şöyle değil mi?' CHP yazdığı için 'evet' demek mecburiyetinde. Öyleyse 'Şu madde şöyle değil mi?' diyerek, PKK'nın AB'nin dayatmalarına hoş görünmek için 1989 yılında 'Askeri çözüm çözüm değildir. Siyasi çözüm gereklidir' diye bazı siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarıyla düştüğünüz gaflet bugün karşınıza çıkıyor. Sayın başbakan niye kaçıyorsun görüşmeden. Çağır yalnız ve yalnız 1989 raporuyla 1991 yılı Erdoğan raporunu örtüşenlerini kabul edin bakın CHP ne diyecek veya CHP'liler ne diyecek? Onun için milleti aldatmaya gerek yoktur. Bu gibi konular üzerinde siyaset yapmaya gerek yoktur. Bizim Kırkpınar güreşlerini unutup modern çağdaş güreşte 'arkaya dolanan bir puan' alır gibi kameraya geliyor musun, gelmiyor musun, gidiyor musun, gitmiyor musun? 'Ben böyle kameralı toplantıya katılırım, katılmam' diyerek sebep yaratanlar şöyle bir baksınlar. Siyasete atıldıkları günden beri havada ve karada sürekli kameraların önündeler. Hele hele Sayın başbakan saniye kaçırmıyor her gün kameralarla beraber. zaman CHP'nin kamerasından niye korkuyorsun?'' 18 Ekim 2009 DEMOKRASİ SİVİL HALK İÇİN OLMAZSA OLMAZLARDANDIR... ÜLKEM TÜRKİYE CUMHURİYETİ' NDE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ SİVİL Mİ Hayır... HALDE BEN BU KADAR DEMOKRATİK TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ VE GENELKURMAY BAŞKANLIĞI İSTEMİYORUM... Türkiye Cumhuriyetimize ve Atatürk ilkelerimize/devrimlerimize sahip çıkmalarını, Kırmızı Çizgilerimize, Demokrasinin Cumhuriyetlisine sahip çıksınlar... Ben.. bu.. kadar.. demokratik.. TSK.. is-te-mi-yo-rum...
601984
Antalya'da Gol Yağmuru
Antalya'da Gol Yağmuru Turkcell Süper Lig'in 9. haftasında Dibarbakırsporu'u konuk eden Antalyaspor rakip fileleri kez havalandırdı. Yayına Giriş: 18.10.2009 21:13:05 Güncelleme: 18.10.2009 21:15:49 Turkcell Süper Ligi 9. hafta karşılaşmasında Antalyaspor, sahasında Diyarbakırspor'u 4-1 yendi. Maçtan önce Antalyasporlu ve Diyarbakırsporlu amigolar birbirlerine çiçek verdiler. Antalyasporlu taraftarlar tribünlerde "Türk-Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir" tezahüratı yaptılar. Maçı, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, Antalyaspor Kulübü Başkanı Hasan Akıncıoğlu ve Diyarbakırspor Kulübü Başkanı Çetin Sümer birlikte izlediler. İlk Yarı GOL: Karşılaşmanın henüz 6. dakikasında Antalyaspor golü buldu. Bu dakikada kazanılan serbest vuruşu yaklaşık 25 metreden Jedinak kullandı. Barajı geçen top, kaleci Fevzi'nin altından filelerle buluştu: 1-0. 9. dakikada Abdullah, meşin yuvarlağı ceza alanına ortaladı. Topla buluşan Desire'nin şutunda top az farkla auta gitti. GOL: 21. dakikada Antalyaspor'un 2. golü geldi. Bu dakikada Jedinak, orta alanda aldığı topu sağ kanattaki Ertuğrul'a gönderdi. Ertuğrul, ceza alanı sol tarafındaki Necati'ye ortaladı. Necati, uygun pozisyonda şık bir vuruşla topu filelerle buluşturdu: 2-0. GOL: 40. dakikada Jedinak, ceza alanında Abdullah'ı düşürünce hakem M. Selçuk Dereli penaltı kararı verdi. Penaltıyı kullanan Mendoza, kaleci Ömer'i ters köşeye yatırarak farkı 1'e indirdi: 2-1. Karşılaşmanın ilk yarısı, Antalyaspor'un 2-1 üstünlüğüyle tamamlandı. Diyarbakırspor Teknik Direktörü Ziya Doğan, cezası nedeniyle maçı tribünden izledi. İkinci Yarı 51. dakikada Diyarbakırsporlu Ayman, orta alanda Jedinak'ı düşürdü ve 2. sarı karttan kırmızı kart görerek oyun dışında kaldı. 55. dakikada Sergey, sağ kanattan ortaladı. Necati, ceza alanında uygun pozisyonda topa gelişine vurdu, ancak meşin yuvarlak farklı biçimde auta gitti. 63. dakikada Ertuğrul'un arapasında kaleciyle karşı karşıya kalan Veysel, topu üstten az farkla auta gönderdi. GOL: 75. dakikada Antalyaspor'un 3. golü geldi. Bu dakikada Necati'nin verdiği pasla ceza alanında buluşan Hakan, düzgün bir vuruşla takımını 3-1 öne geçirdi. GOL: 90. dakikada Antalyasporlu Ahmet, ceza alanında yaşanan karambol sonucu önünde kalan topu filelere gönderdi: 4-1 Karşılaşma, evsahibi Antalyaspor'un 4-1 üstünlüğüyle tamamlandı. Ligin orta sıralarındaki seyrini sürdüren Antalyaspor aldığı galibiyet ile puanını 12'ye çıkararak 10. sıraya yerleşti. Diyarbakırspor ise aldığı yenilgi sonrasında puanda ve 14. sırada kaldı.
601403
Ankara'da domuz gribi vakası sayısı 32'ye ulaştı
Ankara'da domuz gribi vakası sayısı 32'ye ulaştı Ankara Bilkent te özel bir ilköğretim okulunda, bir öğrencide domuz gribi tespit edilmesinin ardından vaka sayısı 32 ye yükseldi. Bu vakalardan 27'sinin öğrenci, 4'ünün veli ve 1'inin de öğretmen olduğu tespit edildi. Sağlık Bakanlığı ndan yapılan açıklamaya göre, Bilkent University Preparatory School (BUPS) adlı ilköğretim okulunda bir öğrenciden alınan numunede pandemik (H1N1) virüsü tespit edilmesinin ardından, vakanın yakın temaslılarına ulaşılarak alınan numunelerde aynı okulla ilişkili, ilk vaka da dâhil olmak üzere toplam 32 vaka pozitif olarak tespit edildi. Bu vakalardan 27'sinin öğrenci, 4'ünün veli ve 1'inin olduğu belirtildi. Bununla birlikte Türkiye de toplam vaka sayısının 524'e ulaştığı kaydedilirken, tüm vakaların genel durumlarının iyi olup kontrol ve tedavilerinin evlerinde sürdürüldüğü belirtildi. GRİP OLAN ÇOCUĞUNUZU OKULA GÖNDERMEYİN Sağlık Bakanlığı, ailelere, grip belirtileri olan çocuklarını okula, dershaneye, kreş veya bakımevine göndermemeleri konusunda uyarırken, Bu durumda olan çocukların evlerinde kalmaları, dinlenmeleri ve mümkün olduğunca diğer kişilerle temas etmemeleri önemlidir denildi. Bakanlık şu uyarılarda bulundu: Tüm vatandaşlarımızın sık sık su ve sabunla ellerini yıkamaları hastalığın bulaşmasını önlemede en önemli tedbirdir. Ayrıca, öksürük veya hapşırık esnasında ağzın ve burnun tek kullanımlık kağıt mendil ile kapatılması ve mendilin çöp kutusuna atılması veya kolun iç yüzüne hapşırılması, evlerimizin ve bulunduğumuz mekanların havalandırılması, özellikle sık dokunulan eşyaların ve yüzeylerin temizliğinin sağlanması hastalığın bulaşmasının önlemesine yardımcı olan diğer tedbirlerdir.
601458
Meteorolojiden Sağanak Yağış Uyarısı
Meteorolojiden Sağanak Yağış Uyarısı Marmara'nın batısı; Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, Balıkesir'in Ayvalık, Burhaniye, Edremit çevrelerinde sağanak yağış bekleniyor. Yayına Giriş: 18.10.2009 10:52:04 Güncelleme: 18.10.2009 10:52:04 Meteoroloji Genel Müdürlüğü, bugün Marmara'nın batısı; Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, Balıkesir'in Ayvalık, Burhaniye, Edremit ilçeleri ve İstanbul'un batı çevreleri ile İzmir ve Manisa'da gökgürültülü sağanak yağış olacağı uyarısında bulundu. Meteoroloji'den yapılan açıklamada vatandaşların ani sel ve su baskınlarına karşı hazırlıklı olmaları istendi.
601027
Golcüler uyandı
Golcüler uyandı FATİH DOĞAN Beşiktaş, Kasımpaşa önünde doğurdu. Nihat 488 günlük gol orucuna son verdi. Bobo bu sezon siftah yaptı. İkinci devre Kasımpaşa oynadı; Kartal seyretti. Ernst ve Ferrari atıldı. Moritz'in penaltı golü Paşa'ya yetmedi Beşiktaş iki hafta önce Denizlispor maçında yaşadığı tribün depresyonu sonrası çıktığı Kasımpaşa karşısında "Yeter Demirören yeter" tezahüratının kapalı gişe devam ettiği bir ortamda iki attı (2-1), iki atıldı (Ernst-Ferrari) ve kritik puanı kaptı. Çarşı dahil bütün tribünlerin takıma destek tezahüratlarıyla maça başlaması yönetimin de futbolcuların da içine bir rahatlama getirmişti. İbrahim Toraman'ın kaptan çıkması gecenin iki nostaljik görüntüsünden ilkiydi. Çünkü 7.dakikada Bobo'nun vuruşu yan direkte patlayınca sahne alma sırası Nihat'a gelmişti. Nihat'ın 8'de 25 metreden skoru 1-0'a getiren golü gecenin en romantik buluşmasıydı. Golden sonra Çarşı dahil bütün tribünler "Yeter Yıldırım Demirören yeter" diye bağırırken, tepkilerinin saha sonuçlarıyla olmadığını haykırmak ister gibiydiler. 38'de Tabata'nın şık topuk pasında Bobo, dalya maçında golünü attı: 2-0. Tribünler de yine protestoya başlayıp, ilk kez "Temizlesene temizlesene, bütün tribünü temizlesene" diye bağırırken, bir şeyin daha altını çizdi. Bu takımı desteklerken, yönetimi istifaya davet eden tribünlerin bölünmeyi bıraktığının işaretiydi. Maçın başındaki rüzgarı kıran Kasımpaşa'nın 31'de ilk tehlikeli atağında Murat Erdoğan'ın şutu direkte patladı. WOLFSBURG'A NASIL ATACAK? 69'da Nihat'ın mükemmel pasını Serdar Özkan gole çeviremeyince, tribünler Nihat'ı bağrına bastı. 81'de Serdar Özkan'ın ortasında Uğur boş pozisyonda ıska geçerken,"Bunları atamayan takım, Wolfsburg'a nasıl gol atacak?" sorusu akıllara geldi. Ernst'e gösterilen kırmızı kart, futbolcunun sorumsuzluğundan ziyade orta sahada tek başına çok yorulduğunun ve Wolfsburg maçı için ciddi alarmlar verildiğinin işaretiydi. Ferrari'nin Moritz'e müdahalesine penaltıyı ve son adamdan kırmızı kartı hükmeden Hüseyin Göçek yönetimiyle bir süre taraftara Başkan Yıldırım Demirören'i unutturdu. 87'de Moritz kazandırdığı penaltıyı gole çevirdi: 2-1. Kasımpaşa İnönü'den puanı çıkarmayı hak etmedi. puanı almasına rağmen Beşiktaş, vasat orta sahasıyla Wolfsburg maçı öncesi taraftarına güven vermedi. NİHAT NİHAYET Beşiktaş'ın dün gece ilk golünü kaydeden Nihat Kahveci, siyah-beyazlı forma ile tam 2892 gün sonra golle tanıştı. Tecrübeli futbolcu, en son İspanya'ya transfer olmadan önce 16 Kasım 2001'de Beşiktaş'ın Antalya'da 4-1 kazandığı maçta gol kaydetmişti. Nihat ayrıca 488 gün sonra resmi bir maçta gol atmayı başardı. Son gollerini Euro-2008'de Çek Cumhuriyeti'ne kaydeden Nihat, 15 Haziran 2008'den düne kadar Villarreal, Beşiktaş ve Milli Takım'da gol atamamıştı. KASIMPAŞA ŞUTLARDA BEŞİKTAŞ'I KATLADI BJK İnönü Stadı'nda dün gece kazanan takım Beşiktaş olurken, şut istatistiklerinde Kasımpaşa üstündü. Kartal 5'i isabetli sadece şut atabilirken, rakibinde ise bu sayı 9'u isabetli 18 şuttu. Beşiktaş 2-0 önde bitirdiği ilk devrede şut atarken, rakibinin şutu vardı. Kasımpaşa ikinci yarı siyahbeyazlı kaleye 10 şut gönderirken, golü penaltıdan bulabildi.
601852
Inter'den 5'lik şov!
Inter'den 5'lik şov! Serie A'nın 8. haftasında Inter, deplasmanda Genoa'yı 5-0 mağlup etti. Luigi Ferraris Stadı'nda oynanan karşılaşmada Inter'e farklı galibiyeti getiren golleri 7. dakikada Cambiasso, 32. dakikada Balotelli, 45+4. dakikada Stankovic, 66. dakikada Vieira ve 70. dakikada Maicon kaydetti. Ev sahibi ekipta Scarpi, 45. dakikada kırmızı kart görerek takımını 10 kişi bıraktı. Bu sonuçla lider Inter, 19 puana yükseldi. Genoa ise 13 puanda kaldı.
601959
Terim Madrid yolunda!
Terim Madrid yolunda! Fatih Terim'in yeni takımı büyük ihtimalle, İspanyollar'ın dünyaca ünlü kulübü Atletico Madrid olacak. (A) Milli Futbol Takımı ile 2010 Dünya Kupası vizesi alamayan Fatih Terim, istifasını vermiş ve bu istifası Futbol Federasyonu tarafından kabul edilmişti. Fatih Terim, Ermenistan maçından sonra yaptığı açıklamada, yurt dışından bir takımı çalıştırmak istediğini açıklamıştı. Atletico Madrid'in Fatih Terim ile ilgilendiği daha önce kamuoyuna yansımıştı. Bu gelişmelerden sonra İspanyol kulübü ile Terim arasında bazı görüşmelerin olduğu ve tarafların büyük oranda anlaştığı belirtilmişti. İspanya Ligi'ne iyi bir başlangıç yapamayan ve Şampiyonlar Ligi'nde de maçta puan toplayabilen Atletico Madrid'de teknik direktör Abel Resino'nun görevine son verileceği ve Madrid ekibinin teknik direktörlük koltuğuna büyük oranda Fatih Terim'in oturacağı öğrenildi. Fatih Terim'in Atletico Madrid'in bu akşamki maçını tribünden izlemeyi planladığı ancak uçak sıkıntı nedeniyle İspanya'ya gidemediği ifade edildi. Terim'in hafta içinde Madrid'e giderek, Atletico Madrid yöneticileriyle görüşeceği bildirildi Fatih Terim, daha önce İtalya'da Fiorentina ve Milan takımlarını çalıştırmıştı.
601383
Avrasya Maratonu'nda 1.'lik Etiyopyalıların
Sultanahmet Meydanı'nda sona eren yarışta Roba 2.12.14'lük derecesiyle ilk sırayı alırken, ikinciliği 2.12.54'lük derecesiyle Katarlı Faisal Bader Shebto, üçüncü sırayı ise 2.13.32 ile Kenyalı Joseph Kahugu elde etti. Bayanlarda ise Etiyopyalı Bizunesh Urgesa 2.32.45'lik derecesiyle ilk sırayı alırken, ikinciliği 2.34.54'lük derecesiyle aynı ülkeden Ashu Kasim, üçüncü sırayı ise 2.37.04 ile Rus Svetlana Semova elde etti. 31. Kıtalararası İstanbul Avrasya Maratonu'nda Türk sporcuların tasnifi yapıldı. Maratonda genel klasmanda 11. olan Bekir Karayel, 2:23:17 ile en iyi dereceye sahip Türk sporcu oldu. Genel klasmanda 12. olan Abdil Ceylan, 2:24:08 ile Türk sporcular klasmanında 2. olurken, yarışı 14. sırada tamamlayan Mehmet Çağlayan ise 2:26:57 ile üçüncü sırayı elde etti. Bayanlarda ise genel klasmanda 5. olan Bahar Doğan, 2:38:54 ile Türk sporcular içinde ilk sırayı alırken, yarışı 9. sırada tamamlayan Lütfiye Kaya 2:50:57 ile 2'nci, yarışı 10. tamamlayan Nilay Esen ise 2:54:51 ile Türk sporcular arasında 3. sırayı aldı. Boğaziçi Köprüsü Anadolu yakası ayağının 800 metre üst bölümünden başlayan ve Sultanahmet Meydanı'nda sona erecek olan maraton ile 15 kilometrelik koşunun startını Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak verdi. Organizasyon nedeniyle sabah saat 08.30'dan itibaren, yarış güzergahı trafiğe kapatıldı.
601814
Bakan'dan, Ergenekon- HSYK göndermesi: Yeter ki, hakimlerle sanıklar görüşmesin
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, gazetelerin yargı muhabirleriyle biraraya geldiği kahvaltıda gündeme ilişkin soruları cevapladı. Ergenekon davasına bakan hakim ve savcılar ile Ergenekon soruşturmasında görev alan polislerin iftar yemeğinde buluşmasının etik olup olmadığı sorulan Ergin, "Polisin verdiği yemekte hakim ve savcıların bir araya gelmesi çok olağandışı bir durum değil. Gün içinde hakim-savcı ve kolluk birlikte zaten çalışma yürütüyorlar. Yani kuralları zorlayan bir durum değil. Burada asıl önemli olan yargılamayı yapanlar ile yargılananların bu tür organizasyonlarda bir araya gelmemesi" diye konuştu. Bazı Ergenekon sanıkları ile HSYK üyeleri ve Ergenekon sanıklarının temyiz rdavasına bakacak olan bazı Yargıtay üyelerinin birlikte fotoğrafları kamuoyuna yansımıştı Abdullah Öcalan'ın tutulduğu İmralı Özel Güvenlikli Cezaevi'ne yeni mahkumların alınmasına imkan sağlayacak inşaat çalışmasında geçici kabul yaptıklarını belirten Adalet Bakanı Ergin, "Yasal prosedürün tamamlanmasını bekliyoruz" dedi. Fiziki mekan çalışmalarının sürdüğünü belirten Ergin; ranza, yatak gibi eksikliklerle birlikte sürdürülen çalışmaların "bir hafta-10 gün" içinde tamamlanacağını kaydetti. Ergin, yeni mahkumların İmralı'ya alınmasının "fazla uzak olmayan bir tarihte" gerçekleşeceğini belirterek, "eli kulağındadır" dedi. İmralı'ya nakil isteyen bazı mahkumların olduğu hatırlatılınca Bakan Ergin "Yeni nakiller taleple yapılacak bir konu değildir. Gitmek isteyenlerin bu anlamda bir önceliği olamaz" dedi. Çocuk suçlulara özel cezaevleri yapılacak Adalet Bakanı Sadullah Ergin, taş atan çocuklara ağır cezalar verilmesiyle gündeme gelen Terörle Mücadele Kanunu'nda değişiklikler yaparak, çocuklara ağır cezalar öngören düzenlemeleri kaldıracaklarını söyledi. Çocuk suçlular için 2010 yılında İstanbul, Erzurum, Diyarbakır ve Ankara'da "Çocuk Eğitimevi" inşaa edeceklerini kaydeden Ergin, ayrıca adet çocuk cezaevi oluşturacaklarını da dile getirdi. bin personel alınacak Bakan Ergin, Kasım ayında bin personel alınacağını kaydetti.
600899
Balon şöhret
Balon şöhret ABD'yi ayağa kaldıran olayın aslı belli oldu. Balonla havalandığı söyleyen ancak evin çatısından çıkan çocuğun, bu oyunu 'şov' için yaptığı anlaşıldı COLORADO ABD'yi ayağa kaldıran ve dünya basınının da büyük ilgi gösterdiği olayın aslı belli oldu. Colorado eyaletinde, babasına ait helyum dolu balonla havalandığı söylenen Falcon Heene (6), evlerinin çatı katında bulunmuştu. Ancak gerçek, Falcon'ın ailesi ile yapılan röportaj sırasında ortaya çıktı. CNN'in röportajı sırasında baba Richard, Falcon'a “Neden seslenirken olduğun yerden çıkmadın” diye sorunca, çocuk “Siz dediniz ya! Bunu şov için yaptık” yanıtını verdi. Baba, "Çocuğunuz ne demek istiyor" sorusunu ise “Bir şeyler ima etmeye çalışmayın" diyerek geçiştirdi.
601410
Ceylan için Beyoğlu'nda eylem
Ceylan için Beyoğlu'nda eylem Beyoğlu'nda bir grup, Diyarbakır'ın Lice ilçesinde patlama sonucu hayatını kaybeden Ceylan Önkol'un ölümünden sorumlu olanların ortaya çıkarılması için eylem yaptı. Taksim Meydanı'nda toplanan eylemciler, Önkol'un ölümünün ardında ciddi bir soruşturma yapılmadığını ileri sürdü. Grup, İstiklal Caddesi'nden ellerindeki meşale, döviz ve pankartlarla, sloganlar eşliğinde Galatasaray Lisesi önüne kadar yürüdü. Burada grup adına yapılan açıklamada, Önkol'un, ölümüyle ilgili sorumluların ortaya çıkartılarak cezalandırılması istendi. Grup, basın açıklamasının ardından olaysız dağıldı.
600858
Türkiye’nin her yeri, İstinye Park değil...
Bülent Buda GörüşTürkiye’nin her yeri, İstinye Park değil... Sizce, Futbol Federasyonu’nun bütçesi, ’ın devlet bütçesine göre ne durumdadır? ‘in kazandığı para, Ermenistan kabinesinin aldığını ikiye katlar mı? Ülkesini soyarak seven bazılarına sevimsiz gelir bu lüzumsuz sol meraklar... Neydi Halil‘in golünden sonra yedek kulübesinin önündeki sarmaş-dolaş sevgi yumağı! Terim’in, kendini onca zorlamasına karşın, akıtamadığı gözyaşları! Hocalarının son maçını galibiyetle taçlandıran aslanlar! Ortada düpedüz kocaman bir fiyasko, rezalet, yetersizlik çığlık atarken, olan-biteni ‘özveri’ olarak yutturmaya çalışanlara, kahramanlara özgü uğurlama... kızıyor Fatih Terim’in aldığı parayı konuşanlara... Toz kaldırmadan da bir güzel fırçalıyor. ’un (!) aldığı para, Bosna-Hersek Teknik Direktörü’nün aldığıyla değil, eşitleriyle karşılaştırılmalıymış. Sözgelimi Wenger, Lucesku, Hiddink, Ancelotti vb... Demirkol’un hem kalemi hem de bilgisi güçlü. Yalnız, yaptığı karşılaştırmayı bir daha gözden geçirse iyi olacak. Bir kere Terim’e eşit diye nitelendirdikleri, futbolun tavan yaptığı ülkelerde yıllardır yalpalamadan, soluksuz, işlevlerini yapıyorlar. Fatih Terim, bir kez çıktığı yurtdışında, ’da, kaç sezon kaldı? Sözü edilecek, anılacak ne yaptı? İkincisi, Terim, bu parayı zengin ülkelerde kazanırsa kimsenin gıkı çıkmaz. Terim, bu parayı; cüzdanıyla vicdanı arasına sıkışmış hukukçuların, yüzlercesi işsiz mimar-mühendis-ekonomistin, ikinci işinde gece yarılarına kadar çalışan öğretmenlerin, siyasetin cenderesinde yok edilen ilim insanlarının, ay sonuna ulaşamayan emeklinin, asgari ücretle altı çocuk doyuran, okutan, giydiren, barındıran işçinin bulunduğu, yaşlıları tukaka edilmiş bu ülkede kazanıyor. Bu ülkede binlerce teknik adam işsiz, binlerce asgari ücretle, berbat fiziki koşullarda spor yapmaya çalışıyor. ’un her yeri, Ulus, Bebek, değil... ’ninse hiç değil... Bu ülke futbolunda, milli takımın dünya kupalarına katılmasından önce yapılacak çok daha önemli, değerli işler var. Cipleri vererek, dolarları sayarak, birkaç yüzeysel başarıyla imparatorlar yaratarak günü geçirebilirsiniz. Ama geleceği yok edersiniz. Bugüne kadar yapılan da odur. Milyonlarca dolara rağmen yazık, silbaştan... Hala şov yapıyorlar, dalga geçiyorlar, bu gariban ülkenin insanlarıyla...
601066
Arşivinizde olması gereken filmler
Arşivinizde olması gereken filmler İngiliz Daily Telegraph gazetesi, evlerdeki film arşivlerinde olması gereken 110 DVD’nin listesini yayımladı. Gazete, bu filmlerin bazılarının önemli yönetmen ve aktörlerin eseri olması bakımından, bazılarının uzun zamandır “unutulmuş olan bir mücevher” olması sebebiyle, bazılarının da tekrar tekrar izlenmesi gereken filmler oldukları için listeye alındığını belirtti. Listedeki kategoriler ve bu kategorilerdeki filmlerden bazıları şöyle: ÇOCUK FİLMLERİ: “ET”, “Oyuncak Hikayesi”, “Narnia Günlükleri” SAVAŞ FİLMLERİ: “Er Ryan’ı Kurtarmak”, “Kıyamet (Redux)”, “Kara Şahin Düştü”; KORKU FİLMLERİ: “Son Durak”, “Çığlık”, “Omen” BİLİM KURGU: “Yaratık”, “Robocop”, “Varoluş” DRAM “, New York” “Bir Yıldız Doğuyor” “Somme Savaşı” AKSİYON Kalesi” “Majestelerinin Gizli Servisinde” “Kaplan ve Ejderha” “Oz Büyücüsü” “Batı Yakasının Hikayesi” “Kırmızı Değirmen” (özel edisyon) ANİMASYON “Beşir’le Vals” “Persepolis” “Noel Gecesi Kabusu” KOMEDİ “Monthy Python” Koleksiyonu “Borat”
601294
Sıkıntılı tablo
Turkcell Süper Lig'in 9. hafta maçında karşı karşıya gelen Beşiktaş ile Kasımpaşa maçını evsahibi Beşiktaş, Nihat Kahveci ve Bobo'nun golleriyle kazandı. Kasımpaşa'nın tek golünü Moritz penaltıdan kaydederken, Siyah beyazlı ekipte Fabian Ernst ve Ferrari kırmızı kart görerek oyun dışı kaldılar. ALİ GÜLTİKEN: Kolay rakip, zor maç (SABAH) Hedefi olan takımlar özellikle Kasımpaşa gibi rakiplere karşı oynarken sıkıntı yaşarlar. Genel endişe oyuncuların bu tür rakipleri yeteri kadar ciddiye almadan oynama düşüncesidir. Toraman'ın Moritz ile adam adama oynayıp bu görevinin dışında orta alanda etkinliğinin olmaması, Ernst'in biraz daha öne çıkıp bu bölgeyi rakibin daha rahat kullanmasına imkan vermeleri buna sebep oldu. Fakat gelen ikinci gol, Beşiktaş'ın tam yapmak istediklerinin güzel bir örneğiydi. Çabuk çıktı, çabuk oynadı ve çok da güzel bir gol attı. Çok farklı kazanabileceğiniz bir maç son dakika içerisinde ızdırap yaşanan bir süreç haline geldi. Bu maç öyle veya böyle bir şekilde bitti. Kazanmak, Nihat ve Bobo'nun gol atması, puan almak, bugün için güzel. Ama bu dağınıklık, takımın genel görüntüsü, hele hele güvensizlik gelecek için hiç de iyi değil. ÖMER ÜRÜNDÜL: İlginç bir maç! (SABAH) Dün gece İnönü Stadı'nda futbolun olmadığı ama 90 dakika içinde hatalar zincirinde birbirinden ilginç görüntülerin sergilendiği bir maç izledik. Mustafa Denizli sahaya sürdüğü takım tertibinde yine alışılmış yanlış sürprizlerden bir tanesini yaptı. Dün de ileride sırtı karşı kaleye dönük oynamasını bilecek bir forvet tipi yoktu. İbrahim Toraman'ın oyunu yönlendirme özelliği yoktu. Ayrıca top rakipteyken Nihat, Bobo, Yusuf ve Tabata hiç savunma yapmıyorlardı. Sezon başından beri takımın en istikrarlı üç oyuncusu da Eskişehirspor deplasmanında cezalı duruma düştü. Hakem Hüseyin Göçek, maçtaki kartlarında, penaltı kararında ve Ferrari'yi ihracında doğru kararlar verdi. Ama Kasımpaşa lehine iki önemli avantajı kesmesi, kalitesine hiç yakışmadı. HAŞMET BABAOĞLU: Sıkıntılı tablo (FOTOMAÇ) Dün akşam İnönü tribünlerinin havası yoktu, yer yer boşluklar dikkati çekiyordu. Anlaşılıyor ki, Denizlispor galibiyeti ve milli maç arası Beşiktaş taraftarının toparlanmasına yetmemiş. Beşiktaş lig başından beri belki ilk defa bu kadar tutarlı bir 11'le çıktı sahaya. Bobo'nun solda değil santrforda oynaması doğruydu. Nihat'ın sık sık Bobo'nun yanına girmesi, İspanya'da alıştığı ve burada başından beri arayıp da bulamadığı şeydi. Önce Yusuf, sonra Serdar'ın sol kanatta olması doğruydu. TURGAY DEMİR: Üç kurban, üç puan! (FOTOMAÇ) Beşiktaş, Kasımpaşa önünde futbol adına ortaya bir şey koymadı ve üç kurban verip üç puan alırken ecel terleri döktü... Açıkçası siyah-beyazlı takım berabere kaldığı ya da mağlup olduğu maçlarda bundan çok daha iyi oynamıştı... Ligin dibindeki Kasımpaşa maçın büyük bölümünde topa daha çok sahip oldu, önde bastı, Beşiktaş'a alan bırakmadı. Normal şartlarda tüm bunları Beşiktaş yapmalıydı... Yapamadılar... Önde basıp alan daraltan, çok adamla hücuma çıkan Kasımpaşa, Beşiktaş'ı resmen hırpaladı. Mustafa hoca, Tabata ve Yusuf'un yerine Uğur-Serdar ikilisini alıp ortada denge kurmayı hedefledi ama bu da çok fazla bir şeyi değiştirmedi. Her şey bir yana şu rahat maçta Sivok (Sarı kart cezalısı), Ernst ve Ferrari'yi kaybeden Beşiktaş ağır bir yara almış oldu. Savunma hattı resmen çöktü diyebiliriz... Şu gecenin üç puan dışında tek kazancı Nihat'ın gol atıp moral bulmasıdır. GÖKHAN DİNÇ: Kıyamet gibi (FOTOMAÇ) Tribünleri dolduran taraftarların sessiz protestosu ile başlayan maçın saha dizilişi beni şaşırttı. Nihat'ı orta sahanın sağında gördük. Milli futbolcu bu kez bize kendini göstermeyi başardı ve şeytanın bacağını kırdı. Hoş geldin Nihat! Maçın 8. dakikasında ortaya çıkan Nihat'ın gol sevinci görülmeye değerdi. Ancak ne var ki Beşiktaş golden sonra tam bir abluka altına alındı Kasımpaşa tarafından. İki gol arasında oynanan 29 dakika boyunca maç, siyah beyazlı takımın yarı sahasında geçti. Bunda tabii ki Mustafa hocanın Yusuf'u sol çizgiye çekmesinin de katkısı büyüktü. Gelelim kongre rüzgarlarının estiği tribünlere. Biz Türk insanı olarak nedense tepki ve sevinci bir arada nasıl yaşayacağımızı bilmiyoruz. Taraftar, takımı golü attıktan hemen sonra, insanlara yeter dedirtecek "Yıldırım Demirören yeter tezahüratını yaptı.
601534
Asırlık nineler doktor yüzü görmemiş
nineler doktor yüzü görmemiş ’ın Boğazlıyan ilçesinde yaşayan iki nineden birisi sadece kez, diğeri ise yaşamı boyunca hiç doktora gitmediğini söyledi. Boğazlıyan ilçesinin Devecipınar beldesinde oğlu Adem Özbek’in yanında kalan 104 yaşındaki Emine Özbek, yaşamı boyunca sadece bir kez kışın düşmesi sonucu bacağındaki kırık nedeniyle hastaneye gittiğini belirtti. Karakoç köyünde torunu Derviş Tunçyürekli’nin yanında kalan ve nüfus kayıtlarına göre 96 yaşında görünmesine karşın, 110 yaşında olduğunu ileri süren Aniş Tunçyürek ise hayatı boyunca hiç doktora gitmediğini söyledi. Uzun yaşamanın sırrını, doğal gıdalarla dengeli beslenip, çok iyi dinlenmeye borçlu olduklarını ifade eden asırlık nineler sabahları erken kalktıklarını, "bugünün işini yarına bırakmadıklarını" erken yattıklarını belirtti. İyi beslenmenin önemine de işaret eden nineler, bol yoğurt, bal, pekmez ve kaymağı sofrandan eksik etmediklerini anlattı. Nineler ayrıca, kendi işlerini kendilerinin yapabildiğini, kimseye yük olmak istemediklerini sözlerine ekledi.
600945
Aile kitaplığı
Aile kitaplığı Yeni Çocuklara Anne Baba Olmak Bhagwan Shree Rajneesh Mini Osho Kitapları Serisinden yeni çağın çocuklarına nasıl davranılması gerektiğini anlatan bir OSHO kitabı. “Çocukların koşullandırılması gerekmez, onlara herhangi bir yönlendirme yapılması gerekmez. Onlara kendileri olmak için yardım edilmesi gerekir, onlara destek olunması, onların desteklenmesi, güçlendirilmesi gerekir. Eğer yeni çocuğun kendi benzersizliğine kavuşmasına yardımcı olabilirsen tüm insanlığa muazzam bir yardımda bulunmuş olursun. Yeni bir şafağın, yeni bir gün doğumunun habercisi olursun... Gerçek bir baba, gerçek bir anne, gerçek ebeveynler çocuk için bir lütuftur. Yeni Çocuklara Anne Baba Olmak Bhagwan Shree Rajneesh Mini Osho Kitapları Serisinden yeni çağın çocuklarına nasıl davranılması gerektiğini anlatan bir OSHO kitabı. “Çocukların koşullandırılması gerekmez, onlara herhangi bir yönlendirme yapılması gerekmez. Onlara kendileri olmak için yardım edilmesi gerekir, onlara destek olunması, onların desteklenmesi, güçlendirilmesi gerekir. Eğer yeni çocuğun kendi benzersizliğine kavuşmasına yardımcı olabilirsen tüm insanlığa muazzam bir yardımda bulunmuş olursun. Yeni bir şafağın, yeni bir gün doğumunun habercisi olursun... Gerçek bir baba, gerçek bir anne, gerçek ebeveynler çocuk için bir lütuftur. Hamilelik ve Annelik Ayşe K. Kozansoy YOLCULUK YAYINEVİ Ayşe K. Kozansoy, hamilelik süreci ve sonrasını keyifli ve akıcı bir üslupla anlatırken; son derece net, işe yarar bilgilerle anne adaylarına güzel bir yol haritası sunuyor. Verdiği bilgilerin güvenilir olmasını ise kendi alanlarında birer uzman olan dört bilim insanıyla sağlıyor; Kadın-Doğum alanında Jinekolog Op. Dr. Faiz Sucuoğlu, Psikiyatri dalında Uzman Dr. Abidin Akbirgün, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları alanında Dr. İlkan Hepgüler, Beslenme ve Diyet alanında ise Hidayet Ağören uzmanlıklarıyla kitaba katkıda bulunuyorlar. Becerikli Ellerim Jane Bull TİMAŞ YAYINLARI Çok kolay malzemeler yardımıyla çocuklarıyla eğlenip, eğlenirken de el becerilerini geliştirerek neşeli elişi etkinlikler yapmak isteyenler için hazırlanmış bu kitap. Becerikli Ellerim bilhassa kız çocuklarına yönelik cicili bicili bir elişi kitabı. Örgü, nakış ve dikiş teknikleri konusunda basit ve eğlenceli etkinlikler içeren kitap meraklı çocukların yaratıcılıklarını geliştirecek. Kitabın ilk sayfalarında kendi dikiş nakış kutularını yapacaklar, sonra sırayla nakış, dikiş ve örgü üzerine farklı etkinlikler yapacaklar. Kendi tişörtlerini, kıyafetlerini nakışla süsleyecekler, goblen veya etamin nakışıyla hoş tablolar, hediyelikler yapacaklar, kendi bez bebeklerini dikecekler, ona kıyafetler giydirecekler ve yaptıkları lavanta keseleriyle gardroplarının havasını tazeleyecekler.
600839
Aşıdan virüs kapmak söz konusu değil
Metin Münir Domuz gribi gerçekleri Aşıdan virüs kapmak söz konusu değil ?Sağlık?Bakanlığı’nın internet sitesinden aldığım bilgilere göre, aşıda virüsü ölü olduğu için ondan kapmak mümkün değil. Ayrıca domuz gribi aşısı olmanın, normal grip aşısı olmaktan daha fazla riski de yok Domuz gribi aşısı yeni olduğu, uzun vadeli klinik denemelerden geçmediği ve hakkında birçok asılsız dedikodu yayıldığı için halkın aklında birçok soru işareti var. Bu konuda ABD Amerikan vatandaşlarına şu bilgiyi veriyor: Aşı, herhangi başka bir ilaçta olduğu gibi, şiddetli alerji gibi ciddi sorunlar yaratabilir. Ancak herhangi bir aşının ciddi zarar verme veya ölüme neden olma olasılığı olağanüstü küçüktür. Aşıda kullanılan domuz gribi virüsü ölü olduğu için ondan grip kapmanız mümkün değildir. Domuz gribi aşısının riski ile normal grip aşısı olmanın riskleri birbirine benzer: Aşının doğurabileceği hafif sorunlar - Ağrı, kızarma, iğnenin girdiği yerde kabarma Bayılma (özellikle yetişkinlerde) Baş ağrısı Adale ağrısı Mide bulantısı Yüksek ateş Aşının doğurabileceği şiddetli sorunlar Aşılarda ölüm tehlikesi yaratan alerjik tepkiler ender görülür. 1976’da, daha önce domuz gribine benzer bir hastalık için geliştirilmiş aşı ile Guillain Barre Sendromu olarak bilinen bir tür arasında bağlantı kuruldu. Ancak günden bu yana nezle aşıları ile bu hastalık arasında açık bir bağlantı bulunamadı. Vücudum aşıya şiddetli bir tepki verirse ne yapmalıyım? Dikkat etmeniz gereken tepkiler şunlardır: Olağan olmayan tepkiler. Örneğin yüksek ateş veya davranış değişikliği. Şiddetli alerjik tepkiler şunlardan anlaşılabilir: Nefes almakta zorlanma, boğuk seslilik, ıslık gibi solunum sesi, kurdeşen, renk solukluğu, mecalsizlik, hızlı kalp atışı, baş dönmesi. Tekrarlayayım. Yukarıdaki bilgilerin tamamını ABD Sağlık Bakanlığı’nın internet sitesinden aldım. Bizim Sağlık Bakanlığı’nın internet sitesinden size aktarmak isterdim ama maalesef. Bu bilgiler orada yok. Domuz gribi en çok kimler için tehlikelidir? Hastalığın risk profili tamamlanmış değil ama eldeki bilgiler aşağıdakilerin en çok risk içinde olduklarını gösteriyor. Son üç yıldan bu yana astım tedavisi görenler Hamile kadınlar - 65 yaş ve üstü 5 yaş ve altı çocuklar Kronik akciğer hastaları Kronik kalp hastaları Kronik böbrek hastaları Kronik hastaları Kronik asabiye hastaları gibi hastalıklardan sistemi zayıflamış olanlar Şeker hastaları Doktorlar da aşı için gönüllü Prof. Dr. Volkan Korten (Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Marmara Üniversitesi) Domuz gribi aşısını tavsiye ediyor musunuz? Tabii ki ediyoruz. Bu konuda çok yanlış bilgilendirme var. Aşının koruması dolayısıyla ölmeyeceklerin sayısı yan etkisinden zarar göreceklerden daha çok. Gebelerde çok kötü seyrettiğini biliyoruz. Öldürebiliyor. Küçük çocuklara ve onlara bakım hizmeti verenlere de aşı yapılması gerekiyor. Siz aşı olacak mısınız? Normal grip aşımı oldum, domuz gribi aşısı gelince onu da olacağım. Aşının yan etkilerinden korkmalı mı? Aşı aleyhine yapılan kampanyalar yanlış, uyanık olmak durumundayız ama ben bu aşının normal grip aşılarından daha fazla yan etki doğuracağına inanmıyorum. Herkes olacak diye bir şey de yok. Otuzlarında, kırklarında olanların ve sağlığı yerinde ise yapmaları şart değil. Prof. Dr. Erdal Akalın (İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Başkanı) Hastalarınıza aşı olmayı tavsiye edecek misiniz? Tabii önereceğiz. sağlık örgütünün öncelik sıralamasına göre yapılması şart. Siz olacak mısınız? Tabii. Ben mevsimsel grip aşımı yaptırdım bile. Oğlum ’da yaşıyor, ona da önerdim.
600998
Özel sektörün dış borcu azaldı
Özel sektörün dış borcu azaldı ANKARA (A.A) Özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu, 2009 yılının ilk yedi ayında, 2008 yılı sonuna göre yaklaşık yüzde oranında gerileyerek 133 milyar 574 milyon dolara indi. 2008 yılı sonu itibarıyla özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu 140 milyar 567 milyon dolar, Haziran ayında ise 133 milyar 916 milyon dolar idi. Merkez Bankası'nın verilerine göre, 133 milyar 574 milyon dolarlık tutarın 37 milyar 93 milyon doları finansal, 96 milyar 481 milyon doları ise finansal olmayan uzun vadeli kredi borçlarından oluştu.
600953
Felsefe okulu açılıyor!
Felsefe okulu açılıyor! Bahçeşehir Üniversitesi'nde 'Felsefeyi Yeryüzüne İndirmek" sloganıyla gelenekselleşen ve Türkiye felsefe dünyasında kendine önemli bir yer edinen Felsefe Okulu'nun üçüncüsü 31 Ekim'de kapılarını açıyor. Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyeleri Doç. Dr. Kaan H. Ökten ile Doç. Dr. Örsan K. Öymen'in yönetiminde ve Bahçeşehir Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi BÜSEM'in organizasyonunda gerçekleşen Felsefe Okulu'nun üçüncüsü Prof. Dr. Ahmet İnam, Nilüfer Narlı gibi bir çok önemli isim var.
601654
Her kadının gönül kapısını açacak bir formül vardır
Her kadının gönül kapısını açacak bir formül vardır ALİ MURAT GÜVEN AŞKIN (500) GÜNÜ (500) Days of Summer Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, ABD yapımı Türü ve Süresi: Romantik drama 95 dakika Gösterim Dili: Orijinal seslendirmesi İngilizce olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmuştur. Yönetmen: Marc Webb Senaristler: Scott Neustadter, Michael H. Weber Görüntü Yönetmeni: Eric Steelberg Özgün Müzik Bestecileri: Mychael Danna, Rob Simonsen Kurgucu: Alan Edward Bell Sanat Yönetimi Ekibi: Laura Fox (Yapım Tasarımcısı), Charles Varga (Sanat Yönetmeni), Jennifer Lukehart (Set Dekoratörü), Hope Hanafin (Kostüm Tasarımcısı), Jorjee Douglas, Jamie Leigh DeVilla (Makyaj Ekibi), Daniel Curet, Aaron Light (Saç Tasarım Ekibi) Oyuncular: Joseph Gordon-Levitt (Tom Hansen), Zooey Deschanel (Summer Finn), Geoffrey Arend (Mckenzie), Chloe Moretz (Rachel Hansen), Matthew Gray Gubler (Paul), Clark Gregg (Vance), Patricia Belcher (Millie), Rachel Boston (Alison) İthalatçı Şirket: Tiglon Film Dağıtıcı Şirket: Tiglon Film İçerik Uyarıları: Şiddet sahneleri yok. Bir kaç yerde cinsel içerikli argo konuşmalar ve sıklıkla alkol kullanımı var. Yine bir kaç bölümünde de yüzeysel boyutta cinsellik/çıplaklık (kısa süreli bir-iki öpüşme, hafifçe görünen kalçalar, evde DVD'den içeriği tam belli olmayan erotik film izleme v.b.) barındırdığından dolayı, 15 yaşından küçükler için uygun bir film değildir. Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: Yıldız Puanı: Tom Hansen, gençliği, güzelliği ve özgüveniyle tıpkı kendisi gibi bir çok erkeğin de hemencecik dikkatini çeken Summer Finn'e ilk görüşte sırılsıklam âşık olmuştur. Ancak, bu aşka karşılık almak hiç de kolay değildir; çünkü delişmen Summer hayatta henüz aşk diye birşeyin varlığına bile inanmamaktadır. Öte yandan, hayatının bundan sonraki bölümünü birlikte geçirmek istediği kadını nihayet bulduğuna inanan Tom da öyle kolayca pes edecek bir tip değildir. Adamımız ne yapıp eder ve uzun bir mücadelenin sonunda Summer'ın duygusal geçişlere kapalı kalbini fethetmeyi başarır. İki baş kahramanı arasındaki aşk ilişkisinin doğuşu ve gelişimini 500 ayrı güne bölerek, günleri rasgele parçalar şeklinde beyazperdeye yansıtan ilginç bir romantik drama… Sözgelimi, filmi açan sahne öykünün başlangıcına değil, ta 488'inci gününe ait… Bu yönüyle de kendi türünün sıradışı örneklerinden biri olarak sivriliyor. Şablonları üç aşağı beş yukarı belli olan romantik komedi ya da drama kategorisinde Marc Webb'in giriştiği bu aykırı denemeyi merak eden iflah olmaz romantikler belli bir ilgiyle izleyebilir.
601999
Dere yatağındaki yıkımı protesto etmek için TEM'i kapattılar
Dere yataklarındaki yapıların yıkılmasını protesto eden yaklaşık 70 kişilik grup, akşam saat 19.00 sıralarında TEM Otoyolu İstanbul istikametini Mecidiye Mahallesi Uzundere mevkiinde trafiğe kapattı. Yola barikat kuran eylemciler, "Barınma hakkımız engellenemez" şeklinde slogan attı. Eylem nedeniyle yolda kilometrelerce trafik oluştu. Bu arada, barikatı ateşe veren eylemcilerle sürücüler arasında tartışma çıktı. Dakikalarca trafikte bekleyen sürücüler, eylemcilere tepki gösterdi. Protestocu grup, barikatı aşıp geçen bir otomobile tekme ve taşlarla saldırdı. Otomobil sürücüsü, öfkeli kalabalığın arasından hızla uzaklaştı. Yaklaşık 40 dakika TEM Otoyolu'nu trafiğe kapatan eylemciler olay yerinden ayrıldı. Öte yandan, eylemden sonra olay yerine otobüs dolusu Çevik Kuvvet ve panzer geldi. Koşarak otoyola gelen polis, eylemcilerin bulunmadığı yolda önlem aldı. İtfaiye ekipleri de eylemciler ayrılırken olay yerine geldi.
601417
BEYAZPERDE VE ÖTESİ Çürüdüklerinin farkında olmayanlara çürüdüklerini gösteren adam: Michael Francis Moore
BEYAZPERDE VE ÖTESİ Çürüdüklerinin farkında olmayanlara çürüdüklerini gösteren adam: Michael Francis Moore Belgesel sinemanın yalnızca 'caretta carettaların yumurtalarını sahile bırakmasını görüntülemek' olmadığını bütün dünyaya öğreten, her biri sağlam birer şamar kıvamındaki belge-filmleriyle, sinemanın iyiliğe ve doğruluğa hizmet eden cephesinin çağımızdaki en saygıdeğer temsilcilerinden biri o… Amerikan toplumunun yitik vicdanını temsil eden bu şişman, muzip, gösterişsiz ve zaman zaman da öfkeli adam, para babalarının ve onların güdümündeki büyük medya kuruluşlarının aleyhinde kopardıkları sayısız yaygaraya rağmen, yıllardır hak bildiği yolda emin adımlarla ilerliyor. ALİ MURAT GÜVEN 23 Nisan 1954'de, Michigan eyaletinin Flint kentinde, İrlanda kökenli Katolik bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğup büyüdüğü yöre, ömürleri boyunca “Amerikan rüyası”nı görme fırsatını yakalayamamış ezik (ve ağırlıklı olarak da siyah) insanların yaşadığı, henüz hastanesi bile bulunmayan kopkoyu bir yoksulluk diyarıydı. Ki günümüzde, ABD'nin onca gelişmişliğine karşın yine de çok farklı bir durumda değil… Çevresini kuşatan bütün olumsuz koşullara rağmen üniversiteye gitmeyi başardı Michael Francis Moore… Michigan Üniversitesi'nde gazetecilik eğitimi aldı ve öğrenciliği sırasında da “Michigan Times” adlı okul gazetesinde çalıştı. Üniversiteyi bitirdikten sonraki ilk profesyonel işi ise “Mother Jones” adlı dergide elde ettiği editörlük-köşe yazarlığı görevi olacaktı. Moore'un Amerikan demokratik sol hareketinin bu saygın yayın organındaki kısa süreli çalışma hayatı ve dönemde yazdığı eleştirel yazılar, sonraki yıllarda tutturacağı politik yolun da bir anlamda habercisiydi aslında… Onun kaderi, ülke içinden ve dışından milyonlarcasının yere göğe sığdıramadığı cilalı bir sistemin, adına “Amerikan hayat tarzı” denilen devâsâ yapının temellerinin aslında ne denli çürük olduğunu gözler önüne seren haysiyetli bir gazetecilik yapmaktı. Nitekim, 1980'lerin başlarından itibaren kararlılıkla ilerlediği bu yolda, sonradan dünyanın en etkili belgesel film yapımcılarından birine dönüşecekti. Kafasında kurguladığı “uyandırıcı filmler”i çekebilmek için yıllar yılı gerek yazılı basın, gerekse televizyon sektöründe bir sürü gelip geçici işte çalışarak sabırla para biriktirdi ve 1989 yılında kendi yapım şirketi “Köpek Köpeği Yer Filmcilik”i (Dog Eat Dog Films) kurdu. Hemen ardından da elinde kalan son sermayeyle ilk belgesel filmi “Roger ve Ben”i (Roger&Me) çekmeyi başardı. Amerikan endüstrisinin devlerinden General Motors şirketinin Moore'un doğup büyüdüğü Flint kentindeki Buick otomobil fabrikasını Meksika'ya taşıması nedeniyle yol açtığı ekonomik krizi ve aralarında kendi babasının da bulunduğu 30 bin kişiyi bir günde işinden ederek bölgeyi nasıl umarsızca yoksullaştırdığını anlatan bu politik belgesel, sanatçıya ülke çapındaki ilk ciddi şöhreti getirecekti. Adını GM şirketinin günkü patronu Roger Smith'ten alan filmin sonunda perdeye yansıyan şu açıklama yazısı ise Moore'un sonraki her belgeselinde görmeye alışacağımız alaycı tavrının da ilk işaretlerinden biriydi: “İzlediğiniz bu yapım Michigan-Flint'teki sinema salonlarında gösterilememiştir. Çünkü, anılan kentte faaliyetini sürdürebilen tek bir sinema salonu dahi kalmadı!” İlerleyen yıllarda, onun keskin eleştirilerle bezeli yapımlarını göstermeye cesaret edebilen televizyon kanalları için daha bir çok televizyon programı ve belgesel hazırladı bu iri kıyım, mangal yürekli adam… 1990'lar boyunca ürettiği programlardan en fazla ilgi uyandıranı ise 1999-2000 yılları arasında kablolu kanal Bravo'da yayımlanan “Korkunç Gerçek” (The Awful Truth) olacaktı. Ancak, Moore'un politik ve ekonomik sisteme karşı eleştirilerini kara mizah tadında sıraladığı bu dizi, izleyiciden gördüğü onca rağbete karşın 24 bölüm boyunca ekrana geldikten sonra (aynı programda eleştirilen kişi ve kurumlardan gelen ağır baskılar sonucunda) ansızın yayından kaldırıldı. Ki benzer bir durum Moore'un 1994-95 yılları arasında hazırladığı bir önceki televizyon programı “Televizyon Toplumu”nun da (TV Nation) başına gelmişti. Şöhreti ve eleştirilerinin dozu arttıkça egemen güçler tarafından manevra alanı da daraltılmaya çalışılan bu deli dolu televizyoncu, adını ABD sınırlarının çok ötelerine taşıyan ilk sansasyonel çıkışını ise 2003 yılında çektiği “Benim Cici Silahım” (Bowling Columbine) adlı belgesel ile yapacaktı. Hedef tahtasına oturttuğu “Ulusal Tüfek Cemiyeti” (National Rifle Association) adlı dernekten hareketle ABD'deki “bireysel silahlanma cinneti”ni gözler önüne seren bu tokat gibi film, adını ise 20 Nisan 1999 günü iki öğrencinin arkadaşları ve öğretmenlerine karşı korkunç bir katliama giriştikleri Columbine Lisesi'nden almaktaydı. Colorado-Jefferson County'deki bu eğitim kurumunun iki öğrencisi Eric Harris ve Dylan Klebold, (izledikleri şiddet filmlerinin ve halka silahlanma propagandası yapıp duran NRA gibi faşist karakterli örgütlerin etkisiyle) gün baştan aşağı silahlanmış olarak okula dalmış, 12 öğrenci ve öğretmeni nedensiz yere öldürürken 24 kişiyi de yaralamışlardı. Polis yetkilileri, olay sonrasında, iki gencin okullarında katliam yapmaya başlamadan hemen önce kasabadaki bir salonda neşe içinde bowling oynadıklarını tesbit etmişti ki Moore'un filmine koyduğu özgün ad da (“Columbine Bowlingi”) bu trajik soğukkanlılığa yönelik bir atıftı aslında… Türkiye'de daha ziyade “Benim Cici Silahım” adıyla bilinen yapıt, yöredeki silahlanmış sivillerle gerçekleştirilen kan dondurucu röportajlar ve ABD'yi yeniden “vahşi batı” günlerine döndüren NRA adlı örgüte yönelik sert eleştirileriyle yalnızca ABD'de değil, bütün dünyada izleyicileri esaslı bir biçimde silkeledi. Öyle ki filmin silahlanma karşıtı tavrına Amerikan Sinema Akademisi üyeleri de kayıtsız kalamayacak ve yönetmenini 2002 yılının “En İyi Belgesel Film Oscar'ı”yla ödüllendireceklerdi. İzlendikten sonra insanın ağzında acı bir tat bırakan bu yapıtın hafızalara kazınan en etkileyici bölümlerinden biri de Moore'un NRA'nın uzun yıllar boyunca başkanlığını yapmış “Cumhuriyetçi” aktör Charlton Heston'u villasında -ateşli bir silah sempatizanı görünümünde- ziyaret edip, sonrasında ise onu kişisel silahlanmanın zararları üzerine can sıkıcı sorularıyla adım adım köşeye kıstırdığı, nihayetinde de aynı villadan kovulmasıyla sonuçlanan “olay röportaj”dı. Filmlerinde “Hz. Musa” ve “Ben Hur” gibi dinsel kişilikleri canlandırırken özel hayatında ise eline masum gençlerin kanı bulaşan bu kartlamış Hollywood sağcısının öfkeyle masadan kalkıp gittiği sahne, sonradan Moore'un -binbir hile ve desise ile almayı başardığı- NRA üyelik kartının da iptaline neden olacaktı. ise bunu hiç umursamadığı gibi, kendisine konu hakkında sorular soran gazetecilere, “Evet, NRA'e üye oldum. Çünkü hem Charlton Heston'a ulaşmanın tek yolu buydu, hem de ileride ezkaza derneğin başkanlığına falan yükseltilirsem, uygarlık düşmanı örgütlenmeyi zaten ânında lağvedecektim” şeklinde muzipçe bir cevap veriyordu. Şiddet içeren sinema-televizyon filmleri, aynı türdeki bilgisayar oyunları ve ardından kaçınılmaz bir biçimde gelen silahlanma merakının bir toplumu nasıl zehirlediğini anlatan bu çarpıcı belgeselle elde ettiği yüksek saygınlık, Michael Moore'u insanlığa yararlı mesajlar verme noktasında daha da gaza getirecek ve 2004 yılında da Başkan George W. Bush'u darmadağın ettiği “Fahrenheit 9/11” adlı yapıtıyla ortalığı birbirine katacaktı cesur sanatçı… ABD'yi 11 Eylül 2001 saldırılarına götüren nedenleri ve Irak'ın talan edilme sürecinin ardındaki kirli hesapları şaşırtıcı bilgiler, belgeler ve tanıklar eşliğinde tek tek gözler önüne seren belgesel, aynı yılın Cannes Film Festivali'nde “En İyi Film” ödülünü alırken, onu hazırlayan tombik adamın ödül törende yaptığı konuşmadaki şu cümle de sinemasal hatıralarımıza hiç silinmemecesine kazınıyordu: “İnsanlara çektirdiğin acılar için kendinden utan Bush, bir parça utanma duygun var ise utan!” Adı, Fransız yönetmen François Truffaut'nun 1966 tarihli kült filmi “Fahrenheit 451”e anlamlı bir gönderme içeren “Fahrenheit 9/11”, esinlendiği fütüristik filmde devlet güçlerinin “insanları yanlış yöne sevketmesinler” diye mevcut bütün kitapları anılan sıcaklıkta -451 Fahrenheit derecesi- yakmasından hareketle, 11 Eylül saldırılarının perde arkasındaki gerçeklerin de nasıl sinsice örtbas edildiğine vurgu yapmaktaydı. 2004 yılı ABD başkanlık seçimlerine çok az bir süre kala gösterime giren “Fahrenheit 9/11” gerçi Başkan Bush'u koltuğundan edemedi; ancak ikinci görev dönemine girerken epeyce yıpratmayı da başardı. Öte yandan film, dünya çapında gördüğü olağanüstü ilgiyle, sinema tarihinin gelmiş geçmiş en fazla gişe yapan belgeseli unvanına da sahip oluyordu. Türkiye sinemalarına son olarak 2007 yılında, Amerikan sağlık sistemindeki yozlaşmayı ve yürürlükteki bu insanlık dışı sistemi zorla ayakta tutan büyük sigorta şirketlerinin iğrençliklerini anlatan “Hasta” (Sicko) adlı belgeseliyle konuk oldu Michael Moore… Ki mizah tonu biraz daha yükseltilmiş filmiyle, “zalime laf sokma” noktasında formundan hiç bir şey yitirmediğini de bir kez daha gösterdi bizlere… “Hasta”yla aynı dönemde hazırladığı “Kaptan Mike Amerika'yı dolaşıyor” filmi ise sinemalarda değil, doğrudan doğruya internette gösterime girecekti. Moore'un 2004 seçimleri öncesinde turladığı 60 ayrı kentte, özellikle üniversite kampüslerinde öğrencilerle yaptığı söyleşileri derleyen bu belgesel ise kasvet dolu Bush yıllarından sonra ülkede yavaş yavaş yeniden egemen olmaya başlayan “yeni demokrat uyanış”ı gözler önüne sermekteydi. Sinema ve televizyon alanında ortaya koyduğu entelektüel kalibresi yüksek çalışmalarla zaman içinde “Amerikan toplumunun vicdanı” konumuna yükselen “oyunbozan” sanatçı, şu sıralarda büyük bir merakla beklenen yeni projesi “Kapitalizm: Bir Aşk Öyküsü”nün teknik hazırlıklarıyla uğraşıyor. Ekim 2009'da önce ABD'de gösterime girecek olan bu film, hemen ardından da dünya çapında dağıtıma çıkacak ve -ülkemizdeki bir dışalımcı ona yatırım yapmayı göze alırsa- bizler de vahşi kapitalist sistemi hedef tahtasının tam orta yerine oturtan yeni Moore serüvenine dahil olabileceğiz. Michael Moore'un belgesel sinema alanındaki yetkinliğini onu hiç tanımayanlara anlatırken şu kadarını söylemek yeterli bizce: Eğer ki “Benim Cici Silahım”ı, “Fahrenheit 9/11”i ya da “Hasta”yı henüz görmemişseniz, şimdiye kadar belgesel filmcilik adına da dişe kovuğa gelir hiç bir şey izlememişsiniz demektir. Tabiî, “belgesel”den tek anladığınız Kenya'daki aslanların birbirlerini yeme görüntüleri değilse! Yarın öbür gün internet ortamında Moore'u bir takım şaibeli suçlamalarla yerden yere vuran bir yazı ya da aleyhine seviyesiz yorumlarla dolu bir siteyle karşılaşırsanız, adınız kadar emin olun ki bu tür salvoların ardında kendilerinden başka hiç kimseyi sevmemeyi kesin bir hayat tarzına dönüştürmüş olan kırmızı enseli Amerikan ırkçıları vardır. Dahası, ABD medyasındaki bu tür organize saldırıların büyük bir bölümünün Cumhuriyetçi Parti tarafından finanse edildiğini de önemle hatırlatalım. Hoş zaten, dünya kamuoyu da anılan politik hareketin mensuplarının rakipleriyle faullu güreşmelerine Watergate Skandalı'ndan bu yana oldukça alışkın… Velev ki Moore özel hayatında ve meslekî çalışmalarında irili ufaklı bazı tutarsızlıklar sergilemiş olsun… Pekiyi, bu durum insanlara doğruluk, dürüstlük, barışseverlik ya da adaletin üstünlüğüne inanma gibi kadim değerleri üstüne basa basa hatırlattığı yapıtlarının çapından ne eksiltir? Ziya Paşa'nın dediği gibi “Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz”… Sonuç olarak, kıyasıya eleştirdiği politik, ekonomik ve toplumsal sistemin içinde doğup bugünlere kadar gelmiş bir Amerikan vatandaşı olarak Moore'un hayatında da pekâlâ sevimsiz bazı çapaklar yakalanabilir. Başkalarına vaaz ettiği boyutta “arınmış” bir hayat düzleminde yaşamıyor ve yerden yere vurduğu Amerikan sömürü sisteminin -borsa gibi- en tehlikeli kurumlarından şu ya da bu oranda yararlanıyor olabilir sözgelimi… Ancak o, ait olduğu sistemin imkân tanıdığı en üst düzeyde ilkeli bir gazeteci, televizyoncu ve sinemacı olarak, Allah'ın kendisine bahşettiği meslekî fırsatları yine de insanlık yolunda değerlendirmeyi seçmiş ve bütün filmlerinde de kitleleri iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa, daha âdil bir dünya idealine doğru yönlendirmeye çabalayan biri. Öyle ki Moore'un şimdiye kadar yapımını üstlendiği herhangi bir filmde şiddete, sahtekârlığa, insanın insanı ezmesine dair en küçük bir övücü mesajla karşılaşmamamız bile onu kendi kulvarında ayrıcalıklı kılmaya yetiyor. “Haklı”nın değil “güçlü”nün kazandığı böylesi bir çağda erdem açısından bu noktaya kadar tırmanabilmiş bir sinema anlayışının temsilcisi olmak da az buz şey sayılmamalı doğrusu! Belgesel sinemanın çağımızdaki bu en değerli ve üretken sanatçısını köşemizde saygıyla selamlarken, onunla ilgili önemli bir bilgi notunu da bitiş cümlesi olarak ekleyelim. Time dergisi 2005 yılındaki bir araştırmasında Michael Moore'u “Dünyanın En Etkili 100 İnsanı” arasında gösterirken, Amerikan sinema çevrelerinin itibarlı yayın organı Entertainment Weekly dergisi de 2007 yılındaki geleneksel seçkisinde onu “Hollywood'un En Zeki 50 İnsanı” listesine dahil etmiştir. Michael Moore'un resmî internet sitesi: Wikipedia'da Michael Moore: (Türkçe) (İngilizce) Michael Moore'un film şirketi Dog Eat Dog'un resmî internet sitesi: Önceki yıllarda Yeni Şafak sinema sayfalarında yayımlanan Michael Moore'a ilişkin iki özel haber:
601642
Sırt çantasından PKK parası çıktı
Sırt çantasından PKK parası çıktı ANKARA (ANKA) Terör örgütü PKK'ya yönelik yürütülen operasyonlarda, A-4 patlayıcı madde, silah, mühimmat ve içinde para bulunan sırt çantası ele geçirildi. Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yeralan bilgiye göre, Şırnak'ın Merkez ilçesi dağlık arazi kesiminde, güvenlik güçlerince icra edilen faaliyet sonrası, bir adet Kaleşnikof piyade tüfeği, adet Kaleşnikof piyade tüfeği şarjörü, 150 adet Kaleşnikof piyade tüfeği mermisi, adet el bombası, bir adet dürbün ile içerisinde bir miktar para bulunan sırt çantası ele geçirildi. Siirt'in Şirvan ilçesinde, Siirt-Pervari yolu üzerindeki menfez içerisinde bölücü terör örgütü tarafından gizlenmiş vaziyette, 84 kilogram Amonyum Nitrat, 500 gram A-4 patlayıcı, 75 santim saniyeli fitil bulundu. Bu malzemeler imha edildi. Öte yandan, Hakkari'nin Yüksekova ilçesi Kamışlı köyü bölgesinde, küçükbaş hayvanlarını otlatan bir vatandaş, bölücü terör örgütü mensupları tarafından döşenen mayına basma sonucu yaralandı.
601828
IBF amacına ulaştı
IBF amacına ulaştı MÜSİAD Konya Şubesi Başkanı Aslan Korkmaz, Mısır'ın başkenti Kahire'de yapılan Uluslararası İş Forumu (IBF) Toplantısı'nın Konya açısından da oldukça verimli geçtiğini söyledi. Korkmaz, İslam Ülkeleri arasındaki ticaret hacmini geliştirmek için yoğun çaba içinde olduklarını, bu bağlamda her yıl yeni bağlantılarla Türkiye'nin dış ticaret işlem hacmini artırdıklarını belirtti. LOKMAN KOYUNCUOĞLU KONYA MÜSİAD Konya Şubesi Mısır'ın başkenti Kahire'de düzenlenen IBF Toplantısı'na Konya Ticaret Odası ile birlikte büyük bir katılım gerçekleştirdi. MÜSİAD Konya Şubesi Başkanı Aslan Korkmaz, Mısır'ın başkenti Kahire'de yapılan Uluslararası İş Forumu (IBF) Toplantısı'nın Konya açısından da oldukça verimli geçtiğini söyledi. Korkmaz, bu gezide kendilerine destek veren Konya Ticaret Odası Başkanı Hüseyin Üzülmez ile Konya milletvekili Kerim Özkul'a teşekkürlerini iletti. MÜSİAD Konya Şubesi olarak Konya Ticaret Odası (KTO) ile birlikte Konya'dan özel bir uçakla Konyalı sanayici ve iş adamları ile Kahire'de dolu dolu gün geçirdiklerini ifade eden Aslan Korkmaz, İslam Ülkeleri arasındaki ticaret hacmini geliştirmek için yoğun çaba içinde olduklarını, bu bağlamda her yıl yeni bağlantılarla Türkiye'nin dış ticaret işlem hacmini artırdıklarını söyledi. Aslan Korkmaz,1995'ten bu yana da 'İslam dünyasından işadamlarının işbirliğini geliştirmeyi öngören' Uluslararası İş Forumu(IBF) toplantılarını düzenlediğini, bu toplantının küresel krizin yaşandığı bir ortama denk geldiğini,dünyada bugüne kadar yapıla gelen yanlışlara dur demek ve yeni bir ekonomik temelini atmak için bu toplantının yeni fırsatlar da sunduğunu' söyledi. G-20 toplantılarında, İstanbul'da düzenlenen Uluslararası Para Fonu (IMF)-Dünya Bankası yıllık toplantılarında tüm çevrelerce yeni bir arayışın öne çıktığını kaydeden Korkmaz, 'İslam dünyasının bu fırsatı kaçırmaması gerektiğini' dile getirdi. ÖNEMLİ KONULARDA İŞ BİRLİĞİNE GİDİLMELİ Amerika'da NAFTA, Avrupa'da AB ve Asya'da ASEAN gibi büyük entegrasyonları örnek gösteren Korkmaz, 'Ümidimiz odur ki, İslam dünyası da, üretimde, finansta ve ticarette bunlara benzer ortak bir vizyon ve değerler manzumesi oluşturabilsin ve bir entegrasyona gidebilsin. Diğer bir ifadeyle, İslam ülkeleri parçalanmışlıktan yeniden bütünleşmeye giden yolu açabilsin' diye konuştu. Sorunların aşılmasında İslam Konferansı Teşkilatına ve üye ülkelere önemli görevler düştüğünü belirten Aslan Korkmaz, kongrede gündeme gelen önerileri sürekli dile getirmek gerektiğini altını çizerek önerileri şöyle sıraladı; 'İslam Konferansı Teşkilatı için gümrük vergileri acilen kaldırılarak ticaret serbestleştirilmeli, İslam Konferansı Teşkilatı üye ülkelerinin işadamlarına vize uygulaması kaldırılmalı, çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları acilen imzalanmalı, İslam Konferansı Teşkilatı içi vatandaşların mülk sahibi olabilmesi sağlanmalı, para transferleri, finans sistemi entegrasyonu ve karşılıklı teminat sistemleri geliştirilmeli. İslam ülkeleri arasında IMF benzeri bir fon kurularak kriz dönemleri yardımlaşması temin edilmeli. Hisse senedi ve emtia borsaları İslam Konferansı Teşkilatı bünyesinde iş yapabilecek şekilde kurulmalı. İslam ülkeleri, kendi standart normlarını oluşturarak Helal Gıda gibi önemli konularda işbirliğine gitmeli" EKONOMİK GELİŞMİŞLİK TANITIMIMIZI KOLAYLAŞTIRIR Konya Şube Başkanı Aslan Korkmaz bu gezinin hem Konyalı sanayici ve iş adamlarına hem de Türkiye'ye büyük fırsatlar doğurduğunu belirtti. Bu türden toplantı ve geziler, dünya ülkelerinin sanayisini ve gelişmişliğini tanımamız açısından büyük bir öneme sahiptir. Küreselleşmenin etkin olduğu dünyamızda büyük ekonomiden küçük ekonomiye, çok gelişmişinden az gelişmişine bütün dünya ülkelerinin birbirleri ile ticari ilişkiler içerisine girdiği aşikâr bir durumdur. Dünya ticaretinin bu derecede geliştiği bir ortamda iş toplantılarının ticari diyalogları arttırması, farklı firma ve ürünlerin tanınması noktasında su götürmez bir gerçek olduğu savunulabilir. İleri ki zamanlarda gerçekleştirilecek olan uluslar arası iş toplantılarına da daha dinamik ve daha kalabalık bir Konya heyeti ile katıldığımız sürece ekonomimizdeki iyileşme süreci daha da hızlanacaktır. Unutmamalıyız ki; ekonomimiz ve sanayimiz dünya üzerinde ne kadar çok tanınır, dış pazarlara ne kadar çok açılırda farklı pazarlara girerse ülkemiz ve değerlerimiz de kadar çok tanınır, değer kazanır ve ticaretimiz artar” dedi. Son yılda ihracatımızın yüzde 140 arttığı Mısır'a yılın en büyük iş gezisini düzenleyen MÜSİAD, geziye katılan sanayici ve iş adamlarına sektörel bazda ikili iş görüşmeleri imkânını da sağladı. 50 İslam ülkesinden 2500'e yakın iş adamının katıldığı toplantıya, Türkiye'den ise100'ü Konya'dan olmak üzere 350 iş adamı katıldı.
601246
Maratonun startını Özak verdi
Maratonun startını Özak verdi Bu yıl 31'incisi düzenlenen ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin organize ettiği Avrasya Maratonu'nu verilen startla başladı. Altunizade Köprüsü'nün altından verilen startla başlayan Avrasya Maratonu, Sultanahmet Meydanı'nda sona erecek. Avrasya Maratonu ve artık geleneksel hale gelen kilometrelik Halk Koşusu'nun startını veren Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak, sporculara başarılar diledi. Havanın yağışlı olması nedeniyle geçmiş yıllara oranla Halk Koşusu fazla ilgi görmezken organizasyon nedeniyle Boğaz Köprüsü'nü koşarak geçen vatandaşlar ilginç görüntüler de verdi. Sabah saat 08.30'dan itibaren, yarış güzergahı trafiğe kapatılırken, Acıbadem Köprüsü'nden itibaren, Avrupa yakasında Barbaros Bulvarı, Beşiktaş, Kabataş sahil yolu, Haliç Köprüsü, Haliç sahil yolu, Eyüp sapağına kadar, Saraçhane, Aksaray, Yenikapı, Yedikule, Bakırköy ve Ataköy sahil yolu, Sarayburnu ve Sultanahmet güzergahlarında yarış nedeniyle trafik akışı olmayacak. HALK KOŞUSUNDA BİR DİZİ YENİLİK YAPILDI Kıtalararası Avrasya Maratonu Sultanahmet'te sonuçlanacak. Bu yıl çip uygulaması ilk kez halk koşusunda yer alacak. Yarışa katılacak atletlere çip, tişört, çanta ve göğüs numaralarının dağıtımı stantlardan elde ettiler. Bu yıl isteyen herkes çipli halk koşusuna katılarak derecesini öğrenebilecek. Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da ücretsiz halk koşusuna iştirak edenlere Dolmabahçe'deki noktalardan tişört, madalya ve katılım belgesi verilecek. kilometrelik Halk Koşusu 9.30'da Acıbadem Köprüsü'nün altından başladı ve Dolmabahçe'de sona erecek. Dev organizasyonu yerli ve yabancı 150'yi aşkın basın mensubunun takip ettiği belirtildi.
601380
Denizlispor'da Nurullah Sağlam istifa etti
'da istifa ettiDENİZLİ Teknik Direktörü görevinden istifa etti. Sağlam kendisine ait internet sitesinde yer alan açıklamasında yenilgisi sonrası kulüp başkanı 'in soyunma odasına girerek kendisi ve oyuncularına yönelik sözleri nedeniyle görevinden ayrıldığını ifade etti. Nurullah Sağlam'ın açıklaması şöyle; "03.09.2009 tarihinde göreve geldiğimiz Denizlispor Kulübünde yaşayabileceğimiz sıkıntıları önceden kestirebilmek çok zor değildi. Ancak bu kulübe olan geçmişteki gönül bağımız, maddiyatı gözetmeksizin bu görevi kabul etmemizde en büyük etken oldu. Göreve geldiğimizden bu güne kadar ben ve ekibim iyi niyetle, 24 saatimizi kulüpte geçirerek bir takım şeylerin düzelmesi için oyuncularımla emek ve kader birliği yaptık. Haftalar ilerledikçe mesafe katettiğimizden ve doğru yolda olduğumuzdan, oyuncularımla birlikte bir an bile şüphe duymadık. Ancak, Bursaspor maçı sonrası sayın başkanın soyunma odasına gelerek, oyuncuları ve beni mesleğimin onurunu zedeleyecek bir söz sarfetmesi, kendime ve mesleğime olan saygımdan dolayı asla kabullenemeyeceğim bir durumdu. İşin en önemli ve vahim boyutu ise, bu söylemin, tüm oyuncularımın önünde gerçekleşmesi ve bir daha tamir edilebilmesi mümkün olmayan bir şekle dönüşmesiydi. Oyuncularıma güvenimin tam olmasına ve bu takımın bu zorlukların üstesinden geleceğinden zerre kadar şüphem olmamasına rağmen, meslek onurumun gereği olarak, üzülerek te olsa Denizlispor´daki görevimden istifa etme kararı aldım. Bu görevi kabul etmemde büyük pay sahibi olan sayın Cumhuriyet Başsavcımız Kazım Arapoğlu´na ve son olarak göreve başladığımız günden bu yana desteğini bizden esirgemeyen büyük Denizlispor taraftarına sonsuz teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum."
600876
Dolmabahçe’de bir mücevher
Dolmabahçe’de bir mücevher 20 yıldır Dolmabahçe Saat Kulesi’nin ve saraydaki tüm saatlerin bakımını gerçekleştiren Recep Gürgen, ’un suskun saat kulelerini 2010 Kültür Başkenti projesi için tamir etmek istiyor Milli Saraylar Daire Başkanlığı ve İtalyan Enstitüsü’nün işbirliğiyle cephesi temizlenen, sağlamlaştırılan ve koruma altına alınan Saat Kulesi’nin gizli bir kahramanı, bir nevi ‘koruyucusu’ var: Recep Gürgen... 1979 yılından beri Dolmabahçe Sarayı’nda çalışan Recep Gürgen, bugün Saat Kulesi’ndeki saatin bakımından sorumlu tek kişi. Yani onun dilini anlayan tek usta. Aynı zamanda Dolmabahçe Sarayı’ndaki tüm saatlerin tamirini ve bakımını da gerçekleştiren Recep Gürgen ünlü saatçi Wolfgang Mayer’in öğrencisi. Mayer’in dedesi Abdülhamit döneminde saraya saatçi olarak gelmiş; yani Mayer ailesi saray saatçiliği geleneğini bilen son nesil. Gürgen, Dolmabahçe Sarayı’nın saatçibaşı Johann Mayer tarafından takılan saati şöyle anlatıyor: “Saatin markası Paul Garnier; Fransız yapımı. Tek makineden üç cephedeki saat çalışıyor. Yani bir makineden diğer saatlere aktarım organları var. Denize bakan yöndeki saat ise ayrı bir makineyle çalışıyor. Saat başı ve yarımlarda vurur, saat kaçsa onu çalar. Tabii günümüzde ancak gece yarısından sonra saatin vurma sesini duyabiliyoruz. Gündüz trafik gürültüsünden pek duyulmuyor. Saatin her fonksiyonu aktif halde.” Saat, Gürgen, bakımını yaptığından beri yani yaklaşık 20 yıldır bir gün bile çalışmamazlık etmemiş. Zaten Gürgen için ‘tamir edilemeyecek bir saat yok’. Kalfası Şule Gürbüz ile her hafta saatle ilgilendiklerini söylüyor. Suskun saatler projesi Gürgen ’da yaklaşık 10 saat kulesi olduğunu ve bunlardan sadece birinin çalıştığını dile getiriyor. Bu konuyla ilgili olarak da 2010 Ajansı’na proje sunmuş ama herhangi bir cevap alamamış: “Şehrin suskun saatleri var. Onları tamir edebiliriz. Bunun için bir proje hazırladım. 2010’dan randevu talep ettim. Ama maalesef geri dönen olmadı.” RESTORE EDİLEN DOLMABAHÇE SAAT KULESİ AÇILDI Milli Saraylar Daire Başkanlığı, İtalyan Ticaret Merkezi ve İtalyan Restorasyon Derneği “Assorestauro Servizi” işbirliğiyle restorasyon çalışmaları tamamlanan Dolmabahçe Saat Kulesi, önceki gün düzenlenen törenle açıldı. Açılışta konuşan TBMM Başkanvekili Dolmabahçe Saat Kulesi’nin restorasyonunda ortaya konulan işbirliğinin, ve arasında geçmişi yüzyıllar öncesine dayanan kültürel bağların hâlâ devam ettiğinin göstergesi olduğunu belirtti.
601698
Denizli'den Zorunlu Revizyon
Denizli'den Zorunlu Revizyon Beşiktaş'ın deneyimli çalıştırıcısı, cezaları nedeniyle Ernst, Sivok ve Ferrari'den Eskişehirspor maçında yararlanamayacak. Yayına Giriş: 18.10.2009 16:18:15 Güncelleme: 18.10.2009 16:18:15 Turkcell Süper Lig'de Kasımpaşa'yı yenerek üst üste 2. galibiyetini alan Beşiktaş'ta istikrarlı futbolcular Ferrari, Ernst ve Sivok'un cezalı duruma düşmesi teknik heyeti sıkıntıya soktu. Beşiktaş Teknik Direktörü Mustafa Denizli'nin gözdeleri olan ve tecrübeli teknik adamın bütün lig maçlarında görev verdiği üç oyuncu cezaları nedeniyle ligin 10. haftasında Eskişehirspor ile deplasmanda oynanacak karşılaşmada forma giyemeyecekler. Siyah-beyazlı takımda Kasımpaşa karşısında kırmızı kart gören Ernst ve Ferrari'nin yanı sıra 4. sarı kartını gören Sivok'un yokluğu savunmanın göbeğinde ve orta alanda boşluk yarattı. Ligdeki bütün karşılaşmalarda 90 dakika forma giyen ve uyumlu bir görüntü çizen Ferrari ile Sivok'un yokluğunda teknik direktör Denizli'nin, Eskişehirspor maçında İbrahim Toraman ile İbrahim Kaş'a görev vermesi bekleniyor. Sakatlığı nedeniyle uzun süre takımdan ayrı kalan ve bu sezonki ilk resmi maçına Kasımpaşa karşısında çıkan İbrahim Toraman'ın henüz form tutmamasının yanı sıra oynadığı karşılaşmalarda büyük hatalar yapan ve büyük eleştiri alan İbrahim Kaş'ın Eskişehirspor karşısındaki performansları Beşiktaş camiasında merakla bekleniyor. Savunmanın göbeğinde Ferrari ve Sivok'un olmaması sıkıntı yaratırken, Beşiktaş bir diğer sıkıntıyı ise orta alanda yaşıyor. Geldiği günden beri başarılı oyunuyla büyük beğeni toplayan ve bu sezon da takımın iyilerinden olan Ernst'in de Kasımpaşa maçında gördüğü kırmızı kartla cezalı duruma düşmesi teknik heyetin başını ağrıtan bir başka konu oldu. Ön liberoda başarılı bir performans sergileyen Alman oyuncunun alternatifleri, fazla forma şansı bulamayan Uğur'un yanı sıra son maçlarda yedek kalan Fink.
601196
ABD'nin 236'ıncı zengini hapise girdi
ABD'nin 236'ıncı zengini hapise girdi Olayın bir yatırım fonunun karıştığı en büyük “insider trading” yolsuzluğu olduğunu açıklayan yetkililer Raj Rajaratnam’la tutuklanan kişinin 20 milyon dolarlık yasadışı gelir sağladığını belirtti. Forbes Dergisi’nin listesinde 236’ncı sırada yer alan Rajaratnam’ın malvarlığını yatırım zekasıyla değil kurucusu olduğu Galleon Group’ta gerçekleştirdiği “insider trading” ile gerçekleştirdiği yorumları yapıldı. Olayı aydınlatmak için müfettişlerin Wall Street tarihinde ilk kez mahkeme kararı ile telefon dinleme gerçekleştirdiği bildirildi. Adı açıklanmayan bir suç ortağının daha az ceza almak için tanıklık etmesi ile aydınlanan olayda Rajaratman’in Google, AMD ve Hilton Hotelleri ile alakalı bilgilere önceden ulaşıp yatırımlarını düzenlediği belirlendi. Polis Rajaratman’i sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, henüz kamuya açıklanmamış bilgileri kendisine veya üçüncü kişilere menfaat sağlamak amacıyla kullanmak suçlamasıyla tutukladı. 13 ayrı suçlama var Yetkililer suçlamanın Galleon şirketini aşarak başka “tüyoculara” da ulaşabileceğini belirtti. Tutuklanan diğer kişi arasında bir Moody’s analisti, Google ile çalışan bir şirketin yatırımcısı, Intel ve IBM’in eski çalışanları da bulunurken savcı “Bu olay Wall Street için bir uyarı” açıklamasında bulundu. Hakkında 13 ayrı suçlama bulunan Rajaratman için kefalet 100 milyon dolar olarak belirlendi. Öte yandan Rajaratman’ın avukatı suçlamaları reddederek “Müvekkilim suçsuz ve buna karşı savaşacağız” açıklamasını yaptı. Insider trading nedir Türkçeye “içeriden öğrenenlerin ticareti” olarak çevrilebilen “insider trading”, sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, henüz kamuya açıklanmamış bilgileri kendisine veya üçüncü kişilere menfaat sağlamak amacıyla kullanmak ve bu şekilde sermaye piyasasında fırsat eşitliğini bozacak şekilde haksız yarar sağlamak anlamına geliyor.
601422
İstanbul-2010'da 'sinema'nın yeni patronu, Dr. Yusuf Kaplan
İstanbul-2010'da 'sinema'nın yeni patronu, Dr. Yusuf Kaplan Avrupa Birliği tarafından 2010 yılı için “Avrupa Kültür Başkenti” ilan edilen İstanbul'da, özellikle bu yılın başlarından beri organizasyon komitesinde yaşanan idarî kargaşayı, medyaya yansıyan sevimsiz haberler üzerinden sizler de takip etmişsinizdir. Devlet adına hazırlıkları yürütmekle görevlendirilen yarı-resmî kimlikli İstanbul-2010 Ajansı'nın bünyesindeki karşılıklı suçlamalar, görevden almalar ve istifalar aylardır bitmek bilmiyordu. Ajans yönetiminin topyekün çökmesiyle sonuçlanan uzun bir belirsizlik döneminin ardından, İstanbul-2010'un sinema alanındaki etkinliklerini koordine edecek yeni yönetici geçtiğimiz günlerde nihayet belli oldu. Muhafazakâr kesimde yedinci sanat üzerine derinlikli çalışmalar yürüten bir avuç uzman isimden biri konumundaki gazeteci, yazar ve akademisyen Dr. Yusuf Kaplan, “Sinema, Belgesel ve Animasyon Bölümü Direktörü” sıfatıyla, Avrupa'nın yeni kültür başkenti İstanbul'u, 2010 yılı boyunca gerçekleştirilecek olan kutlama ve etkinliklere -bu önemli unvana lâyık bir biçimde- hazırlayacak. Kendisiyle yıllardır aynı gazetede görev yapan, bundan da önemlisi hayat içinde ortak duyarlılıkları paylaşan bir gönül dostu olarak, yapılan görevlendirmeden büyük bir mutluluk ve gurur duydum. Umarım, Kaplan Hoca'nın ilgili bölümün başına gelişiyle birlikte 2010-Ajans'daki fırtınalar durulur da mâlûm unvanın Litvanya'nın Vilnius ve Avusturya'nın Linz kentlerinden devralınmasına ay kalmışken hâlâ havanda su döven bu kurum, sinema üzerine dişe kovuğa gelir bir takım hazırlıklar yapmaya başlar. Bu vesileyle, değerli yazarımız Kaplan'ı kutluyor ve yeni görevinde üstün başarılar diliyorum.
601551
Aynı bedende iki yaşam
Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Tuncer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ağrı'dan gün önce hastanelerine müracaat eden doğum hastasının yapılan tetkiklerinde, bebeklerin siyam ikizi olduğunun fark edildiğini söyledi. Bebeklerin gün önce sezaryenle alınarak, yeni doğan ünitesine nakledildiğini ifade eden Doç. Dr. Tuncer, 2,5 kilo ağırlığında dünyaya gelen siyam ikizlerinin, tek beden üzerinde iki kafaları bulunduğunu, kalp, kol ve bacakların ortak kullandığını belirtti. Doç. Dr. Tuncer, akciğerleri ayrı olan, yeni doğan ünitesinde solunum makinesine bağlı tutulan bebeklerin, hayatta kalması için ellerinden gelen çabayı gösterdiklerini bildirdi. Kız bebeklerin sağlık durumunun iyiye gittiğini ve ilerleyen günlerde solunum makinesinden çıkarılacağını söyleyen Doç. Dr. Tuncer, şöyle devam etti: ''Siyam ikizleri, 40 bin doğumda bir görülüyor. Fakat kontrollü hamileliklerde anne karnında fark edildiği zaman yaşama imkanları zayıf olduğu için genellikle tahliye ediliyor. Eğer bu tahliye oranlarını da göz önünde bulundurursak, 200 bin canlı doğumda bir görülen siyam ikizleri, 14 yıllık meslek hayatımda gördüğüm ikinci vaka. Başları ve akciğerleri ayrı, fakat her ikisi de kalp ile kol ve bacakları ortak kullanıyor.'' Siyam ikizi olarak dünyaya gelen bebeklerin yüzde 85'inin doğumdan bir süre sonra yaşamını yitirdiğini bildiren Doç. Dr. Tuncer, siyam ikizlerinin yapışıklık derecesi ve fonksiyonlarının oranına bağlı olarak yaşama şanslarının yüzde 15 olduğunu, dünyada yaşayan siyam ikizleri bulunduğunu bildirdi. Doç. Dr. Tuncer, siyam ikizlerine cinsiyetleri yönünden bakıldığı zaman kızların sayısının erkeklerden kat daha fazla olduğuna dikkati çekerek, cinsiyetin belirlenmesinde genetik ve çevresel faktörlerin önemli rol oynadığını, ancak bunun bilimsel olarak ispatlanmadığını kaydetti. HAMİLELİĞİ SÜRESİNCE DOKTOR KONTROLÜNE GİDEMEDİ Ağrı'nın Patnos ilçesine bağlı bir köyde yaşayan siyam ikizlerinin babası K.V, yıl önce evlendiğini ve eşinin ilk hamileliği olduğunu belirterek, ikizlerin yapışık doğması ve hayatta kalma şanslarının düşük olması nedeniyle baba olma heyecanını yaşayamadığını söyledi. Batı illerinde inşaatlarda çalıştığı için eşinin hamileliği süresince yanında olmadığını ifade eden K.V, şöyle dedi: ''Ailemin geçimini sağlamak amacıyla ben il dışında inşaatlarda çalışıyordum, eşim ise köyde kalıyordu. Bu nedenle eşim hamileliği süresince doktor kontrolüne gidemedi. Çocuğumun doğacağını öğrendiğimde heyecanla hastaneye geldim. Fakat doktorlar, yaşama şansının düşük olduğunu söylüyor. Sevindiğim tek şey, eşimin sağlık durumunun iyi olması.''
601949
Diyarbakır'da kişide domuz gribi
Diyarbakır'da kişide domuz gribi Diyarbakır'da 6'sı öğrenci kişide domuz gribi tespit edildi. Diyarbakır İl Hıfzıssıhha Kurulu, 6'sı öğrenci kişide H1N1 virüsü belirlenmesi nedeniyle okulda yarından itibaren gün süreyle eğitim ve öğretime ara verilmesine karar verdi. Sağlık Bakanlığı, Diyarbakır da kişide domuz gribi belirlenmesi nedeniyle okulda yarından itibaren gün süreyle eğitim ve öğretime ara verileceğini bildirdi. Sağlık Bakanlığı ndan yapılan açıklamada, bugüne dek ülkede belirlenen 'Domuz Gribi' vakasının toplam 551 olduğu hatırlatılarak, Ankara da son günde belirlenen vaka sayısının ise 41 ulaştığı bildirildi. Vakaların genel durumlarının iyi olduğu ve takiplerinin de sürdüğü ifade edildi. Açıklamada, Diyarbakır'da da yeni 'Domuz Gribi' vakası tespit edildiği ve bu vakaların tanesin öğrenci olduğu belirtilerek, “Bu vakaların görülmesi üzerine, Diyarbakır İl Hıfzıssıhha Kurulu bugün toplanarak okulda yarından itibaren tedbiren gün süreyle eğitim ve öğretime ara verilmesine karar vermiştir. Diyarbakır daki vakaların da genel durumları iyi olup takipleri evlerinde devam etmektedir” denildi. Hastalığın yayılımını engellemek için grip belirtileri olan çocukların bu belirtiler geçinceye dek okula, dershaneye, kreş veya bakımevine gönderilmemesi uyarısında bulunulan açıklamada, ellerin sık sık su ve sabunla yıkanmasının hastalığın bulaşmasını önlemede en önemli önlemlerden biri olduğu ifade edildi.
601910
Daum: "Gerekli dersleri çıkaracağız"
teknik direktörü Christoph Daum, deplasmanda 2-1 yitirilen Gaziantepspor maçından gerekli dersleri çıkararak daha güçlü olacaklarını söyledi. Maç sonrası bir basın toplantısı düzenleyen Daum, rakibe fazla alan verdiklerini Gaziantepspor'un da bunu değerlendirdiğini söyledi. Semih'in attığı golden sonra takımın savunmaya çok döndüğünü ve rakip üstünde gereken baskıyı kuramadıklarını belirten Daum, "bu maçtan ders alacağız ve daha güçlü olacağız. Bundan sonra gördüklerimizi daha iyi yapacağız. Daha önceki haftalarda iyi sonuçlar elde ettik. Şimdi de hepimiz mağlup olduk. Hep beraber bir sonuç çıkaracağız" dedi. Yüksek hava sıcaklığının yenilginin mazereti olamayacağını söyleyen Daum, "aynı sıcaklığa, aynı atmosfere Gaziantep de çıktı. Mağlup olduğumuz zaman suçu kendime ararım. Maçtan sonra tabii ki eleştiri olacak. Benim yaptığım gibi herkes hatayı kendinde arasın" diye konuştu. Saha içinde bazı durum ve pozisyonlarda oyuncularına ulaşamadığını ve her zaman doğru kelimeleri kullanmadığını belirten Daum, "bundan kendim de bir ders alacağım" dedi. Önümüzdeki hafta oynanacak G.Saray maçını düşünmedikleri ve hafta içi oynanacak Steaua Bükreş maçında güçlerini göstereceklerini belirten Daum, Alex'in kadroda olmaması hakkında, "Alex'in burada olamamasının sebebi sakatlığı. Dinlendirme söz konusu değil" diye konuştu.
600871
Çevre için dayak yediler
Çevre için yediler ’de dün yüzlerce işbaşındaydı. istasyonlarının değişikliği üzerindeki etkilerinden dolayı buraları işgale kalkışan eylemciler polis tarafından zor kontrol altına alınabildi Nottingham yakınlarındaki dev E.ON istasyonunu hedef alan protestocularla polis arasında büyük arbede çıktı. Kömürle çalışan İngiliz dev enerji istasyonuna girip tesisi kapatmayı planlayan yüzlerce protestocunun eyleminden önce polis on kişiyi gözaltına aldı.
601747
Özak: Stadları 2016'ya hazırlıyoruz
Trabzon'un gündeminde bulunan Akyazı Projesi kapsamında yapılması düşünülen 40 bin kişilik stadyumla ilgili olarak Bakan Özak ile Trabzon Valisi Recep Kızılcık, Belediye Başkanı Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, Uluslararası Spor Organizasyonlarından Sorumlu Başkoordinatör Mehmet Atalay ve TAV Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın ile diğer yetkililer, projenin uygulanacağı alanda incelemelerde bulundu. Bakan Özak ve beraberindekiler daha sonra Akçaabat ilçesinde bulunan Fatih Stadı'nda ve Hüseyin Avni Aker Stadı'nda ve çevrelerinde incelemeler yaptı. Özak, Trabzon Belediyesini ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, Akyazı Projesi'ni sürekli olarak takip ettiklerini, bu konuda çalışmaların aralıksız sürdüğünü vurguladı. Trabzon'a böyle büyük proje yapılmasının çok önemli olduğunu ifaden Özak, şunları kaydetti: ''2016 Avrupa Futbol Şampiyonası'na talip bir ülke olarak, statların modernizasyonuyla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Bu organizasyonu alabilecek gücümüz de var. Hem Asya hem de Avrupa ülkesi olarak çok avantajlıyız. Bunun için Trabzon'da da bu projenin altyapı çalışmaları devam ediyor. İki yıldır çalışılıyor. Tamamen bir dolgu alanı üzerinde yapılması planlandığı için çok zor ve maliyetli bir proje. Rakam düşündüğümüzden çok daha fazla. Fakat biz bu projenin yapılmasını istiyoruz.'' Özak, projenin hayata geçmemesi durumunda Hüseyin Avni Aker Stadyumu'nda kapasite büyütme ve çevre düzenlemesi yapılabileceğine de dikkati çekti. Bakan Özak, Hamdi Akın'ı, proje hakkında fikir alışverişinde bulunmak için Trabzon'a davet ettiklerini kaydetti.
601639
Irak, çalınan arşivlere ağlıyor
Irak, çalınan arşivlere ağlıyor Irak, komşularını, ABD'nin Mart 2003'te ülkeyi işgali sırasındaki kaos ortamında resmi arşivlerinin bir bölümünü ele geçirmek ve alıkoymakla suçladı. Irak Ulusal Arşivleri Müdürü Saad İskender, AFP'ye yaptığı açıklamada, "Irak'ın komşularıyla ilişkileriyle ilgili eski belgeler, yağmacılardan satın alındıktan ya da bazı siyasi fraksiyonlardan temin edildikten sonra komşu ülkelerin elinde tutuluyor" dedi. Bazıları yüzlerce yıllık on milyonlarca belge, yani Irak arşivlerinin yüzde 60 kadarı çalınmış, bir kısmı yeraltındaki depolarda saklandığından su baskınları yüzünden tahrip olmuş ya da başkent Bağdat'taki tarihi merkez Bab El Muazzam'da bulunan bina yağmacılar tarafından ateşe verildiği için yanmıştı. İskender, söylediklerinin tahminden ibaret olmadığını, belgelerin komşu ülkelerde bulunduğuna dair ellerinde kanıtlar olduğunu belirttiği açıklamasında, bu belgelerin petrol, sınırlar ile nehir ve ırmaklarla ilgili belgeler olduğunu kaydetti. "Komşu ülkeler bu belgeleri alelacele elimizden aldı" diyen İskender, Saddam Hüseyin döneminde Suriye, İran ya da Suudi Arabistan'daki rejimlere düşman birçok hareketin Irak'ta büroları bulunduğunu da belirterek, bu muhalif hareketlere ilişkin belgelerin de yok olduğunu söyledi. İskender, suçladığı ülkelerin hangileri olduğunu ise belirtmedi.
601287
Alman WILO, Türkiye’ye 10 milyon dolar yatıracak
Alman WILO, ’ye 10 milyon yatıracak Alman pompa firması WILO SE, ülke ve bölgedeki iş potansiyeline bağlı olarak ’de 10 milyon dolarlık yapı yatırımı yapacak. Birinci Futbol Ligi (Bundesliga) takımlarından Borussia Dortmund’un stadının su ve atıksu arıtma pompa sistemi modernizasyonunu da yapan WILO, Türkiye’deki satış, servis ve eğitim merkezine de sahip olacak “” tesisinde, hidrofor sistemleri, kontrol panoları ve müşteriye/pazara özgü sistem uygulamaları gerçekleştirecek. Dünyada bin civarında çalışanı olan, 2008 yılında milyar avroya yakın ciro elde eden, 3’ü Almanya’da olmak üzere 15 üretim üssü ve 70’ten fazla ülkede yerleşik satış firmalarıyla etkinliklerini yürüten WILO, Türkiye’de 60 çalışan, 30 satış bayisi ve 75 teknik servisle hizmet faaliyet gösteriyor. Türkiye’de pazar lideri konumunda bulunan WILO Türkiye, 35 milyon avroluk ciroya ulaştı. WILO SE Başkan Yardımcısı Thomas Kubbe, Dortmund’taki genel merkezde gerçekleştirilen basın toplantısında 135 yıllık geçmişe sahip firmanın faaliyet alanlarını, kalorifer ısıtma, soğutma, su ve atık su sistemleri, mikro bahçe sulama sistemleri, kamusal arıtma sistemlerine pompa üretimi olarak tanımlarken, uluslararası şirket grubu olduklarını kaydetti. Kubbe, dünya üretiminde WILO’nun büyük oyunculardan biri olduğunu, ağırlıklı olarak pazarına çalıştıkları, ancak ’da da temsilcilik ve şirketleri ile Orta Asya’da çalışmaları bulunduğu bilgisini verirken, Çin, Hindistan’da tesisleri olduğunu anlattı. “TÜRKİYE’DEN YILDA 15 MİLYON DOLARLIK ALIM YAPILIYOR” Firmanın önemli özelliğinin, tasarruflu pompa geliştirme olduğunu ve 10 yıl öncesiyle kıyaslandığında bina içi pompa sistemlerinin, yüzde 90 tasarruf sağladığını belirten Thomas Kubbe, Almanya’daki bina içi pompa sistemlerinin yenileriyle değiştirildiğinde, orta güçte bir termik santralin ürettiği kadar enerji tasarrufu sağlanabileceğine işaret etti. Kubbe, Türkiye’de yapılan araştırmalara göre, atık su arıtmasının yüzde 80’inin, eski teknolojiye dayalı olduğunu, bunun modernize edilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Bu, dev bir potansiyel. Olanak sağlandıkça bu durum düzelecek” dedi. Soruları da yanıtlayan Kubbe, Türkiye’ye yapılacak yatırım konusunda gecikme olmadığını belirterek, ve gibi bazı ülkelerde yatırımları durağan pozisyona getirdiklerini, bu türden bir yapı yatırımının bu süreçte sadece Türkiye’de gerçekleştirildiğini söyledi. Thomas Kubbe, Türkiye’nin sadece pazar payında değil, aynı zamanda bölge açısından stratejik konumda bulunduğunun altını çizerken, Türkiye’nin hammadde temini açısından önemli pazar olduğunu ve Türkiye’den yılda 15 milyon dolarlık alım yaptıklarını bildirdi. TÜRKİYE’DEN WILO’NUN ÜRÜN GAMINA KATKI WILO Türkiye Genel Müdürü Ercüment Yalçın, Türkiye’de pompa sistemleri ve kontrol panoları üretim, geliştirme merkezi bulunduğunu, bunların satışını yaptıklarını, Türkiye’nin gruba katkısı olan birçok ürün geliştirdiğini anlatırken, yangınla mücadele pompalarının ilk kez Türkiye’de üretilmeye başlanarak, WILO ürün gamına katıldığını kaydetti. Mevcut ciro içerisinde yüzde 85 bina teknolojileri, yüzde 10 altyapı uygulamaları, yüzde sanayi tesisleri payı bulunduğunu dile getiren Yalçın, her ’den 3’ünde WILO ürünleri kullanıldığı, yapımı süren Arıtma Tesislerinde de ürünlerinin kullanıldığı bilgisini verdi. Yalçın, Türkiye genelinde arıtma tesisi açığı bulunduğuna işaret ederek, bir araştırmaya göre, su ve atıksu altyapısını modernize etme alanında 2023 yılına kadar 34 milyar avroluk yatırıma ihtiyaç duyulduğunu aktardı. “GRUBUN TÜRKİYE’YE YAPTIĞI İLK BÜYÜK YATIRIM”Orhanlı/’da 10 dönümlük arazide kurulacak yönetim ve üretim tesisi için bütçelenen yatırım maliyetinin 10 milyon olduğunu belirten Yalçın, yatırım ile mevcut kapasitede yüzde 35-40 civarında artış olacağını bildirdi. Yalçın, yatırım kararının 2008 yılının başında alındığını, 2008 yılı Ağustos ayında araziyi satın aldıklarını dile getirerek, tesisin bu yıl içinde temelinin atılacağını ve önümüzdeki yıl üçüncü çeyrekte faaliyete başlayacağını kaydetti. Yatırımın Türkiye pazarı için doğrudan, bölge için dolaylı katkı sağlayacağına işaret eden Yalçın, Türkiye’den müteahhitlerin bölgede çok aktif olduğunu, projelerinde WILO ürünleri kullanabileceklerini söyledi. Yalçın, tesisin, grubun Türkiye’ye yaptığı “ilk” büyük yatırım olduğunu aktararak, “Bundan sonra fabrika düşünülebilir. Büyüme planı her zaman var. Bu onun göstergesi olarak algılanabilir” dedi. Faaliyet gösterdikleri alanda Türkiye’de 150 milyon avroluk pazarda ölçeğinde firmalar bulunduğunu anlatan Yalçın, uygun şartlar oluştuğunda satınalma olasılığını göz ardı etmediklerini ifade etti.
601249
itfaiyeci asansörde öldü
Yetkililer, itfaiyecilerin, binanın 14. katında çıkan yangına müdahale için bindikleri asansörde dumandan öldüklerini açıkladı. Asansörün, mekanik bir arıza nedeniyle iki kat arasında sıkışıp kaldığı, itfaiyecileri kurtarma çalışmalarının başarısızlıkla sonuçlandığı belirtildi. Binadaki yangının ise diğer itfaiyeciler tarafından söndürüldüğü kaydedildi.
600829
4. Yetim Buluşması'na büyük ilgi
Etiyopyalı 10 yaşında bir çocuğun Kur'an-ı Kerim okumasının ardından vakfın yetimlerle ilgili çalışmalarını anlatan sinevizyon gösterimi yapıldı. Vakıf Başkanı Bülent Yıldırım, burada yaptığı konuşmada, geçen yıl düzenledikleri buluşmada bir yetimin Türkiye'den ayrılırken kendilerine, ''Türkiye'yi annem gibi buldum'' dediğini belirterek, Türk halkının geçen yıl olduğu gibi bu yıl da yetimleri bağrına bastığını söyledi. ''Eğer siz merhamet etmezseniz size de merhamet edilmez'' diyen Yıldırım, yetimlerin küçük bedenleriyle büyük yükler taşıdığını, bu anlamlı gecede kendilerinin değil çocukların onlara moral vereceğini kaydetti. Yıldırım, yetimin ihtiyacını karşılayanın tüm günahlarının affedileceğine inanıldığını dile getirerek, ''Dünyada 143 milyon yetim çocuk var. 60 milyon çocuk ise her gün aç yatıyor. Yaptığınız israflarda bu çocukların gasp edilen hakları var. Her yıl dünyada 2.5 milyon çocuk kaçırılıp satılıyor ve bunların çoğu kız çocuğu. Doğu Türkistan'daki 100 bin kız çocuğu nerede?'' diye konuştu. Dünyadaki tüm yetim çocuklardan sorumlu olduklarını, bu amaçla yola çıkarak bu buluşmayı hazırladıklarını anlatan Yıldırım, tüm sivil toplum kuruluşlarının bütçelerinin yüzde 20-30'unu yetimlere ayırması gerektiğini söyledi. Yıldırım, buluşma gecesinin 120 televizyon kanalında ve 40 radyoda canlı yayınlandığını vurgulayarak, gecede yaşananların tüm dünyaya İngilizce, Arapça ve Türkçe olarak ulaştığını bildirdi. Savaşlar, işgaller, doğal afetler veya fakirlik nedeniyle ailelerini kaybeden kimsesiz çocuklara sahip çıkmak için bir birim oluşturduklarını kaydeden Yıldırım, sponsor aile sistemiyle de Türkiye'den 15 bin ailenin, dünyanın farklı ülkelerindeki 15 bin yetime ayda 70'er lira gönderdiğini anlattı. Açılış konuşmasının ardından Kırgız çocuklar kendi dillerinde iki şarkı seslendirdi. Lübnan'da mülteci hayatı yaşayan Filistinli çocuklar, Filistin'de okula gidemeyen kardeşlerinin sorunlarını anlatan bir oyun sergiledi. Daha sonra Pakistan, Çeçenistan, Makedonya, Sudan'ın Darfur bölgesinden gelen çocuklar gösterilerini sundu. Almanya'dan gelen ''Ammar 114'' adlı rap grubu, müzikleriyle gerek izleyicilerin gerekse misafir çocukların beğenisini topladı. Amerikalı sanatçı Tyson Amir müziğiyle, Ömer Karaoğlu da şarkılarıyla çocuklara moral verdi. Lübnan, Irak, Etiyopya, Sudan, Çeçenistan, Pakistan, Makedonya'dan gelen çocuklar, kendi dillerinin yanı sıra bir de Türkçe şarkı okudu. İstanbul'un tarihi ve doğal güzelliklerini görme imkanı bulun çocuklar, İstanbul'un ardından Kayseri, Konya ve Diyarbakır'da da sunum yapacak. ''TÜRK HALKI ÇOK MİSAFİRPERVER'' Çeçenistan'dan gelen 14 yaşındaki Ahmet, babasını yaşındayken Çeçen-Rus savaşında kaybettiğini ifade ederek, babasının ölümünün ardından zor günler yaşadığını, zaman zaman Türkiye'deki yakınlarının yanına geldiğini söyledi. Türkiye'deki insanların çok misafirperver olduğunu anlatan Ahmet, ''Bu buluşma sayesinde dünyanın çeşitli ülkelerinden çocukları tanıma imkanım oldu. Onların danslarını izlemek ve müziklerini dinlemek hoş bir tecrübeydi'' dedi. Makedonya'dan gelen 13 yaşındaki Mefarete ise babasını savaş sonrası yakalandığı hastalık nedeniyle kaybettiğini ifade etti. Türkiye'ye ilk kez geldiğini ve İstanbul'un tarihi güzelliklerinden çok etkilendiğini dile getiren Mefarete, en çok müzeleri beğendiğini kaydetti. Sudan'ın Darfur bölgesinden gelen 10 yaşındaki Samer Mehdi ise anne ve babasını sıtmadan kaybettiğini, ülkesinde sıtmanın çok can aldığını, çünkü sıtma aşısının kolay bulunamadığını söyledi. Mehdi, ''Türkiye'yi ve Türk halkını çok sevdim. Çok misafirperver bir halk. Buluşma gecesinde okuduğum ''Barış'' adını taşıyan şiirimle vermek istediğim mesaj umarım yerine ulaşmıştır'' diye konuştu. Pakistanlı 13 yaşındaki Moiz Tavana da babasını fakirlik ve bakımsızlık soncu bir hastalık nedeniyle kaybettiğini belirterek, Türk milletinin çok saygılı olduğunu, kendilerini çok iyi ağırladığını anlattı. Dünyada çok sayıda aç ve yetim çocuk olduğunu vurgulayan Tavana, ''Bizlere çaba harcayan herkese teşekkür ediyorum'' dedi.
600693
Ödülleri 'Bornova Bornova' topladı
46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yoksulluk, işsizlik ve şiddet filmleri gibi sosyal konuları işleyen genç yönetmenler çoğu ödülün de sahibi oldu. Festivalde Ulusal Uzun Metraj dalında ‘En İyi Film’ ödülünü, yönetmenliğini İnan Temelkuran’ın yaptığı ‘Bornova Bornova’ ile, Reha Erdem’in yönetmenliğini yaptığı ‘Kosmos’ filmleri kazandı. ‘En İyi Film’ ödülünü CHP Genel Başkanı Deniz Baykal açıkladı. Baykal, saygın geçmişi olan Türk sinemasının yeni, heyecan verici bir döneme girdiği söyledi. Festivalde ‘En İyi İlk Film’ ödülünü ‘İki Dil Bir Bavul’ filmi kazandı. Ulusal Uzun Metraj dalında ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü Kosmos filmiyle Reha Erdem kazandı. Ulusal Uzun Metraj dalında ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü ‘Bornova Bornova’ filmindeki rolüyle Öner Erkan, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü ‘Kıskanmak’ filmindeki rolüyle Nergis Öztürk kazandı. Ulusal Uzun Metraj dalında ‘En İyi Senaryo’ ödülünü ‘Beş Şehir’ filmiyle Onur Ünlü kazandı. Cam Piramit Sabancı Kongre ve Fuar Merkezi’nde yapılan ödül töreni, Türk ve dünyaca ünlü sanatçılar, ulusal ve uluslararası yarışma adayı filmlerin ekipleri ile jüri üyeleri kırmızı halıdan yürüyerek tören salonuna ulaşmasıyla başladı. Kırmızı halı geçişi sırasında sanatçıları görmek için yüzlerce vatandaş, Cam Piramit’in bulunduğu bahçede toplanarak sevgi gösterisinde bulundu. Törene katılan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da kırmızı halıdan geçerek salona girerken yurttaşlar sevgi gösterisinde bulundu. Baykal’ın geçişi sırasında bazı gençlerin ellerinde küçük meşaleler taşıdıkları görüldü. Festivalde, Behlül Dal Jüri Özel Ödülü Kürtçe film olan ‘Min Dit’ filminin öykü yazarı Evrim Alataş’a, ‘Usta’ filminin yönetmeni Bahadır Karataş’a, ‘Beş Şehir’ filminin oyuncusu Tansu Biçer’e, ‘Kırk’ filmiyle Emre Şahin’e; Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü Kosmos filmine, En İyi Belgesel Film ödülü de ‘Ziyaretçiler’ ve ‘5 No’lu Cezaevi’ adlı filmlere; Uluslararası Uzun Metraj dalında En İyi Film ödülü ‘Kâğıttan Asker’ filmine, Uluslararası Uzun Metraj dalında En İyi Yönetmen ödülü ise Georgi Ovashvili’ye verildi. SİYAD Ulusal Jüri Ödülü Bornova Bornova filmine, SİYAD Uluslararası Jüri Ödülü ‘Öteki Yaka’ filmine verildi. Bornova Bornova ayrıca En İyi Kurgu Ulusal Uzun Metraj ödülünü de aldı. ‘Sorgu’ ödülünü Ceylan’a adadı En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü Kara Köpekler Havlarken’deki rolüyle Volga Sorgu aldı. Sorgu ödülünü Diyarbakır’da ölen Ceylan’a adadı. En İyi Sanat Yönetmeni, Usta filmiyle Zeynep Koloğlu’na verildi. En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü Bornova Bornova filmindeki rolüyle Damla Sönmez kazandı. Ulusal Uzun Metraj dalında En İyi Müzik ödülü ‘Deli Deli Olma’ filminden Özgür Akgür ve Mehmet Erdem’e verildi. Gençlik Jürisi Ödülü, Uluslararası Film Yarışması’na katılan Kamen Kalev’in yönettiği ‘Şark Oyunları’ filmine verildi. Festivalde bu yıl ilk kez belirlenen Kent Konseyi Jüri Ödülü’ne yönetmen İlksen Başarır’ın ilk filmi ‘Başka Dilde Aşk’ layık görüldü. NETPAC Jürisi Ödülü ‘Kan Arzusu’, SİYAD Ulusal Jüri Ödülü İnan Temelkuran’ın yönettiği Bornova Bornova, SİYAD Uluslararası Jüri Ödülü ise Öteki Yaka (The Other Bank) filmine verildi. Törende, Kısa Film Yarışması’ndaki Dijital Film Akademi Özel Ödülü’ne Efe Conkel’in ‘Geri Dönüşüm Günlüğü’, Cahit Çeçen’in yönettiği ‘Tamirci Çırağı’ ile Mustafa Dok’un yönettiği ‘Köy’ filmleri değer bulundu. ‘En İyi Kısa Film’ ödülüne Aksel Zeydan Göz’ün yönettiği ‘Kısır Döngü’ layık görüldü. ‘En İyi İlk Belgesel’ ödülü Metin Kaya’nın yönettiği ‘100 Bin Kişiydiler’ ile Melisa Önel’in yönettiği ‘Ben ve Nuri Bala’ filmleri arasında paylaştırıldı. ‘En İyi Belgesel Film’ ödülü de Melis Birder’in yönettiği ‘Ziyaretçiler’ ile Çayan Demirer’in ‘5 No’lu Cezaevi’ filmlerine verildi. Uluslararası Film Yarışması Dalı ödülleri Uluslararası Film Yarışması’nda ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülü ‘Öteki Yaka’daki performansıyla yaşındaki Tedo Bekhauri’ye, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülü ise ‘Katalin Varga’ filmindeki performansıyla Hilda Peter’e verildi. ‘En İyi Yönetmen’ ödülü ‘Öteki Yaka’ filmi ile Georgi Ovashvili’ye sunuldu. En İyi Film Ödülü ise Alexey German’in yönettiği ‘Kâğıttan Asker’ filmi ile Harutyun Khachatryan’ın yönettiği ‘Sınır’ filmleri arasında paylaştırıldı. Festivalde ‘Yaşam Boyu Başarı’ ödülü, onur konuklarından Theo Angelopoulos’a verildi.
601699
Bardakoğlu'ndan Birlik Mesajı
Bardakoğlu'ndan Birlik Mesajı "Adeta 360 derecelik bir açı ile dünyaya bakıyoruz. Din, bölge ayrımı yapmaksızın,tüm heyetlerle iyi bir işbirliği temel hedeflerimiz arasında." Yayına Giriş: 18.10.2009 15:54:25 Güncelleme: 18.10.2009 15:54:25 Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, Dünya Müslüman Birliği Genel Sekreteri Dr. Abdullah Abdul Mohsen Al Türki başkanlığındaki heyeti kabul etti. Bardakoğlu, kabulde yaptığı konuşmada, yurt içi ve dışında sağlıklı, yerinde, doğru bir din hizmeti sunma gayreti içinde olduklarını söyledi. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kapılarının tüm ülkeler ile işbirliğine açık olduğunu vurgulayan Bardakoğlu, "Adeta 360 derecelik bir açı ile dünyaya bakıyoruz. Din, bölge ayrımı yapmaksızın,tüm heyetlerle iyi bir işbirliği temel hedeflerimiz arasında yer alıyor." şeklinde konuştu. Dünya Müslüman Birliği Genel Sekreteri Al Turki ise ziyaretlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı ve Dünya Müslüman Birliği arasında işbirliği için başlangıç noktası teşkil edeceğini söyledi. Kabulde, Al-Turki, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'na Kabe örtüsünden bir parça hediye etti. Bardakoğlu ise Al-Turkı'ye el dokuması ipek bir halı sundu.
601057
Günde 1500 vizeden kurtulduk, ticarî ilişkilere bakacağız
Beş gün önce bu ülkeye büyükelçi olarak atanan Adnan Keçeci, günde bin 500'ü aşkın vize vermekten kurtulduklarını belirtirken ilginç bir tespitte bulunuyor. "Vize mesaisi bitti. Bundan sonra ticarî ve kültürel ilişkilere odaklanacağız." diyor. Keçeci, büyükelçiliğin artık ekonomik ilişkileri geliştirmek için 'daha çok siyasî' faaliyetlerde bulunacağını kaydediyor. Gaziantep'in kalkınmasında Suriye ile kurduğu ticarî ilişkilerin etkisinin büyük olduğuna dikkat çeken yeni büyükelçi, çevre illere ise önemli bir çağrı yapıyor: "Vize uygulamasının kalkması Adana, Kilis, Osmaniye ve Hatay gibi iller için de büyük fırsat. Bu durumu iyi değerlendirirlerse Gaziantep gibi olabilirler. Yeter ki insanımız girişimci olsun, biz mesaimizi buna harcayacağız." Antakya'da katıldığı Garanti Bankası Anadolu Sohbetleri'nde Zaman'a konuşan Şam Büyükelçisi Adnan Keçeci, kültürel ilişkilerin bütünleştirilmesinde de önemli rol alacağını, Suriye'ye yerleşmiş bin Türk'ün daha rahat yaşamaları için projeler geliştireceklerini söyledi. Suriyelilerin Türk ekmeğini çok sevdiğini, ancak ülkede bir tane dahi Türk fırını bulunmadığını vurgulayan Keçeci, ayrıca Suriyelilerin tatlılarıyla övünmesine rağmen büyük bir un fabrikasına sahip olmadıklarını, alışveriş merkezi ve süpermarketin eksikliğini hissettiklerini kaydetti. Adnan Keçeci, "Özellikle kurumsallaşmış İstanbul, Bursa, Kayseri, Konya gibi büyükşehirlerdeki dev firmalar, holdingler Suriye'ye gelmeli. Şu an birçok büyük şirket Suriye'de araştırma yapıyor, ancak bunlar daha çok müteahhitlik alanında. Bu girişimler çeşitlendirilmeli." dedi. Suriye'nin ekonomik reform sürecine girdiğini aktaran büyükelçi, Suriye ile iş yapmak isteyen yabancı şirketlerin satınalma veya iş kurma girişiminde en fazla yüzde 49 pay sahibi olabildiğini, bunun iki ülke arasında yürütülen siyasi görüşmelerle yüzde 50'ye çekilmeye çalışıldığını açıkladı. Türkiye ile Suriye arasında vizenin kalkmasının 'mucizevi' bir gelişme olduğunu vurgulayan Büyükelçi Keçeci, gümrük kapılarının karşılıklı geçişlerde yetersiz kalmaya başladığını ifade etti. Keçeci, bu sebeple Öncüpınar, Cilvegözü ve Yayladağı sınır kapılarında işlemlerin süratlendirilmesi gerektiğini kaydetti. BANKALAR SURİYE'DE SAHA ARAŞTIRMASI YAPIYOR Şam Büyükelçisi Keçeci, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve bir özel bankanın Suriye'de şube açmak için girişim başlattığını açıkladı. Sadece devlet bankası bulunan Suriye'de, Kuveyt, Irak gibi ülkelerde hizmet veren bankalarla Türk bankalarının işbirliğine giderek banka açabileceğini aktaran Büyükelçi, şöyle konuştu: "Şu an saha araştırması yapılıyor. Türkiye'nin Suriye'ye banka açması ciddi boyutlara ulaşan kaçak para transferinin de önüne geçecektir. Türkiye'nin bir taşla iki kuş vurması anlamına gelen bu atılım bir an önce yapılmalı." IRAK YÖNETİMİNDEN YATIRIMLARA GARANTİ Öte yandan, bir diğer güney komşu Irak ile de ilişkiler büyük bir hızla gelişiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen perşembe günü bakan ve 50'ye yakın işadamıyla yapılan ziyarette önemli anlaşmalara imza atıldı. Heyetle görüşen Irak Başbakanı Nuri el Maliki, ülkesindeki yatırımlarda Türk işadamlarını görmek istediğini ve yatırımların garanti edileceğini söyledi.
600951
Diyalog Berlin'de kurulacak!
Diyalog Berlin'de kurulacak! Contemporary Istanbul, çağdaş sanatı farklı alanlarda desteklemeye devam ediyor. Berlin Akademie der Künste'nin iş birliğiyle gerçekleşen “CI Dialogues Konferans Dizisi”nin üçüncüsü Berlin'de gerçekleşiyor. Konferansta, Contemporary Istanbul'un bu yılki teması olan “Kozmopolitlik” konusu farklı açılardan ele alınacak. Berlin'de bulunan ve çağdaş sanatın her dalında gelişme stratejilerini belirlemede öncü rol üstlenmiş olan Akademie der Künste'nin işbirliğiyle düzenlenecek konferansa Türkiye ve Almanya'dan kültür alanında ünlü isimler katılıyor.
600846
Borsalardaki aldatıcı şenlik ekonomiye yansımıyor
Osman Ulagay Dünya GözüBorsalardaki aldatıcı şenlik ekonomiye yansımıyor Gel vatandaş gel! borsasına gel, Menkul Kıymetler Borsası’na gel! Faizler nasıl olsa yerle bir oldu, da yerlerde sürünüyor, sen iyisi mi cesaretini topla, varını yoğunu borsaya yatır, köşeyi dön. Bu yılın mart ayından beri ne kadar artmış endeksleri bir bak, altı-yedi ayda zengin olma fırsatını nasıl kaçırdığını anla. Bu çağrıyı ben yapmıyorum ama bugünlerde böyle çağrılar duyabilirsiniz, çünkü borsalarında, ’den dünyaya yayılan, çılgın bir şenlik yaşanıyor. Birçok borsa endeksinde 50’nin üstünde artışlar gerçekleşti son altı-yedi ay içinde. Örneğin bu yılın mart ayında endeksi 6.500 puana doğru inerken bu endeksi satın alan birinin kazancı, geçen hafta içinde Dow 10.000 puanı gördüğünde, 50’yi geçti. ’de de endeksi dipteyken, banka hisselerinden başlayarak alıma geçenler çok iyi paralar kazandı. Geçmiş deneylerden, borsaların reel ekonomideki gelişmeleri önceden satın alıp fiyatladığı da biliniyor. Buna bakarak borsalardaki hızlı yükselişi, reel ekonomide yaşanacak olan hızlı iyileşmenin habercisi olarak algılamak ve “Kriz geçti, hızlı büyüme dönemi başlıyor” diye sevinmek de mümkün. Ancak her nedense, Başkanı’ndan ’nın başkanına, saygın ekonomistlerden sokaktaki halka kadar farklı ülkelerde farklı konumlardaki insanlar, borsalardaki şenlik havasına kapılıp bayram edemiyor. Dow Jones endeksinin 10.000 puanı geçmesinin dışında kimseyi fazla sevindirmediğini belirten “Endeksteki yükseliş ile ABD ekonomisinin içler acısı hali arasındaki uçurum hiç bu kadar büyük olmamıştı.” diyor. ABD Başkanı Obama, cephesinde iyiye gidiş başlamadan kriz bitti diyemeyiz” demek ihtiyacını duyuyor. Bunun nedeni, borsalardaki yükselişin sağlam temellere dayanmaması ve şenlik havasının aldatıcı olması. Küresel krize yol açan balonlar tekrar uçuşmaya, bozuk plak tekrar çalmaya başladı. Müziğin havasına kapılıp şu ana kadar dansa kalkmış olanlar kazançlı çıkmış görünüyor ama bu olgunun ardındaki gerçeğe baktığımızda bu yükselişin çok da övünülecek bir yükseliş olmadığını görüyoruz. Dow Jones 10 yıl önceki yerinde ABD’de önde gelen 30 şirketin hisselerinden oluşan Dow Jones endeksinin geçen hafta içinde 10.000 puanı aşması borsalardaki şenliğe katkıda bulundu. ABD borsalarındaki iniş-çıkışlar dünya borsalarını etkilediği için İMKB de zirve yaptı. Dow Jones endeksinin 10.000 puana erişmiş olması, marttaki dip noktaya göre çarpıcı bir artışın göstergesi kuşkusuz. Ancak Dow Jones’un son on yıldaki seyrini gösteren grafiğe baktığımızda farklı bir gerçekle karşılaşıyoruz. Dow Jones endeksi ilk kez 29 Mart 1999’da 10.000 puanın üstünde bir değerden kapanmış. Sonra iniş-çıkışlar yaşanmış ve 27 Ekim 2004’te endeks yeniden 10.000 puanın üzerinde kapanmış. En ilginci ise, ABD’de fiyaskosunun ilk belirtilerinin ortaya çıktığı 2007 yılının ekim ayında, yaklaşmakta olan krize karşın Dow Jones’un 14.198 puanlık bir rekora erişmiş olması. Geçen yıl ’ın batmasından üç hafta sonra, Ekim’de de 10.000 puanın hemen altındaymış Dow Jones endeksi. Bu zikzaklı süreçte çok para kazanıldı ve kaybedildi ama Dow Jones endeksinin şimdi yüksele yüksele, ancak on yıl önce bulunduğu seviyeye erişmiş olması, ABD’nin en gözde şirketlerinin hisselerine bile uzun vadeli ve istikrarlı bir yatırım aracı olarak bakmanın doğru olmadığını düşündürüyor. ABD borsalarında marttan bu yana yaşanan yükselişin nedenlerine baktığımızda da işsizliğe odaklanan Başkan Obama’nın hedefleriyle çelişen bir tabloyla karşılaşıyoruz. Yükselişin bedeli işsizlik artışı Hisse senedi fiyatları, şirketlerin gelecekteki performansı ve kârları hakkında yapılan tahminlere dayanır. Gerçekleşen kârlar bekleneni aşarsa hisseler yükselir. Şimdi ABD’deki duruma baktığımızda şirket kârlarının genelde beklentileri karşıladığını hatta kimi örneklerde aştığını ve bunun da borsalardaki tırmanışa katkıda bulunduğunu görüyoruz. ABD şirketlerinin kârlarını nasıl elde ettiklerine bakıldığında iki nokta öncelikle dikkati çekiyor. Geçen yıl batma noktasına gelen ve muazzam devlet desteği alan bankaların, zararlarını muhasebeleştirmede kendilerine sağlanan avantajdan da yararlanarak büyük kârlar elde ettikleri görülüyor. Birçok şirketin ise satış cirolarında kayda değer artışlar olmadığı halde, çalışanlarının sayısını büyük ölçüde azaltarak giderlerini düşürdüğü ve kârlarını artırdığı anlaşılıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü ’nun araştırmasına göre, bu yılın ilk beş ayında ABD şirketlerinin işine son verdiği eleman sayısı 640 bini buluyor. Aynı dönemde şirketleri 354 bin, şirketleri ise 244 bin çalışanını işten çıkarmış. Bu haberi veren ABD şirketlerinin performansının Avrupa şirketlerine göre daha iyi olmasını buna bağlıyor. 14 Ekim tarihli gazetesinde yer alan haberde de ABD’de yatırımlarının 1947’den beri en düşük düzeye indiği, bilançolara yansıyan kâr artışlarının eleman çıkartarak ve daralarak elde edildiği belirtiliyor. Bu noktada şu soruyu sormak zorundayız: Bu yöntemlerle elde edilen kârlara ve bu kârlara dayandırılan borsa tırmanışına güvenilebilir mi? Kurtarma operasyonlarıyla ortalığa saçılan trilyonlarca doların da katkısıyla borsalara akan paranın yarattığı tırmanışa bakarak “Kriz bitti, ufkumuz açıldı”, diyebilir miyiz?
601816
Boşanma nedenleri, cep telefonundaki isim...
El Vatan gazetesindeki habere göre, Cidde'de oturan 30'lu yaşlarındaki kadın, cep telefonundan aradığı eşinin telefonunu evde unuttuğunu fark etti ve telefon çalarken ekranda "Guantanamo" yazdığını gördü. 17 yıldır evli olan kadının öfkeyle soluğu mahkemede aldığı ve "tiranlığı çağrıştıran bir ismi kendisine layık gören kocasıyla yaşamaya devam edemeyeceğini" söylediği belirtildi.
601151
HÜSEYİN GÜLERCE "İstanbul'un ihtişamı başka"
"Devletler arası görüşmeler yapılırken İstanbul tercih edilmeli. Heyetler mutlaka İstanbul'a getirilmeli ve İstanbul'un tarihî mânevî atmosferinde meselelerin görüşülmesi gerçekleşmeli... Ayrıca Türkiye'nin devlet olarak bir konumu var. Hiçbir çıkar beklentisi olmadan arabuluculuk yapıyor. Dünya bunun farkında. Türkiye'ye Hillary Clinton geldi, arkadan Obama geldi. Sarkozy, Türkiye'yi taklit ediyor. Türkiye bu konumunun hakkını vermeli. İran da Avrupa Birliği'ne girmek istiyor. İster istemez Türkiye ile görüşmek zorunda... Çünkü herkesin güvenini kazandı. Onun için bir zamanlar Türkiye'ye yukarıdan kibirli bakanlar şimdi kendileri Türkiye'ye geliyor. Ülkeniz Allah'ın lütfu ile meselelerin merkezine oturdu. Son senelerde bilhassa 2003 Ocak'tan itibaren yükselmeye başladı, bir anda çok önemli bir ülke hâline geldive etrafındaki eski ülkeler Türkiye'ye muhtaç duruma geldi. Mesela bu yeni dönemde Irak ile ABD arasında kriz ve gerginlik çıkınca bir anda altı ülke İstanbul'da buluştu. Bu gerginlikten önce mağrur bir hava ile Türkiye'ye bakanlar, eski bakışlarını değiştirip güvenilir bir arabulucu olarak gördükleri Türkiye'ye geldiler. Mısır'ı Suudî Arabistan'ı, Suriye'yi, Ürdün'ü, Irak'ı, Türkiye mi davet etti? Yoksa onlar mı kendilerini davet ettirdiler? İnanıyorum ki, daha önceki dönemler Türkiye çağırsaydı gelmezlerdi. Ama şimdi kendilerini mecbur hissediyorlar. Evet 2009'da şahit olduklarımızın başlangıcı 2003 Ocak tarihi... Bu bir değişim başlangıcı... Dünya tarihi işte bu zamanda Türkiye lehine değişmeye başladı... Son İran ve İsrail krizi için yine Türkiye'nin arabulucu olması lâzım. Eğer ciddi bir krize dönüşürse, hem bu iki ülke hem de bu bölge çok zarar görür. Ama Türkiye sahip olduğu potansiyelle, beklentisizlik ve âdil arabuluculukla bunu yumuşakça atlatabilir. Ama bunun görüşmelerinin İstanbul'da yapılması lâzım. Tarihî ve manevî atmosferi ile tarafları sâkinleştirecektir. İstanbul'un bu hüviyetinden istifade etmek gerektir. Hatta bir düşüncemi de sizinle paylaşayım. Bana göre dünyadan ilk defa Türkiye'ye gelen yabancıların önce İstanbul'a gelmesi gerekiyor. Hiç olmazsa, İstanbul'u görmeden Türkiye'den ayrılmamaları icap ediyor. Neden mi? Çünkü, mesela Ankara, küçük bir kasaba halinde iken bu hale gelmiş. Onun için oraya bakıp Türkiye'yi küçümseseler "Burası kocaman bir kasaba!.." diyebilirler. Ama İstanbul öyle değil; tarihî ihtişamı ile geçmişteki gücünü ve adaletini anlatıyor. Tarihî geçmiş ve ihtişamlı güç onlara şok yaşatır! Geçmiş medeniyetlerin kalıntıları, muhteşem camiler yanında, kiliselerin, havraların varlığı ve her ırk ve dinden insanın asırlardır beraberce hayatını devam ettirmesi çok şey ifade ediyor. Bu potansiyelinizin farkına varmanız gerekiyor." Prof. Dr. Yoshiaki Sasaki Bey'in bu sözleri bana birkaç sene önce Milano'da Prof. Dr. Gabriel Mandel'in, "Nur Sûresi'nde bahsedilen 'ne şarkîdir, ne garbîdir' tabirinden ben Türkiye'yi anlıyorum. Çünkü Türkiye'de hem Doğu'dan hem Batı'dan alınmış güzellikler var!" sözünü hatırladım. Merhum allâme Elmalılı Hamdi Yazır da bununla ilgili olarak; "Yalnız öğleden önce güneş gören doğuda (bulunan zeytin) değil, yalnız öğleden sonra güneş gören batı tarafında da değil; hem doğuya, hem batıya bakan tepenin tam ortasında. Çünkü böyle yerde bulunan zeytinin yağı son derece saf ve güzel olur." (6. cilt, 28) diyor. Prof. Mandel anlayışı ile meseleye bakarsak, ülkemizin en güzel timsali de İstanbul'da parlamaktadır; maddî-manevî ve tarihî güzellikler eşsiz bir asâletle oradan gönüllere yansımaktadır.
