poes
stringlengths
13
158k
poe_length
int64
1
20.9k
Sokakların Senfonisin de Zamanlarım senin yokluğuna sığıntı Gözlerime mıhlanan yoluna yıkıntı Beynimi tutan, sensiz anıları yutan Ağır yükünde yüreğime vuran takıntı Sokakların senfonisinde dudaklarıma yakındıBilmiyorum, kaldırımlarına anılarımız düştü mü Pencereyi yalayan yağmura gözlerin küstü mü Evlerin başını yoklayan dumanlara ellerin yandı mı Yıldızlara ulaşan sitemim rüyalarına kandımıBir ses ver İster rüyalarımın perdesini arala İster düşlerimin adresini karala İster izlerimin ataletini yakalaBir nefes ser Avuçlarımda bulutlar yoksulluk der Yoksul kalan yüreğime anlamını ver Duygularımın sandalını gözlerine sal Yalnızlık ve sessizlik halime dal Hayatın örümceği seninle kor hal
86
Gittin Bittik... Yıldızlar artık eskisi gibi parlamıyor.Ayın ise eski loş havası yok.Güneş ısıtmıyor artık yeryüzünü.Kuş cıvıltıları yok artık buralarda...Yağmur sonrası gökkuşagı da çıkmıyor artık.Güller eskisi gibi kokmuyor.Sen gittin gideli gülmüyor yüzler...Sensiz dertli bu gönüller.Sanki senmişsin koskoca şehrin neşesi...Senin sayende yaşıyormuş tüm şehir.Gittin ve bitti koskoca bir şehir.GİTTİN BİTTİK...
48
Güzeli Severim Yozgat, Yozgat, Yozgat Yoruldum Yozgat.. Yeşil daglarina, Vuruldum Yozgat... Bayrak, bayrak, bayrak Ay yıldız bayrak.. Şerefim, namusum Vatanım bayrak... Allah, Allah, Allah Yaradan Allah... Alemi noktada Bir eden Allah İnce, İnce, İnce Sıratdan ince.. Güzeli severim, İnceden ince..
40
Güz Geldi Evimize Ay saklandı buluta, güz geldi evimize Yelken açtık umuda, güz geldi evimizeÇöktü gurbet içime, gönül sevdi suçu ne Gelin olmuş cimcim’e, güz geldi evimizeGönül vurgun yiyince, düğün günü gelince Hasret döndü sevince, güz geldi evimizeHer nefeste bir çile, yaşadım bile bile Sonu gelmez dert ile, güz geldi evimizeOlmaz saçın taradım, köşe, bucak aradım Rabbimize yalvardım, güz geldi evimizeMevsim sonu yorgunun, vurgun yedim solgunun Sanma sana dargınım, güz geldi evimizeDüşünceye dalınca, evde yalnız kalınca Birde düğün olunca, güz geldi evimizeGökte parlar yıldızım, ilk ağrı gönül sizim Güle güle can kızım, güz geldi evimizeGamı kederi attım, geçmişe köprü yaptım Bir avuç hayal tattım, güz geldi evimizeGökyüzü bulut bulut, kucak dolusu umut Gel teselli ver, avut, güz geldi evimizeHayat değil samanlık, yaşanmaz ki bir anlık Gülüp geçmişi andık, güz geldi evimizeKöşe bucak dolaştım, çok menzile ulaştım Sensizliğe alıştım, güz geldi evimizeŞanslıyım, bahtiyarım, yaşlandım, ihtiyarım Sen mutlu ol sultanım, güz geldi evimizeKar yağar serin serin, yaram eski ve derin Gelin koluma girin, güz geldi evimizeVakit saat olunca, kader hükmün bulunca Birde torun olunca, gün doğdu evimize
175
Bir hatıra ver, Bir hatıra ver bana saçından iki tel olsun, Derdime ilaç olsun, gönlüme kırbaç, Bir hatıra ver bana, sevgin sevgime taç olsun. Senden bahar istemem, bana sonbahar ver. Gül verme, lale verme, gönlüme yakın nar ver. Bana Gülizar değil, lalezar değil, ahu zar ver. Bana bir hatıra ver bu bir çile saç olsun. Gözlerimden kan geldi bana bir damla yaş ver. Gönlümün bülbülü yalnız, ona arkadaş ver. Başka bir şey istemem, mezarıma taş ver. Derdime ilaç, gönlüme kırbaç olsun. Bana gülümse kafi, gönlüme gülistan ver. Gözlerime fer, dilerime derman ver, Kalpsiz değilsin elbette bilirsin sevda nedir. Kereme aslı denir mecnuna Leyla, Sorma anlamıyorsan bana aşkı sırayla. Bana bir hatıra ver bu bir çile saç olsun. Mehmet Büyüksarı
119
Aman Allah'ım! Aman Senin zülfünün bir telini gören küffarı giryan Abdestsiz namaza durur, şaşkının olur üryan Ne gam ne keder mahrumuna aman Allah’ım aman Ayan olan zatı haline, düşer bahrı vaslına, mecnunu viran Ne din kalır ne iman, durur kıbleyi aşkına, püryan olur püryan
44
* Korku Feryat edince avaz avaz, çığlık çığlığa, irkileceksin Feri kesilecek dizlerinin olduğun yere çökeceksin.Ellerinin içi terleyecek kış ortası, alnından süzülecek terin En sonunda o da düşecek bedenin gibi, tam da ortasına yerin.Ruhuna ince bir sızı girecek, sonra kalbine ve sırtına, Rahatsızsın, karanlığında ortasında kimse yok etrafında.Hangi yöne kaçarsan kaç yakalanacaksın, kaçman hep boşuna, görmelisin Hangi şarkıyı söylersen söyle gitmeyecek hiç bir korku uzağa, bilmelisin Ansızın gizli bir el tutuverecek sonra ağzını, kanın yukarı çekilecek Atmayacak yüreğin duracak, ruhun önce ayaklarından yukarı gidecek.Ne kadar çırpınsan da kimse duymayacak seni, oracığa yıkılacaksın Ne zaman ki öldüreceksin korkularını içinde, o zaman huzura kavuşacaksın..22.01.2011Özetle şiir; Kişiyi korkutan sevdiğin terk etmesi midir? Yoksa sevdiğinin onu sevmemesi midir? Sevgilisiz rüyalardır bitmesini tek istediğin.. Kabuslu gecelere uyandırıp sabah ettirmesindir, emelin.. Hangi korku vardır ki, sahibini öldürmesin Ve hangi korku vardır ki, mezara sahibi ile gitmesin
139
Bayrak Altında Ay yıldızlı hilalim, dalgalansın. Mavi göklerde, özgürce dolansın. Vatan’ım ve bayrağım, beni ansın. Ölsem de, gam değil, Bayrak altında. Taş yastığım, toprak yorganım olsun. Kanım aksın, bedenim benle solsun. Yeter ki, al bayrağım dalgalansın. Ölsem de, gam değil, Bayrak altında.Her zaman, gözümde özgürlük tüter. Bayrak altında; Nice sevgi biter. Bayrağımı, göklerde görsem yeter. Ölsem de, gam değil, Bayrak altında. Sana diyorum, ay yıldızlı hilâl. Senin uğruna gitti, Mehmet, Bilal. Ayşe, Emine, Kara Fatma, Nihal. Ölsem de, gam değil, Bayrak altında.Biz Türk’üz, kanımızı verdik sana. Gelinimizsin diye, yaktık kına. Dursa da; Aras, Dicle, Fırat, Tuna, Ölsem de, gam değil, Bayrak altında. Paksoy’umun gönlünde, nazlı yarsın. İçimde yanan, volkandan bir korsun. Bir şu vatan’ım var, bir de sen varsın. Ölsem de, gam değil, Bayrak altında.
125
Yasadışı.! ! Başka güller açar başka dallarda Tarlalarda başka başka başaklar Kızılın her türlü tonu ellerde Barış söyler barış döver uşaklarKendi tasarrufun dağıt göreyim Devletin malıyla ağalık kolay Sen konuş sen dağıt yere gireyim Mazlumun halıyla ağalık kolayKaranlığın kör gözüne bıçağı Saplayınca gün çıkmalı içinden Balyoz gibi indirerek yumruğu Sesimin yankısı dönmeli bendenKara kalem kara yazı yazar da Ak gelinler ak yazmalar bağlamaz Kanun tüzük hak hukuku bozar da Niçin toprak isyan edip ağlamazZaman tünelinin yuttuğu zaman Çağın öte yüzü altın kaplama Beklenen tereddüt yaşanan güman Ayın yırtığına soktum saplamaNe zaman ne mekan ne yerde hüner Kızgın yıldızları maziye gömer Düşünce nur olur gönlüme iner Tenimi öğütür ruhumu emer
109
Masada.. Tüm dünya bana bağlı masada Herkes mutlu hep akıllar bana eş Tüm eşitlik ile herkes tüm dünya kardeş Bir dakikalık rüya bu, gerçek olsa da olmasada...
27
Cennet Gülü Görünce gözünden payımı aldım Ruhuma verirsin haz cennet gülü Gönlüne gönlümle bağlandım kaldım Ne güzel sendeki naz cennet gülüSenin hurilerden farkın seçilmez Candan geçilirde senden geçilmez Zülfün tellerinde paha biçilmez Dünyayı verseler az cennet gülü.İsmeti 'yim gamlı günüm bitmiyor Hayalin karşımda durur gitmiyor Sana melek desem bile yetmiyor Tükçe 'de tükendi söz cennet gülü.
56
Sana selam saldım bil güvercinim Gurbet elde mektup yazdım yolladım Rüzgarla gönderdim al güvercinim Turnalar geçerken elim salladım Sana selam saldım bil güvercinimTuruncu ayağın kızıl gözlerin Güzel olur baharların yazların Bazen ördeklerin bazen kazların Uğrarsan göllere kal güvercinimBir melek gibisin bilinmez sırrın Mekanın bağ bahçe yüksektir yerin Keklik hizmetçindir bülbül esirin Çiçek güvercinim gül güvercinimGökyüzünde takla atar uçarsın Umut tutmak ister hemen kaçarsın Baharda tüy döker renk renk saçarsın Tatlı güvercinim bal güvercinim
73
Kırmızı Gül - EROL BÜYÜKBURÇ - Âlimoğlu Dudağından bir parçaydı, göğsüne taktığın kırmızı gül Unutamam o geceyi, kalbimde saklıdır verdiğin gülGözlerinde gecelerin, o sıcak rengini görüyorum Kaçma benden ne olursun, aşkınla bin kere ölüyorum.........Kırmızı gülüm benim, esîrin oldum senin .........Arzuyla bakışın, sevgimden kaçışın .........Yetmez mi gülüm artıkArzu dolu bakışınla, aklımı başımdan alıyorsun Göğsüne gül takışınla, raksınla kalbimde yaşıyorsunGözlerinde gecelerin, o sıcak rengini görüyorum Kaçma benden ne olursun, aşkınla bin kere ölüyorum..........Kırmızı gülüm benim, esîrin oldum senin ..........Alevli bakışın, sevgimden kaçışın ..........Yetmez mi gülüm artık Söz:Âlimoğlu, Müzik:Erol BÜYÜKBURÇbody{cursor:url('http://plugin.smileycentral.com/http%253A%252F%252Fplugin%252Esmileycentral%252Ecom%252Fassetserver%252Fcursor%252Ejhtml%253Fcur%253D1%2526i%253D10954a/image.gif') ! important; >
90
Gecenin bir rengi var ve gece Nov,19/05Gecenin bir rengi var ve gece Gebe herşeye... Her renk gebedir zaten herşeye; Ve her şey elbet bir renge...Gece,düştür,gece erkek, Gece kadın, Gece örtüdür dokunur Her şeye...Gece kördür ve o yüzden en çok Sevişilir gecelerde....
41
Alacağım Olsun Hasret yaşamaktan zormuş arkadaş, Hasretin bağrımda kormuş arkadaş, Acılar gönlümü yormuş arkadaş,Alacağım olsun senden be dünya, Ne kadar dayanır bu zayıf bünye.Gözüme yaş doldu, gönlüme acı Diyorlar bu derdin yokmuş ilacı, Dertlerin acıymış bütün amacı,Alacağım olsun senden be dünya, Ne kadar dayanır bu zayıf bünye.
47
Dolunay Gibi Asıl kötü olan insanlar içinde, Kalabaklıklar ortasında yalnız olmak. Aydınlıklar içinde de olsan, Karanlıklar içinde olmak gibi.Güneş alnımın tam ortasına vursada, Gecenin bağrında dolaşmak gibi bu. Sıcaktan yansanda buram buram, Sert soğuklarda üşümek gibi.Benim yalnızlığım büyük yalnızlık, Ne yapsamda yalnızım işte. Küskünüm bende güne, güneşe, Gökyüzündeki yalnız dolunay gibi.
