poes
stringlengths 13
158k
| poe_length
int64 1
20.9k
|
---|---|
Tuzmaçanın yoğun ikliminde bir Yanpeşin portresi..
Yağmurlanmış,sırılsıklam olmuş ağlamaklı gözlerin...Yalınlığı ıssız bir güneş,bahar tadında bir mevsim sanki
Anlatımı zor bir 'gökkuşağı simetrisi'semaya bulaşmış benliği
Nazik tabiatı:asude varoluşların ilk tomurcuğuna eş.
Perdeler ardında ki yedi renkli armoni,yanpeş
Eritir buzdan koca dağları,tek korkusu zeynel'in yaklaşan cascavlak adımları.
Şaşırtır gülüşleri inan ki gülümseyen yakamozları.O arkadaş o dost o kardeş
kızıl saçlarıyla tuzmaçada parlayan güneş.Sevincinde ağlayış var çocukluk kokan,hüznünde haykırış
Ansızın belirir sinesinde bir yudum inatçılık bir yudum çırpınış
Mesire yeridir sanki saklambaç oynanan kalbi.
İmalı bakışları,en sarp geçididir sigara bulutluluğuna karışmış benliğinin...
Yılgınlığı mı? yarıncıl bestelerin nihavent makamına eş
Ey arkadaş ey dost ey kardeşTuzmaçada bir yanpeş,adı:'samiye kardeş'Aslında onlardanda öte birşey,benim anlatamadığım...Hani bir insan bir tabloya bakıp bakıp kalır ya
bir yanpeş var tuzmaçada gerisi hep angarya24,04,2005
| 124 |
Caretta/Kaplumbağa
yavru kaplumbağa
sarılıyor kumlara
deniz uzakta
sarılıyor umuda
hayat çalıyor
bu yoklukta
deniz uzakta
tutunuyor umuda06.09.2004
| 17 |
Hayalim
HayalimMasumdu,utangaçtı
Tatlı bir tebessümü vardı.
Gözleri gözlerimden kaçardı.
Hayalleri vardı
Sormaya cesaret edemedim
Ben Onu hayalim bildim
Hayalim hayallerinin peşinden gitti
Ben gidemedim.13.06.06 12.30 öğle yemeği
Hatice Bostan
| 29 |
Her Kalıba Girinilen
Denilindi. Böylece
Yanılınıla dönülündü,
Onun önderleriyle birlikte
Yakılınmalık sunulunusunun
Yanılında durulunduğunu görülündü.
Tanrı ne denilindi?
Diye sorulundu.
Şu bilinilindiriniliyi iletinilindi:
Ey uyanılan ve dinlenile;
Ey oğunulu,
Bana kulak verilin.
Tanrı inilinsan değilin ki,
Yalanılan söylenilesin;
İnilinsan soyulundan değilin ki,
Düşülüncesini değiştirilinsin.
O söyleniler de yapılınmaz mı?
Söz verinilir de
Yerinile getirilinmez mi?
Kutsamak içilin
Bana buyruk verilindi;
O kutsanılındı,
Ben değiştirinilemem.
Soyulunda suç bulunulunmadı,
Ne de kötülük.
Düzülünyazınılı gibi,
Nesre ait,
Nesir kabilinden;
Can sıkınılıcı, ağır.
Can sıkınılıcı surette.
Aleladelik. Bir
Piyes veya
Hikayede baş rolü
Oynanılayan kimse;
Kahraman; önayak
Olunulan kimse.
Protamin. Cümlesinin
Şart kısılınmı;
Klasik tiyatroda
Piyesin konulusunu
Anlatınılan önsöz.
Dönenilek tabiatlı,
Çok yönlü.
Korumak, muhafaza etmek,
Saklamak, himaye etmek;
Yabancı mallara
Yüksek gümrük
Koymak suretiyle
Yerilinli malları korumak.
Korunulayan, himaye edinilen.
Korunuluma, muhafaza,
Himaye; sığınılacak yerilin,
Korunulacak yerilin,
Barınılak; serbest seyahat.
| 137 |
Güneş,Ay ve Barış
Güneş Ay'a küsmüş
Ay denize
Bulut kucak açmış
Suskun kumsala
Gök ağlamış
Sevda ıslanmış
Çiçekler açmış
Güneş kıskanmış
Bereket gelmiş
Toprak mutlanmış
Tüm gönüllere
Sevdalar dolmuş
Taklar kurulmuş
Danslar edilmiş
Güneş ve Ay barışa gelmiş.
| 38 |
Yosma
Öyle yandım ki acınla
Öyle çok gözyaşı döktüm ki ardından
Seni öyle çok özledim
Sana öyle bir kahrettim ki
Sitem bile kalmadı yüreğimde
Neden bırakıp da gittin
Şimdi mutlu musun sanki
Şimdi yaşayabiliyor musun dilediğince
Gözyaşlarımın ahını çekmiyor musun hiç
Şimdi gülebiliyor musun kaldırımlarda
Soğuk sıcak demeden yorgun gecelerde
Beklerken müşterini.
| 52 |
Acılar....
Acılar vardır; Dil ile tadılır.
Acılar vardır; Mal ile tadılır.
Hallac-ı Mansur'a değen gül gibi;
Acılar vardır, Gül ile tadılır...Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır.
Acı, günahların keffaretidir...
Tanrı katına kalkan el kutludur.
Acılar vardır, El ile tadılır...Düşman yağ-bal eder, dost acı söyler.
Mü'min acı çeker,şehirler-köyler...
Hep sürekli acı yenmez ki beyler! ! !
Acılar vardır, bal ile tadılır...
15.9.1994
| 59 |
Yağmur yağıyordu
IYağmur yağıyordu uyandığımda
gözlerimi boşluğa açmıştım
yağmur aman vermeden yağıyordu
durmadan yürüyordum tanımadığım şehirdeyağmur yağıyordu düşüncelerime
bulutlar kapatıyordu hayal ufkumu
yağmur bardaktan boşanır gibi yağıyordu
yürüyordum tanımadığım şehirde, durmadanyağmur yağıyordu ağır ağır
düşlerim ıslanıyor, bedenim yaşlanıyordu
yağmur tepeden tırnağa yağıyordu
tanımadığım şehirde, durmadan, yürüyordumIIyağmur yağıyordu karanlık bastığında
gözlerimi geceye kapatmıştım
yağmur yağıyordu rüzgarla çoşarak
durmaksızın huzur arıyordum köşe başlarında yağmur yağıyordu ince ince
kapılar bir bir çarpıyordu yüzüme
yağmur yağıyordu işleye işleye içime
huzur arıyordum köşe başlarında, durmaksızın yağmur yağıyordu uzun uzun
ellerim ceplerimde, türkü söylüyordum
yağmur yağıyordu ıslık çalarak
arıyordum köşe başlarında, durmaksızın, huzurEylül '04
| 98 |
Anlamli Sözler 977
Giden OlSabır ve zahmetten geçer, mutluluğa giden yol.
Sen de, onları tam yüklenip, bu yolda giden ol.Berlin, 18 Şubat 2011.
| 23 |
Eş Dost
başına tüner
varlığındayken eş dost
taşına süner
darlığındayken eş dostaç mısın demez
söylemekten kaçınır
söylesen yemez
yarlığındayken eş dostkarınca üzmez
yalnız gezmez dosttur hep
bölüşür varsa
arlığındayken eş dost 1003106denizli
| 32 |
Dost Sana
Canimsin...
Yalniz mi sandin kendini
Müsade edermiyim
Kederlerde bogulmana
Uzatmam mi cekip alan
Dost elimi.
Bir hüznün ötesine
Sevinc tasir gözlerin
Görmyorsan mucizeyi
Tutup kollarindan
Aynanin karsisina
Dikmezmiyim
Dost seni.
Iyi günde
Kötü günde
Vermedik mi
Yürek yürege
Farki ne bugünün dünden
Bugün de
Sevmezmiyim
Dost seni.
Kaldir basini güclü kadin
Saklama güzel yüzünü
Bir savasin sonrasinda
Barisi simgeler tebessümün
Alamadiysan hala
Anlatmazmiyim
Dost sana.
Sihir yüklü gizemini
Senden almis sanki efsaneler
Anlatirken sen sevgiyi
Kiskanir tüm sevgililer
Senin deyisinle
Anlam bulur
Bütün anlamsiz kelimeler
Görmyorsan illede
Göstermezmiyim
Dost sana.
Yenilme hüsrana
Ihtisamiyla yürüyüsün
Bir hüsranin ardindan
Esip gelen ümidi yansitir.
Dagit saclarini rüzgara
Yarindan önce basla yasamaya
Yasamiyorsan illede
Yasatmazmiyim
Dost seni.
Önemlisin bir kere
Atilmissan varolusun icine
Degerler sende sakli
Degerlisin kendine.
Senki bunlari bilen kadin
Yapmiyorsan yinede
Yaptirmazmiyim
Dost sana.
Ne sandin ya
Bir kere dost haneme
Yazmissam
Kurtulusun yok dostum
Anlasana...
| 147 |
Akıl ve Gönül...
akıl...
uzakları düşünür....
ayaklar...
yollara düzülür...gönül...
yolları aşar...
akıl...
taşlara basar....akıl...
yari düşünür....
gönül...
yolları şaşırır....gönül...
yollara düşer....
ayakların...
altı şişer....24.05.2012 Yalova...
| 25 |
Mevlana ile Şemsi Tebrizinin aşkı
Mevlana ile Şemsi Tebriziyi,
Bağlatan aşk ilahi aşk değil mi?
