siir
stringlengths
171
74.5k
siir_uzunlugu
int64
31
9.7k
Anamı Gördüm İsli ocaklarda yanmış elleri Anamı gördüm sabahın köründe Una batmış yanakları yüzleri Anamı gördüm sabahın köründe Bekler cennet kapısının önündeNe bakkalı bilir nede çarşıyı Sabah erken kalkıp yakar fırını Unu eler ekmek yapar hamuru Anamı gördüm sabahın köründe Bekler cennet kapısının önündeOdur evimizin aşı ekmeği Bilir çuvaldızla çuval dikmeyi Boz düveden yese bile tepmeyi İnek sağar ilk sabahın köründe Bekler cennet kapısının önündeEmeğiyle lezzetlidir aşları Alevlerden ütülenir kaşları Boncuk olup akar gözden yaşları Anamı gördüm sabahın köründe Bekler cennet kapısının önündeGece yarısında kalkar işine Ağrı sancı girmez onun dişine Takılırım sabah bende peşine Anamı gördüm sabahın köründe Bekler cennet kapısının önündeTarhana çorbası konur sofraya Gerek duymaz acı söze tafraya Elinde pişirgeç, senit oklava Anamı gördüm sabahın köründe Bekler cennet kapısının önündeYazdan hazır eder kara kışlığı Ne açlığı bilir nede kıtlığı Toz içinde peştamalı içliği Anamı gördüm sabahın ilkinde Bekler cennet kapısının önündeAnaların hakkı çoktur ödenmez Nurlu ışık yüreğinden hiç sönmez Gözlerinde cennet saklı görünmez Anamı gördüm sabahın ilkinde Bekler cennet kapısının önünde.
164
Kumbara Ağızlı Basın Ayak başta, Baş ayakta Sabır kalmadı halkta İşsizlik, açlık, yokluğu, Yoksulluğu bastırınYazın-yazın daha yazın Kumbara ağızlı basın Yazar hasta okur hasta Kalem hasta dil hasta Gerçekleri kapatın. Susss! Yüz yılın adımları atıldı Yüz yılın açılmaları, Yüz yılın reformları yapıldı Yüz yılın anlaşmaları, Yüz yılın anlaşılmazları Fosss! Maden bulundu Maden bulundu Cosss! Maden bulundu Manşetleri atın Tosss! Kuş gribi, kış gribi Jilet gibi kesildi Her gün başka başka Kaosss! Övgüler, övgüler, övgüler Sosss! Ayşe Birgül Yılmaz 23/12/09
79
Şehir İnsanı Toplayıp bavulu vurup kendini asvaltsız yollara, şehirden kaçmalı. Kuş sesleriyle uyanmalı, deniz kokmalı her sabah. Başak tarlaları arasında gelincik toplamalı çocuklugumuza götüren. Bahçe sohbetleri, semaverde çay, gramofonda eski şarkılar. Derin bir nefes almalı yaşama dair. Daralttıkca daraltıyor bu şehir insanı...
42
Hoşçakal Sen 20/11/2006 Bize olan inancımızla içtenlikle,sabırla,sevgiyle kurduk bahçemizi.Ama payıma yalnız bahçıvanlık düştü.Bahçıvanlığı ben üstlenmiş gibi oldum.Koca bir bahçe ve bir bahçıvan,taşları temizlemek,fidanları,çiçekleri ekmek,çimleri biçmek,masalar hazırlamak,hamak kurmak,salıncak yapmak,çitleri yapmak,didikleyecek hayvanlardan bahçeyi korumak için korkuluk dikmek,bahçemizde huzurlu yaşamak için dinlenmek için hep uğraşmak gerekti.Ama yalnız bir bahçıvanım,hepsine yetişmek ağır gelir.Her defasında sulamak canlı tutmak...Ya sular kesilirse endişesi,bu bahçıvan olan beni aşar ki.Su varsa bahçeyi canlı tutabilirim,yoksa gel beraber taşıyalım suyu kovalarla.Bahçe ekip biçmek,ekilip biçilenleri canlı tutmak,korumak ağır işlerdir.Ağır yalnız işler gönül yorar,soldurur canlı renkleri de...Gönlüm yoruldu,renklerim soldu,bahçem kurumaya yüz tutup kıraç topraklara benzedi. Ekip biçtim kendimce hasat sonunu erken göremedim,bu havalardandır havalar düzelir güneşi de görür bahçem,yağmuruda alır kuru toprağına canlanır sandım.Meğer kıraç topraklara gönlümün tohumunu atmışım,ömrümü naçar sevdaya ekmişim.Her gün kök salsın diye koparılıp bakılmaktan köklerim sökülüp ekilmekten tutunamadı.Tohumum sağlamdı,toprağım uğraşılırsa semeresi olur hasatta ziyanım olmazdı.Ama ekildiğim yerde hep köklerin tuttumu diye için sökülüp bakılmaktan her sökülmemde köklerimin her bir damarı kuruyup bütünüm ekildiğim yerde ayakta ama içten içe kurumayla gönül tohumumda ömrümle naçarlıkla kurumaya yüz tuttu.Güneşe,yağmura hasret bekleyişilerinde içten içe çürüdüm,ciğerim yandı,yüreğim yoruldu.Hani nerde benim terim,nerde benim ektiklerim,nerde çiçeklerimin rengi,nerde benim sohbet için kurduğum masalarım,nerde benim dinlenmeye uzandığım hamağım,nerde benim kahkahalarla salınacağım salıncağım,nerde benim ağaç olacak gölgesinde oturacağım fidanlarım,nerde benim bahçemin sınırı çitlerim,nerde benim didikleyecek hayvanlardan korunmak için yaptığım korkuluk nerde benim ömrümü ektiğim huzur bahçem....Benim naçar ömrüm.... Güzel bahçemizdeyken evimizdeyken,en güzel ev,en güzel araba,en güzel elbise zaten bizim olanlardı,bizim aldıklarımız zaten herşeyin en güzeli sahip olduğumuz en güzelliklerdi.Herşeyin en güzelini sözüm sana bizim için almak isterken unuttuğun tek bir şey vardı; varlığımız ve sadece olduğumuz en güzel halimiz.Almak istediğim tek şey senden gelicek sıcak bir bakış,söz ve en güzeli en değerlisi sevgindi.! '! ! Duvarımda saatlerim olmadı olanı kaldırdım.Uykusuz gecelerimde bekleyişlerimin tik takları yüreğimi titretirdi yüreğimin tik takları acı verirdi.Saatleri susturdum ama duvarları susturamadım,üzerlerime gelişlerini durduramadım.'Duvarların dili olsa da konuşsalar 'derlerdi ya şimdi anlıyorum ve iyi ki duvarların dili yokmuş diyorum.Çünkü biliyorum saatleri susturduğum gibi onları susturamayacaktım ve her yerim duvardı ve ben dört duvar arasındaydım. Beklerdim seni camlarda yaşamından endişemden başka endişelere hiç kapılmazdım,gelirdin rahatlardım.Beklerken ki hiddetim,endişem sana reftardan öteye olmazdı,aşkı tadardık en arşlarda,bizdik,vardık ve hep varolacağızdı sabahlarda.Yemek yaparken yemediklerine kızar yediğini kızartırdım,tepsine döşer,önüne serer,bitince tepsini alır,çayını getirir şekerini de atardım.İki sigarayla tavda sohbetle seni yakalamak geçen gününün ardından sana ulaşmaya çabalardım.Önceleri güzeldi yada ben avunurdum.Artık yalnız gelmez oldun eve.İşler,adamlar,çekler,senetler,öfkeler,hırslar,bencilliklerle kalabalıklaştın,seni bulamıyor,seni arıyor olurdum.Kalabalığın bizim içindi; ama bizim seni kalabalığa itecek öyle büyük beklentilerimiz,isteklerimiz olmadı,bizim için hiç yalın olamadın.Her defasında seni kalabalıklar içinde aramaktan yorulur,kalabalığının kaosunda senin hiddetinde kaybolurdum.Sadece sana sığınırdım,sana tutunurdum.Kalabalığında aramaktan yorgun beni gördüğünde,elimi tutmazdın giderdin.Arayıp bulmalarıma ardından yetişmeyi de ekledin, yorgunluğuma aldırışın bile olmazdı.Ama hep sen yorgun olurdun.Yorgunluğun hiç benden olmazdı,ben dışında o kadar çok uğraşın vardı uğraşlarından yorgun olur,yorgunluğunu almamı beklerdin.Yine yorgunluğuma aldırmaz bir rahatlıkla hep senin olmamın rahatlığını kullanırdın.Yorgunluğuma yorgunluğunu yükleyecek ve bunları taşıyacak benim yılacağımı,yorgunluğuma yenik düşebileceğimi,düşünmeyecek kadar bencil olabileceğini düşünmemiştim,yaşayarak öğrendim ve bunları düşünmeye sen ittin beni.Senin gözünle baktığım bazı noktalarda ki körlüğümü,senin sözünle konutuğumda laflarımın acıtacak kadar sivri ve suskunluğumda kendi sözlerimin düşündüren sessiz derinliğini gördüm. Evim, bahçem mabedimdi.Ben sen diye hep mabedime sığındım.Her karanlığıma mum yakıp aydınlatacağımı sandım ama mumun dibine ışık vermediğinin çaresini her yere mum yakmakla buldum.Öyle bir aydınlık olduki karanlık bir nokta kalmamıştı ama mumlardan adım atacak yerin kalmadığını gördüm.Kalakalırdım aydınlık karanlıklarımda mabedimde.Sığınağımda herşey serbestti,gülebilir,kızabilir,herhalde dolaşabilir,hanım olmak zorunluluğunu göstermeler yoktu.Ama dışarı da öyle değildim,ben ben değildim,senin istediğindim.Gülmem kahkahalardan yoksun soğuk bir mimik çizgisinde kalırdı sen öyle istersin diye,düğünlerde duvar çiçeği olurdum sen öyle istersin diye,hem elbiselerim hem senin benliğime girdirdiğin elbiseleri taşırdım sen öyle istersin diye ve diyeler... Yoruldum,yorgunluğumla yalnız kaldım yüreğimin arka bahçelerinde.Yalnız bıraktın beni, o kadar yalnız bıraktın ki bunları yazacak kadar yoksun kaldım senden,yoksun bıraktın kendinden.Senden gitmek istiyorum sen bende olduğun güzelliğinle kalmalısın.Bunu artık ben istiyorum ve sen böyle istemesende istediklerini o kadar tutkun,o kadar çok yaptım ki bende bütün yüreğimi kullandın.Kalan yüreğimi kendime oğluşuma yettirmek zorundayım.Bu defa olması gereken olacak.Bu defa bugüne dek ekilenlerin hasatında olanlar yüreğime hep ziyan vermiş ve toprağın dinlenme halini de geçeli çok olmuş.Sevdamı ektiğim toprağın ömrümü naçar yalnızlıklara budamış,senin toprağında derlediğim hayat tohumlarım tutmadı,tutanlar kurudu ve arka bahçem de uğraşıp avunacak sana,kendime ve hayata yetecek bir ben kalmadı.Sen hep o ben,ben,ben dediğin senle mutlu kal........ Hoşçakal sen! hivda
692
Rasgele şöyle bir bakınca geçmişin ozan yanında soytarı gibi kalıyoz avlamak isteriz aynalı sazan oltayı suların dibi salıyozheceyi harmanda ederiz tınaz bazı serbest aruz bazı gün cinas gelmiyor iğneye iri orkinos ekseri çinekop gupez alıyozsakın bakma derken yar' in saçına kafa takılıyor futbol maçına şiirde belirli konu içine adeta sıkışıp hapis oluyozyaz günü dahi odun kucağı veriyor kibriti yakar ocağı odayı sararken bunun sıcağı mümkünmü aralık kapı buluyozdemiyor hiç kimse beni kandırma alkış dışı üste gülü kondurma ağızda eriyor çubuk dondurma sadece eldeki sapı yalıyozverem oldum derdi içe atadan karışma der rapor aldım gatadan geçilmez olunca yazı hatadan zaten yoluk olan saçı yoluyoztalebe öğrenir kalmaz akşama kimi gün halebe kimi gün şama şimdiden herkese rasgele ama bilen varmı acep abi noluyoz..
121
*Gündüz Gece* Karanlık bir hücredeyim Çağlıyorum gündüz gece Zifiri bir köşede ücradayım Dalıyorum gündüz geceVarlığım dünyada bellisiz Bu hücre acaip şekilsiz Doğa anam da dışırda dilsiz Ufalıyorum gündüz geceKıymetsiz haber salmış Pazarda dostlarım kalmış Devler gözümde alçalmış İzliyorum gündüz geceBenden önce bunu tadan Ses vermiş ise ücradan Zamanı uğursuz dünyadan Siliyorum gündüz geceKlavuz karanlık idi şaştı Şimdi köşede yatmak düştü Şafağım geceye yapıştı Bağlıyorum gündüz geceBekleme sen, gel ağlama Gelecek haber akşama Gülüm bedenimi ayıklama Yoluyorum gündüz geceYıldızlara sarılmak için Birgün içimden ayrılmak için Daha yeşerip dirilmek için Ölüyorum gündüz geceYolum berbat yön uzaya Sonsuz yürüyüş belaya Sil baştan Kamil At dünyaya Geliyorum gündüz gece.
105
İnsanlığın Gerçeği Paylaşabilmek çıkarsız duyguları benlikte Herkesle, hep birlikte Uç olmak değil, doğalı yakalamak Sevgiyle, hoşgörüyle sarmaş dolaş olmak Anlatmak, anlaşılmak Konuşmayı duygulara bırakmak Gözlerde tüm hayatı yaşamak Özgür olmak, koşulsuz mutlulukla Yarınlarda, bugünlerde ve dünlerde Yolun uzunu kısası ölçü olmamalı Dolu dolu sona ulaşmalı Tanımalı insan kendini, sorgulamalı Coşkularla, tutkularla hesaplaşmalı Hoşgörü tohumları ekilmeli evrenin tarlalarına Yaşanılası bir dünya bırakılmalı yarınlarımıza Ben erimeli 'BİZ'in güçlü nefesinde Bu insanlığın gerçeğidir, iyi dinle! Siyah - beyaz karıştırılmalı renk armonisinde Çatlamalı huzur tohumları sade ve sessizce Güzellik ruhlarda olmalı, bedende değil Pozitifse insan, karşısında saygıyla eğil Gönül aşkların her türlüsüne doysun sonuçta Tanıyorsan böyle insanı... Bil ki o dorukta...
