poes
stringlengths 13
158k
| poe_length
int64 1
20.9k
|
---|---|
Sokakların Senfonisin de
Zamanlarım senin yokluğuna sığıntı
Gözlerime mıhlanan yoluna yıkıntı
Beynimi tutan, sensiz anıları yutan
Ağır yükünde yüreğime vuran takıntı
Sokakların senfonisinde dudaklarıma yakındıBilmiyorum, kaldırımlarına anılarımız düştü mü
Pencereyi yalayan yağmura gözlerin küstü mü
Evlerin başını yoklayan dumanlara ellerin yandı mı
Yıldızlara ulaşan sitemim rüyalarına kandımıBir ses ver
İster rüyalarımın perdesini arala
İster düşlerimin adresini karala
İster izlerimin ataletini yakalaBir nefes ser
Avuçlarımda bulutlar yoksulluk der
Yoksul kalan yüreğime anlamını ver
Duygularımın sandalını gözlerine sal
Yalnızlık ve sessizlik halime dal
Hayatın örümceği seninle kor hal
| 86 |
Gittin Bittik...
Yıldızlar artık eskisi gibi parlamıyor.Ayın ise eski loş havası yok.Güneş ısıtmıyor artık yeryüzünü.Kuş cıvıltıları yok artık buralarda...Yağmur sonrası gökkuşagı da çıkmıyor artık.Güller eskisi gibi kokmuyor.Sen gittin gideli gülmüyor yüzler...Sensiz dertli bu gönüller.Sanki senmişsin koskoca şehrin neşesi...Senin sayende yaşıyormuş tüm şehir.Gittin ve bitti koskoca bir şehir.GİTTİN BİTTİK...
| 48 |
Güzeli Severim
Yozgat, Yozgat, Yozgat
Yoruldum Yozgat..
Yeşil daglarina,
Vuruldum Yozgat... Bayrak, bayrak, bayrak
Ay yıldız bayrak..
Şerefim, namusum
Vatanım bayrak... Allah, Allah, Allah
Yaradan Allah...
Alemi noktada
Bir eden Allah
İnce, İnce, İnce
Sıratdan ince..
Güzeli severim,
İnceden ince..
| 40 |
Güz Geldi Evimize
Ay saklandı buluta, güz geldi evimize
Yelken açtık umuda, güz geldi evimizeÇöktü gurbet içime, gönül sevdi suçu ne
Gelin olmuş cimcim’e, güz geldi evimizeGönül vurgun yiyince, düğün günü gelince
Hasret döndü sevince, güz geldi evimizeHer nefeste bir çile, yaşadım bile bile
Sonu gelmez dert ile, güz geldi evimizeOlmaz saçın taradım, köşe, bucak aradım
Rabbimize yalvardım, güz geldi evimizeMevsim sonu yorgunun, vurgun yedim solgunun
Sanma sana dargınım, güz geldi evimizeDüşünceye dalınca, evde yalnız kalınca
Birde düğün olunca, güz geldi evimizeGökte parlar yıldızım, ilk ağrı gönül sizim
Güle güle can kızım, güz geldi evimizeGamı kederi attım, geçmişe köprü yaptım
Bir avuç hayal tattım, güz geldi evimizeGökyüzü bulut bulut, kucak dolusu umut
Gel teselli ver, avut, güz geldi evimizeHayat değil samanlık, yaşanmaz ki bir anlık
Gülüp geçmişi andık, güz geldi evimizeKöşe bucak dolaştım, çok menzile ulaştım
Sensizliğe alıştım, güz geldi evimizeŞanslıyım, bahtiyarım, yaşlandım, ihtiyarım
Sen mutlu ol sultanım, güz geldi evimizeKar yağar serin serin, yaram eski ve derin
Gelin koluma girin, güz geldi evimizeVakit saat olunca, kader hükmün bulunca
Birde torun olunca, gün doğdu evimize
| 175 |
Bir hatıra ver,
Bir hatıra ver bana saçından iki tel olsun,
Derdime ilaç olsun, gönlüme kırbaç,
Bir hatıra ver bana, sevgin sevgime taç olsun.
Senden bahar istemem, bana sonbahar ver.
Gül verme, lale verme, gönlüme yakın nar ver.
Bana Gülizar değil, lalezar değil, ahu zar ver.
Bana bir hatıra ver bu bir çile saç olsun.
Gözlerimden kan geldi bana bir damla yaş ver.
Gönlümün bülbülü yalnız, ona arkadaş ver.
Başka bir şey istemem, mezarıma taş ver.
Derdime ilaç, gönlüme kırbaç olsun.
Bana gülümse kafi, gönlüme gülistan ver.
Gözlerime fer, dilerime derman ver,
Kalpsiz değilsin elbette bilirsin sevda nedir.
Kereme aslı denir mecnuna Leyla,
Sorma anlamıyorsan bana aşkı sırayla.
Bana bir hatıra ver bu bir çile saç olsun. Mehmet Büyüksarı
| 119 |
Aman Allah'ım! Aman
Senin zülfünün bir telini gören küffarı giryan
Abdestsiz namaza durur, şaşkının olur üryan
Ne gam ne keder mahrumuna aman Allah’ım aman
Ayan olan zatı haline, düşer bahrı vaslına, mecnunu viran
Ne din kalır ne iman, durur kıbleyi aşkına, püryan olur püryan
| 44 |
* Korku
Feryat edince avaz avaz, çığlık çığlığa, irkileceksin
Feri kesilecek dizlerinin olduğun yere çökeceksin.Ellerinin içi terleyecek kış ortası, alnından süzülecek terin
En sonunda o da düşecek bedenin gibi, tam da ortasına yerin.Ruhuna ince bir sızı girecek, sonra kalbine ve sırtına,
Rahatsızsın, karanlığında ortasında kimse yok etrafında.Hangi yöne kaçarsan kaç yakalanacaksın, kaçman hep boşuna, görmelisin
Hangi şarkıyı söylersen söyle gitmeyecek hiç bir korku uzağa, bilmelisin Ansızın gizli bir el tutuverecek sonra ağzını, kanın yukarı çekilecek
Atmayacak yüreğin duracak, ruhun önce ayaklarından yukarı gidecek.Ne kadar çırpınsan da kimse duymayacak seni, oracığa yıkılacaksın
Ne zaman ki öldüreceksin korkularını içinde, o zaman huzura kavuşacaksın..22.01.2011Özetle şiir;
Kişiyi korkutan sevdiğin terk etmesi midir?
Yoksa sevdiğinin onu sevmemesi midir?
Sevgilisiz rüyalardır bitmesini tek istediğin..
Kabuslu gecelere uyandırıp sabah ettirmesindir, emelin..
Hangi korku vardır ki, sahibini öldürmesin
Ve hangi korku vardır ki, mezara sahibi ile gitmesin
| 139 |
Bayrak Altında
Ay yıldızlı hilalim, dalgalansın.
Mavi göklerde, özgürce dolansın.
Vatan’ım ve bayrağım, beni ansın.
Ölsem de, gam değil, Bayrak altında. Taş yastığım, toprak yorganım olsun.
Kanım aksın, bedenim benle solsun.
Yeter ki, al bayrağım dalgalansın.
Ölsem de, gam değil, Bayrak altında.Her zaman, gözümde özgürlük tüter.
Bayrak altında; Nice sevgi biter.
Bayrağımı, göklerde görsem yeter.
Ölsem de, gam değil, Bayrak altında. Sana diyorum, ay yıldızlı hilâl.
Senin uğruna gitti, Mehmet, Bilal.
Ayşe, Emine, Kara Fatma, Nihal.
Ölsem de, gam değil, Bayrak altında.Biz Türk’üz, kanımızı verdik sana.
Gelinimizsin diye, yaktık kına.
Dursa da; Aras, Dicle, Fırat, Tuna,
Ölsem de, gam değil, Bayrak altında. Paksoy’umun gönlünde, nazlı yarsın.
İçimde yanan, volkandan bir korsun.
Bir şu vatan’ım var, bir de sen varsın.
Ölsem de, gam değil, Bayrak altında.
| 125 |
Yasadışı.! !
Başka güller açar başka dallarda
Tarlalarda başka başka başaklar
Kızılın her türlü tonu ellerde
Barış söyler barış döver uşaklarKendi tasarrufun dağıt göreyim
Devletin malıyla ağalık kolay
Sen konuş sen dağıt yere gireyim
Mazlumun halıyla ağalık kolayKaranlığın kör gözüne bıçağı
Saplayınca gün çıkmalı içinden
Balyoz gibi indirerek yumruğu
Sesimin yankısı dönmeli bendenKara kalem kara yazı yazar da
Ak gelinler ak yazmalar bağlamaz
Kanun tüzük hak hukuku bozar da
Niçin toprak isyan edip ağlamazZaman tünelinin yuttuğu zaman
Çağın öte yüzü altın kaplama
Beklenen tereddüt yaşanan güman
Ayın yırtığına soktum saplamaNe zaman ne mekan ne yerde hüner
Kızgın yıldızları maziye gömer
Düşünce nur olur gönlüme iner
Tenimi öğütür ruhumu emer
| 109 |
Masada..
Tüm dünya bana bağlı masada
Herkes mutlu hep akıllar bana eş
Tüm eşitlik ile herkes tüm dünya kardeş
Bir dakikalık rüya bu, gerçek olsa da olmasada...
| 27 |
Cennet Gülü
Görünce gözünden payımı aldım
Ruhuma verirsin haz cennet gülü
Gönlüne gönlümle bağlandım kaldım
Ne güzel sendeki naz cennet gülüSenin hurilerden farkın seçilmez
Candan geçilirde senden geçilmez
Zülfün tellerinde paha biçilmez
Dünyayı verseler az cennet gülü.İsmeti 'yim gamlı günüm bitmiyor
Hayalin karşımda durur gitmiyor
Sana melek desem bile yetmiyor
Tükçe 'de tükendi söz cennet gülü.
| 56 |
Sana selam saldım bil güvercinim
Gurbet elde mektup yazdım yolladım
Rüzgarla gönderdim al güvercinim
Turnalar geçerken elim salladım
Sana selam saldım bil güvercinimTuruncu ayağın kızıl gözlerin
Güzel olur baharların yazların
Bazen ördeklerin bazen kazların
Uğrarsan göllere kal güvercinimBir melek gibisin bilinmez sırrın
Mekanın bağ bahçe yüksektir yerin
Keklik hizmetçindir bülbül esirin
Çiçek güvercinim gül güvercinimGökyüzünde takla atar uçarsın
Umut tutmak ister hemen kaçarsın
Baharda tüy döker renk renk saçarsın
Tatlı güvercinim bal güvercinim
| 73 |
Kırmızı Gül - EROL BÜYÜKBURÇ - Âlimoğlu
Dudağından bir parçaydı, göğsüne taktığın kırmızı gül
Unutamam o geceyi, kalbimde saklıdır verdiğin gülGözlerinde gecelerin, o sıcak rengini görüyorum
Kaçma benden ne olursun, aşkınla bin kere ölüyorum.........Kırmızı gülüm benim, esîrin oldum senin
.........Arzuyla bakışın, sevgimden kaçışın
.........Yetmez mi gülüm artıkArzu dolu bakışınla, aklımı başımdan alıyorsun
Göğsüne gül takışınla, raksınla kalbimde yaşıyorsunGözlerinde gecelerin, o sıcak rengini görüyorum
Kaçma benden ne olursun, aşkınla bin kere ölüyorum..........Kırmızı gülüm benim, esîrin oldum senin
..........Alevli bakışın, sevgimden kaçışın
..........Yetmez mi gülüm artık
Söz:Âlimoğlu, Müzik:Erol BÜYÜKBURÇbody{cursor:url('http://plugin.smileycentral.com/http%253A%252F%252Fplugin%252Esmileycentral%252Ecom%252Fassetserver%252Fcursor%252Ejhtml%253Fcur%253D1%2526i%253D10954a/image.gif') ! important; >
| 90 |
Gecenin bir rengi var ve gece
Nov,19/05Gecenin bir rengi var ve gece
Gebe herşeye...
Her renk gebedir zaten herşeye;
Ve her şey elbet bir renge...Gece,düştür,gece erkek,
Gece kadın,
Gece örtüdür dokunur
Her şeye...Gece kördür ve o yüzden en çok
Sevişilir gecelerde....
| 41 |
Alacağım Olsun
Hasret yaşamaktan zormuş arkadaş,
Hasretin bağrımda kormuş arkadaş,
Acılar gönlümü yormuş arkadaş,Alacağım olsun senden be dünya,
Ne kadar dayanır bu zayıf bünye.Gözüme yaş doldu, gönlüme acı
Diyorlar bu derdin yokmuş ilacı,
Dertlerin acıymış bütün amacı,Alacağım olsun senden be dünya,
Ne kadar dayanır bu zayıf bünye.
| 47 |
Dolunay Gibi
Asıl kötü olan insanlar içinde,
Kalabaklıklar ortasında yalnız olmak.
Aydınlıklar içinde de olsan,
Karanlıklar içinde olmak gibi.Güneş alnımın tam ortasına vursada,
Gecenin bağrında dolaşmak gibi bu.
Sıcaktan yansanda buram buram,
Sert soğuklarda üşümek gibi.Benim yalnızlığım büyük yalnızlık,
Ne yapsamda yalnızım işte.
Küskünüm bende güne, güneşe,
Gökyüzündeki yalnız dolunay gibi.
| 51 |
Esma
Elem göz yaşına dönüşmeden
Sevda acıya dönüşmeden
Mutluluk mateme dönüşmeden
Aşkını itiraf et senden vazgeçmeden
| 16 |
Beni Bana Veren Allah
Aklım, ruhum tek diyetim,
Sana gelmek öz niyetim,
Seni sevmek ibadetim,
Beni bana veren Allah.Göz vermişsin görüyorum,
Dil vermişsin söylüyorum,
Aşkın ile eriyorum,
Beni bana veren Allah.En sevdiğim şey bu aklım,
Hoşlandığım, tel duvaklım,
Senden yoktur gizlim, saklım
Beni bana veren Allah.Her zerremde zerren mevcud,
Sen lütfettin buldum vücud,
Senden gelir her bir umud,
Beni bana veren Allah.Varol demem, varsın zaten,
Sağol demem, sağsın zaten,
Yar olana yarsın zaten,
Beni bana veren Allah.Yarattığın alem tatlı,
Azametli, şatafatlı,
Herbir yana binbir katlı,
Beni bana veren Allah.İhtiyacın yok taata,
Hep hazırsın şefaata,
Öz kaynaksın kainata
Beni bana veren Allah.Alem senden oluşmuştur,
Bir boşluğa doluşmuştur,
Herşey sana koşuşmuştur,
Bene bana veren Allah.Bu Barlı 'dan bir avazdır,
Ne minnettar olsam azdır,
Seni sevmek bir namazdır,
Beni bana veren Allah.(MÜHÜRLÜ KİLİT ismi altında toplanmış felsefi şiirlerden > 251-253/412)
| 137 |
Namaz
İmandan sonra İslam’ın, birinci şartıdır Namaz.
Cemî-i zikri Mevla’nın, Mü’minlik kartıdır Namaz.Kulluk ispatıdır kulun, beş vakit huzurda bulun,
Değeri yok fani çulun, her daim artıdır Namaz.Hakiki mümine miraç, günahları affa araç,
Derdini arz eyle de aç, lehine tartıdır Namaz.Visal için en kısa yol, dur huzura nura gark ol,
Halik’ının gönlüne dol, korugan çatıdır Namaz.Ferahlanır Habîbullah, dosta kavuşur ehlullah,
Mertebesi ru-yetullah, ulvîlik katıdır Namaz.Cümle âşıkların gülü, her biri onda bir ölü,
İhya eder yağar çölü, kulun teatıdır Namaz.Huzur ve huşuun başı, kulun nefisle savaşı,
Secdelerin mahzun yaşı, hak seyahatidir Namaz.Temizle ruhu bul hayat; zahir olur nice âyât,
Âlemi emre seyahat; bineği atıdır Namaz.Ruh yükselir kemal bulur, kalp masivadan kurtulur,
Rızaya kapı kurulur, muhabbet hattıdır Namaz.Fahşâdan alı kor seni, nur ile yıkar bedeni,
Rabbe yakınlık nedeni, kulun rahatıdır Namaz.Rahmanî koku var onda, sırları tarifsiz tonda,
Her gün en başta en sonda, dünyanın tadıdır Namaz.Mâsivadan sıyrıl da gir, ihlâs ile kalmasın kir,
Maveraya dalsın fikir, yakîn* hayatıdır Namaz.Salih yıldız ne bu hayret, figan etme eyle gayret,
Geç kendinden cemal seyret, Sübhan hak nâtıdır Namaz…
| 172 |
Deniz Mavi
Vatan şiir ise ben şairdim
Vatan nehir ise ben pulları olmayan bir balıktım
Vatan deniz ise ben yüzme bilmeyen bir martı
Vatan onların;
Satılmaya müsait…
Vatanı ise!