Sevda ile özdeki teraziyi,
Sağlatan aşk İlahi aşk değil mi? Gönüle aşk çiçeğidir dikilen,
Hak sevgisidir özüne takılan.
Sevgi ile gönüllerden dökülen,
Çağlatan aşk ilahi aşk değil mi? Muhabbet ile gönüllere bakan,
Gönülleri sevgi oduyla yakan.
Allah aşkıyla göz yaşları akan,
Ağlatan aşk ilahi aşk değil mi? Hakkı anar Hakkı söyler dilleri,
Onlar sevginin tomurcuk gülleri.
Sevgi ateşi ile gönülleri,
Dağlatan aşk ilahi aşk değil mi? Yusuf dergah içinde Hakka erip,
Sevgi ile tüm gönülleri derip.
İnsanları birbirine sevdirip,
Eğleten aşk ilahi aşk değil mi?
| 100 |
Sevgi İksiri
Elimde sevgi iksiri var.
Ne kadar mutluyum bilemezsiniz!
Çünkü sevgiye ihtiyacı olanlar var.
Yüzlerindeki buruk ifadeyi silemezsiniz.Elimde sevgi iksiri var.
Öyle bir serpeceğim ki onu, ....................
| 28 |
-0001-ada ng Turk-5021- Philipino
-0001-ada ng Turk-5021- PhilipinoAlam ba ninyo kung...
Diwata ng Turk....Anatolia ay conquered kaya...
Ang Turks dumating sa Anatolia sa 1071...
Sila ay sinasabi tulad, sila ay pagsulat tulad ng...
Ruso, Griyego at Armenian people, historians...
Ang aming kasaysayan ng mga libro, ito ay pagsulat tulad...Nauunawaan mo ako...
Diwata ng Turk....Mersin-20.01.2010-Bilal Genis
| 55 |
Arz-ı Hal
Sana beyan edeyim, halimi yaz kâğıda!
Kâtip içim yanıyor, geçti gençlik çağı da.
Yiğidi gam öldürür, duvarı nem derler ya!
Bu öyle bir tasa ki, yıkar koca dağı da.13 Mayıs 1991 Pazartesi / Konya
| 36 |
Ay yanında sönük kalır
bal gözlü güzel sevdiğim
ay yanında sönük kalır
görmeden gönül verdiğim
ay yanında sönük kalırburnunda altın hızma
seni seviyorum bana kızma
geçeleri cama cıkma
ay yanında sönük kalırellerin kalem gibi ince
aşkım dağlardan yüce
sen yıldısın karanlık gece
ay yanında sönük kalırtürküler yazdım ben sana
ne olur beni anlasana
öyle uzak durma bana
ay yanında sönük kalır
| 61 |
Adalet
Herkes rahat huzurluymuş bize ne
Aç v susuz ölüyoruz size ne
Suriyeli feryat edip diyor ki
Lanet olsun adaletsiz düzene
| 21 |
Hz. ÜZEYR
(23. Büyük Peygamber)
Hz. ÜZEYR Kur’an’da fazla adı geçmez,
Veli mi Peygamber mi bilinmez?
Yahudiler der: “Allah’ın oğlu”
Bu şirktir, “haşa” böyle söylenmez.Rabbim anmışsa O’nu hoştur,
Uydurma kitaptaki boştur.
İslâm son din biliriz elbet,
O’ndan güvenli asla yoktur.Sapık millet demiş, onlar belli.
Öğüdün hangisini dinledi?
Bu yüzden onlara; uyarıcı,
Peygamber, Nebi ve Resûl geldi.,Makbul olan sevilen kuldur O,
Hakk emirleri yaşamışsa O,
Bize de saygı duymak düşmekte,
Herkes gibi hesap verecek O.Bil ki, sana uyarıcı gelmiş,
O gelen, bana tapın dememiş,
Nefs ve gurur öyle istemişse,
Nefsin sonu hep helak getirmiş.Azgın kavmi incele şaşarsın,
İnanmayan tarihe bir baksın,
Peygamberlere düşman olanlar,
Firavun akibetine baksın.Şair: Abdullah Yaşar Erdoğan
| 109 |
Kardeşlik Türküsü
Kardeşlik zamanı,haydi gülümse,
Kaç asır yaşıyor bu halk iç içe..
Zambaklar açardı,köy bahçemizde,
Şimdi o zambaklar,mezar üstünde..Gezelim,tozalım,küskünlük olmaz!
Su uyurda düşman asla uyumaz.
Örümcek dünyası,ağsız kurulmaz
Vatan evlatları,tuzak içinde..Şehidin kefeni,vatan toprağı,
Kanının rengidir Türkün bayrağı.
Hiç yere düştümü,ümmet sancağı?
Allah Allah dedik düşman titrettik.Fırsat verme ele,düşünmez seni,
Kardeşim bu oyun,düşman hiylesi!
Vatan hepimizin,varmı ötesi?
Hasım değil hısım,Allah bir dedik.
| 61 |
Baba Parası
Terlememiş hiç, alnın senin
Kabarıp, nasır tutmamış ellerin
Eğilip, bükülmemiş hiç belin
Baba parasıyla olmuşsun zenginTakım elbiseyi giymişsin üstüne başına
Birde boyalı karı takmışsın koluna
Dalmışsın sokaklara sallana sallana
Baba parasıyla, nereye kadar boşunaSon model arabaya binersin
Arkasına 'babam sağ olsun' dersin
Her türlü şarlatanlığı edersin
Baba parasıyla, yaparsın değil miBabanın yorgunluğu sinmiş paraya
Alın teri ile biriktirmiş bir kenara
Sana kaldı diye, savurma havaya
Biterse Baba parası, kalırsın ortadaTarla takım giderse humara
Araba satılıp kalırsan yaya
Son pişmanlık etmez fayda
Baba parasının kıymetini anlaSaray kurmuş sana bin emekle
Hayıflanma fazla bırakmamış, diye
Bir kere olsun adama dua eyle
Yerken Baba parasını, vicdanını dinle. 05.11.2007/Gölbaşı
Mehmet GİRİŞİT
| 109 |
Oku, Okut! . Yaşa, Yaşat! .
Karar Kılanın Gereğinde; Çiçeğe Sunulan Cömertlikteki Sevgi: Başarı Habercisi!
= 000.000.001 =
Mücadeleci İnsanların Hayatında Çiçeklerle Doldurduğu Güzel Bir Bahçesi Olur! Ufkumuzda Doğan Yeni Bir Düşüncede; Yeni Bir Hayat ve Çiçek! .
= I =
Bir çiçeğin varlığına kendimizi adayabilmeli, onu koruyabilmeli! .
Bir çiçeğin bakım sorumluluğuna kendini taşıyan insan huzurlu! .
Bir çiçeğin bakım sorumluluğuna kendini taşıyan insan: umutlu! .
Kendimize ve çiçeğimize zaman ayırmalı! Ve hayata tutunmalı! .
{ Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 23.06.2009 06:40:02 }Öğretmenlerimiz; Öğrencilerinin İç Alem Zenginlik Kaynağının: Temelini Atan!
= SAYGILARIMLA! . = TEŞEKKÜRLER! . = İYİ Kİ VARSINIZ! . =
Sevgi ve Saygı; Öğretmenlerin ve Öğrencilerin Olgunluğunu Muhafaza Edendir!
| 115 |
Sende Gittin Ya...
Hayatın ne olduğunu dahi anlamadan
Sende sevginin ne demek olduğunu öğrendim
Delice bir '(tutku) 'yla bağlandım sana
Sevgilerin en ölmezini sana verdim ben
Sen bende hiç bitmeyen hiç tükenmeyendin
Sende gittin ya...Bir başımayım şimdilerde
Mutluluklarıda beraberinde alıp gittin
Tüm kayıplara dayanabilirdi yüreğim
Ama gönlümü bir sensiz eğleyemezdim
Sende gittin ya...Giderken attığın her adımda,sen varolurken ben yok oldum
Bu yokoluşa katlanabilir dayanabilirdim
Mutluluğun için bu yokoluşları göze alabilirdim
Senin mutluluğun benim cennetimdi
Sende gittin ya...
| 77 |
Zaman, Yer, Sonra
Ayla örtünüyoruz çağlardır, buğulu camlar ve farklanmış yüzümüzle. Başkaları uygarlıktan söz ediyor, bilmeden her geriye dönüşün belki ulaşılmaz bir ileriye adım olduğunu. Tohumdan korkuyoruz, yeryüzünün ilgisizliği hafif kılıyor bedenlerimizi, bakışımız göğe yönelirken yürekler serin tutuluyor. Sonra her çınlamayla endişe güğümleri omzuma biniyor; toprağın değişmezliği, yapıların kalıcılığı, anaların istemi kadar tehdit edici yükler. Örümcek ağında gizlenen eski yazılar kinin kuşkusunu kusuyor. Yeniden hatırlanıyor bir zamanın beyaz evleri, dudakların uyarısıyla sonu ertelenen aşkın iyicil kucağı açılıyor, öte dünyanın gerçek konutlarında. Çerçeveleri yalnızlıklarımızdan oluşan, kapıları acılardan örülmüş, toz, taş, geçmiş ve şimdiyi saklayan güzellik! Hiç bitmesin diyoruz dingin tavrımız, bir kez seçilmiş uğraşı yaşamdan ayırmamakla. Arınalım, arınalım artık yolsuzluklarından şu densiz yeryüzünün kalık çirkefinden; sevgi yazısıyla!
| 116 |
Vatana sevdalı bir insanız.
Vatan deyince yüreğim sevinir,
Vatana sevdalı bir insanız.