107
Sahabenin Türküsü Ölümlere göğüs gerdik, Yardan, serden vazgeçtik, Ya Râb senin rızan uğruna, Ne şehitler verdik, Ne cehiller ezdik…Muştu olsun bizlere, Kutlu olsun bizlere, Ne mutlu bizlere, Mü’min olarak göç ettik…Çağlar kalplerden iman, Sel olur yıkar zulmü, Bir tekle başlayan ordu, Zaman oldu, cihana hükmetti…Önderimiz o yüce insan, Dilimizde Kur; an, Ve yüreğimizde imanla, Bu diyarlardan göç ettik...
58
Gurur Duyar Beyin şarap çanağına Tükürdükce gurur duyar Tombul tombul yanağına Tükürdükce gurur duyarEnğel varmış cemaatına Enğel varmış beraatına Şer damlayan suratına Tükürdükce gurur duyarTer değmemiş ak alına Karga konmuyor dalına Kokuşmuş pis sakalına Tükürdükce gurur duyarAklım yetmez mealine Ermek bilmez kemaline Her gün şekli şemaline Tükürdükce gurur duyarDerdin olsa bin düzüne Alış Remzi'm bu hüzüne Utanmaz nursuz yüzüne Tükürdükce gurur duyar
62
Çaresi Kendinde Ayrılık Bana her şey bir şey öğretir Sadece bana sana mı? Hayır hayır! Herkese,umarım herkese öğretir Sevgi...., evet evet sevgi İster sen, Sevda de, aşk de Meşk de,şu de bu de, ne dersen de Bu, Sımsıkı, tertemiz bir bağlılık Bir sarmaşığın düz duvara Elsiz ayaksız, gözsüz kulaksız Tırmandığı gibi bir bağlılık Taaa ki susuz güneşsiz Dermansız Çaresiz Kalana kadar bir bağlılık, sevgi..Kim ister sonunda böyle bir ayrılık Aaaah ah ayrılık Ey yolcular ayrılanlar Bunlara tanık olanlar Yazılanları okuyan Okunanları dinleyenler Var mı ayrılığa bir çareHerkese soralım Varsa söyleyin yazalım Bu yüreklere derman olalım Ama? Ama yok, yok değil miOlsaydı! kavuşmaz mıydı Leyla ile Mecnun,Ferhat ile şirin Arzu ile Kamber,Kerem ile aslı Sevenler sevilenler yolu gurbete düşenler Saymakla bitermi hadi bulun çarelerBu dünyaya gelmişler sevmiş ve sevilmişler Ayrılık ateşiyle yanmış,Kavuşmadan sönmüşler Hepsinin sonu ayrılık hep hasretlik çekmişler Sonuç! … sonuç bu ahhhhhh ah ayrılık Ne sevda dinler ne yiğitlik Ne fakir dinler,ne zenginlik Güzel çirkin nede gençlik Arkadaşlık hiçbirini Haaa dedim de aklıma geldi Nerde şimdi, nerdeeee Çocukluk, okul, Asker arkadaşlık Hapishane, hastane, en yakın arkadaşlık Akraba eş dost haniii? hani nerdeee? en önemlisi! Ana baba, bacı kardeş Onlarda da ayrılık Hayır hayır saymayacağım artık Sonu bu Sevsende sevmesende Yaşasanda ölsende sonun bu,sonun bu Çaresi,çaresiii, çareside Kendisinde Ayrılık, ayrılık, ayrılık, hep ayrılık
213
Deli Mine DELİ MİNEÜzerine çullanan kabûsları saymadın Sana korku taşıdı uyandığın şafaklar Gecenin karardığı ana korkuyla baktın Sana tekin gelmedi yakınlar ve uzaklarYanar gözbebeğinde bu çağdaş tuhaflıklar Bir kelepçeye benzer sokaktaki ışıklar Ne kadar uzak kaldı özlenen aydınlıklar Bir bak, sana benziyor boyun eğen başaklarAnlam veremiyorsun bu acayip gidişe Burada hayatın bir adı da; saf endişe Nasıl güven duyarsın bin sahtekâr gülüşe Her bir köşe başında bekliyorken tuzaklarAnladın deli Mine, işte böyledir dünya Asla gerçek olmuyor görülen tatlı rüya Hani yitiğini bir gün bulacaktın; güya İmkan var mı serseri dolu iken sokaklar? Kime şikayet etsin halini deli Mine Derler ki ‘be kadın git işine; deli mi ne? ’6.5.2004 Zaandam
109
Son Yüzler / Varoluşçu Boyacı Ahmet Oktay’la, rahmetli Edip Cansever’in şiir tiplerini konuşuyorduk. Oktay’a göre, Edip Cansever’in yarattığı şiir tiplerini gerçek hayatta bulmamız pek olanaklı değildi. Çünkü bu tipler öncelikle duyarlı, yetkin bir gözlem gücüne sahip, kendilerinin ruhsal analizini titizlikle gerçekleştiren, dahası, bilgili ve kültürlü kişilerdi. Böylesine gelişkin bir oltacı, garson, otelci, gül satıcısı, genelev kadını vb. görmek, hiç kuşkusuz mümkün değildi. Biz de katıldık bu görüşe, sonuçta, bu tiplerin Edip Cansever’in kendi düşüncesini açıklamak için kullandığı motif tipler olduğuna karar verdik. Bu kişiler, Edip Cansever’in düşünce katlarından başka bir şey değildi; dahası, konuşan, Edip Cansever’in kendisiydi... Her şey buraya kadar iyi hoş da, siz, ayakkabılarınızı boyattığınız boyacının kültürlü bir varoluşçu olduğunu öğrenirseniz ne yaparsınız? Tabii ben da şaşırdım. Ve aklıma Edip Cansever’in yarattığı şiir tiplerinin gerçek olabileceği geldi. Demek böyle insanlarla karşılaşmak hiç de olanaksız değildi. Genellikle ayakkabı boyacılarıyla sıradan şeyler konuşulur. Ben de Taksim’deki bir boyacıya, 'Nerelisin? Nerede oturuyorsun? Nasıl geçiniyorsun? ' gibi sıradan şeyler sordum. Adının Hayri Tonozlu (58) olduğunu öğrendiğim ayakkabı boyacısı sorularıma, 'Hususi hayatım sizi niye ilgilendiriyor? Öyle olmuş, böyle olmuş, ne fark eder? ' diye cevap verdi. Onun ciddi bir boyacı olduğunu düşünerek, farklı şeyler sormaya başladım. 'Eskiden İstanbul’da ne kadar seçkin yerler varmış, şimdi hiçbiri kalmadı. Her şey yozlaştı, ' dedim. Hayri Bey, bunun üzerine 'Evet, Markiz, Baylan, High-life vardı. Ben eskiden hep High-life’e giderdim, ' demez mi, şaşırıp kalmıştım. Ama Hayri Bey, hem ayakkabımı boyuyor, hem de İstanbul’un sanatçı mekânlarını anlatıyordu. Bir ara 'Siz hangi felsefi ekole yakınlık duyarsınız? ' dedi. Onun hafife alma isteği, şaşkınlığımı bastırdı, 'eksistansiyalistim, ' dedim. Hayri Bey’in gözlerinin içi güldü: 'Ne güzel, ben de varoluşçuyum, ' dedi. Elimde olmayarak ayağımı boya sandığının üzerinden çektim. Şaşkınlığım henüz geçmemişti; ama o devam ediyordu: 'Bakın, varoluşçuluk deyince akla hemen Sartre gelir; oysa Sartre, parlak cümleler, gösterişli buluşlardan başka bir şey değildir. Gerçekte varoluşçuluğu sistemleştiren Heidegger'dir. Sartre, Heidegger’in yanında garnitürden başka bir şey değildir.' Bir şok yaşıyorum âdeta. Zaman kazanıp Hayri Bey’in üstüne başına bakmaya çalıştım. Üstünde siyah bir kaban vardı. Pantolonu yazlıktı ve çok eskimişti. Başında limon küfü renginde yazlık, keten bir şapka vardı; yüzü çökmüştü. Eğer çok dikkatli bakılırsa gözlerinde olgunluk ve zekâ belirtisi bir ışık fark edilebiliyordu. Hayri Bey’le tartışamayacak kadar donatımsızdım. Heidegger’in hiçbir kitabını okumamıştım. Çünkü Hayri Bey gibi Almanca bilmiyordum. Bu arada Hayri Bey, canlı el kol hareketleriyle varoluşçuluğu tanımlamaya çalışıyordu bana. Her şey bir yana, beni tanıdığına sevinmişti. Hiç değilse bazı ortak bilgilere sahiptik. Bir ara 'Başlangıcından bugüne kadar felsefe bir arpa boyu yol katetmiştir, ' dedi. Artık her şey kabulümdü. 'Ya öyle mi? ' demekle yetindim. Ayakkabı boyacılarını hafife almanın cezasını çekmeye hazırdım. Beriki devam ediyordu: 'Kant ne yaptı, insan beynini 12 kategoriye ayırmaktan başka? Spinoza yok güzellikmiş, yok ahlâkmış, bir yığın metafizik şey attı ortaya. Dogmatikler keza öyle...' Bir ara Hayri Bey’e Marksist felsefeyi soracak oldum. Önce kısa bir açıklama yaptı. Daha sonra Marksist felsefenin ferdi yanının olmadığını iddia etti. Daha sonra söz Troçki ile Lenin’e geldi. 'Bunların ikisi de aynıdır. Aralarında hizipleşme vardır o kadar. Bu kişiler, şartlar neyi gerektirirse onu yaparlar. Yaratıcı değildirler.' Varoluşçu Boyacı: 'Kendi kendimizi yaratmanın imkânı bizim elimizdedir' 'Unutmadan söyleyeyim, ben Kapital’i de okudum, Kapital çok sıkıcıdır. Rakamlar, misaller falan filan.' Cezamın hiç de hafif olduğunu sanmıyordum. Bu işkence ne zaman bitecek, diye düşünüyordum. Başlangıcından bugüne kadar felsefede bir arpa boyu yol alınmadığını söyleyen Hayri Bey, Nietzsche ve Kafka’nın, bilmeden varoluşçu felsefeye katkıda bulunduklarını iddia ettikten sonra bana, 'Peki siz varoluşunuzu gerçekleştirdiniz mi? ' diye sordu. Afalladığımı görünce konuşmasına devam etti: 'Kendi kendimizi yaratmanın imkânı bizim elimizdedir, ' dedi. Bir ara üstün insan teorisiyle, varoluşçu düşünce arasında yakınmaya başlamıştı. Her şeyi oluruna bırakmıştım. Hayri Bey’in felsefe bilgisinin altında daha fazla ezilmemek için sık sık konuyu değiştiriyordum. Sözü dönüp dolaştırıp güncel bir konuya getirdim. Türkiye’de son günlerde sık sık konuşulan irticayı nasıl değerlendirdiğini sordum ona. 'Bakın bu politik sahaya girer. Din, yöneticilerin işine geliyor. Böylelikle halkı daha kolay isteklerine boyun eğdiriyorlar. Aslında din bir imajdır ve insan, kendisi yaratır bu imajı; insan yine düşünmelidir ve yoğunlaşmalıdır, ama düşüncesinin içinde Allah, peygamber gibi imajları çıkarmalıdır. En eski din olan Budizm 5000 yıllıktır. Musevilik 3000, Hıristiyanlık 2000, İslamiyet ise 1400 yıllıktır; ama insanlığın tarihi 50 000 yıllıktır. Peki 45 000 yıldır ne oldu, onu soran yok. Ne yazık ki milyonlarca insan dine inanıyor ve onlara kimse ışık tutmuyor. İşin doğrusu din zararlı bir şeydir. Ama insan bir şeye inanmak zorunda. İnançsız olmak da benim hayatımı hafifletiyor.' Hayri Bey’in dünya görüşüne hiçbir idealist ve metafizik düşünce sızmamış. Kader, şans gibi toplumsal yaşantımızı yönlendiren kavramlarla hiçbir alışverişi yok, öyle ki bir ara bu durumu 'ideolojinin ölümü' diye nitelendirdim. Hayri Bey felsefe bilgisinin yanı sıra, geniş edebiyat bilgisine sahip, en çok O’Henry’yi sevdiğini söylüyor. O’Henry’nin, Quartet’ini, Viyana’da sinemaya uyarlanmış haliyle seyretmiş ve hayran kalmış. Dostoyevski, Hayri Bey’in başucu yazarıymış. Tolstoy, Bernard Shaw, Jean Jacques Rousseau ve Voltaire’i ilgiyle okuyormuş. Hayri Bey, özel hayatların öyle rastgele anlatılmasına karşı; ama bu kadar uzun konuştuktan sonra, beni kırmayarak hayatının bazı dönemlerini bana kısaca anlattı. Hayri Bey, genç yaşında Avrupa’ya gitmiş. Almanya’da yaklaşık 14 yıl kalmış, bu süre içinde devlet dairelerine, hastanelere cam çerçeve monte etmiş. Daha sonra Avusturya ve İsviçre’de kalan Hayri Bey, buralarda uzun süre Dolçe Vita bir hayat sürmüş. 'Avrupa’da hayat o kadar güzel ki, kopmak imkânsızdı. İnsanı hep içine çekerdi. Bu yüzden az kalsın sağlığımı kaybediyordum, ' diyor.1975 yılında İstanbul’a dönmüş Hayri Bey. Kendisi kabul etmese de, şimdiki hayatı tam bir sefalet. Ayda yaklaşık 50 bin lira kazanıyor, kaldığı otele günde 1200 lira veriyor, otel parası olmadığı günler parklarda yatıyormuş. Almanya’dan getirdiği bir miktar parayı harcadığı için bu durumu kaçınılmaz buluyor. 'Her şey olması gerektiği gibi, ' diyor. 'Dolçe Vita yaşamaktan, evlenmeye zaman bulamadım, ' derken bile, kimsesizliğinin nedenini başkasında aramaya çalışmıyordu. Hayri Bey, beni bilgisiyle olduğu kadar, kişiliğiyle de etkilemişti. Ayakkabılarımın boyanması bitmişti. Parayı uzattım. Teşekkür etti. Yeniden görüşmek üzere vedalaşırken, bir daha hiçbir ayakkabı boyacısını hafife almamaya söz veriyordum.