51
Esma Elem göz yaşına dönüşmeden Sevda acıya dönüşmeden Mutluluk mateme dönüşmeden Aşkını itiraf et senden vazgeçmeden
16
Beni Bana Veren Allah Aklım, ruhum tek diyetim, Sana gelmek öz niyetim, Seni sevmek ibadetim, Beni bana veren Allah.Göz vermişsin görüyorum, Dil vermişsin söylüyorum, Aşkın ile eriyorum, Beni bana veren Allah.En sevdiğim şey bu aklım, Hoşlandığım, tel duvaklım, Senden yoktur gizlim, saklım Beni bana veren Allah.Her zerremde zerren mevcud, Sen lütfettin buldum vücud, Senden gelir her bir umud, Beni bana veren Allah.Varol demem, varsın zaten, Sağol demem, sağsın zaten, Yar olana yarsın zaten, Beni bana veren Allah.Yarattığın alem tatlı, Azametli, şatafatlı, Herbir yana binbir katlı, Beni bana veren Allah.İhtiyacın yok taata, Hep hazırsın şefaata, Öz kaynaksın kainata Beni bana veren Allah.Alem senden oluşmuştur, Bir boşluğa doluşmuştur, Herşey sana koşuşmuştur, Bene bana veren Allah.Bu Barlı 'dan bir avazdır, Ne minnettar olsam azdır, Seni sevmek bir namazdır, Beni bana veren Allah.(MÜHÜRLÜ KİLİT ismi altında toplanmış felsefi şiirlerden > 251-253/412)
137
Namaz İmandan sonra İslam’ın, birinci şartıdır Namaz. Cemî-i zikri Mevla’nın, Mü’minlik kartıdır Namaz.Kulluk ispatıdır kulun, beş vakit huzurda bulun, Değeri yok fani çulun, her daim artıdır Namaz.Hakiki mümine miraç, günahları affa araç, Derdini arz eyle de aç, lehine tartıdır Namaz.Visal için en kısa yol, dur huzura nura gark ol, Halik’ının gönlüne dol, korugan çatıdır Namaz.Ferahlanır Habîbullah, dosta kavuşur ehlullah, Mertebesi ru-yetullah, ulvîlik katıdır Namaz.Cümle âşıkların gülü, her biri onda bir ölü, İhya eder yağar çölü, kulun teatıdır Namaz.Huzur ve huşuun başı, kulun nefisle savaşı, Secdelerin mahzun yaşı, hak seyahatidir Namaz.Temizle ruhu bul hayat; zahir olur nice âyât, Âlemi emre seyahat; bineği atıdır Namaz.Ruh yükselir kemal bulur, kalp masivadan kurtulur, Rızaya kapı kurulur, muhabbet hattıdır Namaz.Fahşâdan alı kor seni, nur ile yıkar bedeni, Rabbe yakınlık nedeni, kulun rahatıdır Namaz.Rahmanî koku var onda, sırları tarifsiz tonda, Her gün en başta en sonda, dünyanın tadıdır Namaz.Mâsivadan sıyrıl da gir, ihlâs ile kalmasın kir, Maveraya dalsın fikir, yakîn* hayatıdır Namaz.Salih yıldız ne bu hayret, figan etme eyle gayret, Geç kendinden cemal seyret, Sübhan hak nâtıdır Namaz…
172
Deniz Mavi Vatan şiir ise ben şairdim Vatan nehir ise ben pulları olmayan bir balıktım Vatan deniz ise ben yüzme bilmeyen bir martı Vatan onların; Satılmaya müsait… Vatanı ise! Ben okuma yazması olmayan cahil Ben oltaya takılan bir balık Ve ben bir karabataktım Deniz mavi… Vatan bu halde ise Ben olmalıydım çoktannn Bir deniz! Deniz mavi Nerde kaldılar o çocuklar sahi… 16/03/2009
62
Seversen Yaşamak Haram mı? Kime anlatayım derdimi bilmem Sevene yaşamak harammış dünya Söylesene bana ben hiç mi gülmem Sevene yaşamak harammış dünyaGörmeden sevmiştim güzel yüzünü hasretiyle bana verdi hüznünü Bir kere duymadım tatlı sözünü Sevene yaşamak harammış dünyaOysaki sevenler el ele gezer Dört duvar karanlık hep beni ezer Varlığı değil de yalnızlık üzer Sevene yaşamak harammış dünyaNe yaptım ne ettim mutlu olmadım Gönül pınarına vardım dolmadım Gönülden bir seven insan bulmadım Sevene yaşamak harammış dünya
75
Bana Günahları Anlat bana günahları anlatsana amca en kötülerini mesela mesela ağlamak günah mı mutluluk için dökmek varken gözyaşlarını israfa girer mi yalnızlığa ağlamak…bir günah daha anlatsana amca sevmek günah mı mesela bir başkasını sevmek onun seni sevmesi ne kadar günah gün ve gecenin fecirde buluşması gibi gizli gizli daha mı günah olur amca sevdiğine ağlamakanlat amca… günahları anlat bu arada aşk da günah mı sevdiğinin gözlerinde me’va’yı bulmak ve orada yaşamak sevdiğinin dilinde kevser havuzlarına düşmek her bir harfinde ab-ı hayatı yudumlamak günah mı amcaanlat amca anlat günahları anlat sanki şu anlattıklarında en büyük günah sevdiğinin gözlerinde aşk olup ağlamak damla damla düşmek kevser havuzuna doğru mu amca en ateşlik günahtır bu değil mi amca…
116
Din 14 Din ahlakını sağlar, din vicdanını verir, Din ilim kazandırır, din bizi sevindirir… Din kötülük emretmez, fenalığı engeller, Din gerileme değil, ileriye sevk eder… Din hayvanı sevdirir, din saygı gerektirir, Din doğayı ektirir, din Rab’bini bildirir… Ruh dinsiz yaşar ise çok yerde eksik çıkar, Hem öksüz hem yetimlik, dinsizlik ruha zarar… Mutlaka gerekli şey din Rab’den gönderilen, Resulle iletilen, yüreklere hoş gelen…(1995)
63
genelev travması çürümüş düş kokulu odalarda ıslak bir hayal kırıklığına açılır kapıların köhneliği duvarlara sinmiş sahte orgazm senfonileri arabesk sloganlar hecelenir aynalarda pencereler sımsıkı gizler yüzünü utancından perdelerin ardına buruşuk yatakta akan kirli bir nehir kadın ki acının asi cambazı dikenli teller üzerinde dirimle ölüm arasına gerili yırtık hevesleri diker kasıklarında içinden geçer kezzaplı gecelerin yaslayarak başını umudun omzuna kirli banknotlar istila eder hoyrat coğrafyasını şehvetin
66
Her Adımda Bir Başka Hayat Her adım biraz daha titretiyor içimi Menzile yaklaştığımı hissettiğim anda Mutluluk meclisinde kaybetmişim seçimi Beklerken gizemli karanlığın uğultusunda Her adımda kalbim bir başka çarpıyor Yürürken bu soğuk karanlık sokakta Her hüzün yaşam çemberimi daraltıyor Düşlerken maziyi bu karanlık sokakta
44
Ölü Asker İçin İlk Türkü Bulutları kovan hırçınım benim, büyücüm doğrudur gebe kaldığım coşkun bir akarsudan bir bıçak alnıma çizer o homurtuyu ağırdan altın haykırışlarla kuşlar uçup gelir üstümüze gelip geceyi biriktirirler üstümüze ben ki otobüslerde sarışın sanmışım kendimi uzun zaman uzun zaman terli bir erkeğin esneyişiyle bir kaçağın övgüsüne saklanıp akşam vakitleriyle oğunup uzun zaman kanaryalarla kesmişim uzayan tırnaklarımı.Yüzümden bir tilkiyi silenim benim, büyücüm erkeksi kadınların yasını tutmuyorum, artık sevin ellerimde madensi gürültüler taşıyorum babam uçurtmalarımı benden çok severdi bilirsin şimdi uçurtmalarım büyük, o homurtu (o insan) eskiden her üzgün bakışımı Pegasus'a harcardım her kapı gıcırtısından çocuklar dökülürdü, ne çirkin ne çirkin, gövdemde ince bir zırh yara kabuklarından derken hüzün! Kadın sesleri çıkaran o duman…Büyücüm, aşkımı dürtenim benim bir oyun kuralı değiliz artık, sevin.(1963)
125
Tercih... Tercih...Hayatında neşe olmak için gelmiştim ama, sen çoktan üzüntüyü tercih etmiştin bile...
13
Karacabey... Karacabey idi o yiğit ozanın adı Gönül verdi bir güzele bir yığın kelam dedi Bıkmadı,usanmadı,yandı hep ateşine Aşık oldu Karacabey o Sarılı GelineGözler oldu zamanla Sarı Gelinin yollarını Bir ağacın altında kavalına üfledi durdu Dağlardan süzülen pınarlara benzetti kendini Aşk pınarıydı bu,Sarı Gelin gönlüne set çekti durduSenmisin Sarı Gelin yüreğimde talan yapan Senmisin Hatun kişi şu dünyamı karartan Kızıyordu kendine,ayıplıyordu halini Karacabey Senmisin be hey yarim Karaca,ya dizgin vuranYiğitliği gözüpekliği para etmedi Bu sefer karşısında ki çok yaman bir dertti Böyle bir savaşa girmemişti hiç önceleri Şaşkındı Karacabey,şaşırdı gittiVardı gitti Karaca Sarı Gelinin yoluna Dedi-Sevmişem seni benimle ol gel yanıma Unutmuşum yiğitliği erliği ki,boynum vurula Yandım bittim Sarı Gelin,yandım senin uğruna-Sarı Gelin dedi-Ey Karaca sen ne dersin Gönlüm başkasını sever,sen bilmezsin Ne kadar yiğit olursan ol sana varamam Sevdiğimden başkasına yar olamam-Dokundu bu sözler Karacabeye,dünyası karardı Ayaklar altına alınmıştı o bitmez büyük sevdası Lakin zorla güzellik olmaz,vazgeçmek zorundaydı İstikamet kuzeyi gösterdi Karaca,nın atının başıKayboldu kuzey yollarında yiğit Karacabey Daha yerini yurdunu bilene rastlanmadı Evlendi Sarı Gelin gönlünün sevdiğiyle Karacabey ise sır oldu,meçhulde kaldı...30.eylül.1998 germany
175
Bazılarına Karanlığa binlerce isim taktılar Yuvaları yıkıldı aydınlığın Geceyi hep zindan yaptılar Kimilerine ak Kimilerine siyah Kalpte hep aşk mı var Yoksa kalpmi aşkı arar Bulunur elbet Bazılarına ak Bazılarına siyah
31
Olmasaydı Hasret mi tanırdım dert mi bilirdim, Baştan aşağı kin, gurur, kibirdim, Böylesi ne sever ne sevilirdim, Boynumu büktüren yâr olmasaydı…Tatmamış olsaydım hiç bu duyguyu, Bendim yine cümle âlemin toyu, Sevdası uğruna geceler boyu, Göz yaşı döktüren yâr olmasaydı…Ekmeğimi suyuma banar mıydım hiç, Hiç aldanır mıydım, kanar mıydım hiç, Bilir miydim nârı, yanar mıydım hiç, Böyle dert çektiren yâr olmasaydı? ..
61
LİRİKLER I Çıtırdayan bir çalı Pırlatır ya yüreği Daracık bir izlekte Öyle işte benim de Kalkıp sana gelişim Dağ yolları düşümde. II Bir böceği elinde Usul usul okşayıp Gülce narin tuttun ya Şöyle dedim, anımsa : “Böcekleyin yaşarım Yoksan eğer yanımda!” III Çökse de gecelerde İçimize bin uyku Yine günü gözlerdik Şimdi erken akşamdan Üstümüzde kuşörtü Düşeriz düşe yenik.
59
Din samimi duygularla yaşanır Allah'ın varlığına iman edip, Din samimi duygularla yaşanır. Resulü Ekrem'in yolundan gidip, Din samimi duygularla yaşanır.Dünya malını geriye teperek, Yalnız Yüce Rabbimize taparak. Tevazu ile ibadet yaparak, Din samimi duygularla yaşanır.Bütün her şey insanların elinde, Sabırla gideceksin Hak yolunda. Gösterişten uzak kendi halinde, Din samimi duygularla yaşanır.Dua ederek elinizi açın, Bu dünyada kötülüklerden kaçın. Yalnız Hak rızası kazanmak için, Din samimi duygularla yaşanır.Yusuf yaşayalım ağız tadıyla, Kuran okuyun Allah'ın adıyla. Cennete girebilme maksadıyla, Din samimi duygularla yaşanır.
81
Çocuk Hakları Çocuk HaklarıTüm dünya çocukları Haklarını bilmeli Korunmalı özenle Çocuk hakları gözetilmeli … Her çocuk doğduğu an Devlet vatandaşı olmak hakkı Yararlanmalı sosyal güvenlikten Çocuk hakları gözetilmeli … Çocuklar yeterli beslenmeli Barınma özel bakım sağlanmalı Sorumlu önce ana, baba Çocuk hakları gözetilmeli … Oyun çocuğun en doğal hakkı Eğitim ile gelişir aklı Devlet sosyal yardımla Çocuk hakları gözetilmeli … Anlayış, hoşgörü ve dostluk Barış, evrensel kardeşlik Çocuklar her koşulda korunmalı Çocuk hakları gözetilmeli 11.01.2008 İlhan Koruyucu
77
Hz. Hüseyin hz. hüseyin şehid oldu kerbelada hiç başından eksik olmadı belada nasıl kıydınız ona o belde olan bağdatta hüzün geldi bu ümmete belağattahz. hüseyin peygamber torunu yüzüme sürsem ayağının tozunu orada acımassızca paylaştılar kozunu fikret gürsoy, takip et sen onun yolunu(23.01.2007)
42
Yalnız Kaldın mı Arkadaş? Yalnız Kaldın mı Arkadaş? Sen hiç yalnız kaldın mı arkadaş? Başını yastığa koyduğunda,üstünü örtecek biri... Ağladığında ağlama diyecek biri... Düştüğünde kaldıracak biri... Üşüdüğünde saracak biri... Belkide yokluğunda ağlayacak biri de mi yoktu hayatında? İşte ben hep yalnızdım. Ben ağlamadan konuşmayı, Yürümeden koşmayı, Düşmeden kalkmayı öğrendim. Yokluğumu farkeden bile yoktu, Canımın acıdığı her an dua etmeyi, Dışladıkları an kendimi savunmayı, Hırpaladıkları an tırnaklarımı çıkarmayı, Ben en önemlisi yanlızlığı öğrendim, Sen hiç aç kaldın mı arkadaş? Sabah kalktığında yudumlayamadığın çayın, Akşam geldiğinde içemediğin çorban bile mi yoktu? Ben aç kalmayıda senin yerine öğrendim arkadaş. Ben iki kere ikinin kaç olduğunu, Fen bilgisinin ne olduğunu öğrenmeden, Hayat dersini öğrendim işte arkadaş. Sen tahtaya ismini yazarken, Ben acılarımı kalbime yazdım, Sen cafcaflı elbiselerle gezerken, Ben azla yetinmeyi bildim arkadaş. En Önemlisi sen yanındakilerle mutluyken, Ben yalnızken mutsuzluğu öğrendim arkadaş.....Yalnızlığı bilmeyen arkadaşlarıma; ibret Yalnız kalan arkadaşlarıma ise; destek olsun
148
Pazar Pazar günü yazar kesilen abiler, Veya pazar gününe kesik,yazar abiler. Cumartesini cumadan ayıran nedir? Hangi günü hangi günden nasıl ayırıyorsunuz? Her günün adı ''mutsuz'' Hepsinin adı ''aynı'' Tatil mi özel kılan pazarı? Hangi ''acı'' ara veriyor? Hangi sıkıntı yatakta kalıyor pazarları?
42
Cemal Süreya Şapka dolusu çiçekle gelen şair Cemal Süreya, keşke çıkıp gelseydi şimdi, şu sisli havaların en güzel yanı bu olsa gerek, pencereden bakınca hiçbir şey göremiyorum ama Cemal Süreya’nın şapka dolusu çiçekle geldiğini hayal edebiliyorum. 1931 yılında Erzincan’da Cemalettin Seber olarak bir yük vagonunda açar gözlerini dünyaya ve o yıl dünyaya gelen diğer bebekler gibi onun da doğum günü belli değil. Dört kardeşin en büyüğü...Annesini 7 yaşında kaybeden şair onun ölümü için “küçük kalbimdeki kuş ölmüştü” der ve hayatı boyunca sevdiği her kadında annesini arar, sevdiği her kadın öbür yarısıyla annesi olur. Bu arayış “Beni öp sonra doğur beni” de doruğa ulaşır.“kan görüyorum, taş görüyorum bütün heykeller arasında karabasan ılık acemi uykusuzluğun sütlü inciri kovanlara sızmıyor annem küçükken öldü beni öp sonra doğur beni...”Lise yıllarında edebiyata olan ilgisi derinleşir, Ahmet Muhip Dranas’ın “Kar” şiirinden o kadar etkilenir ki günlerce okur, ezberlesinler diye başkalarının defterine yazar...“Sesin nerde kaldı, her günkü sesin, Unutulmuş güzel şarkılar için Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan Rüzgar gibi ta, eski Anadolu’dan Sesin nerde kaldı? Kar içindesin! ”Bir de Özd....................
173
Saygı * Felsefe - Doktrin * Dünyada ve Antoloji.Com da ilk kezEğer Kim olduğuna Saygı duymuyorsan Kim olacağına da Saygın olamaz
21
Azığım Efkar Cevapsız sorularla takılırken aklıma Rüzgârlar da anmıyor dön artık güneş gözlüm Kaç mevsimler yükledim efkâr aldım saklıma Gönül neden kanmıyor dön artık güneş gözlümHasret bir adım önde akıp giderken zaman Akrebin kollarında acın vermiyor aman İflah olmaz bu yara yaram derdinden yaman Ağıtlarım dinmiyor dön artık güneş gözlümMahpus bir kuş gibiyim dardır göğüs kafesim Mühürlendi dudağım bağırsam çıkmaz sesim Maziden dem vurdukça daralıyor nefesim Sensiz dünya dönmüyor dön artık güneş gözlüm Zindanlara atıldım dört yanım köşeli taş Aklımı taşımıyor gövdem üstündeki baş Damla damla sel oldu yine de dinmedi yaş Kifayetsiz sönmüyor dön artık güneş gözlümYön bilmez su neylesin kapılırken seline Öylesine muhtacım rüzgârına yeline Anın için düşerken Azrail’in eline Hiç mi için yanmıyor dön artık güneş gözlüm
120
Siyah Tutalım geceyi siyah, öpelim suyu siyah,sevelim insanları siyah, tut elimden tut bir kalbim kaldı artık oda siyah.