Ben okuma yazması olmayan cahil
Ben oltaya takılan bir balık
Ve ben bir karabataktım
Deniz mavi…
Vatan bu halde ise
Ben olmalıydım çoktannn
Bir deniz!
Deniz mavi
Nerde kaldılar o çocuklar sahi…
16/03/2009
| 62 |
Seversen Yaşamak Haram mı?
Kime anlatayım derdimi bilmem
Sevene yaşamak harammış dünya
Söylesene bana ben hiç mi gülmem
Sevene yaşamak harammış dünyaGörmeden sevmiştim güzel yüzünü
hasretiyle bana verdi hüznünü
Bir kere duymadım tatlı sözünü
Sevene yaşamak harammış dünyaOysaki sevenler el ele gezer
Dört duvar karanlık hep beni ezer
Varlığı değil de yalnızlık üzer
Sevene yaşamak harammış dünyaNe yaptım ne ettim mutlu olmadım
Gönül pınarına vardım dolmadım
Gönülden bir seven insan bulmadım
Sevene yaşamak harammış dünya
| 75 |
Bana Günahları Anlat
bana günahları anlatsana amca
en kötülerini mesela
mesela ağlamak günah mı
mutluluk için dökmek varken
gözyaşlarını israfa girer mi
yalnızlığa ağlamak…bir günah daha anlatsana amca
sevmek günah mı mesela
bir başkasını sevmek
onun seni sevmesi
ne kadar günah
gün ve gecenin
fecirde buluşması gibi
gizli gizli
daha mı günah olur amca
sevdiğine ağlamakanlat amca…
günahları anlat
bu arada aşk da günah mı
sevdiğinin gözlerinde
me’va’yı bulmak
ve orada yaşamak
sevdiğinin dilinde
kevser havuzlarına düşmek
her bir harfinde
ab-ı hayatı yudumlamak
günah mı amcaanlat amca anlat
günahları anlat
sanki
şu anlattıklarında en büyük günah
sevdiğinin gözlerinde aşk olup ağlamak
damla damla düşmek
kevser havuzuna
doğru mu amca
en ateşlik günahtır bu
değil mi
amca…
| 116 |
Din 14
Din ahlakını sağlar, din vicdanını verir,
Din ilim kazandırır, din bizi sevindirir… Din kötülük emretmez, fenalığı engeller,
Din gerileme değil, ileriye sevk eder… Din hayvanı sevdirir, din saygı gerektirir,
Din doğayı ektirir, din Rab’bini bildirir… Ruh dinsiz yaşar ise çok yerde eksik çıkar,
Hem öksüz hem yetimlik, dinsizlik ruha zarar… Mutlaka gerekli şey din Rab’den gönderilen,
Resulle iletilen, yüreklere hoş gelen…(1995)
| 63 |
genelev travması
çürümüş düş kokulu odalarda
ıslak bir hayal kırıklığına açılır
kapıların köhneliği
duvarlara sinmiş sahte orgazm senfonileri
arabesk sloganlar hecelenir aynalarda
pencereler sımsıkı gizler yüzünü utancından
perdelerin ardına
buruşuk yatakta akan kirli bir nehir
kadın ki acının asi cambazı
dikenli teller üzerinde
dirimle ölüm arasına gerili
yırtık hevesleri diker kasıklarında
içinden geçer kezzaplı gecelerin
yaslayarak başını umudun omzuna
kirli banknotlar istila eder
hoyrat coğrafyasını şehvetin
| 66 |
Her Adımda Bir Başka Hayat
Her adım biraz daha titretiyor içimi
Menzile yaklaştığımı hissettiğim anda
Mutluluk meclisinde kaybetmişim seçimi
Beklerken gizemli karanlığın uğultusunda
Her adımda kalbim bir başka çarpıyor
Yürürken bu soğuk karanlık sokakta
Her hüzün yaşam çemberimi daraltıyor
Düşlerken maziyi bu karanlık sokakta
| 44 |
Ölü Asker İçin İlk Türkü
Bulutları kovan hırçınım benim, büyücüm
doğrudur gebe kaldığım coşkun bir akarsudan
bir bıçak alnıma çizer o homurtuyu ağırdan
altın haykırışlarla kuşlar uçup gelir üstümüze
gelip geceyi biriktirirler üstümüze
ben ki otobüslerde sarışın sanmışım kendimi uzun zaman
uzun zaman terli bir erkeğin esneyişiyle
bir kaçağın övgüsüne saklanıp
akşam vakitleriyle oğunup uzun zaman
kanaryalarla kesmişim uzayan tırnaklarımı.Yüzümden bir tilkiyi silenim benim, büyücüm
erkeksi kadınların yasını tutmuyorum, artık sevin
ellerimde madensi gürültüler taşıyorum
babam uçurtmalarımı benden çok severdi bilirsin
şimdi uçurtmalarım büyük, o homurtu (o insan)
eskiden her üzgün bakışımı Pegasus'a harcardım
her kapı gıcırtısından çocuklar dökülürdü, ne çirkin
ne çirkin, gövdemde ince bir zırh yara kabuklarından
derken hüzün! Kadın sesleri çıkaran o duman…Büyücüm, aşkımı dürtenim benim
bir oyun kuralı değiliz artık, sevin.(1963)
| 125 |
Tercih...
Tercih...Hayatında neşe olmak için gelmiştim ama, sen çoktan üzüntüyü tercih etmiştin bile...
| 13 |
Karacabey...
Karacabey idi o yiğit ozanın adı
Gönül verdi bir güzele bir yığın kelam dedi
Bıkmadı,usanmadı,yandı hep ateşine
Aşık oldu Karacabey o Sarılı GelineGözler oldu zamanla Sarı Gelinin yollarını
Bir ağacın altında kavalına üfledi durdu
Dağlardan süzülen pınarlara benzetti kendini
Aşk pınarıydı bu,Sarı Gelin gönlüne set çekti durduSenmisin Sarı Gelin yüreğimde talan yapan
Senmisin Hatun kişi şu dünyamı karartan
Kızıyordu kendine,ayıplıyordu halini Karacabey
Senmisin be hey yarim Karaca,ya dizgin vuranYiğitliği gözüpekliği para etmedi
Bu sefer karşısında ki çok yaman bir dertti
Böyle bir savaşa girmemişti hiç önceleri
Şaşkındı Karacabey,şaşırdı gittiVardı gitti Karaca Sarı Gelinin yoluna
Dedi-Sevmişem seni benimle ol gel yanıma
Unutmuşum yiğitliği erliği ki,boynum vurula
Yandım bittim Sarı Gelin,yandım senin uğruna-Sarı Gelin dedi-Ey Karaca sen ne dersin
Gönlüm başkasını sever,sen bilmezsin
Ne kadar yiğit olursan ol sana varamam
Sevdiğimden başkasına yar olamam-Dokundu bu sözler Karacabeye,dünyası karardı
Ayaklar altına alınmıştı o bitmez büyük sevdası
Lakin zorla güzellik olmaz,vazgeçmek zorundaydı
İstikamet kuzeyi gösterdi Karaca,nın atının başıKayboldu kuzey yollarında yiğit Karacabey
Daha yerini yurdunu bilene rastlanmadı
Evlendi Sarı Gelin gönlünün sevdiğiyle
Karacabey ise sır oldu,meçhulde kaldı...30.eylül.1998
germany
| 175 |
Bazılarına
Karanlığa binlerce isim taktılar
Yuvaları yıkıldı aydınlığın
Geceyi hep zindan yaptılar
Kimilerine ak
Kimilerine siyah
Kalpte hep aşk mı var
Yoksa kalpmi aşkı arar
Bulunur elbet
Bazılarına ak
Bazılarına siyah
| 31 |
Olmasaydı
Hasret mi tanırdım dert mi bilirdim,
Baştan aşağı kin, gurur, kibirdim,
Böylesi ne sever ne sevilirdim,
Boynumu büktüren yâr olmasaydı…Tatmamış olsaydım hiç bu duyguyu,
Bendim yine cümle âlemin toyu,
Sevdası uğruna geceler boyu,
Göz yaşı döktüren yâr olmasaydı…Ekmeğimi suyuma banar mıydım hiç,
Hiç aldanır mıydım, kanar mıydım hiç,
Bilir miydim nârı, yanar mıydım hiç,
Böyle dert çektiren yâr olmasaydı? ..
| 61 |
LİRİKLER
I
Çıtırdayan bir çalı
Pırlatır ya yüreği
Daracık bir izlekte
Öyle işte benim de
Kalkıp sana gelişim
Dağ yolları düşümde.
II
Bir böceği elinde
Usul usul okşayıp
Gülce narin tuttun ya
Şöyle dedim, anımsa :
“Böcekleyin yaşarım
Yoksan eğer yanımda!”
III
Çökse de gecelerde
İçimize bin uyku
Yine günü gözlerdik
Şimdi erken akşamdan
Üstümüzde kuşörtü
Düşeriz düşe yenik.
| 59 |
Din samimi duygularla yaşanır
Allah'ın varlığına iman edip,
Din samimi duygularla yaşanır.
Resulü Ekrem'in yolundan gidip,
Din samimi duygularla yaşanır.Dünya malını geriye teperek,
Yalnız Yüce Rabbimize taparak.
Tevazu ile ibadet yaparak,
Din samimi duygularla yaşanır.Bütün her şey insanların elinde,
Sabırla gideceksin Hak yolunda.
Gösterişten uzak kendi halinde,
Din samimi duygularla yaşanır.Dua ederek elinizi açın,
Bu dünyada kötülüklerden kaçın.
Yalnız Hak rızası kazanmak için,
Din samimi duygularla yaşanır.Yusuf yaşayalım ağız tadıyla,
Kuran okuyun Allah'ın adıyla.
Cennete girebilme maksadıyla,
Din samimi duygularla yaşanır.
| 81 |
Çocuk Hakları
Çocuk HaklarıTüm dünya çocukları
Haklarını bilmeli
Korunmalı özenle
Çocuk hakları gözetilmeli
…
Her çocuk doğduğu an
Devlet vatandaşı olmak hakkı
Yararlanmalı sosyal güvenlikten
Çocuk hakları gözetilmeli
…
Çocuklar yeterli beslenmeli
Barınma özel bakım sağlanmalı
Sorumlu önce ana, baba
Çocuk hakları gözetilmeli
…
Oyun çocuğun en doğal hakkı
Eğitim ile gelişir aklı
Devlet sosyal yardımla
Çocuk hakları gözetilmeli
…
Anlayış, hoşgörü ve dostluk
Barış, evrensel kardeşlik
Çocuklar her koşulda korunmalı
Çocuk hakları gözetilmeli
11.01.2008
İlhan Koruyucu
| 77 |
Hz. Hüseyin
hz. hüseyin şehid oldu kerbelada
hiç başından eksik olmadı belada
nasıl kıydınız ona o belde olan bağdatta
hüzün geldi bu ümmete belağattahz. hüseyin peygamber torunu
yüzüme sürsem ayağının tozunu
orada acımassızca paylaştılar kozunu
fikret gürsoy, takip et sen onun yolunu(23.01.2007)
| 42 |
Yalnız Kaldın mı Arkadaş?
Yalnız Kaldın mı Arkadaş?
Sen hiç yalnız kaldın mı arkadaş?
Başını yastığa koyduğunda,üstünü örtecek biri...
Ağladığında ağlama diyecek biri...
Düştüğünde kaldıracak biri...
Üşüdüğünde saracak biri...
Belkide yokluğunda ağlayacak biri de mi yoktu hayatında?
İşte ben hep yalnızdım.
Ben ağlamadan konuşmayı,
Yürümeden koşmayı,
Düşmeden kalkmayı öğrendim.
Yokluğumu farkeden bile yoktu,
Canımın acıdığı her an dua etmeyi,
Dışladıkları an kendimi savunmayı,
Hırpaladıkları an tırnaklarımı çıkarmayı,
Ben en önemlisi yanlızlığı öğrendim,
Sen hiç aç kaldın mı arkadaş?
Sabah kalktığında yudumlayamadığın çayın,
Akşam geldiğinde içemediğin çorban bile mi yoktu?
Ben aç kalmayıda senin yerine öğrendim arkadaş.
Ben iki kere ikinin kaç olduğunu,
Fen bilgisinin ne olduğunu öğrenmeden,
Hayat dersini öğrendim işte arkadaş.
Sen tahtaya ismini yazarken,
Ben acılarımı kalbime yazdım,
Sen cafcaflı elbiselerle gezerken,
Ben azla yetinmeyi bildim arkadaş.
En Önemlisi sen yanındakilerle mutluyken,
Ben yalnızken mutsuzluğu öğrendim arkadaş.....Yalnızlığı bilmeyen arkadaşlarıma; ibret
Yalnız kalan arkadaşlarıma ise; destek olsun
| 148 |
Pazar
Pazar günü yazar kesilen abiler,
Veya pazar gününe kesik,yazar abiler.
Cumartesini cumadan ayıran nedir?
Hangi günü hangi günden nasıl ayırıyorsunuz?
Her günün adı ''mutsuz''
Hepsinin adı ''aynı''
Tatil mi özel kılan pazarı?
Hangi ''acı'' ara veriyor?
