'Paralel'e soruşturma yok. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, "Paralel yapı soruşturması, paralel devlet soruşturması diye bir soruşturma mevcut değildir" dedi. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, internet haber portallarının son yıllarda büyük önem kazandığını belirterek "Bu alanda bir düzenlemeye ihtiyaç ... Bülent Arınç Bakanlar Kurulu'nun ardından gazetecilere açıklama yaptı. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü , "Paralel yapı soruşturması, paralel devlet soruşturması diye bir soruşturma mevcut değildir" dedi. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü , internet haber portallarının son yıllarda büyük önem kazandığını belirterek "Bu alanda bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu da düşünmüştük. Bugün son noktayı koyduk ve imzaya açıldı. Önümüzdeki süreç eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinin takvimine elverişli olursa genel kurulda görüşebilmektir. Bunu da Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi belirleyecektir" dedi. Başbakanlık Yeni Bina'da gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrasında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Arınç, toplantıda bakanların iç ve dış temasları, Başbakan Erdoğan'ın da İran, Almanya ve Rusya temasları hakkında bilgi verdiklerini söyledi. Adalet Bakanı 'ın, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler'in hazırladığı İnsan Hakları Daire Başkanlığının bir sunumunu yaptığını dile getiren Arınç, bunun insan hakları ihlallerinin önlenmesine ilişkin bir eylem planı olduğunu bildirdi. Eylem planının kapsamlı olduğunu belirten Arınç, "Önceki bakanımız Sayın Sadullah Ergin döneminde Türkiye'den Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açılan davalar, davaların nitelikleri ve Türkiye'nin maruz kaldığı müeyyideler konusu bir sıkıntı konusuydu" diye konuştu. Arınç, yapılan düzenlemelerle olumlu bir noktaya gelindiğini ifade ederek şunları söyledi: "Türkiye'den yapılan müracaat sayısında ve Türkiye hakkında karar çıkan dosyalar konusunda olumlu gelişmeler elde edildi. Türkiye basamaklardan, önceki basamaklardan daha arkalara düşmek suretiyle pozitif bir hukuk uygulaması yapıldığı kanaati hakim oldu. Bundan sonraki süreçle ilgili olarak bir tazminat komisyonunun kurulabileceği ve bazı müracaatların orada değerlendirilip, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurunun biraz daha belki azaltılabileceği konusu ve bununla ilişkili fevkalade önemli bir eylem planı ortaya çıktı. Bu eylem planına bağlı olarak da bir kararname hazırlanıyor, bu kararname de yakında yayınlanacak." Toplantıda kendisinin de Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'yla ilgili sunum yaptığını kaydeden Arınç, bunun internet haber siteleriyle ilgili olduğunu bildirdi. Arınç, şöyle devam etti: "Belki birkaç yıldan beri sözünü ettiğimiz ama bazı sebeplerle de henüz olgunlaşmamış veya Meclis'e sevk edilememiş durumda bulunan internet haber sitelerine pozitif ayrımcılık yapılabileceği, Basın Kanunu içerisinde değerlendirilebileceği, bunların da künyelerini ilan etmek suretiyle çalışanlarına basın kartı verilebileceği, avantajlar sağlanabileceği, cevap düzeltme ve tekzip müesseselerinin aynen Basın Kanunu'nda olduğu gibi devam edeceği, içeriklerinin saklanmasına en azından belli bir süreyle mümkün olabileceği, açılacak davalar, bunların sonuçları kapsamlı bir şekilde tasarı halinde Bakanlar Kurulumuza sunuldu olumlu karşılandı ve imzaya açıldı." Konunun yakında TBMM gündemine