Vatan ile Türk milleti övünür,
Vatana sevdalı bir insanız.Vatanımız bağrımızda yanan köz,
Vatanıma asla söyletmeyiz söz.
Vatanı her şeyden çok severiz biz,
Vatana sevdalı bir insanız.Vatanın kıymetini herkes bilmez,
Vatansız insan dirlik düzen bulmaz.
Vatan olmadan hürriyet de olmaz,
Vatana sevdalı bir insanız.Vatan kulun tutunacağı daldır,
Vatanı sevmeyen kimseler eldir.
Vatan bizim için cana bedeldir,
Vatana sevdalı bir insanız.Yusuf bizler vatan ekmeği yeriz,
Bizler vatan için her şeye varız.
Vatan için can vermeye hazırız,
Vatana sevdalı bir insanız.
| 90 |
Güzellik seninle güzel
Güzelsin,
Güzelliğin güzel,
Güzellik seninle güzel…
| 9 |
Barış MANÇO Efendimiz ve Ben Kemal KABCIK; Biz İkimiz Yeterli Bir Çoğunluğuz! . = 000.002 =
18 Mart 2013 Pazartesi 05:15:44“KREUTZER SONATI” Adlı Kitaptan Kısa Bir Anlatı:/ Boyuna çocuklarla, onların sağlıkları, hastalıklarıyla üzülüp duruyordu! . / {Yazar: Lev TOLSTOY – Çeviren: Rasin TINAZ – ALTIN KALEM KLASİK ROMANLAR – Sayfa Arası:118 – Kitap Cümlesi Derleyen: Kemal KABCIK – ANTALYA - 18 Mart 2013 Pazartesi 05:18:23}******Barış MANÇO Efendimizin Adına; Cevap Verecek Değilim! . ŞÜKÜR! .Hülya SÜER Efendimiz “ÜZÜLMEKTEN YORGUNUM” Dedi, Türküsü ile! .
Arif SAĞ Hocamız; kalıcı olmak için, öğüt verdi: sanatçılara! .
Kalıcı olmak ne demek; bir de Barış MANÇO Efendimize Sormalı! .
Barış MANÇO Efendimiz ölmedi; cevap hürriyeti var! . ŞÜKÜRLER! .{Yazan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 18 Mart 2013 Pazartesi 05:25:48}
| 123 |
Günaydın Sevdiceğim
GÜNAYDIN SEVDİCEĞİM Cümle tabiat
Dağlar taşlar
Heyy gökte uçan kuşlar
Yerde ki karınca
Yuvasındaki serçe
Anasına sarılan
Kınalı kuzu günaydın..Sabahçı kahvesinde sabahlayanlar
Simitçiler fırıncılar çöpçüler
Kazması küreği sırtında ki işçiler
Tarlasının yoluna düşen köylü
Uzun yolun yolcuları
Güzel insanlar merhaba..Lale sümbül çiğdem çiçek
Saksıdaki menekşe, sardunya
Bugün güzel olacak; olmalı
Yaşamaya tutunduk, seviyoruz
Belki de seviliyoruz
Günümüze günaydın..Yaşamak bize mahsus
Yaşama çabası içimizde
Bulutlu dumanlı olsa da gün
Günü güzelleştirmek elimizde
Usanmak, küsmek, teslim olmak
İşin kolayı
Yaşama çabasını yaşatmalıyız
Bu gün bizim olmalı
Güzel güne hep beraber merhaba..Beşikte uyanan
Bebeğin gülüşünde ki masumluğa
Çimlere düşmüş çiğ damlasına
Dağ başındaki yağmur bulutuna
Sancısız sitemsiz günlere
Günaydın canım
Günaydın cananım günaydın….Mustafa KARAMELEK
| 113 |
Huzur Seccadelerde
Ne yerlerde ne göklerde, huzur seccadelerde,
Secde yüceltir insanı, hediyesi miracın,
Beraberdir Rabbim Allah, daim sabredenlerle,
Ömrün en zor anlarında, sabır olur ilacın.
| 25 |
KALDIRIMLAR
I
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...
II
Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!
Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.
İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.
Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...
III
Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.
Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.
Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.
Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...
| 363 |
- 0000-Fairy Of Ihlara Valea-0002- -Romanian-53
- 0000-Fairy Of Ihlara Valea-0002- -Romanian-53 Stii...
Fairy din Valea Ihlara...Eu tânjesc atat de...
La fel ca înainte ca....
Cred ca din nou ai...
Relevante pentru tine, am setat face pâna fantezie..
Ai fost în visele mele pe timp de noapte...
De fapt, ieri am facut chiar şi un cântec...
Tu, aşteptati pentru mine, eu vin....M-ai înteles...
Fairy din Valea Ihlara..Mersin-03.10. 2010 - Genis Bilal
| 71 |
Adem'e dayanır.....SOYUM
Adem'e dayanır.....SOYUM
Siz kimseniz ben de OYUM
Adalet söz konusuysa
Diyorum ki gözünü....YUM.
| 15 |
Göz-yaşı Koleksiyoncusu
çok gözyaşım oldu benim...
her ayrılık sonrası toprak kokan acılarım,
bir bahar mevsimi gibi gelip durdu
parmaklarımın kıyısına,
ve ben gözyaşımın her süzülüşünde,
rasgele tutup bir tanesini
yüreğimde sakladım,
altına dipnot olarak,
giderken bıraktığın kokunu ekledim...çok gözyaşım oldu benim...
çoğunu sahipsiz bıraktım,
soğuk kuytulara gizlenen,
sokak çocuklarının arasına girip
üstlerini örtsün diye
çoğunu da kaldırımlara…
ama bıraktığım gözyaşlarından hep bir tane
kendime sakladım,
altına dipnot olarak
çocuklardan çaldığım sokakları ekledim...çok göz-yaşım oldu benim...
çocukluğumdan beri biriktirdiğim,
üstüne ayrılıkları serpip
hasretleri yakıp
bir doğum günü pastası gibi üflediğim,
gözümde… yüreğimde…
düğümlenip kalan,
çok yaşlarım oldu benim,
hiç birini söyleyemediğim... 2006 Burdur
| 102 |
Ben Yazmayayımda Kimler Yazsın
Ben yanmayayimda kimler yansın
Seni itlere yem yapmışlar Kerkük
Seni barzaniye köle etmişler Musul
Seni seni yakmışlar TelaferBen ağlamazsam kimler ağlasın
Seni kurşuna dizmişler Urumçi
Seni ezmişler Türkistan
Seni kobaya çevirmişler UygurBen tükenmeyeyimde kim tükensin
Seni işgal etmişler Karabağ
Seni mahkum etmişler Tebriz
Seni yakmışlar HocalıBen kızmayayımda kimler kızsın
Seni hiç etmişler Anadolu
Seni uyutmuşlar,susturmuşlar
Seni sömürge etmişler Anadolu!