967
Işığı Bilen Gelsin IŞIĞI BİLEN GELSİN Şafakta gelen mutluluk ışıkları Şafakla taşıyın beni güneşe Kuş sesleriyle Hüzünlerimiz mutluluk olsunGeceği çekin üzerimden Geceği geçelim yıldızların sırtında Gecelerin karanlığı yok olsunKaplasın barış denizi çağları Barışı içelim barış olalım Düşüncelerimiz doğsun mutluluklara Yeni günlere yeni heyecanlaraIşığı bilen gelsin Güneşe varalım Güneş olalım// Hüseyin Gezer
51
Tek Prensesim Annem; Saçını süpürge etmiş yuvası için, Endişe etmiş çocukları için, Tek prensesim annem.O bir anacan, O ailesine düşkün tek prensesim, Canım sevdiğim tek prensesim.Annelerin bir tanesi, Benim için en değerlisi, Tek prensesim.Acı çekmiş yuvası için, Ter dökmüş çocukları için, Tek prensesim.Uykusuz kaldı benim için, Çok çalıştı geleceğim için, Uçan terlik fırlattı, Beni düşündüğü için.
56
Ukde Ne zaman asker görse gözlerim, Selam çakardı hemen ellerim İşin konuşması ne kolaydı Neticede ise olmadı.Olmayan şeyler kötülenir ya, Kader olmadığı söylenir veya Boyun bükük kabullensem de Asker selamı bekler cebimde Ve ne zaman asker görsem... Ukdedir içimde
39
Bayram günleri Bayram günleriBayram günleri Günlerin gülleri Çocuklar içinBayram çocuklar için bayram Bayram günleri Yetimler için de gül Tadını çıkarır çocuk bayramın...Bayram günleri Bahar gülleri... Gönlüm içinBu gün bayram Yetim çocuğun da Yüzünde neşe... Şöyle der gibiydi Bayram sabahı:Tatlı tatlı diller Güneş başka tatlı Hava su tatlı... Gönlüm mutlu Bayram günleriBayram günleri Bahar gülleri...Öpülür eller Birikir şekerler Şekerler gibi Bayram günleriAman bitmesin Bayram günleri... Bahar gülleri... Bayram günleri
68
Yokluklarındayım.... yokluğunun girdabında sensiz olmayı yazacağım hasretin özlemin acısında vuslatlara yabancı bu gönlüm tenim yangınlara hasret gözlerim sevda pınarlarına suya hasret topraklarım aşka hasret yüreğim yazacağım sana sensizliklerden ellerim dokunsa tenine çocuksu mutluluğumla geliversem yanına sevgiye aç bu yüreğim özlemlerde yangın yerine dönen tenim yüreğim hasretlerinde bir seni bir deli beni yazdım sana hasret beni senli hasretlerim özlemlerim var sevgili.........14-04-2008
60
Dost Bir bakarsın veli gibi Bir bakarsın deli gibi Garip Allah kulu gibi Sezemedim, sezilmiyor, dostVurur tele dertli dertli Umudu yoktur, umutlu, Sefalet yaşar da, mutlu, Çözemedim çözülmüyor dostHasta amma derdi yoktur Sırtı çıplak karnı toktur Hafif sandım ağır yüktür Tartamadım tartılmıyor dostDağ başına ateş yakmış Eteğine çadır çakmış, Gönül kırmış gönül yapmış Yoramadım yorulmuyor dostYok yaşamış varı görmüş, Bola düşmüş darı görmüş Dosttan geçmiş dost edinmiş Kızamadım kızılmıyor dost
70
İnsan Hakları Ve BARIŞ İNSAN HAKLARI VE BARIŞİnsanlık âleminin iksiri ‘ sevgi bağı‘ Yaşam güvencesinin ortak paydası barış. Doğan herkes doğanın, bu evrenin ortağı Bu ne vahim tezat ki; silahlanmada yarış? En bağımsız hak yaşam, en kutsal olgu barış.Dupduru akıyorsa düşünce, ak paksa us Evrensellik ufkunda yedi renkse bir ulus Irk, din, dil gözetmeden çiçek çiçekse gülüş İnsanlığa güneş ol; sevgi yay karış karış En bağımsız hak yaşam, en kutsal olgu barış.İlim, bilim sanatta aydınlık ülken olsun Eşitlik halkasında adalet ilken olsun Maddi, manevi birlik, solmayan gülşen olsun Toplumsal bilinçlenme, dünya gözüyle görüş En bağımsız hak yaşam, en kutsal olgu barış.İnsanî değerlerle, yaşam senin hak senin Din-vicdan özgürlüğün, kimliğin, özgüvenin Savaşsız yarınlara, koruduğun vatanın Kansız bir dünya için; candan cana haykırış En bağımsız hak yaşam, en kutsal olgu barış.Devrimsel dayanışma halkların dili olsun Doğanın nimetleri bölüşüm seli olsun Değişim örgüsünün ‘ kardeşlik’ gülü olsun Mutlu bir dünya için: ‘ Sevgi‘ en etkin duruş En bağımsız hak yaşam, en kutsal olgu BARIŞ.Gülşen Şenderin
162
/Gül(ün) aşkı/../soldu gül/ Gül/meye naz(ı) mı var Gül/sende göz(ü) mü var Gül/yine derdi(n) mi var Anlatmaya meyli(n) mi var? Gül/dikenini çektin zar-ı Gül/yüreğimin en dar-ı Gül /rengim senden sar-ı Rengin solmaya meyli(n) mi varGül/damlayı saklar yürek-inde Gül/goncayı açar mevsim-inde Gül/yaprağın süzme dil-inde toprağa düşmeye meyli(n) mi var? Gül/mevsimine geldi mi sonbahar? Gül/dağlardan esti mi rüzgar? Gül/uçar aşkı sahi mi sanar? Aşk ile ölmeye meyli(n) mi var?
66
Ah! Keşke... Ah bir bilsen; Doğacak güneşi bekler gibi bekledim seni, Bir adres gibi aradım seni duraksız, Bir meczub,aç bir avcı gibi koştum sana, Sana ilk bakışım bir şahin gibi keskin, Nefesinin ritmi bir terane kulaklarımda, Susuz bir bedevi gibi sana ilk dokunmak isteyişim, Bir futbol maçı tadındaydı seni izleyişim, Cennet kadar güzel ve değerliydin benim için, Varlığın ne ki; Hayalin kevserdi benim için, Ah! keşke bilseydin ama nafile,bilmedin; Geceler kadar uzaktın bana, Karmaşık bir labirent gibiydin bulamadım seni, Gün doğarken sönen yıldızlar gibi kayboluverdin bir anda, Kör bir insan oldum seni görmeyeli, Bu sefer gidişinin ayak sesleriydi kulaklarımda yankılanan, Karnı tok birinin ekmeğe bakışı kadar uzaktın artık, Yenilmiş bir takımın oyuncuları gibiydim artık ardında, Sonunda,cehennem oldu değerin yanımda, Hayalin bir zebani aklımda...
123
Dünya Çok yoruldum, hiç dokunma! İçim, dışım yara dünya. Yeter artık zehir sunma, Senin olsun şıra dünya.Deccalın, şeytanın, cinin, Hesabı yok zulmün, kinin. Irak, Kerkük, Filistin’in, Bahtı dünden kara dünya.Ortadoğu eziliyor, Türk’e mezar kazılıyor, Hep Müslüman üzülüyor, Küfre gelmez sıra dünya.Tutmadığın bile bile, Kaç kez yoğurt çaldık göle. Kıble döndü Brüksel’e, İman oldu para dünya.Amerikan eşekleri, Papanın has yavşakları, Bak Soros’un uşakları, Bomba koyar sura dünya.Batının zurnasın çaldık, Çaldık, belamızı bulduk. Yurdumuzda garip kaldık, Vatan bize kira dünya.Can veririm can isterler, Yüz verdikçe bin isterler, Muhammed’siz din isterler, Vatikan mı bura dünya.Araştırdım orta, sağ, sol, Bulamadım bir çıkar yol. İnsanın az, hayvanın bol, Her tarafın mera dünya.
107
Bir Damlanın Ne Kadarı Senin Denize bir damla gözyaşı düşmüş, deniz taşmış Güneş dağa darılmış, dağ daha da yaklaşmış Güle yer bulamayan yeryüzü çok başkalaşmış Gül bülbülsüz, gönül gülsüz, zamanla anlaşmış zaman taşlaşmış.
33
Kendimi Anlatabilsem Yüzünüzü bir yerde görmüş gibiyim acep gül mü desem, Gözlerinizi tanır gibiyim yağmur tanesi mi desem, Bir resim ile nasıl hasta olur gönül, Ah bir anlaya bilsem, Siz kimsiniz, nerdensiniz, Keşeke fırsat olsa da kendmi anlatabilsem.
38
Başarı Başarı başaranın derler Başaramayan kim bilmezler Başarı nedemek anlamazlar Toprak üstünün zararının telafisini sormazlar.Bence başarı telafisi olmayanı Başarının en zor olanı Bunun nasıl olduğunu bulmalı Sonunda kurtuluş vesikasını almalıToprak altındaki başarı Kazançların en güzeli Geri dönüşü olmayan sefa rüzgarı Sıkıntısı olmayan sevap kulvarıİkinci hayattaki başarı Birinci hayatta kazanılır gerçeği Her insan burada anlar gerçeği Yolu tereddütlerden kurtulma gerçeğiHayatı doğru dürüs yaşamalı Ne yaşadığının farkında olmalı Yardımcı olanlara minnet duymalı Sonunda en güzeli bulmalı Ahmet Özcankaya 13.11.2006
77
D ü ğ ü n ü n Demek ki aklından beni silmişsin, Zengin aileyi nasıl bilmişsin, Göstermelik gibi biraz sevmişsin, Evleniyor musun düğün ne zaman? .Yinede çiçeği göndereceğim, Dümeni o yöne döndüreceğim, Pasta,dondurmayı sündüreceğim, Evleniyor musun düğün ne zaman? .Enişte beyimi tanıyacağım, Belki de çok iyi, yanılacağım, Ev sahibi gibi sanılacağım, Evleniyor musun düğün nezaman? .Maziye bakarak beni hatırla, Davetiye gönder bir kaç satırla, Eşyanı taşırım büyük motorla, Evleniyor musun düğün ne zaman? .Sevgiden,saygıdan haberin var mı? , Avlayabildiğin sence bir kar mı? , Zeki çiğnenecek kötü bir yar mı? , Evleniyor musun düğün ne zaman? .29-1-2009
97
Bayrağım Bayrak vatan, annem, Bayrak babam, Anayasa o bizlere, vazgeçilmez anıt, Yalnız değil o, babama yurt, Rehavet olsa da burçlarda Sancak, Ayrı düşmek olursa sonumuz toprak, Rahmet şehitlerimiz emaneti, Bayrak 11/06/2013
31
Damla'ya Damla'ya Bir damlasın bulutlarda yolda belde yok olursun Seller gibi bentler yıkar düşme gölde yok olursunYaprağa düş sessiz sakin can ol açacak çiçeğe Ne ararsın kum içinde dal yok çölde yok olursunToprağa düş yıka,can ver, in damarına pınarın Tat ver damağa serince yoksa elde yok olursunBir dağa düş koyaklarda masallar ninniler söyle Durma öyle ölmüş gibi susar dilde yok olursun.Bir bağa düş güller açsın bülbül şarkılar söylesin Susmasın bağda bülbüller kurur gülde yok olursun.Tarağa düş yar zülfünde sırma ile örsün seni Ağyarin saçında gezme her bir telde yok olursunAli Ulvi'nin gönlüne düş de yaş ol gözlerinde İçin için süzülerek bir gönülde yok olursun. 03.09.2014 sa: 12.00
107
Bir güzellik varsa eğer... bir güzellik varsa eğer o da sensin şu alem de bırak dönsün gönül denen sevgimin yörüngesin de...bir güzellik varsa eğer seni bana hakim kılan bırak dönsün zaman çarkı akibeti hep aynı yalan...bir güzellik varsa eğer mutluluğa uçup giden bırak dönsün dünya hali ümit bitmez tükenmeden...bir güzellik varsa eğer ne çizilir ne yazılır bırak dönsün dilim sana sevmek bence tek yaşanır...bir güzellik varsa eğer canan can olmuş misali bırak atsın kalbin ritmi der gibi hep sevdim seni...(Berlin,30.03.2015)
80
Cuma Mesajları 434 Sevgili genç dostlarım, size geçiyor nazım. Sakın demeyesiniz “Bu benim alın yazım”. Bize: tembel olmayıp tüm gücüyle çalışan Ve Allah’a güvenen, şuurlu gençlik lazım. *** (19 Mayıs 2017)
31
İşte İki Tip Gençlik Birisi kişilikli,ötekisi hoppala, Birisi mütavazi,öbürü giyer son moda, Birisi ilim alır,Öbürü hep barlarda, İşte iki tip gençlik görüntüsü ortada...Odası lüks döşeli,Bir yanda dolu barı, Amerikan bardaysa,bolca viski ve rakı, Tepişme müzik sesi,hiç düşünmez çevreyi, İşte bu tip gençliğin,görüntüsü ortada...Diğer odada huzur,döşenişi çok sade, Rafları kitap dolu,baş köşede seccade, Çevresinde sevilir,çalışır gündüz gece, İşte bu gençliğinde görüntüsü ortada...İşte size tek gözlük,işte size iki tip, Birinde aldanış var,uyuşmuş cebinde hap, Biri asaletlidir,hem haya var hem edep, İşte iki tip gençlik görüntüsü ortada...Bir tarafta iman var,diğer tarafta boşluk, Birinde ilim,ırfan,diğerinde sarhoşluk. Birisi hayat dolu,ötekisinde boşluk, İşte iki tip gençlik görüntüsü ortada...Günahı sevabıyla,bu iki gençte bizim, Hangisi övülmeli,göz sizin vicdan sizin, Bir yanda gelecek var,Ötede vadi sisi, İşte iki tip gençlik,görüntüsü ortada...Seyfet der her şey açık,işte size iki tip. Aynı ölçüyle baksak,sizce hangisi garip, Birinde hep ziyan var,Öteki hakka talip, İşte iki tip gençlik,Tüm görüntü ortada... 16.02.2006
147
Gidiyorum Elveda sisli ve karanlık şehir, Elveda ruhları satılmış insanlar. Terkediyorum sizleri bu gece ansızın, Gidiyorum hayalerimin beni götürdüğü yere.Sıkıldım en kalabalıklarda bile yanlız olmaktan, Ben tek başıma biz olmaya gidiyorum. Bıktım ihanetlerden ve yalanlardan, Ben kirletilmemiş yarınlara göç ediyorum...