18
Lacivert,Yeşil ve Güzel Yürek Bana yaşattığın herşey için iyi ve kötü hepsi için teşekkür etmek istiyorum Yaşanması gereken herşey yaşanır ve yaşanacaktır Yüreğim değişmez bu oyunun içinde sadece bir oyuncudur Onun içindir ki ne seni, ne kendimi nede yüreğimi suçlamayacağım çektiğim hasret,ağladığım geceler ve sensizlik için Seni düşünüyorum sık sık Seni, bana verdiğin herşeyi umudu,sevgiyi,sensizliği hepsini ve hiç unutmuyorum bol yıldızlı bir temmuz gecesinde mısır ve kağıt helva yediğimizi Denizde sektirmeye çalışarak fırlattığımız taşları Yüreğine yüreğine fırlatmıştık taşları Marmaranın Cezasız kalmaz hiçbir kötülük yüreğimize yüreğimize saplandı ayrılık şimdi ikimizde yalnızız Senden ayrıldıktan sonra mevsim hep kış oldu bu yerlerde ve hep acıklı bir türkü çalınıyor “sağım yalan,solum yalan” diye Geçenlerde bir anımızı hatırlattı bana, üzerime dökülen vişne suyu Pantolonuna dökülen vişne suyunu anımsadım tahmin edebileceğin gibi İyi ki lacivert gömleğine gelmemişti, Biliyorsun sen lacivertin yeryüzünde en çok yakıştığı insandın En azından ben hiç bu kadar yakıştığı başka birini tanımamıştım Sadece lacivert değildi tabi sana yakışan; gül yaprağından daha yeşil gözlerin, ellerin ve o güzel yüreğin ne çok yakışırdı sana Bu sebeptendir laciverte,yeşile ve güzel yüreklere olan sevgim Ve yine bu sebeptendir ki yerine hiçkimseyi getiremeyişim, seni yüreğime hapsedişim. Bu sana kaçıncı yazıpta yollayamadığım ve hıçkırıklara boğulurken gözyaşlarımda yüzdürdüğüm mektubum bilmiyorum.
200
Giden gençlik Kör talih buldu yine beni Çile yumağıyla sardı teni Her şeyin sararmış rengi Giden gençlik, buz gibi eridiHep ilkbahar, yaz dedik Sonbaharla kışa kenetlendik Birkaç metre beze kefenlendik Giden gençlik, bir hayale yenildikSanma ki, dünyada kalıcıyız Gün gelir ansızın ona varırız Bilinmez bu yarışta kaçıncıyız Giden gençlik, boşuna yaşarız
51
Vardım Gittim Su Başına Vardım gittim su başına Üç kız oturmuş (evlat üç kız oturmuş) Sağ elini sol elini Suya batırmış (evlat suya batırmış) Uzun boylu mecidiya feslim Yazıklar sana evlat yazıklar sana Haram olsun şimden sonra Bu yerler sana evlat bu gençlik sanaVardım gittim odasına Liba döşeli (evlat liba döşeli) Yanağında güller açmış Mor menevşeli (evlat mor menevşeli) Uzun boylu mecidiya feslim Yazıklar sana evlat yazıklar sana Haram olsun şimden sonra Bu yerler sana evlat bu gençlik sana
79
Büyülü Kanepe Kumaşı karanlığın teninden deseni ense ağrısından elleri yorgun bir bedenin belinde yitikliği yoklar nabızlara dram yükleyen gecenin turuncu zehiri sürülür bakışlarına arayış oturuşlarıylaizlenimi yanıltıcı unutulan bir elemandır ışık sokak lambalarında deforme kapalı göz karanlığına kapılan gözler göremez ağlayan teneke topuanlaşılan bir oturuş arayışı vardır kanepeye kananların kolların en mutlu olduğu bacakların en mutlu gözyaşları kimyasını bozar sancısı geçer mutlu sanrıların1996
62
Gurbet Köhne bir evim çatımda temelimde gurbet Silmek istedim boşa her emelimde gurbet Kalbimi yüreğimi gönlümü aldı gurbet Kalbimi susturdum,şimdi de dilimde gurbet Koskoca mana bütünleşmiş iki hecedir Tan yeri ağarsa yine içimde gecedir Ne olur bana nedir diye sormayın gurbet Çözülmemiş,çözülmeyen bilmecedir gurbet Ben bir öksüzüm ben bir yetimim dadım gurbet Ben kainatta çırağım üstadım gurbet Ne olur bana nedir diye sormayın gurbet Bende bilmiyorum koymuşlar adımı gurbet Ayrılıp evden bir taşıta binsem de gurbet Sanki yüreğim de,omzumda,ensemde gurbet Ne olur bana nedir diye sormayın gurbet Benim için anamın dizinden insem de gurbet Tılsımlı Gözler 1990
97
Agladim Anne Biliyor musun anne Cok agladim dün gece Agladim sürekli ellerini aradimda bulamadimki Saclarimda degildi ellerin, oksamiyordun Basim bagrin yerine, soguk duvardaydi Agladim dün gece anne Dün gece hickira hickira agladim Kokun geldi aklima Ellerin geldi, Yavrum diyen titrek sesin geldi Sesini duyamadim diye, agladim anne Bir ara kapi acildi sandim Hickiriklarimi duydunda, sen geldin sandim Faydasiz anne! Sadece hayalmis sen sandigim Agladim anne Senin dizinin dibine oturupta Benim neden oyuncak bebegim yok derken agladigim gibi Salya sümük agladim anne Biliyormusun anne Bana oyuncak bebek alacagina söz vermistinde, hani alamamistinya, gönlümü etmek icin ince coraplardan bana bebek yapmistin O geldi aklima agladim anne Hem ben o bebegi kayip ettim anne Ben tüm bebekleri kayip ettim anne Ah bir görsen simdi beni, sende oturup aglarsin, yitirdigim kendi bebegime! Anne Care yokki bu derde Hani yanimda olsan bile, sana yenisini alirim diyemez, ertesi gün ince coraplardan benim bebegimi yapamazsin Nafile! Hatirlar misin anne Sokakta oyunlar oynardimda karanlik basinca oyunlarim yarim kalir, eve üzgün dönerdim. Ve biliyormusun anne Hayallerimde oyunlarim gibi yarim kaldi Yarim kalan hayallerim geldi aklima, agladim anne! Oyunlar oynayamayacak kadar büyük, sevkatine ihtiyac duyacak kadar kücügüm anne Hem sunuda biliyor musun anne Ne senin istedigin gibi okuyabildim, nede hayat okulunu gecebildim Anlayacagin sinifta kaldim anne Okula giderken babamin uzun beyaz atkisini baglardin boynuma üsüme derdin ya Simdi acilar dizilmis hayatima, dolanir boynuma, yüregime Acilar boguyor beni, üsüyorum anne Iste acilarim geldi aklima, agladim anne Hani oturupta aglardinya sende, kaderime agliyorum diye Oturdum bende agladim, kendi kaderime!
247
Ona Kavuşmak Gökyüzü bir başka bu gece sade ve temiz edası ile. Yıldızlar bir başka parlıyor gecenin mateminin içinde. kutupta üşümüş yıldızım , ay ışığı düştüğünde üstüne. Parlayan hilalin ışığında yapa yalnız kendi halinde.Ay yıldız olmak sonra da gökyüzüne bayrak açmak. Gönüllere yeni bir aşkın sayfasını açmak,aşkı yakalamak. Ay yıldızın gölgesi düştüğünde,okyanusun üzerinde buluşmak. Yıldızı olmak hilalin içinde bayrak açıp ona kavuşmak.
62
Derman Olur Bana Dert Uzakta koyu deniz, Hem de koyu lacivert. Seninle olmak güzel, Senden ayrılmaksa dert.Aşkını esirgeme, Olsana biraz cömert. Söz verdim sana bir kez, Almayan seni namert.Razıyım ben herşeye, Yeter ki gülüm emret. Senden olduktan sonra, Deman olur bana dert. 23 Temmuz 1994
45
Ay Yüzlüm Sen gelseydin sıcacık, sesinle uyanırdım Hep gelmedin, günlerim; zehir oldu ay yüzlüm Yıkılmazdım böylece, hep sana dayanırdım Dalıp giden gözlerim; yaşla doldu ay yüzlümÇile bitti, dert bitti; aslında dağlar bitti Gün değil, mevsim değil; uzunca çağlar bitti Umutlarım küstü de, beni bırakıp gitti Umutlarım saksıda, çoktan soldu ay yüzlümBeklemenin adına “çile” dediler birgün Bu beden, o güzele “köle” dediler o gün Yolculuk uzun sürdü “mola” verdiler son gün Hüzünler kırış kırış, bana geldi ay yüzlümHerşey yalanmış meğer, sen de yalansın, yalan Bir tutam hüzün şimdi, sevgiden bana kalan Sen de yalansın artık, git nazınla oyalan Gecenin sessizliği, uykum böldü ay yüzlümVakit çok geç, geç kaldım; ulaşmak sana uzak Senin duruşun bilsen; yollarda bana tuzak Yine de olmaz yine, o geçmişi unutsak Güzelliğin kaybolmuş, sana noldu ay yüzlüm
129
Evvel Allah, Ahir Allah Evvel Allah, ahir Allah Andan ulu gelmemiştir Hak Muhammed'den sevgili Hakk'ın kulu gelmemiştirSah-ı merdan idi adı Cömert sofrasın kim kodu Ali'ye aslanım dedi Uyruk Ali gelmemiştirPir olmayan aşka gelmez Koç olmayan kurban olmaz Ecel gelse derman olmaz Hakk'tan rıza gelmemistirOd düştüğü yeri yakar Değme dalda gül mü biter Ko dört dilin, çok kuş öter Bülbül ünü gelmemistirKarac'oglan Hakk'a yalvar Verdiğine günah ol dar Sol alemde eksiksiz yar Kimse bulup gelmemistir
74
Polisim Ben Polisim ben! Dayanağım belli, kanunlar ezberlettiler yetkilerimle. Bindirdiler yetkisiz sorumlulukları vicdanımla bedenime. Sonra esir ettiler, bütün nezaketime karşı kart vizite. Polisim ben! Beklemiyorum fazlasını, keşke herkes biraz anlayabilse. Size sizden daha yakınım hep, fark etmeseniz de. Bazen hazırlıksız yakalanırım milletin efendisinin vekiline.Polisim ben! Adım mı? Fethi, İsmail, (Beşiktaş kısaca) fark eder mi sizce. Hani görmezden geldiğiniz, dizinizin titrediği bir radar gördüğünüzde. İstemeseniz bile bir hesabınız, bir husumetiniz oldu benimle.Polisim ben! Daha çok endişe ile veda ederim her sabah sevdiklerime. Kimlik ne kelime, kol kırılır yen içinde misali bakmadan çizelgeye Ya devrem, veya geç kalan ağabeyimin yerine koşarım nöbete.Polisim ben! Her yerinde ben varım yurdumun, her sokak her mahallesinde. Dava namus bildiğim vatansa eğer, sonra çıkar tesadüfler iyilikler. Yaşarken farkedilmesem de, tokat gibi inerim Fethi kimliğimle.
127
Kısa-Pay -12 Beyazlık; Diğer renklerden ayrışmakla değil, Bütün renklerle kaynaşmakla olur.Sabır; Yok'a karşı boyun bükmekle değil, Var'a karşı dirayetle olur.
20
Karadeniz Haritaya baksan tacısın yurdun, Yarınlı geceye ay Karadeniz. Nice gönüllerde tahta oturdun, Mutlulukta senin pay Karadeniz.Kol-kanat gerersin aşkın dostuna, Şükür doldurursun sabır testine, Masal gecelerde derya üstüne, Binbir gemi salan yay Karadeniz.Gönül türkü söyler of'lu aman'lı, Sonsuzluğu yaşar yeşil zamanlı, Gurbette gezenin başı dumanlı, Hasret Karadeniz,oyy Karadeniz.Zamanı yükleyip sürdüğüm atın, Dünü,bugünü ve yarını bütün. Yorgun akşamlarda bir nefes tütün Yanında içtiğim çay Karadeniz.Güzelliğin öyle ayan beyan ki, Gökçek yaylaların bulunmaz dengi, Cennet buralarda bir yerde sanki, Çalsın kemençeler heyy Karadeniz.Köroğlu Beli'nden Kaçkar Dağı'na, Maziyi yaşarım dönsem çağına, Çırpınıp bakarken Türk Bayrağı'na, Tarihin sesini duy Karadeniz.Seni kucaklarken nazlı Sakarya, Sakarya'yı alır bir mavi derya, İnsanın sevgiden kıpır kıpır ya, Beni de kendinden say Karadeniz.
114
Mutluluk Gerek Şu fani dünyada yaşamak için, İnsanları sevmek... Sevilmek için, Yarınlara umutla bakmak... İnsanca yaşamak için, Mutluluk gerek mutluluk.Haksızlığa direnip, ayakta durmak için, Ölüm çatmadan, nefes almak... Hayata boş verip, içmemek... İnsanca yaşamak için, Mutluluk gerek mutluluk.Gülmek için mücadele edip, Sevgi, şefkat gösterip, Saygı, hürmet görmek için, Mutluluk gerek mutluluk.Acımasız olmamak... Kanayan yaraya tuz basmamak için, Mutluluk gerek mutluluk.Beni mutlu etmeden, mutlu olmadan, Mutsuz oldunuz, mutsuz kıldınız.Adıyaman
68
Ayrılık sözcüğü Konu:Ayrılık,Sitem..Ayrılık sözcüğünü çıkaralım lugâttan Kimseler söylemesin unutulsun zamanla Usandı sevdalılar, usandı ayrılıktan Üzülmesin aşıklar,unutulsun zamanla..Acı,keder,ızdırap bu sözcüğün anlamı Yıkıp yıkıp geçiyor,dağ gibi sevdaları Ağlatıyor hüzünle,bitiriyor aşkları Ayrılık sözcüğünü çıkaralım lugâttan..Gözlere elem keder, gönüllere hep tasa Aşkın el kitabında,sanki değişmez yasa Düşünüp taşınalım,eğer çaresi varsa Ayrılık sözcüğünü çıkaralım lugâttan..Ayırdı gönülleri,ne aşkları bitirdi Tertemiz sevdaları, elleriyle kirletti Acımasızca kesti, sevenlere bileti Ayrılık sözcüğünü çıkaralım lugâttan..Umutsuzluk bir yana,gözyaşı onun adı Sevenlere bir sorun,acıdır onun tadı Kor ateşiyle yaktı,ne ömürleri çaldı Ayrılık sözcüğünü çıkaralım lugâttan..Tarih:20.07.2010
83
Hasret treni Anadolu gar'ında...katar,katar vagonlar..gurbetin yolcuları...hasreti yüklüyorlar....anadolu gar'ında...hasret yüklü vagonlar...bir tren düdügüyle....başlıyor ayrılıklar....