gelebileceğini söyleyen Arınç, konunun son yapılan değişikliklerle doğrudan bir ilgisinin bulunmadığını ifade etti. Arınç, "Başta Basın Kanunu olmak üzere internet yayınları ve internet yoluyla işlenen suçlar konusu, daha sonra çıkarılan bazı kanun değişiklikleri ve basında çalışanlarla ilgili kanun, Basın İlan Kurumu referans alınmak suretiyle internet haber sitelerinin bundan sonra resmi ilan ve reklam da alabileceği ve buna ilişkin düzenlemeler pozitif bir düzenlemedir" diye konuştu. İnternet haber portallarının özellikle son yıllarda önemli bir değer kazandığını dile getiren Arınç, "Bu alanda bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu da düşünmüştük. Bugün son noktayı koyduk ve imzaya açıldı. Önümüzdeki süreç eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinin takvimine elverişli olursa genel kurulda görüşebilmektir. Bunu da Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi belirleyecektir" ifadesini kullandı. BARIŞ KARTALI PROJESİ Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın da Barış Kartalı Projesi birinci uçak teslimatı töreniyle ilgili bilgi notu verdiğini aktaran Arınç, bu doğrultuda Hava Kuvvetleri Komutanlığının kullanımına verilecek 4 havadan erken ihbar ve kontrol uçağının birincisinin 21 Şubat 2014'te Konya'da yapılacak bir törenle hizmete alınacağını kaydetti. Arınç, projede Boeing firmasının ana yüklenici olduğunu, uçakla ilgili tadilatların TUSAŞ TAİ, yazılım geliştirmelerinin HAVELSAN ve elektronik destek sisteminin de MİKES tarafından gerçekleştirildiğini hatırlattı. İkinci ve üçüncü uçakların 2014 yılı içerisinde yapılması ve teslim edilmesinin öngörüldüğünü söyleyen Arınç, 21 Şubat'ta gerçekleştirilecek törende Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da bulunacağını bildirdi. Arınç, Bakanlar Kurulu'nda son gündem maddesi olarak da iç ve dış siyasi gelişmelerle TBMM gündeminde olan yasa tasarısı ve tekliflerin de ayrıntılı olarak görüşüldüğünü anlattı. SINIR DIŞI İDDİALARINA YANIT Arınç, Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. "Bir gazetecinin attığı tweet yüzünden sınır dışı edildiği" iddiaları hatırlatılarak "Sınır dışı edilmesini ifade özgürlüğü açısından nasıl değerlendiriyorsunuz" denilmesi üzerine Arınç "Bursa'da yaşadığım olayı burada tekrar yaşamak istemem" karşılığını verdi. Söz konusu gazetecinin Türkiye'den ayrılmasıyla ilgili konunun gündemde olduğunu belirten Arınç, Bursa'da bir gazeteciyle arasında geçen diyaloğa atıfta bulunarak "Bu konuyu açıklamam lazım sizlere çünkü fevkalade üzüldüm" diye konuştu. Cuma günü yapacağı çalışmalar için perşembe akşamından Bursa'ya gittiğini anımsatan Arınç, temaslarına ilişkin bilgi verdi. Sabah saatlerinde başlayan ve bütün gününü dolduran programının olduğunu dile getiren Arınç, basın müşavirinin kendisine gazetecilerin sorularının olduğu bilgisini aktardığını belirtti. Bunun üzerine 'Bu kadar temasta bulunacağım her yerde de konuşacağım, dolayısıyla oradaki mesajlarıma arkadaşlarım dikkat etsinler' dediğini ifade eden Arınç, şunları söyledi: "İkincisi: akşam madem televizyonda bir mülakatım olacak, eğer bir yerde canlı yayına katılacaksam önceliği ona vererek akşam konuşacaklarımı sabah konuşmamam gerekir. Yoksa akşamki mülakatın bir anlamı kalmaz. Siz de televizyon yayıncısı olsanız ve herhangi bir programı benimle yapmak isteseniz, çoğu zaman karşılaştığım için biliyorum, 'Aman Sayın Bakanım ne olur başka bir yerde konuşmayın, benim programımın değeri kaçmasın' diyebiliyorsunuz çok haklı olarak. Ben basın müşavirime ısrarla 