siir
dict | siir_uzunlugu
int64 31
9.7k
|
---|---|
{
"siir": "Gazi Acildeyim \n\n\nGazi Acildeyim,\nyine hastane önünde.\nİnsanlar çaresiz koşturmada.\nKulaklar dikkatli, diller isim saymada.\nSanki Piyangodan ikramiye çıkmış,\nNe şanslı ismi okunan. \nDr. teşhisi koymuş gidebilirsin. \nKalanlar sanki cezalı. \nBizim daha 1 saatlik serum var. \nOooo hemşerim görüşmek üzere. \nAllaha ısmarladık, Güle güle.\nHastanedeyim yine acilde...\nGeçmiş olsun neyin var. \nBizimkisi hasta üşütme. \nBizikisi kanser on senedir. \nHımmm. Allah yardımcınız olsun. \nStatümüz farklı.\nBiz öbür taraftan, burada misafir.\nLütfen rahatsız olmayın. \nAllah size uzun ömürler versin.\nKimseye göndermeyin.\nŞükretmek için 10 dakikanız var.\nGazi Acildeyim\n\n",
"siir_uzunlugu": 86
} | 86 |
{
"siir": "Bitsin Terör - Analar Ağlamasın \n\n\nMevzu vatansa, gerisi malum öteberi\nDurmadı bu kan, seksen dörtten beri\nAlışır olduk yazık, her gün şehit haberi\n__Bitsin artık bu terör, yüreği dağlamasın\n__Dinsin kanlı gözyaşı, analar ağlamasınGeçte olsa oynanan oyunlara uyandık\nBizden gibi görünenleri dostumuz sandık\nİkiyüzlü şerefsiz hainlerden usandık\n__Bitsin artık terör, karaları bağlamasın\n__Dinsin kanlı gözyaşı, analar ağlamasınFeryatlar, figanlar inletiyor şimdi arşı\nArza yükselir elbet, şehidimin naaşı\nRuhuna Fatiha, ardından istiklal marşı\n__Bitsin artık terör hüzünleri çağlamasın\n__Dinsin kanlı gözyaşı, analar ağlamasınBunlar insan değildir, şeytan gerek azapta\nBaşını ezmeli yılanın yokken hesapta\nTerör büyük günahtandır aynı dört kitapta\n__Bitsin artık terör ihaneti sağlamasın\n__Dinsin kanlı gözyaşı, analar ağlamasınSadık derki, beni kahrediyor acziyetim\nDualarla kabul bulur inşallah niyetim\nKadınlar dul kaldı, çocuklarsa kaldı yetim \n__Basın haberleri servis edip yağlamasın\n__Dinsin kanlı gözyaşı, analar ağlamasınTarih: 19.12.2016 =========================\n\n",
"siir_uzunlugu": 134
} | 134 |
{
"siir": "Aaaah Be Azrail \n\n\nAaah be AzrailBu hasretin büyüdü, bitmedi ben`de\nVakit daha dolmadi`mi be Azrail? \nHerseyim hazir, bak kefenim`de\nYolunu cok bekletme aaah be AzrailBiktim ben bu can`dan\nDamarlarimda`ki kan`dan\nYalan`dan ve de yalancilar`dan\nBenim kapimi cal aaah be AzrailKalb gözüm acik, herseyi görüyorum\nDünya`yi degil Ahireti özlüyorum\nSenden degil, insanlardan igreniyorum\nYarinlar`dan tek umudum sensin aaah be AzrailBir gün sevgini kalbim`den alacaksin\nYorgun bedenimi cansiz koyacaksin\nHala hayattaysam sebebim tek sen olacaksin\nOdama kokun sinmis aaah bee AzrailAl canimi ayir bedenim`den\nAnlat hele cennet`ten, huriler`den\nKurtar beni bu karabasan geceler`den\nBeni`de yanina al aaah be AzrailVarsin tenimi topraklara sarsinlar\nÜzerin`de büyüsün yesil, lale, kirmizi otlar\nGeriye mezar tasim`da tek ismim kalsin\nVarsin beni kimse arayip sormazsin\nBENI ANAM`A GÖTÜR AAAH BE AZRAIL 01.05.1996\n(Annecigimin dogum günü)Nurgül Yenigün\n\n",
"siir_uzunlugu": 128
} | 128 |
{
"siir": "'Putlaştır Ma Yazım \n\n\nPutlaştır MaTapılan nesneler veya fikirleri “Put” bu nesneleri icat etmeyi ise putlaştırmak olarak düşünebilirim! Evrende sayısız nesne (Cisim, resim, heykel, canlı varlık, mabet, düşünce, felsefi ve dini inançlar, ideolojik ve ırksal taassuplar) olduğuna göre tüm nesneler putlaştıran açısından hedefe konabilir! Putlaştırmanın tapınma amaçlı olanı en ilkel ve en masumu! \nÖyle putlaştırmalar var ki; tapınma amaçlı putlaştırmalar yanında yunmuş, yıkanmış kalır. Tapınma amaçlı olanlarla baş etmek kolay! Putların kırılmasına dair uygulamalar meşhurdur! Övgüyle anlatılır! Eski zamanda kaldı bu ilkel tapınma şekli…En tehlikeli olanı tapınma amaçlı olmayan putlaştırmadır. Bunlar bir inanç veya felsefi öğreti olabilir. Bu inancın temsilcisi veya öğretinin temsilcileri de olabilir! İşte en dehşetli putlaştırma bu şekilde oluyor! Bir öğretinin tüm ilkeleri öylesine benimsenir ki kimse o ilkeleri aşamaz! Kimse o ilkelerin dışına çıkma cesaretini gösteremez! Bu ilkeleri temsil eden kişileri de kimse aşamaz! Putlaştırılan ilkeler veya kişiler üzerinden söylemler desteklenir! Mesela saçma sapan bir fikir öne atan biri putlaştırılan bir filozof ya da din adamının bir sözünü tırnak içinde kullanınca güya görüntüyü kurtarır! O bilginin eski zamandan nakledilirken değişikliğe uğraması, çeviri hatası veya o döneme ait insan davranışları farkı gözetilmeksizin putlaştırılan söz veya öğreti sorgusuz kabul edilir! “Sen ondan iyi mi bileceksin, o öyle biri ki Dünya’da eşi benzeri yok, ilim ondan sorulur, gelmiş geçmiş tüm fikirler onun fikirleri karşısında değersizdir! ” derler ve yarım yamalak eksik nakilleri dayatırlar! Eski zaman söylemlerinin pek çoğu ya abartılmıştır ya da eksik nakil edilmiştir. Yani kütüphaneler yanmış, tabletler kırılmış bu nedenle bilgilerde eksiklikler olması doğaldır. En vahimi de şu; eski nakli bilgiler, krallar, halifeler ve egemen din adamlarının süzgecinden geçerek günümüze ulaşmış. Yani egemenlerin izin verdikleri aktarılmış gelecek nesillere! Söz, sahibinden mi değer alır, içeriğinden mi? \nSöz, söyleyenden alırsa değerini, sorgulanması da o kişilere saygısızlık olarak algılanırsa; putlaştırılan kişilere atfedilen uydurma sözler korsan da olsa toplumda kabul görür! Kabul görmesi konusunda toplumsal bir baskı oluşur! İşte putlaştırmanın vahim sonucu! \nSöz, içeriğinden değer alırsa; içerik de sorgulamaya açık olursa, söz sahibi putlaştırılmaz ise ve toplumsal baskı da olmaz ise harika olur. Bazı içerik de putlaştırılabilir, bunu da aşmak toplumsal ilerlemenin gereği elbet.Sadece eski zaman söylemleri veya kişileri değil, günümüz insanları ve fikirleri de putlaştırılıyor! Toplumda kabul görmüş kişilerin sözü üzerine söz söylemek kimin haddine şeklinde putlaştırılanlar var. Bazı da toplumda kabul gören bir anlayışın zıddına olmak hoş karşılanmıyor. Yani toplumsal putlaştırmanın kurbanı oluyor bireyler.Orta Çağ’da yaşamış bir filozof ya da din adamının o zamanda ürettiği fikirlerin asla geçilemeyeceğine, daha ileri bir görüşün çıkmayacağına inanmış olanları gördüm! Hatta bilim dahi ilerlese onları geçemezmiş şeklinde kanaat edinenleri bilirim. Bu da putlaştırmanın başka bir versiyonu… \nEski zaman kaynakları çeviri veya nakilde abartılmış veya eksiltilmiş, eski zamanın anlayışında kast edilen kelimelerin manasında değişim olmuş. Bunu da göz önünde tutmak gerektiği halde eski zaman söylemini tırnak içinde yazıp, bunu falanca söyledi falanca o kadar muhteşem biri ki şeklinde dayatanlar var! Falanca muhteşem olabilir, harika da olabilir ama söylemi ne kadar doğru yansıtıldı? Veya o falanca o söylemi hangi duruma uygun olarak söyledi? Biliyoruz ki eski zaman anlayışları da günümüzde çok değişti! Muhteşem olanların her yaptığını günümüze taşısak felaket olur. Eski zamanda küçük yaşta kızlarla evlenmek normal karşılanmış, köle, cariye kullanılmış, şehzade boğazlanmış, insanlar Engizisyonlarda yargılanmış, Haçlıların seferleri ve Arapların cihat seferleri normal karşılanmış! Demem o ki muhteşemler kendi zamanlarında kalsın, putlaştırılmasın…Son tahlilde; putlaştırılan kişi veya görüşler toplumu geriletir! Putlaştırılan kişilerin adına pek çok sahte sözler üretilir ve topluma dayatılır! Putlaştırılan fikirlerin üzerinden ise başka maksatlar güdülür. Puta tapmayı ilkellik olarak reddeden bazılarının putlaştırdığı kişi veya fikirlere tapması çelişkidir. Evrende sorgulanamayacak kişi ve fikir yoktur! İnsan sorgulamadan kabul ederse taklit, sorgular ise tahkik olur. Hakiki olması sorgulanmasıyla mümkün.Saygılarımla. Ahmet Bektaş\n\n",
"siir_uzunlugu": 593
} | 593 |
{
"siir": "B o ş a n m a S e b e b i \n\n\nŞıp sevdi evlilik uzun sürmedi,\nSorunlar arttıkca yüzün gülmedi,\nAnası evine. gitti gelmedi,\nBoşanma sebebi bu olsa gerek.Her alo deyişte telefon kapar,\nAvukat gibi de ağzı laf yapar,\nİşine gelmezse kıyamet kopar,\nBoşanma sebebi bu olsa gerek.Her gelen mesajdan mana çıkardın,\nİhanet edermiş farkına vardın,\nGizli kamerayla tetbiri aldın,\nBoşanma sebebi bu olsa gerek.Önüne sıcacık yemek yapmıyor,\nMutlu hanelerden ibret kapmıyor,\nAlışkanlıklardan asla kopmuyor,\nBoşanma sebebi bu olsa gerek.Varlığa yokluğa katlanamıyor,\nZekice düşünüp tatlanamıyor,\nDaima dağınık toplanamıyor,\nBoşanma sebebi bu olsa gerek.5-4-2009\n\n",
"siir_uzunlugu": 94
} | 94 |
{
"siir": "Bana \n\n\nbana ne geçen yıl lazım\nnede sensiz gelecek yeni yıl\nbana sevdan lazım\ngürül gürül çağlayan\nbana işte \nbana anla kırçiçeğim sen lazımsınherkezin yeni yılını kutlar sağlık ve başarı dilerim \nsevdiğim sanada bir çığ gibi ben dilerim\n\n",
"siir_uzunlugu": 38
} | 38 |
{
"siir": "***BU GECE(Beste:ERSİN KAYIŞLI) *** \n\n\nSanki makber gibi her yer karanlık\nAteşler içinde yandım bu gece\nDört duvar içinde mezar yalnızlık\nSanki öldüğümü sandım bu gece Ateşler içinde yandım bu gece\nSanki öldüğümü sandım bu geceKarabasan çöktü kurudu dilim \nKalmadı takatım tumuyor elim\nŞu üç günlük Dünya bana mı zâlim\nEkmeği ağuya bandım bu geceAteşler içinde yandım bu gece\nEkmeği ağuya bandım bu gece\nSanki öldüğümü sandım bu gece(6-Ocak-2010-Ankara)\n\n",
"siir_uzunlugu": 68
} | 68 |
{
"siir": "Komşuluk \n\n\nKomşumuzun evinden çıkarken hıçkırıklar,\nBizim evde de hüzün olmalı hiç değilse..\nBizde kutsaldır komşu hakkı ve komşuluklar,\nBu töre’mizde böyle kalmalı hiç değilse.Doğsan yanında olur, ölsen yanında yarın; \nBirlikte yaşanır gam’ı, sevinci yılların..\nElimizden geldiği kadar şu ihtiyar’ın,\nBir hayır duasını almalı hiç değilse.“Ev alma, komşu al! ” bu söz ne kadar yerinde,\nBu sözü dinle ev alırsan günün birinde..\nVe hepimiz en iyi komşuluklar içinde,\nSabah, akşam merhabalaşmalı hiç değilse. 02.09.1981\n\n",
"siir_uzunlugu": 73
} | 73 |
{
"siir": "Gurbet \n\n\nGece gurbet gündüz gurbet yıl gurbet \nGurbet bana ben gurbete alıştım \nAkşam ağıt sabah ağıt ne hikmet \nFirkat bana ben firkata alıştım Sazım bana yoldaş oldu geziyor \nŞu hasta gönlüme derman yazıyor \nŞad olduğum zaman yaram azıyor \nMihnet bana ben mihnete alıştım Cefa bize düğün bayram dem gelir \nYa gülsem oynasam keder gam gelir\nDerdim artar günden güne zam gelir \nDertler bana ben de derde alıştım Ceza hapishane bize yayladır \nAşıklara zindan cennet'âlâdır \nGüzellerin aşkı başa beladır \nHoyrat bana ben hoyrata alıştım Kazaya belaya dayanır mertler \nSabredenler buldu türlü nimetler \nÇileler azaplar acılar dertler \nDemişler ki Ali İzzet'e alıştım\n\n",
"siir_uzunlugu": 100
} | 100 |
{
"siir": "Bu hayattan kurtuldun baba \n\n\nSenin için üzüleyim mi\nSenin için sevineyim mi\nNe yapacağım bilmiyorum baba\nBabamsın üzülmem mi\nElbette üzüldüm \nHemide çok. çok üzüldüm\nDilerim yüzün orda güler\nAma çektiklerin gözümde canlanınca\nİyiki öldün baba \nKurtuldun\nArtık herşeyin sonu geldi\nÇocuklarım doysun diye aç kalmak yok\nEv sahibinden kaçmak yok\nElektrik kesildi derdi yok\nSu kesildi derdi yok\nDam aktı derdi yok\nKasaptan kaçmak derdi yok\nBakkaldan kaçma derdi yok\nManavdan kaçma derdİ yok\nÇoluk çocuk ne yiyecek derdi yok\nKurtuldun baba \nArtık hiç derdin yok\nİşte bunun için biraz rahatım\nYoksa üzülmemmi babama\nAslan gibi biriydin baba\nBu dünyada sırtından yük eksik olmadı \nDilerim Ahirette rahat edersin baba\n\n",
"siir_uzunlugu": 109
} | 109 |
{
"siir": "Bu Gece \n\n\nBütün hüzünlere elveda dedim\nGam yükünü çöle saldım bu geceBir lokma bir hırka tevekküldeydim\nBir alem de kudüm çaldım bu geceSemazendim hu erenler hu dedim\nSeccadem de kalakaldım bu geceOn sekiz bin alemi gör dediler\nDurdu aklım dilde laldım bu geceGökte gezinen yıldızlar ile \nNebileri seyre daldım bu geceSerdarı Ekerm’e silem gönderip\nPetekler dolusu baldım bu geceCenneti aladan çiçekler derdim\nMis kü amber koku saldım bu geceSabahleyin bu ruh Halim geçse de\nPırıl pırıl halis kuldum bu gece\n\n",
"siir_uzunlugu": 80
} | 80 |
{
"siir": "Semazen Gibi Masum \n\n\nRaksederek yürüyorsa\nİçimdeki kin\nUçuşuyorsa\nMavimsi benliğimde\nGurur yüklü bir nefret\nIşık..\nO eski hüzün veren\nSemalarında\nSemazen gibi masum\nBenide içine alıyorsa\nHiç acımadan\nKandiller sönsün\nMahyalar kararsın\nSussun minareler\nİçimdeki kutsiyet\nGözlerimden dökülsün\nSana bu kaçıncı yalvarışım\nVe bu belirsiz teslimiyet\nNasıl ıskalar beni\nEndişe duyma ve hicvetme boşuna\nGök yere indiğinde \nSen yoktun yanıbaşımda...\n\n",
"siir_uzunlugu": 60
} | 60 |
{
"siir": "MAVİ YOLCULUK/ \n\n\nTıngır mıngır oynar coşar Akdeniz,\nEy mavi Akdeniz bugün sendeniz.\nKollarını açıp koşar bendeniz.\nHuzura koşmaktır mavi yolculuk.Mavi enginlere martılar uçar.\nBulutlar göz kırpar, delice kaçar.\nGüneş altın sırma pırıltı saçar.\nGüneşle pişmektir mavi yolculuk.Karşıda Toroslar selama durur.\nİnsanda dert kalmaz gözyaşı kurur.\nPıt pıt atar kalbim sevdayla vurur.\nSevdayla taşmaktır mavi yolculuk.Yer mavi gök mavi maviler taşar.\nAsude âlemde mutluluk yaşar.\nBalık olur insan deryayı aşar.\nKendini aşmaktır mavi yolculuk.Sular altımızda tam yol ileri,\nCennete bir yol var burdan içeri.\nNeşeyle coşarsın beri gel beri,\nMavide coşmaktır mavi yolculuk.\n05.11.2008\nTaha Tarık TORUN\n\nAY AKAR ÂŞIKLARIN AŞKINA\n“Yeraltından, Yerüstünden”\n\n",
"siir_uzunlugu": 102
} | 102 |
{
"siir": "Gün Batımı \n\n\nBir gülüş ardında, üzgünlüğüm.\nAteşim, bir sigara da.\nÇok şey var anlatılacak, söyleyecek.\nSaatler yetmeyecek,\nYetmeyecek zaman.\nKaç ömür geçsede aradan,\nBitmeyecek bu şiir....Gönlünü gönlüme çizen yıldızlar,\nAy ışığındaki parıltı,\nGönül rengindeki gün batışları,\nYüreğimde uzar gider gölgeler,\nBeni benden alır, gider gölgeler....Akşamlarla uzar gider ayrılık,\nDerdimi benimle yazar gölgeler.\nSusarım; \nKaleminden kan damlar.\nBitmiyecek sana adanan,\nKardelen çiçeği gülüşler.\nRüzgardaki ürkek öpüşler,\nYağmurdaki kalp atışları.\nGitmek bilmiyor,\nGün batımı....15.05.2014\n\n",
"siir_uzunlugu": 72
} | 72 |
{
"siir": "Almancı \n\n\nDışarda hitap yabancı,\nÜlkemde ise Almancı\nBen bilirim kaybolmak ne acı...\nEyvah...asıl kayıp başımın tacı\nGarip ülkem senin halin çok acı...Ülkemi arıyorum. ne olur bulun bana,\nYükleyin hiç değilse bir parçasın sırtıma,\nKalsın elimde tek hatıra...\n\n",