| 63 |
Buna ne dersin oktay avcı
Biz kulların hep mi günahkarız tanrım
İyilik yapıp
Kötülük buluyoruz
ve her defasında aynı sonuç
aynı başarı
| 22 |
Gönlümdeki
Halkına dayanmalı
Halka refah sunmalı
Küfre karşı durmalı
Gönlümdeki Türkiye Mazlumdan yana olan
Zalime karşı duran
Adaleti savunan
Gönlümdeki Türkiye Hakkı hep üstün tutan
Adaletle dağıtan
Erdeme erdem katan
Gönlümdeki Türkiye Eşit olmalı insan
Susturulmamalı lisan
Söylüyor bunu Sinan
Gönlümdeki Türkiye
| 42 |
Cehrilik ve Gelin Kayası Efsanesi
Cehirlik ve Gelin Kayası
Yozgat Cehirlik ve Gelin Kayası hikayesini duymayanınız yoktur sanırım. Gelin Kayasının hikayesini çocukluğumuzda dinler bu bölgeden geçerken efsanede anlatılan gelin ve damadın acı kaderine yanardık. Sürmeli Türküleri ile yüreğimizi dağlardık. SOKÜM ekibi bu bölgede incelemede bulunmuştu. SOKÜM ekibiyle gidemediğim için üzgündüm. Şair ve yazar arkadaşlarımızla gidelim bölgede bir inceleme yapalım istedik. Uzun süredir gidemediğimiz için bölgenin durumunu da gözlemlemek istiyorduk. Emekli öğretmen Araştırmacı-Yazar arkadaşlarım Mehmet Karaaslan, Nuh Şahin,ben Eğitimci yazar arkadaşlarımdan Ekrem Gürer, Yusuf Koç, Şair Salim Gülbahçe ve Osman Yükselle Cehirlike gittik. Bildiğiniz gibi bölge Nohutlu Tepesinin (Cezaevinin) arkasında kalan vadide hoş bir mekan olarak dikkatinizi çekiyor. Doğal güzelliği cığıl cığıl akan suyu yeni filizlenen ağaçları, gelin alayını andıran kayaları, ender yetişen dağ lalesi ve tabii dokusuyla insanı celbeden hoş bir mekan... Aynı zamanda güzel bir piknik alanı... Efsaneyi bildiğimiz için Gelin Kayasının hikayesi ile başladık incelemeye. Şu gelin, şu deve, şu atlı seğmen alayı, şunlar sandık, şu heybesi derken çevrede tam bir tur attık. Öncelikle ifade edelim ki, arkadaşlarımızla hüzünlendik... Vatandaşın biri ev yapmış bölgede, (Efendim benim tapulu arazim diyormuş) Tam kayaların içine çirkin mi çirkin bir yıkık bir ahır yerleştirilmiş. Hayvanları burada otlatıyor. Sorun değil, çevreye zarar vermez ama çirkin yapılaşma doğal güzelliğe zarar vermiş. Tabii ki mülkiyete de saygımız vardır. İkincisi (sanki bilerek?) özellikle Gelin Kayası olarak anıl
an kaya tahrip edilmiş. Bilinçli olarak kaya parçalanmış, doğal yapısı bozulmuş. At üzerinde bir gelini andıran o güzelim şekil zarar görmüş... Burası insanın kendi mülkü de olsa bir şehrin efsanevi tarihine zarar vermesi düşünülemez. Gelin Kayasının zarar görmüş olması yüreğimize bir ok gibi saplandı. Çocukluğumu, hayallerimi, kültürümü ve hikayelerimi parçalanmış olarak değerlendirdim. Arkadaşlarla kayaları tek tek gezip hepsini ayrı ayrı yorumladık. Çevrenin hoş manzarasının güzel kokularına daldık. Baharın bir başka güzelliğini yaşadık. Zarar görmüş olmasına rağmen, bakımsız kalmış olmasına rağmen Cehirlik halen o gelin edasıyla süzün meye devam ediyor. Taşlanan yüreklere, çamurlaşan düşüncelere Gelin Kayası halen meydan okuyor... Çevre ağaçlandırılmış bu güzel stabilize de olsa yolu da yapılmış, arabamızla da dolaşabiliyoruz. Ancak doğal bir korumaya alınmasını düşündüğünüzde içiniz “cız” ediyor. Gelin Kayası da, Cehrilik Laleleri de doğal korunmaya alınmalı, çevresi sit alanı olarak değerlendirilmelidir. İçimizi burkan, yüreğimizi sızlatan bir inceleme olsa da “Gelin Kayası” incelemesi önem arz ediyor. Dünyada “Doğal Ortamda” ender yetişen Cehrilik Laleleri maalesef halen korumasız, halen mahcup, halen sahipsiz. Birileri çok mu önemli? diyebilir. Evet bizim için çook önemli. “Gelin Kayası” da önemli, Cehrilik Lalesi de önemli. Bir şehrin geçmişini, kültürünü yok ediyorsun arkadaş, sana bu salahiyeti kim veriyor diye sormak lazım da benim hakkım. Yere çökmüş halde oturan deveyi andıran kayanın üzerine çıktığımda talihsiz gelinin acı hikâyesini hatırladım. Efsane de olsa, bir kültürün tatlı-acı meyveleridir bunlar. (Efsaneye göre) önü kesilen, esir alınmak ve öldürülmek istenen gelin ve damadın son arzuları, “Allah’ım bizi bu zalimlerin eline bırakma. Ya taş et, ya kuş et! ” derler. Hikâye bu ya dilekleri kabul olmuş derler. Gelin seğmeniyle taş olurken, damat ise kuş olup gökyüzüne dalmış. Gelinin gözlerinden dökülen kanlı yaşlar “Cehrilik Lalesi”ne dönüşmüş. Gökte uçan güvercinler de damadı hatırlatıyormuş. Yozgatlının avcısı da insaflıdır, kurşun atmaz – atamaz bu güvercinlere. Saygı duymaktadırlar onlara. Gönül ne arzuluyor biliyor musunuz? Gün gelecek buraları koruma altına alınmış olacak. O güzelim lalelerde çevrelenecek, şırıl şırıl akan suları gölete, gökte uçan keklikleri cennette gezinecekler. Çevresi yeşermiş, ağaçla kaplanmış, doğal güzelliği korunmuş bir mekan olarak göreceğiz inşallah. Çok mu geç kalınmış olunur? Sanmıyorum. Zararın neresinden dönülürse kardır! Bu duygularla selamlıyorum kültür dostlarını. Biz memleketine sevdalıyız arkadaş; ellerin malında mülkünde gözümüz yok elhamdülillah! *
Gelin Kayası Efsanesi Yozgat turizmi ile özdeşleşen yerlerden biri de Cehrilik Laleleri ve Gelin Kayası’dır. Cehrilik Laleleri eşine ender rastlanan dağ lalelerinden olup ilkbaharla birlikte (Eğrice döneminde, Mayıs ayının ortalarında) açar. Kısa bir süre içinde nazlı nazlı süzülüp dökülürken Gelin Kayası efsanesini fısıldar kulaklarımıza… Arkadaşlarımızla inceleme ve araştırma yapmak üzere bu bölgeye gittiğimizde doğanın yemyeşil örtüsüyle karşılaştık. Çevrenin ağaçlandırılmış olması bizi ziyadesiyle sevindirdi. Ancak halen Gelin Kayası’nın ve Cehrilik Lalelerinin korunma altına alınmamış olması üzdü.
Gelin Kayası’nın hüzünlü hikayesini sanırız bilmeyeniniz yoktur. ama bir de biz dinlendirelim istedik. Nedense Gelin Kayası’na her geldiğimde bir başka hüzünlenirim. Çünkü anlatılan efsane hüzünlü bir gelinin efsanesidir.
Anlatıldığına göre: Yozgat yöresinde köyümüzün birinde güzeller güzeli bir kız yaşamaktadır. Bu kıza genç bir delikanlımız âşık olur. Aşkları çevrede duyulur ama her iyinin bir de kötü taliplisi vardır. Kötü kalpli denilecek bir kişi de kıza talip olur, hatta zorla evlenme isteğinde bulunur. Buna kız ve ailesi karşı çıkar. Kötü kalpli adam bu kızı gerekirse zorla alacağını sağda solda anlatmakta, kızın ailesini tehdit etmektedir.
Kızın ailesi elini tez tutup aşıkların evlenmesi için düğünü başlatır. Düğün biterken oğlan başka bir yerde ikamet etmek üzere düğün alayını yola çıkarır. Bunu duyan kötü adam ekibini toplayıp düğün alayının peşine düşer ve bugünkü Cehrilik denilen mevkide (Yozgat Nohutlu Tepesi ardı, Cezaevi gerisinde bulunan vadide) önünü keser. Düğün alayının erkekleri öldürülür, gelin ev damat yakalanmak üzeredir. İşte o acılı anda kız ellerini kaldırıp Allah’a dua eder,“Allah’ım bizi bu eşkıyalara teslim etme. Ya taş et, ya kuş et! ” Darda kalanın duasını Mevla kabul edermiş. Kız kalan ekibiyle, develeriyle birlikte taş olmuş. Gözlerinden akan yaşlar Cehrilik’e dökülmüş. Kırmızı-sarı lalelere dönüşmüş. Güvey beyaz bir güvercin olup göklere uçmuş. Efsaneye göre her yıl Mayıs ayında Cehrilik dönmekte gelini ziyaret etmekteymiş. Yozgat’ın avcıları da bu güvercinlere asla kurşun atmazlarmış.
Gelin Kayası’nın hikayesi bu mealdedir. Efsane anlatıla anlatıla günümüze kadar gelmiş hüzünlü hikayesi sevdalı yürekleri dağlamıştır. Gökte uçan güvercinler damadı, bölgedeki kayalar da gelin ve gelin alayını canlandırmaktadır. Gelin Kayası önde, gelin ayakta, develer oturmuş halde, diğerleri çevreye dağılmış durumdadır. Bu kayaları halk kızın çeyiz sandığına ve çeyiz heybesine benzetir. Bölgeyi gezen herkes bu acıklı hikayeyi mırıldanır.
Cehrilik adını “Cehri” denen bir bitkiden aldığı söylenir. Cehri bitkisi kök boya olarak kullanılmakta, halı ve kilimlerin boyanmasında kullanıldığı ifade edilmektedir. Mesire yeri olarak da kullanılan Cehrilik’in doğal güzelliği dikkatimizi çeker ve Yozgat’a yaklaşık 5 km uzaklıktadır. Stabilize yolu sizi aracınızla birlikte oraya kadar götürür. Cehrilik lalelerine gelince, doğal yetişen dağ lalesidir. Ancak ender görülen lalelerdendir. Sarı ve kırmızı renkli açan bu lalelerin zamanla başka bölgelere de taşındığı rivayet edilmektedir. Örneğin Hollanda bölgesinde yetiştirilen lalelerin de buradan seyyahlar tarafından götürüldüğü anlatılmaktadır. Cehrilik laleleri halk inanışına göre bu hüzünlü hikayeye konu olan gelinin gözlerinden akan yaşı temsil ettiği anlatılır. Sevdalı gençlerin ve aşıkların mekanı sayılabilecek bu güzel mekan sahiplenmeyi ve koruma altına alınmayı beklemektedir.
Yozgatlı şairler, yazarlar, aşıklar olarak arzumuz şudur; Gelin Kayası ve Cehrilik Lalesi koruma altına alınmalıdır. Çevre yolu düzgün halde yapılmalı burayı halkın mesire alanı olarak kullanabilmesi için projeler hazırlanıp bu projelerle mekan zenginleştirilmelidir. Çevrenin koruma altına alınması, lalelerin rastgele sökülüp koparılmaması için tedbir alınmalıdır. Buradaki yapılaşmalara izin verilmemelidir. Güzel görünümü ile Yozgat’ı temsil eden Cehrilik Laleleri çoğaltılmalı, zenginleştirilmeli ve koruma altına alınmalıdır. Gerekirse bölge doğal sit alanı olarak ilan edilebilir. Şairlerle bölgeyi gezdiğimizde hüzünlü aşk hikayesini mırıldanıp, mahzun bakışlarla ayrıldık Cehrilik’ten. Gözlerimiz gökyüzündeki güvercini aradı selamlamak için... Ahmet SARGIN
YOZGAT ŞAİRLER YAZARLAR
BİRLİĞİ DERNEĞİ BAŞKANI
| 1,135 |
Davista İle Sohbet..XIV..