601843
Vali Karaloğlu, OSB'de brifing aldı
Vali Karaloğlu, OSB'de brifing aldı Van Valisi Münir Karaloğlu, OSB Müteşebbis Heyeti Toplantısı'nda üretime geçmeyen firmalar hakkında çalışma yapılmasını istedi. Vali Karaloğlu, yönetmelikteki bazı değişiklikleri aktardı. ADNAN GÜL VAN Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Müteşebbis Heyeti Toplantısı, Van Valisi Münir Karaloğlu'nun başkanlığında yapıldı. Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü hizmet binasında gerçekleştirilen toplantıya Müteşebbis Heyet Başkanı Vali Münir Karaloğlu, Müteşebbis Heyeti Üyeleri OSB Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Hakan, Van Ticaret ve Sanayi Odası (VATSO) Başkan Yardımcısı Naci Çakırgöz, Van Belediyesi Fen İşleri Müdürü Orhan Şenkaya ve diğer üyeler katıldı. Yaklaşık 1,5 saat süren toplantı öncesi OSB Müdürü Hadi Mirahmetoğlu, mevcut organize ile ek organize sanayi bölgesi hakkında sunum yaptı. 127 hektar alan üzerine kurulan OSB'de 83 firmaya 95 adet parsel tahsis edildiğini belirten Mirahmetoğlu, 40 firmanın faal olduğunu, 43 firmanın ise çeşitli sebeplerden dolayı üretimde olmadığını bildirdi. 'ÜRETİME GEÇMEYEN FİRMALAR İÇİN GÖRÜŞME YAPIN' Toplantıda, Vali Münir Karaloğlu, 1. etap OSB'de üretime geçmeyen firmaların bir an önce faaliyete geçmeleri için görüşmeler yapılmasını istedi. Karaloğlu, ek sanayi bölgesine müracaat eden firmalar arasında seçici davranılması tavsiyesinde bulundu. Üretime geçmeyen firmalarla ilgili bir çalışma yapılmasını isteyen Karaloğlu, yeni yayımlanan OSB yönetmenliğindeki değişiklikleri aktardı. Karaloğlu, “Belirlenen sürelerde tesis tamamlayıp üretime geçilmemesi halinde, eğer inşaat temel seviyesinin üstüne çıkmışsa, verilen sürenin bitim tarihinden itibaren ay içerisinde inşa edilmiş kısmın eski ve yeni katılımcılar tarafından rızaen belirlenecek bedelinin ödendiğinin belgelendirilmesi şartıyla yeni katılımcıya arsanın tahsisi yapılabilir. Süre bitiminde inşa edilmiş kısmın rızaen satışının yapılmaması halinde tespit edilen bedel üzerinden satışının, OSB tarafından yapılacağı belirtiliyor.” dedi.
601434
Sağlam istifa etti!
Sağlam istifa etti! Nurullah Sağlam kendisine ait resmi internet sitesinden yaptığı basın açıklamasında, ligin 9. haftasında cumartesi günü karşılaştıkları Bursaspor'a son dakikalarda yenilen golle 3-2 mağlup olmalarının ardından, başkan Ali İpek'in soyunma odasına gelerek, oyuncularına ve kendisine birtakım onur zedeleyici tavırlar sergilemesinin istifa kararının gerekçesi olduğunu belirtti. Tecrübeli teknik adamın yaptığı açıklama şöyle: ''03.09.2009 tarihinde göreve geldiğimiz Denizlispor Kulübü'nde yaşayabileceğimiz sıkıntıları önceden kestirebilmek çok zor değildi. Ancak bu kulübe olan geçmişteki gönül bağımız, maddiyatı gözetmeksizin bu görevi kabul etmemizde en büyük etken oldu. Göreve geldiğimizden bugüne kadar, ben ve ekibim iyi niyetle, 24 saatimizi kulüpte geçirerek birtakım şeylerin düzelmesi için oyuncularımla emek ve kader birliği yaptık. Haftalar ilerledikçe mesafe katettiğimizden ve doğru yolda olduğumuzdan, oyuncularımla birlikte bir an bile şüphe duymadık. Ancak, Bursaspor maçı sonrası sayın başkanın soyunma odasına gelerek, oyuncularımın ve benim meslek onurunu zedeleyecek bir söz sarf etmesi, kendime ve mesleğime olan saygımdan dolayı asla kabullenemeyeceğim bir durumdu. İşin en önemli ve vahim boyutu ise bu söylemin, tüm oyuncularımın önünde gerçekleşmesi ve bir daha tamir edilebilmesi mümkün olmayan bir şekle dönüşmesiydi. Oyuncularıma güvenimin tam olmasına ve takımın bu zorlukların üstesinden geleceğinden zerre kadar şüphem olmamasına rağmen, meslek onurumun gereği olarak, üzülerek de olsa Denizlispor'daki görevimden istifa etme kararı aldım. Bu görevi kabul etmemde büyük pay sahibi olan sayın Cumhuriyet Başsavcımız Kazım Arapoğlu'na ve son olarak göreve başladığımız günden bu yana desteğini bizden esirgemeyen büyük Denizlispor taraftarına sonsuz teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.''
601842
'Sivas'taki eksiklikleri bir bir tamamlayacağız'
'Sivas'taki eksiklikleri bir bir tamamlayacağız' Belediye tarafından asfaltı tamamlanan 63 sokak, mahalle parkı ve muhtarlık binası törenle açıldı. Kendisinden önce başkanlık yapanlara hizmetlerinde dolayı teşekkür eden Belediye Başkanı Doğan Ürgüp, ”Eksikler olabilir, biz bu eksikleri tamamlayacağız” dedi. SİVAS (İHA)- Sivas Belediye'si tarafından Karşıyaka Mahallesi'nde sürdürülen çalışmalar sonucu asfaltı tamamlanan 63 sokak, mahalle parkı ve muhtarlık binası törenle açıldı. Karşıyaka Mahallesi'nde düzenlenen törene Vali Yardımcısı İsmail Koşum, Belediye Başkanı Doğan Ürgüp, Büyük Birlik Partisi İl Başkanı Zeki Haral ve mahalle halkı katıldı. Açılış töreninde konuşan Vali Yardımcısı İsmail Koşum, imkanları sınırlı bir ülkede yaşadığımızı belirterek, "Türkiye'de önemli gelişmeler var. Türkiye yatırımlar için aç bir noktada. Yatırımlar devam edecek. Bunlar bir gelişmenin ve zenginleşmenin göstergesi. İnsanlarımızın ihtiyacı çok fazla. İhtiyaçlarımız için fabrikalar kuruluyor, istihdam artıyor. Genç nüfus fazla olduğu için ülkemiz önemli bir dinamizme sahip. Bu potansiyel harekete geçtikçe ülkemiz zenginleştikçe, bizler vergi verdikçe çocuklarımızı okutup onları bilinçlendirdikçe ülkemiz kalkınacak ve daha çok hizmet gelecek" dedi. ESKİ BAŞKANLARA TEŞEKKÜR Şehrin sadece İstasyon ve Atatürk caddelerinden ibaret olmadığını belirten Belediye Başkanı Doğan Ürgüp ise, "63 mahallesi olan bir şehrimiz var. Her mahalle belli planlar dahilinde hizmetler alacaktır. Biz siyasi çekişme içine hiçbir zaman girmedik ve girmeyeceğiz. Geçmiş dönemlerdeki arkadaşlarımızın, bütün belediye başkanlarımızın Sivas'a yapmış oldukları katkılar önemlidir. Yapmış olduğu katkılardan dolayı hepiniz adına teşekkür ediyorum. Eksikler olabilir, biz bu eksikleri tamamlayacağız. Burada mahallemize bir muhtarlık binası yaptık. Muhtarlık binalarını bütün mahallelerde yapacağız. Şu anda Karşıyaka, Seyrantepe, Tuzlugöl, Gökçebostan ve Esentepe mahallelerinde bu binalar yer almaktadır. Bu binaların toplam alanı 18 metrekare olmakla birlikte yeni yapacağımız binaların alanını biraz daha genişleterek 25 metrekare yapacağız. Mahallelerimizin eksiklikleri olabilir, bu eksiklikleri de zamanla tamamlayacağız" diye konuştu. Konuşmaların ardından Vali Yardımcısı İsmail Koşum, Belediye Başkanı Doğan Ürgüp ve Karşıyaka Mahalle Muhtarı Çetin Aydın kırmızı kurdeleyi keserek mahalle parkı, asfaltlanan 63 sokak ve muhtarlık binasının açılışını yaptı. Protokol üyeleri daha sonra açılışı yapılan parkı gezdi.
601443
Otomobil şarampole yuvarlandı
Otomobil şarampole yuvarlandı Osmaniye'nin Kadirli ilçesinde meydana gelen trafik kazasında kişi öldü, biri ağır kişi yaralandı. Adana istikametinden Kadirli'ye gelen Fatih Kavlakçı yönetimindeki 01 0168 plakalı otomobil, sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu Azaplı köyü civarında şarampole yuvarlandı. Yol kenarındaki ağaçlara çarpan ve içerisine ağaç gövdesi giren otomobil hurdaya dönerken, araçta yolcu olarak bulunan Haktan Akar olay yerinde can verdi. Abdullah Kuşçuoğlu ve araç sürücüsü yaralandı. Yaralılar olay yerine çağrılan ambulansla Kadirli Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Kavlakçı, hayati tehlike kaydıyla Osmaniye Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. Haktan Akar'ın cesedi cumhuriyet savcısının incelemesinden sonra morga kaldırıldı.
601474
Kardiyolgolar Kıbrıs'ta buluşacak
Mersin Üniversitesi (MEÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı ve Mersin İnvazif Kalp Derneği Başkanı Prof. Dr. Gökhan Cin başkanlığında gerçekleştirilecek kongre, 10-13 Aralıkta Girne'de yapılacak. Prof. Dr. Cin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dernek olarak ikisi Mersin ve Adana, üçüncüsü ise KKTC'de olmak üzere hekimlere yönelik geniş katılımlı toplantılar düzenlediklerini söyledi. TÜRKİNVAZİF'in alışılagelmiş tıp kongrelerinden, yenilikçi formatı ve teknolojik alt yapısıyla ayrıldığına dikkati çeken Cin, ''Toplantılar sırasında dünyada yapılması çok zor olan ameliyatlar bizzat canlı olarak uydu bağlantısıyla aktarılarak, salondaki doktorlarla beraber yapılabiliyor'' dedi. Eğitim amaçlı düzenlenen toplantılara Türkiye'nin her yerinden kardiyologların katıldığını belirten Prof. Dr. Cin, şöyle konuştu: ''İnteraktif olarak gerçekleştirilen toplantılarda değişik yerlerde yapılan ameliyatlar aynı anda toplantı salonuna uydu aracılığıyla ulaştırılıyor. Ameliyat, karşılıklı ses ve görüntü eşliğinde tartışılarak katılımcılarla beraber götürülüyor. Bu hem hekimler açısından eğitim oluyor, hem de hastaların çok sayıda doktor tarafından ameliyat edilmesine destek sağlanıyor. Bu yıl özellikle invazif kardiyolojinin sıcak konularını programımıza dahil ettik. Diğer yandan komplike vakalar ve komplikasyonlar gibi çok ses getiren oturumlara da daha çok yer vermeyi hedefledik.'' Geçen yıl toplantı sırasında yaptıkları ameliyatların Amerikan İnvazif Kalp Derneğinin internet sayfasında yılın en zor vakaları olarak dünyaya duyurulduğunu bildiren Cin, ''Bu yıl da dünyanın üç büyük kardiyoloğundan biri olan Prof. Dr. Antonio Colombo'nun İtalya'da yapacağı neştersiz kalp kapağı değiştirme ameliyatı interaktif olarak toplantı salonuna aktarılacak. Böylelikle kongreye katılan hekimler bu ameliyat hakkında fikir edinerek, merak ettikleri konular hakkında Dr. Colombo'dan bilgi alabilecek'' diye konuştu.
600893
Uzan'ın iade süreci başladı kırmızı bültenle aranacak
Uzan hakkında dosyada gıyabi tutuklama kararı verildiğini hatırlatan Ergin, "İnterpol aracılığıyla istenecek. Mahkemenin talebi üzerine başlatılan bürokratik işlemler devam ediyor." dedi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, gazetelerin yargı muhabirleriyle Dikmen Hakimevi'nde dün bir araya geldi. Gündeme ilişkin soruları cevaplayan Ergin, terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan'ın kaldığı İmralı Cezaevi'ndeki yeni hükümlüler için yapılan inşaatın geçici kabulünün yapıldığını, fiziki altyapı eksikliklerinin 10 gün içerisinde bitmesinin ardından yeni hükümlülerin nakil işlemlerinin gerçekleşeceğini vurguladı. İmralı Cezaevi'ne nakledilecek hükümlülerin tipi cezaevlerinde kalanlar arasından belirlendiğini ifade etti. Yargı reformu strateji taslağındaki hedeflerle ilgili çalışmaların sürdüğünü de vurgulayan Bakan Ergin, sürecin Parlamento'daki yoğunluğa göre şekilleneceğini açıkladı. Bakan Ergin, bir soru üzerine de, HSYK'nın yüksek yargıdan gelen üyelerinin, Ergenekon davasında bazı mahkeme kararlarının kanun yararına bozulmasını talep ettiğini, bunu uygun görmediklerinden Yargıtay'a götürmediklerini söyledi. Ergin, "Anayasa ve yasal prosedürü belli. Uygun gördüklerimizi bu yola götürüyoruz." diye konuştu. YASADIŞI DİNLEMEDEN BEN DE ÇEKİNİRİM Bakan Ergin, "Telefon dinleme korkusu yaşıyor musunuz?" şeklindeki soruya ise, iletişimin tespiti ve dinlenmesi konusunda yıl öncesine göre daha güvende olunduğuna dikkat çekti. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın yasayla kurulmasından sonra dinlemenin oldukça güçlü bir denetim altına alındığını vurgulayan Adalet Bakanı şöyle konuştu: "TİB'in kuruluşundan önceki durumu anlatmak istemiyorum. Yasadan sonra kendimi daha güvende hissediyorum. Vatandaşın da iletişimin güvenliği konusunda daha iyi noktada olduğunu söyleyebilirim. Ama ortam dinlemesi, yasadışı dinlemeden herkes gibi ben de çekinirim. Şu oturduğumuz ortamda bile herhangi bir cihazla bu tür konuşmalar kaydedilebilir. Bunlar Ceza Kanunu'na göre suç, müeyyidesi var." Aralarında Ergenekon soruşturmasında görev alan hakim ve savcıların Emniyet'in iftarına katılmalarının tarafsızlığa aykırı olup olmadığı yönündeki soruya Bakan Ergin, hakim ve savcıların normal mesailerinde de bir arada olduklarını, tarafsızlıklarına gölge düşürecek bir yemek olduğuna inanmadığını söyledi. Ergin, "Bir yemekte yargılamayı yapanlarla, yargılananlar bir araya gelirse sorgulanması gerekir. Savcı, hakim ile savcıların soruşturma kapsamında beraber çalıştığı kollukla buluşması etik kuralları, yansızlığı sarsacak bir şey değil." dedi. AB ilerleme raporundaki Ergenekon soruşturması ile yüksek yargı ve YARSAV'ın eleştirilmesine yönelik değerlendirmelere ilişkin de Ergin, "Rapor, Avrupa Komisyonu'nun Brüksel'den Türkiye'yi algılayış biçimidir." ifadesini kullandı. Adalet Bakanı, cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların sayısının 115 bini aştığını açıkladı. Ergin, çocukların cezaevi yerine eğitimle topluma kazandırılması için çocuk eğitim evlerinin sayısını artıracaklarını da açıkladı.
601595
Avrasya Maratonu'nda 1.'lik Etiyopyalıların
Avrasya Maratonu renkli görüntülere sahne oldu 31. Kıtalararası Avrasya Maratonu tamamlandı. Erkeklerde Etiyopyalı Kasime Adilo Roba, bayanlarda Etiyopyalı Bizunesh Urgesa birinci oldu.
601160
NEVİN HALICI Kış hazırlıkları
Günümüzde çok önemli değil, ama eskiden sonbahar ayları, kış için uzun hazırlıklarla geçerdi. Tarhanalar, erişteler, yufkalar, sebze meyve kurutmaları, kavurmalar, pastırmalar, sucuklar, salçalar, her türlü sebze meyvelerden yapılan reçeller ve turşular, balık tuzlamaları, ev hanımlarının uzun zamanını alırdı. Bütün bu hazırlıklar imece usulü yapıldığı için hem işler yapılır hem de hanımlar bir arada şarkılar, türkülerle eğlenceli vakit geçirmiş olurlardı. Günümüzde kış ve yaz mevsiminde her türlü sebze meyveyi bulma kolaylığı, buzdolaplarının her evde bulunması, artık sebzeleri işleyerek saklamaya gerek bırakmıyor. Bırakmıyor ama yine de ağzımızın tadına uygun yiyeceklerimizi kendimiz yapma yoluna gidiyoruz. Özellikle bazı reçelleri ve turşuları evde yapmak, ev hanımları için zevk oluyor. Yakın yıllara kadar evde yaptığım, kaynatmadan, güneşte kıvama gelen salçayı artık sevgili Havva Özçetin bana yapıyor, turşularımı kendi çıkardığı elma sirkesi ile Karaman'da arkadaşımın değerli kayınvalidesi yapıyor. Reçellerimi kendim yapmayı tercih ediyorum, çünkü glikoz kullanılarak yapılan ticarî reçellerin tadını iyi bulmuyorum. Yine bazı turşularımı kendim yapma yoluna gidiyorum. Kurutulmuş sebzeleri de başkalarında yemeyi tercih ediyorum; Güneydoğulu lokantalar çok güzel "kuru" dolmalar yapıyorlar. Çocukluğumda 1950'li yıllarda herkes taze üretilmiş peynirleri zamanında tenekelere ya da küplere kurarlardı, yoğurtları yine tenekelere doldurup ağzını lehimletip buzhanelere gönderirler, kış mevsiminde getirirlerdi. Şimdi süt ürünleri fabrikalarda yapılıyor. Konya'nın Sille kasabasında pekmez kaynatma zamanı Parsana'da dört, beş günü bulan eğlenceler yapılırdı. Üzümler toplanır, bir yandan pekmezler kaynatılır, bir yandan eğlenilirdi. Pekmezlere toprağı çalınmadan kabak, patlıcan, alıç vb. tadından yenmez özellikte ve güzellikte reçeller yapılırdı. Düşünün, şeker yerine doğal tatlandırıcı pekmezle yapılmış reçellerin tadını... Günümüzde bizleri bırakın artık Sille'deki gençlik bile bu tatları bilmiyor, çünkü dimnit üzümü yetişen bağlar azaldı, insanlar da kolayı tercih ediyor, uzun işten kaçıyor, hazır reçellere yöneliyor. yıllarda merkezde bile bahçeli evlerde pekmez kaynatılır, akşam üzeri komşulara yıkanmış asma yapraklarıyla bir tabakta köpük dağıtılırdı. Parsana'daki bağ bozumu eğlencelerinde "kavinna" denen tuzlu balık kurması akşamdan tuzunun gitmesi için suya yatırılır, süzülür; yanında soğan piyazı ve üzüm şırası ile öğlen yemeğinde yenirdi. Kış gelince ise kurusu yaşı doğal bütün ürünler hazırdı. Konuklara bademler, cevizler, kurutulmuş kayısılar, üzümler, erikler ve bunlardan yapılan pestiller, şerbetler pekmezle yapılan köftü ve bastıklar, izbenin duvarlarına asılan armutlar, üzümler, divlekler (kavun) bütün rayihasıyla sunulurdu. Bu arada sonbahar sebze ve meyvelerinin Konya gibi bütün Türkiye'de de en güzel tada ulaştığını söyleyelim. Konya'ya gitme zamanı geldi, çünkü zaman diğer güzelliklerle beraber dimnit üzümlerinin de zamanı. Bu hafta pazarlarda bulacağımız küçük hırtlaklarla bir turşu kuralım. Hırtlak bulamazsanız salatalıklarla da aynı şekilde turşu kurabilirsiniz. Ağız tadıyla kalın sevgili okuyucularım. *** Hırtlak turşusu Turşunun suyunu ayarlarken küpe önce kelekler konulup su doldurulur ve su geri boşaltılır. Bir litresine bir yemek kaşığı tuz karıştırılırsa fazla su harcanmamış olur. kg hırtlak Ceviz büyüklüğünde kireç 10 nohut tanesi Yeterince kaynamış su Yeterince tuz (1 litre su için yemek kaşığı) litre sirke Bağ (asma) yaprakları Yapılışı: Hırtlakları yıka, yorgan iğnesi ile del. Küpün dibine kireç ve nohutları bir tülbentle çıkın yap ve yerleştir. Hırtlakları koy. Üzerine küpü dolduracak kadar tuzlu su doldur. Sirkeyi dök, bağ yapraklarını bastır. Serin yere al.
601421
BEYAZPERDE VE ÖTESİ Sinema dünyası, gün bugündür böyle bir dostluk görmedi…
BEYAZPERDE VE ÖTESİ Sinema dünyası, gün bugündür böyle bir dostluk görmedi… ALİ MURAT GÜVEN Sayfamızda, bu hafta sonundan itibaren, yapıtlarıyla sinema tarihinde çığır açmış ve bu sanata yön vermiş birbirinden ünlü simâların, arşivlerin derinliklerinden bulup çıkardığımız nadide fotoğrafları için özel bir köşe başlatıyoruz. İlk konuklarımız ise İtalyan sinemasının dünya çapındaki gururu, “spaghetti western” türünün kurucu yönetmeni Sergio Leone ve yaptığı birbirinden müthiş bestelerle onun yapıtlarına kişilik kazandırıp değerlerini bir kaç kat artırmış olan has dostu, saygın besteci Ennio Morricone… 1929-Roma doğumlu Leone, tıpkı kendisi gibi başkentte dünyaya gelen Morricone'den bir yaş daha küçüktü ve ikili aynı mahallede büyüyüp, aynı ilkokulda sıra arkadaşlığı yaptılar. Sonrasında da kader onları, sinema alanında ömür boyu sürecek son derece başarılı bir işbirliğine taşıdı. “Bir Avuç Dolar”, “Bir Kaç Dolar İçin”, “İyi, Kötü, Çirkin”, “Batı'da Kan Var” ve “Bir Zamanlar Amerika'da”, bu ortaklığın ilk anda akla gelen bir kaç görkemli örneğini oluşturmakta… Kariyeri boyunca çektiği bütün filmlerin müziklerini kankasına hazırlatan Leone'yi, 30 Nisan 1989'da, meslek hayatının en verimli çağında gelen bir kalp kriziyle yitirmiştik. Ancak, yarım yüzyılı aşkın bir süre boyunca hem en yakın arkadaşı, hem de vazgeçilmez bestecisi olarak sürekli yanıbaşında bulunan Morricone ise hâlâ hayatta; üstelik 81 yaşının yorgunluğuna karşılık an itibarıyla yeni film müzikleri yapmayı sürdürüyor. Şimdiye kadar bestelerine imza attığı filmlerin sayısı da 400'e yaklaşmış durumda… Yukarıdaki fotoğraf, 1985'de, ikili “Bir Zamanlar Amerika'da” adlı başyapıtlarını tamamlayıp gösterime sunduktan hemen sonra Roma'da çekilmiş. Anılan film, aynı zamanda onların meslekî anlamdaki son işbirliği oldu, yüzden (yüzü bize dönük durumdaki) Morricone'nin çocukluk arkadaşına attığı sevgi dolu bakışı bir tür vedâ olarak algılamak da olası
601344
Türkiye'nin denizlerini 'denizci' gözetleyecek
Türkiye'nin denizlerini 'denizci' gözetleyecek ASELSAN, liman ve boğaz güvenliği, keşif, gözetleme,istihbarat, kıyı devriyesi gibi görevleri, uzaktan kontrol edilebilen insansız su üstü aracı ''Denizci'' ile gerçekleştirmeyi hedefliyor. Tasarım ve Ar-Ge çalışmaları devam eden su üstü aracı ''Denizci'', uzaktan kumanda edilebileceği gibi gerektiğinde kendi başına karar verme kabiliyetine de sahip olabilecek. Denizci, hedefe ulaştığında üzerinde yer alan sonar, radar, termal kamera gibi cihazlarla elde ettiği verileri komuta merkezine aktarabilecek. Günümüzde insana verilen önemin artmasıyla birlikte askeri ve sivil alanda rutin, zor ve tehlikeli görevler için insansız araçlara daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Bu amaçla bir çok ülkede insansız araç ve sistemler konusunda çalışmalar yoğun bir şekilde sürdürülüyor. İnsansız Araçlar, ''uzaktan kontrol edilebilen ve kendi kendine karar verebilen, erişilmesi zor noktalara ulaşarak keşif, gözetleme, tedbir alma, önleme işlevlerini yerine getirebilen araçlar'' olarak tanımlanıyor. Mayın arama/tarama, güvenlik amaçlı devriye gibi saatlerce süren ve insan kullanımını zorlaştıran uzun süreli görevler, insansız araçların kendi kendine karar verme yeteneğini de zorunlu kılıyor. İnsansız sistemleri ana faaliyet alanlarından birisi olarak belirleyen ASELSAN, geçtiğimiz günlerde Ankara'da düzenlenen 2. Deniz Sistemleri Semineri'nde insansız kara ve deniz araçlarına yönelik çalışmalarını gündeme getirdi. AA muhabirinin edindiği bilgiye göre ASELSAN'da insansız kara ve deniz araçlarına, ''kendi kendine karar verme yeteneği'' kazandırma çalışmaları yapılıyor. Bu kapsamda insansız araçlarda yol gözetleme, yol bulma, yol takibi, engel tespiti, engel aşma gibi konularda Ar-Ge çalışmaları da tüm hızıyla sürdürülüyor. Savunma sanayi uzmanları, insansız araçların yakın geleceğin savaş ortamında önemli rol alacağını, özellikle keşif, gözetleme, istihbarat, savunma, lojistik destek ve benzeri faaliyetleri hızlı ve etkin bir şekilde ve personel kaybı vermeden yürütebileceğini belirtiyor. ASELSAN'IN İNSANSIZ DENİZ ARAÇLARI ASELSAN tarafından insansız deniz araçları kapsamında su üstü araçları ve su altı araçları olmak üzere iki ayrı dalda çalışmalar sürdürülüyor. İnsansız su üstü araçları kapsamında, tasarım aşamasında olan 'Denizci' aracı üzerinde çalışmalar devam ediyor. ASELSAN, liman ve boğaz güvenliği, keşif,gözetleme, istihbarat, kıyı devriyesi, arama kurtarma gibi görevleri, uzaktan kontrol edilebilen ve gerektiğinde karar verme kabiliyetine sahip Denizci ile gerçekleştirmeyi hedefliyor. Denizci, bir komuta merkezi üzerinden komuta edilebilecek, bu merkezden gönderilen hedefe kendi başına ulaşabilecek, hedefe ulaştığında üzerinde yer alan sonar, radar, termal kamera gibi cihazlarla elde ettiği verileri komuta merkezine aktarabilecek. Üzerine silahların da monte edilebilmesi planlanan Denizci'nin, otonom olarak kendi başına hareket edebilmesi için de Ar-Ge çalışmaları sürdürülüyor. İÇİNE BİR PERSONEL BİNEBİLECEK Gerektiğinde Denizci'nin içine bir personel binebilecek ve aracı kullanabilecek. Personel, Denizci üzerinde yer alan silah, radar, kamera gibi cihazları kullanabilecek ve komuta kontrol birimi ile sesli ve görüntülü haberleşebilecek. Denizci'nin uzaktan kullanım pozisyonunda ise personel güvenliği amacıyla görevleri uzaktan komuta ile yerine getirebilmek ve istihbarat sağlamak amaçlanıyor. Denizci ile sesli ve görüntülü haberleşme yapılabilecek bu çalışma modunda, araç ve üzerindeki silah ve cihazlar, kontrol konsolu aracılığı ile kullanıcı isteklerine göre yönlendirilebilecek. Otonom kullanım modu ile personel güvenliği sağlanarak Denizci'nin uzaktan görevlerini yerine getirebilmesi, erken istihbarat sağlayabilmesi, tekrar eden görevleri otomatik olarak gerçekleştirmesi ve kullanıcı üzerindeki yükü azaltması amaçlanıyor. Bu konumda araç hareket yetenekleri ve üzerindeki cihazlar sayesinde planlanmış veya önceden tanımlanmış görevler, kullanıcı müdahalesine gerek kalmadan, kendiliğinden yerine getirilebilecek. ASELSAN, insansız su altı araçlarına yönelik de test ve geliştirme çalışmalarını sürdürüyor. Tasarım aşamasında olan ''Dalgıç'' adlı su altı aracının, deniz altında keşif ve gözetleme, mayın tanı ve teşhisi, arama ve kurtarma alanlarında kullanılması amaçlanıyor.
600933
Kemik iliği ile hayata tutunanlar
Kemik iliği ile hayata tutunanlar Yakalandıkları kan hastalığını kemik iliği nakliyle yenenler bir araya gelerek deneyimlerini paylaştı. Yeniden hayata tutunanlar, bugün nakil bekleyen hastalara umutsuzluğa kapılmamaları tavsiyesinde bulundular yıl önce hastalanan Celil Aksan (sagda), kemik iliği naklinden sonra iyileşerek, şimdi yaşında bir erkek çocuğu sahibi olmuş. ANKARA (A.A) Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı'nda tedavi görüp kemik iliği nakli olan hastalar biraraya geldi. Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gürhan Gürman, 21 yıldır kemik iliği nakli yapıldığını ve bugüne kadar nakil olan hasta sayısının bini geçtiğini söyledi. Gürman, bu toplantıyla hastaların her zaman yanında olduklarını göstermek istediklerini belirtti. Sağlık Bakanlığı Kemik İliği Nakli Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Osman İlhan da, kemik iliği nakillerinde 10 yıl öncesine göre önemli başarılar elde edildiğini, ancak halen ülkede bu konuda sorunlar yaşandığını bildirdi. Türkiye'de 34 kemik iliği nakil merkezi bulunduğunu, bilgi düzeyinin gelişmiş ülkelerle aynı olmasına rağmen, personel ve alt yapı eksikliği bulunduğunu kaydeden İlhan, 'Türkiye'de kemik iliği nakli bekleyen bin civarındaki hastanın sadece bin kadarı bu şansa sahip olabiliyor. Nakil olamayan hastaların büyük bölümü hayatını kaybediyor' diye konuştu. Bu sorunların aşılması için bakanlığın Türk Kök Projesi'ni hayata geçirme kararı aldığını kaydeden İlhan, 'Türk Kök Projesiyle kurulacak doku bilgi bankasında 100 bin vericinin kaydı bulunacak. 50 bin de kordon kanı saklanacak. Böylece uygun vericisi olmayanlar da nakil imkanı bulacak' dedi. UMUTSUZLUĞA KAPILMAYIN Toplantıda kemik iliği nakliyle yeniden hayata tutunanlar da deneyimlerini paylaştı. yıl önce burnu kanayınca hastalığı ortaya çıkan, şimdi 21 yaşında olan taekwondocu Duygu Türker, artık yaşama daha büyük bir umutla baktığını söyledi. 14 yıl önce kemik iliği nakli olan 51 yaşındaki Nevzat Geyik ise kendisi gibi nakil yapılanlarla halen nakil bekleyen hastaları Facebook'ta kurduğu grupta bir araya getirdiğini anlattı. 28 yaşındaki Yalçın Danacı da 'Nakil bekleyenler asla 'neden ben' diye sormasınlar. Morallerini bozmasınlar ve doktorlarının söylediklerini harfiyen uygulasınlar' tavsiyelerini dile getirdi.
601415
Motorine kuruş zam yapıldı
Motorine kuruş zam yapıldı Kırsal motorin ve motorinin perakende satış fiyatı, bugünden geçerli olmak üzere kuruş artırıldı. Kırsal motorinin perakende satış fiyatı 2,57 liradan 2,63 liraya, motorinin litre fiyatı ise 2,70 liradan 2,76 liraya yükseltildi. Akaryakıt ürünlerinin perakende satış fiyatları, dağıtım firmalarına ve şehirlere göre çok küçük tutarda farklılık gösterebiliyor.
601593
Mutabakattan sonra Kongre’de “soykırım” tasarısına destek büyüyor
Mutabakattan sonra Kongre’de “” tasarısına destek büyüyor ile arasında protokollerin imzalanmasının ardından ’nde “” tasarısına yönelik desteğin arttığı öne sürüldü. Bu çerçevede, tasarıya yedi Kongre üyesinin daha imza attığı bildirildi. “Soykırım”ın tanınmasına ilişkin olarak ABD Kongresi’ne sunulan 252 sayılı karar tasarısına desteğin protokollerin imzalanmasının ardından arttığı savunuldu. Ermenistan Devlet Radyosu’na göre, yedi Temsilciler Meclisi üyesi daha tasarıya imza attı. Böylece, tasarıyı imzalayan Temsilciler Meclisi üyesi sayısının 134’e çıktığına dikkat çekiliyor. Tasarıyı son imzalayan Kongre üyeleri, Cumhuriyetçi Brian Bilbray, Elton Gallegly ve Darrell İssa ile Demokrat Steve İsrael, John Hall, Laura Richardson ve Mike Thompson olarak sıralandı. ABD’nin önde gelen lobicilik kuruluşlarından Ermeni Asamblesi’nden Bianka Dodov da, Kongre nezdindeki çabalarını sürdüreceklerini belirtirken Direktörü Bryan Ardouny ise, “ABD’nin Ermeni Soykırımını kabulü, Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesine rehine olmamalı” dedi.
601323
Hakem hastalanınca...
İngiltere Premier Lig'de dün oynanan Aston Villa-Chelsea maçı ilginç bir olaya sahne oldu. Maçın orta hakemi hastalanınca hakem krizi yaşandı ve maç yaklaşık 20 dakika geç başladı. İngiltere Premier Ligi son yılların en ilginç olaylarından birisine sahne oldu. Premier Lig'in bugünkü maçlarından Aston Villa-Chelsea karşılaşması hakem krizine sahne oldu. Maçın orta hakemi Steve Bennett maçtan kısa bir süre önce aniden rahatsızlanınca yerine dördüncü hakem Kevin Friend geçti. Ancak bu kez de maçta dördüncü hakem olarak görev yapacak kimse bulunamadı. Gerekli görüşmelerin ardından maçın normal başlama saatinden ancak 20 dakika sonra yerel bir hakem bulunabildi ve karşılaşma başladı. Aston Villa kendi sahası Villa Park'ta ağırladığı bu sezonun flaş ekiplerinden lig lideri Chelsea karşısında 1-0 geriye düşmesine karşın 32. dakikada Dunne ve 52. dakikada Collins'in attığı gollerle rakibini 2-1 mağlup etti. Chelsea'nin tek golü maçın 15. dakikasında Fildişi Sahilli golcü Didier Drogba'dan geldi.
601155
SELİM İLERİ Yine Haluk Y. Şehsuvaroğlu
"Halûk Şehsuvaroğlu'nun Varlık Yayınları arasında çıkan kitabı hangisiydi?" İtiraf edeyim ki, önce kavrayamadım. "Gazetedeki yazınızda adını yazmamışsınız." Biraz konuştuk... Şehsuvaroğlu'nun kitabının adı, Eski Türk Sanatları. Bir de alt başlığı var: Tarihî Sohbetler. 1960 Şubat'ında yayımlanmış. Arka kapak yazısından öğreniyoruz: "Değerli tarihçimiz" Varlık Yayınları için daha önce Tarihçi Gözüyle Atatürk kitabını kaleme almış. (Tarihçi Gözüyle Atatürk kitaplığımda yok. Yeni basımları yapıldı mı, bilmiyorum.) Arka kapaktaki yazı, Eski Türk Sanatları'nı âdeta özetler: "Güzel sanatlar alanında atalarımızın meydana getirdikleri eserleri, tarihin tozlu vesikaları arasından bulup gün ışığına çıkaran Şehsuvaroğlu, resim, heykel, müzik, mimari gibi sanat kollarındaki eski Türk çalışmalarını çok meraklı sayfalar halinde önümüze seriyor." Gerçekten meraklı, sıcak sayfalardı. Halûk Y. Şehsuvaroğlu'nun alçakgönüllü, içten bir üslûbu vardır. Sanat tarihimizin karmaşık meselelerini bile seçik kıldığı söylenebilir. Eski Türk Sanatları'nda eski saatler, eski mühürler, kaşıklar, çekmeceler hep incelikli, duygun bir anlatımla karşımıza çıkar. Basım imkânlarının hayli dar günlerinde, bu resimsiz, fotoğrafsız yazılarda Şehsuvaroğlu ressam kimliğindedir. Yüzükleri, mühürleri âdeta görürsünüz, eski saatleri de. Meselâ I. Mahmud'un mavi roza elması yüzüğü, III. Osman'ın limoni elmaslı yüzüğü sanki gözümün önünde, öyle mavi ve limoni duruyorlardı. Şunu söylemeliyim: Tadını çıkara çıkara okumuştum. Mutsuz padişah I. Abdülhamid'in yakut yüzükleri hep ateş renkliydi. Yüzük seven padişahlar arasında II. Mahmud da anılıyordu: "Sultan Mahmud sağ ve sol ellerinin serçe parmaklarında ekseriya tek taş yakut ve zümrüt yüzükler taşırdı." II. Mahmud'un ölümünden sonra, "firuze mine üzere vakfi muharrer" altın yüzüğü hazineye kaldırılmış. Mesela bu bilgi bana çok çekici gelirdi. Hele yine I. Abdülhamid'in oğlu II. Mahmud'a hediye ettiği yakut yüzüğün, önce II. Mahmud'un kızı Mile Sultan'a verilişi, sonra da Adile Sultan'ın uzun ömrünün sonunda aynı yüzüğü II. Abdülhamid'e armağan edişi bir tarihî öykü konusunu andırır. Herhalde Nahid Sırrı yazabilirdi. Yüzük, Sultan Hamid, tahttan indirildiğinde kaybolmuş!.. Eski Türk Sanatları, "Şair Leylâ Hanım" portresiyle sona erer. Anılarla bezenmiş bu edebî portre şöyle noktalanır: "Leylâ Hanım seksen altı yaşında öldüğü vakit hafızası mazinin bütün güzel hatıralarıyla dolu ve ruhen gençti. Ölümden daha kuvvetli olan sanat onu daima yaşatacak, besteleri çalındıkça Leylâ Hanım aramızda olacak." Leylâ Hanım da, Şehsuvaroğlu da ne yazık ki aramızda olamıyorlar bugün. Sadece meraklı bir okur kimliğiyle izlemeye çalıştığım geçmiş zamanlarımızda öyle değerler var ki, bugünün değersizlikler ortamında eserleriyle birer denek taşı olabilirler. Halûk Y. Şehsuvaroğlu onlardandır. Tarihimize, özellikle sanat tarihimize 'yaşarlık' kazandırmak istemiş Şehsuvaroğlu, eseriyle bugün de ilgi devşirebilir. Onun andığı yüzükler, saatler, çekmeceler, işte Eski Türk Sanatları, görsel malzemesi esirgenmemiş yeni basımla okura sunulabilir. Bir hayal... Kültür gömleği değiştirmeler, sonunda acıklı gülünç çehreler ediniyor. Genç hanımdan ayrılıp Everest Yayınları'na giderken, yolda ikide birde karşıma çıkan 'turistik tarih', neleri mirasyedi savurganlığıyla harcadığımızı bir kez daha söylüyordu. Bana öyle geldi ki, bu tutumdan, bu anlayıştan geriye meşhur 'döner kebap' bile kalamayacak...
601956
Rize puanı kaptı!
Rize puanı kaptı! Bu sonuçla Çaykur Rizespor, puanını 18'e yükselti ve 3. sıraya oturdu. Dardanelspor ise puanda kaldı. -ÇANAKKALE DARDANELSPOR: ÇAYKUR RİZESPOR: 1- Stat: 18 Mart Hakemler: Koray Gençerler, Ali Saygın Ögen,Şenol Ersoy Çanakkale Dardanelspor: Ferhat, Sakıp, (Mesut dk. 80), Diallo, Murat Özavcı, Atahan, (Salih dk. 85), Koray Kurt Samet Albayrak, Uğur, İsmail, Samet Gül, Hüseyin, (Emrah dk. 60), Çaykur Rizespor: Yavuz, Murat, Kenan, Ribueiro, (Musfafa Çiçek dk. 80), Diakhate, Engin, Hasan Yiğit, Çağrı, (Özgürcan dk. 58) Mithat, (Umut dk. 64), Eyüp, Ulaş Gol: Özgürcan (dk.77) Sarı kartlar: Kenan, Çağrı (Çaykur Rizespor), Diallo, İsmail, Samet Gül (Çanakkale Dardanel)
600748
Altın Portakal'da ödül iki parça
Altın Portakal'da ödül iki parça 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Uzun Metrajlı Film Yarışması'nda En İyi Film Ödülü'nü 'Bornova Bornova' ile 'Kosmos' filmleri kazandı. Cam Piramit Sabancı Kongre ve Fuar Merkezi'nde yapılan kapanış ve ödül töreninde Ulusal Uzun Metrajlı Film Yarışması sonuçları açıklandı. En İyi Film Ödülü, 'Bornova Bornova' ile 'Kosmos' filmleri arasında paylaştırıldı. Festivalde verilen bazı ödüller ve kazananlar şöyle: -En İyi Film: 'Bornova Bornova' 'Kosmos' -En İyi İlk Film: 'İki Dil Bir Bavul' -En İyi Yönetmen: Reha Erdem 'Kosmos' -En İyi Senaryo: Onur Ünlü 'Beş Şehir' -En İyi Erkek Oyuncu: Öner Erkan 'Bornova Bornova' -En İyi Kadın Oyuncu: Nergis Öztürk 'Kıskanmak' -En İyi Kurgu: Erkan Tekemen 'Bornova Bornova' -En İyi Sanat Yönetmeni: Zeynep Koloğlu 'Usta' -En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Volga Sorgu 'Kara Köpekler Havlarken' -En İyi Yardımcı En İyi Müzik: Mehmet Erdem ile Özgür Akgül 'Deli Deli Olma' -En İyi Görüntü Yönetmeni: Florent Herry 'Kosmos' -Kadın Oyuncu: Damla Sönmez 'Bornova Bornova' -Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü (Ses-Efekt-Kostüm-Makyaj-Saç Tasarımı): 'Kosmos' -Behlül Dal Jüri Özel Ödülü (Genç Yetenek): 'Usta' filminin yönetmeni Bahadır Karataş, '40' filminin yönetmeni Emre Şahin, 'Ben Gördüm-Min Dit' filminin öykü yazarı Evrim Alataş ile 'Beş Şehir' filminin oyuncusu Tansu Biçer.
601939
Yaşlı adamı ayı parçaladı
Kastamonu'nun Karaman Mahallesi'nde 63 yaşındaki Ahmet İrdem, sabah saatlerinde ormana mantar toplamak için evinden çıktı. Akşam olmasına rağmen eve dönmeyen İrdem'in parçalanmış cesedi, ormanda hayvan otlatan köylülerce fark edildi. Haber verilmesi üzerine olay yerinde inceleme yapan polis ekipleri, Ahmet İrdem'in ayı ya da ayıların saldırısına uğradığını belirledi. Azdavay Devlet Hastanesinde yapılan otopside, İrdem'in, ayının pençe darbesiyle şah damarı yırtılarak hayatını kaybettiği bildirildi. İrdem'in cenazesi, ilçedeki mezarlıkta toprağa verildi.
601774
Suat Kılıç: Terörle mücadele sürecek
Kağıthane Belediyesi Meclis Salonu'nda düzenlenen Samsun Dernekleri Federasyonunun (SADEF) 3. Olağan Genel Kurulu'nda konuşan Suat Kılıç, Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerinin en iyi seviyeye geldiğini söyledi. Kılıç, Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu'nun Kıbrıs yerine ilk ziyaretini Türkiye'ye yaptığını, bir zamanlar bir tehdit olarak görülen Suriye ile ilişkilerin geliştiğini ve vizenin kalktığını Türkiye'nin iyi ilişkilerine örnek gösterdi. Bugün en fazla ticaretin ve en iyi derecede barış ilişkilerinin komşu ülkelerle olduğuna dikkati çeken Suat Kılıç, ''Ermenistan ile geliştirdiğimiz çerçeve de aynı kapsamda değerlendirilmelidir'' dedi. Muhalefetin dediklerine kulak asılmaması gerektiğini ileri süren Kılıç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın birkaç ay önce söylediği ''Karabağ'daki Ermeni işgali sona ermeden Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin tamamen normalleşmesi mümkün değildir'' sözünün arkasında olduklarını kaydetti. Terörle mücadelede 25 senedir silahlı mücadelenin devam ettiğini hatırlatan Kılıç, bugün Türk Silahlı Kuvvetlerinin de bir yandan terörle mücadele devam ederken, diğer yandan, ekonomik, sosyal, psikolojik, sosyolojik birtakım tedbirlerin alınması gerektiğini kabul ettiğini dile getirdi. ''Terörle mücadele sadece silahla olabilecek bir şey değil. Terörü destekleyen, besleyen ya da terör örgütünün gerekçe göstererek istismar ettiği birtakım olumsuzluklar, birtakım haksızlıklar ve eşitsizlikler varsa, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, devleti ve aziz milletimiz bu olumsuzlukları gidermeye muktedirdir'' diyen Kılıç, ''İçinizde bu konuda en ufak bir kaygı, en ufak bir tereddüt oluşmasın. Devletimizin teröre karşı mücadelesi kararlı bir şekilde ve kesintiye uğramaksızın devam edecek, ama diğer yandan bu memleketin en önemli meselesini, muhalefet ne derse desin, milletimizle el ele vermek suretiyle çözüme kavuşturacağız'' diye konuştu. Samsun'un yıl öncesinin Samsun'u olmadığını da kaydeden Kılıç, kentin, Karadeniz Bölgesi'nde organize sanayi bölgesine sahip tek şehir olduğunu, artık limandan ithalat ve ihracat yaptığını kaydetti. Samsun'un açılan yeni üniversite ile birlikte Karadeniz Bölgesi'nde iki üniversiteye sahip tek şehir olduğunu belirten Kılıç, şehirde hava ambulans sistemini de devreye soktuklarını anlattı. SADEF 3. Genel Kurulu'nda Başkan Müslüm Çamuroğlu görevi iş adamı Kaya Aşçı ve yönetimine devretti. Çamuroğlu da Federasyonun yapısını güçlendirmek için 2.5 yıldır görevlerini yerine getirmeye çalıştıklarını belirttiği konuşmasında bu anlamda ilk kapısını çaldıkları Aşçı'nın yeni yönetimdeki arkadaşları ile birlikte Samsunlulara hizmet etmeye devam edeceğini dile getirdi. Aşçı da kendisine verdikleri güven ve katkı için teşekkür etti. AA 2009-10-18 18:42:23 TÜRK'üm demeyi SUÇ, Müslümanlığı Nostalji haline getirerek, Şehit Anası ile Terörist Anasını aynı kefeye koyarak, Terörle birilerine kazanım elde ettirerek, Milliyetçi insanlra baskı yaparak, dışlayarak çözeceksiniz. Halkın tepkisini gördünüz Kürt Açılımı adını Demokratik açılım yaptınız bu halkta yedi, Seçimlerde göreceğiz kim kime neyi yedirecek, kim kimi kandıracak, Zoru gördünüz kıvırdınız, ABD amcanız ne derse onu yaparak bu halkı bölmeye Pkk yı kürt halkının temsilcisi yapmaya devam edin. HALUK DEMİREZEN 2009-10-18 18:03:37 ufak atın siz iktidara geldiğinizde terör sıfırdı şimdi taviz vere vere memleketi bölünme noktasına getirdiniz. birde amerikan projesi olan açılım çıkardınız sanki işsizliği ekonomiyi düzeltiniz açılım kaldı. hadiordan derler.
601016
Türk şarabına Michelin yıldızı
Türk şarabına Michelin yıldızı Türk şarabına Michelin yıldızı Michelin yıldızlı şeflerin Amsterdam'da yaptığı tadımlar sonucunda Kavaklıdere şarapları dünyanın en prestijli yerleri olan Michelin yıldızlı restoranlara girdi Türk şarabı, Michelin yıldızlı restoranlara girdi. Amsterdam'da 12 Ekim'de gerçekleştirilen tadım sonucunda Kavaklıdere şaraplarının bazı ürünlerinin dünyanın en prestijli restoranları olan Mıchelin yıldızlı restoranlarında servis edilmesine karar verildi. Michelin yıldızlı şeflere, Vin-art, Egeo, Pendore, Cotes d'Avanos ve Tatlı Sert'in içinde bulunduğu tadım yapıldı. Tadım sonucunda Hollanda'daki Mıchelin yıldızlı restoranların mönüsüne seçilen şaraplar, daha sonra 17 Michelin şefinin hazırladığı mönülerle eşleştirilen yemekte sunuldu. Tadım sonucunda, Kavaklıdere şaraplarının 10 ürünü Michelin yıldızlı restoranların mönüsüne girdi. Kavaklıdere Şarapları Murahhas Azası Ali Başman, Kavaklıdere ürünlerinin Michelin yıldızlı restoranlarda servis edilmesinin Türk şarap sektörünün tanıtımını da büyük katkı sağlayacağını söyledi. TANITIMA BÜYÜK KATKI SAĞLAYACAK Başman, şarap yapımında en önemli hammadde olan kaliteli üzüm üretimi için, Kapodokya, Ege, Elazığ, Kırşehir, Denizli ve Ankara Akyurt'ta olmak üzere toplam bölgedeki bin 500 dönümlük bağlarında yetiştirdikleri üzümlerle ürettikleri şaraplarla Avrupa yolunda ilerlediklerini anlattı. İLİŞKİLİ HABERLER Türk şarabına Michelin yıldızı
601183
İsrail ve Hürriyet ne yapmaya çalışıyor!
Açık söyleyeyim; “öküz altında buzağı” aramıyorum... Ama, Hürriyet’in uyguladığı “psikolojik savaş taktiği”ni görmeyecek kadar da “kör” değilim... Bir “ayrıştırma” oluşturmaya mı çalışıyorlar, “fitne” sokmaya mı, bilmiyorum... Ama bir “görmeme” veya “yok sayma” stratejisi uyguladıklarından adım gibi eminim... Bu stratejide; kesilen “4.8 milyarlık vergi cezası” mı etkili olmuştur, yoksa “İsrail’e duyulan muhabbet” mi, bilmiyorum... Yalnız bildiğim ve gördüğüm şu: Hürriyet, önceki günkü 1. sayfasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan ile yemekte yaptığı görüşmeyi “sürmanşet”ten duyururken, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; Irak’a “9 bakanla çıkarma” yapmasını, üstelik de “1 günde 48 anlaşmaya imza” atmasını, yani “bir günde iki ilk” yaşanmasını “1. sayfası”ndan hiç görmemiş!.. Evet, önceki günkü Hürriyet’in birinci sayfasında, ne “Irak” kelimesi geçiyordu, ne de Erdoğan’dan tek satır!.. Ama, Abdulah Gül, sürmanşetteydi!.. Abdullah Bey’e adeta “adamımız” muamelesi çekerken, Tayyip Bey’e “tek sütun bile” yer verilmemesi, ister istemez içime kurt düşürdü!.. Çok garibime gitti, çoook!.. İster istemez düşündüm; “4.8 milyar cezaya misilleme mi?” Yoksa, “İsrail aşkı” mı?.. Belki; bir taşla iki kuş vurma taktiği!.. Yani, ikisi birden!.. BİR “ONE MİNUTE” DE TRT’DEN! Dediğim gibi, Abdullah Gül’e “sürmanşet”ten yer veren ama Tayyip Erdoğan’ın “Irak çıkarması”nı “görmezden gelen” Hürriyet, manşetini “İsrail’le ayrılık krizi”ne ayırmış!.. Olayı biliyorsunuz... 29 Aralık 2008’de Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in, sık sık Erdoğan’a dönerek konuşması üzerine Erdoğan, ‘One minute Bir dakika’ diyerek oturumu yöneten moderatörden söz istemişti... Moderatör Washington Post gazetesi yazarı David Ignatius’un direnmesine rağmen sözü alan Erdoğan, şöyle devam etmişti: “Sayın Peres, sesin çok yüksek çıkıyor. Benden yaşlısın. Biliyorum ki sesinin bu kadar yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisidir. Benim sesim bu kadar yüksek çıkmayacak. Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü, vurduğunuzu biliyorum. Ülkenizde Başbakanlık yapmış iki kişinin bana söyledikleri var. ‘Tankların üzerinde Filistin’e girdiğimde kendimi bir başka mutlu hissediyorum’ diyen başbakanlarınız vardı. İsimlerini de verebilirim.” Tarihe “One Minute resti” diye geçen bu olaydan sonra; “İsrail aşıkları”nın, “Eyvah!.. İsrail bunun hesabını sorar, bedelini de ödetir” dediği bir ortamda; Türkiye, bir adım daha atıp, İsrail’i, “Anadolu Kartalı Tatbikatı”ndan çıkardı!.. Malûm, bu karara İsrail’in tepkisi “sert” oldu... Ama, “papyon kravatlı monşerler” sultasından kurtulan Dışişleri, aynı sertlikte karşılık verdi: “Akıllı ol İsrail!” Derken, Türkiye ile İsrail arasında şimdi de “dizi film krizi” başladı... TRT-1’de yayınlanan “Ayrılık” filmindeki bir sahneyi bahane eden İsrail; “medya”sından “politikacı”sına varıncaya kadar, kelimenin tam anlamıyla “topyekûn saldırı”ya geçti!.. Oturdukları sandalyeye “raptiye” konulmuş gibi İsraillileri hop oturtup hop kaldırtan filmde; “İsrail askerlerinin Filistin halkına uyguladığı vahşet ve katilam” anlatılıyor... İsrail askerleri, biri “bebek” olmak üzere “sivil halk”ın üzerine ateş açıyor!.. “Elinde çiçek olan bir çocuk” öldürülüyor!.. Hürriyet’in haberine göre; kriz, İsrail’deki kablolu yayın sisteminden de rahatlıkla izlenebilen dizinin ilk bölümünün yayınlanmasının hemen ardından başlamış. Yedioth Ahranot gazetesinin İbranice haber sitesinde diziyle ilgili ağır bir yazı yayınlanmış!.. Yedioth Ahranot’ta İsrail’in, dizi nedeniyle travma yaşadığı savunulurken, Kanal televizyonu da dizinin İsrail ve Yahudi düşmanlığını tesis etmeye yönelik “provokatif bir dizi” olduğunu ileri sürmüş!.. İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman da İsrail basınına yaptığı açıklamada, “Provokasyondur ve devlet sponsorluğunda yapılmıştır... Dizi provokasyon ve nefret doludur!.. İsrail askerlerini masum çocukların katilleri olarak göstermektedir!.. Böyle bir dizinin düşman devletlerce bile yayımlaması yakışmaz, hele hele İsrail ile tam diplomatik ilişkileri olan bir devlet tarafından yayımlanması hiç yakışmaz” demiş!.. Başta Hürriyet olmak üzere, Aydın Doğan gazeteleri, işte bu “tepki”leri haber yapıp, “9 sütun manşete” çekmiş!.. Olayın, gerçekten de “haber değeri” vardır ve “manşetten yayınlanması” da gayet normaldir!.. Normal olmayan; “filmi gözden düşürmek” için araya “fit” sokulmasıdır!.. Hürriyet ne yapmış biliyor musunuz; Haberin bir kenarına not düşüp, “Ayrılık dizisi 0,8 reyting ve 2.1 izlenme payıyla ilk 100’e bile zor girdi ve ancak 74. sırada yer aldı!” Haberlerin arasına sokuşturulan bu “küçük not”un anlamı büyük!.. Demek istiyorlar ki; “Reytingi bile olmayan bir film yüzünden İsrail’i gücendirmeye ne lüzum var?!?” Tabiî, bunu açıkça söylemiyorlar ama niyetleri bu!.. Eğer öyle olmasa; “İsrail’e sert çıkışlar” yapan Tayyip Erdoğan’ın Irak çıkarmasını “görmezden gelmezler”di!.. Hele de, “reyting sokuşturması” yaparak!.. Çünkü, milletimiz “kimin nasıl reyting aldığını” ve kimin nasıl pompalandığını gayet iyi biliyor!.. TRT’DEKİ GERÇEK, KANAL D’DEKİ DÜZMECE! Ne yani; TRT-1’deki Ayrılık dizisi reyting almıyor da, Kanal D’deki Seda Sayan’ın “Yalnız Değilsiniz” programı çok mu reyting alıyor?.. Ya da, reyting alıyorsa niye “aldatıyor” halkı?.. Efendim, Hürriyet’te, “Ayrılık dizisinin reyting yapmadığı”nın ileri sürüldüğü gün, Takvim gazetesinde “Skandal!.. Seda’yla kandırmaca” başlıklı bir haber yayınlanıp, deniliyordu ki; Müge Anlı’nın atv’de ekrana gelen “Tatlı Sert” programındaki başarısından yola çıkan Seda Sayan, Kanal D’de “Yalnız Değilsiniz” adlı bir program sunmaya başladı. “Kayıp sevdiklerinizi bulalım, gizli kalmış cinayetleri çözelim” diyerek vatandaşa yardım edeceğini duyuran Kadırgalı’nın ne yazık ki vatandaşın duygularıyla oynayıp izleyicileri kandırdığı ortaya çıktı. Her fırsatta “En güvenilir ünlüyüm” diyen Seda Sayan’ın düzmece programı 13 Ekim tarihinde ekranlardaydı. Düzmecenin başrolünde ise “Hafize Ana” vardı. Hafize Ana, “oğlunu yıldır görmediğini ve buna gelininin sebep olduğunu” söyleyerek gözyaşlarını akıttı. Acılı öyküsüyle herkesi duygulandıran Hafize Ana, programın konuğu dedektifleri de seferber etti. Ve birkaç gün sonra Hafize Ana, canlı yayında 28 yaşındaki oğlu Recep’e yıllık hasretin ardından kavuştu. Yayında gözyaşları sel oldu, Seda Sayan da bu duygusal tablo karşısında ağladı... Ancak ne Hafize Ana, ne Recep, ne de yaşanılanlar gerçekti... Asıl adı Sevil Karviç olan “Hafize Ana”, herkesi canlı yayında kandırdı. Gerçekte “Recep” isminde 28 yaşında bir oğlu bulunmayan Sevil Karviç, yıllık “sözde” hasretine canlı yayında son vermişti! BAS PARAYI KAP MAĞDURU IMC Ajans’ın kadrolu oyuncularından olan Sevil Karviç, birkaç sene önce yine bu tarz programlarda mağdur olarak ekrana çıkmıştı. “Yalnız Değilsiniz”de de Hafize Ana rolünü üstlenen “69 yaşındaki oyuncu”nun gerçek hayatta bir kızı ve 45 yaşlarında bir oğlu var. Sevil Karviç’in oğlu ise Seda Sayan’ın programında bahsettiği gibi İzmir’de kayıp değil annesinin yanında, yani İstanbul’da!.. Güvendiğimiz dağlara kar yağdı... SALDIRIDA 412 ÇOCUK ÖLDÜ! Şu hâle bakın; TRT-1’deki “Ayrılık” dizisi “güya” reyting yapmıyor ama Aydın Doğan’ın Kanal-D’sindeki “Yalnız Değilsiniz” reyting rekoru kırıyor!.. Hem de “kandırmaca”yla!.. Hem de “düzmece senaryo”larla!.. Gel de inan bu “reytingçi hokkabaz”lara!.. Kaldı ki; “Ayrılık” filmi; “düzmece gözyaşları”nı, “kandırmaca ağıt”ları ve “sahte ana”ları değil, “gerçeğin tâ kendisi”ni anlatıyor!.. Yönetmenliğini Onur Tan’ın, genel proje danışmanlığını Dr. Lütfi Şahsuvaroğlu’nun yaptığı film, Gazze’de “Dökme Kurşun” saldırısı sırasında yaşananları anlatıyor!. Yani, “düzmece tek sahne” yok!.. “Çocuk”lar da gerçek, “ana”lar ve “oğul”lar da!.. Çünkü; 27 Aralık 2008’de başlayıp Ocak 2009’da biten “Dökme Kurşun” adlı saldırı esnasında İsrail askerleri “412’si çocuk, 1314 sivil Filistinli’yi katletmişler”, bin 300 Filistinli’nin de yaralanmasına yol açmışlardı. Dolayısıyla; Filmdeki, “yerde cansız yatan bir bebek” görüntüsü “eksik”tir!.. Çünkü, gerçekte “yerde cansız yatan bebek sayısı 412”dir!.. İSRAİL ELEŞTİRİLERE ALIŞMALIDIR! İsrail’in, bu “film”den hareketle Türkiye’ye kızmasına, TRT’yi eleştirmesine hiç gerek yoktur!.. Ve ayrıca, buna haddi de yoktur!.. Neymiş; İsrail halkı filmi seyrederken “travma”ya giriyormuş!.. İyi, hoş da; “katliam yaparken” travmaya girmiyorlar da, “kendi katliamlarını seyrederken” mi travmaya giriyorlarmış!?! İsrail, artık bu “eleştiri”lere alışmalı!.. Ya “mezalim” yapmaktan vazgeçecekler, ya da “vahşetleriyle yüzleşme”ye alışacaklar!.. “Antisemitizm propagandası” iddiasına gelince!.. Ne yani; Bir filmde Fransızların Cezayirlilere yaptıklarını gösterdiğinizde Fransa ırkına düşmanlık mı etmiş olunuyor?.. Ya da TRT’de Bosna’daki soykırımı anlatan, Sırpların Boşnaklara reva gördüğü zulmü anlatan bir film gösterildiğinde Sırp ırkına düşmanlık mı edilmiş oluyor?.. Çaresi yok; İsrail, “aynada kendini görmek” istemiyorsa, ya “terör devleti” olmaktan vazgeçecek, ya da “eleştirilmeye” alışacak!.. Zira, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da dediği gibi; TRT “özerk bir kurum”dur!.. Dışişleri de, “TRT’nin danışma organı değil”dir!.. Dahası; “İsrail kızıyor” diye, Gazze’yi görmezlikten mi geleceğiz?.. Yine Davutoğlu’nun dediği gibi; “Gazze’deki çocukların gidecek okulları, kalacak evleri ve hatta yiyecek ekmekleri yok!..” Çünkü, “İsrail ambargosu” var!.. Bunları görmezden gelip, “İsrail tu kaka” demeyeceğiz ve “Ayrılık” filmini de TRT’de yayınlamayacağız öyle mi?.. Sorarlar adama; senin anan güzel mi?.. Hem, unutmayın ki; Bugün “Ayrılık” filmini yayınlayan TRT, bir zamanlar da “Yahudilere Nazi Zulmü”nü anlatan “Piyanist” filmini yayınlamıştı!.. zaman “TRT cici”ydi, öyle mi?.. Yazının burasında, sözü Program Yapımcısı Fatma Acer’e bırakalım ve söylediklerini hep birlikte dinleyelim: “Yaptığı zulümleri inkâr edercesine TRT’yi ve onun üzerinden Türk halkını eleştirmeye kalkan İsrailli yöneticiler, dizideki görüntüleri bir kez daha izlesinler de vampirliklerini görsünler. Hitler’in kendilerine yaptıklarını, tiyatro gösterilerinde, sinemalarında ve belgesellerinde abartılı bir üslupla anlatan İsraillilerin, kendi acımasızlığının gözler önüne serilmesine tepki göstermeye hakkı yoktur.” İSRAİL AYAĞINI DENK ALMALI! Buraya kadar yazdıklarımızdan, İsrail kendine bir “ders” çıkarmalı ve artık “pabuç pahalı” demeye başlamalıdır!.. Görmüş ve anlamış olmalıdır ki; “İbre Türkiye’den yana kaymaya başlamıştır... Türkiye, İsrail ile arasındaki hiçbir gerilimden zarar görmez... Bundan böyle, her küstahlıkta kaybeden İsrail olur!” Umarız ki; bu gerçeği sadece “İsrail” değil, “Hürriyet” de anlar ve “rota”sını “Türkiye’den yana” çizer!.. Aksi halde; İsrail’e yönelen oklar, bir gün Hürriyet’e de dokunur!.. Hürriyet’çiler; TRT’deki “Ayrılık dizisinin reyting yapmadığını” iddia edeceğine, Kanal D’deki Seda Sayan’ın “Yalnız Değilsiniz” programındaki “düzmece”lere baksınlar!.. Çünkü, TRT-1’deki sahneler “gerçeğin tâ kendisi”dir!.. Kanal-D’deki gibi “sahte” değil!.. Bunları bilmeyecek kadar salak değiliz!.. Evet, “miyop”uz ama, “Hürriyet’in oynamak istediği oyun”u da görüyoruz!.. Hani şu, “Erdoğan’a misilleme” oyununu!.. Hani şu, İsrail’le “aşk oyunu”nu!.. ==================== AHC Başkan, TÜSİAD şampiyon! Herhalde duymuşsunuzdur; “itibar” olarak sürekli “düşüş” yaşayan TÜSİAD’da “ayrılık” rüzgârları esmeye başlamış... Patronun kızı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın ayrılabileceğini açıklamasından sonra, Mustafa Koç da çekilme sinyali vermiş!.. Öyle anlaşılıyor ki; “Türkiye’yi yönetmeye” uğraşanlar, “kendi dernekleri”ni yönetmekten aciz!.. Baksanıza, hiç kimse “başkan” olmak istemiyor!.. Eğer bir “başkan adayı” bulamazlarsa, ben bir teklifte bulunacağım: Hemen Ahmet Hakan’ın kapısını çalıp, “başkanlık” teklifinde bulunsunlar!.. Çünkü Ahmet Hakan Coşkun, köşesini bir “ticarethane”ye çevirmekle, nasıl bir “ticari zekâ”ya sahip olduğunu göstermiştir!.. “Rant” gelen yerden “övgü”yü esirgememekte ve “kardeşine ihale veren” herkesi yıkayıp yağlamaktadır!.. Dahası, tıpkı TÜSİAD gibi, “Hükümet karşıtı”dır!.. “Dindarlara düşmanlık”ta da, TÜSİAD’ı hiç aratmaz!.. Dahanın da dahası; Arzuhan Doğan Yalçındağ, nasıl ki “TÜSİAD Başkanı” gibi değil, “babasının kızı” gibi davranmıştır, Ahmet Hakan da; “Sahibinin Sesi” gibi davranıp, aynı rolü üstlenebilir!.. Ha “babasının kızı” ha “Sahibinin Sesi” ne fark eder ki!.. İnanın ciddiyim... “Kardeşinin ihale aldığı kişi ve kurumları” yıkayıp yağlayarak, köşesini “ticarethane”ye çeviren Ahmet Hakan, “TÜSİAD’ın başına geçmeyi hakeden” tek “işadamı” adayıdır!.. Benden söylemesi!..
601811
Galatasaray Trabzonspor maçı, naklen Zaman.com.tr'de
MARŞILAŞMANIN İLK DÜDÜĞÜ İLE NAKLEN MAÇ ANLATIMI BAŞLAYACAKTIR... Sami Yen'de ya düğün ya düğüm Şampiyonluk hesapları yapan Galatasaray, ligdeki kötü gidişine bugün oynayacağı Trabzonspor maçıyla son vermek istiyor. Lige süper bir başlangıç yapan ancak son oynadığı Eskişehir ve A.Gücü karşısında puan kaybeden Sarı-Kırmızılılar, bu önemli karşılaşmadan üç puanla ayrılarak D.Bükreş ve F.Bahçe derbisi öncesi moral depolamayı hedefliyor. Aslan bu zorlu maç trafiğini kayıpsız atlatırsa hem ligde hem de UEFA Avrupa Ligi'nde yoluna emin adımlarla devam edecek. G.Saray'da savunmada forma giyen Sabri Sarıoğlu ve Gökhan Zan'ın iyileşmesi Teknik Direktör Rijkaard'ın yüzünü güldürdü. Hollandalı teknik adam, uzun aradan sonra savunmanın göbeğinde Servet ve Gökhan ikilisini yeniden oynatacak. Sakatlığı sebebiyle A.Gücü karşısında forma giyemeyen Sabri ise tamamen iyileşti ve Trabzonspor maçında takımdaki yerini alacak. Brezilya'dan yorgun dönen Elano'yu Trabzon karşısında yedek soyunduracak olan Rijkaard, orta sahada oyun kurucu olarak Arda'yı oynatacak. Keita ve Kewell'a kanatlarda görev vermeyi planlayan Rijkaard, tek forvet olarak da Baros'u sahaya sürecek. Savunmanın önünde ise Ayhan ile Mustafa Sarp ikilisi görev yapacak. G.Saray Başkanı Adnan Polat'ın dün Florya Tesisleri'ne gelerek teknik heyet ve oyuncularla özel bir toplantı yaptığı öğrenildi. Polat'ın, "Trabzon ile başlayan çok önemli bir maç trafiğine giriyoruz. Sizden tek isteğim önce Trabzon maçını kayıpsız atlatmanız. Bu maçın moraliyle hem D.Bükreş hem de Fenerbahçe karşısına daha rahat çıkarız. Sadece Trabzon maçını düşünmenizi ve motive olmanızı istiyorum." şeklinde uyarılar yaptığı öğrenildi. Başkan Polat, camiayı birlik beraberliğe çağırdı G.Saray Kulübü'nün 104. kuruluş yılı, tüm sporcu ve personelin katılımıyla düzenlenen özel geceyle kutlandı. WOW İstanbul Otel'de, Kulüp Başkanı Adnan Polat'ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen geceye, kulübün eski başkanlarından bazıları, yönetim kurulu üyeleri, tüm şubelerden sporcular ve teknik heyetleri ile kulüp personeli katıldı. Gecede bir konuşma yapan Adnan Polat, Galatasaray'ın büyük bir aile toplantısı yaptığını belirtirken, birlik ve beraberlik çağrısında bulundu. Özel pastayı ise Polat ile kulübün eski başkanları kesti.
601499
Nuri Alço'ları bitirecek çubuk!
Ülkedeki kaçırma ve tecavüz olaylarının sayısının fazlalığına dikkati çeken firma, bu durumdan yola çıkarak, ürettiği rujları satın alan kadınlara bir de "içkime ilaç mı atıldı testi" veriyor. Kadınların gittikleri bar ve gece kulüplerinde içkilerine ilaç atılıp atılmadığını anlamaları için, üretilen bu test çubuklarını içkilerine batırmaları yeterli olacak. Eğer test çubuğu mavi renge dönüşürse bu içkide ketamin veya GHB (gamma hydroxybutyrate) gibi uyuşturucu maddeler olduğu anlamına geliyor. Rujlar, test çubuklarıyla beraber, www.2lovemylips.co.uk adresinden satın alınabiliyor.
601174
Boşandığı kocasıyla evlenene 24 maaş ikramiye var
24 MAAŞ İKRAMİYE Ölen babasından dolayı Bağ-Kur veya SSK’dan yetim aylığı alan genç kızlara evlendiklerinde, maaşlarının “24 aylık tutarı” kadar, Emekli Sandığı’ndan ise 12 aylık tutarı kadar “evlenme ikramiyesi” veriliyor. Evlendiğinde babası sağ olan kızlarımız ise bu ikramiyeyi alamıyorlar. Bunlardan bir kısmı, evlendikten sonra babası öldüğünde, kocasından anlaşmalı boşanıyor. Bu durumda kendisine, babasından yetim aylığı bağlanıyor. Bir süre sonra da daha önce boşandığı eşi ile evlenerek, 24 maaş tutarında evlenme ikramiyesi alıyor. Babası Emekli Sandığı’na tabiyse 12 aylık alıyor. Yasalarımızda, “bir kadın boşandığı eşi ile tekrar evlenemez” diye bir hüküm olmadığı için, bu uygulamanın önüne geçmek oldukça zor. KIDEM TAZMİNATI Özel sektörde çalışan evli bir kadın, kendi isteğiyle örneğin evlendikten yıl sonra işten ayrıldığında “kıdem tazminatı” alamıyor. Çalışırken kocasından boşanan kadın, bir süre sonra aynı eşi ile tekrar evlenip, 24 maaş tutarında ikramiye, bir yıl içinde işten ayrıldığında ise işverenden “kıdem tazminatı” alabiliyor. “İnanılır gibi değil” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız ama çok sık rastlanan ve giderek yaygınlaşan uygulama da maalesef bu... Haklı ve haksız olma farkı ÖDEME emri ile bir borcunuz örneğin vergi borcunuz olduğu bildirildiğinde, iki seçeneğiniz var. Birincisi, gün içinde ödemek ya da mal bildiriminde bulunmak. İkincisi ise gün içinde vergi mahkemesinde dava açmak. “Böyle bir borcum yoktur” diye dava açar ve kaybederseniz, toplam borcun yüzde 10’u kadar da “haksız çıkma zammı” ödemeniz gerekiyor. Peki... Haklı çıkarsanız örneğin böyle bir borcunuz yoksa... Yüzde dahi “haklı çıkma zammı” yok!.. Hani, “alacağına şahin borcuna karga” derler ya işte öyle bir şey!.. Bal vergisi Eski Mısırlılar, vergilerini balla ödüyorlardı. Uğur Tavşan ayağı uğurlu ise ayağın sahibi olan tavşana neden uğurlu gelmedi? Kimin kimi Biliyor musun, akıl hastanelerinde kadınların birkaç katı erkek varmış! Ne diyorsun? Ne diyeyim, kimin kimi delirttiği ortada!.. Bir maçta en çok gol 1991-92 sezonunda, Fenerbahçe-Gaziantepspor: 8-4 Erkekler Mantıklı her iddiaya karşı koyacak fakat yine de tek bir bakışa aldanacak şekilde yaratılmışlardır. Honore de BALZAC Nal, at ve atlı Bir çivi yüzünden bir nal, Bir nal yüzünden bir at, Bir at yüzünden bir atlı gidiverir. Benjamin FRANKLIN En kötüsü Adamın biri işten eve geç dönmüştü. Karısı, sırada evde olan annesine “Mutlaka biriyle ilişkisi vardır, yüzden geç kalmıştır” dedi. Bunun üzerine annesi kızını teselli etti. “Niye hep en kötüsünü düşünüyorsun?” dedi. “Adam belki de trafik kazası geçirmiştir!..” 90 yaşında çocuk Yaşlı adam doktora sorar; Doktor bey, 70 yaşında bir adam genç bir kızla evlendiğinde, çocuk sahibi olur mu? Olur ama pek nadirdir. Peki ya 90 yaşında? zaman çocuk sahibi olma olasılığı daha yüksektir. Travesti Baba, Babaa, travesti ne demek?.. Sesini kes de sutyenimin arkasının kopçasını tak!.. (Teşekkürler Yıldırım TUNA) Gerçek koca Hatalı olduğu zaman hatasını kabul eden erkek “bilge”dir. Hatasızken hatasını kabul eden erkek ise gerçek bir “koca”dır. Kocanız ve köpeğiniz Hangisini daha çok seviyorsun? Tabii ki köpeğimi! Niye? Köpeğim ne zaman beni görse heyecanlanır. Hangisi daha akıllı Kadınlar mı yoksa erkekler mi daha akıllı? Bunun yanıtını vermek çok zor. Ama siz bacakları güzel diye bir erkeğin peşinden giden kadın gördünüz mü? Dünyanın en ağır adamı Robert Earl Hugles, 1958’de 32 yaşında öldü. Ağırlığı 547.5 kg, göğüs çevresi ise 312.5 cm idi!.. Kadın giysileri Bir erkeğin kadın giysileri hakkında en hoşuna giden şey, onlar olmadan nasıl görüneceğine ilişkin kurduğu hayallerdir. Brendan BEHAN Temel ve Boş şişeler Temel, buzdolabında içi boş şişeler de bulunduruyormuş. Acaba niçin? Hiçbir şey içmek istemeyen misafirler için!.. Hayırsever Benim karım sevişme konusunda hayırseverdir. Ne zaman canım sevişmek isterse, karım “hayır” der. Fark Eşinizle sevgiliniz arasındaki fark nedir? Yanıt: En az 20 kilo!.. Evlilik Taraflardan birinin her zaman “haklı” olduğu, diğerinin “koca” olduğu bir müessesedir. En hızlı balık hangisi Yelken balığı suyun altında 100 kilometrenin üzerinde bir hıza ulaşabilir. Bir otomobil gibi hızlı olan bu balık, yüzgeçlerini sıkıca katlar ve burnu suyu bıçak gibi yarar. Günün sözü Bir ulusun büyüklüğü, nüfusun çokluğu ile değil, akıllı ve erdemli kişilerin sayısıyla ölçülür.
601783
Liglerde toplu sonuçlar...
Liglerde toplu sonuçlar... futbol liglerinde bugün toplam 49 karşılaşma oynandı. ’de maç yapılırken, saat 18.00’de ve haftanın son maçı saat 20.00’de başlayacak. Bank 1. Lig’de Kayseri saat 20.00’de başlayacak. Alınan sonuçlar şöyle: -TURKCELL SÜPER LİG- -.......................................(2 0) İstanbul -....................(1 0) -.........................................(3 0) -BANK ASYA 1. LİG- -..........................................(0 1) Altay-.................................................(3 0) -Kardemir ..................................(3 1) -Hacettepe....................(0 1) -...........................................(2 0) -............................................(3 0) -TFF 2. LİG 1. GRUP- -Körfez Belediyespor......................(1 1) Zeytinburnuspor-Türk ...................................(2 2) -..........................................(2 1) Yalovaspor-Pendikspor..........................................(0 0) Linyitspor- 1908............................(2 2) -2. GRUP- Tepecikspor-Konya ....................................(1 0) Belediye Gençlik ve Spor...................(2 5) -...........................................(0 0) Alanyaspor-............................................(1 1) -3. GRUP- BUGSAŞ Spor-Pursaklarspor......................................(2 1) Karsspor- Karadenizspor.................................(2 0) -Çorumspor..........................................(0 1) Akçaabat Sebatspor- Belediyespor........................(0 2) Şekerspor.....................................(2 1) Kırşehirspor-.........................................(1 1) -4. GRUP- -......................................(0 0) Demirspor- Demir Çelikspor.....................(0 2) Büyükşehir Belediyesi DİSKİ Spor- İdmanyurdu..(1 2) Belediye Vanspor-Kahramanmaraşspor.............................(2 1) Adıyamanspor-Mardinspor........................................(0 3) -TFF 1. GRUP- Alibeyköyspor-.....................................(0 0) İnegölspor-Lüleburgazspor......................................(1 1) -Bayrampaşaspor...................................(2 1) Nilüferspor-Gaziosmanpaşaspor............................(1 0) -2. GRUP- Tekirova Belediyespor-.....................(1 2) Muğlaspor-............................................(5 1) -Afyonkarahisarspor.................................(2 1) Keçiören-..................................(2 0) -3. GRUP- Kırıkkalespor-Gölcükspor.......................................(2 2) Orhangazispor-Keçiörengücü.....................................(3 2) -4. GRUP- Gümüşhanespor-Sürmenespor......................................(0 1) -Araklıspor...........................................(3 1) Kastamonuspor-Yimpaş Yozgatspor................................(2 1) Arsinspor-Bulancakspor.........................................(4 0) Yalıspor-Ünyespor..............................................(1 1) -5. GRUP- Belediyespor- Belediyespor....................(2 0) Hatayspor- Petrolspor....................................(1 0) Batmanspor-Diyarbakır Kayapınar Belediyespor...................(0 1) Siirtspor-Kırıkhanspor.........................................(2 1)
601237
Reklamda 2010'da ilk sıralarda olacağız
Reklamda 2010'da ilk sıralarda olacağız Gazete Habertürk Reklam Grup Başkanı Hakan Önen, reklamverene 21’inci yüzyılın baskı tekniği ile dergilerde yapılabilecek uygulamaları büyük tirajlı bir gazetede uygulama şansı verdiklerini belirterek, reklamverenin 2010 bütçe dağılımında Habertürk’ü ilk sıralarda konumlandıracağını söyledi. ‘Biz yola dürüst tüccar olmak için çıktık’ diyen Önen, Gazete Habertük’ün bütün reklamverenlere eşit mesafede durduğunu ifade etti. Önen, Gazete Habertürk’ün yeniliklerini ve sektördeki iddialı yükselişini şöyle anlatıyor: ‘5 AYRI HEDEF KİTLEYE DİREKT ULAŞIYORUZ’ Sektör krizin de etkisiyle kan kaybederken Gazete Habertürk’ün dik duruşunun arkasındaki iddia nedir? Her şeyden önce bir değişimden bahsediyoruz. Alışılmamış boyut, ileri düzeyde teknoloji, farklı baskı tekniği gibi gazetemizi değişik yapan her bir özelliği, rakiplerle kıyaslanma şansımızı zorlaştırıyor ve bizi onların önüne çıkarıyor. Daha ilk bakışta, ergonomik boyutu ve sayfa kalitesiyle raflarda ayrışan bir gazete olduk.Her gün gazete ile farklı hedef kitlelere doğrudan ulaşma şansını yakalıyoruz. Bir diğer avantaj reklamverene yönelik getirdiğimiz yenilikler. 21’inci yüzyılın baskı tekniğini kullandığımız için, reklamverenin ve ajansların elinemüthiş olanaklar veriyoruz. Başka hiçbir mecrada yapamayacaklarını yapabilecekleri bir ortamımız var. Bu farklılıklar reklamverene ne gibi avantajlar getiriyor? Her şeyden önce dergi ve gazete reklamını birleştiriyoruz. Dergilerde yapılabilecek uygulamaları büyük tirajlı bir gazetede uygulama şansı veriyoruz. Gazetemiz, İstanbul ve Ankara matbaalarında iki farklı baskı tekniğiyle basılıyor.Her bir gazetenin dış kapağı kuşe benzeri bir teknikle basılırken, diğer sayfalar yine Türkiye’deki tüm gazete kâğıtlarından farklı bir yapıya sahip.Her iki baskı tekniği de renklerin çok daha iyi görünmesine, gölgelerin birbirine karışmamasına imkân sağlıyor. ‘MESAJLARINI DAHA NET İLETEBİLİYOR’ Böylece reklamveren mesajını çok daha net iletebiliyor. Bunun yanı sıra süper panorama dediğimiz sayfa olarak açılan göbek, sayfa kenarlarına koyabileceğimiz perforaj, tanıtımı yapılan ürünün kokusunu basabileceğimizözel teknikler, gazeteye etiket ve sechet yapıştırabilme kapasitemiz, dünyada henüz benzeri olmayan insert kapasitemiz hepsi şu an için eşsiz. Ve tümbunları ayrı hedef kitleye farklı fiyatavantajlarıyla ulaştırabileceğiniz ayrı gazetede yapabiliyor olmamız. gazeteyi aynı anda vermek, farklı hedef kitleye doğrudan ve gereksizmaliyetlerden kurtularakmesaj verme şansını da beraberinde getiriyor. Bir diğer avantajsa farklı hedef kitleler için farklı gazeteler yayımlıyor olmamız. Bu damüşteriye doğrudan ulaşmanın yolunu açıyor.Mesajını çok daha az dolaşarak hedef kitlesine iletebiliyor... Biz bütün reklamverenlere eşit mesafede duruyoruz Son dönemde sektörde özel kampanyalar, ücretsiz yayınlar önerilirken, siz bu duruşunuzu ne kadar sürdürebileceğinizi düşünüyorsunuz? Sizin de dediğiniz gibi daha önce de reel tarifeler açıklanmış ama çok da uzun süre uygulanamamıştı... Gazete Habertürk olarak biz bu konuda son derece iddialıyız. Duruşumuzu bozmak gibi bir şey söz konusu değil. Pazarın bugün geldiği nokta çok açık; ne kadar pazarlık yaparsan kadar indirim koparıyorsun. Biri diğerinden daha iyi pazarlıkçıysa daha avantajlı oluyor. Başta da söylediğim gibi, biz herkese eşit mesafede duruyoruz. Rekabetçi bir avantaj yaratma fırsatı sunuyoruz. Reklamveren kendisinin ve rakibinin ne harcadığını sadece tarife kitapçığını açarak takip edebilecek. Kendisine yapılmayan iltimasın başkalarına da yapılmadığını bilecek. Bu durumda da güvene dayalı bir iş ilişkisi kurulacak. Biz bu noktada durduğumuz sürece hem reklamveren hem de sektör kazanacaktır; zaten bunun da herkes farkında ve aslında herkes bu duruşumuza sıcak bakıyor. ‘BELLİ DÖNEMLERDE ÖZEL KAMPANYALARIMIZ OLACAK’ Ama bu demek değil ki belli dönemlere özel kampanyalar yapmayacağız ya da tarifemizde fiyat değişikliğine asla gitmeyeceğiz. Elbette bizim de kampanyalarımız; özel dönem indirimlerimiz olacak. Ama bir fiyat deklare ediliyorsa herkese aynı fiyat verilecek. Birine indirim veriliyorsa diğerine de aynı indirim uygulanacak. Tarifede değişiklik yapılırsa herkesin haberi olacak; herkes aynı fiyatlardan gazetede yerini alacak. Asıl fark budur yani! ‘GAZETEMİZİN FİYATI BİZE DİK DURMA ŞANSI VERİYOR’ ay gibi kısa bir sürede herkesin konuştuğu, tartıştığı ve merak ettiği bir mecra haline gelmesi bence başarının bir göstergesidir. Ama şunu da herkes bilsin ki, gazetemizin fiyatı bize reklam konusunda dik durma şansı veriyor. Fiyat farkı nedeniyle zaten her gün reklamla çıkıyoruz. ‘Diğerleri gibi her müşteriye farklı fiyat vermiyoruz’ Peki, reklamtarifenizi hazırlarken nelere dikkat ettiniz? Diğer gazetelerin fiyatlarını göz önünde bulundurdunuzmu? Türk basınında yıllardır süren bir kandırmaca vardır. Mecralar astronomik fiyatlar açıklar. Sonra bunların üzerinden yüzde 90’ı bulan hatta aşan uçuk indirimler yapılır. Gerçek fiyat belirsizdir. Dahası adamına göre fiyat vardır. Aynı alanı, aynı sektördekimüşterilere farklı fiyatlarla satarlar. bankası arka sayfaya 130 liraya girerken, bankası aynı yere 80 liraya girer. Gazeteler bütün reklamverenlerde sürekli bir “Kazıklanıyor muyuz, iyi pazarlık ettikmi” duygusu uyandırırlar. ‘HERKES KAZIKLANIR’ Haklı bir duygudur bu ve aslında herkes kazıklanır. Biz yola dürüst tüccar lmak için çıktık. Tarifeyi hazırlarken ilk önce diğer gazetelerin fiyatlarını çıkardık. Tarifelerini değil; net fiyatlarını. Uzun mesai saatleri harcadıktan sonra gördük ki, bu şekilde yol almamız mümkün değil. Öyle örnekler var ki; aynı sektörden iki reklamveren aynı sayfada bambaşka fiyatlara reklamverebiliyor. Daha az bütçe harcayan bir reklamveren daha düşük fiyatlar alabiliyor. Sonunda işin içinden çıkamayacağımızı; hem dürüst satıcı olup hemdemevcut fiyatlarla orantılı reel bir tarife yapmanın mümkün olmadığını fark ettik ve diğerlerinin fiyat politikalarını bir kenara bıraktık. Sayfa maliyetlerini çıkardık ve gazetemize değer biçtik. gazetemiz olduğu için tüm reklamverenler için alternatif fiyatlarımız ve sayfalarımız oldu. Bu fiyatların da kendi içinde oransal bir döngüsü var. Okur, buram buramürünün kokusunu alıyor Bahsettiğiniz yeniliklerin hepsini aynı anda yapabiliyormusunuz? Farklı alanlardan kastınız ayrı gazete olması değil sanırım? Değil. Yeni kullanımalanları derken, her bir gazetemizde yapabileceğimiz uygulamaların çok çeşitli olmasını kastediyorum. Dergilerde görebildiğimiz bazı uygulamaları yapabiliyor olmamızın ötesinde, Türkiye’de hiçbirmecrada uygulanamayan bazı yeniliklerimiz de mevcut. Özellikle çeşitli kulak ve kapak kullanımları gazeteler için büyük yenilik. Her gazetenin orta sayfalarında 10’a yakın uygulama yapabiliyoruz; göbekte dört sayfa olarak açılabilen süper panorama uygulaması varmesela; geniş alanlara ihtiyaç duyan reklamveren için önemli bir fırsat. Yine hemokur hemde reklamveren için bir başka avantaj da koku uygulaması yapabiliyor olmamız. ‘ÇİKOLATA KOKAN SAYFALAR’ Kokulu reklamalanı uygulamamızla, kitlelere, bir ürünün nasıl koktuğu hakkında bilgi de verebiliyoruz. Diyelimki; ürün çikolata; ilanı basarken uygulanan özel teknoloji ile okur ilana elini sürdüğünde buramburamçikolata kokusunu alıyor ve elbette satın alma isteği artıyor. Bunları yapabilmemizi sağlayan sözünü ettiğim21. yüzyıl teknolojisi. Farklı teknolojileri birleştirdiğimiz hibrit baskımakinelerimiz.
601860
Sivas yine mağlup!
Süper Lig'in 9. haftasında Gençlerbirliği, Sivasspor'u 2-0 yendi. Bu sezon kötü sonuçlar alan Sivasspor bu maçla birlikte düşüşüne devam etti. Bülen Uygun'un istifasını ardından takımın başına getirilen Muhsin Ertuğral, yeni takımı ile çıktığı ilk maçında mağlubiyetle tanıştı. Gençlerbirliğini galibiyete taşıyan goller Dk. 58 Mustafa, Dk. 65 Kahe'de geldi. Gençlerbirliği bu sonuçla puanını 16'a yükseltirken Sivasspor puanda kaldı. GENÇLERBİRLİĞİ: SİVASSPOR: Stat: 19 Mayıs Hakemler: Aytekin Durmaz, Alpaslan Dedeş, Serdar Diyadin Gençlerbirliği: Serdar, Orhan, Radeljic, Aykut, Murat, Tambwe, Kerem (Dk. 46 Mustafa), Cem Can, Hurşit (Dk. 80 Burhan), Harbuzi (Dk. 87 Bilal), Kahe Sivasspor: Petkoviç, Uğur, Murat Sözgelmez, Yasin, Hayrettin, Musa, İbrahim Dağaşan, Cihan (Dk. 72 Agbetu), Sezer (Dk. 46 Kamanan), Erman, İbrahim Şahin (Dk. 76 Ersen Martin) Goller: Dk. 58 Mustafa, Dk. 65 Kahe (Gençlerbirliği) Sarı kartlar: Dk. 20 Sezer, Dk. 46 Hayrettin, Dk. 54 İbrahim Dağaşan (Sivasspor), Dk. 26 Kerem, Dk. 71 Serdar, Dk. 77 Harbuzi (Gençlerbirliği)
601395
Ünsal hocanın evinde yas var
Ünsal hocanın evinde yas var Defne Oskay, babası Prof. Dr. Oskay'ın yarın İstanbul Teşvikiye Camii'nde kılınacak öğle namazının ardından defnedileceğini söyledi. İSTANBUL (ANKA) İstanbul daki evinde 70 yaşında iken hayata gözlerini yuman iletişim ve sosyal bilimci çok sayıda gazetecinin hocası Prof. Dr. Ünsal Oskay'ın ölümü, ailesiyle birlikte akademi ve medya dünyasını da yasa boğdu. Prof. Dr. Ünsal Oskay Oskay'ın kızı Defne Oskay babasının “aydın bir beyin” olduğunu söylerken, Türkiye'nin değerli bir bilim adamını, “bir kıymetini” kaybettiğini ifade etti. Oskay, Biz onun entelektüel düzeyinde değiliz belki, ancak biliyorum ki Türkiye için büyük bir kayıptır. Kendi adıma bir daha gelemeyecek olanı kaybettim, geri gelmeyecek. Çok üzgünüz” diye konuştu. Defne Oskay, babası Prof. Dr. Oskay'ın yarın İstanbul Teşvikiye Camii'nde kılınacak öğle namazının ardından defnedileceğini söyledi. DOÇ. DR. NURAN YILDIZ: DERSLERİNE SIRALAR YETMEZDİ Prof. Dr. Oskay'ın Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu nda iken öğrencisi olan, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nuran Yıldız Oskay'ın eşine az rastlanır bir hoca olduğunu söyledi. Kendi hocasının olması dışında, Oskay'ın iletişim sosyolojisi konusunda söz sahibi olan birçok ismin de hocası olduğunu belirten Yıldız şunları dedi: “Geriye dönüp baktığımda derslerini hatırladığım az sayıdaki hocadan biri. Sıralar yetmezdi onun dersleri için, 100 öğrenci dersini alıyorsa, 200 öğrenci gelirdi onu dinlemeye. Yerlere oturarak dinlenirdi onun dersleri. Sıkmadan, eğlendirerek, keyifle anlatan nadir hocalardandı. Kendisini saygıyla ve minnetle anıyorum. Türk akademik dünyası için çok büyük bir kayıp, bizler çok önemli bir düşünürümüzü kaybettik.” PROF. DR. NİLÜFER NARLI: NÜKTELİ VE HUMANİSTTİ Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı ise, Oskay'ı “Büyük saygı duyduğum bir üstattı” sözleriyle anarken, “İletişim alanındaki çok önemli çalışmaları gerçekleştirdiği gibi, onun çalışmaları sosyoloji ve antropolojiye de büyük katkıda bulunu. Ünsal hoca son derece, karmaşık problemleri çözebilecek kavramları da bize kazandıran bir insan oldu” diye konuştu. Prof. Dr. Oskay'ın ölüm haberini aldığı anda, hemen onun olduğu yaptığı katkıları düşündüğünü ifade eden Narlı şöyle devam etti: “Her zaman nükteli ve çok hümanist bir yaklaşımı vardı olaylara karşı, bizi en çok etkileyen yanıdır. Bilim insanı olmasının yanı sıra toplumsal olaylara yaklaşımındaki hümanist boyuttur onun derinliği ve en acımasız sosyal sorunla karşı karşıya gelirken nükteli bir dille olayı bize anlatabilmesi...Bütün bunlar onu çok biricik bir konuma taşıyor.” TEDAVİ GÖRMÜŞTÜ Şanlıurfa da 1939 yılında doğan Prof. Dr. Ünsal Oskay Oskay, üniversite eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi nde tamamladı. ABD de 1967-1968 yıllarında iletişim üzerine yüksek lisans-konuk öğrenci olarak eğitim alan Oskay, 1970 li yıllarda Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu nda başlayan akademik hayatı sonrasında doçentlik tezi olarak 19. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişimin Kültürel İşlevleri adlı çalışmasını yayımladı. Varlık, Agos, Gergedan ve Milliyet Sanat gibi çok sayıda bilim ve sanat kaynaklı dergilerde makale ve incelemeleri yayımlanan Oskay, Frankfurt Okulu nun popüler kültür konusundaki çalışmalarının Türkiye de tanınmasına yazıları ve çevirileriyle büyük katkıda bulundu. Siyaset bilim, iletişim teorileri, sosyoloji, estetik ve sosyal teori konularında çok sayıda eserin Türkçeye çevrilmesini sağlayan Oskay, 1980 li yıllardan itibaren İstanbul ve Marmara Basın Yayın Yüksek Okullarında dersler verdi. 1990 lı yıllarda Marmara İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Bölüm Başkanlığı ve 2000-2002 arasında İletişim Fakültesi Dekanlığı yapan Oskay, 2002 yılında Marmara Üniversitesi nden emekliye ayrıldı. Oskay, 2008 de beyin damarlarında geçici pıhtı oluşumu tanısıyla kaldırıldığı hastanede bir süre tedavi görmüştü. Oskay, dün gece, İstanbul'daki evinde hayata gözlerini yumdu.
601345
Futbolseverleri geçmişe götürdüler
Dilek Güray'ın haberi Televizyon programcısı Acun Ilıcalı'nın organizatörlüğünde, Rıdvan Dilmen'in katkılarıyla başlayan 'Devler Ligi'nde emektar futbolcular, izleyiciyi eski günlere götürüyor! Futbolun ustaları biraz yaşlanmış, epey kilo almış olsalar da Show TV'de yayınlanan 'Devler Ligi'nde rekabet zirvede. Tabii maçların hakemi Erman Toroğlu olunca itiraz da oluyor, minik tartışmalar da. Bir dönemin unutulmaz futbol yıldızları yeşil sahalara geri döndü! Tanju Çolak, Recep Çetin, Hakan Ünsal, Elvir Boliç, Sergen Yalçın gibi efsaneleri, futbolseverler yıllar sonra televizyon ekranlarında yeniden izliyor. Televizyon programcısı Acun Ilıcalı'nın organizatörlüğünde, Rıdvan Dilmen'in katkılarıyla başlayan 'Devler Ligi'nde emektar futbolcular, izleyiciyi eski günlere götürüyor. Futbolun ustaları biraz yaşlanmış, epey kilo almış olsalar da Show TV'de yayınlanan 'Devler Ligi'nde rekabet zirvede. Tabii maçların hakemi Erman Toroğlu olunca itiraz da oluyor, minik tartışmalar da. Ancak tribünde taşkınlık, küfür, dövüş, kavga yok. Ama bol gollü maçlar var. Bu ligde bir maçta ortalama 10-15 gol atılıyor. Hasan Şaş da Devler Ligi'nde Üç büyük kulübun eski futbolcuları olunca her maç adeta bir derbi havasında geçiyor. oyuncudan oluşan takımlarda kaptanlığı Tanju Çolak ve Hakan Ünsal Galatasaray, Elvir Boliç ve Pierre Van Hooijdonk Fenerbahçe, Sergen Yalçın ve Pascall Nouma Beşiktaş adına yürütüyor. Maçlar kolasına oynanmıyor, şampiyon takıma milyon TL ödül var. Bu rakam primlerle birlikte milyon TL'yi buluyor. İş bu kadar ciddî, para da çok olunca takımlar da kesenin ağzını açmış. GS'nin kaptanı Tanju Çolak, Hasan Şaş'ı transfer etti. Van Hooijdonk'tan ilham almış! Takımları, oyun kurallarını Rıdvan Dilmen belirlemiş. Ama projenin ana fikrini Ilıcalı'nın aklına Pierre Van Hooijdonk getirmiş. Şöyle ki; Fenerbahçeli eski futbolcu Pierre Van Hooijdonk bundan tam iki yıl önce, futbolu bırakan arkadaşlarını toplayıp Acun Ilıcalı'yı arar; 'Acun, takımını hazırla sizinle maç yapmaya geliyoruz.' der. Ilıcalı takımını hazırlar ve müsabaka son derece çekişmeli geçer. Tribünlerde maça olan ilgiyi gören Ilıcalı hemen kafasında bir proje oluşturur ve Show TV Genel Müdürü Saner Ayar'a sunar. Her sunduğu projeyi bir dakikada kabul eden Ayar, bu projeye yarım dakikada 'olur' der. Böylece 'Devler Ligi' hikayesi başlamış olur. Ne ofsayt var ne korner Maçlar stat yerine kapalı bir spor salonunda yapılıyor. Dolayısıyla futbolcular sahaya ve kurallara alışmakta ilk başta biraz zorluk çekmiş. Çünkü mekan kapalı ve küçük, çok koşup çok efor sarf ediyor ve çabuk yoruluyorlar. Ofsayt ve korner yok. Bir devrede en fazla faul yapma hakkı var. 6. faul 12 metre atışı olarak değerlendiriliyor. Yine bir devrede oyuncu değişimi olabiliyor. Aynı oyuncular girip çıkabiliyor. Seyircilerin ilgisi devam ettiği müddetçe proje ilerleyen yıllara da aktarılacak. Öyle anlaşılıyor ki bundan sonra Süper Lig'de kariyeri biten futbolcu kendini 'Devler Ligi' nde bulacak. Artık Devler Ligi deyince Şampiyon-lar Ligi karşılaşmaları akla gelmeyecek. Maç satın alma teklifi ile gelen yanar! Erman Toroğlu (Hakem) Maçlar bayağı gürültülü geçiyor, futbolcular umduğumdan daha iyi mücadele ediyorlar. Enteresan, bu kadarını beklemiyordum. Sahada iken hakemliği değil ama futbolculuğu özlediğimi fark ettim. Keşke aralarına girsem de oynayabilsem. Performansım fena değil ama daha da iyi olacak. Futbolcular da iyi görünüyorlar, beyinler istiyor ama adale karşılık vermiyor, bu da doğal tabii. Futbolcuların hiçbiri değişmemiş. Topçuyken çenesi olanın şimdi de çenesi var, topçuyken çenesi olmayanın şimdi de çenesi yok. Maç satın alma teklifi ile gelen yanar, onlar kime teklif edeceklerini bilirler. Sahadaki hiçbir olay kurgu değil Acun Ilıcalı (Devler Ligi Organizatörü) Van Hooijdonk'u hâlâ hayranlıkla seyrediyorum. Tanju, Hakan Ünsal, Hakan Tecimer muhteşem bir futbol sergiliyor. Benim favorim Tanju ve Devler takımı. Öncelikle bu proje Türk futboluna ciddî hizmet edecek, ikincisi eski futbolculara ekmek kapısı olacak. Üçüncüsü de ekran başındakiler vasıflı ve güzel karşılaşmalar seyredecek. Bu proje için olumsuz bir şey söylemek inanın mümkün değil. Bizim yaptığımız hiçbir projede kurgu olmaz. Sahada yaşanan hiçbir olay kurgu değil. *** Sahada olmayı çok isterdim Rıdvan Dilmen (Programın Danışmanı) Acun'a çok teşekkür etmek gerekir. Bu futbolcuları yaşarken hatırlamak çok güzel. Sahada olmayı nasıl isterdim, bilemezsiniz, ama dizimden dolayı oynayamadım. Bu sahada oynamak büyük sahada oynamaktan çok daha yorucu. Futbolcuları seçerken öncelikle 1976 ve daha yukarısı doğumluları tercih ettik. Sonra da takım kaptanlarından 18 kişilik kadro istedik. 18 kişinin arasından da esas oynayacakları belirledik. İyi seçimler yapmışız diye düşünüyorum. *** Şampiyon biz olacağız,çok inanıyorum Tanju Çolak (GS) 15 yıldır futbol oynamıyordum, buradaki ilk maçta nasıl heyecanlandım anlatamam. Hırstan, mücadeleden, bağırmaktan sesim kalmadı artık. Misket de oynasam kaybetmeyi sevmiyorum. Takımım çok disiplinli ve heyecanlı. Şampiyon biz olacağız, buna çok inanıyorum. Zaten üç maçı da kazandık. Sahada kimse oyun yapmıyor, futbolda ne yaşanıyorsa bu sahada da aynı şeyler oluyor. Arzuyla, heyecanla ve coşkuyla büyük bir nostalji yaşıyoruz burada. Eski futbolcuların birbirini özlemesi, seyredenlerin de eski futbolcuları unutmaması açısından büyük bir proje. Bu bir başlangıç ve her sene bu turnuva yapılacak, herkes büyük bir heyecanla bekleyecektir. Eski günlerdeki kadar iddialı maçlar oynanıyor Hakan Ünsal (GS) Bu organizasyon futbolu bıraktıktan sonra futbolcuların yapabileceği ikinci bir iş olarak karşımıza çıktı. Hepimiz için futbolun ikinci baharının yaşandığı yer burası olacak. Maçların hepsi çok ciddî, eski günlerdeki kadar iddialı maçlar oynanıyor. İlk maçlarda saha ve oyun kurallarından dolayı zorlandık ama artık adapte olmaya başladık. Bundan sonra daha çekişmeli maçlar olacak. Rakiplerin maçlarını da tribünden büyük zevkle seyrediyorum. *** Takımda yaşlı futbolcu var, onun için zorlandık Elvir Boliç (FB) Maçlara Bosna'dan gelip gidiyorum ama zaten senenin altı ayını burada geçiriyorum. Takım kaptanıyım ama pek söz hakkım olmadı. Takımda biraz yaşlı futbolcu var, onun için zorlandık. Bir de daha önce bu tip sahalarda oynamadık tabii. Şu an en zor durumdaki takım biziz. Hiçbir maçı kolay kaybetmedik, iyi mücadele ediyoruz aslında. Ama son maçları kazanırsak iş değişir. *** Bu kadar ses getireceğini zannetmiyorduk Recep Çetin (BJK) Uzun süredir yan yana oynamadığımız için ilk maçlarda biraz sıkıntı oluştu ama ilerleyen maçlarda daha iyi olacağız. Herkesin farklı uğraşısı olduğu için eski arkadaşlarla bir araya gelme imkanı bulamıyorduk, bu maçlar bize eski günleri yâd ettirdi. Eski debilerle şimdikiler daha farklı ama şu an bizim maçlar daha zevkli geçiyor. İlk başta kimse bu kadar ses getireceğini zannetmiyordu, ama tam bir rekabet ortamı var burada. Galip gelince herkes mutlu oluyor, mağlup olunca herkes birbirine sataşıyor ama heyecan her şeye bedel. Erman Hoca şovu seven biri, yıllardır hep aynı, hiç değişmedi. *** Ligde kalmak için var gücümüzle çalışacağız Saffet Akbaş (FB) Maçların heyecanı her geçen gün artıyor ama maalesef ilk üç maçta yenildik. Eski formumuzda olma şansımız maalesef yok, çoğumuz kilo almışız. Bir araya gelip antrenman yapma durumumuz da olmadı ama artık diğer maçları almak için var gücümüzle çalışacağız. *** Eski arkadaşlarla keyiflice spor yapıyoruz Kaan Dobra (BJK) Takım olarak adapte olmakta biraz zorlandık ama üçüncü maçımızda galip gelmeyi başardık. Artık ileriki maçlar için bayağı umutlandık. Burada eski arkadaşlarla keyiflice spor yapıyoruz, fazla bir stres yok, sonuçta burada herkes prestij için oynuyor. Ben iki buçuk senedir oynamıyorum, uzun bir süre değil aslında ama maçlarda daha iyi olabilirdim. *** Futbolu bırakanlar için iyi bir uğraş Gökhan Keskin (BJK) Yıllardır büyük maçların tansiyonunu yükseltmiş arkadaşlarla tekrar bir rekabetin içinde olmak çok güzel duygular yaşatıyor bize. Futbolu bırakan arkadaşlar için iyi bir uğraş oldu bu maçlar. İşin güzel tarafı hiç kimse kaybetmek için sahaya çıkmıyor, eskiden olduğu gibi. Erman Hoca ara ara maçı dengelemeye çalışıyor ama biz de ister istemez verdiği kararlara itiraz ediyoruz. Fizik ve kondisyon olarak bu maçlara hazır olduğum söylenemez ama yine elimden geleni yapıyorum. Bu lig bundan sonraki yıllara da muhakkak taşınmalı.
601788
Arınç'ın köylülere kamulaştırma uyarısı
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bu iktidar döneminde en birinci yaptıkları işin yol olduğunu belirterek, ''Yol demek ekonomi demek, yol demek hayat damarları demek, yol demek medeniyet demek'' dedi. Arınç, Manisa'nın Saruhanlı ilçesine Bağlı Büyükbelen beldesinde düzenlenen 7. Zeytin Festivali'ne katıldı. Belde girişinde zeytin fidanı diken Arınç, daha sonra köy meydanında kurulan festival alanına geçti. Bülent Arınç burada yaptığı konuşmada, Büyükbelen'in siyasi hayatında çok önemli yeri olduğunu, 30 yıldan beri buraya geldiğini, kahvehanelerde, meydanlarda konuştuğunu söyledi. TBMM Başkanlığı döneminde ve sonrasında beldeye gelemediğini, ancak Büyükbelen'e olan sevgisini hiçbir zaman kaybetmediğini ifade eden Arınç, zeytin festivalinin birkaç yıldan bu yana devam ettiğini, belde için güzel işlerin yapıldığını vurguladı. Büyükbelen'in geçmişten bu yana zeytin üretiminde ilk sıralarda gelen beldelerden olduğunu, son yıllarda tanıtıma, kaliteye büyük önem verildiğini, fabrikaların kurulduğunu, ihracatın başladığını aktaran Arınç, Büyükbelen'in sofralık ve yağlık zeytininin ülkede artık daha çok tanındığının altını çizdi. Yörede zeytinciliğin büyük gelişme içinde bulunduğunu, Akhisar'ın da bu konuda çok başarılı olduğunu ifade eden Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Zeytin ağaçlarımız inşallah çok daha iyi mahsul verecek ve biz bu mahsulü iyi şekilde değerlendireceğiz. Türkiye'nin neresinde olursa olsun Büyükbelen zeytini de bir marka haline gelecek. Bu konuda kaymakamlığımız, vilayetimiz, belediye başkanlığımız ne gerekiyorsa bunu yapacaklar, planlayacaklar, bize de onları desteklemek, onların önünü açmak düşecek. İnsanımız daha mutlu, daha refah içinde yaşasın diye hükümet olarak da elimizden gelen ne varsa hiçbirisini eksik tutmadan yapacağız'' diye konuştu. YOL ÇALIŞMALARI Saruhanlı yoluyla ilgili kendisine bildirilen taleplerle ilgili de konuşan Arınç, buranın fazla virajlı olduğunu, kalitesinin yükseltilmesini kendilerinin de istediğini, Karayolları Bölge Müdürlüğünün çalışma yaptığını ve projesinin 2010 yılı içinde tamamlanarak, yolun istenilen hale geleceğini söyledi. Arınç, 51 kilometrelik Manisa-Akhisar yolunun çift şeritli dünya standartlarına sahip hale getirildiğini, 25-30 kilometrelik Turgutlu-Manisa yolunun yüzde 90'ının bitirildiğini, geri kalanında kamulaştırma sebebiyle gecikmenin olduğunu, Bornova-Manisa arasındaki yolun ise çok güzel yapıldığını bildirdi. Bülent Arınç, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın İzmir-Manisa yolu Sabuncubeli mevkisinde 1200 metrelik tünel yapılacağını söylediğini aktararak, şunları kaydetti: ''Sabuncubeli başlangıcından aşağıdaki düz yola girinceye kadar olan 1200 metrelik tünelle biz Bornova-Manisa arasını 15 dakikaya indireceğiz. Karda kışta bazen yağmur yağdığı, buz tuttuğunda burada çok kaza oluyor. Sabuncubeli çok önemli bir yer. Tünelle orayı aşacağının müjdesini verdi Sayın Bakan. Hem çift yola kavuştuk, hem de tünel olacak orada. Ayrıca Manisa'nın çevre yolu devam ediyor. Bergama'dan başlayan bir yol var, Soma'ya geliyor, Kırkağaç'a oradan Akhisar'a oradan Gölmarmara üzerinden Salihli'ye giden bir yol var. Onu da yaptık. Bergama'dan gelen yol, Kırkağaç'a doğru ilerliyor. Soma-Akhisar yolu büyük hızla devam ediyor. Gölmarmara'dan Akhisar istikametine başlayan yolu da bitireceğiz.'' Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Yol demek ekonomi demek, yol demek hayat damarları demek, yol demek medeniyet demek. Yolda bir sıkıntımız olmayacak. Yol bu iktidar döneminde en birinci yaptığımız iş oldu. Bununla iftihar ediyoruz. Sizin için helal olsun'' dedi. ''AÇIL SUSAM AÇIL'DA ALTINLARA KAVUŞMUYORUZ'' Saruhanlı'da yapılacak yolun genişletilmesi için kamulaştırmaya gidileceğini anlatan Arınç, bu nedenle vatandaşlardan yardım talebinde bulundu. Arınç, liralık hak olan yer için 10 lira isteyen olursa zorlanacaklarını, kamulaştırmanın para anlamına geldiğini, bunun için vatandaşların da fedakarlık yapması gerektiğini, yolu bedava istemediklerini söyledi. ''3 liralık bir alanı lira yaparım'' düşüncesiyle çalışmalara engel olunmamasını isteyen Arınç, şöyle devam etti: ''Bizim devletimiz kadar zengin değil. liraya yapılacak işi Allah bize 30 liralık bereketiyle veriyor. Bazı yerlerde, yani Karun'un hazineleri yok bizde. 'Açıl Susam Açıl'da altınlara kavuşmuyoruz. Devletin bütçesi sağlığa, eğitime, barajlara, göletlere gidiyor. Yola da gidiyor. Ama taksim ettiğin zaman paramız azalıyor. Siz de fedakarlık yapacaksınız ki bu yolu hep beraber yapmış olalım. Yapacağız inşallah. seneden bu yana ne dediysek yaptık. Hatta bazılarının aklına gelemeyenleri bile yaptık. Güzel işler yapacağız. Ama bu güzel heyecanımızı, beraberliğimizi kaybetmeden birbirimizi dost bilerek, kardeş bilerek, birbirimize sevgiyle sarılarak, birbirimizi kötülemeden, ülke için vatan için canla başla çalışan herkese destek vererek çalışacağız. Beraber olacağız.'' Manisa Valisi Celalettin Güvenç de festivalin kentin toprağına ve insanına bereket getirmesini dileyerek, hayat şartlarını iyileştirmek için çalıştıklarını, vatandaşların yüzlerinin gülmesiyle devlet yetkililerinin yorgunluğunun azaldığını söyledi. Vali Güvenç, ''Burası zeytin memleketi. 2009'da çiftçimize sağladığımız destek 77 milyon TL. Son yılda Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın desteği ile Büyükbelen'de bulunan zeytinyağı fabrikası sayısı yüzde 50 arttı. Babadan kalma usullerle yaptığımız çiftçiliği terk edip, dünyanın istediği fenne, bilime akla uygun üretim yapıyoruz. milyon fidan dağıtmışız, bunun milyonunun üzeri zeytin fidanı. Zeytin geleceğin altını durumundadır. Zeytine özel önem veriyoruz. 2007'de organik zeytin ve zeytinyağı üretiminde Avrupa birincisi olunması, benim çiftçimin bu işi öğrendiği anlamına geliyor'' dedi. Konuşmaların ardından Arınç, festivalde zeytin yetiştiriciliği yarışmasında dereceye girenlere plaket verdi. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, beldede zeytin ve zeytinyağı üreten özel bir işletmeyi de ziyaret ederek, kendisine ikram edilen zeytinyağından tattı ve çevresindekilere de ikramda bulundu.
601669
Irak'ı kan gölüne çeviren Amerikan psikopatlığı
Irak'ı kan gölüne çeviren Amerikan psikopatlığı ALİ MURAT GÜVEN ÖLÜMCÜL TUZAK The Hurt Locker Yapım Yılı ve Ülkesi: 2008, ABD yapımı Türü ve Süresi: Savaş serüveni 131dakika Gösterim Dili: Orijinal seslendirmesi İngilizce olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmuştur. Yönetmen: Kathryn Bigelow Senarist: Mark Boal Görüntü Yönetmeni: Barry Ackroyd Özgün Müzik Bestecileri: Marco Beltrami, Buck Sanders Kurgucular: Chris Innis, Bob Murawski Sanat Yönetimi Ekibi: Karl Júlíusson (Yapım Tasarımcısı), David Bryan (Sanat Yönetmeni), Amin Charif El Masri (Set Dekoratörü), George L. Little (Kostüm Tasarımcısı), Daniel Parker (Saç tasarım ve Makyaj Ekibi Şefi), Robin Pritchard (Makyaj Özel Efektleri) Oyuncular: Guy Pearce (Çavuş Matt Thompson), Jeremy Renner (Çavuş William James), Anthony Mackie (Çavuş JT Sanborn), David Morse (Albay Reed), Evangeline Lilly (Connie James), Christian Camargo (Albay John Cambridge), Brian Geraghty (Özel tim mensubu Owen Eldrigde), Ralph Fiennes (Müteahhit ekibinin lideri), Suhail Al-Dabbach (Siyah elbiseli adam), Christopher Sayegh (Beckham) İthalatçı ve Dağıtıcı Şirket: Tiglon Film İçerik Uyarıları: Yoğun savaşı şiddeti ve kaba konuşmalar içermesi nedeniyle, 15 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun bir film değildir. Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: Yıldız Puanı: Ünlü Amerikalı savaş muhabiri Chris Hedges'in “Savaşma arzusu, çok güçlü ve ölümcül bir bağımlılıktır. Çünkü, savaşın kendisi bir uyuşturucudur” sözleriyle açılan “Ölümcül Tuzak”, dünyanın en zor işlerinden birini yapan, muharebe sırasında bombaları etkisiz hâle getirmekle görevli askerlerin hayatlarından çarpıcı bir kesit sunuyor. Çavuş William James, yeni atandığı görevinde, üst düzey eğitim almış bir grup seçkin askeri şiddet dolu bir çatışmaya gönderir ve emri altındaki askerler Sanborn ile Eldridge'i ölümcül bir şehir muharebesinin içine salarak onları şaşırtır. James âdeta ölüme meydan okurca kaygısız davranmaktadır. Birlikteki askerler, vahşete eğilimli olduğunu hissettikleri bu yeni önderlerini zaptetmeye çalışırken, şehir de tam bir kaos ortamına dönüşür ve James'in karakteri yanındaki herkesin hayatını değiştirecek şekilde açığa çıkar. Bayan yönetmen Kathryn Bigelow'ın son filmi, gazeteci Mark Boal'ın özel bir bomba timi ile çıktığı görev sonrası kendi izlenimlerini senaryolaştırması sonucunda ortaya çıkmış. Mekân olarak işgal altındaki Irak topraklarını seçen öykünün politik bakış itibarıyla oldukça dengeli gittiği söylenebilir. Bunun ötesinde, tempo, oyunculuk, görüntü yönetimi ve çatışma efektleri açısından ise gerçekten göz kamaştırıcı; hafta sonunun izlenmeye değer filmlerinden biri
601238
Domuz gribi vakası 32'ye yükseldi
Domuz gribi vakası 32'ye yükseldi Ankara'da Bilkent'teki özel bir ilköğretim okulunda bir öğrencide tespit edilen ve temaslılarının alınan numunelerindeki incelemelerden sonra domuz gribi tespit edilen vaka sayısı 32'ye, Türkiye'deki vaka sayısı ise 524'e ulaştı. Sağlık Bakanlığı'ndan edinilen bilgiye göre, Bilkent University Preparatory School (BUPS) adlı ilköğretim okulunda İskoçya'dan geziden dönen bir öğrencide domuz gribi tespit edilmesi üzerine vakanın temaslılarından alınan numunelerin incelenmesinin ardından vaka sayısı 32'ye çıktı. Domuz gribine yakalananlardan 27'sinin öğrenci, 4'ünün veli, 1'inin ise öğretmen olduğu öğrenildi. Domuz gribine yakalananların sağlık durumunun iyi olduğu, tedavilerinin evlerinde sürdüğü belirtildi. Son vakalarla birlikte Türkiye'deki domuz gribi vakası sayısı da 524'ü buldu.
601460
Ek Yerleştirme Kayıtları Başlıyor
Ek Yerleştirme Kayıtları Başlıyor Adayların kayıt için bizzat başvurmaları gerekiyor. Kayıt için istenen belgelerin onaysız sureti veya fotokopisi kabul edilmeyecek. Yayına Giriş: 18.10.2009 12:21:26 Güncelleme: 18.10.2009 12:21:26 Üniversitelere ek yerleştirme sonucu kayıt hakkı kazanan öğrenciler için kayıtlar yarın(19.10.2009) başlayacak. Adayların kayıt için bizzat başvurmaları gerekiyor. Kayıt için istenen belgelerin onaysız sureti veya fotokopisi kabul edilmeyecek. Kayıt süresi, 21 Ekim Çarşamba günü sona erecek. Bu süre içerisinde kayıt için başvurmayan veya kayıt işlemlerini tamamlamayan adaylar hakkını kaybedecek. Üniversiteler, kayıt yaptıracak adaylardan sağlık kurulu raporu isteyebilecek. ÖSS ek yerleştirme sonuçları 14 Ekim'de açıklanmış ve örgün yükseköğretim programlarına 57 bin 619 kişi yerleşmeye hak kazanmıştı.
601271
Böyle gol görülmedi!
büyük halleri için üzerine tıklayın haberi paylaş Böyle gol görülmedi! Sunderland’ın, Liverpool’u 1-0 yendiği maçtaki tek gol, topun sahaya atılan bir balona çarpmasıyla oldu ’nin 9. haftasında Liverpool, Sunderland’e 1-0 mağlup olurken, ev sahibinin attığı gol Ada’yı ayağa kaldırdı. Sunderland’daki maçın 5. dakikasında Bent’in şutunda top sahaya atılan bir balona çarparak ağlarla kucaklaştı. Liverpool kalecisi topun yön değiştirmesi nedeniyle balona doğru kurtarıcı hamleyi yaparken, meşin yuvarlağın ağlarla kucaklaşmasına engel olamadı. Reina’nın itirazı ve staddaki herkesin şaşkın bakışları arasında hakem Mike Jones santraya doğru koştu ve golü verdi. Liverpool bu ‘skandal golle’ gelen yenilgiden sonra 15 puanda kalırken, Sunderland 16 puana yükseldi. Öte yandan gole geniş yer verdi. “Acayip ‘plaj topu’ golü, Liverpool’u batırdı” yorumunu yaptı. gazetesi “balloon (balon)” ve “lunatic(kaçık)” kelimelerini birleştirip “balloonatic” başlığını kullandı. “Darren Bent’in ‘plaj topu golü’ Benitez’i denizde yalnız bıraktı” derken; haberinde “Darren Bent ve plaj topu, Liverpool’a üst üste 3. yenilgisini yaşattı” ifadelerini kullandı. İngiltere Futbol Federasyonu’nun, dış etkenle atılan gol sonucunda maçın 1-0 bitmesi nedeniyle bu karşılaşmayı tekrar etmesinin gündeme gelebileceği de belirtildi. İptal edilmeliydi Hakemin bir gol kararı verebilmesi için, topun tamamının kale direkleri ile çizgisini geçmesi gerekir. Ancak bu golün geçerli olabilmesi için, topun oyun sahası içinde bulunmaması gereken kişilere ya da herhangi bir cisme temas etmemesi gerekir. Sunderland-Liverpool maçındaki balona çarparak topun gol olması, oyun kurallarına aykırı bir dış müdahaledir. Gol iptal edilerek topun balona çarptığı yerden yapacağı hakem atışı ile oyun başlatılmalıydı.
601049
İtalyanların Fransız öpücüğü!
İtalyanların Fransız öpücüğü! ’nın başkenti ’da bu yıl dördüncüsü düzenlenen film festivalinde ilginç enstantaneler yaşanıyor. Önceki gün “Viola di mare” adlı filmin tanıtımını yapan İtalyan aktrisler Valeria Solarino ile İsabella Ragonese kırmızı halı üzerinde birbirlerini kucaklayarak yüzlerce çift gözün önünde dudaktan öpüştü. 15 Ekim’de başlayan Film Festivali 23 Ekim’de tamamlanacak.
602016
Sadri Şener hakemi beğenmedi
Şener, hakemler hakkında çok fazla konuşmadığını dile getirirken, ''Maçın hakemi oldukça formsuzdu. Genelde formsuzlar da bizim maçları buluyor. Son zamanlarda moda oldu. Hakem hakkında konuşmam ama biz de modaya biraz uyalım. Arda'ya kart göstermemek için oldukça mücadele etti. Sonra da mecbur kalıp gösterdi. Galatasaray'ı ise galibiyeti için kutluyorum'' dedi.
601461
Türkiye'nin hiç unutmadığı fotoğraf
Türkiye'nin hiç unutmadığı fotoğraf Türkiye bu "mahya"yı hiç unutmadı. Koleksiyoner Yusuf Çağlar'ın albümünde yer alan bu fotoğrafta, "Var ol İnönü" yazan mahya görülüyor. Prof. Dr. İbrahim Kara'ya ait bu fotoğraftaki mahyada ise "Para Biriktir" yazıyor. Samanyolu Haber'in haberine göre, cami mahyalarının siyasete alet edildiği dönemler, fotoğraflarda kalmıştı. Ta ki geçtiğimiz Ekim'e kadar. Kutlama Komitesi, İstanbul'un Kurtuluşu dolayısıyla büyük camiye, kamuoyunda, "siyasi içerikli" diye değerlendirilen mahyalar astırdı ve tartışma başladı. Diyanet-sen Genel Başkanı Ahmet Yıldız Samanyolu Haber'e konuyla ilgili çok önemli açıklamalar yaptı. Olayın ardından Diyanet, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Valilik, siyasi içerikli mahyalara sahip çıkmadı. İşin ilginç tarafı mahyalarda yazılana karar verme yetkisinin İl Kutlama Komitesinde olduğu açıklandı. İddiaya göre bu komitede, ÇYDD, Lions ve rotary gibi kulüplerin temsilcileri bulunuyor. Konuyla ilgili, gazetelerde ciddi iddialar gündeme geldi. İddialara göre, camiler üzerinden tartışma başlatmak ve gerginlik oluşturmak isteyenlerin hedefinde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve 10 Kasım Atatürk'ü anma törenleri var. İddiaya göre, komite, Cumhuriyet Bayramında, Büyük Türk Bayrakları, 10 Kasım'da ise, hem büyük bayraklar hem de Atatürk posterleri asmayı planlıyor. Planın ikinci aşamasında ise; cami avlularında değişik isimler altında kurulmuş Rotary kulüplerine para yardımı toplatılması için girişimde bulunulacağı iddia ediliyor. Kamuoyu, mahyalar üzerinden tartışma çıkarıp, gerginlik oluşturma girişimlerine büyük tepki gösteriyor. İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, mahyalardaki ifadeler konusunda müftülüklerin yetkilendirilmesini istemişti.
601450
Gökdeniz ve Hasan ile zafere
Gökdeniz ve Hasan ile zafere Rusya Premier Ligi'nde Moskova Himki takımını 2-1 yenen Rubin Kazan, ligde şampiyonluğunu perçinledi. Himki'nin sahasında oynanan maçta puanı alan Rubin, 50 puana ulaşarak, ikinci sırada yer alan Spartak Moskova takımı ile farkı puana çıkardı. Rubin'in gollerini Türk futbolcu Gökdeniz Karadeniz ile Alan Kasayev attı. Türk futbolcu Hasan Kabze'nin sert şutu kaleciden dönünce maçın 31. dakikasında Karadeniz, topu filelerle buluşturdu. Rubin'in ikinci golü ise 55. dakikada Alan Kasayev'den geldi. Himki, maçın bitmesine dakika kala Aleksander Antipenko ile golü buldu. Rusya Birinci Ligi'nde ikinci sırada yer alan Spartak Moskova, pazar günü Lokomotiv'le karşılaşacak. Lig'de son sırada yer alan Himki'nin ligde kalabilmesi için en az beş maç kazanması gerekiyor. CSKA Moskova'dan sonra ligde dördüncü sırada yer alan ve Rusya'da top koşturan diğer Türk futbolcu Fatih Tekke'nin oynadığı St. Petersburg takımı Zenit, pazar günü Kuban'la karşılaşacak. Son maçların tamamında oynayan Tekke, eski performansını yeniden kazanması nedeni ile takdir topluyor. Rusya liginde son puan durumu ve sıralama şu şekilde: Rubin 50 (25 oyun) Spartak Moskova 46 (24 oyun) CSKA Moskova 43 (25 oyun) Zenit St. Petersburg 43 (24 oyun) Lokomotiv Moskova 41 (24 oyun) FC Moskova 38 (24 oyun) Saturn 35 (25 oyun) Dynamo Moskova 34 (25 oyun) Terek Grozni 33 (24 oyun) Tom Tomsk 31 (25 oyun) Krilya Sovetov 30 (24 oyun) Rostov 28 (24 oyun) Amkar 27 (25 oyun) Spartak Nalçik 25 (25 oyun) Kuban -23 (24 oyun) Himki -10 (25 oyun)
601425
Yeni Şafak Arşivi'nden Seçme Haberler ve Yazı Dizileri
Yeni Şafak Arşivi'nden Seçme Haberler ve Yazı Dizileri YENİ ŞAFAK SİNEMA SERVİSİ Teknoloji ilerledikçe, ülkemiz medyasının diğer bütün basın-yayın organları gibi Yeni Şafak gazetesi de bu yeni teknolojilere uyum sağlıyor ve teknik servisteki uzman arkadaşlarımız gazetemizin internet edisyonundaki yazılım-tasarım altyapısını eskisinden daha işlevsel ve şık bir yapıya kavuşturabilmek için zaman zaman bazı radikal değişiklikler gerçekleştiriyor. Bir kaç yıllık döngülerle yapılan böylesi değişiklikler, dünyanın dört bir köşesindeki okurlarımızın sitemizi daha işlevsel kullanabilmeleri noktasında büyük bir yarar sağlamakla birlikte, “Google” ya da “AltaVista” gibi popüler arama motorlarının yardımıyla eski tarihlerde yayımlanmış bazı haberlere ulaşmayı da giderek zorlaştırıyor. Çünkü söz konusu internet tarayıcıları, eski bir yazılım-işletim tabanı üzerinde depolanmış bulunan bu haberleri zamanla belleklerinden siliyor ve arama sonuçlarında görece daha yeni tarihli haberlere öncelik tanımaya başlıyorlar. Biz de Yeni Şafak Sinema Sayfası ve bu popüler sayfanın editörü Ali Murat Güven'in yazılarıyla henüz yeni tanışan bir okur kitlesi için, geçtiğimiz yıllarda gazetemizde yayımlanmış, ancak internet motorlarındaki rastgele aramalarda bulunmaları her geçen gün gitgide zorlaşan, pek çoğu içerik olarak kalıcı nitelikte, yanısıra araştırmacılar için de ciddi bir kaynak teşkil edebilecek bazı haber ve yazı dizilerine kolay erişim sağlanabilmesi amacıyla, aşağıda bir grup önemli linkin listesini çıkarttık. Bu linkler üzerinden, yazarımızın bir dönem gazetemiz için hazırladığı ve her bölümü yıllarca büyük bir ilgiyle takip edilmiş olan “Zamanda Yolculuk” sayfası yazılarına; kendisinin bir başka uzmanlık alanı konumundaki “popüler din hurafeleri” üzerine hazırladığı, yayımlandıkları günlerde büyük ses getiren ve toplumumuzdaki pek çok yerleşik batıl inancı ortadan kaldıran inceleme-araştırma dosyalarına; “sinema”dan “bilim”e kadar değişik konulardaki yazı dizilerine; bir dönem “Yüreğimizi Delip Geçen Filmler” başlığı altında topladığı film analizlerine; ayrıca, sinema-TV ve müzik dünyası içerikli diğer bazı önemli haberlerine kolayca ulaşabilirsiniz. “ZAMANDA YOLCULUK” KÖŞESİ YAZILARI: OSMANLI, “ZAPATA'NIN ÜLKESİ”Nİ BİLE UNUTMAZDI… (MEXICO CITY KENTİNE 1910 YILINDA TÜRKLER TARAFINDAN ARMAĞAN EDİLEN SAAT KULESİNİN ÖYKÜSÜ) ARALIK 2002, PAZAR TARİHİ TERSYÜZ EDEN DUVAR RESİMLERİ (ORTA MISIR'DAKİ ABİDOS TAPINAĞI'NIN GİZEMLERİ) 15 ARALIK 2002, PAZAR LİMİTİNİZ DOLDU BAY KARUN! (MANİSA'NIN SARDES ANTİK KENTİNDE BULUNAN BİNLERCE YILLIK “KREDİ KARTLARI”) (22 ARALIK 2002, PAZAR) ÖLÜMÜN EN SOĞUK YÜZÜ (PERU'NUN NAZCA OVASI'NDAKİ AÇIK HAVA MUMYALARI) 29 ARALIK 2002, PAZAR “EFSANE OTOMOBİL”E DOKUNMAK (1961 YILINDA TÜRK MÜHENDİSLERİ TARAFINDAN ÜRETİLEN DEVRİM OTOMOBİLLERİNİN GERÇEK ÖYKÜSÜ) OCAK 2003, PAZAR DÜNYANIN EN İYİ KORUNAN 'TAŞLARI” (İNGİLTERE-SALISBURY'DEKİ STONEHENGE TARIM TAKVİMİNİN KALINTILARI) 12 OCAK 2003, PAZAR AZTEK İMPARATORU MONTEZUMA'NIN BEDDUASI (MEXICO CITY'DEKİ SAN FRANSISCO KATEDRALİ'NİN GİZEMLERİ) 26 OCAK 2003, PAZAR DRACULA'NIN İSTANBUL'A GÖMÜLEN BAŞI (FATİH SULTAN MEHMET İLE ROMEN PRENSİ VLAD TEPEŞ (KAZIKLI VOYVODA) ARASINDAKİ SONU TRAJEDİYLE BİTEN DOSTLUK) ŞUBAT 2003, PAZAR KİMYA TARİHİNİN EN TRAJİK HATASI (“ŞEYTAN'IN TOZU” EROİN NASIL İCAT EDİLDİ?) ŞUBAT 2003, PAZAR VAHŞETİN FİLME AKTARILDIĞI AN (BAŞKAN KENNEDY SUİKASTINI KAYIT ALTINA ALAN MM'LİK AMATÖR FİLMİN ÖYKÜSÜ) 16 ŞUBAT 2003, PAZAR MEDYA TARİHİNİN İLK “YALAN HABER”İ (ORTA MISIR'IN KARNAK TAPINAĞI'NDA BULUNAN DÜNYANIN İLK DUVAR GAZETESİNDEN “KADEŞ SAVAŞI PALAVRALARI”) 27 ARALIK 2003, CUMARTESİ DOLAR'A SULTAN FOTOĞRAFI, 10 DOLAR'A KAHRAMANLIK MADALYASI! (AMERİKAN MÜZAYEDE SİTESİ EBAY'DE YAĞMALANAN TÜRK TARİHİ) 27 MART 2005, PAZAR ERMENİLERİ ÇILDIRTAN GİZEMLİ AMERİKALI (ABD'DE KURDUĞU İNTERNET SİTESİYLE BU ÜLKEDEKİ ERMENİ LOBİSİNİN İFTİRA VE YALANLARINA KARŞI TEK BAŞINA MÜCADELE EDEN TÜRK ASILLI AMERİKALI İŞADAMIYLA ÖZEL SÖYLEŞİ) 27 TEMMUZ 2005, ÇARŞAMBA İŞTE, BİR NUMARALI 'İNSANLIK DÜŞMANI' (TAŞNAK ERMENİLERİ'NİN 20. YÜZYILIN BAŞLARINDA TÜRKLERE KARŞI YÜRÜTTÜKLERİ SİSTEMATİK KATLİAM HAREKETİNİN BİR NUMARALI İSMİ “GENERAL DRO” VE KANLA YAZILMIŞ HAYATI) AĞUSTOS 2005, CUMARTESİ 'CİNNET KAMPI'NDA 72 SAAT (KOSOVA'DAKİ MÜSLÜMAN SOYKIRIMININ EN SICAK GÜNLERİNDE, BÖLGEDEKİ MÜLTECİ KAMPLARINDAN İZLENİMLER) 19 ARALIK 2005, PAZARTESİ “İYİ Kİ SULTANAHMET'İ BOMBALATMAMIŞIM!” (ABD BAŞKANI RICHARD NIXON'UN SON ANDA VAZGEÇTİĞİ “İSTANBUL'A HAVA SALDIRISI” PLANI) 26 ARALIK 2005, PAZARTESİ BARIŞ'IN EN MUHTEŞEM KONSERİ (RAHMETLİ POP MÜZİK SANATÇIMIZ BARIŞ MANÇO'NUN 1992 YILINDA STUTTGART'TA VERDİĞİ DEV KONSERİN BİLİNMEYEN ÖYKÜSÜ) OCAK 2006, PAZARTESİ 'GEMİLER YOLA ÇIKTI MI MORS EFENDİ?' (TELGRAF CİHAZININ DÜNYADA İLK KEZ İSTANBUL'DA KULLANILIŞI VE OSMANLI DEVLETİ'NDEN PATENT ALIŞININ ÖYKÜSÜ) ŞUBAT 2006, PAZARTESİ MENDERES'İN MUCİZEVÎ KURTULUŞU (BAŞBAKAN ADNAN MENDERES'İN 1959'DA LONDRA YAKINLARINDA DÜŞEN BİR UÇAKTAN SAĞ ÇIKMASININ ÖYKÜSÜ) ŞUBAT 2006, PAZARTESİ BATAN GEMİNİN BANKNOTLARI (TÜRKİYE CUMHURİYETİ İÇİN BASILMIŞ YENİ BANKNOTLARI TAŞIYAN İNGİLİZ GEMİSİ YORKSHIRE'IN 1941'DE PİRE LİMANINDA ALMAN UÇAKLARI TARAFINDAN BOMBALANARAK BATIRILIŞININ ÖYKÜSÜ) 20 MART 2006, PAZARTESİ “POPÜLER DİN VE BİLİM HURAFELERİ” HAKKINDAKİ İNCELEME-ARAŞTIRMA DOSYALARI: KUR'AN-I KERİM AY'A NASIL GİTTİ? (19 OCAK 2003, PAZAR) İNTERNET ÂLEMİNİN 'EFSANE CİN'İNİ NASIL ENSELEDİK (28 ARALIK 2003, PAZAR) 'CEHENNEM' GERÇEK, AMA 'SESLERİ' DEĞİL! (25 MAYIS 2004, SALI) İNTERNET 'YALAN'DA SINIR TANIMIYOR (4 TEMMUZ 2004, PAZAR) 'LANETLENMİŞ KIZ' BALONU DA SÖNDÜ (26 EYLÜL 2005, PAZARTESİ) SAHTE RAMSES'İN İZİNDE (20 KASIM 2005, PAZAR) BİLİME BÖYLE HİZMET EDİLMEZ: PİRÎ REİS HARİTASI HAKKINDA TÜRETİLEN AKIL ALMAZ YALANLAR (9 OCAK 2006, PAZARTESİ) TUTANK AMON'UN 'BİLİMSEL' LANETİ (6 MART 2006, PAZARTESİ) EN SEVİLEN KOMPLO TEORİSİ. 'AY'A İNİŞ' GERÇEK Mİ? (18 AĞUSTOS 2006, CUMA) MÜSLÜMANLIK 'HURAFELER DENİZİ'NDE YÜZERKEN… (25 AĞUSTOS 2006, CUMA) A'DAN Z'YE HANS VON AIBERG MASALI-1 A'DAN Z'YE HANS VON AIBERG MASALI-2 YAZI DİZİLERİ: NASA'NIN MÜSLÜMAN 'KRAL'I: PROF. DR. FARUK EL-BAZ (5 BÖLÜM 30 AĞUSTOS 2004 EYLÜL 2004) YUKARIDAKİ DİZİYE ATIFTA BULUNAN BİR MEHMET ŞEKER YAZISI: ROZETİNİ SATMAYAN AYNASIZ: EFSANE DEDEKTİF FRANK SERPICO (5 BÖLÜM ARALIK 2005 10 ARALIK 2005) KONUYLA İLGİLİ OLARAK 13 NİSAN 2007 TARİHLİ HÜRRİYET GAZETESİNİN ABD EDİSYONUNDA ÇIKAN BİR HABER: 'SERPICO, TÜRK POLİSLERİNİN KUTLAMA TÖRENİNDE' "YÜREĞİMİZİ DELİP GEÇEN FİLMLER" SİNEMA TARİHİNDEN 20 UNUTULMAZ YAPIT ÜZERİNE DEĞERLENDİRME YAZILARI ÇEŞİTLİ SİNEMA, MÜZİK VE TELEVİZYON HABERLERİ: HOLLYWOOD'UN 'KUTSAL'I YOK! (26 NİSAN 2003, CUMARTESİ) CÜNEYT ABİ'NİN AMERİKALI FANATİKLERİ (30 TEMMUZ 2003, ÇARŞAMBA) VE AYNI HABERİN 25 MAYIS 2008 TARİHLİ HÜRRİYET GAZETESİNİN PAZAR EKİNDE, İÇERİĞİNİN BAZI BÖLÜMLERİ KELİME KELİME AYNEN KULANILARAK “ÇALINMIŞ” HÂLİ: “LAILA'DA BİR TEK BEN EĞLENEMİYORUM” (9 EYLÜL 2003, SALI) VE AYNI RÖPORTAJ-HABERİN BAŞLIĞININ 10 MART 2004 TARİHLİ TEMPO DERGİSİ TARAFINDAN “ÇALINMIŞ” HÂLİ: ÇAĞRI”NIN GİZLİ KAHRAMANI, FRANSIZ BESTECİ MAURICE JARRE 80 YAŞINDA (SONSUZ KARE DERGİSİ, 2004) YUKARIDAKİ MAKALEYE ATIFTA BULUNAN BİR MEHMET ŞEKER YAZISI: VE AYNI MAKALENİN, YAZARIN İMZASI GASPEDİLEREK KULLANILMIŞ HÂLİ: ÇANLAR '35 MM' İÇİN ÇALIYOR (SONSUZ KARE DERGİSİ, 2004) “GECEYARISI EKSPRESİ, TÜRKLERE ÇOK HAKSIZLIK ETTİ” (3 MAYIS 2004, PAZARTESİ) HOLLYWOOD'DA UNUTTUĞUMUZ TÜRK AKTÖRÜ (29 AĞUSTOS 2004, PAZAR) ŞEYTAN, ROCK MÜZİĞİN TAM KALBİNDE (21 ARALIK 2004, PAZAR) “BEN DAİMA MÜSLÜMAN BİR SOLCU OLDUM” (14-15 ARALIK 2005, PAZAR VE PAZARTESİ) ROGER GELDİ, HAREKETİNİ YAPTI VE GİTTİ… (28 HAZİRAN 2006, ÇARŞAMBA) “EN BÜYÜK HAYÂLİM, BAŞBAKAN VE EŞİNİ AĞIRLAMAK!” (12 AĞUSTOS 2006, CUMARTESİ) TÜRKİYELİ EŞCİNSELLER VE PROF. DR. NECMETTİN ERBAKAN ARASINDAKİ DOĞRUSAL İLİŞKİ (31 MAYIS 2008, CUMARTESİ HABER 7.COM VE KARAKUTU.COM'A ÖZEL BİR YAZI)
601431
Yeni Şafak İnternet şimdi cepte
Yeni Şafak İnternet şimdi cepte Yeni Şafak İnternet'i dilediğiniz mobil cihazdan ziyaret edebilirsiniz. YENİ ŞAFAK İNTERNET Mobil cihazlardan internete bağlanma oranının giderek arttığı günümüzde, Yeni Şafak size daha yakın olmak için cebinize geldi. Yeni Şafak İnternet, mobil sürümüyle şimdi size daha yakın. Yeni Şafak İnternet'i dilediğiniz mobil cihazdan veya adresini kullanarak ziyaret edebilirsiniz. Farklı mobil cihazlardaki tecrübeleriniz ve geri dönüşleriniz için bize ulaşabilirsiniz.
