poes
stringlengths
13
158k
poe_length
int64
1
20.9k
Tuzmaçanın yoğun ikliminde bir Yanpeşin portresi.. Yağmurlanmış,sırılsıklam olmuş ağlamaklı gözlerin...Yalınlığı ıssız bir güneş,bahar tadında bir mevsim sanki Anlatımı zor bir 'gökkuşağı simetrisi'semaya bulaşmış benliği Nazik tabiatı:asude varoluşların ilk tomurcuğuna eş. Perdeler ardında ki yedi renkli armoni,yanpeş Eritir buzdan koca dağları,tek korkusu zeynel'in yaklaşan cascavlak adımları. Şaşırtır gülüşleri inan ki gülümseyen yakamozları.O arkadaş o dost o kardeş kızıl saçlarıyla tuzmaçada parlayan güneş.Sevincinde ağlayış var çocukluk kokan,hüznünde haykırış Ansızın belirir sinesinde bir yudum inatçılık bir yudum çırpınış Mesire yeridir sanki saklambaç oynanan kalbi. İmalı bakışları,en sarp geçididir sigara bulutluluğuna karışmış benliğinin... Yılgınlığı mı? yarıncıl bestelerin nihavent makamına eş Ey arkadaş ey dost ey kardeşTuzmaçada bir yanpeş,adı:'samiye kardeş'Aslında onlardanda öte birşey,benim anlatamadığım...Hani bir insan bir tabloya bakıp bakıp kalır ya bir yanpeş var tuzmaçada gerisi hep angarya24,04,2005
124
Caretta/Kaplumbağa yavru kaplumbağa sarılıyor kumlara deniz uzakta sarılıyor umuda hayat çalıyor bu yoklukta deniz uzakta tutunuyor umuda06.09.2004
17
Hayalim HayalimMasumdu,utangaçtı Tatlı bir tebessümü vardı. Gözleri gözlerimden kaçardı. Hayalleri vardı Sormaya cesaret edemedim Ben Onu hayalim bildim Hayalim hayallerinin peşinden gitti Ben gidemedim.13.06.06 12.30 öğle yemeği Hatice Bostan
29
Her Kalıba Girinilen Denilindi. Böylece Yanılınıla dönülündü, Onun önderleriyle birlikte Yakılınmalık sunulunusunun Yanılında durulunduğunu görülündü. Tanrı ne denilindi? Diye sorulundu. Şu bilinilindiriniliyi iletinilindi: Ey uyanılan ve dinlenile; Ey oğunulu, Bana kulak verilin. Tanrı inilinsan değilin ki, Yalanılan söylenilesin; İnilinsan soyulundan değilin ki, Düşülüncesini değiştirilinsin. O söyleniler de yapılınmaz mı? Söz verinilir de Yerinile getirilinmez mi? Kutsamak içilin Bana buyruk verilindi; O kutsanılındı, Ben değiştirinilemem. Soyulunda suç bulunulunmadı, Ne de kötülük. Düzülünyazınılı gibi, Nesre ait, Nesir kabilinden; Can sıkınılıcı, ağır. Can sıkınılıcı surette. Aleladelik. Bir Piyes veya Hikayede baş rolü Oynanılayan kimse; Kahraman; önayak Olunulan kimse. Protamin. Cümlesinin Şart kısılınmı; Klasik tiyatroda Piyesin konulusunu Anlatınılan önsöz. Dönenilek tabiatlı, Çok yönlü. Korumak, muhafaza etmek, Saklamak, himaye etmek; Yabancı mallara Yüksek gümrük Koymak suretiyle Yerilinli malları korumak. Korunulayan, himaye edinilen. Korunuluma, muhafaza, Himaye; sığınılacak yerilin, Korunulacak yerilin, Barınılak; serbest seyahat.
137
Güneş,Ay ve Barış Güneş Ay'a küsmüş Ay denize Bulut kucak açmış Suskun kumsala Gök ağlamış Sevda ıslanmış Çiçekler açmış Güneş kıskanmış Bereket gelmiş Toprak mutlanmış Tüm gönüllere Sevdalar dolmuş Taklar kurulmuş Danslar edilmiş Güneş ve Ay barışa gelmiş.
38
Yosma Öyle yandım ki acınla Öyle çok gözyaşı döktüm ki ardından Seni öyle çok özledim Sana öyle bir kahrettim ki Sitem bile kalmadı yüreğimde Neden bırakıp da gittin Şimdi mutlu musun sanki Şimdi yaşayabiliyor musun dilediğince Gözyaşlarımın ahını çekmiyor musun hiç Şimdi gülebiliyor musun kaldırımlarda Soğuk sıcak demeden yorgun gecelerde Beklerken müşterini.
52
Acılar.... Acılar vardır; Dil ile tadılır. Acılar vardır; Mal ile tadılır. Hallac-ı Mansur'a değen gül gibi; Acılar vardır, Gül ile tadılır...Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır. Acı, günahların keffaretidir... Tanrı katına kalkan el kutludur. Acılar vardır, El ile tadılır...Düşman yağ-bal eder, dost acı söyler. Mü'min acı çeker,şehirler-köyler... Hep sürekli acı yenmez ki beyler! ! ! Acılar vardır, bal ile tadılır... 15.9.1994
59
Yağmur yağıyordu IYağmur yağıyordu uyandığımda gözlerimi boşluğa açmıştım yağmur aman vermeden yağıyordu durmadan yürüyordum tanımadığım şehirdeyağmur yağıyordu düşüncelerime bulutlar kapatıyordu hayal ufkumu yağmur bardaktan boşanır gibi yağıyordu yürüyordum tanımadığım şehirde, durmadanyağmur yağıyordu ağır ağır düşlerim ıslanıyor, bedenim yaşlanıyordu yağmur tepeden tırnağa yağıyordu tanımadığım şehirde, durmadan, yürüyordumIIyağmur yağıyordu karanlık bastığında gözlerimi geceye kapatmıştım yağmur yağıyordu rüzgarla çoşarak durmaksızın huzur arıyordum köşe başlarında yağmur yağıyordu ince ince kapılar bir bir çarpıyordu yüzüme yağmur yağıyordu işleye işleye içime huzur arıyordum köşe başlarında, durmaksızın yağmur yağıyordu uzun uzun ellerim ceplerimde, türkü söylüyordum yağmur yağıyordu ıslık çalarak arıyordum köşe başlarında, durmaksızın, huzurEylül '04
98
Anlamli Sözler 977 Giden OlSabır ve zahmetten geçer, mutluluğa giden yol. Sen de, onları tam yüklenip, bu yolda giden ol.Berlin, 18 Şubat 2011.
23
Eş Dost başına tüner varlığındayken eş dost taşına süner darlığındayken eş dostaç mısın demez söylemekten kaçınır söylesen yemez yarlığındayken eş dostkarınca üzmez yalnız gezmez dosttur hep bölüşür varsa arlığındayken eş dost 1003106denizli
32
Dost Sana Canimsin... Yalniz mi sandin kendini Müsade edermiyim Kederlerde bogulmana Uzatmam mi cekip alan Dost elimi. Bir hüznün ötesine Sevinc tasir gözlerin Görmyorsan mucizeyi Tutup kollarindan Aynanin karsisina Dikmezmiyim Dost seni. Iyi günde Kötü günde Vermedik mi Yürek yürege Farki ne bugünün dünden Bugün de Sevmezmiyim Dost seni. Kaldir basini güclü kadin Saklama güzel yüzünü Bir savasin sonrasinda Barisi simgeler tebessümün Alamadiysan hala Anlatmazmiyim Dost sana. Sihir yüklü gizemini Senden almis sanki efsaneler Anlatirken sen sevgiyi Kiskanir tüm sevgililer Senin deyisinle Anlam bulur Bütün anlamsiz kelimeler Görmyorsan illede Göstermezmiyim Dost sana. Yenilme hüsrana Ihtisamiyla yürüyüsün Bir hüsranin ardindan Esip gelen ümidi yansitir. Dagit saclarini rüzgara Yarindan önce basla yasamaya Yasamiyorsan illede Yasatmazmiyim Dost seni. Önemlisin bir kere Atilmissan varolusun icine Degerler sende sakli Degerlisin kendine. Senki bunlari bilen kadin Yapmiyorsan yinede Yaptirmazmiyim Dost sana. Ne sandin ya Bir kere dost haneme Yazmissam Kurtulusun yok dostum Anlasana...
147
Akıl ve Gönül... akıl... uzakları düşünür.... ayaklar... yollara düzülür...gönül... yolları aşar... akıl... taşlara basar....akıl... yari düşünür.... gönül... yolları şaşırır....gönül... yollara düşer.... ayakların... altı şişer....24.05.2012 Yalova...
25
Mevlana ile Şemsi Tebrizinin aşkı Mevlana ile Şemsi Tebriziyi, Bağlatan aşk ilahi aşk değil mi? Sevda ile özdeki teraziyi, Sağlatan aşk İlahi aşk değil mi? Gönüle aşk çiçeğidir dikilen, Hak sevgisidir özüne takılan. Sevgi ile gönüllerden dökülen, Çağlatan aşk ilahi aşk değil mi? Muhabbet ile gönüllere bakan, Gönülleri sevgi oduyla yakan. Allah aşkıyla göz yaşları akan, Ağlatan aşk ilahi aşk değil mi? Hakkı anar Hakkı söyler dilleri, Onlar sevginin tomurcuk gülleri. Sevgi ateşi ile gönülleri, Dağlatan aşk ilahi aşk değil mi? Yusuf dergah içinde Hakka erip, Sevgi ile tüm gönülleri derip. İnsanları birbirine sevdirip, Eğleten aşk ilahi aşk değil mi?
100
Sevgi İksiri Elimde sevgi iksiri var. Ne kadar mutluyum bilemezsiniz! Çünkü sevgiye ihtiyacı olanlar var. Yüzlerindeki buruk ifadeyi silemezsiniz.Elimde sevgi iksiri var. Öyle bir serpeceğim ki onu, ....................
28
-0001-ada ng Turk-5021- Philipino -0001-ada ng Turk-5021- PhilipinoAlam ba ninyo kung... Diwata ng Turk....Anatolia ay conquered kaya... Ang Turks dumating sa Anatolia sa 1071... Sila ay sinasabi tulad, sila ay pagsulat tulad ng... Ruso, Griyego at Armenian people, historians... Ang aming kasaysayan ng mga libro, ito ay pagsulat tulad...Nauunawaan mo ako... Diwata ng Turk....Mersin-20.01.2010-Bilal Genis
55
Arz-ı Hal Sana beyan edeyim, halimi yaz kâğıda! Kâtip içim yanıyor, geçti gençlik çağı da. Yiğidi gam öldürür, duvarı nem derler ya! Bu öyle bir tasa ki, yıkar koca dağı da.13 Mayıs 1991 Pazartesi / Konya
36
Ay yanında sönük kalır bal gözlü güzel sevdiğim ay yanında sönük kalır görmeden gönül verdiğim ay yanında sönük kalırburnunda altın hızma seni seviyorum bana kızma geçeleri cama cıkma ay yanında sönük kalırellerin kalem gibi ince aşkım dağlardan yüce sen yıldısın karanlık gece ay yanında sönük kalırtürküler yazdım ben sana ne olur beni anlasana öyle uzak durma bana ay yanında sönük kalır
61
Adalet Herkes rahat huzurluymuş bize ne Aç v susuz ölüyoruz size ne Suriyeli feryat edip diyor ki Lanet olsun adaletsiz düzene
21
Hz. ÜZEYR (23. Büyük Peygamber) Hz. ÜZEYR Kur’an’da fazla adı geçmez, Veli mi Peygamber mi bilinmez? Yahudiler der: “Allah’ın oğlu” Bu şirktir, “haşa” böyle söylenmez.Rabbim anmışsa O’nu hoştur, Uydurma kitaptaki boştur. İslâm son din biliriz elbet, O’ndan güvenli asla yoktur.Sapık millet demiş, onlar belli. Öğüdün hangisini dinledi? Bu yüzden onlara; uyarıcı, Peygamber, Nebi ve Resûl geldi.,Makbul olan sevilen kuldur O, Hakk emirleri yaşamışsa O, Bize de saygı duymak düşmekte, Herkes gibi hesap verecek O.Bil ki, sana uyarıcı gelmiş, O gelen, bana tapın dememiş, Nefs ve gurur öyle istemişse, Nefsin sonu hep helak getirmiş.Azgın kavmi incele şaşarsın, İnanmayan tarihe bir baksın, Peygamberlere düşman olanlar, Firavun akibetine baksın.Şair: Abdullah Yaşar Erdoğan
109
Kardeşlik Türküsü Kardeşlik zamanı,haydi gülümse, Kaç asır yaşıyor bu halk iç içe.. Zambaklar açardı,köy bahçemizde, Şimdi o zambaklar,mezar üstünde..Gezelim,tozalım,küskünlük olmaz! Su uyurda düşman asla uyumaz. Örümcek dünyası,ağsız kurulmaz Vatan evlatları,tuzak içinde..Şehidin kefeni,vatan toprağı, Kanının rengidir Türkün bayrağı. Hiç yere düştümü,ümmet sancağı? Allah Allah dedik düşman titrettik.Fırsat verme ele,düşünmez seni, Kardeşim bu oyun,düşman hiylesi! Vatan hepimizin,varmı ötesi? Hasım değil hısım,Allah bir dedik.
61
Baba Parası Terlememiş hiç, alnın senin Kabarıp, nasır tutmamış ellerin Eğilip, bükülmemiş hiç belin Baba parasıyla olmuşsun zenginTakım elbiseyi giymişsin üstüne başına Birde boyalı karı takmışsın koluna Dalmışsın sokaklara sallana sallana Baba parasıyla, nereye kadar boşunaSon model arabaya binersin Arkasına 'babam sağ olsun' dersin Her türlü şarlatanlığı edersin Baba parasıyla, yaparsın değil miBabanın yorgunluğu sinmiş paraya Alın teri ile biriktirmiş bir kenara Sana kaldı diye, savurma havaya Biterse Baba parası, kalırsın ortadaTarla takım giderse humara Araba satılıp kalırsan yaya Son pişmanlık etmez fayda Baba parasının kıymetini anlaSaray kurmuş sana bin emekle Hayıflanma fazla bırakmamış, diye Bir kere olsun adama dua eyle Yerken Baba parasını, vicdanını dinle. 05.11.2007/Gölbaşı Mehmet GİRİŞİT
109
Oku, Okut! . Yaşa, Yaşat! . Karar Kılanın Gereğinde; Çiçeğe Sunulan Cömertlikteki Sevgi: Başarı Habercisi! = 000.000.001 = Mücadeleci İnsanların Hayatında Çiçeklerle Doldurduğu Güzel Bir Bahçesi Olur! Ufkumuzda Doğan Yeni Bir Düşüncede; Yeni Bir Hayat ve Çiçek! . = I = Bir çiçeğin varlığına kendimizi adayabilmeli, onu koruyabilmeli! . Bir çiçeğin bakım sorumluluğuna kendini taşıyan insan huzurlu! . Bir çiçeğin bakım sorumluluğuna kendini taşıyan insan: umutlu! . Kendimize ve çiçeğimize zaman ayırmalı! Ve hayata tutunmalı! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 23.06.2009 06:40:02 }Öğretmenlerimiz; Öğrencilerinin İç Alem Zenginlik Kaynağının: Temelini Atan! = SAYGILARIMLA! . = TEŞEKKÜRLER! . = İYİ Kİ VARSINIZ! . = Sevgi ve Saygı; Öğretmenlerin ve Öğrencilerin Olgunluğunu Muhafaza Edendir!