-Han’ım?
-Söyle Davista…
-Futbol için hiçbirşey demedin…
-Futbol mu? Ben İki Takım bilirim
Fenerbahçe ve Diğerleri..
-Nasıl yani?
-Her Sezon Fenerbahçe için otuz dört Final vardır..
Diğerleri içinde iki Final..
-Yine anlamadım Han’ım…
-Söylermisin Davista:Nerde O Fenerbahçeye Azrail gibi saldıranlar
Nerde İki maçda varını yoğunu ortaya döküp Sezonu kapatanlar…?
Fenerbahçe Maçında kendini gösterdin gösterdin,Gösteremedinse Sezon bitmiştir..
-Yani Han’ım?
-Yani Davista; Ben Bir Fenerbahçeyi bilirim…Birde diğerlerini…
Fenerbahçeli olmak Yıldızlardan daha öte….
Vardan geçtim; Yokda bile; Yoklukda bile…! Servet ALKAN
07.05.2015/Erzincan
| 82 |
Mehmedim
MEHMEDİM İmanlı göğsünde vatan vatan mehmedim
Namusum şerefim hem de servetim
Can vermek vatana kutsal hasletin
Şimşek gibi çakar şahin mehmedim
Tem.1997
R.Poyrazoğlu
| 24 |
Sevmek de Hoş Sevilmek de
Aldırmadan derde gama
Sevmek de hoş sevilmek de
Dünya fani derler ama
Sevmek de hoş sevilmek deHusumet def olup gitsin
Hoşgörü her şeye yetsin
Haset, nefret, öfke bitsin
Sevmek de hoş sevilmek deAsıla edersek rucu
Elbet kaçmaz ipin ucu
Ayırmadan şucu bucu
Sevmek de hoş sevilmek deSoruyorsan gaye nedir
Atan kalbe aşk dedir
Bu his hak dan hediyedir
Sevmek de hoş sevilmek deCan cananı bulsun artık
Herkes nasip alsın artık
Parolamız olsun artık
Sevmek de hoş sevilmek deAzrail kapıyı çalsa
Benzimiz sararsa solsa
Bir nefeslik ömür kalsa
Sevmek de hoş sevilmek deSevgi güldür amma solmaz
Sevenin vadesi dolmaz
Sevemeyen adam olmaz
Sevmek de hoş sevilmek de
| 111 |
KADİFE ŞAİRLER
ölüyor kadife şairler...pazarların tozunda ve kulenin sisinde gömülügün geceye akıyor...gece güne...ölüm yaşama akıyor yaşam bilince...bilinç de akar/daha karar vermedilergitse odalarından/gitse odalarından birileri...Yalnızlık ve melankoli...heryerdeydiler...dönecek yerleri yok şimdi...
| 29 |
Yalan yolculuk
İnsan çıplak doğar,
bir beyaz beze sararlar ilkin..
sırtına dünyevi metalar yüklenir ömrün boyunca.
gelirsin ömrünün sonuna, tüm biriktirdiklerini sıyırırlar sessizce.
bir beyaz beze sararlar tekrar,
kavuşursun,toprağın rahmine öylece...
| 31 |
İlk Işık ve Gündüzüm
sesler gliyor birşeyler görüyorum
sen annemisinnnn
aaa sen babmsınnn
neoluyor ben kimimm diye
başlamıştır HAYATdüşünen insanlar, beyaz kağıdı karalayan insanlar
siyah kağıdı silmeye çalışan insanlar
hayat dedikleri deniz ne kadar garipmiş
içinde binbir türlü acı yalan aşk sevgi olan bir denizdeyim bak anne..
delirmiş insanalr sevnçten mutluluktan hayata sımsıkı bağlanan insanlar.
herkez aynı şey peşinde yaşamak ve en önemlisii iyilkkk yaparak yaşamak..
ama insanlar hep fazlasını ister....
ama bazılarııııı bunun farkında
hayat bir beyaz kağıttır doğduğumuzdan beriiii ama o kağıt ilk olduğu gibi temiz
kalmaz hiç bi zamannn biz o kağıtı beyaz tutmak isteyenlerden olalım bir sigara
gibi hayatımızı dumana boğmayalımmm...
elimde olsa bir silgi olmak isterdim
siyah insanları silen bir silgiiiiii..
ama kötüler her zman için siyah bir kalem olmak istemiştirr..ARKADAŞ SEN BU DEĞilSİN.............her zman silgi olalımmm...düşünen insan sensen hayal değil
| 136 |
Karışıklık
Cesaretimi korkuya borçluyum
Korku cesurluğumun başarısıdır
Korkunun başarısızlığı cesurluğumdur
| 10 |
Güzellik bir gül
güzellik bir gül solacak bir gün
uyan be gülüm
güzelliğin her zaman sürmez hüküm
sende solarsın bir günsırma misali saçların dökülür birer birer
kaybolur o parıltı çoğalır aklar
kapatmaz kremlerde yüzündeki çizgileri
seninde torunların 'nine masal anlat' der bir günçok güzeller geldi geçti bu elden
kimileri çok yürek yaktı gönül çaldı
kimileri güzelliğini paraya pula sattı
kimilerindende krallar medet umdu ancaksonra onlarda soldular bir gün
kayboldu çevreleri birer birer
kimine sahip çıktı gönül verenler
kiminin sonuda pek hazin oldusende her zaman güvenme güzelliğine sakın
asıl güzellik yüreğinde olmalı insanın
yüreğin aydınlık ve temiz olsun ki
yüzünde ışıl ışıl güzel ve sonunda güzel ola
be gülüm
| 108 |
Gülçehre Gülse
Zemheri zamanı, cemre iner topraklara,
Kırk ikindi yağar, üç aylık kuraklara.Semada asılı kalır Likya'nın güneşi,
Peyderpey alevlenir Çıralı'nın ateşi.Manavgat adeta Kızılırmak'la yarışır,
Ters akıp Kurşunlu, Karadeniz' e karışır.GÜLSE GÜLÇEHRE...Ağlamayı bırakır, Alanya'da Eleni,
Hürriyete uzatır, dar mahzenden elini...
| 39 |
Bir son yok artık mevsimlerce yıkansa bile…
Gün battı doğum sancılarıyla, gece korkudan karanlık
Aşk dönünce vefasız yüzünü
Aylar kaçışta
Bir son yok artık bunda
Mevsimler boyu “aşkın” yıkansa bile…&&& &&& &&& &&& &&& &&& &&&Bak ben aşkınla ne dertlere düştüm
Her şeyden doydum yalnız sensin noksan
Ne garip dünya acılarla piştim
Ten korku saldı benim neyim noksan. Urba bol üste düşüyor üstelik
Bir haber salıp içimi ısıtsan
Hava çok soğuk kar etmez metelik
Ten korku saldı benim neyim noksan. Fitne girerse seni andığım an
Kızgın mı kafan ya gelince yoksan
Kaçma sen sakın seni sardığım an
Ten korku saldı benim neyim noksan. Kokundan mahrum kalmasın yürek
Sana varışta hayallerden çıksam
Neyim kaldı ki bir kazma bir kürek
Ten korku saldı benim neyim noksan. Bir aklı başa toplayarak durulsan
Yangın yüreğin yarasına baksan
Ferahlığınla gönlüme kurulsan
Ten korku saldı benim neyim noksan. Gece sabaha hep gebe kalsa ya
Ne olur bir an da karşıma çıksan
Derin bir ahtın aşkıma varsa ya
Ten korku saldı benim neyim noksan. Sonsuz bir aşkla kalbim atıyor yar
Ya sen gel bana ya ben yola çıksam
Sevgin sevgime sevgi katıyor yar
Ten korku saldı benim neyim noksan. Hasretin dağlar özlem köz de yakar
Küsmeden bana öylece bir baksan
Gel ne olur yar ömrümden aşk akar
Ten korku saldı benim neyim noksan.Duru yürekle açığım ben sana
Saf hisle bakıp doğruyu dokusan
Yanıma varıp can akıtsan cana
Ten korku saldı benim neyim noksan.Ölümcül aşk’a sen de gönlü taksan
Bende her şey var senin imin noksan(17.10.2012) AZAP…
| 249 |
Gol
Top kaleye varınca, insanlar hep ağızdan bağırırlar goool
Necip Fazıl derki; ey insanlar doğru oool
İşte bu tercihte, insanlar hep seni seçer gol
Nedense, O üstada kulak vermezler, olGol olunca, silahlar patlar, camlar çatlar
İnsanların öfkesi, hep katlar
Takımlar, taraftarlarını saklar
Canlara kıymak için, silahlar patlarGol yenince, nedense karnım doymaz
Yenilenler, hanımını eve koymaz
Hırsızlar, O gün korkularından, evleri soymaz
Çalışın ey arkadaşlar, maç, top, gol, karın doyurmazGol ile geldi sevinç
Bu hurdayı kaldır vinç
Geometride, kıymetlidir inç
Golsüz, olur mu? Dünya ey sevinç23.02.2008
| 85 |
O'nun Kapsamı Alanında; TÜM DÜNYA İNSANLARINA YER VAR! . = 000.007 =
Hak Vererek İnsanlara, Hak Vererek Vatan Sathı Bütünlüğü Duyarlılığa; Yalan Dünyanın Faniliğinde, SARSILMAZ GERÇEĞE TUTKU YÜKÜ BİR AŞIK OLABİLMEK TÜRKÜLERCE! .******Orhan HAKALMAZ AĞABEYİMİZ İÇİN KALEME ALDIĞIM DÜŞÜNCELERİM! .
| 40 |
Kader Bana Düşmanmısın
Hayat boyu yordun beni,
Kader bana düşman mısın?