Hangi sıkıntı yatakta kalıyor pazarları?
| 42 |
Cemal Süreya
Şapka dolusu çiçekle gelen şair Cemal Süreya, keşke çıkıp gelseydi şimdi, şu sisli havaların en güzel yanı bu olsa gerek, pencereden bakınca hiçbir şey göremiyorum ama Cemal Süreya’nın şapka dolusu çiçekle geldiğini hayal edebiliyorum. 1931 yılında Erzincan’da Cemalettin Seber olarak bir yük vagonunda açar gözlerini dünyaya ve o yıl dünyaya gelen diğer bebekler gibi onun da doğum günü belli değil. Dört kardeşin en büyüğü...Annesini 7 yaşında kaybeden şair onun ölümü için “küçük kalbimdeki kuş ölmüştü” der ve hayatı boyunca sevdiği her kadında annesini arar, sevdiği her kadın öbür yarısıyla annesi olur. Bu arayış “Beni öp sonra doğur beni” de doruğa ulaşır.“kan görüyorum, taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
uykusuzluğun sütlü inciri
kovanlara sızmıyor
annem küçükken öldü
beni öp sonra doğur beni...”Lise yıllarında edebiyata olan ilgisi derinleşir, Ahmet Muhip Dranas’ın “Kar” şiirinden o kadar etkilenir ki günlerce okur, ezberlesinler diye başkalarının defterine yazar...“Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
Rüzgar gibi ta, eski Anadolu’dan
Sesin nerde kaldı? Kar içindesin! ”Bir de Özd....................
| 173 |
Saygı
* Felsefe - Doktrin * Dünyada ve Antoloji.Com da ilk kezEğer
Kim olduğuna
Saygı duymuyorsan
Kim olacağına da
Saygın olamaz
| 21 |
Azığım Efkar
Cevapsız sorularla takılırken aklıma
Rüzgârlar da anmıyor dön artık güneş gözlüm
Kaç mevsimler yükledim efkâr aldım saklıma
Gönül neden kanmıyor dön artık güneş gözlümHasret bir adım önde akıp giderken zaman
Akrebin kollarında acın vermiyor aman
İflah olmaz bu yara yaram derdinden yaman
Ağıtlarım dinmiyor dön artık güneş gözlümMahpus bir kuş gibiyim dardır göğüs kafesim
Mühürlendi dudağım bağırsam çıkmaz sesim
Maziden dem vurdukça daralıyor nefesim
Sensiz dünya dönmüyor dön artık güneş gözlüm Zindanlara atıldım dört yanım köşeli taş
Aklımı taşımıyor gövdem üstündeki baş
Damla damla sel oldu yine de dinmedi yaş
Kifayetsiz sönmüyor dön artık güneş gözlümYön bilmez su neylesin kapılırken seline
Öylesine muhtacım rüzgârına yeline
Anın için düşerken Azrail’in eline
Hiç mi için yanmıyor dön artık güneş gözlüm
| 120 |
Siyah
Tutalım geceyi siyah, öpelim suyu siyah,sevelim insanları siyah, tut elimden tut bir kalbim kaldı artık oda siyah.
| 18 |
Lacivert,Yeşil ve Güzel Yürek
Bana yaşattığın herşey için iyi ve kötü hepsi için teşekkür etmek istiyorum
Yaşanması gereken herşey yaşanır ve yaşanacaktır
Yüreğim değişmez bu oyunun içinde sadece bir oyuncudur
Onun içindir ki ne seni, ne kendimi nede yüreğimi suçlamayacağım
çektiğim hasret,ağladığım geceler ve sensizlik için
Seni düşünüyorum sık sık
Seni, bana verdiğin herşeyi umudu,sevgiyi,sensizliği hepsini
ve hiç unutmuyorum bol yıldızlı bir temmuz gecesinde mısır ve kağıt helva yediğimizi
Denizde sektirmeye çalışarak fırlattığımız taşları
Yüreğine yüreğine fırlatmıştık taşları Marmaranın
Cezasız kalmaz hiçbir kötülük yüreğimize yüreğimize saplandı ayrılık şimdi ikimizde yalnızız
Senden ayrıldıktan sonra mevsim hep kış oldu bu yerlerde
ve hep acıklı bir türkü çalınıyor “sağım yalan,solum yalan” diye
Geçenlerde bir anımızı hatırlattı bana, üzerime dökülen vişne suyu
Pantolonuna dökülen vişne suyunu anımsadım tahmin edebileceğin gibi
İyi ki lacivert gömleğine gelmemişti,
Biliyorsun sen lacivertin yeryüzünde en çok yakıştığı insandın
En azından ben hiç bu kadar yakıştığı başka birini tanımamıştım
Sadece lacivert değildi tabi sana yakışan; gül yaprağından daha yeşil gözlerin, ellerin ve o güzel yüreğin ne çok yakışırdı sana
Bu sebeptendir laciverte,yeşile ve güzel yüreklere olan sevgim
Ve yine bu sebeptendir ki yerine hiçkimseyi getiremeyişim, seni yüreğime hapsedişim.
Bu sana kaçıncı yazıpta yollayamadığım ve hıçkırıklara boğulurken gözyaşlarımda yüzdürdüğüm mektubum bilmiyorum.
| 200 |
Giden gençlik
Kör talih buldu yine beni
Çile yumağıyla sardı teni
Her şeyin sararmış rengi
Giden gençlik, buz gibi eridiHep ilkbahar, yaz dedik
Sonbaharla kışa kenetlendik
Birkaç metre beze kefenlendik
Giden gençlik, bir hayale yenildikSanma ki, dünyada kalıcıyız
Gün gelir ansızın ona varırız
Bilinmez bu yarışta kaçıncıyız
Giden gençlik, boşuna yaşarız
| 51 |
Vardım Gittim Su Başına
Vardım gittim su başına
Üç kız oturmuş (evlat üç kız oturmuş)
Sağ elini sol elini
Suya batırmış (evlat suya batırmış) Uzun boylu mecidiya feslim
Yazıklar sana evlat yazıklar sana
Haram olsun şimden sonra
Bu yerler sana evlat bu gençlik sanaVardım gittim odasına
Liba döşeli (evlat liba döşeli)
Yanağında güller açmış
Mor menevşeli (evlat mor menevşeli) Uzun boylu mecidiya feslim
Yazıklar sana evlat yazıklar sana
Haram olsun şimden sonra
Bu yerler sana evlat bu gençlik sana
| 79 |
Büyülü Kanepe
Kumaşı karanlığın teninden
deseni ense ağrısından
elleri yorgun bir bedenin belinde yitikliği yoklar
nabızlara dram yükleyen gecenin
turuncu zehiri sürülür bakışlarına
arayış oturuşlarıylaizlenimi yanıltıcı
unutulan bir elemandır ışık
sokak lambalarında deforme
kapalı göz karanlığına kapılan gözler
göremez ağlayan teneke topuanlaşılan bir oturuş arayışı vardır
kanepeye kananların
kolların en mutlu olduğu
bacakların en mutlu
gözyaşları kimyasını bozar
sancısı geçer mutlu sanrıların1996
| 62 |
Gurbet
Köhne bir evim çatımda temelimde gurbet
Silmek istedim boşa her emelimde gurbet
Kalbimi yüreğimi gönlümü aldı gurbet
Kalbimi susturdum,şimdi de dilimde gurbet Koskoca mana bütünleşmiş iki hecedir
Tan yeri ağarsa yine içimde gecedir
Ne olur bana nedir diye sormayın gurbet
Çözülmemiş,çözülmeyen bilmecedir gurbet Ben bir öksüzüm ben bir yetimim dadım gurbet
Ben kainatta çırağım üstadım gurbet
Ne olur bana nedir diye sormayın gurbet
Bende bilmiyorum koymuşlar adımı gurbet Ayrılıp evden bir taşıta binsem de gurbet
Sanki yüreğim de,omzumda,ensemde gurbet
Ne olur bana nedir diye sormayın gurbet
Benim için anamın dizinden insem de gurbet
Tılsımlı Gözler 1990
| 97 |
Agladim Anne
Biliyor musun anne
Cok agladim dün gece
Agladim sürekli
ellerini aradimda bulamadimki
Saclarimda degildi ellerin, oksamiyordun
Basim bagrin yerine, soguk duvardaydi
Agladim dün gece anne
Dün gece hickira hickira agladim
Kokun geldi aklima
Ellerin geldi,
Yavrum diyen titrek sesin geldi
Sesini duyamadim diye, agladim anne
Bir ara kapi acildi sandim
Hickiriklarimi duydunda, sen geldin sandim
Faydasiz anne!
Sadece hayalmis sen sandigim
Agladim anne
Senin dizinin dibine oturupta
Benim neden oyuncak bebegim yok derken agladigim gibi
Salya sümük agladim anne
Biliyormusun anne
Bana oyuncak bebek alacagina söz vermistinde,
hani alamamistinya,
gönlümü etmek icin ince coraplardan bana bebek yapmistin
O geldi aklima agladim anne
Hem ben o bebegi kayip ettim anne
Ben tüm bebekleri kayip ettim anne
Ah bir görsen simdi beni, sende oturup aglarsin,
yitirdigim kendi bebegime!
Anne
Care yokki bu derde
Hani yanimda olsan bile, sana yenisini alirim diyemez,
ertesi gün ince coraplardan benim bebegimi yapamazsin
Nafile!
Hatirlar misin anne
Sokakta oyunlar oynardimda
karanlik basinca oyunlarim yarim kalir,
eve üzgün dönerdim.
Ve biliyormusun anne
Hayallerimde oyunlarim gibi yarim kaldi
Yarim kalan hayallerim geldi aklima,
agladim anne!
Oyunlar oynayamayacak kadar büyük,
sevkatine ihtiyac duyacak kadar kücügüm anne
Hem sunuda biliyor musun anne
Ne senin istedigin gibi okuyabildim,
nede hayat okulunu gecebildim
Anlayacagin sinifta kaldim anne
Okula giderken babamin uzun beyaz atkisini baglardin boynuma
üsüme derdin ya
Simdi acilar dizilmis hayatima, dolanir boynuma, yüregime
Acilar boguyor beni, üsüyorum anne
Iste acilarim geldi aklima, agladim anne
Hani oturupta aglardinya sende, kaderime agliyorum diye
Oturdum bende agladim, kendi kaderime!
| 247 |
Ona Kavuşmak
Gökyüzü bir başka bu gece sade ve temiz edası ile.
Yıldızlar bir başka parlıyor gecenin mateminin içinde.
kutupta üşümüş yıldızım , ay ışığı düştüğünde üstüne.
Parlayan hilalin ışığında yapa yalnız kendi halinde.Ay yıldız olmak sonra da gökyüzüne bayrak açmak.
Gönüllere yeni bir aşkın sayfasını açmak,aşkı yakalamak.
Ay yıldızın gölgesi düştüğünde,okyanusun üzerinde buluşmak.
Yıldızı olmak hilalin içinde bayrak açıp ona kavuşmak.
| 62 |
Derman Olur Bana Dert
Uzakta koyu deniz,
Hem de koyu lacivert.
Seninle olmak güzel,
Senden ayrılmaksa dert.Aşkını esirgeme,
Olsana biraz cömert.
Söz verdim sana bir kez,
Almayan seni namert.Razıyım ben herşeye,
Yeter ki gülüm emret.
Senden olduktan sonra,
Deman olur bana dert. 23 Temmuz 1994
| 45 |
Ay Yüzlüm
Sen gelseydin sıcacık, sesinle uyanırdım
Hep gelmedin, günlerim; zehir oldu ay yüzlüm
Yıkılmazdım böylece, hep sana dayanırdım
Dalıp giden gözlerim; yaşla doldu ay yüzlümÇile bitti, dert bitti; aslında dağlar bitti
Gün değil, mevsim değil; uzunca çağlar bitti
Umutlarım küstü de, beni bırakıp gitti
Umutlarım saksıda, çoktan soldu ay yüzlümBeklemenin adına “çile” dediler birgün
Bu beden, o güzele “köle” dediler o gün
Yolculuk uzun sürdü “mola” verdiler son gün
Hüzünler kırış kırış, bana geldi ay yüzlümHerşey yalanmış meğer, sen de yalansın, yalan
Bir tutam hüzün şimdi, sevgiden bana kalan
Sen de yalansın artık, git nazınla oyalan
Gecenin sessizliği, uykum böldü ay yüzlümVakit çok geç, geç kaldım; ulaşmak sana uzak
Senin duruşun bilsen; yollarda bana tuzak
Yine de olmaz yine, o geçmişi unutsak
Güzelliğin kaybolmuş, sana noldu ay yüzlüm
| 129 |
Evvel Allah, Ahir Allah
Evvel Allah, ahir Allah
Andan ulu gelmemiştir
Hak Muhammed'den sevgili
Hakk'ın kulu gelmemiştirSah-ı merdan idi adı
Cömert sofrasın kim kodu
Ali'ye aslanım dedi
Uyruk Ali gelmemiştirPir olmayan aşka gelmez
Koç olmayan kurban olmaz
Ecel gelse derman olmaz
Hakk'tan rıza gelmemistirOd düştüğü yeri yakar
Değme dalda gül mü biter
Ko dört dilin, çok kuş öter
Bülbül ünü gelmemistirKarac'oglan Hakk'a yalvar
Verdiğine günah ol dar
Sol alemde eksiksiz yar
Kimse bulup gelmemistir
| 74 |
Polisim Ben
Polisim ben!
Dayanağım belli, kanunlar ezberlettiler yetkilerimle.
Bindirdiler yetkisiz sorumlulukları vicdanımla bedenime.
Sonra esir ettiler, bütün nezaketime karşı kart vizite. Polisim ben!
Beklemiyorum fazlasını, keşke herkes biraz anlayabilse.
Size sizden daha yakınım hep, fark etmeseniz de.
Bazen hazırlıksız yakalanırım milletin efendisinin vekiline.Polisim ben!
Adım mı? Fethi, İsmail, (Beşiktaş kısaca) fark eder mi sizce.
Hani görmezden geldiğiniz, dizinizin titrediği bir radar gördüğünüzde.
İstemeseniz bile bir hesabınız, bir husumetiniz oldu benimle.Polisim ben!
Daha çok endişe ile veda ederim her sabah sevdiklerime.
Kimlik ne kelime, kol kırılır yen içinde misali bakmadan çizelgeye
Ya devrem, veya geç kalan ağabeyimin yerine koşarım nöbete.Polisim ben!
Her yerinde ben varım yurdumun, her sokak her mahallesinde.
Dava namus bildiğim vatansa eğer, sonra çıkar tesadüfler iyilikler.
Yaşarken farkedilmesem de, tokat gibi inerim Fethi kimliğimle.
| 127 |
Kısa-Pay -12
Beyazlık; Diğer renklerden ayrışmakla değil,
Bütün renklerle kaynaşmakla olur.Sabır; Yok'a karşı boyun bükmekle değil,
Var'a karşı dirayetle olur.
| 20 |
Karadeniz
Haritaya baksan tacısın yurdun,
Yarınlı geceye ay Karadeniz.
Nice gönüllerde tahta oturdun,
Mutlulukta senin pay Karadeniz.Kol-kanat gerersin aşkın dostuna,
Şükür doldurursun sabır testine,
Masal gecelerde derya üstüne,
Binbir gemi salan yay Karadeniz.Gönül türkü söyler of'lu aman'lı,
Sonsuzluğu yaşar yeşil zamanlı,
Gurbette gezenin başı dumanlı,
Hasret Karadeniz,oyy Karadeniz.Zamanı yükleyip sürdüğüm atın,
Dünü,bugünü ve yarını bütün.
Yorgun akşamlarda bir nefes tütün
Yanında içtiğim çay Karadeniz.Güzelliğin öyle ayan beyan ki,
Gökçek yaylaların bulunmaz dengi,
Cennet buralarda bir yerde sanki,
Çalsın kemençeler heyy Karadeniz.Köroğlu Beli'nden Kaçkar Dağı'na,
Maziyi yaşarım dönsem çağına,
Çırpınıp bakarken Türk Bayrağı'na,
Tarihin sesini duy Karadeniz.Seni kucaklarken nazlı Sakarya,
Sakarya'yı alır bir mavi derya,
İnsanın sevgiden kıpır kıpır ya,
Beni de kendinden say Karadeniz.
| 114 |
Mutluluk Gerek
Şu fani dünyada yaşamak için,
İnsanları sevmek...
Sevilmek için,
Yarınlara umutla bakmak...
İnsanca yaşamak için,
Mutluluk gerek mutluluk.Haksızlığa direnip, ayakta durmak için,
Ölüm çatmadan, nefes almak...
Hayata boş verip, içmemek...
İnsanca yaşamak için,
Mutluluk gerek mutluluk.Gülmek için mücadele edip,
Sevgi, şefkat gösterip,
Saygı, hürmet görmek için,
Mutluluk gerek mutluluk.Acımasız olmamak...
Kanayan yaraya tuz basmamak için,
Mutluluk gerek mutluluk.Beni mutlu etmeden, mutlu olmadan,
Mutsuz oldunuz, mutsuz kıldınız.Adıyaman
| 68 |
Ayrılık sözcüğü
Konu:Ayrılık,Sitem..Ayrılık sözcüğünü çıkaralım lugâttan
Kimseler söylemesin unutulsun zamanla
Usandı sevdalılar, usandı ayrılıktan
Üzülmesin aşıklar,unutulsun zamanla..Acı,keder,ızdırap bu sözcüğün anlamı
Yıkıp yıkıp geçiyor,dağ gibi sevdaları
Ağlatıyor hüzünle,bitiriyor aşkları
Ayrılık sözcüğünü çıkaralım lugâttan..Gözlere elem keder, gönüllere hep tasa
Aşkın el kitabında,sanki değişmez yasa
Düşünüp taşınalım,eğer çaresi varsa
Ayrılık sözcüğünü çıkaralım lugâttan..Ayırdı gönülleri,ne aşkları bitirdi
Tertemiz sevdaları, elleriyle kirletti
Acımasızca kesti, sevenlere bileti
Ayrılık sözcüğünü çıkaralım lugâttan..Umutsuzluk bir yana,gözyaşı onun adı
Sevenlere bir sorun,acıdır onun tadı
Kor ateşiyle yaktı,ne ömürleri çaldı
Ayrılık sözcüğünü çıkaralım lugâttan..Tarih:20.07.2010
| 83 |
Hasret treni
Anadolu gar'ında...katar,katar vagonlar..gurbetin yolcuları...hasreti yüklüyorlar....anadolu gar'ında...hasret yüklü vagonlar...bir tren düdügüyle....başlıyor ayrılıklar....
| 13 |
Z Biyoğrafileri Hocam Mustafa Miyasoğlu
HOCAM MUSTAFA MİYASOĞLU 1946-2013. Şair, yazar. Yeni Sanat dergisini çıkardı. İyi bir romancı. Kaybolmuş Günler, Güzel Ölüm önemli romanlarından. Edebiyat geleneği denemelerini topladığı eseri. Devran şiir kitabını yayınladı. Biyografi türünde Necip Fazıl ve Asaf Halet Çelebi isimli eserleri var.