40
Aşkçıkmazı Gök gürültüsü büyük, yağmuru küçük aşklar yaşattı bana hayat. Her yukarı bakışımda başımı yere eğdim tekrar tekrar. Bütün yağmurlar acı bir tokat gibi vurdu suratıma. Her ne zaman birini bir ağacı sever gibi sevmek istediysem, boyundan daha büyük gölgeler düşürdü berrak sularıma. İşte bu yüzden dostum, bu zamana kadar hep istemediklerimi yaşadım, isteklerimi ise kimse gerçek anlamda anlayamadı. Bir yalnızlıktı benimki dallardan tek tek kopan yapraklar gibi. Bir yalnızlıktı benimki mum ışıkları arasında yüzüme çarpan. Şampanyalar eşliğinde yalnızlığımdı kutlanan. Sofrada yenilenlerden ve içilenlerden sonra geride kalan artıklar gibiydi aşklarımdan geride kalan. Ah dostum, dudaklarımdan dökülen şarap damlalarıydı dudaklarımı yalnız bırakan. Daha aşkın sarhoşluğunda şarkılar söyleyemeden, suskunluğun kenetlediği bir tutsaklıktı benim yalnızlığım. Ah dostum, seninle gezdiğim her sokakta, adımlarımın beni yalnızlığa götürdüğünü nereden bilecektim? Seninle gezdiğim o sokaklarda bir gün it gibi yalnız kalacağımı nereden bilecektim? Senin yanında bir şiire dönüşmeyi dilerken, dümdüz bir yazının hiçbir duyguya eğilmemiş cümlesi olacağımı ve bu şekilde bana son noktayı koyacağını nereden bilecektim? Çünkü sen öğretmiştin bana güzel cümleler kurmayı ve şiir tadında yaşamayı. Sen öğretmiştin bana bir şairin en travma halinde yazdığı iç parçalayıcı şiirlerini anlamayı. Şimdi bir şairin en cinnet halinde tüm şiirlerini yakmasını öğrettin bana. O şair sen, o şiir de ben oldum. Sen yaşandı bitti geride bir şey kalmayacasına dediğin anda, bir kibritle yakılan şiir gibi kül ettin tüm duygularımı. Sen ardına bakmadan gittiğinde, ben arkanda talan edilmiş bir şehir gibi kaldım. Hiç mi duymadın çığlıklarımı ve ateş altında çatırdayan yüreğimi? Beni Beyoğlu'nun dar sokaklarında yanan eski bir ev gibi ateşler içinde bırakırken, sen ayaklarını Boğaz'ın serin sularına daldıran yalılar gibiydin. Boğaz'da süzülen gemiler gibiydin ve yüreğini gayet serin tutarak çekip gittin. Ah dostum ne iyi de ettin! Şimdi ben İstanbul oldum; sen benim bir semtim bile olamadın. Olsan olsan, en ücra köşemde bir gecekondu olurdun zaten. Bunu bile hak etmezdin. Ben Asya ile Avrupa'yı birleştirdim ve yeni aşklara köprü kurdum. Sen ise bir çıkmaz sokağa dönüştün. Sokak adını da ' Aşkçıkmazı ' koydum.
324
Biratî ev e? Biratî ev e? Tu sixtekarî, xayînî, ji min ra dibêjî 'bira' İnkarîya min dikî, didî ber kuçik û kevira Heq û hiqûq nasnakî, xiraptirî ji gawira Ma ev biratî ye, tu hakimî û ez wekî êsîra Radibî, rûtinî, ji devê te kêm nabî wekhevî Tu zilm nekî, dev ji derewan berdî, ji min bi hewî Ezê bextîyar bim, azad bim, bistînim serkevî Wele tu xayînî, ne ji dil û canî, bitenê ji devî Li cem te geleke bê ehleqî, li te tune dîn û îman Te min kirî ye nav ezîyetê, hiştîye bê zar û ziman Feqîr û belengaz kirî ye, hiştî ye cahil û nezan Ezê miheqeq ji bin zilmîya te azad bim, tu vî qenc bizan
121
Git Gitme demeyeceğimi bildiğin için mi gidiyorsun, Yoksa gideceğin içinmi gitme demiyorum sana, Kalmaların senı tutmayacağı bir esaretse bu git, Başka bir esarate gidecek cesaret i tasıyorsan yüreğinde git, Umutlarını dul bıraktığımı düşünmeyeceksen git, Git ki kaçırma kilitli kapıların altında kalmıs güneşi, Yolun açık olsun git bu yalnızlıktan.
48
Asker ahmed.im! .... Ahmed,im sen asker olacaktın, Ben özleyip seni,ağlayacaktım, Ağlayıpta yüreğimi dağlayacaktım, Resmini öpüp koklayacaktım! .....Ahmed,im asker olmadan, Kara toprağınmı oldun, Evim,ocağım yıkıldı, anneni yasa boğdun! ....Resimlerini duvardan indirdiler, Elbiselerini toplayıp götürdüler, Ciğerimi söküp,deli ettiler, yanlız seni değil benide öldürdüler! ....
42
Ay yıldızım benim Gönlümün güzeli, Ay yıldızım benim. Sevgimin ezeli, Ay yıldızım benim.Sensin yürek coşkum, Sensin gönül köşküm. Sensin benim aşkım, Ay yıldızım benim.Türkün altın çağı, Sensin gönül bağı. Nazlı Türk bayrağı, Ay yıldızım benim.Bayrak sana denir, Dünya seni tanır. Gökte dalgalanır, Ay yıldızım benim.Sen sevdamsın benim, Sana kaynar kanım. Sensin benim canım, Ay yıldızım benim.Rengin huzur verir, Aşkla kalbim vurur. Sana selam durur, Ay yıldızım benim.Sana sevgimiz tam, Senin için kavgam. Sensin benim sevdam, Ay yıldızım benim.Gönlümüzün yari, Kalbimizde yeri. Gözümüzün nuru, Ay yıldızım benim.Sevdaların hası, Gönlümüzün süsü. Şehidin örtüsü, Ay yıldızım benim.Yusuf canla biriz, Sevgini biliriz. Uğruna ölürüz, Ay yıldızım benim.
103
Üşüyorummm! aşk, yanıbaşında da olsa özlemektir gözbebeklerin de kaybolmak zamanı durdurmak karşı koymaktır aşk şarkıdır türküdür tenlerinde duyduğun ılık bir şiirdir aşk bir heyacandır densizliktir sevgili de tekrar tekrar dirilmektir aşk anarşidir onsuzluğa isyandır yokluğunda zavallılık çaresizliktir aşk boncuk boncuk terleyen ellere tutunmadır destektir tendir kokudur renktir merhamettir aşk sızıdır sabırdır beklemektir emektir kaybetmeyi bilmektir aşk üşümektir yoklugunda zangır zangır titremektir ..ve sonun da aşk herkese herşeye itiraftır ayıptır(mı) söylemesi üşüyorummm!
71
Yaşama Sitem Yaşamak denen hayat buysa, Böyle yaşamaya........neyse, Kimine kavun, kimine kelek verirse, Derdi başını yesin Dünya buysa.Yaşadığımız dünyayı gören göz, Kimine yemyeşil, dağı eder düz, Kimine düz bile, yanar dağda köz, Derdi başını yesin Dünya buysa.Tat almadım yaşamdan Dünya gözüyle, Yurt tutmadım mekândan zevki özüyle, İtildim-kakıldım onun, bunun sözüyle, Derdi başını yesin Dünya bu ise.Dostlar, bu sözler bir dilden döküldü, İçimdeki hislerin dikişi söküldü, Şahlanan kalem eğildi büküldü, ise de; O da kahretti yaşanan Dünya bu ise
78
Boşluk Kulağımı tırmalayan bu gürültü de ne? Acüze, zefiri, yaşamı parçalamakta. Gençliği manasız zindanlara hapsetmekte. Ötelerin sesini işittirememekte.Gürültü ki, geriye kalmaktadır sadece, Feryadıyla, toprağın hoyratça çiğnenişi. Adeta, şuursuzluk akıyor caddelerde... Ve gençlik hava boşluklarında tepinmekte...
35
Can Anam Annem.......annem deyip elini öpmek istiyorum Dizin dibinde oturup bütün gün, Vereceğin nasihatları dinlemek istiyorum. Annem sen iyi ol bak canım mutlu. Biz bir aile olacağız hep beraber. Sakın hasta olma,kırılma,üzülme annem. Hadi kalk ayağa yalvarıyorum kalk. Beni bir oğlun olarak bil annem. Hadi kalk ayağa ne olur anne. Bir yıkıntı daha kaldırmaz bu yürek. Lütfen sen iyi ol annem. Kendini kötü hissettiğinde, Hasta olduğunda, Hiç çekinme bir alo de bana. Yakarım dağları,aşarım yolları, Hemen gelirim anne bir alo de yeter. Sen yeri doldurulamayan kutsal insan, Sen varlığıyla ile huzur veren, güven veren, Sen seboy can canananımın annesi Benim de annemsin hadi annem gülümse...
105
Şimdi Şimdi gurbet denilen bir elem denizinde, Keder adlı dalgalar içimi dolduruyor, Yürüyorum aşkımın silinmeyen izinde, Andığım her hatıra yüzümü solduruyor. Birden boşaltmak için kalbimi ufuklara, Yaşaran gözlerimle dalıyorum engine, Fakat vermiyor seni bana hiçbir manzara, Yoksun güzelim yoksun, şimdi yalnızım yine. Mehmet Bozkurt Esenyel o8.10.1939- Balıkesir
47
Gözü Yaşlı Ankara Ankara Ankara güzel Ankara Bak içinde yaşıyor çok eli kara Ankara Ankara güzel Ankara Masum insanlarımız alıyor yaraBirlik ve dirliğimizi istemiyorlar Milletimin canına kast ediyorlar Acımadan her yere bomba koyup Aramızda başı dik,dik geziyorlarBunlara yardım edenler gördünüzmü Bombalar patlarken çok güldünüzmü Her bir can orada, can cekişirken Siz bunu başarı sayıp övündünüzmü
55
Penbedir “Zeynep Gül’e” Gül kokar yârim benim gül rûyi gülden penbedir Gül dehen güldükçe gülden goncalar gül femdedir Gül nefeslim gül heveslim gül ki gül gamzendedir Gül benim sînemde saklı gonca gül gül-femdedir (21.04.2000-Maçka) (Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün)
38
Bal Gibidir Dostlar ile sohbet etmek Petekte ki bal gibidir Yarenlerle ülfet etmek Bara gelmiş dal gibidirDostlar irfana gelince Gönüller hep bir olunca Akıl fikir hür olunca Her sözü dür lâ’l gibidirDostlar hele şair ise Gönül dolu şiir ise İman gözü bahir ise Has bahçe de gül gibidirKulmenarafenefsihi Menareferebbihi Uslanmışsa bu SAMİHİ Yeşile ram al gibidir
56
Güneş Yine Doğacak Varsın can dediklerin, namertlere katılsınDostlukları pazarda, tek kuruşa satılsınSenin verdiğin şanı, hak etmeyen atılsınSen üzülme yüreğim, güneş yine doğacak..Varsın tüm umutların, baharında son bulsunSevgileri dilinde, göçebeler kahrolsunYalan dolu şerbetten, yürekleri hep dolsunSen üzülme yüreğim, güneş yine doğacak..Varsın hep gündüzlerin, karanlığa sarılsınGecenin yalnızlığı, gözyaşıyla karılsınSenin sunduğun aşkı, hak etmeyen darılsınSen üzülme yüreğim, güneş yine doğacak.Varsın sevinç rüzgarı, sesine karışmasınAcı yüklü gözlerin, neşeyle tanışmasınKaybettiğin mutluluk, isterse barışmasınSen üzülme yüreğim, güneş yine doğacak..15.08.2014İZZETTİN AKYAPI
74
Deniz. Deniz. Deniz. Deniz. Yalnız deniz! Neden getirdin beni, baba, sen bu şehre? Neden kopardın, baba, beni denizden? Düşlerimde köpükler yüreğimi kancalar demir alırcasına.Neden sürükledin baba, beni buraya? ÇEVİRİ: Cevat ÇAPAN
31
Emekli aşkı. Çarpılıp duruyorum elektrik kaçağı mı var sende karıncalanmalar olursa tendebir aşka yelken açtım elektrik sayendesavrulup duruyorum bu iş olur diyorum elektrik aldım elektriktenkarşılayamaz kaçakları kuşa dönen şu emekli aylığım sarhoş değilim ayığım fakirim muzdaribimevlilik programı beni baş göz edecek hele bir yol göreyim nasıl delikanlıymış gelinliğin yerine kefeni giydirecekhandiyse çarptı çarpacak elektirik aldım elektriktennerdeyse öle yazdım ben yine gülüyorum lazımmış toprak hattı bu ay yine tamir yattıduy duy duy hükümetli hükümet gel de şu kaçağı tamir et çarpılıp duruyorum14/Kasım/2010/Pazar/Bodrum
81
Karadeniz Gözlerinden sürgün oldum olalı, Geziyorum dağ, ova, kara, deniz... Süzülürsün kuğu gibi göllerde, Bana reva gördüğün kur'a deniz...Hem hayattır, hem de mezar insana, Anaların gönlünde yara deniz... Vermez misin aldığını geriye, Beni yaktın, sen de yan nâra deniz,Belli adından insafsız oluşun, Sakın düşme, asla inkâra deniz, Var mı sen gibi ismiyle müsemma, Adı kara, talihi Karadeniz!