"siir_uzunlugu": 36
} | 36 |
{
"siir": "Millî Eğitim Vakfı Şiiri 3 \n\n\nGel sen vakfa yardım et! \nYoksullar eğitilsin,\nGelirini bağışla,\nSevabını Rab versin…Vakıf ki sayesinde,\nTesisler açılmakta,\nHer ne eksik var ise,\nAlınıp konulmakta…Eğitim geliştirsin,\nEksiksiz bir şekilde,\nVatan millet sevgimiz,\nBütünleşsin kalplerde…(2012)\n\n",
"siir_uzunlugu": 37
} | 37 |
{
"siir": "Memurlar \n\n\nAybaşında Memur Alır Maaşı\nEv kirası, Bakkal, Kasap derken bitirir maaşı\nAkşam eve gelince dertli dertli kaşır kel başı\nBirde hanım demezmi ne ettin o kadar maaşı\nAcaba bu memur ne yaptı bu maaşıEvde çoluk çocuk onu bunu istiyor\nKomşular görenler memuru bir şey sanıyor\nMemur işe gidince bozuk moralle iş yapamıyor\nMemur düşünür bu maaşla ne yapılıyorSiyasiler seçimlerde atar tutar\nBaşa gelince memura yüzde iki buçuk yeter der\nEve gelen komşular sofrada bir şey bekler\nMemur düşünür şimdi bunlar acaba ne yerBu ay yine elektrik, telefon su parası \nEv sahibine kalmadı yine ev kirası\nMemur düşünür eli yüzünde acı acı\nGaribim memur düşünür şimdi bu maaşı kim aldı\n\n",
"siir_uzunlugu": 110
} | 110 |
{
"siir": "Güneşten Uzak \n\n\nKonuklarımız için yıkadık sizin için \nKıyılarımızı bol köpüklü dalgalarla kıştan \nNisan sabahlarının buğusu saçlarınızda \nMavi gözlerinizde sevinç \nTelli turnalarla geldinizEn saydam mavilikleri çektik üstünüze \nToroslar'dan Ağrılar'a kadar \nÜzüntülerden arındık sizin için \nEn güleç yüzümüzle çıktık karşınıza \nPapatyalar gibi tekdüze \nErkenden uyardık çiçeklerimizi \nKalkınmamız sizden olacakmış \nBaşımızın üstünde yerinizIzgaralarda lüferler emrinizde \nTabaklarda mayonezli levrekler \nAğız tadıyla yiyemediğimiz \nKirazlar canerikleri çileklerBulutun kınalısı denizin mavisi bizde \nYurdumuza bir renk de siz getirdiniz \nEsmerler sarışınlar yeşil gözlüler \nHoş geldinizBiz bu güneş ülkesinin çocukları \nÖfkeyle umutla beslenen \nYaz geldi mi ebegümeci madımak \nKar yağdı mı dağda bayırda \nDavarımız sığırımızla yarı tok yarı aç \nBiz bu güneş ülkesinin çocukları \nKuru emzikle büyüyen gecekondularda \nOdsuz ocaksız \nBu mevsimde sevilerden uzak \nYoksun tüm aydınlıklardan \nSabrımızdır geleceğin harcını özleştiren \nBir tuğla bir tuğla daha \nBir avcumuzda kum \nBir avcumuzda kireç \nGünler günler boşuna harcanan \nOkunmuş bir mektup kirliliğinde \nBuruşturulup atılmış günlerYazısız kâğıtlarca anlamlı \nAlyuvarlarla beslenen özlem \nKum kireç ölçek ölçek zamanBiz bu güneş ülkesinin çocukları \nGüneşi konuklara bırakanOysa bardaklarda altın yeşili şarap \nMarmara'nın midyeleri soframızda \nOlgun domatesler taze soğan \nDerilerde Afrikalı yanıklığı \nHoşi Ming'li savaş çocuklarıyla birlik \nGarcia Lorca'lı kızlarla bir aradaKarşıda Nâzım'ı dalga dalga getiren deniz \nOturup diz dize bir kıyıda \nAynı balık çorbasını kaşıklayabilirdikBiz bu güneş ülkesinin çocukları \nGüneşi bulutların ötesinde bırakan\n\n",
"siir_uzunlugu": 207
} | 207 |
{
"siir": "Gurbetci \n\n\nHasret atesiyle yanar gurbetci \nVatan sevgisiyle dolar gurbetci \nOrada yabanci burda yabanci \nSilaya dostlara hasret gurbetci Özlüyor sabah askam ezan sesini \nÖzler sicacik taze simitini \nÖzlüyor kokusunu her seyini \nSilaya dostlara hasret gurbetci Bir gün dönsem diye kurar hayaller \nDüsler durur daha nice emeller \nMaalesef bir cogu tabutla döner \nSilaya dostlara hasret gurbetci\n\n",
"siir_uzunlugu": 54
} | 54 |
{
"siir": "Hatıra Yüzlük \n\n\nSevinme, senin değerin yok\nBen seni yerde buldum.\nBen daima göklerde aradım\nAradığım eşimi buldum.\nO bir melekti.\nAncak sen bir hatıra oldun.\nÜzülme yüzlük yinede şanslısın,\nÇünkü sende bizimle beraber olacaksın.\n\n",
"siir_uzunlugu": 34
} | 34 |
{
"siir": "Candan Seven Gelsin \n\n\nCümle aleme yaptım aynı daveti \nDavetime icap edip gelen dostlar \nHepsinede sunarım şükranları \nDostlarım arasında göremedim seni Beni de dost bilip gelen dostları \nBen de dost bilirim beni dost bileni \nBaşımın üstünde dostlarımın yeri \nDostlarım arasında görmedim seni Kendini bulunmaz hint kumaşı mı sandın \nSeni yoksa ayrı davet etmeli miyim \nDostlarımı birbirinden ayırmam \nDostlarım arasında görmedim seni Davetime gelmedin söyle neden \nSöyledin çoktur beni de davet eden \nOn parmağı geçmez seni davet eden \nDostlarım arasında görmedim seniDedin seninle benim işim de olmaz \nBenim işim seninle olmaz hiç olmaz \nBana sen dost değilmişsin öğrendim ki \nDostlarım arasında görmedim seni Aşık Seyit'im can dostumu severim \nBana dost olmayanı da ben neyleyim \nBana benim gibi candan seven gelsin \nDostlarım arasında görmedim seni\n\n",
"siir_uzunlugu": 122
} | 122 |
{
"siir": "Bugün günlerde bayram \n\n\nBu gün günlerde pazar\nSabahın erken saatinde\nKaktık hep birlikte\nBir heyecan pür neşe\nBugün günlerde bayramGün ağarırken sabahın saatinde\nGördüm renga. renk şekerler masanın üstünde\nYeni bir gün. yeni bir mutluluk başlar erkende\nBir bayram başladı mutlu bir güne\nBugün günlerde bayramEzan okundu mu toplanır tüm insanlar\nKılarlar hep birlikte bayram namazı edayla.\nHep birlikte tekbir çekerler dua ile\nBugün günlerde BayramBayramın ilk kahvaltısı yapılır\nBüyük. küçük hep birlikte\nBir neşe bir. bir heyecan\nBugün günlerde BayramBüyükler keser hayvanları tek. tek\nDoğrarlar bir tarafdan etleri\nKara tencereden bişirilen etleri\nTatından doyulmaz çiğeri\nBugün günlerde bayram\n\n",
"siir_uzunlugu": 94
} | 94 |
{
"siir": "Yıkılası gurbet \n\n\nAnadan babadan ayrı düşüren\nHasretlik ateşiyle yürekleri pişiren\nGünlerini boynu bükük geçiren \nYıkılası gurbet baş belası gurbet İnsanları anadan yardan ayıran\nKöyünden toprağından ayrı koyan\nNice babayiğitlerin gençliğini çalan\nYıkılası gurbet baş belası gurbetUzak diyarlarda yürek dağlatan\nGözleri yollarda koyup ağlatan\nAl yanaklı yarin kirpiğini ıslatan\nYıkılası gurbet baş belası gurbetElverişsiz koşullarda ömür çürüten\nSıla özlemiyle tutuşturup eriten\nGülyüzlü yari burnundan tütürren\nYıkılası gurbet baş belası gurbetSaçları ağartır yaban ellerinde\nBelini büker henüz gençliğinde\nAklını fikrini bırakır sevdiğinde\nYıkılası gurbet baş belası gurbetKul tekin gurbet el hüzünlendirir\nGüldürmez yüzünü hep süründürür\nSevdiklerinden ayrı birgün öldürür\nYıkılası gurbet baş belası gurbet11 05 2015\n\n",
"siir_uzunlugu": 104
} | 104 |
{
"siir": "Yabancı \n\n\nİki yabancıydık. sen sustun ben sustum\nTek bir cümle kuramadık \nSöylenecek o kadar söz vardı ki! \nAklım ermedi. cesaret edemedim\nSen bana bakıyordun ben utanıyordum\nTozluydu ceketim\nYırtıktı pantolonum, cebimde 5 kuruş desen yok\nBelki ondan utanıyordum\n\n",
"siir_uzunlugu": 36
} | 36 |
{
"siir": "Bakkal Amca Bir Din Ver \n\n\nBakkal amca, bir din ver, bana şöyle yüz gram; \nİçinde hem komedi, hem de birazcık dram.\nÖyle bir din olsun ki; bizi fazla sıkmasın, \nHer yerde 'ahlâk' diye, karşımıza çıkmasın...Ramazan'da otuz gün, vücut girsin bakıma,\nAma bayram gelince, karışmasın rakıma(!) \nBırakalım insanlar, her tür haltı yesinler,\n''Ne yani.. Biz müslüman değil miyiz? '' desinler..Bir din ver ki; içinde, birazcık kahve falı,\nVe üstünde bir kaşık, sosyetik mevlid balı,\nArasında bir dilim, Kaşar Yaşar olmalı,\nBöylece kalplerimiz, hidâyetle (!) dolmalı...Bir de şu kurbanlıklar, sorun çıkardı biraz,\nNeden dersen bütçemiz, bu sene hepten ayaz.\nEğer fetvâ verirse, şu senin 'Süper Beyaz',\nBelki biz de keseriz, ya bir tavuk, ya bir kaz...Bakkal amca bir din ver; zorda 'Allah' diyelim,\nAçılınca kapılar, 'Haydi Yallah' diyelim.\nÂlimler ehli cümbüş, fetvâlarda varyasyon,\nBiraz Budist felsefe, biraz reenkarnasyon...Bir din ki; insanları, hayallere daldırsın,\nTüm cinsel yasakları, yürürlükten kaldırsın.\nEroslar, Afroditler, sokaklarda çıldırsın,\nVe bu çılgın tanrılar, şeytanları yıldırsın...Açılsın sahillerde, beş yıldızlı mâbedler,\nDiskolarda, ruflarda, yapılsın ibadetler...\nBir din ver ki; her akşam, sofraları kuralım,\nKadehleri duayla, birbirine vuralım...Ahlak mahlak üstüne, biraz kafa yoralım(!) \nMemleketin şu hali, ne olacak soralım.\nİlerleyen saatte, dansöz çıksın masaya,\nAllah rızası(!) için, pamuk eller kasaya...Ne kadar yardımsever, olduğumuz görülsün,\nEllerimiz dansöze, merhametle sürülsün.\nCinsiyetler arası, ortak pazar kurulsun,\nBöylece irticaya, büyük darbe vurulsun...* * *Bakkal amca, bir din ver; açık olsun tâvize,\nRahatlatsın bizleri, tatlı baksın fâize.\nMadem ki fâiz dedik, hazır girdik damardan,\nBir din ver ki; bizleri, men etmesin kumardan... Piyangolar, totolar, birer hayır kurumu,\nBazı yobaz kafalar, görsünler bu durumu,\nGece gündüz borsada, hayal kursun alıklar,\nYesinler küçükleri, bazı büyük balıklar... Bir din ver ki; bıraksın, şu rüşvetin peşini,\nÂmir, memur, sekreter, herkes bilsin işini.\nBu bilimsel metodla, çözersek biz bu işi,\nKorkarım kalmayacak, zekât verecek kişi... Lûgatlerden silinsin, artık şeref, şahsiyet,\nDalgalı kura geçsin, edep, hayâ, haysiyet.\nKörler ile sağırlar, koltukları kapsınlar,\nEllerinde yağdanlık, birbirine tapsınlar... Bakkal amca, bir din ver; kaşlarını çatmasın,\nKubbesi, minaresi, aman derim batmasın,\nTemizlensin camiler, tabut mabut kalmasın,\nBundan sonra Azrail, kapımızı çalmasın(!) ... Dostlarım! Sanmayın ki; taş devrinden gelirim,\nBakkaldan din istenmez, bunu ben de bilirim.\nİstedim ki; bu şaka, sizi biraz güldürsün,\nGüldürürken, biraz da, gerçeği düşündürsün...(1997)\n\n",
"siir_uzunlugu": 361
} | 361 |
{
"siir": "Dünya (İleri Gel Haber Alım) \n\n\nİleri gel heber alım\nSüleyman'dan galan dünya\nÇokları aldatdın getdin\nAhırında yalan dünyaGel görem kime kalıbsan\nDersini kimden alıpsan\nSekseninde boşalıpsan\nDoksanında dolan dünyaYüce yüce dağlar gördüm\nYeni yeten bağlar gördüm\nHer geleni ağlar gördüm\nHani sende gülen dünyaElesger göçek çar naçar\nHer adam ektiğin biçer\nGelen konar konan göçer\nHani sende gülen dünya\n\n",
"siir_uzunlugu": 59
} | 59 |
{
"siir": "Suskun Yağış \n\n\nıslı hasret\nyılların ağzından aktı\nçok büyülü günahlar\nçoğaldı kaldı uykumuzda\nçocuklar uyandırın geceyisabah baharın önünde gelir\ngelir durur sınırlı akşamlara\nseğirir gözü ay gözlerin\ndua kanatır bulutlar\nyağar güneşe ağlayarakgöçlerin vakti yanar\nağıt getirir uzayarak\nsarar etrafını cümlesinin\ngönül düşünün sıcaklığı\ndaralır çemberi azgınlığıney ufkun önünde gelen\nkızıl gözlü süvari\nheybelerine doldur\ndolunay getir gecemizegölün durgunluğu kadar manalı\nve derinliğini aşmış\nkimler var sarhoş dimağındasonsuz gök yüzünü açtı\nşifresiz ve daha açık\nduygusuna sahip çıkanlar için\niç zenginliği bulanlar içinve kafa yıldıranlar/çıkmazla\naz yumru gözlerini\nbir dil çukurunun\naltına ittilerne kadar sevecen suskun\ndeniz arksına\nuzayan şiirhangi dağın\nkoğuğuna sığındı\nbu sağnak yağışgüz’93\n\n",
"siir_uzunlugu": 106
} | 106 |
{
"siir": "Yazacağım \n\n\nVarıp bir şahsa dokunsa\nGece gündüz yazacağım\nArkamdan lanet okunsa\nGece gündüz yazacağımNe baharım ne hazanım\nTüm gerçekleri yazanım\nMadem ki ben bir ozanım\nGece gündüz yazacağımOzanlık da Sivas marka\nŞükür ki gitmedik parka\nBir dosta çıkmadan arka\nGece gündüz yazacağımSunulsa bak tüm yetkiler\nSanma dost beni etkiler\nÇekinmem gelse tepkiler\nGece gündüz yazacağımGöz önünde halkın hali\nKim çeker dost bu vebali\nOlsa kaymakam ve vali\nGece gündüz yazacağımArpa buğday ve deneler\nÇabuk geçti dost seneler\nDuysun kan içen keneler\nGece gündüz yazacağımDinmese de ağrım sızım\nGünden güne artar hızım\nRüşvet olsa oğlum kızım\nGece gündüz yazacağımDinle beni gel be balam\nKimlere bir haber salam\nSuçlu olsa teyzem halam\nGece gündüz yazacağımDost arkadaş yandaşıma\nGöz açtırmam gardaşıma\nKalsamda ben bir başıma\nGece gündüz yazacağımHaramı tatmış kursaklar\nGörsem kirli ve pasaklar\nHiç enğel değil yasaklar\nGece gündüz yazacağımSuçu olmayan ağlamaz\nBoşuna coşup çağlamaz\nFikir beni hiç bağlamaz\nGece gündüz yazacağımRemzi der ki sanma vahi\nİnan dost sözlerim sahi\nHaksız babam olsa dahi\nGece gündüz yazacağımT:D:K\n Vahi: boş, saçma\nSahi: gerçekten, gerçek olarak\n\n",
"siir_uzunlugu": 172
} | 172 |
{
"siir": "Boş \n\n\nYüce dağların sisi iner yamaçlarıma \nBitmez bir özlem gibi dolaşırım başı boş \nGeçti yıllar habersiz ak düştü saçlarıma \nGençliğimin ardından döksem de gözyaşı boş! Bekledi gülmek için gönül aldandı yazık \nSevdi sevilmek için boş yere yandı yazık \nNerde duygu heyecan hiç bitmez sandı yazık \nGençliğimin ardından döksem de gözyaşı boş! Bazen kadın işvesi benliğimi kurgular \nBazen de çocuk sesi mutluluğu vurgular \nDavul zurna neşesi anıları sorgular \nGençliğimin ardından döksem de gözyaşı bos! Hatıralar canlanır sevdalanırım bir hoş \nHayal ümit kurarak meysiz olurum sarhoş \nAldanış gölgesinde dört mevsim de sürer kış \nGençliğimin ardından döksem de gözyaşı boş! Hani en güzel kadın en derin aşktı Gülşen\nBağ-bozumu ardından hazan vurdu bir bilsen \nHer derdi unutturdu en son payıma düsen \nGençliğimin ardından döksem de gözyaşı BOŞ!\n\n",
"siir_uzunlugu": 124
} | 124 |
{
"siir": "Bizi yaratanı bildirir bana \n\n\nBizi yaratanı. bildirir bana,\nBaharda gül.gül baharda sevilir.\nO'nun namesidir. can katar cana,\nBaharda gül.gül.baharda sevilir.Kuru bir çubuktan. elvan türlü renk,\nÜstünde imzası. bak benek benek,\nBence bir demet gül. Dünyalara denk,\nBaharda gül.gül baharda sevilir.Diken ile korur. gül güzelliğin,\nGül ustadan alır. o özelliğin,\nVar edici olmaz. toprak dediğin,\nBaharda gül.gül.baharda sevilir.Hemi renk vermiştir. hem koku hem tat,\nO'nun namesidir. taklitsiz bir hat,\nBazı güller uçar. bak kanat kanat,\nBaharda gül.gül baharda sevilir.Hem elime. hem dilime hem göze,\nKoku verip. hitap eylemiş öze,\nDaha nasıl anlatayı. ben size? \nBaharda gül.gül baharda sevilir.EFENDİM aslında. gülün simgesi,\nÖmer Çetinkaya'nın da gülü sevmesi,\nHer duyguya hitap. gülün bu sesi,\nBaharda gül. gül baharda sevilir... 18.Mayıs.2006\n\n",
"siir_uzunlugu": 100
} | 100 |
{