Bu kitabi bilgiler yanında tanıdığım Miyasoğlu’ile geçen günlerimizi ve dugularımı sizlerle paylaşmak isterim:
Mustafa Miyasoğlu vefat etti dün. TV haberlerinden öğrendim gece saat: 02.00’lerde. Sonra bir arkadaşım aradı. Yarın Fatih Camiinde kılınacak namazı diyordu. Ben de birçok arkadaşımı aradım onun öğrencisi. Birçoğuna ulaşamadım. Sonra Hocam Ali Nar’ı aradım. O da bir iki saat gecikmeyle döndü bana. Yeni uyumuştum sahurdan sonra sabah namazını beklemiştim de telefon sesine uyandım. Ali Nar’dı. Konuştuk başın sağ olsun dedim o da başımız sağ olsun dedi.
Onu nasıl tanıdım. 1972 yıllarıydı. İzmit İmam Hatip Lisesinde okuyorduk. Okulun ilk öğrencileri ve tek son sınıfıydı. Miyasoğlu’nun tabiriyle başarıya adanmış 35 kişiydik. Ali Nar Meslek dersi hocamızdı ama edebiyat dersine de giriyordu. Geniş kültür ve engin bilgisiyle bizi aydınlatıyor farklı bir öğretmen profili çiziyordu. Birkaç ay geçmedi ki edebiyat derslerine yeni atanan bir öğretmenin geleceği duyurdu. İşi ehline devrediyoruz dedi. Gelen öğretmenin Necip Fazıl’ın Büyük Doğu ekoluna bağlı olduğunu, O’nun derslerinin bize çok yararlı olacağını vurguluyordu.
Ertesi gün saçları oldukça gür genç bir öğretmen derse girdi. Sınıfın çoğu Urfa gezisine gitmiş, birkaç arkadaş kalmıştık. İlk ders bize M. Akif’i işlemiş Akif’in milliyetçi değil, ümmetçi olduğunu söylemişti. Şaşırmıştık. İlk kez böyle bir bilgiyle karşılaşıyorduk hem de o güne kadar hep karşıt söylemli edebiyat öğretmeni yerine bizden bir edebiyat öğretmeni ile karşılaşıyorduk.
Hocamızın sanatçı yanını yavaş yavaş fark ediyorduk. O sıralarda alt sınıflarda öğrenci olan İsmail Borlak’a yakın bir ilgi gösteriyordu biz onu kıskanıyorduk. Okula yeni atandığı zamanlardı. Okul pansiyonunda nöbetçi öğretmen olarak kalıyordu. Akşamları Kaybolmuş Günler’i temize çekiyordu. İsmail'le beraber.Bir zaman sonra roman Milli Gazete’de tefrika edilmeye başlandı. Hocamızın romanın yayınlanması bizi mutlu ediyordu. Romanda o sıralar yeni okuduğumuz Huzur Sokağı ve Minyeli Abdullah’ın diyalektiğini arıyor ama bulamayınca düş kırıklığı yaşıyorduk. Hocamızın böyle bir romanı yazma nedenini sorgulamaya ve yer yer onu eleştirmeye başlamıştık.
Sonradan evini İzmit’e taşıdı. Tahsin Pay beyin Cengiz Topel caddesindeki evini kiralamıştı. Vakıflar yurdunda seminer verecekti. Beklemeye başlamıştık. Telaşlı ve yorgun gelmişti. TV satın almıştı evine. Bayağı şaşkındı. Ben de bugünlerde yeni öğrendiğim bir ayet mealini aktardım: Sizin hayır bildiğinizde şer, şer bildiğinizde hayır vardır diye. Yıllar sonra o ayetin tefsirini öğrenecek ayeti sırf hocama yararlanmak için onun haline tercüme ettiğimden dolayı kendime kızacaktım. Ayet savaşta düşman üzerine atılmanın kendini tehlikeye atmak olduğunu iddia edenlere karşı inmiş savaşta geri durmanın asıl tehlike olduğunu ihtar ediyordu. Bu olayda öbür ayet sizin şer bildiğiniz savaşa katılmak düşmanla çarpışmak hakkınızda hayır sizin hayır bildiğiniz savaştan geri durmak şerdir’ ifadesiydi. Ben çok alakasız bir uyarlama yapmıştım.
Okulu bitirmiş üniversiteyi kazanmıştım ama okulumdan ayrılamıyor onu sık sık ziyaret ediyordum. Miyasoğlu hocamın uyarısı yanlışımı bana fark ettirdi. Sen bu okulu bitirdin artık üniversiteye alışmalı geri bakmamalısın anlamında. Oysa ben burada gördüğüm ilgiye takılmış kalmıştım suda geçen atın kendine bakıp boğulması gibi. Atın başına vurulup geminin çekilmesi gerektiği gibi. O beni uyaran bir dost olmuştu.
Kişiliği, davranışları, sanatla iç içe oluşu, inançlı ve ibadetine müdavim oluşu, dahası İmam-Hatipli olmadığı halde bizimle aynı dünya görüşünü paylaşması ufkumuzu aydınlatmış, kendimize güvenimizi artırmıştı.
Daha sonraları kendi çıkardığı dergiyi bizzat kendi eliyle okula getirip bize ulaştırması bizim dünyamızda edebiyatla sanatla yüz yüze gelmemizi, hatta daha ileriye giderek diyebiliriz ki iç içe olmamızı sağladı. O adeta bizi yerel olmaktan çıkarıp evrensele taşıyan bir köprü, bir vasıta olmuştu.
Hatta hatta o bize bir öğretmekten ziyade bir usta, başka bir deyimle üstat olmuştu. Bir kezinde okula yakın bir kütüphanede karşılaşmış benden ateş istemişti. Yok dedim. Anadolu’da ateşi olmayana adam demezler demişti. O gün bana elindeki Milliyet Sanat dergisini ödünç vermiş ve kısa zaman sonra da iadesini istemişti. Ben de itinayla emrini yerine getirmiştim. Ödünç olan tüm eserler gibi en ufak bir yazısına kadar ezberlercesine okumuş, daha sonra o tür sanat dergilerinin ısrarlı bir takipçisi olmuştum.
Okulda bir yılı bile tamamlamayan bir öğrenci –öğretmen ilişkimiz olmuş ama onunla aramızda uzaktan da olsa bir usta çırak ilişkisi oluşmuştu.
İlahiyat fakültesinden atılıp edebiyat fakültesini kazandığımda beni sıcak bir ilgiyle karşılamış eserlerinin bir takımını hediye olarak takdim etmişti.
İki yıl önce Ensar vakfı genel merkezinin iftarında karşılaşmış yazım aktivitelerimi sormuş ben de ona internet sitelerinde şiirlerimi yayınladığımı söylemiştim de yüzünde memnuniyetini belirten bir ifade parlamıştı.
Günlük gazetelerde yazdığı edebiyat yazılarının tiryakisiydik. Düzenlediği edebiyat sayfalarına katkıda bulunduk.
Daha ne söyleyelim onun bu ince işçiliği, ısrarlı ve inatçı ustalığı çevresindekilere yön verici üstatlığı unutulamaz. Biz onu bir alp eren, bir medeniyet ustası, bir gizli kahraman olarak anacağız ve rahmetle yâd edeceğiz. Böyle gizli ve gösterişsiz, hesapsız ve riyasız yetiştiricilere, asil ustalara muhtacız. Allah taksiratını affetsin ve gani gani rahmet etsin.
| 778 |
Aşka Gebe Ayrılıklar
her aşk bir ölümün habercisidir
ayrılık kapıya geldiği vakit
anlarsınız nasıl bir duygudur
kendini yaşıyor sanmakbiri daha çok severse ötekinden
adalet yerini bulsun diye
ayrılık kapıya gelir erkenden
ve denk gelirse sevgiler aşk terazisinde
bir ömür sürecek sanılır aşklar, lakin
aşk memnun kalır mı sanırsınız
teraziyi dengede tutmaktanher aşk bitmek için başlar aslında
işin tuhaf yanı
ayrılık kapıyı çaldığı vakit
yokluğuna aşık olur gidenin,
geride kalanlar...bir aşk daha başlar böylece
bir aşk daha gebe kalır ayrılığa
ve ayrılık
bir başka aşka gebe...
| 85 |
Vizesi yok
VIZESI YOK
***********
Kahpe felek yollarımı daralttın
Arsıza verdin bu fakiri bunalttın
Hırsızı emeklerimle beylik yaşattın
Cennet cehennem bana uymaz
***************************
Neler kayıp ettim niceden nice
Anayasa''yı Adaleti saydılar hiçe
Plancı talancı tarikat hep iç içe
Cennet cehennem bana uymaz
****************************
Şahadet getirip Müslüman olunca
Ne varsa silme hepsini çalınca
Şöhret dini İmanı bütün olunca
Cennet cehennem bana uymaz
****************************
Çıkar için doksan dokuz elinde
Cüppeli formalıları bir şekilde
Bölücülük yapmak düşmez dilinden
Cennet cehennem bana uymaz
****************************
Gelin hak aşkına dürüst olalım
Özü bütün olanlara saygı duyalım
Kendini bilmezleri koymayalım
Cennet cehennem bana uymaz
****************************
Doğudan Batıya başörtü yazma
Ortalığı karıştırır sizin gibi kazma
Kuran da yazmıyor öğren de kızma
Cennet cehennem bana uymaz
****************************
Ayırmayın canı candan can canandan
Kıblem insan haktan hak insandan
Biriz âdem babadan hava anadan
Okuyun dört kitabın dördünde haktan
****************************
Soylu insanları seviyorum din değil
Konuşalım dostlar küsmeye hayır
Paylaşalım kardeşçe saklamayın asla
Cennet cehennem bana uymaz
****************************
Halk Şairi. Cuma. Soylu.03.10.2008***********
Kahpe felek yollarımı daralttın
Arsıza verdin bu fakiri bunalttın
Hırsızı emeklerimle beylik yaşattın
Cennet cehennem bana uymaz
***************************
Neler kayıp ettim niceden nice
Anayasa''yı Adaleti saydılar hiçe
Plancı talancı tarikat hep iç içe
Cennet cehennem bana uymaz
****************************
Şahadet getirip Müslüman olunca
Ne varsa silme hepsini çalınca
Şöhret dini İmanı bütün olunca
Cennet cehennem bana uymaz
****************************
Çıkar için doksan dokuz elinde
Cüppeli formalıları bir şekilde
Bölücülük yapmak düşmez dilinden
Cennet cehennem bana uymaz
****************************
Gelin hak aşkına dürüst olalım
Özü bütün olanlara saygı duyalım
Kendini bilmezleri koymayalım
Cennet cehennem bana uymaz
****************************
Doğudan Batıya başörtü yazma
Ortalığı karıştırır sizin gibi kazma
Kuran da yazmıyor öğren de kızma
Cennet cehennem bana uymaz
****************************
Ayırmayın canı candan can canandan
Kıblem insan haktan hak insandan
Biriz âdem babadan hava anadan
Okuyun dört kitabın dördünde haktan
****************************
Soylu insanları seviyorum din değil
Konuşalım dostlar küsmeye hayır
Paylaşalım kardeşçe saklamayın asla
Cennet cehennem bana uymaz
****************************
Halk Şairi. Cuma. Soylu.03.10.2008
| 317 |
Uyurgezer
Uykumun bir ucunu kürtaj oldum
Diğeri yokTuruncu yatağıma yaslarken hafifliğimi
Esnemez hiç bir renk
Gözleri bile ağırlaşmaz
Bu yüzden hayallerde kaldı hep siyah rüyalar Uykusuzum 100 yıldır
Mavi çaylar içtim, yine de boğulamadım
Ölmüyor tepemdeki güneş
Dua ettim,
Keşke renk körü olsaydım
Duvar dibi masallar ezberledim
Kanserojen kabuslar düşleyerekHiç varmış, hep yokmuş!
| 53 |
ALLÂHLA Birliktesin
Sana göre bu dünya,
Yaşanılacak tek yer,
İnkâr etme ALLÂH(c. c.) ’ı,
Ahiret bize son yer... Bir gün uyanacaksın,
Başka bir âlemdesin,
Farkına varacaksın,
ALLÂHLA(c. c.) birliktesin… (1995)
| 30 |
Umut
Bir umut büyüt dedi
yaşlı dert ağacı
bahara
ıhlamur kokularına
Kardelen
Nasıl güneşe hasretse şimdi bir umut büyür
adı sanı sen olanGökyüzünden boşalan
her damla kime düşerse
O kadarım yokluğundaBakma bana öyle boynu bükük
sahibi sensin
bu hüzünlerin sevinçlerinBir umut büyür
özlenen beklenende seninleBir umut
en karanlıklarda yararken iç gergefini
nihan doğum sancısında
patlayan tomurcuk NihalYa sen çıka gelirsen
umut çiçeği
buz kesmişken
çözülür mü
bağlarından boşalan günYaşanır mı gözlerinde geceDillendi
kabardı
dindi
limanı olmayan deniz gemisi olmayan liman
kıyılarında kum çığlığıBu ne çok dalga kıranYa sen
Sırma sırma işlenen kaftan
Gözlerin umut çiçeğiHiç durulmaz mı denizin
Hüzün demlerGece buz kesmişken
rahminde doğan gün sancısı
sayıklar durursun karaları bu umut senin bu umut benim Vedat Koparan 16.02.2005
| 118 |
Gurbet
Ela gözlü nazlı yarim,
Duydum artık var haberim,
Belki bugün belki yarın
Gideceksin gurbet ele.Seviyorum inan seni,
Yalnız koma n’olur beni,
Tatmamışken bir buseni,
Gideceksin gurbet ele.Gönlüm durmaz seni arar,
Hayalinle kıldın karar,
Sensiz kaldım neye yarar,
Gidince sen gurbet eleİsmail’im gözler doldu,
Gülen benizlerim soldu,
Günler artik bir yıl oldu,
Gidince sen gurbet ele.
| 56 |
Bugün
Bugün yine gördüm seni,
Uzaktaydın
Görmedin beni.
Görsen ne yapardıkki,
Yaşanmamısları hatırlayan gözlerle bakardık birbirimize
Yine sonkezmiş gibi bakardık...
Ama bir daha görüşmeyecegimizi bilerek
İçimiz burkulurdu,
Ama dilimiz yine söyleyemezdi bunu.
Gurur denen şeytana yenik düşerdik yine.
Sonra gider yine ağlardık doya doya
Unutacagız derdık kendi kendimize,
Ama unutamazdık
Ve yine beklemeye başlardık
Birdahaki tesadüfü
Zamanını hiç bilmeden,
Bıkmadan beklemeye koyulurduk yine.
| 63 |
Sevgi
SEVGİSevgi kurban etmektir sevgiyi
Sevgisi azalmış değerli şeylereSevgi hapsedilip beyne
Kalanı kalpte saklamaktır bir köşeye
Yarım kalp bitmiş heyecan
Mutlulukta esir
Düşüncede hür olmaktır sevgiTam düşünmek
Düşleri hayalle süslemek
Rüyayı onunla görmek
Gerçeği gizlemektir sevgiAşka hiç göstermemek
Aşık olunana bildirmemek
Biten bir aşka aşık görünmek
Aşkım demektir sevgiUzağı perdelemek baktıkça
Uzakları delmek
Bakmak istemediğine
Kör görünmemektir sevgiSahte de olsa
Karşıdakine söylerken
Emeğini inkar etmeden
Değer vermektir sevgiSömürmeyen sömürülen
Dövmeyen dövülen
Dermeden beklenilen
Sabretmektir sevgiKarşılığını almadan
Sofrasına kurulmadan
Tadına varılmadan
Seyretmektir sevgi. 14/092010
Muhtar Gazi TOPAL
Saat:15:03
MALATYA
| 88 |
Kahverengi
Yeşil bir vadi uzanır önümde...