57
Baba Öğüdü Babam dedi ki bana: -Bir öğüdüm var sana. Sakın bir gün ola ki Kızmayasın anana.Annendir evimizin Kanı,canı,direği. Benden çok annenizin Vardır size emeği.Üzme anneni sakın! Benden çok size yakın. Kardeşinle birlikte, Annenize iyi bakın.(Öğretmenim,Başarı Yay.İstanbul 1993)
38
Yazılar Sömürü Düzeni Ve Gerçekler SÖMÜRÜ DÜZENİ VE GERÇEKLERDin adına dünyayı yiyenler. Kimler mi bunlar? Başlangıçta iyi niyetle yola çıkmış birçok kişi. Çoğu başlangıçta bu günkü duruma geleceğini düşünmemiştir belki de. Din sömürücüleri bunlara diyorlar işte. Bence her şeyin sömürüsü var. Birileri bir ideolojiyi, birileri mukaddes değerleri bir başkası da insanların özlemlerini sömürüyor. İşte bunlardan en kötüsü ise din sömürüsü dediğimiz mukaddes değerlerin sömürüsüdür. Yazımızın konusu bu olsa da biz konuyu genelleştirerek işleyeceğiz. İnsanoğlu bazı değerleri kendine ait kılarak o değerler peşinde bir dünya kuruyor böylece hayatlarını anlamlandırıyorlar. Ama bazı kurnazlar - ya da bunlara şanslılar mı desek- bu duyguları kendi emelleri için kullanarak servet yığma şan şöhret edinme yoluna girmişler, kısaca dersek bu masum duyguları ranta çevirmişlerdir. Öncelikle konuyu din dışı alanda olanlara bir göz gezdirelim: Bu sömürü olayı şöhretler alanında görülmekte özellikle. Sanatçılar futbolcular bu alanın rekortmenleri. Yenidünyanın totemleri olan bu insanlar sıradan insan olduklarını unutup bir yalanın peşine düşüyor, bu yalanı kendi uydurduğu için önce kendisi inanıyor sonra başkalarına inandırıyorlar. Tabii bu işte medyanın payını da unutmamak gerek. Bu mitleri onlar besliyor onlar yaratıyor ve onların üzerinden getirim sağlıyorlar. İç içe getirim dünyası. Ve bu getirim dönüp dolaşıyor bir yaşam tarzına ulaşıyor. Karşılıklı aldanma ve aldatmalarla sürüp gidiyor bu dünya. Sanatçılar bizi eğlendiriyor biz onları ödüllendiriyoruz. Şöhret ve onun gerek moral gerek maddi getirisi bu sömürünün merkezi. Gelelim din sömürüsüne ve bu sömürünün gitgide yaygınlaştığı dünyamıza. O kadar ki adım başında rastladığımız bu tipler gitgide artarak sıradanlaşacak, gerçek inanç erleriyle bu tipler karışacak git gide birbirinden ayrılamayacak h hale gelecektir. İçlerinde siyasi parti liderlerinin de olduğu bu tipler irili ufaklı olarak aramıza karışmışlardır. Bize düşen onları tanımak ve ayıklamaktır. Adam başlangıçta güzel söylemlerle -belki de iyi niyetle- girişmekte ama zaman içinde şekil değiştirmektedir. Benim çok yakından tanıdığım bir kişi dindar kimliğiyle yıllar önce bir vakfa üye sonra başkan olmuştu. Aradan az bir zaman geçti bu kişi bir cami derneğine başkan oldu. İki kuruluşun başkanı kendisi olduğu için caminin mülkiyetini vakfa devretmesi zor olmamıştı. Yıllar geçti bu vakıf bir TV kurdu. Bu TV caminin müştemilatındaydı. Dernek ve vakıfların TV kurmaları yasaklanınca adan TV evine taşıdı. tuttu bu TV yi ranta çevirdi bir dönem sağcı partilerden yardım alamadığı için sol partiye angaje oldu ve beldenin aynı sol parti tarafından kazanılmasını sağladı. Caminin alt katlarını yüksek ücretle kiraya verdi. Vakfın yönetim kurulunu değişti. Vakfı aile şirketi haline getirdi. Kısa bir zaman önce öldü. Şimdilerde caminin istimlaki söz konusu. Arkada bir alanı belediye istimlak etti ve camiye tahsis etti. Eski cami yer ve binasına milyon istimlak bedeli verdi ama vakıf kabul etmedi 11 milyon istiyor. Yeni camiyi kurulan dernek yapacak. Rahmetlinin çocukları davayı sürdürüyor. İki örnek de parti liderlerinden. Biri milliyetçi biri dinci iki parti lideri partililerden topladıkları gelirleri bankalarda kendi hesaplarında tuttular. Öldüklerinde mirasçıları paralar üzerine kavgalar yaptılar. Bizde doğru dürüst dünya şampiyonluğu görmeyen takımlarımızdan birinin teknik direktörü 100 bin TL aylık alıyor. Kimse ona bu parayı hak edip etmediğini sormuyor hatta tartışmıyor bile. İşte bu da bir sömürü örneği. Ama en kötüsü sizce hangisi? Ne spor ne siyaset ne de sanat adına yapılanı. En kötüsü mukaddes değerlere bağlı istismar. Çünkü dini değerler bu sömürüyü kaldıramaz. Allah’ın dinini az bir bahayla satanlar durumun düşenler ahirette bunun hesabını vereceklerini düşünmüyorlar mı? Üç günlük dünyayı ebedi saadetlerine feda ettiklerini anlayacak idrakleri körelmiş mi? Birer örneğini verdiğim bu sömürü olayları artık adım başı rastlanır oldu. Daha nereye kadar artarak gidecek bu sömürü. Artık buna bir dur demek zorunlu. Gerçekleri halı altına süpürmeden ortaya çıkaracak bir çağrı yapmak gerekecek. Bu sorun giderek kangrenleşti. Ortaya çıkanlar da kısa zaman sonra unutuluyor, ama istismarcılar faaliyetlerini sürdürüyor. Saadet zincirleri her alanda kuruluyor. Efkâr-ı umumiye konudan habersiz. Herkes susuyor. Gerçekleri kimse açıklamıyor. Bakalım daha ne kadar sürecek bu yanılgı? Bunları kimse uyarmayacak mı? İsrafil’in surunu mu bekleyeceğiz?
619
Yaşama Sitem Yaşamak denen hayat buysa, Böyle yaşamaya........neyse, Kimine kavun, kimine kelek verirse, Derdi başını yesin Dünya buysa.Yaşadığımız dünyayı gören göz, Kimine yemyeşil, dağı eder düz, Kimine düz bile, yanar dağda köz, Derdi başını yesin Dünya buysa.Tat almadım yaşamdan Dünya gözüyle, Yurt tutmadım mekândan zevki özüyle, İtildim-kakıldım onun, bunun sözüyle, Derdi başını yesin Dünya bu ise.Dostlar, bu sözler bir dilden döküldü, İçimdeki hislerin dikişi söküldü, Şahlanan kalem eğildi büküldü, ise de; O da kahretti yaşanan Dünya bu ise
78
Bizim Şükür dolu bizim kazanımızda Hep sevgi doludur ozanımızda Allaha koşarız ezanımızda Cesaret çalıyor sazımız bizimBütün güzellikler vatanımızda Türk derler yaşayan anlı şanlıya Ülkemde çok şükür müslümanıyla Hamd olsun tertemiz yazımız bizim
32
Hastalıklardan Korkmam Hastalıklardan korkmam. Geç kalmaktan korkarım. Biraz rahatsız olsam, Doktoruma koşarım.Doktorun ilaçları, Mikropları öldürür. İlaç içmekten korkan, Ömür boyu sürünür.Vücudumu haftada, En az üç kez yıkarım. Akşamdan erken yatar, Sabah erken kalkarım.Yemekleri ayırmam, Yerim etten,balıktan. İşte böyle korurum. Kendimi hastalıktan.(Hayat Bilgisi 3 Başarı Yay. İstanbul 1994))
47
Güneş Gözlüm Sen yoksun ya sanma nefes, Alıyorum güneş gözlüm. Gönlüm bir kuş, sense kafes, Dalıyorum güneş gözlüm.Ümidim yok yarınlarda, Aklım senli sorunlarda, Hayalinle derinlerde, Kalıyorum güneş gözlüm.Alıp verdikçe soluklar, Açılır oldu oluklar, Ömür boyu mutluluklar, Diliyorum güneş gözlüm.Duydum aşka saygıları, Unuttum tüm kaygıları, Sana olan duyguları, Eliyorum güneş gözlüm.Taşa vurdukça başımı, Patlattım kara kaşımı, Tutamayıp gözyaşımı, Salıyorum güneş gözlüm.Aşkınla yaptım maçımı, Daralttım görüş açımı, Görmediğim gün saçımı; Yoluyorum güneş gözlüm.Sen yoksun ya sanma nefes, Alıyorum güneş gözlüm. Gönlüm bir kuş, sense kafes, Dalıyorum güneş gözlüm.19.04.2015
86
Türkiye bayrağı için yürüyor Türkiye bayrağı için yürüyor, Türk Bayrağını alıp sende katıl. Yapılanı bütün millet görüyor, Türk Bayrağını alıp sende katıl.Bizim için kutsal ülkede her yer, Bayrağa el uzatan er midir er? Hainlere gereken cevabı ver, Türk Bayrağını alıp sende katıl.Bayrak alıp evlere takmalıyız, Bayrağa namus gibi bakmalıyız. Bayrağımıza sahip çıkmalıyız, Türk Bayrağını alıp sende katıl.Bayrak yüreğimize sevgi katar, Hainlerin yaptığı artık yeter. Bayrağın indiği yerde söz biter, Türk Bayrağını alıp sende katıl.Yusuf haydi yüzümüzü güldürün, Memleketi bayrak ile doldurun. Bir bayrak alıp göklere kaldırın, Türk Bayrağını alıp sende katıl.
91
Yazılarda Çeker Gider Çeşitliğini koruyan bütün yazılar firarda Köşe kapmaca Kör ebeDilsiz bütün oyunlar başıma toplanmış Sağır, dilsiz, kör, topal Bir hengâmedir gidiyorBağışıklığını koruyan yazılar nerde şimdi Elma dersem çık Armut dersem yinede çıkUslanmıyor depresyon Panik atak, delilik, kafayı yeme Algılamıyor, alınganlaşıyorumNasır tutmuş ellerim Yüreğim çelik çomak Kuytuluklarda işçi sessizliği Zulamda kuruyan umut dallarıAç şu ellerini ilham perisi Biliyorum suçluyum Sana sahip olmanın ne demek olduğunu anlayamadım
67
Şehitlik Analar evladını canan diye kucaklar Büyütür emir gelince eline yakar kınayı Baba ocağından çıkmadan tekbiri söyletir Davul çalınır yapılır düğün dernek halayı Elleri kınalı kuzular çıkar dağa bayıra Yeşermeyen hayaller bir tarafa bırakılır Ezberletilir can emanet verilir vatan aşkına Hain pusuyla gögse şahadet madalyası takılır
46
Gerçek Gurbet Bizim gurbet gerçek gurbet. Yolu ayrı evi gurbet, Yağmurları seli ayrı, Kokusu yok gülü gurbet.Güneşi yok, yazı bozuk, Kar yağmıyor, kışı bozuk, Bülbül ötmez kuşu bozuk Mevsim bozuk, güzü gurbet.İçindeyiz yaşıyoruz, Dolup dolup taşıyoruz. Konuşmuyor susuyoruz, Kulak sağır, dili gurbet.Doğusu yok, batı nerde? Dere tepe dağı nerde? Üzüm biten bağı nerde? Bulamadım, yönü gurbet.Vatanımın bir kumuna, Kurban olsun şu Avrupa, Sevgi yüklü insanıma, Kavuşamam bura gurbet, Yakın değil, uzak gurbet.Enschede/19.10.1998
72
Üşüyorum Üşüyorum yine; Dışarıda güneş hep olsun, Yazın sahilde bizi kavursa da, Kışın sadece ben buradayım dese de, Dışarıda güneş hep olsun.Yüzün hep gülsün, Benim için olmasada, Ateşi ile içimi ısıtmasa da, Yüzün hep gülsün.Sen gül ki güneş doğsun, Soğuktan donmuş bir bedene, Hatta çoşkulu bir kahkaha at ki, Can versin, gördüğün yaşayan ölü bedenlere.Dışarıda güneş hep olsun, Yüzün hep gülsün, Şuanda ben üşüsem de, Güneş benim için de doğacak bir gün.