'Bugün soru almayacağım, bu konuşmaları kafi görüyorum' dedim. Arkadaşlardan buna rağmen önüme çıkanlar oldu konuşmadım. Birbirimizin hukukuna riayet etmemiz lazım." ABUK SUBUK CEVAPLAR VERİLEBİLİR Akşam düzenlenecek yemekli toplantıya katılmak için otele gittiğini, namaz kılmak ve üzerini değiştirmek için odaya geçtiğini anlatan Arınç, şöyle devam etti: "Bu dediklerimi yaptım, dışarı çıktım, oteldeki odamın kapısını açınca koridora daha çıkmadan sizin gibi arkadaşlarımızın önüme barikat kurduğunu gördüm. Yine sabahtan beri bana ısrarla bu soruyu sormak isteyen arkadaşımız da onların en önünde bana soru sormaya kalktı. Müşavirim de oradaydı, 'Niye böyle bir şeye müsaade ettiniz, ben size bunları söylemedim mi' dedim. Arkadaşımız 'Dış edilen birisi var' diye söze başladı. 'Dış edilen birisi' ne demekse? Nedir, kimdir, nasıldır '5N 1K' diye bir şey var bildiğiniz gibi. Yani kimdir, nerede, nasıl, ne olmuş, niçin olmuş bir sorunun bunları kapsaması lazım. Biraz da böyle laubali bir tavırla bunu söyleyince, televizyondan özellikle Samanyolu çok önemli bulduğu için defalarca verdi, benim de cevabımı duydunuz. Ben o gün soru sorulmamasını rica etmişsem basına düşen de herhangi bir nezaketsizlik değil, 'Akşam bir televizyon mülakatı olacak Sayın Bakan bu konuda ısrarcı, niye soruyorum' demesi lazım. Peki o sorar, siz nasıl cevap vereceksiniz. Eğer çok sabırlı bir insansanız, tüm bu ricalarınıza rağmen size bir şey de sorulmuşsa ona rağmen yine yumuşak bir üslupla cevap vermeyebilir veyahutta uygun bir şey söyleyebilirsiniz. Ama bazen de abuk sorulara sabuk cevaplar verilebilir. Dolayısıyla birbirimizi zorlamanın, ricalara karşı gelmenin bir anlamı yok. Ben 5 yerde konuşuyorum artık bir daha bana bir şey sormanın alemi olmaması gerekir diye, her Bursa'ya gittiğimde de yanımda gördüğüm bu arkadaşımı belki kırmış oldum ama herkes görevini bence bu üslup içinde yapsa faydası olur." BASINDAN KAÇAN BİR İNSAN DEĞİLİM Kendisinin nerede ve ne zaman olursa olsun basın mensuplarının sorularına açık olduğunu, herkese soru sorma imkanı verdiğini ifade eden Arınç, "Basından kaçan bir insan değilim. Herkesin sorusuna da saygı gösteriyorum. Ama sabah 9'da ilan etmişim ki 'Ben bugün 5 yerde konuşma yapacağım, bana gündemle ilgili bir şey sormayın.' Buna rağmen otel odasının önüne gelip de benim önüme barikat kurmanın bence doğru olmadığına inanıyorum. O gün orada yaşadığımız olay sadece bundan ibarettir. Dolayısıyla ben de insanım nihayet, buna kızmış, buna sinirlenmiş de olabilirim. Keşke o sormasaydı veya otel odasının önüne barikat kurmasaydı, ben de bu şekilde davranmamış olsaydım" ifadesini kullandı. Arınç, soruyla ilgili ise şunları söyledi: "Bugün internette yayımlanan ve 'belge' ismini alan, doğrusu okuyamadım çok küçük harflerleydi ama benim ta o günden beri bildiğim bir husus var: Bu arkadaşımız Azerbaycan uyruklu. Son zamanda da Türkiye'den bir hanımefendiyle evlenmiş. Türkiye uyruklu olmadığına göre bizim statümüz yabancıdır. Yani bu insanı tanımlarken söyleyeceğimiz budur. Aynen bir Hollandalı, bir Fransız, başka bir ülkenin yurttaşına taktığımız isim gibi. Buna rağmen çalışma müsaadesi alabilir. Çünkü bu kişi Azerbaycan'dan geliyor ama bir Türk gazetesinde çalışıyor. Bizim yabancı gazeteciler, elimizde bunların envanteri var, dışarıdan geliyorlar ama kendi gazetelerinin temsilcisi veya muhabiri olarak çalışıyorlar. O da mümkün, bu da mümkün ve sürekli ikamet süreleri uzatılmış, bir taraftan da Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü yabancı uyruklu gazeteci olduğu için kendine düşen izinleri ve kartları da tahsis etmiş. 