Ve nedense
Onun gözleri gelir aklıma...
Yeşil olmadıkları halde..Ağustos,2000-Giresun
| 15 |
Her harf ayrı bir tabu
Ey akıl,idrâkınca kal,dilin mâbedi sende,
Ola ki cihansındır o dil zerreye bular.
Söz ile murdar olursun cismi terk eylesen de,
Maddeye tutsak eder bak,harf,harf çıkan tabular…* * *
| 33 |
Selim ve Temiz Türkiye
Doğru akarım,temiz çağlarım,adım olsun selim
Sağlıklı olmak için,herkese sağlıklar dilerim
Keskin kılç diyerek,kurşun kalem ile yazarım
Selim ve Temiz Türkiye için,duyarlılık lütfenSert esen rüzgara direnirim,sağlamdır temelim
Gümbür,gümbür akıntıya çekerim yılmadan kürek
Sürünün gittiği yöne gitmem; kara koyun gider
Selim ve Temiz Türkiye için,duyarlılık lütfenBen,efendilik ile asaleti yürekli bilirim
Sağlık,eğitim ve adaleti,kutsal bellerim ben
Ben,yalansız duyarlı kişiyi,insanca bulurum
Selim ve Temiz Türkiye için,duyarlılık lütfenYalan ile besleme; çok kutsaldır,masum bebekler
'Eğri otur,ama doğru konuş! ..'demiş,tüm atalar
İcazetle gelenler,icazetle gider; diyorlar
Selim ve Temiz Türkiye için,duyarlılık lütfenOrmanlar yeşildir; yeşil yapan,sayısız yapraktır
Kökleri ile beslenir ağaç,topraktır besleyen
Rüzgara çok direnen ağaç kökleri çok sağlamdır
Selim ve Temiz Türkiye için,duyarlılık lütfen
| 110 |
Annem ağac
Yerle göy arasında körpü ağac,
Yer üzüne menki senden kecdim geldim,
Meni doğan, anam ağac, Tük oğlunam
Göy üzünden tanrı nurun icdim, geldim.Ucalığı senden aldım-
başım göyde,
Soyum ulu,
köküm derin, anam ağac
Üreyimdi yarpaq yarpaq budağında,
Sertliyindi,
qürurumda, anam ağac! Oğuiz oğlun,
Oğuz yavrun menem, menem,
Benziyirem sene sanki senem, senem
Döyüşlerde kecdi günüm, kecdi senem
Tapınmağa
seni qibem secdim, geldim.Kölge verdin,
kölgelendim,
kölge saldım.
Daşıdılar daşım kimi kölgemi de.
Köce-köcdü
köcen köcdü,
hara köcüm?
Anam ağac, qucağına qacdım, geldim.
Kardeşlerım
peren-peren
hayla gelsin,
Budaqların dolaşmasın öyret bize
Orman kibi yaşamasın öyret bize.
| 96 |
İsyana Döndü Hasret
Acılar çiçek olup,açtı yanık bağrımda.
İsyana döndü hasret,sitem var efkarımda.
Karalar giydi bülbül,güller yok baharımda
İsyana döndü hasret,sitem var efkarımda.Akşamlar mı karardı,mehtabıma ne oldu.
Baharıları görmeden,o yeşil renkler soldu.
Ahım içime aktı,yüreğim kanla doldu.
İsyana döndü hasret,sitem var efkarımda.
| 42 |
Sen Mutluluğa Sarıl
Bazı şeyler var ki, sadece acı verir
Bazı şeyler var ki, sadece mutluluk verir
Bazı şeyler de, ikisini bir verir
Acı bırakmaz seni, sen mutluluğa sarıl.Acı, insanı pişirir, iz bırakır
Ömrünce unutamazsın, ruhunu daraltır
Mutluluk, huzur verir, rahatlatır
Sahip çıkmasan elinden uçar.Acı, yaşamın tuzu biberidir;
Önemli olan katlanabilmektir.
Mutluluk, acıların bileşkesidir;
Dayanma gücünün meyvesidir....22.10.1999/Soma USTA KALEMDEN
.........................................Teşekkürlerbirine acı veren ötekine mut verir
hayat bazan hoş gelir bazan da giryan gelir
hayatın dengesini iyi kurmalı insan
nasıl görürsen öyle hayatın sana gelir .......................................Salim Kanat
| 86 |
Felaketler Zinciri
Sözde şiir adına yapılan toplantıda
Çoğu ayva yese de kimi de yer inciri
Biri ayrı havada biri bir saplantıda
Eşe dosta verilen plaketler zinciri
Bence sanat adına felaketler zinciriİki şiir okunur tepinmeye başlanır
Gerçeği söyleyenler bir güzelce haşlanır
Maddiyat kucaklanır maneviyat taşlanır
Eşe dosta verilen plaketler zinciri
Bence sanat adına felaketler zinciriYa büyük bir adamdır! ya muhakkak ünlüdür
Ya bir ensesi kalın ya başkan ya da müdür
Kimi dünden el-etek öpmeye gönüllüdür
Eşe dosta verilen plaketler zinciri
Bence sanat adına felaketler zinciriDanışıklı bir dövüş sürer gider böylece
Riyakar davranışlar tekrarlanır o gece
Hiç bir yerde bulunmaz böyle kolay bilmece
Eşe dosta verilen plaketler zinciri
Bence sanat adına felaketler zinciriHep de aynı kişiler doluşurlar yanyana
Hepsi de bir maskeyle buluşurlar cancana
Yeter artık dostlarım sorup durmayın bana
Eşe dosta verilen plaketler zinciri
Bence sanat adına felaketler zinciri
| 138 |
Ata sözü
'' balıkta akıl olsaydı çapara koşmazdı; insanda fikir olsaydı tuzağa düşmezdi ''
| 14 |
Topyekûn
Yaşam ayrı bir sanat, ölüm ayrı bir san'at
''Ölmeden ölmek ise'' o apayrı bir san'at Aralık/2016
| 17 |
Yağmur
Sel olup buralardan al götür beni yağmur
Ümitlerim tükendi sevinçleri sen savur
Viran olmuşken dünyam gönlüm nasıl avunur
Kurtar beni dertlerden ecelim ol sen yağmurDökülüyor gözyaşım sen gibi damla damla
Kimseler anlamadı çektiğimi sen anla
İsyan edip hayata kahretmişken dünyaya
Kurtar beni dertlerden ecelim ol sen yağmurAvunmaz artık gönlüm sevenlerim terk etti
Öyle çileler çektim artık canıma yetti
Seller gibi boşal sen yağma sakın ahesli
Kurtar beni dertlerden ecelim ol sen yağmur
| 73 |
Gül bebek
Gülmek güzel ya
Bilebilsen / nelerin beklediğini
Yaşamın kavga / kavganın yenilgiye
Gebeliğini
Gülüşün/bana mı
Çağı durdurma çabalarıma
Farkında olmadan
Hayatı yaşadığıma mı
gülüşün
Gül/ bebek gül Elimin nasırına
Yamama yırtığıma
Bildiğin/ bilmediğim
Yaşamın beterine /gül
Gülüşün ümit/ neden se
Gülüşün mutluluk Gül bebek/ gül
Yaşamın/ sürüngencesine
Ölünün dirisine
Gül ki
Tarih gülmesin /sana
Gelecek/ parmak ısırsın
Bu günden/ yarını görüşüne Esat KORKMAZ
| 65 |
Yağmurlu Sonbaharlar Göreceğiz
Yağmurlu Sonbaharlar Göreceğiz
1
Yağmurlu sonbaharlar göreceğiz
Pencerelerimizde yağmur damlaları
Yurtsuz kuşlar sımsıcak yuvalar arayacak
Açık ve suskun gökyüzü simsiyah bulutlarla
kaplanacak
Yani telaşlı ve yağmurlu sonbaharlar göreceğiz
Usulca sonbahar şiirleri okunacak sınıflarda
Gece gündüz oynanacak
Türküler söylenecek
Sonrasında gökyüzü ağlayacak
| 44 |
Sessizliğimin son sesi
Sen benim ilk göz ağrımsın
beni sana bu kadar çok bağlayan neydi
bir görüşte müebbet bir aşka hapsoldu yüreğim
yanardağ misali yangınlardayım o günden beri
sevmeye tövbe etmişken kalbim
böylesine çarpmamışken hiç yüreğim
neden sevdim seni bu kadar
bilmiyorumBelki de sıcacık bakışlarındı
içimde buzları eriten
belki de karanlık dünyama ışık verdiğinden gözlerin
dürüstlüğündü beni bu kadar etkileyen
senin gibisini hiç görmediğimden bu hayattaBelki de
Bir ilktin benim gözümde aslında
yasak olsan da bana
uzak olsan da
bir ilktin işte
sevdim seni delicesine
kural tanımayan bir yürekle
sımsıcak
avuçlarına bıraktım kendimi
al senin olsun tüm benliğim
ben sen olmuşum çoktan
haberin yokHer sabah uyandığımda
ilk resmine baktığımı biliyor musun
günaydın diyorum sana
sımsıcak bir günaydın
duyuyor musun?
Seninle başlıyorum günüme
ve tüm gün mutluluğumun nedeni oluyorsun
gece olunca da
yatmadan önce seni görmeden edemiyorum
iyi geceler diliyorum sana sevgilim
iyi geceler
tatlı rüyalar
öpüyorum içime çekerek kokunu
sen benimle konuşmasan da
sadece gözlerime baksan da
ben resminle konuşmayı çok seviyorum
aslında öyle çok zoruma gidiyor ki
seni böylesine fotoğraflardan sevmek
dokunamamak
sarılamamak
zoruma gidiyor işte
çok zoruma gidiyor sevgiliBu sevdanın imkansızlığını biliyorum
olmayacak dua’ya amin demek gibi sevdim
ama unutamıyorum seni
unutmakta istemiyorum aslında
bi yerde böylede mutluyum sanki
sessizliğimin son sesiydi
sana seslenişim
içimdeki yürek sızım
can yarası
can kesiği
yürek yangınım
sevgilim
sevdiceğim
seni çok seviyorum
bilmesen de...01.07.2013
| 222 |
Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın
Sözüm 70 milyona-canım Türk Milleti’ne
Şiirimi okuyan-bütün cemiyetine
Bir var oluş yok oluş-Kurtuluş Savaşı’na
El birliği içinde-girelim uğraşına
Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın
Atam-Atatürk gibi-hainlere saldırsın
Bundan sonra durmak yok-eller kollar ileri
Emanettir bu vatan-dönmek yok asla geri
Horlayarak uyursak-toptan esir oluruz
Kahpelerin elinde-sıkıntıyı buluruz
Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın
Atam-Atatürk gibi-hainlere saldırsın
Kükrememiz gerekir-dağlar taşlar inlesin
Hain ile düşmanlar-bizi iyi dinlesin
Binlerce can veririz-ülkeden vazgeçmeyiz
Sunulan zehirleri-yere döker içmeyiz
Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın
Atam-Atatürk gibi-hainlere saldırsın
Bizler büyük milletiz-tarihlere şan verdik
Öldük öldük dirildik-savaşlarda can verdik
Tarih boyu Türklerin-düşmanı yüzer biner
Üstümüze saldırdı-toplu halde beraber
Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın
Atam-Atatürk gibi-hainlere saldırsın
Hiç kimse elimizi-kolu bileğimizi
Bizlerin bükemedi-içte gördü krizi
Tekrar tekrar dirildik-canımız pahasına
Hiç kimse giremedi-bilinsin sahasına
Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın
Atam-Atatürk gibi-hainlere saldırsın
Varlığım ve düşüncem-yurt yurt diye atıyor
Gözlerim ve kaşlarım-bölenlere çatıyor
Al bayrağı kaparak-yürüyorum meydana
Öğretmen Hasan söyler-var mı bir destek bana
Uşak değiliz diyen-yumruğunu kaldırsın
Atam-Atatürk gibi-hainlere saldırsın
| 156 |
Masal
Deniz geceye fısıldar,
Bir uzak
Kaf dağı masalını.
Kavuşamayanların
Acı dolu haykırışlarını
Anlatır geceye deniz.
Gece sessiz sessiz dinler.
Diplerine kadar ürpererek.
Dolar balıkların gözleri.
Martılarda bir telaş
Seyirtirler gecenin içinde
Denizin bereketli yüzüne
Balık balık gagalarlar yüzünü
Deniz dalga dalga
Çarpar geceye
Anlatır hikayesini
Kavuşamayanların
Martılar kavgada
Balıklar hüzünde
Gece sırda
Deniz gecede kalır.
| 56 |
Umutlar
Hayaller solgun yüzünü gösterse de
Umutlar hep yeşil kalacaktır
| 10 |
Nakşeden İzler (Anı roman 11)
Şimdi stadyumlarda, bayanlara özel ilgi ve alaka göstermenin, futbol takımlarının, yöneticiliğine soyunmanın ve bizzat futbol oynamanın dolayısıyla çocuklarımızın oynamalarını teşvik ederek bu duruma gelmemizi nasıl izah edeceğiz ve ne şekilde yorumlamalıyız?
Bu konuları daha önceleri bilmiyor muyduk, veya yanlış mı yorumluyorduk, bunlara benzer o kadar çok değişimler var ki, kime ne demeliyiz, ağabeyler nasıllar?
Binaenaleyh sosyal yapıyı, mutlaka en güzel biçimiyle analiz etmeliyiz, bu çok önemli sosyal konuyu ihmal edersek veya önemsemez isek, bunun faturasını ödemekte çok ağır olacaktır.
İnsanları anlamsızca yokuşa sürmenin, bu manada hedef göstermenin, yok olmadı sil baştan demenin, bizim sucumuz yok, suç başkalarının demenin, ne kadar manasız ve mantıksız olduğunu izah etmeye dahi gerek yoktur.
Dava diyerek partilere bağlanırsan, mahkum olmanda, yok olmanda hiçbir zaman uzak değildir, konjoktör önemlidir?
Partileri siyasi bir kuruluş olarak tanıyıp, oyunu da tercihlerine göre kullanırsan, aldanman veya hayıflanman bu nispette olur.
Yok daha çok bel bağlarsan, bir gün elbette bel fıtığı olacağını da bilmelisin, böyle bir durumda dahi seni, doktora götüreninin bulunmayacağını bilmelisin.
Hayatta her şey, kuvvet dengesine göre irtibatlıdır, cazibe çoğu kez güzelde, kuvvetlide ve varlıklı insanda anlam bütünlüğüne ulaşır, bunlar sende kalmayınca, hiç durmaz hemen kaçar!
Yok bir ulvi dava sahibiysen, kaybeden veya kapatılan siyasi partiler, senin davanın yok olmasına, sebep olacak bir gücü, asla bulamayacaklardır.
Çünkü bir dava sahibi olmak, siyasi bir partiye üye olmakla hiçbir alakası yoktur, davanın ne olduğunu bilmeyen ve sahibi olmayı beceremeyen insanlar, bir dava zannederek siyasi partilere sahip çıkarlar.
Bu seviyede bulunan insanlarda, kendilerini dar kalıplara mahkum ederler, siyasilerin yanlışlarına, meşruiyet kazandırmak için, her şeyi göze alırlar, siyasi tercihini değiştirdiğin vakit, seni hemen hain ilan ederler.
Bunca yozlaşmış, kokuşmuş, ahlakı açıdan soysuzlaşmış bir sistemde, hoş görü, sabır, fedakarlık, tebessüm, dürüstlük, en manalı olan, büyük bir değerdir.
Bizlere düşen, önümüze sunulan oluşumlardan, ilgimizi çeken hangisi ise, onu hakkıyla araştırarak, kendi kanaat ve tercih hakkımızı, bizzat kendimiz kullanarak, sorumluluğuna da katlanmamızdır.
Canımıza sahip çıktığımız gibi, paramıza kıymet verdiğimiz gibi, tercihlerimizi ve kanaatimizi de, bu anlamda önemsemez isek, bu ne yaptığımızı veya ne yapacağımızı bilmiyoruz demektir.
Böyle yapıda bulunan, o kadar çok insan var ki toplumumuzda, insanın üzülmemesi, hayıflanmaması elbette içten bile değil.