72
Deniz Arzular ateş olur aşkla saran kollara Bir kız gibi sokulur mehtap durgun sulara Saat gece yarısı düşünüyorken seni Dalarım birden bire seninle anılaraAşka çağırır deniz sevdada sevgideyiz Yaşanır mutlulukla cennete bir yerdeyizDeniz hırçın bir kadın saldırır kıyılara Şarkı söyler dalgalar kuytuda martılara Sevda hikayesini hiç bıkmadan anlatır Kalplere sevgi eker kucak açar aşklaraAşkla çağırır deniz sevdada sevgideyiz Mutlulukla yaşarız cennete bir yerdeyiz
63
Yaradan halifeliği YARADAN HALİFELİĞİYaradan halifeliğinde giysi alfabesi vardır giysiler eldiven giyilir cennet parmak beden harfleri yapılır Yaradan halifeliği yaradandır yaradansal insanlık haklık kul olmak melekler vardır Hayvan kul hakkı zina art niyet küfür yasaktır Ezan namaz oruç kurban nur rüya vardır Yaradan halifeliğinin başındaki kişi yaradansal insandır ilahi amellilik niyetlilik vardır Yaradan ilahi lisanı sözü yazısı şiir iş vardır Yabani evcil hayvan bakmak vardır Engelli hasta yoksula yaşlıya yardım vardır Yaradan ilahi lisanı bir şeyin içeriğinde bulunan şeylerin baş harflerinden oluşur Örnek Din Din soldan sağa dostluk iyilik namaz Din sağdan sola nur ilim düş Din yukardan aşağı dürüstlük insanlık nimet Din aşağıdan yukarı niyet iş duş Din çarpraz dua iç niyaz Din çarpraz nebi inanç dilSedat hünkar (karamecnun delioğlan) Yaradansal insan cennet ahret şairi
125
Mahsuni-5 Selam söylen oğlu ile kızına İyi baksın Mahsuninin sazına Özlemiştir öper koyar dizine Belki bir gün gelir çalar MahsuniBeden kalır ruhlar durmaz toprakta Belki gün batımı belki şafakta Başka bir isimde başka donakda Gönüllere sevgi salar MahsuniMalum olur ona halkının hali İzin verir ise Bektaşi Veli Olur boz bulanık bir meşe seli Akar derelerden çağlar MahsuniBakar görür memlekette olana Artmış olan soygunlara talana Yiğit yine muhtaç kuru soğana Üzülür kahrolur ağlar MahsuniDertl'oğluyum gece gündüz çırpınır Çalar söyler boğazları yırtılır Belki halkı uykusundan kaldırır Kurtuluşa umut sağlar Mahsuni28.05.2017
88
GÜNEŞ BATTIĞI GiBİ DOĞAR ******GÜNEŞ BATTIĞI GİBİ DOĞAR****** Demokrasi dediğimiz aydınlıkları tek olan Bir deli gelir onu karanlıklarında da boğar Elbette bu hazımsızlıkları olanları da yorar Atam Allah büyük Güneş battığı gibi doğar Korkmadan çalana Rabbim hesabını sorar Utanması olmayan cehennemde kılar karar Adaletin çivisi çıkmış konuşmak çene yorar Atam Allah büyük Güneş battığı gibi doğar.Reyhan AltaşDeğerli Dost Kalemler:Yürek nasıl çarparsa Dil öyle döner İnsan olan insan sevgi üretir İnsan ne düşünürse Nefis onu uygular Adalet olmazsa neye yarar duygular.............. Kemal Güneş 1 ***************************************************
84
Avcılarda Felaketim Olur Yalnız Kalışın Gel ey yüreğine gün doğmuş olan yollar salınışına hasret Avcılarda felaketim olur yalnız kalışın Çamlıca sırtlarından meltem ol da gel yanan yüreklerimize Gel ey yüreğine İstanbul düşmüş olan kız kulesinde martılar edana hasretGel ey torbasında birkaç kırık hatıra barındıran Razıyım ben kırık dökük de olsa mevcudatına Aşk İstanbul’ a has ise eğer Eyüp’te, Sultan Ahmet’te Karacaahmet’te Sukutun sesi hasret başındaki yazmanaGel ey yüreğine İstanbul düşmüş olan mavi vurgun kız Namlusunda yaşarken hayatın her an Mavinin en doygununa kanalım senle moda da bir çayhanede Gel ey yüreğine İstanbul düşmüş olan can bu can muhabbetine hasret13.09.2006 13:42:09
100
Cehennemi Yutar, Daha Cennet ister! Bu dünya’da cehennimi YUTAR daha Cennet ister Canı, başı; şer yolunu TUTAR daha Cennet ister! Hevesli şov sahnesine Batarlar savaş sisine Uzanır kan deryasına YATAR daha Cennet isterYat katlarda ziyafeti Bak yiyorlar İnsan eti Yaban ele memleketi SATAR daha Cennet isterHalkı birbirine takar Sonrada seyrine çıkar Cayır cayır insan yakar TÜTER daha cennet isterŞah Turna der zul işleri İçtikleri göz yaşları Halk damında baykuşları ÖTER daha Cennet ister! Bu dünya’da cehennemi YUTAR daha Cennet ister Canı, başı şer yolunu TUTAR daha Cennet ister! Söz ve Müzik: Aşık Şah Turna (Şahturna) Düzenleme ve aranje: Ozan ŞİAR Ağdaşan1970 li, 80 li ve 90 lı yıllarda plak-kaset albümlerimde ve kitaplarımızda yankısını bulan türkü-deyiş bahçemizden bir demet. Ki, bu özlü ve sözlü müzik bestemiz ve şiirimiz 'Cehennemi yutar, cennet ister' teması itibarıyla hala da güncelliğini korumaktadır... İnançları, fikir ve idealleri yüreğin berrak çeşmesinden ve gönül bağından alıp da, şova ve sömürü aracına dönüştürenlerin ibret verici tasviridir... Şiir ve türkü sevenlerimize sevgilerimle...Aşık Şahturna (Şah Turna) www.sahturna.com
166
Dünya barışı Akıllılarmış ne aklı, Kurnazız diyemiyorlar Dayatmışlar dediklerini, Adına ‘’barış’’ diyorlar. Ne barışı? Akıllıların yaparsan dediğini, Kurarsın dünya kardeşliğini.Bizde deliyiz; Hemde zır deli, Vurmalıyız başımızı taşlara, Aklımız başımıza gelmeli, Adına ‘’barış’’ demeli Akıllıların şerrinden, Deliler zarar görmemeli,Dünya kazan siz kepçe, Kene gibi sırtımızda yaşa, Biz köle siz paşa, Bozdur bozdur harca, Dünya kardeşliği adına, Hayatınızı yaşayın paşa paşa, Oh ne güzel ne ala. 3/09/06 Bursa
66
Dilek Sabancı Lisesi Liseye ilk adımlarımı seninle attım O tatlı heycanı sayende yaşadım Seninle anladım arkadaşlığın tadını Sonra o ilk yazılı heycanı Zamanla tanıdım hocalarımı Hepsinin ortaktı amacı Başarılı bir öğrenci yetiştirmek Çağdaş seviyeye erişmek Günlerle aylarla geldi sene sonu Aklımda hep o soru acaba ne oldu? çalışmalarımın sonucu Herdefasında yaşadım mutluluğu Lise son sınıfa geldiğimde Biraz hüzünle biraz kederle Senden ayrılacağımı düşündüğümde İki damla yaş gözlerimde Adı Dilek Sabancı Lisesi Eğitim ve meslektif hedefi Kurucusudur sanabcı ailesi Türkiyenin gurur simgesi
81
Yarınlara Sürgünüm Bu günü öldürdüm Yarın listemde Dünü ararım Bulamam istesem de Hayatı ilmek ilmek örüşümdeYanık yanık ezgiler Bir terennüm dilimde Güneşli dağ başları Vuslat kokulu sevgiler Fizik ötesi görüşümdeZirveden aşağıya indikçe Masmavi göllerde Hüznün bakışları Bir akis olur gözlerde Hayalim hüzne bindikçe Gurbetin kuşları Rakseder düşümdeBir sızı var Gelir bana her gece Uzun bir ırmak boyu Gittikçe büyüyen bilmece Güneş görmeyen bahar Dolunay bastığım döşümdeKelimeler bozgunda Hücumlar hecelere Uzatamam Mezar taşı süsü ellerimi Ufku kızaran gecelere Hasret kışı ayazında Üşürüm deBu günü öldürdüm ben. Yok artık bu günüm Düne eyvallah demeden Yarınlara sürgünüm Acı acı gülüşümdeVuslat kokulu sevgiler Fizik ötesi görüşümde Gurbetin kuşları Rakseder düşümde Güneş görmeyen bahar Dolunay bastığım döşümde Uzatamam Mezar taşı süsü ellerimi Ufku kızaran gecelere Hasret kışı ayazında Üşürüm de Yarınlara sürgünüm Acı acı gülüşümde29 Temmuz 2005 Cuma, İst.-Kartal 21.36
135
Bulutlar Ağlayınca Bulutlar ağlayınca sen beni hatırla, Bak şu düşen yağmur damlalarına, Her biri saklar bambaşka bir hatıra, Ayrıldık diye üzülme, sakın ağlama...Bir gizem var düşen damlalarda, Sana olan sevgim yansır onlarda, Güneş kızıp heryeri kavurduğunda, Buhar olup senin olurum o anda....Bulutlar ağlayınca sen beni hatırla, Bak şu düşen yağmur damlalarına, Her biri saklar bambaşka bir hatıra, Ayrıldık diye üzülme, sakın ağlama...
62
Asalete, Öze,Medeniyete, Fazilete Önem Verenlerdenim İnsanlığın canileştiği, insan kesip, ciğerlerini yediği şu dönemde Yaradandan ötürü, yaradılanı sevdiğimin beyanı, hep yüreğimde Vicdanı çürümüş bir insanlık revaçta, pirim yapan cehalet ön saflarda Arifler menzilini kaybetmiş derin uykuda, sadaka kültürü doruklardaİlim, bilim, fen, cesaret, mertlik, yiğitlik, cesur kalemler, gaflet uykusunda Asalete, öze, medeniyete, faziletle önem verenlerdenim Doğruları söylemeyi şiar edindim _____________________________________Allah var yukarıda_____Şair 67____
61
Her Sabah Her Sabah Hak peyik yollamış selam eylemiş Her sabah her sabah yalvarır kullar Onlar da özünü Hakk'a yetirmiş Her sabah her sabah yalvarır kullarUymayasın kör şeytanın sözüne Dön gidelim Muhammed'in izine Kul olanın uyku girmez gözüne Her sabah her sabah yalvarır kullarUyuma ki Muhammed'i göresin Yaradan Allah'tan kısmet alasın Günahlıysan günahsızdan olasın Her sabah her sabah yalvarır kullarNuh'u Nebi ile kaldık gemide Tabip gerek bu yarama em ede Kimi kilisede kimi camide Her sabah her sabah yalvarır kullarPir Sultan Abdal'ım hayal düş gelir Her gün bahar gitmez bir gün kış gelir Yaradan'a yalvarması hoş gelir Her sabah her sabah yalvarır kullar
103
Bir Ardıçkuşu Akasya Ağacında O yaz, bol bol roman okudum, denize girdim kimsesiz kumsallarda; rüzgârların, balıkların adlarını öğrendim. Nice cümlelerin altlarını çizdim kırmızı kalemimle. Örneğin, “Asker dolu bir tren tarihi değiştirebilir.” Sonra gene aynı kitaptan, “Bir ardıçkuşu şakımaya başladı akasya ağacında.” Geceleri, sararan otların üzerine uzanıp bir açıkhava sineması seyrettim gökteki yıldızlardan ve altını çizdiğim cümlelerle konuşturdum onları. Uzaktan bir çağlayanın sesi karışıyordu yıldızların mırıltılarına. Gene de duyabiliyordum Adil Nuşiran’ın huzurunda hayat denilen bu acılar denizinde en acımasız dalganın ne olduğu konusunu tartışan üç bilge kişiyi. Odama çekilip yatmadan önce, tarihi değiştirebilecek asker dolu o trenin hızla geçtiğini duydum, sonra da akasya ağacında şakımaya başlayan ardıçkuşunu.Karşıda Midilli, denizin ötesinde, sessiz. Bu sessizlik sanki o sevdalı kadının bin kulaklı geceye fırlattığı çığlık binlerce yıl önce.
124
Salmıyor Gurbet Çetmililer günü bu yıl da bensiz Gelmek istiyorum salmıyor gurbet Çetmi hayaliyle yaşıyoruz biz Görmek istiyorum salmıyor gurbetHasretim dorukta özlem çok fazla Görüşmek isterdim bütün dostlarla Hayalimi süsler dere, bağ, yayla Gezmek istiyorum salmıyor gurbetBirlikte olsaydık dertler dinerdi Hasretim doruktan yere inerdi Bütün özlemlerim sona ererdi Gülmek istiyorum salmıyor gurbetBen korkuteli’de sizler Çetmi’de Birgün hasret biter kalır geride Gönlümden hüznü de kederleri de Silmek istiyorum salmıyor gurbetGirmek istiyordum o topluluğa Olmak istiyordum soluk soluğa Karışmak isterdim çoluk çocuğa Gezmek istiyorum salmıyor gurbetGönlümde keder var ama bu kader Hepinizin olsun en güzel günler Sizlerle şenlensin o şahane yer Seçmek istiyorum salmıyor gurbetOrada olanlar beni de anın Uzaktan gelenler tadına varın Gönlünüzde bari bana yer açın Girmek istiyorum salmıyor gurbetBu hasretlik sona ermezse eğer Benim özlemlerim artarak sürer Bütün hayallerim Çetmi’ymiş meğer Yenmek istiyorum salmıyor gurbetÇetmi’liler için bugün çok farklı Dışarıda kalanın orada aklı Gelmek isteyipte gelmeyen haklı Demek istiyorum salmıyor gurbetŞu gönlüm uzakta çok hasret çeker Şimdi oralarda olmalıydım der Hayalen Konyadan Taşkentten geçer Geçmek istiyorum salmıyor gurbetÖnceden yapıldı herkese çağrı Şimdi oradadır gönül dostları Gelemeyenlerin yanıktır bağrı Dönmek istiyorum salmıyor gurbetDOSTLUKlar kurulup kalpte yerleşsin Gönüllerimize SEVGİ yerleşsin HOÇGÖRÜ duygusu coşsun pekişsin Demek istiyorum salmıyor gurbetBugün hasret bana zehrini kustu Çetmi’de bıraktık ahbabı dostu Uçurumharmana Gölgeye Postu Sermek İstiyorum Salmıyor Gurbetİmkanım olmadı ben gelemedim Sizlere kendimi gösteremedim Çetmi hasretimi dindiremedim Dinmek istiyorum salmıyor gurbetGönlünüz neşeyle sevgiyle dolsun Çetmililer günü gayeyi bulsun Niğmetullah neden üzülüyorsun Gitmek istiyorum salmıyor gurbet Niğmetullah UÇAR Korkuteli 20.08.1998
243
Anılardan Silmişsin Bir resmin bile kalmamış bende Anılar yok olmuş Maziden tek kalan Yazdığın selam olmuşSeviyorum diyorsun İnanmıyorum Sevenim diyorsun Yalansın diyorum Seninim diyorsun Nerdesin diyorum Gelirim diyorsun Bekletiyorsun Ne bileyim sevdiğini Geleceğini Hangi sözüne inanayımResmine hasret, Kendine hasret Sevgine hasret, Sevmene hasret Maziye hasret, Nasıl sevgiymiş buAlmışsın albümdeki tek resmini Anılardan silmişsin hepsini Maziden yazmışsın bir selam Nasıl sevmeymiş bu
61
Sendeyim Kenarları olmayan bir aşkın son harfi Alıngan bir çocuğun felaketiyim Mısır koçanlarının buruşturulup atıldığı yerde, tam kalbinin ortasında Sendeyim...Köşeleri olmayan bir aşkın son harfi Kocaman bir futbol sahasının santrası gibiyim. Anıları saçılmış bir öğretmenin dizinde, tam gözünün önünde, Sendeyim...Ne kenarı, ne köşesi... Hiçbir şeyi olmayan bir aşkın son harfi Ağlayan bir bebeğin malikanesindeyim. Bir delinin akıl almaz mimiklerinde Tam burnunun ucunda Sendeyim...Hiçbir şeyi olmayan herhangi bir şeyin herhangi bir harfi... Tanımsız ifadelerin sıcacık evindeyim Belirsiz kesirlerin paydasında Ruhunun payında, Tam olarak diğer yarında... Sendeyim...
85
Ferman padişahındır eğitim cahilleşti sağlık kanıyor siyasiler din öğretiyor din adamları siyaset enerji dersen karanlıkta çocuklar açlık ve soğuktan ölüyor güvenlik Allaha emanet şiddet kol geziyor yargı infaz edildi ferman padişahın ülke bizimdirNisan 2015
34
Ömür bitiyor Saçlarımda aklar çoğalıyorlar Bağrımda sanki bir alev yanar, Ruhum eskiden haberler sorar Farkına varmadan gençlik gidiyor. Farkına varmadan ömür bitiyor. Ne çileler, dertler,çekti bedenim Kalmadı Dünya da sanki sevenim Kaderim böyleymiş,ben ne diyeyim. Farkına varmadan gençlik gidiyor Farkına varmadan ömür bitiyor Yaş otuz beş yolun yarısı derler Farkına varmış mı sanki gidenler? Üzülürmü gidersek bizi sevenler? Farkına varmadan gençlik gidiyor. Farkına varmadan ömür bitiyor. Hazan yaprağı gibi ordan,ora savruldum Hayat çemberinde yana yana kavruldum Dünya meşakkatinde koşa koşa yoruldum. Farkına varmadan gençlik gidiyor. Farkına varmadan ömür bitiyor.