115
Sende Gittin Ya... Hayatın ne olduğunu dahi anlamadan Sende sevginin ne demek olduğunu öğrendim Delice bir '(tutku) 'yla bağlandım sana Sevgilerin en ölmezini sana verdim ben Sen bende hiç bitmeyen hiç tükenmeyendin Sende gittin ya...Bir başımayım şimdilerde Mutluluklarıda beraberinde alıp gittin Tüm kayıplara dayanabilirdi yüreğim Ama gönlümü bir sensiz eğleyemezdim Sende gittin ya...Giderken attığın her adımda,sen varolurken ben yok oldum Bu yokoluşa katlanabilir dayanabilirdim Mutluluğun için bu yokoluşları göze alabilirdim Senin mutluluğun benim cennetimdi Sende gittin ya...
77
Zaman, Yer, Sonra Ayla örtünüyoruz çağlardır, buğulu camlar ve farklanmış yüzümüzle. Başkaları uygarlıktan söz ediyor, bilmeden her geriye dönüşün belki ulaşılmaz bir ileriye adım olduğunu. Tohumdan korkuyoruz, yeryüzünün ilgisizliği hafif kılıyor bedenlerimizi, bakışımız göğe yönelirken yürekler serin tutuluyor. Sonra her çınlamayla endişe güğümleri omzuma biniyor; toprağın değişmezliği, yapıların kalıcılığı, anaların istemi kadar tehdit edici yükler. Örümcek ağında gizlenen eski yazılar kinin kuşkusunu kusuyor. Yeniden hatırlanıyor bir zamanın beyaz evleri, dudakların uyarısıyla sonu ertelenen aşkın iyicil kucağı açılıyor, öte dünyanın gerçek konutlarında. Çerçeveleri yalnızlıklarımızdan oluşan, kapıları acılardan örülmüş, toz, taş, geçmiş ve şimdiyi saklayan güzellik! Hiç bitmesin diyoruz dingin tavrımız, bir kez seçilmiş uğraşı yaşamdan ayırmamakla. Arınalım, arınalım artık yolsuzluklarından şu densiz yeryüzünün kalık çirkefinden; sevgi yazısıyla!
116
Vatana sevdalı bir insanız. Vatan deyince yüreğim sevinir, Vatana sevdalı bir insanız. Vatan ile Türk milleti övünür, Vatana sevdalı bir insanız.Vatanımız bağrımızda yanan köz, Vatanıma asla söyletmeyiz söz. Vatanı her şeyden çok severiz biz, Vatana sevdalı bir insanız.Vatanın kıymetini herkes bilmez, Vatansız insan dirlik düzen bulmaz. Vatan olmadan hürriyet de olmaz, Vatana sevdalı bir insanız.Vatan kulun tutunacağı daldır, Vatanı sevmeyen kimseler eldir. Vatan bizim için cana bedeldir, Vatana sevdalı bir insanız.Yusuf bizler vatan ekmeği yeriz, Bizler vatan için her şeye varız. Vatan için can vermeye hazırız, Vatana sevdalı bir insanız.
90
Güzellik seninle güzel Güzelsin, Güzelliğin güzel, Güzellik seninle güzel…
9
Barış MANÇO Efendimiz ve Ben Kemal KABCIK; Biz İkimiz Yeterli Bir Çoğunluğuz! . = 000.002 = 18 Mart 2013 Pazartesi 05:15:44“KREUTZER SONATI” Adlı Kitaptan Kısa Bir Anlatı:/ Boyuna çocuklarla, onların sağlıkları, hastalıklarıyla üzülüp duruyordu! . / {Yazar: Lev TOLSTOY – Çeviren: Rasin TINAZ – ALTIN KALEM KLASİK ROMANLAR – Sayfa Arası:118 – Kitap Cümlesi Derleyen: Kemal KABCIK – ANTALYA - 18 Mart 2013 Pazartesi 05:18:23}******Barış MANÇO Efendimizin Adına; Cevap Verecek Değilim! . ŞÜKÜR! .Hülya SÜER Efendimiz “ÜZÜLMEKTEN YORGUNUM” Dedi, Türküsü ile! . Arif SAĞ Hocamız; kalıcı olmak için, öğüt verdi: sanatçılara! . Kalıcı olmak ne demek; bir de Barış MANÇO Efendimize Sormalı! . Barış MANÇO Efendimiz ölmedi; cevap hürriyeti var! . ŞÜKÜRLER! .{Yazan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 18 Mart 2013 Pazartesi 05:25:48}
123
Günaydın Sevdiceğim GÜNAYDIN SEVDİCEĞİM Cümle tabiat Dağlar taşlar Heyy gökte uçan kuşlar Yerde ki karınca Yuvasındaki serçe Anasına sarılan Kınalı kuzu günaydın..Sabahçı kahvesinde sabahlayanlar Simitçiler fırıncılar çöpçüler Kazması küreği sırtında ki işçiler Tarlasının yoluna düşen köylü Uzun yolun yolcuları Güzel insanlar merhaba..Lale sümbül çiğdem çiçek Saksıdaki menekşe, sardunya Bugün güzel olacak; olmalı Yaşamaya tutunduk, seviyoruz Belki de seviliyoruz Günümüze günaydın..Yaşamak bize mahsus Yaşama çabası içimizde Bulutlu dumanlı olsa da gün Günü güzelleştirmek elimizde Usanmak, küsmek, teslim olmak İşin kolayı Yaşama çabasını yaşatmalıyız Bu gün bizim olmalı Güzel güne hep beraber merhaba..Beşikte uyanan Bebeğin gülüşünde ki masumluğa Çimlere düşmüş çiğ damlasına Dağ başındaki yağmur bulutuna Sancısız sitemsiz günlere Günaydın canım Günaydın cananım günaydın….Mustafa KARAMELEK
113
Huzur Seccadelerde Ne yerlerde ne göklerde, huzur seccadelerde, Secde yüceltir insanı, hediyesi miracın, Beraberdir Rabbim Allah, daim sabredenlerle, Ömrün en zor anlarında, sabır olur ilacın.
25
KALDIRIMLAR I Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık; Biri benim, biri de serseri kaldırımlar. İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler. Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır. Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta; Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum! Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler. Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler. Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları. Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi. Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya, Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi... II Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi, Etinle, kemiğinle, sokakların malısın! Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi, Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın! Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri, Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında. Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri; Onun taşı erimiş, senin kafatasında. İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var; Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz. Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz. Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur! Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları. Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur... Ne senin anladığın kadar, kaldırımları... III Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece, Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler. Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince, Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der. Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de, Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp. Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de, Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp. Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım; Onu bir başkasına râm oluyor sanırım, Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı. Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan; Bana rahat bir döşek serince yerin altı, Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...
363
- 0000-Fairy Of Ihlara Valea-0002- -Romanian-53 - 0000-Fairy Of Ihlara Valea-0002- -Romanian-53 Stii... Fairy din Valea Ihlara...Eu tânjesc atat de... La fel ca înainte ca.... Cred ca din nou ai... Relevante pentru tine, am setat face pâna fantezie.. Ai fost în visele mele pe timp de noapte... De fapt, ieri am facut chiar şi un cântec... Tu, aşteptati pentru mine, eu vin....M-ai înteles... Fairy din Valea Ihlara..Mersin-03.10. 2010 - Genis Bilal
71
Adem'e dayanır.....SOYUM Adem'e dayanır.....SOYUM Siz kimseniz ben de OYUM Adalet söz konusuysa Diyorum ki gözünü....YUM.
15
Göz-yaşı Koleksiyoncusu çok gözyaşım oldu benim... her ayrılık sonrası toprak kokan acılarım, bir bahar mevsimi gibi gelip durdu parmaklarımın kıyısına, ve ben gözyaşımın her süzülüşünde, rasgele tutup bir tanesini yüreğimde sakladım, altına dipnot olarak, giderken bıraktığın kokunu ekledim...çok gözyaşım oldu benim... çoğunu sahipsiz bıraktım, soğuk kuytulara gizlenen, sokak çocuklarının arasına girip üstlerini örtsün diye çoğunu da kaldırımlara… ama bıraktığım gözyaşlarından hep bir tane kendime sakladım, altına dipnot olarak çocuklardan çaldığım sokakları ekledim...çok göz-yaşım oldu benim... çocukluğumdan beri biriktirdiğim, üstüne ayrılıkları serpip hasretleri yakıp bir doğum günü pastası gibi üflediğim, gözümde… yüreğimde… düğümlenip kalan, çok yaşlarım oldu benim, hiç birini söyleyemediğim... 2006 Burdur
102
Ben Yazmayayımda Kimler Yazsın Ben yanmayayimda kimler yansın Seni itlere yem yapmışlar Kerkük Seni barzaniye köle etmişler Musul Seni seni yakmışlar TelaferBen ağlamazsam kimler ağlasın Seni kurşuna dizmişler Urumçi Seni ezmişler Türkistan Seni kobaya çevirmişler UygurBen tükenmeyeyimde kim tükensin Seni işgal etmişler Karabağ Seni mahkum etmişler Tebriz Seni yakmışlar HocalıBen kızmayayımda kimler kızsın Seni hiç etmişler Anadolu Seni uyutmuşlar,susturmuşlar Seni sömürge etmişler Anadolu!
63
Buna ne dersin oktay avcı Biz kulların hep mi günahkarız tanrım İyilik yapıp Kötülük buluyoruz ve her defasında aynı sonuç aynı başarı
22
Gönlümdeki Halkına dayanmalı Halka refah sunmalı Küfre karşı durmalı Gönlümdeki Türkiye Mazlumdan yana olan Zalime karşı duran Adaleti savunan Gönlümdeki Türkiye Hakkı hep üstün tutan Adaletle dağıtan Erdeme erdem katan Gönlümdeki Türkiye Eşit olmalı insan Susturulmamalı lisan Söylüyor bunu Sinan Gönlümdeki Türkiye
42
Cehrilik ve Gelin Kayası Efsanesi Cehirlik ve Gelin Kayası Yozgat Cehirlik ve Gelin Kayası hikayesini duymayanınız yoktur sanırım. Gelin Kayasının hikayesini çocukluğumuzda dinler bu bölgeden geçerken efsanede anlatılan gelin ve damadın acı kaderine yanardık. Sürmeli Türküleri ile yüreğimizi dağlardık. SOKÜM ekibi bu bölgede incelemede bulunmuştu. SOKÜM ekibiyle gidemediğim için üzgündüm. Şair ve yazar arkadaşlarımızla gidelim bölgede bir inceleme yapalım istedik. Uzun süredir gidemediğimiz için bölgenin durumunu da gözlemlemek istiyorduk. Emekli öğretmen Araştırmacı-Yazar arkadaşlarım Mehmet Karaaslan, Nuh Şahin,ben Eğitimci yazar arkadaşlarımdan Ekrem Gürer, Yusuf Koç, Şair Salim Gülbahçe ve Osman Yükselle Cehirlike gittik. Bildiğiniz gibi bölge Nohutlu Tepesinin (Cezaevinin) arkasında kalan vadide hoş bir mekan olarak dikkatinizi çekiyor. Doğal güzelliği cığıl cığıl akan suyu yeni filizlenen ağaçları, gelin alayını andıran kayaları, ender yetişen dağ lalesi ve tabii dokusuyla insanı celbeden hoş bir mekan... Aynı zamanda güzel bir piknik alanı... Efsaneyi bildiğimiz için Gelin Kayasının hikayesi ile başladık incelemeye. Şu gelin, şu deve, şu atlı seğmen alayı, şunlar sandık, şu heybesi derken çevrede tam bir tur attık. Öncelikle ifade edelim ki, arkadaşlarımızla hüzünlendik... Vatandaşın biri ev yapmış bölgede, (Efendim benim tapulu arazim diyormuş) Tam kayaların içine çirkin mi çirkin bir yıkık bir ahır yerleştirilmiş. Hayvanları burada otlatıyor. Sorun değil, çevreye zarar vermez ama çirkin yapılaşma doğal güzelliğe zarar vermiş. Tabii ki mülkiyete de saygımız vardır. İkincisi (sanki bilerek?) özellikle Gelin Kayası olarak anıl an kaya tahrip edilmiş. Bilinçli olarak kaya parçalanmış, doğal yapısı bozulmuş. At üzerinde bir gelini andıran o güzelim şekil zarar görmüş... Burası insanın kendi mülkü de olsa bir şehrin efsanevi tarihine zarar vermesi düşünülemez. Gelin Kayasının zarar görmüş olması yüreğimize bir ok gibi saplandı. Çocukluğumu, hayallerimi, kültürümü ve hikayelerimi parçalanmış olarak değerlendirdim. Arkadaşlarla kayaları tek tek gezip hepsini ayrı ayrı yorumladık. Çevrenin hoş manzarasının güzel kokularına daldık. Baharın bir başka güzelliğini yaşadık. Zarar görmüş olmasına rağmen, bakımsız kalmış olmasına rağmen Cehirlik halen o gelin edasıyla süzün meye devam ediyor. Taşlanan yüreklere, çamurlaşan düşüncelere Gelin Kayası halen meydan okuyor... Çevre ağaçlandırılmış bu güzel stabilize de olsa yolu da yapılmış, arabamızla da dolaşabiliyoruz. Ancak doğal bir korumaya alınmasını düşündüğünüzde içiniz “cız” ediyor. Gelin Kayası da, Cehrilik Laleleri de doğal korunmaya alınmalı, çevresi sit alanı olarak değerlendirilmelidir. İçimizi burkan, yüreğimizi sızlatan bir inceleme olsa da “Gelin Kayası” incelemesi önem arz ediyor. Dünyada “Doğal Ortamda” ender yetişen Cehrilik Laleleri maalesef halen korumasız, halen mahcup, halen sahipsiz. Birileri çok mu önemli? diyebilir. Evet bizim için çook önemli. “Gelin Kayası” da önemli, Cehrilik Lalesi de önemli. Bir şehrin geçmişini, kültürünü yok ediyorsun arkadaş, sana bu salahiyeti kim veriyor diye sormak lazım da benim hakkım. Yere çökmüş halde oturan deveyi andıran kayanın üzerine çıktığımda talihsiz gelinin acı hikâyesini hatırladım. Efsane de olsa, bir kültürün tatlı-acı meyveleridir bunlar. (Efsaneye göre) önü kesilen, esir alınmak ve öldürülmek istenen gelin ve damadın son arzuları, “Allah’ım bizi bu zalimlerin eline bırakma. Ya taş et, ya kuş et! ” derler. Hikâye bu ya dilekleri kabul olmuş