Bu bakımdan da yılmadan, umursamazlık yapmadan, bu insanlara ufuk kazandırmak, tefekkür ve düşünce odaklarını, kendi asli ihtiyaçları kadar, önemsemelerini sağlamak, toplum öncülerine, mütefekkirlere ve yazarlara düşüyor.
Çok yoğun geçen bir gündü, bu bakımdan oldukça yorulmuştum, büroda işler yoğun olduğu için, eve saat 20.30 civarında gitmeye karar vermiştim.
Motoruma binerek, Erkilet bulvarından ilerliyordum,Sümer bez fabrikasını henüz geçmiştim, önümde beyaz renkli, fort marka bir otomobil ilerliyordu.
Atatürk lisesinin oraya yaklaşırken, sağa dönmek için sinyalini yaktı, bende tabi olarak sol şeride geçmek niyetiyle ilerliyordum.
Önümde sağa dönmek için, sinyal veren aracın şoförü, direksiyonu aniden önüme kırınca, bir anda çaresiz kaldım. Motorun frenine bastım fakat ne mümkün, kayarak vardım ve o hızla, aracın arkasında bulunan tampona çarptım.
Bu çarpmayla motordan fırlayarak, havada taksinin üzerinden iki veya üç takla atarak, kaldırımın üzerine düştüm, kulağıma bir annenin feryadı geliyordu, ama ben çarpmanın şiddetiyle, kendimde olmadığım için, hayal gibi geliyordu.
Kollarımdan, bacaklarımdan tutmuşlar, bu vaziyette araca bindirirlerken, kendime geldim, iyi olduğumu söyleyerek, hastaneye gitmeme gerek olmadığını belirttim. Yalnız karşımda hiç tanımadığım, çırpınan bir adam dikkatimi çekti, bu kişi ısrarla hastaneye gitmemizi, tavsiye ediyor ve böyle olmasını istiyordu.
Meğer arkasından çarptığım aracın sahibiymiş, sağa dönmesi gerekirken neden karar değiştirdiğini ve hangi sebeple tekrar sola döndüğünü sordum.
O dizlerine vurarak, suçsuzluğunu anlatmaya çalışan adam, bak gardaşım, sana kurban olayım ki, benim hiçbir suçum yok, önüme aniden çıkan, şu yaşlı teyzeye çarpmamak için, sola kırdım deyince, tamam onunla geçmiş olsun ve Allah hayırlısını versin diyerek onları gönderdim.
Ayağa kalktığımda, müthiş derecede kaval kemiklerim, bileklerim ve kasıkların ağrıyordu, motorun öyle enteresan duruşu vardı ki, devrilmemiş, amortisörler dikelmiş, adeta göreve hazırım der gibi bekliyordu.
Arkadaşların yardımlarıyla, motoru elimizde götürerek eve gelmiştim, fakat hiç bir şey söylemeden yatağa uzandım, ağrılarım çok fazlaydı, belki de kendimi dinleyince sakinleşirim, kanaatiyle sessizce yatıyordum.
Cenabı Hakka şükürler olsun ki, sakat kalmadan iki,üç gün sonra yeniden çalışmaya başlamıştım.
Askerlik vazifemi yapmamıştım, tecillide olmadığıma göre, beş yıl geçtiği halde, arayan, soran olmaması benim garibe geliyordu.
Belki basın mensubu olduğumu bildiklerinden, mühlet tanıyorlardır zannıyla, düşündüğüm oluyordu, beklide böyle düşünmemin hiç alakası bulunmuyordur!
Fakat sürekli olarak, ne zaman çağrılacağımı düşünmek, ve bu kaygılarla yaşamak, benim tarzım değildi, sırf bu nedenle araştırmaya ve durumumu netleştirmeye karar vermiştim.
O günlerde İstanbul’dan gelen ve misafirim olan Mehmet Maden bey, aynı zamanda gazetemizin, yayın, dağıtım ve pazarlama müdürüydü.
Son derece beyefendi, bir kişiliğe sahipti, aslen Konyalıymış, mesleği de edebiyatçı ve yayıncılık işleriyle de uğraşıyormuş, akşam fakir hanemizde yemeğimizi yedik, sohbet ediyorduk.
Kapının zili çaldı, açtım karşımda küçük kayın biraderim Ali’yi görünce sevinerek hoş gedin dedim. Alinin yüz ifadesi, mahcup ve endişeliydi, eve girmedi ve Mustafa ağabey, babam seni evimizde acele bekliyor dedi.
Hayırdır Ali, bu saatte neden bekliyor bir, problem mi var deyince, ağabey inan ki ben hiçbir şey bilmiyorum, sadece bana söyleneni yapıyorum, fakat biraz sinirli olduğunu gördüm dedi.
Ali şu anda misafirim var gelemem deyince, Ali eğer siz şimdi gelmezseniz, babam buraya geleceğini söylememi istedi dedi, bu duruma çok şaşırmıştım!
Neden bu saate bekleniyordum, niçin ısrarla gelmem isteniyordu, çok merak ediyordum, fakat icbar edilmeye de müsait bir kişiliğe sahip değildim.
Peki Ali babana gelemeyeceğimi söyle, buna rağmen gelmek isterse, buyursun gelsin, onu bekliyorum dedim ve Aliyi uğurladım.
Fakat keyfim kaçmıştı, şaşkınlık hoşlanmadığım halimdi, bu durumu çok gizleyemedim, misafirimize de durumu kısaca özetledim.
Hanıma sordum, haberim yokken herhangi bir şey odumu diye, kendiside meraklandı fakat, ne olduğundan haberinin bulunmadığını söyledi.
Sabah kahvaltımızı yaptık ve misafirimi terminalden yolcu ettim.
Daha sonra süratli bir şekilde, kayınpederim olan sevgili Mükremin hocamın, beni beklediğini düşünerek, sabaha kadar beni rahatsız eden çok önemli meseleyi öğrenmek ve vuzuha kavuşturmak niyetiyle evlerine vardım.
Zile bastım, kapıyı baldızım Emine açtı, hocamın evde olduğunu öğrenince içeriye girdim, selam verdim ve sedire oturdum.
Hocamı, şimdiye kadar hiç görmediğim ve şahit olmadığım bir gerginlikte buldum, kayınvalidem de yanı başında oturuyordu.
Hocama, hayırdır inşallah buyurun sizi dinliyorum dedim.
“Biz kızımızı bunun için mi sana verdik” deyince beynimden vurulmuşa döndüm, hemen benim bilmediğim veya benden saklanan bir meselemi vardı, endişesiyle ne olmuş, hayırdır dedim.
Benim eşim, ehlim, zevcem olan ve emanetimde bulunan, ve bu sebeple de hayatımı kaygısızca paylaştığım bir insan olarak!
Her şeyini benimle paylaşması gerektiği halde, annesine, babasına, benden gizlediği herhangi bir derdini mi paylaşmıştı, eğer böyle yaptıysa bu durum benim için affedilmez bir hataydı.
İçimden inşallah böyle bir şey olmamıştır diyerek temenni ediyordum, çünkü eşimi seviyordum, ondan memnundum.
Hocam titrek bir sesle,yutkunarak kızıma soğan ve çemen ekmek yediriyor muşunuz, bunu ben asla kabul edemem, diyerek konuşmasına devam etti.
Onun için sana iki şık söylüyorum, birincisi; hemen annen gilden ayrılacak ve başka bir eve taşınacaksınız!
İkincisi de; şayet bunu yapmaz isen, kızımı hemen getir ve bana teslim et deyince, daha birçok şaşırdım!
Asabım bozulmuştu, sen bu kanaate nasıl vardın, bunları kızın mı anlattı sana, yoksa yanında oturan şu hanımın mı diye sordum?
Ben kızımı hiç görmedim, onu hiç dinleme fırsatı bulamadım ve bunları da nereden öğrendiğime gelince, bu sadece benim bileceğim bir konudur dedi.
Ayağa kalktım, kayın pedere yönelerek seni uyarıyorum, ben yaşadığım müddetçe, bir daha anamı ve eşim olan kızını, bu şekilde ağzına almayacaksın, bunu bir daha denersen, sana çok farklı mukabelede bulunurum, bunu sakın ola ki unutma, dedim ve kapıyı sert bir şekilde çarparak, oradan uzaklaştım.
Kafam, dimağ durmuştu, adeta duman olmuştum, sağlıklı düşünemiyordum, eve geldim, konuyu farklı bir şekilde araştırdım, kimsenin bir şeyden haberleri olmadığını anladım ve rahatladım.
Ehlime bir müddet sonra, baban bana bu teklifleri yaptı ne dersin deyince, üzerine hiç bir zaman toz kondurmadığı babasına.
Kararlı ve oldukça emin bir tarzda, olacak şey mi bu, ne saçmalık, demesine içimden çok sevinmiştim ve hala bu günkü gibi hatırlarım.
Annemden şüpheleniyordum biraz, sabırlı, ehli salat ve hoş görülü değildi.
Sevgili babamı ve garip olan gelinini, ben evde bulunmadığım zaman, oldukça rahat bir şekilde gagalardı, babam annemden çekindiği için, onun olmadığı zaman bana içini dökerdi, hatun zaten hiç şikayette bulunmazdı!
Annem benden çok çekinirdi, babamdan değil de benden korkardı, yıllarca tespit ettiğim yanlış ve hissi, nefsi tavırları çekilecek gibi değildi.
Bir keresinde, eğer babama bir daha bağırdığını görürsem ve hizmetinde kusur edersen, seni bir daha anam diye saymam, bunu bilesin diye kızmıştım!
Benim böyle bir hakkım olmadığını biliyordum, ama babam için yaptıklarımın, şahsımla alakası olmadığından, bu nedenle zulüm sayılmayacağına inanıyordum!
Çünkü annem her şeyin tazesini, iyisini kendine ayırır, kalanını babama ikram ederdi, bununla da yetinmeyip, onu uşağı gibi çarpıp azarlardı, bu yüzden babam sürekli mazlum durumundaydı.
O nedenle, çocukluğumdan itibaren gelişen ve bu konularda, kronikleşen hassasiyetim, bir kadının bu anam dahi olsa, sesini yükseltmesine, pervasızca davranmasına, asla tahammülüm yoktu, mutlaka hanımefendi olmalıydı, olmasa dahi, olmaya çalışmalıydı.
Aksi taktirde kadınsız bir hayatı tercih etmek zorunda kalırdım.
Epey sonra öğrendim ki, annemle, kaynanam biraz atışmışlar, sebepte eşim halı dokurken, bazen annesi de yardıma gelirdi, annem gariptir fakat istemezdi.
Kaynanamda bir sabretmiş, iki sabretmiş dayanamamış, efendisine durumu izah etmiş, bana anlatılan bunlar.
Bunlar doğru bile olsa, kayın pederin böyle davranmasını asla gerektirmez ve böyle bir üslûp hatasını da, kesinlikle affettirmez, tüm bunlardan daha da önemlisi!
Kayın pederler, hiçbir suretle talak talebinde veya teklifinde bulunamazlar, onların böyle bir hakları bulunmamaktadır, bu nedenle bazen böyle gelişen müessif olaylar, sinemizde silinmeyen izler olarak kalacaktır.
Eşimle oldukça güzel bir şekilde anlaşarak, huzur buluyordum, fakat bazen annem ne hikmetse, sudan bahanelerle huzursuzluk çıkartıyordu.
Bazen bahçede çalışırken yanıma geliyordu, gelininin olumsuz davranışları olduğunu söylüyordu.
Oysa ki benim olmazsa olmaz kanaatim, eşimin haklı gerekçeleri dahi olsa, anneme ve babama katiyen sesini yükseltemez ve hürmette kusur edemez, bunu ima olarak dahi gösteremez.
Bana uygun bir zamanda meseleyi izah eder ve ben müdahaleyi gerekli gördüğüm vakit yapardım.
Gariptir ama eşim, annem hakkında hiç şikayette bulunmuyordu, bana şikayette bulunan sürekli annem oluyordu, hanım ise yüzleşelim diyordu, yine bir gün anacığım madem ki böyle diyerek çağırdım gelinini, haydi her ne olduysa anlat bakalım dedim.
Annem ben sana daha önce anlattım, bana güvenmiyor musun diyerek çıkıştı, anacığım elbette güveniyorum fakat, birde gelinini dinleyelim diyerek ısrar ettim, hanım anlattı olayı, hangisi doğru şimdi söyle anne deyince, gelinin anlattığı doğru demezmi
Mesele vuzuha kavuşmuştu, annem enaniyet inden, sudan sebeplerle, huzursuzluğu neden çıkarttığını, mütefekkir ve alim şehit Seyit Kutup ne güzel analiz yapmış ve demiş ki!
“Analar erkek evlatlarını everdikten sonra, onları gelinlerinden kıskanırlar, gerekçe olarak, büyüttüğüm, gözüm gibi baktığım oğlumu, elin kızı elimden aldı ve kendine bağladı, kanaatiyle iç mücadele başlatır!
Yetersiz olduğunu anladığı zaman efendisine, inandırıcı olmak için nüfus etmeye başlar, beyini kendi safında göremezse, onu da düşman ilan eder, daha da olmadı, herkesin kendine tabi olmasını sağlamak ister, başarana kadar huzursuzluğu devam ettirir, daha da olmadı mı, oğlundan da vazgeçerek onları dışarı attırır, fakat tüm bu eylemlerinde kendini sürekli haklı görür”
Zatım ve sabırlı ehlim Allah’a şükürler olsun ki, bu tespitlerin hepsini en acı haliyle, yaşamak durumunda kaldık ve tecrübe olarak sinemize silinmeyen bir izi nakşederek koyduk.
Gazete temsilciliği ve dağıtım hizmetleri gayet güzel gidiyordu, askerliğimi henüz yapmadığım için, ne zaman çağrılacağım belli değildi, işlerimi bir program dahilinde yürütebilmem ve ileriye dönük hesaplarımı, düzenlemem maksadıyla, askerlik meselesinin netleşmesi gerekiyordu.
Normal süremden beş yıl geçtiği halde ne hikmetse çağrılmamıştım, askerlik şubesine giderek neden bu zamana kadar geciktirildiğimi öğrenecektim.
Askerlik şubesinde muhatap olduğum şahıs, kaydımın olmadığını söyleyince, bu nasıl olur demek zorunda kaldım.
Fakat bazen böyle olabildiğini söyleyerek, takip edeceğim prosedürü izah etti, yani ben askere gitmek için baş vurmasaydım, ne arayan var, ne soran fakat ben buna duyarsız kalamazdım.
Nüfus müdürlüğünden kütüğümü çıkartım ve gerekli evrakları alarak askerlik şubesine yeniden gittim.
Mart ayının üçüncü gününde, Ankara zırhlı tümende olacağımı, mızıka sınıfına gideceğimi, ve o nedenle de evraklarımın hazırlanacağını, dolayısıyla bir müddet sonra, yeniden uğramamın, daha isabetli olacağını ifade ettiler.
Mızıka sınıfı dikkatimi çekti, benim mızıkayla ne ilgim olabilirdi, ilk aklıma gelen ağıza götürülerek üflenen bir alet olmasıydı, merakımdan duramadım araştırdım ve askeri bando bölüğüne verilen bir isim olduğunu öğrendim.
Askere gideceğimi ve ne zaman gideceğimi, öğrenmem benim için çok önemliydi, dolayısıyla her şey netleştiği için oldukça rahatlatmıştım.
Evimizde sevinçle karışık tatlı bir hüzün, baş göstermeye başlamıştı.
Sevgili ehlimin yükü oldukça fazlaydı ve bir o kadarda kutsaldı, çünkü neslimizin devamı niteliğinde bulunan, muhabbetimizin tezahürü sayılan ve bizlere bir emanet olarak bahşedilen, daha da önemlisi, bir anne olmanın ve babalık sıfatını kazanmamın müjdesini taşıyordu.
Artık kendimi,ehlimi ve işlerimi askerlik günüme kadar hazırlıyordum.
Gazeteyi, dolayısıyla temsilciliği yeni askerden gelen, temiz ve iyi bir arkadaş olarak tanıdığım, Mustafa Öztürk kardeşime teslim ederek bırakacaktım, o bakımdan onun yetişmesini bekliyordum.
Yaptığım araştırma ve tespitler neticesinde eşimi, babasına askerden dönene kadar teslim edecektim.