31 Aralık 2013'e kadar bir sorun yok. Neden? Uzamış ama 31 Aralık 2013'ten sonra uzatılmayacağını söylemişler. Doğrudur, Hollandalıya da Yunan uyrukluya da aynı şey söylenebilir. Buradaki takdir Basın Yayın ve Enformasyon'undur ve İçişleri Bakanlığımızındır. 31 Aralık'ta süresi bitmiş olmasına ve Türkiye'yi terk etmesi gerekmesine rağmen neredeyse 2 aya yakın bir süre Türkiye'de bulunmaya devam etmiş. Daha sonra da bugünkü belgeler zannediyorum onu gösteriyor, cezasını da vermek suretiyle yurt dışına çıkış yapmış, kendi ülkesine dönmüş. Bu sistemin içerisinde hükümeti suçlayabileyecek veya 'Siz sadece tweet attığı için bu adamı sınır dışı ediyorsunuz' diyebilecek bize atfıkabil bir cürüm yok. Süresi bitmiş, süresi bittikten sonra kendisine bildirim yapılmış, buna rağmen iki ay daha çalışmaya devam etmiş, sonunda da sınır dışı edilmiş. Hatta yurt dışına çıkarken izinsiz ikamet ettiği için zannediyorum 103 lira onun cezası var onu da ödemiş." O DEĞERLİ ARKADAŞIMA ŞUNU TAVSİYE EDECEĞİM Atılan tweetlere de değinen Arınç, "Doğrusu bunlardan dolayı bir işlem yapıldığını ben bilmiyorum kimse de söylemedi. Kendisi veya gazetesi bununla bağlantılı olarak söylemiş olabilir" diye konuştu. Başbakan Yardımcısı Arınç, şunları söyledi: "Eğer bir hükümeti şu veya bu olaydan dolayı sorumlu tutuyor ve yakışık almayacak şeyleri de söylüyorsa bir insan onu ifade özgürlüğü içerisinde kabul edebilirsiniz. Ama o değerli arkadaşıma şunu tavsiye edeceğim: eğer o tweetlerinizde Türkiye'nin Başbakanı için söylediğiniz hususları kendi ülkenizde, kendi ülkenizin başbakanı için atabiliyor musunuz? Veya Türkiye'de çalışmaya devam etseydiniz Azerbaycan Devlet Başkanı veya Başbakanı hakkında eğer onlarla ilgili bir konu olsaydı böyle bir tweet atabilecek miydiniz? Türkiye ile kendi ülkesini kıyaslaması mümkünse bu arkadaşımızın onu da denemesini tavsiye ederim. Biz kimsenin attığı tweetten dolayı bugüne kadar, ben TRT'den sorumluyum, soruyorlar cevabını veriyoruz, tweet attığından dolayı değil ama attığı tweet Türk Ceza Kanunu'na göre suç sayılıyorsa kişilik haklarına, kişinin özel hayatına ilişkin bir suçu ortaya koyuyorsa bu adı Zeynel olsun, Ahmet olsun , Mehmet olsun herkes için geçerli bir husustur. Artık bu konuyu tekrar konuşmak gerektiğini düşünmüyorum." HER KURUM ADLİ VE İDARİ SORUŞTURMALAR YAPABİLİR Aynı gazetecinin "Paralel devlet iddiasıyla bir dava hazırlığı olduğunu kamuoyundan duyuyoruz. Hatta bir gazetede, bir köşe yazarı bazı yazarları, yazılarından dolayı tutuklanacağını ima eden yazı yazdı. Böyle bir dava hazırlığı mevcut mu" sorusu üzerine, "Siz bunu ciddiye aldınız ki soruyorsunuz. Köşe yazarları birbirlerine çatarken 'yakında tutuklanacaklar listesi' de veriyorlar ama bunun bana sorulmasını doğrusu garipsedim" karşılığını verdi. Arınç, şöyle konuştu: "Paralel devlet soruşturması diyorsunuz, paralel yapı veya paralel devlet: Sayın Başbakanın suç işleyen kişilerle ilgili devlet içinde ama devletin kurallarına uygun hareket etmeyen kişilerle veya gruplarla ilgili bir tanımlamasıdır. Böyle 'paralel yapı soruşturması', 'paralel devlet' soruşturması diye bir soruşturma mevcut değildir. Bakmayın siz bir gazetenin başlığına. Ama her kurum adli ve idari soruşturmalar yapabilir. Görevlerini yaparken hukuk dışına çıktılar mı, kanun dışı bir eylem de bulundular mı. Bunu bazen emniyet içinde yaparlar eğer yargı içinde yapılacaksa HSYK'nın zaten görevi de budur. Eğer başka bir devlet kurumu veya bir başka