89
Otuz Beş Yolun ortasında durmuş Orta boylu bel otuz beş Saçları gerdana vurmuş Zülfündeki tel otuz beşKaldırıp baktı başını Kalem sandım ben kaşını Sormadan bildim yaşını Elindeki gül otuz beşDoğrulup baktım serine Bıçak saplandı derine Ben yaşlanayım yerine Sen hep böyle kal otuz beşKara’yım düşündüm dünü Aşk ile eğirdim yünü Bugün dostun doğum günü Ömür yarı, yıl otuz beş
59
Şiir Dünya Şairdir, şiirdir dünya Dünya şiir,şiir dünya Döner, durmuyor ya dünya Şiirlerle döner dünyaSihirlerle dolu dünya Şairlerin yolu dünya Şiirlerin dünü dünya Şairlerin günü dünyaAruzdur, hecedir dünya Gündüzdür, gecedir dünya Dönüyor, nicedir dünya Tam iki hecedir dünyaHer çeşit şiirdir dünya Aşkın şairidir dünya Duygular ve histir dünya Yoksa eğer, pistir dünya
52
Hasret Kaldım Alın bu gurbeti verin köyümü Taşına tozuna ben hasret kaldım Etme Felek etme kesme önümü Aşına tuzuna ben hasret kaldımSızlar yüreğimde ince bir sızı Sarar gam kasavet çalamam sazı Neyleyim gurbette baharı yazı Kışına güzüne ben hasret kaldımBir dem süremedim her günüm elem Kaderim mi böyle bitmez bu çilem Varıp da o yarin yanında ölem Döşüne dizine ben hasret kaldımGülmüyor bu bahtım dert pare pare Kavuştur Köyüme kaldım bi çare Bu Bayram’ı bayram eyle o yâre Kaşına gözüne ben hasret kaldım
83
Muhannet Nemize yetmezdi bir sokum ekmek Kaldırdın kapından attın muhannet Kolay mı gurbetin kahrını çekmek? Namerdi başıma çattın muhannet.Umut durağında eğledin durdun Şu yaban ellere bağladın durdun Memleket aşkıyla dağladın durdun Hasret iğnesiyle battın muhannet.Civan gençliğimiz yolunda gitti Üç kuruş paranda pulunda gitti Nice ahrenlerim dalında gitti Kara toprak ile yuttun muhannet.Şimdi bizim elde kimler büyüdü Kasaba diyorlar evvel köyüdü Unuttum adını bilmem neyidi Aklımı fikrimi üttün muhannet.ŞERAFETİM halim senin eserin Nedense kârıma yontmaz keserin Yan gelip yatmadım gölgende serin Gecemi gündüze kattın muhannet
84
Yek Bi Yek Yek bi yek aliqî dil li şaneşîn e Ev can li kîjan şibakê xwe datîne Ber bi te ve diajo her pêlên xwînê Li sîwarê her malê dilek rûdine31.01.2016 Diyarbekir
33
Sitem Yüreğimdeki kocaman ukde Dolduramadı yerini hiç kimse Bir tek kelime Cıvıl cıvıl çocukluğumu Hüzün denizinde boğan O tek kelime Sevinçlerimi daima buruk yaşatan karanlık gecelerimde huzurla uykuya dalabilmek Güne seninle başlayabilmekti Engüzel hediye küçücük yüreğime Hiçkimse oyuncağımı alıp ağlatamadı beni Zaten yoktu ki Ve kimse ağlatamadı beni Senin yokluğuna ağladığım kadar Tek tesellim ölmemendi Bir gün gelebilme ihtimalindi Gelmeseydin baba Görmeseydim seni Hayalideki baba inan çok daha sevimliydi Hayallerim hiçte abartılı değildi oysaki Ne olurdu baba Sensiz koymasaydın beni Ne olurdu geliverseydin Bana hediye olarak Babamı getirseydin Beraber koşup oynasaydık Rüzgarda dağılan saçlarımı ellerinle tarasaydın En güzel pozlarımı Sadece senin için verseydim Gül yüzünden Bana özel gülücükler derseydim Ne olurdu baba Seni hayattayken kaybetmeseydim
115
Haberin Var mı...? Düşlerimi hapsettiğim üşüyen Şafaklar da,yalnızlığımın gergefine astığım gözyaşlarımla yıkanan şiirlerim dir… Yokluğunun sofrasında doyasıya yediğim se, hayat, Kana kana içtiğim, feryat Ve Sonrasında topladığım ise Prangalı bir yüreğin sevda kırıntılarıdır nehir gözlüm… Haberin var mı?
38
Ferhat’ın Yaşam Sevgisi’nin Hikâyesi Ferhat’ın Yaşam Sevgisi’nin Hikâyesi (Öyküsü) Yıl 1973 bir güz dönemi. Yaprakların rengârenk şekil aldığı bir dönemdi. Sararan yapraklar duygu dolu ifadeler sergiliyordu. Öyle bir mevsimdi ki ileriki günlerde kışın gelişini haber veriyordu. Güneydoğu’nun göl kenarında küçük bir köy vardı. Bu köydekiler genellikle akrabalardı. Erkekler hep askere gitmeden evlendiriliyordu ve Mehmet dayı da askere gitmeden evlenmişti. Dört çocuğu vardı. Karısı Halime Teyze yine hamileydi. İşler çok ağırdı köy hayatında. Yoksulluk bir yandan, derken Mehmet dayının askerlik günü geldi. Bir taraftan çocuklarını düşünüyor, içine oturan bir kaygısı da eşinin hamileliği. Dört çocuk nasıl bırakırdı. İş vatan borcu olunca göğsümü gere gere giderim, vatana canım feda diyerek kendini teselli ediyordu. Köydekiler askere gidecek gençlere her gün bir evde yemek veriyor dualar okuyorlardı. Son gün köy meydanında, tüm köylüler toplandılar. Köyden askere giden beş genç vardı. Kurbanlar kestiler, sac kavurmaları, pilavlar yapılıp herkese sofra açıldı. Yenen yemeklerin ardından, yemek duası okundu ve askerlere halay eşliğinde eğlence yapıp moral verdiler. Ertesi sabah erkenden köyden ilçeye giden askerler ayrı ayrı yerlere birliklerine teslim olmak için yola koyuldular. Mehmet dayı hem gidiyor hem de hamile olan eşini düşünüyordu. İçinde bir burukluk vardı. Çocuklarının ailesiyle birlikte olduğuna da seviniyordu. Beni aratmazlar diye içinde düşünerek gidiyordu. Yol kenarlarında gördüğü çocuklar hemen içini hoplatıyor, yavrularını gözünün önüne geliveriyordu. Geride kalan Halime teyze için için ağlıyordu. Gözyaşlarını evdeki kayın pederi ve kayın validesi görmesin diye evin bahçesinde oyalanıyor, çocuklarına bakıyordu. Zor geçen hamileliği onu epeyce yıpratmıştı. Üzüntülerini içine saklıyordu büyüklerinden utandığından. Mehmet dayı daha yirmi iki günlük askerken bir gece Halime teyzeyi doğum sancısı tutmuştu. Ne yapacağını şaşırdı. Evdeki büyüklerden de utanıyordu. Uzunca bir çabadan sonra görümcesi Ayşe’yi dürttü. İşaret ederek bebek geliyor dedi. Ev halkını uyandıran Ayşe, yakınlarda ebe anaya haber verdiler. Çabucak gelen ebe ana, “koşun hazırlık yapın bebek geliyor” diyordu. Bir müddet sonra bir ağlama sesi duyuldu. Gelen bebek ağlıyordu. Bir erkek çocuğu dünyaya gelmişti. Diğer dört çocukların üçü kız biri erkekti. Çocuk sayısı beşe çıkmıştı. Halime teyze doğum yaptığı günden beri bebeğin ağlaması hiç durmuyordu. Sürekli ağlayan bebek ailede herkesin huzurunu bozmuştu. Çünkü bir odalı evde oturuyorlardı. Günler geçiyor bebeğin ağlaması hiç durmuyordu. Doktora götürmeye karar almıştı aile fakat köyden kente gitmek çok zahmetli bir işti. Loğusa bir anne ne yapsın? Havalar soğumaya başlamıştı. Yol uzaktı ve tek seçim trenle gidilecekti. O vakitler kara tren vardı. Halime teyze kayın pederiyle yola koyuldu. Hem utanıyor hem de ağrılarından dolayı acı çekiyordu. Yol epeyce uzundu. Nihayet yol bitti, hastaneye vardılar. Bir müddet sıra beklerken bebek hiç durmadan ağlıyordu. Dışarıda sesi duyan doktor durmadan ağlayan çocuğu alın içeri demişti. Doktor muayeneden sonra bir takım tetikler istedi. Bu tahliller yapılıp sonuçlar alıncaya kadar akşamüstü olmuştu. Bir yandan geri eve dönememenin kaygısı diğer yandan bu yirmi günlük bebekten bu kadar işlemler. Ne oluyor diye Halime teyze kaygı edip duruyordu. Sonunda sıra onlara geldiği zaman doktor hiçte iç açıcı şeyler söylemedi. “Hanım çocuğunuzun doğuştan kalbi delik” derken Mahmut dede ve Halime teyze sanki tepelerinden sıcak su dökülür gibi oldular. “Peki, doktor bunun tedavisi nasıl olacak bizim ailede hiç kalp rahatsızlığı yok”... Ferhat, üstüne titrenip bakılan bir çocukluk dönemi yaşıyordu. Askerde olan Mehmet dayı aldığı bir mektupta görmediği bebeğinin hasta doğmasına çok üzülmüştü. Yüzünü tanımadığı yavrusu hastaydı. Günler günleri kovalıyordu. Derken izine gelme zamanı gelmişti ailesine kavuşma hayaliyle günler gelip geçiyordu. Askerliği on dört ay olmuş izin kâğıdını almış ve Edirne’den güneydoğuya epeyce yol vardı. Saatler geçmek bilmiyordu. Derken yol azalmış hasta çocuğunun hayalini kuruyordu. Oysa Ferhat bebek hasta olmasına rağmen boyu diğer çocuklardan daha uzundu. Aile onun üstüne titriyordu. Mehmet dayı yolu bitirmişti. Köye gitmek için bir araç yoktu. Pazara gelen biri var mı diye bakındı. Sonunda bir traktör buldu. Havada çok soğuktu ama ailesine kavuşma isteği soğuğu fazla umursatmıyordu. Nihayet köye vardı. Ev halkının haberi yoktu. Evden sevinç çığlıkları yükseliyordu. Mehmet dayı gözleri hiç görmediği hasta bebeğini arıyordu. Kız kardeşi Ayşe’nin yanında elinden tutmuş yürüyerek biri belirdi. Bu Ferhat olmalı diye düşünen Mehmet dayı iyice yaklaşınca onu kucağına alarak koklamaya başladı. “Oy oy bu benim bebeğim mi”? Diyordu. İçi özlemle onu kucaklarken bir yandan da içi sızlıyordu. Ailesiyle olmaktan mutu olan Mehmet dayı bir yandan da içi buruktu. Çocuğunun hastalığı içinden çıkmıyordu derken sayılı gün doldu geri dönmek günü gelmişti. Köydeki gölün kenarına varan Mehmet dayı eline aldığı küçük taşları göle atıyor suya düşen taşların çıkardığı halkalara dalarak hayal kuruyordu. Döndüğü zaman buraya bir ev yapmalıyım diye hayaller kuruyordu. Ferhat’ın okula gitme yaşı gelmişti. Sekiz yaşındaydı okula ilk başladığı gün onun tanıyan çocuklar yanına gelerek senin kalbin delikmiş diyerek daha ilk günden Ferhat’ı üzmeye başlamışlardı. Bir taraftan da üst sınıfta olan ağabeyi onu koruyordu. Ferhat yaşıtlarından çok daha iri yapılıydı. Çokta akıllı bir çocuktu. Yıllar yılları kovaladı. Ferhat liseyi bitirdi. Ailede çocuk sayısı on üçe yükselmişti. Dokuz kız dört erkek. Halime teyzeye de bir kuma getiren Mehmet dayı ondan çocuğu yoktu. İkinci eş olan Sultan teyze, diğer çocuklara çok iyi bakmıştı. Bir ev köyde diğer ev ise ilçedeydi. Sultan teyze ilçede oturuyordu. İlkokulu bitiren okumak için ilçeye geldiğinden Sultan teyzenin yanında çocuk sayısı daha fazlaydı. Onlara kendi çocuğu olmadığı için öz evlatları gibi bakıyordu. Ferhat’a ayrı bir düşkünlüğü vardı. Ferhat arada kendi annesine ben diğer annemi senden çok seviyorum diyordu. Çünkü Sultan teyze onu çok seviyordu ve onun hastalığından dolayı farklı değer veriyordu. Ferhat 25 yaşına gelmişti. Askere gidememişti. Bir taraftan da ben evlenmem diyordu. Gelecekte yaşamımda neler olurdu geriye gözü yaşlı çocuklar bırakmak istemiyorum diyordu. Aile onu evlendirmek istiyordu o taraftar değildi ama çok zorluyorlardı. Nihayet onu görücü usulüyle evlendirdiler ama o evlendiği eşiyle sanki yabancı gibiydi. Çünkü Ferhat gezmeyi tozmayı çok güzel giyinmeyi seven uzun boylu yakışıklı bir delikanlıydı. Aile sorumluluğu ona göre değildi. Nihayet daha kırk yaşında altı çocuk sahibi olmuştu. Çocuklarından beş kız üst üste olması ve eşinin erkek çocuk hevesi altı çocuk sahibi olmasını sağlamıştı. Ferhat hep hayatında boşluk hissediyordu. Mutu bir yuvası yoktu. Onun için yurdun her yerini karış karış geziyordu. Kendini öyle mutlu etmeye çalışıyordu. Maddi durumu da iyiydi evdekilerin de eksikleri yoktu. Onlara iyi bakıyordu ama ailede sevgi yoktu. Ferhat yıllar önce sanal ortamda birini tanımıştı o zaman iki çocuğu vardı. İşte evleneceğim kadın böyle olmalıydı diyordu. Onu yakından takip ediyordu, hiç sesini duymadan hayatında ona çok yer açmıştı. Her gün onu düşünüyor, onun hayaliyle mutlu oluyordu. Onunla yazışıyor ama Mehtap hanım’ın aklına gelmiyordu, onun içten içe âşık oluşu. Diğer arkadaşları gibi görüyordu. Yıllar geçti birkaç kez bir toplantıda görüştüler daha sonraki yıllarda Mehtap hanımı her gün arar olmuştu. Aramadığı gün kendinde boşluk hisseden Ferhat bir gün onu özel ziyaret edeceğini söylüyordu. Mehtap hanımda Ferhat’tan yaşça büyüktü. Hayat dolu bir hanımdı. Oda hiç mutlu olmamıştı. Her şeye sahip olan Mehtap Hanım, aşkın tadını bilmiyordu. O da içinde boşluk olan ama kimseye taviz vermeyen değerli bir insandı. Günler geçti Ferhat ile Mehtap görüşmeye karar verdiler ama Mehtap’ın aklında hiçbir şey yoktu. Çünkü Ferhat evli bir adamdı. Görüşme gününü iple çeken Ferhat, nihayet Mehtap Hanımla bir araya geldiler. Epeyce bir sohbetten sonra Ferhat ona olan yıllarca içinde yaşattığı aşkını anlattı. Bu arada şaraplarını yudumlarken, Mehtap yıllardır kaybettiği birini bulmuş gibiydi. Bana neler oluyor diyordu. Kendi kendine şaşırmıştı. Sonunda olanlar oldu elini tutan Ferhat mutluluktan uçuyor gibiydi. Sonunda başardım ona sevgimi açıklayabildim diye içinde sevinçten uçuyordu. Mehtap şaşkındı, düş gördüğünü düşünüyordu. Birde baktılar ki sanki yıllardır birbirlerinin gibiydiler. Her ay kalp için kontrole giden Ferhat, son gittiğinde doktorunu şaşıştan bir durumla karşılaştı. Doktoru olamaz dedi. Bu nasıl olur? Ferhat senin kalbin benimkinden daha iyi diyordu. Bir yanlışlık mı var diye düşündü, yeniden tüm tetikler yapıldı, bir tıp mucizesi diyen doktor diğer doktorlara da durumu anlattı. Toplanan heyet doğuştan kalbi delik olan birinin nasıl olur da tüm tahlil ve analizlerin sonucunda sağlam çıkabilir diyorlardı. Ferhat’ı içeri aldılar. Sekiz doktor bir bir Ferhat’ı tetkik ettiler. Başladılar sorgulamaya. - Sana çok güzel bir haberimiz var ama bizde şaşırdık, kalbinde hiç delik yok, yok olmuş nedenini biliyor musun? - Bilemiyorum ama benim delik olan kalbime bir ilaç buldum diyordu sakince Ferhat. - Nedir o? diye soran doktora - Kalbimin deliğini kapatacak sevgiyi buldum, aşkı buldum - Doktorlar yüksek sele güldüler “bizle alay mı ediyorsun sen” dediler - Hayır, hayır ben doğruyu söylüyorum Mehtap hayatıma girdi benim ilacım oldu diyordu. - Bu hikâyedeki isimler değiştirilmiştir. Gerçekten alınmıştır.Münevver Düver 28.03. 2013- Adana
1,353
Ruhum Çocuk Benliği Kendime kaldığım saatlerdi Bulutların arasından süzülürken Dolunay Yitik düşler sokağıydı gece Sırlarımı içinde saklayan Gizemli ve egzotikGöz kırptı el etti Ay ışığında gölgeler arasından Cazibeli ve işveli Bir peri kızı Aldandım Teslim oldum tüm benliğimleÖzgürdü gece Özgür bir dişinin ellerinde Uzattım ellerimi Teni değdi tenime Ateş sardı bedenimiYangınlardaydım Bir yudum su dedim Sinesine yasladı başımı Dudağından dökülen her damla Lokman hekim ruhuyduSardı sarmaladı Yüreğim avuçlarında Orgazmlı doğdum sabaha Ruhum çocuk benliği26-06-2005
74
Gül Sen gülünce açar cümle çiçek, gül. Çiçeklerin en güzeli, en görkemlisi gül.Bülbülü aşık edip öldüren de gül. Gülüm diye sevdiğim, goncam da gül.Bir gülüşüne cihan değer, Ay değer, gül. Koparamam, kıyamam dalında güzel gül.Arzun ise senin de son bulması kederin. Bülbül için, aşk içi, benim için gül...