derler. Gelin seğmeniyle taş olurken, damat ise kuş olup gökyüzüne dalmış. Gelinin gözlerinden dökülen kanlı yaşlar “Cehrilik Lalesi”ne dönüşmüş. Gökte uçan güvercinler de damadı hatırlatıyormuş. Yozgatlının avcısı da insaflıdır, kurşun atmaz – atamaz bu güvercinlere. Saygı duymaktadırlar onlara. Gönül ne arzuluyor biliyor musunuz? Gün gelecek buraları koruma altına alınmış olacak. O güzelim lalelerde çevrelenecek, şırıl şırıl akan suları gölete, gökte uçan keklikleri cennette gezinecekler. Çevresi yeşermiş, ağaçla kaplanmış, doğal güzelliği korunmuş bir mekan olarak göreceğiz inşallah. Çok mu geç kalınmış olunur? Sanmıyorum. Zararın neresinden dönülürse kardır! Bu duygularla selamlıyorum kültür dostlarını. Biz memleketine sevdalıyız arkadaş; ellerin malında mülkünde gözümüz yok elhamdülillah! * Gelin Kayası Efsanesi Yozgat turizmi ile özdeşleşen yerlerden biri de Cehrilik Laleleri ve Gelin Kayası’dır. Cehrilik Laleleri eşine ender rastlanan dağ lalelerinden olup ilkbaharla birlikte (Eğrice döneminde, Mayıs ayının ortalarında) açar. Kısa bir süre içinde nazlı nazlı süzülüp dökülürken Gelin Kayası efsanesini fısıldar kulaklarımıza… Arkadaşlarımızla inceleme ve araştırma yapmak üzere bu bölgeye gittiğimizde doğanın yemyeşil örtüsüyle karşılaştık. Çevrenin ağaçlandırılmış olması bizi ziyadesiyle sevindirdi. Ancak halen Gelin Kayası’nın ve Cehrilik Lalelerinin korunma altına alınmamış olması üzdü. Gelin Kayası’nın hüzünlü hikayesini sanırız bilmeyeniniz yoktur. ama bir de biz dinlendirelim istedik. Nedense Gelin Kayası’na her geldiğimde bir başka hüzünlenirim. Çünkü anlatılan efsane hüzünlü bir gelinin efsanesidir. Anlatıldığına göre: Yozgat yöresinde köyümüzün birinde güzeller güzeli bir kız yaşamaktadır. Bu kıza genç bir delikanlımız âşık olur. Aşkları çevrede duyulur ama her iyinin bir de kötü taliplisi vardır. Kötü kalpli denilecek bir kişi de kıza talip olur, hatta zorla evlenme isteğinde bulunur. Buna kız ve ailesi karşı çıkar. Kötü kalpli adam bu kızı gerekirse zorla alacağını sağda solda anlatmakta, kızın ailesini tehdit etmektedir. Kızın ailesi elini tez tutup aşıkların evlenmesi için düğünü başlatır. Düğün biterken oğlan başka bir yerde ikamet etmek üzere düğün alayını yola çıkarır. Bunu duyan kötü adam ekibini toplayıp düğün alayının peşine düşer ve bugünkü Cehrilik denilen mevkide (Yozgat Nohutlu Tepesi ardı, Cezaevi gerisinde bulunan vadide) önünü keser. Düğün alayının erkekleri öldürülür, gelin ev damat yakalanmak üzeredir. İşte o acılı anda kız ellerini kaldırıp Allah’a dua eder,“Allah’ım bizi bu eşkıyalara teslim etme. Ya taş et, ya kuş et! ” Darda kalanın duasını Mevla kabul edermiş. Kız kalan ekibiyle, develeriyle birlikte taş olmuş. Gözlerinden akan yaşlar Cehrilik’e dökülmüş. Kırmızı-sarı lalelere dönüşmüş. Güvey beyaz bir güvercin olup göklere uçmuş. Efsaneye göre her yıl Mayıs ayında Cehrilik dönmekte gelini ziyaret etmekteymiş. Yozgat’ın avcıları da bu güvercinlere asla kurşun atmazlarmış. Gelin Kayası’nın hikayesi bu mealdedir. Efsane anlatıla anlatıla günümüze kadar gelmiş hüzünlü hikayesi sevdalı yürekleri dağlamıştır. Gökte uçan güvercinler damadı, bölgedeki kayalar da gelin ve gelin alayını canlandırmaktadır. Gelin Kayası önde, gelin ayakta, develer oturmuş halde, diğerleri çevreye dağılmış durumdadır. Bu kayaları halk kızın çeyiz sandığına ve çeyiz heybesine benzetir. Bölgeyi gezen herkes bu acıklı hikayeyi mırıldanır. Cehrilik adını “Cehri” denen bir bitkiden aldığı söylenir. Cehri bitkisi kök boya olarak kullanılmakta, halı ve kilimlerin boyanmasında kullanıldığı ifade edilmektedir. Mesire yeri olarak da kullanılan Cehrilik’in doğal güzelliği dikkatimizi çeker ve Yozgat’a yaklaşık 5 km uzaklıktadır. Stabilize yolu sizi aracınızla birlikte oraya kadar götürür. Cehrilik lalelerine gelince, doğal yetişen dağ lalesidir. Ancak ender görülen lalelerdendir. Sarı ve kırmızı renkli açan bu lalelerin zamanla başka bölgelere de taşındığı rivayet edilmektedir. Örneğin Hollanda bölgesinde yetiştirilen lalelerin de buradan seyyahlar tarafından götürüldüğü anlatılmaktadır. Cehrilik laleleri halk inanışına göre bu hüzünlü hikayeye konu olan gelinin gözlerinden akan yaşı temsil ettiği anlatılır. Sevdalı gençlerin ve aşıkların mekanı sayılabilecek bu güzel mekan sahiplenmeyi ve koruma altına alınmayı beklemektedir. Yozgatlı şairler, yazarlar, aşıklar olarak arzumuz şudur; Gelin Kayası ve Cehrilik Lalesi koruma altına alınmalıdır. Çevre yolu düzgün halde yapılmalı burayı halkın mesire alanı olarak kullanabilmesi için projeler hazırlanıp bu projelerle mekan zenginleştirilmelidir. Çevrenin koruma altına alınması, lalelerin rastgele sökülüp koparılmaması için tedbir alınmalıdır. Buradaki yapılaşmalara izin verilmemelidir. Güzel görünümü ile Yozgat’ı temsil eden Cehrilik Laleleri çoğaltılmalı, zenginleştirilmeli ve koruma altına alınmalıdır. Gerekirse bölge doğal sit alanı olarak ilan edilebilir. Şairlerle bölgeyi gezdiğimizde hüzünlü aşk hikayesini mırıldanıp, mahzun bakışlarla ayrıldık Cehrilik’ten. Gözlerimiz gökyüzündeki güvercini aradı selamlamak için... Ahmet SARGIN YOZGAT ŞAİRLER YAZARLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ BAŞKANI
1,135
Davista İle Sohbet..XIV.. -Han’ım? -Söyle Davista… -Futbol için hiçbirşey demedin… -Futbol mu? Ben İki Takım bilirim Fenerbahçe ve Diğerleri.. -Nasıl yani? -Her Sezon Fenerbahçe için otuz dört Final vardır.. Diğerleri içinde iki Final.. -Yine anlamadım Han’ım… -Söylermisin Davista:Nerde O Fenerbahçeye Azrail gibi saldıranlar Nerde İki maçda varını yoğunu ortaya döküp Sezonu kapatanlar…? Fenerbahçe Maçında kendini gösterdin gösterdin,Gösteremedinse Sezon bitmiştir.. -Yani Han’ım? -Yani Davista; Ben Bir Fenerbahçeyi bilirim…Birde diğerlerini… Fenerbahçeli olmak Yıldızlardan daha öte…. Vardan geçtim; Yokda bile; Yoklukda bile…! Servet ALKAN 07.05.2015/Erzincan
82
Mehmedim MEHMEDİM İmanlı göğsünde vatan vatan mehmedim Namusum şerefim hem de servetim Can vermek vatana kutsal hasletin Şimşek gibi çakar şahin mehmedim Tem.1997 R.Poyrazoğlu
24
Sevmek de Hoş Sevilmek de Aldırmadan derde gama Sevmek de hoş sevilmek de Dünya fani derler ama Sevmek de hoş sevilmek deHusumet def olup gitsin Hoşgörü her şeye yetsin Haset, nefret, öfke bitsin Sevmek de hoş sevilmek deAsıla edersek rucu Elbet kaçmaz ipin ucu Ayırmadan şucu bucu Sevmek de hoş sevilmek deSoruyorsan gaye nedir Atan kalbe aşk dedir Bu his hak dan hediyedir Sevmek de hoş sevilmek deCan cananı bulsun artık Herkes nasip alsın artık Parolamız olsun artık Sevmek de hoş sevilmek deAzrail kapıyı çalsa Benzimiz sararsa solsa Bir nefeslik ömür kalsa Sevmek de hoş sevilmek deSevgi güldür amma solmaz Sevenin vadesi dolmaz Sevemeyen adam olmaz Sevmek de hoş sevilmek de
111
KADİFE ŞAİRLER ölüyor kadife şairler...pazarların tozunda ve kulenin sisinde gömülügün geceye akıyor...gece güne...ölüm yaşama akıyor yaşam bilince...bilinç de akar/daha karar vermedilergitse odalarından/gitse odalarından birileri...Yalnızlık ve melankoli...heryerdeydiler...dönecek yerleri yok şimdi...
29
Yalan yolculuk İnsan çıplak doğar, bir beyaz beze sararlar ilkin.. sırtına dünyevi metalar yüklenir ömrün boyunca. gelirsin ömrünün sonuna, tüm biriktirdiklerini sıyırırlar sessizce. bir beyaz beze sararlar tekrar, kavuşursun,toprağın rahmine öylece...
31
İlk Işık ve Gündüzüm sesler gliyor birşeyler görüyorum sen annemisinnnn aaa sen babmsınnn neoluyor ben kimimm diye başlamıştır HAYATdüşünen insanlar, beyaz kağıdı karalayan insanlar siyah kağıdı silmeye çalışan insanlar hayat dedikleri deniz ne kadar garipmiş içinde binbir türlü acı yalan aşk sevgi olan bir denizdeyim bak anne.. delirmiş insanalr sevnçten mutluluktan hayata sımsıkı bağlanan insanlar. herkez aynı şey peşinde yaşamak ve en önemlisii iyilkkk yaparak yaşamak.. ama insanlar hep fazlasını ister.... ama bazılarııııı bunun farkında hayat bir beyaz kağıttır doğduğumuzdan beriiii ama o kağıt ilk olduğu gibi temiz kalmaz hiç bi zamannn biz o kağıtı beyaz tutmak isteyenlerden olalım bir sigara gibi hayatımızı dumana boğmayalımmm... elimde olsa bir silgi olmak isterdim siyah insanları silen bir silgiiiiii.. ama kötüler her zman için siyah bir kalem olmak istemiştirr..ARKADAŞ SEN BU DEĞilSİN.............her zman silgi olalımmm...düşünen insan sensen hayal değil
136
Karışıklık Cesaretimi korkuya borçluyum Korku cesurluğumun başarısıdır Korkunun başarısızlığı cesurluğumdur
10
Güzellik bir gül güzellik bir gül solacak bir gün uyan be gülüm güzelliğin her zaman sürmez hüküm sende solarsın bir günsırma misali saçların dökülür birer birer kaybolur o parıltı çoğalır aklar kapatmaz kremlerde yüzündeki çizgileri seninde torunların 'nine masal anlat' der bir günçok güzeller geldi geçti bu elden kimileri çok yürek yaktı gönül çaldı kimileri güzelliğini paraya pula sattı kimilerindende krallar medet umdu ancaksonra onlarda soldular bir gün kayboldu çevreleri birer birer kimine sahip çıktı gönül verenler kiminin sonuda pek hazin oldusende her zaman güvenme güzelliğine sakın asıl güzellik yüreğinde olmalı insanın yüreğin aydınlık ve temiz olsun ki yüzünde ışıl ışıl güzel ve sonunda güzel ola be gülüm
108
Gülçehre Gülse Zemheri zamanı, cemre iner topraklara, Kırk ikindi yağar, üç aylık kuraklara.Semada asılı kalır Likya'nın güneşi, Peyderpey alevlenir Çıralı'nın ateşi.Manavgat adeta Kızılırmak'la yarışır, Ters akıp Kurşunlu, Karadeniz' e karışır.GÜLSE GÜLÇEHRE...Ağlamayı bırakır, Alanya'da Eleni, Hürriyete uzatır, dar mahzenden elini...
39
Bir son yok artık mevsimlerce yıkansa bile… Gün battı doğum sancılarıyla, gece korkudan karanlık Aşk dönünce vefasız yüzünü Aylar kaçışta Bir son yok artık bunda Mevsimler boyu “aşkın” yıkansa bile…&&& &&& &&& &&& &&& &&& &&&Bak ben aşkınla ne dertlere düştüm Her şeyden doydum yalnız sensin noksan Ne garip dünya acılarla piştim Ten korku saldı benim neyim noksan. Urba bol üste düşüyor üstelik Bir haber salıp içimi ısıtsan Hava çok soğuk kar etmez metelik Ten korku saldı benim neyim noksan. Fitne girerse seni andığım an Kızgın mı kafan ya gelince yoksan Kaçma sen sakın seni sardığım an Ten korku saldı benim neyim noksan. Kokundan mahrum kalmasın yürek Sana varışta hayallerden çıksam Neyim kaldı ki bir kazma bir kürek Ten korku saldı benim neyim noksan. Bir aklı başa toplayarak durulsan Yangın yüreğin yarasına baksan Ferahlığınla gönlüme kurulsan Ten korku saldı benim neyim noksan. Gece sabaha hep gebe kalsa ya Ne olur bir an da karşıma çıksan Derin bir ahtın aşkıma varsa ya Ten korku saldı benim neyim noksan. Sonsuz bir aşkla kalbim atıyor yar Ya sen gel bana ya ben yola çıksam Sevgin sevgime sevgi katıyor yar Ten korku saldı benim neyim noksan. Hasretin dağlar özlem köz de yakar Küsmeden bana öylece bir baksan Gel ne olur yar ömrümden aşk akar Ten korku saldı benim neyim noksan.Duru yürekle açığım ben sana Saf hisle bakıp doğruyu dokusan Yanıma varıp can akıtsan cana Ten korku saldı benim neyim noksan.Ölümcül aşk’a sen de gönlü taksan Bende her şey var senin imin noksan(17.10.2012) AZAP…
249
Gol Top kaleye varınca, insanlar hep ağızdan bağırırlar goool Necip Fazıl derki; ey insanlar doğru oool İşte bu tercihte, insanlar hep seni seçer gol Nedense, O üstada kulak vermezler, olGol olunca, silahlar patlar, camlar çatlar İnsanların öfkesi, hep katlar Takımlar, taraftarlarını saklar Canlara kıymak için, silahlar patlarGol yenince, nedense karnım doymaz Yenilenler, hanımını eve koymaz Hırsızlar, O gün korkularından, evleri soymaz Çalışın ey arkadaşlar, maç, top, gol, karın doyurmazGol ile geldi sevinç Bu hurdayı kaldır vinç Geometride, kıymetlidir inç Golsüz, olur mu? Dünya ey sevinç23.02.2008
85
O'nun Kapsamı Alanında; TÜM DÜNYA İNSANLARINA YER VAR! . = 000.007 = Hak Vererek İnsanlara, Hak Vererek Vatan Sathı Bütünlüğü Duyarlılığa; Yalan Dünyanın Faniliğinde, SARSILMAZ GERÇEĞE TUTKU YÜKÜ BİR AŞIK OLABİLMEK TÜRKÜLERCE! .******Orhan HAKALMAZ AĞABEYİMİZ İÇİN KALEME ALDIĞIM DÜŞÜNCELERİM! .
40
Kader Bana Düşmanmısın Hayat boyu yordun beni, Kader bana düşman mısın? Yerden yere vurdun beni, Kader bana düşman mısın? Bir gün olsun gülmez yüzüm, Yaşla dolar iki gözüm, Yaralanmış benim özüm, Kader bana düşman mısın? Eller güler,ben ağlarım, Gazel döker hep bağlarım, Şu gönlümü zor eğlerim, Kader bana düşman mısın? Ne kötülük ettim sana? Acımadın hiç sen bana, Yaşıyorum yana yana, Kader bana düşman mısın? KAROZAN'ın çeker çile, Ettiklerin gelmez dile, Ömür geçer ah, vah ile, Kader bana düşman mısın?
