siir
stringlengths 171
74.5k
| siir_uzunlugu
int64 31
9.7k
|
---|---|
Anamı Gördüm
İsli ocaklarda yanmış elleri
Anamı gördüm sabahın köründe
Una batmış yanakları yüzleri
Anamı gördüm sabahın köründe
Bekler cennet kapısının önündeNe bakkalı bilir nede çarşıyı
Sabah erken kalkıp yakar fırını
Unu eler ekmek yapar hamuru
Anamı gördüm sabahın köründe
Bekler cennet kapısının önündeOdur evimizin aşı ekmeği
Bilir çuvaldızla çuval dikmeyi
Boz düveden yese bile tepmeyi
İnek sağar ilk sabahın köründe
Bekler cennet kapısının önündeEmeğiyle lezzetlidir aşları
Alevlerden ütülenir kaşları
Boncuk olup akar gözden yaşları
Anamı gördüm sabahın köründe
Bekler cennet kapısının önündeGece yarısında kalkar işine
Ağrı sancı girmez onun dişine
Takılırım sabah bende peşine
Anamı gördüm sabahın köründe
Bekler cennet kapısının önündeTarhana çorbası konur sofraya
Gerek duymaz acı söze tafraya
Elinde pişirgeç, senit oklava
Anamı gördüm sabahın köründe
Bekler cennet kapısının önündeYazdan hazır eder kara kışlığı
Ne açlığı bilir nede kıtlığı
Toz içinde peştamalı içliği
Anamı gördüm sabahın ilkinde
Bekler cennet kapısının önündeAnaların hakkı çoktur ödenmez
Nurlu ışık yüreğinden hiç sönmez
Gözlerinde cennet saklı görünmez
Anamı gördüm sabahın ilkinde
Bekler cennet kapısının önünde.
| 164 |
Kumbara Ağızlı Basın
Ayak başta,
Baş ayakta
Sabır kalmadı halkta
İşsizlik, açlık, yokluğu,
Yoksulluğu bastırınYazın-yazın daha yazın
Kumbara ağızlı basın
Yazar hasta okur hasta
Kalem hasta dil hasta
Gerçekleri kapatın.
Susss! Yüz yılın adımları atıldı
Yüz yılın açılmaları,
Yüz yılın reformları yapıldı
Yüz yılın anlaşmaları,
Yüz yılın anlaşılmazları
Fosss! Maden bulundu
Maden bulundu
Cosss!
Maden bulundu
Manşetleri atın
Tosss! Kuş gribi, kış gribi
Jilet gibi kesildi
Her gün başka başka
Kaosss! Övgüler, övgüler, övgüler
Sosss! Ayşe Birgül Yılmaz
23/12/09
| 79 |
Şehir İnsanı
Toplayıp bavulu vurup kendini asvaltsız yollara, şehirden kaçmalı. Kuş sesleriyle uyanmalı, deniz kokmalı her sabah. Başak tarlaları arasında gelincik toplamalı çocuklugumuza götüren. Bahçe sohbetleri, semaverde çay, gramofonda eski şarkılar. Derin bir nefes almalı yaşama dair. Daralttıkca daraltıyor bu şehir insanı...
| 42 |
Hoşçakal Sen
20/11/2006
Bize olan inancımızla içtenlikle,sabırla,sevgiyle kurduk bahçemizi.Ama payıma yalnız bahçıvanlık düştü.Bahçıvanlığı ben üstlenmiş gibi oldum.Koca bir bahçe ve bir bahçıvan,taşları temizlemek,fidanları,çiçekleri ekmek,çimleri biçmek,masalar hazırlamak,hamak kurmak,salıncak yapmak,çitleri yapmak,didikleyecek hayvanlardan bahçeyi korumak için korkuluk dikmek,bahçemizde huzurlu yaşamak için dinlenmek için hep uğraşmak gerekti.Ama yalnız bir bahçıvanım,hepsine yetişmek ağır gelir.Her defasında sulamak canlı tutmak...Ya sular kesilirse endişesi,bu bahçıvan olan beni aşar ki.Su varsa bahçeyi canlı tutabilirim,yoksa gel beraber taşıyalım suyu kovalarla.Bahçe ekip biçmek,ekilip biçilenleri canlı tutmak,korumak ağır işlerdir.Ağır yalnız işler gönül yorar,soldurur canlı renkleri de...Gönlüm yoruldu,renklerim soldu,bahçem kurumaya yüz tutup kıraç topraklara benzedi.
Ekip biçtim kendimce hasat sonunu erken göremedim,bu havalardandır havalar düzelir güneşi de görür bahçem,yağmuruda alır kuru toprağına canlanır sandım.Meğer kıraç topraklara gönlümün tohumunu atmışım,ömrümü naçar sevdaya ekmişim.Her gün kök salsın diye koparılıp bakılmaktan köklerim sökülüp ekilmekten tutunamadı.Tohumum sağlamdı,toprağım uğraşılırsa semeresi olur hasatta ziyanım olmazdı.Ama ekildiğim yerde hep köklerin tuttumu diye için sökülüp bakılmaktan her sökülmemde köklerimin her bir damarı kuruyup bütünüm ekildiğim yerde ayakta ama içten içe kurumayla gönül tohumumda ömrümle naçarlıkla kurumaya yüz tuttu.Güneşe,yağmura hasret bekleyişilerinde içten içe çürüdüm,ciğerim yandı,yüreğim yoruldu.Hani nerde benim terim,nerde benim ektiklerim,nerde çiçeklerimin rengi,nerde benim sohbet için kurduğum masalarım,nerde benim dinlenmeye uzandığım hamağım,nerde benim kahkahalarla salınacağım salıncağım,nerde benim ağaç olacak gölgesinde oturacağım fidanlarım,nerde benim bahçemin sınırı çitlerim,nerde benim didikleyecek hayvanlardan korunmak için yaptığım korkuluk nerde benim ömrümü ektiğim huzur bahçem....Benim naçar ömrüm....
Güzel bahçemizdeyken evimizdeyken,en güzel ev,en güzel araba,en güzel elbise zaten bizim olanlardı,bizim aldıklarımız zaten herşeyin en güzeli sahip olduğumuz en güzelliklerdi.Herşeyin en güzelini sözüm sana bizim için almak isterken unuttuğun tek bir şey vardı; varlığımız ve sadece olduğumuz en güzel halimiz.Almak istediğim tek şey senden gelicek sıcak bir bakış,söz ve en güzeli en değerlisi sevgindi.! '! !
Duvarımda saatlerim olmadı olanı kaldırdım.Uykusuz gecelerimde bekleyişlerimin tik takları yüreğimi titretirdi yüreğimin tik takları acı verirdi.Saatleri susturdum ama duvarları susturamadım,üzerlerime gelişlerini durduramadım.'Duvarların dili olsa da konuşsalar 'derlerdi ya şimdi anlıyorum ve iyi ki duvarların dili yokmuş diyorum.Çünkü biliyorum saatleri susturduğum gibi onları susturamayacaktım ve her yerim duvardı ve ben dört duvar arasındaydım.
Beklerdim seni camlarda yaşamından endişemden başka endişelere hiç kapılmazdım,gelirdin rahatlardım.Beklerken ki hiddetim,endişem sana reftardan öteye olmazdı,aşkı tadardık en arşlarda,bizdik,vardık ve hep varolacağızdı sabahlarda.Yemek yaparken yemediklerine kızar yediğini kızartırdım,tepsine döşer,önüne serer,bitince tepsini alır,çayını getirir şekerini de atardım.İki sigarayla tavda sohbetle seni yakalamak geçen gününün ardından sana ulaşmaya çabalardım.Önceleri güzeldi yada ben avunurdum.Artık yalnız gelmez oldun eve.İşler,adamlar,çekler,senetler,öfkeler,hırslar,bencilliklerle kalabalıklaştın,seni bulamıyor,seni arıyor olurdum.Kalabalığın bizim içindi; ama bizim seni kalabalığa itecek öyle büyük beklentilerimiz,isteklerimiz olmadı,bizim için hiç yalın olamadın.Her defasında seni kalabalıklar içinde aramaktan yorulur,kalabalığının kaosunda senin hiddetinde kaybolurdum.Sadece sana sığınırdım,sana tutunurdum.Kalabalığında aramaktan yorgun beni gördüğünde,elimi tutmazdın giderdin.Arayıp bulmalarıma ardından yetişmeyi de ekledin, yorgunluğuma aldırışın bile olmazdı.Ama hep sen yorgun olurdun.Yorgunluğun hiç benden olmazdı,ben dışında o kadar çok uğraşın vardı uğraşlarından yorgun olur,yorgunluğunu almamı beklerdin.Yine yorgunluğuma aldırmaz bir rahatlıkla hep senin olmamın rahatlığını kullanırdın.Yorgunluğuma yorgunluğunu yükleyecek ve bunları taşıyacak benim yılacağımı,yorgunluğuma yenik düşebileceğimi,düşünmeyecek kadar bencil olabileceğini düşünmemiştim,yaşayarak öğrendim ve bunları düşünmeye sen ittin beni.Senin gözünle baktığım bazı noktalarda ki körlüğümü,senin sözünle konutuğumda laflarımın acıtacak kadar sivri ve suskunluğumda kendi sözlerimin düşündüren sessiz derinliğini gördüm.
Evim, bahçem mabedimdi.Ben sen diye hep mabedime sığındım.Her karanlığıma mum yakıp aydınlatacağımı sandım ama mumun dibine ışık vermediğinin çaresini her yere mum yakmakla buldum.Öyle bir aydınlık olduki karanlık bir nokta kalmamıştı ama mumlardan adım atacak yerin kalmadığını gördüm.Kalakalırdım aydınlık karanlıklarımda mabedimde.Sığınağımda herşey serbestti,gülebilir,kızabilir,herhalde dolaşabilir,hanım olmak zorunluluğunu göstermeler yoktu.Ama dışarı da öyle değildim,ben ben değildim,senin istediğindim.Gülmem kahkahalardan yoksun soğuk bir mimik çizgisinde kalırdı sen öyle istersin diye,düğünlerde duvar çiçeği olurdum sen öyle istersin diye,hem elbiselerim hem senin benliğime girdirdiğin elbiseleri taşırdım sen öyle istersin diye ve diyeler...
Yoruldum,yorgunluğumla yalnız kaldım yüreğimin arka bahçelerinde.Yalnız bıraktın beni, o kadar yalnız bıraktın ki bunları yazacak kadar yoksun kaldım senden,yoksun bıraktın kendinden.Senden gitmek istiyorum sen bende olduğun güzelliğinle kalmalısın.Bunu artık ben istiyorum ve sen böyle istemesende istediklerini o kadar tutkun,o kadar çok yaptım ki bende bütün yüreğimi kullandın.Kalan yüreğimi kendime oğluşuma yettirmek zorundayım.Bu defa olması gereken olacak.Bu defa bugüne dek ekilenlerin hasatında olanlar yüreğime hep ziyan vermiş ve toprağın dinlenme halini de geçeli çok olmuş.Sevdamı ektiğim toprağın ömrümü naçar yalnızlıklara budamış,senin toprağında derlediğim hayat tohumlarım tutmadı,tutanlar kurudu ve arka bahçem de uğraşıp avunacak sana,kendime ve hayata yetecek bir ben kalmadı.Sen hep o ben,ben,ben dediğin senle mutlu kal........
Hoşçakal sen!
hivda
| 692 |
Rasgele
şöyle bir bakınca geçmişin ozan
yanında soytarı gibi kalıyoz
avlamak isteriz aynalı sazan
oltayı suların dibi salıyozheceyi harmanda ederiz tınaz
bazı serbest aruz bazı gün cinas
gelmiyor iğneye iri orkinos
ekseri çinekop gupez alıyozsakın bakma derken yar' in saçına
kafa takılıyor futbol maçına
şiirde belirli konu içine
adeta sıkışıp hapis oluyozyaz günü dahi odun kucağı
veriyor kibriti yakar ocağı
odayı sararken bunun sıcağı
mümkünmü aralık kapı buluyozdemiyor hiç kimse beni kandırma
alkış dışı üste gülü kondurma
ağızda eriyor çubuk dondurma
sadece eldeki sapı yalıyozverem oldum derdi içe atadan
karışma der rapor aldım gatadan
geçilmez olunca yazı hatadan
zaten yoluk olan saçı yoluyoztalebe öğrenir kalmaz akşama
kimi gün halebe kimi gün şama
şimdiden herkese rasgele ama
bilen varmı acep abi noluyoz..
| 121 |
*Gündüz Gece*
Karanlık bir hücredeyim
Çağlıyorum gündüz gece
Zifiri bir köşede ücradayım
Dalıyorum gündüz geceVarlığım dünyada bellisiz
Bu hücre acaip şekilsiz
Doğa anam da dışırda dilsiz
Ufalıyorum gündüz geceKıymetsiz haber salmış
Pazarda dostlarım kalmış
Devler gözümde alçalmış
İzliyorum gündüz geceBenden önce bunu tadan
Ses vermiş ise ücradan
Zamanı uğursuz dünyadan
Siliyorum gündüz geceKlavuz karanlık idi şaştı
Şimdi köşede yatmak düştü
Şafağım geceye yapıştı
Bağlıyorum gündüz geceBekleme sen, gel ağlama
Gelecek haber akşama
Gülüm bedenimi ayıklama
Yoluyorum gündüz geceYıldızlara sarılmak için
Birgün içimden ayrılmak için
Daha yeşerip dirilmek için
Ölüyorum gündüz geceYolum berbat yön uzaya
Sonsuz yürüyüş belaya
Sil baştan Kamil At dünyaya
Geliyorum gündüz gece.
| 105 |
İnsanlığın Gerçeği
Paylaşabilmek çıkarsız duyguları benlikte
Herkesle, hep birlikte
Uç olmak değil, doğalı yakalamak
Sevgiyle, hoşgörüyle sarmaş dolaş olmak
Anlatmak, anlaşılmak
Konuşmayı duygulara bırakmak
Gözlerde tüm hayatı yaşamak
Özgür olmak, koşulsuz mutlulukla
Yarınlarda, bugünlerde ve dünlerde
Yolun uzunu kısası ölçü olmamalı
Dolu dolu sona ulaşmalı
Tanımalı insan kendini, sorgulamalı
Coşkularla, tutkularla hesaplaşmalı
Hoşgörü tohumları ekilmeli evrenin tarlalarına
Yaşanılası bir dünya bırakılmalı yarınlarımıza
Ben erimeli 'BİZ'in güçlü nefesinde
Bu insanlığın gerçeğidir, iyi dinle!
Siyah - beyaz karıştırılmalı renk armonisinde
Çatlamalı huzur tohumları sade ve sessizce
Güzellik ruhlarda olmalı, bedende değil
Pozitifse insan, karşısında saygıyla eğil
Gönül aşkların her türlüsüne doysun sonuçta
Tanıyorsan böyle insanı...