48
Çile yükler Diyardan diyara göç alan yolcu İpek bakışından bir umut bırak Laleler süslerken uçtan bir ucu Elime gamzenden bir soyut bırak Kalbimi ağutur bir boyut bırak Çile yükler mevsimler anlamaz halden Islıklar duyarsın uslanmaz yelden Niceleri geçerde bu karlı çölden Anlamaz halden,bir anlam bırak Ritminde rakseden bu kalbi bırak...........!
50
Avlamaz'dan Hain Olmaz Gururla, dimdik gezerdi başımız Şimdi yerde başımız, durmaz gözyaşımız İçimize, zehir zıkkım oldu aşımız Avlamazdan hain olmaz, Hakim bey Günah keçisi lazımsa, beni asın Hakim beyYiğidim İbrahim'im, kınalı kuzumuz Türkoğlu, Türktür bizim soyumuz Vatana ihanet olmaz bizde, kessen başımız Avlamazdan hain olmaz, Hakim bey Günah keçisi lazımsa, beni asın Hakim beyKınaladık gönderdik, kurban diye Vatana İhanetle kirletildik, katıldık Vatan'ını satana Lanet olsun, İbrahim'ime iftirayı atana Avlamazdan hain olmaz, Hakim bey Günah keçisi lazımsa, beni asın Hakim beyİbrahim'im gururumuz, lekeleme ne olur Hain damgasıyla yaşanmaz, dünya bize zindan olur Adalet mizanında elbet hak yerini bulur İbrahim'den hain olmaz, Hakim bey Günah keçisi lazımsa, beni asın Hakim beyCan Ali'yim ben, denizde damlayım Ne olur sözlerimi, yabana atmayın Elinizi vicdanınıza koyun, bizi yakmayın İbrahim'den hain olmaz, Hakim bey Günah keçisi lazımsa, beni asın Hakim beyKayıt:15-08-2016
135
Düş Dünyası Her şiir falında çıksa da ayrılıklar, Yüreğimin elleri; Her gece, düş sokağının kapısını tıklar. Bir gece bak gökyüzüne! Yıldızları kararmışsa evrenin, Ay bir karaltı gibi duruyorsa göğünde Ve gölgesi sinmişse geceye, Derin bir sessizliğe gömülmüşse yeryüzü, Bil ki o gün; Ay ve yıldızlar, Düş dünyamda baş köşeye kurulmuşlar. Her şiir falında çıksa da ayrılıklar, Düş dünyasında bir şair, Seninle vuslatı tadar. Taki gerçeğe dönünceye kadar. tekil dünyalı
69
Vatan İçin Allah İçin (2) Ne ektiysek onu biçtik, Yalan dünya yedik içtik, Yeri geldi serdengeçtik, Vatan için Allah için. Güzel gözler göre geldik, Yürekleri dosta serdik, Can gerekti hakka verdik, Vatan için Allah için. Yol yürüdük usanmadık, Tembelliği kuşanmadık, Biz davadan boşanmadık, Vatan için Allah için. İman dolu yüreğimiz, Hakkı tutar bileğimiz, Kardeşlik hep dileğimiz, Vatan için Allah için. Yeri geldi taşı söktük, Seccadeye yaşı döktük, Huzurunda yere çöktük, Vatan için Allah için. Dağlarında çiçek yolduk, Onlar gibi açıp solduk, Şehit olduk kabre konduk, Vatan için Allah için. Serdengeçtim ayan beyan, Yaşamasın cana kıyan, Ne mutludur canı koyan, Vatan için Allah için.
103
Ölüm Çaremidir Ayrılığa Ayrılık vakti geldiğinde Yollar ayrılık olduğunda bize Söyle zalim sevgili sevgime Ölüm çaremidir ayrılığaGüller kuruyup solduğunda Sen beni öldürüp unuttuğunda Sazım yetim kalıp bam teli koptuğunda Söyle ölüm çaremidir ayrılığaÖlüm ayrılık olsaydı sevdadan Mecnun dağlara düşermiydi aşkından Bana bu şiir nedir yazdıran Söyle çaremidir ölüm ayrılığa bu feryattanYolumuz ayrılıksa ölüm çaremiz olurmu Mutluluğun ayrılık olacaksa bucan dururmu Ölüm çare olsun ayrılığa can fedadır mutluluğuna Son vakitte ayrılırken can bedenden ölüm çaremidir ayrılığa
75
Hayat Fakültesi Kederler arkadaşım Daha gencecik yaşım Belaya girer başım Hayat fakültesindeBazen dara düşmüşüm Nice yara deşmişim Acılarla pişmişim Hayat fakültesindeHayallere kanmışım Düşmanı dost sanmışım Yorulup yıpranmışım Hayat fakültesindeŞeref idim şan idim Karanlıkta tan idim Ne insanlar tanıdım Hayat fakültesindeBazen cana yettiler Dağ tepe yürüttüler Mum gibi erittler Hayat fakültesindeDostlardan aralandım Dar günde karalandım Yürekten yaralandım Hayat fakültesindeSitemim bini aştı Biçare aklım şaştı Metin-im sabrım taştı Hayat fakültesinde
68
Ey, Büyük Atatürk! (10-16 Kasım; Atatürk Haftası) Gönlümüzdeki tahtta, Aşımızdaki tatta Yaşadığımız hür hayatta Sen varsın.İşimizdeki huzurda, İçimizdeki gururda, Gözümüzdeki nurda Sen varsın.Tarihimizdeki şanda, Ağzımızdaki lisanda, Damarımızdaki asil kanda Sen varsın.Duyduğumuz sevgide, Yaptığımız övgüde, Yazdığımız öyküde Sen varsın.Okuduğumuz kitapta, Dinlediğimiz hitapta, Uygarlık yolunda Yarıştığımız her etapta Ey büyük Atatürk; Bize rehber, Sen varsın! ..AŞAĞIDAKİ RESİMLER: (Bir Doğa Harikasıdır) Doğuda,Ardahan İlimizin Damal İlçesi'nde,Karadağ sırtlarına,her yıl 15 Haziran - 15 Temmuz tarihleri arasın da saat 18'den itibaren yan sıyan ve net olarak 20 daki ka izlenebilen Atatürk başı silüeti(gölgesi) ,bir doğa ha rikası olarak bilinmektedir.Bu tarihler arasında,güneş batarken,dağın yamacında bulunan dere yatağının bir tarafının gölgesi,diğer tarafa yansımakta ve tamamen do ğal olarak,Atatürk'ün başının silüeti(gölgesi) oluşmaktadır.
113
Yaman büktün Belimi El sıkıp ayrıldım gül yüzlü yardan, Vah ayrılık yaman büktün belimi. Eksik değil başım borandan kardan, Vah ayrılık yaman büktün belimi.Sis kapladı duman sardı önümü, Şaşırdım tebdili bilmem dünümü, Gurbet ellerine verdim yönümü, Vah ayrılık yaman büktün belimi.Kelebek misali hasretim dala, Arı olup konsam çiçekte bala, Geçirdim ömrümü girmedi yola, Vah ayrılık yaman büktün belimi.Dünyaya gelince sordum burayı, Hasret kapısından verdi sırayı, Kimse bilmez bende olan yarayı? Vah ayrılık yaman büktün belimi.Gelip bu dünyaya aşka düşeli, Ayrılık yarası bende döşeli, Eyüp’ün bağrını gurbet eşeli, Vah ayrılık yaman büktün belimi.Eyüp Şahan Ankara 2.2.2010
95
Kördöğüşüm Duvarlar canından çekilmiş nemsi soğuk yüzlü şehir Çırası yanık kalan soluğu sönük evlerin içi in...cinsiz İsan be... Bu ne biçim ikramlığın depresyon bağımlısı böyle Ölümün adresini sorar gibi dik başlı çalan saatten Bu nasıl buğday benizli, nokta benli, kara yağızlık iş-ve Güç...? Bu nasıl bağda barınmaktır şu uzağın uzağı izlenmesiz Gözden ve gönülden kayboluşup... Bu nasıl düğüm her ipsizliğin ucu ayrı bir çıkmaz kördüğüm Kör döğüşüm.. Vakti vere vere ölüme sağını verem eden Vakti yok hiç birşeyin hiçbirşeye bu ne çok ayrışım..? Bu ne ahmak şaşıveran...? Kendini toparlayamayacak halde dilimleyip bölüşmekten Ne bu, ne...? Bakıyor bakınıyor da insan gözünün uğrundaki Kendi olanı bilip bulamıyor gibi sEYFİ kARACA........mayıS / 05
110
Okurken önlüklerimiz karaydı ama aydınlık yüzlü idealist ve mesleğine bağlı toplumda saygı gören bilgili, araştıran kendisini adayan öğretmenlerimiz vardı öğretim kadar bizi hayata hazırlayan eğitim vardı okullarımız tam gün teneffüslerimiz adam gibiydi akıllı tahtamız tablet bilgisayarımız fosforlu kalemlerimiz yoktu kara tahtaya yazar tebeşir tozu yutardık öğrendiklerimizi aklımızda tutardık falaka filan yoktu ancak sevgi saygı duyardık küçük şeylerle mutlu olurduk yerli malı haftalarında ve ders aralarında annemizin hazırladıklarını yerdik marka bilmezdik hamburger- tost -kolalı fast food beslenme alışkanlığı yoktu önlüklerimiz karaydı ama önümüz ve zihnimiz açıktı hayallerimiz karartılmamış umutlarımız çalınmamıştıNisan 2015
90
Dost Diye Diye Ben gönlümü kul eyledim ehli irfana Kamil insana Dost elinden çekmem eli gitmem yabana Durdum divana Dost diye diyeDüştüm mürşit kemendine sardım özümü Verdim özümü Mürşit bana ayna oldu gördüm özümü Serdim özümü Dost diye diyeTutuştu gönlüm elinden sönmez bir daha Dönmez bir daha Dosttan başka gerek mi var bir kıblegaha Girdin dergaha Dost diye diyeOturmuş gerçek erenler sohbette sazda Demde niyazda İçirdi deminden saki bize birazda Gönlüm avazda Dost diye diyeDaimi'yim her an arar gözlerim seni Özlerim seni Alır gönül köşesine gizlerim seni İzlerim seni Dost diye diye
92
Güneş Işığı Dağların ardından vurur şavkını, Buluşur toprakla güneş ışığı. Geceye nazire, hem de arkadaş, Oluşur toprakla güneş ışığı.Herkes uykusunda, odur yol alan, Her daim, her yerde aydınlık olan… İşte gerçek budur, başkası yalan, Çalışır toprakla güneş ışığı.Karşılık beklemez, vermektir özü. Bütün âlemlerin biricik gözü… Ana şefkatiyle kucaklar bizi, Gülüşür toprakla güneş ışığı.Kimimiz şikâyet ederiz ondan, Kimimiz afiyet dileriz ondan. Tarlaya bereket bekleriz ondan Alışır toprakla güneş ışığı Hem suya ulaşır, hem de havaya. Sıcacık bir sevgi, huzur yuvaya… Dağları ışıtıp, iner ovaya; Doluşur toprakla güneş ışığı Gazabı çetindir, taşlar da erir Dinlenmez hiç bir an yürür ha yürür Sakınmaz kimseden, verdikçe verir Bölüşür toprakla güneş ışığı12/2009/Konya
107