601714
HAMAS, Kahire ziyaretini erteledi
Gazze Şeridi'ndeki Hamas'ın önde gelen isimlerinden Ayman Taha, ziyaretin ertelenmesinin nedeni olarak, Mısır İstihbaratı Başkanı Ömer Süleyman'ın ülkede bulunmamasını gösterdi. Taha, Mısır tarafıyla yeni bir görüşme tarihine yönelik temasların da sürdürüldüğünü bildirdi. Hamas'ın Şam'daki siyasi yetkililerinden Musa Ebu Marzuk başkanlığında bir heyetin bugün Kahire'ye hareket edip, El Fetih ile Hamas ve diğer Filistinli gruplar arasındaki birleşme sağlanmasına yönelik anlaşma metniyle ilgili cevabi görüşlerini Mısır'a aktarması bekleniyordu. Taha, Hamas'ın birleşmeyle ilgili anlaşma metnine yönelik rezervasyonları olmadığını, ancak gidecek heyetin Mısır'ın bu plana katmayı unuttuğu bazı konuları ileteceğini de ifade etti. Ayman Taha, "Bunlar, daha önce üzerinde mutabık kalınmış konular" dedi. Heyete başkanlık edeceği belirtilen Musa Ebu Marzuk ise bugün bir Ürdün gazetesinde yayımlanan açıklamasında, anlaşmanın imzalanmasındaki ertelemenin gerekli olduğunu vurgularken, Filistin Yönetimi Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Goldstone raporunu daha önce BM İnsan Hakları Konseyi'nin gündeminden düşürmesinin ardından, Hamas'ın Abbas ile bir masada "oturamayacağını" vurguladı. Ebu Marzuk, "Onunla birlikte aynı masada görüşmek, hatalarından dolayı onu sorumlu tutmadığımız anlamına gelecekti" diye konuştu.
601423
'Tematik çocuk kanalları, çocuk eğitiminin düşmanıdır'
'Tematik çocuk kanalları, çocuk eğitiminin düşmanıdır' TRT'nin ilk kuruluşundan 1990'ların ortalarına kadarki süreçte yapım ve yayınına öncülük ettiği, her biri anılara bir daha silinmemecesine kazınmış durumdaki onlarca eğitici-öğretici çocuk programıyla, bugün 40'lı yaşlarını sürmekte olan kuşağın “normal insanlar gibi” yetişmesinde çok önemli katkıları olmuş bir televizyon duayenidir Dr. Tekin Özertem… Biz de kendisini TRT'den emekli oluşundan yıllar sonra, halen danışmanlığını yürüttüğü Umut Sanat Ürünleri Filmcilik Şirketi'nde bulduk ve “Uykudan Önce”den “23 Nisan Uluslararası Çocuk Şenlikleri”ne kadar düzinelerce unutulmaz programın mimarı olan bu büyük ustaya, Türk televizyonculuğunda çocuk yayınlarının günümüzdeki görünümünü sorduk… SÖYLEŞİ: ALİ MURAT GÜVEN Sevgili Tekin Hocam, çeyrek yüzyılı aşkın bir süre boyunca TRT Çocuk ve Gençlik Programları Müdürlüğü'nde yapımcılık, yönetmenlik, senaristlik, sunuculuk ve nihayet yöneticilik yaptınız; bu süreçte de benim kuşağımın çocukluk yıllarına damgasını vuran bir televizyoncuya dönüştünüz. Bildiğim kadarıyla, başta TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği olmak üzere, Susam Sokağı'nın Türkiye versiyonu "Bizim Sokak", "Elif'in Düşleri", “Aliş ile Zeynep”, "Uykudan Önce" gibi çocuk programcılığının bir çok kült yapımı hep sizin eserinizdi. Öte yandan, bütün bu programlar, TRT'nin tek kanallı, siyah-beyaz ve yayıncılıkta rakipsiz olduğu yıllarda, teknolojik kapasitenin de gayet sınırlı olduğu bir dönemde hazırlanmıştı. Çocuk programcılığında Türkiye'nin en deneyimli televizyoncularından biri olarak, dört kanallı ve renkli bir TRT'nin, yanısıra da bunca özel televizyonun egemen olduğu günümüzde, çocuklara yönelik olarak gerçekleştirilen yayınların kalitesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ne dersiniz, sizin döneminizi aşabildik mi, yoksa hâlâ yerimizde mi sayıyoruz? Öncelikle, ülkemizdeki çocuk yayınlarını sorgulayan bu anlamlı söyleşi ve beni onurlandıran güzel sözleriniz için hem size, hem de gazetenize çok teşekkür ediyorum. Ancak, sözlerimin en başında şunu önemle ifade etmek isterim ki, 1969 yılında göreve başladığım, 1977 yılından 1989 yılına kadar da yöneticiliğini üslendiğim Ankara Televizyonu Çocuk ve Gençlik Programları Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen -sizin anılarınızda da yer etmiş- bütün programlarda, yalnızca benim değil, yıllarca birlikte çalıştığım özverili bir kadronun da yoğun emekleri vardır. Hiç bir mesai arkadaşımın dönemdeki yapıcı katkılarını atlamak istemem. 1968 yılında TRT Ankara Televizyonu'nda başlayan çocuk ve gençlik programcılığı geleneği, 1980'li yıllardan itibaren İstanbul ve İzmir Televizyonları bünyesinde gerçekleştirilen programlarla daha da güçlendi; 1968 öncesinde -Ankara, İstanbul ve İzmir Radyoları'nın çocuk yayınları dışında- bu alanda hiç bir birikimi olmayan ülkemizde çok kısa zamanda önemli bir gelişim gösterdi. Bu tarihî sürecin değeri ve önemi, uzun yıllar boyunca ülkemizi temsilen katıldığım “Avrupa Yayın Birliği (EBU) Çocuk ve Gençlik Programları Çalışma Grubu”nun toplantılarında yabancı televizyoncular tarafından da defalarca teslim edilmiştir. Bugün geriye dönüp baktığımda, TRT ailesi olarak çocuk yayıncılığına gerçekten de çok güzel eserler armağan ettiğimizi görüyor ve yıllar yılı omuz omuza çalıştığım bütün güzel insanlarla gurur duyuyorum. Buna karşılık, 1990'ların başlarından itibaren ardarda kurulan özel televizyonların hiç bir zaman içtenlikli bir çocuk eğitimi politikaları olmadı. 1997 yılında bu konuda çok önemli bir adım atan ve çocuk programları yayıncılığını bünyesinde kurumsallaştırma yönünde ciddi bir yol katettikten sonra, 2007 yılında söz konusu projeden ansızın vazgeçen Kanal de -ne yazık ki- buna dahil... Sanırım, onlar da stratejik bir alan olan çocuk ve gençlik yayıncılığını kısa vâdede kârlı bir yatırım olarak görmedikleri için bırakmış durumdalar. Ki aslında gelişmekte olan bir ülke için en kârlı yayıncılık yatırımıdır çocuk ve gençlik programcılığı… TRT ise yasa gereği hem televizyon hem de radyo yayınlarında çocuk ve gençlere yönelik yayınlar yapmakla yükümlü kılınmış, bu yayınların amaç ve kapsamı kuruluş ve görev yönetmeliğinde ayrıntılı olarak belirlenmiş bir kamu kuruluşudur. Özel radyo ve televizyonların aksine, TRT'de çocuk ve gençlik programlarının kurumsallaşmasının en önemli nedeni bu. Eğer böyle olmasaydı, yani bu yükümlülük yıllar önce çıkartılan bir yönetmelikle ta en baştan sağlam kazığa bağlanmasaydı, korkarım ki günümüzün gözü kara rekabet ortamı içinde TRT için de böyle bir kurumsallaşmadan söz etmek pek mümkün olmazdı. Ülkemizdeki çocuk yayınlarını değerlendirmek ve eleştirmek, sektörel çevrelerde yanlış anlaşılabileceğim endişesiyle, bana pek de doğru gelmiyor aslında. Bu konuda yalnızca, meslektaşlarımın kendilerine sağlanan imkânlar ölçüsünde iyi niyetli ve gayretli bir biçimde çalıştıklarını söyleyebilirim. Sizin arzu ettiğiniz türden çok geniş çaplı bir değerlendirme ise ancak, 1979 yılında TRT'nin çocuk yayınlarıyla ilgili olarak yaptığımız “çalışma grubu toplantısı”na benzeyen bir buluşmayla yapılabilir. Söz konusu değerlendirmenin üzerinden neredeyse otuz yıl geçmiş durumda ki dönemden bu döneme köprünün altından çok sular aktı. Bu kez Türkiye'de çocuklara yönelik olarak, özel sektöre ve kamu kuruluşlarına ait bütün televizyon programlarının bilimsel olarak irdeleneceği bir ya da üst üste bir kaç toplantı düzenlenmeli. Devlet, tarafları tez elden bir masanın çevresine toplamalı ve bu alandaki başıboşluğa mutlaka neşter vurmalıdır. Böyle bir adım atılana kadar yalnızca şunu söylemekle yetinebilirim ki, özel televizyonların günümüzde çocuk yayıncılığı noktasında uzun vâdeli herhangi bir politikası ve vizyonu yok. Bu durum da bence ülkemizin geleceği adına tüyler ürpertici bir eğitim-öğretim zaafiyetinin habercisi… Özel televizyonlar çocuk programı yayıncılığını sevmiyor, önemsemiyor ve bu yayıncılık türünden söz edilince, yalnızca dış fuarlardan kiloyla alınmış Japon çizgi filmlerini anlıyor. Uzun yıllardır herhangi bir televizyon ekranında özgün bir yapım göremiyoruz. Oysa bizim kuşağımızı TRT'nin ürettiği birbirinden güzel çocuk programları yetiştirmişti. Yalnızca rahmetli Barış Manço'nun “Adam Olacak Çocuk” ve “7'den 77'ye” adlı programları bile ne denli anlamlı mesajlar vermişti bu ülkenin çocuklarına. Fakat, ekranlarda artık böyle programlar yok; tek tük var olanlar da yabancı televizyonlardan satın alınmış çeviri yapımlar olduğu için pek çoğunda kültürler arası uyuşmazlık sorunu gözlemleniyor. Kaliteli bir çocuk yayıncılığı, bütünüyle özel televizyonların inisiyatifine mi bırakılmalı; yoksa bu özel kuruluşlara yasal zorlamayla, arkadan ittirerek çocuk programı mı yaptırılmalı? Böyle bir vahşi kapitalist süreçten nasıl bir sonuç bekliyordunuz ki? Ülkemizde özel televizyon yayıncılığı, özerkliğini zaman içinde adım adım yitiren TRT'nin, çeşitli nedenlerle gerçekleştiremediği çağdaş televizyon yayıncılığına bir alternatif oluşturmak amacıyla kurulmamıştır. Bütünüyle ekonomik ve siyasal güç kazanmak amacıyla ortaya çıktı bu yeni kanallar. Hâl böyle olunca da özel televizyonlar için çocuk programcılığı hiç bir anlam ve önem taşımadı, halen de taşımıyor. Çünkü, bu yayıncılık türünden ahım şahım bir rating ve para kazanılmaz, ancak topluma kalıcı bir hizmet sunmuş olursunuz. Pekiyi, böyle bir hizmet bilinci, günümüzün dakikalık rating hesapları içinde kimin umurunda acaba? Ülkemizdeki ulusal, bölgesel ve yerel televizyonlarda yılda yaklaşık 20 bin saat boyunca yabancı kaynaklı çizgi film yayınlanmasının, çocuklarımızın bütünüyle yabancı kültürlerin hegemonyasına terkedilmiş olmasının nedeni de işte bu boşvermişlik ve kısa vâdeli kazanç hırsıdır. Sorunun çözümü için yasal yaptırımlar elbette ki bir yöntem olabilir. Fakat, bence bundan daha zor ve doğru olanı başarmak; başta televizyon kuruluşlarının sahipleri, genel yayın yönetmenleri, yapımcıları, öğretmenler, annelere-babalar olmak üzere, ülkemiz kamuoyunun bütün unsurlarına televizyondaki çocuk yayınlarının bir ülkenin bugünü ve geleceği için ne kadar önemli olduğunu sabırla anlatmak zorundayız. Bindiğimiz dalı kesiyoruz, fakat ne kadar acıdır ki bundan hâlâ haberimiz yok. Türkiye'de son yıllarda hem sayısı, hem de içeriğindeki vahşet dozajı iyice artan cinayetler, boşanmalar, insanlar arası ilişkilerdeki hoyratlık, okul önlerinde ya da sınıflarda yaşanan şiddet ile medyanın yaydığı kültür arasında doğrusal bir ilişki olduğuna inanıyor musunuz? Şiddet, sadakâtsizlik, argo ya da (polislik, hakimlik, belediyecilik, doktorluk türünden) özel bir meslekî pozisyonun sunduğu yetkileri çıkar amacıyla yozlaştırıp kötüye kullanma gibi ahlâksızca tutumların yayılmasında televizyonun psikolojik etkisi sizce ne düzeyde? Bu soru ile bana bir anlamda, “Yumurta mı tavuktan çıktı, yoksa tavuk mu yumurtadan” diye sormuş oluyorsunuz aslında. Ben, bu gibi ürkütücü sorunların ülkemizdeki ekonomik, toplumsal eşitsizlik ve eğitimsizlikten kaynaklandığını düşünüyorum. Televizyon dizileri ile söz konusu sorunları pazarlayan programların üreticileri ise çıkış noktası olarak toplumun giderek yozlaşmasından ilham aldıklarını söylüyorlar. Ancak, buna bir de toplumsal yozlaşma örneklerini pek önemsemeyip sıradanlaştıran, onların karşısında etik önermeler getirmeyen bir yayıncılık anlayışı eklenince, iş bütünüyle çığırından çıkıyor. Televizyonlardaki bu tür içeriğe sahip programlar böylesi davranışların kanıksanıp, hayatın doğal bir parçası gibi algılanarak yaygınlaşmasında kuşkusuz çok önemli bir rol üstlenmekte… Sanat, insanlığın başlangıcından bu yana insan hayatında ve toplumda “var olan” ile “var olması gereken”i sorgulamış; iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin olanı ortaya koyarak insanın ve insanlığın gelişimine büyük katkı sağlamıştır. Günümüzde “medya” olarak adlandırılan kitle iletişim araçları da insanları içinde yaşadıkları toplum ve dünyada olup bitenlerden haberdar etme, bunlarla ilgili farklı düşünce ve yorumları topluma sunma görevini üstlenmiş durumdalar. Giderek unutulan bu gerçekleri yeniden hatırlamak, televizyon dizi ve programlarının içeriklerini bu anlayışla oluşturmak, gitgide olumsuz sinyaller vermeye başlayan bir toplumsal düzende bence hayatî bir önem taşıyor. Elbette, toplumda var olan her şey televizyon dizilerinde ve programlarında da yer almalıdır; ancak vurgulamaya çalıştığım ilkeler ışığında… “Kötülüğü” kitlelere sergilemek, hem sanatta hem de yayıncılıkta “normal” ve daha da ötesi “gerekli” bir tutumdur. Fakat, “kötü”yü ballandıra ballandıra anlatarak değil, kendi doğasıyla birlikte, yani “kötü gibi” sergilemek kaydıyla… Aynı şey “iyilik” ve “doğruluk” için de geçerli. İyiliği, doğruluğu ve dürüstlüğü “enayilik” olarak sergileyen bir yayıncılık yaklaşımına asla geçit verilmemelidir. 'Yabancı dilde eğitim, sömürgeciliğin önemli bir adımıdır' TRT'nin tek tabanca olduğu yıllarda, bu kurum çok fazla Amerikan dizisi yayımladığı ve insanları da bu dizilerin tiryakisi yaptığı için eleştirilirdi. Günümüzde ise hiç kimsenin yabancı dizilere dönüp baktığı yok, ancak bu kez de “Amerikanlaşmış Türk dizileri” furyası yaşamaktayız. Söz konusu diziler mekân olarak Türkiye'de geçmekle birlikte, kahramanlarının tutum ve davranışları yaşadığımız toprakların genel kültürel-ahlâkî algısını yansıtmaktan çok uzakta. Sonuçta, "Dallas"tan "Binbir Gece"ye sıçradık, fakat değişen yine pek fazla bir şey olmadı. Dikkat ederseniz, bizden daha “doğu”da bulunan ve televizyonları bizim dizilerimizi yayımlayan bazı ülkelerde, oraların aydınlarında Türk yapımlarına karşı şiddetli bir tepki hareketi başladı. Adamlar Türk dizilerinden “Türk dizisi” olduğu için şikayet etmiyorlar, “Türklerin fazlaca Amerikalı gibi yaşayan ve davranan kişiler” olmasından rahatsızlar. Ülkemizde çekilen ilk televizyon dizisi "Aşk-ı Memnu"nun yapımcılığını üstlenmiş biri olarak, bu alanı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bizler neden, "hayat, aile, namus ve yurtseverlik algısıyla gerçekten ortalama Türklere benzeyen kahramanların yer aldığı, toplumu dönüştürebilecek nitelikteki olumlu karakterle bezeli diziler çekemiyoruz, çeksek de bunları neden bir türlü sevemiyoruz? Bize, ekranı sevmek için hep bir Ceyar ya da Polat Alemdar mı gerekli? TRT'nin televizyon yayınlarına başladığı yıllarda ülkemizde yerli dizi üretecek ciddi bir sektörel oluşum yoktu, yüzden yayın saatlerini zenginleştirmek adına zorunlu olarak yabancı dizilere ağırlık verilmekteydi. “Aşk-ı Memnu”, TRT'nin bu ihtiyacı karşılamak üzere giriştiği çabaların ilk ürünüdür ve bir Türk roman klasiğinden uyarlamadır. dönemdeki genel müdür, rahmetli İsmail Cem'in açtığı bu yolun önüne ne yazık ki zaman içinde bir çok engel konuldu ve Türk televizyonculuğu uzun yıllar boyunca yabancı dizilerin hâkimiyetine terk edildi. Fakat, sonunda toplumsal içgüdü tekrar galip geldi ve bizler de ağırlıklı olarak kendi dizilerimizi izleme imkânına kavuştuk. Ben, her iki evresine de tanık olduğum bu sürecin daha ziyade olumlu yönlerini görmeyi tercih ediyorum. yüzden, sizin deyiminizle “televizyonlardaki Türk dizileri furyasından” öyle çok da fazla şikayetçi değilim. Fakat, bu iyi niyetli bakış açım, ekrana yansıyan bütün dizilerin mükemmel olduğu ya da hepsini olumladığım anlamına da gelmiyor elbette... Sanırım, bu konudaki sıkıntıların aşılamamış olması, sağlıklı bir eleştiri ortamının henüz oluşmamış olmasından kaynaklanıyor. Bir kaç televizyon eleştirmeninin dışında, hem dizilerin, hem de yayınların genel içeriğini gerçek anlamda önemseyip irdeleyen fazlaca medya mensubumuz yok. Aslında, ülkemizde son yıllarda bu gibi konularda ciddi eleştiri ve değerlendirmeler yapmak isteyen çok sayıda uzman kalem yetişti. Temel sorun ise bunların gözlemlerini çekincesizce dile getirecekleri gazete, dergi ya da programlar bulamamaları. Çünkü kartelleşmiş bir yapı içindeki bütün bu dergi, gazete ve televizyonlar, aynı yöne doğru ilerleyen bir geminin yolcuları gibi. Arşivlerde bulunan, sadece TRT yayınlarının olduğu günlere ait gazete ve dergilere şöyle yeniden dönüp bir bakacak olursanız, günlerde yaptığımız yayın ve programların nasıl kıyasıya eleştirildiğini siz de görebilirsiniz. Programların ilan edilen saatten bir-iki dakika daha gecikmeli yayına girmesi bile ertesi gün büyük ulusal bir felakete dönüştürülürdü. Günümüzde ise önceden yayımlanacağı ilan edilen filmler hiç bir gerekçe gösterilmeden akıştan kaldırıldığı, programlar ilan edilen zamandan saatler sonra yayınlandığı hâlde, bazı kalem erbaplarından “tıs” çıkmıyor. Neden? Vaktiyle bizleri yerden yere vuran kıdemli eleştirmenler neredeler? Bu konu çok önemli olduğu için bir kaç şey daha söylemek istiyorum. Kendi diline ve kültürüne hızla yabancılaşan, başka dillere ve kültürlere hayranlık duyup onlara öykünen melez bir topluma dönüşmekteyiz. Kendi öz değerlerine bu denli yabancılaş(tırıl)mış bir toplumdan da öyle umut verici bir gelecek projeksiyonu çıkmaz. Daha anaokulundan başlayarak yabancı dilde eğitim yapılan, böylesi yüz kızartıcı bir müfredatın istisnasız her eğitim kurumunda özlenip yüceltildiği, ulusal eğitim seferberliği adına olmazsa olmaz bir kalite gösterisi olarak algılandığı, sömürge düzeninde yaşayan ülkelerin dışında başkaca bağımsız bir ülke var mıdır şu yaşadığımız dünyada? Biz henüz “yabancı dil öğrenme” ile “yabancı dilde eğitim yapma”nın arasındaki farkı fark edememiş bir ülkeyiz. Eğitimin yalnızca “bilgilenmek” olmadığı gerçeğini kavrayamadık. Daha da ötesi, bir “ulus” olmanın temel kriterlerini bile lâyıkıyla algılayamadık. Çünkü bunları algılamamızı istemeyen iç ve dış güçler var. Bir ulusun genç bireyleri, emperyalizme yakalarını önce “dil”den kaptırırlar; sonra da zaten gerisi çorap söküğü gibi gelir. Bu gibi sorunların farkına varıp onları tek tek çözmeye başladığımızda, inanıyorum ki televizyon yayınlarımız da televizyon dizilerimiz de toplumsal düzeyimiz de çok farklı bir noktada olacak. Böyle bir “uyandırma” evresinde de ülkemizdeki televizyon yayınlarının yürütücülerine, ekrana çıkan her türlü dizi ve programın yapımcılarına stratejik görevler düşüyor. 'Rating tartışmaları, ancak özerklikle biter' RTÜK, 2006 yılı ilkbaharında gönüllü katılım esasına dayalı olarak, özel ve resmî kanallara "akıllı işaretler" uygulamasını getirdi. Televizyonlar da bu uygulamayı kerhen kabul etti ve çoğu programı hakkı olan işaretlerle değil, işlerine gelen işaretler eşliğinde yayımlamaya başladılar. Üstelik, işaretler yanlış kullanıldığı gibi ekranda da çok kısa kalıyor. Ciddi düzeyde şiddet, argo ya da erotizm içeren, abartılı bir içki, sigara ya da uyuşturucu kullanımı sergileyen kimi film ve dizilerde bile içeriği dürüstçe yansıtmayan gayet yüzeysel simgeler kullanılmakta… Konuyu RTÜK yetkililerine sorduğumuzda ise "Elimizden fazlaca bir şey gelmiyor, özel sektöre yasal yaptırım uygulama hakkımız yok" denilmekte. Akıllı işaretlerin kullanımı hakkında sizin görüşünüz nedir? Batı ülkelerinde uzun yıllardır varolan bu ön uyarı sistemi, ülkemiz televizyonlarında eksiksiz bir uygulama şansını nasıl yakalayabilir? Eğer RTÜK ilgili alanda herhangi bir yaptırım uygulayamıyorsa, zaman bu işte bir yanlışlık var demektir. RTÜK'ün görevi, ülkemizdeki radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesini, yasalar ve yönetmeliklere uygun olarak yapılmasını sağlamak… Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz ay, Kültür ve Turizm Bakanlığı da sinema filmlerinin işaretlenmesi ile ilgili yeni bir düzenleme yaptı. Daha önceki dar kapsamlı işaretleme sistemi yeniden düzenlenip daha da geliştirildi. Sinemalar bu işaretlerle belirlenmiş olan yaş gruplarının altındaki izleyicileri salonlarına alırlarsa cezai işleme tâbi tutuluyor, ağır para cezaları ödüyorlar. Pekiyi, sinema salonları “özel sektör” değil midir? Salon işletmecilerine bu konuda yasal bir yaptırım uygulanabiliyor ve ceza kesilebiliyorsa, hâlde neden milyonlarca izleyiciye ulaşan özel televizyonlara böyle bir yaptırım uygulanamasın ki? Bence burada devleti ilgilendiren yaman bir çelişki var. Sinema işletmecilerini kolay lokma olarak görüyor, fakat televizyon yayıncılarına dokunmaya korkuyorlar. Sorunun çözümünde yasal düzenleme ve yaptırımlar kadar, özel televizyon sahiplerinin, genel yayın yönetmenlerinin, yayın sorumlularının ve kamuoyunun bu konuda bilinçlendirilmesi de çok önemli. Daha önce de vurguladığım gibi, uygulanması en zor, fakat en doğru çözüm yolu bu. Toplumun geleceğini günübirlik çıkarlarımıza fedâ etmemeyi hep birlikte öğrenmek zorundayız. Rating, Türkiye'de en çok eleştirilen televizyonculuk oluşumlarından biri… 2000 dolayında evin bütün bir ulusun beğenisini tanımlayamayacağı, üstelik aslında AGB'nin elinde bu kadar bile cihaz olmadığı söyleniyor. RTÜK de şu sıralarda yeni bir rating sisteminin peşinde olduğunu açıkladı. İzlenme oranlarının ölçümü, herkesin gönül rahatlığıyla sonucu kabul edebileceği bir formata nasıl dönüştürülebilir? Ratingin yurt sathına homojen biçimde yayılmış daha fazla sayıda denekle ve bizzat devlet tarafından ölçülmesi kalıcı bir çözüm olabilir mi? Rating ölçümleri, bir çok ülkede bizde uygulanan teknik yöntemlerle yapılıyor. Kent ve denek sayısının artırılması, tartışmaları belki bir parça daha azaltabilir. Fakat, bu ölçümlerin RTÜK ya da devlet tarafından bugünkü yapı ve anlayış içinde yürütülmesinin, ülkemiz yararına çok da farklı bir sonuç doğurmayacağına inanıyorum. Eğer iddia edildiği gibi mevcut uygulamada bir yanlışlık ya da kayırma varsa, bu durum yeni yapılanmada da aynen devam edecek, sadece “kayıranlar” ve “kayırılanlar” değişmiş olacaktır. Mevcut kuşkular, söz konusu görev ancak gerçek anlamda özerk bir kuruluş tarafından yerine getirilirse ortadan kalkabilir. Buna karşılık, ülkemizin özerklik karnesi hiç de iyi değil. Yürürlükteki Anayasa'ya göre özerk çalışması gereken bir kurum olan TRT bile gerekli yasal düzenlemeler yıllardır yapılmadığı için hâlâ tam anlamıyla bağımsız bir yapıya kavuşamadı. Aynı şekilde, siyasî partilerin atadığı temsilciler tarafından yönetilen RTÜK'ün özerkliğinden de söz etmek mümkün değil. Sonuç olarak, rating ölçümü işine, hiç kimsenin siyasî, idarî ya da ekonomik baskısından korkmadan yalnızca işini yapacak olan bambaşka bir üst otorite gerekli… 'TRT'nin bile olsa, çocuk kanalları sakıncalı' Ülkemizde son yıllarda çocuklar için ardı ardına tematik kanallar türemeye başladı ve son olarak TRT de bu kervana katıldı. Eski kurumunuzdaki meslektaşlarınız bu projeyi hayata geçirirken -çocuk yayıncılığı alanında öncü bir isim olarak- size danışma gereğini duydular mı? Bir de tematik kanalların çocuk eğitimine katkı ya da zararları noktasındaki görüşlerinizi dinlemek isterim. Ben, emekli olduktan sonra bile TRT'yi hiç bir zaman “eski kurumum” olarak görmedim. Daha TRT kurulmamışken, 1957 yılında İzmir Radyosu Çocuk Saati'nde başlayan bir serüvendir benimkisi. Bugün TRT ile aramda aktif bir meslekî ilişki kalmamış olması, bu kuruma yönelik gönül bağımı asla zayıflatmaz. Benim gibi TRT'ye yıllarını verip büyük bir coşku ile bağlanmış bir çok arkadaşım da benzer duygular içindedir. Ancak, doğrusunu söylemek gerekirse, ne ülkemizde, ne de diğer ülkelerde tematik çocuk kanallarının genç kuşaklar için uzun vâdede somut bir yararı olacağına inanmıyorum. Hele hele, bizim gibi televizyon izleme bilincinin yerleşmediği bir ülkede çocuklara yapılacak en büyük kötülük, onları ekran karşısına saatlerce bağlamaktır. Program içeriklerinin düzeyli ve yararlı olması da bu kanaatimi değiştiremez. Çünkü, çocukların günlük hayat içinde televizyon izlemek dışında yapmaları gereken daha bir çok işleri var. Oyun oynamak, okumak, ders çalışmak, yemek yemek, uyumak, kardeşleriyle, arkadaşlarıyla ve anne-babalarıyla sohbet etmek gibi. Oysa böyle kanallar, biri bitip ânında bir diğeri başlayan iştah açıcı programlarıyla çocuğa ekran başından kalkma fırsatı tanımıyorlar. TRT yetkililerinin yeni çocuk kanalını yayına başlatırken bana danışıp danışmadıkları sorunuza gelince… Hayır, böyle bir danışma, istişare ya da başvuru olmadı. Pekiyi, siz bir özel televizyonun genel yayın yönetmeni olsaydınız, yayın sürenizin ortalama ne kadarlık bölümünü çocuk yayıncılığına ayırırdınız? Günümüzde hiç kimsenin bu düşüncelerimle beni bir özel televizyonun yöneticisi olarak istihdam edeceğini sanmıyorum, fakat yine de söyleyeyim: Günde ortalama iki saat ve da gün batımından önce… '24 saat kesintisiz yayın, büyük bir israf' Tekin Hocam, biz ülke olarak beyazcamda açılış ve kapanış saatleri geleneğini neden bütünüyle unuttuk sahi? Televizyonların 24 saat kesintisiz yayın esasına göre çalışması sizce yararlı mı, yoksa zararlı bir uygulama mı? Üstelik, gece yarısından sonra ekrana gelen programların büyük çapta gündüz yayınlarının tekrarı ya da ticarî ürünlerin iç bayıcı pazarlama filmleri olduğunu görüyoruz. 24 saat kesintisiz yayın, çağdaş televizyonculukta çok mu gerekli bir tercih? Günümüzde, dünyanın değişik ülkelerinde belli bir saatte açılan ve kapanan ciddi kanallar da yok mu? Bence bu uygulama tamamen arz ve talep ile ilgili… Eğer gerçekten izleyeni varsa, elbette kesintisiz yayıncılık da yapılabilir. Fakat, bu saatlerdeki yayınların ülkemizde -gece bekçileri dışında- ciddi bir izleyici potansiyeli olduğunu düşünmüyorum doğrusu… Bence 24 saat yayın yapmanın ülkemiz açısından en büyük sakıncası, önemli konu ve sorunların tartışıldığı programların çok geç saatlere sarkmasına meydan vermesidir. Bu da ertesi gün işbaşı yapacak olan kalabalık bir işçi ve memur kesiminin yayınların cazibesine kapılıp sabaha karşı yatmasına, böylelikle ülkemiz genelindeki iş gücünün olumsuz etkilenmesine yol açıyor. Dünyada belli bir saatte yayın açan, mâkûl bir saatte de yayınını sonlandıran çok sayıda televizyon kanalı var. Bunlar yalnızca cuma ve cumartesi geceleri yayınlarını daha geç saatlere uzatırlar. Aslında, bu önemli konuya, Türkiye'de televizyon izleme kültürünün ne denli olgunlaştığı noktasından bakılmalı. Ülkemizde kişi başına günlük televizyon izleme oranlarını incelediğimizde durumun vahametini daha net görebiliriz. Bu konuda dünya rekortmeni ülkelerden biriyiz biz. Televizyon karşısında hipnotize olan insanlarımız giderek derin bir iletişimsizliğe doğru sürükleniyor ve bu durum da özellikle çekirdek ailelerde büyük sorunlara yol açıyor. Gerek yayıncılıkla ilgili kurallar koyan devlet otoriteleri, gerekse kamu yayıncısı ya da özel kanalların yöneticileri ülkemizde sağlıklı bir televizyon izleme kültürü oluşması için samimiyetle çalışmak zorundalar… Ben TRT'de çocuk programları hazırlarken, yapımcılığını üstlendiğim eğitici-öğretici programları izleyen kendi çocuklarıma bile, aradan en fazla bir-bir buçuk saat geçtikten sonra, “Haydi bakalım, kalkın artık” derdim, “Gidin oynayın, aranızda sohbet edin, ders çalışın ya da sokağa çıkın. Fakat, daha fazla televizyon izlemeyin!” Şimdi ise zamane annelerinin canına minnet böyle bir manzara. Çocukları ekran başından bütün gün hiç kalkmasalar, yine de razı durumda pek çoğu. Yeter ki rahatları bozulmasın! halde bu son sorumu da Türkiye'nin bütün anne-babaları adına yöneltiyorum. Hayatını çocuk programcılığına adamış biri olarak, sizce bir çocuk günlük olarak ekran başında en fazla ne kadar süreyle kalmalıdır? En fazla bir saat… Peşpeşe en yararlı programlar yayınlanıyor olsa bile bir saat… Bunu basit bir örnekle açıklamaya çalışayım. Süt, çocuklar için çok yararlı bir besindir. Ama bir çocuğa her gün bir bardak değil de beş bardak süt içirmek ona kesinlikle zarar verir. Yarar ve zarar, bir besinin değeri kadar, besinin kararında tüketilmesiyle de ilgili bir durumdur. Televizyon programları da aynen böyle ve bana göre bu kural aslında yetişkinler için de geçerli… Bu sorunuzdan güç alarak, ben de anne ve babalara aynı konuda son bir uyarıda bulunmak istiyorum. Lütfen çocuklarınızın televizyonda ne izlediğini dikkatle denetleyin. Onları ekran karşısında savunmasız bırakmayın. Erken yatmalarını sağlayarak, yaşlarına ve algılarına uygun olmayan programlar izlemelerini engelleyin. Gerekiyorsa çocuklarınızın yarınları için siz de özveride bulunup, televizyonlarınızı erken kapatın. Her günü sevgi ve emekle bezenmiş pırıltılı bir meslekî kariyer: Dr. Tekin Özertem Tekin Özertem, Temmuz 1947'de İzmir'de doğdu. 1965-1969 yılları arasında Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü Klasik Diller ve Edebiyat bölümünde “psikoloji” yüksek öğrenimi gördü. 1970 yılından itibaren aynı fakültede “çocuk tiyatrosu” üzerine doktora eğitimine başladı ve 1976 yılında da bu alanda “doktor” unvanını kazandı. Çalışma hayatına ise henüz 10 yaşındayken, İzmir Radyosu Çocuk Kulübü'nde oyuncu olarak atıldı. 1960'dan itibaren hem radyoda, hem de İzmir Devlet Tiyatrosu'nun “çocuk oyunları” bölümünde görev yapmaya başladı; 1964'de bütünüyle İDT'ye transfer oldu. 1969 yılında, sıralarda yeni kurulan TRT'ye memur olarak girdi ve yıl süreyle bu kurumun Çocuk ve Gençlik Programları Müdürlüğü'nde yapımcılık, yönetmenlik, sunuculuk, program-senaryo yazarlığı gibi görevler yürüttü. Sonraki yıllarda “ABC Müzikli Alfabe” adıyla derleyeceği özgün çocuk şarkıları koleksiyonuna ilişkin ilk güfte ve beste çalışmalarını, 1972-73 yılında “Bizim Sokak” programında sanatçı Doğan Canku ile birlikte gerçekleştirdi. Bir çok programda Canku ve grubu Modern Folk Üçlüsü ile birlikte çalıştı. 1975 yılında, TRT yetkililerine, Türk televizyonculuk tarihinin ilk drama dizisi olan “Aşk-ı Memnu”nun (Yasak Aşk) yapım projesini teklif etti. Projenin yetkililerce kabul görmesi üzerine, Halit Ziya Uşaklıgil'in ilk kez 1898 yılında yayımlanan bu ünlü romanını, dönemin en popüler yönetmenlerinden Halit Refiğ'in yorumuyla bölüm olarak beyazcama uyarladı. 35 mm ve siyah-beyaz olarak çekilen dizi izleyiciden olağanüstü bir ilgi gördü ve sonraki yıllarda adı Türk televizyonculuğunun ölümsüz klasikleri arasında anılmaya başlandı. 1978'de Çocuk ve Gençlik Programları Bölümü müdürlüğüne atanan Özertem, 1989 yılına kadar bu görevi büyük bir başarıyla yürüterek ulusal televizyonculuk tarihimizin en popüler, aynı zamanda da pedagojik açıdan en özenli biçimde hazırlanmış çocuk ve gençlik programlarına imza attı. Bu yıllarda senarist, yapımcı, yönetmen ya da sunucu olarak yapımında görev aldığı, her biri dönemin çocuk izleyicilerinin belleğinde unutulmaz izler bırakan programlardan bazıları şöyledir: “Çocukların Televizyonu”, “Zaman Zaman İçinde”, “Elif'in Düşleri”, “İncik İle Boncuk”, “Bizim Sokak”, “Küçük Ülkü ve Devrimler”, “Çocuklarla Baş Başa”, “Aliş İle Zeynep”, “Uykudan Önce”, “Karagöz'ün Maceraları”, “Karagöz”, “Boğaç Han”, “Deli Dumrul”. 1978-1989 yılları arasında Avrupa Yayın Birliği (EBU) Çocuk ve Gençlik Programları Çalışma Grubu'nda TRT temsilcisi olarak görev yapan ünlü televizyoncu, aynı dönemde TRT Çocuk Korosu ve Çocuk Halk Dansları Topluluğu'nun kurulmasında da öncülük etti. 1970 ve 80'lerde, çocuk programcılığına yönelik çalışmalarının yanısıra, “Anadolu Türk Halk Resim Sanatı” (Yapımcı-Yönetmen), “Boğaz İçinde Zaman” (Yönetmen), “Kısmet” (Yönetmen) ve “Gençlik Forum” (Program Koordinatörü-Sunucu) gibi yapımlarda da çeşitli görevler üstlendi. Özertem, 1980'lerde meslek hayatının en anlamlı projelerinden birini hayata geçirerek, “TRT 23 Nisan Uluslararası Çocuk Şenliği”ni tasarlayıp gerçekleştirdi ve dünyanın dört bir köşesinden çocukların katıldığı bu muhteşem gösteride 12 yıl boyunca “Organizasyon Komitesi Başkanı” olarak çalıştı. 1989-1991 yılları arasında TRT Ankara Televizyonu Müdürlüğü yaptı. Aynı zaman diliminde, (1990-1994) TRT Televizyon Daire Başkan Yardımcılığı görevinde de bulundu. 1994-1997 yılları arasında, TRT yapımlarını izleyerek içlerinde yer alabilecek zararlı unsurları belirleyen ve bu yapımları ilgili birimlere yeniden düzenleten Yayın Denetleme Kurulu'nda üye olarak yer aldı. 1997 yılında, TRT'den emekli olmasını takiben, Kanal D'de çocuk programları danışmanlığı ve program yazarlığı yapmaya başladı. Aynı yıl, Genel Müdür Faruk Bayhan'ın isteği üzerine “Kanal Çocuk Kulübü”nü kurdu ve danışmanlığını üstlendi. Bu kanalda yayımlanan “Çocuk Kulübü” ve “Kurabiye” adlı programların da senaryo yazarlığını gerçekleştirdi. Yine aynı süreçte, ülkemizde seçkin yerli ve yabancı filmlerin dağıtımını üslenen Umut Sanat Ürünleri Filmcilik Şirketi'nde de genel koordinatörlük görevini yürütmeye başladı. 2000 yılında, bu şirketin yapımcılığını gerçekleştirdiği ikinci uzun metrajlı sinema filmi olan “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar”da (Yönetmen: Serdar Akar) dramaturg olarak çalıştı. Kanal D'nin çocuklara yönelik özel programcılık bölümünü 2007 yılında lağvetmesinin ardından, kuruluşuna öncülük ettiği bu oluşumdan ayrıldı. Halen Umut Sanat'taki koordinatörlük görevini sürdürmekte ve çocuk yayıncılığına ilişkin nitelikli çalışmalar yürüten kişi, kurum ve kuruluşlara danışmanlık hizmeti vermektedir. Kendisinin, bunların yanı sıra, “Karagözüm İki Gözüm” ve “Oyun İçinde Oyun” adlı çocuk oyunları, “Memduh Mutlu'nun Mutsuz Sonu” adlı bir oyunu, “Çocuk Tiyatrosu” ve “Türkiye'de Çocuk Tiyatrosu” adlı iki araştırma eseri, “Hep Tellere Takıldı Uçurtmalarım” adlı bir şiir kitabı, yanı sıra da halen yayın hazırlıkları süren “Sen de Boya Dünyayı” adlı bir çocuk şiirleri kitabı bulunmaktadır. Özertem, çocuklar için televizyon ve çocuk tiyatrosu alanında gerçekleştirdiği çalışmalar nedeniyle UNICEF Türkiye Millî Komitesi tarafından iki kez ödüle lâyık görülmüştür. Dr. Tekin Özertem'in elektronik posta adresi:
601324
Akdağ'dan domuz gribi aşısı açıklaması
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’la konuşan Milliyet gazetesi yazarı Fikret Bila'nın aktardıkları: Sağlık Bakanı, ilk aşamada aşı yapılacakları, sağlık çalışanları, anaokulu ve ilkokul çocukları, astım gibi kronik hastalığı olanlar diye sıraladı Ankara yoğun siyasi tartışmaların yanında sağlık alanında da ciddi bir mesai yapıyor. Ankara Bilkent’teki bir okulda saptanan domuz gribi bu konudaki çalışmaları yeniden gündeme taşıdı. Ankara’da hasta sayısı 26’ya ulaştı. Yaşamsal bir tehlike söz konusu değil ama domuz gribinin bir salgına dönüşmemesi için de yoğun çaba harcanıyor. Bu arada bir yandan da Sağlık Bakanlığı’nın satın aldığı aşılar tartışılıyor. Bu konuyu, dün sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’la konuştum. Akdağ, sorularıma şu yanıtları verdi: ‘Paniğe gerek yok’ Ankara’da ortaya çıkan domuz gribinin boyutu ve riski nedir? Ankara’da saptadığımız olayla ilgili bütün önlemler alındı. Şu anda bir salgın hali yok. Zaten önlemlerimizi de salgın olmasın diye aldık. Bütün uğraşımız bu. Ama olay, “Hükümete muhalefet edelim de nasıl edersek edelim” anlayışıyla eleştirildiği için kamuoyu yanlış bilgilendiriliyor. Şu anda paniğe kapılacak bir durum yok. Her şey kontrol altında. ‘28 milyon kişi aşılanacak’ Sipariş ettiğiniz aşılar da tartışma konusu oldu. Aşılar ne zaman gelecek? Biz dünya standartlarına uygun bir yol izliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü, ABD Hastalık Kontrol Merkezi (CDC), Avrupa Hastalık Kontrol Merkezi (ECDC) ile aynı yolu izliyoruz. 60 kişilik bir bilim danışma kurulu ile 10 kişilik bir yürütme kurulu oluşturduk, bilim adamlarıyla birlikte çalışıyoruz. Bunlar Türkiye’nin en yetkin enfeksiyon uzmanlarıdır. İlk etapta 28 milyon kişiye aşı yapılmasını planlıyoruz. Aşı bağlantılarını kurduk. İlk etapta 500 bin doz aşı gelecek. Sözleşme yaptığımız toplam tutar ise 40 milyon doz. Önümüzdeki mart ayına kadar hepsi gelmiş ve uygulanmış olacak. Kimlere aşı yapılacak? - Her ülke kendi koşullarına göre planlama yaptı. Örneğin ABD 159 milyon kişinin aşılanmasını planladı. Biz de ilk etapta 28 milyon kişiye aşı yapılmasını planladık. 24 yaşın üstünde sağlıklı insanlara aşı yapmayacağız. Bunun dışında öncelikle aşı yapılması gereken grupları ise şöyle saptadık: Sağlık çalışanları, anaokulu ve ilkokul çocukları, 24 yaşa kadar risk grubundaki çocuklar, akciğer rahatsızlığı, astım gibi kronik hastalığı olanlar. Öncelikle bu grupları aşılayacağız. Altı aylıktan küçük bebeklere ve yumurta alerjisi olanlara aşı yapılmayacak. Aşının sakıncaları nelerdir? - Bu aşının önemli yan etkileri olduğu ve yapılmaması gerektiğini savunan uzmanlar oldu... Bu beyanlarda bulunanları hekim veya uzman diye nitelemek, bilim insanı diye kabul etmek mümkün değil. Bilime karşı yapılmış açıklamalar. Hiçbir değeri yok. Domuz gribi aşısının normal grip aşısından farklı yan etkisi yok. Normal grip aşısında da görülebileceği gibi, bir iki gün hafif ateş, hafif halsizlik görülme olasılığı dışında tehlikeli sayılabilecek bir yan tesiri yok. Milyonda bir görülebilecek bir nörolojik rahatsızlıktan söz ediliyor, ancak çok düşük bir olasılık. Aşı dünya standartlarının gerektirdiği kurumlar tarafından ruhsatlandırılmış durumda. Bakanlığımızın İlaç-Eczacılık Genel Müdürlüğü de ruhsatlandırma yapacak ve Hıfzıssıhha’da da aşılar zaten test edilecek. Halkımız bizim yaptığımız açıklamalar dışındakileri dikkate almamalı. Aksine, bu beyanları verenler, eğer aşı olmamak nedeniyle bir can kaybı olursa, bunun vicdani sorumluluğunu taşıyabilecekler mi, onu düşünsünler. Bu tür beyanlar abesle iştigaldir. Çocuk felci örneği Aşılamayı nasıl planlıyorsunuz? Bazı gruplar için zorunlu mu olacak? Tabii, kimseye zorla aşı yapacak halimiz yok. Bu gönüllü yapılacak. Ama biz Sağlık Bakanlığı olarak sorumluluğumuz ve görevimiz gereği hangi grupların aşı olması gerektiği konusunda halkı bilgilendireceğiz. Şunu söylemeliyim ki, çıkan söylentilerle mücadele hastalıkla mücadeleden daha zor. Bu nedenle medyaya büyük görev ve sorumluluk düşüyor. Bir örnek vereyim: Çocuk felci dünyadan kalkmış bir hastalıktır. Bazı Afrika ülkeleri ile bazı Asya ülkelerinde kaldı. Buralarda kalmasının temel nedeni çocuk felci aşısının kısırlığa yol açtığı şeklindeki söylentidir ve bu doğru değildir. Bazı toplumlar bu söylentiye inandılar ve aşı yaptırmadılar. Şimdi de domuz gribi aşısıyla ilgili bu olumsuz söylentilerle uğraşıyoruz. Bu nedenle beyanda bulunanların bunları medyaya taşıyanların iyi düşünmesi lazım. Bazı fikirler medyaya tatlı geliyor ama toplumsal maliyeti çok yüksek oluyor. Metin Münir'in yazısı Aşıdan virüs kapmak söz konusu mu? ABD Sağlık Bakanlığı’nın internet sitesinden aldığım bilgilere göre, aşıda domuz gribi virüsü ölü olduğu için ondan grip kapmak mümkün değil. Ayrıca domuz gribi aşısı olmanın, normal grip aşısı olmaktan daha fazla riski de yok Domuz gribi aşısı yeni olduğu, uzun vadeli klinik denemelerden geçmediği ve hakkında birçok asılsız dedikodu yayıldığı için halkın aklında birçok soru işareti var. Bu konuda ABD Sağlık Bakanlığı, Amerikan vatandaşlarına şu bilgiyi veriyor: - Aşı, herhangi başka bir ilaçta olduğu gibi, şiddetli alerji gibi ciddi sorunlar yaratabilir. Ancak herhangi bir aşının ciddi zarar verme veya ölüme neden olma olasılığı olağanüstü küçüktür. - Aşıda kullanılan domuz gribi virüsü ölü olduğu için ondan grip kapmanız mümkün değildir. - Domuz gribi aşısının riski ile normal grip aşısı olmanın riskleri birbirine benzer: Aşının doğurabileceği hafif sorunlar - Ağrı, kızarma, iğnenin girdiği yerde kabarma - Bayılma (özellikle yetişkinlerde) - Baş ağrısı - Adale ağrısı - Mide bulantısı - Yüksek ateş Aşının doğurabileceği şiddetli sorunlar - Aşılarda ölüm tehlikesi yaratan alerjik tepkiler ender görülür. - 1976’da, daha önce domuz gribine benzer bir hastalık için geliştirilmiş aşı ile Guillain Barre Sendromu olarak bilinen bir tür felç arasında bağlantı kuruldu. Ancak günden bu yana nezle aşıları ile bu hastalık arasında açık bir bağlantı bulunamadı. Vücudum aşıya şiddetli bir tepki verirse ne yapmalıyım? Dikkat etmeniz gereken tepkiler şunlardır: Olağan olmayan tepkiler. Örneğin yüksek ateş veya davranış değişikliği. Şiddetli alerjik tepkiler şunlardan anlaşılabilir: Nefes almakta zorlanma, boğuk seslilik, ıslık gibi solunum sesi, kurdeşen, renk solukluğu, mecalsizlik, hızlı kalp atışı, baş dönmesi. Tekrarlayayım. Yukarıdaki bilgilerin tamamını ABD Sağlık Bakanlığı’nın internet sitesinden aldım. Bizim Sağlık Bakanlığı’nın internet sitesinden size aktarmak isterdim ama maalesef. Bu bilgiler orada yok. Domuz gribi en çok kimler için tehlikelidir? Hastalığın risk profili tamamlanmış değil ama eldeki bilgiler aşağıdakilerin en çok risk içinde olduklarını gösteriyor. - Son üç yıldan bu yana astım tedavisi görenler - Hamile kadınlar - 65 yaş ve üstü - yaş ve altı çocuklar - Kronik akciğer hastaları - Kronik kalp hastaları - Kronik böbrek hastaları - Kronik karaciğer hastaları - Kronik asabiye hastaları - Kanser gibi hastalıklardan bağışıklık sistemi zayıflamış olanlar - Şeker hastaları Doktorlar da aşı için gönüllü Prof. Dr. Volkan Korten (Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Marmara Üniversitesi) Domuz gribi aşısını tavsiye ediyor musunuz? Tabii ki ediyoruz. Bu konuda çok yanlış bilgilendirme var. Aşının koruması dolayısıyla ölmeyeceklerin sayısı yan etkisinden zarar göreceklerden daha çok. Gebelerde çok kötü seyrettiğini biliyoruz. Öldürebiliyor. Küçük çocuklara ve onlara bakım hizmeti verenlere de aşı yapılması gerekiyor. Siz aşı olacak mısınız? Normal grip aşımı oldum, domuz gribi aşısı gelince onu da olacağım. Aşının yan etkilerinden korkmalı mı? Aşı aleyhine yapılan kampanyalar yanlış, uyanık olmak durumundayız ama ben bu aşının normal grip aşılarından daha fazla yan etki doğuracağına inanmıyorum. Herkes olacak diye bir şey de yok. Otuzlarında, kırklarında olanların ve sağlığı yerinde ise yapmaları şart değil. Prof. Dr. Erdal Akalın (İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Başkanı) Hastalarınıza aşı olmayı tavsiye edecek misiniz? Tabii önereceğiz. Avrupa Birliği sağlık örgütünün öncelik sıralamasına göre yapılması şart. Siz olacak mısınız? Tabii. Ben mevsimsel grip aşımı yaptırdım bile. Oğlum Amerika’da yaşıyor, ona da önerdim. Milliyet 2009-10-18 12:51:50 geçtiğimiz günlerde amerike sağlık bakanlığı domuz gribi aşısı üreten firmaların yetersiz olduğu için amerikadai okullarda aşılamanın gecikeceğini açıkladı yan etkilerini görmek için bizimi bekliyorlar acaba 2009-10-18 12:50:55 40 Milyon doz siparis edilmisse, demek oluyorki minimum 4kisi nörolojik rahatsızlıga yakalanacak. Bir asinin yeterli denemesi yapilmamisken, 40 milyon insani asilamak. Turkiye'nin yuzde 55'ni riske atmaktir. Selam ve dua ile. mexfi571 2009-10-18 12:16:00 bu bir komplo değilse,neden 24 yaş üstü aşı olmuyo.3-5 sendeir denenen kanser ilaçları piyasaya sürülmezken bu aşıdaki fark ne. milyonde bir olasılık dediğiniz anafilatik şok ihtimaline karşı deneklere aşı yapılırken yanlarında gerekli önlem alınacakmı? yoksa sağlıkevleri ebeleri falan rasgele yapacakmı.? peki bakanlığınız 15 sene sonra bu aşıdan mütevelli aşı olan şimdiki nesilin dönemde toplu hastalıkların veya ölümlerin olmayacağını garanti ediyormu? mücahitim ben 2009-10-18 12:13:33 Ülkemizin sağlık bakanı buysa bu ülkede her tür şeyin olmasından daha doğal ne olabilir ki.Şimdi bunu neden mi dedim? Bakın kocaaa sağlık bakanımız ne diyor."Bakanlığımızın İlaç-Eczacılık Genel Müdürlüğü de ruhsatlandırma yapacak ve Hıfzıssıhha'da da aşılar zaten test edilecek."Beyefendi önce görevinizi layıkıyla yapın sonra milleti aşılamaya kalkın.Sigara yasağı konusunda Ülkemin parasının havaya uçtuğunu söyleyen bakan ülkemin parasını üzerinde tam bir mutabakat sağlanmayan bir aşıya yatırıyor.Acaba neden Ali Kılıç 2009-10-18 12:03:42 Geçmiş olsun sayın bakan. Osman Durmuş basın toplantısı yapıp herkesin beynini yıkadı, siz uyanıp açıklama yapana kadar... İnsan toplar 10 doktor, belgeleri alır bir basın açıklaması ve gövde gösterisi yapar. Ama nerede siz de imaj? Mustafa BEGANLI 2009-10-18 11:50:27 askere gidiyorum, sağlık bakanlığı personeliyim sağlık memuruyum. 28 milyonu aşılamak ne demek personel zaten yetersiz artık doktorları gönderirsiniz hani doktorlar sizden ayrıcalıklıdır diyordunuz. sözüm sağlık bakanına doktor kardeşlerime bi lafım yok. HAKAN TATAR 2009-10-18 11:39:52 ben domuz gribinden ölürüm gene aşıyı olmam ben amerikanın denek olmam... biz kobay degiliz.. rizakaplan 2009-10-18 11:35:55 Bu yazıdan hiç bir şey anlamadm. Hele bakanın ABD sağlık bakanlığının internet sitesinden edindiğim bilgiye göre diye bir cevabını okuyunca daha okuma gereğide duymadım. Ben aşı olmayacağım. Klasik tedbirler dışında bu aşıya güvenmiyorum.
601477
Lisans tamamlamada harçlar düşürülüyor
Uzun zamandır bekledikleri lisans tamamlama hakkına kavuşan sağlık çalışanlarının sevinçleri başvuru harcının bin TL olarak açıklanmasıyla yerini hayal kırıklığına bıraktı. Sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının yetkili sendikası Sağlık-Sen, başvuru harçlarının makul seviyeye çekilmesi için YÖK, Sağlık Bakanlığı ve ilgili üniversiteler nezdinde girişimlerde bulundu. Yapılan görüşmeler neticesinde başvuru harçlarının yeniden değerlendirilmesi kararlaştırıldı. Başvuru harcını bin TL olarak açıklayan Erzurum Atatürk Üniversitesi, yaptığı duyuruyu geri çekti. Sağlık-Sen yetkilileri, gerek sağlık çalışanlarının tepkileri, gerekse sendika olarak gerçekleştirdikleri girişimler neticesinde, önümüzdeki günlerde lisans tamamlama başvuru harçlarının makul bir seviyeye çekilmesini beklediklerini açıkladı. Lisans tamamlama programı, ebelik, hemşirelik, sağlık memurluğu, sağlık eğitim enstitüsü ön lisans mezunu olan sağlık çalışanları için hazırlandı. Hemşirelik ve sağlık memurluğu lisans tamamlama programı Atatürk Üniversitesi, Ebelik lisans tamamlama programı19 Mayıs Üniversitesi, Sağlık Eğitim Enstitüsü lisans tamamlama programı Malatya İnönü Üniversitesi bünyesinde açıldı ve başvurular alınmaya başlandı.
601274
Siyasi partiler kasalarını dolduracaklar
Siyasi Partiler, 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçesinden 92 milyon 486 bin lira devlet yardımı alacak. Yeni yılda yapılacak aktarma ile birlikte AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi'ne son yılda verilen Hazine yardımı da, 367 milyon 721 bin liraya ulaşacak. AA muhabirinin Maliye Bakanlığı yetkililerinden edindiği bilgiye göre, TBMM Başkanlığına sunulan 2010 Merkezi Yönetim Bütçesi, Siyasi Partilerin kasasını da dolduracak. Siyasi Partiler Kanunu uyarınca genel seçimlerde barajı aşarak, Hazine yardımına hak kazanan AK Parti, CHP ve MHP'ye 2010 yılı Genel Bütçe Gelirleri esas alınarak 92 milyon 486 bin lira devlet desteği sağlanacak. Partilerin 2007 seçiminde aldıkları oy miktarına göre hesaplanan Hazine yardımının 52 milyon 712 bin lirasını AK Parti alacak. Bütçeden CHP'ye 23 milyon 625 bin lira, MHP'ye de 16 milyon 149 bin lira verilecek. Maliye Bakanlığı, Siyasi Partilere Hazine Yardımını Bütçenin yürürlüğe girmesinden itibaren 10 gün içinde ödeyecek. Bu çerçevede, 92 milyon 486 bin lira, 1-10 Ocak tarihleri arasında Siyasi Partilerin hesaplarına yatırılacak. YILDA 367,7 MİLYAR LİRALIK YARDIM Bu arada 2010 Merkezi Yönetim Bütçesinden alacakları payla birlikte AK Parti, CHP ve MHP'ye son yılda yapılan devlet yardımı 367 milyon 721 bin liraya ulaşacak. Maliye Bakanlığı verilerine göre, AK Parti 2008 yılında bütçeden 45 milyon 600 bin lira yardım aldı. Söz konusu tutar, yerel seçimler nedeniyle Hazine yardımının katı olarak ödendiği bu yıl 111 milyon 331 bin lira olarak gerçekleşti. 2010 yılı Bütçesinden ödenecek 52 milyon 712 bin liralık payla birlikte AK Parti'nin son yılda aldığı devlet yardımı 209 milyon 643 bin lira olarak gerçekleşecek. 2008'de Bütçeden 20 milyon 400 bin lira aktarılan CHP de, bu yıl 49 milyon 898 bin lira Hazine yardımı aldı. 2010 bütçesinden verilecek 23 milyon 625 bin lira ile CHP'ye son yılda sağlanan devlet yardımı da 93 milyon 923 bin lirayı bulacak. MHP de, 2008 yılında bütçeden 13 milyon 900 bin lira yardım almıştı. MHP'ye bu yıl bütçeden aktarılan tutar ise 34 milyon 106 bin lira olarak belirlenmişti. MHP'nin son yıldaki devlet yardımı da, 2010 bütçesinden alacağı 16 milyon 149 bin lira ile birlikte 64 milyon 155 bin liraya çıkacak. Siyasi Partiler Kanunu uyarınca, son milletvekili genel seçimlerine katılma hakkı tanınan ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunundaki genel barajı aşmış bulunan siyasi partilere her yıl, yılki Genel Bütçe Gelirleri cetvelindeki tutarın binde 2'si oranında mali yardımda bulunuluyor. Bu şekilde hesaplanan ödenek tutarı, Devlet yardımı yapılacak siyasi partilere, genel seçim sonrasında Yüksek Seçim Kurulunca ilan edilen toplam geçerli oy sayıları ile orantılı şekilde bölüştürülüyor. Ödeme de, Ocak ayının ilk 10 günü içinde tamamlanıyor. Milletvekili genel seçimlerde toplam geçerli oyların yüzde 7'sinden fazlasını alan siyasi partilere de Devlet yardımı yapılıyor. Bu yardım da, en az Devlet yardımı alan siyasi partinin geçerli oy sayısı esas alınarak, buna orantılı şekilde hesaplanıyor. Söz konusu yardım, siyasi partilere, milletvekili genel seçimlerinin yapılacağı yıl katı, mahalli idareler genel seçim yılında ise olarak ödeniyor. Her iki seçimin aynı yıl içerisinde yapılması halinde de ödeme miktarı katı geçemiyor.
601413
Avrasya Maratonu'nunda intihar şoku!
Avrasya Maratonu'nunda intihar şoku! Avrasya Maratonu'nun yapıldığı esnada bir kişi kendisini Boğaziçi Köprüsü'nden atarak intihar etti. Avrasya Maratonu'nun yapıldığı esnada bir kişi kendisini Boğaziçi Köprüsü'nden atarak intihar etti. Avrasya Maratonu'nun halk koşusu bölümünde Boğaziçi Köprüsü'nde intihar gerçekleşti. 10:00 sularında üzerindeki giyeceklerin bir kısmını çıkartan şahıs, kendisini Boğaziçi Köprüsü'nden attı.
600955
Yeni Micra
Yeni Micra Kompakt boyutu, zengin renk seçenekleri ve şehir hayatıyla özdeşleşen yapısı ile bir adım önde olan Nissan Micra yenilenen yüzü ile vazgeçilmez olmaya devam ediyor. Passion ve Tekna versiyonlarında iç ve dış tasarımlarında yeniliğe giden Nissan Micra'nın, SV7 Passion ve SV7 Tekna versiyonlarında yeni spor tamponlar ve krom kapı kolları dikkat çekiyor. Bu versiyonlardaki diğer değişiklikler ise yeni iç döşeme, çift renkli deri direksiyon simidi, aktif koltuk kafalıkları, fasılalı arka silecekler ve yeni gösterge aydınlatması. Yakıt tüketiminde tasarruf iyileştirmesi yapılan Micra'lar 25.404 TL'den başlayan fiyatlarla… www.nissan.com.tr
600843
Öcalan, PKK’nın Türkiye sınırları dışına çıkması için de düğmeye basmalı!
Hasan Cemal ‘Barış grupları’ Türkiye’ye doğru yola çıkarken...Öcalan, PKK’nın Türkiye sınırları dışına çıkması için de düğmeye basmalı! 18 Ekim Pazar 2009haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle! Haberlerin özeti şöyle: ’da Öcalan düğmeye bastı; ’de Karayılan açıkladı: “Barış grupları yola çıkıyor?” Nereden? ’ndan, Kuzey ’ta Kürtlerinin yaşadığı Mahmur Kampı’ndan ve ’dan... İlk grubun yarın Türkiye-Irak sınırına, ’ye gelmesi bekleniyor. Nedir bu ‘Barış grupları’? En kısa yanıt: ’lılar... Niye geliyorlar? Kendilerinin de ‘barış’tan yana olduklarını ve bu açıdan iyi niyet taşıdıklarını göstermek, ama aynı zamanda konusunda hükümeti, ’yı sınamak için... Bütün bu gelişmeleri, ’le birlikte ’nin eş Genel Başkanlığını yapan ’dan cuma günü öğleden sonra ayrıntılı olarak dinledim. Önce sorular belirdi kafamda. Aceleye getirilen bir şeyler mi söz konusuydu? Ters tepebilir miydi? Barışa hizmet derken ortalık karışabilir miydi? Olmadık provokasyonlara yol açılabilir miydi? Bu sorular hala geçerli. Öncelikle belirtmek istiyorum. Böyle bir girişimin fazlasıyla sabır ve uzun zaman gerektiren ‘demokratik ’a zarar vermesini engellemek lazım. Bu bir güncel sorumluluktur. Bir başka soru şu: ‘Barış grupları’yla ilgili girişim sadece İmralı-Kandil ekseninde mi yapıldı? Yoksa Ankara--Erbil üçgeni de işin içinde var mıydı? Bir başka deyişle: Barış gruplarıyla ilgili senaryo daha önce kapalı kapılar arkasında, daha geniş çevrede mi oluşturuldu? Bu ihtimalin ağır bastığı söylenebilir. Üç günlük Irak gezimiz sırasında, çok somut olmasa da buna dair bazı izlenimler edindik. Irak Dışişleri Bakanı ’nin Türkiye’yle ilişkilerdeki ‘yepyeni bir ruh’tan söz etmesi, perde arkasındaki yoğun çabaları belirtmesi, Irak Yönetimi’nin halef selef Başbakanları Barham Salih’le Necirvan Barzani’nin PKK’nın dağdan inmesiyle ilgili olarak bazı gelgitlere üstü örtülü dille değinmeleri, Başbakan Erdoğan’ın Bağdat’tan Ankara’ya dönüş yolundaki bazı imalı sözleri, bütün bunlar bir araya getirildiğinde ‘Barış grupları’yla ilgili olarak bir senaryo akla gelebiliyor. Ama demin belirttiğim gibi, madem ‘Barış grupları’ yola çıkıyor, zaman bu girişimin ‘demokratik açılım’a, Türkiye’yle birlikte bölgede yavaş yavaş da olsa işlemeye başlayan ‘barış süreci’nin ruhuna zarar vermesinden kararlılıkla sakınmak gerekiyor. Bu sorumluluğu ilgili tüm tarafların hissetmesi şart, yoksa yazık olur. Bir başka noktaya gelince... 1999 yılında da ‘Barış Grupları’ gelmişti Türkiye’ye. zamanda düğmeye Öcalan basmıştı İmralı’da. Fakat on yıl önce Öcalan, PKK’lılara bir talimat daha vermişti: Ellerinizi tetikten çekin! Sınır dışına çıkın! Öcalan’dan PKK’ya bu defa böyle bir talimat yok. Biliyorum, buna karşılık söylenecek olanı: “Biz durduk, tek taraflı ilanımız sürüyor. Biz elimizi tetikten çektik ama askeri operasyonlar durmuş değil.” Yine denilecek ki: “Türkiye sınırlarının dışına çıkalım. İyi güzel ama 1999’da dışarıya çıkarken asker üstümüze geldi, 500 civarında kaybımız oldu. Bu sefer önce güvence verilsin, biz çekilirken üstümüze operasyon yapılmayacağına dair...” Evet, kulak verilmesi gerekiyor bu seslere de... Benim son olarak özellikle belirtmek istediğim üç nokta var. İlki, dağdan ölüm haberlerinin gelmediği, yani silahların sustuğu bir ortamın sağlanması... İkincisi, benim barış süreci diye tarif etmeyi sevdiğim açılımın bugünden yarına sona ermeyeceği, kesinlikle zaman ve sabıra ihtiyaç gösterdiği... Üçüncüsü, ‘Barış Grupları’ için düğmeye basan Öcalan’ın aynı zamanda PKK’nın Türkiye sınırlarının dışına çıkması için de bir talimat vermesi...
601609
AKP'nin kritik sorunu
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanması beklenen AKP MYK'da üç önemli konu masaya yatırılacak. Günlerdir, Erdoğan ile CHP lideri Deniz Baykal arasında polemik konusu "kayıtlı mı olsun", "kayıtsız mı olsun?" tartışmaları MYK'da netlik kazanacak. Erdoğan partinin en yetkili organlarına Baykal ile görüşmeyi soracak. Baykal'ın görüşme talebini yokuşa sürdüğü görüşlerini savunan AKP'liler, gerekirse bu görüşmenin bu şartlarda olmayabileceğini de söylüyorlar. Erdoğan, MYK üyelerine, "Baykal'ın şartlı görüşmesini" soracağı ve alınan karar doğrultusunda CHP'ye görüşme gününü ya da "bu şartlarda görüşülmeyeceği" bildirilecek. Alınan bilgilere göre, Erdoğan- Baykal görüşmesinin olması durumunda bu tarihin 21 Ekim Çarşamba günü TBMM Genel Kurul'u başlamadan önce gerçekleşecek. 21 Ekim Çarşamba günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ermenistan ile Türkiye arasında imzalan protokol ile ilgili TBMM Genel Kurulu'nu bilgilendirecek. Bu nedenle Erdoğan öğlenden önce Baykal ile görüştükten sonra Genel Kurul'da protokol ile ilgili oturuma katılacak. Açılım takvimi netleşecek MYK'nın bir diğer gündem maddesi ise 'Kürt Açılımı'yla ilgili Meclis takviminin netleşmesi olacak. Bu hafta TBMM Genel Kurul'da görüşülmesi zor görünen açılımın Ekim'in son haftasında gerçekleşmesi de bekleniyor. 20 Ekim Salı günü MGK toplantısı, 21 Ekim Çarşamba günü Ermenistan protokolünün Genel Kurul'da yapılacak oturumu nedeniyle bu tarihlerde demokratik açılımın yapılması zor görünüyor. Ancak, takvimin 22 Ekim Perşembe ya da 27 Ekim Salı günü yapılması planlanıyor. Erdoğan'ın, İran ve ABD gezilerinin ise aynı tarihe rastlaması 27 Ekim'i zora sokuyor. AKP Meclis yönetimi bu takvimi Erdoğan ve MYK üyelerine 22 Ekim olarak sunması bekleniyor. AKP, Ekim ayı geçmeden demokratik açılımı Genel Kurul'da anlatmayı planlıyor. Başbakan Erdoğan'ın 29 Ekim'de yurtdışında olması Öte yandan Erdoğan'ın, ABD Başkan Barack Obama'nın davet tarihi parti içinde de sıkıntı yarattığı öğrenildi. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı tarihinde Başbakanın yurt dışına gitmesinin kamuoyunda bazı eleştirileri getireceği ve özellikle muhalefet partilerinin de tepki gösterebileceği konuşuluyor. Bu konunun da MYK'da ele alınacağı kaydedildi.
601659
SİNEMAYI SANAT YAPANLAR
SİNEMAYI SANAT YAPANLAR ALİ MURAT GÜVEN SYDNEY (IRWIN) POLLACK DOĞUM TARİHİ VE YERİ: Temmuz 1934 Lafayette, Indiana-ABD ÖLÜM TARİHİ: 26 Mayıs 2008 Los Angeles, California-ABD (Kanser) SİNEMA FİLMLERİNİN SAYISI (DRAMA): 19 KILAVUZ SÖZÜ: “Bana, 'Çekmekten en çok keyif aldığın filmlerin hangileriydi' diye sorarsanız, size bu konuda sağlıklı bir cevap veremem. Çünkü zaten yapmaktan keyif aldığım ve bugün de gururla andığım bir film çok güzel olmuş demektir. Eh, çok güzel olmuşsa, anlayın ki çekilirken de canımıza okumuştur. yüzden, iyi filmlerimi artık hatırlamak bile istemiyorum. İyi filmler çekmek insanı perişan eder.” MESLEKTEKİ EN HAS ADAMI: Robert Redford (7 filminde başrol oynadı) MUTLAKA İZLENMESİ GEREKEN FİLMİ: -Atları da Vururlar (They Shoot Horses, Don't They?), 1969 -Bulunduğumuz Yol (The Way We Were), 1973 -Yanlış Karar (Absence of Malice), 1981
601108
Timsah, Horoz'un sesini 90'da kesti
Denizlispor ilk yarı boyunca rakibine oranla daha iyi bir futbol ortaya koyarken; Angelov'un golüyle ev sahibi ekip 1-0 öne geçti. Golden sonra da rakip kalede daha etkili gözüken Denizlispor, ummadığı anda kalesinde golü gördü. Kaleci Özden'in büyük hatasını iyi değerlendiren Turgay maça denge getirdi ve ilk yarı 1-1 sona erdi. Maçın ikinci yarısında oyun daha da hareketlendi. Bursaspor, Arjantinli futbolcusu Batalla ile skoru 2-1'e taşıdı. Batalla'nın golüne ise Roberts çok şık bir golle karşılık verdi. Maçın bu skorla bitmesi beklenirken; 90+2'de sahneye çıkan Tomas Zapotocny, ceza sahasında oluşan karambolden yararlanarak attığı golle takımına galibiyeti getirdi. Karşılaşmada ayrıca Denizli'den Koffi kırmızı kart görerek takımını 10 kişi bıraktı. Maçı Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf da, protokol tribününden izledi.
601055
‘Yuvada çocuk satıldı’ iddiasına suç duyurusu
‘Yuvada çocuk satıldı’ iddiasına suç duyurusu Sosyal Hizmetler ’na bağlı Şeyh Zayed Çocuk Yuvası’nın eski çalışanı Ayşe M. “yeni doğan bir bebeği sattıklarını” öne sürdüğü kurum müdürü ve çalışan hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Yuvadaki mama mutfağında taşeron firmaya bağlı 14 ay görev yapan Ayşe M., 3.5 ay önce Ali K. adlı yakınının, “Hamile olan bir kadın var. Çocuğunu yuvaya vermek istiyor” diyerek yardım istediğini söyledi. Ayşe M. bebekevi sorumlusu T.D. ve hemşire N.K.’den yardım sözü aldığını ifade etti. Hamile kadının bir süre önce doğum yaptığının kendisine haber verilmesi üzerine T.D.’ye durumu anlattığını kaydeden Ayşe M., T.D’nin kurum doktorlarının hastaneye gelerek çocuğu alacağını söylediğini belirtti. Ayşe M. şu iddiada bulundu: “Hastanedeyken, isminin Filiz olduğunu söyleyen bir kadın, bir adamla geldi. Eve döndükten sonra gece yarısı T.D. arayarak, bebeği iki kişinin aldığını söyledi. Kayıtlarda yuvaya bebek girişi olmadığını gördüm ve bebeğin satıldığını anladım.” Ayşe M., E.A., T.D ve N.K hakkında suç duyurusunda bulunduğunu anlattı.
601574
En ilginç boşanma nedeni!
En ilginç boşanma nedeni! Kocasının cep telefonuna kendisini farklı bir isimle kaydettiğini gören kadın soluğu mahkemede aldı Suudi Arabistan’da bir kadın, kocasının kendisini cep telefonuna "Guantanamo" adıyla kaydettiğini tesadüfen öğrenince boşanma davası açtı. El Vatan gazetesindeki habere göre, Cidde’de oturan 30’lu yaşlarındaki kadın, cep telefonundan aradığı eşinin telefonunu evde unuttuğunu fark etti ve telefon çalarken ekranda "Guantanamo" yazdığını gördü. 17 yıldır evli olan kadının öfkeyle soluğu mahkemede aldığı ve "tiranlığı çağrıştıran bir ismi kendisine layık gören kocasıyla yaşamaya devam edemeyeceğini" söylediği belirtildi.
601031
Pakistan ordusundan Taliban'a karşı dev operasyon
Operasyon öncesi iktidar ve muhalefet partileri de bir araya gelerek ülke egemenliğini tehdit eder hale gelen Taliban'a karşı dayanışma ve orduya tam destek sözü verdi. Topçu ateşi ve hava saldırılarıyla da desteklenen askerlerin bölgeye kuzey, doğu ve batıdan olmak üzere üç koldan ilerlediği ifade edilirken, görgü tanıkları, Taliban ile ordu arasında şiddetli çatışmaların yaşandığını anlattı. İlk gelen bilgilere göre çatışmalarda iki asker öldü, 5'i de yaralandı. Taliban üyelerinden ise 11'inin öldüğü 8'inin de yaralandığı bildirildi. Tahminlere göre bölgede 10 bin Taliban mensubu bulunuyor. Son iki hafta içerisinde 150'den fazla kişinin ölmesine yol açan saldırılardan sonra başlatılan operasyonun, şimdiye kadar düzenlenenlerin en büyüğü olduğu belirtiliyor. Yetkililer, operasyon sebebiyle 100 bin kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını bildirirken, sivillerin iki ateş arasında kalmasından endişe ediliyor.
601203
Zuhal Olcay da krizindirimi yaptı
Zuhal Olcay da krizindirimi yaptı KONSER ve gece kulüplerindeki programları için 20 bin ile 60 bin dolar arası ücretler talep eden pek çok şarkıcı ekonomik kriz nedeniyle indirime gitti. Zuhal Olcay da ‘indirim yapan’ sanatçılardan biri. Daha önceleri 15 ile 20 bin dolar arası ücret alan şarkıcı, gelecek salı akşamı Suadiye Jazz Stop’ta sahneye çıkacak ve karşılığında 10 bin TL alacak. Şarkıcıların önemli bir gelir kapısı olan Avrupa konserleri de durma noktasına geldi. Birçok organizatör krizin Avrupa’yı, Türkiye’den daha fazla vurduğu görüşünde.
600882
ABD’de bir haftada 11 çocuk öldü
’de bir haftada 11 çocuk öldü ’de aşısının dağıtımında birkaç haftalık gecikme yaşanacağı açıklanırken, çocuk ölümleri hızla artıyor Hastalığın ülkeyi beklenenden sert biçimde vurduğunu belirten federal sağlık yetkilileri önceki gün yaptıkları açıklamada, bir hafta içinde 11 çocuğun daha öldüğünü bildirdi. ’de toplam 86 çocuk domuz gribinden öldü. ABD Hastalıklardan Korunma ve Konrol Merkezi’nden yapılan açıklamada da, aşı dağıtımının, firmaların yeteri kadar aşı üretemememesi yüzünden geciktiği kaydedildi. Merkezin Sözcüsü Dr. Anne Schuchat, ekim ayı sonu itibariyle 40 milyon doz aşının hazır olmasının beklendiğini ancak, bu sürede ancak 28 ila 30 milyon doz aşının hazır olabileceğinin anlaşıldığını açıkladı. Schuchat, virüsünden kaynaklanan ölümlerin, ABD’deki bazı eyalet ve kentlerde hastalık eşiğinin üzerinde olduğunu söyledi.
601585
“Türkiye’nin İsrail’e yönelik hareketleri ABD’yi endişelendiriyor”
“’nin ’e yönelik hareketleri ’yi endişelendiriyor” ’in merkez sağ gazetelerinden “’nin İsrail’e yönelik hareketlerinin ve ile giderek yakınlaşan ilişkilerinin Obama yönetimini endişelendirdiğini” öne sürdü. Gazete, kaynaklarına dayandırdığı haberinde, ABD’nin “’nın ile artan yakınlığının, Batı’dan uzaklaşıp yeni bir yöne doğru stratejik bir kararı işaret edip etmediği konusunda henüz bir karara varmadığını”, ancak “Türkiye’nin davranışlarını biraz alarm ile izlediğini” iddia etti. Haberde, ’dan, ABD Başkanı ’nın Cumhurbaşkanı ’ü dün aramasını takiben yapılan açıklamada, ikilinin Türk- ilişkilerinin normalleştirilmesi, ’in istikrarı dahil birçok konuyu ele aldıklarının belirtildiği açıklamada, “İki Cumhurbaşkanı’nın bunlar ve küresel güvenlik gündemindeki diğer anahtar konularda istişareye devam etmenin önemi konusunda mutabık olduklarının” kaydedildiği, ancak ne İsrail’e ne genel olarak ’ya bir atıfta bulunulmadığı ifade edildi. Haberde ayrıca, Amerikalı liderlerinin de Türkiye’nin son hareketleri nedeniyle endişeli oldukları, bu endişelerini, Türkiye’nin Büyükelçisi ile cuma günü yaptıkları toplantıda dile getirdikleri kaydedildi. Haberde, katılımcıların, ve Suriye ile tatbikat da dahil konulardaki endişelerini dile getirmelerine olanak verdiği böyle bir toplantı davetinden duydukları memnuniyeti ifade ettikleri de kaydedildi. ’NUN ZİYARETİNDE DE GERİLİM ELE ALINDI Öte yandan, İsrail’de yayımlanan İsrail ile Türkiye arasındaki gerilimin İsrail’e resmi ziyarette bulunan Başbakanı Jose Luis Zapatero ile Başbakan arasındaki görüşmelerin de başlıca konusu olduğunu yazdı. Gazeteye göre, iki Başbakanın görüşmeleri sırasında Zapatero’nun beraberinde bulunan İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos, Türkiye’nin İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk yapması halinde İsrail ile ilişkilerinin düzeleceğini söyledi. Netanyahu ise Moratinos’un bu görüşüne karşı çıkarak, Türkiye’nin arabulucu rolünü yeniden başlatmasına karşı olduğunu belirtti. ’in başbakanlığı döneminde Türkiye’nin İsrail ve Suriye arasındaki dolaylı görüşmede arabuluculuk ettiğini hatırlatan Haaretz, Olmert’in döneminin sonuna doğru iki tarafın, doğrudan görüşmelere geçmesinin eşiğine geldiğini kaydetti. Olmert ile Başbakan arasında Ankara’da yapılan son toplantıya değinen Haaretz, Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı ’ı telefonla aradığını, Olmert’in mesajını Esad’a ilettiğini de hatırlatıp, ancak ’ne yönelik operasyon ve Suriye ile görüşmelerin dondurulmasından sonra Erdoğan’ın “Olmert’in kendisini sırtından bıçakladığını” söylediğini yazdı. “TÜRK KAHVESİ BOYKOTU” Bu arada, İsrail’deki kafe zincirlerinden biri, artık Türk kahvesi satmayacağını açıkladı. Kafe zincirinin kararının, Türkiye ile İsrail arasındaki son kriz ve özellikle televizyonunda yayımlanan “Ayrılık” dizisinin ardından geldiği belirtildi. Yedioth Ahranot gazetesine bağlı internet sitelerinden Ynet, ’deki “İlan” adlı kafelerin müşterilerine Türk kahvesi satışlarını durdurduğunu bildirdi. İlan’ın Pazarlama Direktörü Mihal Steg, bu adımın Türkiye’ye karşı bir “kültürel boykot” olduğunu, Tel Aviv’deki tüm kafe müşterilerinin de “Türk kahvesi içmeyerek” bu boykotta kendilerine destek vereceklerini umduklarını söyledi.
601846
Kirli savaşın yitik evlatlarına gecikmiş bir SAYGI GÖSTERİSİ
Kirli savaşın yitik evlatlarına gecikmiş bir SAYGI GÖSTERİSİ Bir yılı aşkın bir süredir sinemalarda yayımlanan fragmanlarıyla izleyicide uyandırdığı ilk izlenim 'hamasî duyguları okşayan militarist bir propaganda filmi' görümünde olan 'Nefes', ilk yarım saatinden itibaren en katı kalpleri bile yumuşatacak hikâyesi ve olağanüstü sinematografisiyle bu yanıltıcı görüntüyü yerle bir ediyor. Son derece hassas bir konuyu ele almasına karşın, şaşılacak kadar dengeli ve sağduyulu bir çizgi üzerinde ilerleyen bu tüyler ürpertici hikâyeyi, 'askerliğini orduevinde yapmış olanlar'ın anlayabilmesi zor elbette… Anlatılanları, bizim gibi tarihlerde 'oralar'da bulunmuş ve silah arkadaşlarını toprağa uğurlamış olanlar anlayabilir ancak… ALİ MURAT GÜVEN NEFES Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, Türkiye yapımı Türü ve Süresi: Savaş draması 127 dakika Yönetmen: Levent Semerci Senaristler: (Eski TSK mensubu Hakan Evrensel'in yazdığı, Alfa Yayınları'ndan çıkan “Güneydoğu'dan Öyküler” adlı kitaptan uyarlamayla) Hakan Evrensel, Mehmet İlker Altınay, Levent Semerci Görüntü Yönetmeni: Levedo Özgün Müzik Bestecisi: Fırat Yükselir Kurgucular: Barış Kaya (Süpervizör), Levent Semerci, Erkan Erdem, Senem Bay Oyuncular: Mete Horozoğlu (Mete Yüzbaşı), Birce Akalay (Mete Yüzbaşı'nın eşi), Barış Bağcı (Barış Üstteğmen), Okan Avcı (Barış Üstteğmen'in habercisi), Engin Baykal (Telsizci Çavuş Sedat), Rıza Sönmez (Tabip Astteğmen), Göktay Tosun (Göktay Çavuş), İlker Kızmaz (İlker Çavuş), Ozan Tekcan, Doruk Şengezer, Özgür Eren Koç, Koray Kaya, Utku Duman, Ekin Bulut ve (adlarını ne yazık ki bu bölüme sığdıramadığım) diğerleri… Yapımcı Şirketler: Fida Film, Creavidi Film Dağıtıcı Şirket: Medyavizyon Film İçerik Uyarıları: Savaş şiddeti içermesinden dolayı, 13 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun bir yapım değildir. Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: Yıldız Puanı: PKK terörünün gemi iyice azıya aldığı 1993 yılı… Askerlik kariyeri pek çok kanlı çatışmayla dolu olan jandarma komando yüzbaşı Mete'nin tayini, 2365 metre yükseklikteki bir Güneydoğu sınır karakoluna çıkar. Burası, uzak birlikler arasındaki telsiz konuşmalarının aktarmalarının yapıldığı, toplam 40 asker mevcutlu bir röle istasyonudur. Mete Yüzbaşı karakola ulaşabilmek için zorlu kış şartlarıyla boğuşarak ilerlerken yolda PKK'lılar tarafından pusuya düşürülür ve çok sevdiği bir astsubayıyla erlerinden birini kaybeder. Kahramanımız, bu saldırının şokunu atlatmaya bile fırsat bulamadan yeni görev bölgesine ulaştığında ise güvenlik zaafiyeti sergileyen bir toplulukla karşılaşıp iyice çılgına dönecektir. İlerleyen günlerde karlar erir, dondurucu soğukların yerini baharın tatlı esintileri alır; bu süreçte Yüzbaşı ve askerleri de giderek birbirlerine kaynaşırlar. Ancak, yalçın dağların zirvesindeki Karabal Jandarma Karakolu'nun gözükara komutanı için, bir kaç ay önceki kanlı pusuyu düzenleyen “Doktor” kod adlı teröristi bulup haklamak giderek bir sabit fikre dönüşecektir. Tıp fakültesini yarıda bırakıp dağlara çıktığı için bu lâkapla anılan “Doktor”, karakola oldukça yakın bir bölgede üslenmiştir ve “Te-Ce” üniformalı hasmı da bunun farkındadır. Birbirinden bütünüyle farklı dünyalara mensup bu iki adam arasında, korsan telsiz konuşmaları üzerinden yoğun bir sinir savaşı başlar. Ancak, her iki taraf sırayla bazı mevzî başarılar elde etse de, gerçekte kazananı olmayan kirli bir savaştır bu… DİBİNE KADAR GERÇEK BİR DÜNYA Ben, askerlik hizmetimi tam da bu filmin anlattığı dönemde, yani PKK'nın son derece cüretkâr bir biçimde “ayrılık provaları”na başladığı 1990'ların ilk yarısında ve anlatılan sıcak çatışma bölgelerinden birinde yaptım. Üstelik, yine bu hikâyenin kahramanlarının ana uzmanlık alanı olan “muhabereci” kimliğiyle… ay olarak başlayıp (Tansu Çiller hükûmetinin marifetiyle) aya uzayan görev süremin en kötü günü de genç bir astsubayın akşam saatlerinde kafeteryaya girip, “Arkadaşlar, bir kaç saat önce bir MG-3'çümüzün şehit olduğu haberini aldık. Televizyonu kapatsanız iyi olur” dediği andır. Salonu bir anda derin bir sessizlik kapladı ve çelik bir kafesin içinde asılı duran köhne televizyon susturuldu. saatten sonra da yatış saatine kadar hiç kimsenin ağzını bıçak açmayacaktı. Sonraki yedi akşam boyunca, yemekhanedeki bir kaç erin gönüllü olarak pişirdiği “ölüm helvası” dağıtılıyordu bütün dinlenme salonlarına… Adını bile bilmediğim “silah arkadaşım” için dilimin damağımın kuruduğu geceyi 15 yıldır hiç unutmadım. Bu da çok doğal bir durum, çünkü “Nefes”in baş kahramanı Yüzbaşı'nın da dediği gibi “dağların yemini farklı...” Orayı, sivil hayatın kendine özgü kuralları ve gevşekliği içinde asla doğru düzgün tanımlayamazsınız. Sinema salonundan çıkarken yalnızca benim değil, askerliğini benzer zamanlarda ve benzer yerlerde yaptığı anlaşılan pek çok orta yaşlı izleyicinin de gözlerinden süzülen yaşları utana sıkıla silmeye çalıştıklarını gözlemleyince, bu filmin bir kuşağın hayatını (aileleriyle birlikte) mahveden ve artık bitmesini gönülden dilediğimiz korkunç bir sosyal travmayı ne denli büyük bir başarıyla perdeye taşıdığına bir kez daha iknâ oldum. Hele de karakolun gönderinde dalgalanan Türk bayrağının parça parça olmuş ucu, dönemin siyasal koşullarını ne kadar da güzel özetleyen bir metafor olmuş! Hamasetin sığ sularında boğulmaya çok uygun bir konuyu ele alan “Nefes”, tek bir karesinde bile bu tuzağa düşmüyor ve -PKK'lı yerel komutan dahil- iç dünyalarını yansıtmaya çalıştığı bütün karakterlerine mümkün olan en âdil perspektiften yaklaşıyor. Yüzbaşıyla terörist arasındaki telsiz konuşmalarında, tarafların “sorun”a bakış açılarını yansıtan diyaloglar bunun en güzel örneği… Onun dışında, geride bırakılan yavuklu hikâyeleri, telefon için beklenen sıralar, ahize eldeyken yaşanan büyük sevinçler ve hayâl kırıklıkları, yaptıkları şaklabanlıklarla monotonluğu dağıtıp ortamı şenlendiren deli-dolu arkadaşlar, daima ihtiyaçtan daha az olan mühimmat, yüreklere işleyen çatışma ve ölüm korkusu, hattâ nadiren de olsa patlak veren “Sen Kürtsün, ben Türk'üm” tartışmaları… Hepsi de insana travmayı yeniden yaşatacak kadar gerçek… Ve yönetmen Levent Semerci yıllarca kolay kolay unutulmayacak olan bu “dehşet hikâyesi”ne, Türk sinema tarihinde görülmüş en ürpertici silahlı çatışma sahnesiyle son noktayı koymakta… Öyle ki Mustafa Kemâl Paşa'nın kan ve toz içinde kalmış kırık büstünü tekrar kaidesine oturtmaya çalışan yaralı askerin görüntüsü, filmi izlediğim geçen cuma akşamından bu yana bir türlü gözlerimin önünden gitmiyor. Ha, “nefes”i gören başka birileri de çıkıp pekâlâ şu -dikkate değer- eleştiriyi yapabilir: “Ne yani, TSK bünyesindeki bütün komutanlar askerine bu kadar bağlı mı, onlara karşı bu denli müşfik ve korumacı mı? Eğer gerçek buysa, şimdiye kadar dinlediğimiz onca dayak hikâyesi, açlık, susuzluk, adam kayırmacılık, acil durumlarda tıbbî yardım ihmalleri, bit-pireyle boğuşmakla geçen perişan günler ne olacak? Daha, askerlerini pimi çekilmiş el bombasıyla ölüme gönderen ruh hastası teğmenlerin ya da komşu köydeki kız çocuğunu gayrıciddi bir roket atışıyla parçalayan askerî karakollara ilişkin berbat havadislerinin dumanı tüterken, bu senaryo ne kadar gerçek ve gerçekçi? Ben de diyorum ki sapla samanı asla birbirine karıştırmamak gerek… Bu öykü de en az -kraldan fazla kralcı- teğmen ve mensuplarının yaptığı akıl almaz hatadan üfürme bir bilirkişi raporuyla sıyırmaya çalışan askerî karakol kadar gerçek… Onların da eleştirel filmleri yapılmalı elbette, ki günü geldiğinde mutlaka yapılacaktır. Ancak, 30 küsur yıldır sürüp giden bu vahşi mücadelenin karanlık sayfalarına, sözgelimi askerleri uzaklardaki bir karakolda ardı ardına şehit düşerken katıldığı golf turnuvasını yarıda bırakmaya gerek duymayan kimi kocaman sıfatlı adamlara ilişkin eleştirilerimiz, topraklarda hayatta sahip olduğu en değerli şeyi, canlarını vermiş olan binlerce, onbinlerce insanın hatırasına yönelik ölçüsüz bir saygısızlık dalgasının gerekçesi olamaz. Adlarını dahi bilmediğimiz birileri biz yaşamaya devam edelim diye canlarını vermişse, küstahlık edip ahkâm kesmek yerine -en azından onlara- minnet duymayı denemek çok daha şerefli bir davranış olacaktır. “Nefes”, gerek sorguladığı olaylar, gerekse bu sorgulamayı yaparken ortaya koyduğu şaşılası soğukkanlılık ve yüksek sinema diliyle, kendi kategorisinde gerçek bir sinemasal çığırı simgeliyor. Kesinlikle izlenmesi gerek… Hattâ, PKK sempatizanları tarafından bile! FİLMİN EN DEĞERLİ UNSURU: Hiç kuşku yok ki “sanat yönetimi”… Öykünün odak noktasındaki karakterlerin tamamı, (bu kategorideki bir Türk filminde ilk kez görüldüğü üzere) kostüm tasarımcısının tezgâhından ütüsü bile bozulmadan gelen gıcır gıcır giysiler yerine, “cephe görmüş” gerçek kamuflaj üniformalar giyiyor ve yıpranmış G-3 tüfekler kullanıyorlar. Aynı şekilde, öykünün ana mekânı da gerçek bir sınır karakolunun genel atmosferine bire bir sadık kalınarak inşâ edilmiş. Öyle ki kırmızı boyalı dış kaplaması yıllar içinde bütünüyle aşınıp beyazlamış telsiz ışığına kadar! FİLMİN ANAHTAR SAHNESİ: Diğerlerinin hakkını yemeden, hangisini sayabilirim ki… “Nefes”, bu başlığın altında anılmaya lâyık en az 10-15 ayrı sahne ya da plan içeriyor. Fakat, diğerlerini ana yazının içine saklayarak şunu özellikle anmak, belki de en isabetli karar olacaktır: Kürt asıllı komandonun Kürtçe bir türkü söyleyerek karakolun gönderine Türkiye Cumhuriyeti bayrağı çektiği plan… FİLMİN ANAHTAR CÜMLESİ: 1) Mete Yüzbaşı'nın birliğine yaptığı konuşmadan: “Nöbette uyursanız, hepiniz 45 saniyeliğine ünlü olursunuz. Çıkar süslü püslü bir karı ekrana, 'filanca er filan yerdeki çatışmada şehit oldu' der. 45 saniye! Ondan sonra da gelsin magazin haberleri!” 2) Barış Üstteğmen, çatışma bölgesindeki şehitlerin fotoğraflarını çekerken ayağı kayan savcıyı son anda kolundan tutar: “Dikkat edin sayın savcım, bu toprakların zemini çok kaygandır!” FİLMİN TEKNİK KUSURU: Benim yakalayabildiğim hiç bir önemli teknik kusur yok. Bazı konuşmalardaki “boğulma”nın ve bunun sonucunda ortaya çıkan anlama sorununun çekimlerdeki özgün ses kaydından mı, seslerin miksajından mı, yoksa filmi izlediğim sinemanın Dolby Digital çıkışı hatalı kullanmasından mı oluştuğunu tam olarak çözemediğim için, bunu bir kusur olarak anmıyorum. (Filmin ses miksajında, son yıllarda sinema dünyasının birbirinden önemli filmlerinin miksajlarını yapan İngiliz Graham ve Adam Daniel kardeşlerin imzası bulunuyor.) FİLMİN MANTIKSAL KUSURU: Doğrudan sıcak çatışmaya giden, dağlarda intikal görevine çıkan, yanı sıra da tehlikeli sınır bölgelerindeki küçük karakollarda görev yapan (askerlik jargonundaki deyimle “Allah'a en yakın adamlar”) komando birliklerinde, hiç bir subay ve astsubayın üniformasında apolet olmaz. Bunun da nedeni bir esir alınma durumunda, düşmanın kimin ast kimin üst olduğunu anlayamamasını sağlamaktır. Böylelikle, birliğin komuta kademesi topluluğun içinde kamufle edilir. Hele de PKK terörünün tavan yaptığı 1990'ların başlarında bu uygulama Doğu ve Güneydoğu birliklerinde iyice yaygınlaştırılmıştı. Filmdeki dağ komando birliğinin bütün rütbeli mensuplarında ise apoletler açık seçik belli oluyor.
601412
Barbarosoğlu: Geçmişin kadınlarını bilmiyorduk
Barbarosoğlu: Geçmişin kadınlarını bilmiyorduk 'Cumhuriyet'in dindar kadınları' Yazar Fatma Karabıyık Barbarosoğlu'nun yeni kitabı. Cumhuriyet'in dindar kadınlarının incelikle, emekle, bereketle, inançla ve mücadeleyle örülü hayatlarını anlatan kitap Kasım'da okuyucular ile buluşacak. Fatma K. Barbarosoğlu, dindar ve sessiz kadınları konuşturmasaydı ne Nusret Safa-hi'den haberimiz olurdu, ne Atiye Akyıl'dan... İsmet İnönü'nün son derece dindar kardeşi Ahmet Mithat Temelli'nin ehl-i tarik hanımı Behiye Temelli'yi tanıyan var mı mesela? 'İLK'LERİN HİKAYESİ ANLATILACAK Zaman Gazetesi Pazar Eki'nin haberine göre, 1914 ile 1945 yılları arasında doğan bu hanımların hikâyesi "ilk üniversiteli ve çalışan" hanımların hikâyesi aynı zamanda. Kasım'da piyasaya çıkacak Cumhuriyet'in Dindar Kadınları, tevazuyla susan on altı kadını ve onların etrafında dönen muazzam dünyayı görünür kılacak. KENDİ HİKAYENİZ BİR SATIRA DENK DÜŞSÜN! Fatma K. Barbarosoğlu, "Hayatınızın hikâyesine talibim" diye yola çıkmasaydı, biz Cumhuriyet'in dindar kadınlarının incelikle, emekle, bereketle, inançla ve mücadeleyle örülü hayatlarından bîhaber olacaktık. Yedi yıl dinlenip demlendikten sonra kitap raflarında yerini almaya hazırlanan "Cumhuriyet'in Dindar Kadınları" için "Beni terbiye etti." diyor yazar; biz de diyoruz ki, daha önce hiç bilmediğimiz bu hayatlar hepimizi terbiye edecek, inceltecek. "Bu kadınlar, başka bir boyutta yaşamışlar canım, dünyanın kendileri için ayrılmış başka bir tarafında..." deyip işin içinden sıyrılmak da mümkün; ama siz zora talip olun, kitaptaki her satır, kendi hikâyenizdeki bir satıra denk düşsün, hatalarınız, zaaflarınız kelimeler arasından önünüze dökülsün. Başkalarının hikâyesi bunun için okunmaz mı zaten? İKNA ETMEK KOLAY OLMADI Geçmişin kadınlarını bilmiyorduk." diyor Barbarosoğlu, "Onlar bizim için toplu bir resimden ibaretti. Toplu resmin bir adım önüne çıkabilenler, muhakkak mesleklerinin önünde 'ilk' sıfatını taşımak zorundaydılar. İlk kadın yazar, ilk kadın ressam, ilk kadın hemşire..." Barbarosoğlu'nun "Cumhuriyet'in 'öteki' kadınları" diye tanımladığı dindar kadınların da 'ilk'leri var elbet; ama seküler dünyanın başarı hanesine kaydedilecek ilkler değil bunlar; "İlk başörtülü doktor, bir ilahiyat fakültesinden başörtü taktığı için atılan ilk öğrenci..." Kitap, 1960'ların "ilk üniversiteli" kuşağını ve 1970'lerin alt kamusallıklarda hizmet veren doktor ve öğretmen hanımlarının kurmuş olduğu muhiti ortaya koymayı amaçladığı için, çalışmayı birbiriyle yakın temas halinde olan on altı isimle sınırlandırmış yazar. En yaşlısı 1914, en genci 1945 doğumlu olan hanımları görüşmeye daha doğrusu hikâyesini anlatmaya ikna etmek kadar da kolay olmamış. Hemen hepsi, tevazu ile geri çekilmiş: "Kayda değer bir hayat yaşamadım ki!" 'Kahramanları'nın her birini hayatlarının başkalarına anlatılacak kadar değerli olduğuna ikna eden Barbarosoğlu, hazırlanışı bunca meşakkatli olan bir çalışmada okurun bazı noktalara dikkat buyurmasını istiyor. Bir; neredeyse tamamına yakını 'ehl-i tarik' olan hanımların hayatında rüya ile amel etmek yaygın bir davranış biçimidir. İki; hanımlar, 'şehirli' bir kimliğe sahiptir. Üç; tesettürde Cumhuriyet kamusunu 'üzmeyecek' bir şıklığı benimsedikleri için muhit biçki dikiş kursları etrafında inşa edilmiştir. Ve son olarak, tahsil ettikleri ilim ne olursa olsun her biri öncelikle muallimdir ve gelir seviyesi ne olursa olsun, her biri kendini yoksulların ve düşkünlerin velisi olarak görmektedir İsmet İnönü'nün derviş yengesi BEHİYE TEMELLİ: 1915 Edirne doğumlu Behiye Hanım, teknolojik gelişmeleri yakından takip eden imam İsmail Hamdi Bey'in kızı ve İsmet Paşa'nın kardeşi Doktor Yarbay Ahmet Mithat Temelli'nin eşi. Son derece dindar olan Ahmet Bey, "hem eski hem yeni yazı bilen, dindar, güzel ve sabırlı bir eş" talebiyle yola çıkmış ve kendisinden 33 yaş küçük Behiye ile evlenmiştir. Ailesiyle ilişkileri kopuk olan Ahmet Bey'i, İsmet Paşa'nın Ada'daki yemek davetine gitmeye ikna etmek Behiye'nin görevidir. Başörtüsü, paşayı rahatsız etmemektedir. Küçük kardeş Hasan Rıza Bey'in örtü antipatisi de manasızdır, zira paşanın ailesindeki hanımların çoğunun başı örtülüdür ve bir düğüne gittiklerinde salondaki başı kapalıların en yoğun olduğu masa İsmet Paşa'nın masasıdır. 1960 yılında Mehmet Zahid Kotku Efendi'ye intisap eden Behiye Hanım, görüşme yapıldığında yazarın ifadesiyle "82 yaşında bir genç kız"mış adeta. İyi Müslüman, iyi eş, iyi anne ve cemaat bilincine sahip iyi arkadaş olma gayreti bu hanımları 'yorulmaz, yaşlanmaz, yıpranmaz' kılıyormuş çünkü... Herkesin doktor ablası HÜMEYRA ÖKTEN Mahmut Celaleddin Efendi'yle Emine Mahmudiye Hanım'ın ilk evlatları olarak 1925 yılında Atikali'de doğan Hümeyra Hanım, tıp fakültesi mezunu. Namaz kıldığını üniversiteyi bitirinceye kadar bütün arkadaşlarından saklayan Hümeyra'nın sırrından sadece Ermeni kütüphane memuru haberdardır; çünkü okulda bulunan iki kütüphaneden birinin anahtarını Hümeyra'ya vererek namaz kılmasına yardımcı olmuştur. Doktor olduktan sonra kendisini hastalarına vakfeden bu hanımın hayatını tek kelimeyle özetliyor yazar: "sevgiye doymuş bir hayat..." Yaşlandığını ellerine bakınca anlayan kadın MÜNİRE YARAR: MÜSİAD'ın kurucu başkanı Erol Yarar'ın annesi Münire Yarar'ın hayatında çok hoş bir babaanne modeli var. Osmanlı kültürüne bağlılığını Latin harflerini protesto ederek gösteren, gazete okumayı çok sevdiği halde yeni alfabeyi öğrenmemek için direnen babaanne Adile Hanım, bir yandan torunlarına makale okutur, bir yandan da, "Öyle diyor; ama iş hiç öyle değil" diye muhalefet edermiş. Arnavutköy Kız Koleji mezunu olan Münire Yarar'ın eşi, 'Namazlarını ben yokken kıl.' diyecek kadar dine antipatisi olan biridir; ama Münire Hanım'ın hac dönüşünde başını örtmesine engel olamaz. Cidde'de tanıştığı Gülden Bayo'nun vesilesiyle başka bir muhitle buluşan Münire Yarar, 1994 yılında Sonbahar Girişim Grubu'nu kurar ve ailesinden uzak kalmış, yaşlı, hasta, çocuk ve mahkûmlara hizmet etmeyi gaye edinir. El emeği göz nuru ile yaşanmış bir hayat FAKİHE GÜLEÇ: İlkokula başlamadan dedesinin gayretiyle hatim indiren Fakihe Güleç'in sınıf arkadaşları, dönemin tanınmış simalarının çocuklarıdır. İsmet İnönü'nün kızı Özden, Kazım Karabekir'in kızı Emel, İçişleri Bakanı Öztırak'ın kızı Ülker... Fakihe Hanım'ın hafızasında dindar bir Özden İnönü var. Annesiyle Hacıbayram'a gittiğini, namaz kıldığını anlatan bir kız. Hatta bir gün sınıf arkadaşları onun namaz surelerini bileceğine ihtimal vermemişler de Fakihe'yi hakem tutmuşlar. Duaları hiç gocunmadan okuyan İnönü'nün kızı, dindar arkadaşından tasdik aldıktan sonra rahata ermiş. Fakihe Hanım, İnönü ailesinin tutumlu davranışlarını da hatırlıyor: "Özden, ağabeylerini alan otomobilin gelip kendisini alması için dakikalarca kapıda beklerdi. Şimdi olsa her çocuğa ayrı bir makam otomobili tahsis edilir."
601740
Leyla Alaton boşanıyor
Leyla Alaton, çocuğunun babası Mehmet Günyeli’ye boşanma davası açtı. Eşinden şiddet gördüğünü ve kocasının kendisini 28 yaşındaki ressam B.P. ile aldattığını iddia eden Alaton, Günyeli’den 1.5 milyon TL tazminat istedi. Cemiyet hayatının son dönemlerde en çok konuştuğu “ayrılık” gerçekleşmek üzere. Vatan'da yer alan habere göre Sarıyer Aile Mahkemesi’ne avukatı Dilaver Eryiğit aracılığıyla başvuran işkadını Leyla Alaton, Efe Eros ve Alp Atlas’ın babaları eşi fotoğraf sanatçısı, işadamı Mehmet Günyeli’ye boşanma davası açtı. Mahkemeye sunduğu dilekçesinde saygın bir aileden geldiğini vurgulayan Alaton, öğrenim sürecine ve iş hayatındaki başarılarına geniş yer verdi. 1992 yılında iş alanındaki başarılarını sıralayan Alaton daha sonra şu ayrıntılara yer verdi: Hayatıma karışıyor Hayatıma sürekli haksız müdahalelerde bulundu. Beni kıskandı ve başarılı olduğum çevrelerden uzak tutmaya çalıştı. Tüm davranışlarına karşın onu sevdim. Ancak o, benim gibi saygın ve önemli bir işkadınının, bir erkek ile iş yemeğine gitmeme bile katlanamamaktadır. Bana güvenmemektedir. Cemiyette saygınlığı olan birçok kişiyle görüşmemi yasaklamak istemiştir. Ancak kendisi bana karşı gösterdiği “tutucu ve baskıcı” tavrın tersi yönde, evimize dilediği saatte gelip gitmeye alışmıştır. Çocuklar okula gittikten sonra kalkar. Saat 11.00 civarı evden çıkar. Akşam da çocuklar yattıktan sonra eve gelir. Tüm bu sorunları konuşmamız gerektiğini söylediğimde ise hemen küser. Bileklerimi morarttı! Alaton, “Psikologa gitmesini tavsiye ettiğimde, asıl benim buna ihtiyacım olduğunu söyledi” dedi. Günyeli’nin, kendisi ve ailesi için çok önemli bir tören olan, bir yakınlarının oğlunun “13 yaş törenine (13 yaşını doldurmuş Yahudi erkek çocukların erkekliğe giriş töreni)” katılmamasının herkesin dikkatini çektiğini kaydeden Alaton, kocasından “şiddet” görmesine neden olan olaya da dilekçesinde yer verdi: “Geçtiğimiz 13 Haziran günü, kendisiyle bir konsere gitmeyi teklif ettim. Gelmek istemedi ancak benim kız arkadaşlarımla konsere gitmeme izin verdi. Eve döndüm. Sabaha karşı saat 05.00 sıralarında aniden beni uyandırdı ve birdenbire bağırmaya başladı. Saçlarımdan tutup, acımasızca kafamı salladı. Bileklerimden tuttu ve kıvırdı. Bu nedenle bileklerim morardı. Saygın bir ailenin mensubu olarak hayatım boyunca böyle bir muameleyle karşılaşmadığım için şok yaşadım. Banyoya kaçtım ve kapıyı kilitledim.” Onu GPS’le izledim Banyoda ağlarken kocasının cep telefonunun orada olduğunu farkettiğini belirten Alaton, bundan sonrasının ise “bir aldatma hikayesi” olduğunu ileri sürdü: “Telefonda, B. isimli birinin, ’Müsait olunca ara’ şeklinde mesajı vardı. Aynı numara ile eşimin defalarca konuştuğunu gördüm. Ertesi gün yaşadıklarımı, kalça ameliyatı için yurt dışına gidecek olan babam İshak Alaton’a anlattım. Benim perişan halimi babam da gördü. Boşanmak istediğimi babama söyledikten sonra eşime de bildirdim. Bana ait aracı kullanan eşimin sık sık Anadolu yakasına gittiğini, GPS cihazından ve OGS kayıtlarından öğrendim. Bir yakınımdan, eşimin nereye gittiğini izlemesini rica ettim.” Ressam kadınla birlikte oldular Alaton, bu şekilde kocasının 26 Haziran 2009 günü, Moda’daki bir eve gittiğini tespit ettiğini iddia etti: “Söz konusu ev, B.P. adlı 28 yaşındaki bir ressam bayana aittir. İkisi, Cam Galeri’den tanışmaktadır ve B.P., benim tarafımdan da tanınmaktadır. Eşim, bu evden sabaha karşı 02.18’de ayrılmıştır.” Dilekçesinde kendisinin ve kocasının mali durumlarına detaylarıyla yer veren Alaton, Günyeli’den çocukları için aylık 7000 TL nafaka, kendisi için de 1.5 milyon TL manevi tazminat istedi. Davanın görülmesine önümüzdeki günlerde başlanacak. İkisi de çok zengin Leyla Alaton: Aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olduğu Alarko Holding’in yüzde 3.82 oranında hissedarı. Yine Alarko Holding’de, babasından gelen yüzde 3.82 oranında hisse. Çeşitli şirketlerde hisseleri, adına kayıtlı araçları ve bankada bir miktar parası var. Halen oturduğu Sarıyer’deki Alsit Villaları’ndaki villanın sahibi. Mehmet Günyeli: Venüs Uluslararası Ticaret Ltd. Şti.’nin ortağı. Fotoğraf sergilerinden elde ettiği gelir. Parası İshak Alaton tarafından verilmiş Antalya’daki 135 taşınmaz. Kadıköy’de, üzerinde inşaat süren taşınmazlar. Değeri milyonlarca doları bulan “damga koleksiyonu”. Bankalarda yüklü miktarda para. Aylık geliri net 25 bin TL’nin üzerinde.
601309
Netanyahu: Türkiye dürüst bir arabulucu olamaz
Netanyahu: dürüst bir arabulucu olamaz Başbakanı ’nin ülkesi ile arasında yeniden aracılık yapmasını istemiyor. Netanyahu, ’te görüştüğü Başbakanı Jose Luis Rodriguez ve beraberindeki heyete “Türkiye dürüst bir arabulucu olamaz” dedi. gazetesine göre, Netanyahu ile geçtiğimiz günlerde İsrail’i ziyaret eden İspanya Başbakanı Zapatero arasında yapılan görüşmede Türkiye ile İsrail arasında yaşanan kriz de ele alındı. Gazete, görüşme sırasında Zapareto’ya eşlik eden İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos’un, Türkiye’nin İsrail ile Suriye arasında arabulucu olursa durumun değişeceği yönündeki sözlerine karşılık olarak Netanyahu’nun Türkiye’nin arabuluculuk rolünü yeniden üstlenmesine karşı olduğunu belirterek Türkiye’nin iki taraf arasında nasıl “dürüst bir arabuluculuk” olabileceğini görmediğini de söylediğini aktardı. BAKAN YARDIMCISI: “SESSİZ DİPLOMASİYLE İLİŞKİLER DÜZELTİLEBİLİR”Bu arada, haberinde Türkiye ile İrsali arasındaki artan gerginlikler üzerine Yönetiminin Türk diplomatlarına “ilişkilerin iyileştirilmesinin ABD’nin çıkarına olduğu”nu söylediğine dikkat çektikten sonra İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon’un hafta sonunda “Türkiye ile ilişkiler zor durumda ancak sessiz ve dikkatli diplomatik çabalar ile düzeltilebilir” sözlerini de yansıttı.
600840
Akdağ: 28 milyon kişi aşılanacak
Fikret Bila YönAkdağ: 28 milyon kişi aşılanacak ilk aşamada aşı yapılacakları, sağlık çalışanları, ve ilkokul çocukları, astım gibi kronik hastalığı olanlar diye sıraladı yoğun siyasi tartışmaların yanında sağlık alanında da ciddi bir mesai yapıyor. Ankara Bilkent’teki bir okulda saptanan bu konudaki çalışmaları yeniden gündeme taşıdı. Ankara’da hasta sayısı 26’ya ulaştı. Yaşamsal bir tehlike söz konusu değil ama domuz gribinin bir salgına dönüşmemesi için de yoğun çaba harcanıyor. Bu arada bir yandan da ’nın satın aldığı aşılar tartışılıyor. Bu konuyu, dün sağlık Bakanı Prof. Dr. ’la konuştum. Akdağ, sorularıma şu yanıtları verdi: ‘Paniğe gerek yok’ Ankara’da ortaya çıkan domuz gribinin boyutu ve riski nedir? Ankara’da saptadığımız olayla ilgili bütün önlemler alındı. Şu anda bir hali yok. Zaten önlemlerimizi de salgın olmasın diye aldık. Bütün uğraşımız bu. Ama olay, “Hükümete muhalefet edelim de nasıl edersek edelim” anlayışıyla eleştirildiği için kamuoyu yanlış bilgilendiriliyor. Şu anda paniğe kapılacak bir durum yok. Her şey kontrol altında. ‘28 milyon kişi aşılanacak’ Sipariş ettiğiniz aşılar da tartışma konusu oldu. Aşılar ne zaman gelecek? Biz dünya standartlarına uygun bir yol izliyoruz. Hastalık Kontrol Merkezi (CDC), Hastalık Kontrol Merkezi (ECDC) ile aynı yolu izliyoruz. 60 kişilik bir bilim danışma kurulu ile 10 kişilik bir yürütme kurulu oluşturduk, bilim adamlarıyla birlikte çalışıyoruz. Bunlar ’nin en yetkin uzmanlarıdır. İlk etapta 28 milyon kişiye aşı yapılmasını planlıyoruz. Aşı bağlantılarını kurduk. İlk etapta 500 bin doz aşı gelecek. yaptığımız toplam tutar ise 40 milyon doz. Önümüzdeki mart ayına kadar hepsi gelmiş ve uygulanmış olacak. Kimlere aşı yapılacak? Her ülke kendi koşullarına göre planlama yaptı. Örneğin ABD 159 milyon kişinin aşılanmasını planladı. Biz de ilk etapta 28 milyon kişiye aşı yapılmasını planladık. 24 yaşın üstünde sağlıklı insanlara aşı yapmayacağız. Bunun dışında öncelikle aşı yapılması gereken grupları ise şöyle saptadık: Sağlık çalışanları, anaokulu ve ilkokul çocukları, 24 yaşa kadar risk grubundaki çocuklar, akciğer rahatsızlığı, astım gibi kronik hastalığı olanlar. Öncelikle bu grupları aşılayacağız. Altı aylıktan küçük bebeklere ve yumurta alerjisi olanlara aşı yapılmayacak. Aşının sakıncaları nelerdir? Bu aşının önemli yan etkileri olduğu ve yapılmaması gerektiğini savunan uzmanlar oldu... Bu beyanlarda bulunanları hekim veya uzman diye nitelemek, diye kabul etmek mümkün değil. Bilime karşı yapılmış açıklamalar. Hiçbir değeri yok. Domuz gribi aşısının normal aşısından farklı yan etkisi yok. Normal grip aşısında da görülebileceği gibi, bir iki gün hafif ateş, hafif halsizlik görülme olasılığı dışında tehlikeli sayılabilecek bir yan tesiri yok. Milyonda bir görülebilecek bir nörolojik rahatsızlıktan söz ediliyor, ancak çok düşük bir olasılık. Aşı dünya standartlarının gerektirdiği kurumlar tarafından ruhsatlandırılmış durumda. Bakanlığımızın -Eczacılık Genel Müdürlüğü de ruhsatlandırma yapacak ve Hıfzıssıhha’da da aşılar zaten test edilecek. Halkımız bizim yaptığımız açıklamalar dışındakileri dikkate almamalı. Aksine, bu beyanları verenler, eğer aşı olmamak nedeniyle bir can kaybı olursa, bunun vicdani sorumluluğunu taşıyabilecekler mi, onu düşünsünler. Bu tür beyanlar abesle iştigaldir. Çocuk felci örneği Aşılamayı nasıl planlıyorsunuz? Bazı gruplar için zorunlu mu olacak? Tabii, kimseye zorla aşı yapacak halimiz yok. Bu gönüllü yapılacak. Ama biz Sağlık Bakanlığı olarak sorumluluğumuz ve görevimiz gereği hangi grupların aşı olması gerektiği konusunda halkı bilgilendireceğiz. Şunu söylemeliyim ki, çıkan söylentilerle mücadele hastalıkla mücadeleden daha zor. Bu nedenle medyaya büyük görev ve sorumluluk düşüyor. Bir örnek vereyim: Çocuk felci dünyadan kalkmış bir hastalıktır. Bazı ülkeleri ile bazı ülkelerinde kaldı. Buralarda kalmasının temel nedeni çocuk felci aşısının kısırlığa yol açtığı şeklindeki söylentidir ve bu doğru değildir. Bazı toplumlar bu söylentiye inandılar ve aşı yaptırmadılar. Şimdi de domuz gribi aşısıyla ilgili bu olumsuz söylentilerle uğraşıyoruz. Bu nedenle beyanda bulunanların bunları medyaya taşıyanların iyi düşünmesi lazım. Bazı fikirler medyaya tatlı geliyor ama toplumsal maliyeti çok yüksek oluyor.
601829
Alucra'da ekmeğine alınteri katan delikanlılar
Alucra'da ekmeğine alınteri katan delikanlılar Giresun'un Alucra ilçesinde uzun yıllardan bu yana esnaflık yapan ve yaşları 70-80 arasında değişen ihtiyar delikanlılar, hem gençlere örnek oluyorlar hemde nasihat veriyorlar. YENİ ŞAFAK ALUCRA Doğu Karadeniz'in kısımlarında kalan ve Giresun'a yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bulunan Alucra'da ayakkabıcılık, dericilik, marangozculuk ve manifaturacılık yapan yaşlı esnaf, hayatlarından çok memnunlar. Gençlerin kahvehaneleri doldurduğu Alucra ilçesinde en yaşlı delikanlıların ekmeklerini alınteriyle kazanmaları ise dikkat çekiyor. İlçede 29 yıldan bu yana ayakkabıcılık yaptığını söyleyen 70 yaşındaki Osman Gündüz, “İşimi 29 yıldan bu yana severek yapıyorum. Ve hayatımdan çok memnunum. Çalışmak çok iyi bir şeydir. Çalışan demir pas tutmaz. Çalışmayan insan hem kendine hem de etrafına zarar verir. Bunun için elimizden geldiği kadar çalışmaya çalışıyoruz” dedi. İlçenin en yaşlı esnaflardan biri olan İbrahim Gülay(80), mesleğinde 65 yılı doldurduğunu belirterek, “Bir insan her şeyden önce sanata sahip olmalı. Bize de babadan kalan bir meslek. Yeni nesiller ise bu gibi mesleklerle pek uğraşmak istemiyorlar” diye konuştu. Alucra'nın en işlek caddesinde manifaturacılık yaparak ailesinin geçimini sağlayan Ramazan Karacaoğlangil (78), çalışmanın yaşı ve sınırı olmadığını, elden ve kuvvetten düşmediği sürece çalışmaya devam edeceğini ifade etti.
601514
16 yaşındaki genç kız, tek başına dünya turuna çıktı
16 yaşındaki genç kız, tek başına dünya turuna çıktı Dünyanın en genç kaptanı olma hevesindeki Avustralyalı liseli genç kız, yelkenliyle tek başına dünya turuna başladı. 16 yaşındaki Jessica Watson, yerel saatle 09.00 sularında ’nın Sidney kentindeki limandan demir aldı. Kendisini bu yolculuktan vazgeçirmek için yapılan sayısız çağrıya rağmen Watson, hiç durmadan yapmayı planladığı dünya turunu ayda tamamlamayı hedefliyor. Genç kız ayrıca yolculuğu boyunca 20’şer dakikalık şekerlemeler yaparak dinlenmeyi planlıyor. Watson’ın izleyeceği güzergah, ilk etapta Sidney’den ve Samoa’ya uzanıyor, dönüş yolu ise kıtasının güneyi ve Ümit Burnu olarak öngörülüyor. Yolculuk deniz miliyle 23 bin mil, yani 41 bin 400 kilometre sürecek. Genç Britanyalı Mike Perham, ağustos ayında aynı yolculuğa heveslenmiş, ama teknik sorunlar yüzünden kere kıyıya yanaşmak zorunda kalmıştı.
600900
Raylarda mucize kurtuluş
Raylarda mucize kurtuluş Avustralya'da aylık bir bebek, raylara yuvarlanan pusetine tren çarpmasına rağmen mucizevi bir şekilde kurtuldu. Tren, raylar üzerindeki bebek pusetini 40 metre sürükledi. İçindeki bebek ise kazadan hafif sıyrıklarla kurtuldu.
601800
Taliban'a büyük darbe: 60 ölü
'ın Güney Veziristan bölgesinde militanlarına karşı başlatılan büyük operasyonda, militanlara onlarca kayıp verdirildiği belirtildi. ordusunun açıklamasına göre, Güney Veziristan'da başlatılan operasyonun ilk 24 saatinde 60 militan ile asker öldürüldü. Açıklamada, militanların kaçtığı, askerlerin de bölgede güvenliği sağlamakta olduğu kaydedildi. Ordunun militanlarını Güney Veziristan'ın kuzeyindeki ana bölgede kuşattığı, hava gücüyle desteklenen askerlerin ve topçuların kuzeyden, güneybatıdan ve güneydoğudan saldırdığı belirtilirken, yöre sakinleri ve istihbarat yetkilileri de kuzeydeki Kavaz Kot kasabasında askerlerle militanların çatıştığını aktardı. ordusu, ayrıca son birkaç günde eklenenlerle Güney Veziristan'da evlerini terk edip kaçan sivil sayısının yaklaşık 100 bin olduğunu belirtti. Operasyon kapsamında yaklaşık 28 bin askerin, aralarında 1000 kadar Özbek savaşçı ile bazı Arap El Kaide militanlarının da olduğu yaklaşık 10 bin kişilik gücüne karşı savaştığı kaydediliyor.
601067
Londra’nın canlı heykelleri
’nın canlı heykelleri Avusturyalı sanatçı Willi Dorner, ’nin başkenti ’da kent yaşamının insan üzerindeki etkilerini yansıtan ilginç bir canlı heykel çalışması sergiledi. ’daki bir evin daracık girişine birbirlerini üzerine basarak vücutlarını sıkıştıran 20 kadar canlı heykel parlak renklerdeki eşofmanlarıyla çevredekilerin ilgisini çekti. Canlı heykel sergisi yaklaşık saat sürdü.
601283
Ellerin santimetrekaresinde bin bakteri
Temiz görünen erişkin bir insan elinin santimetrekaresinde bin adet bakteri bulunabileceği bildirildi. Uludağ Üniversitesi (UÜ) Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gün içinde oldukça fazla kirlenen ellerin sık aralıklarla yıkanması gerektiğini söyledi. Grip başta olmak üzere birçok hastalığın eller aracılığıyla bulaştığını belirten Tayar, günde sadece birkaç dakikanın ellerin yıkanmasına ayrılması durumunda hastalıklara karşı mücadelenin en önemli adımının atılmış olacağını ifade etti. Tayar, temiz gibi göründüğü durumlarda bile erişkin bir insan elinin santimetrekaresinde bin adet bakteri bulunabileceğine dikkati çekerek, şöyle konuştu: ''Elin tamamı ve kirli olduğu düşünüldüğünde milyonlarca bakteriden söz edilebilir. Bu kadar bakteri birden fazla hastalık taşıyabilir. Öksürürken ya da hapşırırken mendil kullanmak yerine ağzımızı elimizle kapatır ve avucumuzun içine hapşırırız. Aynı havayı soluduğumuz diğer kişilerin hastalanmaması için yaptığımız bu davranış sonrasında da aynı insanlarla tokalaşarak ayrılırız. Sonuçta elimizi bir hastalık bulaştırma aracı olarak kullanmış oluruz. Son günlerde sıkıntı yaratan domuz gribi virüsünden sonra doğru el yıkamanın önemi daha çok gündeme gelmektedir. Grip virüsleri ellerde saatlerce canlı kalabilir.'' ELLERİ NE ZAMAN YIKAMALI? Bulaşıcı hastalıklardan korunmanın en kolay ve etkili yolunun el yıkamadan geçtiğini bildiren Tayar, ''15 Ekim, yıldır Dünya El Yıkama Günü olarak kutlanıyor. Dünya genelinde el temizliğine dikkati çekmek için bu etkinlik başlatıldı. Biz de Bursa'da 15 Ekimde 20 bin çocuğa el yıkama eğitimine başladık. Eğitimlerimiz sürüyor. Çevre illerden de destek alıyoruz. Bursa dışında da çocuklara el yıkama eğitimi başlatıldı'' dedi. Tayar, el temizliğinin ihmal edilmemesi gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: ''Elleri, yemek hazırlamadan ve yemek yemeden önce, işe başlamadan önce, tuvaleti kullandıktan, yemek yedikten, sigara içtikten, bozulmuş gıda ve çöplere dokunduktan, kimyasal madde kullandıktan, saçları taradıktan veya elledikten sonra yıkamak gerekiyor. Para alışverişinden, burun temizliğinden, kedi, köpek ve diğer tüm hayvanları elledikten sonra da elleri yıkamak hastalıklara yakalanma riskini en aza indirecektir.''