80
Sensin benim inancım Anne sana muhtacım Gösterir bize ilgi Daim verir o bilgi Yazar konuşur isek Öne koyarlar silgi Sensin benim inancım Anne sana muhtacım Hatırlatır sözleri Hep açıktır gözleri Sevecendir daima Annelerin yüzleri Sensin benim inancım Anne sana muhtacım İşler hep nakış nakış Bize fırlatır bakış Kötü yola düşmüşsek Sağlam olur haykırış Sensin benim inancım Anne sana muhtacım Eli kolu bağlatır Okumayı sağlatır Unutulmaz sözleri Pınar gibi çağlatır Sensin benim inancım Anne sana muhtacım Canı teselli eder O bizle birlik gider Kumar içki sigara Diyor sizi mahveder Sensin benim inancım Anne sana muhtacım Hele uyuşturucu Bize dokunur ucu Tehlikeden bahseder Söyler kötü vurucu Sensin benim inancım Anne sana muhtacım Katlanır hep zahmete Faydası cemiyete Çocuğu yetiştirir Vatana ve millete Sensin benim inancım Anne sana muhtacım Annesizse çocuklar Kaybolur kuzucuklar Ağlama ve inleme Duyulur hıçkırıklar Sensin benim inancım Anne sana muhtacım O yüreği sımsıcak Doğrultur el kol bacak Annelerin yanında Çocuk gelişir ancak Sensin benim inancım Anne sana muhtacım Büyütür yetiştirir Canları bitiştirir Sıklaştırıp safları Topluma katıştırır Sensin benim inancım Anne sana muhtacım Sevdirir hep vatanı Uyandırır yatanı Asla hiç affetmezler Memleketi satanı Sensin benim inancım Anne sana muhtacım Akmasın gözden yaşın Yüksekte olsun başın Söz söyler Hasan Sancak Bütün zorluğu aşın Sensin benim inancım Anne sana muhtacım
208
Tanrı İndinde biliyormusun olabiliklerimimden İsteseydim amerikaya başkan vatikana papa olabilirdim olabilrdim de ama velakin kitle büyüktür sarsarım korktum bari kendi şehrimi kurayımda hayata yeni bir alternatif yeni bir tad vereyim dedim çağım üç kantara girebilsin de....................
36
Öz Yaşam Öyküsü -düz yazı- MS’in Barış’ta DoğuşuSizlere birini anlatacağım. Babası günde bir paket sigarayı bitirirken bir kitabı okuyan çocuğu; adı Barış. Bin dokuz yüz doksan bir yılının on beş şubatına kadar hareketli, spor yapan lisanslı bir basketbolcü. Analar, okuyun bu yazıyı ne olur. Bir sabah on altı yaşındaki çocuğunuz odasından bir inleme geliyor, Anne... Oğlunuzun hastalandığı aklınıza bile gelmiyor. Dün çok iyiydi. Erken diyorsunuz, yat uyu oğlum. Ağlamalı inleme durmuyor: Anne... Kalkıp bakıyorsunuz oğlunuza. Barış zavallı çocuk, anne diyor yalnızca. Aile fertleri uyanıyor, heyecanlanıyor. Barış’a bir sürü sorular soruluyor, alınan yanıt hep aynı; anne... Barış’ın ateşi kırka dayanmış, yarı ölü yatıyor. Hastaneye kaldırılıyor hemen. Günler, haftalar, aylar geçi yor hastanede. Barış ayakta duramıyor, yürüyemiyor, neler oluyor bilemiyordu. İki ay sonra bir haber geliyor: “Barış, baban öldü! ” Barış şaşkın, Barış aciz, Barış zavallı. Ağlayamıyor bile. Bir filmi dondurmuşsunuz ve bir karesinde donuk Barış, çaresiz. Üzülemiyor yirmi sekiz yıllık öğretmen babasına. Ayağa kalkmak, son yolculuğunda babasının yanında olmak, mezarına kapanıp saatlerce ağlamak istiyor, yapamıyor. Hastanede yatağa tutsak sekiz ay geçi yor ve kesin teşhis söyleniyor: Multiple Sclerosis (MS) . Sakat damgası vuruluyor Barış’ın alnına. Doktor Barış’a yanaşıp anlatıyor hastalığını: Kimi zaman olacak yürüyemeyeceksin, yürüdüğünde de topallayarak diyor. Barış, boynundan çıkarmadığı madalyasına bakıyor hüzünle. Doktor dolan gözlerle “koşamazsın kardeşim” diyor. Barış gözyaşlarını silip: “Bitsin bu rüya, bitsin” diye bağırıyor... Evine geliyor Barış. Basketbol sahasında oynayan arkadaşlarına bakıyor. Arkadaşları bisikletle geziyor. Bir güzel kız cilve yapıyor, delikanlı havasını atıyor. Bir çığlık duyuluyor. Sevgilisi coşkuyla bağırıyor: “Barış seni çok özledim, sevgilim seni seviyorum, bu gece sabahlayalım, coşalım müzikle. Mutluluğun doruğuna ulaşalım.... Pencereden bakan donuk çehre yere yığılıyor, ağlıyor, ağlıyor... Başak sarısı saçları, deniz mavisi gözleriyle Barış’ın yanına geliyor sevgilisi. Barış’ın kendisine yazdığı şiiri okuyor ve “seni bırakmayacağım” diyerek ilk defa yalan söylüyor. Barış’ın sevgilisine yazdığı şiir:incecik kumlar belini sonsuz deniz gibi sevgileri ufukta doğan güneş umutları masmavi gökyüzü geleceğimizi anlatırdı oysa göremediğimiz şeyler vardı kumlar çamura deniz sona güneş batışa gökyüzü buluta ve ben karanlığa önce o kötü dörtlük bekle beni caroline bekle beni ışık bekle beni ölüm hoşça kalın sonra aynı cümle yaşam sevdikçe ve umut ettikçe güzeldir sürekli ikilem bir boşluk bir karanlık oysa bunların hepsi deniz kenarındaki yalnızlık özlemler umutlar sevgiler bir anda ağlattı yine de yıkamadı kahpe yalnızlı seni seviyorum çünküYaz ayı bitiyor, okullar açılıyor. Barış okula gidemiyor, Barış ağlayamıyor! Günler birbirini kovalıyor. Sekiz ekim sabahı bir telefon geliyor. Tek dostu, takım arkadaşı Burçin’in babası. Seviniyor, heyecanlanıyor Barış. - Burçin nerede, diye soruyor. Telefonun diğer ucundaki titrek ses: - Burçin intihar etti, başımız sağ olsun, diyor. Neler oluyor? İki hafta sonra da takımdaki diğer arkadaşları Can ve Ersan aynı son, öldüler. Birbirlerine söz vermiş, ölürsek beraber ölürüz demişlerdi. Sıra Barış’a geliyor. En son yapmak istediği her şeyi yapıyor ve Kızıltoprak-Feneryolu arasındaki raylara oturuyor Barış. Trenle gelecek ölümü ve sonrasını anlatan şiir:kazanamamhani belki dedim heyecanlandım umutlarla girdim sınava okudum soruyu yapamadım normal dedim okudum soruyu yapamadım olur böyle şeyler dedim okudum soruyu yapamadım anladım gerçeği bu yıl da kazanamayacağım bu yıl ve hiçbir yıl kararımı vermiştim aylar önce ölmeliydim kazanamazsam bu sene bir bardak su içtim önce sevgilimi dün görmüştüm en çok sevdiğim yer kalamıştı gezdim onun için yoğurtçu parkını zaman acımasız durmuyordu ve zamanı gelmişti oturdum raylara sırtı dönük kapattım gözlerimi korkuyordum uzaklardan sesler geliyordu sevinmiştim tren sesi kurtuluyorum diye ama bir gerçek vardı ben adiydim ben yalancıydım ben korkaktım üniversiteyi yaşamayı sevmeyi başaramadığım gibi başaramadım ölmeyi attım kendimi rayların dışına ağladım ağladım boğuldum göz yaşlarımla ölemedimOlaylar sürüyor. Çok sevdiği otuz yaşındaki teyzesi, zararsız, konuşamayan dayısı, üç can arkadaşı daha çeşitli olaylarla yaşama gözlerini kapattılar. Son olarak sevgilisi Hülya’sını sorularla dolu bir trafik kazasında yitiriyor Barış. Üç yıl gibi kısa zamanda babasını, teyzesini, dayısını, altı can dostunu ve sevgilisini yitiriyor ama; Barış için kötü olan, nefes alan ama Barış için ölen insanlar oluyor. Barış şu an çok iyi yaşıyor. Ölüm acısını her zaman hissettiği babasının sözünü unutamıyor: “Yaşam sevdikçe ve umut ettikçe güzeldir”. Ve inanıyor, dün olduğu gibi bugünde gelecekte, kardeşçe, insanca, sevgi, umut ve barış dolu bir dünyanın hep beraber kurulacağına. Barış insanların hepsini seviyor.
667
SEKİZİNCİ ÂYİN -tek mümkünüm’e-eğildi suya yüz buldu mevlihânbaşı boynu omuzları sırtı bacakları ayaklarıyürümeyi bakmayı dokunmayı barındıranvarlığıyla bir temsili işaret eden ölüm vedirimdir gövdemevlihân kavmimin dor kapısıtek başına gir gövdemi aç-sesin sırgövdedeki göz kırılgan aklınson atı buradan oraya geçişinbirbirine çaksın gövdemdeki kaveğrileri düzeltsinmevlihân tabiatı diriltme dahasesimi duy cemaatin odasından ayrıl-sesim kilitsûretin benzemesin duvardaki sırlı resmebakışın kendinden koptuğu odadır aynagövden kendini nasıl bilecek odadaduvarlar sırgövden anakara parça parçakaranlık gezdir kendi yarını kendinde senbeni bir daha söyle mevlihânkendinin işgalidir gövden hemayna hem sır cismimle aramda boşluk varmevlihân sahiplenme yalnız bırak gövdeyidokunma kendini acıtırsınsorusunu yakan külse gövdesen de gel kendini doldur odada-gövdem sır Islık, Sayı: 9
102
Veda Ederken Hatıralar bir kenara savrulsun Ağlama ne olur veda ederken Hasretinle yansın gönül kavrulsun Ağlama ne olur veda ederken . Değer kattın hayatın her anına Hayallerim gerçeklerle yan yana Vardık artık yolculuğun sonuna Ağlama ne olur veda ederken . Böyle seven yürek nasıl dayanır Elbet bir gün kabuslardan uyanır Ne kırgınım ne de dargın sayılır Ağlama ne olur veda ederken
61
Bir Dost (aykut aksu ya) yaprak sarı,bahar kuzu meleyişinde süzülür bir faytona binmiş ömür,daha kaç mevsim üzülür bir yanım ağustos sıcağında,bir yanım büzülür sığ yerlerimde sakladığım tebessümüm, senmisin dost! kaç satıra balta vurduysam,kan yüzüme fışkırdı kalemimi batırdım yüreğime,can kalemimi kırdı ben yatalak bir haldeyken,bir dost haykırdı uyan bu sefil rüyadan,uyan bu köhne dünyadanhal hatır bilmez yanlarım vardı kiprit çakımı dur hele sorma gözlerimdeki bu akımı sen dost,gülücüklerinle açtın ya! muhabbet rakımı soframda acılar mezedir,içelim haykıra haykıra! en bulanık göllerde kürek çekerdim ben duru kalan sendin dost,dalga veren sen donuk bakışlarıma bulut ekerdim ben komik sözlerle şemsiye geren sendin sen....
99
İstanbul'da Mutluluktan ölebilirim Gün batımı deniz akşamlarında İstanbulda olsamGün batımı deniz akşamlarında Yârin kollarında İstanbul'daMutluluktan ölebilirim Boğazın kızıl sularında inan Ömrümü bir akşama verebilirim(1972 İstanbul)
25
Saksıda Çiçek. Saksılarda çiçek yetiştirirken, Baharın gelmesini çabuklaştıracak gayret içinde olunuz.Yoksa bulanık suda balık avlamaya alışmış GULYABANİLER, Sakısda bin emek ile yetiştirmiş olduğunuz nazenin güllerinizi bir çırpıda yok ediverir.Dünya bir bahçe, Ömür bir mevsim, Maziye dön de bak, flu bir resim. İnsan nedir ki, kısa bir zaman, anılan isim.
49
Biyolojik plazma bedeni… Biyolojik plazma bedeni…Ben değil miydim; dün gecede gökte kayan yıldız, Aldırmadan yatakta bıraktığım siluetime, Hallerden hallere giren o poliyanacı. Tanrım şahit; Onun huzurunda arınmıştım tüm kötülüklerden, Ilık esen teninin kokusunda tattım ve yaşadım özgürlüğü, Nasılda geçti; güzelim anlar anlamadım. Uyku halleri de olsa, beklerim, Resmin dönüşeceği; filme yansıyacağı bir sonraki rüyamı… Masal gibi birkaç saat, bir rüya, Ellerin ve dudakların olmadığı bedenlerimiz, Halen ayrışamamaktalar gerçekte. Mesele sen veya bende değilim, Eylemin amaç çındaki; bir bedende bir olma gayesi, Tanrım biliyor ya; dün gece rüya idin… Bu sabah ise bir düş…Mehmet AYDEMİR 08.07.2013 saat 07:25
97
Gurbet.. Konu:Gurbet..Küçük yaşta çıktım gurbet ellere Anam nere babam nere ben nere Hasret çektim,dönemedim köyüme Ah gurbet vah gurbet yalancı gurbet..Sevemedim buraların rüzgarını tozunu Unutupta gideceğim ben köyümün yolunu Aşmıştır başaklar şimdi boyumu Ah gurbet vah gurbet yalancı gurbet..Buraların geleneği adeti başka Gönül şâd olmadı ermedi aşka Döndüm buralarda kanatsız kuşa Ah gurbet vah gurbet yalancı gurbet..Dost yok yaren yok herkez yabancı Ben bir garip yolcu şehirse hancı Dertler kederler çözümsüz arap saçı Ah gurbet vah gurbet yalancı gurbet..Bir tanıdık yüze hasretim burda Köyümün suyuna tertemiz havasına Uyamadım şehirin katı kurallarına Ah gurbet vah gurbet yalancı gurbet..Hüznümü derdimi kime söyliyem Hasret sevdasıyla üzülmekteyim Bir an önce köyümü görmek dileyim Ah gurbet vah gurbet yalancı gurbet..Tarih:10.03.2011
115
Mehtabın Altında Antalya'm Bir ilkbahar günü Muratpaşa Camii'nin avlusu, Kuş cıvıltısına karışıyor portakal çiçeğinin kokusu. Yakmayan nisan güneşini emerken ruhum, İçiyor mutluluğu ince ince,yudum yudum. Ortada bir şadırvan,şadırvandan akan billur su, Selam getiriyor beş asır öteden tarihin dokusu.Doldurmuş avluyu,kadın erkek; genç ihtiyar, Asırlardır tanıklık eder buna ihtiyar çınar. Ortada tarihin musluğundan akan bir şadırvan, İman tazeledi bu şadırvanda sayısız insan. İnsana heyecan veriyor duvardaki yeşil çini, Uhrevi bir hava,dolduruyor beş asırlık caminin içini.Tarihin yorgunluğunu omzunda taşırken zaman, Tazedir ilk günkü gibi minarelerden okunan ezan. Giyerken asırlardır imamlar,bu mihrapta cübbesini, Duyarım asırlarca duvarlara sinen Kur'an sesini. Dünyanın hiçbir yerinde yoktur bu mekanın dengi, Buluşur bu mekanda gökkuşağının yedi rengi.Hepsi bir arada:Güneş,tabiat,tarih,göğün mavisi... Rüya değil,masal değil; fakat masal gibi,rüya gibi... Bu rüya alemde yaşamanın hazzı başka, Davetiye çıkarıyor bu kutlu mekan ilahî aşka. Tarihi seyrediyorum tarihin aynasından, Bakıyor bize burada tarih,asırların arasından.Duyarız ezan sesinde Rabbimin yüce ismini, Güneşle çizmiş bu beldenin en güzel resmini. Mutlu bir günün sonunda ufku sararken güneşin eli, Ferahlatıyor ruhları denizden esen akşam yeli. Sona ererken rüya gibi bir gün,kızaran akşamın ufkunda, Tatlı rüyalara hazırlanıyor Antalya'm,mehtabın altında...