"siir": "Percembahar \n\n\nSen vardikca irmak sana cark damla sana caglayan \nSen güldükce gül sana bahar nergis sana hayran bal badem sana cerci \nSen yandikca cira kandil ve ben sana….\nSen ask olup sevildikce bagrim yarasinda sizlayan yarim\nSinem silam gurbetim \nDünya diyarim ve gönül evimdir bahtin\nYazim kisim tüm ömrüm barkimla bir\nCümleten helalin olsun ki gülüm sevgilim\nYorulmus hayali kurulmus düsüyle bag bahce heryer ve hersey\nSaray misali percembaharlara sergen\n…ve sevgi topragindan kösk sana\n\n",
"siir_uzunlugu": 75
} | 75 |
{
"siir": "Üç gece üst üste \n\n\nBu gün\ndün\nve evvelisi gün üç gece üst üste\nüç gece\ndolunay'a baktım\nuzuun uzunve dolunay ve deniz\nve sen uzaklarda demek geldi içimdenbir yerlere yazmak istedim\nuzaklar bana hasreti tanımlıyorve her sen dediğimde\nüstüne alınma istersen\nsen tekil değil\nve sen tekin de değilsen'in içi çok dolu\ntıpkı dolunay gibi esrarlı\nesrarengiz\nyani bende giz\nsende giz\nneyiz\nkimizhayat nedir ölüm nasıl bir şey ki\nsen'in içi çok dolu\nözlemlerim\nhayallerim\nhayal kırıklıklarım\nbilinmeyenler o doymaz merağımsen tekil değil\nçoğul bir kelime\ntıpkı\nsen gibi\nüstüne alınma istersenmilletim\nhürriyetim\nkazançlarım kayıplarım\nsevaplarım ve günahlarım\nbeklentilerim\nbelki aşk\ngerçek bir aşk ölümsüz\nfani olmayan yalan olmayan\naşkk gibi aşk ölümüne\nkorkusuz\nfütursuz\nalabildiğine\ntıpk dounay gibi dolu dolu\nkana kanaaa\n*\nbir gün mutlaka\nm u t l a k a\nolacak diyerek beklentilerimizhepsi uzak\nhepsi dolunay kadar soğuk\nve cana yakın\nbir o kadar bana uzakve deniz ve sen uzaklarda diyesim\nbir yerlere yazasım vardıhiç bir konuşma geçmemişken aramızda\nsanılsa da\noysa ne çok konuşmuştuk aramızda\ns u s a r a ka ş k' a s u s a y a r a k oysa ne çok seviştik\nhayali kollarımızla sımsıkı sarıp\numutsuzcasöyleyecek sözü varmış gibiydi\nkıpır kıpırdı dudakları\n-sor ona bu üç günü nasıl geçti\nder gibibenim de içim\nbiçim biçim\ndolunay kadar renksiz\nve bir o kadar istekliişbirlikçi perisiyle\nizahı yok bir yaşamın suskunluğuylatam üç ömre bedel gece\nkısacık bir an diliminde\ndeniz ve sen ve uzaklar\ndün gece bütün haşmetiyle\ndolunay vardı27/Ekim/2012/Cumartesi/Bodrum\n\n",
"siir_uzunlugu": 252
} | 252 |
{
"siir": "B A Ş K A N ı m ı z \n\n\nİki bin yılında ufku açıldı,\nIsparta ilime neşe saçıldı,\nHalkın oylarıyla başkan seçildi,\nYüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.Mesleği gereği yapı yaptırdı,\nMavi kent evlere tapu yaptırdı,\nHer mahalleye de hattı taktırdı,\nYüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.Gök çay mesirelik onun eseri,\nAğaçları söktü bir kaç serseri,\nGerçeğe dönüştü plan, tasarı,\nYüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.Şehrimi kuşattı yemyeşil dallar,\nOrtası asfalttır, desenli yollar,\nKaldırım dibinde açıyor güller,\nYüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın. Ona ısınıyor her an kanımız,\nİki bin onda da o başkanımız,\nZeki ve çalışkan belediyemiz,\nYüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.18-6-2013\n\n",
"siir_uzunlugu": 100
} | 100 |
{
"siir": "Teslim Olurken Bıraktıklarımdır \n\n\nEy dudağından şarap damlayan kadın ey! ! ! \nBenim gürzünü vurunca\nGökten yıldızları döken savaşçı\nBenim bir yumrukta \nToprağı ikiye bölen asker \nKünyemde adın yazılı Ve bir asker asla teslim olmaz \nO yüzden yer kandan elmalar \nO yüzden akar damarlarında lav \nO yüzden tehlikelidir sevdalar\nAskerler asla teslim olmazlar Haziran 2001\n\n",
"siir_uzunlugu": 54
} | 54 |
{
"siir": "Barış gelsin \n\n\nyeter artık analar ağlamasın\nülkeye huzur barış gelsin\nfidanlar büğüsün kurumasın\nülkeme huzur barış gelsinsevelim sevilelim hep elele\nsayğı duyalım konuşulan her dile\nkalpleri doludur bazıların kinle\nonların kalbinede sevği gelsinkötümü olurdu barış olsa\nozanlarım özğürük türküsü çalsa\nbayramları insanlar huzurlu kutlasa\nyeniden gönüllere bayram gelsinsevgi çiçekleri ekelim her yana\nsayğı gösterelim bütün insana\nsavaş nedir biri anlatsın bana\nbütün dünyaya barış gelsin\n\n",
"siir_uzunlugu": 65
} | 65 |
{
"siir": "Karadeniz'le Dertleşme \n\n\n- Kimisinin gözdesi\n Tereyağlı gözleme.\n Dönülmez yola salıp \n Boşuna yar gözleme.-\n\n Karadeniz, Karadeniz! ...\n Beni sara, kara deniz.\n Gönlümün özlemi büyük,\n İçerimde yara deniz…Karışmıştır birbirine\nDeniz-kara, kara-deniz! ...\nDört yanından sarmalıyım\nYine seni Karadeniz! ... Taşım sende, yaşım sende,\n Hamsi gibi aşım sende.\n Dostum, arkadaşım sende; \n Sen bizdensin, biz sendeniz! Bir zamanlar hep benimdin,\nSorulmazdı ne'mdin, kimdin.\nBeşiğimdin, döşeğimdin,\nHep aynı ailedeniz… Yazım sende, kışım sende,\n Düşlere dalmışım sende.\n Aman, bu ne hışım, sen de:\n Meramın ne, böyle deniz? Şairlere ilhamın var,\nKafkaslar'dan selamın var.\nAnlaşılmaz bir gamın var,\nSen şiirsin, şiir deniz! ...\n\n",
"siir_uzunlugu": 96
} | 96 |
{
"siir": "Kahrolası Gurbet \n\n\nÇok aradım canım seni\nDuymadı kimse sesimi\nYaktılar sevdiğim beni\nKahrolası gurbet elde Her gün sana yazıyorum\nİnanki çok özlüyorum\nBu canımdan beziyorum\nKahrolası gurbet eldeGönlümdeki aşk yarası\nBulunmaz gayrı çaresi\nHasretinden yaktın beni\nKahrolası gurbet eldeBir haber gelmedi yardan\nÖlüyorum ben kahrımdan\nAnlamadın sen halımdan\nKahrolası gurbet elde\n\n",
"siir_uzunlugu": 51
} | 51 |
{
"siir": "Biz gurbetten gurbet bizden usandı \n\n\nDertli masum kaldım gurbet ellerde\nBiz gurbetten gurbet bizden usandı \nBakarak bekledim yari yollarda\nBiz gurbetten gurbet bizden usandı Etti cefaları çektirdi bize\nYine hasret koydu sevdiğimize\nİnşallah kavuşur bahara yaza\nBiz gurbetten gurbet bizden usandı Deremedim sevdiğimin gülünü\nSoramadım nazlı yarin halini\nEmemedim şeker kaymak dilini\nBiz gurbetten gurbet bizden usandı Hüseyin'im hasrey kaldı sılaya\nBağlanıp kalmışım kaşı leyleye\nGurbet elde gül benzimiz soluyo\nBiz gurbetten gurbet bizden usandı\n\n",
"siir_uzunlugu": 75
} | 75 |
{
"siir": "Bahar Sevinci \n\n\nBen hep baharı severim \nİlkbaharı, sonbaharı.\nÖzgürlük dansa durur,\nYıllar emerken zamanı. \nYüreklerde gül açar. \nYüzler gülümser bir bir. Ben hep baharı severim \nDişi tay güzelliğinde doğa, \nZamanın yüreğinde \nGüneş açar pırıl pırıl, \nŞiirce batışa durur \nDoğa ıpıl ıpıl, \nBeyinde şimşeklenir. Ben hep baharı severim \nIsı ve ışık doyasıya, \nBahar mutluluğumdur, \nÜlkemce güzel doğa, \nSeven canlar değerbilir.\n\n",
"siir_uzunlugu": 59
} | 59 |
{
"siir": "Çanakkale Bir Destan \n\n\nÇanakkale bir destan hatırdan çıkmayacak, \nHangi gözde yaş vardır duyup da akmayacak.-Gelin Gözü dönmüş düşmana geçit vermez yiğitler, \nVatan için ölmeyi, peygamberim öğütler. --Gazi Al bayrağım uğruna dönmedi giden geri, \nÇanakkale canları cennete sevkin yeri. ---Gelin Geçit yoktu haçlıya, ne denizden karadan, \nMehmedin yardımcısı, Mehmetleri yaradan. -Gazi Şahlandı hasta adam kâinat görsün diye, \nHakkıydı bu milletin zafer denen hediye. -Gelin Kanatlandı yiğitler son Nebinin izinde, \nŞehadet özlemiyle korku yoktu yüzünde. -Gazi Bir adı da vahşetti bu hayâsız seferin, \nBatan çelik kaleler muştusuydu zaferin.--Gelin İngiliz’le Fransız, Yeni Zelanda, Anzak, \nÇanakkale hepsine mezarlık olur ancak. --Gazi Ölümeydi bu gidiş yoktu bunun ötesi, \nKarşılıksız kalır mı, duyuldu Türk’ün sesi. -Gelin Cephede ezan sesi yükseldikçe semaya \nGönüller huzur dolar, neşe gelir simaya. ---Gazi Yurdun dört bir yanından koştular akın akın \nVatandı söz konusu uzaklar oldu yakın. ----Gelin Sırasını bekleyen şahâdet büyüsünde, \nGül olup açmak ister Kevser’in kıyısında. --Gazi Neydi düşleri acep, neyin peşindeydiler, \nYa on dokuz ya yirmi, on beş yaşındaydılar. - Gelin O sarsılmaz imana tarihler elbet şahit \nOnbeşli koç yiğitler, oruçken oldu şehit.---Gazi Yamyamlara yem oldu bu körpecik bedenler \nDolup dolup boşaldı son olmadı gidenler. ---Gelin Şavaş ne? Bayram sanki, ölesiye coştular, \nTekbirler eşliğinde, cennetlere koştular. --Gazi İmrenmeli hepsine mezarında taş olsak, \nYarın mahşer gününde gölgelensek, eş olsak. -Gelin Ölüm taçtır onlara, hem de en kutlu sancak \nRuhları asumanda ebedî parlayacak, ----Gazi Nehirler kana kesti toprağın nemi kanlı, \nBöyle geldik bu güne unutma delikanlı. --- Gelin Unutmayı yazmasın Yaradan bahtımıza, \nHer birini almışız gönülden tahtımıza. ----Gazi Şimdi görev senindir savaş devam ediyor, \nGaflet uykusu haram, dinle ecdat ne diyor.--Gelin Kınalı kuzulara selam olsun, ant olsun. \nHilâlin gölgesinde canım yurda bent olsun --Gazi Sular uyusa lâkin uyumaz hiçbir düşman. \nYine tetiktedirler eylesek de bin pişman. --Gelin Şehitlere özendim, gazi oldum bu yolda. \nŞahâdet dualarım hem gönülde hem dilde -- Gazi Vatan hizmet bekliyor işte geldi zamanı \nŞimdi görev sizdedir yok gönlümün gümanı. - Gelin Çanakkale bir neslin bitmeyen yeminidir, \nİbret dolu tarihin müşahhas zeminidir. ---- Gazi Çanakkale bir destan, destan ötesi destan, \nHer fert nasiplenmeli bu duygudan bu histen.—Gelin 18 Mart 2009 \nGelin:Zübeyde Gökbulut \nGazi: Gazi Hüseyin Kılbaş\n\n",
"siir_uzunlugu": 348
} | 348 |
{
"siir": "İ - (Düz Yazı) Cemal (şehvet) , Celal (gadap) Dengeleri ve Ruhun Kemali \n\n\nAllah’ın bütün manevi cemal ve kemal sıfatlarının tecellileri üzerinize olsun inşallah.Allah ilk önce manevi cemal sahibi idi ve bütün sıfatları bu cemal sıfatı içinde mündemiçti, fakat işlevsel değillerdi. Allah bu eşsiz güzelliğini görüyor ve biliyordu, ama bu güzelliğini başkasında görmek ve başkasına göstermek istedi.Bu sebeple, önce o manevi cemalinin içinde var olan manevi kemaline; sonra bu kemalin içinden zuhur eden celal ile cemaline; ondan sonra da o celal ve cemalin içinden sırasıyla zuhur eden, diğer bütün sıfatlarına işlevsellik kazandırarak, kendini onlarda göreceği ve kendini onlara göstereceği varlıkları benzersiz bir şekilde icat edip (ibda) , eşsiz bir şekilde meydana getirerek (inşa) halketti (tekvin) .İşte bu nedenle; Allah’ı en güzel yansıtan ayna olarak yani, varlıkların içinde Allah’ın kendisini onlarda seyrettiği, manevi cemal ve kemali en üstün varlık olarak insan en başta gelir. Fakat insan kendindeki celal ve cemali dengeledikten sonra bu hale ulaşabilir ve bu hale ulaşabilen insan Allah’ı görmekte de yani, Allah’ın kendini onlara gösterdiği varlıklar içinde de, en başta gelir.Fakat bu, insanlar için önce, ilim, irfan, hikmet ve hakikatten beslenen bir birikim sahibi olmalarına bağlıdır. Bunun için de belli zaman aralıkları içinde, periyodik olarak nefsin, aklın, kalbin ve bunlara bağlı olarak ruhun kemali (olgunluk ve mükemmelliği) için, belli her zaman aralığında ayrı birer cemal ve celal dengeleri gerekmektedir. Vehbi (verilmiş) mizaçtan sonra, kesbi (istek ile) dört tane denge ile elde edilen mizaç gerekmektedir, bu dengeleri izah etmeye önce vehbi olan ilk mizaç ile başlayalım ve daha sonra dengelere geçelim inşallah. İnsan ruhunun yaşayabilmesi için verilen üç kuvveden ilki; kuvve-i şeheviye cemalidir, ikincisi; kuvve-i gadabiye celalidir ve bu ikisi ana karnında işlevsellik kazanırlar, üçüncüsü; kuvve-i akliye ise kemalidir ve bu kuvve ise; doğumu takiben yedinci aydan sonra işlevsellik kazanır. Kuvve-i şeheviyenin eylemsel tezahürü cemal ve kuvve-i gadabiyenin eylemsel tezahürü celalden ve sonra kuvve-i akliyenin eylemsel tezahürü kemalden oluşan mizaç, insanın kesbi (seçimi ve isteği) ile kendisine vehbedilmiş (verilmiş) bir mizaç değildir.“Akıl Kuvveti: Bu kuvvet (kuvve-i akliye) ise; fayda ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden ayırmak için oluşmuş tecrübeye dayalı akıl kuvvetidir. Ampirik bir bilgi ile gelişir ve insan hayatını belirler, düzenler ve anlamlandırır.İnsanın ruhunda oluşan bu üç kuvvet insanın tüm hayatının belirleyicisi, düzenleyicisi ve anlamlandırıcısıdır, pek tabii ki, dengeli bir biçimde kullanılırsa eğer. Bu mesele çok önemli ve geniş, bunu bir başka yazımıza bırakıp biz yine konumuza dönelim inşallah.Emin olabilmek için, bebeğin doğduktan kısa bir süre sonrasına göz attığımızda, onun süt emme isteğini ağlayarak belirttiğini görebiliriz. Daha emin olmak ve oluşmaya başlayan karakterleri de tespit edebilmek için, beş-altı aylık üç ayrı bebeği gözlemlememiz gerek: Süt emme isteğini biri mızıklayarak (eksik gadap) , diğeri ağlayarak (normal gadap) , öteki ise yırtınırcasına feryat ederek (aşırı gadap) belirtir. Bu bebekler bu hareketleriyle bize bir başka gerçeği haykırırlar: “Oluşmaya başlayan bu kişiliklerimize, Sevgili Rabbimizin değil annelerimizin müdahalesi vardır.” Birinci bebek: “Annem benim isteğime pek bakmadan, gak dedikçe emzirdi guk dedikçe emzirdi.” İkinci bebek: “Annem benim isteğimi dikkate alarak ve gecikmeden emzirdi.” Üçüncü bebekse: “Annem benim isteğimi hiç dikkate almadı ve hep geciktirerek emzirdi.” Bu tespit bizi doğruca pedagojiye götürür ve bunu Sevgili Peygamberimiz (asm.) bir Hadis-i Şeriflerinde beş kelime ile ne de güzel anlatır (anne yönünden) : “Çocuğun eğitimi ana karnında başlar.” Bu hadis bizi daha da ileri götürüp, çocuğun ana karnında iken annenin nelere dikkat etmesi, nasıl beslenmesi, nasıl hareket etmesi, psikolojisi vb.leri gibi konularda bilinçli olmasını ihtar eder. Yine bir başka Hadis-i Şerif’te de (baba yönünden) : “Çocuğun eğitimi babanın sulbünde başlar”, yani çocuğu meydana getirecek spermler babada oluştuğu anda başlar. Bu da bir açıdan, baba babalığa hazır olduktan sonra çocuk sahibi olması gerektiğini vurgular.” (Simaya Yansıyan Kişilikler, İstek ve Kader, Ali Oskan, 2005) Çocuğun takriben 12 yaşları civarındaki dengeye gelebilmesi için kullandığı iradeye de müdahale vardır, bunlar; başta ana-baba, telekominikasyon araçları, birinci ve ikinci dereceden yakın akrabalar, çevre vb.leri gibi müdahillerdir yani, çocuğun iradesini doğruya, iyiye ve güzele göre değil kendilerine göre yönlendirenlerdir. Demek, 12 yaş civarındaki dengede dahi çocuğun kendi iradesinin tamamını ve hatta çoğunu bile bilinçli bir şekilde kullanabildiği söylenemez. Çocuğa, ilk önce ana-baba, sonra da okul tarafından verilen eğitim, çocukta birinci dengeyi isabetli ve doğru bir şekilde sağlayabilecek bilinçli ve özgür bir irade oluşmasına yardımcı olabiliyorsa; bundan sonraki dengeler onun için kolay olacaktır. Pek tabii ki buna, bilhassa görüntülü, sesli ve yazılı medyanın da paralel yayın yapmasının önemi, küçümsenemez bir mahiyettedir.Bu dengeden sonra, takriben 26 yaşları civarında ve ondan sonra da 40 yaşları civarında yine yeni birer cemal-celal dengesi gerekir, 54 yaşları civarında ise son bir cemal-celal dengesi daha gerekir ve bu dengeler bilinçli bir irade ile yapılmışsa eğer, son denge ile insan tam kemali elde eder. Bu dengelerin anlamları şunlardır:Birinci Denge: Takriben 12. Yaş; nefsin kemalidir (olgun ve mükemmel olmasıdır) . İkinci Denge: Takriben 26. Yaş; nefsin ve aklın kemalidir.