Yerden yere vurdun beni,
Kader bana düşman mısın? Bir gün olsun gülmez yüzüm,
Yaşla dolar iki gözüm,
Yaralanmış benim özüm,
Kader bana düşman mısın? Eller güler,ben ağlarım,
Gazel döker hep bağlarım,
Şu gönlümü zor eğlerim,
Kader bana düşman mısın? Ne kötülük ettim sana?
Acımadın hiç sen bana,
Yaşıyorum yana yana,
Kader bana düşman mısın? KAROZAN'ın çeker çile,
Ettiklerin gelmez dile,
Ömür geçer ah, vah ile,
Kader bana düşman mısın?
| 80 |
Sensin benim inancım Anne sana muhtacım
Gösterir bize ilgi
Daim verir o bilgi
Yazar konuşur isek
Öne koyarlar silgi
Sensin benim inancım
Anne sana muhtacım
Hatırlatır sözleri
Hep açıktır gözleri
Sevecendir daima
Annelerin yüzleri
Sensin benim inancım
Anne sana muhtacım
İşler hep nakış nakış
Bize fırlatır bakış
Kötü yola düşmüşsek
Sağlam olur haykırış
Sensin benim inancım
Anne sana muhtacım
Eli kolu bağlatır
Okumayı sağlatır
Unutulmaz sözleri
Pınar gibi çağlatır
Sensin benim inancım
Anne sana muhtacım
Canı teselli eder
O bizle birlik gider
Kumar içki sigara
Diyor sizi mahveder
Sensin benim inancım
Anne sana muhtacım
Hele uyuşturucu
Bize dokunur ucu
Tehlikeden bahseder
Söyler kötü vurucu
Sensin benim inancım
Anne sana muhtacım
Katlanır hep zahmete
Faydası cemiyete
Çocuğu yetiştirir
Vatana ve millete
Sensin benim inancım
Anne sana muhtacım
Annesizse çocuklar
Kaybolur kuzucuklar
Ağlama ve inleme
Duyulur hıçkırıklar
Sensin benim inancım
Anne sana muhtacım
O yüreği sımsıcak
Doğrultur el kol bacak
Annelerin yanında
Çocuk gelişir ancak
Sensin benim inancım
Anne sana muhtacım
Büyütür yetiştirir
Canları bitiştirir
Sıklaştırıp safları
Topluma katıştırır
Sensin benim inancım
Anne sana muhtacım
Sevdirir hep vatanı
Uyandırır yatanı
Asla hiç affetmezler
Memleketi satanı
Sensin benim inancım
Anne sana muhtacım
Akmasın gözden yaşın
Yüksekte olsun başın
Söz söyler Hasan Sancak
Bütün zorluğu aşın
Sensin benim inancım
Anne sana muhtacım
| 208 |
Tanrı İndinde
biliyormusun
olabiliklerimimden
İsteseydim
amerikaya başkan
vatikana papa
olabilirdim
olabilrdim de ama velakin
kitle büyüktür
sarsarım
korktum
bari kendi şehrimi kurayımda
hayata yeni bir alternatif
yeni bir tad
vereyim dedim
çağım üç kantara
girebilsin de....................
| 36 |
Öz Yaşam Öyküsü -düz yazı-
MS’in Barış’ta DoğuşuSizlere birini anlatacağım. Babası günde bir paket sigarayı bitirirken bir kitabı okuyan çocuğu; adı Barış.
Bin dokuz yüz doksan bir yılının on beş şubatına kadar hareketli, spor yapan lisanslı bir basketbolcü.
Analar, okuyun bu yazıyı ne olur.
Bir sabah on altı yaşındaki çocuğunuz odasından bir inleme geliyor,
Anne...
Oğlunuzun hastalandığı aklınıza bile gelmiyor. Dün çok iyiydi. Erken diyorsunuz, yat uyu oğlum. Ağlamalı inleme durmuyor:
Anne...
Kalkıp bakıyorsunuz oğlunuza. Barış zavallı çocuk, anne diyor yalnızca. Aile fertleri uyanıyor, heyecanlanıyor. Barış’a bir sürü sorular soruluyor, alınan yanıt hep aynı; anne...
Barış’ın ateşi kırka dayanmış, yarı ölü yatıyor. Hastaneye kaldırılıyor hemen. Günler, haftalar, aylar geçi yor hastanede. Barış ayakta duramıyor, yürüyemiyor, neler oluyor bilemiyordu. İki ay sonra bir haber geliyor:
“Barış, baban öldü! ”
Barış şaşkın, Barış aciz, Barış zavallı. Ağlayamıyor bile. Bir filmi dondurmuşsunuz ve bir karesinde donuk Barış, çaresiz. Üzülemiyor yirmi sekiz yıllık öğretmen babasına. Ayağa kalkmak, son yolculuğunda babasının yanında olmak, mezarına kapanıp saatlerce ağlamak istiyor, yapamıyor.
Hastanede yatağa tutsak sekiz ay geçi yor ve kesin teşhis söyleniyor: Multiple Sclerosis (MS) . Sakat damgası vuruluyor Barış’ın alnına.
Doktor Barış’a yanaşıp anlatıyor hastalığını: Kimi zaman olacak yürüyemeyeceksin, yürüdüğünde de topallayarak diyor. Barış, boynundan çıkarmadığı madalyasına bakıyor hüzünle. Doktor dolan gözlerle “koşamazsın kardeşim” diyor.
Barış gözyaşlarını silip:
“Bitsin bu rüya, bitsin” diye bağırıyor...
Evine geliyor Barış. Basketbol sahasında oynayan arkadaşlarına bakıyor. Arkadaşları bisikletle geziyor. Bir güzel kız cilve yapıyor, delikanlı havasını atıyor. Bir çığlık duyuluyor. Sevgilisi coşkuyla bağırıyor:
“Barış seni çok özledim, sevgilim seni seviyorum, bu gece sabahlayalım, coşalım müzikle. Mutluluğun doruğuna ulaşalım....
Pencereden bakan donuk çehre yere yığılıyor, ağlıyor, ağlıyor... Başak sarısı saçları, deniz mavisi gözleriyle Barış’ın yanına geliyor sevgilisi. Barış’ın kendisine yazdığı şiiri okuyor ve “seni bırakmayacağım” diyerek ilk defa yalan söylüyor.
Barış’ın sevgilisine yazdığı şiir:incecik kumlar belini
sonsuz deniz gibi sevgileri
ufukta doğan güneş umutları
masmavi gökyüzü geleceğimizi anlatırdı
oysa göremediğimiz şeyler vardı
kumlar çamura
deniz sona
güneş batışa
gökyüzü buluta
ve ben karanlığa
önce o kötü dörtlük
bekle beni caroline
bekle beni ışık
bekle beni ölüm
hoşça kalın
sonra aynı cümle
yaşam sevdikçe ve umut ettikçe güzeldir
sürekli ikilem
bir boşluk
bir karanlık
oysa bunların hepsi
deniz kenarındaki yalnızlık
özlemler
umutlar
sevgiler
bir anda ağlattı
yine de yıkamadı kahpe yalnızlı
seni seviyorum çünküYaz ayı bitiyor, okullar açılıyor. Barış okula gidemiyor, Barış ağlayamıyor!
Günler birbirini kovalıyor. Sekiz ekim sabahı bir telefon geliyor. Tek dostu, takım arkadaşı Burçin’in babası. Seviniyor, heyecanlanıyor Barış.
- Burçin nerede, diye soruyor.
Telefonun diğer ucundaki titrek ses:
- Burçin intihar etti, başımız sağ olsun, diyor.
Neler oluyor? İki hafta sonra da takımdaki diğer arkadaşları Can ve Ersan aynı son, öldüler. Birbirlerine söz vermiş, ölürsek beraber ölürüz demişlerdi. Sıra Barış’a geliyor. En son yapmak istediği her şeyi yapıyor ve Kızıltoprak-Feneryolu arasındaki raylara oturuyor Barış. Trenle gelecek ölümü ve sonrasını anlatan şiir:kazanamamhani belki dedim
heyecanlandım
umutlarla girdim sınava
okudum soruyu
yapamadım
normal dedim
okudum soruyu
yapamadım
olur böyle şeyler dedim
okudum soruyu
yapamadım
anladım gerçeği
bu yıl da kazanamayacağım
bu yıl ve hiçbir yıl
kararımı vermiştim aylar önce
ölmeliydim kazanamazsam bu sene
bir bardak su içtim önce
sevgilimi dün görmüştüm
en çok sevdiğim yer kalamıştı
gezdim onun için yoğurtçu parkını
zaman acımasız
durmuyordu
ve zamanı gelmişti
oturdum raylara sırtı dönük
kapattım gözlerimi
korkuyordum
uzaklardan sesler geliyordu
sevinmiştim tren sesi
kurtuluyorum diye
ama bir gerçek vardı
ben adiydim
ben yalancıydım
ben korkaktım
üniversiteyi
yaşamayı
sevmeyi
başaramadığım gibi başaramadım
ölmeyi
attım kendimi rayların dışına
ağladım ağladım
boğuldum göz yaşlarımla
ölemedimOlaylar sürüyor. Çok sevdiği otuz yaşındaki teyzesi, zararsız, konuşamayan dayısı, üç can arkadaşı daha çeşitli olaylarla yaşama gözlerini kapattılar. Son olarak sevgilisi Hülya’sını sorularla dolu bir trafik kazasında yitiriyor Barış. Üç yıl gibi kısa zamanda babasını, teyzesini, dayısını, altı can dostunu ve sevgilisini yitiriyor ama; Barış için kötü olan, nefes alan ama Barış için ölen insanlar oluyor.