Bil ki o dorukta...
| 107 |
Sahabenin Türküsü
Ölümlere göğüs gerdik,
Yardan, serden vazgeçtik,
Ya Râb senin rızan uğruna,
Ne şehitler verdik,
Ne cehiller ezdik…Muştu olsun bizlere,
Kutlu olsun bizlere,
Ne mutlu bizlere,
Mü’min olarak göç ettik…Çağlar kalplerden iman,
Sel olur yıkar zulmü,
Bir tekle başlayan ordu,
Zaman oldu, cihana hükmetti…Önderimiz o yüce insan,
Dilimizde Kur; an,
Ve yüreğimizde imanla,
Bu diyarlardan göç ettik...
| 58 |
Gurur Duyar
Beyin şarap çanağına
Tükürdükce gurur duyar
Tombul tombul yanağına
Tükürdükce gurur duyarEnğel varmış cemaatına
Enğel varmış beraatına
Şer damlayan suratına
Tükürdükce gurur duyarTer değmemiş ak alına
Karga konmuyor dalına
Kokuşmuş pis sakalına
Tükürdükce gurur duyarAklım yetmez mealine
Ermek bilmez kemaline
Her gün şekli şemaline
Tükürdükce gurur duyarDerdin olsa bin düzüne
Alış Remzi'm bu hüzüne
Utanmaz nursuz yüzüne
Tükürdükce gurur duyar
| 62 |
Çaresi Kendinde Ayrılık
Bana her şey bir şey öğretir
Sadece bana sana mı?
Hayır hayır!
Herkese,umarım herkese öğretir
Sevgi....,
evet evet sevgi
İster sen, Sevda de, aşk de
Meşk de,şu de bu de, ne dersen de
Bu, Sımsıkı, tertemiz bir bağlılık
Bir sarmaşığın düz duvara
Elsiz ayaksız, gözsüz kulaksız
Tırmandığı gibi bir bağlılık
Taaa ki susuz güneşsiz
Dermansız Çaresiz
Kalana kadar bir bağlılık, sevgi..Kim ister sonunda böyle bir ayrılık
Aaaah ah ayrılık Ey yolcular ayrılanlar
Bunlara tanık olanlar
Yazılanları okuyan
Okunanları dinleyenler
Var mı ayrılığa bir çareHerkese soralım
Varsa söyleyin yazalım
Bu yüreklere derman olalım
Ama?
Ama yok, yok değil miOlsaydı! kavuşmaz mıydı
Leyla ile Mecnun,Ferhat ile şirin
Arzu ile Kamber,Kerem ile aslı
Sevenler sevilenler yolu gurbete düşenler
Saymakla bitermi hadi bulun çarelerBu dünyaya gelmişler sevmiş ve sevilmişler
Ayrılık ateşiyle yanmış,Kavuşmadan sönmüşler
Hepsinin sonu ayrılık hep hasretlik çekmişler
Sonuç! … sonuç bu ahhhhhh ah ayrılık Ne sevda dinler ne yiğitlik
Ne fakir dinler,ne zenginlik
Güzel çirkin nede gençlik
Arkadaşlık
hiçbirini Haaa dedim de aklıma geldi
Nerde şimdi, nerdeeee
Çocukluk, okul, Asker arkadaşlık
Hapishane, hastane, en yakın arkadaşlık
Akraba eş dost haniii? hani nerdeee? en önemlisi!
Ana baba, bacı kardeş
Onlarda da ayrılık
Hayır hayır saymayacağım artık
Sonu bu
Sevsende sevmesende
Yaşasanda ölsende
sonun bu,sonun bu
Çaresi,çaresiii, çareside Kendisinde
Ayrılık, ayrılık, ayrılık, hep ayrılık
| 213 |
Deli Mine
DELİ MİNEÜzerine çullanan kabûsları saymadın
Sana korku taşıdı uyandığın şafaklar
Gecenin karardığı ana korkuyla baktın
Sana tekin gelmedi yakınlar ve uzaklarYanar gözbebeğinde bu çağdaş tuhaflıklar
Bir kelepçeye benzer sokaktaki ışıklar
Ne kadar uzak kaldı özlenen aydınlıklar
Bir bak, sana benziyor boyun eğen başaklarAnlam veremiyorsun bu acayip gidişe
Burada hayatın bir adı da; saf endişe
Nasıl güven duyarsın bin sahtekâr gülüşe
Her bir köşe başında bekliyorken tuzaklarAnladın deli Mine, işte böyledir dünya
Asla gerçek olmuyor görülen tatlı rüya
Hani yitiğini bir gün bulacaktın; güya
İmkan var mı serseri dolu iken sokaklar? Kime şikayet etsin halini deli Mine
Derler ki ‘be kadın git işine; deli mi ne? ’6.5.2004
Zaandam
| 109 |
Son Yüzler / Varoluşçu Boyacı
Ahmet Oktay’la, rahmetli Edip Cansever’in şiir tiplerini konuşuyorduk. Oktay’a göre, Edip Cansever’in yarattığı şiir tiplerini gerçek hayatta bulmamız pek olanaklı değildi. Çünkü bu tipler öncelikle duyarlı, yetkin bir gözlem gücüne sahip, kendilerinin ruhsal analizini titizlikle gerçekleştiren, dahası, bilgili ve kültürlü kişilerdi. Böylesine gelişkin bir oltacı, garson, otelci, gül satıcısı, genelev kadını vb. görmek, hiç kuşkusuz mümkün değildi. Biz de katıldık bu görüşe, sonuçta, bu tiplerin Edip Cansever’in kendi düşüncesini açıklamak için kullandığı motif tipler olduğuna karar verdik. Bu kişiler, Edip Cansever’in düşünce katlarından başka bir şey değildi; dahası, konuşan, Edip Cansever’in kendisiydi... Her şey buraya kadar iyi hoş da, siz, ayakkabılarınızı boyattığınız boyacının kültürlü bir varoluşçu olduğunu öğrenirseniz ne yaparsınız? Tabii ben da şaşırdım. Ve aklıma Edip Cansever’in yarattığı şiir tiplerinin gerçek olabileceği geldi. Demek böyle insanlarla karşılaşmak hiç de olanaksız değildi. Genellikle ayakkabı boyacılarıyla sıradan şeyler konuşulur. Ben de Taksim’deki bir boyacıya, 'Nerelisin? Nerede oturuyorsun? Nasıl geçiniyorsun? ' gibi sıradan şeyler sordum. Adının Hayri Tonozlu (58) olduğunu öğrendiğim ayakkabı boyacısı sorularıma, 'Hususi hayatım sizi niye ilgilendiriyor? Öyle olmuş, böyle olmuş, ne fark eder? ' diye cevap verdi. Onun ciddi bir boyacı olduğunu düşünerek, farklı şeyler sormaya başladım. 'Eskiden İstanbul’da ne kadar seçkin yerler varmış, şimdi hiçbiri kalmadı. Her şey yozlaştı, ' dedim. Hayri Bey, bunun üzerine 'Evet, Markiz, Baylan, High-life vardı. Ben eskiden hep High-life’e giderdim, ' demez mi, şaşırıp kalmıştım. Ama Hayri Bey, hem ayakkabımı boyuyor, hem de İstanbul’un sanatçı mekânlarını anlatıyordu. Bir ara 'Siz hangi felsefi ekole yakınlık duyarsınız? ' dedi. Onun hafife alma isteği, şaşkınlığımı bastırdı, 'eksistansiyalistim, ' dedim. Hayri Bey’in gözlerinin içi güldü: 'Ne güzel, ben de varoluşçuyum, ' dedi. Elimde olmayarak ayağımı boya sandığının üzerinden çektim. Şaşkınlığım henüz geçmemişti; ama o devam ediyordu: 'Bakın, varoluşçuluk deyince akla hemen Sartre gelir; oysa Sartre, parlak cümleler, gösterişli buluşlardan başka bir şey değildir. Gerçekte varoluşçuluğu sistemleştiren Heidegger'dir. Sartre, Heidegger’in yanında garnitürden başka bir şey değildir.' Bir şok yaşıyorum âdeta. Zaman kazanıp Hayri Bey’in üstüne başına bakmaya çalıştım. Üstünde siyah bir kaban vardı. Pantolonu yazlıktı ve çok eskimişti. Başında limon küfü renginde yazlık, keten bir şapka vardı; yüzü çökmüştü. Eğer çok dikkatli bakılırsa gözlerinde olgunluk ve zekâ belirtisi bir ışık fark edilebiliyordu. Hayri Bey’le tartışamayacak kadar donatımsızdım. Heidegger’in hiçbir kitabını okumamıştım. Çünkü Hayri Bey gibi Almanca bilmiyordum. Bu arada Hayri Bey, canlı el kol hareketleriyle varoluşçuluğu tanımlamaya çalışıyordu bana. Her şey bir yana, beni tanıdığına sevinmişti. Hiç değilse bazı ortak bilgilere sahiptik. Bir ara 'Başlangıcından bugüne kadar felsefe bir arpa boyu yol katetmiştir, ' dedi. Artık her şey kabulümdü. 'Ya öyle mi? ' demekle yetindim. Ayakkabı boyacılarını hafife almanın cezasını çekmeye hazırdım. Beriki devam ediyordu: 'Kant ne yaptı, insan beynini 12 kategoriye ayırmaktan başka? Spinoza yok güzellikmiş, yok ahlâkmış, bir yığın metafizik şey attı ortaya. Dogmatikler keza öyle...' Bir ara Hayri Bey’e Marksist felsefeyi soracak oldum. Önce kısa bir açıklama yaptı. Daha sonra Marksist felsefenin ferdi yanının olmadığını iddia etti. Daha sonra söz Troçki ile Lenin’e geldi. 'Bunların ikisi de aynıdır. Aralarında hizipleşme vardır o kadar. Bu kişiler, şartlar neyi gerektirirse onu yaparlar. Yaratıcı değildirler.'
Varoluşçu Boyacı: 'Kendi kendimizi yaratmanın imkânı bizim elimizdedir'
'Unutmadan söyleyeyim, ben Kapital’i de okudum, Kapital çok sıkıcıdır. Rakamlar, misaller falan filan.' Cezamın hiç de hafif olduğunu sanmıyordum. Bu işkence ne zaman bitecek, diye düşünüyordum. Başlangıcından bugüne kadar felsefede bir arpa boyu yol alınmadığını söyleyen Hayri Bey, Nietzsche ve Kafka’nın, bilmeden varoluşçu felsefeye katkıda bulunduklarını iddia ettikten sonra bana, 'Peki siz varoluşunuzu gerçekleştirdiniz mi? ' diye sordu. Afalladığımı görünce konuşmasına devam etti: 'Kendi kendimizi yaratmanın imkânı bizim elimizdedir, ' dedi. Bir ara üstün insan teorisiyle, varoluşçu düşünce arasında yakınmaya başlamıştı. Her şeyi oluruna bırakmıştım. Hayri Bey’in felsefe bilgisinin altında daha fazla ezilmemek için sık sık konuyu değiştiriyordum. Sözü dönüp dolaştırıp güncel bir konuya getirdim. Türkiye’de son günlerde sık sık konuşulan irticayı nasıl değerlendirdiğini sordum ona. 'Bakın bu politik sahaya girer. Din, yöneticilerin işine geliyor. Böylelikle halkı daha kolay isteklerine boyun eğdiriyorlar. Aslında din bir imajdır ve insan, kendisi yaratır bu imajı; insan yine düşünmelidir ve yoğunlaşmalıdır, ama düşüncesinin içinde Allah, peygamber gibi imajları çıkarmalıdır. En eski din olan Budizm 5000 yıllıktır. Musevilik 3000, Hıristiyanlık 2000, İslamiyet ise 1400 yıllıktır; ama insanlığın tarihi 50 000 yıllıktır. Peki 45 000 yıldır ne oldu, onu soran yok. Ne yazık ki milyonlarca insan dine inanıyor ve onlara kimse ışık tutmuyor. İşin doğrusu din zararlı bir şeydir. Ama insan bir şeye inanmak zorunda. İnançsız olmak da benim hayatımı hafifletiyor.' Hayri Bey’in dünya görüşüne hiçbir idealist ve metafizik düşünce sızmamış. Kader, şans gibi toplumsal yaşantımızı yönlendiren kavramlarla hiçbir alışverişi yok, öyle ki bir ara bu durumu 'ideolojinin ölümü' diye nitelendirdim. Hayri Bey felsefe bilgisinin yanı sıra, geniş edebiyat bilgisine sahip, en çok O’Henry’yi sevdiğini söylüyor. O’Henry’nin, Quartet’ini, Viyana’da sinemaya uyarlanmış haliyle seyretmiş ve hayran kalmış. Dostoyevski, Hayri Bey’in başucu yazarıymış. Tolstoy, Bernard Shaw, Jean Jacques Rousseau ve Voltaire’i ilgiyle okuyormuş. Hayri Bey, özel hayatların öyle rastgele anlatılmasına karşı; ama bu kadar uzun konuştuktan sonra, beni kırmayarak hayatının bazı dönemlerini bana kısaca anlattı. Hayri Bey, genç yaşında Avrupa’ya gitmiş. Almanya’da yaklaşık 14 yıl kalmış, bu süre içinde devlet dairelerine, hastanelere cam çerçeve monte etmiş. Daha sonra Avusturya ve İsviçre’de kalan Hayri Bey, buralarda uzun süre Dolçe Vita bir hayat sürmüş. 'Avrupa’da hayat o kadar güzel ki, kopmak imkânsızdı. İnsanı hep içine çekerdi. Bu yüzden az kalsın sağlığımı kaybediyordum, ' diyor.1975 yılında İstanbul’a dönmüş Hayri Bey. Kendisi kabul etmese de, şimdiki hayatı tam bir sefalet. Ayda yaklaşık 50 bin lira kazanıyor, kaldığı otele günde 1200 lira veriyor, otel parası olmadığı günler parklarda yatıyormuş. Almanya’dan getirdiği bir miktar parayı harcadığı için bu durumu kaçınılmaz buluyor. 'Her şey olması gerektiği gibi, ' diyor. 'Dolçe Vita yaşamaktan, evlenmeye zaman bulamadım, ' derken bile, kimsesizliğinin nedenini başkasında aramaya çalışmıyordu. Hayri Bey, beni bilgisiyle olduğu kadar, kişiliğiyle de etkilemişti. Ayakkabılarımın boyanması bitmişti. Parayı uzattım. Teşekkür etti. Yeniden görüşmek üzere vedalaşırken, bir daha hiçbir ayakkabı boyacısını hafife almamaya söz veriyordum.
| 967 |
Işığı Bilen Gelsin
IŞIĞI BİLEN GELSİN
Şafakta gelen mutluluk ışıkları
Şafakla taşıyın beni güneşe
Kuş sesleriyle
Hüzünlerimiz mutluluk olsunGeceği çekin üzerimden
Geceği geçelim yıldızların sırtında
Gecelerin karanlığı yok olsunKaplasın barış denizi çağları
Barışı içelim barış olalım
Düşüncelerimiz doğsun mutluluklara
Yeni günlere yeni heyecanlaraIşığı bilen gelsin
Güneşe varalım
Güneş olalım// Hüseyin Gezer
| 51 |
Tek Prensesim
Annem;
Saçını süpürge etmiş yuvası için,
Endişe etmiş çocukları için,
Tek prensesim annem.O bir anacan,
O ailesine düşkün tek prensesim,
Canım sevdiğim tek prensesim.Annelerin bir tanesi,
Benim için en değerlisi,
Tek prensesim.Acı çekmiş yuvası için,
Ter dökmüş çocukları için,
Tek prensesim.Uykusuz kaldı benim için,
Çok çalıştı geleceğim için,
Uçan terlik fırlattı,
Beni düşündüğü için.
| 56 |
Ukde
Ne zaman asker görse gözlerim,
Selam çakardı hemen ellerim
İşin konuşması ne kolaydı
Neticede ise olmadı.Olmayan şeyler kötülenir ya,
Kader olmadığı söylenir veya
Boyun bükük kabullensem de
Asker selamı bekler cebimde
Ve ne zaman asker görsem...
