madde
stringlengths 1
118
| anlam
stringlengths 0
843
| ornek
stringlengths 0
301
⌀ |
---|---|---|
düğmesiz | Düğme ile tutturulamayan | null |
düğü | Elendikten sonra geriye kalan en ince bulgur | null |
düğüm | İplik, ip, halat vb. bükülebilir şeyleri kıvırıp kendi üzerine veya birbirine dolayarak yapılan boğum; düğmük | null |
düğüm | Anlaşılamayan, çözülemeyen karışık durum | null |
düğüm | Bilgisayar ağındaki tüm birimler tarafından ortak olarak yararlanılan sunucu; bilgisayar, yazıcı, çizici vb. birim | null |
düğüm | Edebî eserlerde çapraşık olguların çözümlenmeden önce toplandığı en büyük merak unsuru | null |
düğüm | Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan kararlı dalgalarda titreşim genliğinin sıfır olduğu noktalardan her biri | Ardışık iki düğüm arası bir yarım dalga uzunluğudur. |
düğüm atmak | düğümlemek | Bir ağıtla mendillerinin, yazmalarının ucuna düğüm attılar. |
düğüm üstüne düğüm vurmak (atmak) | parasını pintilik ederek saklamak | null |
düğüm vurmak | düğümlemek | null |
düğüm vurmak | parasını pintilik ederek saklamak, biriktirmek | null |
düğümü (veya düğümünü) çözmek | anlaşılmaz bir şeyi anlaşılır duruma getirmek | İçi ne kadar karışık olursa olsun, bu samimiyet her düğümü çözer. |
düğümleme | Düğümlemek işi | null |
düğümlemek | Düğüm yapmak | null |
düğümlemek | Düğüm yaparak bağlamak | Sandalın koltuğunu demir halkaya düğümledi. |
düğümlenme | Düğümlenmek durumu | null |
düğümlenmek | Düğümle bağlanmak | null |
düğümlenmek | Bir şey sıkışmak | Trafik düğümlendi. |
düğümlenmek | Bütün sorunlar bir yerde toplanıp birleşmek | null |
düğümlü | Düğümlenmiş olan | null |
düğümlü | budaklı | Yüksek çınarların yamru yumru düğümlü dalları henüz yapraklarla örtülmemişti. |
düğümlü | Sorunlu, karışık olan | null |
düğüm noktası | Bir şeyin sonuçlanması için çözülmesi, açıklığa kavuşturulması gereken güç yanı | null |
düğümsüz | Düğümü olmayan | null |
düğün | Evlenme veya sünnet dolayısıyla yapılan tören, eğlence; toy (II), cemiyet | Babam düğünün savaştan sonraya kalmasını uygun görmüş. |
düğün | Bir olayı kutlamak için yapılan büyük eğlence veya tören | null |
düğün aşıyla dost ağırlanmaz | "ağırlamanın değeri, özel olarak hazırlanmasında, bir fedakârlık yapılmasındadır" anlamında kullanılan bir söz | null |
düğün bayram etmek | çok sevinmek, neşelenmek | null |
düğün değil bayram değil, eniştem beni niye öptü | gösterilen yakınlığın, iltifatın gizli bir nedeni olduğu düşünüldüğünde söylenen bir söz | null |
düğün olur iki kişiye, kaygısı düşer deli komşuya | "akılsız kişi, başkalarının eğlence programlarında bir aksama olmasın diye çabalar" anlamında kullanılan bir söz | null |
düğününde kalburla (veya elekle) su taşımak | bir yardımına karşılık olarak bekâr bir kimseye çok büyük bir yardımda bulunma sözü vermek | null |
düğün alayı | Düğüne katılanların çalgı eşliğinde hep birlikte yürümesiyle oluşan topluluk | null |
düğüncü | Düğün sahibi; toycu | null |
düğüncü | Düğün çağrıcısı | null |
düğüncü | Düğüne katılan kimse | Düğüncüler akşama kadar güneş altında pişmiş, bıkmış, yanmış oldukları için rakı sofrasına pekçe sokuldular. |
düğüncübaşı | Düğünü yöneten kimse | null |
düğün çiçeği | Düğün çiçeğigillerin örnek bitkisi; turnaayağı, sütlüce (Ranunculus) | null |
düğün çiçeğigiller | İki çeneklilerden, bazı türleri süs bitkisi olarak kullanılan bir familya | null |
düğün çorbası | Et, un, yoğurt katılarak özellikle düğünlerde yapılan ve üzerine kızgın yağ dökülen bir çorba türü | Muhteşem bir kâse içinde dumanı tüte tüte düğün çorbası gelmiş. |
düğün dernek | Evlenme dolayısıyla yapılan kutlama töreni ve eğlence | Kış gelmeden, sıcak havalar gitmeden ve soğuk yeller esmeden konağın üzerinde ekimin son pazar günü düğün dernek kurulmuştu konakta. |
düğün dernek, hep bir örnek | olayların veya yapılan işlerin hep birbirine benzediğini anlatan bir söz | null |
düğünevi | Düğün yapan aile | null |
düğünevi gibi | sevinçli ve telaşlı bir kalabalık bulunan (yer) | null |
düğün hamamı | Düğünden bir gün önce gelin ve yakınlarının hamama giderek eğlenmeleri | null |
düğün pilavı | Düğünlerde özel olarak pişirilen pilav | null |
düğün pilavıyla dost ağırlamak | başkasının kesesinden veya elinden ikramda bulunmak | null |
düğün salonu | Kiralanarak içinde eğlence ve toplantı yapılan salon | null |