601217
MGK'nin gündemi yoğun
Milli Güvenlik Kurulu (MGK), önümüzdeki hafta 20 Ekim Salı günü Ankara'da toplanacak. Çankaya Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığında yapılacak toplantının en önemli gündem maddesini MİT Müsteşarlığı'na yapılacak yeni atama oluşturuyor. Halen MİT Müsteşarlığı görevini yürüten Emre Taner'in görev süresi daha önceden kez uzatılmıştı. 1942 doğumlu olan Emre Taner'in, devlet memurları için 67 olan yaş haddini 27 Kasım 2009'da doldurması nedeniyle emekliye sevk edilmesi bekleniyor. İki ayda bir toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nun, en yakın toplantısının Aralık ayında yapılacak olması nedeniyle 20 Ekim'de yapılacak kurulda, MİT Müsteşarlığı'na yeni atanacak ismin de belirlenmesi gerekiyor. MGK toplantıda ayrıca, Kasım'da Afganistan'daki Kabil Bölge Komutanlığı'nın Türkiye'ye geçmesi nedeniyle bölgedeki son durum ve alınacak tedbirlerin de masaya yatırılması bekleniyor. Bilindiği gibi Türkiye'nin bölgede yaklaşık 700 dolayında askeri bulunuyordu. Kasım'daki bölge komutanlığı görevi nedeniyle bir süredir bölgeye asker sevkiyatı yapılıyor. Kasım başına kadar daha önceden 700 olan asker sayısının bin 700 dolayına ulaşması bekleniyor. Toplantıda, Türkiye'nin bölgede üstleneceği yeni görev çerçevesindeki riskler ve olası tehditlerin ele alınması bekleniyor. Kurul toplantısının diğer gündem maddeleri arasında Irak ve Kıbrıs'taki son gelişmelerin yanı sıra Ermeni ve Kürt açılımı konularının da bulunduğu belirtiliyor. İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın, hükümetin Milli Mutabakat Açılımı adı da verilen Kürt açılımı çerçevesinde kurul üyelerine bilgi vereceği de bildirildi.
600894
Genç Siviller, pankartı stada çantanın astarında sokmuş
Genç Siviller'in pankartı içeri sokabilmek için dedektif filmlerini aratmayacak bir operasyona imza attığı ortaya çıktı. Genç Siviller üyesi Turgay Oğur, "Maç öncesinde tüm pankartlar yasak dendi. Biz de nedenle üç alternatif pankart hazırladık." diyor. 46 kişiyle maçı izleyen Genç Siviller, iki üyenin çantasındaki astarı sökerek afişler monte etmiş. Bu şekilde güvenlik kontrolünden kolayca geçmişler. Bunların yakalanması ihtimaline karşı iki alternatif daha hazırlanmış. İfadenin İngilizcesini 23 adet kağıt çantanın üzerine, her çantaya bir harf gelecek şekilde sprey boya ile yazmışlar. Çantaların içine de eşyalarını koyup stada girmişler. Buna alternatif olarak da, aldıkları 23 gazetenin orta sayfalarına fosforlu çıkartma harflerle aynı ibareyi yerleştirmişler. Yani pankart yakalansaydı, kağıt torbalar, onlar yakalansaydı gazeteler açılacaktı. Oğur, pankartı ancak 3-4 dakika tutabildiklerini anlatıyor. Güvenlik güçleri hızlı bir şekilde gelerek pankartı toplamalarını istemiş ve iki üyenin kimlik tespitini yapmış.
600872
Kalp profesörü ABD'den döndü, hizmet için devlet hastanesini seçti
Dünyada ilk kez ışınlarının ortaya çıkardığı radyasyon yerine üç boyutlu teknikle çocuklardaki kalp ritim bozukluğunu çözen Tuzcu, ABD'den kesin dönüş yaptı. Üstelik özeli değil devlet hastanesini tercih etti. Prof. Tuzcu, İstanbul Mehmet Akif Ersoy Kalp Hastanesi'nde hem hastalara bakacak hem de Türkiye'de bölümü olmayan 'çocuk elektrofizyolojisi' alanında uzman yetiştirecek. Tamamen 'hizmet' saikiyle böyle bir karar aldığını belirten Tuzcu, "Orada kalsaydım veya Türkiye'de büyük bir özel hastanede çalışsaydım; ülkeme değil kendime hizmet edecektim." diyor. Mehmet Akif Ersoy Kalp Hastanesi'ne maddî durumu yetersiz hastaların geldiğine dikkat çeken Tuzcu, şöyle devam ediyor: "Onların da bu kalitede tedaviye ihtiyacı var. Ayrıca hastanemizde yeni kurulan 'Çocuk Aritmi Merkezi'yle Türkiye'de bu alandaki ilk doktorları yetiştirmeyi hedefliyoruz." Prof. Tuzcu, "Amerika'da birçok üniversiteden ciddi teklifler aldığını belirtiyor: "Ama ben hep ülkeme gelmek istedim. zaman şartlar uygun olmadı. Sağlık Bakanı'mızın da desteklediği ülkeme bu dönüşümle Mehmet Akif Ersoy'da halkımıza hizmet etmeyi ve sahamda uzman hekimler yetiştirmeyi hedefliyorum." Prof. Tuzcu, Türkiye'de kamu kurumlarında çocuklarda kalp ritim bozukluğunu çözecek elektrofizyoloji çalışmasını yapan uzmanların bulunmadığını ifade ederken, açığı kapatmayı amaçladıklarını ifade ediyor. Tuzcu'nun bir başka önemli projesi de daha önce görev yaptığı Amerika ve Almanya'daki merkezlerle Türkiye arasında eğitim, tedavi ve araştırma sahalarında bir işbirliği kurmak. Prof. Dr. Volkan Tuzcu, 1990 yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Ardından ABD'ye gitti. Michigan Üniversitesi Çocuk Hastanesi'nde önce çocuk ihtisası sonra da çocuk kardiyoloji ihtisası yaptı. Daha sonra Houston'daki ünlü Baylor Üniversitesi Texas Çocuk Hastanesi Çocuk Kalp Merkezi'nde 'elektrofizyoloji üst ihtisası'nı tamamladı. 1998 yılında Türkiye'ye dönen Tuzcu, burada da boş durmadı. Almanya'dan gelen teklifle Giessen Üniversitesi'nde çocuk elektrofizyoloji kürsüsünün kurulması için önayak oldu. Bu dönemde Türkiye ile Almanya arasında mekik dokuyan Tuzcu, 2003 yılında ABD'ye geri döndü. 2003 yılında Ohio'daki Cincinnati Üniversitesi Çocuk Hastanesi'ne yardımcı doçent olarak atandı. Bir yıl sonra da Arkansas Üniversitesi Çocuk Hastanesi Çocuk Elektrofizyolojisi bölümüne geçti. Burada sırasıyla doçent ve profesör oldu. 2004 yılında ise çocuklarda kalp ritim bozukluklarının teşhis ve tedavisiyle ilgili olarak kalp kateterizasyon işlemlerinin birçoğunu zararlı "X" ışını kullanmadan tedavi edebilen bir yöntem geliştirdi. Böylelikle hem hasta hem de çalışanlar için radyasyon riski ortadan kalktı. Bu çalışması Amerika'da birçok televizyon ve internet sitesinde geniş yankı buldu. Harvard Üniversitesi yöntemi uygulamaya başladı. Tuzcu'nun bu dönemdeki bir diğer önemli çalışması kalp ritim bozukluğunun tedavisini yakarak değil dondurarak gerçekleştirmesi oldu. 'Dünyada anormal hücreler tekrar geri gelebilir' endişesiyle sınırlı problemlerde kullanılan bu yöntemi, Tuzcu çocuklarda birçok taşikardi sorununda başarılı bir şekilde uyguladı.
601098
Alperen Ocakları'nda yeni yapılanma
Bugüne kadar Alperen Ocakları'nın Ankara hariç diğer illerdeki merkezleri 'dergi temsilciliği' olarak hizmet veriyordu. Konuyla ilgili açıklama yapan Alperen Ocakları Genel Başkanı Abdullah Gürgür, "Bu proje rahmetli liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu'nun son döneminde başlatıldı. Amacımız, dernekleşerek daha geniş bir sosyal kitleye ulaşmak." dedi.
601957
Fatih Terim Atletico Madrid yolunda
Fatih Terim Atletico Madrid yolunda Milli Takım'daki görevinden istifa eden Fatih Terim'in, İspanya La Liga ekiplerinden Atletico Madrid ile prensipte anlaştığı öğrenildi. Fatih Terim'in yeni takımı büyük ihtimalle, İspanyolların dünyaca ünlü kulübü Atletico Madrid olacak. Milli Futbol Takımı ile 2010 Dünya Kupası vizesi alamayan Fatih Terim, istifasını vermiş ve bu istifası Futbol federasyonu tarafından kabul edilmişti. Fatih Terim, Ermenistan maçından sonra yaptığı açıklamada ise yurt dışından bir takımı çalıştırmak istediğini açıklamıştı. Atletico Madrid'in Fatih Terim ile ilgilendiği daha önce kamuoyuna yansımıştı. Bu gelişmelerden sonra İspanyol temsilcisi ile Terim arasında bazı görüşmelerin olduğu ve tarafların büyük oranda anlaştığı belirtildi. İspanya Ligi'ne iyi bir başlangıç yapamayan ve Şampiyonlar Ligi'nde de maçta puan toplayabilen Atletico Madrid'de teknik direktör Abel Resino'nun görevine son verileceği ve Madrid ekibinin teknik direktörlük koltuğuna büyük oranda Fatih Terim'in oturacağı öğrenildi. Fatih Terim'in Atletico Madrid'in bu akşamki maçını da yerinde izlemeyi planladığı ancak uçak sıkıntı nedeniyle İspanya'ya gidemediği ifade edildi. Terim'in hafta içinde Madrid'e giderek, Atletico Madrid yöneticileriyle görüşeceği bildirildi. Fatih Terim, daha önce İtalya'da Fiorentina ve Milan takımlarını çalıştırmıştı.
600832
Stankoviç orta sahadan avladı VİDEO
Serie A'nın lideri Inter sezonun başarılı takımı Genoa'yı deplasman gol manyağı yaptı! Zorlu deplasmana çıkan İnter, rakibini 5-0'la geçti. Genoa, lideri ağrıladığı maçta umduğunu bulamadı. İnter'e farkı getiren golleri, 7. dakikada Cambiasso, 31. dakikada Balotelli, 45+3. dakikada Stankovic, 66. dakikada Vieira ve 71. dakikada Maicon attı. İnter'in tecrübeli yıldızı Stankovic'in ilk yarının son anlarında orta sahadan attığı gol ayakta alkışlandı.
601545
Gül MGK'da da açılım istedi
Gül 'da da istedi Cumhurbaşkanı Milli Güvenlik Kuruluna (MGK) ana muhalefet partisi de iştirak edecek şekilde değişiklikler yapılsa bunun çok faydalı olacağını bildirdi. Cumhurbaşkanı Gül, ’de ’nden canlı olarak yayımlanan "Politik programında gazetecilerin sorularını yanıtladı. İktidar -muhalefet arasında son dönemdeki gelişmeler nedeniyle yaşanan gerginliklerin hatırlatılması ve "Siz muhalefet liderleriyle neden bir görüşme yapmıyorsunuz? Muhalefetin kaygıları konusunda biraz daha fazla devreye girmemez misiniz?" sorusu üzerine Gül, cumhurbaşkanlığı görevini yürüttüğü yıllık süre içinde, katılmayanlar olduğu için bütün liderleri bir masa etrafında oturtup tartışma imkanı olmadığını belirtti. Gül, şöyle konuştu: "Ana muhalefet partisi başkanı dışındakiler geldi, beraber oturduk, beraber konuştuğumuz konular oldu. Ama ben tek tek parti başkanlarını bir kaç sefer davet edip onlarla çok geniş ve detaylı konuştum. Bugün tartışılan iki konuyu da bundan 3-4 ay önce, bunlar bugünün konuları değil, Sayın Baykal, Sayın Bahçeli ve Sayın Türk, hepsini davet ettim. Bu konu bugünün değil, biz aydır çok sıcak bir şekilde yaşıyoruz. Belediye başkanlığı seçiminden sonra ben davet ettim. Hepsiyle çok geniş şekilde, kamuoyunun bildiklerinin daha ötesine gidecek şekilde her şeyi paylaştım, her şeyi kendileriyle konuştum. Neler düşündüğümüzü, benim neler düşündüğümü..." -"DAVETİ YAPACAĞIM"- "Bir ihtiyaç oluşursa tekrar görüşebilir misiniz?" sorusuna Gül, "Olmaz mı, şüphesiz ki tekrar görüşebilirim. Bu aslında benim bir noktada vazifem de... yanıtını verdi. Bir aksama olmazsa Başbakan ve diğer devlet yetkilileriyle düzenli görüştüğünü anımsatan Gül, şöyle devam etti: "Aslında ’ya ana muhalefet partisi de iştirak edecek şekilde değişiklikler yapılmış olsa, bunun çok faydalı olacağı kanaatindeyim. Çünkü buralarda günlük meseleler olmuyor, hükümet zaten günlük meseleleri götürüyor. Ama ’nin çok önemli meseleleri buralarda tartışıldığı için bilgilenme konusunda, tam bilgi sahibi olarak konuşmaları konusunda önemli olduğu kanaatindeyim. Ama o, meselesi ayrı bir konu." Gazetecilerin, "Her MGK sonrasında ana muhalefet başkanıyla görüşebilirsiniz" sözleri üzerine Gül, "Ben bunu düşünüyorum ve bu daveti yapacağım. Zaten böyle bir kararım da var. Sadece ana muhalefet partisi başkanı değil. Hem Meclis Başkanı ile hem ana muhalefet partisi genel başkanıyla belki bu kadar sık olmasa da bunu ben iki ayda bir yapılan MGK toplantılarından önce veya sonra yapmayı düşünüyorum" diye konuştu.
601841
Eskişehir MÜSİAD'dan Büyükerşen'e tepki
Eskişehir MÜSİAD'dan Büyükerşen'e tepki MÜSİAD Eskişehir Şube Başkanı Muhittin Yılmaz, üniversite kurulması için tahsis edilen bir alanın son anda yeşil alana dönüştürülmesi kararını eleştirdi:"Kurulma aşamasına gelmiş bir üniversitenin, arazisinin yeşil alana dönüştürülmek suretiyle engellenmesi bir akıl tutulması değilse kabul edilmesi mümkün olmayan, anlaşılmayan bir tavırdır" ABDULLAH YEŞİLKAYA ESKİŞEHİR MÜSİAD Eskişehir Şube Başkanı Muhittin Yılmaz, Büyükşehir Belediye Meclisi'nde, üniversite kurulması için tahsis edilen bir alanın son anda yeşil alana dönüştürülerek Eskişehir'in 3. üniversitesinin kurulmasının engellenmesine sert tepki gösterdi. Yılmaz, “Kurulma aşamasına gelmiş bir üniversitenin, arazisinin yeşil alana dönüştürülmek suretiyle engellenmesi bir akıl tutulması değilse kabul edilmesi mümkün olmayan, anlaşılmayan bir tavırdır” dedi. Eskişehir Kültür ve Eğitim Vakfı (EKEV) tarafından Bursa Yolu'nda 297 dönüm arazi üzerine kurulması planlanan Eskişehir'in 3. üniversitesinin Büyükşehir Belediye Meclisi'nde önceki akşam gerçekleştirilen bir değişiklikle engellenmesine, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği Eskişehir Şube Başkanı Muhittin Yılmaz sert tepki gösterdi. İhalesi yapılırken hiç kimsenin ses çıkarmadığı ve itiraz etmediği üniversite arazisinin son anda yeşil alana çevrilmesinin büyük bir yanlış olduğunun altını çizen Yılmaz, “Eskişehir bir araya gelmeli ve bu hatadan bir an önce dönülmesini sağlamalıdır” diye konuştu. KARAR KEYFİ GEREKÇELERLE ORTAYA KONULMUŞ Konuyla ilgili olarak bir açıklama yapan Yılmaz şunları kaydetti: “Bu alanın daha önce yapılan planlarda üniversite kurulacak yer olarak gösterilip bu amaçla ihaleye çıkılmasından, benzer amaçlar için arsayı almak isteyenlerin ihaleye girmesi ve en iyi teklifi veren müteşebbislerin satın almasından; satın alan müteşebbislerin uzun bir zamandan bu yana üniversitenin kurulması için gerekli bürokratik işleri YÖK, Maliye, Hazine ve DPT gibi kurumlar nezdinde bitirmiş olmasından sonra, üniversite yapımının, oyunun kurallarının bir belediye başkanı tarafından değiştirilerek engellenmesi hiçbir demokratik hukuk devletinde gerçekleştirilebilecek bir tasarruf değildir. Üniversite alanının son anda yeşil alana dönüştürülerek şehrimize kurulacak 3. üniversitenin engellenmesi bir akıl tutulması değilse keyfi gerekçelerle ortaya konulmuş, ne olduğu ve niye olduğu anlaşılmaz, kabul edilmesi mümkün olmayan bir tavırdır." İHALEDEN SONRA OYUNUN KURALI DEĞİŞTİRİLEMEZ Eskişehir'e kazandırılmaya çalışılan 3. üniversitenin Meclis kararı ile engellenmesine tüm Eskişehirlilerin şiddetle karşı çıkması gerektiğini vurgulayan MÜSİAD Eskişehir Şube Başkanı Yılmaz, "Bu tavır, herhangi bir yatırım için Eskişehir'i takip eden yatırımcıların Eskişehir'de benzer muamelelerle karşılaşabilecekleri endişesine kapılıp, yatırımlardan vazgeçmelerine de sebep olabilecektir. Sayın Valimizin, milletvekillerimizin, başta ETO, ESO ve esnaf odaları olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşlarının, siyasi partilerin meseleye acilen müdahale etmek suretiyle bu olumsuz atmosferi gidermesi, şehrimize kurulacak 3. üniversitenin engellenmesi karşısında sesini yükseltmesi gerektiğine inanıyoruz. Meşru bir zeminde ihaleye çıkılan ve süreçte hiçbir şekilde müdahale ve itiraz edilmeyen bir meselede kuralların kişilere ve zihniyetlere göre değiştirilmesinin Eskişehir'imiz adına tehlikeli bir yaklaşım olduğunu düşünüyor ve yapılan hatadan bir an önce geri dönülmesini istiyoruz.”
600756
Denizli'den "handikap" yorumu!
Beşiktaş Teknik Direktörü Mustafa Denizli, 2-1 kazandıkları Kasımpaşa maçının ardından yaptığı açıklamada, "Kazandık ama eksikl verdik. Bunlar maalesef oluyor. Zor bir geceydi. Kasımpaşa son maçında çok iyiydi, bir çıkışın içinde olan takımla oynadık. Milli maç nedeniyle verilen ara bu takımlar için büyük avantaj oluyor. Milli takımlara oyuncu göndermedikleri zaman tam takım çalışıyorlar ama biz adeta paramparça oluyoruz. Fiziksel yapıda ister istemez bir değişiklik oluyor. İki tane net pozisyondan yararlanamadık. Maçla ilgili çok fazla konuşulacak bir şey yok. Buranın atmosferinin daha iyi olması lazım. Gole rağmen yapılan eleştiriler oyuncular için bir handikap" diye konuştu. Denizli, gol orucunu bozan Nihat'la ilgili olarak, "Nihat'ın çok iyi bir oyuncu olduğundan kimsenin kuşkusu yok. Sporcu kalitesi olarak üst düzeye gelmiş bir arkadaşımız. İnşallah bundan sonra golerine devam eder ve takım da onunla birlikte daha iyi bir çizgiye gelir" dedi. Tecrübeli teknik adam, Milli Takım Teknik Direktörlüğünden istifa eden Fatih Terim'le ilgili soruyu, "Tekrar Fatih'in üzerine yoğunlaşabilirler. Daha iyisini bulma şanları şu anda bence yok. Çok acele bir karar oldu. Fatih de acele etti" yenıtını verdi.
601303
İstihdamın yüzde 46.4’ü kayıt dışı çalışıyor
İstihdamın yüzde 46.4’ü kayıt dışı çalışıyor ’de 10 milyon 305 bin kişinin herhangi bir kurumuna kaydı olmadan çalıştığı belirlendi. Bunlardan yüzde 50.4’ü sektöründe ederken, yüzde 49.6’sı tarım dışı alanda faaliyet gösterdi. ANKA’nın Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yaptığı hesaplamaya göre, Temmuz ayında istihdamdaki toplam nüfus 22 milyon 213 bin olurken, bunun 10 milyon 305 bin kişisini herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kaydı bulunmayanlar oluşturdu. Ücretli ve yevmiyeli olarak çalışan toplam 13 milyon 112 bin kişiden yüzde 28.5’ini oluşturan milyon 737 bin kişinin kayıt dışı çalıştığı belirlendi. olarak faaliyet gösteren milyon 195 bin kişiden yüzde 26.9’unu oluşturan 321 bin kişi ile kendi hesabına çalışan milyon 478 bin kişiden yüzde 69.1’ini oluşturan milyon 95 bin kişinin de sosyal güvenlik kaydı bulunmadığı kaydedildi. KAYITDIŞININ YÜZDE 50.4’İ TARIM SEKTÖRÜNDE Kayıt dışı “çalışanlar” içinde en büyük grubu ücretsiz aile işçileri oluşturuyor. Büyük bölümü tarım kesiminde bulunan ve standart bir istihdamdan farklı olarak tarım ya da ticaretle uğraşan ailesine yardım eden bu kişilerin toplam sayısı milyon 428 bin kişi. Bunların yaklaşık yüzde 92’si oranındaki milyon 153 bininin sosyal güvenlik sistemine kayıtlı olmadığı görüldü. Normal bir istihdam olanağı elde edemediği için mevcut konumda yer alan bu kişilerin, ücretsiz aile işçisi şeklinde tanımlanması, Türkiye’deki işsizliğin boyutlarını da olduğundan küçük gösteriyor. Kayıt dışı çalışanlar toplamının milyon 201 bini tarımda, milyon 104 bini ise tarım dışı sektörlerde bulunuyor. Tarım sektöründe kaşıtdışı çalışanlar, toplam istihdamın yüzde 50.4’ini oluşturuyor. Kayıtdışılık oranı tarımda yüzde 87.1, diğer sektörler ortalamasında yüzde 31.4 düzeyinde gerçekleşti. KAYIT DIŞI İSTİHDAM ARTMAYI SÜRDÜRÜYOR Geçen yıl temmuz döneminde yüzde 44.3 olan kayıt dışı istihdam, 2009 Temmuz’unda yüzde 46.4’a yükseldi. Kayıt dışı istihdam verileri bir önceki aya göre ise 0.7 puanlık artış gösterdi. Haziran 2009’da kayıtdışı istihdam yüzde 45.7 olarak gerçekleşmişti.
601136
BİTİRİM İKİLİ ZOR GÖREVDE
Dünyaca ünlü organize terör örgütü Triad'ın bilgilerine ulaşan Han, örgütün zirvesi Shy Shen'in gerçek kimliğini Dünya Suç Mahkemesi'ne açıklamasına kısa bir süre kala bir suikast kurşunuyla susturulur. Triad sırlarının ortaya çıkmasını engellemek için her şeyi yapabilir ve onları durdurmanın sadece bir yolu vardır! Los Angeles Polis Departmanı'ndan Dedektif Carter ve Çinli meslektaşı Müfettiş Lee geri dönmüştür. Bitirim İkili 3'te görevleri, büyük çaplı bir suç örgütünü durdurmak ve eski dost Büyükelçi Han'ın kızı Soo Yung'u kurtarmak olan ikili, zaman geçtikçe Paris'in banliyölerinden Eyfel Kulesi'nin görkemli ışıltılarına uzanan mekanda Triad'la büyük bir mücadeleye girişirler.
601209
Fatih Tekke Ocak'ta
Trabzonspor'un uzun süredir transfer gündeminde bulunan Fatih Tekke için Başkan Sadri Şener "Ocak'ta görüşeceğiz" diyerek imzanın yakın olduğu sinyalini verdi. Kulübün resmi ürünlerinin satıldığı bir TS Club mağazasının açılışına katılan Başkan Sadri Şener, ek gelirleri arttırmanın önemine değinerek, "İstediğimiz kadar altı şampiyonluktan, taraftarların çokluğundan bahsedelim, sonuç alamayız. Ek gelirlerimiz arttırmak adına çalışmalıyız. Bundan sonra, inşallah yılda 2-3 futbolcu alacak ciroya ulaşırız" dedi. "SERİYE İHTİYACIMIZ VAR" Turkcell Süper Lig'de bu akşam Galatasaray'la oynayacakları maçla ilgi olarak "Bu tür maçların sonuçları belli olmaz. Ama biz puan almak için geliyoruz. Maçın sonucunu tahmin etmek kolay değildir" diyen Şener, "Galatasaray'a yenilirseniz takımda neler olur?" şeklindeki bir soruya da şöyle yanıt verdi: "Sporun, futbolun içinde üç sonuç var. Bu derbide de her türlü sonuç olabilir. Dünyada bütün maçlarını kazanan bir takım yok. Yine önümüze bakmamız lazım. Bir sonraki maçımız Kayserispor'la... Sonra Beşiktaş geliyor. Bu takımın iyi bir seriye ihtiyacı var. Bunu yakalayabilirsek yeniden iddialı duruma geliriz."
601305
Kanal 7'deki arama devam etti
Ankara Cumhuriyet Savcılığı talimatı doğrultusunda soruşturması kapsamında Kanal 7'nin İstanbul Eyüp'teki binasında aramalar devam etti. (DHA) -- Gece süren aramalarda polis ekipleri bina içinde bilgisayar kasası ile dolaşırken kameralara yansıdı. 'da bulunan Derneği davasıyla ilgili bir tanık, toplanan yardımların Kanal televizyonuna aktarıldığı yönünde iddialarda bulunmuştu. Kanal televizyonunda dün 35 kişilik bir ekip arama yaptı. Ekip, Kanal 7'nin haber merkezinde 'yle ilgili bir dosya buldu ve dosyaya incelemek üzere el koydu. Kanalın bilgi işlem bölümündeki bilgisayarların harddiskleri de alındı. Kanal adına hukuk müşaviri Ersan Şen açıklama yaptı, "Operasyonlar şahıslara değil, iş yerlerine yöneliktir. Bu kapsamda Zekeriya Karaman, İsmail Karahan ve Harun Kapıyoldaş'ın işyerlerinde arama ve incelemeler yapılmıştır" dedi. Dün başlayan aramalar bugün de devam ediyor. Halen Kanal binasında operasyonu yöneten ekipler polis bulunuyor. Belirlenen adreslerdeki aramaların 3-4 gün sürmesi bekleniyor.
601645
Ergenekon'u yazan gazetecilere bin dava
Ergenekon'u yazan gazetecilere bin dava Ergenekon davasında, fatura zanlılardan önce gazetecilere kesiliyor. Ergenekon'la ilgili haber yapan gazeteciler için açılan dava sayısının binlere ulaştığı öğrenildi. Bunların büyük bir bölümünde gazetecilere, "soruşturmanın gizliliğini ihlal, adil yargılamayı etkileme" suçlaması yöneltiliyor. Zaman Gazetesi'nin haberine göre, Adalet Bakanlığı'nın nisan ayı itibarıyla hazırladığı verilere göre; sadece bir ayda konuyla ilgili bin 407 soruşturma açıldı. Bunların yüzde 90'a yakını davaya dönüştürüldü. Soruşturmalardan 334'üne Şişli, bin 566'sına Bakırköy Cumhuriyet başsavcılıkları imza attı. Dosyaların 507'si ise Kadıköy, Üsküdar, Fatih ve Küçükçekmece savcılıklarına ait. Hakkında soruşturma açılan basın mensuplarından 11'ini sorumlu yazı işleri müdürü, 28'ini köşe yazarı, 167'sini muhabir, 85'ini de diğer gazeteciler oluşturdu. Söz konusu davalar arasında en dikkat çekicisi Star Gazetesi yazarı Şamil Tayyar'la ilgili. Tayyar, Ergenekon sanıkları arasında geçen ve iddianamede yer alan bir telefon görüşmesini yayımladığı için yargılanmıştı. 'Haberleşmenin ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmek'le suçlanan Tayyar, yıl ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Ceza ertelenerek yazarın yıl adli denetime tabi tutulması hükmüne varılmıştı. Şişli'de yapılan soruşturmalardan 311'inde kovuşturmaya yer olmadığına dair takipsizlik kararı verilirken 23 soruşturma sonucunda dava açılmış. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen bin 566 soruşturmadan 684'ü için dava açıldı. Kadıköy, Üsküdar, Fatih, Küçükçekmece ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturmalardan 223'ü hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilirken soruşturma sonucunda 106 dava açıldı. Cumhuriyet savcılarının gizliliğin ihlali ve adil yargılamayı etkileme ilgili dava açtığı gazeteci sayısının ise 493 olduğu ifade ediliyor. Hakkında soruşturma açılan basın mensuplarından 11'ini sorumlu yazı işleri müdürü, 28'ini köşe yazarı, 167'sini muhabir, 85'ini de diğer basın mensupları oluşturdu. En çok dava açılan gazeteler ise Taraf, Star ve Zaman oldu.
600702
Boğaziçi Köprüsü bugün kapalı
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, maraton dolayısıyla bugün saat 07.00'den itibaren yarış bitimine kadar bazı yollar kademeli olarak trafiğe kapalı tutulacak. Buna göre, maratonun başlangıç noktası olan Anadolu yakasında, Kısıklı Caddesi'nden gelip D-100 kuzey ve güney katılım, Kuşbakışı Caddesi -İş önü D-100 Karayolu güney katılım, Mahiriz Caddesi D-100 güney katılım, Altunizade Köprü üzeri D-100 güney-kuzey katılım, Tophanelioğlu Caddesi Gold Bilgisayar önü D-100 güney-kuzey katılım, Beylerbeyi katılım trafiğe kapalı olacak. Bu noktalara alternatif olarak, E-5 Karayolu'ndan gelişler Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne (FSM) katılımlara, Mahiriz Caddesi'nden geliş Şile yolunu takiben Tuzcuoğlu Köprü E-6 Karayolu'nu takiben FSM'ye katılıma, 'den geliş D-100 Karayolu güneyden Tuzcuoğlu Köprü E-6 Karayolu'nu takiben FSM'ye katılıma, D-100 Karayolu kuzey katılım Harem istikametine yönlendirilecek. Çevre yollarında; Güney Zincirlikuyu ayrımı, Sait Çiftçi katılımı, Göztepe'den gelip TEM ayrımına katılım, Botanik Bahçesi'nden Rıdvan Dedeoğlu istikametine katılım, Kuzey Ataşehir'den Rıdvan Dedeoğlu'na katılım, FSM turnikelerinden gelip 1. Çevre Yolu ayrımı, güneyden gelip kuzeye katılım, Mustafa Kemal Köprü altından kuzeye katılım, Altunizade köprü altı halk koşusunun başladığı yer, maraton ile halk koşusu arası, park girişi, maratonun başladığı yer, park çıkışı, park çıkışı turnikeler arası ve kuzey turnike sahası trafiğe kapatılacak. Sürücüler FSM'ye yönlendirilecek Boğaziçi Köprüsü'nü kullanacak tüm sürücüler, söz konusu kapatma noktalarından FSM Köprüsü istikametine yönlendirilecek. Avrupa yakasında, Merkez Komutanlığı ışıklar, Gerçek önü, Sait Çiftçi köprü katılımı (E-5 Karayolu güney katılım), Sabancı Lisesi önü, Yıldız ışıklar, Akdoğan Sokak girişi, Ressam Hamdi Bey, Bostancı Veli, Abbasağa, Hasfırın, Serence Bey sokaklar, Ortaköy dönüşleri, Meydan, ışıklar, Palangalar ışıklar, Ortaköy Meydanı, Muhakkik Sokak girişi, Akaretler ışıklar, VİP Otel önü, Bayıldım alt baş, Süzer Plaza önü, Kadırgalar Caddesi toprak yol dönüşleri, Mete Kavşağı, Gümüş Caddesi başı, Gümüşsuyu'ndan toprak yola iniş, Dolmabahçe ışıklar, Kahve Dünyası önü, Akyol Caddesi başı, Meclis-i Mebusan Yokuşu başı, Aydilimi Pastanesi yanı, Kabataş ışıklar, Fındıklı ışıklar, Deniz Limanı çıkışı, Salı Pazarı ışıklar, Boğazkesen Caddesi gelişi, Boğazkesen ışıklar, Tophane ışıklar, Revani Sokak gelişi, Kemeraltı ışıklar, Karaköy Meydanı, Perşembe Pazarı ışıklar, Azapkapı'dan Tarlabaşı'na mecburi istikamet, Şişhane Meydanı'ndan Bankalar Caddesi girişi, Tarlabaşı'ndan Perşembe Pazarı'na giriş, Şişhane ışıklardan Kasımpaşa'ya mecburi yön, Kasımpaşa'dan Unkapanı Köprü ayrımı, Perşembe Pazarı'ndan Unkapanı Köprü ayrımı trafiğe kapalı olacak. Bu yollara alternatif olarak, Halaskargazi Caddesi Taksim yönüne, Ihlamur Caddesi Divan yönüne, Palangalar Caddesi Levent yönüne, Tarlabaşı Bulvarı Bahariye Caddesi yönüne, Kasımpaşa ve Perşembe Pazarı'ndan gelen akış da Tarlabaşı istikametine yönlendirilecek. Yine Avrupa yakasında Sahil Kennedy Caddesi Ataköy 1. Kısım ayrımından (Marina tabelasından) Sirkeci ışıklara kadar kuzey ve güney istikameti, Ragıp Gümüşpala Caddesi, Reşadiye Caddesi, Balat Yolu, Bulvarı, Mustafa Kemal Paşa Bulvarı, Sultanahmet At Meydanı, Yerebatan Caddesi, Klodfarer Caddesi, Nuruosmaniye Caddesi, Meydanı ile Galata ve Unkapanı köprüleri trafiğe kapalı tutulacak. Bu yollara alternatif olarak belirlenen güzergahlar da şöyle: Ataköy 1. ve 9. kısımdan E-5 güney veya kuzeye geçiş, tekrar dönüp Havuzlu Kavşak istikameti, Havalimanı istikameti. E-5 Kuzey ve Güney, Aksaray Varyant altından Vatan Caddesi. Ordu Caddesi'nden Vatan Caddesi'ne, Millet Caddesi'ne geçiş, Onuncu Yıl Caddesi, Topkapı varyant, Edirnekapı varyanttan Rami'ye geçiş, Eyüp Meydan'dan Rami'ye geçiş, Edirnekapı'dan E-5, 1. Çevre Yolu'na katılım, Basın Ekspres ve Hal yolundan TEM Otoyolu'na katılım, Fatih Fevzipaşa Caddesi, Kızılelma Caddesi, Cerrahpaşa Caddesi.
601258
NASA yine Ay'ı bombaladı
NASA yine Ay'ı bombaladı ABD'nin Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), su bulma umuduyla Ay'ın güney kutbunu ''bombardıman'' etti. NASA'nın ''Lunar Crater Observation and Sensing Satellite: Ay Krater Gözlem ve Optik Algı Uydusu -LCROSS'' adlı aracı, ikiye ayrılarak, birkaç dakika arayla Ay'a çarptı, 1,5 km yüksekliğinde kaya-toz bulutu püskürttü. 79 milyon dolarlık uzay ''Centaur'' roketinin ilkönce üst katı güney kutbundaki Cabeus kraterine çarptı. Bunun ardından enkaz bulutunun üzerinde uçacak LCROSS'un geriye kalan parçası, bunları toplayıp analiz edecek ve saatte bin km hızla Ay'a çarpmadan önce su izlerini araştıracak. Lunar Reconnaissance Orbiter (Ay Yörünge Keşif Aracı) aygıtı da denemenin 80 km üzerinden bilgi topluyor. Araştırmayı yürüten California Ames Mountain View Gözlemevi'ne bağlı astronomi uzmanları Anthony Colaprete, Alan Stern ve Peter Schultz, denemenin ilk safhasının başarılı olduğunu söyledi. Dünya ve uzaydaki teleskoplar çarpışma anını izledi. Ay'da su olduğu daha önceki araştırmalarda belirlenmesine karşın, bu ''bombardımanla'' suyun keşfi burada kalıcı bir üs kurmak olasılığını artıracak.
600754
Sayısal Loto çekildi
Sayısal Loto çekildi Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünce düzenlenen Sayısal Loto'nun bu haftaki çekilişi yapıldı. Çekilişte numaralar 7, 10, 14, 37, 41 ve 44 olarak belirlendi. Sayısal Loto'nun bu haftaki çekilişinde bilen kişi, 706 bin 984'er lira ikramiye kazandı. Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, bu hafta bilen 295 kişi bin 158 lira 60'ar kuruş, bilen 15 bin 978 kişi 22 lira 20'şer kuruş ve bilen 305 bin 252 kişi lira 70'er kuruş ikramiye alacak. Büyük ikramiyeyi kazanan talihlilerin kuponlarını İstanbul-Küçükçekmece ile İzmir Karabağlar'daki bayilerden yatırdıkları bildirildi. Bu haftaki çekilişte, milyon 534 bin 899 lira ikramiye dağıtıldı. Hasılattan Türkiye'nin tanıtımı, Çocuk Esirgeme Kurumu, Olimpiyat Oyunları, Savunma Sanayi ve Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu'na milyon 120 bin 939 lira 44 kuruş, KDV olarak milyon 403 bin 844 lira 25 kuruş ve Şans Oyunları Vergisi olarak 785 bin 533 lira 13 kuruş aktarılacak.
601347
Kilosu liraya ayakkabı
Kilosu liraya ayakkabı Ayakkabı üreticisi bir firma ’deki mağazasında kilosunu TL’ye ayakkabı satınca yaşandı. Vatandaşların yoğun ilgisi firma yetkililerinin yüzünü güldürürkenfirmanın Grup Yönetim Kurulu Başkanı Alpaslan Selçuk ”25 ton ayakkabıyı satmayı planlıyoruz. Sabahtan beri yaklaşık 2,5 ton ayakkabı sattık. Geri kalanı ise ara sokaklardaki kamyonlarda satılmayı bekliyor”diye konuştu. Yılda 15 milyon çift ayakkabı üreterek ’nin en büyük ayakkabı üreticilerinden biri olan firma Şişli’deki mağazasında kilo ile ayakkabı satmaya başladı. Sabah saatlerinden itibaren başlayan satışla birlikte vatandaş yoğun ilgi gösterdi. Satışlarda 2,5 ton ayakkabının satıldığını belirten Alpaslan Selçuk ayakkabıları artık çekilmez hale geldi. Biz satıyoruz ve Çin malına karşı bir duruş sergiliyoruz. İthal ayakkabıların bir liraya satıyorlar, biz de zaman kilosunu liraya satalım dedik” diye konuştu. ’da önümüzdeki haftadan itibaren ’deki mağazada da kilo ile satışın yapılacağını belirten Selçuk mağazada, haftada, toplam 25 ton ayakkabı satmayı planlıyoruz. Ayakkabı üretmek kadar pahalı değil. Ayakkabı çok ucuza satılabilir. Bizim mağazamızdaki fiyatlar olması gereken fiyatlar. Zaten ayakkabının hammaddesini kiloyla alıyorsunuz. Zaten kalıp halinde çıkarıyorsunuz. Muazzam bir ilgi var çok memnun olduk. Bu sayede makineler durmayacak çalışacak. Kilo ile satışlarımız ve ’nda devam edecek” dedi.
601484
Kilit isimler, ya susuyor ya da savunma yapmıyor
Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi olduğu gerekçesiyle yargılanan İlhan Selçuk 363 gündür, emekli Orgeneral Şener Eruygur, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve ETÖ’nün kara kutusu olarak bilinen Emekli Jandarma Albay Arif Doğan, 89 gündür duruşmalara katılmıyor. ETÖ’nün yöneticisi olduğu gerekçesiyle yargılanan Başkent Üniversitesi’nin Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, 31 gündür duruşmalara gelmiyor. Ergenekon Terör Örgütü’nün üyesi olduğu gerekçesiyle yargılanan sanıklar savunma yaparken, örgütün yöneticisi olduğu iddiasıyla yargılanan sanıklar ya savunma yapmıyor, ya da duruşmalara katılmıyor. İLHAN SELÇUK, 363 GÜNDÜR SAVUNMA YAPMIYOR Ergenekon Terör Örgütü’nün yöneticisi olduğu gerekçesiyle yargılanan Cumhuriyet gazetesinin İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk, 363 gündür savunma yapmadı. İlhan Selçuk, 20 Ekim 2008 tarihinde başlayan 1. Ergenekon Terör Örgütü davasının duruşmalarına sağlık gerekçesiyle katılmıyor. İlhan Selçuk, kimlik tespitinin yapıldığı bir duruşmaya katıldı. Selçuk, 115 duruşmadan 114’üne katılmadı. ALPARSLAN ARSLAN 76 GÜNDÜR SAVUNMA YAPMIYOR Danıştay sanıkları, 1. Ergenekon Terör Örgütü davasının sanıklarıyla birlikte yargılanıyor. Alparslan Arslan, Ağustos 2009 tarihinde başlayan duruşmalarda savunma yapmamakta direniyor. Danıştay davasının sanığı Alparslan Arslan, İlhan Selçuk gibi 76 gündür savunma yapmadı. Alparslan Arslan, Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılara ilişkin dosyaların da birleştirildiği 1. Ergenekon Davası'nda 112. duruşmasında hakim huzuruna alındı. Arslan'ın avukatı, müvekkilinin özgür iradesiyle savunma yapacak durumda olmadığını söyledi. Mahkeme, Arslan'a savunma için süre vermeyi kararlaştırdı. ŞENER ERUYGUR, 89 GÜNDÜR DURUŞMALARA GELMİYOR Ergenekon Terör Örgütü’nün yöneticisi olduğu gerekçesiyle yargılanan Emekli Orgeneral Şener Eruygur, sağlık sorunları sebebiyle tahliye edildi. Eruygur, 2.5 aydır cezaevinde kaldı. Şener Eruygur, 20 Temmuz’da başlayan duruşmaların hiçbirine katılmadı. LEVENT ERSÖZ, 89 GÜNDÜR DURUŞMALARA GELMİYOR İkinci Ergenekon davası tutuklu sanığı Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek 89 gündür duruşmalara gelmedi. Ersöz, avukatı aracılığıyla İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yazılar gönderiyor. ARİF DOĞAN, 89 GÜNDÜR DURUŞMALARA GELMİYOR Ergenekon Terör Örgütü'nün kara kutusu olarak bilinen Emekli Jandarma Albay Arif Doğan, sağlık sorunları sebebiyle tahliye edildi. Arif Doğan, 89 gündür duruşmalara katılmıyor. JİTEM'in kurucuları arasında yer alan Albay Arif Doğan, “Ergenekon” soruşturmasını yürüten savcılıkta ve sevkedildiği mahkemede “susma hakkı”nı kullandı. Doğan, Jandarma İstihbarat Başkanlığı döneminde Emekli General Veli Küçük ve öldürülen Binbaşı Ahmet Cem Ersever ile birlikte JİTEM'in (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) kurucusu olarak biliniyor. 1990'ların başında itirafçı PKK'lı teröristleri bünyesinde barındıran JİTEM, ülkemizdeki faili meçhul cinayetlere adres olarak gösteriliyor. MEHMET HABERAL, 31 GÜNDÜR DURUŞMALARA GELMİYOR Ergenekon Terör Örgütü’nün yöneticisi olduğu gerekçesiyle yargılanan Başkent Üniversitesi’nin Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, 31 gündür duruşmalara gelmiyor. Mehmet Haberal, Eylül’de başlayan duruşmalara sağlık gerekçeleriyle katılmıyor.
600886
Çözümsüzlükten beslenenler, kan dökülmeye devam etsin istiyor
Çirkin sözler ve basit bir üslupla kendilerine dönük saldırıların sürdüğünü belirten Erdoğan, "Tüm milletim bunlara karşı lütfen uyanık olsun. Çözüm istemeyenler, çözümsüzlükten beslenenler, 'annelerin gözyaşı akmaya devam etsin, babaların yüreği sızlamaya devam etsin, gençlerin kanı dökülmeye devam etsin' istiyorlar." dedi. Başbakan Tayyip Erdoğan, Kırşehir Ahi Evran Meydanı'nda Ahilik Haftası kutlamalarına katıldı. Burada bir konuşma yapan Erdoğan, ahinin 'cömert, koçak, eli açık, yiğit insan' olduğunu, ahiliğin en çok da kardeşlik ve dayanışma duygusu barındırdığını söyledi. "Ahiliği iyi anlamak, onu yaşatmak, onu tüm işlerimizde bir rehber edinmek durumundayız." diye seslenen Erdoğan, özetle şunları söyledi: "Kırşehir'in nice delikanlıları, evlatları, yiğitleri, ülkeleri için, bizim için canlarını feda ettiler. Kırşehirli nice annenin, nice babanın, nice ailenin ocağına ateş düştü. Hükümet olarak 'bu böyle gitmez, Türkiye bu acıyı daha fazla taşıyamaz, bu gözyaşlarına daha fazla tahammül edemez. Bayrağımıza sarılı tabutlar geldiğinde slogan atmakla bu iş çözülmez. Bizde etnik milliyetçilik yok. Biz buna karşıyız. Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle, Abhaza'sıyla, Roman'ıyla şu bu... Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında tek milletiz. Tek vatan, tek millet, işte hep beraber tek bayrak, tek devlet... Terör bizi birbirimizden ayıramaz. Terör, hedefine Allah'ın izniyle ulaşamayacak. Terör, kardeşler arasına nifak tohumları saçamaz. Yeter ki biz sıkı olalım. Küçük düşünemeyiz. Büyük düşünmek, büyük adımlar atmak, büyük hedefler belirlemek ve aydınlık yarınlara doğru emin adımlarla ilerlemek zorundayız. Selçuklu Devleti'ni kuran ve yaşatan ahiler, Osmanlı Devleti'ni kuran, yaşatan ve üç kıtaya barış götüren ahiler, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ve bugünlere taşıyan ahiler büyük düşündüler. Ahi Evran'ın Kırşehir'deki türbesi önünde hicap içinde yere bakamayız. Türkiye mazlumların yanında olacaktır. Kim adaletsiz olursa olsun Türkiye onun karşısındadır, karşısında olacaktır. Türkiye hiçbir zaman zalimlerin yanında olamaz. Mazlumların yanında olacaktır. Erenler, Türkiye'nin hamurunu dostlukla yoğurdu. Şefkatle, rahmetle, bereketle gerçekten çok çok müstesna bir emekle yoğurdular. Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli, Nasıruddin Mahmud el Hoyi, yani Ahi Evran bu toprakları bir kardeşlik iklimine, dostluk iklimine, bir sevgi medeniyetine tahvil etmek için gece gündüz gayret sarf ettiler. 'Anadolu'yu, Trakya'yı imar eden, inşa eden, buralarda gönüller yapan, bu topraklarda sevgi medeniyetini kuran bu mübarek isimlere kulak vermeyen Türkiye köksüz kalır, ruhsuz kalır, dilsiz kalır, maneviyatsız kalır' dedim. Bu kutlu isimlere kulaklarını tıkayan, bu ulu isimlerden nasibini almayan, ilham almayan Türkiye, açık söylüyorum geleceksiz kalır. Dünyada kimi bir bardak süte muhtaçken kimi sınırsız tüketiyor. Dünyanın bir kısmında 3G, 4G teknolojisi kullanılırken, daha hayatında bir kez bile 'alo' dememiş önemli bir kesim de bulunuyor. Bazı çocuklar refaha, huzura, emniyete, kaliteli bir eğitime, parlak bir geleceğe gözlerini açarken, bazıları acıya, gözyaşına, kedere, umutsuz bir geleceğe, fosfor bombalarına gözlerini açıyor. Bu, dünyamız için sürdürülebilir bir durum değildir. Adaletsizlik, eşitsizlik üzerine refah sistemi kurulamaz."
600901
Alev topundan serin sulara
Alev topundan serin sulara İkiz Kuleler'in enkazı, savaş bölgelerine silah taşıyan gemi oldu ABD'deki Mississippi nehrine açılan bir savaş gemisi hiç olmadığı kadar halkın ilgisini çekti. Çünkü 11 Eylül'de yıkılan İkiz Kuleler'in enkazından yapıldı NEW YORK 11 Eylül saldırılarında yıkılan New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin enkazından işte bu dev savaş gemisi çıktı. 2001'de yıkılan İkiz Kuleler'den yapılan gemi önceki gün ilk kez Mississippi nehrine açıldı. Kıyı boyunca dizilen yüzlerce kişi, USS New York adlı geminin sislerin arasından geçişini izledi. Geminin yapımında enkazdan kurtarılan 7.5 ton çelik kullanıldı. 208 metre uzunluğundaki gemi 720 asker taşıyacak Gemi açılmadan önce yapılan açıklamada ise “O çelikler sadece metal olmaktan daha fazla anlam taşıyor. Bütün ülke bu geminin gövdesinde bir araya geldi.” ifadesi yer aldı.
601184
Golcüsüz Inter Cenova'yı topa tuttu
lideri Inter Milan, golcüleri Samuel Eto'o ve Diego Milito'dan yoksun çıktığı maçta Cenova'yı 5-0 yendi. Inter Milan, ligdeki sekizinci maçında altıncı galibiyetini Cenova deplasmanda 5-0'lık skorla aldı. Konuk takım ilk yarıda Cambiasso, Balotelli ve Stankovic ile üç gol buldu. Devrenin sonlarında Cenova'nın yedek kalecisi Scarpi kırmızı kart gördü. İkinci yarıda Vieira ve Maicon ile iki gol daha bulan Inter 19 puanla zirvedeki yerini korudu. Cenova 13 puanda kaldı. Günün diğer maçında Juventus ile Fiorentina 1-1 berabere kaldı. Fiorentina maçın hemen başında Vargas ile öne geçti, Amauri Juventus'un beraberlik golünü attı.
601773
Demre'de engebeli arazide yangın
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Karabucak Mahallesi'ndeki makilik, fundalık alanda henüz belirlenemeyen bir nedenle başlayan yangın, dik bir yamaçta genişledi. Yanan alanın kayalıkta bulunması nedeniyle Belediye ve Orman İşletme Müdürlüğü itfaiyeleri yangın bölgesine tam olarak ulaşamadı. Arazözler yangının kıyı kesimine su atabilirken alevlerin Gürses köyünün Sümeli Mahallesi'ne doğru ilerlediği, bazı vatandaşların tedbir amacıyla evlerinden uzaklaştıkları bildirildi. Orman İşletme Müdürlüğü yetkilileri, yangına bir helikopTerle müdahale edildiğini, Manavgat'ta konuşlandırılan helikopterin de bölgeye gönderildiğini belirtti. Yetkililer, yanan alanın makilik olduğunu ve kolaylıkla söndürülebileceğini belirterek, alevlerin yerleşim yerlerini tehdit etmesinin söz konusu olmayacağını ifade etti.
600972
Hedefimiz MAFU
Hedefimiz MAFU İsrail'in tepkisiyle bir anda gündemin en önemli konusu haline gelen 'Ayrılık' dizisinin danışmanı Lütfi Şehsuvaroğlu, tepkilerin diziyi izlemeyenlerden geldiğini söylüyor. Şehsuvaroğlu, “İsrail'i hedef almamız söz konusu değil. 1. bölümü izleselerdi, MAFU'nun anlatıldığını görürlerdi. MAFU Arz-ı Mevud için 'Allah'la hesaplaşıyoruz' diyen bir örgüt” diyor. ABDÜLKADİR SELVİ YAKUP BULUT ANKARA İsrail'in notasına konu olan TRT'nin 'Ayrılık' dizisi öyküsü Tarım Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, şair ve yazar Dr. Lütfi Şehsuvaroğlu'na ait. Projenin danışmanı Şehsuvaroğlu, eleştirilerin aksine İsrailli askerlerin tümünü ya da İsrail hükümetini hedef almalarının söz konusu olmadığını ifade ediyor. Şehsuvaroğlu şunları söylüyor: “Birinci bölümü izleselerdi MAFU'nun anlatıldığını anlarlardı. MAFU örgütü Arz-ı Mevud için 'Allah'la hesaplaşıyoruz' diyen bir örgüt. MAFU denilen bu gizli örgüt hedef alınıyor. İsrail devleti eğer MAFU'yu ortaya çıkarsın. Anti-semitizmi dünyada MAFU örgütü canlandırıyor. Sen gerçek hayatta bir çocuğu öldürürsen bu anti-semitizmi canlandırmaz mı?” dedi. GERÇEK HİKAYE “Hem bunun bir aşk hikayesi olduğunu anlasınlar. MAFU'ya sokulan İsrail'li asker bile gerçeği görecek, peşine düştüğü Filistinli kıza aşık olacak. Dizinin ilham kaynağı gerçek bir aşk. Ben 20 yıl önce İngiltere'de bir İsrailli'nin Filistinli bir kıza aşkına tanık oldum. Ben sırada öğrenciydim. Beraber futbol oynadığımız, gezdiğimiz arkadaşlarımızdı. Bu dizi bu deneyimden doğma barış ve aşkın filmidir. Anti-semitist bir film değildir.” BEHİÇ BEY HATIRLATMASI Şehsuvaroğlu, İsrail'in notasında “1999'daki Marmara depreminde İsrail'in Türk halkına yardım için ordu mensuplarını gönderdiğinin” hatırlatılmasına da üzüldüğünü anlatıyor: “Bizde yapılan yardımın sözü edilmez ve yardım edilen kişinin gözüne sokulmaz. Ancak yakın zamanda yaptıkları yardımı hatırlatan İsrailliler, Behiç Bey'i de unutmasınlar. Yahudileri kucaklayan Behiç Bey 2. Dünya Savaşı'nda 20 bin Yahudiyi Fransızların elinden kurtardı” diye konuştu. DİZİ SÜRECEK Şehsuvaroğlu “Dizi bitecek mi?” sorusuna ise “Niye bitsin?” sorusuyla karşılık veriyor. Şehsuvaroğlu “İsrail emir mi verdi? Niye bitecekmiş. Çekimler devam ediyor” diyor. Gerçek hayattaki acıyı tam veremedik Dizinin gerçekleri tam olarak yansıtamadığı şeklinde bir özeleştiri yapan Şehsuvaroğlu, “Bu anlamda bizim Yahudi yönetmenlerden öğreneceklerimiz var. Almanların Yahudilere yaptığı zulmü anlatan filmleri gözyaşları içinde izledik. Piyanist filminde olduğu gibi… Ancak bu filmde ağlayamadık. Ben gerçek hayatta, babasının kolları arasındaki kızın öldürüldüğü andaki kadar bu filmdeki sahnede üzülmedim. Gerçek hayat çok daha acı. Sahnelerde gerçek hayattaki kadar başarılı değiliz.
600988
Irak'tan yatırımlara garanti
Irak'tan yatırımlara garanti Irak Başbakan'ı Nuri El Maliki'nin, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın beraberindeki heyet ile birlikte önceki gün Irak'a giden 50 civarındaki iş adamı ile bir araya geldiği toplantıda, Irak'taki yatırımlarda Türk iş adamlarıyla ortak olmak istediklerini ve yatırımların garanti edileceğini söylediği belirtildi. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'ın basın müşavirliğinden yapılan yazılı açıklamaya göre, Bağdat'ta yapılan toplantıya, bakanla birlikte önceki gün Irak'ı ziyaret eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Irak Başbakanı Nuri el Maliki, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve Irak Ticaret Bakanı Safa el Safi katıldı. Irak Başbakanı Maliki, Türkiye'den gelen 50 iş adamına, Irak'taki yatırımlarda Türk iş adamlarıyla ortak olmak istediklerini ve yatırımların garanti edileceğini söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığındaki Türk heyetinde, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da yer aldı.
601681
Telefona karısını "Guantanamo" diye kaydedince...
'da bir kadın, kocasının kendisini cep telefonuna "" adıyla kaydettiğini tesadüfen öğrenince boşanma davası açtı. El Vatan gazetesindeki habere göre, Cidde'de oturan 30'lu yaşlarındaki kadın, cep telefonundan aradığı eşinin telefonunu evde unuttuğunu fark etti ve telefon çalarken ekranda "" yazdığını gördü. 17 yıldır evli olan kadının öfkeyle soluğu mahkemede aldığı ve "tiranlığı çağrıştıran bir ismi kendisine layık gören kocasıyla yaşamaya devam edemeyeceğini" söylediği belirtildi.
600864
Malatya’da mahkemeden şaşırtan karar
’da mahkemeden şaşırtan karar Erdal Doğan Malatya ’ne düzenlenen kanlı baskına ilişkin davanın önceki gün yapılan duruşmasında mahkeme, tartışma yaratacak bir karara imza attı Baskında, yaptıkları gerekçesiyle öldürülen üç kişinin avukatları, jandarmada görevli isimlerle telefonla görüştüklerine yönelik kayıtlar olduğunu anımsatarak sanıkların haber elemanı olup olmadıklarının araştırılmasını istedi. Ancak mahkeme sanıkların haber elemanı olup olmamasının davanın sonucunu etkilemeyeceği gerekçesiyle talebin reddine karar verdi. Avukatların, jandarma görevlilerinin soruşturmaya dahil edilmesi talebi konusunda da “İstemin savcılığa iletilmesi” kararı verildi. Duruşmada, avukat da jandarmanın misyonerlik faaliyetlerini “düşmanca faaliyet” olarak nitelendirerek takibe aldığını, bu takip nedeniyle bazı haber elemanlarına ödemeler yapıldığını belirtti. Doğan, takibi yapan jandarma görevlileri ile Göktürk hakkında açılmasını, ayrıca İlahiyat Fakültesi’nde görev yapan ’ın soruşturulmasını istedi. Doğan, tedbiren bu kişilerin tutuklanmasını da talep etti.
601159
A. ALİ URAL Taş maske
Kışla yaz arasında gidip gelen bir bilardo topuydu, tam genleşirken sıcakta, buzdan bir ıstaka açtı bu alaycı oyuğu. Biraz yukarı çıkalım, işte burnu: Karadenizli olmadığı kesin. Koku almamak üzere tasarlanmış. Yüzün alt katını görmek isteyen bir emlakçi tarafından yumruklanmış da olabilir. Gözlerine gelince, iki kuyu desem kovanızı sarkıtmaya kalkarsınız. Fakat ne suyu var bu kuyuların ne Yusuf'u. İki krater desem, aptallık fışkıran bu çukurlardan bir zamanlar lav püskürmüş olabileceğine inandıramam sizi. Dokuz bin sene önce tanınmamak için bu maskeyi yapan adam keşke tanınsaydı. Yüzüne değil arabasına taksaydı tekerlek yerine bu ablak maskeyi. Atını kahkahalar atarak kırbaçlasaydı gülümseyemeyen yüzler dönerken yollarda. Fakat Mezopotamyalıların tekerleği bulmasına daha üç bin beş yüz yıl vardı. Adamın vakti yoktu. Kabilesi, lav püskürtemese de kötü ruhları püskürtmesini bekliyordu. Saate değil güneşe baktı, yüzüyle vedalaşma vakti. Gergin deri titreşti. Mimikler kaçışmaya başladılar maske koşarken yüze. Koştu, koştu ve ipi göğüslerken bütünleşti tenle. Öyle bir sarıldı ki bir daha ayrılmadı ondan. Arkeologlar ne kadar uğraştılarsa da teni taştan ayıramadılar. Dokuz bin senedir hüzünlenmeye çalışıyor. Toprağın çocuğu madem, arayacak hüznü. Fakat ne mümkün! Rahat etmek için ablak bir yüzle seyretmeyi seçti yeryüzünü. Ateş etmese de siperin ardından baktı meydana. Tanısa da tanınmadı. Gazetesine iki göz deliği açıp şahit oldu her şeye. Tanığı oldu cinayetlerin, tecavüzlerin, hırsızlıkların. Yalnız soyguncular maske takmıyor. Onun da maskeye ihtiyacı var. Tanınmak mesuliyet yüklüyor herkese. Kamyonlar yanaşıyor madene bir bir. Cevheri tanımıyor kimse, maskeli. Altını çamur sanıyor herkes. Mesuliyet kayalardan ağır. Yuvarlanıyor sırtlayacakken şehri, bırakmıyor taş üstüne taş. İniltiler geliyor, gür sese ihtiyaç var halbuki. Antik Yunan'ın oyuncuları yankıyı arıyor; iyi de dağ nerede? Ey kuliste yüzleri paylaştıranlar, nerede persona? Ya ruh nerede onun da mı maskesi var! Kimin maskesi yoksa koşsun, burada taş! Burada çehre olmak için bekleyen kayalar. Gümüş yaylarla karartılmadan yüzlere koşun! Konuşmasa da, sizin için ağlayacak Niobe. Yaşasın taş maskeler, can çekişse de her şey. Dokuz bin senedir söylemeye çalışıyor. Bir kez kıpırdasa dudak yıkılacak duvarlar. Mahkumlar şarkılar söyleyerek boşaltacak hapishaneyi. Bir hücre kalacak yalnız orada. Demir maskeli adamın hücresi, Voltaire'i meraktan çıldırtan Bastil günlerinde. Savaşlarda maske takarmış ilk Romalılar, bir esirin maskeyle işi ne! Yemek yerken ve uyurken çıkartmıyor maskeyi yüzünden mahkum. Gayri meşru çocuğu mu Kraliçe'nin? XIV. Louis'in kardeşi mi yoksa! Neden hapishane müdürü getiriyor yemeğini? Neden istediği kitaplar geliyor hücresine? Neden şapkasını çıkartıyor önünde muhafızlar? Kimse öğrenemiyor bunu. Belli ki hapsedenler demir maskenin demir parmaklıklardan daha güvenli olduğunu düşünüyor. Belli ki iz bırakmıyorlar ardında. Oysa Mavi Maske Operası'nın ressamı yüzük veriyor resmini yaptığı maskeli kadına. Ta ki tanıyabilsin kendisini üne kavuşturan meçhul modeli. Bir yıl sonra yüzükle yanına gelsin. Yaşasın mavi maske, can çekişse de ressam! Dokuz bin senedir görmeye çalışıyor. İki kara delik emiyor dünyayı. Yollar, köprüler, arabalar... Gökdelenler bile kayboluyor kara gölde. Gökdelenler ki yükselme özlemi eşref-i mahlûkatın, gökdelenler alçalışın anıtları. Kartınızı okutun asansörlere, kapılara, pencerelere. Büyücülere kazanlar verin ve insan ayakları. Gökdelenler yeni taş maskeleri insanın; ne görüyor, ne görünüyor orada. Sinekler yapışıyor camlara vızıldıyor şehir. Kurtçuklar bırakıyor parklara, kımıl kımıl, eller yukarı! Hayır aşağı bırakıyor kendini müntehirler. İki kara delik büyüyor gitgide taş maskede. Gözlerinde parçalanmak başka kulelerinden doğmaya çalışanların. Külleri yok onların çünkü. Çünkü öldü komşuluk. Melek'in sözleri göğe çekildi. Komşunun kendisine mirasçı yapılacağından şüphelenen Peygamber, şüpheleniyor bizden. Mavi Maske Operası'nın ressamı! Gücün yetiyorsa Hint fakirlerinin yeni bir tablosunu yap canları yansın; taş çiviler üstünde ruh yoksulları... Mavi maskeye gerek yok, yeni taş maskeleri gökdelenler insanın. Maviye saldırıyor, göğe çekilen İsa'ya uzanmaya çalışan çiviler. Mavi Maske Operası'nın ressamı! Bir yüzük hediye etmene gerek yok tanımak için meçhul modeli. İnsan artık malum. Taş maskeyle nişanlı.
601365
TRT'ye 180 eleman alınacak
Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu (TRT), sınavla 180 yeni personel alacak. TRT'nin internet sitesinde yer alan duyuruya göre, 26 Ekimde başlayacak başvurular, Kasımda sona erecek. Sınava, kurumumun merkez ve taşra teşkilatında istihdam edilmek üzere, 28-29 Haziran 2008 tarihinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı'na girmiş olanlar başvurabilecek. Belirtilen genel ve özel şartları taşıyan adaylar, başvuru işlemlerini TRT'nin internet adresi ''www.trt.net.tr'' üzerinden yapacak. Şahsen veya diğer yollarla yapılanlar ile kurumun 27 Ekim 2008-02 Kasım 2008 tarihleri arasındaki sınavında başarısız olanların başvuruları dikkate alınmayacak. Sınavla, 10 Stajyer Spiker, 40 Stajyer Muhabir, 60 prodüksiyon hizmetleri ağırlıklı çalışmak üzere Yapım ve Yayın Görevlisi, 15 kurgu ağırlıklı çalışacak Yapım ve Yayın Görevlisi, 15 ses ağırlıklı görev yapacak Yapım ve Yayın Görevlisi, 20 ışık ağırlıklı iş yapacak Yapım ve Yayın Görevlisi ve 20 resim seçici ağırlıklı görevde bulunacak Yapım ve Yayın Görevlisi kadrolarına personel alınacak. Başvurulara ilişkin ayrıntılı bilgiye TRT'nin ''www.trt.net.tr'' internet adresinden ulaşılabilecek.
600931
Trabzonspor Alanzinho ile vuracak
Trabzonspor Alanzinho ile vuracak KAMİL ANAHAR Trabzonspor, son sezondur eli boş döndüğü G.Saray deplasmanından bu kez puanla ayrılarak hem çıkışa geçmeyi hem de rakibi karşısında İstanbul'da aldığı kötü sonuçlara son vermeyi planlıyor. Bordo-mavili takımda ligin ilk haftasında ilk 11'de maça çıkan fakat daha sonra yapılan maçlarda yedek kulübesinde oturtulan Alanzinho'ya, hafta içi antrenmanlardaki performansıyla forma şansı doğdu. Teknik direktör Hugo Broos, geçen sezon Trabzonspor'a geldikten sonra ilk golünü G.Saray'a atan Brezilyalı oyuncuyla rakibini vurmayı hedefliyor.
600705
Frankfurt'ta Çin protestosu
Frankfurt tren istasyonunda buluşan Uygur Türklerine çok sayıda Türk vatandaşı da destek verdi. Olaysız geçen yürüyüşte Çin Konsolosluğu'na siyah çelenk bırakıldı. Türk ve Uygur bayrakları ile Türk vatandaşlarının da destek verdiği eyleme az sayıda Alman da destek verdi. Yürüyüş olaysız geçerken kortejin geçtiği yol boyunca Doğu Türkistan'da yaşanan dram dövizlerle sergilendi. Alman polisinin geniş emniyet tedbirleri aldığı protesto gösterisine Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabiya Kader de katıldı. Türkiye'ye teşekkür eden Kader, "Zulmün duyurulmasında Türkiye'nin büyük emeği var. Yetkililere teşekkür ediyoruz. Davamızda haklıyız sonuçlanana kadar devam edeceğiz" dedi.
601465
Avrasya Maratonunda intihar şoku; işte an...
Alınan bilgiye göre, Boğaziçi Köprüsü Anadolu yakası ayağının 800 metre üst bölümünden başlayan ve Sultanahmet Meydanı'nda sona erecek olan maraton sırasında yarışmacılar Boğaziçi Köprüsü'nden geçerken bir kişi köprüden atladı. Emniyet yetkilileri, köprüden atladığı belirtilen kişinin bulunması için çalışmalara başlandığını bildirdi.
601838
Hedef: Örnek, model ve öncü belediye
Hedef: Örnek, model ve öncü belediye Büyükşehir Belediye Başkanı Karaosmanoğlu, Fen İşleri Daire Başkanlığı'na bağlı yönetici, mühendis, mimar ve teknik personelle bir araya geldi. Karaosmanoğlu, "Hedefimiz; örnek, model ve öncü bir belediye olmak. Büyükşehir, herkesin dikkatle takip ettiği bir kurum haline geldi. Büyükşehir Belediyesi olarak, çok büyük düşünüyoruz ve artık kabımıza sığmıyoruz" dedi. YENİ ŞAFAK KOCAELİ Fen İşleri Daire Başkanı Tahir Akman, yardımcıları Ali Alp Arslan ve Cihat Yücel, birim müdürleri ve çok sayıda personelin dikkatle takip ettiği toplantıda Büyükşehir'in çalışma prensipleri konusunda açıklamalarda bulunan İbrahim Başkan Karaosmanoğlu, öncelikle yıl boyunca yapılan başarılı çalışmalar nedeniyle personele takdirlerini iletti. Bundan sonra da çok güzel çalışmalara birlikte imza atacaklarına inandığını dile getiren Başkan Karaosmanoğlu, "2004'te Büyükşehir'deki mühendis sayısı 15'i bile bulmuyordu, oysa şimdi salonlara sığmıyoruz" tespitinde bulundu. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin devasa bir aile konumuna geldiğini vurgulayan Başkan Karaosmanoğlu, sözlerine şöyle devam etti; "İşlerimiz, hedeflerlimiz ve sorumluluklarımız arttı. Geçtiğimiz yılda büyük ölçüde hedeflerimize ulaştık. Büyükşehir, herkesin dikkatle takip ettiği bir kurum haline geldi. Hedefimiz; örnek, model ve öncü bir belediye olmak. Bunun için de maddi ve manevi değerlerimiz, ölçülerimiz olacak. Değerleri olmayan insanın, bir değeri olmaz" EMANETE İHANET OLMAZ Kocaeli halkından aldıkları emaneti en iyi şekilde taşıma gayreti içinde olduklarına değinen Başkan Karaosmanoğlu, "Attığımız her imza milletimizin imzasıdır, attığımız her imza bizim namusumuzdur. Tertemiz olacağız ve temiz yaşayacağız. Kusurlu, ayıplı malı kabul etmeyeceğiz. Eksik işe onay vermeyeceğiz. Yanlış yapılmasına izin vermeyeceğiz. Bugüne kadar bu şekilde çalıştığımız için de, halkımız bize olan güvenini göstermiştir. Emanete ihanet, bizim için söz konusu olamaz" ifadesini kullandı. Yaklaşık 1.5 saat süren ve Fen İşleri personelinin dikkatle dinlediği toplantıda, Başkan Karaosmanoğlu şunları söyledi; "İşimizi zamanında tamamlayacağız ve mevzuatlara uygun olarak yapacağız. Bu güne kadar çok temiz bir yürüyüşümüz, çok güzel hizmetlerimiz oldu. Bundan sonra da bu yürüyüşümüze devam edeceğiz. Açık olacağız, şeffaf olacağız, hesap verebilir olacağız. Ben arkadaşlarımızın bu şekilde çalıştığını görüyorum ve bundan mutlu oluyorum. Kalite mantalitemizi Avrupa standartlarının üstüne çıkaracağız. Önceliklerimizi iyi belirleyip, israfa yol açmayacağız. En güzel yolu, parkı, köprüyü biz yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Yaptığımız çalışmaların özürlü vatandaşlarımıza da uygun olmasına dikkat edeceğiz" KENDİMİZİ GELİŞTİRECEĞİZ Fen İşleri'nde çalışan her personelin kendisini mutlaka yenilenmesi gerektiğine dikkat çeken Başkan Karaosmanoğlu, "Genç bir kadromuz var. Bu genç kadromuzla beraber kendimizi yenileyeceğiz. Gelişen dünyayı, gelişen teknolojiyi çok iyi takip etmenizi, kendinizi geliştirmenizi, mutlaka yabancı dil öğrenmenizi istiyorum. Büyükşehir Belediyesi olarak, çok büyük düşünüyoruz ve artık kabımıza sığmıyoruz. Yaptığımız yolu, diktiğimiz ağacı seveceğiz. Bunun için de her şeyden önce işimizi seveceğiz. Hizmetlerimiz de bu sevgiyle büyüyecek. Ben yaptığımız güzel hizmetleri gördükçe çok mutlu oluyorum" şeklinde konuştu.
600863
Ünsal Oskay’ı kaybettik
Ünsal Oskay’ı kaybettik Toplum bilimci ve iletişim biliminin önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Ünsal Oskay dün ’daki evinde 70 yaşında hayatını kaybetti Oskay, yürümede güçlük, dengesizlik ve konuşma bozukluğu şikâyetleriyle ağustos ayında Memorial Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Oskay’a, çekilen MR sonucu, “Trans İstemik Atak” yani beyin damarlarında geçici pıhtı oluşumu teşhisi konulmuştu. 1939 yılında ’da doğan Oskay, üniversite eğitimini Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladı. 1967-68 yıllarında ’da -konuk öğrenci olarak iletişim üzerine eğitim aldı. 1972 yılında Toplumsal Araştırma Büyük Ödülü’nü kazandı. Aynı yıl, Kültür Değişimi Modelleri teziyle, doktorasını tamamladı. 1982’de 19. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri tez çalışmasıyla doçent; 1989 yılında profesör oldu. Ankara SBF Basın ve Yayın Yüksek Okulu’nda, Akdemisi’nde, ’nde, ’nde, ’nde hocalık yaptı. 2000-2002 yılları arasında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi dekanlığı yapan Oskay daha sonra Kültür ve Beykent üniversitelerinde ders verdi. Prof. Oskay, Pazar Postası, Son Baskı, Yeni Tanin, Akis ve Milliyet gazetelerinde çalıştı. Oluşum, Forum, Akis, Gün, Devrim, Yeni Gündem, Somut, Birikim, Argos, Varlık, Gösteri gibi dergilerde makalelere imza attı. Oskay, Gelişim Açısından Kültür Değişimi, Toplumsal Gelişmede Radyo ve Televizyon, ve Gelişme; 19. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri; Çağdaş Fantazya; Müzik ve Yabancılaşma, Estetize Edilmiş Yaşam ve İletişimin ’si kitaplarını yazdı. Oskay’ın bilim, iletişim teorileri, sosyoloji, ve sosyal teori konularında Türkçeye kazandırdığı çok sayıda eser bulunuyor.
601046
TÜRKSOY'un Yeni Statüsü
TÜRKSOY'un Yeni Statüsü Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi bundan sonra Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı olarak adlandırılacak. Yayına Giriş: 18.10.2009 03:02:01 Güncelleme: 18.10.2009 03:02:01 TÜRKSOY artık uluslararası çapta yeni bir statü ve unvana kavuştu. Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi bundan sonra Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı olarak adlandırılacak. TÜRKSOY Genel Müdürü'nün yeni ünvanı da TÜRKSOY Genel Sekreteri olacak. Türk dünyasının Kültür Bakanları ve temsilcileri Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de 26'ncı kez biraraya geldi. Dönem koordinatörlüğünü Azerbaycan'ın yaptığı ve gün devam eden toplantılarda alınan kararlar sonuç bildirisi ile açıklandı. Buna göre, Ekim ayında yapılan Türk Dili Konuşan Ülkeler Liderler Zirvesi'nde kabul edilen Nahçivan Beyannamesi desteklenecek. Türk Dili konuşan halkların tarihi ve kültürel ilişkilerini güçlendirmk için çok taraflı ve karşılıklı işbirliği de geliştirilecek. Türk Kültür mirasının gelişimi için Türksoy Vakfı kurulacak ve UNESCO ile ilişkiler de geliştirilecek. Türksoy toplantısında tartışmalı bölgelerdeki Türk kültür mirasının yok edilmesi de kınandı.
601890
Altay: Boluspor:
Stat: Altay Alsancak Hakemler: Suat Arslanboğa, Süleyman Özay, Mehmet Metin Altay: Kılıçarslan 6, Onur 6, Yiğitcan 4, Musa Yılmazer 5, Tiago 6, Okan (Dk. 79 Cenk Ahmet 3), Mesut 5, Burak (Dk. 71 Zafer Biryol 4), Musa Çağıran (Dk. 68 Levent 3), Mehmet Budak 4, Eyyüp Hasan Boluspor: Emrah 3, Erdem 3, Hüseyin 4, Erhan 5, Serdar (Dk. 61 Ömer Yalçın 3), İlhan 3, Erman 4, Adem Dursun 4, Adem Büyük 4, Ömer Cuğ (Dk. 78 Lika 3), Caner (Dk. 78 Uğur 3) Goller: Dk. 40 Onur, Dk. 74 Okan, Dk. 86 Cenk Ahmet (Altay) Sarı kartlar: Dk. 29 Onur, Dk. 73 Tiago (Altay), Dk. 17 Adem Dursun, Dk. 64 Hüseyin, Dk. 90 Uğur (Boluspor)
600908
Ateş Çemberi
Ateş Çemberi Orijinal Adı: Kill Switch Yön: Jeff King Oyn: Steven Seagal, Holly Dignard, Isaac Hayes, Chris Thomas King ATV 22.20 Jacob King, çocukluğunda kardeşinin bir katil tarafından öldürülüşüne tanık olduktan sonra kendisini seri katilleri avlamaya adamış, bir polis dedektifidir. King ve partnerinin yeni görevi ise yerel bir seri katil olan, halk arasında ve basında Dolandırıcı olarak bilinen Lazereus'u araştırmak ve ona cezasını vermektir.
601668
Üniversitenin havasını değiştiren Hintli kız
Üniversitenin havasını değiştiren Hintli kız ALİ MURAT GÜVEN KAMPÜSTE ÇIPLAK AYAKLAR Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, Türkiye yapımı Türü ve Süresi: Gençlik Serüveni 88 dakika Yönetmen: Cansel Elçin Senaryo Ekibi: Cansel Elçin, Meltem İnan Görüntü Yönetmeni: Refik Çakar Işık Şefi: Ümit Özyurt Özgün Müzik Bestecisi: Deniz Cuylan (Portecho grubu) Kurgucu: Çiçek Kahraman Sanat Yönetmeni: Şebnem Tezcan Kostüm Tasarımcısı: Eser Levi Oyuncular: Cansel Elçin, Ezgi Asaroğlu, Melza Burcu İnce, Damla Sönmez, Türkü Hazer, Ahmet Olgun Sunear, Emrah Akduman, Güven Kütük, Altan Erkekli, Binnur Kaya, Berk Hakman, Nihat İleri, Laçin Ceylan, Aliye Uzunatağan Yapımcı Şirket: Kiproko Film Dağıtıcı Şirket: Medyavizyon Film İçerik Uyarıları: Kahramanlarının yaşadıkları karmaşık psikolojik ve ailevî sorunlar nedeniyle, 13 yaşından küçük izleyicilerin kolaylıkla kavrayabilecekleri bir film değildir. Ayrıca cinsellik de içermektedir. Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: Yıldız Puanı: İstanbul'daki bir üniversitede okuyan Deniz, hayâl ettiği fakülteye değil de ailesi ve çevresinin gelecek kaygısıyla yönlendirdiği bir bölüme devam etmenin sancıları içindedir. Çünkü genç kızın hayattaki en büyük isteği film çekmek ve yönetmen olmaktır. Bu arada, eski sevgilisi Arda'ya da hâlâ aşıktır. Öte yandan, Deniz'in yakın arkadaşı Ebru ise içine kapanık, mutsuz bir genç kızdır ve karşı cinsle hep sorunlu birliktelikleri olmuştur. Bu arada, aynı arkadaş grubunun diğer iki mutsuz üyesi Arzu ve Burak da ailelerinin baskısı yüzünden henüz okurken evlenmek zorunda kalmışlardır. Evliliğin zorluklarıyla çok genç yaşta yüzleşmek zorunda kalan toy karı-koca, bu nedenle sık sık uyum sorunu yaşamaktadır. Çözemedikleri sorunlarla boğuşan bu gençlerin bulunduğu sınıfın kapısı bir gün açılır ve içeri Şiva adlı, Hintli bir kız girer. İlk günlerde alışılmadık giysileri ve görünüşünden dolayı sık sık alay konusu olan bu misafir öğrenci kısa bir süre sonra ise herkesin gönlünü kazanacak ve gözlemlediği sorunlar karşısında kendi kültürünü yansıtan farklı bir bakış açısı, yanısıra da heybesinde getirdiği ilginç inançlar ve mitolojik öykülerin yardımıyla Türk arkadaşlarının hayatlarını değiştirip onları olgunlaştıracaktır.
601656
Yol yakınken, yaşadığın dünyayı 'büyük yıkım'dan kurtarmaya bak
Yol yakınken, yaşadığın dünyayı 'büyük yıkım'dan kurtarmaya bak ALİ MURAT GÜVEN APTALLIK ÇAĞI Age of Stupid Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, İngiltere yapımı Türü ve Süresi: Çevre konulu belgesel 92 dakika Gösterim Dili: Orijinal seslendirmesi İngilizce olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı bir kopyayla gösterime sunulmuştur. Senarist ve Yönetmen: Franny Armstrong Görüntü Yönetmeni: Lawrence Gardner Özgün Müzik Bestecisi: Chris Brierley Kurgucu: David G. Hill Sanat Yönetimi Ekibi: David Bryan (Yapım Tasarımcısı), Fran Cooper (Set Dekoratörü), Heidi Miller (Kostüm Tasarımcısı), Astrid Kearney (Makyöz) Katılanlar: Pete Postlethwaite (İngiliz aktör Belgeselin sunucusu), Piers Guy, Layefa Malini, Fernand Pareau, Jeh Wadia, Alvin DuVernay, Jamila Bayyoud, Adnan Bayyoud İthalatçı Şirket: BKM Film Dağıtıcı Şirket: BKM Film (Yalnızca İstanbul'da ve Beşiktaş Kültür Merkezi'nde gösterilmektedir.) İçerik Uyarıları: Her yaştan izleyici kitlesi için uygundur. Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: Yıldız Puanı: Yapımı ünlü çevre koruma örgütü “Yeşil Barış” (Greenpeace) örgütü tarafından organize edilen “Aptallık Çağı” belgeseli, bağımsız öykü çerçevesinde anlatılan “tüketim”, “savaş”, “iklim değişikliği”, “petrol ve alternatifleri” gibi temalardan oluşmakta… Drama, animasyon ve belgesel karışımı bu yapım, insanoğlunun aptallığı yüzünden adım adım kaybedilen bir dünyaya eleştirel gözle bakıyor ve bizleri çözüm üretmek için harekete geçmeye çağırıyor. Filmin amacı, bilinçlendirmeye yönelik “büyük değişim”in bir parçası olmak, hükûmetleri dünyadaki sıcaklık oranını iki derece düşürerek sabitlemeleri, yanısıra da gezegenimizi insanlar ve diğer canlılar için yaşanabilir hâle getirmeleri için global emisyon düzeylerini azaltacak uluslararası bağlayıcı anlaşmalar yapmaya teşvik etmek… “Aptallık Çağı”nın çekimleri süresince her çeşit ve uzunluktaki yolculuk (bisikletle, yürüyerek, tekneyle, kayıkla, uçakla, trenle, araba ve helikopterle), elektrik, petrol, yiyecek-içecek tüketimi ve alınan ekipmanlar özenle not edilmiş. Yapılan hesaplamanın sonucunda da 94 ton karbon ayak izi çıkmış ki bu kirletme düzeyi yaklaşık olarak Amerikan vatandaşının bir yılda ürettiğine ya da 185 tane iç mekân ısıtıcısının bir ayda ürettiğine eşit... Çekimleri üç buçuk yılda tamamlanan ve 450 bin Sterlin tutarındaki bütçesinin tamamı bireysel desteklerle sağlanan film, bugüne kadar iklim değişikliği ve yıkıcı sonuçları üzerine yapılmış en etkili bağımsız yapım olarak sinema çevrelerinde saygıyla karşılandı. Bu yılın Aralık ayında Danimarka-Kophenhag'da düzenlenecek BM İklim Zirvesi'nin öncesinde acil önlem alınmazsa iklim değişikliğinin yaratabileceği felaketlere dikkat çekmeyi hedefleyen “Aptallık Çağı”, adını da gelecek nesillerin bu çağı nasıl adlandıracağı sorgulamasından alıyor. Kesinlikle doğru bir sorgulama bu; çünkü 21'inci yüzyıl insanlık tarihine, bu kötücül gidişin bütün bilimsel verileri ve çözüm yolları ortada olmasına rağmen böylesi bir felakete izin veren insanların yaşadığı “Aptallık Çağı” olarak geçebilir. Keşke yalnızca tek kopya üzerinden İstanbul BKM'de değil, yurdun dört bir köşesinde gösterime sunulabilseydi…
600870
Akyürek’i F4 raporu mu yaktı?
Akyürek’i F4 raporu mu yaktı?NEDİM ŞENER ’in Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı görevinden alınmasında cinayeti sırasındaki ihmalleri, failler hakkında yürütülen ve dava sırasında bazı belgeleri gizlemesi ile ilgili gelişmelerin etkili olduğu iddiaları güçlendi Davanın kilitlenmesinde önemli rol oynadığı iddia edilen Akyürek’in bu tutumu nedeniyle son iki duruşmaya gözlemci olarak AB temsilcileri ile yabancı avukatlar da katılmaya başlamış, AB İlerleme Raporu’nda da Dink davasının gidişatının kaygı verici olduğuna dikkat çekilmişti. Tuncel cinayeti bildirdi (BTK) tarafından hazırlanan raporla cinayetinde görevi ihmalle” suçlandıktan sonra müfettişlerinin hakkında inceleme yaptığı Akyürek’in görevden alınmasında 15 Şubat 2006 tarihli “F4” raporunun önemli rol oynadığı belirtiliyor. ’in Yardımcı İstihbarat Elamanı (YİE) olduğu (2004-2006) dönemde verdiği bilgilerden yola çıkarak azmettirici ’in “Ne pahasına olursa olsun Dink’i öldüreceği” ifadelerinin yer aldığı rapor, Trabzon Emniyet Müdürü olduğu dönemde Akyürek imzasıyla 17 Şubat 2006’da İstihbarat Dairesi Başkanlığı’na gönderilmişti. Akyürek de Mayıs 2006’da İstihbarat Dairesi Başkanı olmuştu. Akyürek, raporunda Daire Başkanı olduktan sonra kendi imzasını taşıyan Dink’in öldürüleceğine ilişkin raporun gereğini yapmamakla suçlandı. Dink ailesi ifade vermedi Akyürek’in görevden alınmasında, özellikle Dink’in eşi Rakel Dink’in Başbakan ’a gönderdiği mektubun etkili olduğuna dikkat çekiliyor. Dink, yürütülen incelemelere rağmen davanın kilitlendiğine dikkat çekmiş, Erdoğan da BTK’yı harekete geçirmişti. BTK raporundan sonra incelemeye başlayan Mülkiye müfettişleri ile de görüşen Dink ailesi üyeleri, müfettişlere ifade vermeyi reddetti. Bunun yerine BTK raporundaki tespitlerle sanıklarla polislerin ifadelerindeki çelişkileri gösteren ek dilekçe verdi. Müdürlüğü kabul etmedi ’in İstihbarat Dairesi Başkanlığı görevinden alınması ve yerine Emniyet Müdürü Hüseyin Namal’ın getirilmesine ilişkin şok atamanın detayları ortaya çıkmaya başladı. Akyürek’in, Aydın Emniyet Müdürlüğü görevini kabul etmediği, Namal’ın İstihbarat Dairesi’nin Başkanlığı’na getirildiğini yolda öğrendiği anlaşıldı. Bakanlık ve emniyet kulislerinden yansıyan bilgilere göre, operasyonu cuma sabahı hızlandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte ’tan dönen İçişleri Bakanı Akyürek’i 11.00’de makamına çağırarak durumu bildirdi.
601728
Suudi Kral'dan yağmur duası çağrısı
Suudi Arabistan Krallık divanından yapılan ve Kralın isteği üzerine yarın sabah erken saatte yağmur duasına çıkılacağı belirtilen yazılı açıklama, ülke televizyonlarında ve gazetelerinde duyuruldu.
601189
Mercedes'den helal kredi
Mercedes'den helal kredi İslamın faizi haram kılmasından hareket eden Mercedes-Benz, Arap pazarında bu engeli aşmak için iki ayrı şirket kurduğunu duyurdu. “Mercedes-Benz Finance” ve “Mercedes-Benz Leasing” adlı şirketlerin, Dubai’de faaliyet göstereceği kaydedildi. Her iki şirket de, müşterilerine Mercedes-Benz otomotiv ürünleri için borç para verecek. Ancak, bu şirketler, faiz uygulaması yerine, faiz miktarını da içeren “şişirilmiş sabit fiyat” uygulamasına gidecek. Böylece, faizin karşılığı da yeni ve yüksek fiyatın içinde yer almış olacak. İkinci bir seçenek olarak da bankanın faizli kredi vermek yerine, aracı almak isteyenin yerine satın aldığı ve bir süre sonra aracı kullanana belli bir kâr marjı ekleyerek satacağı balirtildi. Distribütörlerle anlaşıldı Kriz nedeniyle düşen satışlarını Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yükseltmeyi hedefleyen Mercedes, burada İslam ve şeriat kanunlarına uygun olacak şekilde kurduğu iki finans şirketinde satış gerçekleştirecek. Bölgenin yerel Mercedes distribitörleriyle yapılan ortak girişimle kurulan şirketlerin, İslami kurallar çerçevesinde verecekleri finansal servislerle daha fazla müşteri çekmeyi amaçladıkları belirtildi. Bu şirketler sayesinde inançları konusunda ödün vermeyen müşterilere yeni bir finansal destek sistemi sunulacağı kaydedildi. Ayrıca ulaşılan bir bilgiye göre, otomotivin de dahil olduğu ‘İslami kredi’ pazarının tüm dünyada 750 milyar dolar civarında olduğu ve bu tip kredileri kullanan 200 büyük üretici bulunduğu vurgulandı. Hedef 300 milyon Euro Petrol zengini BAE’de kendi finans ve leasing firmasını açan ilk otomotiv markası olan Mercedes, bu pazarın yüksek stratejik bir öneme sahip olduğunu açıkladı. Daimler Finansal Servisleri CEO’su Jürgen Walker, açıklamada kendi şirketinin ve BAE’nin Mercedes distribitörlerinin ortak girişimiyle kurulan iki şirket ortaya çıktığını kaydetti. Bu yıl içinde Daimler’den 1.95 milyar Euro karşılığında yüzde 9.1 hisse satın aldığı belirtilen Aabar Yatırım Şirketi gibi firmaların sayısının fazla olması da BAE pazarının çekiciliğini artırdığı yorumlarına neden oldu. Dubai, Mercedes-Benz için önemli bir piyasa konunumda. Geçtiğimiz yıl bin 800’ü otomobil olmak üzere toplam 11 bin 900 Mercedes satışının gerçekleştirildiği BAE pazarında, Alman üretici yıl içinde 300 milyon Euro değerinde iş yapmayı planlıyor.
601068
Dikkat şerif çıkabilir!
Dikkat şerif çıkabilir! ‘İyi, Kötü ve Çirkin’ filmini izledikten sonra kovboyluğa merak salan Ayaşlı batı’daki gibi giyiniyor, atla devriye geziyor! ’nın Ayaş ilçesine bağlı bir kasabayken yeni yerel yönetimler yasasının ardından iki mahalleye bölünen Çanıllı’nın Uluyol Mahallesi Muhtarı Durhadi Saraç, kovboy kıyafeti, atı ve silahıyla dolaşıyor. Meksikalıdan hediye Saraç, 10 yıldır günlük hayatında kovboy kıyafeti giydiğini, silah taşıdığını ve ata bindiğini belirterek, kovboyluk merakının 1970’li yıllarda ’de izlediği “İyi, Kötü ve Çirkin” filmiyle başladığını söyledi. İlk kovboy kıyafetini ’nın Ankara Büyükelçiliği’nde çalışan bir Meksikalının kendisine armağan ettiğini aktaran Saraç, “Asıl mesleğim bakkallık. Beldenin mahalleye dönüşmesinin ardından vatandaşların yoğun isteğiyle muhtarlığa adaylığımı koydum. Üç aday daha vardı. Açık bir farkla vatandaşlar beni seçti. Görevimi layıkıyla yapıyorum. Mahallemin huzurundan ve güvenliğinden de sorumluyum. Atımla sokak aralarında devriye atarım” dedi. Bütün kıyafetlerinin siyah olduğunu ifade eden Saraç, “Herkes alıştı. Kovboy kıyafetleri giymesem garipserler. Bana bu yörede ‘Kovboy’ veya ‘Meksikalı’ derler. Çoğu vatandaş benim gerçek adımı bile bilmez. Bazen iş dolayısıyla Ankara’ya gidiyorum. Orada biraz insanlar beni garipsiyor. İçişleri Bakanı ile seçim çalışmaları için Ayaş’a geldiğinde tanıştım. Kıyafetlerimden ötürü bana övgüde bulundu. Sayın Bakan ile çok iyi bir ahbaplığımız var. Bu halimle çok mutluyum. En büyük hayalim gerçek kovboylarla tanışmak” diye konuştu.
601416
BEYAZPERDE VE ÖTESİ Talihsiz bir kariyer ve ondan daha talihsiz bir ölüm…
BEYAZPERDE VE ÖTESİ Talihsiz bir kariyer ve ondan daha talihsiz bir ölüm… Victor "Vic" Morrow (sağda), baştan sona dek şanssızlıklarla bezeli 27 yıllık oyunculuk kariyerinin en kaydadeğer basamağını oluşturan 1960'ların popüler TV dizisi "Combat!"ta, Çavuş Saunders rolünde...ALİ MURAT GÜVEN 14 Şubat 1929'da, Rus asıllı göçmen bir çiftin ilk çocuğu olarak New York'un tekinsizliğiyle ünlü mahallesi Bronx'da doğan Victor Morrow'un daha çocukluk yıllarından itibaren en büyük ideali iyi bir oyunculuk eğitimi almak ve Hollywood'da birbiri ardına unutulmaz filmlere imza atmaktı. Victor, özlemi uğruna önce liseden ayrıldı; sonradan ortaöğrenim açığını telafi ettiyse de ilerleyen yıllarda bu kez hukuk öğrenimini yarıda bıraktı. Ancak, genç adam beyazperdeye uzanan bu zorlu yolda inatla ilerlemeye çalışırken yaşadığı kayıpları kendine fazlaca dert etmeyecek ve bir kaç oyunculuk okuluna girip çıktıktan sonra, nihayet 1955 yılında sinemanın başkentine kapağı atmayı başaracaktı. Hollywood'da, dönemin ağır ağabeylerinden Richard Brooks'un yönettiği “Blackboard Jungle” filminde kaptığı “Artie West” karakteri onun ayağını bir anda yerden kesmişti. Öyküde oldukça geri planda kalan bu yan karakteri canlandırmak bile, genç adam açısından bir rüyanın gerçek olması anlamına geliyordu çünkü… Sonraki yıl boyunca, bir sürü önemsiz filmde irili ufaklı roller üstlendi Victor. Boy gösterdiği yapımlar ne kadar sıradan olurlarsa olsunlar, bu durumu hiç dert etmiyor ve yakın bir gelecekte kendisini çok daha güzel günlerin beklediği hayâliyle avunuyordu. 1962'ye kadar oynadığı televizyon dizileri ve sinema filmlerinin sayısının 30'u geçmiş olmasına karşın, aktörlük alanındaki yeteneklerini perdeye lâyıkıyla yansıtabileceği, “dönüm noktası” türünden bir projeyle karşılaşamamıştı henüz. Ancak, yıl ABC televizyonunun yönetim merkezinde şekillenen “Combat!” adlı bir dizi film projesi, şeytanın bacağını kırmada kendisine yardımcı olabilirdi. Ya da en azından, kalbi büyük bir iyimserlik ve heyecanla dolu olan kahramanımız günlerde meslekî geleceğinin böyle olacağını umuyordu. İkinci Dünya Savaşı arka fonunda geçen bu sürükleyici dizi, Amerikan televizyonculuğu gibi vahşi bir arenada tam sezonu devirip, ABC ekranında 157 bölüme kadar ulaşmayı başaracaktı. Victor ise her yeni sezon giderek kendisiyle özdeşleşen bu yapımda, pilot bölümden itibaren düzenli olarak canlandırdığı “Çavuş Saunders” baş karakterinin yanısıra bazı bölümlerde yönetmenlik ve senaristlik de yaparak “Combat!” efsanesine iyiden iyiye eklemleniyordu. Bu arada, Hollywood çevrelerinde de artık “Vic” lâkabıyla tanınır ve anılır olmuştu. İlk anda kulağa gayet hoş ve samimi gelen bu kısaltma isim, Victor'un güne kadarki aktörlük kariyeri boyunca hiç kurtulamadığı, sonradan da her ne kadar çırpınırsa çırpınsın bir türlü kurtulamayacağı “bizim çocuk” yaklaşımının da alttan alta habercisiydi aslında… Gösterildiği dönemde büyük ilgi gören “Combat!”, 1967 yılında -hayattaki her güzel şey gibi- sona erince, yeniden bir durgunluk dönemine girecekti genç aktör. Ancak, çok emek verdiği bu diziyle gelen şöhretin ona nitelikli sinema filmlerinin kapısını açacağını umuyor olsa da sektörde işler böyle yürümeyecek ve televizyondaki “geçici yıldızlık”tan sonra bir kez daha ikinci sınıf sinema filmlerinde sürtmeye başlayacaktı. Gençti, sağlıklıydı, yakışıklıydı, “cool” bir bakış ve yürüyüşe sahipti. Ancak olmuyordu bir türlü; ona Oscar'ın yolunu açacak ya da en azından sinemaseverlerin gönüllerinde taht kurmasını sağlayacak esaslı bir projeye bir türlü davet edilmiyordu. 1969 yılında, düşük bütçeli, ikinci sınıf bir casusluk serüveninde rol almak üzere İstanbul'a geldi ve burada Henry Neill'in yönetiminde “Hedefteki Adam: Harry”yi (Target: Harry) çekti. Kentin tarihî ve turistik her köşesini sere serpe kullanan film, efsanevî prodüktör Roger Corman'ın imzasını taşımasına karşılık son derece ağır aksak yürüyen bir öyküye sahipti ve bu yüzden de gösterime çıktığında gişede iki seksen yere uzandı. “Hedefteki Adam: Harry”de soğukkanlı Amerikalı ajan Harry Black karakterini canlandıran “Vic”, filmin İstanbul'da geçen bir çok sahnesinde karizmatik Türk aktörü Fikret Hakan ile karşılıklı oynayarak, Türk sinema tarihi açısından da ilginç bir buluşmaya öncülük etmişti. Ancak, söz konusu sahnelerin büyük bir bölümü sonradan yönetmenin tercihiyle kurgu masasında atılacaktı. Böylelikle, “Hedefteki Adam: Harry”nin günümüzde dünya piyasasında dolaşan DVD baskılarında, Türk sinemaseverlere ikilinin birlikte göründükleri yalnızca tek bir sahne yadigar kalıyordu. 1970'li yıllara girilirken, Corman'ın cezbedici prodüktörlüğünde de pek umduğunu bulamayan aktör, sonraki 8-10 yıl boyunca kendisini yeniden televizyon dizilerinde oynamaya verdi. Bu dönemde ayrıca, içinde bolca İtalyan sermayesi bulunan bir sürü fantastik serüven filminde, öyle çok da fazla seçici davranmadan sık sık boy göstermeye başlamıştı. Enzo G. Castellari gibi sıradan İtalyan yönetmenlerin salt gişe kaygısıyla çektikleri bu “trash” korku ve bilim-kurgu öyküleri, onu büyük umutlarla takip ettiği Hollywood piyasasından giderek uzaklaştırıyordu. Ancak, bitip tükenmek bilmeyen faturalarını ödemek için aralıksız çalışması gereken Vic'in bundan başka bir seçeneği kalmamıştı. Çocuklarına bakmak zorunda olan yorgun aktör, Avrupa kökenli B-sınıfı filmlerdeki bu birbirinden kötü rollere saldırdıkça da anavatanındaki sinemacılar kendisini iyiden iyiye unutup gözden çıkardılar. Dört bölümü de farklı yönetmenler eliyle gerçekleştirilen "Alacakaranlık Kuşağı"nın en şanssız yönetmeni: John LandisTa ki 1982 yılının ilkbahar aylarında bir gün, ünlü yönetmen John Landis telefonunu çaldırana kadar… Kısa bir süre önce ardarda çektiği “Cazcı Kardeşler” (Blues Brothers) ve “Amerikalı Kurt Adam Londra'da” (An American Werewolf in London) filmleriyle ortalığı kasıp kavuran, dünya çapında müthiş bir hayran kitlesi edinen Landis onu aradığında, Morrow da derin bir mutsuzluk ve yalnızlık duygusu içinde kendisini tamamen alkole vurmuş durumdaydı. “Cazcı Kardeşler” fenomeninin yaratıcısı, gün telefonda çok kısa ve öz konuştu: “Söyleyeceklerimi dikkatle dinle Vic… Steven (Spielberg), Joe (Dante), George (Miller) ve ben, pek yakında kült televizyon dizisi 'Alacakaranlık Kuşağı'nın sinema versiyonunu çekeceğiz. Filmde dört bağımsız öykü olacak. Ben bu projenin giriş bölümünü ve ilk öyküsünü çekiyorum. Diğerleri de kalan üç bölümü… Benim bölümümde sana çok uygun bir rol var. Kendini bir an önce toparla ve ekibimize katıl. Çok güzel bir iş olacak!” Klas bir yönetmenin onu yıllar sonra yeniden hatırlayıp iddialı bir yapımda başrol teklif etmesi, Vic'i bir anda kendine getirmişti. Mutluluktan uçuyordu. Kaliteli bir sette dört ünlü yönetmenle haftalar geçirecek, bu arada Hollywood'dan bir sürü eski dostunu görecekti. Böyle bir projede yer almak, belki de olgunluk çağında gelen yepyeni bir dönemin başlangıcı olabilirdi. Amerikan televizyonlarında dizi formatında yıllarca yayımlanmış olan korku-gerilim klasiği “Alacakaranlık Kuşağı”nın ilk kez denenen bu sinema uyarlamasında, her biri yaklaşık 30-40 dakika sürecek dört ana bölüm bulunmaktaydı. Ve her yönetmen de kişisel stilini ortaya koyarak kendi bölümünü çekecekti. Kalabalık bir yapımcı kadrosunun destek verdiği bu projenin en ön plandaki iki ismi ise Landis ve Spielberg'dü. Popüler ikili, senaryodaki iki ayrı bölümü yönetmelerinin yanısıra, birbirinden iddialı görsel efektler içerecek olan filmin ana yapımcılıklarını da üstlenmiş durumdaydılar. Çekimler, Temmuz'un ilk haftasında California'da kurulan setlerde başladı. Bu serüvene dahil edildiği için çocuklar gibi sevinen Vic, fiziksel açıdan son derece yorucu bir öyküde rol almasına karşın, her iş günü sete diğer oyunculardan çok daha önce ve büyük bir keyifle geliyordu. Victor "Vic" Morrow'un Culver City kentindeki Hillside Memorial Park'ta bulunan mezarı... 23 Temmuz 1982 sabahı da aynen öyle yaptı. gün, filmde canlandırdığı “Bill Connor” karakterinin Vietnam Savaşı sırasında iki küçük çocuğu ölümden kurtarış sahnesi çekilecekti. Tonlarca patlayıcı ve gerçek bir Skorsky helikopterinin kullanılacağı bu gösterişli sahne için, daha önce “Avcı” ve “Kıyamet” gibi bol helikopterli filmlerde de görev yapmış, işlerinde son derece usta bir özel efekt ekibi kiralanmıştı. Ancak, patlayıcıları hazırlayan ekibin bazı üyeleri, Landis'in hayâlinde canlandırdığı aşırı uzun plan-sekansın setteki insanlar açısından ciddi tehlike içerdiğini düşünmekteydiler. yüzden de patlayıcı grubunun lideri çekim öncesinde yönetmene başvurarak, “Bu bölümü daha kontrollü bir ortamda, kısa planlara bölerek çekmemiz daha uygun olmaz mı?” diyecekti. Ancak, filme görsel açıdan şık ve iddialı bir giriş bölümü çekmek isteyen Landis'in bu uyarı karşısında hafiften canı sıkılmıştı. “Biliyorum ki sen ve adamların piyasanın en iyileriniz. yüzden, hepinize sonuna kadar güveniyorum” dedi ve ardından da ekledi: “Merak etmeyin, hiç bir sorun çıkmayacak. Sahneyi en başından beri hayâl ettiğim uzunlukta ve bu sette çekeceğiz; akşama da hep birlikte başarımızı kutlayacağız. Şimdi herkes işinin başına, çünkü birazdan çekime başlıyoruz…” Ancak, Landis'in bu körü körüne iyi niyeti, günün sonunu mutlu getirmelerine yetemeyecekti ne yazık ki… Sabahın erken saatlerinde çekilen “nehirden kaçış” sahnesi sırasında, azgın bir su kaynağında ilerleyen Vic Morrow ve hemen yanında bulunan Vietnam kökenli iki küçük oyuncu, Myca Dinh Le ile Renee Shin-Yi Chen, ansızın dengesini yitiren Skorsky helikopterinin pervane darbeleriyle herkesin gözünün önünde “biçildiler”. sırada yarı bellerine kadar suyun içinde bulunan üç oyuncunun da başları gövdelerinden ayrılmıştı. Talihsiz aktör ve küçük rol arkadaşlarının paramparça olmuş gövdeleri nehri kan kırmızıya boyarken, sette de Hollywood tarihinde güne kadar görülmemiş bir panik dalgası yaşanıyordu. Morrow'un ertesi hafta yapılan cenaze törenine, sinema sektöründen pek çok seveni ve hayranlarının yanısıra, kariyerinin en fazla akılda kalan işi “Combat!”tan iki rol arkadaşı, Rick Jason ve Dick Peabody de katıldılar. Bu arada, ona güzel bir “Hollywood'a dönüş filmi” armağan etmeye çalışırken istemeden ölümüne sebep olan John Landis de katılımcılar arasındaydı. Olaydan sonra büyük bir medyatik baskının altında ezilen yönetmen, başrol oyuncusunun cenaze töreninde son derece dokunaklı bir konuşma yaptı. Kendisini kızgınlık ve kuşkuyla süzen kalabalığa hitabında, özetle şöyle diyordu Landis: “Gerçekten çok üzgünüm, böyle olmasını hiç istememiştim…” Hüzün dolu bir törenle California-Culver City'deki Hillside Memorial Park'a gömülen sanatçının, sonradan büyük kızı Carrie Ann Morrow tarafından yaptırılan mezar taşına ise şu cümleler kazıtılacaktı: “Seni herkes 'Vic' olarak sevdi. Ben ise 'Babacığım' olarak…” Aşağıdaki linkte, CNN televizyonunun 1984 yılı arşivinden çıkma kısa bir haber filmi izleyeceksiniz. Bu kayıtta, CNN muhabiri, Victor Morrow'un ölümünün ardından filmin yönetmeni John Landis hakkında California eyaletinde açılan ve iki yıldır da devam etmekte olan dâvâyı anlatıyor. Aralarda ise -sırf bu mahkeme nedeniyle zorunlu olarak günışığına çıkartılan- “Morrow'un ölüm ânı videosu” üst üste iki kez tekrar edilmekte… Yapımcı şirket, setteki çekimler sırasında, 35 mm profesyonel kameraların çektiği “ölüm ânı” görüntülerini, etik bir kural olarak hiç bir zaman kamuoyuna yayımlamadı; dahası bu sahneler sonradan gösterime çıkan “Twilight Zone: The Movie” filminde de yer almadı. Çünkü filmin öyküsünün akışı Morrow'un ölümünün ardından bütünüyle değiştirilmişti. Mahkemede kanıt olarak kullanılan bu amatör formatlı ve bol parazitli video kaydının sahibi ise yönetmen Landis'ti. Sanatçı, çektiği sahneleri sonradan alıcı gözüyle bir kez daha inceleyebilmek için, günlerde sete kendi amatör VHS kamerasını getirip götürüyordu. Olayın yaşandığı sabah da aynı kamera, bu görkemli sahneyi baştan sona dek kesintisiz çekmek üzere, aksiyonu en geniş planda görebileceği yüksekçe bir noktaya yerleştirilmişti. Amatör filmde, öykünün baş karakteri Bill Connor'u canlandıran Morrow'u, iki çocuk oyuncuyu da yanına alarak bir nehrin karşı yakasına geçmeye çalışırken izliyoruz. sırada çevresinde kızılca kıyametler kopuyor ve dört bir yanında özel efektçilerin hazırladıkları patlamalar gerçekleşiyor. Sabaha karşı loş bir ortamda çekilen bu sahnede, oyuncuların hemen yakınından havalanan askerî helikopter tam olarak anlaşılamayan bir nedenle yalpalamaya başlıyor ve 10-15 metre kadar yükseldikten sonra da âdeta boş bir çuval gibi düşüyor. Bu sırada nehri yarılamış olan Vic ve iki çocuk, suya doğru hızla irtifa kaybeden helikopterin pervaneleri tarafından biçilerek olay yerinde feci şekilde can veriyorlar. CNN'in bu özel videoyu içeren haber kaydında son derece trajik bir an daha var ki da Landis'in mahkemeye -kendisini savunmak üzere- gönüllü olarak verdiği bu VHS kaset, salondaki jüri üyeleri, hakim ve savcının önünde tekrar tekrar oynatılırken ekrana bakmayı reddetmesi, başını üzüntüyle sıranın üzerine dayaması… Söz konusu rolü verdiği için kendisine defalarca teşekkür ederek minnetini dile getiren bir aktör dostun, aynı filmdeki “ölüm ânı”na tanık olmak… Sinema tarihine “Cazcı Kardeşler” gibi bir komedi başyapıtını kazandırmış olan usta bir yönetmenin, hiç kuşkusuz ki yaşamayı en son dileyebileceği türden bir durum bu… Landis, zamanında büyük tartışmalar yaratan bu dâvâda ABD'nin en ünlü avukatlarından James F. Neal tarafından savunuldu ve sonunda da jüri ne “suçlu” ne de “suçsuz” kararı almaksızın, verilecek son kararı mahkemenin başkanına bıraktı. Amerikan yargı sisteminde “acquittal” adı verilen bu ilginç seçenekten dolayı da yargıç, kendisine sunulan bilirkişi raporları doğrultusunda, çekimde kullanılan patlayıcıların sırada havalanan helikopterin aerodinamik dengesini bozduğuna hükmederek, yapımcıları kazada ölen her iki Vietnamlı çocuk oyuncunun ailelerine 2'şer milyon dolar ödemeye mahkûm etti. Morrow'un varislerine yapılan ödeme ise açıklanmadı. Sinema filmi de tıpkı televizyon dizisi formatındayken anlattığı öyküler gibi uğursuzluk saçan “Alacakaranlık Kuşağı” dâvâsında, yalnızca Landis değil, ortak yapımcılardan Steven Spielberg ve olaya neden olan helikopterin -yaralı kurtulmayı başaran- pilotu Dorcey Vingo da sırasıyla sanık sandalyesine oturdu. Yetkililer, sette önceden her türlü önlemin alındığını ve yapım ekibinin bu tür özel efektli sahnelere son derece alışkın olduğunu belirtmelerine karşın, mahkeme başkanı, ölen iki küçük oyuncunun tarihte henüz sigortalarının yapılmadığı bulgusundan hareketle, sinema setlerindeki güvenlik önlemleri ve çocuk işçi çalıştırmaya ilişkin yerleşik kuralları kökünden değiştirecek bir dizi yaptırım kararına imza attı. Öfkeli savcı Garry Kesselman'ın da bastırmasıyla alınan bu önemli kararlar kısa süre sonra California eyaletinde tek tek yasalaştı ve yıldız oyunculardan figüranlara kadar sinema sektörüne emek veren herkes, bu dâvâ sayesinde ilerleyen yıllarda çok daha insanca koşullarda çalışma imkânı buldu. Vic, meslek hayatı boyunca kendisine pırıltılı bir şöhret ve prestijli ödüller getirecek muhteşem filmlerde oynama şansı elde edememişti belki; ancak uğruna canını verdiği son filmiyle, içinde yıllarca yer aldığı bu acımasız sektörün sinema sanatçılarına sunduğu ağır çalışma koşullarına bir parça daha “uygarlık” getirmeyi başarmıştı. Bu da onun sönük kariyerinin en anlamlı başrolü olarak tarihe geçti. Günümüzün Hollywood emekçileri, riskli özel efektler içeren büyük ya da küçük bütçeli her filmde teknisyenlerin ödünsüzce uyguladıkları “double-check” (her şeyi iki kez kontrol) kuralını, hiç bir stüdyonun sigortasız işçi çalıştırmamasını ve daha nice sendikal hakkı büyük ölçüde Vic Morrow'a borçludur. Onun, sinema dünyasına erkenden veda ederken sektöre bıraktığı diğer bir yâdigar ise ikinci kızı Jennifer Jason Leigh (doğum adı Jennifer Lee Morrow) oldu. 1962 yılında, yani babası henüz “Combat!” dizisine yeni başladığı sıralarda dünyaya gelen Jennifer, çok erken yaşta girdiği sinema dünyasında birbirinden önemli yönetmenlerle çalışarak, zamanla Hollywood'un aranılan kadın oyuncularından birine dönüştü. Küçük Morrow, elde ettiği bu parlak kariyerle, aynı zamanda babasının da en büyük özlemini yerine getirmiş oluyordu. Linkteki video, görüntü açısından kalitesiz de olsa, üç insana ait gerçek bir ölüm ânını içermektedir. yüzden, lütfen çocuklara izlettirmeyiniz:
601731
'Dinler arası diyaloğun farkındayız'
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Dünya Müslüman Birliği Genel Sekreteri Dr. Abdullah Abdul Mohsen Al Turki başkanlığındaki heyeti kabul etti. Diyanet İşleri Başkanlığı'nda gerçekleşen kabule, Suudi Arabistan Kur'an ve Sünnete İcaz Araştırmaları Genel Sekreteri Dr. Abdullah Bin Abdulaziz Al Mosleh, Dünya Müslüman Birliği Konferanslar ve Araştırmalar Genel Müdürü Dr. Rahmatullah İnayetullah Türkistani ile Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez ve Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Hamza Aktan katıldı. Bardakoğlu, kabulde yaptığı konuşmada, başkanlığın hem ülke içinde, hem de ülke dışında Müslümanlara doğru, sağlıklı, barışı ve güvenliği esas alan bir din hizmeti sunma gayreti içinde olduğunu söyledi. Başkanlığa yurt dışından pek çok ziyaret gerçekleştirildiğine işaret eden Bardakoğlu, Rusya, Singapur, Umman, Ürdün gibi ülkelerden yapılan bu ziyaretlerde, ''dünyada barışı ve güvenliği, diyaloğu kurmada dini kurumlara ne gibi görevler düştüğü üzerinde durulduğunu'' dile getirerek, Dünya Müslümanlar Birliğinin ziyaretinin de bu çerçevede gerçekleştiğini ifade etti. Ali Bardakoğlu, diğer bütün dini kurumlarla olduğu gibi Suudi Arabistan ile de dostane ilişkileri geliştirmenin gayreti içinde olduklarını belirterek, şunları kaydetti: ''Çünkü bu din, umumi bir rahmet, barış dinidir. Dünyanın neresinde olursa olsun, nerede bir sıkıntı, bir acı, gözyaşı, şiddet varsa, orada Müslümanların, dini kurumların bunu gidermede gayret içinde olması ve bu konuda üzerlerine düşen ödevleri yerine getirmesi çok faydalı olacaktır. Türkiye'nin bütün dünyada barışın, hoşgörünün yayılması için ciddi gayret içinde olması ve son yıllarda bu gayretin daha görünür olması bizi mutlu etmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak biz bütün ülkelerle işbirliğini önemsiyoruz ve adeta 360 derecelik bir açıyla dünyaya bakıyoruz. Din ayrımı, bölge ayrımı yapmaksızın, iyi bir işbirliği bizim temel hedeflerimizden birisidir.'' Yaklaşık 15 kişiden oluşan Suudi heyeti Türkiye'de görmekten duyduğu memnuniyeti dile getiren Bardakoğlu, heyetin yarın devlet bakanlığını, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini, daha sonra da İstanbul Müftülüğünü ve Haseki'deki ihtisas merkezini ziyaret ederek, Türkiye'deki dini hayat ve yüksek din eğitim-öğretimi konularında bilgi edineceğini bildirdi. ''İSLAM'DAKİ BİRLİKTELİK MÜSLÜMANLARIN BİR ARAYA GELMELERİNDE ÖNEMLİ'' Dünya Müslüman Birliği Genel Sekreteri Dr. Abdullah Abdul Mohsen Al Turki de, Diyanet İşleri Başkanlığının hem Türkiye, hem de yurt dışındaki Müslümanlara yönelik hizmetlerini takdirle karşıladıklarını ifade etti. Türkiye'nin geçmişte ve günümüzde İslam kültürüne büyük hizmetleri olduğunu belirten Turki, Türkiye'nin kültürler arası ve dinler arası diyaloğa verdiği önem ve ciddi gayretin farkında olduklarını söyledi. Dünya İslam Birliğinin, Mekke'de bulunması ve Suudi Kralı'nın desteklemesiyle bir çok alanda verimli çalışmalar yaptığını anlatan Turki, İslam ülkeleri arasında itilafları bertaraf eden, işbirliği ve yardım sağlayacak çalışmalara önem verdiklerini dile getirdi. Turki, ''İslam dini rahmet dinidir. İslam dinindeki birliktelik Müslümanların bir araya gelmelerinde önemli bir unsurdur'' dedi. Turki, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'na tüm dünyada yaptıkları çalışmaların anlatıldığı plaket ile Kabe'nin örtüsünden bir parça hediye etti. Bardakoğlu da, Turki'ye el dokuması ipek halı verdi.
600769
Gül ile Obama Telefonda Görüştü
Gül ile Obama Telefonda Görüştü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama ile bir telefon görüşmesi yaptı. Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamaya göre, görüşmede, Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi yolunda kaydedilen tarihi ilerleme ele alındı. Cumhurbaşkanı Gül, Minsk Grubu üyesi olan Amerika Birleşik Devletleri'nden, Karabağ sorunu için etkinliğini kullanmasını istedi. Obama da, Türkiye'nin Afganistan'da gösterdiği katkıya teşekkür etti. Görüşmede Kıbrıs sorunu ile Bosna Hersek konusunun da gündeme geldiği bildirildi.
601569
'100 kiloyum çok mutluyum'
'100 kiloyum çok mutluyum' The Gossip adlı indie- rock grubunun 27 yaşındaki çılgın solisti Beth Ditto, 1,57'lik boyu ve 99 kiloluk ağırlığıyla aslında sahnelerin pek de alışık olmadığı türden bir "star". Fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ditto, henüz 16 yaşındayken ailesinden ayrılıp Ohio'ya gitti. Daha yaşta kendi kaderini kendi çizmeye çoktan karar vermişti. Lezbiyen olduğunu hiç saklamayan Ditto, sık sık magazin basınında da alay ve eleştiri konusu oluyor. Ama bütün bunları umursamıyor bile. Tıpkı sağlık uzmanlarının "Kilolarına dikkat et. Onları bu kadar umursamaz şekilde sergileyecek insanlara obezitenin normal bir durum olduğunu empoze ediyorsun" uyarılarına aldırmadığı gibi. Hatta Beth Ditto, zayıf mankenleri bile imrendirecek şekilde dergi kapakları için çırılçıplak pozlar verip kilolarını sergilemekten kaçınmıyor. Üstelik photoshop müdahalesine gerek bile duymuyor. Lagerfeld başta olmak üzere moda devleriyle de arası iyi. Top model Kate Moss en yakın parti arkadaşlarından biri. Ditto'nun The Guardian gazetesinin ekinde kadın sorunlarına değindiğin bir de köşesi var. Kısacası; ışıltılı dünyanın kadınlara bakış açısına ve onlara dayattıklarına karşı bir abide gibi duruyor Beth Ditto.
600964
Kutluğ'un 'Kadınlar'ı Troy Sanat'ta
Kutluğ'un "Kadınlar"ı Troy Sanat'ta 55 yıllık sanat yaşamında 37 kişisel ve yüzün üzerinde karma sergiye imza atan, uzun yıllar öğretim görevlisi olarak çalışan, eserleri ile çok sayıda ödüle layık görülmüş olan ressam Nüzhet Kutluğ'un 20 tablodan oluşan “Kadınlar” konulu sergisi Nişantaşı Troy Sanat Galerisi'nde görülebiliyor. Kutluğ'un sanat tarihinden bilindik kadın figürlerini, titizlikle çalıştığı, modern çizgilerle kurulmuş kompozisyonlar içinde kolaj esprisiyle birleştirdiği tabloları ilgi çekiyor. Kutluğ'un eserleri ay sonuna kadar görülebilir.
601527
Türk malı silahlar dünya pazarında
Geçtiğimiz günlerde Londra'da düzenlenen Defence Systems and Eguipment International 2009 fuarında MKEK üretimi silahlara gösterilen yoğun ilgi beraberinde de silah taleplerini getirdi. Son yıllarda sürdürülen etkin yurt dışı pazarlama sonrasında ürünleri de pazarlarda kabul gören MKEK, bu fuarda da önemli düzeylerde sipariş alma imkanı bulabildi. Kurum tarafından yapılan açıklamada, fuar süresince yapılan görüşmelerde kurumun çok sayıda ülke ve firma ile silah ihracatına yönelik bağlantı yaptığı bildirildi. TANITIM FAALİYETLERİ SÜRECEK MKEK'ye bağlı tesislerde üretilen silahların yurt dışı pazarlarda etkin olarak tanıtılması, diğer ülkelerin savunma sanayi firmaları ile işbirliği imkanlarının araştırılması ve silah mühimmat sistemlerindeki gelişmelerin daha yakından izlendiği benzer organizasyonların önümüzdeki dönemlerde de sürdürülmesi planlanıyor. Savunma sanayine dönük yatırımlara ağırlık veren MKEK Genel Müdürlüğünün önümüzdeki yıllarda toplam askeri silah ve mühimmat ihracatının 50 milyon dolar düzeyine çıkarılması hedefleniyor. MKEK ürünlerinin dış pazar bulduğu DSEI savunma sanayi fuarı 11-14 Eylül 2009 tarihleri arasında Londrda'da yapılmış ve fuara 40 farklı ülkeden toplam 1.350 savunma sanayi şirketi katılmıştı.
601717
PKK'ya ait çantada para bulundu
Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yeralan bilgiye göre, Şırnak'ın Merkez ilçesi dağlık arazi kesiminde, güvenlik güçlerince icra edilen faaliyet sonrası, bir adet Kaleşnikof piyade tüfeği, adet Kaleşnikof piyade tüfeği şarjörü, 150 adet Kaleşnikof piyade tüfeği mermisi, adet el bombası, bir adet dürbün ile içerisinde bir miktar para bulunan sırt çantası ele geçirildi. Siirt'in Şirvan ilçesinde, Siirt-Pervari yolu üzerindeki menfez içerisinde bölücü terör örgütü tarafından gizlenmiş vaziyette, 84 kilogram Amonyum Nitrat, 500 gram A-4 patlayıcı, 75 santim saniyeli fitil bulundu. Bu malzemeler imha edildi. Öte yandan, Hakkari'nin Yüksekova ilçesi Kamışlı köyü bölgesinde, küçükbaş hayvanlarını otlatan bir vatandaş, bölücü terör örgütü mensupları tarafından döşenen mayına basma sonucu yaralandı.
600750
Obama Cumhurbaşkanı Gül'ü aradı
Obama Cumhurbaşkanı Gül'ü aradı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, bugün ABD Başkanı Barack Obama ile bir telefon görüşmesi yaptığı bildirildi. Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada, görüşmede ABD'nin "kilit müttefiki Türkiye ile yürüttüğü geniş stratejik diyaloğu yansıtan bir dizi konunun ele alındığı" belirtildi. Açıklamaya göre, Obama ve Gül, görüşmede Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi konusundaki tarihi ilerleme ve bu önemli çabada ivmenin korunmasının önemi üzerinde durdular. Afganistan'daki durumun gözden geçirildiği görüşmede Obama, Türkiye'nin Afganistan'a yönelik katkılarına duyduğu minnettarlığını dile getirirken, taraflar bu konuda birlikte çalışmayı sürdürme yönünde görüş birliğine vardılar. Görüşmede liderler, Kıbrıs sorununun çözümü ve Bosna Hersek'in istikrarının teşvik edilmesine duyulan ihtiyacı da ele aldılar. Açıklamada, Gül ve Obama'nın bu ve küresel güvenlik gündemine dair diğer önemli konularda sürekli istişare içinde olmanın önemini dile getirdikleri belirtildi.
601665
Ölüler üzerinden hayatın sırrını çözen bir cenaze levazımatçısı
Ölüler üzerinden hayatın sırrını çözen bir cenaze levazımatçısı ALİ MURAT GÜVEN SON VEDA Özgün Japonca Adı: Okuribito Uluslararası Dağıtım Adı: Departures Yapım Yılı ve Ülkesi: 2008, Japonya yapımı Türü ve Süresi: Drama 130 dakika Gösterim Dili: Orijinal seslendirmesi Japonca olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmuştur. Yönetmen: Yôjirô Takita (Doğumu: 1955, Toyama-Japonya) Senarist: Kundo Koyama Görüntü Yönetmeni: Takeshi Hamada Özgün Müzik Bestecisi: Joe Ishaishi Kurgucu: Akimasa Kawashima Sanat Yönetimi Ekibi: Fumio Ogawa (Yapım Tasarımcısı), Katsuhiko Kitamura (Kostüm Tasarımcısı), Iaso Tsuge (Makyaj ve Saç Tasarımcısı), Etsuko Egawa (Makyaj Özel Efektleri), Oyuncular: Masahiro Motoki (Daigo Kobayashi), Tsutomi Yamazaki (Ikuei Sasaki), Ryoko Hirosue (Mika Kobayashi), Kazuko Yoshiyuki (Tsuyako Yamashita), Kimiko Yo (Yuriko Kamimura), Takashi Sasano (Shokichi Hirata) İthalatçı Şirket: Avşar Film Dağıtıcı Şirket: Warner Bros. İçerik Uyarıları: Öyküsünde ölüm temasına ve ölü bedenlere yoğun biçimde yer vermesinden dolayı, 13 yaşından küçükler için uygun bir film değildir. Resmî İnternet Sitesi (İngilizce) ve Fragmanı: Yıldız Puanı: Daigo Kobayashi, çello çaldığı orkestra dağılınca müzik kariyerine vedâ eder ve karısı Mika ile Japonya'nın kuzeydoğusuna, Yamagata bölgesinde bulunan memleketine döner. Dönüşünden kısa süre sonra da cazip iş koşulları sunan bir “Yardımcı Aranıyor“ ilanı görür. Turizm acentesi olduğunu varsayarak görüşmeye gittiği ofisin arka duvarına gıcır gıcır tabutlar dizilmiştir. Şirketin sahibi Sasaki, Daigo'nun özgeçmişine şöyle bir bakarak onu hemen işe alır. Şirketin tam olarak ne tür bir hizmet verdiğini merak eden kahramanımız, yapacağı işin “cesetlerin yakılmadan önce merasime uygun bir biçimde tabutlanması“ olduğunu öğrenir. İlk başta tereddüt ettiği bu görevi de yeni patronu işi alması için onu zorlayınca kabul edecektir. Ardından, cenaze işi çıktıkça Sasaki'yle yörede bir oraya bir buraya yolculuk etmeye başlarlar. Travesti olduğu anlaşılan güzel bir intihar kurbanı, motosiklet kazasında ölen serseri bir delikanlı, torunlarının lise üniformalarıyla birlikte giydiği bol beyaz çoraplara hayran yaşlı bir büyükanne… Daigo, yeni mesleğinde ölümün binbir çeşidiyle karşılaşır ve başlangıçta emin olmasa da “tabutlama“ işleminin bir şekilde “hayata saygı“yı ifade ettiğini anlamaya başlar. Eşi ise bu hizmetin soğuk ayrıntılarından gitgide daha fazla dehşete düşerek kocasının işi bırakmasını ister; red cevabını aldığında da evi terk edip Tokyo'daki ailesinin yanına döner. Annesi yıllar önce ölen ve babası daha çocukken evi terk eden Daigo, şimdi bir kez daha yalnız kalmıştır. Ancak, yaşadığı ailevî yıkıma rağmen, yaptığı işin değerine inanmaya devam eder. Orta yaşlı adam, kış mevsimi yerini ilkbahara bırakırken, kendine ve yeni kariyerine gitgide daha fazla güven duyduğunu hissedecektir. Bu sırada ardı ardına bir dizi önemli olay gerçekleşir: Önce, eşi Mika geri döner. Sonrasında, yakın bir çocukluk arkadaşının annesi aniden ölür ve nihayet 30 yıldır kendisinden tek kelime bile haber almadığı babasının da öldüğünü öğrenir. Bir tabutlayıcı, bir koca, bir oğul ve bir insan olarak Daigo en değer verdiği insanlar arasında hayatla nasıl başa çıkacaktır? Belki son bir yolculukta, mutlu bir vedâyla… 2009 yılının “Yabancı Bir Dilde Çekilmiş En İyi Film Oscar'ı“nı kazanan “Son Veda“,Çağan Irmak'ın “Karanlıktakiler“iyle birlikte bu hafta sonunun en kaliteli iki filminden biri…
601489
Banka soygunu zanlıları gözaltında
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, gün önce Hatboyu Caddesi'ndeki bir banka şubesinin maskeli ve silahlı kişilerce soyulmasının ardından Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü ekipleri, MOBESE görüntülerini inceledikten sonra yaptığı çalışma sonucunda, aralarında soygunu gerçekleştiren kişilerin de bulunduğu bazı kişileri yakaladı. Gözaltına alınan şahısların polisteki sorgusu sürerken, operasyonda bankadan çalınan 55 bin TL'de ele geçirildi. Bağlar ilçesindeki bir banka şubesine gün önce giren maskeli kişiler, güvenlik görevlisi İhsan A'yı etkisiz hale getirdikten sonra soygun yapmıştı. BANKA SOYGUNA KATILAN VE YARDIM, YATAKLIK EDEN KİŞİNİN GÖZALTINA ALINDIĞI BELİRTİLDİ Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde gün önce bir banka şubesinin soyulması olayına katılan ve yardım, yataklık eden kişinin gözaltına alındığı bildirildi. Diyarbakır Valiliği'nce yapılan yazılı açıklamada, gün önce Hatboyu Caddesi'ndeki bir banka şubesinin maskeli ve silahlı kişilerce soyulmasının ardından Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü istihbarat, terör ve asayiş şube müdürlükleri ekiplerince Cumhuriyet Başsavcılığı koordinesinde operasyonel çalışmalar yapıldığı belirtildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi: ''Yapılan çalışmalarda banka şubesine yönelik silahlı soygun eylemini gerçekleştiren ve yardım, yataklık eden dini motifli bölücü terör örgütüne mensup kişi gözaltına alınmıştır. Yakalanan şahısların üzerlerinde ve ikametlerinde yapılan aramalarda bilye atar tabanca, kuru sıkı tabanca, şarjör, banka güvenlik görevlisinden gasbedilen Kırıkkale marka tabanca, banka şubesinden gasbedilen 11 bin 170 avro, 11 bin 907 ABD doları, 15 bin 293 TL, soygun sırasında kullanılan araç, eylem sırasında kullandıkları elbiseler ve çok sayıda dijital malzeme ve örgütsel doküman ele geçirilmiştir.''
600770
Ünsal Oskay'ı Kaybettik...
Ünsal Oskay'ı Kaybettik... İletişim dünyası büyük bir hocasını kaybetti. 70 yaşında hayatını kaybeden Ünsal Oskay, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri'nde iletişim konusunda yüksek lisans yaptı. Akademik hayatına Ankara Basın Yayın Yüksek Okulu'nda başlayan Ünsal Oskay'ın, bu dönemde iletişim dünyasında çok bilinen doçentlik tezi "19 Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişimin Kültürel İşlevleri" adlı çalışması yayınladı. Siyasetbilimi, iletişim teorileri, sosyoloji, estetik ve sosyal teori konularında çok sayıda esere imza atan Profesör Ünsal Oskay, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde Dekanlık da yaptı.
600744
Filistin Memnun, İsrail Kızgın
Filistin Memnun, İsrail Kızgın Goldstone raporunun onaylanmasının ardından Filistinliler rapor lehine gösteri düzenliyor... İsrail ise diplomatik savaş başlatma hazırlığında... Yayına Giriş: 17.10.2009 22:47:54 Güncelleme: 17.10.2009 22:47:54 İsrail'i savaş suçuyla itham eden Goldstone raporunun Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nde onaylanmasının ardından, Gazze'de yüzlerce Filistinli rapor lehine gösteri düzenledi. İsrail ise konuyla ilgili diplomatik savaş başlatıyor. Haniye: Filistin Halkının Zaferi Hamas Başbakanı İsmail Haniye, raporun konsey tarafından onaylanmasının, Filistin halkının zaferi olduğunu söyledi. Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas da, raporun uygulanmaya konulup konulmadığının takip edilmesi için komiteler kurulacağını açıkladı. Netanyahu: Rapor Gayrimeşru İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ise gayrimeşru olduğunu iddia ettiği raporu, fiiliyatta da gayrimeşru hale getirmek için diplomatik savaş başlatacağını duyurdu. Yahudi asıllı Güney Afrikalı yargıç Richard Goldstone başkanlığında hazırlanan raporda, İsrail, Gazze'de kasıtlı olarak sivilleri hedef almakla, sivilleri kalkan olarak kullanmakla, evlerini yıkmakla, fosfor bombası kullanmakla, böylece savaş suçu hatta soykırıma varan suç işlemekle itham ediliyor. Filistin tarafını da hedef alan raporda, Filistinli grupların İsrail'in güneyine roket atmalarının da savaş suçu olduğunun altı çiziliyor. Raporda, tarafların ay içinde bağımsız soruşturma yürütmemesi halinde, konunun Güvenlik Konseyi tarafından Uluslararası Ceza Mahkemesine havale edilmesi tavsiye ediliyor. Rapor, cuma günü Amerika Birleşik Devletleri, İtalya, Hollanda dahil ülkenin karşı oy kullanmasına rağmen, 25 olumlu oyla Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinde kabul edilmişti.
601115
Brezilya'da ilk cep Barichello'nun
Sao Paolo kentindeki 4.309 metre uzunluğundaki pistte koşulan ve yoğun yağış nedeniyle çok fazla duran sıralama turlarında Brawn GP'nin Brezilyalı pilotu Rubens Barrichello ilk cebin sahibi olurken, Red-Bull'un Avustralyalı pilotu Mark Webber 1:19.668'lik zamanıyla en iyi ikinci zamanı yaparak, ikinci cepte yer aldı. Sıralama turlarında, Force India'nın Alman pilotu Adrian Sutil 1:19.912 ile en iyi üçüncü zamanı yaptı ve bugünkü yarışa 3. cepten başlama hakkını kazandı.
600836
Vural, Rijkaard’ı kıskandırdı
Vural, Rijkaard’ı kıskandırdı 10 resmi maça 10 ayrı 11’le çıkan ve futbolcular dahil kimsenin ne oynandığını anlayamadığı ’ın durulduğu gündü dün. Denizli maçının 2.yarısındaki 11’den sadece değişiklik (İsmail-Toraman-Yusuf) olması iyi işaretti zaten. Bir de haftada Beşiktaş’ı sadece bir kez dışına çıkaran fikstüre de teşekkür etmesi lazım M.Denizli’nin. “Ernst’i oyuna sokma” konusunda “yarım Toraman” bile Fink’ten daha mahirdi, da sol açıkta oynamış mutsuz ikizini tanımıyor gibiydi Sadece ilk devrede Ekrem’in, Sancak karşısındaki çaresizliği göze battı, ama orada da mâlum 4-3-3’ün savunması zayıf sağ açığı Nihat faktörünü göz önüne almak lazım. G.Saray önünde iyi sinyaller veren, İnönü’deyse bir kademe daha ilerlemiş gözüken Paşa’nın hakkını da vermek gerek. Geriden uzun vurmamaları, 90+3’te bile topla çıkma niyetleri Daum’u/Rijkaard’ı kıskandırdı dün gece. Ama bu pas oyunu için Moritz’in etrafını daha fazla yetenekli oyuncuyla doldurmaları lazım.