Maksat eşimin daha rahat ve huzurlu bir ortamda, yolumu beklemesini temin etmekti, çünkü biliyordum ki annem, burnundan fitil fitil getirir, ona hayatı zindan ederdi.
Babamın bana ve gelinine dert yanmasını katiyen istemez, arbede çıkartırdı.
Annem saf, duygusal, hisleriyle hareket eden, fakat genellikle yanılan bir kişiliğe sahipti, akletme, düşünme, mukayese ve muhakeme yapmak her zaman son tercihi olurdu, başka bir çözümde yoktu, böyle yaşamak durumundaydık, zira evin bir oğluydum.
Ehlimi babasının evine teslim etmek fikrini de, rahmetlik Hacı Hasan Efendi bak oğulum, kız evladı babasının evinde emin olur, huzur bulur ve kaygısız oturur.
Fakat senin olmadığın bir mekan zaten ona dar gelir, bu babasının evi dahi olsa, ama o mekanda laf söz olmaz.
O bakımdan biz tavsiye ederiz ki, kız evladı askere giderken, eğer babanız ve anneniz bakıma muhtaç değillerse, bırakın babasına, orada sizin yolunuzu beklesin, diyerek tavsiyede bulunmuştu ve bende öyle yaptım.
Zaten annemin bir çok tavır ve hareketlerine sınır getiriyor, kısıtlıyordum, bulunmadığım bir mekanda, babam zaten zavallı, kendine faydası yok, ehlim garip bir kuş ne yapabilir.
O nedenle ben, geleceğimi ve aile yuvamı, çok sağlam temellere dayandırarak, şekillendirmek ve istediğim seviyeyi yakalamak zorundaydım, bu sebeple de keyfiliğe, asla pirim verilmemeliydi, böyle düşünüyordum.
Biraz yağmur atıştırıyordu, motorla eve gelerek, evrakları aldım ve muhtara gitmek için dışarıya çıktığımda, annem arkamdan bağırıyordu, oğlum gitme hava bozuk ıslanırsın diye, anacığım sen merak etme, hemen gider gelirim diyerek, arkama dahi bakmadan muhtarın evine geldim.
Motorumu çalışır vaziyette bırakmıştım, ufak bir problem vardı, bu nedenle bazen çalıştırmak zor oluyordu, bujilerin değişme zamanı gelmişti artık, fakat bunu gerçekleştirmeye henüz fırsat bulamamıştım.
Muhtarla işimi bitirdikten sonra, motorun yanına geldim ki, maalesef stop etmiş, uğraştım çalışmadı, oradan geçen gencin birine, rica ederek yardımcı olursan, şu motoru iterek çalıştıralım dedim, sağ olsun beni kırmadı ve yardıma geldi.
Motoru her zamanki gibi, vitese takarak itmeye başladık, her zaman olmasa da bazen, denemek zorunca kaldığımız bir uygulamaydı, genelde netice alırdık.
Motoru bir müddet ittik çalıştı fakat, öyle bir hızla çalıştı ki motor, benim üzerine atlayarak binmem, bir türlü mümkün olamadı, zira çok hızlı bir şekilde koşmama rağmen yinede binemedim.
Yüz metre kadar, motorun direksiyonunu ellerimle tutarak, bırakmadan ve çok hızlı bir şekilde, koşmaya devam ederek, atlaya bilir miyim diye onunla koştum.
Lakin motor beni, sürükleme noktasına getirdiği an, dayanamadım ve motoru bıraktım, ağız üstü yere düştüm, yine duramıyordum, o hızla yerde yüz üstü vaziyette, otuz metre kadar maalesef sürüklendim.
Motor hızını almamış olmalı ki hala, aynı hızda devam ederek, kaldırımın kenarına öyle bir çarptı ki, adeta şaha kalktı ve daha sonra hüzünlü bir biçimde, yere yan yatarak yuvarlandı ve motorun haşmeti, beş paralık olmuştu.
Zavallı motorun sesi kesilmiş, ön teker jantı ikiye katlanmış, amortisörlerin dikey ve yatay özelliği kaybolmuş, boyunları bükülmüş bir vaziyette adeta pes etmişti, çaresiz bir şekilde bekliyordu.
Bir kendi durumuma ve birde motorun durumuna baktım, enteresandır belki fakat, ikimizde tarumar olmuştuk,Yarabbi kusurum mutlaka vardır, fakat ben yine sana sığınıyor ve hamd ediyorum diyerek boynumu büktüm ve şükrettim.
Motoru, annemin ve ehlimin ısrarları sonucu, daha da önemlisi, askere gidecek olmam nedeni ile, marangozluk yapan Ahmet usta, diye bildiğimiz bir ademe pazarlık sonucu anlaşarak satmıştım.
Satış sonucunda aldığım senetlerini, ben askerde olacağım için, ticaretle uğraşan Yunus enişteme verdim.
Maddi darlık yaşıyordu, senetleri tahsil etmesini ve sermayesine katarak, çalıştırmasını konuşarak fikir birliğine vardık, ayrıca ben istedikçe, asker harçlığımı da göndererek hesabıma yazacaktı.
İşlerimi yetiştirdiğim, Mustafa Öztürk arkadaşıma teslim ettim, bu şekilde gazeteyi, güvendiğim bir kişiye bıraktığımdan, haylice rahatladım.
Böylece askere gideceğim günleri beklerken, bu arada eksiklerimi gidermeye çalışıyordum, annemi gelini konusunda, ikna edemedim fakat, fazla direnemedi zaten bildiğimi yapacağımdan, anlayışlı olmasını istedim.
Ehlimi babasının evine götürerek, tekrar onlara teslim ettim ve ben yokken nasıl ve hangi hudutlarda yaşayacağını, kimlere gidebileceğini, hiç bir kimsede yatamayacağını ve benzeri konuları işleyerek anlattım.
Bu verdiğim talimatlara, harfiyen uymasının gereğinin ne olduğunu izah ettim, ben kalbi olarak, ehlimin samimiyetinden emindim.
Vedalaştım en yakınlarımla, kendi hanelerinde, zira beni yolcu etmeye gelmelerini istemiyordum, sade bir yolcu olarak valizimi aldım ve terminale gitmek için aheste bir şekilde dolmuşa bindim.
Biletimi gün evveli almıştım, otobüs yerini almıştı, sükunetle yolcuları bekliyordu, hazırlığımı yapmıştım, sakalımı kestim, saclarımı dört numaraya vurdurmuştum.
Nihayet Ankara ya geldim, fakat nedense keyfim yoktu, hiç bir yeri gezmedim, hemen teslim olayımda meseleyi biran önce anlayalım.
Dolayısıyla askerliğin havasını, bir an önce soluklanırsam, meseleleri unutabilirim düşüncesiyle, Etimesgut’a gidecektim, yani meşhur 12 Eylül harekatını yapan, zırhlı tümene asker olarak varacaktım.
Etimesğut’a geldim, benim gibi gelen başka askerlerde vardı, ben bu yuvaya kendimden emin bir şekilde, peygamber ocağı diyerek, kutsallık atfederek geliyordum, bu vatana hizmeti Allah’a ibadet olarak görüyordum.
Kapıdan içeriye girdim, nereye baş vuracağıma bakıyor ve düşünüyordum ki, bir onbaşı beni hızlı bir şekilde çekti ve sırtımı ağaca yasladı, dirseğini çenemin altına dayayarak, peş peşe sualler sormaya başladı.
O kadar enteresan ve hazin bir durumdu ki, sanki bir zanlıyı kıs kıvrak yakalamışlar, sıkıştırarak itirafta bulanmasını ve gerçek maksadının açığa çıkmasını istiyorlardı.
Etrafıma bakınıyordum, bir taraftan cevap vererek, durumu anlamaya çalışıyordum, aksi taktirde onbaşıyı al aşağı ederek tekmeleyecektim.
Kimsenin durumu benden farklı görünmüyordu, demek ki buranın durumu böyleymiş diyerek, içimden geçiriyordum fakat, tahammülüm kalmamıştı artık, sıkılmaya başlamıştım.
O kadar çok konuşmanın arasında, Kayserili olduğumu söyleyince, onbaşı Kazımı tanıyor musun, diyerek bana soru yöneltti.
Kendimi bu badireden, bir vukuat işlemeden kurtarmak düşüncesiyle, hiç tanımadığım halde, evet tanıyorum demek, zorunda bırakılmıştım, onbaşı doğru söyle yoksa, sonun çok kötü olur diyerek, tehdit dolu edayla yeniden sordu.
Anlama özürlü müsün tanıyorum dedim, duymadın mı, diye emin bir vaziyette tekrar ifade edince, onbaşının biraz gevşediğini hissettim, çağırtıyorum bak karışmam dedi, tamam sen çağır gerisine karışma dedim.
Orada birinin Kayserili olması benim için yeterliydi, onun beni tanımaması mümkündü, fakat ben her halükârda onu tanıdığıma ikna ederdim, zira reddetmezdi, edemezdi, bu fırsatı ona asla vermezdim, aldığım riskin gereği buydu, öyleyse bunun üstesinden gelmeliydim.
Her şeyden ziyade kendime olan güvenim tamdı, o bakımdan böyle kararlı olmam, beni kuvvetli kılıyordu.
Merakla bekliyorduk, hem şehrimizi, benim rahatlamamın veya tam tersi olarak, yalan söyledin diyerek, çarptırılacağım cezanın, mümessili olacaktı, bu hiç tanımadığım hem şehrim.
Onbaşı benim rahat oluşum karşısında, etkilenmiş olacak ki, durmuyor anlatıyordu, Kazım çavuşun nizamiyeden sorumlu olduğunu, albayın yakını bulunduğunu, dolayısıyla onun himayesinde bulunan askerin, yaşayacağını anlatıyor.
Bir anda beni ağaca yaslayarak ve bir zanlı yakalamış gibi sorular sorarak, ufkumu tarumar eden onbaşı gitmiş, onun yerini bir insan evladı almıştı, oldukça mülayim, aklı başında sorular soran biri gelmişti.
Korkunun ve torpilin, bir insanı bu kadar değiştireceğini ve aynı anda, çift kişiliği yaşatacağını, ne kadar düşünsem de, bu denli bariz şahit olacağıma asla beklemezdim.
Hafif kilolu, çakı gibi, uyanık olduğu uzaktan fark edilen, Kazım ismindeki çavuş, bir onbaşıyla bize doğru geldiği görününce, yanımdaki onbaşının kendine çeki düzen verdiğini fark ettim.
Zatım için düşündüğüm, çavuş Kazımı hiç tanımasam bile, ruhlar aleminde tanıştığımızı biliyordum, dolayısıyla onun beni tanımaması, benim için pek fark etmiyordu, nasıl olsa benim kendisini tanıdığıma, ikna edeceğime hiç şüphem yoktu.
Yanımıza iyice yaklaştılar, çavuşun yüz ifadesi oldukça sertti, başında duran kepini ani bir hareketle eline aldı ki, karşımda kimi göreyim, sanat okulu bando takımında birlikte çalıştığımız Uğurdu.
Ne kadar şaşırdıysam, Uğur ne yapıyorsun burada, dediğimi hatırlıyorum, tabi sarılıp, kucaklaştık ve beni alarak o mıntıkadan uzaklaştık.
Askerlerin saçları hep ikiye kesiliyordu, berberi çağırdı ve kibar bir şekilde saçlarımı kestirdi, şayet burada kestirmez isem, bölüğümde zor durumda kalacağımı ifade etti, birde çay ikram ederek, eski günlerimizi yad ettik.
Bir müddet sonra beni, çavuş talimgahına götürdü, oradaki çavuş ve onbaşılara sıkıca tembihledi ve merak etmememi,yine geleceğini söyleyerek ayrıldı.
Çavuş eğitimi görecekmişiz, fakat yine problem çıktı, mızıka sınıfında bulunanlar çavuş veya onbaşı olamazlarmış, eğitim bitince subay ve astsubaylarla birlikte çalışırlarmış.
Tank taburu dördüncü bölüğe kaydettiler, sıramızı bekliyorduk, akşam saat 20.15 civarında görevli askerler, bizleri sıraya dizerek soğuk ve rüzgarlı bir akşamda, askeri elbiselerimizi almamız için, deponun önüne getirdiler.
Çok rüzgar vardı, oldukça üşüyorduk, bu yetmiyormuş gibi, çavuş ve onbaşılardan, ağza alınmayacak basitlikte, argo küfürlerde duyuyorduk, dört yıldır içmediğim sigarayı, arkadaşların ısrarı ve ortamın bulanıklığı sayesinde, yeniden yakarak ve öksürüklerin refakatinde nefeslenmiştim.
Depolardan kıyafetlerimizi aldık, doğruca banyoya götürüldük, oldukça kısa ve bir o kadar da tazyikle, nasıl banyo yaptığımızı, anlamadan askeri kıyafetleri giydik.
Kıyafetlerimiz o kadar enteresan oldu ki, tanıştığımız ve yanımızda bulunan insanları tanıyamaz hale geldik.
Her kez durumun vahametini anlıyor ve birbirimize daha çok yakınlaşıyorduk, yani askerlik bu ana kadar beni hiç açmadı, oldukça basit, görevli askerler birbirleriyle sürekli çatışıyor, küfürleşiyor, gücü olan dilediğini yapıyordu.
Koğuş kalk taliminden sonra, önüne gelen toplu halde, mıntıka temizliği yaptırıyordu, dört yüz on beş kişi mevcuttu, yemekhane yetersiz geliyordu, su, tuvalet problemi bulunuyordu.
Eğitim alanına gittik, oldukça uzaktı, sabah koşusunu ve kültür fizik hareketlerini, yaptıktan sonra içtima, hazırlığına başlanmıştı, bölük astsubayı teftişini yaptıktan sonra, bölük komutanı beklenecekti ve tekmil verilerek eğitime başlanacaktı.
On beş gün geçti, gözümüz açıldı, epeyce bir şeyler öğrenmiştik, çavuş ayağa kalktığı zaman, nasıl bir komut vereceğini seziyordum.
Çaya hasret kalmıştık, karavanada kaynatılan çay, suyu bittikçe su ilave edilerek, ücret karşılığında tekrar erata satılıyordu.
(devamı nakşeden izler 12 de)
| 3,484 |
KENDİM İÇİN ALTILI
1
Bir gülü bile dağıtamadan içimizde
cehennemden bir resim çizildi kim bilir kaç kez
görmezden geldik deliklerinde kıvranan yılanları
ve umarsız geçtik önlerinden kuyruk acılarının
nasıl sonlanacağını bilmeden ateşe verdik kendimizi
tapınakların yüksek kapılarında kendimiz için
kutsal bahaneler uydurduk seyirlik kristal bir keyifle
su geçirmez aynalarda şimdi hangimiz daha kutsal diğerimizden
hangimiz daha dokunulmaz bir gülün masumiyetinden
2.
ilk demir aldığımız limandan bu yana
öpmek yasak ateşten yapılma yüzünü bir meleğin
külümüzden savuracak kül kalmayıncaya dek yeryüzünde
su; en büyük tapınak bize bizi taşıyan
sütunlar dikilmiş,eskil bir bahçede mor bükümlü
sesimizden başka ses kalmayıncaya dek bastık çığlığı
her defasında evrenin hışırtısı bir opera tümcesindeydi
ağır kelimeler vardı hep kuyruk acılarını kışkırtan
koparılmış bir kuyruğun son bakışında
3.
su geçirmese de aynalar,görünmek ister
her ten,masumiyetini severek en çok
içimizden eksilen bir kemiğin huzur bozucu ıssızlığı
aynaların buğusunda cehennemden resimler çizer
tanrısal bir imza kristal parçalanışını rengimizin
nedense göremedik bir kaç sarı ten kalışımızı
kendimiz sanarak suladık koparılmış gülleri
gül diye kutsadık kirli melek tasarımlarını
sinsice peydahlayıp her taşın altında
başı ezilmemiş gülümsemeler bıraktık
hepsi sürüngen
4.
karanlıkla her sırtüstü teması gece bildik
bizden iyisi yok sanıp balıksız denizler üzerinde
bulutlar gezdirdik bin bir renk ne ki hepsi tek renk
düştüğümüz yerde dağılan ne bir gölge ne bir suret
sadece tahrif edilmiş bir şarkının notaları
dudakların zifafında sövgüler var şimdi
hoyratça ve helalinden
5.
ortalıkta bırakılmış gibi,besmelesiz
koparılmış birkaç gül her an yeni bir yangına meşale
ıssız kapılarında tapınakların taşlandık
ve kovulduk işte kristal bir kentin saydam avlularından
yağmur kokulu nefesler kaldı avuçlarımızda
bir de kil kokulu kuşların getirdiği dev yontular
yitirdiğimiz bir yalnızlık gibi
belki de kovulmuş bir yaşamdı bizimkisi
yakamızdan düşmeyen bir türlü
6.
nasıl ayıracağız aynaların buğusundan diğerimizi
diğerimizden nasıl vazgeçireceğiz kendimizi
kendi cennetinde yenik düşen bir tanrı gibi
nasıl alıkoyacağız bir aynanın ölülerini dışımızda
yeterince çıplak değil diye herkes kaktüse sarınmış
derisini değiştirir gibi gece,düşlerimizde soyunuruz
hiçbir şey yapmasak da cebimizde uyduruk bahaneler var
önü tövbe ardı inkar esirgenen bağışlanan nasıl olsa
her yakarıda sonuna dek içilen veresiye bir gelecek
cennetlik sorular cehennemlik yanıtlarla dolu
bir öykü ki incir yaprağına yazılmış
yolunmuş melekler barındırır içinde
hep atların peşinden koşan
...........................