13
Z Biyoğrafileri Hocam Mustafa Miyasoğlu HOCAM MUSTAFA MİYASOĞLU 1946-2013. Şair, yazar. Yeni Sanat dergisini çıkardı. İyi bir romancı. Kaybolmuş Günler, Güzel Ölüm önemli romanlarından. Edebiyat geleneği denemelerini topladığı eseri. Devran şiir kitabını yayınladı. Biyografi türünde Necip Fazıl ve Asaf Halet Çelebi isimli eserleri var. Bu kitabi bilgiler yanında tanıdığım Miyasoğlu’ile geçen günlerimizi ve dugularımı sizlerle paylaşmak isterim: Mustafa Miyasoğlu vefat etti dün. TV haberlerinden öğrendim gece saat: 02.00’lerde. Sonra bir arkadaşım aradı. Yarın Fatih Camiinde kılınacak namazı diyordu. Ben de birçok arkadaşımı aradım onun öğrencisi. Birçoğuna ulaşamadım. Sonra Hocam Ali Nar’ı aradım. O da bir iki saat gecikmeyle döndü bana. Yeni uyumuştum sahurdan sonra sabah namazını beklemiştim de telefon sesine uyandım. Ali Nar’dı. Konuştuk başın sağ olsun dedim o da başımız sağ olsun dedi. Onu nasıl tanıdım. 1972 yıllarıydı. İzmit İmam Hatip Lisesinde okuyorduk. Okulun ilk öğrencileri ve tek son sınıfıydı. Miyasoğlu’nun tabiriyle başarıya adanmış 35 kişiydik. Ali Nar Meslek dersi hocamızdı ama edebiyat dersine de giriyordu. Geniş kültür ve engin bilgisiyle bizi aydınlatıyor farklı bir öğretmen profili çiziyordu. Birkaç ay geçmedi ki edebiyat derslerine yeni atanan bir öğretmenin geleceği duyurdu. İşi ehline devrediyoruz dedi. Gelen öğretmenin Necip Fazıl’ın Büyük Doğu ekoluna bağlı olduğunu, O’nun derslerinin bize çok yararlı olacağını vurguluyordu. Ertesi gün saçları oldukça gür genç bir öğretmen derse girdi. Sınıfın çoğu Urfa gezisine gitmiş, birkaç arkadaş kalmıştık. İlk ders bize M. Akif’i işlemiş Akif’in milliyetçi değil, ümmetçi olduğunu söylemişti. Şaşırmıştık. İlk kez böyle bir bilgiyle karşılaşıyorduk hem de o güne kadar hep karşıt söylemli edebiyat öğretmeni yerine bizden bir edebiyat öğretmeni ile karşılaşıyorduk. Hocamızın sanatçı yanını yavaş yavaş fark ediyorduk. O sıralarda alt sınıflarda öğrenci olan İsmail Borlak’a yakın bir ilgi gösteriyordu biz onu kıskanıyorduk. Okula yeni atandığı zamanlardı. Okul pansiyonunda nöbetçi öğretmen olarak kalıyordu. Akşamları Kaybolmuş Günler’i temize çekiyordu. İsmail'le beraber.Bir zaman sonra roman Milli Gazete’de tefrika edilmeye başlandı. Hocamızın romanın yayınlanması bizi mutlu ediyordu. Romanda o sıralar yeni okuduğumuz Huzur Sokağı ve Minyeli Abdullah’ın diyalektiğini arıyor ama bulamayınca düş kırıklığı yaşıyorduk. Hocamızın böyle bir romanı yazma nedenini sorgulamaya ve yer yer onu eleştirmeye başlamıştık. Sonradan evini İzmit’e taşıdı. Tahsin Pay beyin Cengiz Topel caddesindeki evini kiralamıştı. Vakıflar yurdunda seminer verecekti. Beklemeye başlamıştık. Telaşlı ve yorgun gelmişti. TV satın almıştı evine. Bayağı şaşkındı. Ben de bugünlerde yeni öğrendiğim bir ayet mealini aktardım: Sizin hayır bildiğinizde şer, şer bildiğinizde hayır vardır diye. Yıllar sonra o ayetin tefsirini öğrenecek ayeti sırf hocama yararlanmak için onun haline tercüme ettiğimden dolayı kendime kızacaktım. Ayet savaşta düşman üzerine atılmanın kendini tehlikeye atmak olduğunu iddia edenlere karşı inmiş savaşta geri durmanın asıl tehlike olduğunu ihtar ediyordu. Bu olayda öbür ayet sizin şer bildiğiniz savaşa katılmak düşmanla çarpışmak hakkınızda hayır sizin hayır bildiğiniz savaştan geri durmak şerdir’ ifadesiydi. Ben çok alakasız bir uyarlama yapmıştım. Okulu bitirmiş üniversiteyi kazanmıştım ama okulumdan ayrılamıyor onu sık sık ziyaret ediyordum. Miyasoğlu hocamın uyarısı yanlışımı bana fark ettirdi. Sen bu okulu bitirdin artık üniversiteye alışmalı geri bakmamalısın anlamında. Oysa ben burada gördüğüm ilgiye takılmış kalmıştım suda geçen atın kendine bakıp boğulması gibi. Atın başına vurulup geminin çekilmesi gerektiği gibi. O beni uyaran bir dost olmuştu. Kişiliği, davranışları, sanatla iç içe oluşu, inançlı ve ibadetine müdavim oluşu, dahası İmam-Hatipli olmadığı halde bizimle aynı dünya görüşünü paylaşması ufkumuzu aydınlatmış, kendimize güvenimizi artırmıştı. Daha sonraları kendi çıkardığı dergiyi bizzat kendi eliyle okula getirip bize ulaştırması bizim dünyamızda edebiyatla sanatla yüz yüze gelmemizi, hatta daha ileriye giderek diyebiliriz ki iç içe olmamızı sağladı. O adeta bizi yerel olmaktan çıkarıp evrensele taşıyan bir köprü, bir vasıta olmuştu. Hatta hatta o bize bir öğretmekten ziyade bir usta, başka bir deyimle üstat olmuştu. Bir kezinde okula yakın bir kütüphanede karşılaşmış benden ateş istemişti. Yok dedim. Anadolu’da ateşi olmayana adam demezler demişti. O gün bana elindeki Milliyet Sanat dergisini ödünç vermiş ve kısa zaman sonra da iadesini istemişti. Ben de itinayla emrini yerine getirmiştim. Ödünç olan tüm eserler gibi en ufak bir yazısına kadar ezberlercesine okumuş, daha sonra o tür sanat dergilerinin ısrarlı bir takipçisi olmuştum. Okulda bir yılı bile tamamlamayan bir öğrenci –öğretmen ilişkimiz olmuş ama onunla aramızda uzaktan da olsa bir usta çırak ilişkisi oluşmuştu. İlahiyat fakültesinden atılıp edebiyat fakültesini kazandığımda beni sıcak bir ilgiyle karşılamış eserlerinin bir takımını hediye olarak takdim etmişti. İki yıl önce Ensar vakfı genel merkezinin iftarında karşılaşmış yazım aktivitelerimi sormuş ben de ona internet sitelerinde şiirlerimi yayınladığımı söylemiştim de yüzünde memnuniyetini belirten bir ifade parlamıştı. Günlük gazetelerde yazdığı edebiyat yazılarının tiryakisiydik. Düzenlediği edebiyat sayfalarına katkıda bulunduk. Daha ne söyleyelim onun bu ince işçiliği, ısrarlı ve inatçı ustalığı çevresindekilere yön verici üstatlığı unutulamaz. Biz onu bir alp eren, bir medeniyet ustası, bir gizli kahraman olarak anacağız ve rahmetle yâd edeceğiz. Böyle gizli ve gösterişsiz, hesapsız ve riyasız yetiştiricilere, asil ustalara muhtacız. Allah taksiratını affetsin ve gani gani rahmet etsin.
778
Aşka Gebe Ayrılıklar her aşk bir ölümün habercisidir ayrılık kapıya geldiği vakit anlarsınız nasıl bir duygudur kendini yaşıyor sanmakbiri daha çok severse ötekinden adalet yerini bulsun diye ayrılık kapıya gelir erkenden ve denk gelirse sevgiler aşk terazisinde bir ömür sürecek sanılır aşklar, lakin aşk memnun kalır mı sanırsınız teraziyi dengede tutmaktanher aşk bitmek için başlar aslında işin tuhaf yanı ayrılık kapıyı çaldığı vakit yokluğuna aşık olur gidenin, geride kalanlar...bir aşk daha başlar böylece bir aşk daha gebe kalır ayrılığa ve ayrılık bir başka aşka gebe...
85
Vizesi yok VIZESI YOK *********** Kahpe felek yollarımı daralttın Arsıza verdin bu fakiri bunalttın Hırsızı emeklerimle beylik yaşattın Cennet cehennem bana uymaz *************************** Neler kayıp ettim niceden nice Anayasa''yı Adaleti saydılar hiçe Plancı talancı tarikat hep iç içe Cennet cehennem bana uymaz **************************** Şahadet getirip Müslüman olunca Ne varsa silme hepsini çalınca Şöhret dini İmanı bütün olunca Cennet cehennem bana uymaz **************************** Çıkar için doksan dokuz elinde Cüppeli formalıları bir şekilde Bölücülük yapmak düşmez dilinden Cennet cehennem bana uymaz **************************** Gelin hak aşkına dürüst olalım Özü bütün olanlara saygı duyalım Kendini bilmezleri koymayalım Cennet cehennem bana uymaz **************************** Doğudan Batıya başörtü yazma Ortalığı karıştırır sizin gibi kazma Kuran da yazmıyor öğren de kızma Cennet cehennem bana uymaz **************************** Ayırmayın canı candan can canandan Kıblem insan haktan hak insandan Biriz âdem babadan hava anadan Okuyun dört kitabın dördünde haktan **************************** Soylu insanları seviyorum din değil Konuşalım dostlar küsmeye hayır Paylaşalım kardeşçe saklamayın asla Cennet cehennem bana uymaz **************************** Halk Şairi. Cuma. Soylu.03.10.2008*********** Kahpe felek yollarımı daralttın Arsıza verdin bu fakiri bunalttın Hırsızı emeklerimle beylik yaşattın Cennet cehennem bana uymaz *************************** Neler kayıp ettim niceden nice Anayasa''yı Adaleti saydılar hiçe Plancı talancı tarikat hep iç içe Cennet cehennem bana uymaz **************************** Şahadet getirip Müslüman olunca Ne varsa silme hepsini çalınca Şöhret dini İmanı bütün olunca Cennet cehennem bana uymaz **************************** Çıkar için doksan dokuz elinde Cüppeli formalıları bir şekilde Bölücülük yapmak düşmez dilinden Cennet cehennem bana uymaz **************************** Gelin hak aşkına dürüst olalım Özü bütün olanlara saygı duyalım Kendini bilmezleri koymayalım Cennet cehennem bana uymaz **************************** Doğudan Batıya başörtü yazma Ortalığı karıştırır sizin gibi kazma Kuran da yazmıyor öğren de kızma Cennet cehennem bana uymaz **************************** Ayırmayın canı candan can canandan Kıblem insan haktan hak insandan Biriz âdem babadan hava anadan Okuyun dört kitabın dördünde haktan **************************** Soylu insanları seviyorum din değil Konuşalım dostlar küsmeye hayır Paylaşalım kardeşçe saklamayın asla Cennet cehennem bana uymaz **************************** Halk Şairi. Cuma. Soylu.03.10.2008
317
Uyurgezer Uykumun bir ucunu kürtaj oldum Diğeri yokTuruncu yatağıma yaslarken hafifliğimi Esnemez hiç bir renk Gözleri bile ağırlaşmaz Bu yüzden hayallerde kaldı hep siyah rüyalar Uykusuzum 100 yıldır Mavi çaylar içtim, yine de boğulamadım Ölmüyor tepemdeki güneş Dua ettim, Keşke renk körü olsaydım Duvar dibi masallar ezberledim Kanserojen kabuslar düşleyerekHiç varmış, hep yokmuş!
53
ALLÂHLA Birliktesin Sana göre bu dünya, Yaşanılacak tek yer, İnkâr etme ALLÂH(c. c.) ’ı, Ahiret bize son yer... Bir gün uyanacaksın, Başka bir âlemdesin, Farkına varacaksın, ALLÂHLA(c. c.) birliktesin… (1995)
30
Umut Bir umut büyüt dedi yaşlı dert ağacı bahara ıhlamur kokularına Kardelen Nasıl güneşe hasretse şimdi bir umut büyür adı sanı sen olanGökyüzünden boşalan her damla kime düşerse O kadarım yokluğundaBakma bana öyle boynu bükük sahibi sensin bu hüzünlerin sevinçlerinBir umut büyür özlenen beklenende seninleBir umut en karanlıklarda yararken iç gergefini nihan doğum sancısında patlayan tomurcuk NihalYa sen çıka gelirsen umut çiçeği buz kesmişken çözülür mü bağlarından boşalan günYaşanır mı gözlerinde geceDillendi kabardı dindi limanı olmayan deniz gemisi olmayan liman kıyılarında kum çığlığıBu ne çok dalga kıranYa sen Sırma sırma işlenen kaftan Gözlerin umut çiçeğiHiç durulmaz mı denizin Hüzün demlerGece buz kesmişken rahminde doğan gün sancısı sayıklar durursun karaları bu umut senin bu umut benim Vedat Koparan 16.02.2005
118
Gurbet Ela gözlü nazlı yarim, Duydum artık var haberim, Belki bugün belki yarın Gideceksin gurbet ele.Seviyorum inan seni, Yalnız koma n’olur beni, Tatmamışken bir buseni, Gideceksin gurbet ele.Gönlüm durmaz seni arar, Hayalinle kıldın karar, Sensiz kaldım neye yarar, Gidince sen gurbet eleİsmail’im gözler doldu, Gülen benizlerim soldu, Günler artik bir yıl oldu, Gidince sen gurbet ele.
56
Bugün Bugün yine gördüm seni, Uzaktaydın Görmedin beni. Görsen ne yapardıkki, Yaşanmamısları hatırlayan gözlerle bakardık birbirimize Yine sonkezmiş gibi bakardık... Ama bir daha görüşmeyecegimizi bilerek İçimiz burkulurdu, Ama dilimiz yine söyleyemezdi bunu. Gurur denen şeytana yenik düşerdik yine. Sonra gider yine ağlardık doya doya Unutacagız derdık kendi kendimize, Ama unutamazdık Ve yine beklemeye başlardık Birdahaki tesadüfü Zamanını hiç bilmeden, Bıkmadan beklemeye koyulurduk yine.