düğünsüz | Düğün olmadan, düğün yapmadan | Evlenme çağına girmiş kızlar da eksik değildi, işleri ortadan kaldırınca gelen güz düğünsüz de geçmeyecekti. |
düğünsüz | Düğünü olmayan | null |
düğürcük | İnce bulgur | null |
dük | Avrupa ülkelerinde prensten sonra gelen en yüksek soyluluk ünvanı | null |
dükkân | Esnafın perakende satış yaptığı, küçük zanaat sahiplerinin çalıştıkları yer; işletme, iş yeri | null |
dükkân | Görevli olarak çalışılan yer | Bir gece oyuncular dükkânı, tezgâhı toplayıp kasabadan defoldular. |
dükkân | kumarhane | null |
dükkâncı | Dükkân işleten kimse | Dükkâncıları bayrak asmaya teşvik edecekti. |
düklük | Dük olma durumu | null |
düklük | Bir dükün yönetimindeki ülke | null |
düldül | Mekanik olarak çalışan oyuncak çocuk arabası | null |
düldül | at | Şu bizim düldüle bir saman vesikası lütfetseniz keyfime payan olmayacak. |
düldül | Eski otomobil | null |
düldül | Modası geçmiş araç | null |
dülger | Yapıların kaba ağaç işlerini yapan kimse | Rumeli Hisarı'nda Fatih Sultan Mehmet'in duvarcı ve dülgerleri, Bizans üzerine açılacak büyük savaşın namlı hisarını ya bugün yükseltecek ya yarın. |
dülger balığı | Kemikli balıklar takımından, başı büyük, ağzı geniş, vücudu yassı ve söbe, üstü dikenli pullarla kaplı bir balık; peygamber balığı (Zeus faber) | null |
dülgerlik | Dülgerin işi | Geçimini dülgerlikle sağlardı. |
dümbelek | Ağzına deri gerilmiş, çanak biçiminde, darbukaya benzer bir tür çalgı; dümbüldek | Biri avurtlarını şişirip dümbelek çalmaya, diğeri zurna üflemeye başlar. |
dümbelek | Anlayışsız ve sersem (kimse) | null |
dümbelekçi | Dümbelek çalan veya satan kimse | null |
dümdar | artçı | null |
dümdüz | Çok düz | Mühendislerin keşfine göre, taş ocağı olarak işletilirse yirmi senede dümdüz olabilirmiş. |
dümdüz | Sade, basit olan | Yirmi iki senelik dümdüz bir hayat. |
dümdüz | Bilgisi, görgüsü çok dar bir sınır içinde kalan (kimse) | null |
dümen | Hava ve deniz taşıtlarında, taşıta istenilen yönü vermeye ve belirli bir doğrultuda götürmeye yarayan hareketli parça | null |
dümen | Bir kişiyi, bir grubu yönlendirme, yönetme; yönetim | null |
dümen | hile | Hani öldürseler yaşayamazdı bensiz? Yalan mıydı? Dümen miydi? |
dümen çevirmek | hileye, düzene başvurmak | null |
dümen kırmak | yön değiştirmek | Herhâlde kaçmayı düşünüyor olmalıydı. Yolun kenarındaki tek tük ağaçlara doğru dümen kırdı. |
dümen kullanmak | bir işi kurnazca yönetmek | null |
dümen tutmak | teknenin gideceği yolu gözleyerek dümeni yönetmek | Kimimiz dümen tutar mavnalarda / Kimimiz çımacıdır halat başında |
dümen yapmak | dalavere, hile ile birini kandırmak, aldatmaya çalışmak | null |
dümeni elinde tutmak | yönlendirici durumda olmak | null |
dümeni kırmak | çekip gitmek, kaçmak, uzaklaşmak | null |
dümenine bakmak | şartlar ne olursa olsun çıkarını gözetmek | null |
dümenini bozmak | hileli işe engel olmak | Müdür Bey'in onların dümenini bozabilecek bir kudreti olmadığı belliydi. |
dümenini elinde tutmak | yönetmek, istediği yöne doğru götürmek | Başımıza gelenler, son elli yılda ekonominin dümenini elinde tutan sıfırlardan kaynaklanıyor. |
dümen bedeni | Dümen boğazını oluşturmak için boydan boya konulan parça | null |
dümen boğazı | Dümenin, dümen yelpazesinden yukarı kalan bölümü | null |
dümenci | Gemilerde dümeni kullanan kimse | null |
dümenci | Dalavereci olan | null |
dümenci | En tembel | Bahriye Mektebinden dümenci yani sonuncu olarak çıktım. |
dümencilik | Dümencinin yaptığı iş | null |
dümencilik | Dümenci olma durumu | null |
dümencilik | En geride olma, sonuncu olma durumu | Bu dümencilikle okulu on yılda zor bitirir. |
dümenevi | Dümen boğazının geçmesi için kıç bodoslamasının üst ucuna ve teknenin kümbet olan bölümüne açılmış oval delik | null |
dümeni eğri | Yan yan yürüyen (kimse) | null |
dümen neferi | Gemilerde dümeni kullanan kimse | null |
dümen neferi | En tembel | null |
dümen neferi | En geride olan | null |
dümensiz | Dümeni olmayan | Yelkensiz ve dümensiz kotra, şimdi bir kano sürati ile hareket ediyordu. |
dümen suyu | Gemi giderken arkasında bıraktığı köpüklü iz | Geminin arkasına gittim, dümen suyunun bir yılan gibi uzayıp gittiğini gördüm. |
dümen suyunda gitmek | birine bağımlı olmak, her şeyde ona uyarak davranmak | null |