179
Yudum Yudum Geceler çok zalim sabahı çalmış Karşıma hep seni seni getirir Mutluluk ümidim vuslata kalmış Beni yudum yudum hasret bitirirTarifin olmuyor ne kadar yazsam O yalan sevgine ne kadar kansam Bu ömür seninle olacak sansam Beni yudum yudum hasret bitirirKaç şeyde sen vardın unutamadım Kendimi fallarla avutamadım Pınarı gözümde kurutamadım Beni yudum yudum hasret bitirirArdından küllenmiş bir ateş vardı Yarısı karanlık bir güneş kaldı İçimi bin keder bin hüzün sardı Beni yudum yudum hasret bitirirŞu gönül dediğin ne belalıdır Canından çok seven bir sevdalıdır Her aşkın sonunda hep yaralıdır Beni yudum yudum hasret bitirirYaşarken ölmekmiş şimdi anladım Kördüğüm olmuşlar gecem sabahım Umutlar tükenmiş sabır Allahım Beni yudum yudum hasret bitirir07/ 08/ 09.....Berkay Kur.Gönül Dostlarımdan ...................................Ne olurdu deseydin bana kal Saadet elimde işte gel de al Sözlerin gelirdi bana bal Beni yudum yudum hasretin bitirir........Nuran Üçer (nur@n-/mor-düşler) Iki elim kanda düşsemde dara Bakmazdım yağmura tipiye kara Bağlanmış yollarım varamam yara Beni yudum yudum hasret bitirir..........Ahmet Daş (adas2023) Geçtiğim yollarda izin kalmamış İçimi kemiren hicran doymamış Yakarışım boşa vuslat bulmamış Beni yudum yudum hasret bitirir........Hamit Yalçın (kısmetolursa) Değer vermiş çok sevmiş seni yüreğim Ayrılıkmış benim sevdam nerden bileyim Hadi git katre katre büyüyen hasretini çekeyim Nasılsa bu hasret beni zamanla tüketip bitirir........Filiz Aktaş (okutucu) SEVDA YOLLARINDA ÇİLE ARADIM DÖKÜLEN SAÇLARI BİR BİR TARADIM SEVGİYLE SARMAKTI SENİ MURADIM EN UFAK BİR SİTEM BENİ BİTİRİR..........Şerafettin Muş (Dost Şeref) Arada dağlar var ve engin deniz deniz Hasret yükü çok zor soldu gül beniz Şiirler, şarkılar senden birer iz Beni yudum yudum hasret bitirir...........Derya Sezer (Derya* Denizi*/ D.Sezer) Sevdanın ışığı ne zaman söner Hasretin kokusu üstüme siner Sensizlik üstüme yük olup biner Beni yudum yudum hasret bitirir.......Mehmet TEKECİ (SadeceMIM/Mehmet TEKECİ) Bu gün yarın derken bitti, ömürden ömür, Bu hasrete dayanır mıydı olsaydı demir, Yarap! İhsan eyle Eyyüp'ün sabrından sabır, Beni yudum yudum hasret bitirir.........Bilal ÖZCANANLADIM Kİ SOLUĞUM SENSİN MUTLULUĞUM DA SEN SENİ SEVİNCE YAŞADIĞIMIN FARKINA VARDIM ŞİMDİ İSTERİM Kİ TEK BEDEN OLALIM SENİNLE EBEDİYEN SAKIN SEVMEKTEN KORKMA BENİ BIRAKMA ELLERİMİ BENİ YUDUM YUDUM HASRET BİTİRİR......ŞENSES US (gülümsün www)
333
Serilen Tuzak Ortalık toz duman kirli bir oyun Düşmanını artık hep bil arkadaş Birliğimi bozan kurusun soyun Oynanan oyunu hep bil arkadaşTarihine bir bak neler yapılmış Fitne ateşine kimler kapılmış Kan döken haine neden tapılmış Haini defterden hep sil arkadaşMakam mevki şöhret serilen tuzak Mümin olan bundan kalmalı uzak Hain eller sana verseler kızak Hain gözlere serp hep kil arkadaşKimin eli kimin cebinde gezer Güçlüler zayıfı her zaman ezer Mümin ferasetle haini sezer İmanı anlatsın hep dil arkadaş03.01.2013
78
Nursun Arkadaş Yarınları dert etme, gün bu gündür bilirsin Sevilip özlenirsen, bil ki varsın arkadaş Dostların etrafında, aranırsan gülersin Bir köşede yalnızsan, o an harsın arkadaş Boş sözlere inanıp, bulanıp ta durulma Göze güzel görünen, her sofraya kurulma Umudunu yitirip, kuru dala sarılma Yeşil olan vadini, kar mı sarsın arkadaş Öyle suskun durmasan bir döksen şu içini Turnanın gönlü dağda, ertelemiş göçünü Dinsin yaşı gözünün, o biliyor suçunu Hüzünler kalesinde, sanki sursun arkadaş Gece dönünce güne, nehre düşer yıldızlar Günü gelince inan, çözülür bütün buzlar Değişir bu denge ve gelip geçici hazlar Ne desem gülmez yüzün, neden zorsun arkadaş Bir bulut kadar ince, ceylan kadar ürkeksin Bozuk giden düzende, sen ne deli yüreksin Yıkamaz kimse seni, dostluktan bir direksin O zalim! oyununu, bırak kursun arkadaş Vazgeçme hiç sevmekten, hele saygıdan aman! Yaraları saracak, unutturacak zaman Erdemdir güçlü olmak, düşman olsa da yaman Tertemiz kalbin ile, mavi nursun arkadaş
148
Yeşil YeşilYeşili söylüyor gözlerin Sözlerinde yeşiller Gök maviler giyinmiş Ebrulu yeşiliGök kuşağından inmiş yeşiller Karaca oğlanın Sazından çağlayan yeşil Ölümün kıyısında yeşil Doğan bebeğin çığlığında Yeşilleniyor yeşilGençler yüreklerinde beşik Yeşili söylüyorlar Gelecek günlere dair Ellerinde yeşiller
36
Gece Bir sis perdesinin ardından Sanki küçücük bir tepenin sırtından Gece sihir, gece İçime süzülen çıngıraklı yılan Bir sabun köpüğü gibi ellerimden kayıp Hiçe sayıp varlığımı, bir el gibi uzayıp Gece sessiz, gece Hırsız apansız ruhmu çalan Bir parçası pembe, bin parçası siyah Pişmanlıklar denizim gibi eyvah Gece duman, gece Baştan sona hep yalan Kurulmuş gözlerime sürgünlüğün kokusu Farkına varamadığım bir sinsi pusu Gece sürgün, gece Vurgun, gece isyan, gece talan Şakaklar kar, çıkmaz sokaklar eski yar Ruhumu çaldırdım, yitiğim var Gece soygun, gece Kayıplara verdiğim son ilan Ve.... ezgiler dökülürken dudağımdan Bir anda ortaya çıkı, solumdan sağımdan Gece katil, gece Kurşun vakitsiz alnıma sıkılan.
105
RESİM hayde moustapha, epyam seninle bir resim yapalım: moda burnunda durmuşuz nilgünsüz marmaraya dalmışız ayşe gitmiş başka adama gene cep kanyağına kalmışız sen ilhandan bir madrigal okuyorsun ben selimiyeye bir çomak sokuyorum Cahit epyam. beyoğluna bağırıyar alın bu bonoları kıçınıza sokun limanın façası değişiyor bonolar uçuşuyor martılar kaçışıyor fok yaşar camgözlerle yarışıyar şehir hatları birbirine karışıyar heybeliden bir fayton kaçıyor mühürdardan denize uçuyor denizden oğlan çocukları çıkıyor birbirlerinin saçlarını tarıyor gece oluyor ece geliyor ecel geliyor günsür gidiyor tur / gut/ sü / re / ya / e / dip / el / oğ / lu / me / tin / u / yar / ce / mal/can / se / ver yağmur olup yağıyorlar gar lokantasına dalıyorlar vinçler içlerini çekiyor mendirekler taşlarını döküyor tezer düşlerini rıhtımda yumurta gibi kırıyor kırıklardan al dante mısralar yapıyor gökyüzü tezerin beynine çöküyor doktor Fikret kız kulesinde dans ediyor dans ederken denize dökülüyor enver paşanın canı sıkılıyor haydarpaşanın rütbeleri sökülüyor kader açıklarda yüklü bir tanker gibi cumhuriyet şamandırasına bağlı bekliyor halatlar gerildikçe geriliyor tarih adım adım geriliyor Ermeniler birer birer diriliyor hayırlı ve hayırsız adalarıyla ikiye bölü nüyor marmara  uzuyor çat lak ankaraya sular boşalıyor         çan / ka / y / a / y / a Yasakmeyve, Temmuz-Ağustos 2004  
205
Ah Bilsek Karşımda duran bayrak Ahirete dek orada kalacak Ah bilsek; Geçmişin de yarının da silahı bir Marifet, Onu anlayacak kadar olmak pir
23
HASRET / Yüz Şiir - Yüz Yorum HASRET Denize dönmek istiyorum! Mavi aynasında suların: boy verip görünmek istiyorum! Denize dönmek istiyorum! Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider! Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder. Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter. Ve madem ki bir gün ölüm mukadder; Ben sularda batan bir ışık gibi sularda sönmek istiyorum! Denize dönmek istiyorum! Denize dönmek istiyorum! Nazım Hikmet RanHASRETŞairin ömrü “hasret”le özetlenebilir. Bu bütün şairler için geçerlidir. Zira şair, daha güzel, daha yaşanası bir dünyaya özlem içindedir. Bu özlem olmasa zaten şiir yazılmaz. Olması gereken insan ilişkilerine, yaşama biçimlerine, daha yakınlaşma arzusu ve insanlığa bir çağrıdır şiir. Şair, bunu elindeki bir sihirli değnekle yapamaz. Şair, bunu yasa gücüyle yaptıramaz. Şair,,insanları tek tek etkilemek durumundadır.Diğer yandan Nazım’ın hasret’i katmerlidir, diğer şairlerden de farklıdır. O, bir de vatan hasreti çekmektedir. Ülkesinden, çok sevdiği halkından ayrı yaşamaya zorlanmıştır. Kimileri, umursamaz bir kolaycılıkla “Gitmeseydi! ” diyebilir. Arabayla kendi yolunuzdan şehirlerarası bir yolculuk yaptığınızı düşünün. Kocaman bir tır sizi yolun dışına doğru itiyor, sıkıştırıyor. Altında kalıp ezilecek misiniz ya da yolun dışına doğru hızlı bir manevra yaparak tarlalarda mı alacaksınız soluğu? Nazım’ın yaşadığı bundan başka bir şey değildir. O, ülkesinden ayrı düşmüş değil, “ayrı düşürülmüş” bir şairdir. Toplumun yüreğini kanatan da budur bir bakıma. Balığın sudan ayrı kalışıdır bu, dayanılır mı? Böyle düşününce “deniz” kavramı hem uçsuz bucaksız özgürlükler diyarı, hem vatan, hem kendi halkının, insanlarının arasında olma arzusunu düşündürür bize. Balık suya dönmek istiyor, orası “vatan”dır.Şair, vatanına dönmek istiyor. Orada “var olmak” istiyor. Anaya özlem, vatana özlem, anavatana özlem, sevgiliye özlem, çocuğuna ve çocukluk diyarına özlem ve asıl kendi diline özlem saklıdır bu seslenişte. Gemiler gidiyor ama onun gemisinin yelkenlerini doldurmaya “keder” yetmiyor. Onun sadece bitmek tükenmek bilmeyen bir hüznü vardır. Özlem ve keder 'para etmez' kurtlar sofrasında...Kimi zaman, ne pahasına olursa olsun gitme arzusu kaplar şairi. Bir iş için “ucunda ölüm yok ya” deriz. Bu, denemeye değer, demektir. Risk almak yani. Şair, bu aşamayı da geçmiştir çoktan. Ucunda ölüm olsa ne çıkar? Nasıl olsa ölüm bir gün kapıyı çalmayacak mı? Son nefesimi vatanımda vereyim. Vatandan kalksın o gemi… belki biraz erken çıkılmış olacaktır o son yolculuğa, değmez mi? Son yolculuğa, vatanı görerek, havasını soluyarak çıkmak. Bu düşünce ve duygular şairin yüreğini ateşlemektedir.“Sadece bir gün” vatan havasını teneffüs etmek… Dünya gözüyle son bir kez görmek... Ölüm pahasına buna razı olmak… Her gün Boğaz’ı geçerek karşı kıyıdaki okuluma giderim. Ve Boğaziçi Köprüsü’nden geçerken Nazım’ın mavi boğaz sularında dalgalanan aksini görürüm. Nazım’ın ruhu Boğaz sularında, Kadıköy sokaklarında, Anadolu Feneri’nde dolaşır durur.
411
Güneş doğdu, sevinç saçtı güneş ilk ışıklarıyla yaktı kavurdu bir müddet sıcaktı parlaktı farklıydı ve bir akşam vakti oda sessizce battı.....