Ukdedir içimde
| 39 |
Bayram günleri
Bayram günleriBayram günleri
Günlerin gülleri
Çocuklar içinBayram çocuklar için bayram
Bayram günleri
Yetimler için de gül
Tadını çıkarır çocuk bayramın...Bayram günleri
Bahar gülleri...
Gönlüm içinBu gün bayram
Yetim çocuğun da
Yüzünde neşe...
Şöyle der gibiydi
Bayram sabahı:Tatlı tatlı diller
Güneş başka tatlı
Hava su tatlı...
Gönlüm mutlu
Bayram günleriBayram günleri
Bahar gülleri...Öpülür eller
Birikir şekerler
Şekerler gibi
Bayram günleriAman bitmesin
Bayram günleri...
Bahar gülleri...
Bayram günleri
| 68 |
Yokluklarındayım....
yokluğunun girdabında
sensiz olmayı yazacağım
hasretin özlemin acısında
vuslatlara yabancı bu gönlüm
tenim yangınlara hasret
gözlerim sevda pınarlarına
suya hasret topraklarım
aşka hasret yüreğim
yazacağım sana sensizliklerden
ellerim dokunsa tenine
çocuksu mutluluğumla
geliversem yanına
sevgiye aç bu yüreğim özlemlerde
yangın yerine dönen
tenim yüreğim hasretlerinde
bir seni bir deli beni yazdım
sana hasret beni
senli hasretlerim özlemlerim
var sevgili.........14-04-2008
| 60 |
Dost
Bir bakarsın veli gibi
Bir bakarsın deli gibi
Garip Allah kulu gibi
Sezemedim, sezilmiyor, dostVurur tele dertli dertli
Umudu yoktur, umutlu,
Sefalet yaşar da, mutlu,
Çözemedim çözülmüyor dostHasta amma derdi yoktur
Sırtı çıplak karnı toktur
Hafif sandım ağır yüktür
Tartamadım tartılmıyor dostDağ başına ateş yakmış
Eteğine çadır çakmış,
Gönül kırmış gönül yapmış
Yoramadım yorulmuyor dostYok yaşamış varı görmüş,
Bola düşmüş darı görmüş
Dosttan geçmiş dost edinmiş
Kızamadım kızılmıyor dost
| 70 |
İnsan Hakları Ve BARIŞ
İNSAN HAKLARI VE BARIŞİnsanlık âleminin iksiri ‘ sevgi bağı‘
Yaşam güvencesinin ortak paydası barış.
Doğan herkes doğanın, bu evrenin ortağı
Bu ne vahim tezat ki; silahlanmada yarış?
En bağımsız hak yaşam, en kutsal olgu barış.Dupduru akıyorsa düşünce, ak paksa us
Evrensellik ufkunda yedi renkse bir ulus
Irk, din, dil gözetmeden çiçek çiçekse gülüş
İnsanlığa güneş ol; sevgi yay karış karış
En bağımsız hak yaşam, en kutsal olgu barış.İlim, bilim sanatta aydınlık ülken olsun
Eşitlik halkasında adalet ilken olsun
Maddi, manevi birlik, solmayan gülşen olsun
Toplumsal bilinçlenme, dünya gözüyle görüş
En bağımsız hak yaşam, en kutsal olgu barış.İnsanî değerlerle, yaşam senin hak senin
Din-vicdan özgürlüğün, kimliğin, özgüvenin
Savaşsız yarınlara, koruduğun vatanın
Kansız bir dünya için; candan cana haykırış
En bağımsız hak yaşam, en kutsal olgu barış.Devrimsel dayanışma halkların dili olsun
Doğanın nimetleri bölüşüm seli olsun
Değişim örgüsünün ‘ kardeşlik’ gülü olsun
Mutlu bir dünya için: ‘ Sevgi‘ en etkin duruş
En bağımsız hak yaşam, en kutsal olgu BARIŞ.Gülşen Şenderin
| 162 |
/Gül(ün) aşkı/../soldu gül/
Gül/meye naz(ı) mı var
Gül/sende göz(ü) mü var
Gül/yine derdi(n) mi var
Anlatmaya meyli(n) mi var? Gül/dikenini çektin zar-ı
Gül/yüreğimin en dar-ı
Gül /rengim senden sar-ı
Rengin solmaya meyli(n) mi varGül/damlayı saklar yürek-inde
Gül/goncayı açar mevsim-inde
Gül/yaprağın süzme dil-inde
toprağa düşmeye meyli(n) mi var? Gül/mevsimine geldi mi sonbahar?
Gül/dağlardan esti mi rüzgar?
Gül/uçar aşkı sahi mi sanar?
Aşk ile ölmeye meyli(n) mi var?
| 66 |
Ah! Keşke...
Ah bir bilsen;
Doğacak güneşi bekler gibi bekledim seni,
Bir adres gibi aradım seni duraksız,
Bir meczub,aç bir avcı gibi koştum sana,
Sana ilk bakışım bir şahin gibi keskin,
Nefesinin ritmi bir terane kulaklarımda,
Susuz bir bedevi gibi sana ilk dokunmak isteyişim,
Bir futbol maçı tadındaydı seni izleyişim,
Cennet kadar güzel ve değerliydin benim için,
Varlığın ne ki;
Hayalin kevserdi benim için,
Ah! keşke bilseydin ama nafile,bilmedin;
Geceler kadar uzaktın bana,
Karmaşık bir labirent gibiydin bulamadım seni,
Gün doğarken sönen yıldızlar gibi kayboluverdin bir anda,
Kör bir insan oldum seni görmeyeli,
Bu sefer gidişinin ayak sesleriydi kulaklarımda yankılanan,
Karnı tok birinin ekmeğe bakışı kadar uzaktın artık,
Yenilmiş bir takımın oyuncuları gibiydim artık ardında,
Sonunda,cehennem oldu değerin yanımda,
Hayalin bir zebani aklımda...
| 123 |
Dünya
Çok yoruldum, hiç dokunma!
İçim, dışım yara dünya.
Yeter artık zehir sunma,
Senin olsun şıra dünya.Deccalın, şeytanın, cinin,
Hesabı yok zulmün, kinin.
Irak, Kerkük, Filistin’in,
Bahtı dünden kara dünya.Ortadoğu eziliyor,
Türk’e mezar kazılıyor,
Hep Müslüman üzülüyor,
Küfre gelmez sıra dünya.Tutmadığın bile bile,
Kaç kez yoğurt çaldık göle.
Kıble döndü Brüksel’e,
İman oldu para dünya.Amerikan eşekleri,
Papanın has yavşakları,
Bak Soros’un uşakları,
Bomba koyar sura dünya.Batının zurnasın çaldık,
Çaldık, belamızı bulduk.
Yurdumuzda garip kaldık,
Vatan bize kira dünya.Can veririm can isterler,
Yüz verdikçe bin isterler,
Muhammed’siz din isterler,
Vatikan mı bura dünya.Araştırdım orta, sağ, sol,
Bulamadım bir çıkar yol.
İnsanın az, hayvanın bol,
Her tarafın mera dünya.
| 107 |
Bir Damlanın Ne Kadarı Senin
Denize bir damla gözyaşı düşmüş, deniz taşmış
Güneş dağa darılmış, dağ daha da yaklaşmış
Güle yer bulamayan yeryüzü çok başkalaşmış
Gül bülbülsüz, gönül gülsüz, zamanla anlaşmış
zaman taşlaşmış.
| 33 |
Kendimi Anlatabilsem
Yüzünüzü bir yerde görmüş gibiyim acep gül mü desem,
Gözlerinizi tanır gibiyim yağmur tanesi mi desem,
Bir resim ile nasıl hasta olur gönül,
Ah bir anlaya bilsem,
Siz kimsiniz, nerdensiniz,
Keşeke fırsat olsa da kendmi anlatabilsem.
| 38 |
Başarı
Başarı başaranın derler
Başaramayan kim bilmezler
Başarı nedemek anlamazlar
Toprak üstünün zararının telafisini sormazlar.Bence başarı telafisi olmayanı
Başarının en zor olanı
Bunun nasıl olduğunu bulmalı
Sonunda kurtuluş vesikasını almalıToprak altındaki başarı
Kazançların en güzeli
Geri dönüşü olmayan sefa rüzgarı
Sıkıntısı olmayan sevap kulvarıİkinci hayattaki başarı
Birinci hayatta kazanılır gerçeği
Her insan burada anlar gerçeği
Yolu tereddütlerden kurtulma gerçeğiHayatı doğru dürüs yaşamalı
Ne yaşadığının farkında olmalı
Yardımcı olanlara minnet duymalı
Sonunda en güzeli bulmalı
Ahmet Özcankaya 13.11.2006
| 77 |
D ü ğ ü n ü n
Demek ki aklından beni silmişsin,
Zengin aileyi nasıl bilmişsin,
Göstermelik gibi biraz sevmişsin,
Evleniyor musun düğün ne zaman? .Yinede çiçeği göndereceğim,
Dümeni o yöne döndüreceğim,
Pasta,dondurmayı sündüreceğim,
Evleniyor musun düğün ne zaman? .Enişte beyimi tanıyacağım,
Belki de çok iyi, yanılacağım,
Ev sahibi gibi sanılacağım,
Evleniyor musun düğün nezaman? .Maziye bakarak beni hatırla,
Davetiye gönder bir kaç satırla,
Eşyanı taşırım büyük motorla,
Evleniyor musun düğün ne zaman? .Sevgiden,saygıdan haberin var mı? ,
Avlayabildiğin sence bir kar mı? ,
Zeki çiğnenecek kötü bir yar mı? ,
Evleniyor musun düğün ne zaman? .29-1-2009
| 97 |
Bayrağım
Bayrak vatan, annem, Bayrak babam,
Anayasa o bizlere, vazgeçilmez anıt,
Yalnız değil o, babama yurt,
Rehavet olsa da burçlarda Sancak,
Ayrı düşmek olursa sonumuz toprak,
Rahmet şehitlerimiz emaneti, Bayrak
11/06/2013
| 31 |
Damla'ya
Damla'ya
Bir damlasın bulutlarda yolda belde yok olursun
Seller gibi bentler yıkar düşme gölde yok olursunYaprağa düş sessiz sakin can ol açacak çiçeğe
Ne ararsın kum içinde dal yok çölde yok olursunToprağa düş yıka,can ver, in damarına pınarın
Tat ver damağa serince yoksa elde yok olursunBir dağa düş koyaklarda masallar ninniler söyle
Durma öyle ölmüş gibi susar dilde yok olursun.Bir bağa düş güller açsın bülbül şarkılar söylesin
Susmasın bağda bülbüller kurur gülde yok olursun.Tarağa düş yar zülfünde sırma ile örsün seni
Ağyarin saçında gezme her bir telde yok olursunAli Ulvi'nin gönlüne düş de yaş ol gözlerinde
İçin için süzülerek bir gönülde yok olursun.
03.09.2014 sa: 12.00
| 107 |
Bir güzellik varsa eğer...
bir güzellik varsa eğer
o da sensin şu alem de
bırak dönsün gönül denen
sevgimin yörüngesin de...bir güzellik varsa eğer
seni bana hakim kılan
bırak dönsün zaman çarkı
akibeti hep aynı yalan...bir güzellik varsa eğer
mutluluğa uçup giden
bırak dönsün dünya hali
ümit bitmez tükenmeden...bir güzellik varsa eğer
ne çizilir ne yazılır
bırak dönsün dilim sana
sevmek bence tek yaşanır...bir güzellik varsa eğer
canan can olmuş misali
bırak atsın kalbin ritmi
der gibi hep sevdim seni...(Berlin,30.03.2015)
| 80 |
Cuma Mesajları 434
Sevgili genç dostlarım, size geçiyor nazım.
Sakın demeyesiniz “Bu benim alın yazım”.
Bize: tembel olmayıp tüm gücüyle çalışan
Ve Allah’a güvenen, şuurlu gençlik lazım.
*** (19 Mayıs 2017)
| 31 |
İşte İki Tip Gençlik
Birisi kişilikli,ötekisi hoppala,
Birisi mütavazi,öbürü giyer son moda,
Birisi ilim alır,Öbürü hep barlarda,
İşte iki tip gençlik görüntüsü ortada...Odası lüks döşeli,Bir yanda dolu barı,
Amerikan bardaysa,bolca viski ve rakı,
Tepişme müzik sesi,hiç düşünmez çevreyi,
İşte bu tip gençliğin,görüntüsü ortada...Diğer odada huzur,döşenişi çok sade,
Rafları kitap dolu,baş köşede seccade,
Çevresinde sevilir,çalışır gündüz gece,
İşte bu gençliğinde görüntüsü ortada...İşte size tek gözlük,işte size iki tip,
Birinde aldanış var,uyuşmuş cebinde hap,
Biri asaletlidir,hem haya var hem edep,
İşte iki tip gençlik görüntüsü ortada...Bir tarafta iman var,diğer tarafta boşluk,
Birinde ilim,ırfan,diğerinde sarhoşluk.
Birisi hayat dolu,ötekisinde boşluk,
İşte iki tip gençlik görüntüsü ortada...Günahı sevabıyla,bu iki gençte bizim,
Hangisi övülmeli,göz sizin vicdan sizin,
Bir yanda gelecek var,Ötede vadi sisi,
İşte iki tip gençlik,görüntüsü ortada...Seyfet der her şey açık,işte size iki tip.
Aynı ölçüyle baksak,sizce hangisi garip,
Birinde hep ziyan var,Öteki hakka talip,
İşte iki tip gençlik,Tüm görüntü ortada... 16.02.2006
| 147 |
Gidiyorum
Elveda sisli ve karanlık şehir,
Elveda ruhları satılmış insanlar.
Terkediyorum sizleri bu gece ansızın,
Gidiyorum hayalerimin beni götürdüğü yere.Sıkıldım en kalabalıklarda bile yanlız olmaktan,
Ben tek başıma biz olmaya gidiyorum.