Üçüncü Denge: Takriben 40. Yaş; nefsin, aklın ve kalbin kemalidir.Dördüncü Denge: Takriben 54. Yaş; nefsin, aklın, kalbin ve ruhun kemalidir.Birinci Dengeyi Sağlayabilenler: Nefsini ıslah edebilen âlimlerdir, onların nefisleri salih olmuştur ve o salih olan nefislerinin bütün hakiki istek ve arzuları, “Saadet-i Ebediye” (ebedi saadete) ulaşmaya yöneliktir. Çünkü, onlar nefislerine; saadet-i dünyeviyeyi tanıtmış, az-çok yaşatmış; saadet-i ebediyeyi de göstermiş ve müşahede ettirmiş ve ikisini birbiri ile karşılaştırıp kıyaslatmışlardır. İşte bunun sonucu olarak onların nefisleri de ebedi saadeti elde etmeye yönelmiştir.İkinci Dengeyi Sağlayabilenler:Şeytanlarını ilimle ilzam edip teslim alan ariflerdir, onların şeytanları müslüman olmuştur ve onların Müslüman olan şeytanlarının bütün hakiki istek ve arzuları “Rıza-i İlahiye”ye (Allah rızasına) ulaşmaya yöneliktir. Onlar şeytanlarının, Allah rızasının ne demek olduğunu ilmelyakin bilmelerini sağlamışlardır ve bu nedenle onların şeytanları da, Allah rızasını kazanmak uğruna onlara teslim olmuştur yani, onlara secde etmiştir. Üçüncü Dengeyi Sağlayabilenler:Onlar kalplerini temizleyip saflaştıranlardır, onlar kalplerini Allah’ın aşkına hazır hale getirip Allah’a âşık olanlardır, onlar Allah’ı görmüşler, kalpleri de Allah’ı görmüştür ve şimdi daimi olarak rüyet-i İlahiye (Allah’ı görmek) ulaşmak için çırpınmaktadırlar.Dördüncü Dengeyi Sağlayabilenler:Onlar ruhlarını hiçlikle nur eylemişlerdir, onlar sırasıyla Allah’ın isimleri, sıfatları, şuunatı ve Zatı’nda yok olarak ve yine Allah’ın Zatı’nda hakiki varlığa kavuşmuşlardır. Ve şimdi onlar ve ruhları daimi olarak “Zat-ı İlahiye”de (daimi marifetullah) yaşamak için, benlikleri dâhil her şeylerini vakfetmişler ve hiçliklerini ölene dek muhafaza etmeye çaba sarf etmektedirler. Bu dengeler bilinçli bir irade ile sağlanmışsa böyledir, yok eğer bilinçsiz bir irade ile oluşmuşsa aşağıdaki gibi olur:Birinci Dengeden Sonrasını Sağlayamayanlar: Sadece yeme-içme, nesli devam ettirme, günlük işler, güçlüye boyun eğme, güçsüze boyun eğdirme, hep kendini ön plana alma, yalnız dünya hayatını düşünme vb.leri duyguları kemale ermiş olduğundan; kendilerini, ömür boyu acemi bir genç gibi sanarak yaşarlar. En sığ ilmi, dini, sosyal ve siyasal konular bile onlara derin gelip düşünmezler, fakat yeme-içme, gezme, eğlenme ve cinsel konular; mal-mülk, evlat, sülale büyükleri, kendi ve işi ile övünme mevzuları vb.leri söz konusu olduğunda, en derine inmekten kaçınmalar.İkinci Dengeden Sonrasını Sağlayamayanlar: Sadece, algılama, akletme, bilme, düşünme, öğrenme, akıl yürütme ve sorun çözme gibi işlevleri kemale erdiğinden (olgun ve mükemmel olduğundan) kendilerini, ölünceye kadar genç bir delikanlı gibi sanarak yaşarlar. Objektif veya çok yönlü düşünemezler, sübjektif ve tek taraflı akıl yürüterek başkalarını yargılarlar, fakat söz konusu kendileri olunca bunun tersini yaparlar. En derin mevzuları; kimisinin futbol, kimisinin müzik, kimisinin kadın-erkek ilişkileri (mecazi aşk) , kimisinin de gece hayatıdır. Üçüncü Dengeden Sonrasını Sağlayamayanlar: İdrak etme, ters-yüz mantık yürütme, çocuklara ve yaşlılara veya tüm insanlara sevgi ve saygı, toplumsal dayanışma, hoşgörü, objektif ve çok yönlü düşünebilme, başkasına hak verebilme, vicdanı işletebilme gibi duyguları işlevsellik kazanarak kemale ermiştir (olgun ve mükemmel olmuştur) . Onlar da kendilerini, ölünceye kadar yetişkin veya orta yaşlı bir insan gibi sanarak veya öyle bilerek yaşarlar. Bilinçli bir şekilde cemal ve celalini dengeye getirip ve bu dengeyi muhafaza ederek bozmadan öyle yaşayanlar kemalidir ve davranış biçimleri şöyledir: Layık olana yumuşak davranırlar, layık olmayana duruma göre, isterlerse sert davranırlar, isterlerse onu affederek normal davranırlar. Cemali ağır basanlar lütufkârdırlar; kendilerine bir zarar dokunduğu zaman “Onlar bilmiyorlar, bilseydiler böyle yapmazlardı” şeklinde düşünerek yumuşak davranırlar.Celali ağır basanlar kahırkardırlar; kendilerine bir zarar dokunduğunda sert davranırlar. Fakat kahırkarlık zalimlik değildir, ateşin ne olduğunu bilmeyen yavrusunun ateşi eline almak isterken, yavrusunun elinin yanmaması için, onu baba şefkati ile azarlaması vb.leri davranışlardır.Bilinçsiz ve kendiliğinden oluştuğu takdirde; cemal ve celali eşitlenmişlerin hali cerbezedir ve davranış biçimleri şöyledir: Aklını olmayacak işlerde çalıştırmak; kimsenin aklına gelmeyecek şeytani fikirler ortaya atmak; insanları yanıltmak, kandırmak ve yanlış yollara yönlendirmek, sürüklemek; iyiyi kötü, kötüyü iyi, güzeli çirkin, çirkini güzel, doğruyu eğri, eğriyi doğru göstermek ve bazı insanları buna ikna etmek gibi haller içinde olur. Bilinçsiz ve kendiliğinden oluştuğu takdirde; cemal veya celalin ağır basma halleri ise:Cemali ağır basarsa; korkaklık ve pısırıklıktır, celali ağır basarsa; sinirlilik ve zalimliktir. Âlemlerin Rabbi olan yüce Allah’ım, en doğrusunu Sen bilirsin, eksiklik, noksanlık ve yanlışlarımızdan, aczimiz ve fakrımızdan Sana kâinatın kuarkları adedince tevbeler olsun, bizleri affeyle, bağışla. Âmin, âmin, âmin.“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın” (Bakara: 32) Âlemlerin Rabbi Olan Ey Yüce Rabbimiz! Sensin Rahman, Sensin Rahim, Sensin Cemil, Sensin Kamil, Sensin Hannan ne olur bize, dördüncü dengeyi sağlayabilmiş olarak son nefesimizi vermeyi lütfedip nasip eyle. Âmin, âmin, âmin.22. Eylül. 2008 – İzmir Allah’a emanet olun.\n\n",
"siir_uzunlugu": 1481
} | 1,481 |
{
"siir": "Mengen'li Ateş \n\n\nAteş’in gençliği İstanbulda geçti\nBalık sattı, terziydi, elbise biçti\nBakkallık yaptı, yapmadığı nedir\nSorarsanız, satmadığı kaldı ip ile kendir\nSonra postacılıkta karar kıldı\nEvini taşıdı köye, naçar kaldı\nBaba evinde, olmazdı ev, ev üstüne\nBaşka bir ev başlattı memleketine\nZamanla çoğalttı odalarını\nUyumluydu yengemiz çok da çalışkan\nSevgiyle büyüttüler çocuklarını\nOğulları Eyüp’tü en çok beyinlere takılan\nÖzürlü doğmuştu zavallı, durumu acı\nAsker olamıyacaktı, ne denizci ne karacı\nBezlemek altını ve de temizlemek\nVeriyordu kalplere üzüntülü bir sancı\nMaharetliydi Ateş, her parmakta bir hüner\nDemir işleri, motor tamiratı, marangozluk\nBiçerdi ayırmadan tomruk, çam, küğner\nHayvan bakımı, arıcılık, süt ve peynircilik\nŞimdilerde ise ekin biçer, ot balyalar\nSatın aldığı biçer döğerle biter tarlalar\nİyi bir avcıdır domuz vurmakla nam salan\nÇok da cesaretlidir, bilir onu tanıyan\nMisafirperverlikte yoktur üstüne\nYalnız bir kusuru vardır sırıtan\nTedbirli değildir her makineye salan\nBu yüzden şu anda parmakları sakat\nAma her işi yapar, yine istediği her zaman\nSöyliyecek daha çok şey var ama yetmez takat\nCilterce kitap yazılır anlattıklarıylan\n\n",
"siir_uzunlugu": 165
} | 165 |
{
"siir": "Sıhhiye marşı \n\n\nSıhhiyeli aslanlar zafer marşı söylüyor,\nbölük bölük dizilmiş vakurla ilerliyor,\nkanlı akan yaşları sıhhiyeler siliyor,\ndayan mehmetim dayan sıhhiyeler geliyor.Mehmetçiğim cephede gazi olmuş yatıyor,\nal kanları toprağın sinesine akıyor,\nAllah Allah sesiyle bir kasırga geliyor,\ndayan mehmedim dayan sıhhiyeler geliyor.Bir eliyle düşmanın çiğerini yarıyor,\ndiğer eli gazimin yarasını sarıyor,\nderman yüküyle dolu sahraları tarıyor,\ndayan mehmetim dayan sıhhiyeler geliyor.1981/61 nolu karakuvvetler degisinde,\nyayınlanmıştır.\n\n",
"siir_uzunlugu": 65
} | 65 |
{
"siir": "Değiş-eceğ-im \n\n\nDeğiştim artık güneşin batışı gibi\nHer rastladığımda bir ağlamaklı yüze\nDeğişir oldum yüreğimden akar gibi\nNe kaldıki şu dünyada tekdüzeBirbir değişmezmi herşeyin yeri\nKimi göç eder, kimi terk eder\nDeğişmeyen bir pembe evin rengi\nNe kaldıysa hayallerde çark eder\n\n",
"siir_uzunlugu": 40
} | 40 |
{
"siir": "Günce \n\n\nBu gün yine bir hareketlilik var.Etraftakiler yarı telaşlı, yarı üzgün çehrelerle. ellerinde sularla dolaşıyorlar ortada.Evimin etrafından geçiyorlar.Beni göremiyorlar ama ben onları çok net görebiliyorum.İşte şu adam. geçen hafta da usulca süzülüp evimin kenarından arkadaki yeşilli evi ziyarete gitmişti.Elindeki çiçekler ve takım elbisesinin çekiştirip kravatını düzeltişiyle nasıl da bir damat heyecanı içindeydi.Herhalde dünyadaki biricik hayat arkadaşını ziyarete gidiyor.A şu kalabalık aile ne de sempatik,.Bana eski günlerimi hatırlattı.Kızlarım. eşim ve oğlumla nasıl da mutluydum.Şu sağa sola koşturan. suyla oynayıp duran çocuk oğluma ne kadar da benziyor.Şimdi ne haldedir kimbilir.Ah o çok güvendiğim eşim nasıl da vefasız çıktı.Bir kez bile ziyaretime gelmediği gibi. evlatlarımın ziyaretine de mani oldu.Her ne kadar hallerinden bir şekilde haberdarsam da onları şu küçük evimin kapısında görmek, şuracıktaki asma söğüdümün altında gölgelendirmek isterdim.Bu ağacı da Allah razı olsun. yandaki evi daima ziyaret eden yaşlı bir amca var. her geldiğinde benim de mutlaka hatrımı sorar. o dikivermişti.Bakımıyla da suyuyla da hep o ilgilenir sağolsun.O ağaç evimin üstünde salınıp durdukça. dallarına kuşlar kondukça ruhum öylesine huzur buluyor ki….Ne olurdu evlatlarım da bir kerecik gelip şu ağacın gölgesine oturuverseydi.Kuşların cıvıltısına onların o güzel sesleri karışsaydı…\n Oh, bu ne ferahlık Rabbim? Bu gül kokusu da neyin nesi? Buralar hep toprak. nem kokar..Yağmur sonrasındaki o koku var ya. hani hep içinize çeker de,”ne güzel koku “dersiniz. işte öyle bir toprak kokusu var buralarda.Bir zamanlar her duyduğumda doyasıya içime çektiğim bu koku. benim için artık o kadar sıradan ki…Ama şu gül kokusu o kadar farklı bir esinti ki….Etrafıma bakıyorum. kokunun sebebini bulmak için.Birden yandaki evden yeni bir feryat yükseliyor.Yadırgamıyorum zira. geldi geleli feryat ediyor bu biçare.Buralarda zaten gece gündüz diye bir kavram da yok ya. bu bitimsiz feryat beni kahrediyor.Gitmek mümkün olsaydı, dindirebilseydim feryadını…Ama ne mümkün.Bu evin dışına çıkamıyorum. bu dört duvarın arasında geçmişte yaşadığım her şeyi tekrar edip duruyorum.Bu kısırdöngü çok meşgul ediyor beni.Buraya ilk geldiğim günü hatırlıyorum da; ne kadar da karanlık ve soğuktu ilk zamanlar.Eski dostlarımın yanına gitmek için ne kadar da çabalamıştım. Ben tam böyle çırpınıp dururken iki misafir çıkagelmişti.Pek meraklıydılar.Habire sorular sordular.Bu sorular bir yerden tanıdık geliyor. hepsini cevaplamak için didinip duruyordum.Neden sonra vazgeçtiler soru bombardımanından.Beni tebrik ederek ayrıldılar evimden.Onlar gittikten sonra evim daha da daraldı sanki.Adeta beni bir cendereye koymuşçasına sıktı da sıktı.Çaresizce beni kurtaracak bir el aradım. durdum.Ama nafile, o karanlıkta el uzatan olmadı. Bütün kemiklerimin çatırdadığı, anamdan emdiğim sütün burnumdan geldiği bir anda gözüm, çocukluğumdan beri okumayı alışkanlık haline getirdiğim Kur’anıma ilişti.Nasıl da ışıtıyordu etrafını.Saçtığı ışık giderek büyüdü, büyüdü, tüm evimi kapladı.Genişledi de aynı zamanda.Bana bu aydınlığı veren Kur’anıma bir kez daha sımsıkı sarıldım.O gün bu gündür de hiç bırakmadım elimden.Zaman zaman çevre evlerden de okunduğunu duyuyor. rahatlıyorum. Yan taraftaki feryatlar tükenmiyor. Duymamaya çalışıyor, az önceki kokunun kaynağını bulmaya çalışıyorum.Bu kuvvetli kokuyu. çürümüş et ve rutubet kokusunu bile bastıran gül kokusunu arıyorum hala.Sonra deminden beri dikkat etmediğim. nasıl olduysa göremediğim biri ilişiyor gözüme.Bu, evimin yamacından geçerken ağzı kıpır kıpır eden. elleri dua edercesine açılmış gençten bir kadın.Kulak kabartıyorum sesine: Benim gençliğimde mezarlıktan her geçişimde okumayı alışkanlık haline getirdiğim Fatiha’nın ayetleri çarpıyor kulağıma.Buraya geldim geleli kapımı çalan olmadığı için duymadığım “sahiplenilmişlik” duygusunu yaşıyorum ta iliklerime kadar.Sonra kaplıyor evimi o gül kokusu. ferahlıyor, ferahlıyorum.Bana, daimi evimde bu gül kokusunu duyuranı takip ediyorum. mutlu bir tebessümle.O ise devam ediyor yoluna sürekli okuyarak Fatihasını. Sonunda ulaşıyor ziyaret edeceği eve.Kapıyı çalmıyor, sadece dilindeki ayetleri okuyor.O göremiyor ama ben çok rahat görebiliyorum kapısını çaldığı evdeki coşkuyu.Güller arasında. pırıl pırıl bir genç nasıl da sevgiyle gözlüyor ziyaretçisini.Sonra uzatıyor ellerini. dokunmak ister gibi. Kadın ürperir gibi oluyor. çömeliyor evin yanına.Kendine uzanan gizli ellerden habersiz hıçkırıkla karışık bir şeyler okumaya başlıyor.Bunları da tanıyorum.En son bu eve getirilmeden önceki gün mahallede vefat eden teyzeye okumuştum.Yaşlıydı. gözü çoktandır toprağa bakmaktaydı.Çok severdim ama vadesi yetmişti.Yaşlılıkta ölüm ne büyük nimet.Elden ayağa düşmeden vermek son nefesini…Sonra birden sıyrılıyorum bu düşüncemden.Ölüm sadece yaşlıya değil. herkese nimet diyorum kendi kendime.Yeni bir dünyaya açılan kapı. o kapıdan süzülen ışık…Bitiş gibi görünen yeni başlangıç.Doğru atılabilmiş adımların götürdüğü sonsuz mutluluk…En önemlisi de rahmetin tecellisi…Dünyada yaptıklarıma, tonlarca günaha mukabil zerre kadar imanın bile ödül aldığı, affetmenin gazaptan ağır geldiği rahmete eriş. İşte buradayım. Yaptıklarımla değil, sadece rahmetle huzurdayım.Bir diriliş daha var. onu beklemekteyim…..\n\n",
"siir_uzunlugu": 645
} | 645 |
{