63
Sevgi SEVGİSevgi kurban etmektir sevgiyi Sevgisi azalmış değerli şeylereSevgi hapsedilip beyne Kalanı kalpte saklamaktır bir köşeye Yarım kalp bitmiş heyecan Mutlulukta esir Düşüncede hür olmaktır sevgiTam düşünmek Düşleri hayalle süslemek Rüyayı onunla görmek Gerçeği gizlemektir sevgiAşka hiç göstermemek Aşık olunana bildirmemek Biten bir aşka aşık görünmek Aşkım demektir sevgiUzağı perdelemek baktıkça Uzakları delmek Bakmak istemediğine Kör görünmemektir sevgiSahte de olsa Karşıdakine söylerken Emeğini inkar etmeden Değer vermektir sevgiSömürmeyen sömürülen Dövmeyen dövülen Dermeden beklenilen Sabretmektir sevgiKarşılığını almadan Sofrasına kurulmadan Tadına varılmadan Seyretmektir sevgi. 14/092010 Muhtar Gazi TOPAL Saat:15:03 MALATYA
88
Kahverengi Yeşil bir vadi uzanır önümde... Ve nedense Onun gözleri gelir aklıma... Yeşil olmadıkları halde..Ağustos,2000-Giresun
15
Her harf ayrı bir tabu Ey akıl,idrâkınca kal,dilin mâbedi sende, Ola ki cihansındır o dil zerreye bular. Söz ile murdar olursun cismi terk eylesen de, Maddeye tutsak eder bak,harf,harf çıkan tabular…* * *
33
Selim ve Temiz Türkiye Doğru akarım,temiz çağlarım,adım olsun selim Sağlıklı olmak için,herkese sağlıklar dilerim Keskin kılç diyerek,kurşun kalem ile yazarım Selim ve Temiz Türkiye için,duyarlılık lütfenSert esen rüzgara direnirim,sağlamdır temelim Gümbür,gümbür akıntıya çekerim yılmadan kürek Sürünün gittiği yöne gitmem; kara koyun gider Selim ve Temiz Türkiye için,duyarlılık lütfenBen,efendilik ile asaleti yürekli bilirim Sağlık,eğitim ve adaleti,kutsal bellerim ben Ben,yalansız duyarlı kişiyi,insanca bulurum Selim ve Temiz Türkiye için,duyarlılık lütfenYalan ile besleme; çok kutsaldır,masum bebekler 'Eğri otur,ama doğru konuş! ..'demiş,tüm atalar İcazetle gelenler,icazetle gider; diyorlar Selim ve Temiz Türkiye için,duyarlılık lütfenOrmanlar yeşildir; yeşil yapan,sayısız yapraktır Kökleri ile beslenir ağaç,topraktır besleyen Rüzgara çok direnen ağaç kökleri çok sağlamdır Selim ve Temiz Türkiye için,duyarlılık lütfen
110
Annem ağac Yerle göy arasında körpü ağac, Yer üzüne menki senden kecdim geldim, Meni doğan, anam ağac, Tük oğlunam Göy üzünden tanrı nurun icdim, geldim.Ucalığı senden aldım- başım göyde, Soyum ulu, köküm derin, anam ağac Üreyimdi yarpaq yarpaq budağında, Sertliyindi, qürurumda, anam ağac! Oğuiz oğlun, Oğuz yavrun menem, menem, Benziyirem sene sanki senem, senem Döyüşlerde kecdi günüm, kecdi senem Tapınmağa seni qibem secdim, geldim.Kölge verdin, kölgelendim, kölge saldım. Daşıdılar daşım kimi kölgemi de. Köce-köcdü köcen köcdü, hara köcüm? Anam ağac, qucağına qacdım, geldim. Kardeşlerım peren-peren hayla gelsin, Budaqların dolaşmasın öyret bize Orman kibi yaşamasın öyret bize.
96
İsyana Döndü Hasret Acılar çiçek olup,açtı yanık bağrımda. İsyana döndü hasret,sitem var efkarımda. Karalar giydi bülbül,güller yok baharımda İsyana döndü hasret,sitem var efkarımda.Akşamlar mı karardı,mehtabıma ne oldu. Baharıları görmeden,o yeşil renkler soldu. Ahım içime aktı,yüreğim kanla doldu. İsyana döndü hasret,sitem var efkarımda.
42
Sen Mutluluğa Sarıl Bazı şeyler var ki, sadece acı verir Bazı şeyler var ki, sadece mutluluk verir Bazı şeyler de, ikisini bir verir Acı bırakmaz seni, sen mutluluğa sarıl.Acı, insanı pişirir, iz bırakır Ömrünce unutamazsın, ruhunu daraltır Mutluluk, huzur verir, rahatlatır Sahip çıkmasan elinden uçar.Acı, yaşamın tuzu biberidir; Önemli olan katlanabilmektir. Mutluluk, acıların bileşkesidir; Dayanma gücünün meyvesidir....22.10.1999/Soma USTA KALEMDEN .........................................Teşekkürlerbirine acı veren ötekine mut verir hayat bazan hoş gelir bazan da giryan gelir hayatın dengesini iyi kurmalı insan nasıl görürsen öyle hayatın sana gelir .......................................Salim Kanat
86
Felaketler Zinciri Sözde şiir adına yapılan toplantıda Çoğu ayva yese de kimi de yer inciri Biri ayrı havada biri bir saplantıda Eşe dosta verilen plaketler zinciri Bence sanat adına felaketler zinciriİki şiir okunur tepinmeye başlanır Gerçeği söyleyenler bir güzelce haşlanır Maddiyat kucaklanır maneviyat taşlanır Eşe dosta verilen plaketler zinciri Bence sanat adına felaketler zinciriYa büyük bir adamdır! ya muhakkak ünlüdür Ya bir ensesi kalın ya başkan ya da müdür Kimi dünden el-etek öpmeye gönüllüdür Eşe dosta verilen plaketler zinciri Bence sanat adına felaketler zinciriDanışıklı bir dövüş sürer gider böylece Riyakar davranışlar tekrarlanır o gece Hiç bir yerde bulunmaz böyle kolay bilmece Eşe dosta verilen plaketler zinciri Bence sanat adına felaketler zinciriHep de aynı kişiler doluşurlar yanyana Hepsi de bir maskeyle buluşurlar cancana Yeter artık dostlarım sorup durmayın bana Eşe dosta verilen plaketler zinciri Bence sanat adına felaketler zinciri
138
Ata sözü '' balıkta akıl olsaydı çapara koşmazdı; insanda fikir olsaydı tuzağa düşmezdi ''
14
Topyekûn Yaşam ayrı bir sanat, ölüm ayrı bir san'at ''Ölmeden ölmek ise'' o apayrı bir san'at Aralık/2016
17
Yağmur Sel olup buralardan al götür beni yağmur Ümitlerim tükendi sevinçleri sen savur Viran olmuşken dünyam gönlüm nasıl avunur Kurtar beni dertlerden ecelim ol sen yağmurDökülüyor gözyaşım sen gibi damla damla Kimseler anlamadı çektiğimi sen anla İsyan edip hayata kahretmişken dünyaya Kurtar beni dertlerden ecelim ol sen yağmurAvunmaz artık gönlüm sevenlerim terk etti Öyle çileler çektim artık canıma yetti Seller gibi boşal sen yağma sakın ahesli Kurtar beni dertlerden ecelim ol sen yağmur
73
Gül bebek Gülmek güzel ya Bilebilsen / nelerin beklediğini Yaşamın kavga / kavganın yenilgiye Gebeliğini Gülüşün/bana mı Çağı durdurma çabalarıma Farkında olmadan Hayatı yaşadığıma mı gülüşün Gül/ bebek gül Elimin nasırına Yamama yırtığıma Bildiğin/ bilmediğim Yaşamın beterine /gül Gülüşün ümit/ neden se Gülüşün mutluluk Gül bebek/ gül Yaşamın/ sürüngencesine Ölünün dirisine Gül ki Tarih gülmesin /sana Gelecek/ parmak ısırsın Bu günden/ yarını görüşüne Esat KORKMAZ
65
Yağmurlu Sonbaharlar Göreceğiz Yağmurlu Sonbaharlar Göreceğiz 1 Yağmurlu sonbaharlar göreceğiz Pencerelerimizde yağmur damlaları Yurtsuz kuşlar sımsıcak yuvalar arayacak Açık ve suskun gökyüzü simsiyah bulutlarla kaplanacak Yani telaşlı ve yağmurlu sonbaharlar göreceğiz Usulca sonbahar şiirleri okunacak sınıflarda Gece gündüz oynanacak Türküler söylenecek Sonrasında gökyüzü ağlayacak
44
Sessizliğimin son sesi Sen benim ilk göz ağrımsın beni sana bu kadar çok bağlayan neydi bir görüşte müebbet bir aşka hapsoldu yüreğim yanardağ misali yangınlardayım o günden beri sevmeye tövbe etmişken kalbim böylesine çarpmamışken hiç yüreğim neden sevdim seni bu kadar bilmiyorumBelki de sıcacık bakışlarındı içimde buzları eriten belki de karanlık dünyama ışık verdiğinden gözlerin dürüstlüğündü beni bu kadar etkileyen senin gibisini hiç görmediğimden bu hayattaBelki de Bir ilktin benim gözümde aslında yasak olsan da bana uzak olsan da bir ilktin işte sevdim seni delicesine kural tanımayan bir yürekle sımsıcak avuçlarına bıraktım kendimi al senin olsun tüm benliğim ben sen olmuşum çoktan haberin yokHer sabah uyandığımda ilk resmine baktığımı biliyor musun günaydın diyorum sana sımsıcak bir günaydın duyuyor musun? Seninle başlıyorum günüme ve tüm gün mutluluğumun nedeni oluyorsun gece olunca da yatmadan önce seni görmeden edemiyorum iyi geceler diliyorum sana sevgilim iyi geceler tatlı rüyalar öpüyorum içime çekerek kokunu sen benimle konuşmasan da sadece gözlerime baksan da ben resminle konuşmayı çok seviyorum aslında öyle çok zoruma gidiyor ki seni böylesine fotoğraflardan sevmek dokunamamak sarılamamak zoruma gidiyor işte çok zoruma gidiyor sevgiliBu sevdanın imkansızlığını biliyorum olmayacak dua’ya amin demek gibi sevdim ama unutamıyorum seni unutmakta istemiyorum aslında bi yerde böylede mutluyum sanki sessizliğimin son sesiydi sana seslenişim içimdeki yürek sızım can yarası can kesiği yürek yangınım sevgilim sevdiceğim seni çok seviyorum bilmesen de...01.07.2013
222
Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın Sözüm 70 milyona-canım Türk Milleti’ne Şiirimi okuyan-bütün cemiyetine Bir var oluş yok oluş-Kurtuluş Savaşı’na El birliği içinde-girelim uğraşına Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın Atam-Atatürk gibi-hainlere saldırsın Bundan sonra durmak yok-eller kollar ileri Emanettir bu vatan-dönmek yok asla geri Horlayarak uyursak-toptan esir oluruz Kahpelerin elinde-sıkıntıyı buluruz Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın Atam-Atatürk gibi-hainlere saldırsın Kükrememiz gerekir-dağlar taşlar inlesin Hain ile düşmanlar-bizi iyi dinlesin Binlerce can veririz-ülkeden vazgeçmeyiz Sunulan zehirleri-yere döker içmeyiz Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın Atam-Atatürk gibi-hainlere saldırsın Bizler büyük milletiz-tarihlere şan verdik Öldük öldük dirildik-savaşlarda can verdik Tarih boyu Türklerin-düşmanı yüzer biner Üstümüze saldırdı-toplu halde beraber Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın Atam-Atatürk gibi-hainlere saldırsın Hiç kimse elimizi-kolu bileğimizi Bizlerin bükemedi-içte gördü krizi Tekrar tekrar dirildik-canımız pahasına Hiç kimse giremedi-bilinsin sahasına Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın Atam-Atatürk gibi-hainlere saldırsın Varlığım ve düşüncem-yurt yurt diye atıyor Gözlerim ve kaşlarım-bölenlere çatıyor Al bayrağı kaparak-yürüyorum meydana Öğretmen Hasan söyler-var mı bir destek bana Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın Atam-Atatürk gibi-hainlere saldırsın
156
Masal Deniz geceye fısıldar, Bir uzak Kaf dağı masalını. Kavuşamayanların Acı dolu haykırışlarını Anlatır geceye deniz. Gece sessiz sessiz dinler. Diplerine kadar ürpererek. Dolar balıkların gözleri. Martılarda bir telaş Seyirtirler gecenin içinde Denizin bereketli yüzüne Balık balık gagalarlar yüzünü Deniz dalga dalga Çarpar geceye Anlatır hikayesini Kavuşamayanların Martılar kavgada Balıklar hüzünde Gece sırda Deniz gecede kalır.