Bıktım ihanetlerden ve yalanlardan,
Ben kirletilmemiş yarınlara göç ediyorum...
| 40 |
Aşkçıkmazı
Gök gürültüsü büyük, yağmuru küçük aşklar yaşattı bana hayat. Her yukarı bakışımda başımı yere eğdim tekrar tekrar. Bütün yağmurlar acı bir tokat gibi vurdu suratıma. Her ne zaman birini bir ağacı sever gibi sevmek istediysem, boyundan daha büyük gölgeler düşürdü berrak sularıma. İşte bu yüzden dostum, bu zamana kadar hep istemediklerimi yaşadım, isteklerimi ise kimse gerçek anlamda anlayamadı. Bir yalnızlıktı benimki dallardan tek tek kopan yapraklar gibi. Bir yalnızlıktı benimki mum ışıkları arasında yüzüme çarpan. Şampanyalar eşliğinde yalnızlığımdı kutlanan. Sofrada yenilenlerden ve içilenlerden sonra geride kalan artıklar gibiydi aşklarımdan geride kalan. Ah dostum, dudaklarımdan dökülen şarap damlalarıydı dudaklarımı yalnız bırakan. Daha aşkın sarhoşluğunda şarkılar söyleyemeden, suskunluğun kenetlediği bir tutsaklıktı benim yalnızlığım. Ah dostum, seninle gezdiğim her sokakta, adımlarımın beni yalnızlığa götürdüğünü nereden bilecektim? Seninle gezdiğim o sokaklarda bir gün it gibi yalnız kalacağımı nereden bilecektim? Senin yanında bir şiire dönüşmeyi dilerken, dümdüz bir yazının hiçbir duyguya eğilmemiş cümlesi olacağımı ve bu şekilde bana son noktayı koyacağını nereden bilecektim? Çünkü sen öğretmiştin bana güzel cümleler kurmayı ve şiir tadında yaşamayı. Sen öğretmiştin bana bir şairin en travma halinde yazdığı iç parçalayıcı şiirlerini anlamayı. Şimdi bir şairin en cinnet halinde tüm şiirlerini yakmasını öğrettin bana. O şair sen, o şiir de ben oldum. Sen yaşandı bitti geride bir şey kalmayacasına dediğin anda, bir kibritle yakılan şiir gibi kül ettin tüm duygularımı. Sen ardına bakmadan gittiğinde, ben arkanda talan edilmiş bir şehir gibi kaldım. Hiç mi duymadın çığlıklarımı ve ateş altında çatırdayan yüreğimi? Beni Beyoğlu'nun dar sokaklarında yanan eski bir ev gibi ateşler içinde bırakırken, sen ayaklarını Boğaz'ın serin sularına daldıran yalılar gibiydin. Boğaz'da süzülen gemiler gibiydin ve yüreğini gayet serin tutarak çekip gittin. Ah dostum ne iyi de ettin! Şimdi ben İstanbul oldum; sen benim bir semtim bile olamadın. Olsan olsan, en ücra köşemde bir gecekondu olurdun zaten. Bunu bile hak etmezdin. Ben Asya ile Avrupa'yı birleştirdim ve yeni aşklara köprü kurdum. Sen ise bir çıkmaz sokağa dönüştün. Sokak adını da ' Aşkçıkmazı ' koydum.
| 324 |
Biratî ev e?
Biratî ev e? Tu sixtekarî, xayînî, ji min ra dibêjî 'bira'
İnkarîya min dikî, didî ber kuçik û kevira
Heq û hiqûq nasnakî, xiraptirî ji gawira
Ma ev biratî ye, tu hakimî û ez wekî êsîra Radibî, rûtinî, ji devê te kêm nabî wekhevî
Tu zilm nekî, dev ji derewan berdî, ji min bi hewî
Ezê bextîyar bim, azad bim, bistînim serkevî
Wele tu xayînî, ne ji dil û canî, bitenê ji devî Li cem te geleke bê ehleqî, li te tune dîn û îman
Te min kirî ye nav ezîyetê, hiştîye bê zar û ziman
Feqîr û belengaz kirî ye, hiştî ye cahil û nezan
Ezê miheqeq ji bin zilmîya te azad bim, tu vî qenc bizan
| 121 |
Git
Gitme demeyeceğimi bildiğin için mi gidiyorsun,
Yoksa gideceğin içinmi gitme demiyorum sana,
Kalmaların senı tutmayacağı bir esaretse bu git,
Başka bir esarate gidecek cesaret i tasıyorsan yüreğinde git,
Umutlarını dul bıraktığımı düşünmeyeceksen git,
Git ki kaçırma kilitli kapıların altında kalmıs güneşi,
Yolun açık olsun git bu yalnızlıktan.
| 48 |
Asker ahmed.im! ....
Ahmed,im sen asker olacaktın,
Ben özleyip seni,ağlayacaktım,
Ağlayıpta yüreğimi dağlayacaktım,
Resmini öpüp koklayacaktım! .....Ahmed,im asker olmadan,
Kara toprağınmı oldun,
Evim,ocağım yıkıldı,
anneni yasa boğdun! ....Resimlerini duvardan indirdiler,
Elbiselerini toplayıp götürdüler,
Ciğerimi söküp,deli ettiler,
yanlız seni değil benide öldürdüler! ....
| 42 |
Ay yıldızım benim
Gönlümün güzeli,
Ay yıldızım benim.
Sevgimin ezeli,
Ay yıldızım benim.Sensin yürek coşkum,
Sensin gönül köşküm.
Sensin benim aşkım,
Ay yıldızım benim.Türkün altın çağı,
Sensin gönül bağı.
Nazlı Türk bayrağı,
Ay yıldızım benim.Bayrak sana denir,
Dünya seni tanır.
Gökte dalgalanır,
Ay yıldızım benim.Sen sevdamsın benim,
Sana kaynar kanım.
Sensin benim canım,
Ay yıldızım benim.Rengin huzur verir,
Aşkla kalbim vurur.
Sana selam durur,
Ay yıldızım benim.Sana sevgimiz tam,
Senin için kavgam.
Sensin benim sevdam,
Ay yıldızım benim.Gönlümüzün yari,
Kalbimizde yeri.
Gözümüzün nuru,
Ay yıldızım benim.Sevdaların hası,
Gönlümüzün süsü.
Şehidin örtüsü,
Ay yıldızım benim.Yusuf canla biriz,
Sevgini biliriz.
Uğruna ölürüz,
Ay yıldızım benim.
| 103 |
Üşüyorummm!
aşk,
yanıbaşında da olsa
özlemektir
gözbebeklerin de
kaybolmak
zamanı durdurmak
karşı koymaktır
aşk
şarkıdır
türküdür
tenlerinde duyduğun
ılık bir şiirdir
aşk
bir heyacandır
densizliktir
sevgili de
tekrar tekrar dirilmektir
aşk
anarşidir
onsuzluğa isyandır
yokluğunda
zavallılık
çaresizliktir
aşk
boncuk boncuk
terleyen ellere
tutunmadır
destektir
tendir
kokudur
renktir
merhamettir
aşk
sızıdır
sabırdır
beklemektir
emektir
kaybetmeyi bilmektir
aşk
üşümektir
yoklugunda
zangır zangır
titremektir
..ve sonun da
aşk
herkese herşeye
itiraftır
ayıptır(mı) söylemesi
üşüyorummm!
| 71 |
Yaşama Sitem
Yaşamak denen hayat buysa,
Böyle yaşamaya........neyse,
Kimine kavun, kimine kelek verirse,
Derdi başını yesin Dünya buysa.Yaşadığımız dünyayı gören göz,
Kimine yemyeşil, dağı eder düz,
Kimine düz bile, yanar dağda köz,
Derdi başını yesin Dünya buysa.Tat almadım yaşamdan Dünya gözüyle,
Yurt tutmadım mekândan zevki özüyle,
İtildim-kakıldım onun, bunun sözüyle,
Derdi başını yesin Dünya bu ise.Dostlar, bu sözler bir dilden döküldü,
İçimdeki hislerin dikişi söküldü,
Şahlanan kalem eğildi büküldü, ise de;
O da kahretti yaşanan Dünya bu ise
| 78 |
Boşluk
Kulağımı tırmalayan bu gürültü de ne?
Acüze, zefiri, yaşamı parçalamakta.
Gençliği manasız zindanlara hapsetmekte.
Ötelerin sesini işittirememekte.Gürültü ki, geriye kalmaktadır sadece,
Feryadıyla, toprağın hoyratça çiğnenişi.
Adeta, şuursuzluk akıyor caddelerde...
Ve gençlik hava boşluklarında tepinmekte...
| 35 |
Can Anam
Annem.......annem deyip elini öpmek istiyorum
Dizin dibinde oturup bütün gün,
Vereceğin nasihatları dinlemek istiyorum.
Annem sen iyi ol bak canım mutlu.
Biz bir aile olacağız hep beraber.
Sakın hasta olma,kırılma,üzülme annem.
Hadi kalk ayağa yalvarıyorum kalk.
Beni bir oğlun olarak bil annem.
Hadi kalk ayağa ne olur anne.
Bir yıkıntı daha kaldırmaz bu yürek.
Lütfen sen iyi ol annem.
Kendini kötü hissettiğinde,
Hasta olduğunda,
Hiç çekinme bir alo de bana.
Yakarım dağları,aşarım yolları,
Hemen gelirim anne bir alo de yeter.
Sen yeri doldurulamayan kutsal insan,
Sen varlığıyla ile huzur veren, güven veren,
Sen seboy can canananımın annesi
Benim de annemsin hadi annem gülümse...
| 105 |
Şimdi
Şimdi gurbet denilen bir elem denizinde,
Keder adlı dalgalar içimi dolduruyor,
Yürüyorum aşkımın silinmeyen izinde,
Andığım her hatıra yüzümü solduruyor. Birden boşaltmak için kalbimi ufuklara,
Yaşaran gözlerimle dalıyorum engine,
Fakat vermiyor seni bana hiçbir manzara,
Yoksun güzelim yoksun, şimdi yalnızım yine. Mehmet Bozkurt Esenyel
o8.10.1939- Balıkesir
| 47 |
Gözü Yaşlı Ankara
Ankara Ankara güzel Ankara
Bak içinde yaşıyor çok eli kara
Ankara Ankara güzel Ankara
Masum insanlarımız alıyor yaraBirlik ve dirliğimizi istemiyorlar
Milletimin canına kast ediyorlar
Acımadan her yere bomba koyup
Aramızda başı dik,dik geziyorlarBunlara yardım edenler gördünüzmü
Bombalar patlarken çok güldünüzmü
Her bir can orada, can cekişirken
Siz bunu başarı sayıp övündünüzmü
| 55 |
Penbedir “Zeynep Gül’e”
Gül kokar yârim benim gül rûyi gülden penbedir
Gül dehen güldükçe gülden goncalar gül femdedir
Gül nefeslim gül heveslim gül ki gül gamzendedir
Gül benim sînemde saklı gonca gül gül-femdedir
(21.04.2000-Maçka)
(Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün)
| 38 |
Bal Gibidir
Dostlar ile sohbet etmek
Petekte ki bal gibidir
Yarenlerle ülfet etmek
Bara gelmiş dal gibidirDostlar irfana gelince
Gönüller hep bir olunca
Akıl fikir hür olunca
Her sözü dür lâ’l gibidirDostlar hele şair ise
Gönül dolu şiir ise
İman gözü bahir ise
Has bahçe de gül gibidirKulmenarafenefsihi
Menareferebbihi
Uslanmışsa bu SAMİHİ
Yeşile ram al gibidir
| 56 |
Güneş Yine Doğacak
Varsın can dediklerin, namertlere katılsınDostlukları pazarda, tek kuruşa satılsınSenin verdiğin şanı, hak etmeyen atılsınSen üzülme yüreğim, güneş yine doğacak..Varsın tüm umutların, baharında son bulsunSevgileri dilinde, göçebeler kahrolsunYalan dolu şerbetten, yürekleri hep dolsunSen üzülme yüreğim, güneş yine doğacak..Varsın hep gündüzlerin, karanlığa sarılsınGecenin yalnızlığı, gözyaşıyla karılsınSenin sunduğun aşkı, hak etmeyen darılsınSen üzülme yüreğim, güneş yine doğacak.Varsın sevinç rüzgarı, sesine karışmasınAcı yüklü gözlerin, neşeyle tanışmasınKaybettiğin mutluluk, isterse barışmasınSen üzülme yüreğim, güneş yine doğacak..15.08.2014İZZETTİN AKYAPI
| 74 |
Deniz. Deniz.
Deniz. Deniz.
Yalnız deniz! Neden getirdin beni, baba,
sen bu şehre? Neden kopardın, baba,
beni denizden? Düşlerimde köpükler
yüreğimi kancalar
demir alırcasına.Neden sürükledin baba,
beni buraya? ÇEVİRİ: Cevat ÇAPAN
| 31 |
Emekli aşkı.
Çarpılıp duruyorum
elektrik kaçağı mı var sende
karıncalanmalar olursa tendebir aşka yelken açtım elektrik sayendesavrulup duruyorum
bu iş olur diyorum
elektrik aldım elektriktenkarşılayamaz kaçakları
kuşa dönen şu emekli aylığım
sarhoş değilim ayığım
fakirim muzdaribimevlilik programı beni baş göz edecek
hele bir yol göreyim
nasıl delikanlıymış
gelinliğin yerine kefeni giydirecekhandiyse çarptı çarpacak
elektirik aldım elektriktennerdeyse öle yazdım ben yine gülüyorum
lazımmış toprak hattı
bu ay yine tamir yattıduy duy duy hükümetli hükümet
gel de şu kaçağı tamir et
çarpılıp duruyorum14/Kasım/2010/Pazar/Bodrum
| 81 |
Karadeniz
Gözlerinden sürgün oldum olalı,
Geziyorum dağ, ova, kara, deniz...
Süzülürsün kuğu gibi göllerde,
Bana reva gördüğün kur'a deniz...Hem hayattır, hem de mezar insana,
Anaların gönlünde yara deniz...
Vermez misin aldığını geriye,
Beni yaktın, sen de yan nâra deniz,Belli adından insafsız oluşun,
Sakın düşme, asla inkâra deniz,
Var mı sen gibi ismiyle müsemma,
Adı kara, talihi Karadeniz!
| 57 |
Baba Öğüdü
Babam dedi ki bana:
-Bir öğüdüm var sana.
Sakın bir gün ola ki
Kızmayasın anana.Annendir evimizin
Kanı,canı,direği.
Benden çok annenizin
Vardır size emeği.Üzme anneni sakın!
Benden çok size yakın.
Kardeşinle birlikte,
Annenize iyi bakın.(Öğretmenim,Başarı Yay.İstanbul 1993)
| 38 |
Yazılar Sömürü Düzeni Ve Gerçekler
SÖMÜRÜ DÜZENİ VE GERÇEKLERDin adına dünyayı yiyenler. Kimler mi bunlar? Başlangıçta iyi niyetle yola çıkmış birçok kişi. Çoğu başlangıçta bu günkü duruma geleceğini düşünmemiştir belki de. Din sömürücüleri bunlara diyorlar işte. Bence her şeyin sömürüsü var. Birileri bir ideolojiyi, birileri mukaddes değerleri bir başkası da insanların özlemlerini sömürüyor. İşte bunlardan en kötüsü ise din sömürüsü dediğimiz mukaddes değerlerin sömürüsüdür. Yazımızın konusu bu olsa da biz konuyu genelleştirerek işleyeceğiz.
İnsanoğlu bazı değerleri kendine ait kılarak o değerler peşinde bir dünya kuruyor böylece hayatlarını anlamlandırıyorlar. Ama bazı kurnazlar - ya da bunlara şanslılar mı desek- bu duyguları kendi emelleri için kullanarak servet yığma şan şöhret edinme yoluna girmişler, kısaca dersek bu masum duyguları ranta çevirmişlerdir.