"siir": "Bayram Gibi \n\n\nSen bir gül ki açsın güller,\nAlkışlasın bütün eller,\nNe dert kalsın, ne çileler,\nOlsun hayat bayram gibi.Yamaçlarda oturalım,\nBinbir hayaller kuralım,\nŞarkıdır ki tutturalım,\nOlsun hayat bayram gibi.Güneş vursun yüzümüze,\nKuşlar konsun dizimize\nİmrensinler yazımıza\nOlsun hayat bayram gibi.İsteyeyim seni senden,\nSen isterken beni benden,\nTek bir elem göstermeden,\nOlsun hayat bayram gibi.Izdırabın ne tadı var? \nSadece bir feryadı var,\nMutluluğun kanadı var,\nOlsun hayat bayram gibi.(ISLAK RÜZGARLAR isimli hece şiirlerinden > 44-45/100)\n\n",
"siir_uzunlugu": 76
} | 76 |
{
"siir": "Bilesin \n\n\nGülen gözler hayat verdi sevdim bir zaman\nSevindirdi sevdi beni sandım bir zaman\nAşkın ile öldüm öldüğüm zaman\nÖldüğüm gün sevindin mi bayram mı ettinBayram ettin kınalansın ellerin\nBal akardı bir zamanlar dillerin\nSinesinde yaralara Yener'in\nMerhem değil hamçer oldun bilesinBir bakışın bir ceylanı yaralar gibi\nMecnun'un Leyla'yı sevdiği gibi\nKara sevdâya düşenin yandığı gibi\nYandığımı gördüğün gün bayram mı ettinBayram ettin kınalansın ellerin\nBal akardı bir zamanlar dillerin\nSinesinde yaralara Yener'in\nMerhem değil hamçer oldun bilesin\n\n",
"siir_uzunlugu": 78
} | 78 |
{
"siir": "Altınordu Caddesinde Bir Ev \n\n\naltınordu caddesinde bir ev\naçalı bir kaç gün olmuştu yağmurda menekşeler\naçsan açlığını bileceksin demiştim\ngülerken sebebinicevabı:eyvallah...altınordu caddesinde bir ev\nilk le başldığım her hece nur bulmuyorken\nçıkıp geldi varsaydığı bir savaşın heybesinden\nsensiz bu dünya da barış derken tutuluşunda güneşin\nbulaştırıp gitti pıhtısını sevişmeninaltınordu caddesinde bir ev\niçinde üşüyordu akasyalar\nbağırıp gidecekti tıkanmış alaturka çukuru görmeden\nkaldı teninde kurutup ıslak mendillerinialtınordu caddesinde bir ev\ndeğişen kaldırımlar lades inatlar\nolsun be olsun çocukların ellerinde \nbir kağıttan uçurtmayırtılsın yıpratılsın \ndeymiyorsa terketmiştir amacını afiş...09.01.03sarıgazi\n\n",
"siir_uzunlugu": 86
} | 86 |
{
"siir": "Güneş Gözlüm \n\n\nSen yoksun ya sanma nefes,\nAlıyorum güneş gözlüm.\nGönlüm bir kuş, sense kafes,\nDalıyorum güneş gözlüm.Ümidim yok yarınlarda,\nAklım senli sorunlarda,\nHayalinle derinlerde,\nKalıyorum güneş gözlüm.Alıp verdikçe soluklar,\nAçılır oldu oluklar,\nÖmür boyu mutluluklar,\nDiliyorum güneş gözlüm.Duydum aşka saygıları,\nUnuttum tüm kaygıları,\nSana olan duyguları,\nEliyorum güneş gözlüm.Taşa vurdukça başımı,\nPatlattım kara kaşımı,\nTutamayıp gözyaşımı,\nSalıyorum güneş gözlüm.Aşkınla yaptım maçımı,\nDaralttım görüş açımı,\nGörmediğim gün saçımı; \nYoluyorum güneş gözlüm.Sen yoksun ya sanma nefes,\nAlıyorum güneş gözlüm.\nGönlüm bir kuş, sense kafes,\nDalıyorum güneş gözlüm.19.04.2015\n\n",
"siir_uzunlugu": 86
} | 86 |
{
"siir": "Allah Aşkı \n\n\nCennet sözü yazıveriş\nAllah aşkı Allah aşkı\nYaradansal sırra eriş\nAllah aşkı Allah aşkıCennetlik kul olup gitmek\nDüşler ile dolup gitmek\nHızır küzur bulup gitmek\nAllah aşkı Allah aşkıDertleri bir yana atış\nHuzur ile nurlar tatış\nMutluluklar gönle katış\nAllah aşkı Allah aşkıKutsal amel niyet oluş\nBenliğinde cennet buluş\nNimet hikmet ile doluş\nAllah aşkı Allah aşkıKaramecnun\nYaradansal insan cennet şairi\n\n",
"siir_uzunlugu": 63
} | 63 |
{
"siir": "Z I T T I r \n\n\nParayla saadet olmazmış meğer,\nTanıştık, konuştuk vermezsin değer,\nBeraber olursak sorunlar doğar,\nBenimle yıldızın barışmayacak.Ne kadar desem de canımın içi,\nHuyların değişmez inatçı keçi,\nSaygıda kusur çok işlersin suçu,\nSeninle yıldızım barışmayacak.Gün be gün artıyor daima sorun,\nAile çevrende yapmıyor yorum,\nKötüye gidiyor evlilik durum,\nSeninle yıldızım barışmayacak.Yol yakınken ayrıl, yakamdan sıyrıl,\nİstersen makama arsızca kurul,\nBulanık yaşama birazcık durul,\nSeninle yıldızım barışmayacak.Zeki olamadın anlayışın kıt,\nDenge sağlamadım fikirlerin zıt,\nArtık boşanalım uzaklara git,\nSeninle yıldızım barışmayacak.17-6-2013\n\n",
"siir_uzunlugu": 83
} | 83 |
{
"siir": "Gazi Kemal Atatürk-güvendi milletine Düşmanı yurttan attı-soktu hepsini ine \n\n\nÖyle hedef gösterdin-'Ya İstiklâl Ya Ölüm'\nTarih sayfalarında-açıldı yeni bölüm\nBinler milyonlar koştu-Senin tatlı sesine\nHayrandı bütün millet-bakışın nefesine\nGazi Kemal Atatürk-güvendi milletine\nDüşmanı yurttan attı-soktu hepsini ine\nBağımsızlık aşkını-Atam ilk tutuşturdun\nSolmuş olan yüreği-ileriye koşturdun\nKarşı durdun cihana-açtın halkın gözünü \nEsirgemedin Atam-kesinlikle sözünü\nGazi Kemal Atatürk-güvendi milletine\nDüşmanı yurttan attı-soktu hepsini ine\nO' nu başarılara-koşturan etkenler var\nGüven duygusu başta-mücadele azim ar\nKurduğu devletimiz-yaşayacak inancı\nDaha birçok sebepler-bizlerin başı tacı\nGazi Kemal Atatürk-güvendi milletine\nDüşmanı yurttan attı-soktu hepsini ine\nTeşekkürler az gelir - sarılmalı fikrine\nSaygı sevgi şefkatle-çarpmalı bütün sine\nGörevdeyiz daima-ilerleriz yılmadan\nBaşı dik şereflice-ilerleriz çalmadan\nGazi Kemal Atatürk-güvendi milletine\nDüşmanı yurttan attı-soktu hepsini ine\nGüvercin uçurarak-sallarız o bayrağı\nBizler koruyacağız-inan Atam toprağı\nDalga dalga yayılır-hürriyetin güneşi\nOnlara ilham oldun-Sensin onların eşi\nGazi Kemal Atatürk-güvendi milletine\nDüşmanı yurttan attı-soktu hepsini ine\nİnancımız ülkümüz- saracaktır dünyayı \nİçimizde bağlılık- uyandırdık yayayı\nBirlik ve beraberlik-yüreği karacaktır\nKardeşlik sevgi huzur-ruhları saracaktır\nGazi Kemal Atatürk-güvendi milletine\nDüşmanı yurttan attı-soktu hepsini ine\nEcdadını unutma-yurt onlardan emanet\nBirliğine sahip çık-kabul görmez ihanet\nŞu anda sıra bizde-Hasan diyor ileri\nEller daha yükseğe-dönmek yok asla geri\nGazi Kemal Atatürk-güvendi milletine\nDüşmanı yurttan attı-soktu hepsini ine\n\n",
"siir_uzunlugu": 197
} | 197 |
{
"siir": "Kan kırmızı Ay Yıldızlı Bayrağım \n\n\nKan kırmızı Ay Yıldızlı BayrağımAy Yıldızlı BayrağımBayrağım sen gök yüzünün gülüsün\nBırakın şanla şerefle süzülsün\nBağımsız bir ulusun sembolüsün\nKan kırmızı ay yıldızlı BAYRAĞIMGöklere hakimsin dalgalanırsın\nBizler oldukça ebedi kalırsın\nSen bizim şerefimiz şanımızsın\nKan kırmızı ay yıldızlı BAYRAĞIMBazan olur sağa sola çarparsın\nÇılgınca taşar çılgınca coşarsın\nTeksin yerlere göklere sığmazsın\nKan kırmızı ay yıldızlı BAYRAĞIMNiye sustun kalmadı mı mecalin\nDünyaya bedel yıldızla hilalin\nSana dil uzatan hayindir hayin\nKan kırmızı ay yıldızlı BAYRAĞIMŞehit kanı ile renk verdik kırmızı\nGöklerde dalgalan sen nazlı nazlı\nDünyada temsil et Vatanımızı\nKan kırmızı ay yıldızlı BAYRAĞIMKorkma gece gündüz nöbette bekleriz\nBiz bayrağa şeref. namus. ar deriz\nGöklerden inmemen için neferiz\nKan kırmızı ay yıldızlı BAYRAĞIMSalim bey'm canımı sana vereyim,\nAllah’a ve sana, secde edeyim,\nSeni istediğin, yere dikeyim,\nKan kırmızı ay yıldızlı BAYRAĞIM \n\n\nSalim Şengül \n 25-Nisan-2008\n\n",
"siir_uzunlugu": 136
} | 136 |
{
"siir": "Çocuk Olmak \n\n\nBiz; Okul Bahçelerini Uçurtmalarımızı Uçurtmak İçin Kullanırdık Çoğu Zaman.. Sokakları Futbol Sahasına Çevirip, Sütçülerin ve Tüpçülerin Pikap Arabalarının Arkalarına Takılırdık.. Akşamları Balkondan Milletin Kafasına Az mı Soğan Patates Fırlatırdık.. Geceleri Zillere Basıp ve Alarmı Olan Arabaların Tekerleğine Vurarak İlerlerdik.. Çocuk Olmak Bi Başkaydı Be.\n\n",
"siir_uzunlugu": 46
} | 46 |
{
"siir": "Cennet Halifeliğinde Ayıp Yeri Örtme \n\n\nAdem ile havva ayıp yerlerini incir yaprağından başka saçlarını uzatarak örtmüşlerdir cennet halifeliğinde saçlar ayıp yerlerini örtecek şekilde uzatılır sakal bıyık yokturKaramecnun\nYaradansal insan cennet şairi\n\n",
"siir_uzunlugu": 31
} | 31 |
{
"siir": "Atatürk ve Din \n\n\nAtatürk modernleşmenin sadece rasyonalizmle olması gerektiğine inanmamaktaydı.Her şeyin akla dayanacağı bir modern dünyada her şeyin rengini ve ruhunu kaybedeceğini görmekteydi. Yani modern hayat içindeki insan dine daha çok ihtiyaç duyacaktı.Çünkü grilikten ve maddenin ağır baskısından bunalacaktı.İnsan aklının, fikrinin ötesinde başka renkler ve çizgiler peşinde koşacaktı.Bunu bilen Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığını kurdu.Türkiye’de medeniyetin, dini ortadan kaldırarak değil de, bunun yerine, dini akla ve bilime dayandırarak gelişeceğine inanmaktaydı.\nİnsanlarda din duygusu her zaman vardı.İster Tanrı’yı kabul etsin ister etmesin bütün inançların çıkış noktasını din teşkil etmekteydi.Bu yüzden dini inkar etmek toplumu inkar etmekti.Çünkü insanları bir araya getiren ve yine toluma ivme kazandıran güçlerden biri de dindi.\nDikkat edilirse resmin, mimarinin, edebiyatın ilham yoğunluğunu din düşüncesi oluşturmaktaydı. Antik şehirlerden kalan kalıntılara bakıldığında ağırlığı tapınaklar oluşturmaktaydı.Bugüne bakıldığında ise Avrupa şehirlerinde ve dünyanın birçok yerinde en çok dikkat çeken yapılar yine tapınaklardı.\nAtatürk sahip olduğu o engin zekasıyla bunların farkındaydı.Bu yüzden İslam dinini hor görmemiş ve onu her türlü yobazlıktan arındırmaya çalışmıştı.\nBugün itibarıyla bakıldığında Türkiye’deki Müslümanlar modernleşmekteydi.Kendilerini geliştirmekte ve içine kapanık değil; rasyonel dünyada aklıyla, fikriyle, görüntüsüyle var olmaya çalışan bir konuma gelmekteydi. Türban bu çıkışlardan ve modern dünyaya adım atışlardan sadece biriydi.Hal böyle olunca bu kadar yol alan insanların geriye dönmek isteyeceklerini ve karanlığı isteyeceklerini düşünmek yanlıştı.\nÖyleyse Türkiye’deki en büyük sorun neydi? Herkes kendi doğrultusunda cevap verecekti; ama bilinmeliydi ki en büyük sorun dış borçtu. Türkiye’ye en çok kimin ihanet ettiğini, bu ülkeyi en çok borçlandıranda aramak lazımdı.\n\n",
"siir_uzunlugu": 239
} | 239 |
{
"siir": "Ne Bekliyorsunuz \n\n\nBeslemiş büyütmüş içinde kini,\nUzak görmüş hep sevgi nefesini,\nBilmiyor öğrenmemiş sevgi demesini,\nKinle büyüyen çocuktan ne bekliyorsunuz.Yastığı altında hep olmuş bıçak.\nMutluluk soğuk, nefret kadar sıcak,\nArıyor, bulamıyor her şeyi yakacak.\nAklında kin olan gençten ne bekliyorsunuz.Süt değil, içkiyle büyümüş.\nFutbol değil silahçılık öğrenmiş.\nİnsanlardan bir gün şefkat görememiş.\nBu gençlikten ne bekliyorsunuz? \tAydın GÜRZ\n\n",
"siir_uzunlugu": 58
} | 58 |
{
"siir": "İşlik \n\n\nkaçak işçileriyiz bu işliğin\nöyle bir işlik ki\nadamın içine işliyor acısı\nkanser gibi tıpkı\nişlek bir işlik\nişlek ve vurgun gün ışığına\n-bodrum katında olsa da-\nzerre-i miskal gibi\nhammadde insan\nürün insan\nvarsa bir artı değeri\no da insanoğluinsan\nbiraz da mavi bakışları\narmağanlamak dünyaya\nyaratılan değerlerin\nher artı değer gibi\nkanırtması yaşamını nasırlı beyinlerin\ntek itkimiz \nbaktığımız yerin deniz ve yosun kokması\ndeniz gibi mavi\ndeniz gibi madrabaz\ndeniz kadar hürriyet kokması\n\n",
"siir_uzunlugu": 76
} | 76 |
{
"siir": "Madem ki yoksun! \n\n\nbugün; \ndoğum günü, ölümümün\ntam bir yıl oldu, yüreğim vurgun yiyeli \niçi boşaldı gönlümün\ntam bir yıl oldu tenimden gideli, güzeller güzeli\nhemen bugün,\nakşamüstü\nkoyup şarabımı, \ndalacağım çekik gözlerine\ndüşünerek seni, çoğaltacağım aşkımı\nbırakmayıp beni unutmaların hüznüne…sağanaklarken aşk üzerimize \nyüreğini istemiştim senden, \nsadece…\ntenlerimiz hummalı bir yangına dönerken\nşehvet baskınlarında\nsaplanırdı arzular keskin bir bıçak gibi\nkıvırcık kuytularında\nayrılık; \nözlemi ve acıyı bıraktı bize\nyorgun bir sızı soğurken kasıklarında…madem ki yoksun! \nalacağım seni fotoğrafından\nsıkacağım göğsümde, \nincitmeden, kırmadan,\nöpeceğim dudaklarından \nusul usul, ıslak ıslak\nözlemin farkında olarak\nöğrendik nasılsa oyun olmadığını hayatın\no kadar kolay değilmiş! \ndayanılmaz hafifliğini yaşamak, \nvarolmanın…uzaktan seveceğim bende; \numursamadan, \nölerek her gün gözlerinin eşiğinde…neden unutulmak istensin ki? \nen unutulmaz olan! \nen çok özlenen olsun unutulmaya çalışılan\nacıyı öldürmek için mi aşkı öldürürüz\n-ve- \nunuttukça bir şeyler eksilir ruhumuzdan\nsöyler misin sevgilim! \nyalnızken; \nneden, hep aşkı ve ölümü düşünür insan…?\n\n",
"siir_uzunlugu": 147
} | 147 |
{
"siir": "Deliymişim Öyle Dediler Anne... \n\n\nDerdimi açtım sevdiğime; Yürü git dedi. Derdimi açtım en delisine; Sen deli misin dedi. Derdimi açtım en zekisine; Yahu bu manyaklık dedi. Derdimi açtım en yüreklisine; Olmaz bu iş cesaret işi dedi. Derdimi sordum derdime? İNANMAK VE AZİM dedi..Saygılarımla Muhammet Fatih ONAT\n\n",
"siir_uzunlugu": 42
} | 42 |
{
"siir": "Göç ettim abi (Aşık Korhani'ye) \n\n- Göç ettim abi - (Aşık Korhani'ye)Kalmadı hiç köyde kalmadı dirlik\nBu yüzden gurbete göç ettim abi\nBozulup dağılmış o sağlam birlik\nBu yüzden gurbete göç ettim abiBen çizgi çekmişim nice umuda\nKış gelince geçer günüm uykuda\nBoğulursan boğul git büyük suda\nBu yüzden gurbete göç ettim abiBöyledir durumlar yemin ederim\nGünden güne artar gider kederim\nSen beni düşünme dedi pederim\nBu yüzden gurbete göç ettim abiSuyu bitmiş hele bir bak nehire\nİlgi duydum günden güne şehire\nRemzi der ki, bal eşit mi zehire\nBu yüzden gurbete göç ettim abiRemzi Timar\n19 - 3 - 2009\n\n",
"siir_uzunlugu": 101
} | 101 |
{
"siir": "Şafak bebek \n\n\nBir bebek ağlıyor ana kucağında\nNinnisi söylenirken günün şafağında\nBir bebek, bir çığlık, bir ses, bir nefes\nBelki de alın yazısı minicik alnındaBir gün doğuyor size, bize, hepimize\nGüller coşuyor bebeğin dudağında \nBir yelken açıyor yaşam engin denize\nBir bebek ağlıyor, oysa daha ilkbaharında\n\n",
"siir_uzunlugu": 46
} | 46 |
{