56
Umutlar Hayaller solgun yüzünü gösterse de Umutlar hep yeşil kalacaktır
10
Nakşeden İzler (Anı roman 11) Şimdi stadyumlarda, bayanlara özel ilgi ve alaka göstermenin, futbol takımlarının, yöneticiliğine soyunmanın ve bizzat futbol oynamanın dolayısıyla çocuklarımızın oynamalarını teşvik ederek bu duruma gelmemizi nasıl izah edeceğiz ve ne şekilde yorumlamalıyız? Bu konuları daha önceleri bilmiyor muyduk, veya yanlış mı yorumluyorduk, bunlara benzer o kadar çok değişimler var ki, kime ne demeliyiz, ağabeyler nasıllar? Binaenaleyh sosyal yapıyı, mutlaka en güzel biçimiyle analiz etmeliyiz, bu çok önemli sosyal konuyu ihmal edersek veya önemsemez isek, bunun faturasını ödemekte çok ağır olacaktır. İnsanları anlamsızca yokuşa sürmenin, bu manada hedef göstermenin, yok olmadı sil baştan demenin, bizim sucumuz yok, suç başkalarının demenin, ne kadar manasız ve mantıksız olduğunu izah etmeye dahi gerek yoktur. Dava diyerek partilere bağlanırsan, mahkum olmanda, yok olmanda hiçbir zaman uzak değildir, konjoktör önemlidir? Partileri siyasi bir kuruluş olarak tanıyıp, oyunu da tercihlerine göre kullanırsan, aldanman veya hayıflanman bu nispette olur. Yok daha çok bel bağlarsan, bir gün elbette bel fıtığı olacağını da bilmelisin, böyle bir durumda dahi seni, doktora götüreninin bulunmayacağını bilmelisin. Hayatta her şey, kuvvet dengesine göre irtibatlıdır, cazibe çoğu kez güzelde, kuvvetlide ve varlıklı insanda anlam bütünlüğüne ulaşır, bunlar sende kalmayınca, hiç durmaz hemen kaçar! Yok bir ulvi dava sahibiysen, kaybeden veya kapatılan siyasi partiler, senin davanın yok olmasına, sebep olacak bir gücü, asla bulamayacaklardır. Çünkü bir dava sahibi olmak, siyasi bir partiye üye olmakla hiçbir alakası yoktur, davanın ne olduğunu bilmeyen ve sahibi olmayı beceremeyen insanlar, bir dava zannederek siyasi partilere sahip çıkarlar. Bu seviyede bulunan insanlarda, kendilerini dar kalıplara mahkum ederler, siyasilerin yanlışlarına, meşruiyet kazandırmak için, her şeyi göze alırlar, siyasi tercihini değiştirdiğin vakit, seni hemen hain ilan ederler. Bunca yozlaşmış, kokuşmuş, ahlakı açıdan soysuzlaşmış bir sistemde, hoş görü, sabır, fedakarlık, tebessüm, dürüstlük, en manalı olan, büyük bir değerdir. Bizlere düşen, önümüze sunulan oluşumlardan, ilgimizi çeken hangisi ise, onu hakkıyla araştırarak, kendi kanaat ve tercih hakkımızı, bizzat kendimiz kullanarak, sorumluluğuna da katlanmamızdır. Canımıza sahip çıktığımız gibi, paramıza kıymet verdiğimiz gibi, tercihlerimizi ve kanaatimizi de, bu anlamda önemsemez isek, bu ne yaptığımızı veya ne yapacağımızı bilmiyoruz demektir. Böyle yapıda bulunan, o kadar çok insan var ki toplumumuzda, insanın üzülmemesi, hayıflanmaması elbette içten bile değil. Bu bakımdan da yılmadan, umursamazlık yapmadan, bu insanlara ufuk kazandırmak, tefekkür ve düşünce odaklarını, kendi asli ihtiyaçları kadar, önemsemelerini sağlamak, toplum öncülerine, mütefekkirlere ve yazarlara düşüyor. Çok yoğun geçen bir gündü, bu bakımdan oldukça yorulmuştum, büroda işler yoğun olduğu için, eve saat 20.30 civarında gitmeye karar vermiştim. Motoruma binerek, Erkilet bulvarından ilerliyordum,Sümer bez fabrikasını henüz geçmiştim, önümde beyaz renkli, fort marka bir otomobil ilerliyordu. Atatürk lisesinin oraya yaklaşırken, sağa dönmek için sinyalini yaktı, bende tabi olarak sol şeride geçmek niyetiyle ilerliyordum. Önümde sağa dönmek için, sinyal veren aracın şoförü, direksiyonu aniden önüme kırınca, bir anda çaresiz kaldım. Motorun frenine bastım fakat ne mümkün, kayarak vardım ve o hızla, aracın arkasında bulunan tampona çarptım. Bu çarpmayla motordan fırlayarak, havada taksinin üzerinden iki veya üç takla atarak, kaldırımın üzerine düştüm, kulağıma bir annenin feryadı geliyordu, ama ben çarpmanın şiddetiyle, kendimde olmadığım için, hayal gibi geliyordu. Kollarımdan, bacaklarımdan tutmuşlar, bu vaziyette araca bindirirlerken, kendime geldim, iyi olduğumu söyleyerek, hastaneye gitmeme gerek olmadığını belirttim. Yalnız karşımda hiç tanımadığım, çırpınan bir adam dikkatimi çekti, bu kişi ısrarla hastaneye gitmemizi, tavsiye ediyor ve böyle olmasını istiyordu. Meğer arkasından çarptığım aracın sahibiymiş, sağa dönmesi gerekirken neden karar değiştirdiğini ve hangi sebeple tekrar sola döndüğünü sordum. O dizlerine vurarak, suçsuzluğunu anlatmaya çalışan adam, bak gardaşım, sana kurban olayım ki, benim hiçbir suçum yok, önüme aniden çıkan, şu yaşlı teyzeye çarpmamak için, sola kırdım deyince, tamam onunla geçmiş olsun ve Allah hayırlısını versin diyerek onları gönderdim. Ayağa kalktığımda, müthiş derecede kaval kemiklerim, bileklerim ve kasıkların ağrıyordu, motorun öyle enteresan duruşu vardı ki, devrilmemiş, amortisörler dikelmiş, adeta göreve hazırım der gibi bekliyordu. Arkadaşların yardımlarıyla, motoru elimizde götürerek eve gelmiştim, fakat hiç bir şey söylemeden yatağa uzandım, ağrılarım çok fazlaydı, belki de kendimi dinleyince sakinleşirim, kanaatiyle sessizce yatıyordum. Cenabı Hakka şükürler olsun ki, sakat kalmadan iki,üç gün sonra yeniden çalışmaya başlamıştım. Askerlik vazifemi yapmamıştım, tecillide olmadığıma göre, beş yıl geçtiği halde, arayan, soran olmaması benim garibe geliyordu. Belki basın mensubu olduğumu bildiklerinden, mühlet tanıyorlardır zannıyla, düşündüğüm oluyordu, beklide böyle düşünmemin hiç alakası bulunmuyordur! Fakat sürekli olarak, ne zaman çağrılacağımı düşünmek, ve bu kaygılarla yaşamak, benim tarzım değildi, sırf bu nedenle araştırmaya ve durumumu netleştirmeye karar vermiştim. O günlerde İstanbul’dan gelen ve misafirim olan Mehmet Maden bey, aynı zamanda gazetemizin, yayın, dağıtım ve pazarlama müdürüydü. Son derece beyefendi, bir kişiliğe sahipti, aslen Konyalıymış, mesleği de edebiyatçı ve yayıncılık işleriyle de uğraşıyormuş, akşam fakir hanemizde yemeğimizi yedik, sohbet ediyorduk. Kapının zili çaldı, açtım karşımda küçük kayın biraderim Ali’yi görünce sevinerek hoş gedin dedim. Alinin yüz ifadesi, mahcup ve endişeliydi, eve girmedi ve Mustafa ağabey, babam seni evimizde acele bekliyor dedi. Hayırdır Ali, bu saatte neden bekliyor bir, problem mi var deyince, ağabey inan ki ben hiçbir şey bilmiyorum, sadece bana söyleneni yapıyorum, fakat biraz sinirli olduğunu gördüm dedi. Ali şu anda misafirim var gelemem deyince, Ali eğer siz şimdi gelmezseniz, babam buraya geleceğini söylememi istedi dedi, bu duruma çok şaşırmıştım! Neden bu saate bekleniyordum, niçin ısrarla gelmem isteniyordu, çok merak ediyordum, fakat icbar edilmeye de müsait bir kişiliğe sahip değildim. Peki Ali babana gelemeyeceğimi söyle, buna rağmen gelmek isterse, buyursun gelsin, onu bekliyorum dedim ve Aliyi uğurladım. Fakat keyfim kaçmıştı, şaşkınlık hoşlanmadığım halimdi, bu durumu çok gizleyemedim, misafirimize de durumu kısaca özetledim. Hanıma sordum, haberim yokken herhangi bir şey odumu diye, kendiside meraklandı fakat, ne olduğundan haberinin bulunmadığını söyledi. Sabah kahvaltımızı yaptık ve misafirimi terminalden yolcu ettim. Daha sonra süratli bir şekilde, kayınpederim olan sevgili Mükremin hocamın, beni beklediğini düşünerek, sabaha kadar beni rahatsız eden çok önemli meseleyi öğrenmek ve vuzuha kavuşturmak niyetiyle evlerine vardım. Zile bastım, kapıyı baldızım Emine açtı, hocamın evde olduğunu öğrenince içeriye girdim, selam verdim ve sedire oturdum. Hocamı, şimdiye kadar hiç görmediğim ve şahit olmadığım bir gerginlikte buldum, kayınvalidem de yanı başında oturuyordu. Hocama, hayırdır inşallah buyurun sizi dinliyorum dedim. “Biz kızımızı bunun için mi sana verdik” deyince beynimden vurulmuşa döndüm, hemen benim bilmediğim veya benden saklanan bir meselemi vardı, endişesiyle ne olmuş, hayırdır dedim. Benim eşim, ehlim, zevcem olan ve emanetimde bulunan, ve bu sebeple de hayatımı kaygısızca paylaştığım bir insan olarak! Her şeyini benimle paylaşması gerektiği halde, annesine, babasına, benden gizlediği herhangi bir derdini mi paylaşmıştı, eğer böyle yaptıysa bu durum benim için affedilmez bir hataydı. İçimden inşallah böyle bir şey olmamıştır diyerek temenni ediyordum, çünkü eşimi seviyordum, ondan memnundum. Hocam titrek bir sesle,yutkunarak kızıma soğan ve çemen ekmek yediriyor muşunuz, bunu ben asla kabul edemem, diyerek konuşmasına devam etti. Onun için sana iki şık söylüyorum, birincisi; hemen annen gilden ayrılacak ve başka bir eve taşınacaksınız! İkincisi de; şayet bunu yapmaz isen, kızımı hemen getir ve bana teslim et deyince, daha birçok şaşırdım! Asabım bozulmuştu, sen bu kanaate nasıl vardın, bunları kızın mı anlattı sana, yoksa yanında oturan şu hanımın mı diye sordum? Ben kızımı hiç görmedim, onu hiç dinleme fırsatı bulamadım ve bunları da nereden öğrendiğime gelince, bu sadece benim bileceğim bir konudur dedi. Ayağa kalktım, kayın pedere yönelerek seni uyarıyorum, ben yaşadığım müddetçe, bir daha anamı ve eşim olan kızını, bu şekilde ağzına almayacaksın, bunu bir daha denersen, sana çok farklı mukabelede bulunurum, bunu sakın ola ki unutma, dedim ve kapıyı sert bir şekilde çarparak, oradan uzaklaştım. Kafam, dimağ durmuştu, adeta duman olmuştum, sağlıklı düşünemiyordum, eve geldim, konuyu farklı bir şekilde araştırdım, kimsenin bir şeyden haberleri olmadığını anladım ve rahatladım. Ehlime bir müddet sonra, baban bana bu teklifleri yaptı ne dersin deyince, üzerine hiç bir zaman toz kondurmadığı babasına. Kararlı ve oldukça emin bir tarzda, olacak şey mi bu, ne saçmalık, demesine içimden çok sevinmiştim ve hala bu günkü gibi hatırlarım. Annemden şüpheleniyordum biraz, sabırlı, ehli salat ve hoş görülü değildi. Sevgili babamı ve garip olan gelinini, ben evde bulunmadığım zaman, oldukça rahat bir şekilde gagalardı, babam annemden çekindiği için, onun olmadığı zaman bana içini dökerdi, hatun zaten hiç şikayette bulunmazdı! Annem benden çok çekinirdi, babamdan değil de benden korkardı, yıllarca tespit ettiğim yanlış ve hissi, nefsi tavırları çekilecek gibi değildi. Bir keresinde, eğer babama bir daha bağırdığını görürsem ve hizmetinde kusur edersen, seni bir daha anam diye saymam, bunu bilesin diye kızmıştım! Benim böyle bir hakkım olmadığını biliyordum, ama babam için yaptıklarımın, şahsımla alakası olmadığından, bu nedenle zulüm sayılmayacağına inanıyordum! Çünkü annem her şeyin tazesini, iyisini kendine ayırır, kalanını babama ikram ederdi, bununla da yetinmeyip, onu uşağı gibi çarpıp azarlardı, bu yüzden babam sürekli mazlum durumundaydı. O nedenle, çocukluğumdan itibaren gelişen ve bu konularda, kronikleşen hassasiyetim, bir kadının bu anam dahi olsa, sesini yükseltmesine, pervasızca davranmasına, asla tahammülüm yoktu, mutlaka hanımefendi olmalıydı, olmasa dahi, olmaya çalışmalıydı. Aksi taktirde kadınsız bir hayatı tercih etmek zorunda kalırdım. Epey sonra öğrendim ki, annemle, kaynanam biraz atışmışlar, sebepte eşim halı dokurken, bazen annesi de yardıma gelirdi, annem gariptir fakat istemezdi. Kaynanamda bir sabretmiş, iki sabretmiş dayanamamış, efendisine durumu izah etmiş, bana anlatılan bunlar. Bunlar doğru bile olsa, kayın pederin böyle davranmasını asla gerektirmez ve böyle bir üslûp hatasını da, kesinlikle affettirmez, tüm bunlardan daha da önemlisi! Kayın pederler, hiçbir suretle talak talebinde veya teklifinde bulunamazlar, onların böyle bir hakları bulunmamaktadır, bu nedenle bazen böyle gelişen müessif olaylar, sinemizde silinmeyen izler olarak kalacaktır. Eşimle oldukça güzel bir şekilde anlaşarak, huzur buluyordum, fakat bazen annem ne hikmetse, sudan bahanelerle huzursuzluk çıkartıyordu. Bazen bahçede çalışırken yanıma geliyordu, gelininin olumsuz davranışları olduğunu söylüyordu. Oysa ki benim olmazsa olmaz kanaatim, eşimin haklı gerekçeleri dahi olsa, anneme ve babama katiyen sesini yükseltemez ve hürmette kusur edemez, bunu ima olarak dahi gösteremez. Bana uygun bir zamanda meseleyi izah eder ve ben müdahaleyi gerekli gördüğüm vakit yapardım. Gariptir ama eşim, annem hakkında hiç şikayette bulunmuyordu, bana şikayette bulunan sürekli annem oluyordu, hanım ise yüzleşelim diyordu, yine bir gün anacığım madem ki böyle diyerek çağırdım gelinini, haydi her ne olduysa anlat bakalım dedim. Annem ben sana daha önce anlattım, bana güvenmiyor musun diyerek çıkıştı, anacığım elbette güveniyorum fakat, birde gelinini dinleyelim diyerek ısrar ettim, hanım anlattı olayı, hangisi doğru şimdi söyle anne deyince, gelinin anlattığı doğru demezmi Mesele vuzuha kavuşmuştu, annem enaniyet inden, sudan sebeplerle, huzursuzluğu neden çıkarttığını, mütefekkir ve alim şehit Seyit Kutup ne güzel analiz yapmış ve demiş ki! “Analar erkek evlatlarını everdikten sonra, onları gelinlerinden kıskanırlar, gerekçe olarak, büyüttüğüm, gözüm gibi baktığım oğlumu, elin kızı elimden aldı ve kendine bağladı, kanaatiyle iç mücadele başlatır! Yetersiz olduğunu anladığı zaman efendisine, inandırıcı olmak için nüfus etmeye başlar, beyini kendi safında göremezse, onu da düşman ilan eder, daha da olmadı, herkesin kendine tabi olmasını sağlamak ister, başarana kadar huzursuzluğu devam ettirir, daha da olmadı mı, oğlundan da vazgeçerek onları dışarı attırır, fakat tüm bu eylemlerinde kendini sürekli haklı görür” Zatım ve sabırlı ehlim Allah’a şükürler olsun ki, bu tespitlerin hepsini en acı haliyle, yaşamak durumunda kaldık ve tecrübe olarak sinemize silinmeyen bir izi nakşederek koyduk. Gazete temsilciliği ve dağıtım hizmetleri gayet güzel gidiyordu, askerliğimi henüz yapmadığım için, ne zaman çağrılacağım belli değildi, işlerimi bir program dahilinde yürütebilmem ve ileriye dönük hesaplarımı, düzenlemem maksadıyla, askerlik meselesinin netleşmesi gerekiyordu. Normal süremden beş yıl geçtiği halde ne hikmetse çağrılmamıştım, askerlik şubesine giderek neden bu zamana kadar geciktirildiğimi öğrenecektim. Askerlik şubesinde muhatap olduğum şahıs, kaydımın olmadığını söyleyince, bu nasıl olur demek zorunda kaldım. Fakat bazen böyle olabildiğini söyleyerek, takip edeceğim prosedürü izah etti, yani ben askere gitmek için baş vurmasaydım, ne arayan var, ne soran fakat ben buna duyarsız kalamazdım. Nüfus müdürlüğünden kütüğümü çıkartım ve gerekli evrakları alarak askerlik şubesine yeniden gittim. Mart ayının üçüncü gününde, Ankara zırhlı tümende olacağımı, mızıka sınıfına gideceğimi, ve o nedenle de evraklarımın hazırlanacağını, dolayısıyla bir müddet sonra, yeniden uğramamın, daha isabetli olacağını ifade ettiler. Mızıka sınıfı dikkatimi çekti, benim mızıkayla ne ilgim olabilirdi, ilk aklıma gelen ağıza götürülerek üflenen bir alet olmasıydı, merakımdan duramadım araştırdım ve askeri bando bölüğüne verilen bir isim olduğunu öğrendim. Askere gideceğimi ve ne zaman gideceğimi, öğrenmem benim için çok önemliydi, dolayısıyla her şey netleştiği için oldukça rahatlatmıştım. Evimizde sevinçle karışık tatlı bir hüzün, baş göstermeye başlamıştı. Sevgili ehlimin yükü oldukça fazlaydı ve bir o kadarda kutsaldı, çünkü neslimizin devamı niteliğinde bulunan, muhabbetimizin tezahürü sayılan ve bizlere bir emanet olarak bahşedilen, daha da önemlisi, bir anne olmanın ve babalık sıfatını kazanmamın müjdesini taşıyordu. Artık kendimi,ehlimi ve işlerimi askerlik günüme kadar hazırlıyordum. Gazeteyi, dolayısıyla temsilciliği yeni askerden gelen, temiz ve