Öncelikle konuyu din dışı alanda olanlara bir göz gezdirelim: Bu sömürü olayı şöhretler alanında görülmekte özellikle. Sanatçılar futbolcular bu alanın rekortmenleri. Yenidünyanın totemleri olan bu insanlar sıradan insan olduklarını unutup bir yalanın peşine düşüyor, bu yalanı kendi uydurduğu için önce kendisi inanıyor sonra başkalarına inandırıyorlar. Tabii bu işte medyanın payını da unutmamak gerek. Bu mitleri onlar besliyor onlar yaratıyor ve onların üzerinden getirim sağlıyorlar. İç içe getirim dünyası. Ve bu getirim dönüp dolaşıyor bir yaşam tarzına ulaşıyor. Karşılıklı aldanma ve aldatmalarla sürüp gidiyor bu dünya. Sanatçılar bizi eğlendiriyor biz onları ödüllendiriyoruz. Şöhret ve onun gerek moral gerek maddi getirisi bu sömürünün merkezi.
Gelelim din sömürüsüne ve bu sömürünün gitgide yaygınlaştığı dünyamıza. O kadar ki adım başında rastladığımız bu tipler gitgide artarak sıradanlaşacak, gerçek inanç erleriyle bu tipler karışacak git gide birbirinden ayrılamayacak h hale gelecektir. İçlerinde siyasi parti liderlerinin de olduğu bu tipler irili ufaklı olarak aramıza karışmışlardır. Bize düşen onları tanımak ve ayıklamaktır. Adam başlangıçta güzel söylemlerle -belki de iyi niyetle- girişmekte ama zaman içinde şekil değiştirmektedir.
Benim çok yakından tanıdığım bir kişi dindar kimliğiyle yıllar önce bir vakfa üye sonra başkan olmuştu. Aradan az bir zaman geçti bu kişi bir cami derneğine başkan oldu. İki kuruluşun başkanı kendisi olduğu için caminin mülkiyetini vakfa devretmesi zor olmamıştı. Yıllar geçti bu vakıf bir TV kurdu. Bu TV caminin müştemilatındaydı. Dernek ve vakıfların TV kurmaları yasaklanınca adan TV evine taşıdı. tuttu bu TV yi ranta çevirdi bir dönem sağcı partilerden yardım alamadığı için sol partiye angaje oldu ve beldenin aynı sol parti tarafından kazanılmasını sağladı. Caminin alt katlarını yüksek ücretle kiraya verdi. Vakfın yönetim kurulunu değişti. Vakfı aile şirketi haline getirdi. Kısa bir zaman önce öldü. Şimdilerde caminin istimlaki söz konusu. Arkada bir alanı belediye istimlak etti ve camiye tahsis etti. Eski cami yer ve binasına milyon istimlak bedeli verdi ama vakıf kabul etmedi 11 milyon istiyor. Yeni camiyi kurulan dernek yapacak. Rahmetlinin çocukları davayı sürdürüyor.
İki örnek de parti liderlerinden. Biri milliyetçi biri dinci iki parti lideri partililerden topladıkları gelirleri bankalarda kendi hesaplarında tuttular. Öldüklerinde mirasçıları paralar üzerine kavgalar yaptılar.
Bizde doğru dürüst dünya şampiyonluğu görmeyen takımlarımızdan birinin teknik direktörü 100 bin TL aylık alıyor. Kimse ona bu parayı hak edip etmediğini sormuyor hatta tartışmıyor bile. İşte bu da bir sömürü örneği.
Ama en kötüsü sizce hangisi? Ne spor ne siyaset ne de sanat adına yapılanı. En kötüsü mukaddes değerlere bağlı istismar. Çünkü dini değerler bu sömürüyü kaldıramaz. Allah’ın dinini az bir bahayla satanlar durumun düşenler ahirette bunun hesabını vereceklerini düşünmüyorlar mı? Üç günlük dünyayı ebedi saadetlerine feda ettiklerini anlayacak idrakleri körelmiş mi? Birer örneğini verdiğim bu sömürü olayları artık adım başı rastlanır oldu. Daha nereye kadar artarak gidecek bu sömürü. Artık buna bir dur demek zorunlu. Gerçekleri halı altına süpürmeden ortaya çıkaracak bir çağrı yapmak gerekecek.
Bu sorun giderek kangrenleşti. Ortaya çıkanlar da kısa zaman sonra unutuluyor, ama istismarcılar faaliyetlerini sürdürüyor. Saadet zincirleri her alanda kuruluyor. Efkâr-ı umumiye konudan habersiz. Herkes susuyor. Gerçekleri kimse açıklamıyor.
Bakalım daha ne kadar sürecek bu yanılgı? Bunları kimse uyarmayacak mı? İsrafil’in surunu mu bekleyeceğiz?
| 619 |
Yaşama Sitem
Yaşamak denen hayat buysa,
Böyle yaşamaya........neyse,
Kimine kavun, kimine kelek verirse,
Derdi başını yesin Dünya buysa.Yaşadığımız dünyayı gören göz,
Kimine yemyeşil, dağı eder düz,
Kimine düz bile, yanar dağda köz,
Derdi başını yesin Dünya buysa.Tat almadım yaşamdan Dünya gözüyle,
Yurt tutmadım mekândan zevki özüyle,
İtildim-kakıldım onun, bunun sözüyle,
Derdi başını yesin Dünya bu ise.Dostlar, bu sözler bir dilden döküldü,
İçimdeki hislerin dikişi söküldü,
Şahlanan kalem eğildi büküldü, ise de;
O da kahretti yaşanan Dünya bu ise
| 78 |
Bizim
Şükür dolu bizim kazanımızda
Hep sevgi doludur ozanımızda
Allaha koşarız ezanımızda
Cesaret çalıyor sazımız bizimBütün güzellikler vatanımızda
Türk derler yaşayan anlı şanlıya
Ülkemde çok şükür müslümanıyla
Hamd olsun tertemiz yazımız bizim
| 32 |
Hastalıklardan Korkmam
Hastalıklardan korkmam.
Geç kalmaktan korkarım.
Biraz rahatsız olsam,
Doktoruma koşarım.Doktorun ilaçları,
Mikropları öldürür.
İlaç içmekten korkan,
Ömür boyu sürünür.Vücudumu haftada,
En az üç kez yıkarım.
Akşamdan erken yatar,
Sabah erken kalkarım.Yemekleri ayırmam,
Yerim etten,balıktan.
İşte böyle korurum.
Kendimi hastalıktan.(Hayat Bilgisi 3 Başarı Yay. İstanbul 1994))
| 47 |
Güneş Gözlüm
Sen yoksun ya sanma nefes,
Alıyorum güneş gözlüm.
Gönlüm bir kuş, sense kafes,
Dalıyorum güneş gözlüm.Ümidim yok yarınlarda,
Aklım senli sorunlarda,
Hayalinle derinlerde,
Kalıyorum güneş gözlüm.Alıp verdikçe soluklar,
Açılır oldu oluklar,
Ömür boyu mutluluklar,
Diliyorum güneş gözlüm.Duydum aşka saygıları,
Unuttum tüm kaygıları,
Sana olan duyguları,
Eliyorum güneş gözlüm.Taşa vurdukça başımı,
Patlattım kara kaşımı,
Tutamayıp gözyaşımı,
Salıyorum güneş gözlüm.Aşkınla yaptım maçımı,
Daralttım görüş açımı,
Görmediğim gün saçımı;
Yoluyorum güneş gözlüm.Sen yoksun ya sanma nefes,
Alıyorum güneş gözlüm.
Gönlüm bir kuş, sense kafes,
Dalıyorum güneş gözlüm.19.04.2015
| 86 |
Türkiye bayrağı için yürüyor
Türkiye bayrağı için yürüyor,
Türk Bayrağını alıp sende katıl.
Yapılanı bütün millet görüyor,
Türk Bayrağını alıp sende katıl.Bizim için kutsal ülkede her yer,
Bayrağa el uzatan er midir er?
Hainlere gereken cevabı ver,
Türk Bayrağını alıp sende katıl.Bayrak alıp evlere takmalıyız,
Bayrağa namus gibi bakmalıyız.
Bayrağımıza sahip çıkmalıyız,
Türk Bayrağını alıp sende katıl.Bayrak yüreğimize sevgi katar,
Hainlerin yaptığı artık yeter.
Bayrağın indiği yerde söz biter,
Türk Bayrağını alıp sende katıl.Yusuf haydi yüzümüzü güldürün,
Memleketi bayrak ile doldurun.
Bir bayrak alıp göklere kaldırın,
Türk Bayrağını alıp sende katıl.
| 91 |
Yazılarda Çeker Gider
Çeşitliğini koruyan bütün yazılar firarda
Köşe kapmaca
Kör ebeDilsiz bütün oyunlar başıma toplanmış
Sağır, dilsiz, kör, topal
Bir hengâmedir gidiyorBağışıklığını koruyan yazılar nerde şimdi
Elma dersem çık
Armut dersem yinede çıkUslanmıyor depresyon
Panik atak, delilik, kafayı yeme
Algılamıyor, alınganlaşıyorumNasır tutmuş ellerim
Yüreğim çelik çomak
Kuytuluklarda işçi sessizliği
Zulamda kuruyan umut dallarıAç şu ellerini ilham perisi
Biliyorum suçluyum
Sana sahip olmanın ne demek olduğunu anlayamadım
| 67 |
Şehitlik
Analar evladını canan diye kucaklar
Büyütür emir gelince eline yakar kınayı
Baba ocağından çıkmadan tekbiri söyletir
Davul çalınır yapılır düğün dernek halayı Elleri kınalı kuzular çıkar dağa bayıra
Yeşermeyen hayaller bir tarafa bırakılır
Ezberletilir can emanet verilir vatan aşkına
Hain pusuyla gögse şahadet madalyası takılır
| 46 |
Gerçek Gurbet
Bizim gurbet gerçek gurbet.
Yolu ayrı evi gurbet,
Yağmurları seli ayrı,
Kokusu yok gülü gurbet.Güneşi yok, yazı bozuk,
Kar yağmıyor, kışı bozuk,
Bülbül ötmez kuşu bozuk
Mevsim bozuk, güzü gurbet.İçindeyiz yaşıyoruz,
Dolup dolup taşıyoruz.
Konuşmuyor susuyoruz,
Kulak sağır, dili gurbet.Doğusu yok, batı nerde?
Dere tepe dağı nerde?
Üzüm biten bağı nerde?
Bulamadım, yönü gurbet.Vatanımın bir kumuna,
Kurban olsun şu Avrupa,
Sevgi yüklü insanıma,
Kavuşamam bura gurbet,
Yakın değil, uzak gurbet.Enschede/19.10.1998
| 72 |
Üşüyorum
Üşüyorum yine; Dışarıda güneş hep olsun,
Yazın sahilde bizi kavursa da,
Kışın sadece ben buradayım dese de,
Dışarıda güneş hep olsun.Yüzün hep gülsün,
Benim için olmasada,
Ateşi ile içimi ısıtmasa da,
Yüzün hep gülsün.Sen gül ki güneş doğsun,
Soğuktan donmuş bir bedene,
Hatta çoşkulu bir kahkaha at ki,
Can versin, gördüğün yaşayan ölü bedenlere.Dışarıda güneş hep olsun,
Yüzün hep gülsün,
Şuanda ben üşüsem de,
Güneş benim için de doğacak bir gün.
| 72 |
Deniz
Arzular ateş olur aşkla saran kollara
Bir kız gibi sokulur mehtap durgun sulara
Saat gece yarısı düşünüyorken seni
Dalarım birden bire seninle anılaraAşka çağırır deniz sevdada sevgideyiz
Yaşanır mutlulukla cennete bir yerdeyizDeniz hırçın bir kadın saldırır kıyılara
Şarkı söyler dalgalar kuytuda martılara
Sevda hikayesini hiç bıkmadan anlatır
Kalplere sevgi eker kucak açar aşklaraAşkla çağırır deniz sevdada sevgideyiz
Mutlulukla yaşarız cennete bir yerdeyiz
| 63 |
Yaradan halifeliği
YARADAN HALİFELİĞİYaradan halifeliğinde giysi alfabesi vardır giysiler eldiven giyilir cennet parmak beden harfleri yapılır
Yaradan halifeliği yaradandır yaradansal insanlık haklık kul olmak melekler vardır
Hayvan kul hakkı zina art niyet küfür yasaktır
Ezan namaz oruç kurban nur rüya vardır
Yaradan halifeliğinin başındaki kişi yaradansal insandır ilahi amellilik niyetlilik vardır
Yaradan ilahi lisanı sözü yazısı şiir iş vardır
Yabani evcil hayvan bakmak vardır
Engelli hasta yoksula yaşlıya yardım vardır
Yaradan ilahi lisanı bir şeyin içeriğinde bulunan şeylerin baş harflerinden oluşur
Örnek
Din
Din soldan sağa dostluk iyilik namaz
Din sağdan sola nur ilim düş
Din yukardan aşağı dürüstlük insanlık nimet
Din aşağıdan yukarı niyet iş duş
Din çarpraz dua iç niyaz
Din çarpraz nebi inanç dilSedat hünkar
(karamecnun delioğlan)
Yaradansal insan cennet ahret şairi
| 125 |
Mahsuni-5
Selam söylen oğlu ile kızına
İyi baksın Mahsuninin sazına
Özlemiştir öper koyar dizine
Belki bir gün gelir çalar MahsuniBeden kalır ruhlar durmaz toprakta
Belki gün batımı belki şafakta
Başka bir isimde başka donakda
Gönüllere sevgi salar MahsuniMalum olur ona halkının hali
İzin verir ise Bektaşi Veli
Olur boz bulanık bir meşe seli
Akar derelerden çağlar MahsuniBakar görür memlekette olana
Artmış olan soygunlara talana
Yiğit yine muhtaç kuru soğana
Üzülür kahrolur ağlar MahsuniDertl'oğluyum gece gündüz çırpınır
Çalar söyler boğazları yırtılır
Belki halkı uykusundan kaldırır
Kurtuluşa umut sağlar Mahsuni28.05.2017
| 88 |
GÜNEŞ BATTIĞI GiBİ DOĞAR
******GÜNEŞ BATTIĞI GİBİ DOĞAR****** Demokrasi dediğimiz aydınlıkları tek olan
Bir deli gelir onu karanlıklarında da boğar
Elbette bu hazımsızlıkları olanları da yorar
Atam Allah büyük Güneş battığı gibi doğar Korkmadan çalana Rabbim hesabını sorar
Utanması olmayan cehennemde kılar karar
Adaletin çivisi çıkmış konuşmak çene yorar
Atam Allah büyük Güneş battığı gibi doğar.Reyhan AltaşDeğerli Dost Kalemler:Yürek nasıl çarparsa
Dil öyle döner
İnsan olan insan sevgi üretir
İnsan ne düşünürse
Nefis onu uygular
Adalet olmazsa neye yarar duygular.............. Kemal Güneş 1
***************************************************
| 84 |
Avcılarda Felaketim Olur Yalnız Kalışın
Gel ey yüreğine gün doğmuş olan yollar salınışına hasret
Avcılarda felaketim olur yalnız kalışın
Çamlıca sırtlarından meltem ol da gel yanan yüreklerimize
Gel ey yüreğine İstanbul düşmüş olan kız kulesinde martılar edana hasretGel ey torbasında birkaç kırık hatıra barındıran
Razıyım ben kırık dökük de olsa mevcudatına
Aşk İstanbul’ a has ise eğer
Eyüp’te, Sultan Ahmet’te Karacaahmet’te
Sukutun sesi hasret başındaki yazmanaGel ey yüreğine İstanbul düşmüş olan mavi vurgun kız
Namlusunda yaşarken hayatın her an
Mavinin en doygununa kanalım senle moda da bir çayhanede
Gel ey yüreğine İstanbul düşmüş olan can bu can muhabbetine hasret13.09.2006 13:42:09
| 100 |
Cehennemi Yutar, Daha Cennet ister!