"siir": "Lale, Gül, Gönül... \n\n\nÖksüzler bahçesinde hasta ve cahil Gönül,\nVe bu bahçe içinde bir tek Lale, bir tek Gül. Cehalet diz boyunca, karalar giymiş Gönül,\nGönül’ün gamını bilen bir tek Lale, bir tek Gül. Haramlara ram olmuş, kirlenmiş idi Gönül,\nHaramiye uzanan bir tek Lale, bir tek Gül. Kızların korkusu; dayı, çaresiz anne; Gönül,\nÇocuk mezarların da bir tek Lale, bir tek Gül, Gül’e güller ile merhaba demez Gönül,\nDede itikadından, çıkamaz olmuş Gönül,\nBin derdin bin put’u var, etrafın dolmuş Gönül. Lale oku demiş ya, okuma bilmez ki Gül,\nGül okuma bilmiyor! Dinlemek bilmez Gönül. Lale’den ilham almış dile gelmiş gonca Gül,\nGül sevmeyi unutmuş, taş sever olmuş Gönül. Önce bahçen; demiş Lale, bahçeye seslenmiş Gül,\nKulak vermiş üç çiçek, tarumar olmuş Gönül. Kırkıncı çiçek açmış, Lale Mağrur, çoşkun Gül,\nDayıya giden kızına yanan, ağlayan; Gönül. Kırk çiçekle bahar olan, rengârenk açan Gül,\nKokuşmuş zihniyete mis kokular saçan Gül, \nLale’ye çiçekler sunan cennet gibi kokan Gül. Hırçın, kızgın, tamtamlar çalar Gönül,\nBedir de ay doğdu, kuyudan sulandı Gül. Uhut’ta kırılan diş, zırh içinde lider Gül,\nKocasını kaybetmiş, yas tutan vahşi; Gönül. Kapıda pusu, yatakta taze çiçek; ve şaşkın Gönül,\nHicret eden iki dost, hüzün içindedir Gül. Yeni bahçe eski şarkı bülbülün dilinde Gül,\nŞimdilik hoşça kal, vuslat Fetih’e kaldı; Gönül. Karalar bağlama Gönül; tavafa geldi Gül,\nArtık dingin, artık sessiz, vuslata ermiş Gönül,\nGül Muhammet (SAV) sana geldi, sana geldi son Resul!\n\n",
"siir_uzunlugu": 220
} | 220 |
{
"siir": "Geze Geze \n\n\nBugün bir güzel gördüm şu yüreğim eridi, \nSanki ceylan gibiydi gözlerimde fer idi, \nKimselere demedim dilimde de sır idi, \nYine gurbet ellerde geze geze vuruldum. Böylesini görmedim o an aklımı aldı, \nGözlerim üzerinde sanki asılı kaldı.\nYüreğimin dibine ateşten koru saldı, \nYine gurbet ellerde geze geze kavruldum. Hayalini geceme uğrun uğrun getirdim, \nUykumu gözlerimde ayan beyan bitirdim. \nFikrimi zikrimi de zaman zaman yitirdim, \nYine gurbet ellerde geze geze savruldum. İçmeden sarhoş oldum sevdası da bürüdü, \nSanki gül cemali de önüm sıra yürüdü, \nSabahı sabah ettim yollarına sürüdü, \nYine gurbet ellerde geze geze yoruldum.Bu şiir Radyo Mavi Eylül tarafından\nHaftanın şiiri seçilmiştir.08-06-2015\n\n",
"siir_uzunlugu": 103
} | 103 |
{
"siir": "Cinnet \n\n\nben canlı değilim, beden isteyeyim\n................................ruh musun aşk? \nben mana değilim, zeka isteyeyim\n................................akıl mısın aşk? \nben cevap değilim, soru isteyeyim\n................................doğru musun aşk? \nben ceza değilim, suç isteyeyim\n................................hüküm müsün aşk? \nben ücret değilim, eşya isteyeyim\n................................bedel misin aşk? \nben ölüm değilim, hayat isteyeyim\n...............................ecel misin aşk? \nben tanrı değilim, yaratmak isteyeyim\n...............................kul musun aşk? \nben kitap değilim, bilgi isteyeyim\n...............................son musun aşk? \nben şeytan değilim, günah isteyeyim\n...............................zevk misin aşk? \nben esir değilim, hürriyet isteyeyim\n...............................zincir misin aşk? \nben ceset değilim, kefen isteyeyim\n...............................katil misin aşk? \nben neyim sen kimsin, \nyoksa ben misin aşk?\n\n",
"siir_uzunlugu": 97
} | 97 |
{
"siir": "Türk bayrağı neyi temsil eder? \n\n\nÜlkede denizini. gölünü. deresini,\nMübarek toprağını. taşını. yöresini.\nÖzde ülküsünü. inancını. töresini,\nBayrak hep insanların yönünü temsil eder.Şöyle düşünürsek insan hafzıyla aynıdır,\nDilde okunduğu zaman hıfzıyla aynıdır.\nHilal özünde Allah'ın lafzıyla aynıdır,\nYıldızı Muhammedin canını temsil eder.Düşmanlara göğsünü siper edip gereni,\nVatan için seve seve canını vereni.\nGülistana gider gibi toprağa gireni,\nRengi şehit olanın kanını temsil eder.Onu seven kimsenin gönlünde olan hatır,\nİnsanın baktığı zaman içini ısıtır.\nDünyada Peygamberin sancağını yansıtır,\nBayrak inancı. İslam dinini temsil eder.İslam adına gidip savaş tutan hanları,\nAllah yolunda can verip ölen insanları.\nSavaşta askerlerin yazdığı destanları,\nMilletin geçmişini. dününü temsil eder.Türkün sancağıyla beraber bayrak namlıdır,\nOna bakan gözler hep sevincinden nemlidir.\nBayrak demek bir ülke için çok önemlidir,\nDevleti. milleti. kanunu temsil eder.Allah nidası ile yürüyüp neferleri,\nYusuf ile vatan için yapar seferleri.\nTarihi boyunca kazandığı zaferleri,\nBir milletin şöhreti. şanını temsil eder.\n\n",
"siir_uzunlugu": 134
} | 134 |
{
"siir": "Köşeli İstanbul \n\n\nLalelere bürünseydin ya İstanbul\nKuşluk vakti esseydin hep serin serin\nKöşeli İstanbul\nZikzak İstanbul\nBulutların hasret sana\nGün batımı es geçmekte\nHer yerin köşeli\nDudakların,\nGözlerin, burnun, ellerin\nKolların, göğüslerin\nBacakların,\nBiberonun bile köşeli\nAh köşeli İstanbul\nYuvarlak hatlarını özledim.\n\n",
"siir_uzunlugu": 42
} | 42 |
{
"siir": "Sevda pişirir \n\n\nHastalık başladı, bekliyordum zaten\nDün başladı. 5 ağustos 2007 Pazar\nHastalığın adı h.h. hastalığı çaresiz\nTedavisi yok, ilacı bulunmaz hasretBu hastalık öldürmez, süründürür\nTüm direnci ve hücreleri öldürür\nKendi haline bırakır, dokunmadan\nNe ölür ne kurtulur, hasret olmadanHasret’e hasret hastalığı bu, bilinmez\nGizlidir bu, tahlillerde görünmez\nİlacı hasret, bulunursa hasta iyileşir\nHasret yüreğini yakmış, sevda pişirir\n\n",
"siir_uzunlugu": 57
} | 57 |
{
"siir": "Baktım O Kuştu \n\n\nYağmurlu ve soğuk bir havada\nVali konağının çatısına konmuş\nHazin hazin ötüyordu bir küçük kuş\nAç mı kalmıştı. yuvası mı bozulmuştu\nBelli değil…Mevsim bahardı;ama hava soğuktu\nKuşun sesinde bir burukluk vardı \nFeryat etmekten yorulmuştu\nBaşka bir gün oradan geçerken\nSu birikintisinde bir avuç tüy yüzüyordu\nBaktım o kuştu…\n\n",
"siir_uzunlugu": 50
} | 50 |
{
"siir": "Doktor bey \n\n\nDOKTOR BEYYar yarası derin olur\nSinem yanar kor doktor bey\nElver hasta cananıma\nDert çekmek çok zor doktor beyTemmuz dökülür elinden\nYaram sancıyor derinden\nNe gelirse yap elinden\nSenden umut var doktor beyBaksana kanıyor gözüm\nYoksula ölmek’mi çözüm\nParasız tutmuyor yüzüm\nZaten dünyam dar doktor beyEski değil bu dert yeni\nHipokrat yeminin hani\nBırakma tanrıya beni\nTanrılar hep kör doktor beyVurguniyı koyma nara\nDilini üşürme zara\nVatansızlık büyük yara\nŞu gerçeği gör doktor bey SSK Etlik İhtisas hasta hanesi 2005..\n\n",
"siir_uzunlugu": 82
} | 82 |
{
"siir": "Gözyaşı İçine Akmak... \n\n\nGözyaşı içene akmak nedir. Bilir misin sen! Nerden bileceksin sevmemişsen. Nerden bileceksin bir akşam arafesinde. Gözlerinin önünden kayıp. Gitmemişse sevdiğin... Gözyaşı içine akmak nedir. Bilir misin sen? Hiç aktığını hissiettin mi! O inceden inceye, Ruhunu katleden sıcaklığı... Gözyaşı içine akmak nedir. Bilir misin sen? Yoksa sen hiç kıvranmadın mı! Gecelerce aşk acısıyla...Sevgilinin hasretiyle...Yada anlık uykundan kabuslarla. Uyanmadın mı hiç! Yoksa sabahın ilk ışıklarını. Görmek için. Neler vermezdim demedin mi hiç... Gözyaşı içine akmak nedir. Bilir misin sen? Tüm bunları yaşamadınsa; Nerden bileciksin sen...Gözyaşı içine akmak nedir. Bilir misin sen?\n\n",
"siir_uzunlugu": 81
} | 81 |
{
"siir": "Şimdiki gençlik \n\n\nsayğıları yoktur anaya babaya\nkendine yaşıyor şimdiki gençlik\nel alem siteler yaptı marsa aya\nsaygısızca yaşıyor şimdiki gençlikpantolon durmuyor onun kıçında\nbiryanti sürer jöle kirli saçında\nparayı bitirir bir kaç gün içinde\nbabayı para görüyor şimdiki gençlikne akraba bilir nede konu komşu\nsözünü bilmez bunların en okumuşu\nçebinde olmasın üç beş kuruşu\nbarlardan çıkmıyor şimdiki gençlikokula göndersen gidipte okumaz\nişe götürsen kacıpta çalışmaz\nbakaldan gidip bir ekmek almaz\nbedavadan yaşıyor şimdiki gençlikeski gençlik meraklıydı siyasete\nokurlardı kitap derği gazete\nşimdide köşelerde kuruyorlar çete\nmadde bağımlısı şimdiki gençlikgözlerinde lens kulaklarında küpe\ngiriyorlar her ay bir tipe\neskiden bey denirdi şimdi züpe\nçığrından çıkmış şimdiki gençlikinternet almış onların ruhunu esir\nne matematik bilirler nede kesir\nyok olup gidiyor dinamik bir nesil\nrobotlara dönmüş şimdiki gençlik\n\n",
"siir_uzunlugu": 125
} | 125 |
{
"siir": "Gecem \n\n\nBu gece ayrılığın gecesi\nBu gece yalnızlığın gecesi\nBu gece üzüntünün gecesi\nİşte bu benim gecemSenden ayrıldığım gece\nSenden koparıldığım gece\nSenden af dilediğim gece\nİşte bu benim gecemHasretin yollarını gözlediği gece\nGözlerim gözlerini özlediği gece\nAyrılığın hayallrimi yıktığı gece\nİşte bu benim gecem\n\n",
"siir_uzunlugu": 45
} | 45 |
{
"siir": "Kendi akağından akar \n\n\nFakirliğin dayanağı gözyaşı\numutları, kalp atışlarıdır\nyarınlara kalmıştır hayalleri hep\nher kımıltı bir beklentidir\ngözyaşıyla yoğurup\nsunarlar çocuklarına ekmeküstü tuzla, biberi\nyine de memnundurlar bunu da bulduklarına\nnimet isyan eder adaletsiz paylaşımlarına\nfakir susar\ntoprak isyan eder fakir yine susar\nsu\nhava\nkavga isyanda\nfakir yoktur orada\ngozyaşı süsüdür ekmek üstü tuzla, biberin\ngözyaşı akar gider kendi akağındafakirlik büyük zenginliktir efendiler\nonlara borçludur tüm nimetler tadını \nefendiliğiniz mi kalır olmasa çevrenizde fakirler\nsiz siz olun almayın onlarıın ahını\n\n",
"siir_uzunlugu": 81
} | 81 |
{
"siir": "Cesur Ol Cesur \n\n\nCesur olmalı insan ama,\nParsız kaldığım zamanlarda,\nCesaret edipte bakamıyorum,\nCüzdanımın içine,\nPantolonumun cebine.\nBelki üç beş kuruş sıkışmıştır,\nBilmem, belkide vardır.\nŞunu anladım.\nİnsan böyle zamanlarda,\nDaima cesur olmalı.\n\n",
"siir_uzunlugu": 33
} | 33 |
{
"siir": "Yoktun \n\n\nGöz görmez gönül görürdü bazen\nDuvardaki resmindi aklımı çelen\nOdadaki boş koltuk masada kırık kalem \nDüşündüm hayalini zar zor sezdim şekliniYanımda bir yar yoktu çayımı dolduracak\nBende takat kalmadı elimi kaldıracak\nBeraber düşlediğimiz ev geldi aklıma\nEv vardı şimdi çocuk yoktu avludaPerdeleri açmak gelmedi içimden\nSen girmeden güneş girmesin diye\nTV deki şarkılar ikimizi anlatır\nAkşam yağan yağmurun sesini duya bilsenUyurken yüzünü izlemeyi özledim\nAlbümü karıştırdım resimleri seyrettim\nKalbim durdu gözlerim doldu\nSebebi resmindi içimde depremlerin\n\n",
"siir_uzunlugu": 77
} | 77 |
{
"siir": "Gençlik nerdesin \n\n\nİçinde sevdalar başlayıp biten\nGözünü sevdiğim gençlik nerdesin\nÖmürde bir defa yaşanıp yiten\nGözünü sevdiğim gençlik nerdesinBedenler taş gibi sağlamlık dolan\nİnsanın esişi yelleri bulan\nRuhların her yeri ateşli olan\nGözünü sevdiğim gençlik nerdesinİnsanoğlu olan dağlar misali\nBaharda yeşeren bağlar misali\nŞelaleler gibi çağlar misali\nGözünü sevdiğim gençlik nerdesinİnsanoğlu yapan at ile yarış\nBeniz de çiçeğe güllere karış\nYapmayan beyazlar başları sarış\nGözünü sevdiğim gençlik nerdesin\nSedat hünkar\n\n",
"siir_uzunlugu": 70
} | 70 |
{
"siir": "Sadece Sen Varsın \n\n\nDolunay gibi doğ karanlık geceye\nDünya seninle aydınlansın\nTek tek yıldızları say\nO an beni hatırlarsın\nKurda kuşa toprağa sor\nSeni nasıl sevdiğimi\nDinle sessiz ve sakince\nO zaman beni anlarsın\nGönlümün gül bahçesinde \nTaht kurmuş güzel sultansın\nKalbimin her çarpışında\nKendi ismini duyarsın\nYerde gökte kainatta\nSadece inan sen varsın\n\n",
"siir_uzunlugu": 54
} | 54 |
{
"siir": "Funda'ma \n\n\nKuşların cıvıltısını duyuyor musun birtanem\nBu senin şarkın,\nYaprakların rengini görüyor musun birtanem\nBu senin gözlerin,\nEsen ılık rüzgarı hissediyor musun birtanem\nBu senin sıcaklığın,\nDalgaların sahili kucaklamasını seyrediyor musun birtanem\nBu senin kolların,\nGünün doğduğu anı özlüyor musun birtanem\nBu senin saçların...Doğa seni taklit ediyor her baharda,\nBir Funda yaratamadı,\nYağmurla gözyaşlarını\nGüllerle dudaklarını\nMeltemle sıcaklığını\nŞafakla saçlarını yaratmak zor\nSevgilimi şiirlerde anlatmak zor...\n\n",
"siir_uzunlugu": 66
} | 66 |
{
"siir": "Cennet Yıldız Ay Güneş Harfi \n\n\nYaradan cennet halifeliğinde gökteki yıldızlarla yaradanın isimleri yazılır okunur yıldızlar harf şeklinde okunurHilal ay c harfi kabul edilir cenaballah okunurGüneş o harfi kabul edilir olduran okunurKaramecnun\nYaradansal insan cennet şairi\n\n",
"siir_uzunlugu": 35
} | 35 |
{
"siir": "Nazar Değmesin \n\n\nMaaş çoktur, arta döke yetiyor,\nDeli gibi harca. yine artıyor,\nFakir insan yoktur, bitti bitiyor,\nÇok rahat yaşarız nazar değmesin! Mahkemede taciz davamız yoktur,\nOn dördünde kıza evlilik haktır,\nŞükür belgeliyiz herkeste çoktur,\nÇok rahat yaşarız nazar değmesin! Töre ölümleri yoktur burada,\nGelecek korkusu yoktur havada,\nÇocuklar çok mutlu yoktur yuvada,\nÇok rahat yaşarız nazar değmesin! Manavlarda sebze, meyveler dolu,\nÇukurlarda neymiş, dubledir yolu,\nResmi merdivenler kaplanır halı,\nÇok rahat yaşarız nazar değmesin! Kriz neymiş, yaklaşır mı bizlere,\nSansür uygulanmaz bütün sözlere,\nBitmiş acı, vurulmuyor dizlere,\nÇok rahat yaşarız nazar değmesin! Pazarlardan toplanmıyor domates,\nDoğalgaz çok ucuz, ısınır herkes,\nTrafik güvenli, bakılmaz ters ters,\nÇok rahat yaşarız nazar değmesin! Okullar parasız, para alınmaz,\nKayıtlarda bir kaz gibi yolunmaz,\nTelefon edilir adres sorulmaz,\nÇok rahat yaşarız nazar değmesin! Bitir okulları bekliyor işler,\nHormonsuz yiyecek, çürümez dişler,\nHep pembe görülür uykuda düşler,\nÇok rahat yaşarız nazar değmesin! Balkonlarda çocuğumuz vurulmaz,\nÇalışana dur yok onlar yorulmaz,\nYanlış yok ki Ali'm hesap sorulmaz,\nÇok rahat yaşarız nazar değmesin! 16 Kasım 2008\n\n",
"siir_uzunlugu": 169
} | 169 |
{
"siir": "Ayrilik \n\n\ngidiyorum\nbastirdi yine\nayrilik sancisi\ngun pesimden \nkovaliyor beni\ndilimde bir ayrilik sarkisi\ngece gunduz demeden\nsana bir kelime \nolsun soyleyemeden\nben gidiyorum bu ilden\ngozu kor olasi ayrilik\nyuz yilin sarkisi\ngibi kulaklarimda\nben\ngunun tozlarina karisirken\nseni buralarda birakmak\nyelkenimi yanliz açmak\nbir sila ruzgari\nbeni senden alan\ngidiyorum\nelveda\nbir daha gelmeyecegim\nbu ellere.Ataturk Hava Limani mayis 2003\n\n",
"siir_uzunlugu": 62
} | 62 |
{
"siir": "Memleket özlemi \n\n\nYolum uzaktır doyamadım ben sana\nGurbet uzaktır hasret kaldım hep sana\nBuraların ne kokusu var güneşi bi ayrı doğar\nGündüzü bile karanlık gibidir sor yaşayana Canım bir an sana dönmek istiyor \nBeni bağrına basarsın özlemişcesine \nHasretin kokun burnumda tüter benim\nHiç insan üzülmez mi senden uzaklaşıncaGurbet ellerde sensiz geçmiyor günüm\nSenden kesilir mi hiç ümidim yolum\nBen senin özleminle iyice yoruldum\nGülmeyi unuttum her gün ağlamaktanBeni bu gurbet ellerden alıp götürün\nBen ölürsem arzumu yerine getirin\nYolumuzu karanlıklar kesivermeden\nBahar kokusu geçmeden beni götürünMemleketimin inişli yokuşlu yolları\nEfir, efir esen dağların deli rüzgarı\nSüt, peynir tereyağı veren kıl davarları\nÜzümü pekmezi bitmeden beni götürünHerkes harman yerinde bak toplanmış\nFutbol oynamak için takım kuracaklarmış\nGurbetçilerin yeri sahada boş kalmış\nOyunu bozmadan beni sılama götürün\t\t\t11.11.2009\n\t\t\tYakup BAŞAR\n\n",