iyi bir arkadaş olarak tanıdığım, Mustafa Öztürk kardeşime teslim ederek bırakacaktım, o bakımdan onun yetişmesini bekliyordum. Yaptığım araştırma ve tespitler neticesinde eşimi, babasına askerden dönene kadar teslim edecektim. Maksat eşimin daha rahat ve huzurlu bir ortamda, yolumu beklemesini temin etmekti, çünkü biliyordum ki annem, burnundan fitil fitil getirir, ona hayatı zindan ederdi. Babamın bana ve gelinine dert yanmasını katiyen istemez, arbede çıkartırdı. Annem saf, duygusal, hisleriyle hareket eden, fakat genellikle yanılan bir kişiliğe sahipti, akletme, düşünme, mukayese ve muhakeme yapmak her zaman son tercihi olurdu, başka bir çözümde yoktu, böyle yaşamak durumundaydık, zira evin bir oğluydum. Ehlimi babasının evine teslim etmek fikrini de, rahmetlik Hacı Hasan Efendi bak oğulum, kız evladı babasının evinde emin olur, huzur bulur ve kaygısız oturur. Fakat senin olmadığın bir mekan zaten ona dar gelir, bu babasının evi dahi olsa, ama o mekanda laf söz olmaz. O bakımdan biz tavsiye ederiz ki, kız evladı askere giderken, eğer babanız ve anneniz bakıma muhtaç değillerse, bırakın babasına, orada sizin yolunuzu beklesin, diyerek tavsiyede bulunmuştu ve bende öyle yaptım. Zaten annemin bir çok tavır ve hareketlerine sınır getiriyor, kısıtlıyordum, bulunmadığım bir mekanda, babam zaten zavallı, kendine faydası yok, ehlim garip bir kuş ne yapabilir. O nedenle ben, geleceğimi ve aile yuvamı, çok sağlam temellere dayandırarak, şekillendirmek ve istediğim seviyeyi yakalamak zorundaydım, bu sebeple de keyfiliğe, asla pirim verilmemeliydi, böyle düşünüyordum. Biraz yağmur atıştırıyordu, motorla eve gelerek, evrakları aldım ve muhtara gitmek için dışarıya çıktığımda, annem arkamdan bağırıyordu, oğlum gitme hava bozuk ıslanırsın diye, anacığım sen merak etme, hemen gider gelirim diyerek, arkama dahi bakmadan muhtarın evine geldim. Motorumu çalışır vaziyette bırakmıştım, ufak bir problem vardı, bu nedenle bazen çalıştırmak zor oluyordu, bujilerin değişme zamanı gelmişti artık, fakat bunu gerçekleştirmeye henüz fırsat bulamamıştım. Muhtarla işimi bitirdikten sonra, motorun yanına geldim ki, maalesef stop etmiş, uğraştım çalışmadı, oradan geçen gencin birine, rica ederek yardımcı olursan, şu motoru iterek çalıştıralım dedim, sağ olsun beni kırmadı ve yardıma geldi. Motoru her zamanki gibi, vitese takarak itmeye başladık, her zaman olmasa da bazen, denemek zorunca kaldığımız bir uygulamaydı, genelde netice alırdık. Motoru bir müddet ittik çalıştı fakat, öyle bir hızla çalıştı ki motor, benim üzerine atlayarak binmem, bir türlü mümkün olamadı, zira çok hızlı bir şekilde koşmama rağmen yinede binemedim. Yüz metre kadar, motorun direksiyonunu ellerimle tutarak, bırakmadan ve çok hızlı bir şekilde, koşmaya devam ederek, atlaya bilir miyim diye onunla koştum. Lakin motor beni, sürükleme noktasına getirdiği an, dayanamadım ve motoru bıraktım, ağız üstü yere düştüm, yine duramıyordum, o hızla yerde yüz üstü vaziyette, otuz metre kadar maalesef sürüklendim. Motor hızını almamış olmalı ki hala, aynı hızda devam ederek, kaldırımın kenarına öyle bir çarptı ki, adeta şaha kalktı ve daha sonra hüzünlü bir biçimde, yere yan yatarak yuvarlandı ve motorun haşmeti, beş paralık olmuştu. Zavallı motorun sesi kesilmiş, ön teker jantı ikiye katlanmış, amortisörlerin dikey ve yatay özelliği kaybolmuş, boyunları bükülmüş bir vaziyette adeta pes etmişti, çaresiz bir şekilde bekliyordu. Bir kendi durumuma ve birde motorun durumuna baktım, enteresandır belki fakat, ikimizde tarumar olmuştuk,Yarabbi kusurum mutlaka vardır, fakat ben yine sana sığınıyor ve hamd ediyorum diyerek boynumu büktüm ve şükrettim. Motoru, annemin ve ehlimin ısrarları sonucu, daha da önemlisi, askere gidecek olmam nedeni ile, marangozluk yapan Ahmet usta, diye bildiğimiz bir ademe pazarlık sonucu anlaşarak satmıştım. Satış sonucunda aldığım senetlerini, ben askerde olacağım için, ticaretle uğraşan Yunus enişteme verdim. Maddi darlık yaşıyordu, senetleri tahsil etmesini ve sermayesine katarak, çalıştırmasını konuşarak fikir birliğine vardık, ayrıca ben istedikçe, asker harçlığımı da göndererek hesabıma yazacaktı. İşlerimi yetiştirdiğim, Mustafa Öztürk arkadaşıma teslim ettim, bu şekilde gazeteyi, güvendiğim bir kişiye bıraktığımdan, haylice rahatladım. Böylece askere gideceğim günleri beklerken, bu arada eksiklerimi gidermeye çalışıyordum, annemi gelini konusunda, ikna edemedim fakat, fazla direnemedi zaten bildiğimi yapacağımdan, anlayışlı olmasını istedim. Ehlimi babasının evine götürerek, tekrar onlara teslim ettim ve ben yokken nasıl ve hangi hudutlarda yaşayacağını, kimlere gidebileceğini, hiç bir kimsede yatamayacağını ve benzeri konuları işleyerek anlattım. Bu verdiğim talimatlara, harfiyen uymasının gereğinin ne olduğunu izah ettim, ben kalbi olarak, ehlimin samimiyetinden emindim. Vedalaştım en yakınlarımla, kendi hanelerinde, zira beni yolcu etmeye gelmelerini istemiyordum, sade bir yolcu olarak valizimi aldım ve terminale gitmek için aheste bir şekilde dolmuşa bindim. Biletimi gün evveli almıştım, otobüs yerini almıştı, sükunetle yolcuları bekliyordu, hazırlığımı yapmıştım, sakalımı kestim, saclarımı dört numaraya vurdurmuştum. Nihayet Ankara ya geldim, fakat nedense keyfim yoktu, hiç bir yeri gezmedim, hemen teslim olayımda meseleyi biran önce anlayalım. Dolayısıyla askerliğin havasını, bir an önce soluklanırsam, meseleleri unutabilirim düşüncesiyle, Etimesgut’a gidecektim, yani meşhur 12 Eylül harekatını yapan, zırhlı tümene asker olarak varacaktım. Etimesğut’a geldim, benim gibi gelen başka askerlerde vardı, ben bu yuvaya kendimden emin bir şekilde, peygamber ocağı diyerek, kutsallık atfederek geliyordum, bu vatana hizmeti Allah’a ibadet olarak görüyordum. Kapıdan içeriye girdim, nereye baş vuracağıma bakıyor ve düşünüyordum ki, bir onbaşı beni hızlı bir şekilde çekti ve sırtımı ağaca yasladı, dirseğini çenemin altına dayayarak, peş peşe sualler sormaya başladı. O kadar enteresan ve hazin bir durumdu ki, sanki bir zanlıyı kıs kıvrak yakalamışlar, sıkıştırarak itirafta bulanmasını ve gerçek maksadının açığa çıkmasını istiyorlardı. Etrafıma bakınıyordum, bir taraftan cevap vererek, durumu anlamaya çalışıyordum, aksi taktirde onbaşıyı al aşağı ederek tekmeleyecektim. Kimsenin durumu benden farklı görünmüyordu, demek ki buranın durumu böyleymiş diyerek, içimden geçiriyordum fakat, tahammülüm kalmamıştı artık, sıkılmaya başlamıştım. O kadar çok konuşmanın arasında, Kayserili olduğumu söyleyince, onbaşı Kazımı tanıyor musun, diyerek bana soru yöneltti. Kendimi bu badireden, bir vukuat işlemeden kurtarmak düşüncesiyle, hiç tanımadığım halde, evet tanıyorum demek, zorunda bırakılmıştım, onbaşı doğru söyle yoksa, sonun çok kötü olur diyerek, tehdit dolu edayla yeniden sordu. Anlama özürlü müsün tanıyorum dedim, duymadın mı, diye emin bir vaziyette tekrar ifade edince, onbaşının biraz gevşediğini hissettim, çağırtıyorum bak karışmam dedi, tamam sen çağır gerisine karışma dedim. Orada birinin Kayserili olması benim için yeterliydi, onun beni tanımaması mümkündü, fakat ben her halükârda onu tanıdığıma ikna ederdim, zira reddetmezdi, edemezdi, bu fırsatı ona asla vermezdim, aldığım riskin gereği buydu, öyleyse bunun üstesinden gelmeliydim. Her şeyden ziyade kendime olan güvenim tamdı, o bakımdan böyle kararlı olmam, beni kuvvetli kılıyordu. Merakla bekliyorduk, hem şehrimizi, benim rahatlamamın veya tam tersi olarak, yalan söyledin diyerek, çarptırılacağım cezanın, mümessili olacaktı, bu hiç tanımadığım hem şehrim. Onbaşı benim rahat oluşum karşısında, etkilenmiş olacak ki, durmuyor anlatıyordu, Kazım çavuşun nizamiyeden sorumlu olduğunu, albayın yakını bulunduğunu, dolayısıyla onun himayesinde bulunan askerin, yaşayacağını anlatıyor. Bir anda beni ağaca yaslayarak ve bir zanlı yakalamış gibi sorular sorarak, ufkumu tarumar eden onbaşı gitmiş, onun yerini bir insan evladı almıştı, oldukça mülayim, aklı başında sorular soran biri gelmişti. Korkunun ve torpilin, bir insanı bu kadar değiştireceğini ve aynı anda, çift kişiliği yaşatacağını, ne kadar düşünsem de, bu denli bariz şahit olacağıma asla beklemezdim. Hafif kilolu, çakı gibi, uyanık olduğu uzaktan fark edilen, Kazım ismindeki çavuş, bir onbaşıyla bize doğru geldiği görününce, yanımdaki onbaşının kendine çeki düzen verdiğini fark ettim. Zatım için düşündüğüm, çavuş Kazımı hiç tanımasam bile, ruhlar aleminde tanıştığımızı biliyordum, dolayısıyla onun beni tanımaması, benim için pek fark etmiyordu, nasıl olsa benim kendisini tanıdığıma, ikna edeceğime hiç şüphem yoktu. Yanımıza iyice yaklaştılar, çavuşun yüz ifadesi oldukça sertti, başında duran kepini ani bir hareketle eline aldı ki, karşımda kimi göreyim, sanat okulu bando takımında birlikte çalıştığımız Uğurdu. Ne kadar şaşırdıysam, Uğur ne yapıyorsun burada, dediğimi hatırlıyorum, tabi sarılıp, kucaklaştık ve beni alarak o mıntıkadan uzaklaştık. Askerlerin saçları hep ikiye kesiliyordu, berberi çağırdı ve kibar bir şekilde saçlarımı kestirdi, şayet burada kestirmez isem, bölüğümde zor durumda kalacağımı ifade etti, birde çay ikram ederek, eski günlerimizi yad ettik. Bir müddet sonra beni, çavuş talimgahına götürdü, oradaki çavuş ve onbaşılara sıkıca tembihledi ve merak etmememi,yine geleceğini söyleyerek ayrıldı. Çavuş eğitimi görecekmişiz, fakat yine problem çıktı, mızıka sınıfında bulunanlar çavuş veya onbaşı olamazlarmış, eğitim bitince subay ve astsubaylarla birlikte çalışırlarmış. Tank taburu dördüncü bölüğe kaydettiler, sıramızı bekliyorduk, akşam saat 20.15 civarında görevli askerler, bizleri sıraya dizerek soğuk ve rüzgarlı bir akşamda, askeri elbiselerimizi almamız için, deponun önüne getirdiler. Çok rüzgar vardı, oldukça üşüyorduk, bu yetmiyormuş gibi, çavuş ve onbaşılardan, ağza alınmayacak basitlikte, argo küfürlerde duyuyorduk, dört yıldır içmediğim sigarayı, arkadaşların ısrarı ve ortamın bulanıklığı sayesinde, yeniden yakarak ve öksürüklerin refakatinde nefeslenmiştim. Depolardan kıyafetlerimizi aldık, doğruca banyoya götürüldük, oldukça kısa ve bir o kadar da tazyikle, nasıl banyo yaptığımızı, anlamadan askeri kıyafetleri giydik. Kıyafetlerimiz o kadar enteresan oldu ki, tanıştığımız ve yanımızda bulunan insanları tanıyamaz hale geldik. Her kez durumun vahametini anlıyor ve birbirimize daha çok yakınlaşıyorduk, yani askerlik bu ana kadar beni hiç açmadı, oldukça basit, görevli askerler birbirleriyle sürekli çatışıyor, küfürleşiyor, gücü olan dilediğini yapıyordu. Koğuş kalk taliminden sonra, önüne gelen toplu halde, mıntıka temizliği yaptırıyordu, dört yüz on beş kişi mevcuttu, yemekhane yetersiz geliyordu, su, tuvalet problemi bulunuyordu. Eğitim alanına gittik, oldukça uzaktı, sabah koşusunu ve kültür fizik hareketlerini, yaptıktan sonra içtima, hazırlığına başlanmıştı, bölük astsubayı teftişini yaptıktan sonra, bölük komutanı beklenecekti ve tekmil verilerek eğitime başlanacaktı. On beş gün geçti, gözümüz açıldı, epeyce bir şeyler öğrenmiştik, çavuş ayağa kalktığı zaman, nasıl bir komut vereceğini seziyordum. Çaya hasret kalmıştık, karavanada kaynatılan çay, suyu bittikçe su ilave edilerek, ücret karşılığında tekrar erata satılıyordu. (devamı nakşeden izler 12 de)
3,484
KENDİM İÇİN ALTILI 1 Bir gülü bile dağıtamadan içimizde cehennemden bir resim çizildi kim bilir kaç kez görmezden geldik deliklerinde kıvranan yılanları ve umarsız geçtik önlerinden kuyruk acılarının nasıl sonlanacağını bilmeden ateşe verdik kendimizi tapınakların yüksek kapılarında kendimiz için kutsal bahaneler uydurduk seyirlik kristal bir keyifle su geçirmez aynalarda şimdi hangimiz daha kutsal diğerimizden hangimiz daha dokunulmaz bir gülün masumiyetinden 2. ilk demir aldığımız limandan bu yana öpmek yasak ateşten yapılma yüzünü bir meleğin külümüzden savuracak kül kalmayıncaya dek yeryüzünde su; en büyük tapınak bize bizi taşıyan sütunlar dikilmiş,eskil bir bahçede mor bükümlü sesimizden başka ses kalmayıncaya dek bastık çığlığı her defasında evrenin hışırtısı bir opera tümcesindeydi ağır kelimeler vardı hep kuyruk acılarını kışkırtan koparılmış bir kuyruğun son bakışında 3. su geçirmese de aynalar,görünmek ister her ten,masumiyetini severek en çok içimizden eksilen bir kemiğin huzur bozucu ıssızlığı aynaların buğusunda cehennemden resimler çizer tanrısal bir imza kristal parçalanışını rengimizin nedense göremedik bir kaç sarı ten kalışımızı kendimiz sanarak suladık koparılmış gülleri gül diye kutsadık kirli melek tasarımlarını sinsice peydahlayıp her taşın altında başı ezilmemiş gülümsemeler bıraktık hepsi sürüngen 4. karanlıkla her sırtüstü teması gece bildik bizden iyisi yok sanıp balıksız denizler üzerinde bulutlar gezdirdik bin bir renk ne ki hepsi tek renk düştüğümüz yerde dağılan ne bir gölge ne bir suret sadece tahrif edilmiş bir şarkının notaları dudakların zifafında sövgüler var şimdi hoyratça ve helalinden 5. ortalıkta bırakılmış gibi,besmelesiz koparılmış birkaç gül her an yeni bir yangına meşale ıssız kapılarında tapınakların taşlandık ve kovulduk işte kristal bir kentin saydam avlularından yağmur kokulu nefesler kaldı avuçlarımızda bir de kil kokulu kuşların getirdiği dev yontular yitirdiğimiz bir yalnızlık gibi belki de kovulmuş bir yaşamdı bizimkisi yakamızdan düşmeyen bir türlü 6. nasıl ayıracağız aynaların buğusundan diğerimizi diğerimizden nasıl vazgeçireceğiz kendimizi kendi cennetinde yenik düşen bir tanrı gibi nasıl alıkoyacağız bir aynanın ölülerini dışımızda yeterince çıplak değil diye herkes kaktüse sarınmış derisini değiştirir gibi gece,düşlerimizde soyunuruz hiçbir şey yapmasak da cebimizde uyduruk bahaneler var önü tövbe ardı inkar esirgenen bağışlanan nasıl olsa her yakarıda sonuna dek içilen veresiye bir gelecek cennetlik sorular cehennemlik yanıtlarla dolu bir öykü ki incir yaprağına yazılmış yolunmuş melekler barındırır içinde hep atların peşinden koşan ........................... ..............................................................OKUNTU-3 ,kasım/ aralık 2001)
359
Bir Dünya İstiyorum Bir Dünya İstiyorum Polisi copçu olmasın Bir dünya istiyorum, Lideri bopçu olmasın. Bir dünya istiyorum, Kimse aciz kalmasın. Bir dünya istiyorum, Kadınlar taciz olmasın. Bir dünya istiyorum, İnsan iyi şey duysun. Bir dünya istiyorum, Emeklisi tam doysun. Bir dünya istiyorum, İyiler neşeyle gülsün. Bir dünya istiyorum, Yalnız bopçular ölsün. Bir dünya istiyorum, Halk yavan doymasın. Bir dünya istiyorum, Kimse onu soymasın. Bir dünya istiyorum, İşçi işten atılmasın. Bir dünya istiyorum, İşyerleri satılmasın. Bir dünya istiyorum, Kendi kendine yetsin. Bir dünya istiyorum, İnsanında hırs bitsin. . Bir dünya istiyorum, Halkın canı yanmasın. Bir dünya istiyorum, Hiç mutsuz dönmesin Bir dünya istiyorum, Çalışanları doysun. Bir dünya istiyorum, Feryatları biri duysun. Bir dünya istiyorum, Çocukları ölmesin. Bir dünya istiyorum, Hak yiyen gülmesin. Bir dünya istiyorum, Dağılıp saçılmasın. Bir dünya istiyorum, Açılımlar açılmasın.Bir dünya istiyorum, Askere icap kalmasın. Bir dünya istiyorum, Kimse şehit olmasın. Bir dünya istiyorum, İçi Atatürk’le dolsun. Bir dünya istiyorum, Onu sevmeyen ölsün Olması zor biliyorum, Kendime gülüyorum. Söyleyin be dostlarım, Çok şey mi diliyorum.