21
Tarif Etmeli Bir ülkeyi politikasıyla konuşabilmek Toplum birimleri olarak yeterli midir? Milli birlik bayrak yükseltmeli değil mi? Hangi okuldan kim, mezuniyet, başarı ne ile? Korunmayı bilmek niye? Kimdir yazar? Ne yer, ne içer, ne eser, nerede gezer? Sevmek, kendine güven değil miydi hem? Zihinsel, koşutsal, uygulamsal düşüncelerde Özgürlüklerden birer birimler ise ve laiklikte Kendini düşünmek devleti az mı sevmek Ekonomik tablo tehlike açıklaması mıdır? İnsan mı önemli devlet mi? Yoksa sıra değeri mi? Mutluluk, başarı verisi mi? İnsan olmak şöhret mi? Önerge denilen kurnazlık taktikleri mi yani? Kazancı şeffaf düşünebiliyor muyum? Aşağıdan yukarıya saygı ne demek? Bilmiyorsam Karşılıklı saygı değeri nerede başlar? Orda bir köy var uzakta... Ne varsa orada niye varmış ki Köyü mü görmeli? Söyleyen kim, söylenen ne burada? Kadın, erkek, çocukla nerem açık peki? Çıplak olan ne? Onun elinde silah Bunun elinde kalem Şunun elinde ekmek İki elim var, üç evim mi olmalı? Yokluk mu seyahat eden? Sorabiliyorsam düşünebiliyor muyum sanki? Sen bıktırıyorsan ben bıktım mı şimdi? Afrika altın sarısı, Arap petrol kremi, Yahudi hırsla uygunsa Uşaklık zengin olduysa ağalık sıfatına, fakir de ben miyim ki Doğanın dilinden de anlamış olduk mu bari....? Karnım, gözüm, gönlüm, cinsiyetim, sağlığım toksa Özenler dahil mi güvenli olmaya da? Sen tok ben toksam ancak tarif etmeli değil mi bu hali? Aç bırakmak mı? Aç bıraktın demek mi önemli? Kural, hukuk, ahlak aşkı hazinesi senin mi? Sen için olmalı da nesi? Ne demekti kişilik inceliği? Ne ürettiyse onu iletir insan derken düşünülmeli.... Hep tüketici olduğu dengesizliği Altı milyarı aşkın insan ölçüsü yeryüzünde hüner mi? Ordu millet el ele! Tam bağımsız Türkiye! Sıcak ilişkiler! Tanrı aşkında sevgi, seviye! Tarif edilmeye amel ve emeller... hep düşünülmeliler Türkün doğuşudur düşünmek bu faziletlerle değerlerHaziran 2007
279
Kırdım ellerini yalanın Kırdım ellerini yalanınKırdım ellerini yalanın Dikenli senin ellerin Gül yakamdaydı ellerin Gözümden düştü dünya... Geç de olsaDerin kuyulara düşsün dünya... Dünya gönül ezme derdinde Dünya gül ezme derdinde...Kırdım ellerini yalanın İçtiğim ateşten bir yudumdu Yanmışım dünya ateşti Gözümden düştü dünya... Geç de olsaYıllar yılı karanlıktım ben Karanlığımdan utandı gece Yıldıza aya haber saldı gece Gözümden düştü dünya... Geç de olsa
63
Yalnızlık Yalnızlık tek başına kalmak değildir. Bazen kalabalıkların içinde de yalnızsındır. Çünkü yüzlerce insanın içinden bir tanesi bile kalbine dokunamaz. Asıl yalnızlık herkes varken hiç kimsenin olmamasıdır.
27
Ayın 14ü – 31 “esin benim sarışın iç sesim sohbetteyiz mevlanayla şems misali her dem halvetteyiz * müthiş bir aşka başladık esinle ikimiz kibirli sarışınla olmaz hiçbir işimiz * herkese eşit dağıtılan tek şeydir zaman sabredenlerin sabrını taşırmayın aman * gün geçmiyor bizden biri daha eksilmeden bu millet uyanmaz mı kafalar kesilmeden * söyle esin bu düş mü yoksa serap mıdır aşkın sonu vuslat mı yoksa harap mıdır * sabah kumsalda yürüyüş deniz şıpırdarken bir kez daha düşün hazır kalbim kıpırdarken * biten günün işaretidir gün batımı sevda dediğin ritmi bozuk kalp atımı * senden gittim güzelim kalan bir kaç anıdır kibirli hallerin aşkın çekilmez yanıdır * kibirli sarışın beni üzüyor esin sen söyleme sevdiğimi de hiç bilmesin * sen uzaklardasın burada kumbağ akşamı aşk bence sen demekken sence ben mi başka mı..." 31.07.2016
134
Ataların Atası Kimimiz İngiliz Kimimiz Amerikan mandası derken Ey atam sen 'Ya istiklal ya ölüm' dedinVatanım dedin,milletim dedin Bu topraklar Türk'e aittir dedin Taaruzu değil, ölmeyi emrettin Ey Atam, sen ne büyük komutan idinEy Ataların Atası ATATÜRK Olmasaydın sen, olurmuydu bir TÜRKO cepheden O cepheye koştun Bağımsızlık karakterimdir dedin Şaşırmışlara saç baş yoldurdun Türk milletine bir güneş gibi doğdunSen yetiştin Atam imdadımıza Geçit vermedin şaşırmışlara Açtın kapıları yarınlara Canımızı veririz bayrağımıza, vatanımızaEy Ataların Atası ATATÜRK Olmasaydın sen, olurmuydu bir TÜRK
80
Yeşili Seviyorsan Medenisin Yeşil korumalı yeşili sevmelisin, Yeşil, senin yaşamın yeşil senin tercihin…O, hem denge unsurun tabiatın içinde, Hem de yaşam kaynağın dönüşümlü şekilde…Yeşili seveceksin doğduğun günden beri, Gökten taş dahi yağsa ekeceksin her yeri…(2012)
35
Mavi Mai Mavi mavi akar gönül pınarım Kana kana içer mavi yazarımDüşlerim uçuk mavi Kuşlar uçtu uçacak Gökyüzü havai Bulutlar soldu solacak Denizler masmavi Dalgalar boğdu boğacak Gönlüm başka bir havai Şiirlere kaydı kayacak Nazarlığım boncuk mavi Düşmanlar çatladı çatlayacak Türküler mai mai Halaylar coştu coşacak Gözler çakır Gözyaşları doldu dolacak Umutlarım mavimsi Dileğim oldu olacak Dostlarım mavimtrak Aramız bozuldu bozulacak Dünyam oldu çividi Çıkınca yerinden çivisi Kıyamet koptu kopacakBu nasıl iş Şiirlerim bazen maviş Bazen koyu laci…. Yüreğim de inadına kavi mi? .... Kavi........Maviliğe bakar mavi ararım/ Balıklama dalar mavi avlarım/.
92
Künç Köprü Bir köprü ki Tarih kurmuş Gelecek gelip, geçiyor üstünden Altından bugün akıyor Bir köprü ki Üstünden nesiller geçiyor Nice nesillere Nice günlere sular Tarih kurmuş köprüyü Kadrini bilin Bilinde büyüyün Çocuklar
33
Ay Işığı - 1 Ay ışığı bataklıkta çiçekler Pembe,mavi; Siyah tuval gözlere Buruk bir gelecek resmedecekler Umarsız bir aşkı çiğneyecekler Ay ışığı bataklıkta çiçekler. Büyüsü pembenin ve Ay ışığı Koparıp atmayın çiçekleri ha! Kara sessizlikler emmesin çağı Savrulsun boşluğa aşkın çığlığı Büyüsü pembenin ve Ay ışığıAy ışığı kabusların sabahı Hangi muştu diriltir karanlığı Çocuksu,masum bir aşktı günahı Üç-beş sıcak gözyaşıydı silahı Ay ışığı kabusların sabahıPark ışıklarını ser yatağına Ay ışığı serçe kuşu yürekler.. İki yürek uçmaz mı Kaf Dağı'na Aldırma karanlık asi yığına Park ışıklarını ser yatağınaKar sıcağı beyaz körü sokaklar Acımasız sessizliğin kölesi Yakın sayıp dost bildiğim uzaklar Ay ışığımı,canevimi saklar Kar sıcağı beyaz körü sokaklarPembe aşkın intelijansiyası Sıska,duru,sihirbaz ve esrarlı Parka doğan bir haziran sadâsı Ve muhteşem bir mavera rüyâsı Pembe aşkın intelijansiyasıPembe,beyaz Isparta'nın gülleri Yağmur ardı toprak gibi,aşk gibi. Sararken ay ışığı gönülleri Saf duvaktır gül yaprağı tülleri Pembe,beyaz Isparta'nın gülleriAy ışığı cenneti yıldızların Işık dağıt,mutluluk serp,gonca ver! Ümit gözlü,nakış elli kızların Sevinci ve neşesi ıssızların Ay ışığı cenneti yıldızlarınİçimde bin köşeli cam resmidir Ateş rüzgarı kanadında uç gel! Kalbime çakılan ok mu,his midir? Dilimdeki Ay ışığı ismidir İçimde bin köşeli cam resmidirKöpük köpük dalgalar üstüne yaz Sıra üstü iz iz oldu yanağım Kar buğusu bakışlarında ayaz Yandı çıktı pembe düşlü konağım Ne kış duysun,ne baharlar ve ne yaz! Köpük köpük dalgalar üstüne yaz
217
Sensiz ölüme doğru yavaş yavaş Aşkımı satamazsın ipoteğim var Sen yoksan bu dünya bana dar Yazın ağustosta üzerime yağar kar Göremem yasaktır bana baharSensiz baharım kış olur gözüm yaş Sensiz ölüme doğru yavaş yavaş İşte gidiyorum içimde bir savaş Ahiret yolunda ol bana arkadaş
44
Sonsuzsun Bende Her güzellik sende durduğu kadar asil olasydı Ben her güzele aşık olurdum Her güzel senin kadar güzel olsaydı Ben sonsuza kadar var olurdum Sonsuz senin kadar büyük olsaydı Ben bu sonsuzda kaybolurdum
34
Söylesene Baba Hiç anlatmadın hayatı bize baba Bak kızım diye başlayan hiç cümlen olmadı Peki nasıl yaşayacağım bu hayatı Nasıl anlayacağım elin adamını babaYaşadıklarımızı hep biliyorsun Gözlerimizden kırgınlığı anlıyorsun Gelin kızlarım konuşalım hiç demedin mutsuzluğumuz seni korkuttumu babaYanına geldiğimizde hep başkalarını merak ettin Oysa merak edilesi şeyleri biz yaşıyoruz Sen bize kaçakmı oynuyorsun Bizim dertlerimizden korkuyormusun babaBabam sendemi kızların kaderini kocaları belirler diyosun Yoksa annemi bunca yıl bunun içinmi, Arkandan sürükledin söylesene babaKaynanam gelinim elin kızı dedi Sen damadım elin oğlu demedin Söylesene Başkaları evladından dahamı kıymetli babaBabalık böylemi oluyor Söylesene biz senin evlatların Ne zaman elini sırtımızı sıvazlarken bulucaz Yoksa bundan sonra olmazmı diyeceksin Söylesene Baba
107
Oxford Vardı da... Oxford vardı da biz okumadık mı? Aforizma tanısal sözü, genel bir toplumsal politikaları eleştirme olaraktan, toplumların kadersi ve özgürlüksü yapısını belirlemesi açısından; olabildiğince gerçekçi ve tesbiti, bir yaklaşımdır. Neki, kişi bazlı eksiklik ve davranışlarınızı olumlamaya bir açıklama da yaparsınız. İşte o zaman durumunuzu açıklama ve halinizi mazeretli kılma bağlamında kendimize, dayanak temel söz yapmayı düşünürüz. Oxford vardı da biz okumadık mı! Bu söz, toplumdaki yapısallığı açıklamada gösterdiği yansıma belirmesi kadar, kişisel eksiklerimizi haklı kılışın da savunmasını, aynı doğrulukta sürdürür değildir.Özgürlük ve kader, birbirine bağlı, birbirini açıklar sözcüklerdir. Özgürlük toplumsal gücün bir var ediş belirmesidir. Toplumun bu belirmesi; okul, hastahane, laboratuvar ortamı, yol olarak sizden önce sizin çevrenizde gerektirilmişse; okumak, tedavi olmak, laborant olmak sizin zorunlu kaderinizdir. Özgürleşmeniz, kader olarak gerçekleşir. Kaderiniz de sizden önceki gerektirilmiş bir olanağın, yani özgürlüğün şimdi kazaen kullanımı olur çıkarBöylece özgürlük ve kader nüans farklarının orjinden bütünler açı yansıması nisbetinde ayrılarak, kendi açısal tarama alanını; birbirini aynı orjinin açı yapan ışınları gibi destekler, yol aldıkça genişletirler. Şimdi özgürlük olarak var edilen, zaman geçince sizden sonraya olanak, kader olarak doğmaktadır.Bir kere hem özgürlük hem kader; ikiside doğuştan gelen yeteneklerinizle kullanımlıdırlar.İkiside toplumsal emekle var edilen bir olanağın, halka yansıtılan kullanım tezahürüdür. Yine ikisininde kullanım etkinliği sizin iç dış şartlarla uygun oluşunuzla, toplumsal emeğin sizi bunlarla karşılaştırması dış şartı ile, belirlenen bir sonuçlanmadır. Özgürlük ve kader bütünler açının bir ortak kenarının, birbirinin açı alanına değinmesi ile alan ilişkilenme değiş tokuşuna girişip geçişirler, iki alanıda denetlerler.Toplumun politik siyasası, toplumun üreten, kişi ve halkı özgürleştiren, bunları kullandırtma olanağı halinde (kaderle) halkı karşılaştırtarak halkın kullanım kaderini belirlemede etkindir Toplumun politik siyasası, bilinçli sorumlu ve sorunludur. Yine politika, toplumsal yararın aciliyet ve proğramlamasını tutturamamaktan dolayı da sorunludur. Toplumsal kaderimiz olumlu Ya da olumsuz olarak belirmektedir. Şimdi bu ortaya konan tez savunmaları, bir örnek üzerinde yürütelim. Örneğin okul gibi fiziki aracı, eğitim gibi toplumsal soyut emeği ve bunun öğretimini toplumlar var ederler. Eğitim özgürlüğünü ve eğitimin alt yapısını ve eğitimin üst yapısının gerçeklenmesindeki üslenmeyi yine toplumlarımız yapar. Bu toplumun sürdürdürdüğü bir sorum yükümlülüktür. Toplumumuzun sorum yüküm görev, işdeşleşmesini siyasi politikaların farklı anlayışlarıyla, ama temel ilkeler etrafında sistemleşen, eklem ve çıkarmalarıyla sağlanır. Bu politikalar, eğitim öğretimin fiziki şartlarını ve üst kadro şartlarını, ülke geneline yaygın olarak dağıtıp dağıtamamakla; toplumun sorunsalını da oluştururlar. Yani “”Oxford vardı da, biz okumadık mı? ”” sorunlu şartını, kötü politikalar sağlarlar.Toplumumuzun ürettiği ürünler, bizim bir özgürlük kullanım seçenek alanımızı belirler. Yani toplum bizim eğitim öğretim fiziki ve altyapı metaryal koşullarımızı üretip olanaklı kılmışsa sizin seçenekli bir eğitim öğretim talap etme ve gerçekleştirme özgürlüğünüz vardır. Yani toplumsal var kılış olan özgürlük, sizin iç ve dış şart uygunluğunuzla seçenekleşip, yararcı kullanımınızla gerçekleşen özgürleşen kaderdir.Mozart gibi bir iç şart yeteneğiniz, doğduğunuz çevrenin müzik şartlarının davulcu olması ile Mozart değilde iyi bir davulcu olmak kaderiniz ve özgürlüğünüz olacaktır. Mozart olmak için Viyana gibi bir çevrede doğmanız gerekecektir. Yaşam sizi kadere doğdurmaz, yaşam sadece sizin doğmanızı hazırlar, siz de sadece doğarsınız. Çünkü yaşam sizin Mozart Ya da başak bir şey olmanızı hedeflemez. Yani buğday illa un olmak için doğmaz.Siyasi politikaların akameti, eğitim öğretim olanağını, toplumun belli yerlerine götürememiş olmasıdır. Sizin eğitim özgürlüğünü kullanma Ya da kullanamama kaderinizi belirler. Okulu olmayan, zor çevre şartlarının sürdüğü bir yerde doğmak, zorunlu olarak sizin okuyamama kader ortamına doğmanız olmaktadır. Yani okuyamamak sizin zorunlu, hatta bilinçli bir kaderinizdir. Bu bağlamda halkın doğal çevresinde “”Oxford'un”” varlığı, ideolojik olarak zorunlu tutulmalıdır. Oxford'u var etmek bir toplumsal şart ve gerekliliktir.Bu açıdan bakınca, “”Oxford'un olmadığını söylemek”” kişisel olarak sizin haklılık ve kabule şayan bir masuniyet durumunuzu da zorunlu eder.