601089
MKE'de adrese teslim sınav iddiası
Sadece hukuk müşavirliği kadrosu için açılan sınava tek bir kişinin müracaatı alındı. Şartlara göre Aralık 2009'da yapılacağı belirtilen sınava emekli Tümgeneral Enver Dayanır'ın avukat gelini Şenay Dayanır girebilecek. MKE'ye bağlı fabrika müdürlükleri ile kurum içerisinde diğer birimlere bilgilendirme yazıları gönderilmeden, memur sendikaları dahil kimsenin haberi olmadan sınav sürecinin başlatılması dikkat çekti. Tek kadro için açılan sınavın bin 800 TL'lik masrafının da önceki uygulamaların aksine sınava girecek kişi yerine kurum tarafından karşılanacak olması da soru işaretlerini artırdı. Sınavı açan 1. hukuk müşavirliğinin ise iki ayrı zimmet olayı nedeniyle de soruşturma geçirdiği belirtildi. Önümüzdeki ocak ayında emekli olacak 1. Hukuk Müşaviri Abdullah Ardahan'ın sorumlu olduğu birimin 2004 ve 2009 yıllarında yaşanan iki farklı zimmet olayıyla 364 bin TL zarara uğratıldığı ortaya çıktı.
601315
Artık 'Büryan' yiyemeyeceğiz!
Kırmızı et fiyatlarının son dönemde aşırı zamlanması Tarım Bakanlığı’nı harekete geçirdi. Bakanlık, yaptığı seri toplantıların ardından küçükbaş hayvan varlığını koruma, denetimlerin artması ve hayvan ihracına yasak getirilmesi gibi bir dizi önlem alacak. İşte Bakanlığın önümüzdeki günlerde açıklayacağı önlemler: Kuzu kesimi yasaklanıyor: Artan fiyatlarla kâr iştahı kabaran besicilerin henüz kesim yaşına bile gelmeyen küçük kuzuları keserek piyasaya sürdüğü tespit edildi. Bu durumun, sayıları 24 milyona gerileyen küçükbaş hayvan varlığını tehdit ettiği sonucuna varan Tarım Bakanlığı kuzu kesimini yasaklamaya karar verdi. Buna göre, canlı ağırlığı 32 kilonun altında olan küçükbaş hayvan kesimi, yayınlanacak bir genelgeyle yasaklanacak. Dişi küçükbaş kesimi yasaklanacak: Zamlar nedeniyle besicilerin damızlık dişi koyunları dahi kestikleri belirlendi. Bir dişi koyun kesmenin 5-6 hayvan kesmeye eş değer olduğunu belirten Bakanlık, aynı genelgeyle dişi küçükbaş hayvan kesimini belirli bir süreyle yasaklayacak. DENETİMLER ARTTI Koyuna küpe ve kimlik: Büyükbaş hayvanlarda olduğu gibi küçükbaş hayvanlara da küpe ve kimlik kartı zorunluluğu getirilecek. Bu amaçla küçükbaş hayvanların tamamına kısa süre içerisinde küpe takılıp kimlik kartları düzenlenmesi öngörülüyor. Bu yolla küçükbaş hayvanların da kayda alınması planlanıyor. Fiyatların aşırı artması nedeniyle büyükbaş ve küçükbaş hayvan dışındaki at, eşek, domuz hatta köpek gibi hayvanların kesiminin aşırı kazanç hırsıyla arttığı duyumlarını alan Bakanlık bu konudaki denetimlerini arttırdı. Bakanlık, çiğ ve pişmiş et satan işyerlerine yönelik yoğun denetim başlattı. Yetkililer, “Aşırı zam, kötü niyetli kişilerin iştahını artırdı. Yediğiniz ete dikkat edin” uyarısı yaptı. Bakanlığın aldığı önlemleri değerlendiren Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin, küçükbaş hayvan varlığını korumaya yönelik önlemleri yerinde bulduklarını belirtirken fiyatların düşmesi için hayvan ihracatının da ayla sınırlanması önerisin getirdi.
601630
F.Bahçe Gaziantep önünde CANLI
Alex, Güiza, Deniz, Lugano ve Deivid'den yoksun lider Fenerbahçe, Gaziantepspor'un konuğu... Turkcell Süper Lig'de bu sezon ilk maçını kazanan Fenerbahçe, Bülent Yıldırım'ın yöneteciği maçta, Gaziantepspor karşısında da sahadan galibiyetle ayrılarak, "lige en iyi başlangıç" rekorunu geliştirmek istiyor. İLK 11'LER... GAZİANTEPSPOR: Mahmut, J.Cesar. Tolga, Erkan, Ivan, Olcan, Hakan, Zurita, Jorginho, Murat Ceylan, Julio cesar FENERBAHÇE: Volkan, Gökhan, Önder, Bilica, Roberto Carlos, Mehmet Topuz, Cristian, Emre, Vederson, Kazım, Semih SAHAYA BAYRAK DİKME ARBEDESİ Gaziantepspor-Fenerbahçe karşılaşmasının oynanacağı Kamil Ocak Stadı'nda, taraftarların sahaya girmesi nedeniyle gerginlik yaşandı. Isınmak için takımların sahaya inmesinin beklendiği sırada, bir Gaziantepsporlu taraftar, elindeki Gaziantepspor bayrağını sahanın santra yuvarlağına dikti. Özel güvenlik görevlilerinin fark etmekte geç kaldıkları bu taraftarı, 6-7 Gaziantepspor taraftarı daha izledi. Fenerbahçe taraftarlarının bulunduğu tribüne ulaşmak isteyen Gaziantepsporlu taraftarlar ile özel güvenlik görevlileri arasında saha içinde kovalamaca yaşandı... MAÇTAN DAKİKALAR... Dk Maça Fenerbahçeli oyuncular başladı... Fakat hemen kaptırdılar. Dk Evsahibi ekip maça baskılı başladı. Eski Fenerbahçeli Olcan'ın sol kanattan yaptığı sert ortayı Önder uzanarak uzaklaştırdı... (Haber 7) 2009-10-18 15:16:40 Özer Neden ilk 11 de yoq Alex in Yerinde Özer onamalı... özgür şahin 2009-10-18 15:08:38 Sayın okurumuz, kurumları aşağılayıcı anlamda kullanıldığı için; 8taş, 6saraylılar, 7bliler, cincon, F5, sibopspor, Fbeleşçi, Bayan Jimnastikçi Kulübü, ezik bahçe, 6S, azizespor gibi ifadelerin yer aldığı yorumlar editörlerimizce onaylanmamaktadır. soner akpınar 2009-10-18 14:35:24 Antepi Farklı yener .....>. Ctürk 2009-10-18 14:25:24 bazı insanları anlayamıyorum sizene kardesım fener yenilirmiş kadrosu antep kadar iyi degilmiş 2tane çakarmış falan filan insanlar kendini nelerle kandırıyo yazık kesin rakip taraftar lardan birisidirr kendi öle istiyodur okadar ama öyle olmucak oo kötü dedikleri takımı iyi dedikleri takımlarlada oynarken gördüler kimi 4yedi kimi 2kendinizi avutmayın buligin en ii takımıdır fener ölüsü bile herkeze yeter sanırım daha fazla söze gerek yokkk sizlerin boşş yorumlardan uzak olmanız dilegiylee byy engin 2009-10-18 08:54:28 Fenerbahce kadrosu Gaziantepspor'u yenecek kadar güçlü değil !. Yarın mağlubiyet haberleri ile gündeme gelecek Antep en az tane gol atacak.
601390
Mustafa Denizli'den zorunlu revizyon
'den zorunlu revizyon ’de ’yı yenerek üst üste 2. galibiyetini alan ’ta istikrarlı futbolcular Ernst ve ’un cezalı duruma düşmesi teknik heyeti sıkıntıya soktu. Beşiktaş Teknik Direktörü ’nin gözdeleri olan ve tecrübeli teknik adamın bütün lig maçlarında görev verdiği üç oyuncu cezaları nedeniyle ligin 10. haftasında ile deplasmanda oynanacak karşılaşmada forma giyemeyecekler. Siyah-beyazlı takımda Kasımpaşa karşısında gören Ernst ve Ferrari’nin yanı sıra 4. sarı kartını gören Sivok’un yokluğu savunmanın göbeğinde ve orta alanda boşluk yarattı. Ligdeki bütün karşılaşmalarda 90 dakika forma giyen ve uyumlu bir görüntü çizen Ferrari ile Sivok’un yokluğunda teknik direktör Denizli’nin, Eskişehirspor maçında ile ’a görev vermesi bekleniyor. Sakatlığı nedeniyle uzun süre takımdan ayrı kalan ve bu sezonki ilk resmi maçına Kasımpaşa karşısında çıkan İbrahim Toraman’ın henüz form tutmamasının yanı sıra oynadığı karşılaşmalarda büyük hatalar yapan ve büyük eleştiri alan İbrahim Kaş’ın Eskişehirspor karşısındaki performansları Beşiktaş camiasında merakla bekleniyor. İSTİKRAR ABİDESİ ERNST DE YOK Savunmanın göbeğinde Ferrari ve Sivok’un olmaması sıkıntı yaratırken, Beşiktaş bir diğer sıkıntıyı ise orta alanda yaşıyor. Geldiği günden beri başarılı oyunuyla büyük beğeni toplayan ve bu sezon da takımın iyilerinden olan Ernst’in de Kasımpaşa maçında gördüğü kırmızı kartla cezalı duruma düşmesi teknik heyetin başını ağrıtan bir başka konu oldu. Ön liberoda başarılı bir performans sergileyen Alman oyuncunun alternatifleri, fazla forma şansı bulamayan Uğur’un yanı sıra son maçlarda yedek kalan Fink.
601219
Üniversiteye ek yerleştirme kayıtları başlıyor
ÖSS ek yerleştirme sonuçları 14 Ekimde açıklanmış ve örgün yükseköğretim programlarına 57 bin 619 kişi yerleşmeye hak kazanmıştı. 2009-2010 ders yılında, ÖSYS sonuçlarına göre bir programa kayıt hakkı kazanan adayların kayıt işlemleri bütün üniversitelerde 19-21 Ekim arasında yapılacak. Kayıt süresi içerisinde kayıt için başvurmayan veya kayıt işlemlerini tamamlamayan adaylar kayıt hakkını kaybedecek. Kayıt hakkı kazanan adayların, mezun olduğu okuldan aldığı diplomanın aslı ya da yeni tarihli mezuniyet belgesini, 1987 ve daha önceki yıllarda doğmuş erkek adaylar için askerlik şubelerinden alınacak askerlik durum belgesini, son altı ay içinde, önden, başı açık, adayı kolaylıkla tanıtabilecek şekilde çekilmiş fotoğrafı, katkı payının ödenmesi ile ilgili belgeyi ve kayıttan önce belirlenip üniversite tarafından ilan edilecek diğer belgeleri hazırlaması gerekiyor. Adayların kayıt için bizzat başvurmaları gerekiyor. Kayıt için istenen belgelerin onaysız sureti veya fotokopisi kabul edilmeyecek. Belgelerin eksik olması durumunda kayıt yapılmayacak. Yükseköğretim kurumları, kayıt yaptıracak adaylardan sağlık kurulu raporu isteyebilecek. Anadolu Üniversitesi Merkezi Açıköğretim Programlarını kazanan adayların, kayıt işlemleri ve kayıt tarihi için Anadolu Üniversitesi Rektörlüğüne başvurmaları gerekiyor.
601667
'Karamsarlığın sinemacısı'ndan hüzünle bezeli yeni bir öykü
'Karamsarlığın sinemacısı'ndan hüzünle bezeli yeni bir öykü ALİ MURAT GÜVEN ACI Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, Türkiye yapımı Türü ve Süresi: Psikolojik drama 90 dakika Senarist ve Yönetmen: Cemal Şan Görüntü Yönetmeni: Cengiz Uzun Işık Şefi: Aziz Oğuz Vural Özgün Müzik Bestecileri: Nail Yurtsever, Engin Aslan, Cem Tuncer Kurgucu: Şenol Şentürk Sanat Yönetmeni: Nildağ Kılıç Kostüm Tasarımcısı: Ahmet Selecik Oyuncular: Nesrin Cavadzade, Erol Demiröz Yapımcı Şirket: Şan Film Dağıtıcı Şirket: CineGroup İçerik Uyarıları: Kahramanlarının yaşadıkları karmaşık psikolojik ve ailevî sorunlar nedeniyle, 13 yaşından küçük izleyicilerin kolaylıkla kavrayabilecekleri bir film değildir. Yıldız Puanı: Erzincan'da, deniz seviyesinden iki bin kilometre yükseklikte bir dağ köyü… Kış aylarının insanı canından bezdirdiği bu coğrafyanın yerlisi konumundaki yaşlı ve yorgun bir dede ile kendisini hem ölesiye sevdiği, hem de sürekli didiştiği kız torununun hayata tutunma mücadelesine konuk oluyoruz. “Karamsarlığın sinemacısı” Cemal Şan, oldukça zorlayıcı doğa koşullarında çektiği bu yeni filminde, insana yaraşır bir şekilde yaşamak için insanca olmayan her şeye “hayır” demek gerektiği gibi son derece haysiyetli bir tezi işliyor. Şan, insana, hayata ve evrene ilişkin öyküsünde, bu iki kahramanın temsil ettiği iki farklı dünyayı bir araya getirip yaşanan kuşak çatışmasını kaydadeğer bir gerçeklikle ortaya koyarken, hayranlarınca iyi bilinen minimalist anlayışı içinde de mütevazı bir sinemasal şiire imza atıyor. Yönetmenin, yalnızca bu yapıtında değil diğer bütün yapıtlarında da kendisini hissettiren kronik karamsarlığa zaman zaman ciddi itirazlarımız olmasına rağmen, ülkemiz sineması içindeki pozisyonunu mutlaka koruması gerektiğini düşündüğümüz “toplumsal gerçekçi” türün izlenmeye değer örneklerinden biri “Acı”… Bu arada, filmin 2008 yılı ekim ayında Metris Cezaevi'nde gördüğü işkence sonucu hayatını kaybeden siyasal tutuklu Engin Ceber'e adandığını da önemli bir not olarak ekleyelim.
601688
İzmir İstanbul otoyolu müjdesi
İzmir İstanbul otoyolu müjdesi Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO), İzmir Ticaret Odası (İZTO) ve Deniz Ticaret Odası (DTO) İzmir Şubesi'nin, Hilton Oteli'nde onuruna verdikleri yemeğe katıldı. Toplantının açılış konuşmasını İZTO Başkanı Ekrem Demirtaş yaptı. Demirtaş konuşmasında, "İzmir Büyükşehir Belediyesi Koordinatörlüğü'nde yürütülen Ekonomik Koordinasyon Kurulu'nun 23 öncelikli projeden, odamızı ilgilendiren proje Bakanlığınızla ilgili, yani bizim beklentilerimiz daha fazla" dedi. Ardından söz alan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım; İzmir'in büyük düşünen bir şehir olduğunu ve dünyaya açılan yüz akı olduğunu belirterek; İzmir'e yapılan işlerin toplamının 2.3 katrilyona ulaştığını dile getirdi. Bakan Yıldırım konuşmasında, 350 trilyonluk bir yatırımla, İzmir'in yurt dışı bağlantılarının da açıldığını belirterek, İzmir'in şanına yakışır bir havaalanına kavuştuğunu söyledi. Ulaştırma Bakanı Yıldırım önemli açıklamalarda bulunduğu toplantıda; İzmir-Aydın-Denizli-İstanbul çevre yolunun yüzde 20'sini tamamladıklarını belirterek, "Şimdi yolun; Harmandalı birinci etabı ve Aliağa ikinci etabının 4.5 kilometrelik yapım talimatını verdik" diye konuştu. İZMİR ALSANCAK LİMANI HAKKINDA EN KISA SÜREDE NETLİĞE KAVUŞACAĞIZ İzmir Alsancak Limanı hakkında yaşanan sıkıntılara da değinen Bakan Yıldırım yargının yavaş işlediğini, 2.5 yıl beklediklerini ancak ekonomik krizden ötürü yapılan tüm hesaplarda hüsran yaşadıklarını kaydetti. Bakan Binali Yıldırım, Alsancak Limanı'nın en aktif hale dönüştürülmesi için gereken görüşmelerin yapıldığını belirterek, "Limanla ilgili yaşanan sıkıntıları en kısa zamanda netliğe kavuşturacağız" şeklinde konuştu. TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİNDE BİR İLK OLAN MİLYAR DOLARLIK YATIRIM PROJESİNİ İZMİR'DEN YANA KULLANDIK Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım; İzmir İstanbul Otoyolu için milyar dolarlık yatırımı İzmir'e kazandırdıklarını belirterek, "Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu kadar fazla külfeti olan bir yatırım projesini biz İzmir'den yana tercih ettik. Şimdi bu yol nerden başlayacak, diye soruyorlar. Ben de İzmir ve İstanbul'u karşı karşıya getirecek göz yok. Her iki uçtan da başlayacak ve ortada bitireceğiz" açıklamasında bulundu. İZMİR METROSU 2010 YILINDA HİZMETE GİRİYOR Bakan Binali Yıldırım, yapımı henüz tamamlanamayan İzmir Aliağa Menderes metrosu hakkında da önemli bilgiler verdi. Bakan Yıldırım, "İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile görüşmeler gerçekleştirdik. Hatta İZVA adında bir şirket kurduk. Çünkü Ege Bölgesi'ne İzmir anlam kazandırıyor. Bu yüzden Başkan'dan söz aldım; 2010 yılında metro tamamlanmış olacaktır" ifadelerini kullandı. AÇILIMIN BAŞI AÇMAKTIR, YOLLARI AÇACAKSIN Kİ GÖNÜLLERİ YAPACAKSIN Toplantının sonlarına doğru ise Bakan Yıldırım, 'Demokratik Açılım' için destek çağrısında bulundu. Bölünmüş yolların, Türkiye'de doğuda yaşayanla batıda yaşayanı, kuzeyde yaşayanla güneyde yaşayanı birbiriyle buluşturduğunu vurgulayan Yıldırım, ''Aslında açılım dediğimiz, birlik beraberlik, demokratikleşme, zenginleşme, çağdaş uygarlık seviyesine gidiş, yollardan geçiyor. Ne kadar yolunuz varsa, ne kadar üretiminiz varsa, ne kadar refah ülkenize getirmişseniz kadar az sorun alanınız var demektir. halde el birliğiyle çalışacağız, vatandaşımızın özlemini, beklentisini, hayallerini geciktirmeyeceğiz. İşimiz bu olmalı'' ifadelerinde bulundu.
601201
Tuncay'ın Stoke'u West Ham'ı devirdi
'de Aston Villa'ya yenilen Chelsea liderliği Manchester United'a bıraktı. Tuncay'ın takımı Stoke City, West Ham'ı 2-1 yendi. -- Chelsea, Didier Drogba ile mücadelesinde Aston Villa'ya deplasmanda 2-1 yenilmekten kurtulamadı. Sekizinci maçında beşinci galibyetini alarak 16 puana ulaşan Villa'ya galibiyeti Richard Dunne ve James Collins'in golleri getirdi. Manchester United, Zat Knight (kendi kalesine) ve Antonio Valencia'nın ilk yarıda bulduğu gollerle Bolton'u 2-1 yendi ve dokuz maçta 22 puanla yeniden lider oldu. 21 puanda kalan Chelsea ikinci sırada. Tuncay Şanlı'nın takımı Stoke City dokuzuncu maçında üçüncü galibiyetini West Ham'ı 2-1 yenerek elde etti. Tuncay'ın 90 dakikayı yedekler arasında getirdiği karşılaşmada Stoke'un gollerini James Beattie kaydetti. Ledley King ve Jermain Defoe'nin golleri Tottenham'a Portsmouth deplasmanda 2-1'lik galibiyete getirdi. Üçüncü sıradaki Tottenham 19 puana sahip. Birmingham'ı 3-1 yenen Arsenal sekiz maçta 18 puana ulaşarak haftayı dördüncü sırada tamamladı. 9. hafta Arsenal 3-1 Birmingham Everton 1-1 Wolves Manchester Utd 2-1 Bolton Portsmouth 1-2 Tottenham Stoke 2-1 West Ham Sunderland 1-0 Liverpool Aston Villa 2-1 Chelsea
601905
Daum: Bu da bana ders olsun
Daum, ''Maç içinde futbolcularıma ulaşamadım. İlk gole dek çok net pozisyon vermedik. Boş alanları iyi kullanamadık. Bunları başarsaydık galip gelebilirdik. Maç içinde futbolcularıma ulaşmakta zorluk çektim. Ben ilk olarak hatayı kendimde ararım. Bu yenilgiden özellikle ben ders alacağım. Andre Santos'u oyuna alarak ilerde daha etkin olmak istedik ama yapamadık'' diye konuştu. Gaziantepspor deplasmanının çok zor olacağını bildiğini, rakibin pozisyonlarını iyi değerlendirdiğini ifade eden Daum, şunları kaydetti: ''Bunun zor maçlardan biri olacağını daha önce de ifade etmiştim. 1-0'dan sonra baskı kurmalıydık ama bunu başaramadık. Skoru 2'ye çıkarmalıydık. İyi organizasyon yapamadık. Rakip, alanı bizden daha iyi kullandı. Ama bu maçtan gereken dersleri çıkarmalıyız. Diğer maçlara daha güçlü çıkacağız.'' GAZİANTEPSPOR CEPHESİ Süper Lig'in 9. haftasında sahasında Fenerbahçe'yi uzatma dakikalarında bulduğu golle 2-1 yenen Gaziantepspor'da, teknik direktör Jose Coucerio, bu galibiyeti çok istediklerini ve son dakikalarda buldukları golle kazandıkları için mutlu olduklarını söyledi. Jose Coucerio, karşılaşma sonrasında yaptığı değerlendirmede, ligde haftadır yenilmeyen bir ekibe karşı oynadıklarını, rakibin çok güçlü olduğunu, maçın başından beri galip gelmek için mücadele ettiklerini bildirdi. ''Son dakikada da olsa kazanmasını bildik'' diyen Coucerio, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu sezon başladığından beri birçok sorunla boğuşuyoruz. Ama baktığınız zaman bu galibiyet puan değerinde. Umarım aldığımız bu galibiyet ekibimize moral ve güven kazandırır. İlk yarıyı 1-0 yenik kapattık. İkinci yarıya çıkarken iki şey yapmalıydık; hem gol atmak hem de gol yemememiz gerekiyordu. Tabii maçın ilerleyen dakikalarında oyunu riske ettik. Fenerbahçe'nin kontraataklarla geleceğini biliyorduk. Türkiye'nin kontraatağa en iyi çıkan bir ekibiyle oynadık. Maçın ikinci yarısında kontrol tamamıyla bizim elimizdeydi. Birçok gol pozisyonu bulduğumuzu düşünüyorum. Tabii ki uzatma dakikalarında bulduğumuz gol bizi fazlasıyla mutlu etti. Önemli olan bu maçtan puan almamız. Çalışmayı sürdüreceğiz.'' Karşılaşmanın uzatma dakikalarında attığı golle takımını galibiyete taşıyan Julio Cesar De Souza ise antrenmanlarda sürekli çalıştığını, attığı golün benzerlerini antrenmanlarda sürekli attığını belirterek, ''Antrenmanları izleyen gazeteciler bu tip pozisyonları çalıştığımı iyi bilirler. Belki tribünlerde oturan gazeteciler bunu değerlendireceğimi bilmişlerdir. Daha önce de gol attım, ama attığım bu gol çok değerliydi'' dedi.
601568
Otomobil alırken “ince eleyip sık dokuyun”
Otomobil alırken “ince eleyip sık dokuyun” Assan Genel Müdürü Kurthan Tarakçıoğlu, yeni otomobil markalarının piyasada yer almaya başlamasıyla tüketicinin tercih noktasında zorlandığını belirterek, otomobil almayı düşünenlere, başta servis hizmetleri ve olmak üzere tüm unsurları dikkate alarak iyi araştırma yapmaları önerisinde bulundu. Tarakçıoğlu, bir etkinliğe katılmak üzere geldiği ’de, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sektöründe son yıllarda çeşit ve kalite anlamında ciddi bir gelişme yaşandığını, rekabetin, kalitenin yanı sıra fiyat avantajlarını da beraberinde getirdiğini bildirdi. Her geçen gün yeni markaların tüketiciyle buluştuğunu ifade eden Tarakçıoğlu, bu nedenle tüketicinin yapacağı seçimin zorlaşarak karmaşık bir hal aldığını, üstelik son dönemlerde otomobillerin birbirlerine çok benzemeye başladığını belirterek, “Hemen hemen tüm otomobillerin tedarikçisi veya yan sanayisi aynı. Dolayısıyla aynı veya benzer motor ile malzemeler kullanılıyor” dedi. Tarakçıoğlu, benzer özelliklere sahip otomobillerin arasında ciddi oranda fiyat farkları olduğuna da dikkati çekerek, “Ancak tüketicinin otomobil alırken, çok iyi araştırma yapması gerekiyor. Başta servis hizmetleri ve yedek parça olmak üzere tüm unsurlar dikkate alınarak iyi bir araştırma yapılmalı. Çünkü aldığınız arabaya en azından birkaç yıl sorunsuz olarak binmek isteyeceksiniz. Servis ve yedek parça konusunda çekilecek sıkıntı da sorunsuz sürüş keyfine gölge düşürecektir” diye konuştu. VERGİ İNDİRİMLERİNİN SONA ERMESİNİN ARDINDANVergi indirimlerinin sona ermesinin ardından sektörde yaşanmaya başladığını belirten Tarakçıoğlu, Türkiye’de Eylül ayında yaklaşık 81 bin adet araç satıldığını, bu süreçte de otomobil almayı düşünen kesimin önemli bir bölümünün ihtiyacını karşıladığını bildirdi. Otomobil almayı düşünen ancak, henüz alım yapmayanların ise bu düşüncesini başka bir tarihe ertelediğini gözlemlediklerini dile getiren Tarakçıoğlu, “Dolayısıyla otomobil almak isteyenler, ekonomik durumu gözlemeye başladı. Yani en azından (kriz bitti) sözünü duyuncaya kadar kimse galerilere gelmeyecek” diye konuştu. Türkiye’deki otomobil pazarının ciddi bir potansiyele sahip olduğunu ancak, gerekli şartların oluşması gerektiğini savunan Tarakçıoğlu, şunları kaydetti: “Önümüzdeki ayı oldukça karamsar görüyoruz. Yani 2009 yılının son çeyreği ve 2010 yılının ilk çeyreğinin, teşviklerin bitmesi ve mevsimsel sebeplerle son derece durgun geçeceğini düşünüyoruz. Ayrıca, şu anda geçen seneye göre yüzde 47 civarında daralmış durumda. Bunun daha da daralacağını düşünüyoruz. Çünkü ’daki teşviklerde teker teker sonlanıyor. Hem otomobil ticaretinin hem de sanayisinin oldukça karamsar bir sürece girdiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla bu konuda hükümetin elinde yol haritası var ve ne yapılması gerektiğini de biliyor. Mutlaka devletin bir desteği gerekiyor. Hem hem vergi gelirleri, hem de ihracat anlamında ülkenin en yüksek katma değerini otomotiv sanayi üretiyor. Bu nedenle sanayinin dibe vurması kimseye bir şey kazandırmaz.” 2012 HEDEFİHyundai’nin dünyanın en büyük 5. otomobil markası konumuna yükseldiğini ifade eden Tarakçıoğlu, Türkiye’deki sektörde ise yüzde 15,5’lik pazar payıyla lider olduklarını vurguladı. 2012 yılında dünyanın en büyük 3. otomobil markası olmayı hedeflediklerini belirten Tarakçıoğlu, “Dolayısıyla bu hedef doğrultusunda şuanda 12 olan ürün yelpazesini, 2012 itibariyle 20’ye yükselteceğiz” dedi.
601709
Almanya Başbakanı Merkel'e özel aşı
Der Spiegel dergisinin haberine göre, ülkede bu ayın sonunda başlanacak olan domuz gribine karşı aşılama çalışmalarında, vatandaşlar için ayrı, siyasetçi ve memurlar için ayrı aşı kullanılacak. Bild am Sonntag gazetesi de Başbakan Merkel, bakanlar ve politikacılara özel domuz gribi aşısı yapılacağını duyurdu. Federal İçişleri Bakanlığının, bakanlıklar için 200 bin doz Baxter firmasından Celvapan adlı domuz gribi aşısı siparişi verdiği belirtilen haberde, bu şirkete ait aşıların etkiyi güçlendiren bileşimi içermediği belirtildi. "Normal vatandaşlarda" ise çok fazla yan etkisi olduğu ve vücudun bağışıklık sistemini de etkileyerek aşırı reaksiyonlara sebep verdiği belirtilen, "GlaxoSmithKline" şirketinin ürettiği Pandemrix adlı aşının kullanılacağı ifade edildi. Almanya İlaç Komisyonu Başkanı Wolf-Dieter Ludwig, bunu skandal olarak niteleyerek, siyasetçilere ve memurlara ayrı aşının yapılmasının insanlara anlatılamayacağını belirtti. Almanya Tabipler Birliği Başkanı Michael Kochen ise aile hekimlerine, hastalarına domuz gribi aşısı yapmamaları tavsiyesinde bulunarak, bu aşının faydadan çok riskler taşıdığını savundu. Domuz gribi aşısı testi yapılan kişilerde aşı yapılan bölgede ağrıların oluştuğu, ayrıca bu kişilerin eklem ve baş ağrısı çektiği, titreme nöbetine tutuldukları, ateşin çıktığı ve yorgunluk hissine kapıldıkları belirtildi. Aşıların kullanılmasına izin veren Paul-Ehrlich Enstitüsü sözcüsü Susanne Stöcker, iyi ve kötü şeklinde ayırım yapılacak bir aşının bulunmadığını ifade ederek, çalışanlarına, vatandaşlarda kullanılacak Pandemrix aşısı yapılacağını belirtti. Almanya'da 26 Ekimde ilk önce sağlık görevlileri, kronik hastalar ve hamile kadınlarda başlatılacak olan domuz gribi aşılama çalışmalarında, kasım ayı ortasından itibaren de isteyen tüm vatandaşlar aşı olabilecek.
600694
Ünlü yıldızın başı dertte!
Madonna'nın New York Central Park'taki evine komşu olan Karen George, yüksek sesli müzik ve sık sık danslı toplantıların gürültüye neden olduğu gerekçesiyle dava açtı. Komşu Karen George, Madonna'nın evi müzik provaları için kullandığını, günde üç saat komşularını gürültülü müziğe mahkum ettiğini, duvarların sarsıldığını belirterek şikayetçi olduğunu söyledi. Apartman yönetiminin de Madonna'yı evden çıkarmakla tehdit ettiği belirtiliyor. Ünlü şarkıcıysa, konuyla ilgili bir açıklama bulunmadı.
600904
Aşıdan sonra çocuğa parasetamol vermeyin
Aşıdan sonra çocuğa parasetamol vermeyin Yapılan bir araştırma, çocuklarda aşı yapıldıktan sonra ateşe karşı önlem olarak etken maddesi parasetamol olan ilaçlar verilmesinin aşının etkisini azaltabileceğini ortaya koydu. 450 çocukla yapılan araştırmayla aşıdan sonraki ilk 24 saatte verilen parasetamollerin gerçekten ateşi düşürdüğü belirlendi, ancak Çek araştırmacıları, ağrı kesici ve ateş düşürücülerin aşının etkisini önemli ölçüde azalttığını saptadı. Prof. Roman Prymula, parasetamolün aileler tarafından önleyici ilaç olarak kullanıldığını, ancak aşı olan çocukların dahil edildiği araştırmanın, bu uygulamanın yararından çok zararı olabileceğini ortaya koyduğunu söyledi. Yapılan araştırmada, grip, difteri, tetanos, hepatit B, çocuk felci ve rotavirüs aşısı yapıldıktan sonra parasetamol verilen çocuklarda antikor seviyesinin düşük olduğu tespit edildi.
600875
Fransa'nın ünlü rap yıldızı Diam's Müslüman oldu
Örtünün kadınları 'esirleştirdiği' ileri sürülen böyle bir ortamda "rap'in prensesi" olarak bilinen ünlü yıldızın İslam'ı seçerek örtünmesi büyük yankı uyandırdı. Babası Kıbrıslı, annesi Fransız olan sanatçının asıl adı Mélanie Georgiades. Ancak Diam's adıyla ünlü oldu. 2003 yılından itibaren çıkarttığı CD'lerle erkek egemenliğindeki rap dünyasında yer edinmeyi başaran Diam's'ın 2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Sarkozy için yaptığı "Halkı değil sadece kendini seviyor." açıklaması dikkat çekmişti. Nicolas Sarkozy'yi şarkı sözleri ve açıklamarıyla hedef aldı. 2007'de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turundan sonra Sarkozy için "Onu sağcı bir adam olarak değil, tehlike olarak görüyorum. Halkı değil sadece kendini seviyor." şeklinde açıklamaları dikkat çekmişti. Diam's, son bir yıldır ortalıkta gözükmüyordu. Paris Match dergisi, geçtiğimiz günlerde ünlü yıldızın "dönüşünü" duyurdu. "Diam's yolunu arıyor" başlıklı dosyada şarkıcının, yeni evlendiği Müslüman eşiyle birlikte bir camiden çıkarken çekilen başörtülü fotoğrafı yayımlandı. Ünlü yıldızın yeni hali herkesi şaşırttı. Depresyona girdiği iddia edildi. Fransız medyasında çıkan bazı haberlerde, Diam's'ın yeni değil, aylar önce Müslüman olduğu, bazı gazete ve derginin bundan haberdar olduğu ama haberi yayımlamadığı dile getiriliyor. Şimdi, Diam's'ın müzik hayatına devam edip etmeyeceği, ederse nasıl devam edeceği ve fanlarının başörtülü Diam's'a nasıl tepki vereceği merak ediliyor. Diam's, başörtülü fotoğrafının yayımlanmasının ardından, "dönüşüne" ilişkin hiçbir açıklama yapmadı. Şarkıcının, bu konuda konuşmak istemediği ifade ediliyor. Sadece, yeni çıkacak albümünün tanıtımında, çok kısa bir süre basının karşısına çıkarak hayranlarına "çok iyi olduğunu" ve "her şeyin yolunda gittiğini" söyledi. Ünlü yıldızın merakla beklenen son albümü "S.O.S" önümüzdeki ay piyasaya çıkacak. Bu arada, internet sitelerinde Diam's'ın başörtülü olarak şarkı söylerken çekilen görüntüleri yayımlandı. Öte yandan, yeni albümünün kapağında şarkıcının şapkalı bir fotoğrafı bulunuyor.
600852
Viyana’dan selam getirmişem!
Mehmet Tez Hafif müzik hafif başka şeylerViyana’dan selam getirmişem! Spot on: Turkey Now festivalinde hangi konserler verildi, ortam nasıldı, Schubert salonunda yaprak dolma yiyen kim? Hafif Müzik seferi başlıyor ağlama da var, da, kudüm de, keman da, gitar da. Mekan, Viyana Konzerthaus. Festivalin adı Spot on Turkey Now. Düzenleyen Kültür ve Vakfı. Burası Viyana’nın en büyük mekanı. Beş salon var. Büyük Salon, Schubert, Berio ve Schönberg salonları. Mozart salonunda Selim Sesler var mesela (nasıl ama cümle içinde kullanınca) aynı anda büyük salonda Ulvi Cemal Erkin çalınıyor. Berio’da Aydın Esen piyanosunun başında, Schubert salonunda Mısırlı Ahmet var falan böyle bir şey. Viyana seferi notlarım şöyle: Viyana’nın üç K’sı: Kahve, Kahvaltı ve Bunlar olmadan Viyana yavan... Viyana’nın üç S’si: Schnapps, Sigara, Schnitzel. Neredeyse her yerde, kapalı mekanlar da dahil sigara içiliyor. Bizim memlekette biraz fazla Amerikalı kafası oldu bu işler galiba. Viyana’da nereye, hangi binaya girerseniz girin mutlaka kafanızı kaldırın ve tavana bakın. Bu adamlar tavan olayını biliyor. Her mekanın tavanı çok özel. Ya nouveau tarzı bir durum var, ya da bunun modernize edilmiş hali. Resimler, grafikler “tavan” yapmış anlayacağınız... Bir geleneksel Türk yemekleri köşesi yapmışlar. Avusturyalı dar gelirli geliyor tabağı alıyor, doldur Allah doldur. Ben de Schubert salonunda yaprak sarma yedim itiraf ediyorum... Viyana Konzerthaus’un içinde bir restoran, bir şarap barı, bir de sigara, pardon bira ve kahve barı var. Demek ki neymiş? Klasik müzikle şarap oluyormuş. Bir şnitzel yedim büyük ve ince. Figlmüeller’de. Daha önce üstat Ahmet Örs’ün burayla ilgili yazdığı yazıyı okudum. Üstadım ben de size bilmediğiniz bir şey söyleyeyim. şnitzelleri tabaktan alıp kızgın tavaya atan ve tam kıvamında pişmesini sağlayan bir hanım var mutfakta. Adapazarlı Binnur. 20 yıldır Viyana’da, 15 yıldır da orada. Binnur’a teşekkür ettim. Yoluma devam ettim. Festivalden aklımda kalanlar -Avusturyalı besteci Joseph Marx’ın yarattığı “Hemen bir kafeye gidelim, şarabın dibini görelim ve şiir yazalım” hissi. -Türk besteci Hasan Uçarsu’nun progresif ve avangart tarzı. -Çello sanatçısı Çağ Erçağ’ın sahne enerjisi. -Fatima Spar konserini kaçırmanın verdiği pişmanlık. -“ geceleri kandil oluruz Kandilin içinde fitil oluruz Hakkı göstermeye delil oluruz Fakat kör olanlar görmez bu hali” diyen Harabi’nin kimilerini “fitil” edecek, beni benden alan dörtlükleri. -Bu dörtlüklere hayat veren Erkan Oğur’un yanık, İsmail Hakkı Demircioğlu’nun davudi sesi. -Aynur’un sesine sinmiş keder. -Doğu’nun Rüyası konserindeki tezat. - Zeki Çağlar Namlı’nın flamenko gitarı gibi çaldığı bağlaması. Erkeklerin çello aşkı bambaşka “Naz Elmas çellocu oldu”. Heeyyy! Cennet vatanda, tüm dış temsilciliklerde ve yavru vatanda bir sevinç, bir sevinç... Önce tanıtım filminde şimdi de dizideki rolü için Naz Elmas. İnsanlarda “Çello çalan kadın seksi olur” diye bir düşünce var. Bu enstrüman kadınların bacaklarının arasında durduğundan olsa gerek, erkekler pek seviyor çelloyu. Felsefi analizlere falan hiç girişmeyin. Ben yüzeysel biriyim anlamam. Tek anladığım tüm dünyada çello çalan kadın klişesinin ortalama erkeğin hoşuna gitsin diye kullanılıyor olduğu. Kadın dediğin mutfakta aşçı, yatakta sürtük, evde ana, müzikte de çellocu olmalı. Bu iki hanım kızımız rol icabı erkeklerin fantezilerini süslemek için çellocu olmuş. Kulağa değil göze çello çalıyorlar... halde ben size gerçek ve müthiş bir çellocudan söz edeyim. Ama kadın değil. (Aaaa, hayal kırıklığı nidaları...) Çağ Erçağ’dan bahsediyorum. Teoman ile ortak bir-iki iş yapmıştı. Benim gibi klasik müzik camiasına uzak olanlar onu bu şekilde tanıdı belki. Viyana’da izledim. Atilla Aldemir kemanda, Hüseyin Sermet piyanodaydı. Mükemmel konsere buradan tekrar tekrar alkışlar... Değerli “çellocu” adamlar, bu ekibi takibe alınız. Kadın yok ama iyi müzik var. Hafta sonu notları... -“Art nouveau” tuvalete girdim. Turistler ziyarete geldi. Meydandaki umumi helada hacet giderirken oldum. -Viyana’nın İstiklal Caddesi’nde de kaldırımları söküp yeniden yapıyorlar. Viyana-İstanbul kardeş şehir, huyu suyu aynı... -Viyana’da bir ay kalsam 70 yaş üzeri en az 20 arkadaşım olur. -Vals yapmadım. -Mumok, Viyana’nın MOMA’sı. Bizdeki ’in büyüğü falan... Cy Twombly retrospektifi vardı. ’ten Ezgi Başaran anlatmaya çalıştı. “Anladım” dedim. Ne kadar da nüktedanmış Twombly. Hemen gift shop’taki tişörtlere bakmaya devam ettim. -Aynur: Bence inanılmaz bir büyüsü var. Anlayan anlamayan, başlayınca durup büyülenmiş gibi dinliyor. Çok özel bir ses. Ama çok kederli. Belki de onu özel yapan bu. Özel bir prodüktörle çalışıp ondan fikir almalı. Dünya müziği kulvarında efsane olabilir. -Selim Sesler’de Mozart salonunun alt katı düğün salonu, üst katı disko gibiydi. Çünkü aşağıda göbek atan Türkler, yukarıda karşılıklı seksi danslar yapan Avusturyalılar vardı. - Festivalin son konserinin ardından emeği geçen Avusturyalı ve Türk ekip mini bir kokteyl için buluştu. Ben de (biraz maydanoz oldum gibi geldi gerçi ama) oradaydım. Avusturyalılar “Seneye de bir ‘Spot on: Austria’ yapalım bizim vatandaş da memleketini tanısın” patlattı. Komik çocuklar. meselesi Konuyu kapatıyorum. Ama bunları anlatmazsam da işimi yapmış olmam. halde dinleyiniz: Hafta içi bir kafede Timuçin ile sohbet ederken tesadüfen ’ı gördük. Geldi, muhabbet ettik, Timuçin’in planları ve Şebnem’in yeni albümünden konuştuk (Evet, Timuçin bir albüm hazırlıyor. Kendi besteleri var. Pek yakında hazır olması bekleniyor). Ertesi gün bir haber: “Timuçin Esen, Ferah’ı kıskandığı için olay çıkardı”. Kanıt yok, foto yok, tanık(lar) yok. Sordum, her ikisi de “Yok böyle bir şey” diyor. Sevim Gözay, ’te telefonla bu hadiseyi sordu bana. Ama telefonla derdinizi anlatmanız zor. Kenarda lafı geveleyen adam olarak kalıyorsunuz. Değerli magazinci konuklar beni “safın önde gideni” ilan etti. Ben “sanatçı”ya sormuşum, “sanatçı” bana hayır demiş, inanmışım. Sanatçılar doğruyu söylemezmiş. Konuşabilsem soracağım şey şu olacaktı: Bu koca haberin kanıtı nerede? Siz tanımadığınız birine inanıyorsunuz. İmzasız bir yazı ve kesin bir dille haber yapıyorsunuz, sürmanşete koyuyorsunuz. Bunun adı gazetecilik. Ben gazetecilik tecrübemle 20 yıldır tanıdığım bir dostumun lafına ve gördüklerime inanıyorum. Bunun adı “kandırılmak”. Kusura bakmayın ama yemiyorum bunu. “Neden sadece Timuçin’i koruyorsun, arkadaşın diye mi?” Yanıtlayayım da aradan çıksın. Hayır ve evet. Evet: Arkadaşım olduğundan dolayı ilk kez bu tarz bir olaya yakından tanık oldum. Hayır: Arkadaşım olduğu için korumuyorum. Gördüklerim hoşuma gitmedi. İtirazım tüm mağdurlar adına. Nokta.
601218
NASA Ay'ı bombaladı
ABD'nin Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (NASA) ''Lunar Crater Observation and Sensing Satellite: Ay Krater Gözlem ve Optik Algı Uydusu -LCROSS'' adlı aracı, ikiye ayrılarak, birkaç dakika arayla Ay'a çarptı, 1,5 km yüksekliğinde kaya-toz bulutu püskürttü. 79 milyon dolarlık uzay ''Centaur'' roketinin ilkönce üst katı güney kutbundaki Cabeus kraterine çarptı. Bunun ardından enkaz bulutunun üzerinde uçacak LCROSS'un geriye kalan parçası, bunları toplayıp analiz edecek ve saatte bin km hızla Ay'a çarpmadan önce su izlerini araştıracak. Lunar Reconnaissance Orbiter (Ay Yörünge Keşif Aracı) aygıtı da denemenin 80 km üzerinden bilgi topluyor. Araştırmayı yürüten California Ames Mountain View Gözlemevi'ne bağlı astronomi uzmanları Anthony Colaprete, Alan Stern ve Peter Schultz, denemenin ilk safhasının başarılı olduğunu söyledi. Dünya ve uzaydaki teleskoplar çarpışma anını izledi. Ay'da su olduğu daha önceki araştırmalarda belirlenmesine karşın, bu ''bombardımanla'' suyun keşfi burada kalıcı bir üs kurmak olasılığını artıracak.
601268
Avrasya koşusu sırasında Boğaz Köprüsü'nden atladı
koşusu sırasında Boğaz Köprüsü'nden atladı Maraton koşusu yapılırken, 'den bir erkek, saat 10.10 sıralarında denize atladı. Şemsiyesi ve montunu bırakarak köprünün Sarayburnu'na bakan tarafından atlayan kişi, denizde bir süre yüzdükten sonra sulara gömüldü. Koşuya katılanların şaşkın bakışları altında atlayan kişinin yağmurluğu ve şemsiyesini alan polis,kişinin kimliğini tespit çalışmalarına başladı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı bir deniz botu da, denizde arama çalışmalarını sürdürüyor. Atlayan kişinin 30'lui yaşlarda bir erkek olduğu tahmin ediliyor. Ayrıntılar gelecek... STARTI BAKAN ÖZAK VERDİ İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin organizasyonuyla bu yıl 31’incisi düzenlenen Kıtalararası Avrasya Maratonu’nun startı verildi.Boğaziçi Köprüsü Anadolu yakası ayağının 800 metre üst bölümünden başlayan ve Sultanahmet Meydanı’nda sona erecek olan maraton ile 15 kilometrelik koşunun startını Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak verdi.Organizasyon nedeniyle sabah saat 08.30’dan itibaren, yarış güzergahı trafiğe kapatıldı.Anadolu yakasında Acıbadem Köprüsü’nden itibaren, Anadolu yakasında ise Barbaros Bulvarı, Beşiktaş, Kabataş sahil yolu, Haliç Köprüsü, Haliç sahil yolu Eyüp sapağına kadar, Saraçhane, Aksaray, Yenikapı, Yedikule, Bakırköy ve Ataköy sahil yolu, Sarayburnu ve Sultanahmet güzergahlarında yarış nedeniyle trafik akışı olmayacak. ERKEKLERDE ETİYOPYALI ROBA BİRİNCİ OLDU 31. Kıtalararası İstanbul Avrasya Maratonu’nu erkeklerde Etiyopyalı Kasime Adilo Roba kazandı. Sultanahmet Meydanı’nda sona eren yarışta Roba 2.12.14’lük derecesiyle ilk sırayı alırken, ikinciliği 2.12.54’lük derecesiyle Katarlı Faisal Bader Shebto, üçüncü sırayı ise 2.13.32 ile Kenyalı Joseph Kahugu elde etti. BAYANLARDA ETİYOPYALI URGESA İLK SIRAYI ELDE ETTİ 31. Kıtalararası İstanbul Avrasya Maratonu’nu bayanlarda Etiyopyalı Bizunesh Urgesa kazandı. Sultanahmet Meydanı’nda sona eren yarışta Urgesa 2.32.45’lik derecesiyle ilk sırayı alırken, ikinciliği 2.34.54’lük derecesiyle aynı ülkeden Ashu Kasim, üçüncü sırayı ise 2.37.04 ile Rus Svetlana Semova elde etti. 15 KİLOMETREDE ETİYOPYALI HEYİ VE AZERİ İBRAHİMOVA BİRİNCİ OLDU 31. Kıtalararası Avrasya Maratonu organizasyonu içinde yapılan 15 kilometrelik koşuda erkeklerde Etiyopyalı Henok Teseaye Heyi, bayanlarda ize Azerbaycan’dan Mare İbrahimova birinci oldu.Maraton ile birlikte start verilen ve Sultanahmet Meydanı’nda sona eren yarışta erkeklerde Etiyopyalı Heyi 45.18’lik derecesiyle ilk sırayı alırken, aynı dereceyi elde eden Azerbaycan’dan Tilahun Aliyev ikinci, 45.19’luk derecesiyle Etiyopyalı Debebe Woldsenbet ise üçüncü sırayı aldı.Erkeklerde Türk atletlerden Murat Ertaş, 46.13’lük derecesiyle 8, Abdülkadir Türk ise 46.26 ile 10. olabildi.Bayanlarda ise Azeri İbrahimova 50.56’lık derecesiyle birinci olurken, aynı ülkeden Layes Abdullayeva 51.11 ile ikinci, Etiyopyalı Etenesh Diro ise 51.21’lik derecesiyle üçüncü sırayı elde etti.Bayanlarda Türk sporculardan Binnaz Uslu 54.43 ile 7., Esra Güllü 57.33 ile 8., Yasemin Erdoğan ise 1.01.42 ile 10. oldu.
600896
Yüksekova'ya üniversite için bin dönüm arsa bağışladı
Ancak Hakkari'den bu önyargıyı yerle bir edecek bir ses yükseldi. Bu ses, Türkiye'nin kabuk değiştirmesinin sembolü olmaya aday. Bölge halkınının demokratik açılım projesi, Ermenistan'la yüzyıllık küskünlüğü bitiren barış protokolü ve Suriye ile sınırların kaldırılmasına ne denli odaklandığını da gözler önüne seriyor. Yüksekova'nın önde gelen isimlerinden Ahmet Öner, bölgedeki cehaletin bertaraf edilmesi için eğitim faaliyetlerinde kullanılmak üzere arsalarından bin dönümünü hibe etti. Öner, kangrene dönüşen yaraların pansuman değil tedavi edilmesi gerektiğini söylüyor. Öner'in oğlu üniversiteyi Azerbaycan'da okumuş. Bunu içine sindiremeyen hayırsever vatandaş, ilçede birçok kişinin okuduğunu ancak bölgede üniversite olmadığı için eğitimlerinin yarım kaldığını anlatıyor: "Biz hükümetimizden hiçbir şey istemiyoruz. Sadece buraya okul yapsın, çocuklarımızı cahillikten kurtarsın yeter." Yüksekova Ticaret Odası Başkanı Sabih Kayhan da ilçede bu yıl 511 öğrenciyi üniversiteye gönderdiklerini, bir kadarının da imkânsızlık sebebiyle eğitime devam edemediğini söyledi. Kayhan, "Eğer burada üniversite olsaydı 35 bin ilköğretim öğrencisine sahip ilçemizde yılda en az bin 500 kişiyi üniversiteye yerleştirirdik. Ahmet Öner Bey ve tüm Güçlü köyünü bu örnek davranışları için kutluyorum." diye konuştu. Yüksekova esnafından Feki Mengeş ise Öner'in arsa bağışının herkese örnek olmasını temenni etti. Mengeş, şöyle konuştu: "Çocuklarımızı özellikle de kızları dışarıya göndermeye gönlümüz razı olmuyor. Eğer burada üniversite açılırsa kız-erkek ayrımı yapmaksızın bütün çocuklarımız okur." Güçlü köyü muhtarı Tahir Öner de, "Köyümüz 56 haneli, 48 ilköğretim öğrencisi var. Ahmet Bey sayesinde 50'ye yakın da üniversiteye giden öğrencimiz oldu. Arsa bağışında bulunması bizleri onurlandırdı." ifadesini kullandı.
600922
Kendini denemek için girdiği yarışta rekor kırdı
Kendini denemek için girdiği yarışta rekor kırdı Güney Afrika'nın Durban kentinde süren Kısa Kulvar Dünya Kupası yarışlarında bayanlar 100 bireysel karışıkta İsveçli Therese Alshammar dünya rekoruna imza attı. 25 metrelik havuzda yapılan seçmelerde Alshammar 58.51'lik derecesiyle dünya rekorunu kırdı. Eski dünya rekoru 58.54'le Avustralyalı Emily Seebohm'a aitti. Alshammar, rekora çok şaşırdığını belirterek, “Aslında benim uzmanlık alanım kelebek. Çok uzun süredir 100 karışık yüzmüyordum. Tam olarak nerede olduğumu görebilmek için yarışa girmiştim” dedi.
601078
Maldivler kabinesinden 'ıslak toplantı'
metre derinlikte, biçimindeki masada bakanlar, karbondioksit salımının azaltılması için tüm ülkelere eylem çağrısında bulunan bir karar aldı. Girifushi adası yakınında düzenlenen 'ıslak toplantı' için bakanların ay dalgıçlardan eğitim aldığı belirtildi. Toplantı, masmavi denizi, beyaz kumsallarıyla turistlerin gözdesi olan, 1.192 adadan oluşan Maldivler'in, deniz seviyelerinde görülecek en ufak bir artışla sular altında kalacağına dikkati çekiyor.
601044
Erol Günaydın'ın Bitmeyen Aşkı
Erol Günaydın'ın Bitmeyen Aşkı Üç kuşak seyircinin belleğinde yer eden Erol Günaydın "Jübile yapmam" dedi. Yayına Giriş: 18.10.2009 03:56:57 Güncelleme: 18.10.2009 03:56:57 Türk tiyatro, sinema ve televizyon dünyasında üç kuşak izleyicilerin belleğinde yer edinen usta oyuncu Erol Günaydın, "aşkım" dediği mesleğini yaşadığı sürece sürdüreceğini belirterek, "Jübile yapmam" dedi. Tiyatroda Muhsin Ertuğrul, Haldun Dormen, sinemada Lütfi Akad, Atıf Yılmaz gibi unutulmaz isimlerle çalışan, bir televizyon kanalındaki "Hırsız-Polis" dizisinde sergilediği felçli adam karakterinde, yattığı yerden mimikleriyle oyunculuk dersi veren Erol Günaydın, 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali nedeniyle gittiği kentte, büyük ilgi görüyor. Sanatta 55. yılını kutlayan usta sanatçı Erol Günaydın, "jübile yapmam" dediği mesleğini ömrü yettiğince sürdüreceğini belirtti. "Aşkım" dediği mesleğine olan sevgisinin tiyatro sahnesinde başladığını vurgulayan Günaydın, sinema ve televizyona ekonomik zorluklar nedeniyle girdiği anlattı. Ömrünün tiyatroda geçtiğini ifade eden Günaydın, fazla bir kazanç sağlamaması nedeniyle iki tiyatroda birden görev aldığını söyledi. Günaydın, şöyle konuştu: "Hem Dormen Tiyatrosu'nda hem Kenter Tiyatrosu'nda oynardım. Birinden ev kiramı verirdim, öbüründen geçimimi sağlardım. Tiyatroya sabah girer, gece çıkardım. nedenle gündüzü bilmem ben. Gündüz hep provalarda geçerdi. Gün ışığını ancak sabahları uyandığımda görürdüm. Turnelere de dönüşümlü çıkardım, Dormen'i bitirir, Kenterler'le giderdim. Dolu dolu yaşadım ama çok az para aldığımız için yan işler yapmaya mecbur oluyorduk ve tiyatro sezonunun bitmesiyle birlikte yazları sinemayla uğraşıyorduk." Yan Roller, Yan Ücret Tiyatroların ekonomik olarak zor duruma düşmesi ve kapanmaya başlamalarıyla birlikte TRT'de programlara çıktığını, Ramazan aylarında da meddahlık yaparak geleneksel tiyatroyu halka anlattığını belirten Günaydın, özel televizyonların açılmasıyla dizi filmlerde rol aldığını anlattı. Günaydın, şunları söyledi: "Tiyatrolar da kapanınca çok sıkıntıdaydık. Parasızlık aldı, yürüdü. Geçinmek zorundaydık çünkü evlenmiştim, çocuklar vardı. Televizyon bakımdan yardımcı oldu. Yan roller verdiklerinden yan ücretler ödediler. Büyük paralar kazanmadık ama geçimimizi sağladık. Şimdi bile hala aklım tiyatroda ama yürüyemiyorum biraz zorlanıyorum. Kanser değilken 'kanser' deyip ameliyat ettiler beni ama öldüremediler. Kurtulduk, yaşıyoruz. Ufak tefek roller de oynuyorum, hoşuma gidiyor. Küçük rollerdeki insanları oynuyorum çünkü onları oynamayı çok seviyorum. Böyle geçinip gidiyoruz, itiş kalkış..." "Oyunculuk Bitmez" Ömrü yettiğince oyunculuğa devam edeceğini vurgulayan Günaydın, "jübile yapmam" diyerek, mesleğine olan sevgisini şöyle ifade etti: "Tiyatroda jübile olmaz. Bizim mesleğimizde emeklilik yok. Sonuna kadar gideceksin. Her yaşın bir rolü var. Bu yaşımda (77) bile yattığım yerde oynuyorum. Sesimi çıkartmadan, mimiklerle oynuyorum. Oyunculuk bitmiyor." Eski Dostun Acısı Festivalde aldığı Yıldırım Önal Anı Ödülü'nün kendisini için çok değerli olduğuna işaret eden Günaydın, Önal'ın çok iyi dostu olduğunu ifade etti. Yıldırım Önal'ın "Altın Portakal" ödülünü parasızlık nedeniyle emanete verdiğini hatırlatan Günaydın, oyuncuların telif konusunda sıkıntılarının çözülememesinden yakındı. Sevgi Biriktirdi Yıllar boyu aşkla sahne aldığı tiyatrodan bir kazancı olmadığını dile getiren Günaydın, "Maddi olarak hiçbir kazancım yok, borcum da yok, geçinip gidiyorum" dedi. Eskiden borçlandığını ve bu borçları nasıl ödeyeceğini düşündüğünü, ancak bunları ödediğini ve kendisine ait küçük bahçe katı evinde mutlu yaşadığını belirten Günaydın, sözlerini, "Tiyatrodan maddi olarak hiçbir kazancım yok, ama kadar çok sevgiler kazandım ki parayla alınacak şeyler değil" diye tamamladı.
600995
Türkiye'nin hisse senedi olsa alırdım
Türkiye'nin hisse senedi olsa alırdım Türk ekonomisine övgüler yağdıran ünlü stratejist Michael E. Porter, ulusal rekabet stratejisinin geliştirilmesi için Türkiye'de devlet ve özel sektör işbirliğinde yeni bir ruha ihtiyaç olduğunu söyledi EKONOMİ SERVİSİ Liderler Konferansı'nın üçüncüsü için Türkiye'ye gelen ünlü stratejist Harvard Üniversitesi Profesörü Michael E. Porter, 'Türkiye'nin ekonomik geleceği için devlet politikaları ve özel sektör yatırımlarının ortak bir vizyona sahip olması ve ulusal ve bölgesel rekabet konseylerinin kurulması gerekir. Türkiye'nin potansiyeli çok büyük. Türkiye'nin borsada hisse senedi olsaydı mutlaka alırdım' dedi. BÖLGESEL REKABET KONSEYLERİ Türkiye'nin çok büyük bir potansiyele sahip olduğunu belirten Porter, konferansın birinci bölümünde, rekabette liderlerin rolünü ve ekonomik krizde belirlenebilecek stratejileri anlattı. Konferansın ikinci bölümünde ise Türkiye'nin ekonomik stratejisi ve iş dünyasının rolü mercek altına alındı. Prof. Porter, Türkiye için aksiyon planı önerilerini açıkladı. Turkcell sponsorluğunda, Harvard Business School'daki ekibi ile birlikte, Türkiye'nin dünya ekonomisinde rekabet gücü ve doğrudan yabancı yatırımlar odaklı bir çalışma yapan Michael E. Porter, Liderler Konferansında bu çalışmanın sonuçlarını açıkladı. Porter, Türkiye'nin dünya ekonomisi içindeki rekabet gücünü ortaya çıkarmak ve bu gücü artırıcı öneriler geliştirmenin amaçlandığını belirterek, şöyle devam etti: 'Ulusal rekabet stratejisinin geliştirmesi için Türkiye'de devlet ve özel sektör liderlerinin birlikte hareket etmesi gerekiyor. Türkiye ekonomisi son yıllarda rekabetçilikte büyük tecrübe kazandı. Bunun en önemli nedeni ise ülkedeki rekabetin bugüne kadar hiç olmadığı kadar zorlu bir hale gelmesidir. İşte bu nedenle Türkiye'de devlet ve özel sektör işbirliği için yeni bir ruha ihtiyaç var.” Özel sektör öncülüğünde Ulusal ve Bölgesel Rekabet Konseylerinin kurulması gerektiğini ifade eden Prof. Michael E. Porter'ın Türkiye çalışmasından bazı başlıklar şöyle sıralandı: KONUŞMADAN ÖNEMLİ NOTLAR 'Türkiye ekonomisi yakın geçmişte iyi bir performans gösterdi. Ekonomi politikalarındaki iyileşmeler, Türk şirketlerinin büyümesi için yeni fırsatlar yarattı. Türkiye ekonomisinin rekabetçilik konusunda kendine has üstünlükleri var. Türkiye ekonomisi geçmişte rekabetçilik konusunda çok iyi bir performans gösterdi, birçok güçlüğü aşarak ekonomisini bir üst seviyeye çıkardı ancak, bu seviyede yeni ve eskisinden daha zorlu güçlükleri yenmeye hazırlanması gerekiyor.
601552
Türk Telekom’dan “Video BiDünya” servisi
Türk ’dan “Video BiDünya” servisi Türk görüntülü konuşma teknolojisi ’u yeni servis ve uygulamalarıyla genişletiyor. Türk Telekom’dan yapılan yazılı açıklamaya göre, yeni “Video BiDünya” servisiyle, Videofon üzerinden televizyon kanallarını canlı olarak izlemek veya yol ve hakkında bilgi almak mümkün oluyor. Videofon kullanıcılarına özel, görüntülü yanıt sistemi üzerinden hizmet veren bilgi ve eğlence servisi “Video BiDünya”ya, 444 BDNY (2369)’u görüntülü arayarak erişilebiliyor. Vizyondaki filmlerin fragmanları ve salon bilgileri, hava ve yol durumu, en son bilgileri, görüntülü masallar, yemek tarifi gibi içeriklere sahip olan “Video BiDünya”yı aramak, standart görüntülü görüşme tarifesinden ücretlendiriliyor.
600811
Yıldırım: TRT ezber bozan işler yapıyor
Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi'ndeki açılış töreninde konuşan Yıldırım, kanalın İzmir kentine hayırlı olmasını diledi. Yıldırım, ''Açılış son günlerin moda tabiri. TRT de modaya uymuş, Ankara ve İstanbul'dan sonra İzmir'i de yayın alanı olarak seçmiş'' diye konuştu. Kanalların, yolların ulaşmak, erişmek için olduğunu söyleyen Yıldırım, ''Bu kanal da insanlara ulaşımı, erişimi sağlıyor. Bu kanal da bir yoldur; bilgi yoludur, iletişim yoludur, medeniyet yoludur. Çağımız bilgi çağı. Bilgiye erişen, bilgiye sahip olan, bilgiyi kullanan toplumlar öne geçiyor. Kullanamayan toplumlar da geride kalıyor. İşler artık topla tüfekle olmuyor, bilgiyle oluyor'' ifadelerini kullandı. Bakan Yıldırım, TRT'nin son dönemde farklı işlere imza attığına işaret ederek, ''TRT son 1,5 yılda ezberleri bozan işler yapıyor'' dedi. TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin'in konuşmasında özellikle gurur duyduğundan bahsettiği TRT çocuk kanalının, torunu ile arasını açtığını, bu nedenle Şahin'e sitem ettiğini söyleyen Yıldırım, ''Eskiden torunum boynuma sarılıp yanımdan bir an bile ayrılmazdı. Şimdi şöyle bir sarılıp, hemen tornistan yapıp TRT Çocuk Kanalı'nın karşısına geçiyor. Torunumla aramı açtınız'' diye konuştu. -VALİ KIRAÇ- İzmir Valisi Cahit Kıraç da TRT'nin 10. kanalının İzmir'den dünyaya seslenmesinin kendilerini mutlu ettiğini söyledi. İzmir'de düzenlenen geniş kapsamlı arama konferansında öncelikli 15 sorununun tespit edildiğini, sorunlar arasında tanıtım eksikliğinin ilk sıralarda geldiğini ifade eden Kıraç, bin 500 yıldır çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapan bir coğrafyanın kendini yeterince gösteremediğini belitti. Kıraç, ''İnşallah yeni kanal bu açılımı yapacak'' dedi. Kanalın koordinatör vekili Hüdai Yılmazkan da kanalın Türkiye'nin kültür güzellikleri ve değerlerinin gelecek kuşaklara aktarılması ve dünyaya tanıtılması amacıyla kurulduğunu söyledi. Yılmazkan, ''Hedefimizi belirledik, azimle çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz'' diye konuştu. -ARINÇ, PANEL YÖNETTİ- Açılış konuşmalarının ardından Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, dört belgeselcinin konuk olduğu ve canlı yayınlanan paneli yönetti. Arınç, panele katılan Coşkun Aral, Ertuğrul Karslıoğlu, Hasan Özgen ve Yaban TV'nin kurucularından Melih Veriç'e belgeselcilik, belgeselin sinema filminden farkı, fotoğraf belgesel ilişkisi gibi konularda çeşitli sorular yöneltti. Arınç'ın, ''Çok sayıda savaşta fotoğrafçı olarak yer aldınız, hangi savaşın belgeselini yapmak istersiniz'' sorusuna Coşkun Aral'ın, ''Çok sayıda savaşa tanık oldum, keşke bunlar olmasaydı da başka meslek yapsaydım. Hiç savaş olmasın, savaş belgeseli yapılmasın'' şeklinde cevap vermesi açılışa katılanlardan büyük alkış aldı. Konuşmalar ve panel sırasında sinevizyonda, ödül almış çeşitli belgesellerden bölümler gösterildi. Daha sonra TRT sanatçıları müzik dinletisi sundu. Törene Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Salih Melek, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, AK Parti İzmir Milletvekilleri İsmail Katmerci, Erdal Kalkan, Türkiye Gezeteciler Federasyonu ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel, RTÜK Bölge Müdürü Cengiz Karakaşoğlu, Aydın Valisi Hüseyin Avni Coş, Manisa Valisi Celalettin Güvenç, Isparta Valisi Ali Haydar Öner, TRT İzmir Bölge Müdürü Muharrem Acar ve davetliler katıldı.
601922
Domuz gribi Diyarbakır'a sıçradı
Diyarbakır İl Hıfzıssıhha Kurulu, 6'sı öğrenci kişide H1N1 virüsü belirlenmesi nedeniyle okulda yarından itibaren gün süreyle ve öğretime ara verilmesine karar verdi. Sağlık Bakanlığı, Diyarbakır'da okulda vakaları belirlenmesi nedeniyle yarından itibaren gün süreyle ve öğretime ara verileceğini bildirdi. Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, bugüne dek üklede belirlenen pandemik H1N1 gripli hasta sayısının toplam 551 olduğu, Ankara'da son günde belirlenen vaka sayısının ise 41'e ulaştığı bildirildi. Bu vakaların genel durumlarının iyi olduğu ve takiplerinin sürdüğü belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi: "Öte yandan Diyarbakır ilimizde yeni pandemik H1N1 gribi vakası tespit edilmiş olup bu vakaların tanesi öğrencidir. Bu vakaların görülmesi üzerine, Diyarbakır İl Hıfzıssıhha Kurulu bugün toplanarak okulda (araya hafta sonu tatilinin girmesi de gözönünde bulundurularak) yarından itibaren tedbiren gün süreyle ve öğretime ara verilmesine karar vermiştir. Diyarbakır'daki vakaların da genel durumları iyi olup takipleri evlerinde devam etmektedir." Bakanlığın açıklamasında, hastalığın yayılımını engellemek için grip belirtileri olan çocukların bu belirtiler geçinceye dek okula, dershaneye, kreş veya bakımevine gönderilmemesi uyarısında bulunularak, ellerin sık sık su ve sabunla yıkanmasının hastalığın bulaşmasını önlemede en önemli önlemlerden biri olduğuna dikkat çekildi. Öksürük veya hapşırık sırasında ağız ve burnun tek kullanımlık kağıt mendille kapatılması ve mendilin çöp kutusuna atılması önerilerinde bulunulan açıklamada, evlerin ve diğer kapalı mekanların sık sık havalandırılması, özellikle sık dokunulan eşya ve yüzeylerin temizlenmesi gerektiği ifade edildi. Bu arada Bakanlık açıklamasına göre Ankara'daki vaka sayısı ise 41'e yükseldi.
601601
“Önlem alınmazsa kırmızı ette sorunlar büyüyecek”
“Önlem alınmazsa kırmızı ette sorunlar büyüyecek” Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin, özelleştirilecek şeker fabrikalarının mülkiyeti devlette kalmak üzere işletme haklarının kooperatiflere devredilmesinden yana olduklarını belirtti. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı Yetkin, düzenlediği basın toplantısında yükselen et fiyatları, dolayısıyla canlı hayvan piyasasında yaşanabilecek sorunlar ve şeker fabrikalarının sürecinde tartışılması gereken alternatifler konusunda görüşlerini açıkladı. Yetkin, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’ye (TŞFAŞ) ait Çarşamba, Turhal ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesi sonucu personelin önemli bir bölümünün işlerini kaybedeceklerini ifade ederek, şeker pancarı üreten ailelerinde bu durumdan olumsuz etkileneceğini söyledi. Yetkin kaybedilen değerlerin yerine yeniden konmasının güç olduğunu vurgulayarak, şöyle dedi: Özelleştirme portföyü kapsamına alınmış olan fabrikalara baktığımızda, bu fabrikaların kamu mülkiyetindeki şeker üretiminin yüzde 25’ine denk geldiği görülmektedir. Dolayısıyla bu büyüklükte bir ihalenni mevcut koşullarda yerli şeker üreticilieri tarafından kazanılması çok güçtür. Başka bir deyişle bu fabrikaların yeni sahipleri büyük ihtimalle yabancı büyük şeker şirketleri olacak.” “İHRACATA GETİRİLMELİDİR” fiyatlarında görülen büyük artışların, politikalarında yapılan yanlışlar sonucu üretimin düşmesinden kaynaklandığına dikkat çeken Yetkin, 1980’lerin ortalarından itibaren uygulanan serbest pazar politikaları nedeniyle büyük bir ithal et furyasının başladığını ifade etti. Yekin, EBK, SEK, Yem Sanayi gibi tarımsal kuruluşların özelleştirilmesinin de hayvancılığa indirilen bir darbe olduğunu belirterek, meraların hızla yok edilmesinin hayvancılığın gerilemesinde bir neden olduğunu söyledi. Yetkin, “Et piyasasının düzenlenmesinin önündeki en büyük engellerden biri de üretimdir. Türkiye’de üretilen etin yüzde 25’inin kaçak olduğu düşünülürse, kayıtdışı üretimin olduğu bir sektörde etkili ve teşvik politikalarının uygulanması güçtür” diye konuştu. Yetkin, kısa ve uzun vadede önlem almak gerektiğini söyleyerek tüketiciye satış fiyatı 30 liraya kadar dayanan etin fiyat artışını tetikleyen etkenleri belirtti. Yetkin, üretimin azalmasının, ülkelerine yapılan ihracatın yaklaşık üç kat artmasının, yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle fiyatların yükselmeye devam etmesinin hayvan arzını azaltan nedenler olarak niteledi. Yetkine göre uzun ve kısa vadede alınacak önlemlerin bazıları şöyle: “-İhracata kısıtlama getirilmelidir. -Kaçak hayvan çıkışına karşı gerekli önlemler alınmalıdır. -Kurban Bayramı nedeniyle oluşabilecek aşırı artışları önlemek için arz-talep dengesizliğini giderecek yöntemler geliştirilmelidir. -Hayvancılığa verilen teşvikler artırılmalıdır. ’hayvan Kreşleri’ oluşturulmalıdır. EBk güçlendirilecek et piyasasında düzenleyici rol oynayabilecek bir konuma getirilmelidir. -Meracılığın yapıldığı yerlerde çoban eğitimine gidilmeli; çobanlık meslek haline dönüştürülmeli ve çobanların primleri devlet tarafından karşılanmalıdır.”
601121
Rasim Özdenören: Yavuz hırsız
Rasim Özdenören Yavuz hırsız İbnü'l Cevzî'den bir latife naklediyorum: Ubeydullah, yakalandıktan sonra hakkında şöyle söylenen bir hırsıza tanık olur: Bu adam girmesi kolay, zarif evlerin kapısını anahtarsız açarak içeri girerdi. Bir odasına, tavla oynanılan yere benzer şekilde hafif bir çukur açardı. Sanki bir insanla oyun oynuyormuşçasına oraya birkaç ceviz serperdi. Sonra içinde iki yüz adet ceviz bulunan bir torba çıkarıp onu çukurun yanına koyardı. Sonra evden taşıyabileceği kadar eşya toplayıp bir şeye sarardı. Ev sahibi durumun farkına varmazsa sessizce çıkardı. Ancak ev sahibi görürse elindekileri bırakıp kaçardı. Şayet ev sahibi yaman biri olur da üzerine atlar, yakalamaya çalışır ve "Hırsız!" diye bağırırsa ve komşular oraya toplanırlarsa ona yönelerek şöyle derdi: "Ne kadar da kalın kafalısın ve sorunlusun. Bir ay boyunca seninle cevizine kumar oynuyordum. Beni yendin ve elimde ne var ne yok hepsini aldın. Vallahi seni komşularının önünde rezil edeceğim. Şimdi de seni yenince hemen çığlık atmaya başladın. Ey fakir! Ey aptal! Aramızda kumar oynadık. 'Sana ihanet ettim' de, ben de çekip gideyim." Bunun üzerine komşular: Bu adam kumardaki yenilgisini hazmedememiş, sonra tutup şu adama hırsızlık ithamında bulunmuş, diyorlar ve aralarını ayırıp hırsızı dışarı çıkarıyorlardı. (İbnül'l Cevzî, Latifeler Kitabı, Şule Y. s. 55, İst. 2001). Yavuz hırsız işte böyle biridir. O, bir eve davetli de girse davetsiz de girse, baskın çıkmanın yolunu arar. Kısa vadede yolu bulur da... Ancak uzun vadede adamın hırsız olduğu, hem de yavuz hırsız olduğu ortaya çıkar. Benden bu kadar. Yavuz hırsızın kim olduğunu siyaset erbabı bilir. Gene de bulamayanlar hafiyeye başvursun. Onlar hırsızın kim olduğunu şıpın işi teşhis eder.
601113
Cevdet Akçalı: Toroslarda 'Şahrah'
Cevdet Akçalı Toroslarda 'Şahrah' 1950li yıllarda Tanin Gazetesindeki bir makalenin başlığı şöyleydi 'toroslarda şahrah.' Yani yolların şahı yazısının altında dönemin tanınmış yazarlarından Hüseyin Cahit Yalçın'ın imzası vardı. Yazının konusu zamanın Başbakanı Adnan Menderes'in yaptığı bir konuşmaydı. Başbakan, Seyhan Barajı'nın açılışını yapmak üzere Adana' ya gelmiş ve yaptığı konuşmada 'pek yakında 10 metre genişliğinde bir yolla Toroslardan Çukurova'ya ineceğiz' demişti. Bu konuşmayı tenkit eden yazar Hüseyi Cahit Yalçın'a göre devlet adamları ciddi olmalı ve yalan söylememeliydi. 'Adnan Menderes, hangi kaynaklara ve imkanlara dayanarak böyle bir vaadde bulunuyor diyor ve arkasından İtalya'nın Sen Goter geçidinin inşaatından vazgeçtiğini söylüyor ve İspanya'nın vazgeçtiği biriçok yatırımları sıralıyordu.' Gün geldi Toroslardan Çukurova'ya 10 genişliğinde bir yol değil 30 genişliğinde otobanla inildi. Bir zamanlar İstanbul Boğazına bir köprü yapılması fikri tartışılırken bazı ilim adamları çıkıyor ve bu teşebbüsü hem imkansız hem de lüzumsuz buluyordu. Hatta boğazlardaki 'köprüye hayır 'diye bir kitap çıkararak bunun gerekçelerini açıklıyordu. Ona göre Güneydoğu Anadolu'da Zap suyu etrafında yaşıyan vatandaşlar (köprü olmaması sebebiyle) karşıdan karşıya geçemezken, İstanbul'a köprü yapılması vicdanları sızlatırdı. Köprü yapılacaksa zap suyu üzerine yapılması tercih edilmeliydi. Aradan yıllar geçti İstanbul Boğazı üzerine bir değil iki köprü yapıldı. Şimdi üçüncü köprü yapılsın mı yapılmasın mı ve nereden yapılsın konusu tartışılıyor. Ancak birinci köprüye hayır diyenler gene ortaya çıktılar ve buna da 'hayır' diyorlar. İnsanın aklına şu sual geliyor. Hayır diyenler acaba bu köprünün ekonomiye katkısının ne olacağını bilmiyorlar mı? Bilmiyorlarsa çok ayıp oluyor. Çünkü bunların çoğu üniversite hocası ve Prof Dr ünvanı taşıyor. Biliyor da hayır diyorsa acaba yalan mı söylüyorlar. Bu ihtimalin ikisi de doğru değil. Bunların kafasında yanlış bir sosyal adalet saplantısı var. Açıkça demek istiyorlar ki Zap suyu kıyısında yaşayan vatandaşlar nasıl ki köprünün yapılmamış olmasından dolayı üzüntü çekiyorlarsa İstanbul'dakilerde çeksinler. Yani sevinçte kıvançta olduğu gibi imkansızlıkta da eşitlik olsun. Türkiye'de birçok zaman bu tartışmalar yapılagelmiştir. Bir zamanlar Osmanlı imparatorluğu yıkılmış ülke işgal edilmişken pek çok vatansever ülkenin geleceği hakkında ne yapılması gerektiğini düşünmektedir. Bunların hepsi vatanperverdir ve gayeleri aynıdır. Ülkenin yeniden ayağa kalkması ve müreffeh hale gelmesidir. Bu amaca ulaşmak için ortada iki fikir tartışılmaktadır. Birincisi; Ülkeyi bir süre medeni bir ülkenin mandası altında idare etmek ve ekonomik şartlar elverdiğinde mandayı kaldırarak tam bağımsızlığa kavuşturmak. Bunun karşısında başka bir fikir daha tartışılıyor. Ya istiklal ya ölüm. Gerekçeleri dinlerseniz iki tarafında bazı haklı yönleri olduğunu görebilirsiniz ama aralarında bir fark var. Birisinin vizyonu geniş güveni fazla diğeri ise gibi sadece önünü görebiliyor. Bugün de politikacılarımız arasında her iki görüşün mirasçıları mevcut. Aynı konuları aynı üslupla tartışıyorlar. Artık köprü Zap suyu üstüne mi İstanbul boğazına mı yapılmalı tartışması geride kalmış olmalıdır. Diyoruz ki hem zap suyuna hem de İstanbul boğazına köprü birlikte yapılsın.
601427
Fatih Terim konuşacak
konuşacak Milli Takımlar Teknik Sorumluluğu görevinden istifa eden yarın basın toplantısı yapacak. elemelerinde ’nin ile yaptığı karşılaşma sonrası görevini bırakacağını bildiren ve ile oynanan karşılaşmanın ardından bu kararını resmi olarak açıklayan Terim, yarın medyanın önüne çıkacak. Futbol Federasyonu’ndan yapılan açıklamada, Fatih Terim’in, yarın ’de düzenlenecek basın toplantısının, saat 14.00’te başlayacağı bildirildi.
601387
Dünya internet liginde sınıfta kaldık
Cisco'dan yapılan yazılı açıklamada yer verilen ve küresel çapta ikinci kez yapılan araştırmaya, bu yıl 24 ülke daha eklenirken 240'ı aşkın ilde geniş bant kalitesi ölçüldü. Araştırma sonuçlarına göre, 66 ülkenin 62'sinde geniş bant bağlantı kalitesi, geçtiğimiz yıla oranla yükseldi. İndirme (download) hızı, yüzde 49 oranında artarak 4.75 Mbps'ye yükselirken, yükleme (upload) hızı, yüzde 69 artarak ortalama 1.3 Mbps'ye yükseldi. Geniş bant internette gecikme hızı, yüzde 21 oranında düşerek 170 milisaniyeye geriledi. Güney Kore, geniş bant liderliği tablosunda 138.6 puanla en üstte yer alırken, Japonya 115.3 puanla ikinci, Hong Kong 111 puanla üçüncü oldu. İsveç, İsviçre, Hollanda, Singapur, Lüksemburg, Danimarka ve Norveç, listede ilk 10'daki diğer ülkeler olarak sıralandı. 2009 yılında geniş bant kalitesini yüzde 72 oranında yükselten Güney Kore, yüksek penetrasyonla birlikte Japonya'dan liderliği aldı. Aynı dönemde geniş bant kalitesi yüzde 38 oranında artan İsveç, Avrupa'daki en yüksek geniş bant kalitesiyle, ilk 10'da Güney Kore ve Japonya'yı yakalarken, nüfusu yoğun iller ve kırsal bölgelerde gözlenen geniş bant kalite farkını en hızlı kapatan ülke oldu. Türkiye, geniş bant bağlantı kalitesi ve penetrasyon oranı bakımından geniş bant liderliğinde 66 ülke arasında 42'inci sırada yer aldı. -ŞEHİR MERKEZİ İLE KIRSAL KESİM KALİTE FARKI- 39 ülkenin, standart çözünürlükteki web tv seyretmek, dosya paylaşımı veya düşük çözünürlüklü video iletişim araçlarını kullanmak için yeterli geniş bant kalitesine sahip olduğuna yer veren araştırmaya göre, Güney Kore, Japonya, İsveç, Litvanya, Bulgaristan, Letonya, Hollanda, Danimarka ve Romanya'da yüksek çözünürlüklü internet TV veya 3-5 sene içinde hayata geçmesi planlanan video iletişim araçları gibi gelecek nesil web uygulamalarına yetecek seviyede bağlantı kalitesi bulunuyor. Geçen yıl içinde geniş bant kalitesini en fazla artıran ülke yüzde 72 ile Güney Kore olurken, Bulgaristan yüzde 56 ile ikinci, Litvanya yüzde 55 ile üçüncü, İsveç yüzde 38 ile dördüncü ve Romanya yüzde 34 ile beşinci oldu. Ülkelerin büyük çoğunluğunda şehir merkezleri ile kırsal kesimlerde kalite bakımından farklar olduğu gözlenirken, Litvanya, Rusya ve Letonya, dijital kalitede en büyük farkların gözlendiği ülkeler oldu. İsveç, Birleşik Arap Emirlikleri ve İzlanda'da şehir merkezleri ile diğer bölgeler arasındaki kalite farkının çok daha düşük seviyelerde olduğu belirlendi. Büyük şehirler dışında, en yüksek kalitede bağlantı olanağı tanıyan ülkeler ise Japonya, Kore ve İsveç olarak sıralandı.
600999
Avrupa faturayı bize kesiyor
Avrupa faturayı bize kesiyor MÜSİAD Başkanı Ömer Cihad Vardan, Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde arzu edilen yerde olamamasında, iç siyasetten kaynaklanan birçok neden olduğu gibi, AB'nin özellikle Kıbrıs siyasetindeki vahim hataları ve bazı AB liderlerinin Türkiye karşıtı söylemlerinin de etkili olduğunu kaydetti. Raporun, Türkiye-AB ilişkilerini kilitlemiş olan Kıbrıs konusunda faturayı sadece Türkiye'ye kesme eğiliminde olduğunu belirten Vardan, bunun adil olmadığını söyledi. Vardan, Kıbrıs konusunda AB'nin ciddi hataları olduğunu ve bu konuda vermiş olduğu sözleri açıkça yerine getirmediğini kaydetti.
600885
WHO: Domuz gribi çabuk öldürüyor
çabuk öldürüyor Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından önceki gün yapılan açıklamada, olarak bilinen virüsünün, normal mevsimsel virüsünden farklı etki gösterdiği bildirildi domuz gribinin özellikle daha genç insanların ölümüne yol açtığını ve çok çabuk öldürdüğünü belirtti. virüsünün ortaya çıkmasından bu yana geçen ayda yapılan araştırmaları inceleyen WHO, domuz gribinin genellikle hafif atlatıldığını ancak bazı kişilerde sıradışı ve çok güçlü semptomlara neden olabildiğini bildirdi. domuz gribinden ölenlerin sayısının bin 735’e çıktığını açıklamıştı.
601950
Galatasaray: Trabzonspor:
Galatasaray: Trabzonspor: Turkcell Süper Lig'deki Galatasaray ile Trabzonspor karşı karşıya geldi. Maç 4-3 sona erdi. Turkcell Süper Lig'in 9. hafta son maçında karşı karşıya gelen Galatasaray ile Trabzonspor maçının ilk yarısını evsahibi ekip Kewell ve Servet'in golleriyle önde kapattı. Trabzonspor'un tek golünü ise Tayfun kaydetti. 1. dakikada Ayhan'ın sağ çapraza pasında Keita'nın yaptığı ortaya arka direkte Kewell topun gelişine yarım voleyi vurdu, kaleci Tony Sylva sağ alt köşeye giden meşin yuvarlağı kontrol ederek gole izin vermedi. 6. dakikada Galatasaray'dan Keita'nın sağ çaprazdan yaptığı ortada Gökhan Zan penaltı noktası üzerinde yükselip kafayı vurdu, meşin yuvarlak üst direğe çarparak uata çıktı. 23. dakikada Galatasaray öne geçti. Bu dakikada Sabri'nin sağ çaprazdan ceza sahasına gönderdiği topu Kewell, arka direkte kontrol edip yerden sert vurdu, meşin yuvarlak kaleci Tony Sylva'nın solundan direğin dibinden ağlara gitti: 0. 36. dakikada Keita'nın sağ çaprazdan ceza sahasına gönderdiği topu Milan Baros bir topuk hareketiyle Kewell'ın önüne indirdi. Bu oyuncu da kontrol edip plase bir vuruşla topu müsait durumda olmasına rağmen yandan az farkla auta attı. 37. dakikada Galatasaray farkı ikiye çıkardı. Bu dakikada Keita'nın sağdan ceza sahasına gönderdiği sert topun gelişine penaltı noktası üzerinde Servet çok sert vurdu, kaleci Tony Sylva üzerine gelen sert topu kontrol edemeyince meşin yuvarlak ağlara gitti: 0. 41. dakikada Engin'in Mustafa'dan kaptığı topu Umut kontrol etti, ceza sahasına girmeden sert vurdu, defanstan Servet'e çarpan top üstten az farkla kornere çıktı. 43. dakikada Trabzonspor farkı bire indirdi. Bu dakikada kazanılan serbest vuruşta Engin'le paslaşan Ceyhun'un sert şutu barajdan sekti ve sağ çaprazda ceza sahası içinde Tayfun'un önünde kaldı, bu oyuncunun vuruşunda da meşin yuvarlak kaleci Leo Franco'nun yanından ağlara gitti: 1. karşılaşmanın ilk yarısı da Galatasaray'ın üstünlüğünde sona erdi. İKİNCİ YARI: Trabzonspor, 54. dakikada Colman'ın attığı golle skoru 2-2 yaptı. Galatasaray, 69. dakikada Arda'nın attığı golle 3-2 öne geçti. Galatasaray, 71. dakikada Baros'un attığı golle 4-2 öne geçti. Trabzonspor, 86. dakikada Colman'ın attığı golle skoru 4-3 yaptı. Maç bu skorla sona erdi. Galatasaray: Trabzonspor: Stat: Ali Sami Yen Hakemler: Mustafa Kamil Abitoğlu, Baki Tuncay Akkın, Volkan Narinç Galatasaray: Leo Franco, Sabri, Gökhan, Servet, Hakan, Keita, Mustafa, Ayhan, Kewell, Arda, Milan Baros Trabzonspor: Tony Sylva, Tayfun, Giray, Egemen, Cale, Serkan, Ceyhun, Colman, Gabriç, Engin, Umut Goller: Dk. 23 Kewell, Dk. 37 Servet (Galatasaray), Dk. 43 Tayfun (Trabzonspor) Sarı kartlar: Dk. 13 Cale, Dk. 45 Tayfun (Trabzonspor) GALATASARAY-TRABZONSPOR MAÇINDAN NOTLAR Galatasaraylı taraftarlar, Trabzonspor ile yapılan Turkcell Süper Lig karşılaşmasında tribünleri tıklım tıklım doldurdu. Maçın biletleri günler öncesinden tükenirken, stada gelen taraftarlar, Ankaragücü'ne yenilen takımlarına büyük destek ve moral verdiler. ANKARAGÜCÜ MAÇINDAN OYUNCU DEĞİŞTİ Teknik direktör Frank Rijkaard, ligin 8. haftasında Ankaragücü'ne 3-0 yenilen kadrodan oyuncuyu değiştirdi. Hollandalı teknik adam, Ankaragücü karşısında ilk 11'de oynattığı Uğur, Aydın ve Elano'yu Trabzonspor maçında yedek bırakırken, Caner'i ise kadroya almadı. Savunmada, sakatlığı geçen Sabri ve Gökhan'a yer veren Rijkaard, orta alanda ise Kewell ile Keita'ya şans tanıdı. Galatasaray'da, sakatlığı süren Emre Aşık'ın yanısıra Emre Güngör, Serkan Çalık ve Ufuk kadroda yer almadı. GÖKHAN, 43 GÜN SONRA YEŞİL SAHALARA DÖNDÜ Galatasaraylı futbolcu Gökhan Zan, sakatlığının ardından 43 gün sonra Trabzonspor karşılaşmasıyla yeşil sahalara döndü. Estonya ile Kayseri'de Eylül'de yapılan milli maçta sakatlanan Gökhan, uzun bir süre sonra formasına kavuştu. FENERBAHÇE MAÇINA YÖNELİK PANKART Galatasaraylı taraftarlar, Fenerbahçe ile gelecek hafta yapılacak zorlu derbi maça yönelik pankartlar açtılar. Eski açık tribünde, 'Formamıza laf edenlere inat morartmaya geliyoruz' pankartı açan taraftarlar, maç öncesinde Fenerbahçe'ye yönelik tezahüratlarda da bulundu. Bu arada, maçtan önce taraftarlara yönelik olarak, 'Ali Sami Yen'imizi kapatmayalım, puanımızı sildirmeyelim, stadımıza sahip çıkalım' diye anons yapıldı. Taraftarlar, AC Milan'ın, Rijkaard'a öneride bulunduğu iddialarına yönelik de, 'Sahipsiz Mi lan Rijkaard' diye pankart açtılar. YATTARA VE TJIKUZU TRİBÜNDE Trabzonspor'da, teknik direktör Hugo Broos, Yattara ve Tjikuzu'ya maç kadrosunda yer vermedi. İki futbolcu tribüne çıkarlarken, bordo-mavili takımda sakatlığı süren kaleci Tolga Zengin ve ameliyat olan Zafer Yelen de kadroda yer almadı. Trabzonsporlu taraftarlar, kendilerine ayrılan yeri doldurarak takımlarını desteklerken, zaman zaman küfürlü tezahüratta bulundular. Maça yedek olarak başlayan Trabzonsporlu Song, Galatasaray'dan eski takım arkadaşlarıyla saha içinde hasret giderdi.
601883
Öğrenciler rahatsızlanınca yakalandı
Alınan bilgiye göre, lise öğrencisi Ö.S. (17) ve A.A. (16) okuldan evlerine döndükten sonra rahatsızlandı. Ailelerince Halil Şıvgın Çubuk Devlet Hastanesi'ne götürülen öğrenciler, tedavi altına alındı. Yapılan tetkiklerin ardından öğrencilerin uyuşturucu kullandıklarını tespit eden doktorlar, olayı polise haber verdi. Polis, gençlerin ifadelerinin ardından uyuşturucuyu sattığı iddiasıyla S.D'yi (19) gözaltına aldı. Zanlının, Yeni Doğan Mahallesi'nden aldığı esrar maddesini Ö.S. ve A.A'ya sattığını söylediği öğrenildi. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.
601608
"Teröristler dağdan inmeli ama..."
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, geçtiğimiz çarşamba günü sel felaketinin yaşandığı Antalya'nın Kumluca ilçesi Beykonak Beldesi'ni ziyaret etti. Baykal, ziyarette gazetecilere yaptığı açıklamada, PKK terör örgütü üyelerinden bazılarının teslim olacağı iddialarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Deniz Baykal, PKK terörünün artık bir siyasi mücadele yöntemi olarak sürdürülebilir olmadığının ortaya çıktığını, terörü sürdürmenin anlaşılabilir hiçbir yanı olmadığını bildirdi. Terör örgütü PKK'nin çok ciddi bir sorunla, sıkıntıyla karşı karşıya olduğuna değinen CHP Genel Başkanı Baykal, şunları söyledi: ''ABD, Irak'ı tahliye edecektir. Türkiye'deki PKK terörünün en büyük desteği, Irak'a yerleşmiş olan, Kandil Dağı'nda karargahını kurmuş olan PKK örgütüdür. Bunu Irak'ın sürdürmesi mümkün değildir. Amerika çekildikten sonra bu durumu Türkiye'nin kabul etmesi mümkün değildir. Dünyada artık terör yoluyla siyasi sonuç elde etmek bütün insanların karşı çıktığı bir anlayıştır. Burada artık PKK sınıra gelmiştir. Bu işin artık bundan sonra geleceğe taşınabilir, sürdürülebilir bir yanı yoktur. PKK terörü geri tepmeye başlamıştır. Bu terörü yapanları toplum, kamuoyu mahkum etmeye başlamıştır. Bu işe bir son vermenin artık kaçınılmaz olduğu ortaya çıkmıştır. Bu gerçeğin PKK'liler tarafından da kabul edilmekte olduğunu görüyorum. PKK'nin artık terör yöntemini terk etme ve dağa çıkmış olan insanların dağdan inip, Türkiye'de normal yaşam için bir arayışa girmiş olmalarını memnuniyetle karşılıyorum. PKK'li teröristler artık silahı geçici olarak değil, kesin olarak bırakmalıdırlar. Silahlı mücadeleden vazgeçmelidirler. Türkiye'ye gelip, Türkiye'de toplum içinde kendilerine bir yer tutmaya çalışmalıdırlar. Bu kaçınılmaz hale gelmiştir. Türkiye'yi terörle bundan sonra tehdit etmeye devam etmenin kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur.'' Baykal, PKK terörünün sorumlularının, İmralı'daki, Kandil'deki sorumlularının bu konuda yeni bir döneme geçme kararını almış olduklarını umut ettiğini de ifade ederek, bu doğrultuda atılacak adımları memnuniyetle karşıladığını belirtti. Bir noktaya dikkati çekmek istediğini kaydeden Deniz Baykal şöyle devam etti: ''Bu durum Türkiye üzerinden yapılmış bir pazarlığın ön ödemesi olarak anlaşılmamalıdır. Yani bazı insanlar dağdan indikleri için Türkiye, yanlış istikamette toplumumuzu ayrıştıracak, etnik temelde toplumumuzu bölecek, yanlış uygulamaların içine sürüklenmemelidir. Yani silahlı terörden vazgeçmelerinden memnuniyet duyarız ama bu vazgeçme karşılığında Türkiye'nin huzurunu, barışını, dayanışmasını, milli bütünlüğünü sarsmaya yönelik adımlar atılmasını, böylesine tavizler verilmesini kesinlikle doğal karşılamayız. Türkiye üzerinde kimsenin pazarlık yapmaya hakkı yoktur. Türkiye üzerinde bir pazarlık yapıp sonra bu pazarlığın ilk ödemesi diye silahlı mücadeleden bazı insanların vazgeçmesini, kamuoyumuzun bu tavizleri vermek üzere yönlendirilmesi için bir bahane haline dönüştürülmesini kesinlikle uygun görmeyiz.'' Silahlı terörün bir yöntem olmadığını ve biteceğini vurgulayan CHP lideri Baykal, uluslararası şartların, bölgenin şartlarının bunu zorunlu kıldığına işaret etti. Teröristlerin idrak edilmiş olmasından memnuniyet duyacağını anlatan Baykal, bunu idrak edenlere yardımcı olmak istediklerini de bildirdi. Baykal, ''Silahın, terörün tamamen ortadan kalkması doğrultusunda iyi niyetle atılabilecek adımları memnuniyetle karşılarız. Ama bunun Türkiye'nin ulusal bütünlüğü üzerinde bir pazarlık sonucunu doğuracak gelişmelere yol açmasını kesinlikle kabul etmeyiz. Teröristler dağdan inmelidir ama bu Türkiye üzerinde yapılmış olan pazarlığın ön ödemesi olarak uygulanmamalıdır'' diye konuştu. 'Kürt Açılımı' süreci CHP Genel Başkanı Baykal, bir süreden beri ''Kürt Açılımı'' politikasıyla bir şeyler yapılmak istendiğini, yapılmak istenen şeyler konusunda kendilerinin toplumu uyaran, yanlışlara karşı çıkan, Türkiye'yi ayrıştıracak politikalara engel olan bir tavır takındıklarını kaydetti. Şu ana kadar da başarılı olduklarını ifade eden Deniz Baykal, şu görüşleri dile getirdi: ''İktidar, şu ana kadar eğer kafasının arkasından, Türkiye'yi ayrıştıracak bazı politikaları hayata geçirmeyi planladıysa bile bunları yaşama geçirememiştir. CHP'nin bu konuda takındığı tavır çok belirleyici olmuştur. Çok büyük ölçüde CHP'nin kararlı tutumu dolayısıyla akıllardan geçen adımlar atılamamıştır. Şimdi 'PKK artık iniyor, zaman biz de bir şeyler yapalım' diyerek kabul edilemez, Türkiye'yi ayrıştıracak, Türkiye'de bizi etnik temelde daha da ayrıştırılmış bir toplum haline getirecek adımlar kesinlikle atılmamalı.'' Kumluca'da sel felaketi Baykal, CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın ve CHP Antalya milletvekilleriyle birlikte geçen çarşamba günü yaşanan selden zarar gören Beykonak Beldesi ve Beşikçi köyünü ziyaretinde, Kumluca Kaymakamı Salih Işık'tan bilgi aldı. Baykal, sel nedeniyle çok büyük oranda maddi hasarın yaşandığını, bin dönümün üzerinde seranın sular altında kaldığını belirtti. Olimpos'ta da 30'dan fazla aracın hasar gördüğünü, bir çoğunun denizde kaybolduğunu anlatan Baykal, çiftçilerin yaşadıkları sıkıntının giderilmesi konusunda, gerekli çalışmaları yapması hususunda hükümetin takipçisi olacaklarını söyledi. CHP Genel Başkanı Baykal, ''Bu, yaşanması zorunlu olan bir sorun değildir. Tedbir alınabilecek bir sorundur. Normal yağışın 2-3 katı yağışın olabileceği dikkate alınarak gerekli önlemler alınmalıydı. Bölgeye yapılması gereken göletlerin yapılamaması da felakette önemli bir neden olmuştur. DSİ bir an önce gerekli göletleri yapmalıdır'' dedi. "Kaydediyorsunuz değil mi?" Felaket bölgesinde bütün siyasi partilerin, valinin ve kaymakamın bir araya geldiğini anımsatan Baykal, konuyu siyasallaştırmak istemediklerini, hükümeti de yönlendirerek mümkün olması halinde İl Özel İdaresinin de katkısıyla göletin yapılmasını sağlayacaklarını bildirdi. Bu arada bir yurttaş, Deniz Baykal'a, ''Sağlık ocaklarında para istendiğini'' öne sürerek, ''Parası olan yaşıyor. Olmayan ölsün mü?'' diye seslendi. Baykal da kameramanlara dönerek, ''Kaydediyorsunuz değil mi?'' diye sordu.
601512
Hakkari'de erkek cesedi bulundu
Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde boş arazide erkek cesedi bulundu. Alınan bilgiye göre, bir ihbarı değerlendiren güvenlik güçleri, Yüksekova'nın Cumhuriyet ve Güngör mahalleleri arasındaki arazide erkek cesedine rastladı. Yüksekova Devlet Hastanesinde yapılan otopside, cesedin, ilçeye bağlı İnanlı köyünde yaşayan M. Ali Yılmaz'a ait olduğu tespit edildi. Yılmaz'ın vücuduna 17 kurşun isabet ettiği belirlendi. Zanlı veya zanlıların kimliğinin tespit edilmeye çalışıldığı bildirildi.
601118
Demirören yok istifa çağrısı var
İnönü tribünlerinin yarısına yakınını dolduran taraftarlar, Nihat'ın golünün ardından hep birlikte 'Yeter Yıldırım Demirören', Bobo'nun golünün ardından ise 'Başkan olsana, başkan olsana, Gaziantep'e başkan olsana' diye tempo tuttu. Taraftarlar, Demirören'in, 'Tribünleri temizleyeceğim' demecine de atıfta bulundu: 'Temizlesene, temizlesene bütün tribünü temizlesene'
600895
Altın Portakal'da ödüller iki dilim
Kıral, "Küçük bütçeli, sözü olan filmleri ezdirmeyeceğiz." demişti. Nitekim öyle de oldu. İnan Temelkuran'ın ikinci filmi Bornova Bornova En İyi Film de dahil olmak üzere beş dalda ödül aldı. Temelkuran'ın en iyi film ödülünü paylaştığı Kosmos dört dalda ödül alırken Reha Erdem de En İyi Yönetmen seçildi. Büyük beklentilere sebep olan Zeki Demirkubuz'un Kıskanmak filmi ise geceden bir ödülle ayrıldı. Herkesin favorisi olan Nergis Öztürk, gecede En İyi Kadın Oyuncu seçildi. 'Absürd' ve 'ezber bozan' senaryolarıyla bildiğimiz Onur Ünlü ise Beş Şehir filmi ile En İyi Senaryo Ödülü'nü aldı. İstanbul ve Adana festivallerinden ödülle dönen Uzak İhtimal, geceden ödülsüz ayrılırken En İyi Erkek Oyuncu Ödülü sürpriz bir isme gitti. Bornova Bornova filmindeki performansıyla Öner Erkan bu ödülün sahibi oldu. Ödüller Ceylan'a adandı Burcu Kara'nın sunduğu ödül gecesinin en ayırt edici özelliği, jüri üyeleri de dahil olmak üzere 'neredeyse' herkesin şarkı söylemesiydi. Ulusal Jüri Başkanı Erden Kıral'ın söyledikleri ise Türk sineması adına gecenin en dikkat çekici sözleriydi: "Çok güçlü filmlerimiz ve yönetmenlerimiz var. Yepyeni filmler yapılıyor. Artık dertler değişti ve bunları çarpıcı bir şekilde aktarıyorlar. Biz de vaktiyle çok mücadele etmiştik. Bu gençler de çok cesur." Şarkılarla ilerleyen gecede en büyük alkışı, En İyi İlk Film Ödülü'nü alan İki Dil Bir Bavul'un genç yönetmeni Özgür Doğan'ın şu cümleleri oldu: "Ana dilde eğitim her çocuğun en temel insani hakkıdır. Bu ödülü henüz ikinci dilini öğrenemeden ölen Ceylan'a adıyorum." Gecenin sonunda ise En İyi Film Ödülü'nü Deniz Baykal verdi. Bu ödül, iki yapıma gitti. Festivale seçilen filmlerde olduğu gibi gecede de sosyal içerikli, ülke meselelerine duyarlı ve söyleyecek sözü olan filmlerin öne çıktığı görüldü. Anlaşılan, Türk sinemasında genç yönetmenlerin çoğalmasıyla daha çok söz ve hikâye olacak. Ama biraz da 'umut' bekliyoruz. 46. ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ ÖDÜLLERİ Ulusal Uzun Metraj Yarışma Filmleri: En İyi Film: Bornova Bornova (İnan Temelkuran), Kosmos (Reha Erdem) En İyi İlk Film: İki Dil Bir Bavul (Özgür Doğan-Orhan Eskiköy) En İyi Yönetmen: Reha Erdem (Kosmos) En İyi Senaryo: Onur Ünlü (Beş Şehir) En İyi Kadın Oyuncu: Nergis Öztürk (Kıskanmak) En İyi Erkek Oyuncu: Öner Erkan (Bornova Bornova) En İyi Görüntü Yönetmeni: Yuri Klimenko (Kosmos) En İyi Müzik: Özgür Akgül-Mehmet Erden (Deli Deli Olma) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Damla Sönmez (Bornova Bornova) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Volga Sorgu (Kara Köpekler Havlarken) En İyi Sanat Yönetmeni: Zeynep Koloğlu (Usta) En İyi Kurgu: Bornova Bornova (Erkan Egemen) Behlül Dal Jüri Özel Ödülü/Genç Yetenek: Bahadır Karataş (Usta), Evrim Alataş (Min Dit), Tansu Biçer (Beş Şehir), Emre Şahin (40) Dr. Ahmet Tolunay Jüri Özel Ödülü Teknik: Kosmos Gençlik Jürisi Ödülü: Eastern Plays Şark Oyunları (Kamen Kalev) Kent Konseyi Jürisi Ödülü: Başka Dilde Aşk (İlksen Başarır) SİYAD En İyi Film: Bornova Bornova (İnan Temelkuran) SİYAD Uluslararası Jüri En İyi Film: Öteki Yaka (Georgi Ovashvilli) Kısa Metraj En İyi Film: Kısır Döngü (Aksel Zeydan Göz) En İyi Ulusal Belgesel Film: Ziyaretçiler (Melis Birder) Nolu Cezaevi (Çayan Demirel) Uluslararası Yarışma Filmleri: En İyi Erkek Oyuncu Ödülü: Tedo Bekhauri (Öteki Yaka) En İyi Kadın Oyuncu Ödülü: Hilda Péter (Katalin Varga) En İyi Yönetmen Ödülü: Georgi Ovashvilli (Öteki Yaka) En İyi Film Ödülü: Kağıttan Asker (Alexey German Jr.) Sınır (Harutyun Khachatryan) Yaşam Boyu Onur Ödülü: Francesco Maselli Yarışma Filmleri: En İyi Film: Bornova Bornova (İnan Temelkuran), Kosmos (Reha Erdem) En İyi İlk Film: İki Dil Bir Bavul (Özgür Doğan-Orhan Eskiköy) En İyi Yönetmen: Reha Erdem (Kosmos) En İyi Senaryo: Onur Ünlü (Beş Şehir) En İyi Kadın Oyuncu: Nergis Öztürk (Kıskanmak) En İyi Erkek Oyuncu: Öner Erkan (Bornova Bornova) En İyi Görüntü Yönetmeni: Yuri Klimenko (Kosmos) En İyi Müzik: Özgür Akgül-Mehmet Erden (Deli Deli Olma) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Damla Sönmez (Bornova Bornova) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Volga Sorgu (Kara Köpekler Havlarken) En İyi Sanat Yönetmeni: Zeynep Koloğlu (Usta) En İyi Kurgu: Bornova Bornova (Erkan Egemen) Behlül Dal Jüri Özel Ödülü/Genç Yetenek: Bahadır Karataş (Usta), Evrim Alataş (Min Dit), Tansu Biçer (Beş Şehir), Emre Şahin (40) Dr. Ahmet Tolunay Jüri Özel Ödülü Teknik: Kosmos Gençlik Jürisi Ödülü: Eastern Plays Şark Oyunları (Kamen Kalev) Kent Konseyi Jürisi Ödülü: Başka Dilde Aşk (İlksen Başarır) SİYAD En İyi Film: Bornova Bornova (İnan Temelkuran) SİYAD Uluslararası Jüri En İyi Film: Öteki Yaka (Georgi Ovashvilli) Kısa Metraj En İyi Film: Kısır Döngü (Aksel Zeydan Göz) En İyi Ulusal Belgesel Film: Ziyaretçiler (Melis Birder) Nolu Cezaevi (Çayan Demirel) Uluslararası Yarışma Filmleri: En İyi Erkek Oyuncu Ödülü: Tedo Bekhauri (Öteki Yaka) En İyi Kadın Oyuncu Ödülü: Hilda Péter (Katalin Varga) En İyi Yönetmen Ödülü: Georgi Ovashvilli (Öteki Yaka) En İyi Film Ödülü: Kağıttan Asker (Alexey German Jr.) Sınır (Harutyun Khachatryan) Yaşam Boyu Onur Ödülü: Francesco Maselli Yaşam Boyu Başarı Ödülü: Theo Angelopoulos
601079
Parkinsonun tedavisinde umut verici bir gelişme yaşandı
İleri derecede parkinson hastalarına uygulanan aynı yöntem de umut verdi. Maymunların beynine gen enjekte eden bilim adamları, hayvanların hareketlerinin denetiminde hızlı ve 44 ay boyunca iyileşme gördü. Bu yöntemde, hastalığın tedavisinde kullanılan L-dopa ilacının sebep olduğu istenmeyen etkilere rastlanmadı. Klinik deneyler öncesinde, bazı hastalara uygulanan bu gen tedavisinde de, bir yıl sonra hastalığın belirtilerinde iyileşme belirlendi.
601082
STK'lar ayakta: Belediye Eskişehir'e ihanet ediyor
Sivil toplum örgütleri, Yılmaz Büyükerşen ve DSP'li üyeleri 'eğitim hakkını baltalamakla' suçluyor. Bu kararı 'şehrin geleceğine darbe' olarak niteleyen sivil kuruluşlar, 'yanlıştan bir an önce dönülmesini' istiyor. AK Parti Eskişehir Milletvekili Murat Mercan, ihalesi gerçekleştirilen vakıf üniversitesinin imarıyla ilgili değişikliğin şaşkınlığını 'tuhaf bir karar' şeklinde dile getiriyor. Eskişehir'de güzel çalışmaların devam etmesi için seçilmişlerin ve atanmışların hassas davranmaları gerektiğini vurgulayan Mercan, "Bu tür yatırımlar engellenmemeli. Yanlıştan bir an önce dönülmeli." diyor. MHP Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil, şehir planında üniversite arazisi olarak gösterilen bölgenin daha sonra yeşil alan olarak kullanılması düşüncesinin doğru olmadığına işaret ediyor. Asil, "Yapılan girişim hoş değil. Üniversite arazisinin dışında yeşil alan yapacak başka yer mi kalmadı?" ifadelerini kullanıyor. Eğitim Bir Sen Eskişehir Şube Başkanı İsmail Altınkaynak da Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen ve DSP'li meclis üyelerinin üniversite yapımını engelleyen girişimini, "Pişmiş aşa su katmak." şeklinde tanımlıyor. Bu tavrın kendilerini çok şaşırttığını anlatan Altınkaynak, "Hoş bir durum değil. Binlerce öğrencinin eğitim hakkı baltalanıyor." diyor. Eskişehir Girişimci Sanayici İşadamları Derneği Genel Koordinatörü M. Nebi Yıldızbaş, bunun demokratik hukuk devletinde gerçekleştirilebilecek bir tasarruf olmadığına dikkat çekiyor. MÜSİAD Eskişehir Şube Başkanı Muhittin Yılmaz, meşru bir zeminde ihaleye çıkılan, süreçte hiç itiraz edilmeyen bir meselede kuralların kişiye, zihniyete göre değiştirilmesinin tehlikeli bir yaklaşım olduğunu belirtiyor. Yılmaz, "Bu bir akıl tutulması değilse keyfi gerekçelerle ortaya konulmuş, kabul edilmesi mümkün olmayan bir tavırdır." diye konuşuyor. Eskişehir Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı Ekrem Birsen ise, "Her şeyi tamamlanmış, her türlü masrafı yapılmış bir projenin engellenmeye çalışılması, insanların yatırım yapmasının engellenmesi Eskişehir'e yapılmış bir ihanettir." görüşünü savunuyor. Üniversite arazisinin belediye ve DSP'li üyelerce yeşil alan ilan edilmesine karşı çıkan Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Savaş Özaydemir'in belediyenin tuhaf kararına tepkisi ise şöyle: "Eskişehir'de yeşil alan olarak kullanılacak başka yer mi kalmamış. Organik tarım yapılabilecek birçok yer var. Biz kentimize 3'üncü üniversite değil daha 2-3 üniversitenin açılmasını isteriz. Bu, gayet güzel ve yerinde bir karar." "Karar yeter sayısı yok, iptal edilmeli" Söz konusu kararın alındığı toplantıyla ilgili ilginç bir hukuki durum ortaya çıktı. Büyükerşen ve DSP'li üyelerin, AK Partili Meclis Üyesi Ahmet Süzer'i toplantıya iştirak etmemesine rağmen 'katıldı' gösterdikleri tespit edildi. Süzer, AK Partililerin bulunmadığı toplantıda yeter sayısı olmadan alınan bu kararın hukuka aykırı olduğunu açıkladı. Süzer, şunları kaydetti: "Büyükşehir Belediyesi meclis toplantısında söz konusu gündem maddesi görüşülürken izleyici bölümünde çıkan olaylar üzerine oturuma ara verildi. Akabinde yapılan oturumlara grup toplantımız olduğu için şahsım ve arkadaşlarım katılamadı. Büyükerşen ve DSP'li üyelerce katılmadığım halde katılmış gibi gösterilip toplantı yeter sayısını sağlamak için ismimi kullanmış. Yeter sayısı olmadan (10 kişi) yapılan toplantı hukuka aykırı olduğu gibi alınan kararlar da yok hükmündedir."
601011
Türkiye-Ermenistan Protokollerinin stratejik sonuçları
Türkiye-Ermenistan Protokollerinin stratejik sonuçları Henüz kağıt üzerinde kalsa da geçtiğimiz haftasonu Zürih'te atılan imzalar psikolojik bariyerlerin aşılması adına, hem Türkiye hem de Ermenistan için tarihsel bir açılım olarak görülmelidir. BİROL AKGÜN Türkiye ile Ermenistan arasında 10 Ekim'de imzalanan ve iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesini öngören protokoller hem iç politikada hem de uluslararası alanda ilgiyle izleniyor. Zürih Üniversitesi'nde gerçekleşen imza töreni sırasında Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Ermeni mevkidaşı Edvard Nalbantyan'ın arkasına sıralanan isimlere bakıldığında dahi olayın sıradan bir gelişme olmadığı kolayca anlaşılabiliyor. ABD, Rusya ve AB gibi etkili uluslararası siyasi aktörler hem iki ülkeye destek vermek hem de tarihe tanıklık etmek adına imza töreninde hazır bulundular. Zira imzacı taraflar arasında birinci dünya savaşı sırasında yaşanan olayların arkasından neredeyse bir asır geçmesine rağmen güvensizlik devam ediyordu. 1921 Gümrü antlaşmasından bu yana Türkiye ve Ermenistan resmi olarak ikili bir antlaşmaya imza atmamışlardı. Oysa 20. yüzyılda iki kez savaşan Almanya ve Fransa bugün Avrupa Birliğinin motor gücünü temsil eden iki devasa ekonomik güce kavuştu. Aynı coğrafyanın halkları olarak Ermeniler ve Türkler, sonunda geçmişte yaşanan tüm acı olaylara rağmen bir araya gelerek tatsız olaylar da dahil olmak üzere pek çok konuda işbirliği yapma konusunda anlaştılar. Henüz kâğıt üzerinde kalsa da atılan imzalar psikolojik bariyerlerin aşılması adına, hem Türkiye hem de Ermenistan için tarihsel bir açılım olarak görülmelidir. Biz de burada önce protokollerin neyi amaçladığını, ardından da Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesinin Kafkasya ve Ortadoğu bölgesindeki muhtemel stratejik etkilerini ve Türkiye'nin küresel imajına yönelik katkılarını değerlendirmeye çalışacağız. PROTOKOLLER NEYİ AMAÇLIYOR? Protokollerin özünde geçmişi tamamen unutmaya değil, ama komşu iki ülkenin bugünkü siyasi ve ekonomik ilişkilerini tarihin baskısından kurtarmayı amaçladığı söylenebilir. Türkiye olarak bizim temel tezimiz 1915'te acı olayların yaşandığı; ancak bu acıları yalnızca Ermenilerin değil Türklerin de yaşadıkları gerçeğini tüm dünyaya anlatabilmekti. Zira tüm dünya yıllardır 1915 olaylarını yalnızca Ermeni kaynaklardan ve diasporanın tek yanlı siyasi propagandası ve yayınlarından biliyordu. Nitekim 2005'te TBMM, tam bir mutabakatla 1915 gerçeklerinin araştırılması amacıyla ortak bir tarih komisyonu kurulması ve karşılıklı olarak arşivlerin açılması önerisini tüm dünyaya ve Erivan'a iletmişti. İmza edilen protokoller Türkiye'nin bu beklentisini karşılamaktadır. Davutoğlu bunu her iki toplumda “adil bir toplumsal hafıza” yaratma uğraşısı olarak niteliyor. İkincisi, iki ülke arasında diplomatik ilişki kurulması öngörülüyor. Üçüncüsü ise, sınırların ticaret ve turizme açılması sağlanıyor. Burada Türkiye'nin elini zayıflatan tek konu Kafkaslarda bizim soydaş ülkemiz olan Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ sorununun protokollerde hiçbir şekilde yer almamış olmasıdır. Ancak imza töreninde, AGİT bünyesinde Ermeni-Azeri görüşmelerini yürüten Minsk grubunun batılı eş başkanları olan Rusya ve Fransa ile ABD ve AB gibi güçlü aktörlerin temsilcilerinin de hazır bulunması, aslında protokollerin uygulanmasının büyük ölçüde Karabağ'da önemli ilerlemenin sağlanmasına bağlı olduğunun uluslararası toplum tarafından da anlaşıldığına işaret etmektedir. Protokoller ile Ermenistan ise 16 yıldır dışında kaldığı bölgesel siyasi ve ekonomik dinamiklerle yeniden buluşma; siyasi yalnızlıktan kurtulma ve Türkiye üzerinden batıyla ilişkilerini geliştirme fırsatı yakalayacaktır. Ermenistan ilk kez bu antlaşmayla dış politikada kendisini diasporanın etkisinden kurtararak halkına karşı sorumlu bir “ulus devlet” davranışı sergilemiştir. Zira artık Ermenistan Türkiye ile Gümrü ile çizilen sınırları tanımaktadır ve eğer Sarkisyan siyasi liderliğini gösterecekse Karabağ konusunda da adım atması gerektiğinin farkındadır. Bu arada Türkiye'nin Ermenistanla ilişkilerini normalleştirme yönünde attığı bu diplomatik adıma karşı Azeri kardeşlerimizce tepki gösterilmesini de anlayışla karşılamak gerekir. Azerilerin tepki göstermesi haklarıdır ve bu dış politika davranışı Türkiye'nin Ermenistan'a karşı pazarlık gücünü de artırabilir. Kimsenin şundan kuşku duymaması gerekir ki, Türkiye kendi parçası olarak gördüğü Azeri halkına karşı ihanet içine girmez ve girmeyecektir. Protokoller ile Türkler ve Ermeniler artık geri dönülmez bir barış sürecine girmişlerdir. Dolayısıyla 16 yıldır dondurulan Karabağ konusunda da Ermeniler bugün bir hafta öncesine göre çözüme daha yakındırlar. Türkiye'nin her platformda vurguladığı gibi Karabağ'da tatmin edici bir ilerleme olmadan sınırların açılması düşünülemez. Ancak barış ümidi ve vizyonu olmadan da Ermeni liderlerin adım atması siyaseten mümkün değildir. Protokollerin yarattığı barışçıl bir atmosfer Erivan'ı işgal topraklarından çekilmesi konusunda cesaretle hareket etmeye zorlayacaktır. GÜÇLÜ İLİŞKİLER AĞI Son olarak, Türkiye attığı son imza ile dış politikasını temellendirmeye çalıştığı barışçıl bir küresel yumuşak güç kimliğini pekiştirmiştir. Daha önce 1990'larda Bulgaristan, 2000'li yılların başında Yunanistan ve Suriye ve Gürcistan; 2005 sonrasında ise Irak'la geliştirdiği siyasi ve ekonomik ilişkiler ağına artık Ermenistan da eklenecektir. Bunun bölgesel sonuçları da olacaktır. Orta vadede Azeri ve Ermenilerin barışçıl ilişkileri geliştirmesi hayli mümkündür. Bu sayede Türkiye'nin Orta Asya Türkleri ile ulaşım yolları kısalacak ve ekonomik ve siyasi etkileşim ve entegrasyon artacaktır. Nabucco projesinin hayata geçmesi kolaylaşacaktır. Nobel ödülünün dünya barışına katkı yapacağı ümidiyle kendisine verildiği Obama'nın da İran'la geliştireceği yapıcı işbirliği belki de Kafkaslarda yepyeni bir işbirliği ve istikrar dönemini başlatabilir. Öte yandan Ortadoğu ve Kafkaslarda güven ve istikrar kuran bir Türkiye'nin, hem Avrupa dışındaki ihracat pazarları gelişecek hem de Avrupa Birliğine karşı siyasi ve ekonomik pazarlık gücü artacaktır. Türkiye bölgenin en modern, askeri açıdan en güçlü ve siyasi olarak en demokratik ülkesidir. Böylesine önemli ve barışçı bir gücü ne AB, ne ABD ne de Rusya ve Çin gibi ülkeler göz ardı edebilir. Küresel güç olmaya doğru hızla ilerleyen Türkiye için Ermenistan ile ilişkilerini geliştirmek büyük resim içinde, tablodaki resmi zenginleştiren yalnızca bir nokta olarak kalacaktır. Bu ilişkiler ağının doğal bir sonucu da PKK'nın artık bölgede ve Türkiye'de yaşam alanı ve desteklerinin zayıflaması olacaktır. Çünkü Türkiye'nin geliştirdiği barış ve diyalog atmosferi ile ülkeler arasında derinleşen ekonomik ve ticari bağımlılık ağları, bir siyasal yöntem olarak şiddeti ve terörü zorunlu olarak dışlayacaktır. Prof. Dr.; Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi
600745
İtalya Irkçılığa Karşı Yürüdü
İtalya Irkçılığa Karşı Yürüdü Dev gösteride pankartlar anlamlıydı: "Sığınma suç değildir", "Hepimiz insanız", "Bir çok ten rengi ama tek renk gözyaşı var..." Yayına Giriş: 17.10.2009 23:05:44 Güncelleme: 17.10.2009 23:05:44 Avrupa'da ırkçılığın en hızla yükseldiği ülkelerden İtalya'da, ırkçılığa karşı dev bir gösteri düzenlendi. Başkent Roma'da binlerce kişi, ırkçılığa karşı yürüdü. Gösteriye İtalya'ya kaçan sığınmacılarla, insan hakları savunucuları ve sol görüşlüler katıldı. Göstericiler, "Sığınma suç değildir", "Hepimiz insanız" ve"Bir çok ten rengi, ama sadece tek renk gözyaşı var" pankartları taşıdı. İtalya'da nüfusun yüzde 7'ye yakınını yani milyonunu yabancı kökenliler oluşturuyor. Ancak ülkede giderek artan yabancı düşmanlığı ve ırkçı saldırılar, Uluslararası Af Örgütü tarafından da kınanmıştı.
600874
Yedek paraşütü açılmayınca...
Yedek paraşütü açılmayınca... ’DE düzenlenen “10. Uluslararası Hava Oyunları” organizasyonuna katılan öğrencisi paraşütçü, gökyüzünde yedek paraşütü açılmayınca zor anlar yaşadı 1700 metre rakımlı Babadağ’dan yamaç paraşütü ile kalkış yapan öğrencisi Umut Aslan, paraşüt iplerinin dolaşması nedeniyle denize doğru düşmeye başladı. Yedek paraşütü açılmayan Aslan, yaklaşık beş dakika yedek paraşütünü açmak için havada büyük mücadele verdi ve bir süre sonra paraşütü ile denize düştü. Denizde hazır bekleyen ekibi tarafından sahile getirilen Aslan’ın sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi.
600701
2010 memur maaşı zammı kesinleşti
Hükümet 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçesini, 286,9 milyar lira olarak bağladı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in düzenlediği değerlendirme toplantısında yaptığı açıklamaya göre, 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinde, bütçe giderleri 286,9 milyar lira, bütçe gelirleri 236,8 milyar lira, bütçe açığı da 50,1 milyar lira olarak yer aldı. 58,8 milyar lira faiz ödenecek olan bütçede, 6,6 milyar lira faiz dışı fazla öngörüldü. Bütçede personel giderleri 60,3 milyar lira olarak yer alırken, önümüzdeki yıl devletin kasasına vergilerden 193,3 milyar lira girecek. Maliye Bakanı Şimşek'in verdiği bilgiye göre, 2009 yılı ile karşılaştırıldığında bütçe giderlerinde yüzde 7,6, gelirlerinde ise yüzde 16,1 oranında artış olacak. 2010 yılı Merkezi Yönetim bütçesinde öngörülen bazı büyüklükler şöyle: GSYH'YE ORANI (Milyon lira) (Yüzde) ------------- -------------- -BÜTÇE GİDERLERİ: 286.928 27,9 .Faiz hariç bütçe giderleri 230.178 22,4 .Personel giderleri 60.349 5,9 .Sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi gideri 11.110 1,1 .Mal ve hizmet alım giderleri 25.186 2,4 .Cari transferler 102.173 9,9 .Sermaye giderleri 18.928 1,8 .Sermaye transferleri 3.426 0,3 .Borç verme ödenekleri 6.903 0,7 .Yedek ödenekler 2.103 0,2 .Faiz giderleri 58.750 5,5 -BÜTÇE GELİRLERİ: 236.794 23,0 .Vergi gelirleri 193.324 18,8 .Vergi Dışı Gelirler 43.470 4,2 -BÜTÇE DENGESİ: -50.134 -4,9 -FAİZ DIŞI FAZLA: 6.616 0,6 Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2010 yılında devlet memurları aylıklarının, devletin mali imkanları, ekonomik hedefler ve enflasyon hedefi gözetilerek Ocak ayında yüzde 2,5, Temmuz ayında da yüzde 2,5 artırılacağını bildirdi. Şimşek, 2010 yılı merkezi yönetim bütçesini açıkladığı basın toplantısında, bu yıl Temmuz ayında aile yardımı dahil 1480 lira olan ortalama memur maaşının, yapılacak artışlar sonunda 2010 yılı Ocak ayında 1518 liraya, Temmuz ayında ise 1555 liraya yükseleceğini kaydetti. Gerçekleşen enflasyonun zam oranlarını aşması halinde aradaki farkın telafi edileceğini belirten Bakan Şimşek, ''Gelecek dönemde de krize rağmen, memur, emekli ve işçileri enflasyona ezdirmeyeceğiz. 2009 yılında yapılan artışlar da muhtemelen enflasyonun üzerinde kalacak. Bu yılda kriz yılı olmasına rağmen, ücretlerde memurlar açısından reel artış söz konusudur'' dedi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2010 yılı bütçesi hazırlanırken, GSYH büyüklüğünün trilyon 29 milyar lira, büyüme hızı oranı yüzde 3,5, TÜFE yıl sonu oranı yüzde 5,3, ihracat 108 milyar dolar, ithalat 153 milyar dolar olarak hedeflendiğini belirtirken, ''2010 yılı bütçesine baz olan makroekonomik büyüklükler gerçekçidir'' dedi. Merkezi yönetim bütçesinin ekonominin krizden çıkışına katkı sağlayacağını, esnaf ve tarımsal kredilerde faiz sübvansiyonun, ihracat kredilerine, KOBİ desteklerine, hazine teşvik ödemelerine, istihdamın maliyetini azaltmak amacıyla yürürlüğe konan işveren priminin puan indirimine devam edileceğini anlatan Şimşek, ''2010 merkezi yönetim bütçesi sosyal yönü güçlü bir bütçe. Bütçemizi ekonomik olarak dezavantajlı kesimleri destekleyecek şekilde hazırladık'' dedi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2010 yılı bütçesinde hem giderleri kontrol altına aldıklarını hem de gelirleri artırdıklarını, bu suretle bütçe açığını 2009 yılı gerçekleşmelerine göre daha aşağı seviyelere çekeceklerini söyledi. Bakan Şimşek, Maliye Bakanlığında düzenlediği basın toplantısında 2010 yılı merkezi yönetim bütçesini açıkladı. 2010 yılında da Türkiye'nin büyük bir küresel aktör haline gelmesini sağlayacak ekonomik ve mali politikaları izlemeye devam edeceklerini vurgulayan Şimşek, ekonominin yapısal dönüşümünü sağlayacak reformlara kararlılıkla devam edeceklerini, bu suretle ülkenin yatırımlar için bir cazibe merkezi olma niteliğini önümüzdeki dönemde de sürdüreceğini ifade etti. Orta Vadeli Program ve Mali Plan ile ortaya koydukları politika ve hedefler doğrultusunda maliye politikalarını yürüttüklerini ve bütçeleri de buna uygun hazırladıklarını belirten Şimşek, ''2010 yılı bütçesi de daha önce açıkladığımız çerçevede hazırlanmış bir bütçedir. 2010 yılı bütçesi küresel krizin etkisiyle bozulan kamu dengelerini düzeltmeyi amaçlamaktadır. 2010 yılı bütçesinde hem giderleri kontrol altına alıyoruz hem de gelirleri artırıyoruz. Bu suretle bütçe açığını 2009 yılına göre, bu yılın gerçekleşmelerine göre daha aşağı seviyelere çekeceğiz'' diye konuştu. 2010 yılı bütçesiyle eğitime ve sağlığa daha fazla kaynak ayırdıklarını, sosyal destekleri artırarak devam ettirdiklerini bildiren Şimşek, reel kesimi, çiftçiyi desteklemeye devam edeceklerini, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini daha yüksek oranda desteklemeyi sürdüreceklerini ve bölgesel gelişmeye yönelik yatırımları da artıracaklarını kaydetti. 2009 YILI BÜTÇESİ YIL SONU GERÇEKLEŞME TAHMİNLERİ 2009 yılı bütçesi yıl sonu gerçekleşme tahminleriyle ilgili de bilgi veren Bakan Şimşek, 2009 yılı sonu itibariyle merkezi yönetim bütçe giderlerinin 266 milyar 752 milyon lira, merkezi yönetim bütçe gelirlerinin 203 milyar 928 milyon lira ve bütçe açığının da 62 milyar 824 milyon lira olmasını öngördüklerini söyledi. Faiz dışı açığın milyar 324 milyon lira olarak gerçekleşeceğini tahmin ettiklerini belirten Şimşek, şöyle devam etti: ''Bu tahminlerimiz doğrultusunda 2009 yılı başlangıç bütçesine göre bütçe giderleri yüzde 2,9 artmakta, bütçe gelirleri ise yüzde 18 oranında azalmaktadır. Bütçe açığı ise 10,4 milyar liradan 62,8 milyar liraya artmaktadır. Bütçe açığının milli gelire oranı ise yüzde 6,6'ya tekabül etmektedir. 2009 yılında bütçe açığında ortaya çıkan 52,4 milyar liralık artışın 44,8 milyar lirası yani yüzde 86'sı gelirlerdeki azalmadan, 7,6 milyar lirası yani yüzde 14'ü de giderlerdeki artıştan kaynaklanmaktadır. Özetle bütçedeki sapmanın yüzde 86'sı küresel krizle yakından ilişkili gelirlerin azalmasından kaynaklanıyor.'' Gelirlerdeki 44,8 milyar liralık azalmanın 4,7 milyar lirasının vergi indirimleri nedeniyle ortaya çıkan gelir kaybından, 40,1 milyar lirasının da ekonomik daralma nedeniyle gelirlerde meydana gelen düşüşten kaynaklandığını anlatan Şimşek, giderlerdeki 7,6 milyar liralık artışın ise sosyal güvenlik sistemine yapılan transferlerdeki artış ile ekonomiyi canlandırma paketleri kapsamında öngörülen alt yapı yatırım harcamaları ve diğer gider artışlarından oluştuğunu kaydetti. Bakan Şimşek, bütçe açığındaki bu artışın sadece Türkiye'ye mahsus bir durum olmadığını, diğer ülkelerin de küresel kriz nedeniyle bu durumla karşı karşıya olduğunu söyledi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin sosyal yönü güçlü bir bütçe olduğunu, bütçeyi, ekonomik olarak dezavantajlı kesimleri destekleyecek şekilde hazırladıklarını söyledi. Şimşek, 2010 yılı bütçesini açıklamak amacıyla düzenlediği basın toplantısında, Sosyal Yardımlaşma Fonu'na aktarılacak kaynağın, bu yılın gerçekleşme rakamlarına göre, gelecek yıl yüzde 26,7 artırılacağını, yeşil kartlılara sağlanan sağlık yardımı ödeneklerinin de yüzde 4,1 artırılarak 4,6 milyar liraya çıkarılacağını bildirdi. Şimşek'in açıklamasına göre, 2010 yılında, devlet memurları aylıkları, devletin mali imkanları, ülkenin ekonomik gelişmesi, enflasyon hedefi gözetilerek, Ocak ve Temmuz aylarında yüzde 2,5 oranlarında artırılacak. Bu yıl Temmuz ayı itibariyle aile yardımı dahil 1480 lira olan ortalama memur maaşı, gelecek yıl Ocak'ta 1518 liraya, Temmuz'da ise 1555 liraya yükseltilecek. Gerçekleşen enflasyonun zam oranlarını aşması halinde aradaki fark telafi edilecek. Gelecek yılda da krize rağmen, memurlar, emekliler ve işçilerin enflasyona ezdirilmeyeceğini vurgulayan Şimşek, bu yıl da memur maaşlarına yapılan artışların muhtemelen enflasyonun üzerinde kalacağını, reel artış söz konusu olduğunu söyledi. Gelecek yıl için öğrencilere sağlanan burs ve harç destekleri ödeneklerinin yüzde 13,8, öğrenim ve harç kredisi ödeneklerinin yüzde 12,8, ilköğretim öğrencilerine ücretsiz ders kitabı desteği ödeneğinin ise yüzde 6,4 artırıldığını bildiren Bakan Şimşek, birçok artış oranının enflasyonun üzerinde, bazılarında enflasyonun iki katı düzeyinde olduğuna işaret etti. Açıklamaya göre, özürlü evde bakım desteği ödenekleri yüzde 49,5, özürlü eğitim desteği yüzde 7,3 artırıldı. ÜNİVERSİTELERE BİN YENİ KADRO Milli Eğitim Bakanlığı, en büyük bütçeye sahip bakanlık olma özelliğini sürdürecek. Sağlık Bakanlığı Bütçesi yüzde 12 artırıldı. Yeni kurulan üniversitelerin öğretim elemanı ihtiyacını hızlı bir şekilde karşılamak için ek olarak bin kadro atama izni verildi. Üniversitelere ayrılan kaynak reel olarak artırıldı. Aile hekimliği uygulaması 81 ile yaygınlaştırılacak. Kamu personelinin sağlık hizmetleri sosyal güvenlik kurumu tarafından sunulacak ve bunun için SGK'ya sağlık primi ödemesine başlanacak. SOSYAL GÜVENLİK KURUMLARINA 57,7 MİLYAR LİRA AKTARILACAK Sosyal güvenlik kurumlarına yönelik cari transferlerin, 2010 yılında yüzde 7,3 artarak 57,7 milyar liraya ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu kapsamda SGK'ya sadece açık finansmanı için 31,8 lira aktarılacak. Alan ve ürün bazında destekler için çiftçilere 5,6 milyar lira destekleme ödemesi yapılacak. Tarım sektörüne yapılacak transferlerin toplamı ise 8,4 milyar liraya ulaşacak. Mahalli idarelere destek artırılacak. Mahalli idarelerin gelir payları oranı yüzde 17,6 artırılarak, 19,1 milyar lira olarak öngörüldü. Gelecek yıl, mahalli idarelere toplam 22,1 milyar lira transfer yapılacak. Kırsal kesimin altyapısının desteklemek amacıyla KÖYDES Projesine 525 milyon lira kaynak ayrıldı. Şimşek, 2010 yılı bütçesinin, ülkenin dört bir yanına yatırım götüren, reel kesimi destekleyen, kalkınmaya odaklanmış, bireysel ve toplumsal refahı gözeten bir bütçe olacağını belirtirken, bu bütçede bilim ve araştırmaya da kaynak ayrılacağını, TÜBİTAK'ın ödeneklerinin 625 milyon liraya çıkartıldığını kaydetti. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2010 yılı bütçesinde, bütçe giderlerinin 286 milyar 928 milyon lira, bütçe gelirlerinin de 236 milyar 794 milyon lira öngörüldüğünü söyledi. Bakan Şimşek, Maliye Bakanlığında düzenlediği basın toplantısında 2010 yılı merkezi yönetim bütçesini açıkladı. 2010 yılı bütçe büyüklükleri konusunda bilgi veren Şimşek, ''Bütçe giderleri 286 milyar 928 milyon lira, faiz hariç giderler 230 milyar 178 milyon lira, bütçe gelirleri 236 milyar 794 milyon lira, vergi gelirleri 193 milyar 324 milyon lira, bütçe açığı 50 milyar 134 milyon lira, faiz dışı fazla milyar 616 milyon lira olarak öngörülmüştür'' dedi. Bakan Şimşek, 2009 yılı gerçekleşme tahminleri ile kıyaslandığında, 2010 yılında, bütçe giderlerinin yüzde 7,6, faiz hariç giderlerin yüzde 9, faiz giderlerinin yüzde 2,3, bütçe gelirlerinin yüzde 16,1 ve vergi gelirlerinin de yüzde 18,2 oranında artış gösterdiğini vurguladı. Bütçe giderlerinde artışı kontrol altına alırken, gelirlerin giderlerden daha fazla artmasını öngördüklerini, gelir artışlarının gerçekçi tahminlere dayandığını ve bunun artış oranının yüksek olmasının birkaç nedeni olduğunu belirten Şimşek, bu nedenler konusunda şunları söyledi: ''Temel neden, 2009 yılında yapılan vergi indirimlerinin uygulamadan çıkacak olması ile 2009 yılının ikinci yarısında alınan gelir artırıcı tedbirlerin tam bir etkisinden kaynaklanmaktadır. Bu iki faktör, yaklaşık olarak gelir artışının yarısına tekabül etmektedir. Gelir öngörülerimizi gerçekçi olduğu kanısındayız.'' BÜTÇE AÇIĞI VE BÜTÇE GİDERLERİNİN, MİLLİ GELİRE ORANI DÜŞECEK Bütçe giderlerinin GSYH'ye oranını yüzde 28,2 seviyesinden, 2010 yılında yüzde 27,9'a düşüreceklerini belirten Şimşek, ''Yani bütçe giderlerinin milli gelire oranı 2010 yılında düşecektir'' dedi. ''Bütçe gelirlerinin GSYH'ye oranını, yüzde 21,15'ten, 2010 yılında yüzde 23'e yükseltiyoruz. Vergi gelirlerinin oranını da yüzde 17,3'ten, yüzde 18,8'e yükseltiyoruz'' şeklinde konuşan Bakan Şimşek, bütçe açığının oranını da düşüreceklerini söyledi. Şimşek, bütçe açığının GSYH'ye oranını 2010 yılında yüzde 4,9'a indireceklerini vurguladı. Maliye Bakanı Şimşek, 286 milyar 928 milyon lira olarak belirlenen 2010 yılı bütçe giderlerinin, ekonomik sınıflandırmaya göre dağılımını da şöyle sıraladı: ''Personel giderleri 60 milyar 349 milyon lira, sosyal güvenlik kurumlarına devlet prim giderleri 11 milyar 110 milyon lira, mal ve hizmet alım giderleri 25 milyar 186 milyon lira, faiz giderleri 56 milyar 750 milyon lire, cari transferler 18 milyar 928 milyon lira, sermaye transferleri milyar 426 milyon lira, borç verme milyar 903 milyon lira, yedek ödenekler milyar 103 milyon lira olarak bütçede öngörülmüştür.'' 2010 YILI BÜTÇE GELİRLERİ Bütçe gelirlerinin toplamının, 2010 yılında 236 milyar 800 milyon lira civarında olacağını belirten Şimşek, vergi gelirlerinin 193,3 milyar lira, vergi dışı gelirlerin ise 43,5 milyar lira olarak tahmin edildiğini söyledi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bazı vergi gelirlerine yönelik 2010 yılı tahminleri konusunda şunları kaydetti: ''Gelir vergisi 41,5 milyar lira, kurumlar vergisi 18 milyar lira, dahilde alınan KDV 22,6 milyar lira, ithalde alınan KDV 30,1 milyar lira, ÖTV 54,6 milyar lira, Motorlu Taşıtlar Vergisi 4,3 milyar lira, BSMV 3,9 milyar lira, harçlar 5,4 milyar lira, damga vergisi ise 4,4 milyar lira olacaktır.'' REFORMLAR 2010 yılındaki bütçe hedeflerine ulaşmada yapısal reformların da önemine değinen Bakan Şimşek, önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek olan reformları şöyle sıraladı: ''Her şeyden önce Mali Kural uygulamasına geçilecektir. Kamu harcamaları öncelikli alanlara yönlendirilecektir. Kamu yatırımları önceliklendirilerek etkinleştirilecektir. KİT'lerde yeni bir yönetişim modeli hayata geçirilecektir. Yatırımların finansmanında kamu-özel işbirliği modellerinin kullanımı daha da yaygınlaştırılacaktır. Sağlık hizmet ve harcamaları etkinleştirilecektir.'' Bakan Şimşek, 5018 Sayılı Kanunla uyumlu yeni bir Sayıştay Yasası'nın çıkarılacağını, mali saydamlık ve mali raporlamanın geliştirileceğini, vergi kayıp ve kaçağının azaltılacağını söyledi. Özelleştirmelere devam edileceğini belirten Şimşek, kamunun elektrik dağıtımı ve şeker üretimi alanlarından tamamen çekilmesinin, telekomünikasyon ve liman işletmeciliğindeki payının ise azaltılmasının hedeflendiğini bildirdi. Kuruluşları tamamlanan kalkınma ajanslarının faaliyete geçirileceğini ifade eden Şimşek, devlet yardımlarının şeffaflaştırılacağını ve etkinleştirileceğini, esnek istihdam biçimlerinin yaygınlaştırılacağını kaydetti. Bakan Şimşek, yeni üniversitelerin beşeri ve fiziki alt yapıları güçlendirilerek büyüme sürecine katkılarının artırılacağını, kaçakçılıkla mücadelenin etkinleştirileceğini ifade etti. İstanbul Finans Merkezi Projesi'nin de uygulamaya konulacağını dile getiren Şimşek, Avrupa Birliği müktesebatına uyum için gerekli bütün düzenlemelerin hayata geçirilmesine de devam edileceğini söyledi.