..............................................................OKUNTU-3 ,kasım/ aralık 2001)
| 359 |
Bir Dünya İstiyorum
Bir Dünya İstiyorum
Polisi copçu olmasın
Bir dünya istiyorum,
Lideri bopçu olmasın. Bir dünya istiyorum,
Kimse aciz kalmasın.
Bir dünya istiyorum,
Kadınlar taciz olmasın. Bir dünya istiyorum,
İnsan iyi şey duysun.
Bir dünya istiyorum,
Emeklisi tam doysun. Bir dünya istiyorum,
İyiler neşeyle gülsün.
Bir dünya istiyorum,
Yalnız bopçular ölsün. Bir dünya istiyorum,
Halk yavan doymasın.
Bir dünya istiyorum,
Kimse onu soymasın. Bir dünya istiyorum,
İşçi işten atılmasın.
Bir dünya istiyorum,
İşyerleri satılmasın. Bir dünya istiyorum,
Kendi kendine yetsin.
Bir dünya istiyorum,
İnsanında hırs bitsin. .
Bir dünya istiyorum,
Halkın canı yanmasın.
Bir dünya istiyorum,
Hiç mutsuz dönmesin Bir dünya istiyorum,
Çalışanları doysun.
Bir dünya istiyorum,
Feryatları biri duysun. Bir dünya istiyorum,
Çocukları ölmesin.
Bir dünya istiyorum,
Hak yiyen gülmesin. Bir dünya istiyorum,
Dağılıp saçılmasın.
Bir dünya istiyorum,
Açılımlar açılmasın.Bir dünya istiyorum,
Askere icap kalmasın.
Bir dünya istiyorum,
Kimse şehit olmasın. Bir dünya istiyorum,
İçi Atatürk’le dolsun.
Bir dünya istiyorum,
Onu sevmeyen ölsün Olması zor biliyorum,
Kendime gülüyorum.
Söyleyin be dostlarım,
Çok şey mi diliyorum.
| 167 |
Koyu Kahve
Senli düşler ülkesinde yaşıyorum,
Cebimde senden bir hatıra,
Aklımda yine buğday rengi tenin.
Ellerimde ellerin...
Ben sende kendimim,
Senden beri herşeyim koyu kahve benim,
Saçlarım, gözlerim, hayallerim...
| 29 |
Zile
Milattan önceye uzanır ünün
Veni, vidi, vici'de saklı dünün
Can yurdumun şirin bir gülü günün
Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Yiğitlerin meydanlarda şân olmuş
Ozanların türkülere yol olmuş
Güzellerin sevenlere yâr olmuş
Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Tam ortada kalesi nişanıdır
Ulu camisi sanki imzasıdır
Hele bir pekmezi var ki, mahlâsıdır
Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Bağlarında türlü türlü güzellik
Evlerin var ki sanatta zirvelik
İnsanında anlatılmaz incelik
Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Batı yazsam haşhaşlı keten kalır
Helvanın tadı damaklarda kalır
Mutfakta her yöre ardında kalır
Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın El sanatlarında okul gibisin
Müzikte, sporda umut gibisin
Bilimde, şiirde ekol gibisin
Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Sineman, tiyatron, panayırın var
Kirazlar açınca festivalin var
Doyumsuz daha pek çok eğlencen var
Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Havanı soluyan havana doymaz
Suyunu tadanlar suyuna kanmaz
Ayak basanlar başka yer aramaz
Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Leb demeden leblebi gelir akla
Leblebi deyince zile en başta
Daha ne diyeyim bundan başka
Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Hacımehmet mahallesinde doğdum
Altınyurt ilkokulunda okudum
O gün bu gün özleminle avundum
Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın Kültürün özünü sende bilirler
Yurdumun gizine sende ererler
Gezeceksen illâ onu gez derler
Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın
| 202 |
Aşina
Olunca aşinası bir demet kırmızı gülün
Susar mi gönlüne konan aşk bülbülün
Bahardan ısmarlanmış misk kokusu gülün
Âşıka her gün her gece dernek düğün.
| 25 |
Sarı mimozam...
Sevmenin mavisinde
Kaçmanın çocuksu neşesindesin
Bensizlikte kaybolup
Sebebsiz savaş çıkartırsınDemedi deme
Sonra çok üzülürsün
Çıkarttırma bana savaş baltamıGayen topraklarını istila ettirmek
Belki de kalbini bana hapsettirmek
İstediğin galiba bana yenilmek
Demedi deme
Bendeki idare böyleSözler,mısralar ve dünya bir tarafa
Sen buğulu kara gözlerinle
Sarı saçlarınla
Solmayacak
Sarı mimozamsın...
| 50 |
FESLEĞENLER
bir gün girit'e geri döndüm.
tam üç uzun yıl geçti, deniz
orda her gün köpürürdü.
ve yaşlı bir kadın her gün ağlardı
hiç dönmeyecek olan
bir balıkçı teknesini bekler gibi
aynı kıyıda.
çakıl taşlarıyla
rengarenk,
kırmızı mendil ve usul sesli türküleriyle
oğlundan,
bir tutukevinden gelecek
mektubu.
üç uzun yıl
benim kapımı çalan güneş
onun konuk gecesiyle durmadan yer değiştirdi.
fesleğenler kırağılarla
eski gemi artıkları
saban demirleriyle
yer değiştirdi.
beklediği mektup
hiç gelmeyecekti.
biraz önce nikos'u tuvalete götürdüler
hücremin önünden geçerken
ıslık çaldı
ve korkunç güzel
bir portakal kokusu yayıldı ortalığa
nikos'un ıslığından.
oysa sıcak bir geceydi ve yazdı.
işte o portakal kokusu
hatırlattı bana
bir gün dönmüştüm diye başlayan
selaniğe, pireye, atinaya, pireye
barba hristos'un dönüş öykülerini.
gece yarıları başlayan
gece yarısı götürülmelerle
dönüş öyküleri.
| 126 |
ENDİŞE
vallahi basmaya kıyamıyorumo güzelim kar kirlenir diye korkuyorum...bir kez karardı mı beyazlik,kolay kolay aklanmaz, biliyorum..
| 16 |
EĞRETİ – haiku 363
eğreti durur
ıssız gökte dolunay -
bir kuyu başı
| 13 |
Elveda
El ele vermiş veda
Yoktur
Veda tek elden ihanettir
Lakin elden hayır yoksa
Elveda der
Tüm mahcup diller.
Elveda
Kederli sözcük
Sonsuzluğun ortasında
Sonla biten her şey gibi
Biri birini sever
Biri birini gözler
Hayat birilerini sevmek için
Hep birileri unutulur
Elveda
Çirkin kızdır bu yüzden,
Hep birini sever
Ve hep birini unutur
Ve bu yüzden hep
Veda tek elden ihanettir
Lakin elden hayır yoksa
Elveda der
Tüm yalan diller…
| 71 |
İhdar
İki günde şâh oldun,düştün nefsin yoluna,
Şeytan da serbest kaldı,taktı seni koluna.
Ey Üstâzın evladı! :Kalk,bak kendi soyuna!
Hiç kardeş üzülür mü kendi nefsin uğruna.
| 26 |
Bazen insan
Neler biriktiriyor insan
Yaşadıkça
Bazen hüzün kahır endişe
Bazen korku sır gözyaşı
Bazen öfke sinir kin
Bazen özlem sevinç mutluluk
Bazen umut sevgi aşk
Bazende hiç mi hiç
| 30 |
Son Mesajımdır Bu; DOSTLUĞUN TEBESSÜMÜ DAİMİ OLUVERSİN İNŞALLAH! . = 000.001 =
Sanat; İNSANLIĞIN KALBİNE ve Adınız YETER SEVENLERİNİZE: HEDEFİMİZİ TAYİN ETMEYE! Bir Kara Sevda Yaşasak Da; OLURUNA BIRAKTIK ŞARKINIZLA! . Ellerinizden Öpmek! .******MÜSLÜM GÜRSES BABAMIZ İÇİN; TTNET SAYFALARINDA PAYLAŞTIĞIM MESAJIM! .
| 42 |
Kirvem...Tut... Elimi...
Bırakma elimi sıkı, sıkı tut kirvem...
Dağların sırtından, aşağı bir bulut, dalga, dalga iniyor, ağlayan bulutlarmı...?
yok kirvem yok, yüreğindi bulutların gözyaşlarına karışan, çünkü az ilerde çam kokularının, yağmura karıştığı yerde, sevdalı bir yürek, veda türkülerini söylüyordu, geri dönülmezliğin acısıyla...Ah kirvem...kumruların öpüştükleri ağaçların yaprakları, bir bir dökülüyor, yağan yağmurun sesine karışan, sevda fısıltısı, kuşları bile kendinden geçirdi, eğer insanlar sevginin yüceliğini bilseydi, toprak olmanın ne anlama geldiğini, elbette bilebilirlerdi...
Bırakma elimi, kirvem kara gözlüm...sıkı sıkı tut...bir gül düşüyor gecemize, birde ıslak ıslak gözlerin...yollar hasrete açılıyor kirvem...jilet atar gibi yüreğimize, ve kokuna burünen ayışıkları, terletmiyor ellerini, ellerimde yüreğin artık yok... yüreğimde yok...yok artık yerinde...Ah kirvem bir sevdaki bu, onsuz yaşanmıyor...Ah kirvem ah...çığlıkların yarınlarımdaki düşlerimi vuruyor...ve düne ait, ne varsa sonbahar gibi hüzünde, bir renk kurur, Ah kirvem yazgılarımız kanar, mevsimsiz tutar bizi en olmadık yerimizden...tut kirvem sıkı sıkı tut elimi, sakın bırakma, en olmadık zamanda acımasızdır bu sevda, kanatır yüreğimizi...Ah be kirvem bilirim yüreğindeki ateşi...Dinle kirvem dinle, sen yirmisekiz yıl paylaştın, anılarını yaşatırsın, yüreğinin en güzel yerinde...bense sazımı alamadım...bırak yüreğinde esir ettiğin martıyı...bırak ta deli rüzgarların önünde, rüzgar gibi, yalçın kayalara koşarak...Özgürce...yalın ayak dolaşsın, kayaların ruhunu duyarak...sen gittinde...ben gidemezmiyim...işte kirvem kayaların nasır bağlayan, duygularının...çığlık çığlık ağlamasıdır...mavi düşlerin ortasında...Ah kirvem suların sessizce yanışı...ve ayın son saatlerinde, dökülen gümüş tozu yansımalarıydı, Ah be kirvem...gecemiz karanlık...güllerimiz açmıyor...Ah be kirvem bırak yüreğinde hapsettiğin martıyı özgürlüğe...Ayla doğsun üstümüze...Ah be kirvem...sevmek yürek işidir...sevgide yürümek cesaret ister...tut elimi tut kirvem sıkı sıkı...yürüyelim...ceylanla...ırmağa...Güneşi tutalım elimizle...Nehirlere doğru tut elimi kirvem tut sıkı sıkı tut.................
| 246 |
Şizofrengi Mavi Kadın
Biliyorsun bunlar asılsız iddialardı...
yani şizofrengim siyah falan değildi yani maviye çalan apaçık bir deliydim ben...
tamam uzatmayacağım lafı anlayacagın o ki ben bu iddaları asılsız buluyorum ya da tam aslından inkar eden her yemini hecelerinden asıyorum
asparagas tüm bu olanlar seni cok seviyorum
yahu tenine ilikliyorum ya her gün günahlarımı
Allah aşkına yalanlama
onca ağrılı sancılı hatta kan revan sevişmelerimizin hatıra
| 65 |
Sitem değildir....
Sitem değildir duygularım,
Sana yazdıklarım,
Senden bile habersiz......Ruhum hazanlara tutsak,
İdam sehpasında,
İpimi çekmek için seni bekliyor,
Sevdiğim...Yağmalanmış bir yürek bu,
Bir yudum suya hasret,
Dalında çürüyen meyva misali,
Sana aşkım kıskanç gönüllerde,
Kurşuna dizilmiş......Ne puslu günler,geceler gördü,
Ne uzun bekleyişler,
Çaresizlikler bu kalbim....Bastırıyor kış,kar,boran,
Dağ,taş kalmamış gönlümde,
Hep viran...
Gülün dikeni bile,
Sevda işgalinde,
Acıtamıyor yüreğimi inan.......Gecelerim bir ağaç gölgesi,
Aradı hep dinginliklerimde,
Gecenin bir vakitlerinde,
Çicekler topladım sana,
Karanlık bahçelerden,
Göz yaşlarım karıştı yağmura,
Karanlıklarda sen farkedemeden....Sitem değildir bu duygularım,
Sanadır senden habersiz,
Senin olmalı bu çığlıklarım,
Karanlıklarında sen duyamadan,
Duyamadan.......fügen
10.11.2007gecenin bi vakti
| 98 |
Barış Akarsuya
Feleğin çarkına çomak sokarsın
Anadolu’m burcu burcu kokarsın
Filiz vermiş ağaç inci takarsın
Yurdumda akarsu cihanda barışDostlarında dert bıraktın bereye
Direnmez ölüme ayak direye
Çiçeği burnunda böyle nereye
Yurdumda akarsu cihanda barışSevenlerin ağlatırsın özünden
Dağların kar olur erir yüzünden
Gençlik yürür gider senin izinden
Yurdumda akarsu cihanda barışCem karaca oldun yaşattın onu
Sevgiyle boyadın barışla yanı
Seninle açıldı gençlerin önü
Yurdumda akarsu cihanda barışGarip Yusuf şimdi seni arıyor
Türkülerin dilde devran yürüyor
Gitarında teller mahsun duruyor
Yurdumda akarsu cihanda barışBere: Yara Yusuf Ter 10.08.2007
Saat 20:00 İsviçre
| 89 |
Yağmur Gözlüm
Bahar yağmurunda sevdan ıslattı
Gönlümü çelmişsin ey yağmur gözlüm
Güzellik nişanen ruhum ağlattı
Duygumu çalmışsın ey yağmur gözlüm
***
Bağrım da saklanan gonca gülümsün
Dikenli dalımda can bülbülümsün
İçimde sönmeyen yanan közümsün
Yüreğim yakmışsın ey yağmur gözlüm
***
Yazılan dizeler seni metheder
Yüreğimi canan adın fetheder
Saçının teliyle çiçekler eyler
Methime layıksın ey yağmur gözlüm
***
Nameler gönderdim turnalar ile
Selamım almışsın güzel sözlerle
Sevdamı saklarım yaşlı gözlerle
Nağmenle tutuştum ey yağmur gözlüm.
***
İçim de çağlayan şelale oldun
Kılcal damarımda kanıma doldun
Sevgi yollarında sen bana yoldun
Damarda kanımsın ey yağmur gözlüm
***
Ruhiyi sevgiyle donatanısın
Usunu dilinde bağlatanısın
Hüzzam şarkısıyla ağlatanısın
İsminle canımsın ey yağmur gözlüm.
27.03.2015/OLTU
| 111 |