İçine doğdurulduğunuz toplumsal olanakların, eşitsiz dağtılması Ya da hiç dağılmaması keyfiyeti kadar da belirleyici olan şudur: bir özgürlük ve kaderin kullanılmasında sizin iç ve dış koşullarınızın denk gelmesi şartı da vardır. Örneğin oxford olan her yerdeki, insanlar da Oxford'lu değildir, yani Oxford'lu da, Oxford'da okumamıştır. Bunun nedeni akıl ve ruhsağlığı gibi iç yeteneklerinizin bu eğitimi almanıza engel teşkil etmesidir. Yine ha keza parasızlıkta bu kabildendir. Parasızlık sizin iç şartınız toplumun da size dış şartıdır. Bölgenizdeki okulun olup olmaması da, yani sizin içine doğduğunuz ortamda, okulla karşılaşmanız, veya karşılaşamamanız da dış şarttır.Yani dış belirlenimdir.İç ve dış şartlar uygunca karşılaştığı zaman bu özgürlüğü kullanmak, sizin eğitimli olmak kaderinizi belirler. Bu ilke boyunca bakılınca Oxford sizin dışınızda bir belirlemedir. Mesele toplumundur. İçşartların biyolojik yanı sizin elinizde değildir. Ekonomik yanı, toplumun gelir bölüşüm ve refah dağıtım sorunsalıdır.Kişiler doğdukları ortamdan ayrılıp, iç koşulların uygunluğunu taşıdığı halde, çok iyide ekonomik koşullara sahip olurlar. Bu durumda “”Oxford'un”” varlığı yokluğu onlar için söz konusu değildir. İlerlemiş yaşta dahi olsalar Oxford'lu olmayı sürdürür olması gerekirdi. Böyle bir olanaklı kişi için artık; Oxford vardı da, biz mi okumadık? söylemi bir haklılık olmayıp, demogoji olmanın zaman zemin düzlemine kayar. Bu hal, zaafını mazeret yerine bahanaye sığınarak saklamaktır! Örneğin Kemal Sunal hayli ilerlemiş yaşına rağmen, ölümünden Birkaç yıl önce Oxford eğitimini (üniversiteyi) uzun bir süreç içinde tamamlamıştı. Çünkü kendi iç koşul belirlenim uygunluğu, eğer diğer dış koşul burada yoksada, bir başka yerdeki eğitim olanaklılığını kendisine reva görüp buldurtmuştu. “”Oxford vardı da biz okumadık mı? ”” deyip durumu kanıksamanın vaz geçmesi içine düşmemiştir.Bu tür mantıklar bir tuvalet makyaj malzemesini kullanmak istediğinde, bu malzemelerin ülkemizde bulunmamasına rağmen, o kişiler bunları Dünya'nın her yerinde; yasal Ya da illeğal yollarla sağlayabilmekteler. iş eğitim yükümüne geldiğinde, pas geçebilmektedirler.Bu açıdanda bakınca: “”Oxford vardı da, biz okumadık mı? ”” söylemi sürdürülebilir bir kişi mazereti olmaktan çıkıp, bahanesel, kişisel zayıflık politikasına dönüşmektedir.Toplumun özgürleştiren üretken emeği, sizin halk yaşam alanınıza yayıldıkça özgürleşmek kaderiniz olmaktadır. Kaderiniz gerçekleştikçe de özgürleşirsiniz. Bunlar, kimi durumlarda toplum ve halk olarak birbirinin alanını kulalanmaktır. Bu iki alanın kullanılışında iç ve dış şartlarının sınırlanıp, belirlenir olduğu da, asla gözden kaçırılıp, unutulmamalıdır. Kendi iç koşullarınız, dış şartlarla, zamanında karşılaşmayabilir. Bu durum sizin kusurunuz değildir. Ne var ki, kendinize özgü, iç şartınız tam olduğu halde, hele eğitim gibi zamana bağlı olmayan bir olguyu, şartlarınız olgunlaştığında, iç dış koşulları buluşturup, kaderinizi (okumanızı) hala gerçekleştirmiyorsanız, yerine getirmiyor iseniz, bu da sizin bahanenizdir. Yani bunu içsinip özümsememişsinizdir.Bu vakitte; Oxford vardı da, biz okumadık mı? Demesi bir toplum sorunsalını ifade eder olmaktan çok, kişisel üşenmelerinizle durumu ve günü kurtartan bir kurnazca bahane ve yüzeysellik olmaktadır. İlerlemiş yaşlarda, bu tür özümseme ve içine sindirmede, bireysel azimin de önemli rolünün olduğu unutulmamalıdır. Bu da söylenen sözün doğruluğundan çok, söyleyenin kendisinin bu sözle zamanca uyuşur olmaması ve söyleyenin aydın oluşunun düşünmeyi ketletir oluşu doğrultusunda, sözü ifade eder oluşu çok önemlidir.Sonuç: Yukarıdaki söz toplumsal gerçekçiliğin çarpık yanını anlatan çok iyi bir belirlemedir. Ancak, bu söz kişisel belirleme bağlamında kullanılırsa çoğu zaman bahane olmaya giden bir pranga olabilmektedir. Bu, çok etkili olarak, aydın gruplarca, kişisel bazda kullanılan bir söz olan yanılsatmacadır. Eğitimli olma, bir hak temini ve bir toplumsal olanaklılığın özgürleşme gerçeklenmesidir. Özgürlüğü gerçekleştirirken, kaderinizle karşılaşırsınız. Kaderiniz iyi işlemeyen toplumların politikasızlığıdır. Bu tamamen sizin dışınızda, biyolojik ve toplumsal belirleniştir. Yani sizin toplumca ailece iç dış özgürleştirme olanak şartlarıyla buluşturulamamanızdır.Kişi zamanla kaderine muktedir olmayı bilir ve bulur. Kader, özgürlük, hak gibi kavramlar birbirine bağlı, birbirini gerektiren, toplumsal üretiş ve paylaşımın zorunlu sonuçsal yansıma belirmesidir. İnsanın öznel ve nesnel eğitim etkinliği, politik siyasetlerle, belirlenir. Özgürlük ve kader toplumsal ittifaklarla değiştirilir ideolojik yazgılardır.04.03.2009
1,157
------------------------------------Cennet Yeşili Gözler Sus konuşma, söyleme ne bir kelam, ne bir söz, Konuşursan aşk olsun ağzından çıkan her söz. Beni yaktı, kavurdu; o yemyeşil iki göz, Yansam da, kavrulsam da razıyım yeşildir göz.Savur, at omuzuna sapsarı saçlarını, Aç gözlerini, kaldır yay gibi kaşlarını. Kapanmasın gözlerin, baksın hep yeşil yeşil, Gözlerin rengi sanki cennetten çıkma yeşil.Yeryüzün de bir cennet, cennet yeşili gözler, 'Yeşil muraddır' derler, muradım yeşil gözler. Ömrüm geçip, bitse de gözlerine bakmakla, Cennet seyrediyorum, şikayet yok ne hakla.Güzelim uzanalım, seninle yeşilliğe, Göz yeşil, doğa yeşil, doyulmaz güzelliğe. Göz göze, karşı karşı gözlerine bakayım, Gözlerin de hapsolup, yok olup, kaybolayım. Şükrü Topallar 15. Mayıs. 2009 İzmit
106
Akşam Olmasa Hınç alırcasına çıksam dağlara, Bir de oradan baksam doğaya, Sonra gezinsem durmadan, hatta; Akşam olmasa...Saatler geçse aradan habersiz, Kuş cıvıltıları, böcekler ve biz, Sonra, bu ahengin arasında Akşam olmasa.Şırıl şırıl akan bir dere, Arkasından bir pınar, aynı ahenkte, Ve yeşil ile mavi karışımı doğa, Gezinirken ufak bir göl kenarında, Akşam olmasa.Ağaçların gölgesi dindirirken yorgunluğumu, Etrafı sarmışken çiçek kokusu, Böcekleri sarmadan kış uykusu, Binbir doğa sesine karışsam, Hatta koşarken bir ceylanın arkasında, Akşam olmasa.Bir taşın üzerine oturup, Seyretsem bütün yaşamı, Bembeyaz bir bulutun, Oradan izlesem girdiği şekilleri, Bu sihire kapılmışken orada, Akşam olmasa.Sonra, tatlı bir rüzgar, Saçlarımı okşasa, Etrafımı sarmışken temiz hava, Tüm neşeyle seslensem doğaya, Güzel bir güvercinle, Bakınırken karşı karşıya, Akşam olmasa.Bütün kaygılarımdan uzakken, Hatta doğanın sihiriyle el ele, Ve kuşlarla başbaşa, Onların yaşam savaşını izlerken, Yalnızca; Akşam olmasa.
132
ElVeDa GeNçLiĞiM/45YaŞıM Elveda gençliğim Bugün benim doğum günüm Elveda 45 yaşım Anlarım, hüzünlerim, sevinçlerim Elveda İlkokulum, siyah önlüklerim ve tahta sıram Mavi gözlerine aşık olduğum İlk aşkım, Ayşe öğretmenim, platonik aşkımElveda Dikenli telle çevrili bahçemiz Odalarına yağmur suyu akan Doğduğum, emeklediğim, serpildiğim Dede yadigarı ev... Elveda Sevgi yürekli, annemin hastalığında Yemekler getiren sevgili komşularımız Sarı çeşmesinden ellerimle su içtiğim Dallarından yıkamadan dutlar yediğim Dede yadigarı ev...Elveda Futbol sahasının büyüklüğüne kapılıp Özlemle yazıldığım, ilk kavgalarımı Sınıf çatışmalarını yaşadığım İlk polis copunu yediğim lisemElveda Sokaklarında nöbet tuttuğum Mahalleyi dış saldırılardan koruduğum(uz) 'Asmayalım da Besleyelim mi'' diyenin Yönetime demokrasi adına! ! el koyduğunda Polise askere ihbar edip Vatandaşlık görevini yerine getiren mahallelim...Elveda Marmara İşletme mezunları Sirkeci Alemdar otel, Kadırga öğrenci yurdu Elveda..iskelesinde İnenlerin yönünden kaçak bindiğim(iz) Karaköy-Kadıköy şehir hatları vapuru Eminönü, Galata köprüsü, KadıköyElveda Saçlarımı mavi berenin altından sarkıtıp Kendimi Che Guevera'ya benzettiğim Aslında halt ettiğim Vatan haini Asteğmen damgası yediğim Bu yüzden onurlandığım Eğirdir Dağ Komando Okulu Tekirdağ 8. tümen… Elveda…ELVEDA … 45 yaşım Hoş geldin yeni yaşım Çok sevdiğim kır saçlarım…24 Aralık 2004 Adana
173
Tescilli Yalnızlık Bu benim ki Öyle, böyle yalnızlık değil ki Öldüresiye, Yok edesiye Katil bir yalnızlık. Bir dağın eteğinde, Gecenin sessizliği gibi Karanlık,ürkek Derin bir yalnızlık. Zamanımı durduran, Hayatımı bitiren, Çılgıncasına, Delicesine, Ayyaş bir yalnızlık Dilimi lal eden Derdimi var eden Umudumu yok eden Zalimce Acımasız Tescilli yalnızlık.
48
Çocukluğa Gönderme Çocukluğun geri gelsin istiyorsan; şekerleri sev, bir daha şekerleri, Yeni alınmış bir ayakkabıyı yastığının yanına koy; bağırsın kokusu, bayramların olsun yine/ Annen artık yoksa benim gibi, eski mutfakta dokunduğu tel dolabı öp, bir yiyecek koy dolabın içine ve sonra çal ve kaç ,bahçe kapısına doğru; belki gelir arkandan annenin terlik sesi...
53
HANGİSİ? kadın mı ağladı adam mı kadının içinden kadın mı öptü tanımsızlığı adam mı emdi anlamsız kadın mı aktı lav gibi adam mı kurcaladı yanardağı kadın mı nakışladı ormanı adam mı düşürdü son yaprağını kadın mı taşıdı kıvılcımı adam mı göverdi sil baştan kadın mı koktu durmadan adam mı suladı gül ağacını kadın mı açtı kuyularını adam mı zorladı çıkrıkları kadın mı törpüledi geceyi adam mı kesti korkudan kadın mı sürdürdü ağlamayı adam mı kadının içinden (Kuzey Yıldızı / Sayı: 6)  
81
Üzerime Yağan Martılar gelip duruyor kapıma.Seni soruyorlar.Yoksun diyemedim,üzülürlerdi. Dönecek dedim,yağmurlu bir sonbahar akşamı. Yağmurlu bir sonbahar akşamı cesedini buldu sokak çocukları... Sarmaşık gülleriyle kaplamışlardı bedenini...Güller ki bileklerinden sızan kan gibi kırmızı,güller ki hüzünlü,buruk.Ve bütün sonbaharlarda yağmur yağıyor bu sokağa ve gül kokuyor şehir. Meydan saatinin önündeyim. Hangi kırmızı verebilir artık dudaklarının rengini? Hangi sarı,saçlarını...Ve deniz mavisini kaybediyor gitgide.Gözlerinsizler hepsi. Martılar gelip duruyor kapıma. Seni soruyorlar...Üzerime yağan yağmurda gözlerinin izleri...
69
Uzak Şimdi her zamankinden daha uzaksın bana. Kilometrelerin de ötesinde, bir ölü gibi dokunulmaz. O kadar uzaksın ki hiçbir paralel evrende dahi ellerimiz birleşmiyor, gözlerimiz buluşmuyor. Acısıysa daha derin, merkezin tam ortası. Hükmü yetersiz düzinelerce kelimenin dile geldiği apansız bir boşluk. Ruh. Kalp değil, beyin değil, kol değil, bacak değil. Ruh. Deriden daha büyük, candan daha can. Acısıysa daha hain, en keskin bıçaklardan daha keskin. Yazıldığı gibi hissedilmeyen onlarca kelimeden insafa gelen birkaçının verdiği kısa ömürlü heyecan ve neşenin ardından kalan cani kelimeler topluluğunun yarattığı depremin şiddetinden sarsılıp savrulan ruhun hasta ettiği beden. Bazen ben. Bazen sen. Bazense hiç olamayan biz. Harf kapasitesine aldanıp anlamı azımsanmaması gereken kelimeler. Bunlar gibi yuzlerce, binlerce, milyonlarca kelime topluluğu. Biraraya geldikleri cümleler. Ellerimizi bırlestıren paragraflar, gozlerımızı buluşturan sayfalar. Ölümün ötesine geçen yapraklar. Ve bunca şeye rağmen geri dönmeyen kalbin, sahip olamadığım sevgin. Önüne geçemediğim tek gerçek.