601393
Pakistan'da Operasyon
Pakistan'da Operasyon Pakistan'da, Güney Veziristan'daki Taliban'a karşı düzenlenen operasyonda 60 militanın öldüğü açıklandı. Pakistan ordusunun, Nawazkot, Şahwangi, Khesora yerleşim merkezlerinde yoğunlaştırdığı operasyonlarda, militanların saklandığı mevzilere, hava saldırısı düzenlendiği bildirildi. Çatışmalarda, Pakistan askeri de öldü. Pakistan ordusunun Güney Veziristan'daki kara ve hava operasyonları üzerine, sivil halk da bölgeyi terk ediyor. Bölgede, 10 bin ailenin evini terk etmek zorunda kaldığı açıklandı.
601819
Türkiye'nin Bütçesi Meclis'te
Türkiye'nin Bütçesi Meclis'te milyonun 2010 bütçesi ortaya çıktı. Yaklaşık iki yıldır süren ekonomik krizin ardından, 2010 yılı bütçesi krizden çıkış stratejisi olarak görülüyor. Yeni yılda kemer mi sıkacağız, bol paralı günler mi yaşayacağız Ve daha da önemlisi milyonlarca memur ne kadar zam alacak İşte bütçeyle ilgili merak edilen soruların cevapları... 2010 Bütçesi'nde 50 milyar 134 Milyon Lira Açık Bekleniyor Yapılan hesaplamalara göre Türkiye ekonomisinin geliri önümüzdeki yıl 236 milyar 794 milyon lira olacak. Devletin kasasından çıkacak para ise 286 milyar 928 milyon lirayı bulacak. Yani 2010 bütçesinin 50 milyar 134 milyon lira açık vermesi bekleniyor. Bu açık biraz daha kemer sıktıracak. Ancak herşeye rağmen rakamlar krizin ardından umut veriyor. Ekonomi 2010'da Yeniden Şaha Kalkacak Bütçeye göre ekonomi önümüzdeki yıl yeniden şaha kalkacak. Toplam büyüklük parasal olarak trilyon 29 milyar liraya, büyüme hızı da yüzde buçuğa ulaşacak. Memurun Bütçesi Nasıl Etkilenecek? Memurlara 2010 yılı için yüzde 2,5 artı 2,5 zam verilmesi kararlaştırıldı. En düşük memur maaşı 1018 liradan, 1070 liraya kadar çıkacak. Başbakanlık Müsteşarı ya da diğer bir deyişle devletin en çok kazanan memurunun maaşı ise 4725 lira olacak. 16 yıllık pratisyen doktorun maaşı 1847 liraya, mühendisin maaşı 2122 liraya, öğretmenin maaşı 1433 liraya yükselecek. Eğer enflasyon belirlenen zam oranından yüksek çıkarsa fark memurlara ödenecek. Bütçede En Fazla Pay Sağlık Bakanlığı'nın Bütçeden en çok payı her zaman olduğu gibi yine Sağılk Bakanlığı alacak. 2010 bütçesinde sosyal yardımlara, üniversitelerin bütçelerine ve bölgesel kalkınmaya da ağırlık verildi. Sosyal güvenlik açığına bütçeden 31 milyar 800 milyon pay ayrıldı. Yeni yılda yeni bir vergi ya da mevcut vergilerde bir artış sözkonusu olmayacak.
601704
Avrasya Maratonu'nda yeni bir rekor
Maratona kayıt yaptıran 1684 kişiden 8547'ünün, koşuyu tamamlayarak bu alanda Avrasya Maratonu rekoru kırdığı bildirildi. Maratonda, eski rekorun 681 kişiyle geçen yıla ait olduğu, bu yıl rekorun 854 kişiye çıktığı kaydedildi. -ETİYOPYALI YEGEZU, YARIŞI TAMAMLAYAMADI- Geçen yıl maratonda ikinci olan Etiyopyalı Lishan Yegezu, bu yıl son metrelerde düşerek, yarışı tamamlayamadı. Son metrelerde güçlükle finişe doğru koşan Yegezu, finişe gelemeden düştü. Kalkıp tekrar koşmaya çalışan Yegezu, finişe yaklaşık 20 metre kala yine düştü. Yerde kalan Etiyopyalı atlete kenardan bir vatandaş yardım etmeye çalışırken, görevliler atlete dokunmaması konusunda vatandaşı uyardı. Bir süre bekleyen görevliler, Yegezu kalkmayınca, kendisiyle konuşup sporcuyu sedyeyle taşıyarak finişteki sağlık çadırına aldı. Burada tedavi olan Yegezu'nun durumunun iyi olduğu bildirildi. Bu arada, yarışı üçüncü tamamlayan Kenyalı Joseph Kahugu ise finişi geçtikten sonra yere yığıldı. Sağlık çadırında bir süre tedavi olan Kahugu, daha sonra ödül törenine katıldı. -ROBA ÜST ÜSTE İKİNCİ KEZ KAZANDI- Etiyopyalı atlet Kasime Adilo Roba, üst üste ikinci kez Avrasya Maratonu'nu kazanmayı başardı. Geçen yıl 30. Kıtalararası Avrasya Maratonu'nu 2.11.37'lik derecesiyle kazanan Roba, bu yıl da 2.12.14'lük derecesiyle birinci oldu. Avrasya Maratonu'nu daha önce 1997-1999 yılları arasında Etiyopyalı Moges üst üste kez, 1995-1996 yıllarında da Kenyalı Langart üst üste kez kazanmıştı. -MARATONA ETİYOPYALI DAMGASI- 31. Kıtalararası Avrasya Maratonu'na Etiyopyalılar'ın başarısı damga vurdu. Etiyopyalı atletlerden, erkekler maraton yarışında Kasime Adilo Roba ve bayanlar maratonda Bizunesh Urgesa, 15 kilometrelik koşuda da erkeklerde Henok Teseaye Heyi birinci oldu. Bu arada, maraton öncesinde İstanbul'da etkili olan sağanak yağış, maraton başladıktan bir süre sonra durdu.
601502
Vali Karaloğlu da Erdoğan'a mektup yazdı
Karaloğlu mektubunda, Başbakan Erdoğan’a Kapıköy Sınır Kapısı’nın İran’la yapılacak resmi görüşmeler programına alınması ricasını iletirken, kapının transit taşımacılığa açılması halinde de Van’a yapacağı ekonomik ve sosyal katkıyı anlattığı bildirildi. Vali Münir Karaloğlu, 29 Haziran tarihinde Van’da başladığı görevinin 110’ncu gününü yerel olarak yayın yapan Merkür TV’de değerlendirdi. Sunucu ve yapımcılığını Osman Nuri Yıldız’ın yaptığı ‘Gündem 65’ programına konuk olan Karaloğlu, eğitimden, sağlığa, turizmden, sınır ticareti gibi konuları anlatan Karaloğlu, yıl Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Danışmanı ve yıl da Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterliği görevinin ardından Vali olarak atandığı Van’da mutlu olduğunu söyledi. “VAN’I ANLATIRKEN, MAĞDURİYET EDEBAYATI YAPMAK YERİNE POTANSİYELİ ANLATMAYILIZ” Bölgede merkez konumda olan Van’ın, ekonomik ve sosyal açıdan çok iyi bir potansiyele sahip olduğunu vurgulayan Karaloğlu, Van’ın bir görünen bir de görünmeyen yüzünün olduğunu hatırlattı. Van’ı anlatırken mağduriyet edebiyatı yapmak yerine potansiyelini ve avantajlarının ön plana çıkarılmasını isteyen Karaloğlu, “Biz bugüne kadar mağduriyet edebiyatı yaparak, problemleri daha rahat çözeceğimiz endişesine kapılmışız. Aslında Van değil. Aman mahvolduk, yok olduk diyerek insanları buraya getiremezsiniz. Van, Türkiye için gelecek vaat eden illerin başında geliyor. Van’daki potansiyel şimdiye kadar harekete geçirilmemiş olabilir. Ancak bundan sonra da geçmeyeceği anlamına gelmez. Bir şeyi değerlendirirken, avantajları ile dezavantajlarını değerlendirmek lazım. Bölgesel dezavantajlarımız var. Ama bir de avantajlarımız var. Ama ikisini de ortaya koyduğumuz zaman, avantajlarının daha ağır bastığını görüyorüz. zaman biz avantajları öne çıkarmamız lazım” “VAN KALKINMADAN ÇEVRESİNDEKİ İLLERDE KALKINMAZ” Van’ın Kalkınması için sadece Vali’nin, siyasetçinin, tüccarın esnafın, kamuoyunun istemesiyle mümkün olamayacağına işaret eden Karaloğlu “Bütün dinamiklerin ortak hedef için çalışması gerekir. Türkiye’de marka olmuş şehirler var. ABD’yi yeniden keşfetmeye gerek yok. Gaziantep nasıl Antep olmuş, Kayseri nasıl Kayseri olmuş. Buna bakmak lazım. Mesela Van ile Malatya mukayese ediliyor. Malatya, Van’a göre Anadolu’nun ortasında sayılır. Malatya’nın açılabileceği bir pazar yok. Eğer Malatya Van’dan ileride ise bizim bunu düşünmemiz lazım. Van, ülkenin en doğusunda, ama bir başlangıcın da kapısındadır. 75 milyonluk bir İran’ın kapısı, onun haricinde kocaman bir Ortaasya pazarı, uzak doğunun kapısı ara. Van’a da öyle bakmak lazım. Eğer Doğu Anadolu’nun bir parçasında biz Van’ı kalkındırırsak, etrafındaki şehirleri de kalkındırmış oluruz. Van’ı kalkındırmadan, Bitlis’i, Muş’u, Hakkari’yi, Ağrı’yı kalkındıracağım derseniz bundan herhangi bir şey olmaz.” BAŞBAKAN ERDOĞAN’A MEKTUP Sınır ticaretinin gelişmesi ve Kapıköy Sınır Kapısı’nın açılması için Ekim ayı sonunda İran’a yapacağı resmi ziyarette, Kapıköyün transit taşımacılığa açılması için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a mektup yazdığını aktaran Karaloğlu “Bu mektubun ana fikri şu. Bu kapı ‘Van için ve bölgenin ticareti için, ekonomisi için turizmi için, özellikle çok hayati önem arz ediyor. Bunu lütfen İran’la resmi görüşmelerin bir maddesi haline getirin’ diye. Sayın başbakanımız önceki gün Irakta idi, İran’da da iki yeni kapı açma konusu resmi görüşmelerde anlaşma altına alınmış, bu da beni biraz ümitlendirdi. İran’da Sayın Başbakan bunu resmi görüşmelerin programı haline getirir ve kapının teyidini alırsak, biz kısa zamanda Kapıköy Sınır Kapısı’nın transit taşımacılığa açar diye düşünüyorum” dedi. “VATANDAŞ HASTANEDE BİRİNCİ SINIF HİZMET ALSIN İSTİYORUM” Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı hastanelerde son zamanlarda yapılan idareci değişikliğine de değinen Karaloğlu, vatandaşların daha iyi hizmet almaları için, gerekirse idareci kadrolarında değişikliklere devam edeceği mesajını verdi. Türkiye’de fiziki anlamda sağlık alanında son yılda çok önemli gelişmelerin olduğunu kaydeden Karaloğlu, aynı paralelde vatandaşa hizmet noktasında idarecilerinde aynı duyarlılığı göstermesini istedi. Karaloğlu, hastanelerde yapılan idareci değişiklikleri ile ilgili şunları söyledi: “Bir yerde problem varsa, bir yerde problemi vatandaş konuşuyorsa kentin idarecisi olarak ben buraya müdahale etmem lazım. Şimdi son yılda Türkiye’de çok önemli gelişmeler oldu. En önemli gelişmelerde bence sağlıkta oldu. Şimdi Türkiye’nin en önemli gelişmeyi sağlamış olduğu konuda, bu kentte hala vatandaşın gündeminde sıkıntılar var ise bunu benim mutlaka çözmem lazım. Buna müdahale etmem lazım. Problem nerde görüyorsam oraya müdahale etmeye çalışıyorum. Bundan sonra da bunlar olacak, olabilir. Ben şunu söylüyorum. Hiçbir kamu görevlisinin ful kaskosu yoktur. Bir kamu görevlisini bir müdür yaptınız, bundan sonra artık kıyamete kadar müdür kalacak veya başhekim kalacak, vali kalacak, diye bir şey yok. Yani beni buraya atayan irade de ‘ben yarın başarısız olursam beni görevde tutmaz, diye düşünmesi gerekir.’ Hastanelerden beklentim, vatandaşım hastaneye gittiği zaman orda birinci sınıf hizmet görsün istiyorum. Hedefimiz de dur” “SBS VE ÖSS’DE ÖDÜL VE CEZA GELECEK” Eğitimde konusunda ise özellikle SBS’deki Türkiye 74’ncülüğünü Van kamuoyu gibi kendisini de rahatsız ettiğini dile getiren Karaloğlu, önümüzdeki yıl başarı grafiğini yükseltmek için eğitim camiası, öğrenci, veli üçgenin de bir çalışma başlattıklarını anlattı. Eğitimde Van’ın fiziki anlamda çok iyi bir altyapıya kavuşmasına karşın, eğitim kalitesindeki başarısızlığı çözecek tedbirlerin alınacağını da dile getiren Karaloğlu, SBS ve ÖSS’de başarıya verilecek ödülün yanında, başarısız olan okulların da sebeplerinin araştırılarak, kamuoyu ile paylaşılacağını hatırlattı. Karaloğlu “Sayın Hüseyin Çelik’in yıl Milli Eğitim Bakanı ve bu ilin milletvekili olması dolayısı ile eğitim altyapısına çok ciddi yatırımlar yapılmış. Yeni yeni modern okullar yapılarak, orta öğretim çeşitlendirilmiş. Bunların hepsi tamam. Ama eğitim altyapısındaki kalite artışı maalesef eğitimin kalitesine yansımamış. Şimdi, Milli Eğitim ve Halk Eğitim Müdürlüğü ile işbirliği yaptırıyoruz. Merkezi okular tespit ediyoruz. Bu merkezi okullarda çocuğunu SBS kursuna gönderme imkanı olmayan ailelerin çocuklarını hafta sonu destekleme SBS kurslarına göndermelerini sağlayacağız. Köylerimizde de taşıma merkezli olan çocuklarımızı da yine hafta sonları il merkezine taşıyarak onların kursa devam etmelerini sağlayacağız” “VAN’DA 170 BİN OKUMA-YAZMA BİLMEYEN VAR” Van’da okuma-yazma bilmeyen şuanda 170 bin kişinin bulunduğunu kaydeden Karaloğlu, nüfus oranına bakıldığında ise bu oranın yüzde 17 seviyelerinde olduğunu bildirdi. İlköğretimde çağ nüfusunda yüzde 97 ile Türkiye ortalamasını yakaladıklarını kaydeden Karaloğlu, aynı başarının Türkiye ortalamasının 30 puan gerisinde bulunan ortaöğretimdeki okullaşma oranında yakalayamadığını söyledi. Okuma yazma ve özellikle orta öğretimde kız çocuklarının okullaşması için din görevlilerinden de destek isteğini ifade eden Karaloğlu, “Vatandaşımız bu işi isterse, Van olarak okuma-yazma işini çözeriz. Vatandaştan da şuanda talep var. Biz vatandaşın bu isteğini karşılama durumunda kararlıyız. Hem kız çocuklarının okullaşması hem de okuma yazma noktasında her türlü imkanı kullanacağız” dedi. “ENERJİDE SORUNLAR ÇÖZÜLECEK” Van’da enerji altyapısı konusuna da değinen Karaloğlu “Enerji sorunu azalıyor. Van Merkez’deki altyapı yatırımlarına VEDAŞ hızla devam ediyor. İnşallah, enerji arzında da, Organize Sanayi Bölgesi’nde yapılan Doğalgaz Dönüşüm Santrali Rasa’da ciddi manada enerji arzındaki Van’ın problemini çözdü. Hala iletimde bazı sıkıntılarımız var. Dağıtımda bazı sıkıntılarımız var. sıkıntıları da en kısa sürede çözerek, inşallah enerji de problemlerimizi çözeceğiz” Van’ın çok iyi bir turizm potansiyeli olduğunu vurgulayan Karaloğlu, Ermeni sınır kapısının açılması, Kapıköy Sınır Kapısı’nın transit taşımacılığa açılmasıyla birlikte 2023 hedeflerinin milyon bayancı, milyon yerli turist olduğunu hedef gösterdi. “VANLI İŞADAMINA YATIRIM DAVETİ” Karaloğlu, Van’da doğup, büyüyerek batıda yatırım yapan Vanlı işadamlarını da kente yatırım yapmaya davet ederek “Van’a Vanlı sahip çıkmadan kimse sahip çıkmaz. Van’a önce Vanlıları sahip çıkartacağız. Van’da bir şekilde, doğmuş, burada büyümüş, atası burada doğmuş, atasının mezarı burada olmuş, dışarıda ekonomik durumu çok iyi olan Türkiye’ye mal olmuş sanayicilerimiz, işadamlarımız var. Onları mutlaka Van’a sahip çıkarmamız lazım. Ama nasıl çıkaracağız, onlar bakıyorlar ki, Van’dakiler birbirlerini yiyor. Onlarda gelmiyorlar ve bakmıyorlar. Mutlaka birlikteliğimizi, toplumsal menfaat dediğimiz konuyu öne çekerek bir ittifak yapmamız lazım. “YATIRIMCIYA DANIŞMANLIK TEKLİFİ” “Yatırımcı Van’a gelince ben onlara şunu söylüyorum. “Ben bu kentin Valisiyim. Beni şirketinizin ücretsiz Danışmanı olarak görebilirsiniz. Hangi probleminiz olursa olsun, yeter ki Van’da yatırım yapın ben sizin her işinizi takip edeceğim ve ettireceğim”. İnsanlarda tabii ki bundan etkileniyorlar. Van’ın en büyük sorunu işsizlik. İşsizliğin en yüksek olduğu illerinden bir tanesi de Van. Nüfusu artışı çok yüksek, genç nüfusumuz var. Bunlara da iş olanakları sağlamamız gerekir. bu da yatırım ve üretimle olur. Yatırım, üretimi artık devlet yapamaz. Biz akıntıya karşı artık kürek çekemeyiz. Dünya kamuyu ticaretten ve ekonomiden çekerken biz yeniden bu bölgede devlete konfeksiyon fabrikası, tekstil fabrikası kurduramayız. Özel sektör kuracak. Özel sektörde kazanacağı yere gelir. Kimse ‘Ya Van’daki insanlar işsiz, garipler gidip yatırım yapıp onlarda çalışsın diye kimse Van’a gelmez’ onları Van’a getirecek, avantajları oluşturmamız lazım. Vergi, ssk, arazi ajanlarıdır. Kredi, pazara yakınlık avantajıdır. Bunları kullanabilmemizdir” diye konuştu. Yaklaşık 85 dakika süren yayında izleyiciden de çok sayıda gelen soruları da program süresi içinde cevaplamaya çalıştı.
601436
Sağlam istifa etti
Sağlam istifa etti Turkcell Süper Lig ekiplerinden Denizlispor'un teknik direktörü Nurullah Sağlam görevinden istifa ettiğini açıkladı. Nurullah Sağlam kendisine ait resmi internet sitesinden yaptığı basın açıklamasında, ligin 9. haftasında dün karşılaştıkları Bursaspor'a son dakikalarda yenilen golle 3-2 mağlup olmalarının ardından, başkan Ali İpek'in soyunma odasına gelerek, oyuncularına ve kendisine birtakım onur zedeleyici tavırlar sergilemesinin istifa kararının gerekçesi olduğunu belirtti. Tecrübeli teknik adamın yaptığı açıklama şöyle: ''03.09.2009 tarihinde göreve geldiğimiz Denizlispor Kulübü'nde yaşayabileceğimiz sıkıntıları önceden kestirebilmek çok zor değildi. Ancak bu kulübe olan geçmişteki gönül bağımız, maddiyatı gözetmeksizin bu görevi kabul etmemizde en büyük etken oldu. Göreve geldiğimizden bugüne kadar, ben ve ekibim iyi niyetle, 24 saatimizi kulüpte geçirerek birtakım şeylerin düzelmesi için oyuncularımla emek ve kader birliği yaptık. Haftalar ilerledikçe mesafe katettiğimizden ve doğru yolda olduğumuzdan, oyuncularımla birlikte bir an bile şüphe duymadık. Ancak, Bursaspor maçı sonrası sayın başkanın soyunma odasına gelerek, oyuncularımın ve benim meslek onurunu zedeleyecek bir söz sarf etmesi, kendime ve mesleğime olan saygımdan dolayı asla kabullenemeyeceğim bir durumdu. İşin en önemli ve vahim boyutu ise bu söylemin, tüm oyuncularımın önünde gerçekleşmesi ve bir daha tamir edilebilmesi mümkün olmayan bir şekle dönüşmesiydi. Oyuncularıma güvenimin tam olmasına ve takımın bu zorlukların üstesinden geleceğinden zerre kadar şüphem olmamasına rağmen, meslek onurumun gereği olarak, üzülerek de olsa Denizlispor'daki görevimden istifa etme kararı aldım. Bu görevi kabul etmemde büyük pay sahibi olan sayın Cumhuriyet Başsavcımız Kazım Arapoğlu'na ve son olarak göreve başladığımız günden bu yana desteğini bizden esirgemeyen büyük Denizlispor taraftarına sonsuz teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.''
601400
İran, saldırıdan ABD'yi suçladı
İran, saldırıdan ABD'yi suçladı İran, bugün ülkenin güney doğusunda İran devrim muhafızları üst düzey komutanlarını taşıyan araca düzenlenen bombalı saldırıda ABD bağlantılı yabancı güçlerin eli olduğunu iddia etti. Saldırıda aralarında İran Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı General Nur Ali Şustari olmakla 20 kişinin öldüğü belirtiliyor. İran yerel medyasında yer alan Devrim Muhafızları'nın açıklamada, "Saldırıda, 'küresel ukala' bağlantılı yabancı güçlerin eli var." denildi. İran, sıklıklı ABD'ye atıfta bulunmak için 'küresel ukala' ifadesini kullanıyor. İran resmi devlet ajansı IRNA, bombalı saldırı sonucu en az 20 kişinin öldüğünü ve onlarca kişinin de yaralandığını açıkladı. Saldırı sonucu İran Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı General Nur Ali Şustari'nin de öldüğü bildirildi. General Şustari ile birlikte dört üst düzey Devrim Muhafızı komutanının da hayatını kaybettiği belirtildi. IRNA, İranlı komutanların ülkenin Pakistan ile sınır Pişin bölgesine bir görüşme için gittiklerini aktardı. İntihar bombacısının, İranlı yetkililerin arabasına yaklaşarak kendisini patlattığı kaydedildi. Saldırıyı henüz hiçbir grubun üstlenmediği belirtildi.
601053
Karanlığa meydan okuyor!
Karanlığa meydan okuyor! Nikon ilk kez bir modeline Türkçe koydu. fotoğraf makinesi üreticisi Nikon, ISO değeri 102 bin 400’e varan yeni DSLR makinesi D3s’yi tanıttı. D3s, dünya tanıtımıyla aynı gün ’te başlayan “Salon de la Photo” fuarında sergilenmeye başladı. Dijital fotoğraf teknolojisinde, fotoğrafçıların karşılaştığı sıkıntılardan biri olan, “daha az ışıklı ortamlarda çekilen fotoğraflarda oluşan kumlanma” sorununa karşı Nikon, 102 bin 400 ISO değerini gibi bir olanağı kullanıma sunuyor. D3s’nin bu özelliği, tripod kullanmadan ay ışığında bile fotoğraf çekmeyi olanaklı kılıyor. D3’te standart olarak 6400’e kadar bulunan ISO değerine, D3s’de 8000, 10000 ve 12800 değerleri eklendi. Bu değer, kademe katlanarak, 102 bin 400 ISO değerine ulaşılabiliyor. D3s yüksek çözünürlükte videoda çekebiliyor. Piyasaya kasım sonunda çıkacak Nikon D3s, ’da 4699 euro, ’de 5199 dolardan satılacak.
601632
"Müslüman Kardeşler"e 20 Gözaltı
"Müslüman Kardeşler"e 20 Gözaltı Mısır'da, Müslüman Kardeşler'in 20 üyesi gözaltına alındı. Mısırlı güvenlik kaynakları, Nil Deltasındaki Mansura kentinde sorgulanan 20 kişinin, bir evde siyasi bir toplantı yapmakla suçlandığını belirtti. Gözaltına alınan 20 kişinin, toplantıyı İsrail'i protesto etmek amacıyla yaptıkları belirtiliyor. 1928'de kurulan Müslüman Kardeşler, 1954'ten beri siyasi parti olarak resmen yasaklı bulunuyor.
600924
Konyaspor doludizgin
Konyaspor doludizgin Bank Asya 1. Lig'de Konyaspor, sahasında Mersin İdmanyurdu'nu 2-0 yendi. Mücadeleye hızlı başlayan ve 10. dakikada Tayfun ile 1-0 öne geçen Konyaspor, ikinci devrenin henüz ilk saniyelerinde Erdal ile farkı ikiye çıkardı. İkinci devre sayısız gol fırsatından yararlanamayan yeşil beyazlı ekip, karşılaşmadan 2-0 galip ayrıldı. Karşılaşmanın 84. dakikasında Mersin İdmanyurdu taraftarının bulunduğu bölümde olaylar çıktı. Bazı taraftarlar, tribünlerde bulunan koltukları kırarak, polisin üzerine ve oyun alanına attı. Olaylar polisin müdahalesiyle yatıştırıldı. Bu skorla Konyaspor, ligde geride kalan hafta sonunda 21 puanla namağlup liderliğini sürdürdü.
600686
Bugün Boğaziçi Köprüsü trafiğe kapalı
İstanbul Emniyet Müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, maraton dolayısıyla bugün saat 07.00'den itibaren yarış bitimine kadar bazı yollar kademeli olarak trafiğe kapalı tutulacak. Buna göre, maratonun başlangıç noktası olan Anadolu yakasında, Kısıklı Caddesi'nden gelip D-100 kuzey ve güney katılım, Kuşbakışı Caddesi Petrol-İş önü D-100 Karayolu güney katılım, Mahiriz Caddesi D-100 güney katılım, Altunizade Köprü üzeri D-100 güney-kuzey katılım, Tophanelioğlu Caddesi Gold Bilgisayar önü D-100 güney-kuzey katılım, Beylerbeyi katılım trafiğe kapalı olacak. Bu noktalara alternatif olarak, E-5 Karayolu'ndan gelişler Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne (FSM) katılımlara, Mahiriz Caddesi'nden geliş Şile yolunu takiben Tuzcuoğlu Köprü E-6 Karayolu'nu takiben FSM'ye katılıma, Fenerbahçe'den geliş D-100 Karayolu güneyden Tuzcuoğlu Köprü E-6 Karayolu'nu takiben FSM'ye katılıma, D-100 Karayolu kuzey katılım Harem istikametine yönlendirilecek. Çevre yollarında; Güney Zincirlikuyu ayrımı, Sait Çiftçi katılımı, Fenerbahçe Göztepe'den gelip TEM ayrımına katılım, Botanik Bahçesi'nden Rıdvan Dedeoğlu istikametine katılım, Kuzey Ataşehir'den Rıdvan Dedeoğlu'na katılım, FSM turnikelerinden gelip 1. Çevre Yolu ayrımı, güneyden gelip kuzeye katılım, Mustafa Kemal Köprü altından kuzeye katılım, Altunizade köprü altı halk koşusunun başladığı yer, maraton ile halk koşusu arası, park girişi, maratonun başladığı yer, park çıkışı, park çıkışı turnikeler arası ve kuzey turnike sahası trafiğe kapatılacak. Avrupa yakasında, Merkez Komutanlığı ışıklar, Opel Gerçek önü, Sait Çiftçi köprü katılımı (E-5 Karayolu güney katılım), Sabancı Lisesi önü, Yıldız ışıklar, Akdoğan Sokak girişi, Ressam Hamdi Bey, Bostancı Veli, Abbasağa, Hasfırın, Serence Bey sokaklar, Ortaköy dönüşleri, Beşiktaş Meydan, Vestel ışıklar, Palangalar ışıklar, Ortaköy Meydanı, Muhakkik Sokak girişi, Akaretler ışıklar, VİP Otel önü, Bayıldım alt baş, Süzer Plaza önü, Kadırgalar Caddesi toprak yol dönüşleri, Mete Kavşağı, Gümüş Caddesi başı, Gümüşsuyu'ndan toprak yola iniş, Dolmabahçe ışıklar, Kahve Dünyası önü, Akyol Caddesi başı, Meclis-i Mebusan Yokuşu başı, Aydilimi Pastanesi yanı, Kabataş ışıklar, Fındıklı ışıklar, Deniz Limanı çıkışı, Salı Pazarı ışıklar, Boğazkesen Caddesi gelişi, Boğazkesen ışıklar, Tophane ışıklar, Revani Sokak gelişi, Kemeraltı ışıklar, Karaköy Meydanı, Perşembe Pazarı ışıklar, Azapkapı'dan Tarlabaşı'na mecburi istikamet, Şişhane Meydanı'ndan Bankalar Caddesi girişi, Tarlabaşı'ndan Perşembe Pazarı'na giriş, Şişhane ışıklardan Kasımpaşa'ya mecburi yön, Kasımpaşa'dan Unkapanı Köprü ayrımı, Perşembe Pazarı'ndan Unkapanı Köprü ayrımı trafiğe kapalı olacak. Bu yollara alternatif olarak, Halaskargazi Caddesi Taksim yönüne, Beşiktaş Ihlamur Caddesi Divan yönüne, Palangalar Caddesi Levent yönüne, Tarlabaşı Bulvarı Bahariye Caddesi yönüne, Kasımpaşa ve Perşembe Pazarı'ndan gelen akış da Tarlabaşı istikametine yönlendirilecek. Yine Avrupa yakasında Sahil Kennedy Caddesi Ataköy 1. Kısım ayrımından (Marina tabelasından) Sirkeci ışıklara kadar kuzey ve güney istikameti, Ragıp Gümüşpala Caddesi, Reşadiye Caddesi, Balat Yolu, Atatürk Bulvarı, Mustafa Kemal Paşa Bulvarı, Sultanahmet At Meydanı, Yerebatan Caddesi, Klodfarer Caddesi, Nuruosmaniye Caddesi, Ayasofya Meydanı ile Galata ve Unkapanı köprüleri trafiğe kapalı tutulacak. Bu yollara alternatif olarak belirlenen güzergahlar da şöyle: Ataköy 1. ve 9. kısımdan E-5 güney veya kuzeye geçiş, tekrar dönüp Havuzlu Kavşak istikameti, Atatürk Havalimanı istikameti. E-5 Kuzey ve Güney, Aksaray Varyant altından Vatan Caddesi. Ordu Caddesi'nden Vatan Caddesi'ne, Millet Caddesi'ne geçiş, Onuncu Yıl Caddesi, Topkapı varyant, Edirnekapı varyanttan Rami'ye geçiş, Eyüp Meydan'dan Rami'ye geçiş, Edirnekapı'dan E-5, 1. Çevre Yolu'na katılım, Basın Ekspres ve Hal yolundan TEM Otoyolu'na katılım, Fatih Fevzipaşa Caddesi, Kızılelma Caddesi, Cerrahpaşa Caddesi.
601328
NASA, Ay'ı su araştırması için 'bombaladı'
'nin Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (), su bulma umuduyla 'ın güney kutbunu "bombardıman" etti. 'nın "Lunar Crater Observation and Sensing Satellite: Krater Gözlem ve Optik Algı Uydusu -LCROSS" adlı aracı, ikiye ayrılarak, birkaç dakika arayla 'a çarptı, 1,5 km yüksekliğinde kaya-toz bulutu püskürttü. 79 milyon dolarlık uzay "Centaur" roketinin ilkönce üst katı güney kutbundaki Cabeus kraterine çarptı. Bunun ardından enkaz bulutunun üzerinde uçacak LCROSS'un geriye kalan parçası, bunları toplayıp analiz edecek ve saatte bin km hızla 'a çarpmadan önce su izlerini araştıracak. Lunar Reconnaissance Orbiter Yörünge Keşif Aracı) aygıtı da denemenin 80 km üzerinden bilgi topluyor. Araştırmayı yürüten California Ames Mountain View Gözlemevi'ne bağlı uzmanları Anthony Colaprete, Alan Stern ve Peter Schultz, denemenin ilk safhasının başarılı olduğunu söyledi. Dünya ve uzaydaki teleskoplar çarpışma anını izledi. 'da su olduğu daha önceki araştırmalarda belirlenmesine karşın, bu "bombardımanla" suyun keşfi burada kalıcı bir üs kurmak olasılığını artıracak.
601923
Ankara'da araçlı zincirleme kaza: ölü
Kaza, Ergazi 5. Cadde ile 245 Sokak Kavşağı'nda meydana geldi. Alınan bilgiye göre, Naci Ünalan yönetimindeki 06 AK 8952 plakalı bir markete ait servis minibüsü ile sürücüsü belirlenemeyen 06 4190 plakalı otomobil çarpıştı. Kaza sonucu devrilen servis minibüsü ile çarpıştığı otomobil sürüklenerek 06 BR 6126 ve 06 BY 9027 plakalı araçlara çarptı. Servis sürücüsü Naci Ünalan olay yerinde hayatını kaybederken, kişi yaralandı. Yaralılar hastanelere kaldırıldı. Kaza nedeniyle 5. cadde bir süre trafiğe kapatıldı. Kazanın meydana geldiği kavşaktaki Ergazi Taksi Durağı sürücüleri, aynı kavşakta sürekli kaza olduğunu söyleyerek bir an önce önlem alınmasını istediler. Kazayla ilgili soruşturma başlatıldı.
601796
Antalyaspor-Diyarbakırspor CANLI
Antalyaspor Ömer Yalçın Sedat Orhan Ak Şenol Batak Ertuğrul Korhan Jedinak Veysel Necati Ateş T.D: Mehmet Özdilek Gençlerbirliği Serdar Orhan Radeliç Aykut Murat Kalkan Hurşit Kerem Harbuzi Tambwe Kahe Mustafa Pektemek T.D: Thomas Doll Sivasspor Petkoviç Uğur Yasin Murat Hayrettin Musa İ.Dağaşan Sezer Erman Kamanan İ.Şahin T.D: Muhsin Ertuğral Stat: 19 Mayıs Saat: 15.00 Yayın: Yok SONA EREN MAÇLAR GENÇLERBİRLİĞİ-SİVASSPOR: 2-0 Ankara'da maç başladı. 8. dakika: Sivasspor atağında İbrahim Dağaşan'ın ceza sahası dışından mükemmel şutunu kaleci Serdar son anda kornere çeldi. 15. dakika: Ankara'da golsüz eşitlik sürüyor. 27. dakika: Ankara'da maç düşük tempoda oynanaıyor. Maçta golsüz eşitlik sürüyor. 39. dakika: Sivasspor Sezer'la gole çok yaklaştı. Sağ çaprazda Sezer kaleye vuruşunu yaptı, top az farkla yandan auta gitti. 45. dakika: Gençler etkili geldi. Hızlı gelişen atakta Harbuzi ceza sahası dışından kalkeyi yokladı, top az farkla üssten auta gitti. Ankara'da ilk yarı sona erdi. Gol yok Ankara'da 2. yarı başladı. 47. dakika: Gençler, gole çok yaklaştı. Murat Kalkan, ceza sahası dışından çok sert vurdu, kaleci Petkoviç iki hamlede topu kontrol etti. 58. dakika: Gençlerbirliği aradığı golü buldu. Kahe'nin pasıyla ceza sahası içine topla buluşan Mustafa, düzgün bir vuruşla takımını 1-0 öne geçirdi. 67. dakika: Gençlerbirli'nde ceza sahası sol çaprazında topla buluşan Kahe, açısı dar olmasına rağmen topu fielelerle buluşturdu. 77. dakika: Ankara'da Gençler'in 2-0 üstünülüğü sürüyor. 84. dakika: Sivasspor'un ikinci golden sonra direnci biraz düştü. Sivasspor rakip yer alanda baskı kurmak istiyor ama kalabalık Gençler savunmasını aşamıyor. Ankara'da maç sona erdi. Gençlerbirliği 2-0 kazandı. İBB-MANİSASPOR: 1-0 İstanbul B.B. Oğuzhan Metin Efe Cesario Marcin Kus Sylla Ekrem Zeki Serhat Tum İskender T.D: Abdullah Avcı Manisaspor Orkun Ferhat Dixon Burak Eren Güven Mehmet Nas Sezer Nizamettin Simpson Isaac T.D: Mesut Bakkal Stat: Olimpiyat Saat: 15.00 Yayın: Yok 11. dakika: Maça her iki takımda temkinli başladı. Olimpiyatta gol yok. 12. dakika: Manisa golü buldu ama... Ceza sahası içine yapılan yapılan ortaya Isaac kafayı vurdu top ağlara gitti ama maçın yan hakemi pozisyonun ofsayt olduğunu bilidirdi. 15. dakika: Çok önemli bir pozisyon Manisa adına. Kaleciyulşe karşı karşıya kalan Isaac'ın vuruşunu kaleci Oğuzhan son anda engelledi. 20. dakika: Konuk takım Manisa daha etkili. Olimpiyat'ta gol yok! İlk yarı bitti. Gol yok Olimpiyat'ta 2. yarı başladı 48. dakika: Belediye öne geçti. İbrahim Akın'ın ortasına iyi yükselen Metin, kafayı vurdu ve top ağlara gitti. 72. dakika: Olimpiyat'ta İBB'nin 1-0 üstünlüğü sürüyor. 83. dakika: Manisaspor bu dakikalarda çok etkili. Sağ kanattan ceza sahası içine gönderilen topa Mejhmet güven kafayı vurdu, Okan Buruk çizgi üzerinde topu çıkarmayı başardı. Maç sona erdi. Ev sahibi Manisa maçı tek golle kazandı. KAYSERİSPOR-ANKARAGÜCÜ: 3-0 Kayserispor Souleymanou Durmuş Aydın Ali Turan Toledo Mehmet Eren Furkan Olembe Troisi Cangele Makakula T.D: Tolunay Kafkas MKE Ankaragücü Serkan El Yasa Koray Risp Broggi Emre Hürriyet Barbaros Murat Duruer Ceyhun Metin T.D: Hikmet Karaman Stat: Atatürk Saat: 18.00 Yayın: Yok Kayseri'de maç başladı. 9. dakika: Kayseri'de ilk tehlike ev sahibi takımdan. Toledo sol kanattan ortasını yaptı, kale sahası önündeki Makukula kafayı vurdu ama top az farkla yandan auta gitti. 16. dakika: Kayserispor gole çok yaklaştı. Cangele, çalımlarla ceza sahasına girdi, yerden köşeye vurdu ama kaleci Serkan gole izin vermedi. 23. dakika: Kayseri'de gol yok. 30. dakika: Kayserispor atağında Cangele rakibini geçtikten sonra kale sahası önüne ortasını yaptı, Aydın'dan önce savunma araya girdi. 33. dakika: Hızlı gelişen Kayserispor atağında, sol kanattan arka direğe açılan ortaya Cangele kafayı vurdu ve top ağlara gitti. 45. dakika: Kayserispor Ankaragücü defansını az adamla yakaladı ama Mehmet Eren pas hatası yapınca tehlike başlamadan bitti. Kayseri'de ilk yarı sona erdi. Kayserispor 1-0 üstün!. Kayseri'de 2. yarı başladı. 58. dakika: Kayserispor farkı 2'ye çıkardı. Ceza sahası ön çizgisinde topla buluşan Mehmet Eren, vuruşunu yaptı ve top filelere gitti. 70. dakika: Kayseri'de ev sahibi takımın 2-0'lık üstünlüğü sürüyor. 82. dakika: Ankaragücü gole çok yaklaştı. Sağ kanattan yapılan ortaya Emre kafayı vurdu, kaleci Süleymanue direk dibinde topu kontrol etti. 84. dakika: Kayserispor farka koşuyor. Ceza sahası içine topla buluşan Makukula, şık bir topukla topu fielere gönderdi. 90+3. dakika: Ankaragücü, Mehmet Çakır'la penaltı kaçırdı. Maç sona erdi. Kayserispor maçı farkı kazanmasını bildi. Antalya-Diyarbakır maçı saat 18:00'de CANLI Antalyaspor Ömer Yalçın Sedat Orhan Ak Şenol Batak Ertuğrul Korhan Jedinak Veysel Necati Ateş T.D: Mehmet Özdilek Diyarbakırspor Fevzi Abbas Abdullah Çetin Tolga Ümit Adnan Celalettin Ayman Barış Tezameta Mendoza T.D: Ziya Doğan Stat: Atatürk Saat: 18.00 Yayın: Yok Diyarbakırspor Fevzi Abbas Abdullah Çetin Tolga Ümit Adnan Celalettin Ayman Barış Tezameta Mendoza T.D: Ziya Doğan Stat: Atatürk Saat: 18.00 Yayın: Yok
601580
boyutlu sismik araştırma gemisi tamamen Türk firmalarınca gerçekleştirilecek
boyutlu sismik araştırma gemisi tamamen Türk firmalarınca gerçekleştirilecek Ekonomik ömrünü yitiren sismik-1 araştırma gemisinin yerine tedariki planlanan yeni sismik araştırma gemisiyle ilgili yeni çalışmaları son aşamaya getirildi. Savunma Sanayii Müsteşarlığınca yürütülen Kurtarma Ana gemisi-MOSHIP” kapsamında yürütülen yeni sismik ile ilgili olarak önümüzdeki günlerde ilgili firmalardan teklif alınması planlanıyor. Yapımı, tamamen Türk firmalarınca gerçekleştirilecek yeni geminin sismik aletleri ile diğer teçhizatları yurt dışından ithal edilmek suretiyle karşılanacak. Denizlerde üç boyutlu olarak araştırma yapacak olan yeni sismik araştırma gemisi son yıllarda gemicilik alanında önemli aşama kaydeden yerli firmaların ’deki tersanelerinde imal edilecek. 2008 yılı ilk aylarında alınan kararla, daha önce Genel Müdürlüğünce yürütülen sismik gemi ile ilgili ihale çalışmaları tarafından yürütülecek. Tüm cihaz, ekipman ve diğer donanımları ile birlikte yaklaşık 40 milyon dolara mal olması planlanan yeni gemiyle ilgili finansman MTA Genel Müdürlüğünün öz kaynaklarından karşılanacak.
602022
BKM Mutfak'ta yangın paniği
Beşiktaş Kültür Merkezi'nin (BKM) bitişiğinde yer alan ve "BKM Mutfak" olarak adlandırılan bölümde çıkan yangın itfaiyenin uzun süren uğraşıları sonucu söndürüldü. Yangını duyan ve olay yerine gelen oyuncular endişeli gözlerle itfaiye ekiplerinin çalışmalarını izledi. Beşiktaş Sinan Paşa Mahallesi Kazan Sokak'ta dumanların yükseldiğini gören vatandaşlar itfaiyeyi arayarak bir lokantanın yandığı ihbarında bulundu. Olay yerine gelen itfaiye ekipleri yangına müdahale etti. İtfaiyenin çalışmaları sonucu yangın kontrol altına alınırken, yanan yerin lokanta değil 'Çok Güzel Hareketler Bunlar' adlı programın oyuncularının ders gördüğü ve lokal olarak kullandıkları bina olduğu anlaşıldı. İlk incelemelere göre elektrik kontağından çıktığı belirlenen yangın itfaiye ekiplerinin yaklaşık saatlik çalışması sonucu tamamen söndürüldü. Olay sırasında içeride kimsenin bulunmaması ise can kaybı ve yaralanmayı önledi. Yangını duyan program oyuncularından bazıları olay yerine koştu. Şaşkın ve endişeli gözlerle itfaiye ekiplerinin çalışmalarını izleyen oyuncular, zaman zaman da ekiplere yardımcı oldu. Dumandan etkilenen oyuncular ve itfaiye ekipleri ayran içti. Bu arada, binanın girişindeki 'BKM Mutfak' tabelasının üzerinin kapatılması ise dikkat çekti. Programın yapımcısı Yılmaz Erdoğan'ın yardımcısı ve programda oynayan oyuncuların eğitmeni Bahtiyar Engin, pazar günü olması nedeniyle içeride kimsenin bulunmadığını söyledi. Engin, "Pazar günü olması ve çocukların filmde olması nedeniyle burada kimse yoktu. Şu anda kullanılmıyordu. Normalde burası tabii ki okul. Yangın nedeniyle birkaç gün etkileneceğiz. Hepimizin canı sıkkın. Açıklama yapacak bir durum yok. Yangın elektrik kontağından çıkmış. Herhalde 1-2 haftaya yapılır." dedi.
601453
Ay neden "bombalandı"?
Ay neden "bombalandı"? ABD'nin Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), su bulma umuduyla Ay'ın güney kutbunu ''bombardıman'' etti. NASA'nın ''Lunar Crater Observation and Sensing Satellite: Ay Krater Gözlem ve Optik Algı Uydusu -LCROSS'' adlı aracı, ikiye ayrılarak, birkaç dakika arayla Ay'a çarptı, 1,5 km yüksekliğinde kaya-toz bulutu püskürttü. 79 milyon dolarlık uzay ''Centaur'' roketinin ilkönce üst katı güney kutbundaki Cabeus kraterine çarptı. Bunun ardından enkaz bulutunun üzerinde uçacak LCROSS'un geriye kalan parçası, bunları toplayıp analiz edecek ve saatte bin km hızla Ay'a çarpmadan önce su izlerini araştıracak. Lunar Reconnaissance Orbiter (Ay Yörünge Keşif Aracı) aygıtı da denemenin 80 km üzerinden bilgi topluyor. Araştırmayı yürüten California Ames Mountain View Gözlemevi'ne bağlı astronomi uzmanları Anthony Colaprete, Alan Stern ve Peter Schultz, denemenin ilk safhasının başarılı olduğunu söyledi. Dünya ve uzaydaki teleskoplar çarpışma anını izledi. Ay'da su olduğu daha önceki araştırmalarda belirlenmesine karşın, bu ''bombardımanla'' suyun keşfi burada kalıcı bir üs kurmak olasılığını artıracak.
600698
Ünsal Oskay vefat etti
İstanbul'daki evinde 70 yaşında vefat eden Oskay, 2008'de beyin damarlarında geçici pıhtı oluşumu tanısıyla kaldırıldığı hastanede bir süre tedavi görmüştü. Şanlıurfa'da 1939 yılında doğan Ünsal Oskay, eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde tamamladı. 'de 1967-1968 yıllarında iletişim üzerine yüksek lisans-konuk öğrenci olarak alan Oskay, 1970'li yıllarda Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda başlayan akademik hayatı sonrasında doçentlik tezi olarak "19. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişimin Kültürel İşlevleri" adlı çalışmasını yayımladı. Varlık, Agos, Gergedan ve Milliyet Sanat gibi çok sayıda bilim ve sanat kaynaklı dergilerde makale ve incelemeleri yayımlanan Oskay, Frankfurt Okulu'nun popüler kültür konusundaki çalışmalarının Türkiye'de tanınmasına yazıları ve çevirileriyle büyük katkıda bulundu. Siyaset bilim, iletişim teorileri, sosyoloji, estetik ve sosyal teori konularında çok sayıda eserin Türkçe'ye çevrilmesini sağlayan Oskay, 1980'li yıllardan itibaren İstanbul ve Marmara Basın Yayın Yüksek Okullarında dersler verdi. 1990'lı yıllarda Marmara İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Bölüm Başkanlığı ve 2000-2002 arasında İletişim Fakültesi Dekanlığı yapan Oskay, 2002 yılında Marmara Üniversitesi'nden emekliye ayrıldı. Prof. Dr. Oskay, Kültür, Beykent ve Yakın Doğu gibi özel üniversitelerde de öğretim üyeliği ve idari görevlerde bulundu.
601945
Gol düellosunu Galatasaray kazandı
9. hafta maçında 'u Ali Sami Yen Stadı'nda 4-3 mağlup etti. milli maç arasından sonra çıktığı ilk maçta 'u Ali Sami Yen Stadı'nda 4-3 yenmeyi başardı. İki farklı geriye düştüğü mücadelede beraberliği yakalayan bordo-mavili takım, Arda ve Baros'un üç dakika içinde attığı gollerle yine geriye düştü. Bitime dört dakika kala Colman'ın golü farkı bire indirdi ama üç puanı alan oldu. bu sonuçla iki maçlık galibiyet hasretine son verdi ve lider 'nin kaybettiği haftada puan farkını ikiye indirdi. ise 12 puanda kaldı. ile 'de gelecek hafta karşı karşıya gelecek.
601178
Değişimin ilk kaybedeni: İsrail
Herkes değişirken durduğu yere mıhlananlar, böyle dönemlerde, tarihin dışına fırlatıldıklarını geç de olsa fark ederler... Kayıplarını telâfi etmeleri hayli güçtür, ama böylesi durumlar için şöyle bir özdeyiş her dilde vardır: Zararın neresinden dönülürse kârdır. Üzerinde esas düşünmenizi istediğim soru ise şu: “Kişi, örgüt, kurum veya ülke, çevresinde yaşanan değişim ve dönüşümün, kendisini tarihin dışına itmekle sonuçlanacağını anlarsa ne olur?” Öyle ya, değişim ve dönüşümün işine yaradığı unsurlar kadar değişime ayak uydurduğu halde kaybetmesi mukadder unsurlar da vardır. Değişimden en fazla zararı göreceğini anlayan bir ülke ne yapar? Siz bir yandan düşünedurun, ben kendi cevabımı vereyim: Şu sırada İsrail ne yapıyorsa onu yapar... Yani, değişimden en fazla yararlanacağını düşündüğü ülkeye karşı kampanya açar; onun üzerinden değişim ve dönüşüme direniş başlatır. Bazıları ABD Başkanı Barack Obama'ya bu yılın Nobel Barış Ödülünün verilmesinin anlamını bir türlü keşfedemediler. Haklılar. Obama iş başına geleli şunun şurasında bir yıl bile olmadı ve henüz elle tutulur hiçbir 'başarısı' görülmedi ABD Başkanı'nın... Ülkesinde ekonomik krizin açtığı rahnelerin üstesinden gelmeye ve artçı şokları boşa çıkartmaya çalışıyor; dışarıda ise hemen hiçbir önemli soruna dokunma fırsatı bile bulamadı. Öyleyse neden verilmiş olabilir Nobel ödülü? Bu sorunun tek bir cevabı var: Barack Obama hem ABD hem de dünya için köklü bir değişim vaadini temsil ediyor. Bektaşi'nin daha tatmadan masadaki ikinci şişe şarap için 'en iyi' demesinin gerekçesinde olduğu gibi: “Ötekini tattım, daha kötüsü olamaz...” Obama'nın temsil ettiği 'değişim umudu' en çok İsrail'i rahatsız ediyor... Etmesi de doğal; çünkü George W. Bush'un başkanlığı döneminde dünyaya giydirilen deli gömleğinin üzerinde 'Made in Israel' damgası olduğu dünya tarafından algılandı. Bush'un yanında yer alan Neo-Çılgınlar vatandaşı oldukları ABD'de yönetim koltuklarında oturuyorlardı, ama gözlerini ve kulaklarını İsrail'e döndürmüşlerdi. Bush'un sekiz yıllık döneminde meydana gelenlerin hepsi birer 'Neo-Çılgınlar projesi' olarak algılandı ve İsrail'in siciline yazıldı. ABD'nin Obama-öncesi eylemleri 'Neo-Çılgınlar'ın beklediği yönde gelişseydi, aynı Nobel Komitesi, bu yılın barış ödülünü George W. Bush'a da verebilirdi. İsrail ve ABD'deki yandaşları yalnızca ödül kaybetmediler, dünyayı istedikleri gibi şekillendirme fırsatını da ellerinden kaçırdılar. Sekiz yıl boyunca tepe tepe kullandıkları güç bir daha ellerine geçer mi? Ya yeni güç sahipleri, değişim ve dönüşümü İsrail'in bir daha asla güç sahibi olamayacağı bir sisteme dönüştürürlerse? Sanırım, İsrail'de karar alma mekanizmalarında görev alan siviller ve askerler şu sıralarda en çok bu soruya cevap arıyorlar; kalpleri endişeden küt küt atarak... Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinin Gazze ile ilgili olarak hazırladığı İsrail'i şimdiye kadar hiç görülmemiş bir şiddette kınayan raporu bir ilk... Beklenen, Washington'un daha önce yalnızca sözü edilen 'Filistin Devleti' çözümünde bu kez ısrarlı olacağı ve ortaya çıkacak tablonun İsrail'in bugüne kadar gördüğü en dehşet verici rüyadan bile daha kötü bir kâbus olabileceği...
601942
Terim, Madrid'e doğru...
Terim, Madrid'e doğru...A 'daki görevinden istifa eden 'in, ekiplerinden ile prensipte anlaştığı öğrenildi. 'in yeni takımı büyük ihtimalle, İspanyolların dünyaca ünlü kulübü olacak. ile vizesi alamayan Fatih Terim, istifasını vermiş ve bu istifası Futbol federasyonu tarafından kabul edilmişti. Fatih Terim, maçından sonra yaptığı açıklamada ise yurt dışından bir takımı çalıştırmak istediğini açıklamıştı. Atletico Madrid'in Fatih Terim ile ilgilendiği daha önce kamuoyuna yansımıştı. Bu gelişmelerden sonra İspanyol temsilcisi ile Terim arasında bazı görüşmelerin olduğu ve tarafların büyük oranda anlaştığı belirtildi. 'ne iyi bir başlangıç yapamayan ve 'nde de maçta puan toplayabilen Atletico Madrid'de teknik direktör 'nun görevine son verileceği ve Madrid ekibinin teknik direktörlük koltuğuna büyük oranda Fatih Terim'in oturacağı öğrenildi. Fatih Terim'in Atletico Madrid'in bu akşamki maçını da yerinde izlemeyi planladığı ancak uçak sıkıntı nedeniyle İspanya'ya gidemediği ifade edildi. Terim'in hafta içinde Madrid'e giderek, Atletico Madrid yöneticileriyle görüşeceği bildirildi. Fatih Terim, daha önce 'da ve takımlarını çalıştırmıştı.
601103
Prof. Dr. Ünsal Oskay vefat etti
Şanlıurfa'da 1939 yılında doğan Ünsal Oskay, üniversite eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde tamamladı. ABD'de 1967-1968 yıllarında iletişim üzerine yüksek lisans-konuk öğrenci olarak eğitim alan Oskay, 1970'li yıllarda Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda başlayan akademik hayatı sonrasında doçentlik tezi olarak ''19. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişimin Kültürel İşlevleri'' adlı çalışmasını yayımladı. Varlık, Agos, Gergedan ve Milliyet Sanat gibi çok sayıda bilim ve sanat kaynaklı dergilerde makale ve incelemeleri yayımlanan Oskay, Frankfurt Okulu'nun popüler kültür konusundaki çalışmalarının Türkiye'de tanınmasına yazıları ve çevirileriyle büyük katkıda bulundu. Siyaset bilim, iletişim teorileri, sosyoloji, estetik ve sosyal teori konularında çok sayıda eserin Türkçe'ye çevrilmesini sağlayan Oskay, 1980'li yıllardan itibaren İstanbul ve Marmara Basın Yayın Yüksek Okullarında dersler verdi. 1990'lı yıllarda Marmara İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Bölüm Başkanlığı ve 2000-2002 arasında İletişim Fakültesi Dekanlığı yapan Oskay, 2002 yılında Marmara Üniversitesi'nden emekliye ayrıldı. Prof. Dr. Oskay, Kültür, Beykent ve Yakın Doğu gibi özel üniversitelerde de öğretim üyeliği ve idari görevlerde bulundu.
601837
Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü kalite belgesi aldı
Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü kalite belgesi aldı Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 'Toplam Kalite Yönetimi' temel prensiplerini içeren ISO 9001:2008 ve 'Gıda Güvenliği' ile ilgili ISO 22000 tescil sertifikalarını aldı. MUSTAFA ERKAYA TEKİRDAĞ Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü, kalite standartları konusunda dünyanın önde gelen uluslararası sertifikasyon kuruluşlarından biri olan “Global Group”un Türkiye partneri 'Kalitesert' tarafından yürütülen işlemler sonucunda ISO 9001 ve ISO 22000 kalite tescil sertifikalarını almaya hak kazandı. Mevcut yönetim ve gıda üretimi kalitesini tescil ettirmiş oldu.Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünden yapılan açıklamada, 'ISO Kalite Yönetim Sistemi; günümüzde giderek artan küresel rekabet ortamında hem özel sektör hem de kamu kuruluşlarının ulaşmak zorunda oldukları ana hedefler içerisinde kritikliği ile ön plana çıkan üretici ve müşteri memnuniyeti, maliyetlerin azaltılarak verimliliğin arttırılması, yapılan araştırmalar neticesinde yeni ürün ve hizmetlerin sektöre kazandırılması gibi hedeflere ulaşabilmek için kullanılan bir kalite yönetim modelidir'denildi. Müdürlük açıklamasında şunlar kaydedildi. 'ISO; Uluslararası Standartlar Organizasyonu kısaltılmış halidir. 1947 yılında kurulmuş olup, merkezi İsviçre'nin Cenevre Şehri'ndedir. Kuruluş amacı; dünya çapında geçerliliği olacak şekilde standartlar yayınlamak ve böylelikle ürünlerin hizmetlerin uluslararası dolaşımına katkıda bulunmaktır. Tekirdağ İl Özel İdaresi katkıları ile faaliyete geçirilen 'Üzüm Suyu İşleme Tesisi' ile enstitü arazisinde üretilen değişik ürünleri bir proje dahilinde uzun yıllar boyunca araştırarak, en uygun çeşitleri seçen ve “TEKİRBAĞ” markası ile üzüm suyu ve üzüm pekmezi üretip iç piyasaya süren Bağcılık Araştırma Enstitüsü, hem bağcılık sektöründeki kalitesini hem de tüketiciler üzerindeki haklı güvenini, almış." Bağcılık Araştırma Enstitüsü, hem üreticilerimizi hem de sektör temsilcilerini, sahip olduğu bilgi ve tecrübelerini paylaşmak üzere Tekirdağ Yeni Sanayi Sitesi yanında eski Malkara yolu üzerindeki Kurumuna davet etmektedir.
601844
Tarımı reddederek kalkınma olmaz
Tarımı reddederek kalkınma olmaz Tarım İl Müdürlüğü Salonu'nda düzenlenen makinaları teslim töreninde konuşan Vali Ulvi saran, “Tarımsal potansiyeli olduğu halde, bunu dışlayarak, reddederek, ihmal ederek kalkınan ülke olmamıştır" dedi. YENİ ŞAFAK MALATYA Malatya'da, Kırsal Kalkınma Yatırımları Programı kapsamında çiftçilere hibe destekli tarım makinaları törenle teslim edildi. Vali Ulvi Saran yaptığı konuşmasında, "Malatya temel tarım ürünü kayısı olmakla birlikte tarımsal potansiyel olarak bütün ürünleri yetiştirmek ve önem vermek durumundadır. Tarımsal potansiyeli olduğu halde, bunu dışlayarak, red ederek, ihmal ederek kalkınan ülke olmamıştır." dedi. Milletvekili Faruk Öz de, su, enerji ve toprağın önemine temas ederek, "Bunlarla dünya ülkeleri ile yarışırsak, her şeyde var oluruz. yüzden, toprak, su ve enerjimize sahip çıkmak zorundayız. Önümüzdeki çağın tek kurtuluşu, su, toprak ve enerjidir" ifadelerini kullandı. Ziraat teknisyeni kökenli olduğu için tarıma ayrı bir ilgi duyduğunu söyleyen Milletvekili Öz, "Kayısı'nın alternatifi yoktur. Ama sadece kayısıya da güvenmememiz lazım. Mesela şu anda hak ettiği değerde satılmıyor. Kayısıyı destekleyen ürünler de yetiştirmeliyiz. Sayın valimiz de geçenlerde bu konuda toplantı düzenlemiş. Sayın valimizin bu konudaki hassasiyeti beni heyecanlandırdı" şeklinde konuştu. Her ilçenin kendi ürününü daha kaliteli üretmek için 2010 yılında kampanya başlatılmasını öneren milletvekili Öz, "Mesela, Hekimhan'da ceviz yaygınlaştırılmalı. Fidanların nasıl sübvansiye edilme konusunda çalışma yaparız" dedi. MALATYA DEMEK KAYISI DEMEK DEĞİLDİR Kayısı Üreticileri Birliği kurulduğunu, bunun önemli olduğunu anlatan milletvekili Öz, daha sonra şunları belirtti: "Malatya demek kayısı demektir. Bu nedenle, Tarım İl Müdürlüğü bünyesinde çalışan Ziraat Mühendisi, teknisyen, veteriner, veteriner teknisyenleri araziye çıksınlar. Üreticileri eğitsinler, kaliteli ürün alalım." Tarım İl Müdür Vekili Ramazan Aytekin ise, 2009 yılı 5.etap makine ve ekipman alımları desteklenmesi kapsamında üretim yapan çiftçilerin 878'inin başvuru yapıp hibe desteğinden yararlanmak için müracaat ettiğini belirterek, "Bunlardan şartlara uyan 837'sine milyon 299 bin TL'lik hibe desteği sağlandı" dedi. Tarım İl Müdürlüğü Salonu'nda düzenlenen makinaları teslim törenine, Vali Ulvi Saran, AK Parti Malatya milletvekilleri Ömer Faruk Öz ve Mücahit Fındıklı, Tarım İl Müdür Vekili Ramazan Aytekin, Ziraat Mühendisleri Odası Malatya Şube Başkanı Fevzi Çiçek, Tarım İl Müdür Vekili Ramazan Aytekin, Ziraat Odası Başkanı Bayram Polatbaş, ilçe ziraat odası başkanları ve tarım kuruluşu temsilcileri katıldı.
600910
Burası İngiltere
Burası İngiltere Orj. Adı: This İs England Yön: Shane Meadows Oyn: Thomas Turgoose, Stephen Graham, Joseph Gilgun 24 20.00 12 yaşındaki Shaun, babasını Falkland Savaşı'nda kaybetmiş olmasının yıkımını üzerinden atamamıştır. Shaun hergün okuldan eve döndüğü sokakta yeteneksiz ve donanımsız uyuşturucu ve alkol kullanan dazlak bir grup gençle karşılaşır. Bir kavgadan sonra tanıştığı bu marjinal grup giderek Shaun'un en iyi arkadaşları olur.
601706
Gençlerbirliği: Sivasspor:
Stat: 19 Mayıs Hakemler: Aytekin Durmaz, Alpaslan Dedeş, Serdar Diyadin Gençlerbirliği: Serdar, Orhan, Radeljic, Aykut, Murat, Tambwe, Kerem, Cem Can, Hurşit, Harbuzi, Kahe, Sivasspor: Petkoviç, Uğur, Murat Sözgelmez, Yasin, Hayrettin, Musa, İbrahim Dağaşan, Cihan, Sezer, Erman, İbrahim Şahin Sarı kartlar: Dk. 20 Sezer (Sivasspor), Dk. 26 Kerem (Gençlerbirliği) Turkcell Süper Lig'de, Gençlerbirliği ile Sivasspor arasındaki karşılaşmanın ilk yarısı 0-0 berabere tamamlandı. 9. dakikada İbrahim Şahin, yaklaşık 35 metreden çok sert vurdu, kaleci Serdar güzel bir kurtarışla topu kornere çeldi. 22. dakikada Erman'ın sağ taraftan kullandığı serbest vuruşta, arka direkte Musa topu kafayla altıpas içindeki Uğur'a indirdi. Bu futbolcunun sert şutunda meşin yuvarlak kaleci Serdar'dan döndü. Dönen topa bu kez Yasin vurdu, ancak defansa çarpan meşin yuvarlak kornere gitti. 26. dakikada Hurşit sol taraftan getirdiği topu penaltı noktasına ortaladı. Defanstan seken topu ceza alanının hemen içinde bulan Kahe, pasını sağ kanattaki Tambwe'ye aktardı. Bu futbolcunun sağ çarpazdan attığı sert şutta kaleci Petkoviç güzel bir kurtarışla topu kornere çelmeyi başardı. 45 1. dakikada ceza yayı sağ çaprazında topla buluşan Orhan'ın plase vuruşunda meşin yuvarlak az farkla auta çıktı. Karşılaşmanın ilk yarısı golsüz eşitlikle sona erdi.
601912
Antalyaspor:4 Diyarbakırspor:1
:4 Diyarbakırspor:1Ahmet GEVEN ANTALYA,(DHA)Süper Lig'in 9. haftasında kendi sahasında ağırladığı 'u 4-1 mağlup etti. Bu skorla puanını 12'ye çıkartan kırmızı beyazlılar, puan durumunda basamak yükselerek 10'uncu sıraya yerleşti. İLK YARI 6'ncı dakikada kazanılan frkik atışını Jedinak kullandı. Slovak futbolcunun ceza alanı dışından yerden şutunda top kalecinin müdahalesine rağmen ağlara gitti: 1-0. 9'uncu dakikada Abdullah sağdan ortaladı, Desire ceza alanı içinde dokunamadı. 21'nci dakikada Ertuğrul ceza alanı içinden kaleye paralel ortaladı. mükemmel bir aşırtma vuruşla topu kalenin uzak köşesinden ağlara gönderdi: 2-0. 28'nci dakikada Necati kale önünde vurdu kaleciden döndü. Defans topu kornere çıkardı. 32'nci dakikada Serge kendi topuyla ceza alanına girdi, ancak kötü vurunca top auta gitti. 41'nci dakikada Jedinak ceza alanı içinde Abdullah'ı düşürdü. Hakem tereddüt etmeden noktasını gösterdi. Atışı kullanan Mendoza, düzgün vuruşla topu ağlara gönderdi: 2-1. 44'üncü dakikada soldan gelişen atakta Serge, ceza alanı içinde topu Hakan'a aktardı. Hakan'ın şutu çok üstten auta gitti. İlk yarı 'un 2-1 üstünlüğü ile kapandı. İKİNCİ YARI 46'ncı dakikada sağdan Veysel ortaladı, Necati kafa ile Serge'nin önüne bıraktı. Serge yatarak kötü vurdu. 48'inci dakikada Desire'nin ceza alanı dışından şutunda top yandan auta çıktı. 50'nci dakikada Jedinak'a sert giren ikinci sarı karttan sonra görerek oyun dışı kaldı. 55'inci dakikada Serge sağdan kaleye paralel ortaladı, Necati çok müsait pozisyonda topu üstten auta attı. 61'inci dakikada Mendoza kaleci ile karşı karşıya kaldı ancak vuruşunu Ömer çıkardı. 63'üncü dakikada Ertuğrul'un pasında Veysel ceza alanına girdi, kötü vuruşla topu auta attı. 75'inci dakikada Necati Ateş ceza alanı içinde ortaladı, Hakan enfes vurdu top ağlara gitti: 3-1. 89'uncu dakikada Antalyaspor farkı üçe çıkardı. Balili soldan ortaladı Ahmet düzgün vuruşla topu ağlara gönderdi: 4-1. STAT: Atatürk HAKEMLER: Selçuk Dereli (7), Ekrem Kan (7), Neşet Merdin (7). ANTALYASPOR: Ömer (6)- Yalçın (6), Sedat (7) Orhan Ak (7), Şenol (6), Ertuğrul (7), Hakan (7), Jedinak (5), Necati Ateş (5)(Dk.80 Balili), Veysel (5)(Dk.70 Korhan 6), Serge (5)(Dk.87 Ahmet) Fevzi (5)- Bassem Abbas (5), Tolga (5)(Dk.68 Şener 5), Ümit (6), Ayman (6), Desire (6), Abdullah (5), Adnan (5)(Dk.57 Tazemeta 6) Barış (5), Mendoza (6)(Dk.84 Erhan), Celaleddin (5) GOLLER: Dk.6 Jedinak, Dk.21 Necati Ateş, Dk.75 Hakan, Dk.89 Ahmet (Antalyaspor), Dk.41 (penaltı) Mendoza (Diyarbakırspor) KIRMIZI KART: Dk.50 Ayman (Diyarbakırspor) SARI KARTLAR: Tolga, Adnan, Abdullah, Şener (Diyarbakırspor)
601446
Partilerin kasası dolacak
Partilerin kasası dolacak Siyasi Partiler, 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçesinden 92 milyon 486 bin lira devlet yardımı alacak. Yeni yılda yapılacak aktarma ile birlikte AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi'ne son yılda verilen Hazine yardımı da, 367 milyon 721 bin liraya ulaşacak. AA muhabirinin Maliye Bakanlığı yetkililerinden edindiği bilgiye göre, TBMM Başkanlığına sunulan 2010 Merkezi Yönetim Bütçesi, Siyasi Partilerin kasasını da dolduracak. Siyasi Partiler Kanunu uyarınca genel seçimlerde barajı aşarak, Hazine yardımına hak kazanan AK Parti, CHP ve MHP'ye 2010 yılı Genel Bütçe Gelirleri esas alınarak 92 milyon 486 bin lira devlet desteği sağlanacak. Partilerin 2007 seçiminde aldıkları oy miktarına göre hesaplanan Hazine yardımının 52 milyon 712 bin lirasını AK Parti alacak. Bütçeden CHP'ye 23 milyon 625 bin lira, MHP'ye de 16 milyon 149 bin lira verilecek. Maliye Bakanlığı, Siyasi Partilere Hazine Yardımını Bütçenin yürürlüğe girmesinden itibaren 10 gün içinde ödeyecek. Bu çerçevede, 92 milyon 486 bin lira, 1-10 Ocak tarihleri arasında Siyasi Partilerin hesaplarına yatırılacak. YILDA 367,7 MİLYAR LİRALIK YARDIM Bu arada 2010 Merkezi Yönetim Bütçesinden alacakları payla birlikte AK Parti, CHP ve MHP'ye son yılda yapılan devlet yardımı 367 milyon 721 bin liraya ulaşacak. Maliye Bakanlığı verilerine göre, AK Parti 2008 yılında bütçeden 45 milyon 600 bin lira yardım aldı. Söz konusu tutar, yerel seçimler nedeniyle Hazine yardımının katı olarak ödendiği bu yıl 111 milyon 331 bin lira olarak gerçekleşti. 2010 yılı Bütçesinden ödenecek 52 milyon 712 bin liralık payla birlikte AK Parti'nin son yılda aldığı devlet yardımı 209 milyon 643 bin lira olarak gerçekleşecek. 2008'de Bütçeden 20 milyon 400 bin lira aktarılan CHP de, bu yıl 49 milyon 898 bin lira Hazine yardımı aldı. 2010 bütçesinden verilecek 23 milyon 625 bin lira ile CHP'ye son yılda sağlanan devlet yardımı da 93 milyon 923 bin lirayı bulacak. MHP de, 2008 yılında bütçeden 13 milyon 900 bin lira yardım almıştı. MHP'ye bu yıl bütçeden aktarılan tutar ise 34 milyon 106 bin lira olarak belirlenmişti. MHP'nin son yıldaki devlet yardımı da, 2010 bütçesinden alacağı 16 milyon 149 bin lira ile birlikte 64 milyon 155 bin liraya çıkacak. Siyasi Partiler Kanunu uyarınca, son milletvekili genel seçimlerine katılma hakkı tanınan ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunundaki genel barajı aşmış bulunan siyasi partilere her yıl, yılki Genel Bütçe Gelirleri cetvelindeki tutarın binde 2'si oranında mali yardımda bulunuluyor. Bu şekilde hesaplanan ödenek tutarı, Devlet yardımı yapılacak siyasi partilere, genel seçim sonrasında Yüksek Seçim Kurulunca ilan edilen toplam geçerli oy sayıları ile orantılı şekilde bölüştürülüyor. Ödeme de, Ocak ayının ilk 10 günü içinde tamamlanıyor. Milletvekili genel seçimlerde toplam geçerli oyların yüzde 7'sinden fazlasını alan siyasi partilere de Devlet yardımı yapılıyor. Bu yardım da, en az Devlet yardımı alan siyasi partinin geçerli oy sayısı esas alınarak, buna orantılı şekilde hesaplanıyor. Söz konusu yardım, siyasi partilere, milletvekili genel seçimlerinin yapılacağı yıl katı, mahalli idareler genel seçim yılında ise olarak ödeniyor. Her iki seçimin aynı yıl içerisinde yapılması halinde de ödeme miktarı katı geçemiyor
600715
Çöp yanına bırakılan çantadan bomba çıktı
Edinilen bilgiye göre, Örnekköy semti Elit Sitesi'nde saat 20.00 sıralarında geçimini çöp toplayarak sağlayan ve kimliği açıklanmayan bir kişi, çöpleri karıştırdığı sırada çöp konteynırının yanında bir çanta olduğunu fark etti. Çantayı açtığında içinde el bombası olduğunu gören çöp toplayıcısı, durumu hemen polise bildirdi. Olay yerine gelen polis ekipleri, çevrede geniş güvenlik önlemi alarak bomba imha uzmanlarını bölgeye çağırdı. Uzman ekipler yaptıkları çalışma sonrasında el bombasını alarak olay yerinden ayrıldı. El bombasını bulan çöp toplayıcısı ise polise çelişkili ifadeler verdiği için Örnekköy Polis Merkezi'ne götürüldü. El bombasını kim veya kimlerin bıraktığı araştırılıyor. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
601256
NASA bu kez ayın güney kutbunu vurdu
NASA'nın ''Lunar Crater Observation and Sensing Satellite: Ay Krater Gözlem ve Optik Algı Uydusu -LCROSS'' adlı aracı, ikiye ayrılarak, birkaç dakika arayla Ay'a çarptı, 1,5 km yüksekliğinde kaya-toz bulutu püskürttü. 79 milyon dolarlık uzay ''Centaur'' roketinin ilkönce üst katı güney kutbundaki Cabeus kraterine çarptı. Bunun ardından enkaz bulutunun üzerinde uçacak LCROSS'un geriye kalan parçası, bunları toplayıp analiz edecek ve saatte bin km hızla Ay'a çarpmadan önce su izlerini araştıracak. Lunar Reconnaissance Orbiter (Ay Yörünge Keşif Aracı) aygıtı da denemenin 80 km üzerinden bilgi topluyor. Araştırmayı yürüten California Ames Mountain View Gözlemevi'ne bağlı astronomi uzmanları Anthony Colaprete, Alan Stern ve Peter Schultz, denemenin ilk safhasının başarılı olduğunu söyledi. Dünya ve uzaydaki teleskoplar çarpışma anını izledi. Ay'da su olduğu daha önceki araştırmalarda belirlenmesine karşın, bu ''bombardımanla'' suyun keşfi burada kalıcı bir üs kurmak olasılığını artıracak.
602011
Domuz giribi aşısı Türkiye'de
500 bin ünite "" aşısı İstanbul'a geldi. Aşı öncelikle, hacı adayları ile, sağlık çalışanlarına uygulanacak. Ama merak edilen soru şu: "Öğrenciler ne zaman aşılanacak?" Milliyet gazetesine konuşan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, öğrencilere öncelik verileceğini söyledi, "mart ayına kadar, 28 milyon kişi aşılanacak" edi. Sağlık Bakanlığı'nın domuz gribine karşı aldığı aşıların 500 bin dozluk ilk partisi İstanbul'a geldi. Sağlık Bakanlığı yetkililerinden alınan bilgiye göre, Novartis firmasından sağlanan ve 'nın başkenti Roma'dan yüklenen aşılar, bugün akşam saatlerinde İstanbul Havalimanı'na ulaştı. Aşıların yarın sabah erken saatlerde Ankara'ya getirilmesi bekleniyor. İlk parti aşı, Sağlık Bakanlığı'nın Esenboğa Havalimanı yakınlarındaki depolarına intikal ettirilecek ve buradan rastgele seçilen numuneler Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi'ne gönderilecek. Burada gerekli testler yapıldıktan sonra aşının uygulanabilir olduğuna karar verilirse aşılar, sağlık kuruluşlarına dağıtılacak. Yetkililer, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi'ndeki inceleme sürecinin 5-20 gün arasında değişebileceğini söylediler. Aşılar, uygunluğu onaylanıp sağlık kuruluşlarına gönderildikten sonra ilk olarak sağlık personeline yapılacak. Aşılamada poliklinik hizmeti verenlerle enfeksiyon ünitelerinde görev yapan hekim, hemşire ve diğer sağlık personeline öncelik tanınacak. Aşılama, hem kamu hem de özel sağlık kuruluşlarındaki sağlık personeline yapılacak. Diş hekimleri de öncelik verilen grup arasında yer alacak. Daha sonra peyderpey diğer sağlık personelinin aşılanması sürecek. Yetkililer, 300-350 bin sağlık personelinin aşılanmasının planlandığını bildirdiler. Sağlık Bakanlığı yetkilileri, sağlık personelinin virüsü bulaşan vakaların tedavisini üstlenmesi ve herhangi bir biçimde virüs kapmaları durumunda hastalara bulaştırma olasılığı bulunduğu için aşılamada en öncelikli grup olarak belirlediklerini kaydettiler. Öte yandan hacı adayları da gelen ilk partiyle aşılacak. Hacı adaylarının 'a hareketinden önce aşılanmaları gerektiğini belirten yetkililer, bu nedenle hacı adaylarının aşılamada öncelik taşıdığını bildirdiler. Milliyet gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila'ya konuşan Sağlık Bakanı Recep Akdağ'a göre, aşıda öncelik sıralamasında anaokul ve ilkokul öğrencileri liste başında. Ve Mart'a kadar 28 milyon kişi aşılanacak. 24 yaşın üstünde sağlıklı olanlara aşı yapılmayacak. Sağlık çalışanları, anaokul-ilkokul öğrencileri ile akciğer hastaları listede. Toplam yapılacak aşı 40 milyon doz. Aşının zorla yapılmayacağını da belirten Akdağ, aşının yan etkileri ile ilgili tartışmalara da yanıt verdi. Recep Akdağ, "Domuz gribi aşısının normal grip aşısından farklı yan etkisi yok. Bunlar bilime karşı yapılmış açıklamalar" dedi.
600943
Dremel'den pedallı 'işçi'
Dremel'den pedallı 'işçi' Ahşap işi, maket yapımı, araba restorasyonu, kişisel yaratıcı projeler gibi uygulamalı hobiler ile ilgilenen kişilerin öncelikli tercihi olan Dremel, kullanıcılarından gelen yoğun talep üzerine yüksek kaliteli ve hassas pedallı el motoru Fortiflex'i üretti. Marangozluk ve oymacılıktan, mücevher yapımına, hassas delmeden taş işlemesine, araba restorasyonu gibi kendin yap projelerinden, zanaat ve sanat projeleri gibi geniş bir kullanım alanına hitap eden Fortiflex, hassaslık ve çok yönlülük ihtiyacını güç ve hız ile birleştiriyor.
600859
İş güvencesi kapsamı
Necati Çetiner Emeklilik Rehberiİş güvencesi kapsamı 4857 sayılı İş Kanunu, ülkemizdeki tüm işyerlerini ve tüm işçileri iş güvencesi kapsamına almamıştır. İş güvencesinin işyeri bakımından ve işçi bakımından kapsamı aşağıdaki gibidir. Kanunun 18. maddesine göre; “Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır. Altı aylık kıdem hesabında bu kanunun 66. maddesindeki süreler dikkate alınır...” Kanunun 66. maddesi şöyle diyor: a- Madenlerde, taş ocaklarında yahut her ne şekilde olursa olsun yeraltında veya sualtında çalışılacak işlerde işçilerin kuyulara, dehlizlere veya asıl çalışma yerlerine inmeleri veya girmeleri ve bu yerlerden çıkmaları için gereken süreler. b- İşçilerin işveren tarafından işyerlerinden başka bir yerde çalıştırılmak üzere gönderilmeleri halinde yolda geçen süreler. c- İşçinin işinde ve her an iş görmeye hazır bir halde bulunmakla beraber çalıştırılmaksızın ve çıkacak işi bekleyerek boş geçirdiği süreler. d- İşçinin işveren tarafından başka bir yere gönderilmesi veya işveren evinde veya bürosunda yahut işverenle ilgili herhangi bir yerde meşgul edilmesi suretiyle asıl işini yapmaksızın geçirdiği süreler. e- Çocuk emziren kadın işçilerin çocuklarına süt vermeleri için belirtilecek süreler. f- Demiryolları, karayolları ve köprülerin yapılması, korunması ya da onarım ve tadili gibi, işçilerin yerleşim yerlerinden uzak bir mesafede bulunan işyerlerine hep birlikte getirilip götürülmeleri gereken her türlü işlerde bunların toplu ve düzenli bir şekilde götürülüp getirilmeleri esnasında geçen süreler. İşin niteliğinden doğmayıp da işveren tarafından sırf amacıyla işyerine götürülüp getirilme esnasında araçlarda geçen süre çalışma süresinden sayılmaz. İşçi sayısı önemli İş güvencesine ilişkin koruyucu hükümleri işçi sayısı dikkate alınarak ve işçi sayısı dikkate alınmaksızın olmak üzere iki başlık altında inceleyebiliriz. 4857 sayılı İş Kanununun feshin geçerli sebebe dayandırılması başlıklı 18. maddesine göre; -30 (otuz) veya daha fazla işçi çalıştıran işyerleri ile, 51’den (51 dahil) fazla işçi çalıştırılan işlerinin yapıldığı işyerleri iş güvencesi kapsamına girecektir. Haftaya: Hangi işçiler kapsam dahilinde
601857
Taraftardan yoğun ilgi!
Turkcell Süper Lig'deki Gaziantepspor-Fenerbahçe maçına konuk takım sakat futbolcuları Lugano, Deniz, Güiza, Deivid ve Alex'ten yoksun bir kadroyla sahaya çıktı. Gençlerbirliği maçında sarı kart cezalısı olduğu için forma giyemeyen Kazım, bugünkü maçta takımda sahada yerini aldı. Gaziantepspor'da sakat olan Roland Riz dışında eksik oyuncu bulunmazken, Portekizli teknik adam Jose Couceiro, defansın vazgeçilmez oyuncusu Deumi'ye bu maçta da görev vermedi. Bu arada, müze tarafındaki tribünün bir bölümü güvenlik nedeniyle boş bırakıldı. Yaklaşık 16 bin seyircinin bulunduğu maça ilgi yoğundu. Karşılaşmada 170 özel güvenlik ve 400 polis görev yaptı. Statta yaklaşık bin 600 Fenerbahçe seyircisi maçı izledi. Civar illerden de çok sayıda Fenerbahçe taraftarının geldiği gözlendi.
601524
Gül: MGK'ya muhalefet de girsin
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Milli Güvenlik Kuruluna (MGK) ana muhalefet partisi de iştirak edecek şekilde değişiklikler yapılsa bunun çok faydalı olacağını bildirdi. Cumhurbaşkanı Gül, TRT 1'de Çankaya Köşkü'nden canlı olarak yayımlanan ''Politik Açılım'' programında gazetecilerin sorularını yanıtladı. İktidar -muhalefet arasında son dönemdeki gelişmeler nedeniyle yaşanan gerginliklerin hatırlatılması ve ''Siz muhalefet liderleriyle neden bir görüşme yapmıyorsunuz? Muhalefetin kaygıları konusunda biraz daha fazla devreye girmemez misiniz?'' sorusu üzerine Gül, cumhurbaşkanlığı görevini yürüttüğü yıllık süre içinde, katılmayanlar olduğu için bütün liderleri bir masa etrafında oturtup tartışma imkanı olmadığını belirtti. Gül, şöyle konuştu: ''Ana muhalefet partisi başkanı dışındakiler geldi, beraber oturduk, beraber konuştuğumuz konular oldu. Ama ben tek tek parti başkanlarını bir kaç sefer davet edip onlarla çok geniş ve detaylı konuştum. Bugün tartışılan iki konuyu da bundan 3-4 ay önce, bunlar bugünün konuları değil, Sayın Baykal, Sayın Bahçeli ve Sayın Türk, hepsini davet ettim. Bu konu bugünün değil, biz aydır çok sıcak bir şekilde yaşıyoruz. Belediye başkanlığı seçiminden sonra ben davet ettim. Hepsiyle çok geniş şekilde, kamuoyunun bildiklerinin daha ötesine gidecek şekilde her şeyi paylaştım, her şeyi kendileriyle konuştum. Neler düşündüğümüzü, benim neler düşündüğümü...'' ''DAVETİ YAPACAĞIM'' ''Bir ihtiyaç oluşursa tekrar görüşebilir misiniz?'' sorusuna Gül, ''Olmaz mı, şüphesiz ki tekrar görüşebilirim. Bu aslında benim bir noktada vazifem de... '' yanıtını verdi. Bir aksama olmazsa Başbakan ve diğer devlet yetkilileriyle düzenli görüştüğünü anımsatan Gül, şöyle devam etti: ''Aslında MGK'ya ana muhalefet partisi de iştirak edecek şekilde değişiklikler yapılmış olsa, bunun çok faydalı olacağı kanaatindeyim. Çünkü buralarda günlük meseleler olmuyor, hükümet zaten günlük meseleleri götürüyor. Ama Türkiye'nin çok önemli meseleleri buralarda tartışıldığı için bilgilenme konusunda, tam bilgi sahibi olarak konuşmaları konusunda önemli olduğu kanaatindeyim. Ama o, kanun, Anayasa meselesi ayrı bir konu.'' Gazetecilerin, ''Her MGK sonrasında ana muhalefet başkanıyla görüşebilirsiniz'' sözleri üzerine Gül, ''Ben bunu düşünüyorum ve bu daveti yapacağım. Zaten böyle bir kararım da var. Sadece ana muhalefet partisi başkanı değil. Hem Meclis Başkanı ile hem ana muhalefet partisi genel başkanıyla belki bu kadar sık olmasa da bunu ben iki ayda bir yapılan MGK toplantılarından önce veya sonra yapmayı düşünüyorum'' diye konuştu. HİÇBİR DEVLET, İLLEGAL BİR ŞEKİLDE ELİNDE SİLAH TAŞIYAN İNSANLARA MÜSAMAHA GÖSTEREMEZ. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, muhalefetin de görüşlerinin olacağını, bunları bazen açık şekilde seslendireceğini bazen de farklı şekilde görüşlerini ileteceğini ifade ederek, ''Burada önemli olan beraber çalışma ortamını sağlayabilmek veyahutta bunu bozmamak. Bu önemli bir unsur. açıdan özellikle son dönemde siyasetteki biraz gerginliği açıkçası kaygıyla izliyorum'' dedi. Cumhurbaşkanı Gül, ''demokratik açılım'' süreci ve Ermenistan ile imzalanan protokoller hatırlatılarak, ''Türkiye'nin önündeki iki büyük sorununun ne şekilde çözüleceğiyle ilgili görüşlerinin'' sorulması üzerine, cumhurbaşkanı olarak Türkiye'nin hükümetler üstü meseleleriyle ilgilenmeye çalıştığını belirtti. Türkiye'nin hükümetleri aşan sorunları, eski hükümetlerin de bundan sonraki hükümetlerin de meselesi olacak konuları olduğunu dile getiren Gül, ''Cumhurbaşkanı olarak bu konuları yakından takip etmem ve bu konuların çözümü ve gelecek nesillere yük olarak kalmaması için gayret sarf etmem en tabii görevlerimden birisi. Şuna da çok dikkat ediyorum, yapabileceğim şeyleri görevde olduğum süre içerisinde yapmam gerekir. Doğru olan şeyleri cesaretle konuşabilmeliyim ve doğru olan şeyleri de cesaretle yapmalıyım'' diye konuştu. Terörle mücadele, demokratik standartların düşüklüğünden dolayı ortaya çıkan tartışmalar ve Ermenistan ile ilişkilerin Türkiye'nin önündeki en büyük sorunlar olduğunu ifade eden Gül, bunların içeride olduğu gibi dışarıda da Türkiye'ye sıkıntılar yaşattığını belirtti. Cumhurbaşkanı Gül, ''Yeri geldiğinde Türkiye görünmez bir şekilde bunlarla büyük faturalar ödemektedir'' dedi. Demokratik standartların yükseldiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, demokratik standartlar topyekun yükseltildikçe sadece ''Kürt meselesi'' olarak değil, bütün meselelerle ilgili şikayetler ve problemlerin giderileceğine olan inancını dile getirdi. Gül, şöyle konuştu: ''Bazen problemleri ismiyle çağırmak, isim koymak faydalı da olabilir faydasız da. Ama en iyi yol hiç isim koymadan bunları... Demokratik standartlarını yükseltiyoruz ülkemizin. Zaten amaç ve hedefimiz bu. Kendi halkımızın hak ettiği hayat standardı bu. Bunlar olurken de bu problemler çözülecektir. Son günlerde konuşulan konular daha çok bu yönde ama konuşulmayan başka çalışmalar da var. Bu da terörle mücadele çalışmaları. Hiçbir devlet, illegal bir şekilde elinde silah taşıyan insanlara müsamaha gösteremez. Bu kendi sınırları içinde de kendi sınırları dışında da olsa. Bizim devletimiz de buna müsamaha göstermezdi. Onun için bununla güçlü bir şekilde mücadele azmimiz var. Ama bu mücadele şekli her zaman silahlı mücadele ile olmaz. Bir çok yolları devreye koymanız gerekir ve topyekun bir mücadele dediğimizde de işte bütün unsurlarla birlikte bu işten nasıl kurtulacağız, bu nasıl bitecek ve Türkiye enerjisini artık nasıl kalkınmasına, gelişmesine, bütün halkının mutluluğuna harcayacak? Bunun yolları son senelerde, son zamanlarda daha çok konuşuluyor. Bu çerçeve içerisinde de tabii kamuoyunda konuşulmayan ama esas, aysbergin bir görünen bir de görünmeyen yanı var, görünmeyen yanındaki faaliyetler ve çabalar çok daha önemli açıkçası. Bütün ilgili devlet kurumları yoğun bir çaba içerisindeler ve ümit ediyoruz ki çevremizdeki gelişmeler de bu işi kolaylaştırıyor. Bütün bu silahlı unsurlar, eline silah alıp dağa çıkmış olan insanlar, teröre karışmış olan insanlar artık 'Bu yol değildir' deyip, gelip evlerine dönsünler, ailelerine kavuşsunlar.'' ''GÖRÜNEN TARTIŞMALAR VE GÖRÜNMEYEN ÇALIŞMALAR'' Görünen tartışmalar ve görünmeyen çalışmalar olduğunu söylediğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Gül, görünmeyen çalışmaların neticesinin güçlü bir şekilde gerçekleşmesini ümit ettiğini belirtti. Bununla ilgili başta İçişleri Bakanlığı olmak üzere devletin ilgili birimlerinin yoğun bir çalışma yürüttüğünü kaydeden Gül, ''Ümit ediyorum ki bu fırsat kaçırılmaz. Ömür boyu dağlarda yaşamak, koskoca bir devletle, Türk devletiyle silahlı mücadele etmek zaten mümkün değildir. Ayrıca bölgesel ve uluslararası gelişmeler artık buna fırsat vermemektedir. Teröre hiçbir ülke bugün daha müsamahakar bakmamaktadır. Eskiden en dost bildiğimiz ülkelerde, zaman zaman müttefiklerimizin içinde bile, öyle veya böyle, çeşitli sebeplerden dolayı hoşgörülü davranışlar olmuştur. Ama bugün gelinen noktada böyle değildir'' diye konuştu. Irak'ta bugün en büyük gerginliğin Arap-Kürt çekişmesinden kaynaklandığını ifade eden Gül, ''Bütün bunlar tartışma konularıyken orada Türkiye düşmanı, Türkiye ile mücadele içerisinde illegal silahlı güçlerin, terör gruplarının oralarda artık hayatlarını devam ettirmeleri mümkün değildir'' dedi. Cumhurbaşkanı Gül, Barack Obama'nın ABD Başkanı olmasıyla değişen Irak stratejilerinin de bu tablonun oluşmasına katkısı olup olmadığının sorulması üzerine, ABD'nin burada anahtar bir ülke olduğunu söyledi. Hava sahasının açılması ve iş birliğinin önceki ABD Başkanı George Bush döneminde başladığını hatırlatan Gül, ''Aslında bütün bu bölgeler bir noktada Türkiye'ye emanettir. Dolayısıyla Türkiye ile böyle bir konuda çatışma içerisine girmek hiç kimsenin de çıkarına değildir'' dedi. Irak'ın, Suriye'nin, Avrupa Birliğinin (AB) bugün geçmiş yıllara göre teröre çok daha güçlü karşı çıktığını vurgulayan Gül, ''Dünyanın konjonktürü ve bölgenin şartları bize de büyük fırsatlar getirmektedir terörü bitirmek ve bu konudan kurtulmak yönünde. Eminim ki bunu herkes görüyor. Bizim arzumuz şudur; bu işler kansız şekilde hallolsun. Herkes gelsin, evine dönsün, bununla ilgili zaten yürürlükte olan kanunlar var'' diye konuştu. ''DAĞLARDA İLLEGAL FAALİYETLER YAŞAYAMAZ'' Gül, ''Son altı ayda nasıl oldu da devlet kendi içerisinde daha önce vermediği bir kararı verdi?'' sorusunu yanıtlarken, herkesin Türkiye'nin en önündeki en büyük tehdit unsurunun terör olduğunu bildiğini söyledi. Bunun zaman zaman istismar edildiğini, Türkiye'nin birliğine, beraberliğine, milli bütünlüğüne zarar verdiğini kaydeden Gül, ''Bu meseleler ne kadar uzun sürerse kadar çok derin yaralar açar. Unutmayın ki binlerce şehidimiz var. Binlerce Türkiye'nin insanı, nihayette burada doğmuş, anneleri, babaları burada olan insanlar, yanlış yollara sapmışlar, binlerce ölü var ortada. Bu arkada büyük izler bırakıyor. Onun için bu ülkede bu konuyu muhakkak bitirmek, halletmek gerekir. Bunu herkes biliyor. Zaten mücadele de bununla ilgiliydi'' diye konuştu. Cumhurbaşkanı Gül, bugün yıl öncesine göre birçok ülkenin gönüllü iş birliği içerisinde olduğunu vurgulayarak, ''Bugün herkes görüyor ki artık gerek Türkiye içerisinde gerek Türkiye'nin komşularındaki dağlarda illegal faaliyetler yaşayamaz'' dedi. Gül, şöyle konuştu: ''Şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki devletimizin bütün kurumları, çeşitli platformlarda tabii ki bir araya geliyor, bunun en önemlisi Milli Güvenlik Kurulu'dur tabii ki. Buralarda enine boyuna, her şeyi tartışıyoruz. Farklı farklı görüşler, farklı farklı dikkati çekici noktalar hep ortaya çıkıyor ama bunları büyük bir samimiyetle tartışıp, herkes üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapma arzusunu ortaya koyuyor. Bu şüphesiz ki Türk devletinin kolektif bir çalışmasıdır.'' ''ÜSLUP VEYA USUL BAZEN İŞİN ÖZÜNÜ GÖLGEDE BIRAKABİLİR'' Bu süreçte muhalefetin tutumuna ilişkin bir soru üzerine de Gül, muhalefetin sadece Türk demokrasisinin değil, Türkiye'nin bir parçası olduğunu vurguladı. Gül, şunları kaydetti: ''İktidarlar sadece, Sayın Başbakan da geçenlerde ifade etti, bütün halkı temsil etmiyorlar. Ama çoğunluğu aldıkları için hükümeti onlar kuruyor ve Türkiye'yi onlar yönetiyor. Bu demek değildir ki muhalefet hiç karışmayacak. Muhalefetin de görüşleri olacak. Bunları bazen açık seslendirir, bazen farklı şekilde görüşlerini iletir. Burada tabii önemli olan beraber çalışma ortamını sağlayabilmek veyahutta bunu bozmamak. Bu önemli bir unsur. açıdan özellikle son dönemde siyasetteki biraz gerginliği ben açıkçası kaygıyla izliyorum.'' Cumhurbaşkanı Gül, bir gazetecinin, ''farklılıkların zenginlik olarak kabul edilmesi'' sözlerini hatırlatarak, ''Siyasetteki farklılıkların aynı şekilde barışçı bir şekilde bir arada düşünülmediği izlenimi yaratan gelişmeler de oluyor. kadar ki muhalif olmakla, farklı fikri söylemekle neredeyse vatana ihanet ediyormuşcasına bir ithamla karşı karşıya kalmak arasındaki farkın ayırt edilemediği bir noktaya geliyoruz. Bu, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu büyük sorunlar eşiğinde herhalde bir dezavantaj teşkil ediyor'' sözleri üzerine, ''Çok haklısınız. Onun için kaygıyla izliyorum dedim'' yanıtını verdi. Türkiye'nin büyük bir ülke olduğunu, farklılıkların da bu büyüklükten kaynaklandığını anlatan Gül, bundan korkulmaması gerektiğine işaret etti. Gül, şöyle devam etti: ''Siyasette iktidar-muhalefet çekişmesi her zaman bir gerilim yaratır ama hükümetler üstü meseleler söz konusu olduğunda bunun bu kadar olmaması gerektiği kanaatindeyim. Tabii uyarılar yapılması lazım, dikkati çekici konuşmalar yapılması lazım. Çünkü bu önemli konularda eğer yanlış istikametlere gidiliyorsa ciddi uyarılar muhakkak ki gerekir ama bu konuda istişare, açık veya kapalı görüşmeler, samimi iş birliği ve samimi fikir alışverişinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Üslup veya usul bazen işin özünü gölgede bırakabilir. Aynı fikirde olan insanlar üslup farklılığı yüzünden bir bakarsınız nasıl kavgalı hale gelebilirler. Türkiye'yi ilgilendiren bu büyük konularda çok yaralayıcı, rencide edici konuşma tarzları olunca... zaman bundan Türkiye kaybediyor. Bu son yıllarda çok gözüküyor. Geçenlerde dikkat de çektim, Türkiye aslında bunun acılarını çekti. 70'li, 80'li, 90'lı yıllarda da bu oldu. Enerjimiz boşa gitti. Bütün bunlardan tabii ders alarak yine çok ağırlıklı konuşulabilir, çok yoğun cümleler kurulabilir ama konuşmalarda rencide etmek, hakarete varıcı üsluptan kaçınmak, herkes için söylüyorum bunu, sadece parti liderleri için değil, parti sözcüleri ve hepimiz için söylüyorum. Bu, Türkiye için çok iyi olacak. Hele böyle kritik bir dönemeçten geçerken herkesin konuşma tarzında yapıcı ve kırıcı olmayan bir şekilde götürmesi çok iyi.''
600818
Remzi Çayır: Ermenistan sınırının açılması Türk dünyasını üzecek
Çayır, partisinin Karabük İl Başkanlığı binasında düzenlediği basın toplantısında, ''hükümetin Azerbaycan'ı yok sayarak, Karabağ sorununu görmezden geldiğini, Ermenistan ile el sıkışıp sınırları açmasının Türk dünyasını üzeceğini'' iddia etti. Hükümetin Azerbaycan'ı kaybetmek üzere olduğunu öne süren anlatan Çayır, şöyle konuştu: ''Millete rağmen Ermenistan'la yakınlaşmayı devam ettiriyor. Bir zamanlar bu Ermenilerle mücadele ettiğimizde yanımızda olan Azerbaycan'a yanlış yapılmaktadır. Türkiye-Ermenistan milli maçında Azerbaycan bayrakları yasaklanmıştır, bunun bir mantığı olabilir mi? Azerbaycanlı bir taraftarın elinden bayrak alınıp çöpe atılıyor, aynı şey bize yapılsa göstereceğimiz tepkiyi düşünün. Azeri kardeşlerimiz tepkilerinde haklıdır. Azerileri yok sayıp Karabağ sorununu çözülmeden Ermenilerle anlaşma olur ve TBMM'den geçerse BBP yasal zeminde sokağa dökülür.'' Çayır, ''demokratik açılım'' projesinin de ''ABD dayatması olduğunu'' öne sürdü.
601404
İranlı komutan saldırıda öldü
İranlı komutan saldırıda öldü İran'da Devrim Muhafızlarını hedef alan saldırıda çok sayıda üst düzey komutanın hayatını kaybettiği ve yaralandığı bildirildi. General Nur Ali ŞustariTAHRAN (CİHAN) İran'ın güney doğusunda düzenlenen intihar saldırısında beşi İran'ın seçkin Devrim Muhafızları'nın üst düzey komutanı olmakla, en az 60 kişinin öldüğü bildirildi. İran resmi ajansı IRNA, bombalı saldırı sonucu en az 60 kişinin öldüğünü ve onlarca kişinin de yaralandığını açıkladı. Saldırı sonucu İran Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı General Nur Ali Şustari'nin de öldüğü bildirildi. General Şustari ile birlikte dört üst düzey Devrim Muhafızı komutanının da hayatını kaybettiği belirtildi. IRNA, İranlı komutanlarının ülkenin Pakistan ile sınır Pişin bölgesine bir görüşme için gittiklerini aktardı. İntihar bombacısının, İranlı yetkililerin arabasına yaklaşarak kendisini patlattığı kaydedildi. İran'ın resmi haber ajansı İRNA ve Devlet televizyonunun haberine göre, Sistan-Belucistan eyaletinde bu sabah yapılması planlanan bir toplantının hazırlıkları sırasında düzenlenen terör saldırısında, Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Vekili Tuğgeneral Nurali Şuşteri'nin de aralarında bulunduğu çok sayıda üst düzey komutan hayatını kaybetti. Toplantının bölgedeki ayrılıkçı ve bölücü hareketlere karşı "birlik, beraberlik" içerikli olduğu ve aşiret temsilcilerinin de katılmasının planlandığı belirtiliyor. İntihar saldırısı ya da uzaktan kumandayla patlatılan bombayla yapılan saldırıda 60 kadar kişinin öldüğü ya da yaralandığı belirtildi. Saldırının kurbanları arasında sivillerin de olduğu kaydedildi. Saldırıyı kimin düzenlediğine dair henüz bir açıklama yapılmadı. CUNDULLAH ÖRGÜTÜ Sistan-Belucistan eyaletinde daha önce de çok sayıda terör eylemi düzenleyen Cundullah örgütünün saldırıyı yapmış olabileceği düşünülüyor. Eyalette Abdulmelik Rigi liderliğindeki bölücü ve ayrılıkçı teröristler ile güvenlik güçleri arsında zaman zaman çatışmalar oluyor. Örgüt, en son Zahidan kentinde 28 Mayıs 2009'da 25 kişinin ölümü ve 119 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan cami bombalanması eylemini üstlenmişti.
601250
Bursa'da park halindeki araç yandı
Yangın sırasında aralıklarla patlamalar duyan mahalle halkı, durumu itfaiyeye bildirdi. Olay yerine gelen Bursa Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığına bağlı ekipler, yarım saat süren çalışmalar sonucunda araçtaki yangını kontrol altına aldı. Yangında aracın büyük bölümünün kullanılmaz hale geldiği görüldü. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.
601467
Vücudun sağlığı dişte başlıyor
Savaş, Emniyet Müdürlüğü ile yapılan protokol kapsamında, polis ve ailelerine 'Diş Sağlığı'nın Önemi' konulu seminer verdi. Dişte oluşacak küçük bir çürüğün insanı 'şiddetli ağrı' ile zorda bırakacağını anlatan Savaş, dişhekimine gitmekten çekinilmemesi gerektiğini dile getirdi. ayda bir düzenli olarak dişhekimine gidilmesini tavsiye eden Savaş, bu şekilde diş çürüklerinin de önüne geçilebileceğini anlattı. Ağızda oluşan çürük ve bakterilerin böbreklere de zarar verdiğini belirten Savaş, tüketilen gıdalara da dikkat edilmesi uyarısında bulundu. Savaş, diş sağlığı için gerekli vitamininin bulunduğu yoğurt ve balığın tercih edilmesini, süt tüketilmesini, mümkünse zeytinyağı kullanılmasını istedi. Diş sağlığı konusunda önemli olan bir malzemenin ise diş fırçaları olduğunu ifade eden Savaş, çocuklara ağızlarında rahat dolaştırabilecekleri fırçalar alınması gerektiğini söyledi. Dişleri fırçalarken bütün dişlerin temizlenmesi gerektiğini vurgulayan Savaş, "Çocuklar seviyor diye tatlı, çikolata ve şekeri bolca tüketmesine izin vermeyin" uyarısında bulundu. Savaş, şöyle devam etti: "Şeker bir saat içinde ağızda bakteri üretmeye başlar. Çocuğunuza orantılı şeker verin ama aynı zamanda bakteriyi de ortadan kaldırmak için dişlerini fırçalamasını sağlayın. Sindirim ağızda başlar iyi öğütülmemiş besin maddeleri midede asit oluşturur. Bu, safra kesesine de zarar verir. Yiyecekler küçültülerek yenirse mide ve safra kesesi rahat çalışır. Onun için çocuklarınızın dişlerini mutlaka takip edin. Çene kapanıp açılırken alt ve üst dişlerin birbirine baskısı bin 260 kg'dır. Çürükler oluşan bir diş bu baskıya dayanamaz."
601962
Yaşlı adamı ayı parçaladı
Yaşlı adamı ayı parçaladı Kastamonu'nun Şenpazar ilçesinde ormana mantar toplamaya giden yaşlı adam, ayı saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Alınan bilgiye göre, Karaman Mahallesi'nde 63 yaşındaki Ahmet İrdem, sabah saatlerinde ormana mantar toplamak için evinden çıktı. Akşam olmasına rağmen eve dönmeyen İrdem'in parçalanmış cesedi, ormanda hayvan otlatan köylülerce fark edildi. Haber verilmesi üzerine olay yerinde inceleme yapan polis ekipleri, Ahmet İrdem'in ayı ya da ayıların saldırısına uğradığını belirledi. Azdavay Devlet Hastanesinde yapılan otopside, İrdem'in, ayının pençe darbesiyle şah damarı yırtılarak hayatını kaybettiği bildirildi. İrdem'in cenazesi, ilçedeki mezarlıkta toprağa verildi.
601487
Türkiye Kupası'nda play-off kuraları yarın
Olimpiyatevi'nde saat 13.00'de başlayacak kura çekimine, play-off aşamasında mücadele edecek 32 takımın temsilcileri ile TFF yetkilileri katılacak. Türkiye Kupası play-off aşamasında, 2. kademe maçları sonucu tur atlayan 18 takım, 2008-2009 sezonunda Turkcell Süper Lig'i 5-15 sıralar arasında tamamlayan 11 takım ve Turkcell Süper Lig'e yükselen takım mücadele edecek. Tek maçlı eleminasyon sistemine göre oynanacak play-off maçları sonunda tur atlayan takımlar yoluna gruplarda devam edecek. Kupada 2. kademede tur atlayan 18 takım şunlar: Adanaspor, Altay, Belediye Vanspor, Bucaspor, Çaykur Rizespor, Denizli Belediyespor, Giresunspor, Güngören Belediyespor, Karşıyaka, Kastamonuspor, Kayseri Erciyespor, Konya Şekerspor, Mersin İdmanyurdu, Orduspor, Samsunspor, Tarsus İdmanyurdu, Tokatspor, Yalovaspor. Play-off'a direkt katılacak 14 takım ise şunlar: Ankaragücü, Ankaraspor, Antalyaspor, Bursaspor, İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Denizlispor, Diyarbakırspor, Eskişehirspor, Galatasaray, Gaziantepspor, Gençlerbirliği, Kayserispor, Kasımpaşa, Manisaspor.
600987
Okul harcaması rakamları netleşti
Okul harcaması rakamları netleşti Okulların açıldığı eylül ayında velilerin yaptığı harcamalarla ilgili birbiriyle çelişkili harcama rakamlarını MasterCard tarafından gerçekleştirilen MasterIndex okul dönemi araştırmasıyla netlik kazandı. Araştırmaya göre, veliler okula hazırlık döneminde, ilköğretim okuluna giden çocukları için ortalama 191 lira, liseye giden çocukları için ise ortalama 280 lira harcama yapıyor. Açıklamada, bu rakamlar içinde kıyafet ve kırtasiye harcamalarının başı çektiği, velilerin yüzde 38,7'sinin okul dönemi harcamalarını kredi kartları ile ödediği belirtildi. Katılımcıların yüzde 60'a yakını okul harcamalarının geçen yıla göre arttığını belirtirken, velilerin ilköğretim okuluna giden çocuklarına okul dışında ek eğitim aldırmayı tercih etmedikleri kaydedildi. İlköğretim öğrencilerinin günde ortalama 2,5 saat, liselilerin ise saatlerini bilgisayar başında geçirdiği vurgulandı.
602015
Bir domuzu gribi vakası da Erzurum'da
Alınan bilgiye göre, yaklaşık hafta önce Çek Cumhuriyeti'nden Erzurum'a gelen M.A. adlı Türk vatandaşının A/H1N1 virüsü taşıdığı belirlendi. İHA muhabirine konuyla ilgili açıklama yapan İl Sağlık Müdürü Serhat Vançelik, yüksek ateş şikayetiyle Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne başvuran 36 yaşındaki erkek şahısta, yapılan tahliller sonucu domuz gribi virüsü A/H1N1 bulunduğunun belirlendiğini açıkladı. M.A.'nın evinde müşahede altında tutulduğunu kaydeden Vançelik, şahsın ailesindeki diğer yetişkinlerde benzer bir durum olmadığını duyurdu. Vançelik, tedbir amaçlı ailenin 11 aylık çocuğundan kan örnekleri alındığını ve tahlil sonucunun beklendiğini söyledi. M.A.'nın genel sağlık durumunun iyi olduğunu açıklayan İl Müdürü Serhat Vançelik, "Hastalığı atlatacağını düşünüyorum" dedi.
601661
DVD DÜNYASINDA HAFTANIN FİLMİ
DVD DÜNYASINDA HAFTANIN FİLMİ Başkan Obama'ya mücadele için ilham veren film ALİ MURAT GÜVEN Türkçe Adı: “Hasta” Özgün Adı: “Sicko” Yapım Yılı, Ülkesi ve Türü: 2007 ABD yapımı Politik Belgesel Süresi: 123 dakika Yönetmeni: Michael (Francis) Moore Ödülleri: 2008-En İyi Uzun Metrajlı Belgesel Film Oscar adaylığı Farklı yarışmalardan ödülü ve ödül adaylığı var Konusu: Kendisini çağdaş dünyanın lideri ve her alanda uygarlığın beşiği olarak konumlayan Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin, topraklarında yaşayan 300 milyon dolayındaki insana insanlık dışı bir sağlık sistemiyle attığı akıl almaz kazığın öyküsü… İzleme Dili: İngilizce seslendirme Türkçe altyazı Türkçe seslendirme Üretici Şirket ve Fiyatı: Tiglon 17.59 TL (www.idefix.com sitesi indirimli fiyatıdır. Başka perakende satış noktalarında 20 TL'ye kadar çıkabilir.) Ali Murat Güven'in Kısa Yorumu: Belgesel sinemanın yiğit çocuğundan, vahşi kapitalizm ve onun yarattığı insanlık trajedilerine esaslı bir şamar daha… Acilen ameliyat edilmesi gereken yaşlı kadınların hastane görevlileri tarafından sinsice taksiye konulup ıssız köşelerde sokağa bırakılışlarını, yanı sıra da yoksul Amerikalı hastaların son çare olarak çıktıkları Küba yolculuğunda yaşadıklarını kolay kolay unutamayacaksınız. Nitekim, sosyal reform vaadiyle işbaşına gelen ABD Başkanı Barack Obama'ya ülkesindeki kan emici sigorta ve ilaç mafyasına karşı başlattığı amansız savaşta en büyük ilhamı yine bu yapıt verdi. Yönetmen Moore da (son aylarda gözlenen bütün karşı saldırılara rağmen) halka vaad ettiği sağlık reformunu tamamlayabilmesi için Başkan'ın en önde gelen destekçileri arasında yer alıyor. Öte yandan, sigorta ve ilaç vampirlerinin yönetim üzerindeki tacizkâr baskıları kadar artmış durumda ki Obama'nın bu yıpratıcı onur mücadelesinden galip çıkabilmesi artık bütünüyle sinirsel hâkimiyetini kaybetmemesine bağlı… Sözün özü, hiç kimse 'Hasta'yı izlemeden 'Amerikan rüyâsı'nın ne menem bir şey olduğunu tam olarak kavrayamaz.”
601243
Turkcell Süper Lig 9. hafta programı
'de mücadele, milli maçlar nedeniyle verilen aranın ardından yeniden başladı. Haftanın ilk maçında Denizlispor evinde 'a 3-2 mağlup oldu. Konuk takıma üç puan getiren golü son dakikada Zapotocny attı. Cumartesi gününün ikinci ve son karşılaşmasında ise İnönü Stadı'nda ligin yeni takımlarından Kasımpaşaspor'u ilk yarıda attığı gollerle 2-1 yendi. 9. haftanın merakla beklenen maçı Pazar günü ile arasında Ali Sami Yen Stadı'nda oynanacak. Bu sezon tüm maçlarını kazanan ve en yakın rakibi 'ın beş puan önünde zirvede bulunan henüz istediği sonuçları alamayan Gaziantepspor ile deplasmanda karşılaşacak. Teknik direktör değişikliğine giden Sivasspor, Muhsin Ertuğral yönetiminde ilk sınavını Ankara'da ligin dişli ekiplerinden Gençlerbirliği karşısında verecek. Süper Lig 9. hafta programı 17 Ekim Cumartesi Denizlispor 2-3 2-1 Kasımpaşa 18 Ekim Pazar 15.00 Gençlerbirliği-Sivasspor 15.00 İstanbul Büyükşehir Belediyespor-Manisaspor 15.00 Kayserispor-Ankaragücü 16.00 Gaziantepspor- 18.00 Antalyaspor-Diyarbakırspor 20.00
601803
Yaşlı adamı ayı parçaladı
Yaşlı adamı ayı parçaladı Kastamonu'nun Şenpazar ilçesinde ormana mantar toplamaya giden yaşlı adam, ayı saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Alınan bilgiye göre, Karaman Mahallesi'nde 63 yaşındaki Ahmet İrdem, sabah saatlerinde ormana mantar toplamak için evinden çıktı. Akşam olmasına rağmen eve dönmeyen İrdem'in parçalanmış cesedi, ormanda hayvan otlatan köylülerce fark edildi. Haber verilmesi üzerine olay yerinde inceleme yapan polis ekipleri, Ahmet İrdem'in ayı ya da ayıların saldırısına uğradığını belirledi. Azdavay Devlet Hastanesinde yapılan otopside, İrdem'in, ayının pençe darbesiyle şah damarı yırtılarak hayatını kaybettiği bildirildi. İrdem'in cenazesi, ilçedeki mezarlıkta toprağa verildi.
601072
MUSTAFA ARMAĞAN Filistin'i Haydarpaşa'daki esrarengiz patlamada kaybetmiştik
Başka bir çok olay gibi bundan 92 yıl önce, Eylül 1917 günü meydana gelen Haydarpaşa Garı patlaması, bu yüzden kalın bir sır perdesinin arkasına gömülmüştür. Olay, iki satırlık bir resmi tebliğle geçiştirilmiş, millet, patlamanın, bir işçinin elindeki cephane sandıklarından birini yere hızlıca atması yüzünden meydana geldiği masalıyla uyutulmuştu. Ancak gerçeklerin günün birinde ortaya çıkmak gibi garip bir huyu vardır. İttihatçılar istedikleri kadar bu yalanı cilalamaya çalışsınlar, hatıralarını 1919'da kaleme alan Liman Von Sanders, sabotajın daha kuvvetli bir ihtimal olduğunu yazmıştır bile. Almanlar bizi bunun bir İngiliz operasyonu olduğuna inandırmaya çalışmışlar, kuş uçurtmadığı söylenen Alman istihbaratının nasıl olup da İngilizlerin sabotajını haber alamadığını açıklamamışlardı. Aslında İstanbul 1917-1918 yıllarında bir "Alman işgali" altındaydı. Her tarafta Alman subayların sözü geçiyor, Alman Genelkurmayı adeta İstanbul'a hükmediyordu. Tam da sakınılan göze çöp batar misali, Almanların ana karargâhı olan Haydarpaşa Garı'nda korkunç patlama gerçekleşecek, ölenler, yaralananlar olacak, peş peşe infilaklar İstanbulluların yüreklerini ağızlarına getirecek, tahrip olan Gar binası, aylarca harap yüzüyle vapur yolcularının yüreklerini dağlayacaktı. İyi de kimin işiydi bu patlama? Hedefi saptırmak isteyenler bir İngiliz uçağının bomba atığını söylüyordu ama uçağı gören eden yoktu. Filistin'de cephane bekleyen Mehmetçiğin umutları biraz daha kararırken, basına sansür uygulanması kimin işine yarayacaktı? Nihayet bir gün olay aydınlandı. Patlama, İngilizler tarafından değil, Fransızlar tarafından gerçekleştirilmişti. Ama nasıl? Dışarıdan bir sabotajla değil, içeriden bir ihanetle. Fransız istihbaratı, baştan beri İstan-bul'dan Doğu'ya sevk edilen silah, cephane ve askerleri sıkı sıkıya takibe almıştı. "Nasıl olur?" demeyin, çünkü Almanların içine sızmış olan bir Fransız casusu, Georg Mann adlı Alsacelı deniz askeri, Haydarpaşa'daki karargâhta kritik bir mevkide çalışmakta, olan biteni, ara sıra yaptığı Berlin yolculuklarında şefine gizlice aktarmaktaydı. Haydarpaşa Garı ve çevresinin patlama günü çekilmiş fotoğrafı. Böylece Alman karargâhının faaliyeti İtilaf güçlerine ispiyonlanıyor, onlar da özellikle İngilizlerin Filistin cephesinde ellerini rahatlatacak bir tedbiri İstanbul'da almanın çaresine bakıyorlardı. Casus Georg Mann, ekibiyle çalışarak patlayıcıların ateşlenmesini sağlamıştı. Gün gelmiş, bir tanık hatıralarını bir dergiye anlatarak olayın içyüzünü deşifre etmişti. A. Baha Özler, Georg Mann'ın mesai arkadaşlarındandı. Patlamanın duyulduğu dakikalarda Cağaloğlu yokuşundan aşağıya doğru koşarken görür arkadaşı Mann'ı. Beraberce bir motora binip Haydarpaşa'ya doğru yola çıkarlar. Garip şey; Mann'ın elinde nereden bulduysa bir fotoğraf makinesi vardır ve patlamanın fotoğraflarını nefes almadan çekmektedir. Tanığımız şüphelenir durumdan ama susar ve İstanbul İtilaf kuvvetlerinin işgaline uğrayıncaya kadar kafasında taşır bu muammayı. Artık Alman subaylar İstanbul'u terk etmişlerdir. Baha Bey bir gün Kohut Birahanesinde garip giyimli biriyle karşılaşır. Adam kendisini eski arkadaşı Georg Mann olarak tanıtırsa da, sırada Alman subaylara yaklaşmak İngilizlerce cezalandırıldığı için çekinir. Bunun üzerine Mann cebinden bir karne çıkartıp uzatır. Baha Bey hayret dolu bakışlarla göz atar karneye. Eski arkadaşının adı, "Georges Mann" olmuştur ve altında Fransızca "Bizim adamımızdır" yazılıdır. Mann, patlamayı kendilerinin gerçekleştirdiklerini göğsünü gere gere anlatmıştır gün. Baha Bey şaşkındır. Yıllar yılı düşman hesabına çalışan bir istihbaratçı ile birlikte çalışmıştır da haberi olmamıştır. "Derin bir üzüntü duyuyor ve vicdan azabı çekiyordum" diyor ve ekliyor: "Müttefik ve dost bildiğim bu haine kim bilir ne yardımlar yapmış, ne potlar kırmış ve ne haltlar işlemiştim!" İşte İstanbul'un ve Osmanlı'nın tarihindeki kara gün, belki de Filistin'in elimizden kayıp gidişini hızlandıran uğursuz olay, Almanların içine sızmaya başaran Fransız istihbaratının eseriydi. Nitekim dost ve müttefik bildiğimiz Almanlar, Kudüs İngilizlerin eline düşer düşmez sanki şehre savaştıkları İngilizler değil de, kendileri girmiş gibi sokaklara dökülecek ve bu kutsal şehrin Müslümanların elinden kurtarılışını çılgınca kutlayacaklardı. Peki kim dost, kim düşmandı? Yoksa sözde dost, bizi düşmanın tahribatından daha derinden mi yıkmıştı?
601009
Yahudi lobisi şokta
Yahudi lobisi şokta Türkiye'nin Anadolu Kartalı 2009 askeri tatbikatına İsrail'in katılmasını reddetmesinin ardından iki ülke arasında başlayan kriz, TRT'de yayınlanan Ayrılık dizisi ile tırmanışa geçerken İsrail'in Gazze'de savaş suçu işlediğini savunan Goldstone raporunun kabul edilmesi ABD'deki Yahudi lobisi üzerinde darbe üstüne darbe etkisi yarattı. Amerika Musevi Komitesi (AJC), Uluslararası İlişkiler Başkanı Jason F. Isaacson dizi hakkında "Çok endişeliyiz. İsrail'i ve İsrailli askerleri çok sert bir şekilde tasvir ediyor. Dizide Yahudi askerler Filistinli sivil halka zulüm eden kişiler olarak gösteriliyor. Bu tamamen hayal ürünü ise başka bir mesele, ama eğer gerçeği yansıttığına inanılıyor ise, zaman bu hem gerçekleri hem de İsrail devletini olumsuz etkiliyor" dedi. YENİ BİR ÇİZGİ GELİŞİYOR Türkiye'nin bölgedeki dış politikasını ve Anadolu Kartalı askeri operasyonuna Türkiye'nin İsrail'in katılmasını istememesini değerlendiren Isaacson, “Türkiye nereye gidiyor? Günün sorusu bu. Türkiye yeni dostlar ediniyor ve çizgisini değiştiriyor gibi gözüküyor” dedi. Isaacson, “İsrail'in Hamas'a karşı düzenlediği operasyona Türkiye'den, halktan ciddi tepki geldi. Protestolar oldu ama bu sekiz, dokuz ay kadar önceydi. Şu an sanki yeni bir çizgi yeşeriyor. Bu endişe ve ciddi soruları ortaya çıkarıyor” diye ekledi. Öte yandan Goldstone raporunun BM İnsan Hakları Konseyinde kabul edilmesi de ABD'deki Musevi örgütleri üzerinde şok etkisi yarattı. Konseyi sert açıklamalarla protesto eden Musevi örgütleri, BM sistemini İsrail karşıtı olmakla suçladı. Amerikan Yahudi Komitesi ise BM İnsan Hakları Konseyini 'Kanguru Mahkemesi'ne benzetti. Jerusalem Post gazetesi ise ABD'li diplomatların Türkiye'yi İsrail'le ilişkileri düzeltmeye teşvik ettiğini yazdı. Gazete, kıdemli Amerikalı diplomatların, Ankara-Kudüs arasında son dönemde artan gerilimi hafifletmeye yönelik bir girişimde bulunarak, İsrail'le ilişkileri restore etmesi yönünde çalıştıklarını bildirdi. Bildiğimiz Türkiye bu değil “Dizinin TRT tarafından değil özel bir şirket tarafından çekildiği” açıklaması hakkında Amerika Musevi Komitesi (AJC) Uluslararası İlişkiler Başkanı Jason F. Isaacson, “Bu özel bir şirketin ürününü satmasından ziyade, hükümetin belli bir çizgiyi empoze etmeye çalışmasını andırıyor. Türkiye'nin İsrail'i bu şekilde hedef alan bir çizgiyi empoze etmesi çok endişe verici bir durum. Bu benim bildiğim Türkiye değil. Aynı şekilde buradaki Amerikalıların tanıdığı, bildiği Türkiye de değil” dedi.
601670
DVD DÜNYASINDA HAFTANIN FİLMİ
DVD DÜNYASINDA HAFTANIN FİLMİ ALİ MURAT GÜVEN 'Cesaret'in kitabını yazan Fransız Türkçe Adı: “Teldeki Adam” Özgün Adı: Man on Wire Yapım Yılı, Ülkesi ve Türü: 2008 İngiltere-ABD ortak yapımı (Kurmaca bölümleri de bulunan) Belgesel Süresi: 94 dakika Yönetmeni: James Marsh Ödülleri: 2009-En İyi Uzun Metrajlı Belgesel Film Oscar'ı Farklı yarışmalardan 27 ödül Konusu: Ağustos 1974 tarihinde, günlerde henüz inşâ edilmiş bulunan New York-Dünya Ticaret Merkezi gökdelenlerinin tepesine (aylarca süren bir planlama ve operasyonun sonucunda) gizlice çelik halat gererek kuzey ve güney kuleleri arasında bir saat boyunca kez yürüyen ve bu eyleminin ardından da polis tarafından tutuklanıp “akıl sağlığının kontrolü” için hastaneye sevk edilen Fransız ip cambazı Philippe Petit'nin gerçek öyküsü… İzleme Dili: İngilizce seslendirme-Türkçe altyazı Üretici Şirket ve Fiyatı: Tiglon 17.59 TL (www.idefix.com sitesi indirimli fiyatıdır. Başka perakende satış noktalarında 20 TL'ye kadar çıkabilir.) Ali Murat Güven'in Kısa Yorumu: “Hiç kimse, bu filmi izlemeden önce kendisi için bol keseden 'Ben cesurum' nitelemesini kullanmamalı
601065
Buzdolabı alana 89 TL'ye fırın
Firma çift kapılı buzdolabı ve elektrikli süpürgeler ile çamaşır, bulaşık ve kurutma makinelerinde Katma Değer ve ekstra Özel Tüketim vergilerinde indirim yapıyor. Ütü, meyve sıkacağı ve su ısıtıcılarının belli modellerini ise indirimli ve peşin fiyatına 1+3 taksitle almak mümkün. Axess ile alışveriş yapanlara +8 taksit veya ay taksit erteleme imkanı sağlanıyor.
600994
Körfez para konseyi kuruyor
Körfez para konseyi kuruyor DUBAİ Ortak para birimine geçecek olan Körfez ülkeleri, sürecin ilk aşamasında para konseyi oluşturacak. Ortak para birimine geçmeye hazırlanan dört Körfez ülkesinin kuracağı ortak merkez bankasından bir önceki aşama kabul edilen para konseyinin önümüzdeki yılın başında kurulacağı bildirildi. Altı üye ülkeden oluşan Körfez İşbirliği Konseyi Genel Sekreteri Abdurrahman El Atiye, para konseyinin Ocak 2010'da kurulacağından emin olduğunu söyledi. Yeni ortak para birimine geçmek için Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ve Bahreyn'in teknik kriterler üzerinde yoğun çalışmalar yaptığı ve hazırlıkların devam ettiği öğrenildi. Diğer iki işbirliği üyesi Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman ise daha önce projeden çekildiklerini ve ortak para birimine geçmeyeceklerini açıklamıştı. Kaynaklara göre sebep olarak BAE, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'ın planlanan merkez bankasının üssü seçilmesini, Umman ise ön şartları yerine getirmeye hazır olmadığını göstermişti.