Bu dünya’da cehennimi
YUTAR daha Cennet ister
Canı, başı; şer yolunu
TUTAR daha Cennet ister! Hevesli şov sahnesine
Batarlar savaş sisine
Uzanır kan deryasına
YATAR daha Cennet isterYat katlarda ziyafeti
Bak yiyorlar İnsan eti
Yaban ele memleketi
SATAR daha Cennet isterHalkı birbirine takar
Sonrada seyrine çıkar
Cayır cayır insan yakar
TÜTER daha cennet isterŞah Turna der zul işleri
İçtikleri göz yaşları
Halk damında baykuşları
ÖTER daha Cennet ister! Bu dünya’da cehennemi
YUTAR daha Cennet ister
Canı, başı şer yolunu
TUTAR daha Cennet ister! Söz ve Müzik: Aşık Şah Turna (Şahturna)
Düzenleme ve aranje: Ozan ŞİAR Ağdaşan1970 li, 80 li ve 90 lı yıllarda plak-kaset albümlerimde ve kitaplarımızda yankısını bulan türkü-deyiş bahçemizden bir demet. Ki, bu özlü ve sözlü müzik bestemiz ve şiirimiz 'Cehennemi yutar, cennet ister' teması itibarıyla hala da güncelliğini korumaktadır...
İnançları, fikir ve idealleri yüreğin berrak çeşmesinden ve gönül bağından alıp da, şova ve sömürü aracına dönüştürenlerin ibret verici tasviridir...
Şiir ve türkü sevenlerimize sevgilerimle...Aşık Şahturna (Şah Turna)
www.sahturna.com
| 166 |
Dünya barışı
Akıllılarmış ne aklı,
Kurnazız diyemiyorlar
Dayatmışlar dediklerini,
Adına ‘’barış’’ diyorlar.
Ne barışı?
Akıllıların yaparsan dediğini,
Kurarsın dünya kardeşliğini.Bizde deliyiz;
Hemde zır deli,
Vurmalıyız başımızı taşlara,
Aklımız başımıza gelmeli,
Adına ‘’barış’’ demeli
Akıllıların şerrinden,
Deliler zarar görmemeli,Dünya kazan siz kepçe,
Kene gibi sırtımızda yaşa,
Biz köle siz paşa,
Bozdur bozdur harca,
Dünya kardeşliği adına,
Hayatınızı yaşayın paşa paşa,
Oh ne güzel ne ala. 3/09/06 Bursa
| 66 |
Dilek Sabancı Lisesi
Liseye ilk adımlarımı seninle attım
O tatlı heycanı sayende yaşadım
Seninle anladım arkadaşlığın tadını
Sonra o ilk yazılı heycanı
Zamanla tanıdım hocalarımı
Hepsinin ortaktı amacı
Başarılı bir öğrenci yetiştirmek
Çağdaş seviyeye erişmek
Günlerle aylarla geldi sene sonu
Aklımda hep o soru acaba ne oldu? çalışmalarımın sonucu
Herdefasında yaşadım mutluluğu
Lise son sınıfa geldiğimde
Biraz hüzünle biraz kederle
Senden ayrılacağımı düşündüğümde
İki damla yaş gözlerimde
Adı Dilek Sabancı Lisesi
Eğitim ve meslektif hedefi
Kurucusudur sanabcı ailesi
Türkiyenin gurur simgesi
| 81 |
Yarınlara Sürgünüm
Bu günü öldürdüm
Yarın listemde
Dünü ararım
Bulamam istesem de
Hayatı ilmek ilmek örüşümdeYanık yanık ezgiler
Bir terennüm dilimde
Güneşli dağ başları
Vuslat kokulu sevgiler
Fizik ötesi görüşümdeZirveden aşağıya indikçe
Masmavi göllerde
Hüznün bakışları
Bir akis olur gözlerde
Hayalim hüzne bindikçe
Gurbetin kuşları
Rakseder düşümdeBir sızı var
Gelir bana her gece
Uzun bir ırmak boyu
Gittikçe büyüyen bilmece
Güneş görmeyen bahar
Dolunay bastığım döşümdeKelimeler bozgunda
Hücumlar hecelere
Uzatamam
Mezar taşı süsü ellerimi
Ufku kızaran gecelere
Hasret kışı ayazında
Üşürüm deBu günü öldürdüm ben.
Yok artık bu günüm
Düne eyvallah demeden
Yarınlara sürgünüm
Acı acı gülüşümdeVuslat kokulu sevgiler
Fizik ötesi görüşümde
Gurbetin kuşları
Rakseder düşümde
Güneş görmeyen bahar
Dolunay bastığım döşümde
Uzatamam
Mezar taşı süsü ellerimi
Ufku kızaran gecelere
Hasret kışı ayazında
Üşürüm de
Yarınlara sürgünüm
Acı acı gülüşümde29 Temmuz 2005 Cuma, İst.-Kartal 21.36
| 135 |
Bulutlar Ağlayınca
Bulutlar ağlayınca sen beni hatırla,
Bak şu düşen yağmur damlalarına,
Her biri saklar bambaşka bir hatıra,
Ayrıldık diye üzülme, sakın ağlama...Bir gizem var düşen damlalarda,
Sana olan sevgim yansır onlarda,
Güneş kızıp heryeri kavurduğunda,
Buhar olup senin olurum o anda....Bulutlar ağlayınca sen beni hatırla,
Bak şu düşen yağmur damlalarına,
Her biri saklar bambaşka bir hatıra,
Ayrıldık diye üzülme, sakın ağlama...
| 62 |
Asalete, Öze,Medeniyete, Fazilete Önem Verenlerdenim
İnsanlığın canileştiği, insan kesip, ciğerlerini yediği şu dönemde
Yaradandan ötürü, yaradılanı sevdiğimin beyanı, hep yüreğimde
Vicdanı çürümüş bir insanlık revaçta, pirim yapan cehalet ön saflarda
Arifler menzilini kaybetmiş derin uykuda, sadaka kültürü doruklardaİlim, bilim, fen, cesaret, mertlik, yiğitlik, cesur kalemler, gaflet uykusunda
Asalete, öze, medeniyete, faziletle önem verenlerdenim
Doğruları söylemeyi şiar edindim
_____________________________________Allah var yukarıda_____Şair 67____
| 61 |
Her Sabah Her Sabah
Hak peyik yollamış selam eylemiş
Her sabah her sabah yalvarır kullar
Onlar da özünü Hakk'a yetirmiş
Her sabah her sabah yalvarır kullarUymayasın kör şeytanın sözüne
Dön gidelim Muhammed'in izine
Kul olanın uyku girmez gözüne
Her sabah her sabah yalvarır kullarUyuma ki Muhammed'i göresin
Yaradan Allah'tan kısmet alasın
Günahlıysan günahsızdan olasın
Her sabah her sabah yalvarır kullarNuh'u Nebi ile kaldık gemide
Tabip gerek bu yarama em ede
Kimi kilisede kimi camide
Her sabah her sabah yalvarır kullarPir Sultan Abdal'ım hayal düş gelir
Her gün bahar gitmez bir gün kış gelir
Yaradan'a yalvarması hoş gelir
Her sabah her sabah yalvarır kullar
| 103 |
Bir Ardıçkuşu Akasya Ağacında
O yaz,
bol bol roman okudum,
denize girdim kimsesiz kumsallarda;
rüzgârların, balıkların adlarını öğrendim.
Nice cümlelerin altlarını çizdim
kırmızı kalemimle.
Örneğin,
“Asker dolu bir tren tarihi değiştirebilir.”
Sonra gene aynı kitaptan,
“Bir ardıçkuşu şakımaya başladı akasya ağacında.”
Geceleri,
sararan otların üzerine uzanıp
bir açıkhava sineması seyrettim
gökteki yıldızlardan
ve altını çizdiğim cümlelerle konuşturdum onları.
Uzaktan bir çağlayanın sesi karışıyordu
yıldızların mırıltılarına.
Gene de duyabiliyordum Adil Nuşiran’ın huzurunda
hayat denilen bu acılar denizinde
en acımasız dalganın ne olduğu konusunu tartışan
üç bilge kişiyi.
Odama çekilip yatmadan önce,
tarihi değiştirebilecek asker dolu o trenin
hızla geçtiğini duydum,
sonra da
akasya ağacında şakımaya başlayan ardıçkuşunu.Karşıda Midilli,
denizin ötesinde, sessiz.
Bu sessizlik sanki
o sevdalı kadının
bin kulaklı geceye fırlattığı çığlık
binlerce yıl önce.
| 124 |
Salmıyor Gurbet
Çetmililer günü bu yıl da bensiz
Gelmek istiyorum salmıyor gurbet
Çetmi hayaliyle yaşıyoruz biz
Görmek istiyorum salmıyor gurbetHasretim dorukta özlem çok fazla
Görüşmek isterdim bütün dostlarla
Hayalimi süsler dere, bağ, yayla
Gezmek istiyorum salmıyor gurbetBirlikte olsaydık dertler dinerdi
Hasretim doruktan yere inerdi
Bütün özlemlerim sona ererdi
Gülmek istiyorum salmıyor gurbetBen korkuteli’de sizler Çetmi’de
Birgün hasret biter kalır geride
Gönlümden hüznü de kederleri de
Silmek istiyorum salmıyor gurbetGirmek istiyordum o topluluğa
Olmak istiyordum soluk soluğa
Karışmak isterdim çoluk çocuğa
Gezmek istiyorum salmıyor gurbetGönlümde keder var ama bu kader
Hepinizin olsun en güzel günler
Sizlerle şenlensin o şahane yer
Seçmek istiyorum salmıyor gurbetOrada olanlar beni de anın
Uzaktan gelenler tadına varın
Gönlünüzde bari bana yer açın
Girmek istiyorum salmıyor gurbetBu hasretlik sona ermezse eğer
Benim özlemlerim artarak sürer
Bütün hayallerim Çetmi’ymiş meğer
Yenmek istiyorum salmıyor gurbetÇetmi’liler için bugün çok farklı
Dışarıda kalanın orada aklı
Gelmek isteyipte gelmeyen haklı
Demek istiyorum salmıyor gurbetŞu gönlüm uzakta çok hasret çeker
Şimdi oralarda olmalıydım der
Hayalen Konyadan Taşkentten geçer
Geçmek istiyorum salmıyor gurbetÖnceden yapıldı herkese çağrı
Şimdi oradadır gönül dostları
Gelemeyenlerin yanıktır bağrı
Dönmek istiyorum salmıyor gurbetDOSTLUKlar kurulup kalpte yerleşsin
Gönüllerimize SEVGİ yerleşsin
HOÇGÖRÜ duygusu coşsun pekişsin
Demek istiyorum salmıyor gurbetBugün hasret bana zehrini kustu
Çetmi’de bıraktık ahbabı dostu
Uçurumharmana Gölgeye Postu
Sermek İstiyorum Salmıyor Gurbetİmkanım olmadı ben gelemedim
Sizlere kendimi gösteremedim
Çetmi hasretimi dindiremedim
Dinmek istiyorum salmıyor gurbetGönlünüz neşeyle sevgiyle dolsun
Çetmililer günü gayeyi bulsun
Niğmetullah neden üzülüyorsun
Gitmek istiyorum salmıyor gurbet Niğmetullah UÇAR
Korkuteli
20.08.1998
| 243 |
Anılardan Silmişsin
Bir resmin bile kalmamış bende
Anılar yok olmuş
Maziden tek kalan
Yazdığın selam olmuşSeviyorum diyorsun
İnanmıyorum
Sevenim diyorsun
Yalansın diyorum
Seninim diyorsun
Nerdesin diyorum
Gelirim diyorsun
Bekletiyorsun
Ne bileyim sevdiğini
Geleceğini
Hangi sözüne inanayımResmine hasret,
Kendine hasret
Sevgine hasret,
Sevmene hasret
Maziye hasret,
Nasıl sevgiymiş buAlmışsın albümdeki tek resmini
Anılardan silmişsin hepsini
Maziden yazmışsın bir selam
Nasıl sevmeymiş bu
| 61 |
Sendeyim
Kenarları olmayan bir aşkın son harfi
Alıngan bir çocuğun felaketiyim
Mısır koçanlarının
buruşturulup atıldığı yerde,
tam kalbinin ortasında
Sendeyim...Köşeleri olmayan bir aşkın son harfi
Kocaman bir futbol sahasının
santrası gibiyim.
Anıları saçılmış bir öğretmenin
dizinde,
tam gözünün önünde,
Sendeyim...Ne kenarı, ne köşesi...
Hiçbir şeyi olmayan bir aşkın son harfi
Ağlayan bir bebeğin malikanesindeyim.
Bir delinin akıl almaz mimiklerinde
Tam burnunun ucunda
Sendeyim...Hiçbir şeyi olmayan herhangi bir şeyin
herhangi bir harfi...
Tanımsız ifadelerin sıcacık evindeyim
Belirsiz kesirlerin paydasında
Ruhunun payında,
Tam olarak diğer yarında...
Sendeyim...
| 85 |
Ferman padişahındır
eğitim cahilleşti
sağlık kanıyor
siyasiler din öğretiyor
din adamları siyaset
enerji dersen karanlıkta
çocuklar
açlık ve soğuktan ölüyor
güvenlik Allaha emanet
şiddet kol geziyor
yargı infaz edildi
ferman padişahın
ülke bizimdirNisan 2015
| 34 |
Ömür bitiyor
Saçlarımda aklar çoğalıyorlar
Bağrımda sanki bir alev yanar,
Ruhum eskiden haberler sorar
Farkına varmadan gençlik gidiyor.
Farkına varmadan ömür bitiyor.
Ne çileler, dertler,çekti bedenim
Kalmadı Dünya da sanki sevenim
Kaderim böyleymiş,ben ne diyeyim.
Farkına varmadan gençlik gidiyor
Farkına varmadan ömür bitiyor
Yaş otuz beş yolun yarısı derler
Farkına varmış mı sanki gidenler?
Üzülürmü gidersek bizi sevenler?
Farkına varmadan gençlik gidiyor.
Farkına varmadan ömür bitiyor.
Hazan yaprağı gibi ordan,ora savruldum
Hayat çemberinde yana yana kavruldum
Dünya meşakkatinde koşa koşa yoruldum.
Farkına varmadan gençlik gidiyor.