yerde bu yapılacaksa her kurumun teftiş kurumları vardır. Yoksa bile Başbakanlık Teftiş Kurulu vardır, Yüksek Denetleme Kurulu vardır, yani teftiş makamı bunları inceleyebilir. Eğer mülkiye müfettişlerinin bütün Türkiye'ye dağılarak böyle bir şey yaptıklarını iddia ediyorlarsa doğrusu İçişleri Bakanlığının mülkiye müfettişleri bu kadar çok sayıda değil. Biz sadece 4 mülkiye müfettişinin Emniyet Genel Müdürlüğünde bir idari soruşturma yaptığını biliyoruz, Türkiye genelinde böyle yaygın bir teftişin olmadığını söyleyebilirim." FEVKALADE YANLIŞ, TEHLİKELİ, DÜZMECE BELGELER Arınç, Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı. MİT ve Paris'teki cinayetlerle ilgili Alman Der Spiegel dergisinde yayımlanan iddialara ilişkin soru üzerine Arınç, "MİT'e atfedilen, sanıyorum Ömer Güney'di değil mi ismi, onun MİT tarafından Fransa'daki cinayetleri işlemesi yönünde yönlendirildiği veya talimatlandırıldığı iddiasıyla bir yazı veya belge yayınlandı. Milli İstihbarat Teşkilatı bununla ilgili açıklama yaptı. Bunun düzmece olduğunu ve özellikle hazırlanmış olduğunu, bunun kurum içerisinden de bir şekilde düzenlenerek dışarı sızdırıldığını zannediyorum kabul etti. Kendi içinde bir soruşturmaya başladı. Belki faili de tespit edildi. Dolayısıyla bu düzmece bir belge de dememek gerekir. Belge benzeri bir yazı ise bunun sorumlusu ve ne amaçla MİT adına servis ettiğinin MİT tarafından da bir sonuç olarak açıklanmasını beklememiz gerekecek" yanıtını verdi. "Eğer bu iş yalansa Der Spiegel'in böyle yazısına konu ettiği husus hakkında da MİT'in suçlanması herhalde doğru olmayacaktır" diyen Arınç, şöyle devam etti: "Fevkalade yanlış, fevkalade tehlikeli, düzmece bir belgenin üretilmesi ve bunun MİT adına dışarıya servis edilmesi, Türkiye'deki bazı kurumlardaki görevlilerin hukuk dışına, görevleri dışına ne kadar çıkabileceklerini ve bunun sonuçlarının Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlarda ne kadar tehlikeli olabileceklerini gösteriyor. Belki bir mücadele derken bütün bunları da dikkate alarak devlet içerisinde kümelenmiş veya kendilerine durumdan vazife çıkarmış insanların varlığının bir şekilde tespit edilmesi, Türkiye'nin temizlenmesi, hukukun egemen olması bakımından da herhalde çok önemlidir." ADANA'DA DURDURULAN TIRLAR "Adana'da durdurulan tırlarla ilgili Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın açıklamaları oldu. Operasyonun planlı yürütüldüğünü, savcı ve kamu görevlisinin operasyondan bir gece önce telefonla görüştüğünü söyledi. İçişleri Bakanı Efkan Ala da 'Hukuka aykırı organizasyon olduğu tespit edildi' dedi. Bu konu Bakanlar Kurulu'nda ele alındı mı? Adana özelinde ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusunu Arınç, "Birisini Beşir Atalay Bey açıklamış, birisini Efkan Ala Bey açıklamış. Bu açıklamalara ben nasıl bir katkıda bulunacağım. Hayır, Bakanlar Kurulu'nda bu konu görüşülmedi. Ama bildiğimiz kadarıyla Adana'da bu olaylarla ilgisi olduğu bilinen, bir jandarma albayıydı zannediyorum, onun da görev yeri değiştirildi. Adana ülkemizin çok güzel, memleketin en iyi parçalarından, bölgelerinden birisi. Bu olayların özellikle Reyhanlı bölgesine, Hatay bölgesine yakın bir yerde cereyan etmesi tesadüfi değildir" diye yanıtladı. Gerekli güvenlik önlemlerinin bundan sonra daha ciddi bir şekilde alınacağını vurgulayan Arınç, "Bir şekilde bu olayları istismar etmeye yeltenenleri, Türkiye'yi yurt dışına farklı şekilde jurnallemek isteyenleri de suçüstünde yakaladığımız veya suçüstünde bu işleri yaparken bulabildiğimiz