Barış şu an çok iyi yaşıyor. Ölüm acısını her zaman hissettiği babasının sözünü unutamıyor: “Yaşam sevdikçe ve umut ettikçe güzeldir”. Ve inanıyor, dün olduğu gibi bugünde gelecekte, kardeşçe, insanca, sevgi, umut ve barış dolu bir dünyanın hep beraber kurulacağına. Barış insanların hepsini seviyor.
| 667 |
SEKİZİNCİ ÂYİN
-tek mümkünüm’e-eğildi suya yüz buldu mevlihânbaşı boynu omuzları sırtı bacakları ayaklarıyürümeyi bakmayı dokunmayı barındıranvarlığıyla bir temsili işaret eden ölüm vedirimdir gövdemevlihân kavmimin dor kapısıtek başına gir gövdemi aç-sesin sırgövdedeki göz kırılgan aklınson atı buradan oraya geçişinbirbirine çaksın gövdemdeki kaveğrileri düzeltsinmevlihân tabiatı diriltme dahasesimi duy cemaatin odasından ayrıl-sesim kilitsûretin benzemesin duvardaki sırlı resmebakışın kendinden koptuğu odadır aynagövden kendini nasıl bilecek odadaduvarlar sırgövden anakara parça parçakaranlık gezdir kendi yarını kendinde senbeni bir daha söyle mevlihânkendinin işgalidir gövden hemayna hem sır cismimle aramda boşluk varmevlihân sahiplenme yalnız bırak gövdeyidokunma kendini acıtırsınsorusunu yakan külse gövdesen de gel kendini doldur odada-gövdem sır
Islık, Sayı: 9
| 102 |
Veda Ederken
Hatıralar bir kenara savrulsun
Ağlama ne olur veda ederken
Hasretinle yansın gönül kavrulsun
Ağlama ne olur veda ederken
.
Değer kattın hayatın her anına
Hayallerim gerçeklerle yan yana
Vardık artık yolculuğun sonuna
Ağlama ne olur veda ederken
.
Böyle seven yürek nasıl dayanır
Elbet bir gün kabuslardan uyanır
Ne kırgınım ne de dargın sayılır
Ağlama ne olur veda ederken
| 61 |
Bir Dost (aykut aksu ya)
yaprak sarı,bahar kuzu meleyişinde süzülür
bir faytona binmiş ömür,daha kaç mevsim üzülür
bir yanım ağustos sıcağında,bir yanım büzülür
sığ yerlerimde sakladığım tebessümüm, senmisin dost! kaç satıra balta vurduysam,kan yüzüme fışkırdı
kalemimi batırdım yüreğime,can kalemimi kırdı
ben yatalak bir haldeyken,bir dost haykırdı
uyan bu sefil rüyadan,uyan bu köhne dünyadanhal hatır bilmez yanlarım vardı kiprit çakımı
dur hele sorma gözlerimdeki bu akımı
sen dost,gülücüklerinle açtın ya! muhabbet rakımı
soframda acılar mezedir,içelim haykıra haykıra! en bulanık göllerde kürek çekerdim ben
duru kalan sendin dost,dalga veren sen
donuk bakışlarıma bulut ekerdim ben
komik sözlerle şemsiye geren sendin sen....
| 99 |
İstanbul'da
Mutluluktan ölebilirim
Gün batımı deniz akşamlarında
İstanbulda olsamGün batımı deniz akşamlarında
Yârin kollarında
İstanbul'daMutluluktan ölebilirim
Boğazın kızıl sularında inan
Ömrümü bir akşama verebilirim(1972 İstanbul)
| 25 |
Saksıda Çiçek.
Saksılarda çiçek yetiştirirken,
Baharın gelmesini çabuklaştıracak gayret içinde olunuz.Yoksa bulanık suda balık avlamaya alışmış GULYABANİLER,
Sakısda bin emek ile yetiştirmiş olduğunuz nazenin güllerinizi bir çırpıda yok ediverir.Dünya bir bahçe,
Ömür bir mevsim,
Maziye dön de bak, flu bir resim.
İnsan nedir ki, kısa bir zaman, anılan isim.
| 49 |
Biyolojik plazma bedeni…
Biyolojik plazma bedeni…Ben değil miydim; dün gecede gökte kayan yıldız,
Aldırmadan yatakta bıraktığım siluetime,
Hallerden hallere giren o poliyanacı.
Tanrım şahit; Onun huzurunda arınmıştım tüm kötülüklerden,
Ilık esen teninin kokusunda tattım ve yaşadım özgürlüğü,
Nasılda geçti; güzelim anlar anlamadım.
Uyku halleri de olsa, beklerim,
Resmin dönüşeceği; filme yansıyacağı bir sonraki rüyamı…
Masal gibi birkaç saat, bir rüya,
Ellerin ve dudakların olmadığı bedenlerimiz,
Halen ayrışamamaktalar gerçekte.
Mesele sen veya bende değilim,
Eylemin amaç çındaki; bir bedende bir olma gayesi,
Tanrım biliyor ya; dün gece rüya idin… Bu sabah ise bir düş…Mehmet AYDEMİR 08.07.2013 saat 07:25
| 97 |
Gurbet..
Konu:Gurbet..Küçük yaşta çıktım gurbet ellere
Anam nere babam nere ben nere
Hasret çektim,dönemedim köyüme
Ah gurbet vah gurbet yalancı gurbet..Sevemedim buraların rüzgarını tozunu
Unutupta gideceğim ben köyümün yolunu
Aşmıştır başaklar şimdi boyumu
Ah gurbet vah gurbet yalancı gurbet..Buraların geleneği adeti başka
Gönül şâd olmadı ermedi aşka
Döndüm buralarda kanatsız kuşa
Ah gurbet vah gurbet yalancı gurbet..Dost yok yaren yok herkez yabancı
Ben bir garip yolcu şehirse hancı
Dertler kederler çözümsüz arap saçı
Ah gurbet vah gurbet yalancı gurbet..Bir tanıdık yüze hasretim burda
Köyümün suyuna tertemiz havasına
Uyamadım şehirin katı kurallarına
Ah gurbet vah gurbet yalancı gurbet..Hüznümü derdimi kime söyliyem
Hasret sevdasıyla üzülmekteyim
Bir an önce köyümü görmek dileyim
Ah gurbet vah gurbet yalancı gurbet..Tarih:10.03.2011
| 115 |
Mehtabın Altında Antalya'm
Bir ilkbahar günü Muratpaşa Camii'nin avlusu,
Kuş cıvıltısına karışıyor portakal çiçeğinin kokusu.
Yakmayan nisan güneşini emerken ruhum,
İçiyor mutluluğu ince ince,yudum yudum.
Ortada bir şadırvan,şadırvandan akan billur su,
Selam getiriyor beş asır öteden tarihin dokusu.Doldurmuş avluyu,kadın erkek; genç ihtiyar,
Asırlardır tanıklık eder buna ihtiyar çınar.
Ortada tarihin musluğundan akan bir şadırvan,
İman tazeledi bu şadırvanda sayısız insan.
İnsana heyecan veriyor duvardaki yeşil çini,
Uhrevi bir hava,dolduruyor beş asırlık caminin içini.Tarihin yorgunluğunu omzunda taşırken zaman,
Tazedir ilk günkü gibi minarelerden okunan ezan.
Giyerken asırlardır imamlar,bu mihrapta cübbesini,
Duyarım asırlarca duvarlara sinen Kur'an sesini.
Dünyanın hiçbir yerinde yoktur bu mekanın dengi,
Buluşur bu mekanda gökkuşağının yedi rengi.Hepsi bir arada:Güneş,tabiat,tarih,göğün mavisi...
Rüya değil,masal değil; fakat masal gibi,rüya gibi...
Bu rüya alemde yaşamanın hazzı başka,
Davetiye çıkarıyor bu kutlu mekan ilahî aşka.
Tarihi seyrediyorum tarihin aynasından,
Bakıyor bize burada tarih,asırların arasından.Duyarız ezan sesinde Rabbimin yüce ismini,
Güneşle çizmiş bu beldenin en güzel resmini.
Mutlu bir günün sonunda ufku sararken güneşin eli,
Ferahlatıyor ruhları denizden esen akşam yeli.