Farkına varmadan ömür bitiyor.
| 89 |
Otuz Beş
Yolun ortasında durmuş
Orta boylu bel otuz beş
Saçları gerdana vurmuş
Zülfündeki tel otuz beşKaldırıp baktı başını
Kalem sandım ben kaşını
Sormadan bildim yaşını
Elindeki gül otuz beşDoğrulup baktım serine
Bıçak saplandı derine
Ben yaşlanayım yerine
Sen hep böyle kal otuz beşKara’yım düşündüm dünü
Aşk ile eğirdim yünü
Bugün dostun doğum günü
Ömür yarı, yıl otuz beş
| 59 |
Şiir Dünya
Şairdir, şiirdir dünya
Dünya şiir,şiir dünya
Döner, durmuyor ya dünya
Şiirlerle döner dünyaSihirlerle dolu dünya
Şairlerin yolu dünya
Şiirlerin dünü dünya
Şairlerin günü dünyaAruzdur, hecedir dünya
Gündüzdür, gecedir dünya
Dönüyor, nicedir dünya
Tam iki hecedir dünyaHer çeşit şiirdir dünya
Aşkın şairidir dünya
Duygular ve histir dünya
Yoksa eğer, pistir dünya
| 52 |
Hasret Kaldım
Alın bu gurbeti verin köyümü
Taşına tozuna ben hasret kaldım
Etme Felek etme kesme önümü
Aşına tuzuna ben hasret kaldımSızlar yüreğimde ince bir sızı
Sarar gam kasavet çalamam sazı
Neyleyim gurbette baharı yazı
Kışına güzüne ben hasret kaldımBir dem süremedim her günüm elem
Kaderim mi böyle bitmez bu çilem
Varıp da o yarin yanında ölem
Döşüne dizine ben hasret kaldımGülmüyor bu bahtım dert pare pare
Kavuştur Köyüme kaldım bi çare
Bu Bayram’ı bayram eyle o yâre
Kaşına gözüne ben hasret kaldım
| 83 |
Muhannet
Nemize yetmezdi bir sokum ekmek
Kaldırdın kapından attın muhannet
Kolay mı gurbetin kahrını çekmek?
Namerdi başıma çattın muhannet.Umut durağında eğledin durdun
Şu yaban ellere bağladın durdun
Memleket aşkıyla dağladın durdun
Hasret iğnesiyle battın muhannet.Civan gençliğimiz yolunda gitti
Üç kuruş paranda pulunda gitti
Nice ahrenlerim dalında gitti
Kara toprak ile yuttun muhannet.Şimdi bizim elde kimler büyüdü
Kasaba diyorlar evvel köyüdü
Unuttum adını bilmem neyidi
Aklımı fikrimi üttün muhannet.ŞERAFETİM halim senin eserin
Nedense kârıma yontmaz keserin
Yan gelip yatmadım gölgende serin
Gecemi gündüze kattın muhannet
| 84 |
Yek Bi Yek
Yek bi yek aliqî dil li şaneşîn e
Ev can li kîjan şibakê xwe datîne
Ber bi te ve diajo her pêlên xwînê
Li sîwarê her malê dilek rûdine31.01.2016
Diyarbekir
| 33 |
Sitem
Yüreğimdeki kocaman ukde
Dolduramadı yerini hiç kimse
Bir tek kelime
Cıvıl cıvıl çocukluğumu
Hüzün denizinde boğan
O tek kelime
Sevinçlerimi daima buruk yaşatan
karanlık gecelerimde huzurla uykuya dalabilmek
Güne seninle başlayabilmekti
Engüzel hediye küçücük yüreğime
Hiçkimse oyuncağımı alıp ağlatamadı beni
Zaten yoktu ki
Ve kimse ağlatamadı beni
Senin yokluğuna ağladığım kadar
Tek tesellim ölmemendi
Bir gün gelebilme ihtimalindi
Gelmeseydin baba
Görmeseydim seni
Hayalideki baba inan çok daha sevimliydi
Hayallerim hiçte abartılı değildi oysaki
Ne olurdu baba
Sensiz koymasaydın beni
Ne olurdu geliverseydin
Bana hediye olarak
Babamı getirseydin
Beraber koşup oynasaydık
Rüzgarda dağılan saçlarımı ellerinle tarasaydın
En güzel pozlarımı
Sadece senin için verseydim
Gül yüzünden
Bana özel gülücükler derseydim
Ne olurdu baba
Seni hayattayken kaybetmeseydim
| 115 |
Haberin Var mı...?
Düşlerimi hapsettiğim üşüyen Şafaklar da,yalnızlığımın gergefine astığım gözyaşlarımla yıkanan şiirlerim dir…
Yokluğunun sofrasında doyasıya yediğim se, hayat,
Kana kana içtiğim, feryat
Ve
Sonrasında topladığım ise
Prangalı bir yüreğin sevda kırıntılarıdır nehir gözlüm…
Haberin var mı?
| 38 |
Ferhat’ın Yaşam Sevgisi’nin Hikâyesi
Ferhat’ın Yaşam Sevgisi’nin Hikâyesi (Öyküsü) Yıl 1973 bir güz dönemi. Yaprakların rengârenk şekil aldığı bir dönemdi. Sararan yapraklar duygu dolu ifadeler sergiliyordu. Öyle bir mevsimdi ki ileriki günlerde kışın gelişini haber veriyordu. Güneydoğu’nun göl kenarında küçük bir köy vardı. Bu köydekiler genellikle akrabalardı. Erkekler hep askere gitmeden evlendiriliyordu ve Mehmet dayı da askere gitmeden evlenmişti. Dört çocuğu vardı. Karısı Halime Teyze yine hamileydi. İşler çok ağırdı köy hayatında. Yoksulluk bir yandan, derken Mehmet dayının askerlik günü geldi. Bir taraftan çocuklarını düşünüyor, içine oturan bir kaygısı da eşinin hamileliği. Dört çocuk nasıl bırakırdı. İş vatan borcu olunca göğsümü gere gere giderim, vatana canım feda diyerek kendini teselli ediyordu. Köydekiler askere gidecek gençlere her gün bir evde yemek veriyor dualar okuyorlardı. Son gün köy meydanında, tüm köylüler toplandılar. Köyden askere giden beş genç vardı. Kurbanlar kestiler, sac kavurmaları, pilavlar yapılıp herkese sofra açıldı. Yenen yemeklerin ardından, yemek duası okundu ve askerlere halay eşliğinde eğlence yapıp moral verdiler.
Ertesi sabah erkenden köyden ilçeye giden askerler ayrı ayrı yerlere birliklerine teslim olmak için yola koyuldular. Mehmet dayı hem gidiyor hem de hamile olan eşini düşünüyordu. İçinde bir burukluk vardı. Çocuklarının ailesiyle birlikte olduğuna da seviniyordu. Beni aratmazlar diye içinde düşünerek gidiyordu. Yol kenarlarında gördüğü çocuklar hemen içini hoplatıyor, yavrularını gözünün önüne geliveriyordu.
Geride kalan Halime teyze için için ağlıyordu. Gözyaşlarını evdeki kayın pederi ve kayın validesi görmesin diye evin bahçesinde oyalanıyor, çocuklarına bakıyordu. Zor geçen hamileliği onu epeyce yıpratmıştı. Üzüntülerini içine saklıyordu büyüklerinden utandığından. Mehmet dayı daha yirmi iki günlük askerken bir gece Halime teyzeyi doğum sancısı tutmuştu. Ne yapacağını şaşırdı. Evdeki büyüklerden de utanıyordu. Uzunca bir çabadan sonra görümcesi Ayşe’yi dürttü. İşaret ederek bebek geliyor dedi. Ev halkını uyandıran Ayşe, yakınlarda ebe anaya haber verdiler. Çabucak gelen ebe ana, “koşun hazırlık yapın bebek geliyor” diyordu. Bir müddet sonra bir ağlama sesi duyuldu. Gelen bebek ağlıyordu. Bir erkek çocuğu dünyaya gelmişti. Diğer dört çocukların üçü kız biri erkekti. Çocuk sayısı beşe çıkmıştı.
Halime teyze doğum yaptığı günden beri bebeğin ağlaması hiç durmuyordu. Sürekli ağlayan bebek ailede herkesin huzurunu bozmuştu. Çünkü bir odalı evde oturuyorlardı. Günler geçiyor bebeğin ağlaması hiç durmuyordu. Doktora götürmeye karar almıştı aile fakat köyden kente gitmek çok zahmetli bir işti. Loğusa bir anne ne yapsın? Havalar soğumaya başlamıştı. Yol uzaktı ve tek seçim trenle gidilecekti. O vakitler kara tren vardı. Halime teyze kayın pederiyle yola koyuldu. Hem utanıyor hem de ağrılarından dolayı acı çekiyordu. Yol epeyce uzundu. Nihayet yol bitti, hastaneye vardılar. Bir müddet sıra beklerken bebek hiç durmadan ağlıyordu. Dışarıda sesi duyan doktor durmadan ağlayan çocuğu alın içeri demişti. Doktor muayeneden sonra bir takım tetikler istedi. Bu tahliller yapılıp sonuçlar alıncaya kadar akşamüstü olmuştu. Bir yandan geri eve dönememenin kaygısı diğer yandan bu yirmi günlük bebekten bu kadar işlemler. Ne oluyor diye Halime teyze kaygı edip duruyordu. Sonunda sıra onlara geldiği zaman doktor hiçte iç açıcı şeyler söylemedi. “Hanım çocuğunuzun doğuştan kalbi delik” derken Mahmut dede ve Halime teyze sanki tepelerinden sıcak su dökülür gibi oldular. “Peki, doktor bunun tedavisi nasıl olacak bizim ailede hiç kalp rahatsızlığı yok”...
Ferhat, üstüne titrenip bakılan bir çocukluk dönemi yaşıyordu. Askerde olan Mehmet dayı aldığı bir mektupta görmediği bebeğinin hasta doğmasına çok üzülmüştü. Yüzünü tanımadığı yavrusu hastaydı. Günler günleri kovalıyordu. Derken izine gelme zamanı gelmişti ailesine kavuşma hayaliyle günler gelip geçiyordu. Askerliği on dört ay olmuş izin kâğıdını almış ve Edirne’den güneydoğuya epeyce yol vardı. Saatler geçmek bilmiyordu. Derken yol azalmış hasta çocuğunun hayalini kuruyordu. Oysa Ferhat bebek hasta olmasına rağmen boyu diğer çocuklardan daha uzundu. Aile onun üstüne titriyordu. Mehmet dayı yolu bitirmişti. Köye gitmek için bir araç yoktu. Pazara gelen biri var mı diye bakındı. Sonunda bir traktör buldu. Havada çok soğuktu ama ailesine kavuşma isteği soğuğu fazla umursatmıyordu. Nihayet köye vardı. Ev halkının haberi yoktu. Evden sevinç çığlıkları yükseliyordu. Mehmet dayı gözleri hiç görmediği hasta bebeğini arıyordu. Kız kardeşi Ayşe’nin yanında elinden tutmuş yürüyerek biri belirdi. Bu Ferhat olmalı diye düşünen Mehmet dayı iyice yaklaşınca onu kucağına alarak koklamaya başladı. “Oy oy bu benim bebeğim mi”? Diyordu. İçi özlemle onu kucaklarken bir yandan da içi sızlıyordu. Ailesiyle olmaktan mutu olan Mehmet dayı bir yandan da içi buruktu. Çocuğunun hastalığı içinden çıkmıyordu derken sayılı gün doldu geri dönmek günü gelmişti. Köydeki gölün kenarına varan Mehmet dayı eline aldığı küçük taşları göle atıyor suya düşen taşların çıkardığı halkalara dalarak hayal kuruyordu. Döndüğü zaman buraya bir ev yapmalıyım diye hayaller kuruyordu. Ferhat’ın okula gitme yaşı gelmişti. Sekiz yaşındaydı okula ilk başladığı gün onun tanıyan çocuklar yanına gelerek senin kalbin delikmiş diyerek daha ilk günden Ferhat’ı üzmeye başlamışlardı. Bir taraftan da üst sınıfta olan ağabeyi onu koruyordu. Ferhat yaşıtlarından çok daha iri yapılıydı. Çokta akıllı bir çocuktu. Yıllar yılları kovaladı. Ferhat liseyi bitirdi. Ailede çocuk sayısı on üçe yükselmişti. Dokuz kız dört erkek. Halime teyzeye de bir kuma getiren Mehmet dayı ondan çocuğu yoktu. İkinci eş olan Sultan teyze, diğer çocuklara çok iyi bakmıştı. Bir ev köyde diğer ev ise ilçedeydi. Sultan teyze ilçede oturuyordu. İlkokulu bitiren okumak için ilçeye geldiğinden Sultan teyzenin yanında çocuk sayısı daha fazlaydı. Onlara kendi çocuğu olmadığı için öz evlatları gibi bakıyordu. Ferhat’a ayrı bir düşkünlüğü vardı. Ferhat arada kendi annesine ben diğer annemi senden çok seviyorum diyordu. Çünkü Sultan teyze onu çok seviyordu ve onun hastalığından dolayı farklı değer veriyordu.
Ferhat 25 yaşına gelmişti. Askere gidememişti. Bir taraftan da ben evlenmem diyordu. Gelecekte yaşamımda neler olurdu geriye gözü yaşlı çocuklar bırakmak istemiyorum diyordu. Aile onu evlendirmek istiyordu o taraftar değildi ama çok zorluyorlardı. Nihayet onu görücü usulüyle evlendirdiler ama o evlendiği eşiyle sanki yabancı gibiydi. Çünkü Ferhat gezmeyi tozmayı çok güzel giyinmeyi seven uzun boylu yakışıklı bir delikanlıydı. Aile sorumluluğu ona göre değildi. Nihayet daha kırk yaşında altı çocuk sahibi olmuştu. Çocuklarından beş kız üst üste olması ve eşinin erkek çocuk hevesi altı çocuk sahibi olmasını sağlamıştı. Ferhat hep hayatında boşluk hissediyordu. Mutu bir yuvası yoktu. Onun için yurdun her yerini karış karış geziyordu. Kendini öyle mutlu etmeye çalışıyordu. Maddi durumu da iyiydi evdekilerin de eksikleri yoktu. Onlara iyi bakıyordu ama ailede sevgi yoktu.
Ferhat yıllar önce sanal ortamda birini tanımıştı o zaman iki çocuğu vardı. İşte evleneceğim kadın böyle olmalıydı diyordu. Onu yakından takip ediyordu, hiç sesini duymadan hayatında ona çok yer açmıştı. Her gün onu düşünüyor, onun hayaliyle mutlu oluyordu. Onunla yazışıyor ama Mehtap hanım’ın aklına gelmiyordu, onun içten içe âşık oluşu. Diğer arkadaşları gibi görüyordu. Yıllar geçti birkaç kez bir toplantıda görüştüler daha sonraki yıllarda Mehtap hanımı her gün arar olmuştu. Aramadığı gün kendinde boşluk hisseden Ferhat bir gün onu özel ziyaret edeceğini söylüyordu. Mehtap hanımda Ferhat’tan yaşça büyüktü. Hayat dolu bir hanımdı. Oda hiç mutlu olmamıştı. Her şeye sahip olan Mehtap Hanım, aşkın tadını bilmiyordu. O da içinde boşluk olan ama kimseye taviz vermeyen değerli bir insandı.