601676
Sinema tarihinden 'cesaret, onur ve dürüstlük' üzerine EN İYİ 15 FİLM
Sinema tarihinden 'cesaret, onur ve dürüstlük' üzerine EN İYİ 15 FİLM 'Sözünün eri ve dürüst olmak', yanı sıra da 'cesaret ve onur' temaları çevresinde ilerleyen etkileyici öyküleri, yanı sıra da usta işi oyunculukları, sinematografileri ve yönetmenlikleriyle unutulmazlar arasına giren 15 klasik film… Yeni Şafak sinema editörü Ali Murat Güven, Ramazan ayı boyunca izleyebilecekleri nitelikli filmler arayan sinemaseverler için özel olarak seçti. YENİ ŞAFAK SİNEMA SERVİSİ 1- Yedi Samuray (Shichinin No Samurai, 1954) Yönetmen: Akira Kurosawa 2- Muhteşem Yediler (Magnificent Seven, 1960) Yönetmen: John Sturges Kurosawa'nın destansı filmi “Yedi Samuray”ın Hollywood tarafından yıl sonra Vahşi Batı topraklarına uyarlanmış versiyonu… “Hangisi daha iyi” diye sorarsanız, “Kurosawa'nın üstünlüğü tartılmaz, ancak bu uyarlama da onun karşısında kesinlikle ezilmiyor” derim.) 3- Dedektif Serpico (Serpico, 1973) Yönetmen: Sidney Lumet 4- Vahşi Belde (The Wild Bunch, 1969) Yönetmen: Sam Peckinpah 5- Dokunulmazlar (The Untouchables, 1987) Yönetmen: Brian De Palma 6- Avcı (The Deer Hunter, 1978) Yönetmen: Michael Cimino 7- Kahraman Şerif (High Noon, 1952) Yönetmen: Fred Zinnemann 8- İnce Kırmızı Hat (The Thin Red Line, 1998) Yönetmen: Terrence Malick 9- Atalarımızın Bayrakları (Flags of Our Fathers, 2006) Yönetmen: Clint Eastwood 10- Birkaç İyi Adam (A Few Good Men, 1992) Yönetmen: Rob Reiner 11- Son Samuray (The Last Samurai, 2003) Yönetmen: Edward Zwick 12- Alamo Kahramanları (The Alamo, 1960) Yönetmen: John Wayne 13- Şeref Madalyası (Cross of Iron, 1977) Yönetmen: Sam Peckinpah 14- Ucuz Roman (Pulp Fiction,1994) Yönetmen: Quentin Tarantino 15- Er Ryan'ı Kurtarmak (Saving Private Ryan, 1998) Yönetmen: Steven Spielberg (Sinema yazarı dostum Ege Görgün'e listeyi oluştururken verdiği ilhamlar için çok teşekkürler…) UNUTULMAZ SAHNE: 1- “Ucuz Roman”nda, boksör Butch Coolidge'in (Bruce Willis) bir elektronik eşya dükkânının bodrumunda iki sapığın tacizine uğradıkları dakikalarda, yalnızca kendi canını kurtarıp mekânı sessizce terk edebilecek fırsatı yakaladığı hâlde, ortamda yaşanan manzarayı erkeklik onuruna yediremeyerek can düşmanı mafya babası Marcellus Wallace'ı da (Ving Rhames) tecavüzden kurtarması; Butch sayesinde berbat bir durumdan sıyrılan Marcellus'un aralarındaki bütün eski hesapların üzerine bir çizgi çekerek, “Bu şehri terk et! Senden başka hiç bir şey istemiyorum!” demesi… 2- “Serpico”da, New York Emniyet Müdürlüğü'nün çiçeği burnunda polisi Frank “Paco” Serpico (Al Pacino), yorucu bir görev gününün sonunda üstünü başını değiştirip paydos etmeye hazırlanırken, başka bir memurun yanına gelip “Al bakalım Paco, bugünkü hasılattan senin payına düşen bölüm” diyerek ona zarf içinde meslek hayatının ilk rüşvetini vermesi; Serpico'nun zarfın içinden çıkan 200 dolara uzun uzun bakıp onu şaşkınlık içinde evirip çevirmesi… 3- “Avcı”da, Vietnam Savaşı'nın iyice zıvanadan çıktığı günlerde nehir kenarındaki bir bambu kulübede esir tutulan Michael'ın (Robert De Niro), kendisini ve diğer iki arkadaşı Nick (Christopher Walken) ile Steven'ı (John Savage) mutlak bir ölümden kurtarabilmek için Vietkong savaşçılarıyla iki mermili “Rus ruleti” oynaması… Gelecek haftanın listesi: Sinema tarihinden 'EN İYİ 15 DÎNÎ FİLM'
601459
Sağlık Bakanlığı'na DSÖ'den Tam Not
Sağlık Bakanlığı'na DSÖ'den Tam Not DSÖ Avrupa Bölgesi Danışmanı, Türkiye'nin domuz gribi salgınına karşı aldığı önlemleri sistematik açıdan oldukça başarılı buldu. Yayına Giriş: 18.10.2009 10:48:15 Güncelleme: 18.10.2009 10:48:15 Dünyada yaşanan domuz gribi salgınına karşı Sağlık Bakanlığı'nın aldığı önlemler, Dünya Sağlık Örgütü'nden (DSÖ) "tam not" aldı. DSÖ Avrupa Bölgesi Danışmanı Mark Miller, pandemik A(H1N1) virüsüne karşı yürütülen çalışmalarla ilgili Sağlık Bakanı Recep Akdağ ve diğer bakanlık yetkilileri ile görüş alışverişinde bulundu. Miller, Türkiye'de domuz gribi salgınına karşı yürütülen çalışmalar ve alınan önlemlerle ilgili değerlendirmelerde bulundu. "Türkiye'nin hazırladığı pandemi (salgın) planını nasıl buluyorsunuz?" sorusuna Miller, "Türkiye, pandemiye hazırlık açısından sistematik olarak oldukça yol almış durumda" yanıtını verdi. Türkiye'nin, gerek aşının alımı gerekse diğer konularda viroloi, mikrobiyoloji ve enfeksiyon hastalıkları uzmanlarından oluşan geniş bir uzmanlar ve akademisyenler grubuyla değerlendirmeler yaptığına işaret eden Miller, "Bütününe baktığımızda mükemmel bir plan yönetimi olduğu görülüyor." dedi. Konuyla ilgili belirsiz birçok noktada karar alınabilmesi için geniş bir kadroyla doyurucu tartışmalar yapıldığını, toplumun bilgilendirilerek ihtiyaçların giderilmeye çalışıldığını kaydeden Miller, "Ayrıca aşıların alımı ve dağıtımıyla ilgili finansal kararların verilmiş olması da önemli" diye konuştu. Türkiye'nin pandemi planı çerçevesinde uygulayacağı aşı programıyla ilgili değerlendirmelerde de bulunan Miller, pandemi planı çerçevesinde belirli risk gruplarının aşılanarak hastalığın görülmesinin ve öldürücü sonuçlarının büyük ölçüde önlenmesiyle önemli bir toplum sağlığı müdahalesi yapılacağına dikkati çekti. Bütün bu karışıklık içerisinde böyle bir müdahale imkanının bulunmasının önemine işaret eden Miller, "Yılda dünyada mevsimsel gripten 300-500 bin kişi bu hastalıktan etkilenerek hayatını kaybediyor. Neticede bu hastalıktan toplumun büyük kesimlerinin etkilenmesi söz konusu olabiliyor. Bu nedenle aşıyla ilgili müdahaleler pandemi planının önemli parçasını oluşturuyor" ifadesini kullandı. Miller, "Avrupa'da İsveç, Danimarka, Çek Cumhuriyeti, Romanya, İngiltere, Fransa ile ABD ve Avustralya'da aşılamaya başlandı. Türkiye de aşılamayı ilk başlatan ülkelerden birisi olacak." dedi.
601123
Sami Yen'de ya düğün ya düğüm
Aslan bu zorlu maç trafiğini kayıpsız atlatırsa hem ligde hem de UEFA Avrupa Ligi'nde yoluna emin adımlarla devam edecek. G.Saray'da savunmada forma giyen Sabri Sarıoğlu ve Gökhan Zan'ın iyileşmesi Teknik Direktör Rijkaard'ın yüzünü güldürdü. Hollandalı teknik adam, uzun aradan sonra savunmanın göbeğinde Servet ve Gökhan ikilisini yeniden oynatacak. Sakatlığı sebebiyle A.Gücü karşısında forma giyemeyen Sabri ise tamamen iyileşti ve Trabzonspor maçında takımdaki yerini alacak. Brezilya'dan yorgun dönen Elano'yu Trabzon karşısında yedek soyunduracak olan Rijkaard, orta sahada oyun kurucu olarak Arda'yı oynatacak. Keita ve Kewell'a kanatlarda görev vermeyi planlayan Rijkaard, tek forvet olarak da Baros'u sahaya sürecek. Savunmanın önünde ise Ayhan ile Mustafa Sarp ikilisi görev yapacak. G.Saray Başkanı Adnan Polat'ın dün Florya Tesisleri'ne gelerek teknik heyet ve oyuncularla özel bir toplantı yaptığı öğrenildi. Polat'ın, "Trabzon ile başlayan çok önemli bir maç trafiğine giriyoruz. Sizden tek isteğim önce Trabzon maçını kayıpsız atlatmanız. Bu maçın moraliyle hem D.Bükreş hem de Fenerbahçe karşısına daha rahat çıkarız. Sadece Trabzon maçını düşünmenizi ve motive olmanızı istiyorum." şeklinde uyarılar yaptığı öğrenildi. Başkan Polat, camiayı birlik beraberliğe çağırdı G.Saray Kulübü'nün 104. kuruluş yılı, tüm sporcu ve personelin katılımıyla düzenlenen özel geceyle kutlandı. WOW İstanbul Otel'de, Kulüp Başkanı Adnan Polat'ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen geceye, kulübün eski başkanlarından bazıları, yönetim kurulu üyeleri, tüm şubelerden sporcular ve teknik heyetleri ile kulüp personeli katıldı. Gecede bir konuşma yapan Adnan Polat, Galatasaray'ın büyük bir aile toplantısı yaptığını belirtirken, birlik ve beraberlik çağrısında bulundu. Özel pastayı ise Polat ile kulübün eski başkanları kesti. ERDAL HOŞ istanbul pŞampiyonluk parolası ile başladığı sezonun ilk haftasında sadece 12 puan toplayarak lider Fenerbahçe'nin 12 puan gerisine düşen Trabzon için bugün oynanacak Galatasaray maçının anlamı sadece puan olmayacak. Bordo-Mavili camianın geçmiş yıllarına bakıldığında, muhtemel bir G.Saray mağlubiyetinin sadece takımı zirve yarışından koparmakla kalmayıp daha radikal değişikliklere yol açabileceğini ön görmek mümkün. Kötü bir neticede Broos ile yolların ayrılabileceği camiada ağırlık kazanan bir görüş. Son olarak önce deplasmanda Gençlerbirliği ile peşinden de evinde Gaziantep'le berabere kalan Trabzonspor geride kalan haftalarda inişli çıkışlı bir grafik gösterdi. Sakatlıklar ve futbolcuların performans düşüklüğü Broos'un neredeyse her maça farklı 11 ile başlamasını beraberinde getirdi. Maç öncesi antrenmanlara katıl (a) mayan futbolcularla maça başlamama gibi bir özelliği olan Belçikalının, hafta boyunca idmanlarda denediği 11 ile maça başlaması bekleniyor. Rakip G.Saray'ın bilhassa kanatlardan etkili olduğu düşünülecek olursa bugün Trabzon adına forma bulma şansı olan Tayfun ve Ferhat'ın Arda ve Keita karşısında gösterecekleri performans maçın gidişinde önemli ölçüde belirleyici olacak. Bu ikilinin önlerinde oynamaları muhtemel olan Serkan ve Gabriç'in hem hücum hem müdafaa anlamında yapacakları hamleler de önemli. Defansın göbeğinde Egemen ve Giray'ın duran toplarda adam paylaşmada zafiyet göstermesi Trabzon için sorun olabilir. Selçuk ve Colman'ın rakip defans arkasına atabileceği uzun toplar Trabzonspor'un en önemli hücum silahı olacak. Broos'un G.Saray karşısında zafer planı hazır Trabzon Teknik Direktörü Broos, G.Saray karşısındaki zafer planını hazırladı. Savunmayı güçlü tutmak için 4-3-3 sisteminden vazgeçip, 4-4-2'ye dönen Broos, Alanzinho'yu da 11'de sahaya sürerek ani ataklarda etkili olmayı düşünüyor. Belçikalı teknik adam, G.Saray müsabakasıyla birlikte Bordo-Mavili takımın başındaki ilk büyük maçına çıkacak. Maçın önemi hakkında bilgiler alan Hugo Broos'un maç için sabırsızlandığı belirtildi. Tjikuzu ile Engin de ilk derbilerine çıkacak.
601010
Değişen Dünya dönüşen Türkiye
Değişen Dünya dönüşen Türkiye Şimdiye kadar içeride sırtını sağlama alamadığı için dışarıda önünü göremeyen Türkiye, tarihsel yanılgılar nedeniyle çözemediği sorunları için köklü ve samimi adımlar atmaya başladı. RECEP KORKUT Öncelikle geçtiğimiz hafta İstanbul'da konuşan IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn'a kulak verelim: Büyük ilgi gören konuşmasında Strauss-Kahn, 2010'da işsizliğin çok sayıda ülkede artacağını, küresel krizden sonra 90 milyon insanın ağır yoksullukla karşı karşıya kalacağını ve düşük gelirli ülkelerde toplumsal huzursuzluklar hatta savaş bile görülebileceğini söyledi. Ayrıca kriz sonrası söz konusu olan şeyin sadece işsizliğin artması, insanların satınalma gücünün azalması olmadığını belirtti. Strauss-Kahn, küresel ekonominin 'son derece nazik' durumda olmaya devam ettiğini vurgulayarak, politika yapıcıların krizden çıkış stratejileri hazırlaması ve uygulaması gerektiğini de söyledi. Kahn'ın sıraladığı öneriler içerisinde en önemlilerden biri de G20 dışında kalan milyarlarca insanın sesinin duyulması için işbirliklerine ihtiyacın olduğu konusuydu. IMF Başkanı'nın G20 içinde, Brezilya, Rusya, Çin, Hindistan ile birlikte Türkiye'nin de 'çekirdek ülke' olarak dünya ekonomisinde daha aktif olacağını ifade etmesi de oldukça manidardı. Türkiye dünya ölçeğinde bir merkez ülke oluyor Strauss-Kahn'ın konuşmasını Türkiye gerçekleri açısından değerlendirirsek ilk olarak değişen dünya düzeni içerisinde Türkiye'nin konumunun dönüşmeye başladığı ve dönüşümün Türkiye'yi dünya ölçeğinde merkezde yer alan bir ülke konumuna getirdiği fikrine varırız. Ülke insanının içinden hep geçen, hükümetlerin hep hayalini kurduğu küresel bir aktör olarak Türkiye düşüncesinin IMF Başkanı Kahn tarafından dillendirilmesi bunun mümkün olabileceği hatta olmaya başladığı kanısı uyandırdı. Ancak 'dönüşen Türkiye'de birtakım tarihi ve toplumsal 'iç' ve 'dış' sorunların bazı tıkanıklıklara mahal verdiği hala önümüzde duran bir gerçek. Öte yandan içinde bulunduğumuz dönemde bu 'masif'lerin üstesinden gelinmeye başlandığını da ifade etmek gerek. Cumhuriyet tarihi boyunca atılan en köklü adımlardan olarak iç ve dış politikada son dönemdeki gelişmeler, dünya kaçınılmaz bir biçimde kötüye giderken Türkiye'nin bu gidişata dâhil olmamasına ve daha da iyiye doğru harekete geçmesine yönelik çıkarımlar sağlayacaktır. Türkiye bir yandan, öncelikli olarak iç barışını kazanmaya ve enerjisini gelişmeye harcamaya çabalarken, diğer yandan dışarıda da güç kazanmaya ve konumunu güçlendirmeye gayret etmektedir. Son olarak IMF Başkanı'nın konuşmasında da gördüğümüz gibi bunda başarılı da olmaktadır. Türkiye, geçmiş dönemlerden kalan sorunları bir bir hallediyor. İçeride tüm süreçlere toplumsal katmanların tamamını dâhil etmeye çalışıyor, dışarıda da çıkarlarından ve ilkelerinden ödün vermeden hedeflerine ulaşmada engelleri de hızla aşıyor. Demokratik açılım iç, Ermenistan açılımı dış barışı getirecek Türkiye'nin son dönemlerdeki içeride atmaya başladığı en önemli adım, demokratik açılım ya da Kürt açılımıyken, dışarıda attığı en önemli adım ise bölgesinde hâkim güç olma politikasının bir parçası olarak Ermenistan ile yapılan ilişkileri normalleştirme ve geliştirme protokolleridir. Demokratik açılım, ekonomik, toplumsal, kurumsal, hukuksal ve yapısal boyutları olan esasen de ülkenin iç dengesini sağlamaya yönelik bugüne kadar kaçırılan fırsatları ve yaşanan acıları bir daha yaşamamak için atılacak adımların tasarlanma gayretinden başka bir şey değil. Türkiye, bu açılımla birlikte içerideki bir yükünden kurtulacak ve toplumsal barış neticesinde elde ettiği enerjisini gelişmeye, kalkınmaya harcayacaktır. Sınıfsız, kaynaşmış bir kütle olmak gelişmiş, kalkınmış bir ülke olmaya giden bir yoldur. Ermenistan açılımı, hem Davutoğlu'nun komşularıyla 'sıfır sorun' hem de tarihi sorunların ülke ilişkilerine yönelik olumsuz etkilerini silme amacına yönelik atılan bir adım olarak, Türkiye'nin dışarıda hem itibarını artıracak hem de komşu bir ülke ile daha faydalı işbirliklerine imkân verecektir. Ayrıca bölgesel güç olma yolunda ilerleyen Türkiye'nin dış politikasında da hareketlilik sağlayacak bir fırsat getirecektir. Türkiye'nin dış politikadaki bu Ermenistan'la ilişkileri geliştirme adımı bölgesel olarak atılan adımların bir parçasıdır. Türkiye, özellikle de Ortadoğu'da yükselen ve Arap dünyasıyla ilişkilerini ilerleten bir bölgesel politikayı uyguluyor. Irak ve Suriye'yle kurulan stratejik işbirliği konseyleri, Suriye ile vizenin kaldırılması Türk-Arap ilişkilerinin güçlendirilmesi yolunda çok önemli ve gelecek açısından oldukça umut verici göstergeler. Bunların Türkiye'ye kazandırdıklarına örnek olarak ise manevi anlamda Arapların hayranlığını ve beğenisi kazanma; maddi anlamda ise Arap ülkeleriyle ticaretinde büyüme, Arap turist sayısında patlama verilebilir. Arapların hep beklediği mazlumların yanında duran lider profili de Recep Tayip Erdoğan profilinde canlanmaktadır. Osmanlılık bilincinin ileriye ket vurması da bu resimde önemli bir parçaya sahiptir. Öte yandan IMF Başkanı dünyada yoksul kesim için yapılacakları söylediğinde onların seslerinin duyulması için işbirliklerinden bahsetmişti. Türkiye son dönemlerde baskı altındaki haklara sahip çıkma, destek olma ve onlara saygınlık kazandırma amacına yönelik hiçbir çıkarı olmadığı halde samimi bir şekilde çaba sarf eden tek ülke. Bu konumuyla da Türkiye, gittikçe eşitsizleşen ve güçlülerin güçsüzler üzerinden güçlülüğünü kazandığı dünyada adalet için taraf olan bir ülke. Kuşkusuz bunun da önemli oranda dış arenada, ayrıca ülke içinde çıkarımları olacaktır. AB süreci Türkiye'nin el feneri Avrupa Birliği sürecinin devam etmesi Türkiye'nin dönüşümünde kilit bir rol üstlenmektedir. Dış politikaya Ortadoğu'da daha yoğunlaşmış görünse de Türkiye'nin esas hedefi Avrupa Birliği sürecidir. Ayrıca AB süreci sadece dış politika açısından değerlendirilebilecek bir hedef değildir. İç politikada da AB'nin yol göstericiliği temel referans olmalıdır. Son dönemde buna örnek teşkil edecek gelişmeler sessiz olsa atılmaktadır. Örneğin tehlikeli madde taşımacılığında ADR'ye (Tehlikeli Maddelerin Karayolunda Uluslararası Taşınması ile ilgili Avrupa Anlaşması) taraf olunmada son aşamalar gelindi. Egemen Bağış'ın Yeni Şafak'a verdiği mülakatta belirttiği üzere (Yeni Şafak, 09.10.2009) 12. fasıl olarak enerji faslı yakında açılacak ve AB Türkiye'nin ortaklığına ilişkin ortaya attığı imtiyazlı ortaklıktan vazgeçmek üzere. Bu da Türkiye'nin bu süreçte hem cesaretini hem de toplumsal tabanda desteği ve ilgiyi artıracaktır. Tüm bunlar ilişkilerin ivme kazanıp ilerisi için umutlu olmamızda yeterli argümanları sunmaktadır. Kısacası Türkiye, değişen ve gün geçtikçe daha vahim bir hale bürünen dünya realitesinde, son dönemde hem iç hem de dış gelişmelerin etkisiyle iyi bir konuma gelmeye başladı. Savaşı arayan ve bu yüzden barıştan gittikçe uzaklaşan dünyada, Atatürk'ün yıllar önce belirttiği “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini gerçek kılmak için ciddi adımlar atmaktadır. Şimdiye kadar içeride sırtını sağlama alamadığı için dışarıda önünü göremeyen Türkiye, tarihsel yanılgıların yanı sıra hesaplaşma ve yüzleşememe durumları nedeniyle çözemediği sorunları için köklü ve samimi adımlar atmaya başladı. Kuşkusuz bunların, kısa vadede değil orta ve uzun vadede somut çıktıları olacaktır. Ayrıca kısa sürede bunların meyvelerinin toplanmaya başlanması gelecek için umut verici olmamızı sağlayan durumlardır. Sivil Toplum Aktivisti-Gazeteci
601146
MUSTAFA ÜNAL Görüşmeye kamera engeli...
Buna karşılık Baykal 'Telefona gerek yok, görüşme asla kamerasız olmaz' dedi. Hazırlığını da buna göre yaptı. Bir şirketle anlaştı, görüşme odaya yerleştirilecek üç robot kamerayla kayda alınacak. İsterse bir kopyası da Erdoğan'a verilecek. Baykal, Ankara'dan ayrılırken özel kaleme 'Kamerasız görüşme istenirse bana sormadan hayır de...' diye yetki verdi. Başlangıçta espri gibi algılanmıştı ama meğer ciddiymiş. 'Kamera kaydı' CHP'nin olmaz olmaz şartı. Esnemesi mümkün mü? Baykal'ın söylediklerine bakılırsa, 'hayır'. Ya kamerayla ya da hiç noktasında... Başbakan kameraya 'evet' der mi? Bu kendisine sorulunca 'İşin usulünü kabul ederse görüşeceğim' dedi. 'İşin usulü'nden kastı görüşmenin baş başa, kamerasız olması. Erdoğan'ın bu noktadan geri adım atması mümkün değil. Bu durumda görüşmenin gerçekleşmesi neredeyse imkansız. Randevu olayında manzara bu... Gelinen nokta sürpriz mi? Hayır, değil. Baykal her ne kadar mektubunda 'buyur gel' dese de hem metnin satır aralarında hem de daha sonraki mesajlarında görüşmenin olmaması için elinden geleni yaptı. Bunda MHP liderinin 'CHP, AK Parti ve DTP' ile aynı fotoğrafa girdi' eleştirisinin rolü oldu mu? Acaba CHP, açılıma karşı olan cephede MHP'yi tek başına bırakmak istemedi mi? Sanmam... MHP'yi rahatsız eden mektup 'açılıma' değil 'randevuya' kapı aralıyordu. Erdoğan Baykal görüşmesi önümüzdeki haftanın en önemli olaylarından biri olacaktı. Çok konuşulacak, çok tartışılacaktı. Siyasî iklimi yumuşatacak, olumlu hava estirecekti. Sadece açılımla sınırlı kalmayacak, belki başka alanlara da yansıyacaktı. Gerilimi giderek artan siyasî havanın yumuşamasına ihtiyaç var. Bu bir başlangıç olabilirdi. Kürt veya terör sorunu Türkiye'nin temel problemlerinden... 30 yıldır kanıyor. Maddi, manevi çok ağır bedeller ödendi. Demokratik açılım kanı, gözyaşını durdurmayı hedefliyor. İktidar çözümün adresi olarak da parlamento zeminini gösteriyor. Doğru bir strateji... Anamuhalefet partisinin bu konuda söyleyecekleri olmalıydı. CHP kamera kaydını şart koşarak görüşmeden kaçan taraf durumunda... Türkiye böyle bir şartla ilk kez karşılaşıyor. Bu tip görüşmeler siyasette pek sık olmasa da belli aralıklarla gerçekleşir. Meydanlarda birbirlerine sert mesajlar gönderen liderler ülke sorunları mevzubahis olunca bir masanın etrafında buluşur, oturup konuşurlar. Örnekleri çok... Ama bugüne kadar 'kamera kaydı' istemek kimsenin aklına gelmemişti. Ne ev sahibi ne de konuk akıl etti. Bunun şeffaflıkla veya açıklıkla falan ilgisi yok. Eğer Baykal bundan sonra 'kamera kaydını' her kritik görüşme için şart koşarsa hiç kimseyi CHP Genel Merkezi'nde ağırlayamaz. CHP lideri odasında ses getiren görüşmeler de yaptı... 2007 Mart'ında aynı gün peş peşe emekli paşalar Şener Eruygur, Rıza Küçükoğlu ve Yaşar Karagöz'le bir araya geldi. Ne konuştuğunu izah etmekte de zorlandı. 'Öküz altında buzağı aramayın' dedi ama kafası karışanlar, çok spekülasyon yapanlar oldu. Acaba görüşmeleri kamerayla kaydetti mi? Kamuoyu, üzerinden iki yıl geçse de görüntüler eşliğinde konuşulanları herhalde izlemek ister. Toparlayacak olursak... CHP'nin kamera inadı görüşmeyi zora soktu. Baykal, Başbakan'a doğrudan 'hayır, gelme' diyebilirdi. Bir yandan 'buyur' derken diğer yandan kapıları 'kapatmak' CHP için hiç de iyi görüntü olmadı. Baykal, yarın 'demokratik açılımı' konuşmaktan niye kaçtığını izah etmekte çok zorlanacak. Görüşme ihtimali sıfır mı? Değil elbette. Şairin 'Canan gide, rindan dağıla, mey ola rizan Hayr umulur mu böyle gecenin seherinden' dediği gibi bu saatten sonra gerçekleşecek görüşmeden de hayr umulmaz...
601694
Servet için taşınıyor!
Servet için taşınıyor! ''Kölnlü model Türk starını seviyor'' başlığıyla verilen haberde, Alessandra Alores'in, ''Evet biz bir çiftiz. Servet'in yanına İstanbul'a taşınıyorum'' dediğini belirten gazete, Alman modelin dün İstanbul'a gittiğini belirtti. Servet ile Münih'te tanıştığını ifade eden Alessandra Alores, ''Münih'te bazı işlerim vardı. Servet de tedavi için Münih'te bulunuyormuş. Beni havaalanından alacak şoför, bir müşterisini hastaneye bırakması gerektiğini ve beklemem gerektiğini söyledi. Ama ben aynı arabaya bindim ve Servet ile zaman tanıştım. Daha tanışmamızda bir kıpırdanma oldu. Ben hiç Türkçe bilmiyorum da İngilizce anlamıyordu. Önceleri tercümanlar ile birlikte buluştuk'' dedi. Türkiye'de müzik yayını yapan bir TV kanalında sunuculuk yapacağını da ifade eden Alessandra Alores, bunun kendisi için büyük bir şeref olduğunu vurguladı.
601351
Milletvekillerinin avuç izi alınacak
Taslağa göre Genel Kurul salonundaki mikrofonlar da yenilenecek. 580 mikrofon için 700 bin lira ayrıldı. Bu karar, konuşmaların arka sıralardan duyulmaması nedeniyle alındı. Proje kapsamında milletvekillerinin oturdukları yerden çalışmalarına yönelik tüm sistemin yenilenmesi düşünülüyor. Buna göre milletvekili sıralarına sabit laptoplar monte edilecek. Her bilgisayardan komisyon ve genel kurul gündemi, Meclis’e sevk edilen tasarılar, Meclis’in çalışmasıyla ilgili her türlü bilgi yer alacak. Yazılı doküman dağıtılmasına son verilecek. Milletvekilleri masalarındaki laptopa önce şifresini yazacak, ardından da parmak izi veya avuç içi tanıtımı yapacak. Her milletvekili oturduğu yerdeki laptopu bu sayede kolaylıkla kullanacak. TBMM’nin partilerarası komisyonu, içtüzük taslağını hazırlarken yeni teknolojiyi gözönünde bulundurmuştu. Güney Kore Modeli öne çıkıyor Bu sistemin nasıl kurulacağına karar verilmeden önce dünya parlamentoları inceleniyor. Bu konuda en iyi uygulamanın Güney Kore’de olduğu belirtiliyor. Bir heyet Güney Kore’nin de içinde olduğu bazı parlamentolarda inceleme yapacak. Hazırlanan rapor doğrultusunda sisteme karar verilecek. Komisyonun Başkanı Salih Kapusuz, parmak izi yerine avuçizi alınması gerektiğini savunarak şöyle demişti: “Yaşlandıkça parmak izi belirsizleşebiliyor. Örneğin Ülkü Güney yıllarca cerrahlık yapmış, parmak izi sorunu yaşıyor. Artık sistem milletvekillerini avuç içi ile tanıyacak. Yıllar geçse de avuç içi izinin belirginliğini yitirmediği tespit edilmiş, biz de yönteme döneceğiz.”
601612
Sanal alışveriş güvenli mi?
Sanal alışveriş güvenli mi? Türkiye’deki internet kullanıcılarının sayısı 28 ile 30 milyon arasında değişiyor. Bu rakam Türkiye’yi kullanıcı bazında dünyanın 12. büyük internet ülkesi yapıyor. Oranlar yüksek olsa da internetten alışveriş ve ticarette durum tersine dönüyor. Temel sorun güvensizlik. Ebay Türkiye temsilcisi, Türkiye’deki en büyük dijital ticaret sitesi Gittigidiyor’un Yönetim Kurulu Başkanı Sina Afra’ya göre restoranda kredi kartı vermek çok daha riskli. Sina Afra, Ebay Türkiye Temsilcisi, Türkiye’deki en büyük elektronik ticaret sitesi Gittigidiyor’un Yönetim Kurulu Başkanı. İnternetin Türkiye’deki macerasının tanığı ve ortağı. Onunla görüşmemizdeki neden ise dünyada kullanıcı oranları arasında hızla yükselen ülkelerin başında Türkiye’nin geliyor olması. Sina Afra’ya göre internet’in dünyadaki en büyük sıçraması 1999-2001 yılında gerçekleşti ama Türkiye hem kriz hem de konjoktürel nedenler yüzünden bunu tam yakalayamadı. Zira sonrasında internet de küresel çapta bir kriz yaşadı. Türkiye ise tam bu noktada ciddi bir yatırım yapmayı başardı. Afra anlatıyor: “Türkiye’de yedi milyon kadar ADSL hattı var. Bu çok ciddi bir sayı ve bizi dünyada ilk ona getiriyor. Almanya ve Fransa’da bu rakam 14 milyon. Geçen üç yıl içinde de Ebay, Google, Yahoo, Türkiye’deki potansiyeli fark etti. Değişim hızlı başlamıştı. Pek çok servis Türkçeye çevrildi. İnternet kullanıcılarının nüfusa oranı yüzde 25’i geçince ülke kıvama geldi demektir. Bunun anlamı yatırımdır.” İnternette kullanıcı adına en hızlı büyüyen ülke de Türkiye. Bu anlamda hedeflerdeki tarih 2011. Şu an kullanıcı sayısı 28 ile 30 milyon arasında değişiyor. Afra’nın dediğine göre tam sayı Türk Telekom tarafından açıklanmıyor. Yine de bu rakam bizi kullanıcı bazında dünyanın 12. büyük internet ülkesi yapıyor. Avrupa ülkelerindeki internet kullanım oranı yüzde 59, bizde yüzde 35. Önümüzdeki üç yıl içinde Avrupa oranına yaklaşmak da mümkün. Peki, Türkiye’deki talebin bu kadar hızlı bir şekilde artmasının temel nedeni ne? Afra’ya göre cevap gençler: “Alışkanlıkları yok. Kredi kartını kullanmayı seviyorlar. Dinamikler ve tüketiyorlar. Çabuk öğreniyorlar.” Rakamlar ve oranlar yüksek olsa da internetten alışveriş ve ticarette durum değişiyor. Sanal âlemde para harcayanlar altı ile sekiz milyon arasında. Toplama baktığımızda bu düşük bir oran. Nedenler farklı gibi görünse de güvensizlik temel sorun. Afra güvensizlik sorununu, “Bu coğrafyanın insanları kırılma noktasını geçmek üzere. Sistemi tam tanımıyorlar. Bu da zamanla algılanacak. İnternete kredi kartı bilgisi vermek hâlâ korkulan bir durum. Ama bilinmeli ki bir restoranda kredi kartı vermek, bilgilerinizin çalınması açısından aslında çok daha riskli. Yani Türkiye’de internetten alışveriş güvenli ellerde” diye yorumluyor. Türkiye’de insanlar internetten öncelikle kültür ürünü satın alıyor. Fiyatlar düşük, kaybetme korkusu az. Nostalji ürünlere ilgi fazla. İlk deneyimler olumlu olursa da gerisi elbette çok hızlı geliyor. Dünyada olay farklı. İnternetteki insanların yarısı alışveriş yapıyor. En büyük pazar Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika ve Kore. Evet, Kore. Biraz tuhaf geliyor kulağa ama gelişimleri ve tüketim bütçeleri açısından çok hızlı bir ilerleme kaydetmişler. Alışkanlık ve davranış olarak da Türkiye’yle benzer özelliklere sahipler. Yeniliklere çok açık ve aç bir toplumsal yapı olması en önemli benzerlik. Yerelliklerine gösterdikleri önem kadar dışarıdan gelene de çabuk alışıyorlar. Online eczane! zaman önümüzdeki yıl neler var? İnternet çok hızlı değişiyor. Hiç ummadığınız bir şey çok hızlı moda olabiliyor. Tahmin yapmak gerçekten zor. Twitter ve Facebook bu günlere gelebileceklerini büyük ihtimalle düşünmüyorlardı. Bir de hatırlatma; dünyadaki ikinci büyük Facebook kitlesi Türkiye’den geliyor. Bu araştırılması gereken sosyal bir olay aslında! Afra, önümüzdeki günlerde ses ve müzik alanında inanılmaz yenilikler olacağını düşünüyor. Özellikle kişiye özel her türlü ürünün internet üzerinden zevklere göre tasarlanması iyice popüler olacak, bu kesin. Bunun yerel çözümlerinin de hızla artacağı öngörülüyor. Yani bireyselleştirme internete yön veriyor. Ya sağlık konusunda gelişmeler mümkün olabilir mi? Afra, sağlık hizmetleri konusundaki mevzuatların eksik olduğunu yani “online eczane” gibi bir yapının sağlanmasının şu an için mümkün olmadığını söylüyor. Yani reçeteli değil de herkesin alabildiği, diş macunu ile birlikte sipariş verebileceğiniz ilaçlar satılmasına daha çok zaman var. Ama geriye dönüp yazdıklarımıza bakarsak bu hızla “online hasta, online tedavi” dönemine girmemiz bile çok şaşırtıcı olmaz.
601091
PKK'dan cezaevlerinde provokasyon çabası
Terör örgütü PKK, kendi yayın organları aracılığıyla haberler yayımlayarak, Kocaeli'ndeki Kandıra No'lu Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan PKK'lı tutuklu ve hükümlülerin, teröristbaşı Abdullah Öcalan'a verilen hücre cezasını protesto etmek amacıyla 'açlık grevi' başlattıklarını iddia etti. Örgüt içi infazları çatışmada ölmüş gibi yansıtarak gerçekleri gizleyen terör örgütünün, cezaevi ile ilgili verdikleri haberlerin de yalan olduğu belirtildi. Kandıra No'lu Tipi Kapalı Cezaevi'ndeki PKK'lı tutuklu ve hükümlülerin aileleri ve yakınları, bu tür haberlerin doğru olmadığını belirterek, cezaevinde 'açlık grevi' veya benzeri bir eylem bulunmadığı gibi, PKK'nın, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüler üzerinden propaganda yapmaya çalıştığını ifade etti. Bu arada, 'açlık grevi' haberlerini yalanlayan cezaevlerindeki PKK'lı tutuklu ve hükümlülerin, örgütün son yıllarda izlediği politikaları eleştirerek, cezaevinde kalan birçok kişinin 'ideolojik boşluğa' düştüklerini, bu yüzden psikolojik bunalım geçirdiklerini kaydettikleri bildirildi.
600723
'Seçmeli ders' kararını protesto ettiler
İzmir ve Ankara Kızılay'da Güvenpark yakınında toplanan ve ''Dersime dokunma'', ''Sanat ve spor bir toplumun kanatlarıdır'', ''Öğretmenden tasarruf olmaz'' yazılı dövizler taşıyan öğretmenler, ''Obez bir gençlik istemiyoruz'', ''Sağlıksız toplum istemiyoruz'', ''Gericiliğe inat, yaşasın spor ve sanat'' sloganları attılar. Öğretmenler düdük çalarak protestolarını sürdürdü. Eyleme, CHP Milletvekilleri Tekin Bingöl, Nesrin Baytok, Zekeriya Akıncı, Ali Koçal, Turgut Dibek ile Eğitim-İş, Türk Eğitim-Sen ve Eğitim Sen yetkilileri de destek için katıldı. Grup adına basın açıklaması yapan Bülent Pamuk, beden eğitimi, müzik ve resim ders saatlerinin azaltıldığını ve derslerin ''seçmeli zorunlu ders'' adı altında birleştirildiğini belirtti. Bu şekilde müzik, beden eğitimi ve resim derslerinin öğretmenlerinin norm fazlası durumuna düşürüleceğini ileri süren Pamuk, ''Bundan derhal vazgeçilmelidir. Bu üç dersten sadece birinin seçilecek olması 'ortak derslerin zorunlu olması' ilkesiyle çelişmektedir'' dedi. Dünyada sporda büyük başarı kazanan ülkelerin eğitim müfredatlarındaki beden eğitimi dersi uygulamalarının haftada ile saat arasında değiştiğini ifade eden Pamuk, beden eğitimi derslerinin ilköğretim 1'inci sınıftan, lise 12'inci sınıfın sonuna kadar sadece Beden Eğitimi öğretmenleri tarafından okutulması ve haftada en az saat zorunlu olması gerektiğini söyledi. Bakanlığı ders saatlerinin azaltılması uygulamasından vazgeçmeye çağıran Pamuk, ''Bu ülkenin hukukçuya, mühendise, doktora elbette ihtiyacı vardır. Ancak sporcuya ve sanatçıya da en az onlar kadar ihtiyaç vardır'' diye konuştu. Konuşmanın ardından eyleme katılan öğretmenler, müzik eşliğinde bir süre dans edip, slogan attılar.
601276
Santradan gol attı ama...
Santradan gol attı ama... maçında "santradan atılan gol" düdüğe takıldı. Beşiktaş'ın 8. dakikada Ninat ile bulduğu golün ardından topu hemen santra noktasına getiren Kasımpaşalı futbolcular, Rüştü kalesine koşarken topu uzaktan ağlara gönderdiler. Ancak karşılaşmanın hakemi düdüğü çalmadığını, dolasıyla maçın başlamadığını, golün de geçerli olamayacağını söyledi. bu pozison için, “Beşiktaşlılar niyetli. Ben golü verirdim” yorumunu yaptı.
600989
Bez deyip geçme
Bez deyip geçme Çevre dostu pamuklu kumaş ve organik malzemeden yapılan çantalarda artık özel tasarımlar dikkat çekiyor. Kolunuzda bir Hollywood yıldızı, kocaman bir yelkenli veya dünyaca ünlü bir ressamın tablosu... Bez alışveriş çantalarını tasarım ve kullanım rahatlığıyla birleştiren tote bagler, ünlü butiklerden küçük mağazalara kadar artık her yerde plastik poşete karşı. Mücevher tasarımcısı Rüveyde Okumuş'un tasarımı olan koleksiyon hesaplı olduğu kadar, zarif de… Çantalar; gabardin, Amerikan bezi, branda gibi malzemelerden üretiliyor.
601808
Porsche Panamera'ya Mansory makyajı
Şirket sahibi Kourosh Mansory, ilk başlarda sadece ünlü İngiliz otomobillerine ilgi duyarken, yakın zamanda Ferrari 599 GTB Fiorano ve Mercedes-Benz SLR McLaren gibi İtalyan ve Alman markaları için yaptığı modifilerle ününü perçinledi. Porsche Mansory, yüksek mukavemetli poliüretan malzeme ile yeni aerodinamik parçaları üretti. Jantları ve egzoz sistemi de tamamen değiştirildi. Daha kaliteli bir sürüş keyfi için, Mansory mühendisleri yoğun çalışmalar yaptı. Aracın iç döşemelerinde, kaliteli deriler ve özel ahşap malzemeler kullanıldı. Ahşap bölümler, dinamik karbonla zenginleştirilen vernikle kaplandı. Parlatılmış alüminyum pedallar mükemmel iç donanımı tamamlamış. Yeni tasarlanan spor direksiyonu ile, üstün sürüş keyfini sürücüye en üst seviyede hissettiriyor.
601660
SIK KULLANILANLARA EKLE
Sitenin adı: Sinemalife İnternet Adresi: www.sinemalife.com, www.sinemalife.com.tr Kuruluş Tarihi: Kasım 2007 (Her ayın ilk günü baştan aşağıya güncelleniyor) Yazarları: Köksal Aras (Kurucu Editör), Mert Karadağ, Esma Belgin Özdemir, Serkan Murat Kırıkcı, Deniz Keziban Çakıcı, Fatma Cankara, Evren Kuçlu, Saliha Şener, Sezin Yüzbaşıoğlu, İsmail Hamdi Köseoğlu, Hüseyin Sorgun, Ezgi Ayözger Uzmanlık Alanları: Türk sinemasının önemli oyuncu, senarist, yönetmen ve yapımcılarıyla gerçekleştirdikleri, bazılarını bizim de alıntıladığımız birbirinden kaliteli söyleşiler, gösterime giren yeni filmlere ilişkin ayrıntılı haber ve yorumlar… En Önemli Özelliği: Türkiye'nin ilk “online sinema dergisi” olarak, sinema yayıncılığında çok önemli bir teknolojik devrime imza attı ve kısa sürede benzerlerini doğurdu. Bilgisayar ekranında (özenle tasarlanmış kapaklarından, hışırdayarak açılan sayfalarına kadar) gerçek bir sinema dergisinin keyfini aynen yaşatması, bütünüyle özgün içerik sunması, ilk sayısından itibaren Türk sinemasına verdiği yoğun destek ve korsan film tüketimi karşısındaki ödünsüz duruşu da diğer önemli artıları… Köksal ArasAli Murat Güven'in Kısa Yorumu: İnternetteki dijital sinema yayıncılığının gitgide artan etki gücünü hâlâ kavrayamamış durumdaki bazı köhne kafalı dağıtıcı şirketler ve Antalya Film Festivali Organizasyon Komitesi gibi çevreler tarafından her ne kadar “muteber medya”dan sayılmasalar da olağanüstü bir iş başardılar. Onları bugün ciddiye almayanlar, yarın herhangi bir etkinliklerine davet edecek yüzü de bulamayacaklar. Yaşadıkları bütün olumsuzluklara rağmen üçüncü yayın yılına girmelerini can-ı gönülden kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.
601643
Dağdan inenlere karşılama hazırlığı
Dağdan inenlere karşılama hazırlığı Yarın Kandil ve Mahmur'dan Türkiye'ye gelecek olan grup için Şırnak'ın Silopi ilçesinde DTP ilçe örgütü tarafından hazırlık çalışmaları başlatıldı. Yarın Kandil ile Mahmur kamplarından Habur Sınır Kapısı üzerinden Türkiye'ye giriş yapacak grup için DTP Silopi İlçe Teşkilatı karşılama töreni düzenleyecek. Partiye ait otobüs ile şehrin işlek cadde ve mahallelerinde Kürtçe ve Türkçe anonslar yapılarak halk tören alanına davet edilirken, Silopi Belediye Başkanı Emin Toğurlu da esnafı tek tek dolaşarak tören alanına çağırdı. 'Barış otobüsü' adı verilen partiye ait araçtan yapılan anonsta, "Barış elçilerini karşılamak için yarın sabah 08.00'de Başköy'de yapılacak törene tüm halkımız davetlidir" denildi. Öte yandan Türkiye'ye gelenlerin gözaltına alınma olasılığına karşı Şırnak ve Diyarbakır Barosu'ndan 20'yi aşkın avukat Habur Sınır Kapısı'nda bekleyecek.
601572
Geniş bant bağlantı kalitesi araştırması
Geniş bant bağlantı kalitesi araştırması sponsorluğunda, Said İşletme Okulundan öğrencileri ile Oviedo Üniversitesi Uygulamalı Ekonomi Bölümü tarafından gerçekleştirilen “2009 Geniş bant Kalite Araştırması”nda geniş bant bağlantı kalitesi ve penetrasyon oranı bakımında 66 ülke arasında 42’inci sırada yer aldı. Cisco’dan yapılan yazılı açıklamada yer verilen ve küresel çapta ikinci kez yapılan araştırmaya, bu yıl 24 ülke daha eklenirken 240’ı aşkın ilde geniş bant kalitesi ölçüldü. Araştırma sonuçlarına göre, 66 ülkenin 62’sinde geniş bant bağlantı kalitesi, geçtiğimiz yıla oranla yükseldi. İndirme (download) hızı, yüzde 49 oranında artarak 4.75 Mbps’ye yükselirken, yükleme (upload) hızı, yüzde 69 artarak ortalama 1.3 Mbps’ye yükseldi. Geniş bant internette gecikme hızı, yüzde 21 oranında düşerek 170 milisaniyeye geriledi. Güney geniş bant liderliği tablosunda 138.6 puanla en üstte yer alırken, 115.3 puanla ikinci, 111 puanla üçüncü oldu. ve listede ilk 10’daki diğer ülkeler olarak sıralandı. 2009 yılında geniş bant kalitesini yüzde 72 oranında yükselten Güney Kore, yüksek penetrasyonla birlikte Japonya’dan liderliği aldı. Aynı dönemde geniş bant kalitesi yüzde 38 oranında artan İsveç, ’daki en yüksek geniş bant kalitesiyle, ilk 10’da Güney Kore ve Japonya’yı yakalarken, nüfusu yoğun iller ve kırsal bölgelerde gözlenen geniş bant kalite farkını en hızlı kapatan ülke oldu. Türkiye, geniş bant bağlantı kalitesi ve penetrasyon oranı bakımından geniş bant liderliğinde 66 ülke arasında 42’inci sırada yer aldı. ŞEHİR MERKEZİ İLE KIRSAL KESİM KALİTE FARKI39 ülkenin, standart çözünürlükteki web tv seyretmek, dosya paylaşımı veya düşük çözünürlüklü video iletişim araçlarını kullanmak için yeterli geniş bant kalitesine sahip olduğuna yer veren araştırmaya göre, Güney Kore, Japonya, İsveç, Hollanda, Danimarka ve ’da yüksek çözünürlüklü internet TV veya 3-5 sene içinde hayata geçmesi planlanan video iletişim araçları gibi gelecek nesil web uygulamalarına yetecek seviyede bağlantı kalitesi bulunuyor. Geçen yıl içinde geniş bant kalitesini en fazla artıran ülke yüzde 72 ile Güney Kore olurken, Bulgaristan yüzde 56 ile ikinci, Litvanya yüzde 55 ile üçüncü, İsveç yüzde 38 ile dördüncü ve Romanya yüzde 34 ile beşinci oldu. Ülkelerin büyük çoğunluğunda şehir merkezleri ile kırsal kesimlerde kalite bakımından farklar olduğu gözlenirken, Litvanya, ve Letonya, dijital kalitede en büyük farkların gözlendiği ülkeler oldu. İsveç, Birleşik Emirlikleri ve ’da şehir merkezleri ile diğer bölgeler arasındaki kalite farkının çok daha düşük seviyelerde olduğu belirlendi. Büyük şehirler dışında, en yüksek kalitede bağlantı olanağı tanıyan ülkeler ise Japonya, Kore ve İsveç olarak sıralandı.
601968
"Sahipsiz Mi lan Rijkaard"
Galatasaraylı taraftarlar, Trabzonspor ile yapılan Turkcell Süper Lig karşılaşmasında tribünleri tıklım tıklım doldurdu. Maçın biletleri günler öncesinden tükenirken, stada gelen taraftarlar, Ankaragücü'ne yenilen takımlarına büyük destek ve moral verdiler. -ANKARAGÜCÜ MAÇINDAN OYUNCU DEĞİŞTİ- Teknik direktör Frank Rijkaard, ligin 8. haftasında Ankaragücü'ne 3-0 yenilen kadrodan oyuncuyu değiştirdi. Hollandalı teknik adam, Ankaragücü karşısında ilk 11'de oynattığı Uğur, Aydın ve Elano'yu Trabzonspor maçında yedek bırakırken, Caner'i ise kadroya almadı. Savunmada, sakatlığı geçen Sabri ve Gökhan'a yer veren Rijkaard, orta alanda ise Kewell ile Keita'ya şans tanıdı. Galatasaray'da, sakatlığı süren Emre Aşık'ın yanısıra Emre Güngör, Serkan Çalık ve Ufuk kadroda yer almadı. -GÖKHAN, 43 GÜN SONRA YEŞİL SAHALARA DÖNDÜ- Galatasaraylı futbolcu Gökhan Zan, sakatlığının ardından 43 gün sonra Trabzonspor karşılaşmasıyla yeşil sahalara döndü. Estonya ile Kayseri'de Eylül'de yapılan milli maçta sakatlanan Gökhan, uzun bir süre sonra formasına kavuştu. -FENERBAHÇE MAÇINA YÖNELİK PANKART- Galatasaraylı taraftarlar, Fenerbahçe ile gelecek hafta yapılacak zorlu derbi maça yönelik pankartlar açtılar. Eski açık tribünde, ''Formamıza laf edenlere inat morartmaya geliyoruz'' pankartı açan taraftarlar, maç öncesinde Fenerbahçe'ye yönelik tezahüratlarda da bulundu. Bu arada, maçtan önce taraftarlara yönelik olarak, ''Ali Sami Yen'imizi kapatmayalım, puanımızı sildirmeyelim, stadımıza sahip çıkalım'' diye anons yapıldı. Taraftarlar, AC Milan'ın, Rijkaard'a öneride bulunduğu iddialarına yönelik de, ''Sahipsiz Mi lan Rijkaard'' diye pankart açtılar. -YATTARA VE TJIKUZU TRİBÜNDE- Trabzonspor'da, teknik direktör Hugo Broos, Yattara ve Tjikuzu'ya maç kadrosunda yer vermedi. İki futbolcu tribüne çıkarlarken, bordo-mavili takımda sakatlığı süren kaleci Tolga Zengin ve ameliyat olan Zafer Yelen de kadroda yer almadı. Trabzonsporlu taraftarlar, kendilerine ayrılan yeri doldurarak takımlarını desteklerken, zaman zaman küfürlü tezahüratta bulundular. Maça yedek olarak başlayan Trabzonsporlu Song, Galatasaray'dan eski takım arkadaşlarıyla saha içinde hasret giderdi.
601288
Cep telefonu satışları düşüyor
GFK'nın 2009'un ilk yarısına dönük cep telefonu pazar araştırmasına göre, geçen yılın yılın ilk altı ayında son kullanıcıya ulaşan cep telefonu sayısı milyon 463 bin adedi bulurken, bu yılın aynı döneminde söz konusu rakam milyon 43 bine geriledi. Cirosal anlamda da pazar yüzde 30 daralarak, 557 milyon avro olarak gerçekleşti. Cep telefonu pazarında yılın ikinci çeyreği ilk çeyreğe göre daha olumlu geçti. Buna göre Nisan-Haziran 2009 dönemi, Ocak-Mart 2009 dönemine göre adetsel yüzde 15, cirosal olarak yüzde 18 büyüme gösterdi. ORTALAMA FİYATLAR DÜŞÜYOR, OYUNCU SAYISI ARTIYOR Araştırmaya göre, pazarda her geçen gün oyuncu sayısı ve buna bağlı olarak satılan model sayısı artıyor. Özellikle Çin'den ithal edilen markaların arttığı pazarda geçen yılın ilk ayında 765 farklı model son kullanıcıyla buluşurken, model sayısı bu yılın aynı döneminde yüzde 46 artışla 1119'a ulaştı. Ancak bu artış trendi etkisini fiyatlarda göstermedi. Geçen yıl 145 Avro olan son kullanıcı ortalama fiyatı bu yıl 110 Avroya geriledi. AKILLI VE 3G'Lİ TELEFONLAR BÜYÜME TRENDİNDE Akıllı telefonlar olarak bilinen ''Smartphone''lar da geçen seneye göre büyüme trendine geçti. Toplam pazar içinde payı cirosal olarak yüzde 13'e ulaşan Smartphone'lar özellikle operatörler tarafından çeşitli sübvanselerle tüketiciye ulaştırılmaya çalışılırken, elektronik postalara ulaşmada ve data transferlerinde tercih edilen bu telefonların 3G teknolojisinin başlamasıyla yılın ikinci yarısında daha da yaygınlaşması bekleniyor. Öte yandan yılın ilk yarısında, yapılan telefon satışlarının yüzde 15'i 3G uyumlularından oluştu. Bu telefonların satışı geçen seneye göre yüzde 15 artış gösterdi. İlk altı ayda 3G alt yapısı olmamasına rağmen, operatörlerin yaptığı cihaz içerikli kampanyalarda modelleri 3G uyumlulardan seçmeleri, satışlardaki bu artışı destekledi. Bu yılın ikinci yarısında da 3G'nin başlaması ve operatörlerin kampanyalarına ağırlık vererek devam etmelerinin bu oranı daha hızlı artıracağı tahmin ediliyor.
600909
Dinle Neyden
Dinle Neyden Yön: Jacques Deschamps Oyuncular: Ahu Türkpençe, Alican Yücesoy, Emin Olcay, Metin Hara, Lale Mansur, Jean Benguigu TRT2 21.10 Eski Osmanlı Paşası Nuri Dede Efendi'nin hizmetinde bulanan Derviş Mevlevihane defterini tutmakla da görevlidir. Dede Efendi ve bazı Fransız diplomatlar Osmanlı- Fransız Savaşı'nı önlemeye çalışmaktadır. Bu esnada rahatsızlanan Dede Efendiye eşlik eden Saray Tabibi Halil ile Beyhan Sultan'ın yardımcısı Gülnihal arasında bir yakınlık yaşanmaktadır.
601043
Abdullah Gül: İyi ya, güzel işte
İyi ya, güzel işte Gül, ziyaret ettiği Gençlik Parkı’nda hatıra fotoğrafı çektirdi. Cumhurbaşkanı yenilenen ’nı dün akşam Valisi Kemal Önal ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ’in eşliğinde gezdi Soruları da yanıtlayan Gül, üç ayrı “barış grubu”nun tarafından ’ye gönderilmesini “İyi ya, güzel işte” diye değerlendirdi. Obama’dan telefon Bu arada ’dan dün yapılan açıklamada, Başkan Obama’nın Cumhurbaşkanı ’ü telefonla arayarak başta ve konuları olmak üzere birçok küresel sorunu görüştüğü bildirildi. Açıklamada, iki liderin Türkiye ile arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesini hedefleyen tarihi gelişme (protokollerin imzalanması) ve bu önemli çabada ivmenin korunmasının önemi üzerinde durdukları da ifade edildi.
601368
Baykal: "İnsanlarımızın anlatacak hikayeleri var"
46. Uluslararası Antalya Portakal Film Festivali'nin kapanış ve ödül töreninde, "En İyi Film Ödülü"nü veren CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türk sinemasının yeni bir atılım dönemine girdiğini belirterek, "Bu yaratıcı ve yenilikçi dönem Türkiye'de insanlarımızın anlatacak hikayeleri olduğu içindir" dedi. İnsanların her birinin içinde bu hikayeleri paylaşma isteği olduğunu dile getiren Baykal, izleyicilerin de bu hikayelerde kendi korkularını, kaygılarını, umutlarını bulduklarını ifade etti. Türk sinemasının çok köklü ve saygın bir geçmişi olduğunu vurgulayan Baykal, bir zamanlar aydınların "dudak büktüğü" Yeşilçam döneminin de tarihine büyük katkısı olduğunu dile getirdi. Baykal, "Genç sinemacıları yürekten kutluyorum. Onların başarılarıyla iftihar ediyoruz. Türkiye sinemasının dönüşümüne büyük emek vermiş bir büyük sanatçı olan yakın bir zamanda kaybettiğimiz Halit Refiğ'i de saygıyla anıyorum. Sinemamız, alaylı, mektepli geçmiş birikimleri değerlendiren, yeni üniversitelerde, yüksek okullarda uluslararası festivallerde çağdaş sinemayı yakalayan, vicdan sahibi, duyarlılık sahibi, kendisini, toplumu sorgulayan insanlarımızın ortaya koyduğu eserlerle gelecekte çok daha büyük başarıları ortaya koyacaktır. Anlatacak bir hikayesi olan herkesi saygıyla selamlıyorum" dedi. Antalya Valisi Alaaddin Yüksel de Türk sinemasının evrensel çizgiyi yakaladığını belirterek, "Antalyalılar olarak bizim de ufak bir katkımız oluyorsa mutluluk duyarız" dedi. Mutluluk gözyaşları Törende, Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması'nın juri üyesi Nurgül Yeşilçay, Öner Erkan'a "En İyi Erkek Oyuncu" ödülünü verdi. Öner Erkan da jüriye teşekkür etti. Yeşilçay ise birbirinden güzel 16 film izlediklerini belirterek, "Ne kadar çok hikaye birikmiş bu memlekette. Zaman zaman bu ülkede yaşadığım için mutlu oldum, zaman zaman öfkelendim, bazen kızdım, kendimi bir kum tanesi kadar zayıf ve güçsüz gördüm. Bu kadar büyük oyuncularla aynı toprakları paylaştığım için gururluyum" diye konuştu. "Kıskanmak" filmi ile "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü alan Nergis Öztürk ise gözyaşlarına hakim olamadı. "En İyi Senaryo Ödülünü", "Beş Şehir" filmiyle Onur Ünlü'ye veren Kültür ve Bakanlığı Sinema ve Telif Hakları Genel Müdür Yardımcısı Hüseyin Ülger de festivalin bugüne gelmesinde emek veren herkese teşekkür etti. "Yürekli gençler" Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması Juri Başkanı Erden Kıral, yarışan pek çok filmin yükünü çocukların omuzladığını belirterek, "Onlar çocuk oyuncu değil, çocuk. Masumiyetleri ve doğallıklarıyla filmlere çok şey kattılar. Onları kutluyorum ve 'aferin' diyorum" diye konuştu. Genç yönetmenlerin Türk sinemasında çıtayı çok yukarılara taşıdığını dile getiren Kıral, birbirinden güzel filmler izlediklerini söyledi. Kıral, Türkiye'de dertlerin ve sorunların çok değiştiğini vurgulayarak, "Genç arkadaşlarımız bu sorunları anlatım diliyle yapıyorlar. Dertlerini çarpıcı şekilde aktarıyorlar. Genç yönetmenler çok yürekli. 1980'de askeri yönetime karşı biz de çeşitli teknikler geliştirmiştik. Yılmaz Güney olsun, ben olayım filmlerimizi yurt dışına kaçırdık, ama bu arkadaşlar çok yürekliler. Bir aydınlanmadan söz edebiliriz" dedi. Festivale bu yıl eklenen "En İyi İlk Film" ödülünü açıklayan Erden Kıral, "İki Dil Bir Bavul" ile ilgili olarak da "Öyle bir film ki hepimizin gönlünü çaldı. Sanıyorum bu küçük başyapıt herkesin dikkatini çekecek ve ödüllere boğulacak" dedi. Filmin yönetmenlerinden Özgür Doğan, "Ana dilde her çocuğun temel insani hakkıdır" diye konuştu. Doğan, ödülü Diyarbakır'ın Lice ilçesi Şenlik köyünde meydana gelen patlamada hayatını kaybeden 'un anısına aldıklarını söyledi. Behlül Dal Juri Özel ödülü alan "Ben Gördüm Min Dit" filminin senaryo yazarlarından Evrim Alataş da "Filmimiz kavgalı film gibi yansıdı ama ben burada, kavganın ötesinde kardeşliğin yansımasını görüyorum" dedi. "En iyi film" ödülünü "Kosmos" ile paylaşan "Bornova Bornova" filminin yönetmeni İnan Temelkuran, 'ün Türkiye'nin üzerine "bir asfalt çektiğini" ve kendilerinin asfaltı çatlatan otlardan biri olmak istediklerini kaydetti. Halkın Portakalı Ödülü 'Domates'e Festival bünyesinde bu yıl ilk kez düzenlenen ve halkın çektiği filmlerden oluşan "Halkın Portakalı" yarışmasında birinciliği, Dima Mat ekibi "Domates" adlı kısa filmle kazandı. Halkın portakalı yarışmasına katılan tüm ekipler de tören öncesi kırmızı halıdan geçerek halkı selamladı. Halkın Portakalı ödülü alan ekibe, pazardan dönen ve elindeki filede portakal taşıyan bir kadın heykeli verildi. Törende, sanatsal sinemanın en önemli çağdaş temsilcileri arasında gösterilen ünlü yönetmenler Theo Angelopoulos ile İtalyan Francesco Maselli'ye de "Yaşam Boyu Başarı Ödülü" verildi. Ayakta alkışlanan Angelopoulos, festivale "Zamanın Tozu" filmini sunmaya geldiğini ancak böyle bir hediye ile karşılaştığını belirterek, "Teşekkür ederim" dedi. Ünlü sanatçılar şarkı söyledi Sunuculuğunu Burcu Kara'nın yaptığı gecede, ünlü oyuncu ve yönetmenler, şef Orhan Şallıel yönetiminde ki Antalya Devlet Senfoni Orkestrasının eşliğinde Selim Atakan'ın düzenlediği film şarkılarını seslendirdi. Derya Durmaz "Yıldızların Altında", Sırrı Süreyya Önder "Bahçede Yeşil Çınar", Şebnem Köstem "Senede Bir Gün", Selen Uçer "Bir Garip Yolcu", Ayça Damgacı "Mavi Boncuk", Ayça Varlıer "Güzel Bir Hikaye", Yavuz Bingöl "Anlamazdın", Hande Ataizi "Boşvermişim Dünyaya", Melike Demirağ da "Arkadaş" şarkısını söyledi. Hande Ataizi, gazetecilere yaptığı açıklamada, 33. Portakal Film Festivali'nde "Mum Kokulu Kadınlar" filmindeki rolüyle aldığı Portakal heykelciğinin evine giren hırsızlarca çalındığını ifade ederek, festival komitesinden yeni bir heykel istediğini ve komitenin kendisini kırmadığını dile getirdi. Ataizi, festivalden aldığı heykel ile gazetecilere poz verdi.
600810
Kuzey Kore'de çalışma kamplarında 154 bin siyasi mahkum var
Güney Kore'deki Yonhap ajansının haberine göre, milletvekili Yoon, Güney Kore hükümetine ait bir rapora dayandırdığı iddiasında, Kuzey Kore'de 1990'lı yıllarda yaklaşık 200 bin kişinin tutulduğu 10 çalışma kampı bulunduğunu, bunlardan 4'ünün uluslararası baskılar sonucu kapatıldığını söyledi. Yoon, geriye kalan kampın halen faaliyette olduğunu, bu kamplarda da ülkeden kaçmaya çalışan, siyasi mücadeleyi kaybeden ya da yönetime karşı saygısızlık yaptığı iddialarıyla muhaliflerin tutulduğunu belirtti. Milletvekili Yoon, adli mahkumlardan ayrı tutulan 154 bin siyasi tutuklunun, günde 10 saat çalışmaya zorlandıklarını, 200 gram yiyecek verildiğini, tıbbi bakımlarının yapılmadığını öne sürdü. Kuzey Kore ise söz konusu iddiaları yalanlıyor.
601285
Partilerin kasası dolacak
Partilerin kasası dolacak Siyasi Partiler, 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçesinden 92 milyon 486 bin lira devlet yardımı alacak. Yeni yılda yapılacak aktarma ile birlikte Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’ne son yılda verilen yardımı da, 367 milyon 721 bin liraya ulaşacak. AA muhabirinin yetkililerinden edindiği bilgiye göre, Başkanlığına sunulan 2010 Siyasi Partilerin kasasını da dolduracak. Siyasi Partiler Kanunu uyarınca genel seçimlerde barajı aşarak, Hazine yardımına hak kazanan AK Parti, ve ’ye 2010 yılı Genel Bütçe Gelirleri esas alınarak 92 milyon 486 bin lira devlet desteği sağlanacak. Partilerin 2007 seçiminde aldıkları oy miktarına göre hesaplanan Hazine yardımının 52 milyon 712 bin lirasını AK Parti alacak. Bütçeden CHP’ye 23 milyon 625 bin lira, MHP’ye de 16 milyon 149 bin lira verilecek. Maliye Bakanlığı, Siyasi Partilere Hazine Yardımını Bütçenin yürürlüğe girmesinden itibaren 10 gün içinde ödeyecek. Bu çerçevede, 92 milyon 486 bin lira, 1-10 Ocak tarihleri arasında Siyasi Partilerin hesaplarına yatırılacak. YILDA 367,7 MİLYAR LİRALIK YARDIM Bu arada 2010 Merkezi Yönetim Bütçesinden alacakları payla birlikte AK Parti, CHP ve MHP’ye son yılda yapılan devlet yardımı 367 milyon 721 bin liraya ulaşacak. Maliye Bakanlığı verilerine göre, AK Parti 2008 yılında bütçeden 45 milyon 600 bin lira yardım aldı. Söz konusu tutar, yerel seçimler nedeniyle Hazine yardımının katı olarak ödendiği bu yıl 111 milyon 331 bin lira olarak gerçekleşti. 2010 yılı Bütçesinden ödenecek 52 milyon 712 bin liralık payla birlikte AK Parti’nin son yılda aldığı devlet yardımı 209 milyon 643 bin lira olarak gerçekleşecek. 2008’de Bütçeden 20 milyon 400 bin lira aktarılan CHP de, bu yıl 49 milyon 898 bin lira Hazine yardımı aldı. 2010 bütçesinden verilecek 23 milyon 625 bin lira ile CHP’ye son yılda sağlanan devlet yardımı da 93 milyon 923 bin lirayı bulacak. MHP de, 2008 yılında bütçeden 13 milyon 900 bin lira yardım almıştı. MHP’ye bu yıl bütçeden aktarılan tutar ise 34 milyon 106 bin lira olarak belirlenmişti. MHP’nin son yıldaki devlet yardımı da, 2010 bütçesinden alacağı 16 milyon 149 bin lira ile birlikte 64 milyon 155 bin liraya çıkacak. Siyasi Partiler Kanunu uyarınca, son milletvekili genel seçimlerine katılma hakkı tanınan ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunundaki genel barajı aşmış bulunan siyasi partilere her yıl, yılki Genel Bütçe Gelirleri cetvelindeki tutarın binde 2’si oranında mali yardımda bulunuluyor. Bu şekilde hesaplanan ödenek tutarı, Devlet yardımı yapılacak siyasi partilere, sonrasında Yüksek Seçim Kurulunca ilan edilen toplam geçerli oy sayıları ile orantılı şekilde bölüştürülüyor. Ödeme de, Ocak ayının ilk 10 günü içinde tamamlanıyor. Milletvekili genel seçimlerde toplam geçerli oyların yüzde 7’sinden fazlasını alan siyasi partilere de Devlet yardımı yapılıyor. Bu yardım da, en az Devlet yardımı alan siyasi partinin geçerli oy sayısı esas alınarak, buna orantılı şekilde hesaplanıyor. Söz konusu yardım, siyasi partilere, milletvekili genel seçimlerinin yapılacağı yıl katı, genel seçim yılında ise olarak ödeniyor. Her iki seçimin aynı yıl içerisinde yapılması halinde de ödeme miktarı katı geçemiyor.
600687
Ünsal Hoca'yı kaybettik
Ünsal Hoca'yı kaybettik İstanbul'daki evinde 70 yaşında vefat eden Oskay, 2008'de beyin damarlarında geçici pıhtı oluşumu tanısıyla kaldırıldığı hastanede bir süre tedavi görmüştü. Şanlıurfa'da 1939 yılında doğan Ünsal Oskay, üniversite eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde tamamladı. ABD'de 1967-1968 yıllarında iletişim üzerine yüksek lisans-konuk öğrenci olarak eğitim alan Oskay, 1970'li yıllarda Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda başlayan akademik hayatı sonrasında doçentlik tezi olarak ''19. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişimin Kültürel İşlevleri'' adlı çalışmasını yayımladı. Varlık, Agos, Gergedan ve Milliyet Sanat gibi çok sayıda bilim ve sanat kaynaklı dergilerde makale ve incelemeleri yayımlanan Oskay, Frankfurt Okulu'nun popüler kültür konusundaki çalışmalarının Türkiye'de tanınmasına yazıları ve çevirileriyle büyük katkıda bulundu. Siyaset bilim, iletişim teorileri, sosyoloji, estetik ve sosyal teori konularında çok sayıda eserin Türkçe'ye çevrilmesini sağlayan Oskay, 1980'li yıllardan itibaren İstanbul ve Marmara Basın Yayın Yüksek Okullarında dersler verdi. 1990'lı yıllarda Marmara İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Bölüm Başkanlığı ve 2000-2002 arasında İletişim Fakültesi Dekanlığı yapan Oskay, 2002 yılında Marmara Üniversitesi'nden emekliye ayrıldı. Prof. Dr. Oskay, Kültür, Beykent ve Yakın Doğu gibi özel üniversitelerde de öğretim üyeliği ve idari görevlerde bulundu.
601980
Kayseri Çok Seri
Kayseri Çok Seri Turkcell Süper Lig'de Ankaragücünü konuk eden Kayserispor 90 dakikaya sığdırdığı golle puana kavuştu. Turkcell Süper Lig'de Kayserispor ile Ankaragücü arasında oynanan karşılaşma, ev sahibi takımın 3-0 üstünlüğü ile tamamlandı. Ligin üst sıralarını zorlayan Kayserispor, üstün bir oyun sergilediği karşılaşma boyunca konuk takım kalesini zorlayarak puanı riskten kurtarmayı garantiledi. İlk Yarı 17. dakikada Furkan'ın pasında topla buluşan Cangele'nin ceza alanı dışından sert şutunda, kaleci Serkan gole izin vermedi. 27. dakikada Hürriyet'in ceza alanı ön çizgisinden sert şutunda, top kaleci Souleymanou'da kaldı. 28. dakikada sağ kanattan kullanılan köşe vuruşunda Elyasa'nın kafa vuruşunda, meşin yuvarlak direğin yanında auta çıktı. 30. dakikada kale çizgisine paralel yapılan ortada, Metin topa dokundu. Souleymanou topu iki hamlede kontrol ederek, Ankaragücü'ne gol şansı tanımadı. GOL 34. dakikada gelişen Kayserispor atağında, Hakan'ın ceza alanına ortaladığı topa Cangele yükseldi. Bu futbolcunun kafa vuruşunda, meşin yuvarlak ağlara gitti: 1-0 Maçın ilk yarısı Kayserispor'un 1-0 üstünlüğü ile tamamlandı. İkinci Yarı GOL 58. dakikada Cangele'in pasıyla topla buluşan Mehmet Eren'in ceza alanı dışından sert şutunda, meşin yuvarlak ağlara gitti: 2-0 68. dakikada Vassell'in ceza alanından sert şutunda, top direğin yanından auta çıktı. 83. dakikada Barbaros'un ceza alanına ortasında, Emre'nin kafa vuruşunda Souleymanou topu kornere çeldi. GOL 86. dakikada Mehmet Eren'in sağ kanattan kale çizgisine paralel ortasında, sırtı kaleye dönük pozisyondaki Makukula topuğuyla dokunarak, meşin yuvarlağı ağlara gönderdi: 3-0 90 artı 4. dakikada Emre'nin ceza alanında düşürülmesiyle kazanılan penaltı vuruşunu kullanan Mehmet, topu auta gönderdi. Karşılaşma, Kayserispor'un 3-0 üstünlüğü ile sona erdi. Bu sonuçla ligde başarılı seyrini sürdüren Kayserispor, önümüzdeki hafta konuk edeceği ligin lideri rekortmen Fenerbahçe karşılaşmasına moralli bir hazırlığa zemin hazırladı. Ligin 9. haftasını da puansız kapatan Ankaragücü ise puan ümidiyle çıktığı Kayseri deplasmanından da eli boş dönmenin üzüntüsü ile puan hevesini Beşiktaş deplasmanına yönlendirmek zorunda kaldı.
600849
Halkımızın borcu harcanabilir gelirinin yüzde 24’ü kadar
Güngör Uras Olayların içindenHalkımızın borcu harcanabilir gelirinin yüzde 24’ü kadar Halkımızın borcu, harcanabilir gelirinin yüzde 23.6’sı dolayında. Açık anlatımıyla yılda 100 TL harcanabilir geliri olan hanelerin ortalama (birikimli) borcu 23.6 TL. hanehalkının borçlarını izliyor. Borcun yıllık faiz yükünü belirliyor. Sonra da borç toplamının hanehalkının harcanabilir geliri içindeki büyüklüğünü, milli gelire göre büyüklüğünü ölçüyor. Böylece hanehalkının ne kadar borç ve faiz yükü altında olduğu ortaya çıkıyor. Hanehalkı denilince, (1) Bir hane içinde yaşayanlar, kaç kişi olurlar ise olsun, hanehalkı sayılıyor. Hanehalkının toplam geliri ve borcu belirleniyor. Tabii ki hanelerde yaşayanların sayıları farklıdır. Bu tür hesaplarda ülke genelinde bir ortalama esas alınıyor. (2) Tabii ki ülkede çok zengin ve çok fakir haneler var. Bu tür hesaplamalarda ülke genelinde gene ortalama bir hanehalkı geliri kullanılıyor. Halkın borcu 120 milyar TL Merkez Bankası’nın belirlemelerine göre 2009 yılı Haziran ayı sonunda ’deki hanehalkının toplam borcu 120.2 milyar TL’dir. Hanehalkının borç toplamı milli gelirin yüzde 12.89’u oranındadır. Aynı tarihlerde mevduat bankalarımızdaki tasarruf mevduatı toplamı 186 milyar TL olduğuna göre hanehalkının toplam borcu, toplam tasarruf mevduatının altında demektir. (Tabii ki, borçlu haneler ile mevduat sahipleri farklıdır. Bu iki rakam sadece borç büyüklüğünün anlaşılabilmesi için verilmektedir.) Kamuoyunda yaygın inanış, halkımızın giderek daha çok borç yükü altına girdiği, halkımızın faiz yükü altında ezildiği şeklindedir. Merkez Bankası’nın yayınladığı rakamlara göre hanehalkının toplam borcu 2007 yılı sonunda 94.4 milyar TL iken, 2008 yılının ortasında 109.8 milyar TL, sonunda 116.8 milyar TL oldu. Bu yılın ortasında ise borç 120.2 milyar TL’ye yükseldi. Halk borçlanmada frene bastı 2007 Haziran’ından 2008 Haziranı’na hanehalkı borcu 30.7 milyar TL artmış. 2008 Haziranı’ndan 2009 Haziranı’na kadarki artış ise 10.4 milyar TL. Demek ki, çılgınlığında kriz öncesi dönemde hane halkı bolca borçlanmış. Kriz döneminde borçlanmada frene basılmış. Merkez Bankası’nın yayınladığı bilgiler içinde dikkat çeken bir başka gösterge hanehalkının toplam yıllık gelirinin ne kadarının faize gittiğidir. Faizin toplam hanehalkı gelirine oranı yüzde 3.6 olarak belirlenmiş. Tekrarda yarar var, bu rakamları değerlendirirken (1) Her hanehalkının aynı gelire sahip olmadığını, her hanehalkının borçlu olmadığını, (2) Bu tür bilgilerin ülke genelinde tüm haneler için ortalama rakamlara dayalı bilgiler olduğunu dikkate almak gerekir. Son bir bilgi: ’de hanehalkının borçluluk oranı milli gelirin yüzde 100’ü dolayındadır. AB ülkelerinde de benzer bir tablo vardır. Bizim hanehalkımızın borçluluk oranı ve faiz yükü göreceli olarak düşüktür. Bizi yıkan ölçüsüz borçlanma, çaresizlikten borçlanma sonucu ana parayı ve faizi ödeyememe sorunudur.
600842
Bukalemun...
Melih Aşık Açık PencereBukalemun... ağabeyimizin bir an önce sağlığına tam olarak kavuşup sütununa dönmesini beklerken... Bir dostumuzun geçtiği eski bir yazısından küçük bir bölümü onu selamlayarak aktaralım: “Eskiden bir ara ’a gitmiştim, Tahran’ın büyük bir lokantasında dostlarla yemek yiyecektik, sordular: Ne yiyeceksin?.. Sen seç !.. Yanımdaki Azeri dost, garsona döndü Beye bir bukalemun!.. Bozuldum: Ben bukalemun yemem!.. Güldü Azeri: Bizim burada hindiye bukalemun denir... Peki, bukalemuna ne denir?.. Makyavelsıfat!.. Sonra açıkladı: Vaktiyle bir politikacı varmış; yerine, durumuna göre renk değiştirirmiş, bir bakarsın liberal, bir bakarsın sosyalist, ertesi gün kapitalist!.. Bukalemun da yerine ve zamanına göre renk değiştirdiğinden bu hayvana makyavelsıfat adını vermişiz... Harika bir açıklama değil mi?.. yıllarda bu öyküyü konu edinen bir yazı yazmıştım; bukalemun çok sevimsiz bir hayvandır. Ya insan?... ’la protokole kızan Azeriler gaz kartını kullanacakmış. Erdoğan’a “AB ve ’nin gazına gelmeyecektiniz” diyecekler herhalde... Haldun Ertem aşısına karşı muhalefet yükselince ’da birden domuz gribi vakaları görüldü. Aşıyı üreten yabancı firmalar Ankara’ya önce mikrobu getirmiş olmasın.. Ahmet Nedim ’de film yangınları... Birkaç gün önce değerli bir adamını, Halit Refiğ’i kaybettik. Halit Refiğ denince akla onun TRT tarafından yakılan Yorgun Savaşçı filmi gelir. Bunun TRT tarafından ilk yakılan film olduğu söylenir. İlk değildir aslında... Neden mi? Televizyonun ilk ve gerçekten özerk yılları... Doludizgin programlar yapıyoruz... Sansürsüz... ’de TÖS binası yakılıyor, kundakçıları kınayan bir program... Köy enstitülerinin yıldönümünde enfes bir anma programı... ABD haşhaşı yasaklamış, haşhaş programı. Bizler bir avuç genç adamız... Varlık Özmenek, Tunca Yönder, Yavuz Kürkçü, Yavuz Sezer, Adem Yavuz ve daha kimler... Ben bölümün başındayım. Programlara kâh metin yazarak kâh takdimci olarak Altan Öymen, ve Teoman Erel de katılıyor... Yayın sadece Ankara’ya yapılıyor. Ama siyaseti etkiliyor. Böyle böyle 12 Mart’a geliyoruz... 12 Mart darbesini izleyen günlerde beni işten atıyorlar... Sebeplerden biri Program Müdürü Erhan İmset’e yazdığım, bizim bölüme ısrarla program yaptırılmamasını mizahi dille eleştiren mektup. İkinci sebep bir Dev Genç mitingini filme alırken sol kolumu kaldırarak saygı duruşuna katıldığım ihbarı... İşten atıldım... Atıldım ama bizim bölüm program yapmaya devam ediyor... Ben de hemen her gün işe gelerek odama oturuyor, atılmamış gibi arkadaşları yönetiyor, fikir veriyorum. Beş yıl boyunca yaptığımız yukarda saydığım programlar da benim odamda, birbirinin üzerine yığılı film kutularında duruyor.. Bir sabah işe geldiğimde baktım kutular ve masam ortada yok. Oda boş. Ne oldu? Gültekin Bey (Orkut) yeni gelen birisini “Melih Aşık’ın odasına oturtun” deyince “Efendim oda dolu, Melih Bey çalışıyor” yanıtını almış. Küplere binmiş. Benim binaya girmemi yasaklamış... Ben yine de birkaç gece, kafayı çekip binaya geldim, saatlerce merdivenlerde ağlamaklı oturdum. Kolay değil ilk aşkımızdı televizyon ve yıl aşkı yaşamıştık. Sonra hem Mithatpaşa’daki binaya hem mesleğe veda ettim. Güvenlik görevlisi bir emekli albay vardı. Odamdaki filmleri ona teslim etmişler. Bir gün program filmlerinin ne olduğunu kendisine sordum. Yaktık, dedi. Yıl 1971. Güven! ABD’nin ideri ile Zübeyir Aydar ve M.Ali Altun’un banka hesaplarını dondurması doğrusu güzel bir jest... Ama Zübeyir Aydar, “bizim hiçbir yerde malımız mülkümüz yok” diyor. ABD ’yi göz göre aldatmıyor, göz boyamıyorsa, dondurduğu varlıkları açıklamalı... Çünkü artık ABD’nin sözüne güven olmuyor. Aslında kimse kimseye güvenmiyor. , Tayyip Erdoğan’a güvenmiyor. yüzden kameralı görüşme istiyor. Lideri Aliev, Tayyip Erdoğan’ın “İşgal kalkmadan Ermenistan kapısını açmayız” sözüne güvenmiyor. yüzden küstü. , Başbakan Erdoğan’ın “TRT’de gösterilen film siyasi değildir, TRT özerktir” sözüne inanmıyor. yüzden nota verdi. Ermeniler Türkiye’ye güvenmiyor. yüzden protkolu önce siz Meclis’ten geçirin diyorlar.bilinmeyenli ve çok güvenilmeyenli bir ortamdayız sonuçta.Bu ortamdan barış çıkar mı? İnşallah... Çek fişi Adam karısına “Ot gibi yaşamak istemem. Şayet bir gün makinelere ve bir şişeden sızacak olan bilmem ne sıvısına bağımlı olarak yaşarsam lütfen hiç tereddüt etmeden fişi çek!” dedi. Kadın yerinden kalktı. Adamın başında oturduğu bilgisayarın fişini çekti, birasını saksılardan birine döktü ve çıkıp gitti... (İnternetten) AKP sayesinde Türkiye da veren değil, alan bir ülke” olmuş. Evet! Bu hafta içinde İsrail ve Azerbaycan’dan “alınan” notalar bunun en son kanıtı... Gülhan Elmas
601014
Baros'a sağdan orta!
Baros'a sağdan orta! Frank Rijkaard'ın Trabzonspor maçı taktiği belli oldu: Cale'nin kanadını Sabri ve Keita ile imha etmeye hazırlanan Cimbom'da Nonda kulübede başlayacak. Baros sahada olacak Ankaragücü mağlubiyetinin ardından yaptığı değerlendirmede "Trabzonspor maçında bir değişiklik yapacağız. Kazanacağız" yorumunu yapan Rijkaard, bordo-mavili ekibi sağ kanattan vurma planları yapıyor. Sakatlıkları nedeniyle A.Gücü maçında oynamayan Sabri ve Keita'ya ilk onbirde şans tanıyacak olan Hollandalı teknik adamın, hafta boyunca yaptığı analizlerde bordo-mavililerin sol kanatlarında açık verdiğini tespit ettiği ve serbest vuruşlarda da adam paylaşımında sorun yaşadıklarını oyuncularına aktardığı öğrenildi. ZAN HAFTA SONRA 11'DE Hafta içinde Nonda'yı maça hazırlar gibi gözükse de son taktik çalışmasında Baros'a ilk 11'de şans tanıyan ve beyin görevini Arda'ya veren Rijkaard'ın milli takımlarından yorgun dönen Kewell ve Elano hakkında ise son kararını bu sabah vereceği, Ümit Milli Takım'dan formda dönen Aydın'ın da ilk 11'de yer alabileceği öğrenildi. Defansın göbeğinde ise son olarak 3. haftadaki Kayserispor maçında forma giyen Gökhan Zan, Servet Çetin ile birlikte görev yapacak. İLİŞKİLİ HABERLER Baros'a sağdan orta!
601112
Bahri Tanrıkulu Dünya şampiyonu
İkinci turda Özbek Igor Li ile karşılaşan Tanrıkulu, mücadeleyi 7-0 kazandı. 3. turda Alman Robert Vossen'i 3-1 yenen şampiyon tekvandocu, çeyrek finalde Macar Balazs Toth'u 5-0'la geçerek yarı finale yükseldi. Yarı finalde İranlı Yousef Karami ile karşılaşan Bahri Tanrıkulu, karşılaşmadan 5-2 galip ayrılarak finalde İtalyan Carlo Molfetta'ya rakip oldu. Normal süresi ve uzatması 2-2 sonuçlanan maçı Tanrıkulu, hakem kararıyla dünya şampiyonu oldu. Tanrıkulu'yu ilk kutlayan tam 26 yıl önce Kopenhag'da Türkiye'ye tekvandoda dünya şampiyonu olarak ilk altın madalyayı kazandıran Yılmaz Helvacıoğlu oldu. Bahri Tanrıkulu altın madalya kazandığı için mutlu olduğunu belirterek, "Uzun zamandır bu karşılaşmaya hazırlanıyordum. 2008 Pekin Olimpiyatları'nda şanssız bir şekilde elendim. Ama günden beri moralimi bozmadan çalışmalarımı sürdürdüm. Hedefim buradaki dünya şampiyonluğuydu. Bu başarımda emeği olan federasyon başkanımıza, teknik direktörümüze, antrenörlerimize ve aileme çok teşekkür ediyorum." dedi. Türk sporculardan bayanlar 73 kiloda Furkan Asena Aydın, bronz madalya aldı. 46 kiloda Rukiye Yıldırım 3. turda elendi. Erkekler 54 kiloda Remzi Başakbuğday ise 2. turda veda etti. Şampiyonada bugün, bayanlar 62 kiloda Sibel Sağır ve artı 73 kiloda Burcu Sallakoğlu, erkeklerde ise 74 kiloda Rıdvan Baygut tatamiye çıkacak. Türkiye bizi izlemeye devam etsin
601052
16 YAŞINDA DÜNYA TURUNA ÇIKIYOR
16 YAŞINDA DÜNYA TURUNA ÇIKIYOR Jessica Watson Sydney’den başlayacağı yolculuğu boyunca Yeni Zelanda, Horn Burnu, Güney Atlantik ve Ümit Burnu’ndan geçecek.haberi paylaşHABERİN ETİKETLERİ Sen de etiket ekle!milliyet.com.tr hep yanınızda ’da 16 yaşındaki Jessica Watson, dünyayı tekneyle tek başına dolaşan en genç denizci olmak için bugün Sydney limanından yola çıkıyor Sydney limanından 10.4 metrelik pembe yatıyla bugün yola çıkması beklenen Jessica Watson ayda 23 bin deniz mili yol kat etmeyi planlıyor. Şu anda dünyayı tekneyle tek başına dolaşan en genç denizci rekoru, 10 yıl önce 18 yaşındayken bu işi başaran Avustralyalı Jesse Martin’e ait. Watson, dünya turu için hazırlık yaparken teknesiyle kaza geçirmiş ve ülkede bu yolculuğu iptal etmesi talepleri yükselmeye başlamıştı. ’NIN Queensland eyaleti Başbakan Yardımcısı Paul Lucas da, “Hükümetler sağduyu için yasa çıkaramaz. Tek söyleyebileceğim bunun ciddi bir mesele olduğu. Jessica ve ailesinin, bu yolculuk için hazır olup olmadığını düşünmesini istiyorum” demişti. yaşından beri kullanan Watson ise bu yolculuğun kendisini korkutmadığını söyledi. Yıllardır bunun için hazırlandığını söyleyen genç kız dün yaptığı açıklamada, “Yarın kalkacağım ve dünyanın çevresinde tekneyle dolaşacağım” dedi.
600926
Ses yok görüntü var
Ses yok görüntü var F.Bahçe Ülker, sezona galibiyetle 'merhaba' dedi. Sarı-lacivertliler, seyircisiz maçta Kepez Belediyesi'ni son çeyrekteki etkili oyunuyla mağlup etti. Geçen sezondan kalan maçlık seyircisiz cezasının ilkini dün Kepez Belediye karşısında oynayan F.Bahçe Ülker, salondan 75-67 galip ayrıldı. İlk çeyreği 27-17, devreyi 38-35 önde kapatan Kepez Belediye, 3. periyodun sonlarına doğru geriye düştü ve son çeyreğe 53-50 F.Bahçe üstünlüğüyle girildi. Son periyotta Kinsey'in basketleriyle farkı açmaya başlayan sarı-lacivertliler, salondan 75-67 galip ayrıldı. BEKO BASKETBOL LİGİ Darüşşafaka-Beşiktaş Cola Turka 68-77 TOFAŞ-Aliağa Petkim 89-72 P.Karşıyaka-Bornova Belediyesi 89-68 Antalya Bld.-Türk Telekom :67-62
600962
Dişleri korumak için
Dişleri korumak için Günde iki defa dişleri fırçalamak, diş ipi kullanmak, diş hekimine yapılan ziyaretler sağlıklı dişler için iyi bir başlangıç olabilir ama yeterli değil. Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı bizi bu konuda aydınlatıyor. Yediklerimiz Çok Önemli; Sağlıklı dişlere sahip olmak için yediklerimizin önemi azımsanamayacak kadar çoktur. Yiyecekler dışında güneş de vitamini kaynağıdır. Şeker faktörü; Her yediğiniz ya da içtiğiniz şekerli besinden bir saat sonra dişleriniz asit saldırısına maruz kalır ki bu da zamanla dişlerde çürüklere neden olur. Ancak sadece yenilen şeker değil içinde şeker bulunan kekler, kurabiyeler hatta ekmek bile diş çürüklerine neden olabilir. Şekerli bir şeyler yedikten sonra en azından ağzınızı çalkalayın. Asitli içecekler; Asitli içecekler ister şekerli ister şekersiz olsunlar dişleriniz için bir tehlikedirler. Bu tür içecekler zamanla diş hassasiyetine ya da çürüklere neden olabilirler. Bunu engellemek için ise bu tür içeceklerden mümkün olduğunca uzak durun, içtiğiniz zaman ise pipet kullanın.
601475
İran'da intihar saldırısı: 20 ölü
İran resmi devlet ajansı, bombalı saldırı sonucu en az 20 kişinin öldüğünü ve onlarca kişinin de yaralandığını açıkladı.
601801
Adana'da taraftar futbolcu eşine saldırdı
Adana Ocak Stadı'nda oynanan ve Adana Demirspor'un İskenderun Demirçelikspor'a 2-0 yenildiği maçın sonunda bir grup taraftar misafir tribününde bulunan futbolcu eşlerine saldırdı. Maçın 90+3 dakikasında Adana Demirsporlu futbolcu Onur Güney'in kırmızı kartla oyun dışı kalmasının ardından bir grup taraftar futbolcunun eşine yönelik küfürler etti. Bunun üzerine misafir tribününde bulunan Onur Güney'in eşi Zeynep Güney eşine ve kendisine küfredilmesine dayanamayarak taraftarlara karşılık verdi. Taraftarlar Güney'in karşılık vermesi üzerine sinir krizleri geçirdi. Misafir tribününe girerek futbolcunun eşine tartaklamak isteyen taraftarları özel güvenlik elemanlarını güçlükle sakinleştirdi. Taraftarlar futbolcu eşlerinin bulunduğu yere koltukları kırarak atmaya başladı. Annesi ile birlikte babasını izlemeye gelen bir bebek ise bu tartışma arasında kalınca zor anlar yaşadı. Annesi bebeğine sarılarak onu korumaya çalıştı ancak bebek yaşanan arbededen dolayı ağlamaya başladı. Bir kız çocuğu ise taraftarın çılgınca kendilerine doğru gelmesinden korkarak gözyaşlarını boğuldu. Futbolcu eşleri ve çocukları basın tribününe geçerek taraftarın saldırısından kurtarıldı.
601741
Meclis'in önemli gündem maddeleri
TBMM Genel Kurulu, haftaya denetim konularıyla başlayacak. Genel Kurulda, 20 Ekim Salı günü sözlü soruların yanı sıra madencilikle ilgili araştırma önergeleri birleştirilerek görüşülecek. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerle ilgili olarak 21 Ekim Çarşamba günü Genel Kurula bilgi verecek. Davutoğlu'nun Hükümet adına yapacağı konuşmanın ardından, gruplar da konuyla ilgili görüşlerini ifade edecek. ''Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol'' ile ''Türkiye Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol'', Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbandyan tarafından 10 Ekim Pazar günü İsviçre'nin Zürih kentinde imzalanmıştı. Genel Kurulda, daha sonra görüşmeleri yarım kalan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı'na geçilecek. Temel kanun olarak görüşülen tasarının görüşmeleri birinci bölümdeki 22. madde üzerinden sürecek. 649 maddelik Türk Borçlar Kanunu Tasarısı, önemli düzenlemeler içeriyor. Tasarıya göre, sözleşmelerde, güvenli elektronik imza kullanılabilecek. Tüketici; banka, sigorta ve seyahat şirketlerince ''tek yanlı'' hazırlanan sözleşmelere karşı korunacak. Hakim, haksız fiilden doğan bedensel zararlarda, hesaplanan tazminat miktarına müdahale edemeyecek. Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınları tazminat isteyebilecek. Olağanüstü faiz oranları karşısında borçlu korunacak. Ekonomik kriz dönemleri gibi olağanüstü durumlarda, sözleşmeler değişen koşullara göre uyarlanabilecek. Tasarıdaki en önemli düzenlemelerden biri de kira bedellerinde yapılacak artış, bir önceki yılın üretici fiyat endeksini (ÜFE) geçmeyecek. Kiracıların elektrik ve su borcunu ödememesi de tahliye sebebi olacak. Çatı onarımı ve dış cephe boyası gibi giderler, ev sahibi tarafından karşılanacak. ''Yeniden kiralama yasağına'' aykırı hareket eden ev sahipleri için öngörülen hapis cezası kalkacak. Aile konutu olarak kullanılmak üzere kiralanan taşınmazlarda kiracı, eşinin açık rızası olmadıkça kira sözleşmesini feshedemeyecek. Konut ve iş yeri kiralarında depozito, aylık kira bedelini aşamayacak. Getirilen yeniliklerden biri ise işverenin, psikolojik ve cinsel tacizi önlemekle yükümlü olması...Eşler birbirlerinin rızasıyla kefil olabilecek -kefili koruyucu hükümler, kefalet sözleşmesi dışındaki sözleşmelere de uygulanacak. TBMM Gene Kurulu, 20 Ekim Salı günü 15.00-20.00, 21 Ekim Çarşamba ve 22 Ekim Perşembe günleri ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışacak. -KOMİSYONLAR- Milletvekili seçimlerinin yıl yerine yılda bir yapılması konusunda Anayasada 2007 yılında yapılan değişikliğe uyum amacıyla Milletvekili Seçimi Kanununda da aynı yönde değişiklik yapılmasını öngören yasa teklifi, 21 Ekim Çarşamba günü TBMM Anayasa Komisyonunda görüşülecek. AK Parti Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün'ün hazırladığı teklif, nüfusu iki milletvekili çıkarmaya yetmeyen illerle ilgili de düzenleme içeriyor. Teklife göre, nüfusu iki milletvekili çıkarmaya yetmeyen iller, artık nüfus sıralamasında da milletvekili sayısını ikiye çıkaramazsa, önce iki milletvekili çıkaramayan illere ikinci milletvekilliği verilecek. Daha sonra, artık nüfus bırakan illerin nüfusları büyüklüklerine göre sıraya konulacak ve bölüştürülmemiş bulunan milletvekilleri bu sıraya göre dağıtılacak. BBP Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarını tüm yönleriyle araştırmak amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, tatil nedeniyle ara verdiği çalışmalarına yeniden başlıyor. Komisyon, 20 Ekim Salı günü yapacağı toplantıda, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Niyazi Tanılır, Kayseri Valisi Mevlüt Bilici ve Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir'i dinleyecek.
601335
Meteoroloji'den kuvvetli yağış uyarısı
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nce yapılan son değerlendirmelere göre; Türkiye'nin batı kesimlerinde aralıklarla görülecek yağışların sabah saatlerinde Marmara'nın batısı (Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, Balıkesir'in Edremit, Burhaniye, Ayvalık ilçeleri ve İstanbul'un batı çevreleri) ile İzmir ve Manisa'da kuvvetli olması bekleniyor. Hava sıcaklığı batı kesimlerde ila derece artacak, Türkiye genelinde mevsim normallerinin üzerinde seyredecek. Rüzgar genellikle güney ve güneybatı, Türkiye'nin güneydoğu kesimlerinde kuzey ve kuzeydoğu yönlerden hafif arasıra orta kuvvette esecek. KUVVETLİ YAĞIŞ UYARISI Türkiye'nin batı kesimlerinde aralıklarla görülecek yağışların sabah saatlerinde Marmara'nın batısı (Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, Balıkesir'in Edremit, Burhaniye, Ayvalık ilçeleri ve İstanbul'un batı çevreleri) ile İzmir ve Manisa'da kuvvetli olması bekleniyor. Bu bölgelerde oluşabilecek olumsuz şartlara karşı (yıldırım düşmesi, lokal su baskını ve ani sel, taşkın, ulaşımda aksamalar vb.) ilgililer ve vatandaşlar uyarıldı. BÖLGELERE GÖRE HAVA DURUMU Yapılan tahminlere göre, bölgelerde hava durumu şöyle olacak: Türkiye'nin batısında bugün de hafif yağmur var. Ama lodosdan dolayı hava ılık. Ülkenin doğusundaki yüksek sıcaklık ve güneşli hava ise bir hafta daha kalacak. İstanbul'da hafif yağmur olabilir ancak gün içinde güneş de görülecek. Rüzgar lodosdan esiyor, sıcaklık 23 derece. Ankara'da da hafif bir yağmur olabilir, sıcaklık 25 derece. İzmir'de bir ara güneş görülse de hava çok açık olmayacak, hafif yağmur da var, sıcaklık ise 25 derece. Bursa'da yarın yağmur zayıf, adanada yaz havası devam ediyor. Marmara genelinde ama daha çok Trakya ve Çanakkale’de bugün de hafif yağmur geçişleri bekleniyor. Ancak ara ara güneşde görülebilecek. Sıcaklık bugün daha yüksek, lodos esiyor 22-25 dereceye çıkacak. İç Anadolu'da ılık esen lodos nedeniyle sıcaklık yüksek 24-26 derece arasında. Sıcaklık yarın daha da yükselecek. Ankara, Eskişehir-Konya'da kısa bir süreliğine yağmur görülebilir. Ege bölgesinde de yağmur geçişleri olacak, ama ara ara güneşte görülebilir. Sıcaklık ise lodosdan dolayı yüksek Muğla 24, Denizli 26 derece. Sonraki günlerde fazla bir yağış yok hava parçalı bulutlu olacak. Akdeniz ve Güneydoğu boyunca yaz sıcaklığı var, Adana 34, Gaziantep 33 derece. Isparta-Antalya arası biraz bulutlu, hafif yağmur olasılığı da var. İki bölgede de lodosla gelen çöl tozları hafif pus da oluşturuyor. Doğu Anadolu'da günlerdir etkili olan sıcak ve güneşli hava gün daha kalacak. Bu bölgede de çöl tozu yoğunluğunda biraz artış var. Doğu Karadeniz'de Trabzon ve Rize en yağışsız günlerini yaşıyor. Önümüzdeki günlerde de yağış yok ve hava ılık. Bolu-Zonguldak-Karabük-Kastamonu arasında ise yarın yağmur hafif hafif yağmaya devam edecek.
601648
'Kız Kardeşim' Asya Oscarları'nda büyük ödüle aday
'Kız Kardeşim' Asya Oscarları'nda büyük ödüle aday Yönetmen Atalay Taşdiken'in, daha önce Nürnberg (Almanya), Adana (Türkiye), Hamedan (İran) ve Nueva Mirada (Arjantin) festivallerinden bir çok önemli ödülle dönen ilk uzun metrajlı filmi “Kız Kardeşim”, şimdi de “Asya kıtasının Oscar'ı” olarak adlandırılan “Asya-Pasifik Sinema Ödülleri”nde finale kaldı. Geçen hafta içinde Avustralya'nın Brisbane kentinde yapılan elemede “En İyi Çocuk Filmi” kategorisinde 43 ülkeden gelen 212 yapıt arasından ilk 5'e seçilerek finale kalan “Kız Kardeşim”, büyük ödüle uzanabildiği takdirde yönetmeni Taşdiken de 26 Kasım'da CNN International'dan canlı yayımlanacak bir törenle ödülünü Avustralya'da alacak. YENİ ŞAFAK SİNEMA SERVİSİ Son yıllardaki umut verici üretkenliğini birbiri ardına gelen uluslararası ödüllerle taçlandıran yeni Türk sineması, önümüzdeki günlerde bu başarılarına görkemli bir halka daha eklemeye hazırlanıyor. 12 Ekim'de Avustralya'nın Brisbane kentinde yapılan ön elemede “En İyi Çocuk Filmi” kategorisinde finale kalan ve 43 ülkeden gelen 212 film arasından ilk 5'e seçilen “Kız Kardeşim”, “Asya kıtasının Oscar'ları” olarak adlandırılan Asya Pasifik Sinema Ödülleri'nde (Asia-Pacific Screen Awards) yarışan tek Türk filmi olarak büyük sükse yaptı. Şimdiye kadar yurt içinde ve dışında ödül kazanan “Kız Kardeşim”, şimdiden ilk içinde yer aldığı bu yüksek prestijli yarışmada da beklenen başarıyı elde ettiği takdirde, filmin yönetmeni Taşdiken ve yapım ekibinden bazı sanatçılar 26 Kasım'da Avustralya'da düzenlenecek olan görkemli ödül törenine katılacaklar. Asya-Pasifik Ödülleri'nin tören gecesi programı, bu yıl CNN International kanalından da naklen yayınlanacak. KATILDIĞI HER YARIŞMADAN ÖDÜLLE DÖNDÜ Dünya galasını 2009-Berlin Film Festivali'nin “Generations” (Nesiller) bölümünde yapan, ardından da yurt içi ve yurt dışında katıldığı pek çok festivalden “en iyi film”, “en iyi yönetmen” ve “en iyi yardımcı erkek oyuncu” ödülleriyle dönen “Kız Kardeşim”, öyküsünün sıcaklığı kadar sinematografisi ve oyuncu yönetimindeki ustalıkla da dikkati çeken bir yapıt olmuştu. Ülkemizde gösterime girdiğinde orta düzeyde bir ilgiyle karşılanan film, şimdiye kadar yurt dışında gerçekleşen her gösteriminde ise övgü ve ödüllerle taçlandırıldı, “çağdaş Türk sinemasının duru güzelliğe sahip bir örneği” olarak ayakta karşılandı. Filmin uluslararası satış haklarını sahip olan Cinema Libre adlı Fransız şirketi, “Kızkardeşim”i görücüye çıkardığı Cannes Film Festivali standında, Taşdiken'in uzun metraja merhaba dediği bu ilk yapıtına bütün dünyadan dağıtımcı ve TV yöneticilerinin büyük ilgi gösterdiğini açıklamıştı. Anılan şirket, “Kız Kardeşim”in sinema ve televizyon gösterim haklarını şimdiye kadar 20'yi aşkın ülkeye satmış durumda… Yurt dışı lansmanı -filmde sözü geçen düşsel bir canavardan hareketle- “Mommo” adıyla yapılan “Kız Kardeşim”, çıktığı uluslararası turdaki ilk başarıyı Nürnberg Türk-Alman Film Festivali'nde gösterdi ve burada hem “En İyi Film” hem de “Seyirci Jürisi En İyi Film” ödüllerini kazandı. Film, daha sonra Adana Altın Koza Film Festivali'ne katılıyor ve burada da “Seyirci Jürisi En İyi Film” ile “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödüllerini kucaklıyordu. Başarıya doymayan “Kız Kardeşim”e geçen Ağustos ayında iki önemli ödül de İran Hamedan Uluslararası Film Festivali'nden gelecekti. Yapıt, bu organizasyondan “En İyi Film” ve “En İyi Yönetmen” ödüllerini alarak döndü. Ve nihayet, geçen ay Arjantin'in dünyaca ünlü sinema organizasyonu Nueva Mirada Festivali'nde “En İyi Gençlik Filmi”ne verilen “Altın Uçurtma” ve “Jüri Ödül Ödülü”nü kazanmasıyla birlikte “Kız Kardeşim”in portföyündeki ödüllerin sayısı 8'e ulaşmış oldu. Arjantin'deki festivalin jürisi, ödüllerin gerekçesini açıklarken şu ifadeleri kullanıyordu: Yönetmen Atalay Taşdiken, Avustralya'dan gelen güzel haberi ilk olarak gazetemizin sinema editörü Ali Murat Güven ile paylaştı. "Sonunda ana karakterler için daha âdil ve mutlu bir son arzu ettiğimiz, duygusal ve şiirsel anlatımıyla 'insan yüklü' bir film… Bir yandan gerçekliğe bağlı kalırken, diğer yandan da öyküsünü ustalıkla anlatıyor. Güçlü ve şok edici…" Türkiye'deki gösterimi sırasında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından “çocuklar için yararlı eser” ibaresiyle tavsiye kararı çıkartılan, ayrıca sinema dünyasının en saygın dergisi Variety'de hakkında övgü dolu bir makale kaleme alınan “Kız Kardeşim”, Asya-Pasifik Oscarları'ndan da zaferle dönmeyi başardığı takdirde, son derece düşük bütçeli bir ilk film olarak kendi alanında benzeri görülmemiş bir başarıya imza atacak. AMATÖR OYUNCULARIN SÜRÜKLEDİĞİ BİR ÖYKÜ Yönetmen Atalay Taşdiken, senaryosunu gençlik yıllarında tanık olduğu gerçek bir olaydan yola çıkarak yazdığı “Kız Kardeşim”de, annelerinin ölümü nedeniyle birbirlerinden kopmak zorunda bırakılan iki küçük kardeşin hüzünlü öyküsünü beyaz perdeye taşımıştı. Taşdiken'in “ödünsüz bir sevgi ve koruma duygusuna dayanan gerçek kardeşliğin manifestosu” olarak nitelendirdiği filmin başrollerini yaşındaki Elif ve yaşındaki Mehmet Bülbül kardeşler paylaşırken, Konya'daki ilköğretim okullarında özel bir seçmeyle bulunan bu iki çocuk oyuncunun kamerayla ilk buluşmalarında sergiledikleri müthiş performans herkesi büyülemişti. Çocuk oyuncuların yanı sıra, başrollerinde Mete Dönmezer, Mehmet Usta ve Mustafa Uzunyılmaz gibi usta karakter oyuncularının da yer aldığı “Kız Kardeşim”, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla, Konya'nın Hüyük ilçesinin Çavuş Köyü'nde çekildi. 15 iş gününde ve “high definiton” dijital formatta çekilen film, yaklaşık 400 bin liraya mâloldu.
600928
Ağır hasar
Ağır hasar Ernst ve Ferrari kırmızı kart gördü. Sivok cezalı duruma düştü. Toraman'ın dönüşüne sevinen Beşiktaş'ta Eskişehir maçı öncesi göbek bölgesi çöktü. 86'da rakibini düşüren Ernst, 2. sarıdan atıldı; aradan iki dakika bile geçmeden Ferrari de kızardı Beşiktaş, Kasımpaşa maçını kazandı ama üç önemli fire verdi. Kırmızı kart gören Ernst ve Ferrari ile sarı kart cezalısı durumuna düşen Sivok haftaya Eskişehirspor maçında forma giyemeyecek. Sezon başından bu yana aynı üç oyuncuyla maçlara çıkan Beşiktaş, kritik maç öncesi bu oyuncuların yokluğuyla sıkıntıya düşecek. Mustafa Denizli cezalı futbolcularla ilgili soruya “Eskişehir maçı için göbek oluşturacağız. Bu maça göbeksiz çıkmayacağız herhalde” diye karşılık verdi. RÜŞTÜ tavır koydu Denizlispor karşılaşamasında taraftarların tepkisine maruz kalan siyah beyazlı futbolcular, bu sefer alkışlarla sahaya çıktı. Futbolcular biri dışında alkışlara kapalı tribünün yanına giderek cevap verdi. Denizli maçında tribünlerden 90 dakika boyunca tepki gören kaleci Rüştü, Hakan Arıkan'ın çabasına rağmen taraftarlara yanıt vermedi. NİHAT- BOBO golle buluştu Beşiktaş'ın suskun golcüleri Bobo ve Nihat, Kasımpaşa maçında şanssızlıklarını kırdı. Son gollerini 15 Haziran 2008'de Çek Cumhuriyeti'ne karşı atan Nihat, 485 gün sonra fileleri havalandırdı. Kasımpaşa karşılaşmasında siyah-beyazlı formayla 100. maçına çıkan Bobo da, dünkü sayısıyla bu sezonki gol siftahını yaptı.
601471
Kouchner, Afganistan'da
Kouchner, ziyaret ettiği Afganistan'ın başkenti Kabil'de gazetecilere yaptığı açıklamada, şu anda ülkede herkesin sonuçları kabul etmeye hazır görünmediği gerekçesiyle endişeli olduklarını belirterek, "Sonuçları kabul etmeliler" dedi. Fransa Dışişleri Bakanı, bu konu hakkında görüş birliğine varılması gerektiğini ve önemli olanın hükümet olduğunu sözlerine ekledi. Afganistan'da ağustos ayında yapılan devlet başkanı seçiminin ilk turuna ilişkin sonuçların ilan edilmesi, usulsüzlük iddialarının ardından ertelenmişti. İlk sonuçlar, şimdiki Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin yüzde 55, rakibi Abdullah Abdullah'ın yüzde 28 oy aldığını gösteriyor. Seçimdeki usulsüzlükleri ele alan Seçim Şikayet Komisyonu, ikinci tur seçime gerek olup olmadığına ilişkin karar verecek.
600837
Zor günler bekliyor
Mehmet Demirkol Zor günler bekliyor geçen sezonun sonunda görevini bırakmış olsa, bugün Federasyon, için hoca aramıyor olacaktı muhtemelen. Ancak her şey bitmiş değil. Yapılacak temasların ardından yine sıra Denizli’ye gelebilir. Çünkü bahsedilen kriterlere uygun bir hoca bulmak hiç, ama hiç kolay değil. Dolayısıyla olası bir -Wolfsburg- üçlemesi hocayı yeniden gündeme getirebilir. Kim ne derse desin bu mümkün! Yani bu maç hocanın kariyeri açısından çok önemli. Öte yandan ’in başkanlığının devamı için de öyle. Buradan puan çıkmazsa başkanın yeniden seçilmesi hayal olur. Kim ne derse desin, seçim sonuçlarını futbol takımının performansı belirler, bilirsiniz. Ancak Kasımpaşa maçındaki performans ve asıl önemlisi kartlar bu üçleme hedefi için iyi sinyaller vermedi. Ernst’siz bir ’ın haftaya karşısında takım bütünlüğünü sağlama konusunda ne gibi sıkıntılar çekebileceğini tahmin etmek zor olmaz. Zaten siyah beyazlıların savunma ve hücum ekibi birbirinden kopuk oynuyor. Burayı doldurmakta Alman oyuncunun gösterdiği insanüstü performans geçen yıl gelen çifte şampiyonluğun temel etmeniydi. Bu yıl onun çabasına rağmen boşluk iyice büyüdü ve Kasımpaşa için bile rahat oynanabilir bir alana dönüştü. Şimdi onsuz ligin en zor deplasmanlarından birine gidecekler (Ferrari’nin atılması sonrası savunmacı seçenekleri de iyice azalarak). Hem de öncesinde ’nın en golcü takımlarından biri olan Wolfsburg’a uğradıktan sonra. Yani bugüne kadar çıkmadıkları kadar zor iki oyun Beşiktaş’ı bekliyor. Dün Beşiktaş sadece Rüştü, Nihat, ’nun iyi şahsi performanslarıyla üzerilerindeki ölü toprağını atmalarına sevindi. Takım oyununda ise hiçbir iyileşme yok. Yine çok kopuklar, yine rakibe rahat top yaptırıyorlar. Beşiktaş maçlarında belirleyici olan asla Beşiktaş’ın kendisi olmuyor. Rakibin kalitesi sonucu yüzde 100 belirliyor. Dün rakibin zayıflığına rağmen çok zorlandılar. Yarın işler daha zor.
601507
İlk karısı Nacva ve oğlu Bin Ladin'i anlattı
El Kaide terör örgütünün beyni Bin Ladin'in ilk karısı Nacva ile dördüncü oğlu Ömer, "Growing Up Bin Laden" adlı kitapta Bin Ladin'i anlatıyor: "Sert bir baba, otoriter bir koca ama aynı zamanda İngilizceye çok hakim bir hızlı araba sevdalısı." Dindar bir gencin, Batıya saldırmak için her şeyi göze alabilen bir aşırı dinciye dönüşümünün anlatıldığı bu sonunda 'de piyasaya çıkıyor. Yazar Jean Sasson'un desteğiyle yazılan kitapta Nacva, genç Suudi Arap Bin Ladin ile evlendiğinde de onun inancı kuvvetli biri olduğunu anlatıyor. Bin Ladin ile 17 yıl evli kalan Nacva, 1979'da İran'da Ayetullah Humeyni'yi iktidara taşıyan devrimin ardından 'ye gittiklerini, Los Angeles'ta Bin Ladin'in, 'da Sovyet askerleriyle mücadele için cihada gönüllü arayan Filistinli Abdullah Azzam ile karşılaştığını ve Bin Ladin'in çağrıya olumlu yanıt verdiğini söylüyor. Bin Ladin'in 12 çocuğundan biri olan Ömer de babasının 'a dönüşünde bir kahraman gibi karşılandığını ama evde otoritenin dozunun giderek arttığını ve bundan en çok çocukların etkilendiğini, hatta gülerken fazla diş göstermenin bile yasaklandığını anlatıyor. Annesinin ise zaman içinde çok eşli bir kocaya uyum sağlamak zorunda kaldığını, ev içinde de yasaklı bir hayat yaşamak durumunda kaldığını anlatan Ömer Bin Ladin, "Annenim işçilerin eve taktığı klimayı çalıştırması, hatta buzdolabını kullanması bile yasaktı" diyor. Ancak ev aletlerine duyduğu bu nefret Bin Ladin'i, aralarında renkli bir 'in bulunduğu, büyük silindirli araçlara sahip olmaktan alıkoymuyor. Nacva, "Direksiyona geçip çölde hız yapmaktan daha çok sevdiği başka bir şey yoktu" derken, kocasının bir de toprakla uğraşmayı çok sevdiğini anlatıyor. Babasının doğa tutkusunun kendileri için bir cehennem azabı haline geldiğini söyleyen Ömer Bin Ladin, çocukların karakterlerinin oturması gerekçesiyle çölde gece geçirmek ya da matarasız dağa gitmek zorunda kaldıklarını belirtiyor. Ömer Bin Ladin için bir başka zorluk, babasının ata binme, İngilizce konuşma ya da aritmetikteki yeteneklerine hayranlık duymaması. Ömer, "Babam kafadan hesap yapmakta kadar ustaydı ki, insanlar ellerinde hesap makinesiyle bize gelip onu sınardı" diyor. Ömer, çayı iki şekerle içen babasının, mango ya da incikli kabak yemeğine hiç dudak büktüğünü hatırlamadığını da söylüyor.
601077
Narkotik polisinin tiyatro oyunu 'kapalı gişe' oynadı
Uyuşturucu bağımlısı bir gencin komaya girerek hayatını kaybetmesinden etkilenen narkotik uzmanı polis memuru Mustafa Yücel'in yazdığı tiyatro oyunu, bir yılda 27 defa sahnelendi. 'Boşluk' isimli oyunu, İzmir'de bin 750 öğrenci ve bin 600 veli olmak üzere 10 bin 350 kişi seyretti. Yücel, konferans ve panellerle de 10 yılda toplam 280 bin kişiye uyuşturucunun zararlarını anlattı. Yücel, bir sene önce yazdığı hikâyeyi, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bağlı Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi'ne (TUBİM) gönderdi. 12 profesörden oluşan bilim kurulu, yaptıkları inceleme sonucunda hikâyenin tiyatro oyunu olarak sahnelenmesine karar verdi. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'nde gece operasyonlara çıkan, gündüzleri de okul ve sivil toplum kuruluşlarının davetlisi olarak konferans veren Mustafa Yücel, "Oyun ile gençlerimizi uyuşturucu hakkında bilinçlendirmeye çalışıyorum. Onları madde kullanımına iten sebepleri ve bunları ortadan kaldırmada izlenecek yolları göstermeyi amaçlıyorum." diyor. Öğrencilerin bu bataklığa düşmemesi için eğitimin çok önemli olduğuna dikkat çeken Yücel, uyuşturucu satışının sadece polisiye tedbirlerle engellenemeyeceğini, talebin de azalması gerektiğini vurguluyor. Konuşmalarında velilere evlatlarına sahip çıkmaları gerektiğini anlatan Yücel, bilinçli bir toplum oluşması halinde uyuşturucu satıcılarının müşteri bulamayacağına dikkat çekiyor.
601394
Hangi parti ne kadar alacak?
FEHMİ KORU En Çok Okunanlar Hangi parti ne kadar alacak? Toplam 92 milyon 486 bin lira devlet yardımı alacaklar...Siyasi Partiler, 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçesinden 92 milyon 486 bin lira devlet yardımı alacak. Yeni yılda yapılacak aktarma ile birlikte AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi'ne son yılda verilen Hazine yardımı da, 367 milyon 721 bin liraya ulaşacak. Maliye Bakanlığı yetkililerinden edinilen bilgiye göre, TBMM Başkanlığına sunulan 2010 Merkezi Yönetim Bütçesi, Siyasi Partilerin kasasını da dolduracak. Siyasi Partiler Kanunu uyarınca genel seçimlerde barajı aşarak, Hazine yardımına hak kazanan AK Parti, CHP ve MHP'ye 2010 yılı Genel Bütçe Gelirleri esas alınarak 92 milyon 486 bin lira devlet desteği sağlanacak. Partilerin 2007 seçiminde aldıkları oy miktarına göre hesaplanan Hazine yardımının 52 milyon 712 bin lirasını AK Parti alacak. Bütçeden CHP'ye 23 milyon 625 bin lira, MHP'ye de 16 milyon 149 bin lira verilecek. Maliye Bakanlığı, Siyasi Partilere Hazine Yardımını Bütçenin yürürlüğe girmesinden itibaren 10 gün içinde ödeyecek. Bu çerçevede, 92 milyon 486 bin lira, 1-10 Ocak tarihleri arasında Siyasi Partilerin hesaplarına yatırılacak. YILDA 367,7 MİLYAR LİRALIK YARDIM Bu arada 2010 Merkezi Yönetim Bütçesinden alacakları payla birlikte AK Parti, CHP ve MHP'ye son yılda yapılan devlet yardımı 367 milyon 721 bin liraya ulaşacak. Maliye Bakanlığı verilerine göre, AK Parti 2008 yılında bütçeden 45 milyon 600 bin lira yardım aldı. Söz konusu tutar, yerel seçimler nedeniyle Hazine yardımının katı olarak ödendiği bu yıl 111 milyon 331 bin lira olarak gerçekleşti. 2010 yılı Bütçesinden ödenecek 52 milyon 712 bin liralık payla birlikte AK Parti'nin son yılda aldığı devlet yardımı 209 milyon 643 bin lira olarak gerçekleşecek. 2008'de Bütçeden 20 milyon 400 bin lira aktarılan CHP de, bu yıl 49 milyon 898 bin lira Hazine yardımı aldı. 2010 bütçesinden verilecek 23 milyon 625 bin lira ile CHP'ye son yılda sağlanan devlet yardımı da 93 milyon 923 bin lirayı bulacak. MHP de, 2008 yılında bütçeden 13 milyon 900 bin lira yardım almıştı. MHP'ye bu yıl bütçeden aktarılan tutar ise 34 milyon 106 bin lira olarak belirlenmişti. MHP'nin son yıldaki devlet yardımı da, 2010 bütçesinden alacağı 16 milyon 149 bin lira ile birlikte 64 milyon 155 bin liraya çıkacak. Siyasi Partiler Kanunu uyarınca, son milletvekili genel seçimlerine katılma hakkı tanınan ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunundaki genel barajı aşmış bulunan siyasi partilere her yıl, yılki Genel Bütçe Gelirleri cetvelindeki tutarın binde 2'si oranında mali yardımda bulunuluyor. Bu şekilde hesaplanan ödenek tutarı, Devlet yardımı yapılacak siyasi partilere, genel seçim sonrasında Yüksek Seçim Kurulunca ilan edilen toplam geçerli oy sayıları ile orantılı şekilde bölüştürülüyor. Ödeme de, Ocak ayının ilk 10 günü içinde tamamlanıyor. Milletvekili genel seçimlerde toplam geçerli oyların yüzde 7'sinden fazlasını alan siyasi partilere de Devlet yardımı yapılıyor. Bu yardım da, en az Devlet yardımı alan siyasi partinin geçerli oy sayısı esas alınarak, buna orantılı şekilde hesaplanıyor. Söz konusu yardım, siyasi partilere, milletvekili genel seçimlerinin yapılacağı yıl katı, mahalli idareler genel seçim yılında ise olarak ödeniyor. Her iki seçimin aynı yıl içerisinde yapılması halinde de ödeme miktarı katı geçemiyor.
601509
Bitlis'te bina çöktü: işçi öldü
Bitlis'in Ahlat ilçesinde inşaatın çökmesi sonucu işçi öldü, işçi yaralandı. Alınan bilgiye göre, ilçe merkezi Selçuklu Çarşısı'nda bulunan katlı binanın son katının betonu döküldüğü sırada inşaatın dördüncü katı çöktü. Çökme sonucu, işçiler Sebahattin Güngör ve Murat Yıldırım yaralandı. Yaralılar, Ahlat Devlet Hastanesine kaldırıldı. Murat Yıldırım, müdahaleye rağmen kurtarılamadı. AA Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, önümüzdeki yıl memur maaşlarına yapılacak zammın daha önce açıklandığı gibi yüzde 2,5 artı 2,5 olacağını, ilave artışa gidilmeyeceğini bildirdi. 9. Haftada bugün 15.00 maçlarında Gençlerbirliği-Sivasspor la, İstanbul B.Şehir Belediye-Manisaspor la Kayserispor ise A.Gücü nü konuk ediyor.
601730
3. köprü için ÇED raporu son aşamada
İstanbul'un kent içi trafiğini uzun vadede büyük ölçüde rahatlatacak olan yeni köprü yapımında en önemli kriterler arasında gösterilen ''çevresel etki değerlendirme'' çalışmalarında son aşamaya gelindiği öğrenildi. Bu konuda Karayoları Genel Müdürlüğünce yürütülen çalışmalar ve hazırlanacak raporun önümüzdeki günlerde Devlet Planlama Teşkilatına sunulması planlanıyor. Yapım ile ilgili ön hazırlıkların sürdürüldüğü ve henüz uluslararası düzeyde ihaleye çıkarılmayan yeni köprünün hangi modelle belirleneceği, DPT'nin hazırlayacağı rapordan sora netlik kazanması bekleniyor. Bütçeye yük getirmemesi amacıyla 3. boğaz köprüsünün ''yap-işlet-devret'' modeliyle yapılması planlanıyor. Çevre ve bağlantı yolları ile birlikte 1,5 milyar dolara malolması planlanan yeni köprüye ilişkin proje çalışmaları Karayoları Genel Müdürlüğü tarafından yürütülüyor.
601346
Kurumlar eleman alımı için sınavlar açıyor
Kurumlar eleman alımı için sınavlar açıyor Kamu kurumları eleman alımı için ardı ardına sınav düzenliyor. Bu kurumlar arasında 500 vergi denetmen yardımcısı alımı için sınav açan Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı dikkati çekiyor. Giriş sınavına, başvuru şartları uygun olan ve KPSS 49 puan türünden 75 ve daha üzeri puan alan kişilerden, puanı en yüksek olan adaydan başlamak üzere ilk 4000 kişi alınacak. Yazılı ve sözlü olmak üzere iki aşamalı giriş sınavının yazılı bölümü 21 Kasım 2009 tarihinde Ankara'da yapılacak. Giriş sınavının yazılı bölümüne katılmaya hak kazanan adaylar ile yazılı sınavın yapılacağı adres ve sınav saatleri; e-Devlet portalı (www.turkiye.gov.tr), Gelir İdaresi Başkanlığı (www.gib.gov.tr) internet sayfalarında yazılı sınavdan en az 10 gün önce ilan edilecek. Başvurular, 19 Ekim 2009 tarihinde başlayıp 30 Ekim 2009 tarihinde sona erecek. Sermaye Piyasası Kurulu'nda G.İ.H. sınıfında bulunan 8. derece kadrolu 12 adet ''uzman yardımcısı'' ve araştırma birimlerinde görevlendirilmek üzere G.İ.H. sınıfında bulunan 8. derece kadrolu adet ''uzman yardımcısı'' ve A.H. sınıfında bulunan 8. derece kadrolu adet ''uzman hukukçu yardımcısı'' kadrosunda görevlendirilmek üzere başarı durumları dikkate alınarak yeter sayıda aday personel seçimi için giriş sınavı yapılacak. Giriş sınavının yazılı aşaması 7-8 Kasım 2009 tarihlerinde yapılacak. Bu aşamada başarılı olanlar, Kurul tarafından sözlü sınava tabi tutulacak. Giriş Sınavı'na katılmak isteyen adaylar başvuru formu ve istenen belgelerle, 23 Ekim 2009 tarihine kadar, 09.30–17.30 saatleri arasında Kurul'un Ankara'daki merkezine şahsen veya posta yoluyla başvuracaklar. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanlığınca açık bulunan adet Stajyer Dış Ticaret Kontrolörü kadrosu için 14-15 Kasım 2009 tarihlerinde Ankara'da Stajyer Dış Ticaret Kontrolörlüğü Giriş Sınavı yapılacak. Giriş Sınavı; Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) sonuçlarına göre, Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanlığınca yapılacak ''yazılı'' ve ''sözlü'' sınavlardan oluşacak. Belirtilen koşulları taşıyan ve sınav tarihi itibariyle otuz yaşını doldurmamış adayların, istenilen belgelerle birlikte en geç 28 Ekim 2009 Çarşamba günü saat 17.00'ye kadar Ankara'daki Kurul Başkanlığına ulaşacak şekilde şahsen veya posta ile müracaat etmeleri gerekiyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı'nda açık bulunan 63 (22 sosyal, 41 teknik) adet iş müfettişi yardımcılığı kadrolarına, Ankara'da yapılacak sınavla iş müfettişi yardımcısı alınacak. Başvurular 19 Ekim 2009 günü başlayacak, Kasım 2009 günü çalışma saati bitiminde sona erecek. Sınava girecek adaylar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İnönü Bulvarı No: 42 Emek/ANKARA adresinde kurulacak kayıt kabul bürosuna bizzat veya posta ile başvurabilecekler. Yazılı sınav 21 Kasım 2009 tarihinde yapılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığınca, merkez teşkilatında genel idare hizmetleri sınıfında boş bulunan 20 adet 7. derecede stajyer kontrolör kadrosuna atama yapılmak üzere ''Stajyer Kontrolör Giriş Sınavı'' yapılacak. Adayların, Atatürk Bulvarı No:29 Opera/Ankara adresindeki bakanlık Personel Dairesi Başkanlığından veya www.kulturturizm.gov.tr internet adresinden temin edilecek başvuru formunu eksiksiz doldurarak, istenen belgelerle birlikte 26 Ekim 2007 tarihi mesai saati bitimine kadar söz konusu başkanlığa elden teslim etmeleri gerekiyor. Yabancı Dil Sınavı 10 Kasım 2007'de yapılacak. Bu sınavı kazananlar sözlü sınava davet edilecek. KPSS çeşitli puan türlerinde alınması gereken puanların belirtildiği bu sınavlara, her kurumun sınavında istenen puan değişmekle birlikte en az 75 puan alan kişiler başvurabilecek. Ayrıca, kimi kurumlar KPSS sınavında yabancı dilden belli sayıda soruya doğru yanıt verilmesi veya TOEFL'dan belli bir puan alınması koşulu arıyor.
601278
Türkiye domuz gribi önlemleriyle tam not aldı
DSÖ Avrupa Bölgesi Danışmanı Mark Miller, pandemik A(H1N1) virüsüne karşı yürütülen çalışmalarla ilgili Sağlık Bakanı Recep Akdağ ve diğer bakanlık yetkilileri ile görüş alışverişinde bulundu. Miller, Türkiye'de domuz gribi salgınına karşı yürütülen çalışmalar ve alınan önlemlerle ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu. ''Türkiye'nin hazırladığı pandemi (salgın) planını nasıl buluyorsunuz?'' sorusuna Miller, ''Türkiye, pandemiye hazırlık açısından sistematik olarak oldukça yol almış durumda'' yanıtını verdi. Türkiye'nin, gerek aşının alımı gerekse diğer konularda viroloi, mikrobiyoloji ve enfeksiyon hastalıkları uzmanlarından oluşan geniş bir uzmanlar ve akademisyenler grubuyla değerlendirmeler yaptığına işaret eden Miller, ''Bütününe baktığımızda mükemmel bir plan yönetimi olduğu görülüyor'' dedi. Konuyla ilgili belirsiz birçok noktada karar alınabilmesi için geniş bir kadroyla doyurucu tartışmalar yapıldığını, toplumun bilgilendirilerek ihtiyaçların giderilmeye çalışıldığını kaydeden Miller, ''Ayrıca aşıların alımı ve dağıtımıyla ilgili finansal kararların verilmiş olması da önemli'' diye konuştu. Türkiye'nin pandemi planı çerçevesinde uygulayacağı aşı programıyla ilgili değerlendirmelerde de bulunan Miller, pandemi planı çerçevesinde belirli risk gruplarının aşılanarak hastalığın görülmesinin ve öldürücü sonuçlarının büyük ölçüde önlenmesiyle önemli bir toplum sağlığı müdahalesi yapılacağına dikkati çekti. Bütün bu karışıklık içerisinde böyle bir müdahale imkanının bulunmasının önemine işaret eden Miller, ''Yılda dünyada mevsimsel gripten 300-500 bin kişi bu hastalıktan etkilenerek hayatını kaybediyor. Neticede bu hastalıktan toplumun büyük kesimlerinin etkilenmesi söz konusu olabiliyor. Bu nedenle aşıyla ilgili müdahaleler pandemi planının önemli parçasını oluşturuyor'' ifadesini kullandı. Uzmanların, sağlık çalışanları ve uygulayıcıların bir araya gelip aşıyla ilgili risk gruplarını, avantaj ve riskleri tartışmasının ve hassas bir dengede düşünülmesi gereken bu konularla ilgili zorlu konularda kararlar almasının önemini vurgulayan Miller, ''Türkiye'nin bu konuda ileri ve gelişmiş olduğunu gözlemledim'' dedi. Toplum sağlığının korunması için gereksinimlerin ön planda tutulmasının da önemli olduğunu bildiren Miller, ''Türkiye'de domuz gribine karşı aşılama için gerekli finansal imkanların sağlanması şeklinde kritik kararların verilerek toplum sağlığının ön planda tutulması önemli ve belirleyici'' diye konuştu. Domuz gribi aşısıyla ilgili tartışmaların hatırlatılıp, bugüne kadar A(H1N1) aşısını hangi ülkelerin uyguladığının sorulması üzerine Miller, ''Aşı zaten dünyada son birkaç haftadır kullanıma sunulmuş durumda. Avrupa'da İsveç, Danimarka, Çek Cumhuriyeti, Romanya, İngiltere, Fransa ile ABD ve Avustralya'da aşılamaya başlandı. Türkiye de aşılamayı ilk başlatan ülkelerden birisi olacak'' dedi.
601504
Gül Gençlik Parkı'nı gezdi
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün gezi yapacağı parkta, olağanüstü güvenlik önlemleri hakimdi. Herkes dedektörlerle tek tek aranarak parka alındı. Ankara Valisi Kemal Önal, Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Emniyet Müdürü orhan Özdemir ve Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün'ün eşlik ettiği gezisinde Gül bir süre yürüdü. Ardından Melih Gökçek'in kullandığı golf arabasına binerek Gençlik Merkezi'ne gitti. Burada Cumhurbaşkanı'na halk oyunları gösterisi sergilendi. Çıkışta ise Cumhurbaşkanı'nı bir süpriz bekliyordu: Capoerie. Dansın dövüşle birleştiği ... Parkta gezinti yapanların da ilgi odağı olan Cumhurbaşkanı, zaman zaman alkışlanırken fotoğraf taleplerini de geri çevirmedi.