"siir_uzunlugu": 128
} | 128 |
{
"siir": "Ömür İkimizden Çalıyor.. \n\n\nSenin için çıktım yola mola vermek olmaz şimdi\nGönül kapım açık sana çekinmek yok gir içeri\nBahçe senin olsun gül kokan yollarında yürürken\nRüyalarım gerçek sandım bana doğru geliyorken..Keşkeler bitsin artık geçen ömür ikimizden çalıyor\nZamanı geldi aşkın mutsuzluk gitsin yüreğinden\nYaşamak var yeni baştan eskilerin geride kalsın\nTökezlenmek yok artık bas kalbimdeki asfalta..Yaz: Mehmet Ali Tuna\n14/06/2008\n\n",
"siir_uzunlugu": 61
} | 61 |
{
"siir": "Ekici Ve Çoban Gruplar Diretişi 18 \n\n\nEn önemlisi de göçerlerin ilahi meslekleri bilen bu yetenekleriyle göçtükleri bir alan içindeki ham bir araziyi, bir tarla, bağ, bahçe haline getirip; araç gereçlerini hazırlayabilir olmanın uzmanlık kapasitesi içinde olmalarıydı. Bir kır denen yazıyı, yaban olan savanı; otlak alanı bağ, bahçe, tarla gibi mülk yapabilirlerdi. İkinci bir en önemli yan da böylesi donanımlı bu kişilerin El adaletine fikren iman bağlılığı içinde inanmış inşacılar olmalarıydı. El tasarruflu özel mülkiyetçi söylem içinde; El söylemli vaatler, hayli albenili söylemlerdi. Bu söylemler içinde ittifakı zenginlik kaynakları üzerindeki bir hesapla çalışmadan takdirle mal mülk sahibi olunacağının telkinleri, vardı. Telkin edilenlerle kavranır olan şey; El vaatli rızk verme kavramı üzerindeki sahiplik içinde kazanılacak, muktedirlikti. Ön ittifak içinde kovulup göçenler bu muktedirliğin cazibesini kendi üzerine yansıtmanın büyüsüne kapılmış olan kişilerden oluşmaydı. Bu tür manaya iman (ahdi kavil-sözleşme- bağlılık yemini) etmiş kişilerdi. Yani kendi emekleri ile ortaya koyacakları mülkü, bu telkinlerden bekler olmanın kolaycılığı nedenle kolektifin mülkünü El’in mülkü saymaya, çoktan yatkındılar. Eğriyi gözetiyorlardı ki, El terazisine göre doğrultunlardı. Bu eğrilik El adaletiyle mülke temel olsun ki bu temele göre hırsızlıklar, kötülükler cezalandırılma ve caydırıcın, oluşunlardı. Bu iştah açıcılıkla El mülkü saydıkları ön ittifaklı kamusal zenginliğe sorgusuz sualsiz emek güçlerini sunacaklardı. Yani köle emekleri, mülk ve mülk hakkıydı. Emekler kulluk ödevi ile bu emek ürünleriyle birlikte bu iştahla El’indi. Ve dolaysıyla da El sözcüsü olanlarındı.Mülk, El’indi. El, mülkü olduğu için konuşuyordu. Ve El mülk sahibi olduğu için de sizin sahibiniz olan SAHİPTİ: . O halde El tarafından kendilerine mal-mülk verilen mülk sahipleri de; bu nedenle hem sizin sahibinizdi. Hem de mülk sahipleri El gibi El’in ağzında konuşuyordular.Telkin olanın hayallerine kapılmakla inanmış olanlar; bu inanıcılarıyla, El sözcülerinin sömürü iğfaline uğramış; yapı süreçleri ortaya çıktı. Geriye bu yapı sürecinin, sözcüler eliyle; salgın bir virüs hareketine dönüşüp, yayılması kalıyordu.Tüm Dünya giderek bu tarz El yapılı virüs salgını içinde kasılıp kavrulmanın; köleci sisteme icazetle olan imparatorluk oluşumlarının elinde olacaktı. Bu yapılar; bağ, bahçe, tarla, avadanlık kılınmış ortak mülkiyetli ölü emeklerin; El takdiri üzerinde sahipleriydiler. \nEl’in nasipçe kıldığı Gılgamış, Dumuzi, Hamurabba, Nemrut, Abraham, Sargon gibi söyletilen El icazetli genel sahiplikler; bu sahipliğin hükmüne bağıt olmanın El mührü olan kişileriyle; bu kişiler El sözcüsü kişilerin mutlak hükmü sayıldı.İster istemez bu som bencillik üzerine olan çağrıya uyup gelen vaat ve biat içindeki kişiler, öğrendikleri yeteneklerini El mülkü içine sunup; emek gücünü El’in malına mülküne sarf etmekle, El’i zengin edip sömürülecektiler. Sömürülenin kendisi de umut beklentisi içinde vaat kâr olacaktılar.Kâfirler toprak ekip biçen, ekici, tarımcı tahıl üretimi yapan gruplardı. Tohumun üzerini toprakla örtüp; tohumu toprakla gizlemelerinden ötürü bu çiftçi gruba tohumun üzerini örten; örtüp gizleyen anlamına kâfirler denirdi. İyi de El inançlı imancılar niçin kâfirleri özel bir atıfla anıyordular? Kâfirler El takdirine karşı çıkıp tınmamakla El’in mana gücünün yok sayıp El iradesinin üzerini; tıpkı bir tohumun üzerini örter gibi örtmüş oluyorlardı. Sömürüyü meşrulaşan Ele göre ekici kâfirler; El ittifaklı tevhidi çağrıya katılmamalarıyla; ekiciler El takdiri olan gerçeğin, üzerini örtüyorlardı (kâfir oluyorlardı)!Kâfirler El takdirini görmezden geliyorlardı. Yani kâfirlik en eski totem mesleklerinden biriydi üstelik kâfirler kendi ortak emeklerine sahip çıkıyordu. Kâfirler ortak emeklerini El kaptırmamakla birlikte bunu El’in seçilmiş kullarına verilmesine razı olmayıp, direniyor olmalıydılar. Hâlbuki El’in kendisi ön ittifaklı ilah ortaklaşmalı iradeyi ve kâfirlerin emek güçlerini yok saymasıyla El; kendisinden önceki gerçeğinin üstünü örtmekle; kendisi kâfir oluş aynı olan işini yapıyordu. Tabii ki El müminleri, bu geçmiş süreci bilmediklerinden; ekicilere, ekicilerin sırf El karşıtı olmalarını kâfirlik olmakla söylediler. Kâfir emekli tarımcıları, kendi sözcük kullanımlarının anlamı îçinde yeriyordular.El imanlı anlayışın ilk mücadelesi içinde direnen gruplar, tarımcı olan tohum ekici kâfirlerdi. El, ilahi dönem içindeki tüm mücadelesini mesleği kâfir olan gruba karşı, vermişti. Kutsal metinlerin kâfirleri bu denli aşağılamayla anması bundandı. Bu tarz yergice anma içinde olmaları, bu ilk büyük anı mücadelesi içine yapılan bir göndermeydi aslında. Daha sonraki eylemli sürecin içinde bir El erki olan monark, kendi çevresindeki diğer El erki olan bay erkleri dediğimiz monarklar üzerine doğru bir egemenlik ihracına başladılar. Diğer El takdirli monark (lugal) egemenler de, istilacı El’in egemenliğini tanımıyorlardı. Bu nedenle istilacılara direniyorlardı. İlah egemenliğini tanımayan El’ler, şimdi de kendi gibi El olanların üzerine kendilerinin El olma ihraçlarının (Tagutluklarının) iradesini tanımayacaktılar.İşte böylesi süreç aşamaları içinde bir El diğer El’in egemenlik takdirini tanımayıp; onu yok sayıp; onları da kendi El egemenliğinin hükmü altına almak istiyordu. Bu hareket hem diğer El egemenliğinin üzerini örtücü kâfir bir hareketti. Hem de karşı El ve El yanlıları, tıpkı eski tohum ekip, tohumun üzerini örtüp; tohumu gizleyen meslek erbabı ekici kâfirler gibi ihraççılarına direnmekle egemenliklerini kaptırmak istemeyenler de, birer kâfirlik içinde olmanı, gibiydiler. O halde istilacı tekelci olan El’e karşı direnç koyan her El hareketi bir kâfir hareketi olmakla, yapılanlar yine bir kâfirlikti. El, oluşa gelen süreci ne kadar kâfirlik olurla görürse görsün; süreç bir tez-anti tez oluşuyla veya sentez ve ayrışma oluruyla doğal yasalar çerçevesinde değişip dönüşerek gelişiyordu.Egemenlik ihraç eden El ile egemenlik ihracına direnen El, ilk Elden oluşan El’diler. Bu nedenle bir El diğer bir El’e; ilk takdirde bulunan mana El gibi olmayı yani, El gibi olmanın (Tagut olmanın) iddiasında bulunması oluyordu. Yine de buna rağmen El ve El’e iman edenler; kâfirleri ve kâfirlerin El takdirine karşı çıkışlarını dillerine dolamışlardı. Kâfirleri kötülüyorlardı. Kâfirler El takdirini tanımıyor olmalıydılar. Kafirler yılın büyük bölümünü emek zoruyla; yağmurda, yaşta; sıcakta soğukta çalışıp hasat eden insanlardı. Bu nedenle kâfirler emeğine, iradesine sahip çıkanlardı. Elbet çobanlar da yağmurda, yaşta; sıcakta-soğukta oluyorlardı. Çoban sık sık oturup dinlenebiliyordu. Çoban kaval çalacak vakit buluyordu. Yine çoban sakin sakin düşünmeye zaman ayırabiliyordu. Oysa kâfirler çalışmada arta kalan zamanda kendi koşum hayvanını da kendi doyurmak zorundaydı. Kâfir meslek, çift sürdüğü araç gerecin bakım onarımını yapıyordu. Alt süreçlere organize olmuştu. Çoban gibi süreçlere değişmezlik gözüyle yalın bakmıyordu. Tarlayı sürüyordu. Tohum ekiyordu. Tohumun üzerini itina ile örtüyordu. Tarlayı suluyordu. Tarladaki yabani otları ayıklıyordu. Ürünü hasat ediyordu. Hasadı eve taşıyor. Ürünü değirmende ya da taşla öğütüyordu. Bunların her biri her bir ayrı süreçler olmasına rağmen tohum gizleyici kâfirler üzerinde bitişik süreçler olmakla yorucu ve uzun erimli süreçlerdi. Karşı gelme dirençleri de bu nedence, adaletleydi.Tarihin bilinci unutmaz olmakla; kesikli sürekli seçme ayıklamalarıyla; değişme, dönüşme, birikme üzerinedir. Bilmezi olan; unutan; unutturulan insan bilinciydi. Toplumun hafızası da tarihi hafıza olmakla kesikli sürekli unutmayan hafızadır.10.05.2017\n\n",
"siir_uzunlugu": 1006
} | 1,006 |
{
"siir": "Beyaz Gül \n\n\nBürünür sevdânın beyaz tüllerine beyaz gül\nGülümser seherin ayaz yellerine beyaz gülYeşil dağların karlı zirvelerinden estirir\nSerin rüzgârını hicâz çöllerine beyaz gülPamuk yüklü bulutları yollar vahalara\nKar yağdırır çölün niyâz ellerine beyaz gülSelâm olsun aşk ufkundan doğar o müjdeci \nÂbıhayat sunar maraz illerine beyaz gülGöklere firûze saçılır, yerlere zeberced\nZînet olur yeşilli yaz bellerine beyaz gülAk kelebekler, papatyalarla karışır gider\nİlkyazın kar-köpük beyaz sellerine beyaz gülDallar, yapraklar, dikenler terennümde kendince\nSevdâ okutur yek-âvâz dillerine beyaz gülCâzibeler katar edâsıyla kuğular gibi\nHas bahçelerin turkuaz göllerine beyaz gülKimseler şaşmaz oldu, pervasızca pervâzına\nAlıştırdı herkesi naz hallerine beyaz gülİşvesiyle, cilvesiyle rakîb dense olmaz mı\nZümrüd bağların dengi az güllerine beyaz gülAkkor sevdâsıyla hem zevk verir hem âh dedirir\nSevdâlının toz değil haz küllerine beyaz gülSâde kendiyle mesteder sevdâkârı bâdesiz\nNe defe dokunur ne saz tellerine beyaz gülGümüş çehresiyle dolunay gibi, güneş gibi\nİlham verir gönlümün gazellerine beyaz gül\n\n",
"siir_uzunlugu": 147
} | 147 |
{
"siir": "Pencere \n\n\nHayatta ciddiyeti \nBir tek ölüm bozar.Toprağın altı da üstü gibi,\nKendini vazgeçilmez sananlarla doludur,\nBenzerliği her iki tarafta olanların \nBunun farkında olmadığıdır. Bitkinin kalite sebebi tohum ve toprağın hasıdır,\nİnsanın kalitesi kalbi ve niyetinin mayasıdır Var olmanın kıymetini yoklukla anlar insan,\nBir insanın başı öne eğik ise bilin ki içi dolu başaktır,\nDerdi yere düşen edepsizlere takılmamaktır.Hayata tam açacaksın yüreğini,\nİçinde bir tek insana dikkat edeceksin\nİki seçeneğin var siyah ve beyaz, \nHayat ve ölüm gibi,\nBirini seçeceksin…Okulda aldığımız diplomanın hayatta geçerliliği yoktu,\nOkul aldığın diploma ile hayata atıl der…Kolay elde edilebilen her başarı\nZor elde edilip, \nKaybedilmesi mümkün olmayandır Her düşünen insan, \nHer insan da düşünebilen değildi..Kötü bile olsa\nGeçmişi tecrübe ettiğime\nSeviniyorumGelecekten umutluyum,\nHayalimiz gibi olmasa bileTaş duvarlar arasında aydınlık gibisin,\nBir pencere aramadımBüyüdükçe taşlaşır insan,\nFazlalıklarını aldırdıkça heykel gibi olgunlaşır.Kıran kabalık, kırılan incelik,\nSuçu inceliğe atmak nitelik değil, \nNicelikAç gözünü, kulağını, aklını ve vicdanını,\nYok başka pencereÖnder Karaçay \n\n",
"siir_uzunlugu": 152
} | 152 |
{
"siir": "Hücre \n\n\nRuh çamura saplanır, bahçede cismin yürür \nKimi volta atarken kimi yatakta çürür \nHiç kalkmayacak gibi gözüne perde iner \nNe kahkahan durulur ne de gözyaşın diner En yüce dağlar bile zor görünür dumanda \nHeybetlik ne demekti, o da yiter zamanda \nUnutursun saymayı, bilmezsin kaçtı şafak \nSonun ya dört duvardır ya da bir karış toprak Aklına gelir gibi olur eski sevdiğin \nŞimdi ölüm evlilik, her cenaze bir düğün \nYakınlar uzak olur, uzaklar ulaşılmaz \nBu dağ vuslat dağıdır, istesen de aşılmaz Ne kızgınlık ne nefret ne de bir kin duyarsın \nMutsuzluğu sessizce yüreğine koyarsın \nGözkapağın aralık, baygındır bakışların \nYazların fırtınalı, güneşlidir kışların Bakmaz olur gözlerin kapıdan girenlere \nKulağın tepki vermez bağıran sirenlere \nAdımların yavaşlar kımıldamaz kolların \nYönler belirsizleşir, sağa benzer solların Bir şarkı mırıldanıp, bir ıslık çalmayalı \nNe kadar uzun olmuş düş kurup dalmayalı \nKazma kürek tutmayan ellerin yumuşamış \nYalnız özgürlük değil, güç de seni boşamış Gözlerinin ferinde ne bir umut çizgisi \nNe de kalbinde kalmış sevdanın belirtisi \nKadın, erkek, yaşlı, genç, hepsi birdir gözünde \nİnsan değildir insan, sevgi yoksa özünde Ey umutsuz kardeşim, ey azap duyan beden \nHakktan umut kesilmez, böyle söylüyor giden \nKapansa da kapılar, açılır bir pencere \nZaman gelir yıkılır, çürüdüğün bu hücre (istanbul-2005)Ayhan Yavuz Açıkgöz\n\n",
"siir_uzunlugu": 197
} | 197 |
{
"siir": "Toki (Toplu Konut İdaresi) (5 Ekim) \n\n\nDar gelirli olan aile için,\nEv sahibi olmak. o kadar zor ki; \nDevlet desteği ve deneyimiyle\nBunda. en etkili kurumdur TOKİ.'Toplu Konut İdaresi'dir. adı,\nSosyal konut üretmektir muradı; \nGecekonduları silmek maksadı\nBunda. en etkili kurumdur TOKİ.'Toplu Konut Kanunu'yla kuruldu.\nYirmi yıldır. üretimi görüldü; \nKura ile. fakire ev verildi\nBunda. en etkili kurumdur TOKİ.Ulusal düzeyde. çözüm üretir,\nHedefleri. HABİTAT'a göredir; \nDüzgün kentleşmeye. etkin çaredir\nBunda. en etkili kurumdur TOKİ...\n\n",
"siir_uzunlugu": 63
} | 63 |
{
"siir": "Dağ Eteğinde \n\n\nfont face='Arial Black' color='black' size='0. 5'\nArtar da eksilmez gönül yarası \nMehmet’in sülüsü dağ eteğinde. \nLalenin siyahı, bahtın karası \nKi yaban çalısı dağ eteğinde. Ta kalubeladan, ademden beri \nBin senelik tutku bir tek seferi \nBu sefere çıkan dönemez geri \nAlisi Velisi dağ eteğinde. Bir saniye varla yok arasında \nİki lokma açla tok arasında \nVe bir gram azla çok arasında \nAlemin delisi dağ eteğinde. Hasret düğüm düğüm, söz çeper çeper \nÇeperin dibinde kurulmuş siper \nSoğuk rüzgar çıplak alnını öper \nKudretin halısı dağ eteğinde. Göklerde nur, yerde bağlar dayalı \nUmut ağacına çağlar dayalı \nDağlar sıra sıra, dağlar dayalı \nVelinin ölüsü dağ eteğinde. Kayıp eden arar, arayan bulur \nKuş yuvadan uçar arzusu kalır \nAşığı bir derin inleme alır \nDert deniz, yalısı dağ eteğinde.\n\n",