kişiler olarak belki görmek gerekir. Bununla ilgili adli soruşturma da aslında devam etmektedir" diye konuştu. HSYK GENEL KURUL TOPLANTISI Arınç, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yeterli çoğunluk sağlanamadığı için toplanamamasına ilişkin bir soru üzerine, Adalet Bakanı 'ın Bakanlar Kurulu'na son zamanda geldiğini ancak bu konuya girilmediğini belirtti. Niçin toplanmadıklarını veya toplanamadıklarını bilmediğine işaret eden Arınç, şöyle devam etti: "Ama HSYK'yı da içine alan bir kanun değişikliği vardı biliyorsunuz. Adalet Akademisiyle ilgili kısım bitirilmiş. Sonra da bir anayasa değişikliği yapılabilir ümidiyle ara verilmişti. Eğer anayasa değişikliği gündeme gelmeyecekse ben geçen toplantıda 'ilanihaye beklenmez nihayet bu hafta öbür hafta bu işten netice alınamazsa HSYK ile ilgili kanun değişikliği de mutlaka yapılır' demiştim. Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine bugünlerde gelir mi gelmez mi doğrusu bilemiyorum. Çünkü 22 maddesi çıkmış, galiba bir 22 veya 25 madde daha kalmıştı. Sözümüz oydu 15 gün evvel. Eğer Anayasa değişikliği olmayacaksa HSYK kanundaki değişiklik mutlaka gerçekleşecek demiştik. Halen o kararımız üzerindeyiz." MAVİ MARMARA SALDIRISI "Mavi Marmara gemisiyle ilgili olarak Türkiye ve İsrail arasında mutabakata varıldığına" ilişkin çıkan haberlerle ilgili soru üzerine Arınç, konuya ilişkin bir açıklama yaptığını hatırlattı. Arınç, görüşmelerin geçen marttan bu yana sürdüğünü dile getirerek, şunları kaydetti: "(Anlaşmaya en yakın noktadayız) demiştim ama henüz imzayı koymadık, noktayı koymadık. Bugün de aynı durumdayız. Bakanlar Kurulu'nda görüşülmedi ama bu çalışmaları takip eden bir arkadaşınız olarak henüz son noktayı koymadık. Prensip noktasında anlaşmamız var. Telaffuz edilen rakamların üzerinde durmayacaktınız. Bizim taleplerimiz, gönlümüzden geçenler veya aklımızdan uçuşanlar değil. Böyle bir konuda bugüne kadar uluslararası hukuk nasıl bir tazminat öngörmüşse bizim taleplerimiz o çerçevede oldu. Bu konudaki müzakere henüz sonuçlanmış değil." DİNLEMELERİN AÇIKÇA İFŞA EDİLMESİ HUKUKA UYGUN DEĞİL Arınç, "Yasal dinlemeler çerçevesinde kamuoyuna yansıyan ve bugüne kadar yalanlanmayan birtakım iddialar var. Onlardan bir tanesi de Sabah gazetesi ile ATV'nin alınması sürecinde bazı iş adamları arasında bir havuz oluşturulduğu, kamu ihaleleri karşılığında iş adamlarından para toplandığı, gazetenin bu şekilde el değiştirildiği yönünde birtakım iddialar var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine, bu dinlemelerin açıkça ilan ve ifşa edilmesinin hukuka uygun olmadığını söyledi. Usulsüz, kanunsuz ve ahlaka aykırı dinlemelerin kanun nazarında da delil kabul edilmediğini ifade eden Arınç, bunların gerçekliğinin her zaman tartışılabileceğini aktardı. Savcının uygun gördüğü, hakimin de tasdik ettiği yasal dinlemelerin de belli bir süresi bulunduğunu, o süre içinde bu konuşmalardan, cürüm işlemek amacıyla çete oluşturmak veya çıkar amaçlı suç örgütü kurmak gibi herhangi bir suç teşkil eden eylem olursa bu konularda savcılığın soruşturma açacağını anlattı. Soruşturmanın da gizliliğinin esas olduğunu dile getiren Arınç, soruşturma devam ederken yasal dinleme olsa bile bunun ifşa ve ilan edilmesinin doğru olmadığını vurgulayarak, şunları kaydetti: "Çünkü soruşturma safhasının bir iddianameye dönüşüp dönüşmeyeceğini, bir dava açılıp açılmayacağını baştan bilemeyiz. Eğer burada konuştuğu veyahut tapelerden de birtakım şeyler söylediği iddia eden insanlar yarın suçsuz çıkabileceklerse soruşturmada