601015
Ayamama'da 108 kaçak bina yıkılacak
Ayamama'da 108 kaçak bina yıkılacak İstanbul'da geçen ayki selde taşan Ayamama Deresi'nin iki yakası boyunca imara aykırı 108 bina belirlendi. Kaçak yapı sahiplerine yıkım için süre verildi İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi, geçen ay meydana gelen selde taşan Ayamama Deresi'nin iki yakası boyunca 108 imara aykırı yapı tespit etti. Verilen süre içinde yıkılmayan kaçak yapılar, Büyükşehir Belediyesi ekiplerince yıkılacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Ayamama Deresi iyileştirme, kaçak, işgalli, yeşil alan tecavüzü tespit çalışmasının tamamlandığını açıkladı. Başakşehir'den itibaren Bağcılar, Küçükçekmece ve Bahçelievler'den geçerek Bakırköy sınırları içerisinden Marmara Denizi'ne bağlanan 42 kilometre uzunluğunda ve kolu olan Ayamama Deresi'nin iki yakasındaki çalışma sonucunda dere yatağı üzerinde tamamen veya kısmen işgalli yapılar tespit edildi. Açıklamaya göre, kaçak binaların 44'ünün Küçükçekmece'de, 42'sinin Başakşehir'de, 13'ünün Bağcılar'da, 9'unun da Bahçelievler'de olduğu saptandı. Kaçak yapıların kamu alanında bulunması ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu kapsamına girmesi nedeniyle tebligat yapılmaksızın yıkıma gidilme hakkına rağmen tebligat yapılacağı duyuruldu. Tebligatlar, zabıta tarafından yapılmaya başlandı.
601241
Avrasya Maratonu'nun startı verildi
Boğaziçi Köprüsü Anadolu yakası ayağının 800 metre üst bölümünden başlayan ve Sultanahmet Meydanı'nda sona erecek olan maraton ile 15 kilometrelik koşunun startını Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak verdi. Organizasyon nedeniyle sabah saat 08.30'dan itibaren, yarış güzergahı trafiğe kapatıldı.
601266
Partilerin kasası dolacak
Partilerin kasası dolacak Siyasi Partiler, 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçesinden 92 milyon 486 bin lira devlet yardımı alacak. Yeni yılda yapılacak aktarma ile birlikte AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi'ne son yılda verilen Hazine yardımı da, 367 milyon 721 bin liraya ulaşacak. AA muhabirinin Maliye Bakanlığı yetkililerinden edindiği bilgiye göre, TBMM Başkanlığına sunulan 2010 Merkezi Yönetim Bütçesi, Siyasi Partilerin kasasını da dolduracak. Siyasi Partiler Kanunu uyarınca genel seçimlerde barajı aşarak, Hazine yardımına hak kazanan AK Parti, CHP ve MHP'ye 2010 yılı Genel Bütçe Gelirleri esas alınarak 92 milyon 486 bin lira devlet desteği sağlanacak. Partilerin 2007 seçiminde aldıkları oy miktarına göre hesaplanan Hazine yardımının 52 milyon 712 bin lirasını AK Parti alacak. Bütçeden CHP'ye 23 milyon 625 bin lira, MHP'ye de 16 milyon 149 bin lira verilecek. Maliye Bakanlığı, Siyasi Partilere Hazine Yardımını Bütçenin yürürlüğe girmesinden itibaren 10 gün içinde ödeyecek. Bu çerçevede, 92 milyon 486 bin lira, 1-10 Ocak tarihleri arasında Siyasi Partilerin hesaplarına yatırılacak. -3 YILDA 367,7 MİLYON LİRALIK YARDIM- Bu arada 2010 Merkezi Yönetim Bütçesinden alacakları payla birlikte AK Parti, CHP ve MHP'ye son yılda yapılan devlet yardımı 367 milyon 721 bin liraya ulaşacak. Maliye Bakanlığı verilerine göre, AK Parti 2008 yılında bütçeden 45 milyon 600 bin lira yardım aldı. Söz konusu tutar, yerel seçimler nedeniyle Hazine yardımının katı olarak ödendiği bu yıl 111 milyon 331 bin lira olarak gerçekleşti. 2010 yılı Bütçesinden ödenecek 52 milyon 712 bin liralık payla birlikte AK Parti'nin son yılda aldığı devlet yardımı 209 milyon 643 bin lira olarak gerçekleşecek. 2008'de Bütçeden 20 milyon 400 bin lira aktarılan CHP de, bu yıl 49 milyon 898 bin lira Hazine yardımı aldı. 2010 bütçesinden verilecek 23 milyon 625 bin lira ile CHP'ye son yılda sağlanan devlet yardımı da 93 milyon 923 bin lirayı bulacak. MHP de, 2008 yılında bütçeden 13 milyon 900 bin lira yardım almıştı. MHP'ye bu yıl bütçeden aktarılan tutar ise 34 milyon 106 bin lira olarak belirlenmişti. MHP'nin son yıldaki devlet yardımı da, 2010 bütçesinden alacağı 16 milyon 149 bin lira ile birlikte 64 milyon 155 bin liraya çıkacak. Siyasi Partiler Kanunu uyarınca, son milletvekili genel seçimlerine katılma hakkı tanınan ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunundaki genel barajı aşmış bulunan siyasi partilere her yıl, yılki Genel Bütçe Gelirleri cetvelindeki tutarın binde 2'si oranında mali yardımda bulunuluyor. Bu şekilde hesaplanan ödenek tutarı, Devlet yardımı yapılacak siyasi partilere, genel seçim sonrasında Yüksek Seçim Kurulunca ilan edilen toplam geçerli oy sayıları ile orantılı şekilde bölüştürülüyor. Ödeme de, Ocak ayının ilk 10 günü içinde tamamlanıyor. Milletvekili genel seçimlerde toplam geçerli oyların yüzde 7'sinden fazlasını alan siyasi partilere de Devlet yardımı yapılıyor. Bu yardım da, en az Devlet yardımı alan siyasi partinin geçerli oy sayısı esas alınarak, buna orantılı şekilde hesaplanıyor. Söz konusu yardım, siyasi partilere, milletvekili genel seçimlerinin yapılacağı yıl katı, mahalli idareler genel seçim yılında ise olarak ödeniyor. Her iki seçimin aynı yıl içerisinde yapılması halinde de ödeme miktarı katı geçemiyor.
600991
DTM daha agresif olacak
DTM daha agresif olacak Önümüzdeki dönemde izleyeceği stratejiyi belirleyen Dış Ticaret Müsteşarlığı, yeni yöntemleri hayata geçiriyor. Buna göre DTM'nin dış ticaret şirketi gibi çalışması sağlanacak CAHİT SARAÇOĞLU ANKARA Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) önümüzdeki dönemde izleyeceği strateji ile DTM'nin bugüne kadar başvurmadığı yeni yöntemleri hayata geçirecek. Yeni stratejide ülkelerle önemli işbirliği yöntemlerine yer verilecek. Yeni dönem, Türkiye'nin dış ticaretine ilişkin geliştirilen bir projeksiyon üzerine kurulacak. DTM'nin dış ticaret şirketi gibi çalışması sağlanacak. Ticaret Müşavirlerinin masa başında oturması değil, kapı kapı dolaşması gerekecek. Ülkelerde yeni tedarik stratejisi oluşturulacak. Avrupa'da iflas noktasına gelmiş, müşterisi ve pazarı olan KOBİ'leri alma projesi hayata geçirilecek. İSTANBUL'DA ŞEKİLLENDİRİLECEK Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'ın Kahire'de gündeme getirdiği, DTM'nin önümüzdeki dönemde izleyeceği yeni dış ticaret stratejisine göre, Türkiye'nin yeni dış ticaret stratejisinin şekillenmesi amacıyla 26-27 Ekim tarihlerinde İstanbul'da bir toplantı gerçekleştirilecek. Bakan Çağlayan'ın yeni stratejinin hazırlık çalışmalarında üst düzey bürokratlara “Her işi yaparım” döneminin bitmesi gerektiğini söylediğine dikkat çeken uzmanlar, bu çerçevede öncelikle ülke uzmanları, ülke stratejileri ve ülke masalarının oluşturulduğunu kaydettiler. Şimdilik 14 hedef ülke, 25'e yakın da öncelikli ülke belirlendi. Bu uzmanlar, öncelikli ve hedef ülkeler bazında kurulan masalarda görev yapacaklar. İhracatı Geliştirme Merkezi (İGEME) de yeni ülke masaları çalışmasında aktif olarak yer alacak. DTM'nin önümüzdeki dönemde izleyeceği yeni stratejiye göre Ticaret Müşavirleri konsolosluklarda sadece masa başında oturmayacak. Bulunduğu ülkede kapı kapı dolaşacak.
601007
Maldivler'de en sulu bakanlar toplantısı
Maldivler'de en sulu bakanlar toplantısı Hint Okyanusu'ndaki Maldivler'de iklim değişikliğinin etkilerine dikkati çekmek üzere bakanlar su altında toplantı yaptı. Suya ilk olarak devlet başkanı Muhammed Naşid dalarken, onu mayolu ve tüplü bakanlar izledi. metre derinlikte, biçimindeki masada bakanlar, karbondioksit salımının azaltılması için tüm ülkelere eylem çağrısında bulunan bir karar aldı. Girifushi adası yakınında düzenlenen “ıslak toplantı” için bakanların ay dalgıçlardan eğitim aldığı belirtildi. Toplantı, masmavi denizi, beyaz kumsallarıyla turistlerin gözdesi olan, 1.192 adadan oluşan Maldivler'in, deniz seviyelerinde görülecek en ufak bir artışla sular altında kalacağına dikkati çekiyor.
600835
Hanımın Çiftliği’ne İtalya’dan tepki...
Hasan Pulur Olaylar ve İnsanlarHanımın Çiftliği’ne İtalya’dan tepki... TABİİ ilk, tepki Aydemir Akbaş’tan geldi, ona da sabahın köründe Bülent Bilgiç haber vermiş... Hani televizyondaki “Hanımın Çiftliği” dizisinden söz ederken Aydemir Akbaş’ı anmıştık, dizinin ilk çekiminde “Berber Reşit’i oynamıştı. Biz de onun bu rolünü unutmadığımızı yazmıştık. Meğer eksik yazmışız, Aydemir Akbaş rolüyle “Yılın en iyi karakter oyuncusu” seçilmiş, hatırlayamadık. Neyse, elbette önemli ama bunca yıl sonra rolünün hatırlanması da az önemli değil... * * BİZİM “Orhan Kemal mi kaldı!” diyen kitapçı tezgâhtarına kızmamıza hak vermiş, onun başına böyle bir iş gelmiş... Liseli iki genç ödev için ona gelmişler, laf arasında Aydemir Akbaş, eski hocalardan söz edecek olmuş: “Ahmet Kutsi Tecer, Esat Mahmut Karakurt... deyince, çocuklar tanımamışlar: “Kim bunlar?” da gençlere kapıyı göstermiş... * * OYSA bunlara alışmamız gerek, biraz zor oluyor ama alışacağız, alışıyoruz da... Özal “Alışırsınız” dememiş miydi? * * ÖZNUR Özdamar da ’da ekonomi doktorası yapıyor, “Hanımın Çiftliği”ni internetten izliyormuş, annesi tavsiye etmiş... Dizinin ilk bölümündeki Güllü’nün babası Cemşit’in bir lafına takılmış... Kızının sinemaya gitmesini kabul edemeyen Cemşit, “Satacağım bu kerameti!” deyip, bel kayışıyla Güllü’yü döver. * * ÖZNUR Özdamar tepkisini yazıp göndermiş: “Roman 1961 yılında yazıldı. Az değil, 38 yıl geçmiş üzerinden ve biz hâlâ cinayetleriyle, kadın bedeninin namus gibi bir sözcüğün varlığı sebebiyle babası, amcası, erkek kardeşi tarafından idaresinden, kadına şiddetten bahsediyoruz. Vurun kahpeye gibi bir terim üretilmiş zamanında bu topraklarda ve ne yazık ki 21. yüzyılda dahi modasını yitirmemiş, hatta şekil değiştirmiş asın, kesin, biçin kahpeyi olmuş. Yıllar geçti, bu topraklar eline taşı, silahı alıp, erkek özgürlüğüne karışan, onları taciz eden bir kadın toplumu göremedi. Göremezler, çünkü erkekler annelerinin her şeyi yapabilecek özgürlüğe sahip, aslan oğullarıdır. * * bir yanım hiç olmadı. İki uyum içinde yaratılmış, yarım elma olsunlar diye, biri elma, diğeri elmanın sapı olsun diye değil. Bu yazı erkek egemen bir topluma karşı duruş olarak da algılanmasın, değil zaten. Anadolu kadını hep sözüne değer verilen olmuştur aslında. Bu yazı gücü kötüye kullanan, şiddetle özgürlükleri örtbas etme emelinde olan istisnalara karşı yazılmıştır.” * * KIRK yıl önce yazılan romanın, kırk yıl sonra televizyon dizisi oluşu, herhalde bir şeyi vurguluyor: “Orhan Kemal’ler yaşadı ve yaşayacaklar.” Cahil tezgâhtarlara rağmen!
601859
Belediye rahat kazandı!
Belediye rahat kazandı! İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESPOR: MANİSASPOR: Stat: Atatürk Olimpiyat Hakemler: Mustafa İlker Coşkun, Uygar Bebek, Nihat Samuk İstanbul Büyükşehir Belediyespor: Oğuzhan, Kus, Cesario, Metin, Ekrem, Sylla, Efe (Dk. 90 Mahmut), Serhat Zeki (Dk. 69 Okan), İbrahim (Dk. 78 Gökhan Süzen), Tum Manisaspor: Orkun, Güven, Dixon, Burak, Eren, Yiğit (Dk. 60 Ergin), Simpson (Dk. 78 Yaser), Mehmet Nas (Dk. 77 Mehmet Güven), Nizamettin, Sezer, İsaac Gol: Dk. 50 Metin (İstanbul Büyükşehir Belediyespor) Sarı kartlar: Dk. 83 Sezer (Manisaspor), Dk. 90 artı Okan (İstanbul Büyükşehir Belediyespor)
601647
'Türk sinemasında din adamı' dosyamız bu ayki 'Din ve Hayat'ta
'Türk sinemasında din adamı' dosyamız bu ayki 'Din ve Hayat'ta Türkiye Diyanet Vakfı İstanbul Şubesi ve İstanbul Müftülüğü, bir süredir “Din ve Hayat” adlı çok kaliteli bir dergi yayımlıyor. Üçer aylık döngülerle (ilkbahar, yaz, sonbahar, kış) yayımlanan bu 120 sayfalık dergi baştan sona kuşe kâğıda basılıyor ve -hem ele aldığı konuların ciddiyetine, hem de temsil ettiği câmiânın vakarına binaen- herhangi bir ticarî kurum ya da kuruluşun yandaşı gibi görünmemek için hiç bir bölümüne reklâm almıyor. İlk sayfasından son sayfasına dek katıksız akademik bilgi ve belgeyle bezenmiş, yanı sıra da görsel tasarımına, Türkçe tashihine azamî düzeyde özenilmiş “şık” bir yayın organı bu… Sözün özü, tam da “gerçek Müslüman”a yaraşır bir kalite ortaya koymaktalar sayın il müftümüz Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı ve mesai arkadaşları… 'Din ve Hayat” editöryal ekibi beni ilk kez geçen Ağustos'ta aradı ve Ekim'de çıkacak olan “Kış-2009” sayısında ana konunun “din görevlileri” olacağını belirterek, “Türk sinema tarihinde din görevlisi profili” başlıklı bir inceleme-araştırma dosyası talep etti. Derginin daha önceki bazı sayılarını gördüğüm ve çok beğendiğim için, bu talebi hiç tereddütsüz kabul ettim. Bir süre üzerinde çalıştıktan sonra da benden istenen dosyayı muhataplarıma ilettim. İçeriğinde benim çalışmamın da yer aldığı yeni sayı geçtiğimiz günlerde yayımlandı ve ülke çapında binlerce adrese dağıtılmaya başlandı. Nezaket gösterip bana da dört nüsha göndermiş oradaki gönül dostlarımız… “Din ve Hayat” editöryal ekibine güvenimin hiç de boş olmadığını, hazırladığım yazılı ve görsel malzemenin dergideki kullanılış biçimini görünce bir kez daha anladım. 'Türk Sineması”nın Din ve Dindarlıkla 95 Yıllık İmtihanı” başlıklı inceleme-araştırma dosyama, harika bir sayfa düzeni eşliğinde tamı tamına renkli sayfa ayırmış saygıdeğer Diyanet Vakfı yöneticileri… Epeyce bir titizlenerek kaleme aldığım söz konusu incelemeyi, “Din ve Hayat”ın yeni sayısına erişebilenler baskılı nüshadan, bu imkândan mahrum olanlar ise internet sitemizden okuyabilirler. Hiç bir kâr amacı gütmeksizin, yalnızca irşâd kaygısıyla hazırlandığına tanık olduğum bu değerli ve faydalı yayın organına emeği geçen herkese teşekkür ederim. Türk sinemasının 'din' ve 'dindarlık'la 95 yıllık imtihanı “Her köyde, adına öğretmen dediğimiz, harıl harıl yanan bir ateş var. Ve yine her köyde bu ateşi acımasızca söndüren bir papaz…” Victor Hugo (1802-1885) Fransız pozitivist şair, yazar ve devlet adamı ALİ MURAT GÜVEN Yeni Şafak gazetesi sinema yazarı DONDURMAM GAYMAKTürk sinemasının genç kuşak yönetmenlerinden Yüksel Aksu'nun 2006 yılında çektiği ilk uzun metrajlı yapıtı “Dondurmam Kaymak”, içerdiği yalın ve gerçekçi Batı Anadolu mizahıyla, gösterime girdiği dönemde izleyiciden bir “ilk film” için yeterince tatminkâr sayılabilecek düzeyde ilgi görmüş; yanı sıra gişedeki bu başarısını Ankara Uluslararası Film Festivali'nden iki, İstanbul Uluslararası Film Festivali'nden bir, ABD-Queens Film Festivali'nden de iki ödülle dönerek taçlandırmıştı Ancak, yirmi yıllık bir sinema yazarı olarak “Dondurmam Kaymak”ı ilk izlediğimde, bu filmin beni çarpan en önemli yönü, ne kazandığı ulusal ve uluslararası ödüller, ne de kıvamında kullandığı sımsıcak yerel mizahı olacaktı. Muğla'da geçen bu sevimli öykünün içinde yardımcı bir karakter olarak yer alan “köy imamı” ve onun tasvir ediliş biçiminden duyduğum derin şaşkınlıktı ilk duygusal tepkim… Türk sinemasının tecrübeli karakter oyuncularından Recep Yener'in canlandırdığı bu sıra dışı din adamı tiplemesi, yöre halkına (özellikle de çocuklara) karşı muazzam sevecenliği, hoşgörüsü ve görevinin hassasiyetini lâyıkıyla kavramasıyla, yaklaşık yüzyıllık Türk sinema tarihi içinde sessiz sedasız bir “milat” oluşturmaktaydı da an itibarıyla hiç kimsenin bundan haberi yoktu! Nitekim, sonradan, tıpkı benim gibi başka bazı sinema yazarlarının da aynı noktaya odaklandıklarını ve filme ilişkin tanıtıcı yazılarında “Dondurmam Kaymak”ın bu ayrıcalıklı yönünü vurguladıklarını müşahede ettim. Yüzbaşı Fuat Uzkınay'ın 14 Kasım 1914'de Osmanlı Ordu Foto-Film Dairesi adına çektiği bir belgesel film, “Yeşilköy-Ayastefanos Rus İşgal Anıtı'nın Yıkılması”nı başlangıç noktası olarak kabul ettiğimiz Türk sinemasının, geride kalan 95 yıllık inişli çıkışlı tarihçesi içinde “din” ve “dindar”a karşı sergilediği kemikleşmiş hoyratlık, konuya bu toprakların yüzlerce yıllık kültürel dokusu açısından bakıldığında elbette ki son derece can acıtıcı; fakat tarih ve sosyoloji bilimleriyle ilgilenenler için kesinlikle şaşırtıcı değil… Osmanlı Devleti'nin Tanzimat Fermanı ile başlayan son (aynı zamanda da çöküş) döneminde, ülkenin içinde bulunduğu bilimsel, ekonomik ve askerî geriliğin nedenleri tespit edilmeye çalışılırken, Aydınlanma Hareketi ve Fransız İhtilâli'nden yoğun biçimde etkilenmiş durumdaki Türk aydınının “din” kurumunu “günah keçileri listesi”nin en başına oturttuğunu bugün hepimiz çok iyi biliyoruz. Öyle ki zaman içinde, salt basiretsiz ve yeteneksiz bir yönetim anlayışının sonucu oluşan en “dünyevî” hezimetler bile inanılmaz bir kolaycılık içinde metafiziğin sırtına yüklenir oldu ve bu öfkeli halet-i ruhiye Meşrutiyet dönemiyle birlikte, giderek entelejansiyanın (kısmen de devlet yönetimini oluşturan güçlerin) İslâm dinine “resmî bakışı”na dönüştü. Öyle ki ülkedeki her sorunu açıklamada bir “İngiliz anahtarı” pratikliği içinde kullanılan “Bizi bu duruma softalık getirdi” yaklaşımı, Türk toplumunun Çanakkale savunması ya da Ulusal Kurtuluş Savaşı gibi tarihsel kırılma noktalarında “geriletici din”den (!) beslenerek ne denli yüksek bir motivasyona ulaştığı gerçeğinin de örtbas edilmesi sonucunu doğuracaktı. Aynı şekilde, Türklere yalnızca iki yüzyıl içinde Söğüt'teki bir kaç bin kişilik küçük bir aşiretten önce dünyanın başkenti İstanbul'u, ardından da üç kıtaya yayılmış 21 milyon kilometrekarelik bir cihan devletini kazandıran en büyük itici gücün de yine bu “terakkiye mâni kitap” (!) olduğu gerçeği zaman içinde unutulup gitti; geriye ekonomik imkânsızlıklar ve askerî-siyasî hatalar yüzünden kaybedilmiş bir kaç savaşın acı hatıraları üzerine inşâ edilen yalan yanlış dinsel söylenceler kaldı. Dünya sahnesindeki varlık mücadelesinde elde ettiği muhteşem başarının ardında, Mustafa Kemal Atatürk'ün “Ya İstiklâl, ya ölüm!” (dinsel terminoloji çerçevesinde daha açıkça deşifre edilmiş hâliyle, “Ya, ne yapıp edip yeni ülkemizi kuracağız, ya da bu uğurda hepimiz şehid olup yeryüzünden silineceğiz”) kararlılığı bulunan Türkiye Cumhuriyeti, yüzü kayıtsız şartsız Avrupa'ya dönük Jöntürkler'den miras kalan bu “İslâmî mirası kökten reddetme” geleneğini topyekün devralmadı belki; ancak 1923'den sonra da büyük oranda sürdürmeyi tercih etti. Böylelikle din kurumu ve onun toplumsal doktrinlerini temsil eden ulema sınıfı, başlatıcısı ya da sorumlusu olmadıkları tarihsel bir çöküş sürecinin baş sanıkları olarak bu yeni dönemde hedef tahtasının tam ortasındaki müstesna yerlerini korumuş oldular. Cumhuriyet'in kendini toparlama sürecinde Anadolu'da gözlemlenen koyu yoksulluk ve eğitimsizlik dikkate alındığında belli bir noktaya kadar haklı görülebilecek olan bu pozitivist-aydınlanmacı bakış, kısa süre içinde kendi basınını, edebiyatını, şiirini, tiyatrosunu ve nihayet sinemasını doğurmakta gecikmeyecekti. 1950'lerdeki çok partili demokrasiye geçiş aşamasına kadar ülkede tiyatro ve sinema çalışmalarının neredeyse yegâne yürütücüsü konumunda olan “devlet yönetmeni” Muhsin Ertuğrul da (1892-1979) dine, dindarlara ve din adamlarına karşı kullanılagelen bu saldırgan jargonu söz konusu sanat dallarında iyice yerleştirip kemikleştiren kişi olacaktı. Musahipzade Celal'in 1927'de tiyatro eseri olarak kaleme aldığı “Aynaroz Kadısı”nı 1938 yılında sinemaya uyarlayan Ertuğrul, böylelikle “rüşvetçi, hilebaz, şehvet düşkünü ve haklının değil kudretlinin yanında saf tutan din adamı” şablonunun Türk sinemasındaki ilk önemli örneğini de kitlelere sunmuş oluyordu. Gerçi, anılan film, “derin Anadolu”dan gelen şiddetli tepkiler karşısında sonradan dönemin hükûmeti tarafından sansüre uğratıldı ve pek çok kentteki gösteriminde aksamalar oldu; ancak bu durum Cumhuriyet aydınının “bütün faturaları dindarlığa kesme” heves ve kararlılığında herhangi bir duraksamaya yol açmayacaktı. Ertuğrul, hemen ertesi yıl, öyküsünde yine sahtekâr ve uçkuruna düşkün din görevlilerinin cirit attığı “Bir Kavuk Devrildi” adlı filmiyle bildik tutumunu sürdürdü. VURUN KAHPEYE 1949Tek partili dönem sinemasının bu anlamdaki en bildik, günümüzde artık bir simgeye dönüşmüş olan ürünü ise Halide Edip Adıvar'ın (1884-1964) 1923 yılında yazdığı “Vurun Kahpeye” romanı ve anılan kitaptan 1949'da Lütfi Akad yönetiminde gerçekleştirilen beyazperde uyarlamasıdır. İstanbullu idealist bir kadın öğretmenin Orta Anadolu'da görevli olarak geldiği bir kasabada, Kuvvayı Milliye hareketi ve temsil ettiği yenilikçi düşüncelere ölesiye düşman softa bir topluluk karşısında düştüğü acıklı durumları anlatan film, gerçekte dönemin gazetecileri, yazarları ve sanatçılarının din kurumuna bakışının da kusursuz bir özeti görünümündedir. Cumhuriyet tarihi boyunca, ülke topraklarında adlî makamların kayıt altına aldığı benzer türden bir tek olay bile yaşanmamasına karşın, yurtsever öğretmen Aliye'nin gençlere ilim ve irfan aşılamak adına yaşadığı sıkıntılar, görev yaptığı kasabanın ahalisinden gördüğü ilkel tepkiler, nihayetinde de softalıktan gözü dönmüş Hacı Fettah adlı bir imamın kışkırtmasıyla halk tarafından linç edilişi zaman içinde neredeyse “biyografik” bir mahiyet kazanmış ve genç kuşaklara “gerçekten yaşanmış bir trajedi” gibi takdim edilir olmuştur. VURUN KAHPEYE 19631950'de çok partili düzene geçildikten sonraki on yılda Türk sinemasını kurup yönlendiren seçkinci topluluğun din ve din görevlilerine yönelik dışlayıcı-aşağılayıcı tavrında her ne kadar kısmî bir yumuşama kaydedildiyse de bu göreceli barış hâli, bütünüyle sol karakterli bir askerî darbe olan 27 Mayıs'tan sonra yerini yeniden katı bir saflaşmaya bırakacaktı. Nitekim, ilk uyarlaması ülke çapında derin bir infial uyandırmış olan “Vurun Kahpeye”nin Orhan Aksoy yönetimindeki ikinci çevrimi de yine anılan dönemin (1963) bir ürünüdür. 1960'lar, yani Yeşilçam'ın hemen hemen bütünüyle siyah-beyaz çalıştığı bir dönem boyunca, yaptıkları filmlerin öykülerinde bir tek “bilge ve müşfik din adamı” figürüne bile yer vermeyen Türk sinemacıları, bu hastalıklı tutumlarını 1970'lerin başlarında renkli filmciliğe geçildiğinde de hiç sektirmeden sürdürdüler. Yönetmen Aram Gülyüz'ün 1972 yılında çektiği “Aynı Yolun Yolcusu”, dönemde din görevlilerinin dramdan ziyade mizah kalıpları içinde tefe konulduğu filmlerin en popüler örneklerinden biridir. Başrollerini Sadri Alışık ve Ali Şen'in paylaştıkları filmin senaryosu, Amerikalı yönetmen Leo McCarey'nin 1944 yılında çektiği “Going My Way” adlı yapıttan neredeyse birebir aşırılmıştı ve birbirine zıt karakterli iki rahibin bol çekişmeli öyküsünü anlatıyordu. Alışık ve Şen de yerel gerçeklerin zerrece dikkate alınmadığı bu üstünkörü uyarlamada biri “softa”, diğeri ise “çağdaş” iki imama dönüştürülmüştü. THE İMAMTürk sinemasının en kıdemli set fotoğrafçısı olarak kabul edilen Güngör Özsoy, Zaman gazetesinden Ülkü Özel Akagündüz'e verdiği bir mülâkatta (9 Ağustos 2009), “Aynı Yolun Yolcusu” adlı filmin çekimleri sırasında, imam rolünü üstlenen iki aktöre yönetmen tarafından bol bol rakı içirtilmesi karşısında duruma müdahele etme ihtiyacı hissettiğini, “Amerikalı rahipler açısından bu durum normal olabilir, fakat Müslüman din adamları asla alkollü içki kullanmazlar, böyle sahneler halkın tepkisini toplar” şeklindeki uyarısı üzerine de “Sen bizim işimize karışma” denilerek setten kovulduğunu anlatır. İşte, dönemin Yeşilçam'ı, din konusundaki acınası cehaletinin yanı sıra, kendisine doğruyu göstermeye çalışanlara yönelik saldırgan tavrıyla da apayrı bir sefalet tablosu sunmaktadır. VURUN KAHPEYE 1974Ve nihayet, renkli filmciliğin yaygınlaşmasıyla birlikte, sinemamız hiç vazgeçemediği bir yobazlık öyküsü olan “Vurun Kahpeye” romanını dönemde (Yeşilçam'da bir benzeri daha görülmedik biçimde) üçüncü kez beyazperdeye uyarlar. Halit Refiğ yönetiminde çekilen bu 1973 yapımı renkli uyarlama, gerçi önceki ikisine göre biraz daha mutedil bir yaklaşım sergilemektedir; ancak Refiğ'in öykünün sivri köşelerini yontma çabaları genç kuşakların “Kalkınmanın önündeki en büyük engel İslâm'dır” mesajını almalarına engel olamaz. Sonrasında ise bütün bir 1970'ler boyunca dindar karakterler sinsiliğin, üçkâğıtçılığın, yobazlığın, örtülü bir şehvetperestliğin ya da en azından salakça bir yeteneksizliğin ete kemiğe bürünmüş simgeleri olarak önemli-önemsiz düzinelerce Türk filminde boy gösterip dururlar. Ancak, aynı dönemde, dindarları ve din görevlilerini kalitesiz kişilikler olarak gösterme yönündeki bu güçlü konsensusu bir noktaya kadar sarsan sürpriz bir gelişme yaşanır ki da 1970'de Yücel Çakmaklı adlı yeni bir yönetmenin piyasaya çıkıp birbiri ardına dindar ve erdemli karakterle donatılmış ayrıksı filmler yapmaya başlamasıdır. Çakmaklı'nın sonradan “millî sinema” şeklinde adlandırılacak olan ideolojik-sanatsal çizgisi, belki Yeşilçam'da egemen olan despot atmosferi tam anlamıyla kırmaya yetmeyecek, fakat ve ardından gelen Mesut Uçakan, Salih Diriklik, İsmail Güneş gibi bazı yönetmenler eliyle tam ters yönde bir sanatsal söylemin kendi mecraında sessiz ve derinden ilerlemesini sağlayacaktı. Öte yandan, Türk sinemasında dine ve dindarlara yönelik alerjinin sergilenmesi, anlatılan öykünün kahramanın “resmî din görevlisi” kimliği taşıması kuralına da bağlı kalmamıştır. Halit Refiğ'in 1987 yapımı “Teyzem” filminde olduğu gibi, dindar görünümlü sıradan kahramanlar da yeri geldiğinde bu yaftalamadan nasiplerini alırlar. Söz konusu öyküde aktör Mehmet Akan'ın canlandırdığı emekli astsubay karakteri, filmin gelişme bölümünde namaz takkesi ve muhafazakâr söylemiyle ortalıkta boy gösterip durur, sonuç bölümünde ise aynı karakterin üvey kızı Üftade'ye şiddet ve daha da kötüsü gizliden gizliye cinsel taciz uyguladığına tanık oluruz. Üftade, ölesiye nefret ettiği babalığının dayak ve tacizleriyle yavaş yavaş aklını yitirirken, izleyici de “bütün takkelilerin potansiyel birer ırz düşmanı” oldukları yönünde başarıyla güdülenir. Sol siyasal kimlikli senaristlerimizden Ümit Ünal'ın yazdığı bu senaryonun izinden sonraki yıllarda başka sinemacılar da gidecek ve filmlerde kendilerine zaten son derece sınırlı bir biçimde yer bulabilen dindar karakterler her fırsatta “laik toplumsal düzeni provoke eden tipler” olarak konumlandırılacaklardır. 1980'lerin bu anlamda sinema ve televizyonda gözlemlenen belki de tek istisnası, Yücel Çakmaklı'nın başyapıt düzeyindeki bir çalışması olan “Küçük Ağa” dizisidir. Tarık Buğra'nın (1918-1994) 1964 yılında yazdığı aynı adlı romanı 1983 yılında TRT televizyonu için bölümlük bir diziye dönüştüren Çakmaklı, yalnızca görkemli bir oyuncu kadrosu ve etkileyici bir sinematografiyle değil, aynı zamanda “millî mücadele saflarında çarpışan din adamı” baş karakteriyle de dönemde izleyiciye hiç alışık olmadığı türden alternatif bir aydın bakışı sunmuştur. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın ilk aşamalarında Kuvvayı Milliye güçlerine kendince haklı bir kuşkuyla yaklaşan saygın din âlimi Mehmet Reşid Efendi, İstanbul hükûmeti adına Anadolu'nun derinliklerine yaptığı bir yolculukta yeniden bağımsızlığa kavuşmanın bu hareketi desteklemekten geçtiğini fark ederek saf değiştirir ve bölgenin en yiğit Kuvvacılarından biri olur. Buğra'nın muhteşem romanı ve Çakmaklı'nın bu romandan çektiği dizi film, tarihe kadar “İslâm ulemasının millî mücadeleye topyekün karşı olduğu” önyargısıyla donatılmış Türk insanı için hiç kuşkusuz ki yepyeni bir bakış açısının temsilcisi olmuş ve yayımlandığı dönemdeki genç kuşağı derinden etkilemiştir. 1990'lı yıllarda, Yeşilçam'ın hâkim yapım şirketlerinin inanç ve inanca ilişkin konulara meraklarının iyiden iyiye azaldığını, buna karşılık ortaya konulan az sayıda filmde ise din görevlilerinin beyazperdeye nispeten daha olumlu bir bakış açısıyla yansıtıldıklarına tanık oluyoruz. Yücel Çakmaklı'nın iki bölümlük “Minyeli Abdullah”ı ve “Sahibini Arayan Madalya”sı; aynı dönemde ciddi bir çıkış gerçekleştiren Mesut Uçakan'ın “Yalnız Değilsiniz”, “Sonsuza Yürümek” ve “İskilipli Atıf Hoca” adlı filmleri; yanı sıra İsmail Güneş'in “Beşinci Boyut”, Metin Çamurcu'nun “Bize Nasıl Kıydınız?” ve Nurettin Özel'in “Garip Bir Koleksiyoncu” gibi önemli siyasal-sanatsal tartışmalara yol açan çalışmaları, öyküleri içinde dinsel kişilik ya da kavramların sıklıkla (ve edep dairesi içinde) yer aldığı kayda değer yapımlar olarak hafızalara kazındılar. 1990'larda çekilen önemli filmlerden “Tabutta Rövaşata” ise din meselesindeki ilginç tarafsızlığıyla bu dönemde -muhafazakâr kimlikli sinemacıların elinden çıkmamış- nadide bir örnek olarak bambaşka bir noktada duruyor. Derviş Zaim'in ilk yönetmenlik denemesi olan ve sonradan pek çok ulusal-uluslararası festivalde de ödüller kazanan filmin bir sahnesinde, sokaklarda yaşayan bir ayyaşın cenaze merasimine yer verilir. Ayyaşı son yolculuğuna uğurlayanlar ise genç bir imam ve meftâyla yıllar yılı aynı mekânları paylaşmış olan bir avuç gariban arkadaşıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı görevlisi mezar başında sessizce dua okurken, alkolik arkadaşları da taze mezarın üzerine boylu boyunca şarap dökerler. Ve imam, ayyaşların kendi meşreplerince yaptıkları uğurlamaya hiç sesini çıkarmadan işine devam eder. Bu, sorumluluk sahibi bir din görevlisinin cenaze ahalisine ortam ahkâmını öğretme mecburiyeti açısından çok da isabetli bir sahne olmamakla birlikte, en azından dindarların sinemamızda “ağızlarından köpükler saçan birer hiddet yumağı” olarak sergilenmediği son derece sıra dışı örneklerden biri olarak anılabilir. 2000'lere gelindiğinde, ulusal sinema endüstrimizdeki din algısının, siyasal konjonktüre (muhafazakâr çizgideki bir partinin yüksek bir oy oranıyla işbaşına gelmesine) paralel olarak, nihayet değişmeye başladığını ve “topyekün küçümseme/yok sayma” refleksinin yerini yavaş yavaş “merak etme” ve “anlamaya çalışma” şeklinde bir yönelime bıraktığını gözlemlemekteyiz. Almış olduğu imam-hatip lisesi eğitimini ve dinsel/kültürel köklerini bilinç altında reddederek jakoben-seküler bir toplum yapısı içinde aşağılanıp dışlanmayacağı yepyeni bir konumlanma elde etmeye çabalayan genç bir mühendisin özüne dönüş serüvenin anlatıldığı “The İmam” (2005, Yönetmen: İsmail Güneş); kötü yola düşmüş bir kadınla evlenerek onu yeniden haysiyetli bir hayatın içine çekmeyi amaçlayan bir din görevlisinin öyküsünün işlendiği “Adem'in Trenleri” (2007, Yönetmen: Barış Pirhasan); uzun yıllardır yaşadığı kapalı tarikat hayatı içinde yolunu kolayca bulabilirken, kendisine biçilen yeni rolle birlikte (tarikat gelirlerinin tahsildarlığı işi) “para-kadın-makam” olarak adlandırılabilecek çağdaş seytan üçgeniyle tanışan ve bu ayartıcıların etkisiyle gitgide zıvanadan çıkan dindar bir adamın trajedisinin sergilendiği “Takvâ”, içinde bulunduğumuz dönemin ilk anda akla gelen önemli sinema filmlerinden yalnızca bir kaçı… Her ne kadar sinema ve televizyonda gündeme gelen bu gibi yakın dönem örneklerde bile zaman zaman geçmişteki sakat bakışın izlerine rastlamak mümkünse de ben kendi adıma Türk sinemacısının “din ve din adamı” kavramına yaklaşımının artık ister istemez köklü bir dönüşüm sürecine girdiğine, bundan sonra ortaya konulacak olan örneklerde -genel bir küçümseme psikolojisi devam etse bile- geçmişin karikatürize hacı-hoca figürleriyle kıyas edilemez bir hakkaniyet duygusunun egemen olacağına inanıyorum. Bu ise Türk sinemacısının kendi özgür iradesiyle vardığı bir duraktan ziyade, ezici bir bölümü yüksek dînî duyarlılığa sahip olan toplumumuzun, yıllarca önüne sürülen ucuzluklara daha fazla dayanamayıp aydınlarına hayatın her alanında “kırmızı kart” göstermesinden kaynaklanan zoraki bir sonuç aslında… Pozitivist görüşleriyle tanınan Fransız yazar Victor Hugo'nun, Katolik Hıristiyanlığın Avrupa'daki (bir dönem Engizisyon Mahkemeleri'ni doğurmuş) uzun ve despotik egemenliğinin toplumsal gelişmeyi sekteye uğratıcı sonuçlarına ilişkin olarak sarf ettiği, yazımızın giriş bölümüne de alıntıladığımız ünlü tepki cümlesinin, bu topraklarda neden-sonuç ilişkileri bağlamında hiç bir mantıksal karşılığı bulunmuyor. Türk aydını, İslâm dininin Türk ulusunu Orta Asya steplerinde at otlatan önemsiz bir kavim olmaktan kurtarıp yüzlerce yıl önce dünyanın merkezine gelip yerleşmiş yönetici bir topluma dönüştürme sürecinde en büyük itici güç olduğu ve bu itici gücün ortadan kalkmasıyla aynı ulusun gelişme yolundaki bütün motivasyonunu da yitireceği gerçeğini algıladığı gün, Türk sinemasından şimdiye kadar gelip geçmiş bütün hastalıklı din adamı tiplemelerinin -tıpkı batılı örneklerdeki gibi- müşfik, bilge ve halka karşı sevgi dolu kahramanlara dönüşeceğine hiç kuşkum yok.
601870
Türkiye Kupası'nda Play-Off Kurası
Türkiye Kupası'nda Play-Off Kurası Futbolda, Türkiye Kupası play-off maçlarının kuraları, yarın (19.10.2009) İstanbul'da çekilecek. Olimpiyatevi'nde saat 13.00'de başlayacak kura çekimine, play-off aşamasında mücadele edecek 32 takımın temsilcileri ile TFF yetkilileri katılacak. Türkiye Kupası play-off aşamasında, 2. kademe maçları sonucu tur atlayan 18 takım, 2008-2009 sezonunda Turkcell Süper Lig'i 5-15 sıralar arasında tamamlayan 11 takım ve Turkcell Süper Lig'e yükselen takım mücadele edecek. Tek maçlı eleminasyon sistemine göre oynanacak play-off maçları sonunda tur atlayan takımlar yoluna gruplarda devam edecek. Kupada 2. kademede tur atlayan 18 takım şunlar: Adanaspor, Altay, Belediye Vanspor, Bucaspor, Çaykur Rizespor, Denizli Belediyespor, Giresunspor, Güngören Belediyespor, Karşıyaka, Kastamonuspor, Kayseri Erciyespor, Konya Şekerspor, Mersin İdmanyurdu, Orduspor, Samsunspor, Tarsus İdmanyurdu, Tokatspor, Yalovaspor. Play-off'a direkt katılacak 14 takım ise şunlar: Ankaragücü, Ankaraspor, Antalyaspor, Bursaspor, İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Denizlispor, Diyarbakırspor, Eskişehirspor, Galatasaray, Gaziantepspor, Gençlerbirliği, Kayserispor, Kasımpaşa, Manisaspor.
601129
Sema Karabıyık Pazar: Çaktırmadan anestezi
Sema Karabıyık PazarÇaktırmadan anestezi Diziler hayatımızın tam merkezinde. Kabul etsek de etmesek de! Yaz aylarını Behlülle Bihter'i kim gördü merakı işgal etti! Yayınlanan doksan dakikalık sezon finali hikâye üzerine değil, şifreleme tartışmalarını beraberinde getiren 'eylem' ve eylemi görme ihtimali olan karakterlerin kamerayla köşe kapmaca oynaması üzerine kurulu idi. sahneler yayınlanmalı mıydı yayınlanmamalı mıydı tartışmaları cılız bir şekilde yapılırken; RTÜK'ün kestiği ceza bölüm tekrarlarında yaptırım gücünü ortaya koydu. Kesilen cezanın ardından Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Kavaf'ın aile yapısını bozan diziler için önlem alınmalı söylemi, şifreleme sansür tartışmalarını ayyuka çıkardı. Öpüşme sahnelerini seyirciyi ekrana yapıştıran zamk, reytingi yükseklere taşıyan asansör olarak kullanan yapımcı-senarist grubunun ilk eylemi değildi elbette Aşkı Memnu'daki 'o sahne'. vakte kadar sıklıkla öpüşme eylemini gerçekleştiren Behlül ve Bihter Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi'ndeki ifadesiyle sonuna kadar gidiyorlardı. Aşkı Memnu mevzusunu şifreleme sansür platformuna özellikle taşımak isteyenlere hatırlatmak isterim ki buradaki itiraz ağırlıklı olarak eyleme değil aslında eylemi yapanların kimliğinedir. Dizileri reyting listeleriyle birlikte takip edenler bilirler ki seyredilirlik oranını ilk sezon sonunda artırmaya başlayan Yaprak Dökümü; Ferhunde ile Şevket'in cüretkâr sahneleri ve sahnelerin yer aldığı videoların internette tıklanma rekorları kırmasıyla hedefine ulaşmıştır. Fakat orada resmi bir ilişki söz konusu olduğundan itiraz edilmemiş üzerinde bile durulmamıştır. Aşkı Memnu da ise adıyla müsemma yasak bir ilişkidir mevzu bahis olan. Ama daha da önemlisi evlat gibi yetiştirilen yeğenin amcasına ihanetidir. Ne acı ki gerek diziler gerek 3. sayfa haberleri vasıtasıyla kadının kocasına ihanet etmesini kanıksadık artık şaşırmıyoruz. Çünkü biliyoruz ki her kadın aldatılır, her aldatılan kadın da intikamını aynı yoldan alır! Zihinlere kazınan bu genellemenin de etkisiyle diziyi izledikçe kocaların karılarına duydukları şüphe hissi kuvvetleniyor. Hem yeğeni hem eşi tarafında aldatılan Adnan Bey'in durumuna düşmek istemeyenler pür dikkat izliyor diziyi. Öyle ki erkek seyircilerin Kurtlar Vadisi vasıtasıyla egemen olduğu Perşembe akşamında Aşkı Memnu'nun ilk sıraya yükselmesi, erkek seyircilerin de dikkatini çektiğini gösteriyor. Behlül'ün amcasına nasıl ihanet ettiğinden ziyade aldatma yalan söyleme sahnelerine odaklanarak; aldatan ihanet eden insanın anatomisini yakalamaya çalışıyor izleyici. Gerçek hayatta da ihanet suçlamalarına muhatap kalan Kıvanç Tatlıtuğ; 'yuh böyle bir şey gerçekte olabilir mi gerçek hayatta kim yengesine yan gözle bakar' diyerek bu bir dizidir demeye getiriyor. Sıkıştıklarında bu bir dizi savunmasının ardına sığınanlar halbuki en çok sanalla gerçek hayatı birbirine karıştıranlar. Dizilerdeki sahneleri 'gerçekmiş' gibi magazin programında kullananlar seyirci değil! Bir hafta boyunca sahne ile seyircinin dikkatini programa çekip, programın en sonunda dizi sahnesi olduğunu açığa vurarak yapılan PR'dan kimse şikayetçi olmuyor nedense. Magazin programlarını aşıp görsel ve yazlı medyanın haber kaynağı olabiliyor dizi karakterleri. Hürriyet gazetesi Yaprak Dökümü'nün iki karakteri ile röportaj yapmıştı. Gelin kaynana rolünü oynayan Bennu Yıldırımlar ve Güler Ökten sorulara Fikret ve Cevriye olarak cevap verirken rolle gerçeği karıştıran kimdi acaba? Yılın prodüksiyonu olarak tanıtımı yapılan Hanımın Çiftliği yayına başlayacağı gün Hürriyet gazetesini ellerine alanlar oldukça şaşırdı. 1950'lerin Adanasında geçen dizi için arşivler taranmış, dönemin diline sadık kalarak 'senaryodan haberler' hazırlanmıştı. Dizide geçen mekanlara ve karakterlere uyan ilanlar. Eylül 1950 tarihini taşıyan Hürriyet siyah beyaz basılırken, mizanpaj, yazı karakteri, logo birebir döneme uygundu. Diziyi sanallıktan çıkararak gerçek kostümü giydiren bu başarılı PR çalışması neticesinde Adanalıların diziyi gerçek gibi izlemeleri ve itiraz etmeleri kaçınılmazdı. Zaten bir süredir gazeteler sit-com, haber bültenleri senaryo tarzında hazırlanırken; diziler gerçek gündemi takip etme misyonunu yüklendi. Senaristler, yapımcılar ve kanal yöneticileri tabuları yıkmak misyonunu terk edip hikaye anlatmayı dert edinseler çekilen 'o sahneler' kimseyi rahatsız etmeyecek. Toplumsal sorumluluk, kamu yararı felsefesini reddeden, filtreleme sistemini çalıştırmayanlar için gerekiyorsa şifreleme gerekiyorsa sansür uygulanmak durumunda. Yasak daha çok dikkat çeker diyenlere cevaben derim ki şifreleme söz konusu olduğunda kimse şifrelenecek sahneler çekmeyi göze alamaz. Sigara yasağı buzlanma ile başlasa da direkt TV için yapılan çalışmalarda nasıl da karakterler topluca bırakıverdiler sigarayı. Yöneticiler 'satmak için' kamu yararını ve toplumsal sorumluluğu bir kenara bırakıyorlarsa, şifreleme söz konusu olduğunda da yine satmak ve çok kazanmak için sahnelerden vazgeçecekler. Nitekim cüretkar sahnelerle çekilen ve sahneler üzerinden PR'ı yapılmaya çalışılan filmler gişede büyük hayal kırıklığı yaşıyorlar. Belki bu vesileyle toplumun kodlarını bozmak için yola çıkanlar toplumun kodlarını iyi okumaları gerektiği gerçeğine dönüş yaparlar hızlıca.
601817
Avustralya Orman Yangınına Teslim
Avustralya Orman Yangınına Teslim Avustralya'nın Queensland eyaletinde günlerdir devam eden orman yangınları kontrol altına alınamıyor. Aşırı kuru hava ve şiddetli fırtına, itfaiye ekiplerinin müdahalesine engel oluyor. Archer dağı bölgesi sakinlerine evlerini terk etme uyarısı yapıldı. Sokaklar, evlerini terk etmek zorunda kalanların araçlarıyla dolu. Şubat ayında Victoria eyaletinde haftalarca süren yangında, 200'den fazla kişi ölmüş, binden fazla bina da hasar görmüştü.
601858
Yenilmezlik serisi sürüyor!
Yenilmezlik serisi sürüyor! Kayserispor bu sonuçlala beraber yenilmezlik serisini maça çıkarıdı. Kazandığı puanla birlikte 18 puana yükselen Kayserispor, ligde 4. sıraya yerleşti. Ankaragücü ise puanda kaldı. -KAYSERİSPOR: ANKARAGÜCÜ: Stat: Büyükşehir Belediyesi Kadir Has Hakemler: Fırat Aydınus, Bülent Gökçe, Tarık Ongun Kayserispor: Souleymanou, Ali Turan, Merter, Saiduo (Dk. 75 Savaş), Cangele (Dk. 72 Gökhan), Makukula (Dk. 88 Ömer), Aydın, Hakan, Serdar, Mehmet Eren, Furkan Ankaragücü: Serkan, Elyasa, Koray, Semavi (Dk. 58 Vassell), Metin (Dk. 64 Mehmet), Murat, Ceyhun (Dk. 58 Emre), Broggi, Barbaros, Frederic, Hürriyet Goller: Dk. 34 Cangele, Dk. 58 Mehmet Eren, Dk. 86 Makukula (Kayserispor) Sarı kartlar: Dk. 14 Aydın, Dk. 24 Makukula, Dk. 24 Mehmet Eren, Dk. 26 Cangele (Kayserispor), Dk. 24 Koray (Ankaragücü)
600992
Vadeli ham şeker fiyatlarında 18 yıl sonra rekor artış
Vadeli ham şeker fiyatlarında 18 yıl sonra rekor artış Şeker piyasası 18 yıl sonra en üst seviyeleri gördü. Avrupa Pancar Şekeri Üretimi İlk Tahmini raporuna göre, artış beklentisi devam ediyor. Raporda Türkiye'nin şeker üretiminin değişmediği belirtildi. ANKARA (A.A) Dünya şeker piyasasında fiyatların, son zamanlarda yıllardır görülmeyen düzeylere yükseldiği, vadeli ham şeker fiyatlarının, 1981'den beri en yüksek seviye olan 544 dolar/tona ulaştığı bildirildi. Şeker Kurumu'nun internet sitesinden yayımlanan '2009/10 Avrupa Pancar Şekeri Üretimi İlk Tahmini' adlı rapor özetine göre, Brezilya ve Hindistan'da üretim beklentisi ilk tahminlerin altında kaldığı için, fiyatlarda artış beklentisi bulunuyor. FİYATLAR HALA YÜKSEK 'Dünya şeker piyasasında fiyatların, son zamanlarda yıllardır görülmeyen düzeylere yükseldiğine' işaret edilen raporda, vadeli ham şeker fiyatlarının, 1981'den beri en yüksek seviye olan 544 dolar-tona ulaşırken, beyaz şekerin en yakın vadeli işlem fiyatının, Ekim'den sonra geçerli olacak yeni AB referans fiyatının bile üzerine çıkarak 602,40 dolar/tona (420,05 avro/ton) çıktığı kaydedildi. Rapora göre, AB referans fiyatı Ekim'de 541,50 avro/tondan 404,40 avro/tona düşerken, ACP/AGÜ için garanti edilmiş ham şeker fiyatı da 448,80 avro/tondan 335,2 avro/tona düşecek. Raporda, ödenen gerçek fiyatlar hala yüksek olsa da AB fiyatlarının uzun yıllardır dünya fiyatlarına hiç bu kadar yakın olmadığına işaret edildi. FABRİKA KAPANMAYACAK Avrupa'da ise pek çok büyük üretici ülkede olumlu hava koşulları nedeniyle verimin rekor düzeylere yükselmesi sonucu üretimde önemli artışlar bekleniyor. AB şeker reformunun yıllık geçiş döneminin ilk yılında, hedeflenen şeker üretim seviyesi için endüstrinin önemli ölçüde küçülmesi sağlanırken, 2009/2010 pazarlama yılında, büyük miktarda ilave kotadan vazgeçme ve fabrika kapanmalarının olmayacağı öngörülüyor. TÜRKİYE'DE AYNI KALDI Raporda, Türkiye'nin şeker üretiminin son yıllarda 1,8-2,3 milyon ton civarında seyrettiği, 2009/10 şeker üretiminin de bir önceki yıla göre değişmeden 2,3 milyon ton düzeyinde beklendiği kaydedildi.
601865
Bülent Arınç Manisa'da
Bülent Arınç Manisa'da Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, Türkiye'de dostluk ve kardeşliği pekiştirmek istediklerini söyledi. Yayına Giriş: 18.10.2009 16:31:28 Güncelleme: 18.10.2009 17:13:08 Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye'de dostluk ve kardeşliği pekiştirmek istediklerini söyledi. Arınç, "etnik kökeni, dini inancı ne olursa olsun aynı kaderi, aynı sevinci yüzyıllardır paylaşan insanlar el ele verecek terörü yok edeceğiz "diye konuştu. Manisa'nın Saruhanlı ilçesine bağlı Büyükbelen beldesinde zeytin festivaline katıan, Alibeyli beldesinde de vatandaşlarla sohbet eden Arınç, bin yıldan bu yana beraber yaşamış insanlara kardeşlik ve dostluğun yakışacağının altını çizdi. Arınç, terör denen beladan ülkemizi kurtaracağız diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: "İnsanlarımız kendilerini çok rahat, iyi ifade edecekler. Vatandaşlık kavramını daha da geliştireceğiz. Biz ülkede dostluğu kardeşliği elbette pekiştirmek istiyoruz."
601588
Suudi Arabistan yağmur duasına çıkıyor
duasına çıkıyor Kralı Abdullah, ülkede nedeniyle yarın tüm vatandaşlara duasına katılmaları çağrısında bulundu. Suudi Arabistan Krallık divanından yapılan ve Kralın isteği üzerine yarın sabah erken saatte yağmur duasına çıkılacağı belirtilen yazılı açıklama, ülke televizyonlarında ve gazetelerinde duyuruldu.
601300
İran Kara Kuvvetleri komutan yardımcısı öldürüldü
Kara Kuvvetleri komutan yardımcısı öldürüldüA.A.Resmi İRNA ajansının haberinde, saldırıda 60 kişinin öldüğü ya da yaralandığı belirtildi. ’da Devrim Muhafızlarını hedef alan saldırıda çok sayıda üst düzey komutanın hayatını kaybettiği ve yaralandığı bildirildi. İran’ın resmi haber ajansı İRNA ve Devlet televizyonunun haberine göre, Sistan-Belucistan eyaletinde bu sabah yapılması planlanan bir toplantının hazırlıkları sırasında düzenlenen terör saldırısında, Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Vekili Tuğgeneral Nurali Şuşteri’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda üst düzey komutan hayatını kaybetti. Toplantının bölgedeki ayrılıkçı ve bölücü hareketlere karşı “birlik, beraberlik” içerikli olduğu ve aşiret temsilcilerinin de katılmasının planlandığı belirtiliyor. İntihar saldırısı ya da uzaktan kumandayla patlatılan bombayla yapılan saldırıda 60 kadar kişinin öldüğü ya da yaralandığı belirtildi. Saldırının kurbanları arasında sivillerin de olduğu kaydedildi. Saldırıyı kimin düzenlediğine dair henüz bir açıklama yapılmadı. CUNDULLAH ÖRGÜTÜ Sistan-Belucistan eyaletinde daha önce de çok sayıda terör eylemi düzenleyen Cundullah örgütünün saldırıyı yapmış olabileceği düşünülüyor. Eyalette Abdulmelik Rigi liderliğindeki bölücü ve ayrılıkçı teröristler ile güvenlik güçleri arsında zaman zaman çatışmalar oluyor. Örgüt, en son Zahidan kentinde 28 Mayıs 2009’da 25 kişinin ölümü ve 119 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan cami bombalanması eylemini üstlenmişti.
600970
Dosyası kızardı
Dosyası kızardı Fransa'ya sığınan Cem Uzan'ın yakalanması için kırmızı bülten çıkarıldı. Uzan bundan sonra görüldüğü yerde tutuklanacak. Uzan'ın iadesi için Adalet Bakanlığı da harekete geçti. Bakan Sadullah Ergin, iade dosyasının yarın Fransa'ya gönderileceğini söyledi. EVİN GÖKTAŞ ANKARA İmar Bankası'nı zarara uğrattığı gerekçesiyle yargılandığı davada tutuklanacağını anlayınca yutdışına kaçıp Fransa'ya sığınan Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan'ın etrafındaki çember daralıyor. TMSF'nin başvurusu üzerine hakkında tutuklama kararı verilen Uzan'ın yakalanması için Emniyet Genel Müdürlüğü İnterpol'e yaptığı başvuru kabul edildi. Uzan bundan sonra kırmızı bültenle aranacak. Adalet Bakanlığı 'da Uzan'ın iadesi için çalışma başlattı. CEM UZAN'A İKİNCİ ŞOK Hakkında yakalama kararı çıkarılan Uzan'la ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü İnterpol Daire Başkanlığının başlattığı çalışma tamamlandı. Uzan'ın yakalanması için 'difüzyon' kararı ile kırmızı bülten çıkarılması amacıyla İnterpol Genel Sekreterliği'ne yapılan başvuru kabul edildi. Böylece Uzan, sığındığı Fransa'nın da aralarında bulunudğu İnterpol'e bağlı tüm ülkelerde kırmızı bültenle aranacak ve görüldüğü yerde yakalanacak. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ve savcılığın başvurusu üzerine İstanbul 8.Ağır Ceza Mahkemesi, İmar Bankası'nı zarara uğrattığı ve nitelikli dolandırıcılık suçlamasıyla iki ayrı davada yargılaması süren Cem Uzan hakkında gıyabi tutuklama kararı vermişti. BAKANLIK DA DÜĞMEYE BASTI Uzan'ın yakalanması için Adalet Bakanlığı da harekete geçti. Hakimevi'nde yargı muhabirleriyle kahvaltı yapan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, gündemdeki bazı konularla ilgili açıklamalar yaptı. Ergin, Uzan'la ilgili İstanbul'da üç ayrı mahkeme tarafından tutuklama kararı çıkarıldığını, bunlardan birisi ile ilgili kararın kendilerine önceki gün ulaştığını söyledi. Ergin, tutuklama kararının gereği olarak en kısa zamanda Faransa'ya iade için başvuracaklarını belirterek, “Bu konuda hazırlanan iade dosyası ile ilgili tercüme işlemleri yapılıyor. İşlemler muhtemelen Pazartesi tamamlanır” diye konuştu. İADEYE ÖZERK KURUM KARAR VERİR Yurtdışında bulunan biriyle ilgili mahkemenin tutuklama kararı vermesi durumunda Adalet Bakanlığı'nın derhal işlem başlatması gerektiğini vurgulayan Ergin şöyle konuştu: İade kararı ile ilgili Fransa'da değişik bir sistem var. İadeye özerk bir kurum karar veriyor. İade için kurumun kararı gerekiyor. Fransa'da bulunan Cem Uzan'ın iadesi ile ilgili gerekli çalışmaları başlattık. Şu anda bürokratık işlemler devam ediyor. İçişleri Bakanlığı'nı ilgilendiren bazı hususlar var. Onlar da tamamlanmak üzere. Çalışmalar tamamlanırsa muhtemelen dosya Pazartesi günü yola çıkar.” Fransız bakandan güvence: Uzan kararı siyasi olmaz Fransa'nın Avrupa Birliği'nden Sorumlu Bakanı Pierre Lellouche, Uzan'ın iadesine bağımsız bir kurumun karar vereceğini söyledi. Çırağan Sarayı'nda gerçekleştirilen 6. Boğaziçi Konferansı kapsamında Devlet Bakanı Egemen Bağış'la bir araya gelen Lellouche, Cem Uzan'ı tanımadığını söyledi. Uzan'ın nerede olduğu konusunda bilgisi bulunmadığını belirten Lellouche, "Müracaatı konusunda bağımsız bir kurul karar verecek. Biz de sizin gibi bu kararı bekliyoruz. Fransa bir hukuk devleti. Sonuçta bireysel sığınma konusunda verilecek karar hiçbir şekilde siyasi olarak algılamamak, bu şekilde nitelememek gerekir" dedi.
600944
Baykuşun gizemini keşfedin
Baykuşun gizemini keşfedin Kocaman gözleri, bilgece bakışları ve sessiz duruşuyla kuşlar dünyasının ilginç sakinlerinden biri olan baykuş Goldaş'ın By-Kush Koleksiyonu'na ilham kaynağı oldu. Yunan mitolojisinde zekâ, sanat, strateji, barış ve savaşın tanrıçası olarak bilinen Athena'nın sembollerinden biri olan baykuş, bilgeliği de sembolize ediyor. Kızılderili kültüründe de özel bir yere sahip olan baykuş, bilgelik, algı, ayırt etme ve hileyi anlama özelliklerinin de öğreticisi olarak biliniyor. By-Kush Koleksiyonu'nda baykuşun iri gözleri öne çıkıyor. www.goldas.com
601401
Altın Portakal'da ödül iki parça
Altın Portakal'da ödül iki parça Altın Portakal Film Festivali, 'Bornova Bornova' ve Kosmos' filmlerine En İyi Film Ödülü'nü vererek, 46 yıllık tarihinde ilk kez bu ödülü iki filme paylaştırdı. ANTALYA (A.A) 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Uzun Metrajlı Film Yarışması'na, genç yönetmen İnan Temelkuran'ın yönettiği 'Bornova Bornova' filmi ödül kazanarak damga vurdu. Altın Portakal Film Festivali, 'Bornova Bornova' ve Kosmos' filmlerine En İyi Film Ödülü'nü vererek, 46 yıllık tarihinde ilk kez bu ödülü iki filme paylaştırdı. Türk sinemasının Oscarlarının dağıtıldığı, en uzun soluklu festival, Antalya Altın Portakal Film Festivali, 46 yılı geride bıraktı. Bu yıl 10 Ekim'de festival, ulusal uzun metrajlı, uluslararası uzun metrajlı, ulusal belgesel ve ulusal kısa film yarışmalarında verilen ödüllerle sinemayı taçlandırdı. Dolu programı ve halkın yoğun katılımına sahne olan Altın Portakal Film Festivali, Ulusal Uzun Metrajlı Film Yarışması'nda bu gece verilen ödüllerle ilkleri de beraberinde getirdi. Festival, askeri darbe ve sinemacıların bir dönem yaşanan sansüre tepkileri nedeniyle birkaç yıl yapılamasa da 46 yıllık tarihinde En İyi Film Ödülü'nü ilk kez iki filme birden verdi. 'Bornova' ve 'Kosmos' filmleri, festivalin en önemli ödülü En İyi Film Ödülü'nü paylaşarak, Altın Portakal'ın tarihine geçti. Festivalde yarışan 18 filmin 8'i yönetmenlerinin ilk filmi olma özelliğini taşırken, ilk filmlerden 6'sı, festivalden ödüllerle döndü. İlk filmler arasında yer alan ve doğuda bir köye atanan öğretmenin ilköğretim öğrencilerine Türkçe öğretme çabalarının anlatıldığı, Özgür Doğan ile Orhan Eskiköy'ün yönettiği 'İki Dil Bir Bavul' filmi ise bu yıl ilk kez verilen En İyi İlk Film Ödülü'ne sahip oldu. 'BORNOVA BORNOVA' DAMGASI 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne 'Bornova Bornova' filmi damgasını vurdu. İnan Temelkuran'ın yönettiği 'Bornova Bornova', En İyi Film Ödülü'nün yanı sıra Erkan Tekemen'e En İyi Kurgu, genç oyuncular Öner Erkan'a En İyi Erkek Oyuncu ve Damla Sönmez'e de En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü'nü kazandırdı. Film, Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) Jüri Özel Ödülü'nü de kazanarak ödülle festivalden ayrıldı. Festivalin en önemli ödüllerinden dördü ise Reha Erdem'in yönettiği 'Kosmos' filmine verildi. 'Mucizeler yaratan bir hırsızın' hikayesinin mistik kurguyla anlatıldığı film, En İyi Film Ödülü'nü,'Bornova Bornova' ile paylaşmasının yanı sıra Reha Erdem'e de En İyi Yönetmen Ödülü'nü getirdi. Forent Herry'e En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü'nü kazandıran 'Kosmos', ses-efekt-kostüm ve saç tasarımını içeren Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü'nü alarak festivalden Altın Portakal Heykelciği ile döndü. Onur Ünlü'nün senaryosunu yazıp yönettiği 'Beş Şehir' de Ünlü'ye En İyi Senaryo Ödülü'nü, başrol oyuncularından Tansu Biçer'e de Behlül Dal Jüri Özel Ödülü'nü kazandırdı. -İLK FİLMLERİN ÖDÜLLERİ İlk filmler arasında yer alan 'Kara Köpekler Havlarken', genç yetenekleri ödüllendiren Behlül Dal Jüri Özel Ödülü'nü, filmle paylaşarak, yönetmeni Mehmet Bahadırer'e Altın Portakal Heykelciği kazandırdı. Genç oyuncu Volga Sorgu da filmdeki etkili oyunculuğuyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü'nü aldı. Sorgu, 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde de 'Başka Semtin Çocukları' filmiyle yine aynı ödülü kazanmıştı. Ödül kazanan ilk filmler arasında Bahadır Karataş'ın yönettiği 'Usta' Behlül Dal Jüri Özel Ödülü'ne layık görülürken, Zeynep Koloğlu'na da En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü getirdi. Genç yönetmen Emre Şahin'in ilk filmi '40' ile festivale katılan ilk Kürtçe film olma özelliğini taşıyan Miraz Bezar'ın yönettiği 'Ben Gördüm-Min Dit' de 'Behlül Dal Jüri Özel Ödülü'nü aldı. 'Ben Gördüm-Min Dit', senaryoyu yazan Evrim Alataş'a özel ödül kategorisindeki Altın Portakal'ı getirdi. Tarık Akan ile Şerif Sezer'in usta oyunculuklarını sergiledikleri 'Deli Deli Olma' filmi ise Mehmet Erdem ile Özgür Akgül'e En İyi Müzik Ödülü'nü kazandırarak, festivalden tek ödülle döndü. Festivalde önceki yıllarda önemli ödüller kazanarak büyük başarı kazanan Türk Sineması'nın ünlü yönetmeni Zeki Demirkubuz ise 1930'lu yıllarda geçen Nahit Sırrı Ödik'in aynı adlı romanından uyarlanan 'Kıskanmak' filmi ile başrol oyuncusu Nergis Öztürk'e En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü getirdi. Demirkubuz, uyarlama filminin görsel iddiasına karşın, ödül sayısını bu festivalde yükseltemedi. Bu yıl ilk kez verilen Kent Konseyi Jüri Özel Ödülü ile yönetmen İlksen Başarır da ilk filmi 'Başka Dilde Aşk'la festivalden ödülsüz dönmeyenler arasında yer aldı. Yavuz Özkan 'İlkbahar Sohbahar', Ümit Ünal 'Gölgesizler' ve Kutlu Ataman da 'Aya Seyehat' filmleriyle festivalden ödülsüz dönen ve şaşırtan tecrübeli yönetmenler oldu. Mahmut Fazıl Coşkun'un 'Uzak İhtimal' ile Meriç Demiray'ın yönettiği 'Babam Büfe' ise, diğer ilk filmin aksine Altın Portakal sayfasını ödülsüz kapatan ilk filmler arasında yer aldı. Altın Portakal Film Festivali Genel Sanat Yönetmeni Vecdi Sayar, sonuçları AA muhabirine değerlendirirken, verilen ödülleri dengeli bulduğunu söyledi. Festivalde farklı anlayışta filmlerin yarıştığını, jüri kararlarında da hiç bir gerilimin hissedilmediğini dile getiren Sayar, 'Jüri zannediyorum dengeli bir karar verdi. Jüride hiç bir gerilim hissedilmedi. Ortak görüşte anlaşmışlar' dedi. Sayar, bazı internet sitelerindeki 'Ben Gördüm-Min Dit' adlı Kürtçe film nedeniyle jüride gerginlik olduğu haberleriyle ilgili soruya, 'Jüriden bu konuda da yansıyan her hangi bir gerginliği hissetmedik. Jürideki arkadaşlar, 'Ben Gördüm-Min-Dit' filmini diğerleri kadar başarılı bulmadıklarını söylediler. Sinema dilinin gelişmemiş olduğu kanaati dile getirildi' yanıtını verdi.
601926
Banka soyguncuları MOBESE kamerasına yakalandı
Banka soyguncuları kamerasına yakalandı 'da uzun namlulu silahlar ve yüzlerinde kar meskesiyle banka soyup, yaklaşık 55 bin TL değerindeki dövizle yakalanan kişilerin, İslami Devrim Hareketi üyeleri oldukları ortaya çıktı. Adliyeye sevk edilen zanlıların emniyetteki sorgulamalarında yapmak caizdir" dedikleri öğrenildi. ÖZEL EKİP KURULDU Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde gün önce bir banka şubesinin soyulması olayına katılan ve bu kişilere yardım eden eden zanlıların terör örgütü Kürdistan İslami Devrim Hareketi üyeleri olduğu ortaya çıktı. Bankanın soyulmasının ardından harekete geçen Diyarbakır İstihbarat, Terör ve Asayiş Şube Müdürlüğü ekiplerinden ortak bir birim kurdu. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı koordinesinde çalışma başlatan ekipler, bankanın güvenlik kamerasının olmaması nedeniyle banka çevresinde bulunan tüm kayıtlarını inceleyen polis, soyguncuları tek tek belirledi. ÖRGÜTÜN TEMEL KURALI SOYGUN YAPMAK Görüntüleri izleyen polis, soyguncuların Toplum-Der ve Mizgin dergisi çalışanları olduğunu tespit etti. Daha önce kayıtları bulunan zanlıların ev ve iş yerlerine baskın dzüenleyen polis, soyguna karışan ve soygunculara yardım eden örgüt üyelerini gözaltına aldı. Emniyette suçlarını itiraf eden soyguncuların, örgütün temel kurallarında borçların kapatılması ve örgütün desteklenmesi amacıyla "Her yerin soyulması caizdir" şeklinde ifade verdikleri öğrenildi. Emniyette ki sorgularının ardından terör örgütü Kürdistan Devrim Hareketi üyesi, B.G, Y.A, MA, M.H, B.K., M.H., B.Y.,M.A ve M.P. adliyeye sevk edildi. Zanlıların savcılıkta ki sorguları ise devam ediyor. EMNİYET AÇIKLAMASI Soyguncuların soygunda kullandıkları malzeme ve çaldıkalrı paralarI Şube müdürlüğünde basına tanıtılırken, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan yazılı açıklamada şöyle denildi; "Yakalanın şahısların üzerlerinde ve ikametlerinde yapılan aramalarda adet bilye atar tabanca, adet kuru sıkı tabanca, adet şarjör, banka güvenlik görevlisinden gasp edilen adet marka tabanca, banka şubesinden gasp edilen 11 bin 170 Euro 11 bin 907 doları, 15 bin 293 TL, soygun sırasında kullanılan adet araç, eylem sırasında kullandıkları elbiseler ve çok sayıda dijital malzeme ve örgütsel doküman ele geçirilmiştir."
601491
Kırklareli'de mantar zehirlenmesi: ölü
Alınan bilgiye göre, Kırklareli merkeze bağlı Karadere köyünde, İlyas ve Saibe Ersen çifti ormanlık alandan topladıkları mantarları yedi. Ziyarete gelen komşularının, Ersen çiftçinin zehirlendiğini fark etmesi üzerine, çift Kırklareli Devlet Hastanesine kaldırıldı. Saibe Ersen, dün gece hastanede öldü, hayatı tehlikesi devam eden İlyas Ersen de Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildi.
600974
Dere yatağındaki 108 bina yıkılacak
Dere yatağındaki 108 bina yıkılacak Ayamama Deresi'nin iki yakası boyunca imara aykırı olduğu tespit edilen 108 yapının yıkılması için tebligatlar yapılmaya başlandı. Bina sahiplerinin yıkmadığı binaları belediye kendi ekipleri ile yıkacak İSTANBUL (AA) İstanbul Büyükşehir Belediyesi, geçen ay yaşanan selde taşan Ayamama Deresi'nin iki yakası boyunca 108 imara aykırı yapı tespit etti. Verilen süre içinde yıkılmayan kaçak yapılar, Büyükşehir Belediyesi ekiplerince yıkılacak. Büyükşehir Belediyesinden yapılan açıklamaya göre, Ayamama Deresi iyileştirme, kaçak, işgalli, yeşil alan tecavüzü tespit çalışmaları tamamlandı. Yapılan çalışmalar sonucunda dere yatağı üzerinde tamamen veya kısmen işgalli yapılar bulunduğu tespit edildi. İşgalli yapıların kısmen duvar ve kısmen yapı şeklinde olduğu görüldü. İmar, Harita ve Zabıta müdürlüklerinin, hava fotoğraflarının yanı sıra yerinde yaptıkları tespitlerde, derenin iki yakası boyunca duvar işgalleri dahil 108 imara aykırı yapı tespit edildi. Yapıların 54'ünün kısmen işgalli, 25'inin tamamen işgalli, 15'inin tamamen yeşil alana işgalli, 3'ünün kısmen yeşil alana işgalli ve 11'inin duvar işgalleri olduğu görüldü. TEBLİGATLAR YAPILDI Söz konusu işgallerin kamu alanında bulunması ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu kapsamına girmesi nedeniyle tebligat yapılmadan yıkım yapılmasına engel bulunmuyor. Ancak, Büyükşehir belediyesi, yapı sahiplerinin mağdur olmaması için tebligat yapma yolunu seçti. Kaçak yapıların yıkılmasıyla ilgili tebligatlar, zabıta ekipleri tarafından yapılmaya başlandı. Kaçak yapıların verilen süre içinde ilgililer tarafından yıkılması istendi. Sahibleri tarafından yıkılmayan yapılar, yasal sürenin dolmasından sonra Büyükşehir Belediyesi ekipleri tarafından yıkılacak.
601651
Gönül bir kez sevdaya düşmeyegörsün; ne FERMAN dinler, ne de İSTAVROZ…
Gönül bir kez sevdaya düşmeyegörsün; ne FERMAN dinler, ne de İSTAVROZ… 'Beyaz Sinema' akımının özünü, 'bir dindarın perspektifinden hayatın yorumu ve çağdaş dünyanın onun önüne sürdüğü açmazlar' olarak genellersek, 'Uzak İhtimâl'i de 2000'lerin yeni Türk sinemasında 'The İmam' ve 'Takvâ' ile birlikte bu alandaki en yetkin üçüncü yapıt olarak konumlandırmak uygun düşecektir. Perdeden yaydığı muazzam sahicilik duygusuyla hayranlık uyandıran 'Uzak İhtimâl', senaryosu, oyuncuları ve müziğiyle yakaladığı yüksek kalite standardını ne yazık ki teknik açıdan tekrarlayamıyor ve her karesiyle son derece özgün çizgiler taşıyan bu proje 'amatör el kamerasıyla çekilmiş bir Tarkovski filmi' atmosferine hapsoluyor. ALİ MURAT GÜVEN UZAK İHTİMÂL Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, Türkiye yapımı Türü ve Süresi: Duygusal Drama 89 dakika Senaristler: Tarık Tufan, Görkem Yeltan, Bektaş Topaloğlu Yönetmen: Mahmut Fazıl Coşkun Görüntü Yönetmeni: Refik Çakar Özgün Müzik Bestecisi: Rahman Altın Kurgucu: Çiçek Kahraman Sanat Yönetmeni: Selda Çiçek Oyuncular: Nadir Sarıbacak (Müezzin Musa), Görkem Yeltan (Rahibe adayı Clara), Ersan Ünsal (Sahaf Yakup), Burçin Şenkal (İbrahim Hoca), Murat Ergün (Ayhan) Yapımcı Şirket: Hokus Fokus Film Tülin Çetinkol Soyarslan, İsmail Kılıçarslan, Mahmut Fazıl Coşkun, Tarık Tufan Dağıtıcı Şirket: Tiglon Film İçerik Uyarıları: Her yaştan izleyici kitlesi için uygundur. Ancak, 10 yaşından küçük izleyiciler konunun durağanlığı nedeniyle sıkılabilir. Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: Yıldız Puanı: Ankara-Beypazarı'nda müezzinlik yapan çiçeği burnunda DİB mensubu Musâ'nın ataması Beyoğlu-Galata Kulesi'nin eteklerindeki küçük bir camiye çıkınca, genç din adamı hayatında ilk defa İstanbul'a gelir ve cami personelinin lojman olarak kullandığı köhne bir apartmana yerleşir. Hemen yanıbaşındaki dairede de yaşlı rahibe Anna ve onun bakımıyla ilgilenen sessiz çömezi Clara yaşamaktadır. Kiliseyle evi arasında daracık bir hayata sıkışmış durumdaki Clara ile İstanbul cangılında yeni bir düzen kurmaya çabalayan Musâ'nın apartmanın koridorlarındaki tesadüfî karşılaşmaları, aralarında yavaş yavaş duygusal bir elektriklenmenin doğmasına vesile olur. İçine kapanık müezzinin kendisine bile itiraf etmekte zorluk çektiği aşkı, zaman geçtikçe ruhu ve bedeninin her köşesini kaplayacaktır. Öte yandan, Musâ, Clara'nın görev yaptığı kilisede, eski tüfek bir solcu olan Sahaf Yakup ile karşılaşıp onunla yakın dost olduktan sonra, sevdiği kızın hayatına dair bir başka şaşırtıcı gerçekle daha karşılaşır. Bu süreçte, geleneksel rahibe vakarı içinde yaşayıp giden Clara ile aynı masaya oturup yemek yiyecek, üç-beş cümleyle de olsa sohbet edecek ve nihayet bir iş gezisi kapsamında Şile'ye gidip gelecek kadar yakınlaşma fırsatı bulur. Ancak, karşılıklı olarak atılan bütün ürkek adımların, safların son derece kesin ve keskin çizgilerle belirlendiği bir dünyada her iki tarafı da hedefe götürücü bir kudreti yoktur. YEŞİLÇAM GELENEKLERİNİ TERSYÜZ EDEN BİR GERÇEKÇİLİK Geçen ilkbahardan bu yana olumlu yankıları kulağıma çarpıp duran, “Nedir yahu bu gürültü, neler yapmış bizim sevgili biraderlerimiz” diye merakla bekleyip durduğum “Uzak İhtimâl”i geride bıraktığımız hafta içindeki galasında nihayet görme fırsatı buldum. Yaygın bir konsensusla “Yeni Türk sineması” olarak adlandırdığımız, milâdı da genel olarak Yavuz Turgul'un “Muhsin Bey” ya da “Eşkıya” gibi yapıtlarıyla başlatılan akım, Klasik Yeşilçam anlatı geleneğinin ulusal sinemamıza çok kötü bir mirası konumundaki “sufle eşliğinde rol kesme” olgusunu bütünüyle reddedip, yerine “sahiciliği” baş tacı eden, canlı ses kaydına dayalı yepyeni bir oyunculuk anlayışı getirdi. bakımdan, “Uzak İhtimâl”in sahip olduğu gerçekçilik duygusu, sinemamızdaki bu dönüşümün 15-20 yıllık kısa tarihçesi içinde belki öncü bir kimlik taşımıyor; fakat aynı tarihçe içinde daha şimdiden en iddialı ve unutulmaz gerçekçilik gösterilerinden birine sahne olduğu da tartışılmaz… Yalnızca, İstanbul değil, Kudüs, Berlin, Gazze, Beyrut ya da Saraybosna gibi, yeryüzünde Müslümanlar ve Hıristiyanların kader ortaklığı yaptıkları istisnasız her kentte yaşanabilecek, muhtemelen el'an yaşanmakta olan, başından sonuna dek hüzünle bezeli bir aşk öyküsü anlatıyor bizlere yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun… Ve bu hüzün demetini de Türk sinema tarihi boyunca bir filme yakıştırılmış en şık, en isabetli adlardan birine sararak uzatıyor izleyicisine… Senaryo, benzeri bir durumu asla yaşamak istemeyeceğiniz kadar acıtıcı ve gerçek… Oyunculuklar deseniz, edep duygusu ve masumiyetini henüz yitirmemiş bir İHL mezununun bütün davranış kalıplarını birebir yansıtan ana karakter Müezzin Musâ'dan, büyük şehrin ayartıcılığına uzun boylu direnemeyip yoldan çıkmış bir başka İHL'li, fırıldak işler çeviren yan karakter Ayhan'a; rahibeliğin çile ve sabırla dokunmuş uzun yolunda tıngır mıngır ilerleyen yetim Clara'dan yüzü ve sesinde yılların yorgunluğu sezilen “emekli TİP'li” Yakup Bey'e, İmam İbrahim Hoca'ya ve sabah namazını hiç sektirmeyen 3-5 kişilik çekirdek “ihtiyarlar cemaati”ne kadar bütün kahramanlar kadar “yaşıyor” ki… Öte yandan, bazı planlarında neredeyse bir belgesel kıvamına erişen bu ödünsüz gerçekçiliği tamamlayan, bilhassa dindarların kendi hayat pratikleri içinde pek yakından tanıdıkları kimi sözler, tutumlar, açmazlar ve dahası espriler… Nihayet, hepsinin üzerini güzelce örten, öyküyü iyi anlamış ve iyi tanımlamış bir özgün müzik çalışması… DOSTUN İYİSİ, ENİNE BOYUNA ELEŞTİRİ YAPANDIR Bu güzelim filmi ulusal sinemamıza -büyük maddî ve manevî sancılar eşliğinde- kazandıran ekibin üyelerinden ikisi, benim için yalnızca sektörden alelâde birer meslekî muhatap değil, aynı zamanda özel hayatımda da has dostlarım olan İsmail Kılıçarslan ve Tarık Tufan… İlki filmin ortak yapımcılarından biri, diğeri ise üçlü senaryo ekibinin bir üyesi… Bu iki kaliteli adamla aynı sofrada oturmuşluğum, yemiş-içmişliğim, hazırladıkları televizyon programlarına katılmışlığım var. Her ikisini de çok seviyor, yıllardır kültür ve sanat adına ortaya koydukları ürünleri takdirle (bazen de içten içe kıskançlıkla) izliyorum. Ancak, bilindiği üzere, film eleştirilerimi -bu mesleğin bizim câmiadaki kimi toy isimlerinin yaptığı türden- bir “kankalık ekseni”nde yürütmeye pek yatkın biri değilim ben… Özünde iyi niyet ve yetenek pırıltıları yakaladığım, fakat bütçe sorunlarından dolayı orasında burasında aksamalar yaşandığına tanık olduğum “ümitvar” yapımlara cömertçe destek sunmaktan hiç çekinmem. Çünkü para, bazı hayâllerin sinema perdesinde realize edilebilmesi noktasında son derece belirleyici bir unsur. Paranız yoksa, bir taraflarınızı da yırtsanız düşündüklerinizi tam olarak yapamazsınız; bu acımasız denklemin hiç lamı cimi yok! Buna karşılık, an gelir, mevcut imkânlar üzerinden öylesine özgün bir dil tutturursunuz ki, izleyici sizin -parasızlıktan dolayı- yapamadığınız şeyleri de aslında rahatlıkla yapabilecek kalibrede bir sanatçı olduğunuzu, parayı bulunca bir sonraki işinizde çıtayı kat be kat yükseltme potansiyeli taşıdığınızı hemencecik hisseder. “Uzak İhtimâl” de tam olarak böyle bir film işte… Öte yandan, temel sorunu para değil de devâsız bir yetenek yoksunluğu olan, bundan dolayı yürümeyen bir film gördüm mü de hiç acımam, en yakın dostlarımı gözümü kırpmadan “satarım”. Çünkü bu alanda yeteneği olmayan birinin ne ülkenin öz kaynaklarını çar-çur etmeye, ne de gereksiz yere bizlerin vaktini almaya hakkı yok. yüzden, bana diş bileyen, konuşacak bir kürsü bulduğu her ortamda gıyabımda kendince “geçirici” cümleler savurarak rahatlamaya çalışan “yandaş” yönetmenler vardır meselâ… Onları geçmişin hatırına yine de sever ve sayarım; ancak tez elden jübilelerini yapmaları gerektiğini söylemekten de asla geri durmam. Aynı şekilde, sinema adına ortaya konulan boş işler karşısında “yağdanlık” vazifesi üstlenmeye pek gönüllü olmadığım için, beni “hayatta en nefret edilen kişiler” listesinin en tepesine oturtmuş, eleştirmen mi film yapımcısı mı olduğu belirsiz bazı meslektaşlarımız dolanıyor câmiâda… Kalem oynattığı kimi mecrâlarda, senaryosunu kendisinin yazdığı, jeneriğinde bangır bangır adı geçen, dolayısıyla karşısında asla objektif olamayacağı kimi mastürbatif yapımlar için (hiç bir vicdanî ve ahlâkî rahatsızlık duymaksızın) “Türk sinema tarihinin gelmiş geçmiş en muhteşem filmini biz çektik. Bunu seyretmeyen ya da seyredip de beğenmeyen kişi sinemadan hiç anlamıyor demektir. Bizim filmimizi eleştiren haindir” gibi acınası laflar gevelenen, sonra da benim gibi aynı yapıma daha bir serinkanlı yaklaşmaya çalışan adamların eleştirilerini okuyunca şahsım hakkında orada burada “Yunan gâvuru”ndan söz eder gibi konuşan, Ekşi'lerde, İHL Sözlük'lerdeki çıraklarını (Speedy Gonzales, ne tatlı şeysin sen öyle!) seviyesiz yorumlarla üzerime saldırtan çiğ tipler de meslekî arenamızın diğer ilginç renkleri arasında yer alıyor. Doğal olarak, bunları da yakından tanıyorum ve geniş muhabbet ağım sayesinde ne haltlar karıştırdıklarını gayet iyi biliyorum. Ancak, böylesi “yoldaşlar” her ne yaparlarsa yapsınlar, benden mevzîsini duruma göre belirleyen, “oyun hamuru” kıvamında bir herif çıkmaz. Çünkü, “sinema yazarlığı” mesleğinin de kendine göre bir şerefi ve haysiyeti var. BÖYLE BİR MAZRUFA BU ZARF OLMAMIŞ Yukarıdaki peşrevden hareketle, rahmetli babama bile yaşarken hatasını gördüğümde sözünü sakınmayan biri olarak, yıllar içinde sinema sayfamızda şahsıma karşı oluşan yüksek güvene uygun biçimde davranıp, gerek sevgili Mahmut Fazıl Coşkun'a, gerekse “kanka”larım Kılıarslan ve Tufan'a da sözün burasında dostça bir kaç eleştirim olacak. Öyküsü ve oyunculuklarıyla beni mest eden bu çılgın filmin (sayılamayacak kadar çok) görüntü yönetimi hatasını, genel süreye oranı neredeyse yüzde 20'yi bulan “flû çekim” sorununu salt parasızlıkla açıklamaya çalışmak, sizleri sanatsal bir vebâlden kurtarmaya yetmiyor maalesef… Senaryo ve kasting oluşturma aşamasında ne kadar başarılıysanız, görüntü yönetimi ekibini kurarken de denli yanlış tercihler yapmışsınız çünkü… Gala gecesi, filmin bitiş jeneriğini sonuna kadar izledim, listede “focus puller” (farklı alan derinliklerinde kameranın odak ayarını denetim altında tutan asistan) adı falan geçiyordu. Oysa, bu filmin gerçekten de bir “focus puller”ı olduğuna inanmak öylesine zor ki… Varsa da arkadaş tez zamanda bu mesleği bırakmalıdır. Gözleri üç buçuk derece miyop-astiğmat bozuk, fakat vaktiyle bir kaç yıl kameramanlık yapmış biri olarak iddia ediyorum, ben bu filmi mevcut hâlinden çok daha iyi çekerdim! Hadi, biz bu muazzam güzellikteki öyküye tav olduk ve görselliğindeki bütün tökezlemeleri uçsuz bucaksız bir hoşgörüyle karşıladık. Eh, büyük ödülü kazandığınız Rotterdam Festivali de çekim kusurlarına karşı benzer bir esneklik sergiledi diyelim. Ancak, bir “debut” (ilk film) bile olsa, dünyadaki diğer pek çok festival aynı engin hoşgörüyü sergilemeyecektir size. Rollerine böylesine oturmuş bir oyuncu kadrosunu denklemek her zaman için mümkün olamayacağı gibi, bu kadar sıcak, içten, insana dair bir öykü de öyle her gün insanın aklına gelmez. Hâl böyle iken, kim neyi nasıl çekiyor diye sette arada sırada monitöre dönüp neden hiç bakmadınız be sevgili dostlarım? İki başarılı şair olarak, tek kelimeyle şairane bir filmin daha fazla sayıdaki festivalden daha büyük ödüller kazanma şansını böylelikle hiç gereksiz yere zora sokmuş oldunuz. Çünkü, her ne kadar bütçenizin son derece sınırlı olduğunu bilsem de, setin ortasına iyi-kötü bir Arriflex kamera dikilebilmişse, onunla perdeye yansıyan şimdiki sonuçtan çok daha fazlası elde edilebilirdi. Kaldı ki aynı günlük ücrete “high-definition” kameralar varken, “süper 16 mm” gibi ancak müzik kliplerini kurtaracak yarı-profesyonel bir formatı tercih etmeniz de apayrı bir tartışma konusu… Bu yüzden, fena hâlde arzulamama rağmen, geçen hafta Çağan Irmak'ın “Karanlıktakiler”inin üzerine tereddütsüzce çaktığım “başyapıt” damgasını kullanamıyorum bu hafta… Kullanırsam, yapıtın sanat yönetmeni ve görüntü ekibine haksızlık etmiş olurum çünkü… Fakat, şunu açıklıkla söyleyeyim ki acayip derecede sevdim filminizi… damgayı sizin filmin posterinin üzerine basamasam da gönülden inanarak dile getireceğim bir başka iltifat belki yüreğinize bir parça su serpebilir: “Uzak İhtimâl”, Türk sinema tarihinde, büyük usta Metin Erksan'ın 1965 yılında çektiği “Sevmek Zamanı”ndan bu yana ortaya konulmuş en iyi “karasevda” filmi... Sinemasever bir kodaman, zuladaki paracıklarına kıyıp da size 500 bin dolar gibi mütevazı bir sermaye sağladığında, bundan beş kat daha iyisini yapacağınıza yönelik inancım tamdır. Ellerinize, gözlerinize, beyninize ve kalbinize sağlıklar diliyorum. FİLMİN EN DEĞERLİ UNSURU: 1) Üç yazarın ortak imzasını taşıyan senaryosu… Hemen hemen mükemmele yakın bir kurgu ve inandırıcılık içinde ilerliyor. 2) Başta Nadir Sarıbacak ve Görkem Yeltan olmak üzere, irili ufaklı bütün rollerdeki oyuncuların, gerek fizyonomileri gerekse performanslarıyla, canlandırdıkları karakterlere dört dörtlük uyması… Bu iki unsur da bir “ilk film” için müthiş bir başarı olarak kabul edilmelidir. FİLMİN ANAHTAR SAHNESİ: Müezzin Musa'nın yokuşta Clara'yı görüp ardından bir “merhaba” demek için koşması, selam verdikten sonra konuşacak ikinci bir cümle daha bulamaması, ikilinin vedâlaşmaları ve Clara uzaklaşırken kameranın Musa'nın çevresinde yaptığı yarım dairelik dönüş hareketi… “Aşk”ın doğduğu ve biz izleyiciler tarafından da duyumsandığı sihirli an… FİLMİN ANAHTAR CÜMLESİ: İbrahim Hoca'nın Müezzin Musa'ya sorusu: “Nasıl biri, dindar bir kız mı bari?” FİLMİN TEKNİK KUSURU: Bir bütün olarak format tercihi (Süper 16 mm), görüntü yönetimi ve “blow-up” (16 mm negatiften 35 mm kopyalara büyüterek baskı) aşaması sorunlu… FİLMİN MANTIKSAL KUSURU: 1) Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları dış hat trenleriyle gidilebilecek en uzak mesafe, İstanbul-Bükreş'tir. Gerçi, Bükreş'ten sonra çileli bazı aktarmalarla Roma'ya kadar gidilebilir; fakat bu da treni tercih etmeyi haklı çıkartacak bir tasarruf sağlamıyor. Şu anda (en az iki gün sürecek) bir İstanbul-Roma tren yolculuğunun birinci mevkî bileti 750, ikinci mevkî bileti ise 450 TL dolayında. Oysa, hemen hemen aynı ücrete İstanbul-Roma arası tek gidiş uçuşlar var ve bunlar iki saat sürüyor. yüzden, (Atatürk Havalimanı'nda çekim yapmanın teknik ve mâlî külfetini karşılayamamak haricinde) Clara'yı trenle göndermenin hiç bir mantıksal açıklaması yok. Ha, tren garlarının romantizmi ve hüznü -gerçekliği bozunuma uğratmak pahasına- bilhassa tercih edilmişse, ona da diyecek bir sözüm yok! 2) Bir yerel karakol ya da Emniyet Müdürlüğü'nün Kaçakçılık Şubesi, girişleri kayıt altına alınmış şüphelileri savcının karşısına çıkartmadan keyfî olarak serbest bırakamaz. Kahramanlarımızın ertesi gün çıkacakları bir mahkemede savcı tarafından sorgulanıp serbest bırakılmalarını görmek çok daha gerçekçi olurdu.
601634
İBB Spor: 0-Manisaspor:
İBB Spor: 0-Manisaspor: Turkcell Süper Lig'de istanbul Büyükşehir Belediyespor ile Manisaspor arasında yapılan karşılaşmanın ilk yarısı 0-0 tamamlandı. 7. dakikada İbrahim'ın sağ çaprazdan kullandığı serbest vuruşta, altıpasta topla buluşan Metin'in kafa vuruşunda, kaleci Orkun meşin yuvarlağı çeldi. Savunma, meşin yuvarlağı taca atarak tehlikeyi önledi. Pozisyonun devamında topla sağdan ceza alanına giren İbrahim'in sert vuruşunda, kaleci bir kez daha topu önledi. Savunma daha sonra tehlikeyi uzaklaştırdı. 16. dakikada sağda topu alan Isaac, Cesario'yu geçtikten sonra kaleci ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda sert vurdu. Kaleciden seken topa Isaac bir kez daha müdahale ederken, savunma meşin yuvarlağı çizgi üstünde tuttu, Manisasporlu futbolcu topa müdahale etmek isterken yaptığı faulle pozisyonun bitmesine neden oldu. 34. dakikada Güven'in sağdan ortasında ceza alanı içinde topla buluşa Isaac'in kafa vuruşunda, meşin yuvarlak yan direğe çarpıp oyun alanına döndü. Savunma, daha sonra tehlikeyi uzaklaştırdı. Mücadelenin ilk yarısı 0-0 sona erdi.
601336
Türk Telekom'dan yeni servis
Türk Telekom'dan yeni servis Türk Telekom'dan yapılan yazılı açıklamaya göre, yeni ''Video BiDünya'' servisiyle, Videofon üzerinden televizyon kanallarını canlı olarak izlemek veya yol ve hava durumu hakkında bilgi almak mümkün oluyor. Videofon kullanıcılarına özel, görüntülü yanıt sistemi üzerinden hizmet veren bilgi ve eğlence servisi ''Video BiDünya''ya, 444 BDNY (2369)'u görüntülü arayarak erişilebiliyor. Vizyondaki filmlerin fragmanları ve salon bilgileri, hava ve yol durumu, en son finans bilgileri, görüntülü masallar, yemek tarifi gibi içeriklere sahip olan ''Video BiDünya''yı aramak, standart görüntülü görüşme tarifesinden ücretlendiriliyor.
600920
Günün galibi Çinli Yan
Günün galibi Çinli Yan İstanbul'daki Dünya Gençler Buz Pateni Grand Prix'sinin 7. ayak yarışlarında, erkekler serbest programını ilk sırada tamamlayan Çinli Han Yan, genel klasmanda da birinciliği elde etti. Rus Stanislav Kovaley, toplam 177.19 puanla genel klasmanda 2'nci, 116.53 puanla Japon Kento Nakamura ise toplam 176.18 puanla 3. sırada yer aldı.
602013
İran'da saldırı: 42 ölü
Geçtiğimiz aylarda, tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimleriyle gündeme gelen bu kez intihar saldırısıyla sarsıldı. 'ın, sınırında bulunan Pişin bölgesindeki saldırının hedefinde, Devrim Muhafızları vardı. Saldırıda, aralarında altı üst düzey komutanın da olduğu 42 kişinin öldüğü 28 kişinin de yaralandığı belirtildi. Saldırıya 'den kınama geldi. ise patlamadan sonra ile aralarındaki bir sınır geçişini kapattı. 'da Devrim Muhafızları'nı hedef alan saldırıda ölü sayısının 42'ye çıktığı bildirildi. Resmi Haber Ajansı IRNA, hastane kaynaklarına dayanarak, ülkenin güneydoğusundaki Sistan- Belucistan eyaletinde bugün düzenlenen terör saldırısında yaşamını yitirenlerin sayısını 42 olarak bildirdi. Yaralılardan durumu ağır olanların yaşamlarını yitirmelerinin ölü sayısını artırdığı belirtilirken, yaralı sayısının 28 ila 50 arasında olduğu açıklanmıştı. Bu arada 'ın Tahran Maslahatgüzarı'nın dışişleri bakanlığına çağrılarak, teröristlerin bu ülke topraklarını 'a karşı terör eylemleri için üs olarak kullanmasından duyulan rahatsızlığın iletildiği açıklandı. terörizmle mücadelede gerekli ve yeterli işbirliği yapmamakla suçladığı yönetiminden teröristlere karşı sert önlemler almasını istedi. Pakistanlı maslahatgüzarın da saldırıdan duyduğu üzüntüyü dile getirdiği ve 'ın endişelerini ilgililere ileteceği sözü verdiği ifade edildi. sınır geçişini kapattı 'ın, Devrim Muhafızları'nı hedef alan saldırının ardından ile aralarındaki bir sınır geçiş noktasını kapattığı bildirildi. Ketta'daki polisinden Ekber Sancrani, 'ın en az bir sınır geçiş noktasını kapattığını söyledi. İranlı yetkililerin sınırı kapatma konusunda bir neden göstermediğini belirten Sancrani, bunun saldırıyla ilgili olduğu tahmininde bulundu. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abdül Besit de 'ın, saldırıyı üstlenen Cundullah örgütünün liderinin 'da olduğu iddiasını reddetti. Sözcü, terörizm tehdidini bertaraf etmek için mücadele verdiklerini hatırlattı. Resmi Haber Ajansı IRNA, saldırıyı Cundullah örgütünün üstlenmesinin ardından, 'a yönelik saldırıları düzenleyen teröristlerin 'da üslendikleri iddialarıyla ilgili olarak, 'ın 'ın Tahran'daki maslahatgüzarını çağırdığını bildirdi. Cundullah üstlendi Bu arada saldırıyı Abdulmelik Rigi liderliğindeki ayılıkçı ve bölücü terör örgütü Cundullah'ın üstlendiği belirtildi. 'ın resmi haber ajansı İRNA ve Devlet televizyonunun haberine göre, Sistan-Belucistan eyaletinde bu sabah yapılması planlanan bir toplantının hazırlıkları sırasında düzenlenen terör saldırısında, Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Vekili Tuğgeneral Nurali Şuşteri'nin de aralarında bulunduğu çok sayıda üst düzey komutan hayatını kaybetti. Toplantının bölgedeki ayrılıkçı ve bölücü hareketlere karşı "birlik, beraberlik" içerikli olduğu ve aşiret temsilcilerinin de katılmasının planlandığı belirtiliyor. Ölenler arasında, Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı General Nur Ali Sustari, Devrim Muhafızlarının Sistan Belucistan Komutanı General Muhammed Zadeh, İranşar kenti Devrim Muhafızları komutanı ile Emir El Momenin kentinin birlik komutanının bulunduğu da belirtildi. Fransız haber ajansı AFP de Meclis Başkanı Ali Laricani'nin de üst düzey komutanların öldüğünü doğruladığını bildirdi. Saldırının kurbanları arasında sivillerin de olduğu kaydedildi. Sistan-Belucistan eyaletinin başkenti Zahidan'ın milletvekili Peyman Fruzeş, meclisteki konuşmasında "Bugünkü saldırının terör örgütü Cundullah'ın eylemleriyle benzerlik gösterdiğini" söylemişti. Ahmedinecad'dan sert tepki 'da yasama, yürütme ve yargı erklerinin başkanları, Devrim Muhafızlarını hedef alan terör eylemini kınayarak, saldırganların hain emellerine ulaşamayacağını ve en kısa sürede hak ettikleri cezaya çarptırılacaklarını bildirdi. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, Sistan-Belucistan eyaletindeki terör saldırısında, aralarında üst düzey komutan ile aşiret liderlerinin bulunduğu 29 kişinin ölümü ve 28 kişinin yaralanması dolayısıyla taziye mesajı yayımladı. Ahmedinecad, "Din ve millet yolunda canını veren şehitlerin, İslam İnkılabı için kalıcı iftihar olduğunu" belirttiği mesajında, olaydan duyduğu üzüntüyü ifade etti. "Söz veriyorum ki, caniler bu insanlık dışı eylemlerinin cevabını en kısa sürede alacak" diyen Ahmedinecad, yetkililerden saldırıların sorumlularını bir an önce belirleyerek adalete teslim etmelerini istedi. Meclis Başkanı Ali Laricani de açıklamasında, saldırıdan 'yi sorumlu tuttu ve "Bu son terör eylemini 'nin siyasetlerinin sonucu olarak görüyoruz. Bu da 'nin ülkemize yönelik husumetinin göstergesidir" ifadesini kullandı. Başkanı Barack Obama'nın, "'a doğru elimi uzatıyorum" dediğini hatırlatan Laricani, bugünkü terör eylemiyle bu elin "kana bulandığını" ima etti. Saldırıda hayatını kaybedenlerin "şehitlik arzusuna" ulaştıklarını ifade eden Laricani, bu saldırıdan sonra huzur ve güvenliğin sağlanması için daha güçlü bir iradenin ortaya çıkacağını belirtti. Yargı Erki Başkanı Ayetullah Muhammed Sadık Laricani de açıklamasında, "Terör eyleminin, halkın birlik ve beraberliğini bozamayacağını" söyledi. Cundullah örgütü Sistan-Belucistan eyaletinde çok sayıda terör eylemi düzenleyen Cundullah örgütü, en son Zahidan kentinde 28 Mayıs 2009'da 25 kişinin ölümü ve 119 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan cami bombalanması eylemini gerçekleştirmişti. sınırında üslenen örgüt, zaman zaman sınırı geçerek terör eylemleri düzenliyor. Eyalette Abdulmelik Rigi liderliğindeki bölücü ve ayrılıkçı teröristler ile güvenlik güçleri arsında zaman zaman çatışmalar oluyor. Örgüt, en son Zahidan kentinde 28 Mayıs 2009'da 25 kişinin ölümü ve 119 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan cami bombalanması eylemini üstlenmişti. Devrim Muhafızları: "İnsanlık dışı" Devrim Muhafızları, bazı komutanlar ile sivillerin ölümüne neden olan terör saldırısının arkasında "dünyadaki zorba güçlerin" olduğunu bildirdi. Devrim Muhafızları tarafından yayımlanan bildiride, "Saldırının, bölgede mezhepler ve halklar arasında birlik ve berberliği hedef aldığı" belirtildi. Saldırının "insanlık dışı ve vahşi" olarak nitelendirildiği bildiride, "Yaralı düşman ve yabancıların, birlik ve beraberliğin sağlanmasında etkin rol alan halktan intikam almak için saldırıyı gerçekleştirdiği" ifade edildi. Bildiride, bölgede halkın güvenliğini sağlamakla sorumlu Devrim Muhafızlarının, görevinin gereklerini yerine getirmede kararlı olduğu belirtildi. Bildiride, terör saldırısının kurbanları için taziye dileklerinde bulunuldu. Laricani 'yi sorumlu tuttu Meclis Başkanı Ali Laricani de açıklamasında, terör saldırısından 'yi sorumlu tuttu. Laricani, "Bu son terör eylemini 'nin siyasetlerinin sonucu olarak görüyoruz. Bu da 'nin ülkemize yönelik husumetinin göstergesidir" ifadesini kullandı; Başkanı Barack Obama'nın, "'a doğru elimi uzatıyorum" dediğini hatırlatan Laricani, bugünkü terör eylemiyle bu elin "kana bulandığını" ima etti. Laricani, halkı, hükümetinin değişim vaadine inanmamakta haklıdır. Bu aslında onların zararınadır" diye konuştu. Saldırıda hayatını kaybedenlerin "şehitlik arzusuna" ulaştıklarını ifade eden Laricani, bu saldırıdan sonra huzur ve güvenliğin sağlanması için daha güçlü bir iradenin ortaya çıkacağını belirtti. Bu arada Sistan-Belucistan eyaletinin başkenti Zahidan'dan milletvekili Peyman Fruzeş, mecliste yaptığı konuşmada, "Saldırıda yabancı unsurlar ve onların yardımlarının rolü olduğunu" söyledi. Fruzeş, "Bugünkü saldırının, terör örgütü Cundullah'ın eylemleriyle benzerlik gösterdiğini" belirtti. 'ın 1400 kilometrelik doğu sınırının 400 kilometresinin kontrol edilemediğin belirten Fruzeş, Abdulmelik Rigi liderliğindeki bölücü ve ayrılıkçılara karşı 'ın yeterli işbirliği yapmadığını söyledi. saldırıyı kınadı ise 'da Devrim Muhafızlarına yönelik düzenlenen saldırıyı kınadı. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ian Kelly, "Bu tür bir terör eylemini kınıyoruz ve masum hayatların kaybının yasını tutuyoruz" derken, saldırıyla 'nin bağlantısı olduğuna ilişkin haberlerin ise "tamamıyla yanlış" olduğunu söyledi.
601975
"Hedeflerden sapmadık"
"Hedeflerden sapmadık" İstanbul Büyükşehir Belediyespor Teknik Direktörü Abdullah Avcı, 1-0 kazandıkları Manisaspor maçı sonrası düzenlenen basın toplantısında, iki takımın da kazanma arzusuyla mücadele ettiğini belirterek, ''Oyun kalitesi zaman zaman iyi oldu, zaman zaman düştü. İlk yarı her iki ekibin de pozisyonları vardı. İkinci yarıda duran toptan golü bulduk. 2-3 fark daha olabilirdi ama rakip arzulu oynadı. Oyuncularım ikinci yarı iyi direnç gösterdi'' diye konuştu. Kaybetmemeye odaklı bir takım oluşturmaya çalıştıklarını kaydeden Abdullah Avcı, ''İyi puandayız. Hedeflerimiz var, şu an hedeflerden sapmıyor ve devam ediyoruz'' dedi.
600982
ton ayakkabı kapış kapış gitti
ton ayakkabı kapış kapış gitti Şişli'de, ayakkabıyı kilosu liradan satışa sunan bir mağaza büyük ilgi gördü. Kilolarca ayakkabı alan vatandaşlar, satın aldıkları ayakkabıları tarttırdıktan sonra ödeme yaptı. Şişli'de bir firma, ayakkabı sektörünü ayakta tutabilmek için ilginç bir yöntem denedi. Kiloyla ayakkabı satan mağaza, fiyatı da lira olarak belirleyince vatandaşların adeta hücumuna uğradı. Vatandaşlar, kilosu liraya satılan ayakkabılardan almak için adeta birbirleriyle yarıştı. Ellerindeki sepetleri ayakkabılarla dolduran vatandaşlar, daha sonra kasalara koştu. Vatandaşların aldıkları ayakkabılar, mağaza görevlileri tarafından hassas terazide tartıldı. Şu ana kadar ton ayakkabı satıldı.
600751
Altın Portakal ikiye bölündü
Altın Portakal ikiye bölündü 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi film ödülünü 'Bornova Bornova' ve 'Kosmos' filmleri kazandı. 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin ödül ve kapanış töreni Cam Piramitte gerçekleştirildi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Antalya Valisi Alaaddin Yüksel, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın ile birlikte Yeşilçam'ın çok sayıda unutulmaz yıldızı katıldı. Törende en iyi film ödülünü 'Bornova Bornova' ve 'Kosmos' filmleri kazandı. Ödül törenine katılan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, en iyi film ödülü sahiplerine Venüs heykelciklerini verdi. Festivalde en iyi ilk film ödülünü '2 Dil Bavul' isimli film kazandı. Ödülü alan Filmin yönetmeni Orhan Eskiköy, Diyarbakır'da ölen Ceylan Önkol'a hediye ettiğini söyledi. Törende en iyi erkek oyuncu ödülünü 'Bornova Bornova' filmiyle Ömer Ertan alırken, en iyi kadın oyuncu ödülünü ise 'Kıskanmak' filmindeki unutulmaz performansı ile Nergiz Öztürk kazandı. Törende ünlü Yunan yönetmen Theo Andelepulos'a da özel ödül verilirken, en iyi sanat yönetmeni ödülünü 'Usta' filminin yönetmeni Zeynep Koloğlu, en iyi kurgu ödülünü ise 'Bornova Bornova' Erkan Tekemen kazandı. En iyi yardımcı kadın oyuncu 'Bornova Bornova' filmiyle Damla Sönmez, en iyi erkek oyuncu ödülünü ise 'Kara Köpekler Havlarken' isimli filmi oyuncusu Tolga Soylu kazandı. En iyi müzik ödülü 'Deli Deli Olma' filmine giderken, en iyi örüntü yönetmeni ödülü ise 'Kosmos' filmi ile Özgür Eken'e gitti. En iyi senaryo ödülünü '5 Şehir' filmini yazan Onur Ünlü alırken, en iyi yönetmen ödülünü ise 'Kosmos' filmiyle Reha Erdem'e gitti. Törende Halkın Portakalı dalında ödülü 'Dima mat' filmi ekibi, Gençlik Jürisi ödülünü 'Şark Oyunları' filmi, Kent Konseyi Seyircisi ödünlü 'Başka Dilde Aşk' filmi, Netpaj jurisi ödülünü 'Kan Arzusu' filmi seçildi. Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) tarafından verilen en iyi ulusal film ödülünü 'Bornova Bornova' filmi, en iyi uluslararası film ödülünü ise 'Öteki Yaka' filmi aldı. Uluslararası uzun metraj film yarışmasında en iyi film ödülünü 'Kağıttan Asker' ve 'Sınır' isimli film paylaştı. Aynı dalda en iyi yönetmen ödülünü George Washvill alırken, en iyi kadın oyuncu ödülünü Hilda Petere, en iyi erkek oyuncu ödülünü ise Ted Becony aldı. Ulusal belgesel film kategorisinde ise en iyi belgesel filmi ödülünü '5 Numaralı Cezaevi 1980', en iyi ilk belgesel ödülünü ise 'Yüz Bin Kişiydiler' ile 'Ben ve Nuri Bala' isimli belgeseller paylaştı. Törende en iyi kısa film ödülünü 'Kısır Döngüsü' isimli kısa film alırken, Dijital Film Academy ödülünü ise 'Geri Dönüşün Günlüğü', 'Tamirci Çırağı' ve 'Köy' isimli filmler paylaştı. Dr. Avni Tolunay Juri Özel ödülünü 'Kosmos' isimli film, genç yeteneklere verilen Behlül Dal Juri Özel Ödülü ise, "Bahadır Karataş, Tansu Biçer, Evrem Aktaş, Emre Şahin'e" verildi. Festivalde konuşan CHP Genel Başkanı Baykal, Yeşilçam sinemasının önemine değinerek, "Sinemamızın yeni bir atılım dönemine girmekte olduğunu hep birlikte görüyoruz. Türk sinemacılarına Antalyalılarla sinemanın güzelliklerini paylaştıkları için hepsine çok teşekkür ediyorum. İnsanlarımızın her birisinin içinde paylaşmak istediği bir hikaye vardır. Bu hikayeyi tek başına yaşamak insanlarımıza yetmiyor. Herkes kendi hikayesini paylaşmak istiyor. Kendi hikayesini başkalarına aktarmak istiyor. İnsanlar bu hikayeler içerisinde kendilerini buluyorlar" dedi. Türk sinemasının dönüşüm dönemine emek vermiş ünlü Yönetmen Halit Refiğ'i saygıyla andığını belirten Baykal, "Bu festival ciddiyet içinde yapıldığı için Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın'ı kutluyorum. Antalya film festivali sinemamıza emek vermiş değerli sanatçıları bu toplumun umudunu ayağa kaldırmış sinemacıların onurlandığı, unutulmasına fırsat vermediği için Akaydın'ı kutluyorum" dedi. Ödül törenin finalinde ödül alan yönetmen ve oyuncular sahnede gazetecilere poz verdi. ALTIN PORTAKAL'IN SAHİPLERİ Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması En iyi film: (300 bin TL) Bornova Bornova-Kosmos En iyi yönetmen: (50 bin TL) Reha Erdem (Kosmos) En iyi kadın oyuncu: Nergis Öztürk (Kıskanmak) En iyi erkek oyuncu: Öner Erkan (Bornova Bornova) En iyi yardımcı kadın oyuncu: Damla Sönmez (Bornova Bornova) En iyi yardımcı erkek oyuncu: Volga Sorgu (Kara Köpekler Havlarken) En iyi senaryo: (30 bin TL) Onur Ünlü (Beş Şehir) En iyi görüntü yönetmeni: (30 bin TL) Fiorent Herry (Kosmos) En iyi sanat yönetmeni: Zeynep Koloğlu (Usta) En iyi müzik: (30 bin TL) Mehmet Erdem, Özgür Akgül (Deli Deli Olma) En iyi kurgu: Erkan Tekemen (Bornova Bornova) Behlül Dal Jüri Özel Ödülü: Yönetmen Bahadır Karakaş (Usta), Yönetmen Emre Şahin (40), Senarist Evrim Alataş (Mindit), Oyuncu Tansu Biçer (Beş Şehir) Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü: Kosmos En iyi ilk film: (50 bin TL) Orhan Eskiköy, Özgür Doğan (İki Dil, Bir Bavul) Yaşam Boyu Başarı Ödülü Françesko Maselli, Tao Angelopulos Uluslararası Yarışma En iyi film: Kağıttan Asker, Sınır En iyi yönetmen: George Ovashvili (Öteki Yaka) En iyi erkek oyuncu: Tedo Bekhauri (Öteki Yaka) En iyi kadın oyuncu: Hilda Peter (Katalin Varga) Ulusal Belgesel Yarışması En iyi belgesel film: (15 bin TL) Ziyaretçiler-5 Numaralı Cezaevi 1980-1984 En iyi ilk belgesel: (5 bin TL) Yüz Bin Kişiydiler-Ben ve Nuri Bala Ulusal Kısa Metraj Film Yarışması En iyi kısa film: (10 bin TL) Kısır Döngü DFA Özel Ödülü: (10 bin TL) Geri Dönüşüm Günlüğü-Tamirci Çırağı-Köy Sinema Yazarları Derneği Jürisi En iyi ulusal film: Bornova Bornova En iyi uluslararası film: Öteki Yaka NETPAC Jürisi En İyi Film: Kan Arzusu Kent Koseyi Seyirci Ödülü En iyi ulusal film: Başka Dilde Aşk Gençlik Jürisi En iyi uluslararası film: Şark Oyunları Halkın Portakalı En iyi 1'inci film: Dimomat En iyi 2'nci film: Yazmaya gidiyorum En iyi 3'üncü film: Yakamoz
600805
Bahri Tanrıkulu'dan Altın Madalya
Bahri Tanrıkulu'dan Altın Madalya Danimarka'nın Başkenti Kopenha'da devam eden Dünya Tekvando Şampiyonası'nın dördüncü gününde Bahri Tanrıkulu ile sevindik. Erkekler 87 kiloda podyuma çıkan milli sporcumuz Bahri Tanrıkulu altın madalya kazarak dünya şampiyonu oldu. Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da süren şampiyonanın 4. gününde, tatamiye çıkan milli sporculardan Bahri Tanrıkulu, erkekler 87 kiloda ilk turu maç yapmadan geçti. 2. turda Özbek Igor Li ile karşılaşan Tanrıkulu, maçı 7-0 kazandı. 3. turda Alman Robert Vossen'i 3-1 yenen Tanrıkulu, çeyrek finade Macar Balazs Toth'u da 5-0 yenerek yarı finale yükseldi. Yarı finalde İranlı Yousef Karami ile karşılaşan Bahri Tanrıkulu, karşılaşmadan 5-2 galip ayrılarak finalde İtalyan Carlo Molfetta'ya rakip oldu. Normal süresi ve uzatması 2-2 sonuçlanan karşılaşmada Tanrıkulu, hakem kararıyla maçı kazanarak Dünya Şampiyonu oldu. Bayanlar 73 Kg'da mücadele eden Furkan Asena Aydın, ilk turu maç yapmadan geçti. 2. turda Kübalı Mirna S. Herchavarria'yı 6-0, 3. turda Güney Kıbrıslı Charikleia Livera 13-1 yenen Aydın, çeyrek finale yükseldi. Çeyrek finalde Tayvanli Chia Chia Chuang'i 12-1 yenen Asena, yarı finalde Koreli In-jong Lee'ye 4-0 yenilerek bronz madalya kazandı. 54 kiloda tatamiye çıkan Remzi Başakbuğday, ilk turu maç yapmadan geçti. 2.tur da Kanadalı Pereira Nicholas'ı 5-4 yenerek 3. tura yükselen Başakbuğday, bu turda Koreli Yeon-ho Choi'ye 4-2 yenilerek şampiyonaya veda etti. 46 kiloda tatamiye çıkan Rukiye Yıldırım İlk turu maç yapmadan geçti. İkinci turda Leshotolu Moliehi Raboroko ile karşılaşan Yıldırım, karşılaşmayı 18-3 kazanarak 3. tura yükseldi. Üçüncü turda Guatemalalı Jenifer O. Moroles ile karşılaşan Rukiye Yıldırım, 5-4 kaybederek elendi.
601536
TRT 180 personel alacak
180 personel alacak Radyo-Televizyon Kurumu (TRT), sınavla 180 yeni personel alacak. ’nin internet sitesinde yer alan duyuruya göre, 26 Ekimde başlayacak başvurular, Kasımda sona erecek. Sınava, kurumumun merkez ve taşra teşkilatında edilmek üzere, 28-29 Haziran 2008 tarihinde yapılan Seçme Sınavı’na girmiş olanlar başvurabilecek. Belirtilen genel ve özel şartları taşıyan adaylar, başvuru işlemlerini TRT’nin internet adresi "www.trt.net.tr" üzerinden yapacak. Şahsen veya diğer yollarla yapılanlar ile kurumun 27 Ekim 2008-02 Kasım 2008 tarihleri arasındaki sınavında başarısız olanların başvuruları dikkate alınmayacak. Sınavla, 10 Stajyer 40 Stajyer Muhabir, 60 prodüksiyon hizmetleri ağırlıklı çalışmak üzere Yapım ve Yayın Görevlisi, 15 kurgu ağırlıklı çalışacak Yapım ve Yayın Görevlisi, 15 ses ağırlıklı görev yapacak Yapım ve Yayın Görevlisi, 20 ışık ağırlıklı iş yapacak Yapım ve Yayın Görevlisi ve 20 resim seçici ağırlıklı görevde bulunacak Yapım ve Yayın Görevlisi kadrolarına personel alınacak. Başvurulara ilişkin ayrıntılı bilgiye TRT’nin "www.trt.net.tr" internet adresinden ulaşılabilecek.
600711
Şahin: yıl belgesel yayınlasak tükenmeyecek kadar geniş bir arşivimiz var
Bülent Arınç, TRT'nin ''Turizm ve Belgesel'' kanalının Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi'ndeki (AASSM) açılış töreninde yaptığı konuşmada, TRT'nin bugüne kadar yaptığı çok büyük yeniliklerin Türk milletinin önünde olduğunu, yakında yeni kanalların da açılacağını söyledi. Yapılacak yayınların uydu vasıtasıyla pek çok ülkeye ulaşacağını anlatan Arınç, Türkiye'nin tüm birikimleri ile dünyaya önemli mesajlar vereceğini ifade etti. Bakan Arınç, kanalın İzmir'de açılmasının önemine dikkat çekerek, ''İzmir tarihi, turizmi, güneşi, tarımı, ürünleri ile Türkiye'nin en aydın yüzlerinden birisi. Dolayısıyla bu kanalı burada açmanın bizler için ayrı bir önemi var'' dedi. İzmir Valisi Cahit Kıraç'ın konuşmasında 23 Nisan organizasyonunun tekrar İzmir'de yapılması yönündeki ricasını hatırlatan Arınç, ''Her 23 Nisan'da TRT dünyanın pek çok ülkesinden çocukları Türkiye'ye getiriyor. Bir şehirde etkinlik yapıyor. Memnuniyetle öğrendim ki 23 Nisan'da İzmir'deki organizasyon çok mükemmel yapılmış. 2010 yılında 23 Nisan etkinliğini tekrar İzmir'de yapacağız'' diye konuştu. TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin'in kanala henüz isim vermediklerini söylediği sırada, hemen arkasında oturan Türkiye Gazeteciler Federasyonu ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel'in bir teklifte bulunduğunu belirten Arınç, ''Benim de kulağıma hoş geldi. 'TRT Renk'. Uygun görülürse bunu da değerlendirelim'' dedi. -KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI GÜNAY- Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da TRT'nin çığır açan çalışmalar yaptığını ifade ederek, ''TRT çok birikimli bir kadroya, altyapıya sahip. Bu altyapı ve kadronun helva yapmasını bilen ellerde neler yaptığını görüyoruz'' diye konuştu. Yeni kanalın turizm ve belgesel kanalı olmasına dikkati çeken Bakan Günay, şunları kaydetti: ''Türkiye, son yıllarda dünyada turizm başarıları artan bir ülke. Ağustos ayı itibariyle hala artıda, direnişini sürdüren ender ülkelerden. Turizm çeşitliliği açısından çok büyük zenginliklerimiz var. Bunun kendi insanımız tarafından da öğrenilmesi, sahiplenilmesi ve dünyaya anlatılması gerekiyordu. TRT'nin bu kanalı bu anlamda çok özel bir görev yapacaktır. Türkiye turizminin tanıtım ihtiyacına destek verecektir.'' -TRT GENEL MÜDÜRÜ ŞAHİN- TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, ''heyecanlıyız, gururluyuz, nur topu gibi yeni bir kanalımız oldu'' diye başladığı konuşmasında, henüz kanalın isminin belirlenmediğini söyledi. Kanalın ismini Türk milletine koydurmak için web sayfası, mail ve mektupları aracılığı ile teklifleri beklediklerini dile getiren Şahin, amaçlarının interaktif televizyonculuk yapmak olduğunu belirtti. TRT'nin yeni kanalında kaliteli TRT ürünleri ile dünyadan alacakları belgeselleri sunacaklarını anlatan Şahin, şöyle konuştu: ''Yeni kanal açmak çok zor. TRT Genel Müdürü olmak da zor. Göreve geldiğimde bu personelle 40 kanalın yürütülebileceğini söylemiştim. Eleştirenler olmuştu. Şimdi 10 kanal oldu, uyuyan devin üzerinden külleri silkelerseniz... Niye turizm belgesel kanalı, biz turizmin belgeselini çekerek, turizme katkı sağlayacağız. Turizm kanalı İngilizce, Almanca, Rusça ve Fransızca olmak üzere dilde olacak. Belgesel konusunda geniş bir arşive sahibiz. yıl belgesel yayınlasak tükenmeyecek kadar geniş ve zengin bir arşivimiz var. Belgesel kanalımızla genç kuşaklara da kaliteli şeyler vereceğiz. Kanallarımızı tematik hale getirdik. TRT aile, TRT haber kanalı durumunda. Çocuk kanalımız var, şu an en fazla izlenen milli çocuk kanalı hüviyetinde. TRT Anadolu, yerel televizyonları logo altında birleştiriyoruz. TRT 6-Şeş biliyorsunuz. TRT Türk, TRT Avaz... 11. kanalımız müzik kanalı olacak. 15 Kasım'dan itibaren Arapça kanalımız başlıyor. Biz Türk halkı için çalışıyoruz, hayırlı olsun.''
601341
Türkiye'nin büyümesi revize ediliyor
Türkiye'nin büyümesi revize ediliyor Küresel krizden toparlanma süreciyle birlikte, bazı uluslararası kuruluşlar, Türkiye'nin gelecek yıla ilişkin ekonomik büyümesini yukarı yönlü revize etmeye başladı. Türkiye'nin ekonomik büyümesini ilk pozitif yönlü revize eden uluslararası kuruluş, ''Avrupa Bankası'' olarak da bilinen Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası oldu. AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Avrupa Bankası, daha önce Mayıs ayında yüzde olarak tahmin ettiği Türkiye'nin 2010 yılı ekonomik büyümesini yüzde 3'e çıkardı. Avrupa Bankası, Türkiye'nin de içinde bulunduğu Doğu ve Güney Avrupa bölgesinde, ekonomilerin, bu yıl küçüleceğini, ancak, toparlanmanın gelecek yıldan itibaren kendisini hissettireceğini belirtti. Avrupa Bankası, Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde oranında küçüleceğini, yine de bu daralma oranının, bölge ülkeleri ortalamasının altında olacağını vurguladı. Avrupa Bankası'na göre, Güney Doğu Avrupa ülkeleri bu yıl, ortalama yüzde 6,2 oranında küçülürken, Doğu Avrupa ülkelerindeki ortalama daralma yüzde 8,7 olacak. TÜRKİYE, BÖLGESİNİN EN HIZLI BÜYÜYEN ÜLKESİ OLACAK Avrupa Bankası, Türkiye'nin, 2010 yılından itibaren bölgesinin en hızlı büyüyen ülkesi olacak. Bankanın tahminlerine göre, Türkiye, yeni revize edilen yüzde 3'lük ortalama büyüme oranıyla, yüzde 0,7 olarak belirtilen bölge ortalamasına göre yaklaşık dört buçuk katlık bir büyüme gösterecek. Türkiye'nin hızlı toparlanmasında bankacılık sektörünün diğer ülkelere göre daha hazırlıklı bir bünyeye sahip olması etkili olacak. Toparlanmada, rekabetçi bir ekonomik yapıya sahip olma da önemli rol oynayacak. Bankacılık sektörü hazırlıklı olmayan ülkelerdeki toparlanma ise daha yavaş gerçekleşecek. 2010 yılındaki toparlanmada, Avrupa Birliği'ndeki talebin artması ve bu ülkelere yönelik dış ticaretin artması da belirleyici faktör olacak. Gelecek yıl, Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölge ülkelerini en olumsuz etkileyecek unsurların başında ise işsizlik gelecek. AVRUPA BANKASI TÜRKİYE'YE AĞIRLIK VERECEK Orta Avrupa ülkelerinden aşamalı olarak çekilecek olan olan Avrupa Bankası, bundan sonraki dönemde yatırımlarda önceliği Türkiye'ye vermeyi planlıyor. Avrupa'nın ''Dünya Bankası'' olarak da bilinen Avrupa Bankası, Türkiye'yi genişleme stratejisinin ana hedefi olarak ilan etmişti. Avrupa Bankası'nın, Türkiye'nin ardından çok da fazla genişlemeyeceğine dikkat çeken yetkililer, genişlemenin, AB tam üyelik sürecindeki Türkiye ile AB'nin en çok önem verdiği Rusya ve diğer bazı eski Doğu Bloku ülkesi ve Avrupa'nın coğrafi ve stratejik sınırlarıyla sınırlı olacağını vurguluyorlar. AVRUPA BANKASI'NIN TEŞVİK ETTİĞİ SEKTÖRLER... Bankanın, Türkiye'ye öncelik stratejisi çerçevesinde, Türkiye'de bankacılık, turizm, KOBİ'ler, Medya, altyapı yatırımları, enerji, gayrimenkul, sağlık, bilgi iletişim teknolojileri ile tarım ve gıda alanlarındaki yatırımları teşvik ediyor. Türk şirketlerinin, eski Doğu Bloku ülkelerinde gerçekleştirdiği yatırımlarda da Bankanın önemli bir desteği bulunuyor. BANKANIN YAPISI VE MİSYONU... AB'nin kontrolünde, 1991 yılında, eski Doğu Bloku ülkelerini piyasa ekonomisine hazırlamak ve kalkınmalarını desteklemek için kurulan 20 milyar avro sermayeli Avrupa Bankası, eski Doğu Bloku ülkelerinin AB'ye tam üye oluncaya kadarki süreçte çok önemli bir fonksiyona sahip oldu. Banka, 2004 yılında, eski Doğu Bloku ülkelerinin AB üyesi olmasıyla, faaliyet alanları ile operasyon bölgesinde değişikliğe gitmeye başladı. Yılda ortalama olarak dağıttığı milyar avro kredi tutarıyla, dünyanın en büyük yatırım bankaları arasında yer alan Avrupa Bankası, kaynaklarının yüzde 70'ini özel sektöre, yüzde 30'unu da kamu sektörü projelerine kullandırıyor. Avrupa Bankası'nı diğer finansman kuruluşlarından ayıran en önemli özellik, risk alması ve bölgesel kalkındırmaya önem vermesi olarak gösteriliyor. Banka, bütün projelere ise ticari bankaların mantığıyla yaklaşıyor ve fizibilitesi olmayan projeleri desteklemiyor.
601596
İlk “Barış Grubu”: Yeni grupların gelmesi hükümetin elini güçlendirir
İlk “Barış Grubu”: Yeni grupların gelmesi hükümetin elini güçlendirir ’ın önerisiyle Ekim 1999’da ’den giriş yapan ilk “barış grubu”nun içinde yer alan M. Şirin Tunç ve Gülten Uçar, yarın Türkiye’ye giriş yapması beklenen üç “barış grubu”na ilişkin “umarız bizim akıbetimize uğramazlar” dedi. Tunç ve Uçar, “Daha ılımlı şeylerle karşılaşacaklardır. Ama bunun kendi içinde riski de var. Şu anda demokratik bir tıkanıklık yaşanıyor. Muhalefet açılıma karşı. Yeni grupların gelmesi hükümetin de elini güçlendirir. 1999’da değerlendirilmeyen fırsatın bu sefer değerlendirilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı. M. Şirin Tunç ve Gülten Uçar, Aknews’e yaptığı açıklamalarda Türkiye’ye Kuzey ’tan “barış grupları”nın gönderilmesiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu ve Türkiye’ye giriş yaptıklarında yaşadıklarını anlattı. “Umarız bizim akıbetimize uğramazlar” diyen Tunç ve Uçar, “Daha ılımlı şeylerle karşılaşacaklardır. Ama bunun kendi içinde riski de var. Şu anda demokratik bir tıkanıklık yaşanıyor. Muhalefet açılıma karşı. Yeni grupların gelmesi hükümetin de elini güçlendirir. 1999’da değerlendirilmeyen fırsatın bu sefer değerlendirilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu. “ÖNCE MİSAFİRLİK, SONRA SORGULAMA” 10 yıl dağda kalan Tunç, Öcalan’ın “Kürt ve Türk halklarının barışı için 1999’da iyi niyet girişimi” altında bir grubun, Türkiye’ye gelmesi önerisi üzerine birkaç arkadaş olarak gönüllü olduklarını, Ekim 1999’da Türkiye’ye giriş yaptıklarını” belirten Tunç, daha sonra yaşadıklarını şöyle anlattı: “8 kişilik grup olarak silahlarımızla birlikte geldik, çünkü ne olacağını bilmiyorduk. Şemdinli, savaşın başladığı yer olarak bizim için önemliydi. Barışında oradan çıkması doğruydu. Şemdinli’de bizi karşılayan bini aşkın asker vardı. Bir binbaşı, ‘Arkadaşlar ben silahımı bırakıyorum. Siz de silahlarınızı bırakın ve orta yerde kucaklaşalım’ dedi. Mevcut subaylar geldi ve tokalaştık. Daha sonra Asayiş Kolordu Komutanı gelerek, ‘Hoş geldiniz’ dedi. Bu toprakların Kürtlerin ve Türklerin ortak vatanı olduğunu, emperyalistlerin bizi birbirimize düşürmeye çalıştığını, bu tavrı boşa çıkarmamız gerektiğini anlattı.” “3 YILA YAKAN CEZAEVİNDE KALDIM”Daha sonra tabura götürüldüklerini ve burada kendilerine “misafirimizsiniz” denildiğini kaydeden Tunç, ardından Skorsky helikopterine bindirilip götürüldükleri yerde sorgulandıklarını söyledi. Tunç, “Gözlerimiz bağlandı ancak bir buna karşı çıktı ve göz bantlarımız çözüldü” dedi ve dört günlük sorgunun altından mahkemeye çıkarıldıklarını, 15-22.5 yıl arasında cezalar verildiğini kaydetti. Tunç, daha önceden 24 yıllık çekilmiş cezası olduğu için verilen cezanın buna sayıldığını ve yıla yakın cezaevinde kaldıktan sonra çıktığını, diğer arkadaşlarının ise 4.5 yıl yattığını vurguladı. Tunç, Öcalan’ın önerisiyle yeniden üç grubun gelişiyle ilgili olarak da “O süreç tarihi bir süreçti ancak Türkiye tarafından değerlendirilmedi. ‘Bu hareketin önderliğini yapmış kişi elimizdedir, cezasıyla rehin alınabilir’ yaklaşımı söz konusuydu. Diğer yandan örgütü ‘tümden tasfiye edeceğiz’ mantığı vardı. yüzden yeterince etkili olamadı süreç. Şu anda ise şartlarda değişimler var. Umarım eski hatalar işlenmez, sürecin önünü açmak açısından olumlu yaklaşımlar olur” şeklinde konuştu.