167
Koyu Kahve Senli düşler ülkesinde yaşıyorum, Cebimde senden bir hatıra, Aklımda yine buğday rengi tenin. Ellerimde ellerin... Ben sende kendimim, Senden beri herşeyim koyu kahve benim, Saçlarım, gözlerim, hayallerim...
29
Zile Milattan önceye uzanır ünün Veni, vidi, vici'de saklı dünün Can yurdumun şirin bir gülü günün Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Yiğitlerin meydanlarda şân olmuş Ozanların türkülere yol olmuş Güzellerin sevenlere yâr olmuş Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Tam ortada kalesi nişanıdır Ulu camisi sanki imzasıdır Hele bir pekmezi var ki, mahlâsıdır Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Bağlarında türlü türlü güzellik Evlerin var ki sanatta zirvelik İnsanında anlatılmaz incelik Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Batı yazsam haşhaşlı keten kalır Helvanın tadı damaklarda kalır Mutfakta her yöre ardında kalır Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın El sanatlarında okul gibisin Müzikte, sporda umut gibisin Bilimde, şiirde ekol gibisin Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Sineman, tiyatron, panayırın var Kirazlar açınca festivalin var Doyumsuz daha pek çok eğlencen var Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Havanı soluyan havana doymaz Suyunu tadanlar suyuna kanmaz Ayak basanlar başka yer aramaz Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Leb demeden leblebi gelir akla Leblebi deyince zile en başta Daha ne diyeyim bundan başka Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Hacımehmet mahallesinde doğdum Altınyurt ilkokulunda okudum O gün bu gün özleminle avundum Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Kültürün özünü sende bilirler Yurdumun gizine sende ererler Gezeceksen illâ onu gez derler Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın
202
Aşina Olunca aşinası bir demet kırmızı gülün Susar mi gönlüne konan aşk bülbülün Bahardan ısmarlanmış misk kokusu gülün Âşıka her gün her gece dernek düğün.
25
Sarı mimozam... Sevmenin mavisinde Kaçmanın çocuksu neşesindesin Bensizlikte kaybolup Sebebsiz savaş çıkartırsınDemedi deme Sonra çok üzülürsün Çıkarttırma bana savaş baltamıGayen topraklarını istila ettirmek Belki de kalbini bana hapsettirmek İstediğin galiba bana yenilmek Demedi deme Bendeki idare böyleSözler,mısralar ve dünya bir tarafa Sen buğulu kara gözlerinle Sarı saçlarınla Solmayacak Sarı mimozamsın...
50
FESLEĞENLER bir gün girit'e geri döndüm. tam üç uzun yıl geçti, deniz orda her gün köpürürdü. ve yaşlı bir kadın her gün ağlardı hiç dönmeyecek olan        bir balıkçı teknesini bekler gibi                                    aynı kıyıda. çakıl taşlarıyla rengarenk, kırmızı mendil ve usul sesli türküleriyle oğlundan, bir tutukevinden gelecek                        mektubu. üç uzun yıl benim kapımı çalan güneş onun konuk gecesiyle durmadan yer değiştirdi. fesleğenler kırağılarla         eski gemi artıkları                 saban demirleriyle                                         yer değiştirdi. beklediği mektup hiç gelmeyecekti. biraz önce nikos'u tuvalete götürdüler hücremin önünden geçerken                             ıslık çaldı ve korkunç güzel bir portakal kokusu yayıldı ortalığa nikos'un ıslığından. oysa sıcak bir geceydi ve yazdı. işte o portakal kokusu hatırlattı bana bir gün dönmüştüm diye başlayan selaniğe, pireye, atinaya, pireye barba hristos'un dönüş öykülerini. gece yarıları başlayan gece yarısı götürülmelerle dönüş öyküleri.
126
ENDİŞE vallahi basmaya kıyamıyorumo güzelim kar kirlenir diye korkuyorum...bir kez karardı mı beyazlik,kolay kolay aklanmaz, biliyorum..
16
EĞRETİ – haiku 363 eğreti durur ıssız gökte dolunay - bir kuyu başı
13
Elveda El ele vermiş veda Yoktur Veda tek elden ihanettir Lakin elden hayır yoksa Elveda der Tüm mahcup diller. Elveda Kederli sözcük Sonsuzluğun ortasında Sonla biten her şey gibi Biri birini sever Biri birini gözler Hayat birilerini sevmek için Hep birileri unutulur Elveda Çirkin kızdır bu yüzden, Hep birini sever Ve hep birini unutur Ve bu yüzden hep Veda tek elden ihanettir Lakin elden hayır yoksa Elveda der Tüm yalan diller…
71
İhdar İki günde şâh oldun,düştün nefsin yoluna, Şeytan da serbest kaldı,taktı seni koluna. Ey Üstâzın evladı! :Kalk,bak kendi soyuna! Hiç kardeş üzülür mü kendi nefsin uğruna.
26
Bazen insan Neler biriktiriyor insan Yaşadıkça Bazen hüzün kahır endişe Bazen korku sır gözyaşı Bazen öfke sinir kin Bazen özlem sevinç mutluluk Bazen umut sevgi aşk Bazende hiç mi hiç
30
Son Mesajımdır Bu; DOSTLUĞUN TEBESSÜMÜ DAİMİ OLUVERSİN İNŞALLAH! . = 000.001 = Sanat; İNSANLIĞIN KALBİNE ve Adınız YETER SEVENLERİNİZE: HEDEFİMİZİ TAYİN ETMEYE! Bir Kara Sevda Yaşasak Da; OLURUNA BIRAKTIK ŞARKINIZLA! . Ellerinizden Öpmek! .******MÜSLÜM GÜRSES BABAMIZ İÇİN; TTNET SAYFALARINDA PAYLAŞTIĞIM MESAJIM! .
42
Kirvem...Tut... Elimi... Bırakma elimi sıkı, sıkı tut kirvem... Dağların sırtından, aşağı bir bulut, dalga, dalga iniyor, ağlayan bulutlarmı...? yok kirvem yok, yüreğindi bulutların gözyaşlarına karışan, çünkü az ilerde çam kokularının, yağmura karıştığı yerde, sevdalı bir yürek, veda türkülerini söylüyordu, geri dönülmezliğin acısıyla...Ah kirvem...kumruların öpüştükleri ağaçların yaprakları, bir bir dökülüyor, yağan yağmurun sesine karışan, sevda fısıltısı, kuşları bile kendinden geçirdi, eğer insanlar sevginin yüceliğini bilseydi, toprak olmanın ne anlama geldiğini, elbette bilebilirlerdi... Bırakma elimi, kirvem kara gözlüm...sıkı sıkı tut...bir gül düşüyor gecemize, birde ıslak ıslak gözlerin...yollar hasrete açılıyor kirvem...jilet atar gibi yüreğimize, ve kokuna burünen ayışıkları, terletmiyor ellerini, ellerimde yüreğin artık yok... yüreğimde yok...yok artık yerinde...Ah kirvem bir sevdaki bu, onsuz yaşanmıyor...Ah kirvem ah...çığlıkların yarınlarımdaki düşlerimi vuruyor...ve düne ait, ne varsa sonbahar gibi hüzünde, bir renk kurur, Ah kirvem yazgılarımız kanar, mevsimsiz tutar bizi en olmadık yerimizden...tut kirvem sıkı sıkı tut elimi, sakın bırakma, en olmadık zamanda acımasızdır bu sevda, kanatır yüreğimizi...Ah be kirvem bilirim yüreğindeki ateşi...Dinle kirvem dinle, sen yirmisekiz yıl paylaştın, anılarını yaşatırsın, yüreğinin en güzel yerinde...bense sazımı alamadım...bırak yüreğinde esir ettiğin martıyı...bırak ta deli rüzgarların önünde, rüzgar gibi, yalçın kayalara koşarak...Özgürce...yalın ayak dolaşsın, kayaların ruhunu duyarak...sen gittinde...ben gidemezmiyim...işte kirvem kayaların nasır bağlayan, duygularının...çığlık çığlık ağlamasıdır...mavi düşlerin ortasında...Ah kirvem suların sessizce yanışı...ve ayın son saatlerinde, dökülen gümüş tozu yansımalarıydı, Ah be kirvem...gecemiz karanlık...güllerimiz açmıyor...Ah be kirvem bırak yüreğinde hapsettiğin martıyı özgürlüğe...Ayla doğsun üstümüze...Ah be kirvem...sevmek yürek işidir...sevgide yürümek cesaret ister...tut elimi tut kirvem sıkı sıkı...yürüyelim...ceylanla...ırmağa...Güneşi tutalım elimizle...Nehirlere doğru tut elimi kirvem tut sıkı sıkı tut.................
246
Şizofrengi Mavi Kadın Biliyorsun bunlar asılsız iddialardı... yani şizofrengim siyah falan değildi yani maviye çalan apaçık bir deliydim ben... tamam uzatmayacağım lafı anlayacagın o ki ben bu iddaları asılsız buluyorum ya da tam aslından inkar eden her yemini hecelerinden asıyorum asparagas tüm bu olanlar seni cok seviyorum yahu tenine ilikliyorum ya her gün günahlarımı Allah aşkına yalanlama onca ağrılı sancılı hatta kan revan sevişmelerimizin hatıra
65
Sitem değildir.... Sitem değildir duygularım, Sana yazdıklarım, Senden bile habersiz......Ruhum hazanlara tutsak, İdam sehpasında, İpimi çekmek için seni bekliyor, Sevdiğim...Yağmalanmış bir yürek bu, Bir yudum suya hasret, Dalında çürüyen meyva misali, Sana aşkım kıskanç gönüllerde, Kurşuna dizilmiş......Ne puslu günler,geceler gördü, Ne uzun bekleyişler, Çaresizlikler bu kalbim....Bastırıyor kış,kar,boran, Dağ,taş kalmamış gönlümde, Hep viran... Gülün dikeni bile, Sevda işgalinde, Acıtamıyor yüreğimi inan.......Gecelerim bir ağaç gölgesi, Aradı hep dinginliklerimde, Gecenin bir vakitlerinde, Çicekler topladım sana, Karanlık bahçelerden, Göz yaşlarım karıştı yağmura, Karanlıklarda sen farkedemeden....Sitem değildir bu duygularım, Sanadır senden habersiz, Senin olmalı bu çığlıklarım, Karanlıklarında sen duyamadan, Duyamadan.......fügen 10.11.2007gecenin bi vakti
98
Barış Akarsuya Feleğin çarkına çomak sokarsın Anadolu’m burcu burcu kokarsın Filiz vermiş ağaç inci takarsın Yurdumda akarsu cihanda barışDostlarında dert bıraktın bereye Direnmez ölüme ayak direye Çiçeği burnunda böyle nereye Yurdumda akarsu cihanda barışSevenlerin ağlatırsın özünden Dağların kar olur erir yüzünden Gençlik yürür gider senin izinden Yurdumda akarsu cihanda barışCem karaca oldun yaşattın onu Sevgiyle boyadın barışla yanı Seninle açıldı gençlerin önü Yurdumda akarsu cihanda barışGarip Yusuf şimdi seni arıyor Türkülerin dilde devran yürüyor Gitarında teller mahsun duruyor Yurdumda akarsu cihanda barışBere: Yara Yusuf Ter 10.08.2007 Saat 20:00 İsviçre
89
Yağmur Gözlüm Bahar yağmurunda sevdan ıslattı Gönlümü çelmişsin ey yağmur gözlüm Güzellik nişanen ruhum ağlattı Duygumu çalmışsın ey yağmur gözlüm *** Bağrım da saklanan gonca gülümsün Dikenli dalımda can bülbülümsün İçimde sönmeyen yanan közümsün Yüreğim yakmışsın ey yağmur gözlüm *** Yazılan dizeler seni metheder Yüreğimi canan adın fetheder Saçının teliyle çiçekler eyler Methime layıksın ey yağmur gözlüm *** Nameler gönderdim turnalar ile Selamım almışsın güzel sözlerle Sevdamı saklarım yaşlı gözlerle Nağmenle tutuştum ey yağmur gözlüm. *** İçim de çağlayan şelale oldun Kılcal damarımda kanıma doldun Sevgi yollarında sen bana yoldun Damarda kanımsın ey yağmur gözlüm *** Ruhiyi sevgiyle donatanısın Usunu dilinde bağlatanısın Hüzzam şarkısıyla ağlatanısın İsminle canımsın ey yağmur gözlüm. 27.03.2015/OLTU
111