"siir_uzunlugu": 121
} | 121 |
{
"siir": "Kurtuluş Savaşı Öncesi Esnası Ve Sonrası Duruma Kısa Bir Bakış 50 \n\n\n50][Abdülaziz Mecdi '...padişahım gönlünüzü ferah tutunuz. Millet sonuna kadar mücadele edecektir' der.[Vehbi Hoca: 'Millet son damla kanına kadar, vatanını savunacaktır.(...) padişahım buna güven buyurunuz'] der.[Rauf Bey devamla; 'Hoca Efendiler zat-ı şahanelerine hakikati söylüyorlar padişahım. Millet sınırları içinde bağımsızlığını ve makamınızı kurtarmaya kararlıdırlar. Millet sizden bu harekete taraf olup imza koymanızı istirham (yalvarıyorlar) ediyorlar. Aksi halde son, çok tehlikeli görünüyor. Siz kuşatılmış vaziyettesiniz. Bunun için imza yetkinizde yoktur'] der.Padişahın acizli telkinini, ihanetini bile anlamayıp, körü körüne mazeret bulan bir mantıktır bu! [Sinirlenen padişah kızgınlıkla ayağa kalkar ve bağırır'. (Bu millet ne ola ki) millet koyun sürüsü, (onlara) bir çoban lazım. O da benim'] der. Yani [onalar nasıl karar alır. Onlarda kim? Kim oluyor da, kimi kurtarıyor! Burada benim sözüm geçer], demiş olur ve konuşmayı bitirir.Vehbi Hoca Daha sonra 1 Kasım 1922 de şerri ye vekilidir. (Din işleri bakanı) olarak, şu fetvayı verecektir:['...ecnebi himayesine sığınarak makamını terk edip ve hilafetten bilfiil vazgeçmekle, makamından şeran indirilmiş olur mu? Diyen kendi sorusuna El cevap: 'olur' diyecektir. (Yaşar Nuri Öztürk-Allah ile aldatma; sayfa 40. 41, 42) köşeli parantez içleri değerli aydın Profesör Doktor Yaşar Nuri Öztürk'ten alıntıdır]Daha Mustafa Kemal Hazretleri Samsun'a çıkmadığı sıralarda 1919 yılı başlarında, bir İttihat ve terakki gizli örgütlemesi olan Teşkilatı Mahsusa, yurdun muhtelif yerlerinin düşman işgaline karşı oluşan, halk direniş örgütlerince, kurulmuştu. Bu Kuvvayı Milliye denen unsurlar, düzensiz birliklerdi o şartların gereği ve heyecanı olarak tutumlaşmıştılar.O; sözüm ona, Atatürk'e Anadolu direnişini başlatmasını, şifahen de olsa söylediği dedi kodu edilen, Padişah Vahdettin; halbuki İzmir'in işgalini, işgalden önce, biliyor olmasına rağmen, oradaki Osmanlı kuvvetlerine; sesiz ve tepkisiz kalmalarını emreyliyordu! Hatta bu kuvvetler uysal uysal da, teslim olmuştular! Padişah Hiç değilse bu kuvvetlere, daha Anadolu içine çekilin demiş olsaydı; padişahın bu tutumu güya, Gazi Hazretlerine tavsiye ettiği söylenen: 'Paşa paşa, bu vatanı kurtaracak birisi varsa, oda sensin '' (!) demesine pek çok uygun düşerdi değil mi? Padişah adına, daha yararlı ve akılcı bir plânlama olurdu. İşgale karşı, Mustafa Kemal'i Anadolu içine göndermeyi düşünecek kadar sorumluluk duyan birinin; kafasında bir savunma stratejisi bulunan birinin, işgale karşı elinde gelebilir bir uyarı tedbirini dahi iletmemiş olması, yapabileceği bir şey midir bu! Afedilir mi? Tüm bunlar Vahdettin'i havari (kurtarıcı) sayan söylemler, beyhudedir ve karşı devrim güçlerinin ya bilmediği! Yada bilmezden geldiği veya halk bilmezliğinin, sınanıp, okşanıp, yarar ve istismar edilmesi eyyamcılığıdır.1919 yılı sonu seçilen son Osmanlı Meclisi Mebbusanı daha üç ay gibi kısa sürede fesh edilecekti. Misakı Milli gibi bir andı, bu meclis kararlılıkla ve ulvi tavırla kabul edecekti. Mustafa Kemal'in arkadaşlarından Rauf Orbay, bu meclisin reisi idi. İşte bu olayın akabinde şeyhülislam Dürrizade Abdullah Anadolu Hareketini 'kâfir hareketi' ilan edecekti. İşte Gazi'nin 'deccallığı! buradan, bu yurt savunmasına duyulan öfkeyle, şenaatle; karşı devrim güçlerinin tepkisi içindeyken, vatan hainlerinin bir şerri olsa gerektir. Aslında İzmir'in işgali Anadolu'da derin bir infial yaratmıştı. Belli; ortalama değerde buluşan halk bu işgal neticesinde, oluşumunu hızlandırmıştı. Bunun gibi Meclisin kapatılması da Anadolu'da yeni Meclisin açılmasını tetikleyen ve Gazi'nin projelerini olgunlaştıran, ama Gazi'nin iradesi dışında gelişen, bir bakıma ve (esefle derim ki) hayırlı olaylardı. İzmir'in işgali Anadolu hareketinin kıvılcımı, Meclisi mebbusanın kapatılması Anadolu örgütlenmesinin kıvılcımı olmuştu. İşte gazi konjonktür durumlarına ani ve gerekli altarnatifi cevap olaraktan sunabiliyordu. Her ne kadar, bu hareketleri bazı etkin çoğunluğun söylemi ile 'padişah efendilerinin' kurtuluşu için bir manevra harekâtı olduğunu sansalar dahi, tarih; bir daha geri dönülemezcesine ileri doğru akıyordu. Ve genç cumhuriyetin kader ağlarını örüyordu.Tüm bunlar oluşurken, tam da 'Ankara meclisi' açılacak iken; ayartılan gerici saltanatçı güçler Bolu, Düzce, Hendek isyanlarını başlatmış, bu isyanlar Ankara çevresini, Nallıhan ve Beypazarı'nı sarmıştı. Gerek bu isyanların patlatılması, gerek konan ağır vergilerin tahsil edilmesindeki sıkıntılara, gerekse asker alımına karşı olanlara ve kaçaklara karşı, bir celsede, hızlı kararlar alan İstiklal Mahkemeleri kurulması fikri şiddetle kendisini duyurtmuştu. Hızlı adımlarla ve hızlı hareketlerle, geleceği şekilleyecek teorilerile, yolun kendi gidişine uyumlaşılınacaktı.Anadolu'nun merkezinde bu yapılaşma olurken, düzensiz birlikler (Kuvvayı Milliye) dağıtılıp, bunların isyanları göğüslenirken; Doğu ve Güney doğu Anadolu'da da, düzensiz birliklerin yapılaşan, halk direnişleri birçok işgalin sonlanmasını sağladı. Müthiş bir savunu ile yerel kurtuluşları başaran, inanılmaz yiğitliklerdi bunlar. Dile destan kahramanlıklar ve dayanışılmaların örneğini verecektiler. Eşi az bulunur bir kahramanca başarılı hareketti bunlar.Zorlanan işgalciler, hem Anadolu Asilerini! Muhatap alıyor, kalpaklıların kendilerini zora sokuşu ile anlaşma yolları arıyordu. Onu, tanımak zorunda kalıyordu. Ama bir zamanlar çok küçümseyip aşağıladığı, bu kutsal isyanı yapanları, muhatap alışlarını da kendilerine gurur yapıyorlardı. Bu yüzden de tanımazdan geliyormuş gibi, hafifseyen, küçümseyen tavırlarla muhatabının İstanbul hükümeti olduğu şeklinde davranıyordular. Hâlbuki muhatap alınma işini bu noktaya getiren, Anadolu hareketi idi. Ama muhatap kılınan İstanbul'du! Bu eylem işbirlikçi yönetimin sonunun, açıkça beri çekilmesi idi. Ve öylede oldu. 1 Kasım 1922'de Saltanat kaldırılmıştı.Sürecek\n\n",
"siir_uzunlugu": 756
} | 756 |
{
"siir": "Dünya \n\n\nGönlüm de bu akşam yine hüzün var\nGözlerimi yollarda bıraktın dünya\nÇok özledim yine ben sevgilimi\nVermedin sen beni kahrettin dünyaBoşa geçirdin sen gençliğimi\nGözümden yaşları akıttın dünya\nKeşke sana hiç gelmez olsaydım\nVerdiğin sözleri tutmadın dünyaBeni görsen de ne fark eder ki \nSen benim ömrümü tükettin dünya\nDeğerin yok artık benim gözüm de \nSen kıyameti hak ettin dünya\n\n",
"siir_uzunlugu": 60
} | 60 |
{
"siir": "Ay Yıldızlar Ve Sevdiğim \n\n\nAY YILDIZLAR VE SEVDİĞİMBir köylü güzeli olmuş \nBu gece ay\nYıldızlar birer kardelen\nSevdiğimdir\nCeylan edasıyla gelenNiçin...\nÇırılçıplaksınız kaldırımlar\nBayramlıklarınızı giyinsenize\nSevdiğimin ayakları narindir\nİncinir beyaz topuklarıYa siz \nNeden loşsunuz sokak lambaları\nGüneşten ışık çalsanıza\nAydınlık edin \nBu gece\nBu sokağıYa \nEvimin duvarları\nSiz neden susuyorsunuz\nAçın\nGözünüzü kulağınızı\nÖrümcek tutan şu kapıdan\nBirazdan sevdiğim girecek\nSesi düşecek üzerinize\nKokusu sinecek üstünüze\nArtık\nBarışın benimle\nYalnızlığımı tülleyen duvarlar\nBarıştım artık tüm evrenle\nVe\nHatta şu çirkin kaktüsle bileBakın \nAya ve yıldızlara\nBir köylü güzeli olmuş \nBu gece ay\nYıldızlar birer kardelen\nSevdiğimdir\nCeylan edasıyla gelenNiçin...\nÇırılçıplaksınız kaldırımlar\nBayramlıklarınızı giyinsenize\nSevdiğimin ayakları narindir\nİncinir beyaz topuklarıBakın \nAya ve yıldızlara\nBir köylü güzeli olmuş \nBu gece ay\nYıldızlar birer kardelen\nSevdiğimdir\nCeylan edasıyla gelenNiçin...\nÇırılçıplaksınız kaldırımlar\nBayramlıklarınızı giyinsenize\nSevdiğimin ayakları narindir\nİncinir beyaz topukları\n\n",
"siir_uzunlugu": 136
} | 136 |
{
"siir": "Balkanların gözü yaşlı \n\n\nYıllarca dinmedi Balkanların gözyaşı \nCefakarca katlandı Türk halkı,\nYıllardır kanayan o yara sarılmadı,\nBalkanların gözü yaşlı Türk halkı.Onlar Balkan Türkleri, Osmanlı \nKalbine hançer saplanmış gibi yaralı,\nBalkan toprakları ecdadımızın yadigarı,\nBalkanların gözü yaşlı Türk halkı.Elbette dinmez bu gözyaşı, \nBitmez bu sevda, kurumaz gözyaşı,\nUnutulmaz akıtılan Müslüman kanı, \nBalkanların gözü yaşlı Türk halkı.Ruha dokunan, yürek yakan Türkülerde,\nBir yanda dinmeyen acılar pare pare\nAğıt yakılmış artık, buraları Şehit Diyarı,\nBalkanların gözü yaşlı Türk halkı.\n28.09.2016\n\n",
"siir_uzunlugu": 77
} | 77 |
{
"siir": "Milletine değeri-verdi Kemal Atatürk Esirlikten kurtardı-üstümüze giydik kürk \n\n\nGençlik seni unutmaz-hele de Türk Milleti\nTarihten görünmüştür-halkımızın heybeti\nRuhun ile enerjin-içlerimizi sardı\nBütün hâline soktu-birbirimize kardı\nMilletine değeri-verdi Kemal Atatürk\nEsirlikten kurtardı-üstümüze giydik kürk\nTarih seni konuşur-hatırlanıyor yüzün\nSınıf ve kitaplarda-özdeyişlerin sözün\nİnsanları düşündün-başka düşünenler yok\nİnim inim inledik-kalbimize battı ok\nMilletine değeri-verdi Kemal Atatürk\nEsirlikten kurtardı-üstümüze giydik kürk\nDünü hiç unutmadık-unutmayız da asla\nYıkıcı bölücüye-gençler bakarız hırsla\nO karanlık geceler-getirmek isteyen var\nHainlik yapıyorlar-yular kopartan davar\nMilletine değeri-verdi Kemal Atatürk\nEsirlikten kurtardı-üstümüze giydik kürk\nDünün hain düşmanı-kuruyor sinsi plan\nEtrafa yayıyorlar-türlü türlüdür yalan\nİdama giden nesil-zinciri parçaladı\nAtatürk’ün sevgisi-yaşayacaktır adı\nMilletine değeri-verdi Kemal Atatürk\nEsirlikten kurtardı-üstümüze giydik kürk\nTürk Milleti meydanda-Ata diyorlar Ata\nDurmadan seslenirler-yapma diyorlar hata\nCoşkumuz gururumuz-çağlara gidecektir\nBölmek isteyenleri-canlar mahvedecektir\nMilletine değeri-verdi Kemal Atatürk\nEsirlikten kurtardı-üstümüze giydik kürk\nYaşadığımız müddet-emeği vereceğiz\nGöğsümüzü vatana-birlikte gereceğiz\nHalkımıza esenlik-mutluluğu getirdin\nÖğretmen Hasan söyler-esareti bitirdin\nMilletine değeri-verdi Kemal Atatürk\nEsirlikten kurtardı-üstümüze giydik kürk\n\n",
"siir_uzunlugu": 152
} | 152 |
{
"siir": "Mazimize düşman ettiler bizi \n\n\nBizi zayıf yerimizden vurdular,\nMazimize düşman ettiler bizi.\nDedemizden torunu kopardılar,\nMazimize düşman ettiler bizi.Hani Oğuzdan gelirdi aslımız,\nŞimdi sorsan bilen var mı biz kimiz? \nNe ecdadımız kaldı ne neslimiz? \nMazimize düşman ettiler bizi.Şimdiki neslin kafa yapısı dar,\nİnsanlar biraz ar etmelidir ar.\nTürk olduğundan utananlar bile var,\nMazimize düşman ettiler bizi.Ben de bilmiyorum sonumuz nolur? \nİnsanlar istese her şeyi bulur.\nDinimizi sorsan kaç kişi bilir? \nMazimize düşman ettiler bizi.Yusuf kime desen lafa karnı tok,\nKusur ararsan herkeste kusur çok.\nEcdadına bakıp örnek alan yok,\nMazimize düşman ettiler bizi.\n\n",
"siir_uzunlugu": 93
} | 93 |
{
"siir": "Düş buya! \n\n\nDüş buya! \nBir prenses olsam sana abayı yakan,\nAlsan beni kollarına korusan,\nYaşatsan ne varsa güzellikten yana,\nAğaçlardan bal aksa, aşk aksa,\nYaşasak doyasıya.Düş buya! \nGüvenin pelerinim olsa omuzlarımda,\nTeninle sarsan beni üşütmesen,\nYağmur taneleri hiç görmese beni! \nKuytularda saklasan,\nBülbüller sadece bize mırıldansa,\nGüller ona naz yapıyor olsa da.Düş buya! \nUçursan bizi yıldızlara, \nSırtımızı aya yaslasak,\nAşkı yeniden yazsak! \nKadınlığımın arzusu sadece sen,\nDudağının ıslak yanı ben olsam.\nGökyüzü şölen yeri,\nBulutlarda yatsak, hiç uyanmasak.\n\n",
"siir_uzunlugu": 78
} | 78 |
{
"siir": "Yurdum \n\n\nDağların arasından yolumuz,\nÇamların kokusunda yolumuz,\nBuram buram Türkiye’miz,\nBir diyarı cennet yurdumuz.Alabildiğince ormanlarımız,\nGezebildiğince koylarımız.\nGörebildiğince yeşilimiz.\nBir diyarı cennet yurdumuz.Dantel dantel kıyılarımız,\nOyalanmış yemeni tarlalarımız,\nBir bahar çılgını bahçelerimiz,\nBir diyarı cennet yurdumuz.Ocak 2006\n\n",
"siir_uzunlugu": 37
} | 37 |
{
"siir": "Resule Ümmet Olunan Yoldayız \n\n\nİmanla gül kokulu Resulle başka âlemdeyim\nOnun bakışıyla gülüşüyle başka bir andayım\nMeğer ondan önce ben ziyanlardaymışım\nŞimdi Resulle zamanın anlam kazandığı yerlerdeyim\nHak yolda hakka doğru yürünen hak yoldayız\nVarlığımızla Gül kokan Resule ümmet olunan yoldayızZalimler şeytan yanar uçar iman denilen bu yolda\nDost düşman belli olur gözlerinde parlayan imanla\nYalan söylese de kalben sözü kalır havada gözler konuşur\nİman yolunda Gül kokan Resul yanında gönüller barışır\nHak yolda hakka doğru yürünen hak yoldayız\nVarlığımızla Gül kokan Resule ümmet olunan yoldayızGül Kokan Resulden önce boşa okumuş hayat bana gazeli\nNefis şeytan olur olmaza namerde muhtaç eyledi bildim bileli\nŞeytan zalime dost eyledi seçemedim ben güzeli\nHiç solmayan gülüşüyle gül kokan Resulün gülüşü ezeli\nAradım bulamadım ondan daha gönlü hayatı ile güzeli\nHak yolda hakka doğru yürünen hak yoldayız\nVarlığımızla Gül kokan Resule ümmet olunan yoldayızİman yolunda yürümek zor amma Resulle yürünür zamana\nHasret ile solan gönülleri birleştirir bir anda can gelir cana\nNamertler insanı savurur boş yere yele Resul alır can ile sarar\nZalimler nefsi için verir karar Resul Kuran ile verir her an karar\nGül kokan Resulle ayrı yaşamak ömre zamana hayata her an zarar\nHak yolda hakka doğru yürünen hak yoldayız\nVarlığımızla Gül kokan Resule ümmet olunan yoldayızBahar çiçekleri açar her an gül kokan Resul yanında\nMadde zaman mekân yok olur Gül kokan Resul bakışında\nCana can gelir ahenksizliğe ahenk gelir Resul her sarışında\nKul Mehmet’im göremedin ise dünyada gül kokan Resulü\nRabbim nasip ederse görürsün inşallah gülümseyerek ahirette\nHak yolda hakka doğru yürünen hak yoldayız\nVarlığımızla Gül kokan Resule ümmet olunan yoldayız\n\n",
"siir_uzunlugu": 260
} | 260 |
{
"siir": "Vicdan Yok Mu Sende \n\n\nNe gam, ne keder, ne gurur kalmadı bende\nFesadı hasedim kıskançlık, coştu kabardı bende\nBeni mahffu perişan eden halimin vebali sende\nYalnız ben seni değil, sende beni kaybettin, vicdan yok mu sende\n\n",
"siir_uzunlugu": 36
} | 36 |