142
Bu Vatan Candır Edirne'den Kars'a cennetim köşe bucak Bu yurt olur her dine her dile kucak Herkes birbirine kardeş birbirine ocak Bu vatan hepimizin bu vatan candırKonya'da Mevlana'sı düşünce abidesi İstanbul'u, boğazları,eşsiz güzellikleri Hatay'da buluşur dinlerin çeşitleri Bu vatan hepimizin bu vatan candırSevgi dolu insanı duyguludur türküsü Yardımlaşma merhamet insanımızın özü Kucak açar herkese birliktir hep sözü Bu vatan hepimizin bu vatan candırAy yıldızı benzemez eşsizdir hikayesi Kanla sulandı bayrak altında şehitleri Şanlı tarihim türlü destanlar misalesi Bu vatan hepimizin bu vatan candırKadını erkeği genci yaşlısı Bu millet yüzyıllardır insanın hası Unutturmaz şehitlerini tutar yasını Bu vatan hepimizin bu vatan candırSuları coşar dört mevsimi yaşar Toprağından bereket başaklar taşar İnsanı durmaz çalışır geleceğe koşar Bu vatan hepimizin bu vatan candırCanımın cananı bu güzel vatan Toprağın yarimdir hiç bitmez sevdan Damarımda durmayan sevgiyle akan Bu vatan hepimizin bu vatan candır
139
Giderek Ben 6 Bir hücrenin ikiye bölünmesi, tomurcuklanma gibi eşeysiz üreme yerine, eşeyli üremenin evrilmesi; maliyete neden olmuştu. Bu maliyet dışta biyolojik bireyler arası dolaşımla olacak üreme faaliyetiydi. Ve bu üremenin güvence yaptırımı için seks yapmanın yükünü evrim (hayat) , çoğu organizmalar arası ilişki oluşla göze alıp organizmalar bu zahmetlere katlanmıştı.Yine cinsellik eğilimi dıştan gerçekleşip ve dışta dolaylı oluşlarla ortaya konuyordu. Üremenin dolaylı koşullarla olması demek; bu işte tekil ego eğiliminin yeterli olmaması demekti. Yani cinsel partnerin de bu işe evet demesi gerekiyordu. Bu da cinsellik eğiliminin belirmesi ile sağlanması arasındaki zamanı uzatıyordu. Yani cinsel sağlanma biraz gecikiyordu. Bu gecikme cinselliğin dış çevrimli olması yüzündendi. Bu gecikmeye bir de sosyo toplum içinde sosyalleşen insanın edimci öğrenmeleri de neden oluyordu. Yani cinselliğin sağlasan olmasındaki gecikmeye etki eden inşalar içinde edimci davranışların da çokça katkısı vardı.. Cinselliğe dıştan etki edişle, cinselliği edimsel etkiyle giriştiren çevre, sosyo-toplumsal çevredir.Temelde tek bir hücrenin kendisini eşleyişle bölünme yönelcimi olan çoğalma; dışta cinse eğilimiyle sosyo toplumsa yapının içinde yeni ve edimsel tutumlar edinmişti. Bu tutum, üretim ilişkisi kapsamlı oluşla vesile nedenlerle de cinselliğin dıştan düzenlemesiydi. Böylece cinsellik dışta sosyo toplumsa yapı içinde öğrenilen vesileci inşaları da bir hayli üslenmiştir. Karşı cinse yönelmek edimsel öğrenme değilken; karşı cinse seranatlar eşliğinde yönelmek edimsel öğrenmedir.Vesile neden temel olmayan nedendirler. Ama vesile nedenler de o sürecin ortaya çıkmasına katkın olurlar. Cinsellik bir yandan duygu oluşla sürerken; diğer yandan da mantıki olabilmektedir. Ekonomik tercihler, kişisel tercihler, kariyeri olmak, sınıfsal ve kültürel oluşmalar gibi vesileci nedenlerde cinsel birleşmelerin edimsel seçiciliği içinde oluşla, cinsel partner seçimine az çok katkın olmaktadırlar. Bu gibi seçme ayıklamalar da, dıştan cinsel seçiciliğin sosyo toplumsa kültürle sağlanır olan inşası üzerine bindirilmiş durumdadırlar.Giderek ben olmanın sadece bir yönü böylesi gelişme ve evrimsel adımlarla bambaşka boyut ve düzlem devinmesi içine girmişti. İlk başlarda bu tür evrimsel yol alışların sonunda bu kabil bir gelişme, girişme düzeyi içine geleceğini tahmin etmek, hayale getirmek; olanaksız bir bilinmezdir. Yine hücre içi eşleme nedenli bölünmenin, cinselliğe uzanır olacağının tahmin edilemez olan bir bilinmezliği ile konumuzu bitireyim.Bir hücrenin kendisini eşleme yapan bölünme eğilimli çoğalma uzamı, ilk başlarda bir hücre içinde oluşur olan bir yansımaydı. Şimdi bu bölünmenin olması için dıştan, hem de sizin dışınızda eşeylerden birleşmeler yapmaktır. Birleşmede, bir cinsin spermi ile karşı cinsin yumurta gametinin buluşmasıdır.Tekil bir hücre içindeki bölünme, sizde; duygu yaratmazken ve hatta; sizlere şiir yazdırmazken; ve dahi şiir yazmanın olasılığını hatırınıza getirmezken; şimdiki kimi cinselliklerin dıştan eşler üzerinde oluşuyla gerçekleşmesi size; şiirler yazdırır. Aşkı ortaya koydurur. Hatta, karşı cinsin aşkı sizi mecnun etmektedir. Bunlar gelişmenin ve evrimin hesaba katmadığı mucizesidirler. Bir gelişme, bir değişme ya da bir zorunluluk olmadan, mucize ve kıyamet de olmazdı. Sosyo toplumsa benliğimizin oluşması:Zaman, evrene ve doğal çevremize, farklı farklı yansır. Çevremizdeki olgu ve olaylar; varlıklar ve her bir var oluşlar; her bir çevrimler vs. zamanın her bir farklı var oluşla, belirmeli yansıma özelliğidirler.Her bir olay ve devinimin zaten kendisi zamandır. Devinimin zaman olması, özdeğin temel özellikleri içinde mütalaa olunan bir konsepttir. İnsanlar dahi, aynı zamanın en az üç farklı boyutunu aynı anda kullanırlar. İnsanın kendisi bir zamandır. İnsanın kendisinin zaman olması, sözgelimi kendisindeki organ, doku, özümleme süreçleri vs.’nin kesikli (sınırlı) oluşuyla, sürekli (sınırsız) oluşunnun bağıntılı ve bir arada ilişkilenmiş olma halinin, ileri akan süreç bütünlüğüdürler.İnsanda o anda insan oluşla görülen bütünlüktü zaman, en az üç farklı belirme ilişki tipine göre kesikli sürekli bir olay zaman olamlılığına dönüşmüştür. Birinci zaman, sizde bağıntılı oluşla; sizdeki geçmiş zaman oluşukları ve ilişkileridirler. Organ ve dokuların oluşması ve işlevsel ilişkilenme inşası sizden öncedirler ve sizinledirler. Organların gördükleri, iş ve işlev aynı zamanın ikinci şekilde beliren kullanımlar oluşla, şimdiki zaman içinde kullanılışla sürerler. Sözgelimi; sizin özümleme süreçleriniz gibi solunumunuz gibi içti zamanın kesikli sürekliliği oluşla, bir kullanımdırlar. Yine basitçe söylersek; bebekliğiniz, çocukluğunuz gençlik ve yaşlılığınız hem geçmiş zamandırlar, hem de şu anki halinizin (yaşlılığınızın) içinde sürer giderlerAynı zamanın aynı anda, insana dek olur zamanın üçüncü bir yansıması oluşla sizdeki süreçler birliği oluşturan bir durumda öznelliğinizdir. Yani bilen ben. Konuşan ben, muhakeme eden hesap eden vs. bendir. Sizlerin dışına doğru aktardığınız düşünceler, sırf kendinize özgü özneldi zamandırlar. Bu üç farklı devinim aynı zaman içinde (siz olan zaman içinde) yan yana, aynı anda; sizin farklı girişmeli zaman yüzlerinizi kullandığınız birer süreçtirler. Örneğin; inanç içinde olmanız. İbadeti olmanız. Kazak örmeniz. Spor olarak ağaca tırmanmanız. Balık beslemeniz. Çevre ile ilgilenen merak eğilimleriniz. Gezip dolaşmanız. Islık çalmanız. Şarkı söylemeniz Giyim şekliniz. Yüzmeniz. Aşkınız. Eğlence, oyun, şamata vs. yapmanız; bu tür zamanları kullanmak ve bu tür zamanların içinde olmalarınız vardır. Bu zaman olayları hem sizin dışınızda, hem sizinle ilişkili bir özel hayatın kendisi de olan zamandırlar. Bu farklı, kesikli zamanlar sizin bu zamanları eğiliminize göre farklı bir özellik bağlacı içinde oluşlarla kullanmanızdırlar.Zamanın boşluklu tanecikli alanının doldurulmasıdırlar. Bunlar aynı zamanın farklı yansımalarla olan çok yüzlülüğüdürler. Bu çok yüzün her biri kendisine uyan anahtar kilit gibi oluşun farklı bağıntılarıyla kullanımdırlar. Çoğu kez bilmezlikler bu kabilden olan özel ve öznel yaşantılımlı zamanları, toplumsal zamanın süreçleriyle yer değiştirtirler. Söz gelimi; bir devlet dairesindeki veya bir fabrikadaki bireyin kullandığı toplumsal zaman, artık kişinin özel hayatında kullandığı kişisel özel ve öznel zamanı değildir.Aksine, toplumsal mesai içinde olan birey (dikkat ediniz kişi değil birey) kullanımlı zaman, topluma ya da toplumsal mesaiye ait olan zamandır. Toplumsal zamanın yaratıcısı, sorumlayıcısı, düzenleyicisi; toplumdur. Toplumsal zamanın içinde olan ve toplumsal zamanı kullanan birey insan, toplum zamanı içinde artık kazak öremez. Şarkı söyleyemez. Havuzda yüzemez. Bu benim insan hakkımdır, diyemez.Toplumsal mesailer, kişinin zamanı değildirler. Toplumsal zaman, toplumsa zamanın; üretim sürecine dek beliren yüzlerinin kullanımıdırlar. Toplumsal yapı ile ortaya konan bir üretim sürecidirler. Öznelci özel zamanın tutum ve davranışları, üretim yapan toplumsa zamanın içinde kullanılması; ne haktır. Ne özgürlük kapsamında oluşlarla değerlendirilmezler.Toplum ve halk alan içine dek zamanın, her birinin kendi kullanım zarfı içinde olmayan davranış ve edimleri, o sistemi aşındıran virüs davranışlı edimdirler. Bu nedenle kişidi kullanımlı (giyim, kuşam, inanç gibi) zamanlar, toplumsal zamanın içinde kullandığı bir hak ve özgürlük değildirler.Sosyo toplumsa alanın her ileri süreçleri, kendi yeni yansıma bağıntısını ve kendi boşluklu tanecikli olacak alan girişmesini de ortaya koyarlar. Böylece her yeni olayların ileri süreç girişmeleri, farklı düzlem ve farklı düzey olmanın, yeni özellikti durum boyutu olurlar. 16.12.2012
997
Bir Temmuz Sabahı şehrin ışıkları sönerken birer birer hadi kalk dedi kuşlar yosun kokan bir temmuz sabahımiskinleşme dedi çiseleyen yağmur ıslak eliyle, saçlarımı okşadıve durgun akıyordu nehir bir serinlik yüzümü yaladı sonra kirden arındı şehirinsanlar geçiyordu düşünceli telaşlı insanlar beni farketmedileraz ötede bir genç tedirgindi mırıldanarak saatine baktı bir of çekti birkaç dakika sonra genç kız göründü mutluydularsimitçi de mutluyduönümden geçen japon kız güldü: günaydın dedi güldüm: günaydın dedimben de mutlu oldum..
72
gözü yaşlı şiirler tarihi devrilen cümle yığınları arasındaimgeler toprak altında kaldıhala yaşayan kelimelerinolması mutlu ediyor insanıgüneşin resmi ne zamandıryapılmıyor. yıldız sağanağındahayata saplanan miyoplu gözlerden başka ne kaldı umut adına...kuru lokmalar ardı ardına dizildisavaşların hesabını çocuklartutuyor kaç zamandır. gözü yaşlı şiirler tarihine yenileri ekleniyor.
43
Hayat Hayat bir tebessüm Kahkahaya dönüşmeyen Bir parıltı gözlerde, yedi rengiyle Ağlamak bazen kimseye görünmeden Belki paylaşmak öylesine biriyle Adını dahi bilmeden Hayat bir çocuğun elinden tutmak Ve kucaklamak kimsin demeden Soğuk kış gecelerinde Minik bir ressamın portresi olmak Bazen bir ateş çevresinde oturmak Sokaklarda dolaşmak açlığını bilmeden En iyi cami avlusunda ihtisas yapmak Ayakkabı boyamak, mendil satmak Hayat bazen, her çocuğu bir bir yaşamak Gülüp geçmek değil bir bahşişin ardından İzlemek hiç hiç değil oturulan koltuktan Hayat yürümek Ya da koşmak inadına Bir saatlik karlı yollardan varmak okuluna Anne şefkatinde ısıtmak Islak ve çıplak ayaklarını Hiç bahçe görmeden işlemeye koyulmak Hektarlık toprak yığınlarını Hayat, işlemek bir bir çocukları Kelebeklerle karşılamak yarınları Bir minik gülüşe feda etmek dünyaları Bir yüreği yaşatmak Zorlayıp tüm imkânları Silebilmek göze-gönle dolan yaşları Hiçe sayıp göbek çatlatan kahkahaları Hayat içten bir tebessüm
137
..Bitti Kaç tane 'BİTTİ 'yi bitirir günlerPara biter, yemek biter, güç biter...Kim bilir kaç 'BİTTİ'yi yitirir günlerZaman biter, ömür biter, aşk biter...'BİTTİ' lerin ardından umut etmek boş,Derman biter, heves biter, söz biter...
32
Bir Babanın Dilinden Baba olmak dağ gibi Baba olmak gönlü saray gibi Baba olmak, her derde şifa gibi Baba olmak bir rüya gibi Baba olmak değildir cismi Baba olmak değildir resmi Duyulunca evde ismi Kucağına atlamalı çocukların her birisi Baba rahmet Baba merhamet Baba aş baba ekmek Babaya düşer, çile çekmek Baba koruyucu Baba kollayıcı Baba dert baba acı Baba tüm dertlerin tek ilacı Baba huzur Baba bereket Baba eli nasırlı Babanın kalbi yumuşakGüngör CELEP 01/07/2009
76
Sağlıklı Olmak İçin Spor yap dengeli beslen, Temiz giyin,giyimine özen göster, kendine bak, Sağlıklı olmak için bunları yap.Her gün düzenli ol, Biraz da sağlığın için özenli ol, Yeterince yemek ye, Sağlığın için bunları yap.
34
Yanmayan Işık Ömrümün üstünden kaç bahar geçti Kader bana yeşil ışık yakmadı Hasretin makası sinemi biçti Kader bana yeşil ışık yakmadıSevgi yüklü kalbim keder,gam doldu Gönlümde yeşeren goncagül soldu Kaç bahar,yaz geçti mevsim güz oldu Kader bana yeşil ışık yakmadıYine ahu zarı aldım dilime Gülüp geçiyorlar şu ahvalime Bulutlar ağlıyor garip hâlime Kader bana yeşil ışık yakmadıUzaklarda kaldı suna boylu yâr Bağrımdaki acı idi bana kâr Ömrün baharında oldum ihtiyar Kader bana yeşil ışık yakmadıYalnızlıktan bile daha yalnızım Kırıldı umudum kesildi hızım Semaya yükseldi feryadım sızım Kader bana yeşil ışık yakmadıÖzüm sevda ile hep sarhoş oldu Bir tek gecem değil günüm loş oldu Seneler boyunca yollar boş oldu Kader bana yeşil ışık yakmadıDil kurşunu içerime çakıldı İnsan idim amma hakir bakıldı Sarı sönüp kırmızıda takıldı Kader bana yeşil ışık yakmadıIrmak olur yâr yoluna çağlarım Dert miliyle yüreğimi dağlarım Garip Metin-iyim kara bağlarım Kader bana yeşil ışık yakmadı
147