Günler geçti Ferhat ile Mehtap görüşmeye karar verdiler ama Mehtap’ın aklında hiçbir şey yoktu. Çünkü Ferhat evli bir adamdı. Görüşme gününü iple çeken Ferhat, nihayet Mehtap Hanımla bir araya geldiler. Epeyce bir sohbetten sonra Ferhat ona olan yıllarca içinde yaşattığı aşkını anlattı. Bu arada şaraplarını yudumlarken, Mehtap yıllardır kaybettiği birini bulmuş gibiydi. Bana neler oluyor diyordu. Kendi kendine şaşırmıştı. Sonunda olanlar oldu elini tutan Ferhat mutluluktan uçuyor gibiydi. Sonunda başardım ona sevgimi açıklayabildim diye içinde sevinçten uçuyordu. Mehtap şaşkındı, düş gördüğünü düşünüyordu. Birde baktılar ki sanki yıllardır birbirlerinin gibiydiler. Her ay kalp için kontrole giden Ferhat, son gittiğinde doktorunu şaşıştan bir durumla karşılaştı. Doktoru olamaz dedi. Bu nasıl olur? Ferhat senin kalbin benimkinden daha iyi diyordu. Bir yanlışlık mı var diye düşündü, yeniden tüm tetikler yapıldı, bir tıp mucizesi diyen doktor diğer doktorlara da durumu anlattı. Toplanan heyet doğuştan kalbi delik olan birinin nasıl olur da tüm tahlil ve analizlerin sonucunda sağlam çıkabilir diyorlardı. Ferhat’ı içeri aldılar. Sekiz doktor bir bir Ferhat’ı tetkik ettiler. Başladılar sorgulamaya.
- Sana çok güzel bir haberimiz var ama bizde şaşırdık, kalbinde hiç delik yok, yok olmuş nedenini biliyor musun?
- Bilemiyorum ama benim delik olan kalbime bir ilaç buldum diyordu sakince Ferhat.
- Nedir o? diye soran doktora
- Kalbimin deliğini kapatacak sevgiyi buldum, aşkı buldum
- Doktorlar yüksek sele güldüler “bizle alay mı ediyorsun sen” dediler
- Hayır, hayır ben doğruyu söylüyorum Mehtap hayatıma girdi benim ilacım oldu diyordu.
- Bu hikâyedeki isimler değiştirilmiştir. Gerçekten alınmıştır.Münevver Düver
28.03. 2013- Adana
| 1,353 |
Ruhum Çocuk Benliği
Kendime kaldığım saatlerdi
Bulutların arasından süzülürken Dolunay
Yitik düşler sokağıydı gece
Sırlarımı içinde saklayan
Gizemli ve egzotikGöz kırptı el etti
Ay ışığında gölgeler arasından
Cazibeli ve işveli
Bir peri kızı
Aldandım
Teslim oldum tüm benliğimleÖzgürdü gece
Özgür bir dişinin ellerinde
Uzattım ellerimi
Teni değdi tenime
Ateş sardı bedenimiYangınlardaydım
Bir yudum su dedim
Sinesine yasladı başımı
Dudağından dökülen her damla
Lokman hekim ruhuyduSardı sarmaladı
Yüreğim avuçlarında
Orgazmlı doğdum sabaha
Ruhum çocuk benliği26-06-2005
| 74 |
Gül
Sen gülünce açar cümle çiçek, gül.
Çiçeklerin en güzeli, en görkemlisi gül.Bülbülü aşık edip öldüren de gül.
Gülüm diye sevdiğim, goncam da gül.Bir gülüşüne cihan değer, Ay değer, gül.
Koparamam, kıyamam dalında güzel gül.Arzun ise senin de son bulması kederin.
Bülbül için, aşk içi, benim için gül...
| 48 |
Çile yükler
Diyardan diyara göç alan yolcu
İpek bakışından bir umut bırak
Laleler süslerken uçtan bir ucu
Elime gamzenden bir soyut bırak
Kalbimi ağutur bir boyut bırak Çile yükler mevsimler anlamaz halden
Islıklar duyarsın uslanmaz yelden
Niceleri geçerde bu karlı çölden
Anlamaz halden,bir anlam bırak
Ritminde rakseden bu kalbi bırak...........!
| 50 |
Avlamaz'dan Hain Olmaz
Gururla, dimdik gezerdi başımız
Şimdi yerde başımız, durmaz gözyaşımız
İçimize, zehir zıkkım oldu aşımız
Avlamazdan hain olmaz, Hakim bey
Günah keçisi lazımsa, beni asın Hakim beyYiğidim İbrahim'im, kınalı kuzumuz
Türkoğlu, Türktür bizim soyumuz
Vatana ihanet olmaz bizde, kessen başımız
Avlamazdan hain olmaz, Hakim bey
Günah keçisi lazımsa, beni asın Hakim beyKınaladık gönderdik, kurban diye Vatana
İhanetle kirletildik, katıldık Vatan'ını satana
Lanet olsun, İbrahim'ime iftirayı atana
Avlamazdan hain olmaz, Hakim bey
Günah keçisi lazımsa, beni asın Hakim beyİbrahim'im gururumuz, lekeleme ne olur
Hain damgasıyla yaşanmaz, dünya bize zindan olur
Adalet mizanında elbet hak yerini bulur
İbrahim'den hain olmaz, Hakim bey
Günah keçisi lazımsa, beni asın Hakim beyCan Ali'yim ben, denizde damlayım
Ne olur sözlerimi, yabana atmayın
Elinizi vicdanınıza koyun, bizi yakmayın
İbrahim'den hain olmaz, Hakim bey
Günah keçisi lazımsa, beni asın Hakim beyKayıt:15-08-2016
| 135 |
Düş Dünyası
Her şiir falında çıksa da ayrılıklar,
Yüreğimin elleri;
Her gece, düş sokağının kapısını tıklar. Bir gece bak gökyüzüne!
Yıldızları kararmışsa evrenin,
Ay bir karaltı gibi duruyorsa göğünde
Ve gölgesi sinmişse geceye,
Derin bir sessizliğe gömülmüşse yeryüzü,
Bil ki o gün;
Ay ve yıldızlar,
Düş dünyamda baş köşeye kurulmuşlar. Her şiir falında çıksa da ayrılıklar,
Düş dünyasında bir şair,
Seninle vuslatı tadar. Taki gerçeğe dönünceye kadar. tekil dünyalı
| 69 |
Vatan İçin Allah İçin (2)
Ne ektiysek onu biçtik,
Yalan dünya yedik içtik,
Yeri geldi serdengeçtik,
Vatan için Allah için. Güzel gözler göre geldik,
Yürekleri dosta serdik,
Can gerekti hakka verdik,
Vatan için Allah için. Yol yürüdük usanmadık,
Tembelliği kuşanmadık,
Biz davadan boşanmadık,
Vatan için Allah için. İman dolu yüreğimiz,
Hakkı tutar bileğimiz,
Kardeşlik hep dileğimiz,
Vatan için Allah için. Yeri geldi taşı söktük,
Seccadeye yaşı döktük,
Huzurunda yere çöktük,
Vatan için Allah için. Dağlarında çiçek yolduk,
Onlar gibi açıp solduk,
Şehit olduk kabre konduk,
Vatan için Allah için. Serdengeçtim ayan beyan,
Yaşamasın cana kıyan,
Ne mutludur canı koyan,
Vatan için Allah için.
| 103 |
Ölüm Çaremidir Ayrılığa
Ayrılık vakti geldiğinde
Yollar ayrılık olduğunda bize
Söyle zalim sevgili sevgime
Ölüm çaremidir ayrılığaGüller kuruyup solduğunda
Sen beni öldürüp unuttuğunda
Sazım yetim kalıp bam teli koptuğunda
Söyle ölüm çaremidir ayrılığaÖlüm ayrılık olsaydı sevdadan
Mecnun dağlara düşermiydi aşkından
Bana bu şiir nedir yazdıran
Söyle çaremidir ölüm ayrılığa bu feryattanYolumuz ayrılıksa ölüm çaremiz olurmu
Mutluluğun ayrılık olacaksa bucan dururmu
Ölüm çare olsun ayrılığa can fedadır mutluluğuna
Son vakitte ayrılırken can bedenden ölüm çaremidir ayrılığa
| 75 |
Hayat Fakültesi
Kederler arkadaşım
Daha gencecik yaşım
Belaya girer başım
Hayat fakültesindeBazen dara düşmüşüm
Nice yara deşmişim
Acılarla pişmişim
Hayat fakültesindeHayallere kanmışım
Düşmanı dost sanmışım
Yorulup yıpranmışım
Hayat fakültesindeŞeref idim şan idim
Karanlıkta tan idim
Ne insanlar tanıdım
Hayat fakültesindeBazen cana yettiler
Dağ tepe yürüttüler
Mum gibi erittler
Hayat fakültesindeDostlardan aralandım
Dar günde karalandım
Yürekten yaralandım
Hayat fakültesindeSitemim bini aştı
Biçare aklım şaştı
Metin-im sabrım taştı
Hayat fakültesinde
| 68 |
Ey, Büyük Atatürk! (10-16 Kasım; Atatürk Haftası)
Gönlümüzdeki tahtta,
Aşımızdaki tatta
Yaşadığımız hür hayatta
Sen varsın.İşimizdeki huzurda,
İçimizdeki gururda,
Gözümüzdeki nurda
Sen varsın.Tarihimizdeki şanda,
Ağzımızdaki lisanda,
Damarımızdaki asil kanda
Sen varsın.Duyduğumuz sevgide,
Yaptığımız övgüde,
Yazdığımız öyküde
Sen varsın.Okuduğumuz kitapta,
Dinlediğimiz hitapta,
Uygarlık yolunda
Yarıştığımız her etapta
Ey büyük Atatürk;
Bize rehber,
Sen varsın! ..AŞAĞIDAKİ RESİMLER:
(Bir Doğa Harikasıdır) Doğuda,Ardahan İlimizin
Damal İlçesi'nde,Karadağ
sırtlarına,her yıl 15 Haziran -
15 Temmuz tarihleri arasın
da saat 18'den itibaren yan
sıyan ve net olarak 20 daki
ka izlenebilen Atatürk başı
silüeti(gölgesi) ,bir doğa ha
rikası olarak bilinmektedir.Bu tarihler arasında,güneş
batarken,dağın yamacında
bulunan dere yatağının bir
tarafının gölgesi,diğer tarafa
yansımakta ve tamamen do
ğal olarak,Atatürk'ün başının
silüeti(gölgesi) oluşmaktadır.
| 113 |
Yaman büktün Belimi
El sıkıp ayrıldım gül yüzlü yardan,
Vah ayrılık yaman büktün belimi.
Eksik değil başım borandan kardan,
Vah ayrılık yaman büktün belimi.Sis kapladı duman sardı önümü,
Şaşırdım tebdili bilmem dünümü,
Gurbet ellerine verdim yönümü,
Vah ayrılık yaman büktün belimi.Kelebek misali hasretim dala,
Arı olup konsam çiçekte bala,
Geçirdim ömrümü girmedi yola,
Vah ayrılık yaman büktün belimi.Dünyaya gelince sordum burayı,
Hasret kapısından verdi sırayı,
Kimse bilmez bende olan yarayı?
Vah ayrılık yaman büktün belimi.Gelip bu dünyaya aşka düşeli,
Ayrılık yarası bende döşeli,
Eyüp’ün bağrını gurbet eşeli,
Vah ayrılık yaman büktün belimi.Eyüp Şahan
Ankara 2.2.2010
| 95 |
Kördöğüşüm
Duvarlar canından çekilmiş nemsi soğuk yüzlü şehir
Çırası yanık kalan soluğu sönük evlerin içi in...cinsiz
İsan be...
Bu ne biçim ikramlığın depresyon bağımlısı böyle
Ölümün adresini sorar gibi dik başlı çalan saatten
Bu nasıl buğday benizli, nokta benli, kara yağızlık iş-ve
Güç...?
Bu nasıl bağda barınmaktır şu uzağın uzağı izlenmesiz
Gözden ve gönülden kayboluşup...
Bu nasıl düğüm her ipsizliğin ucu ayrı bir çıkmaz kördüğüm
Kör döğüşüm..
Vakti vere vere ölüme sağını verem eden
Vakti yok hiç birşeyin hiçbirşeye bu ne çok ayrışım..?
Bu ne ahmak şaşıveran...?
Kendini toparlayamayacak halde dilimleyip bölüşmekten
Ne bu, ne...?
Bakıyor bakınıyor da insan gözünün uğrundaki
Kendi olanı bilip bulamıyor gibi sEYFİ kARACA........mayıS / 05
| 110 |
Okurken
önlüklerimiz karaydı
ama aydınlık yüzlü
idealist ve mesleğine bağlı
toplumda saygı gören
bilgili, araştıran
kendisini adayan
öğretmenlerimiz vardı
öğretim kadar
bizi hayata hazırlayan
eğitim vardı
okullarımız tam gün
teneffüslerimiz adam gibiydi
akıllı tahtamız
tablet bilgisayarımız
fosforlu kalemlerimiz yoktu
kara tahtaya yazar
tebeşir tozu yutardık
öğrendiklerimizi aklımızda tutardık
falaka filan yoktu
ancak sevgi saygı duyardık
küçük şeylerle mutlu olurduk
yerli malı haftalarında
ve ders aralarında
annemizin hazırladıklarını yerdik
marka bilmezdik
hamburger- tost -kolalı
fast food beslenme alışkanlığı yoktu
önlüklerimiz karaydı
ama önümüz ve zihnimiz açıktı
hayallerimiz karartılmamış
umutlarımız çalınmamıştıNisan 2015
| 90 |
Dost Diye Diye
Ben gönlümü kul eyledim ehli irfana
Kamil insana
Dost elinden çekmem eli gitmem yabana
Durdum divana
Dost diye diyeDüştüm mürşit kemendine sardım özümü
Verdim özümü
Mürşit bana ayna oldu gördüm özümü
Serdim özümü
Dost diye diyeTutuştu gönlüm elinden sönmez bir daha
Dönmez bir daha
Dosttan başka gerek mi var bir kıblegaha
Girdin dergaha
Dost diye diyeOturmuş gerçek erenler sohbette sazda
Demde niyazda
İçirdi deminden saki bize birazda
Gönlüm avazda
Dost diye diyeDaimi'yim her an arar gözlerim seni
Özlerim seni
Alır gönül köşesine gizlerim seni
İzlerim seni
Dost diye diye
| 92 |
Güneş Işığı
Dağların ardından vurur şavkını,
Buluşur toprakla güneş ışığı.
Geceye nazire, hem de arkadaş,
Oluşur toprakla güneş ışığı.Herkes uykusunda, odur yol alan,
Her daim, her yerde aydınlık olan…
İşte gerçek budur, başkası yalan,
Çalışır toprakla güneş ışığı.Karşılık beklemez, vermektir özü.
Bütün âlemlerin biricik gözü…
Ana şefkatiyle kucaklar bizi,
Gülüşür toprakla güneş ışığı.Kimimiz şikâyet ederiz ondan,
Kimimiz afiyet dileriz ondan.
Tarlaya bereket bekleriz ondan
Alışır toprakla güneş ışığı Hem suya ulaşır, hem de havaya.
Sıcacık bir sevgi, huzur yuvaya…
Dağları ışıtıp, iner ovaya;
Doluşur toprakla güneş ışığı Gazabı çetindir, taşlar da erir
Dinlenmez hiç bir an yürür ha yürür
Sakınmaz kimseden, verdikçe verir
Bölüşür toprakla güneş ışığı12/2009/Konya
| 107 |