bunların isminin lekelenmesi bunlar üzerinden bazı senaryolar kurulması herhalde çok yanlıştır. Burada benim, okudum biraz da dinledim. Daha çok Kılıçdaroğlu ve muhalefet etmeyi düşünenleri bunlara sarılıyorlar. Bir bakıma doğal karşılamak lazım. Yani burada bir gazete veya televizyonun satışıyla ilgili olarak başbakan birileriyle konuşuyor ve onları yönlendiriyorsa teşvik ediyorsa bu alım satım bedelinin de bir şekilde bazılarından toplanması şeklinde eğer bir havuz oluşturmak veya fon oluşturulmak düşünülmüşse bunun hukuk tasnifinin nasıl yapılacağına savcılar karar verir. Suç vasfı veya suçun hukuki tasnifi mümkündür. Eğer burada sadece bir konuşma geçti ve kanunlara göre suç sayılmıyor, sadece etik bakımdan, ahlaki bakımından hoş görülmüyorsa bunun da geleceği elbette hukuk içerisinde bulunabilir. Ben doğrusu böyle bir şeyin olmasını, olabileceğini, bir kısım insanların yönlendirilmesini, bir gazetenin satışında veya alışverişinde birilerinin aracılık etmesini doğru bulmam, hoş karşılamam, şık bulmam ama nedir ne değildir, eğer bunlar bir soruşturmaya konu olacaksa gizlilik içinde yapılmalı ve sonucundan kamuoyu ya takipsizlik olarak veya iddia edilen kişilerle ilgili bir suç varsa o suç kapsamında bunun değerlendirildiğini hepimiz görmeliyiz." BOŞUNA YORULUYORLAR "Bugünlerde öylesine dinlemeler, hatta bunun için özel gazeteler çıktı galiba bugünlerde, birinci sayfalarından her gün yeni tapeler yayınlıyorlar. Böyle zamanlarda, böyle özel görevli gazeteler, televizyonlar basın mensupları olabilir, siyasetini içinden insanlar da işbirliği yapabilir" diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu bir karmaşaya yol açabilir mi? Evet. Bu gerçekten ortalığın aydınlanması, herkesin ne, nasıl, niçin yaptığı ortaya çıkacaksa siyaset adına bu bir arılanma, durulanma olarak da görülebilir ama hukukun evrensel prensiplerine hepimiz azami uymalıyız. Bunların ifşa edilmesi, ilan edilmesi, savcının elindeki bir soruşturma konusunun alenen milyonlarca insana taraflı olarak duyurulması, çok vicdani ve çok masumiyet karinesine de uygun değildir. Çünkü ben zannediyorum ki Türkiye'de eskiden bu yana gazetelerin alınıp satılması, bankaların alınıp satılması, ANAP döneminde, DSP, MHP hükümeti döneminde, 2000-2001 krizleri zamanında fazlasıyla tartışılmıştır. Türk Ticaret Bankası ile ilgili yolsuzluk iddiası, bir hükümeti götürmüştür. 25 Aralık 1998'de oy kullandığım için biliyorum. Yolsuzluk veya suistimal konusu, sadece bugünün konusu değildir, siyaset var olduğundan bu yana, iktidar var olduğundan bu yana muhalefet suçlamak için bu yöntemleri her zaman seçmiştir. Bazen yargılanan bakanlar olmuş mahkumiyet giymiştir, İsmail Özdağlar gibi, bazıları yargılanmış beraat etmiştir ama bunların hiçbirisinde bugünkü kadar işin cılkı çıkmamış, herkes hakkında kim bilir nasıl temin edildiği bilinmeyen ses kayıtları bu kadar yayınlanmamıştır. Demek ki 30 Aralık'a giderken hükümetin itibarsızlaştırılması konusunda iyi bir tarih seçilmiş birilerine göre ve ondan sonraki cumhurbaşkanı seçimine yaralı bir iktidarla gitmek arzusu birilerinin gözünü karatmıştır ama boşuna yoruluyorlar Anadolu'dan geliyoruz halkın içinden geliyoruz bu saçmalıklara itibar edecek prim verecek bir halk kitlesi de görünmüyor." Arınç, konuşmasında ayrıca Bursa'da, hafta sonu bir gazeteci ile yaşadığı diyalogla ilgili olarak "Bursa'da yaşadığımız olaydan dolayı da hepinizden özür diliyorum ama herkes her zaman her şeyi yapmamalı, biraz da bizim ricalarımıza kulak asmalı diye düşünüyorum" dedi. |