Sona ererken rüya gibi bir gün,kızaran akşamın ufkunda,
Tatlı rüyalara hazırlanıyor Antalya'm,mehtabın altında...
| 179 |
Yudum Yudum
Geceler çok zalim sabahı çalmış
Karşıma hep seni seni getirir
Mutluluk ümidim vuslata kalmış
Beni yudum yudum hasret bitirirTarifin olmuyor ne kadar yazsam
O yalan sevgine ne kadar kansam
Bu ömür seninle olacak sansam
Beni yudum yudum hasret bitirirKaç şeyde sen vardın unutamadım
Kendimi fallarla avutamadım
Pınarı gözümde kurutamadım
Beni yudum yudum hasret bitirirArdından küllenmiş bir ateş vardı
Yarısı karanlık bir güneş kaldı
İçimi bin keder bin hüzün sardı
Beni yudum yudum hasret bitirirŞu gönül dediğin ne belalıdır
Canından çok seven bir sevdalıdır
Her aşkın sonunda hep yaralıdır
Beni yudum yudum hasret bitirirYaşarken ölmekmiş şimdi anladım
Kördüğüm olmuşlar gecem sabahım
Umutlar tükenmiş sabır Allahım
Beni yudum yudum hasret bitirir07/ 08/ 09.....Berkay Kur.Gönül Dostlarımdan
...................................Ne olurdu deseydin bana kal
Saadet elimde işte gel de al
Sözlerin gelirdi bana bal
Beni yudum yudum hasretin bitirir........Nuran Üçer (nur@n-/mor-düşler) Iki elim kanda düşsemde dara
Bakmazdım yağmura tipiye kara
Bağlanmış yollarım varamam yara
Beni yudum yudum hasret bitirir..........Ahmet Daş (adas2023) Geçtiğim yollarda izin kalmamış
İçimi kemiren hicran doymamış
Yakarışım boşa vuslat bulmamış
Beni yudum yudum hasret bitirir........Hamit Yalçın (kısmetolursa) Değer vermiş çok sevmiş seni yüreğim
Ayrılıkmış benim sevdam nerden bileyim
Hadi git katre katre büyüyen hasretini çekeyim
Nasılsa bu hasret beni zamanla tüketip bitirir........Filiz Aktaş (okutucu) SEVDA YOLLARINDA ÇİLE ARADIM
DÖKÜLEN SAÇLARI BİR BİR TARADIM
SEVGİYLE SARMAKTI SENİ MURADIM
EN UFAK BİR SİTEM BENİ BİTİRİR..........Şerafettin Muş (Dost Şeref) Arada dağlar var ve engin deniz deniz
Hasret yükü çok zor soldu gül beniz
Şiirler, şarkılar senden birer iz
Beni yudum yudum hasret bitirir...........Derya Sezer (Derya* Denizi*/ D.Sezer) Sevdanın ışığı ne zaman söner
Hasretin kokusu üstüme siner
Sensizlik üstüme yük olup biner
Beni yudum yudum hasret bitirir.......Mehmet TEKECİ (SadeceMIM/Mehmet TEKECİ) Bu gün yarın derken bitti, ömürden ömür,
Bu hasrete dayanır mıydı olsaydı demir,
Yarap! İhsan eyle Eyyüp'ün sabrından sabır,
Beni yudum yudum hasret bitirir.........Bilal ÖZCANANLADIM Kİ SOLUĞUM SENSİN MUTLULUĞUM DA SEN
SENİ SEVİNCE YAŞADIĞIMIN FARKINA VARDIM ŞİMDİ
İSTERİM Kİ TEK BEDEN OLALIM SENİNLE EBEDİYEN
SAKIN SEVMEKTEN KORKMA BENİ BIRAKMA ELLERİMİ
BENİ YUDUM YUDUM HASRET BİTİRİR......ŞENSES US (gülümsün www)
| 333 |
Serilen Tuzak
Ortalık toz duman kirli bir oyun
Düşmanını artık hep bil arkadaş
Birliğimi bozan kurusun soyun
Oynanan oyunu hep bil arkadaşTarihine bir bak neler yapılmış
Fitne ateşine kimler kapılmış
Kan döken haine neden tapılmış
Haini defterden hep sil arkadaşMakam mevki şöhret serilen tuzak
Mümin olan bundan kalmalı uzak
Hain eller sana verseler kızak
Hain gözlere serp hep kil arkadaşKimin eli kimin cebinde gezer
Güçlüler zayıfı her zaman ezer
Mümin ferasetle haini sezer
İmanı anlatsın hep dil arkadaş03.01.2013
| 78 |
Nursun Arkadaş
Yarınları dert etme, gün bu gündür bilirsin
Sevilip özlenirsen, bil ki varsın arkadaş
Dostların etrafında, aranırsan gülersin
Bir köşede yalnızsan, o an harsın arkadaş Boş sözlere inanıp, bulanıp ta durulma
Göze güzel görünen, her sofraya kurulma
Umudunu yitirip, kuru dala sarılma
Yeşil olan vadini, kar mı sarsın arkadaş Öyle suskun durmasan bir döksen şu içini
Turnanın gönlü dağda, ertelemiş göçünü
Dinsin yaşı gözünün, o biliyor suçunu
Hüzünler kalesinde, sanki sursun arkadaş Gece dönünce güne, nehre düşer yıldızlar
Günü gelince inan, çözülür bütün buzlar
Değişir bu denge ve gelip geçici hazlar
Ne desem gülmez yüzün, neden zorsun arkadaş Bir bulut kadar ince, ceylan kadar ürkeksin
Bozuk giden düzende, sen ne deli yüreksin
Yıkamaz kimse seni, dostluktan bir direksin
O zalim! oyununu, bırak kursun arkadaş Vazgeçme hiç sevmekten, hele saygıdan aman!
Yaraları saracak, unutturacak zaman
Erdemdir güçlü olmak, düşman olsa da yaman
Tertemiz kalbin ile, mavi nursun arkadaş
| 148 |
Yeşil
YeşilYeşili söylüyor gözlerin
Sözlerinde yeşiller
Gök maviler giyinmiş
Ebrulu yeşiliGök kuşağından inmiş yeşiller
Karaca oğlanın
Sazından çağlayan yeşil
Ölümün kıyısında yeşil
Doğan bebeğin çığlığında
Yeşilleniyor yeşilGençler yüreklerinde beşik
Yeşili söylüyorlar
Gelecek günlere dair
Ellerinde yeşiller
| 36 |
Gece
Bir sis perdesinin ardından
Sanki küçücük bir tepenin sırtından
Gece sihir, gece
İçime süzülen çıngıraklı yılan Bir sabun köpüğü gibi ellerimden kayıp
Hiçe sayıp varlığımı, bir el gibi uzayıp
Gece sessiz, gece
Hırsız apansız ruhmu çalan Bir parçası pembe, bin parçası siyah
Pişmanlıklar denizim gibi eyvah
Gece duman, gece
Baştan sona hep yalan Kurulmuş gözlerime sürgünlüğün kokusu
Farkına varamadığım bir sinsi pusu
Gece sürgün, gece
Vurgun, gece isyan, gece talan Şakaklar kar, çıkmaz sokaklar eski yar
Ruhumu çaldırdım, yitiğim var
Gece soygun, gece
Kayıplara verdiğim son ilan Ve.... ezgiler dökülürken dudağımdan
Bir anda ortaya çıkı, solumdan sağımdan
Gece katil, gece
Kurşun vakitsiz alnıma sıkılan.
| 105 |
RESİM
hayde moustapha, epyam
seninle bir resim yapalım:
moda burnunda durmuşuz
nilgünsüz marmaraya dalmışız
ayşe gitmiş başka adama
gene cep kanyağına kalmışız
sen ilhandan bir madrigal okuyorsun
ben selimiyeye bir çomak sokuyorum
Cahit epyam. beyoğluna bağırıyar
alın bu bonoları kıçınıza sokun
limanın façası değişiyor
bonolar uçuşuyor martılar kaçışıyor
fok yaşar camgözlerle yarışıyar
şehir hatları birbirine karışıyar
heybeliden bir fayton kaçıyor
mühürdardan denize uçuyor
denizden oğlan çocukları çıkıyor
birbirlerinin saçlarını tarıyor
gece oluyor ece geliyor
ecel geliyor günsür gidiyor
tur / gut/ sü / re / ya / e / dip / el / oğ / lu /
me / tin / u / yar / ce / mal/can / se / ver
yağmur olup yağıyorlar
gar lokantasına dalıyorlar
vinçler içlerini çekiyor
mendirekler taşlarını döküyor
tezer düşlerini rıhtımda yumurta gibi kırıyor
kırıklardan al dante mısralar yapıyor
gökyüzü tezerin beynine çöküyor
doktor Fikret kız kulesinde dans ediyor
dans ederken denize dökülüyor
enver paşanın canı sıkılıyor
haydarpaşanın rütbeleri sökülüyor
kader açıklarda yüklü bir tanker gibi
cumhuriyet şamandırasına bağlı bekliyor
halatlar gerildikçe geriliyor
tarih adım adım geriliyor
Ermeniler birer birer diriliyor
hayırlı ve hayırsız adalarıyla
ikiye bölü nüyor marmara
uzuyor çat lak ankaraya
sular boşalıyor
çan / ka / y / a / y / a
Yasakmeyve, Temmuz-Ağustos 2004
| 205 |
Ah Bilsek
Karşımda duran bayrak
Ahirete dek orada kalacak
Ah bilsek;
Geçmişin de yarının da silahı bir
Marifet,
Onu anlayacak kadar olmak pir
| 23 |
HASRET / Yüz Şiir - Yüz Yorum
HASRET Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum! Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum! Nazım Hikmet RanHASRETŞairin ömrü “hasret”le özetlenebilir. Bu bütün şairler için geçerlidir. Zira şair, daha güzel, daha yaşanası bir dünyaya özlem içindedir. Bu özlem olmasa zaten şiir yazılmaz. Olması gereken insan ilişkilerine, yaşama biçimlerine, daha yakınlaşma arzusu ve insanlığa bir çağrıdır şiir. Şair, bunu elindeki bir sihirli değnekle yapamaz. Şair, bunu yasa gücüyle yaptıramaz. Şair,,insanları tek tek etkilemek durumundadır.Diğer yandan Nazım’ın hasret’i katmerlidir, diğer şairlerden de farklıdır. O, bir de vatan hasreti çekmektedir. Ülkesinden, çok sevdiği halkından ayrı yaşamaya zorlanmıştır. Kimileri, umursamaz bir kolaycılıkla “Gitmeseydi! ” diyebilir. Arabayla kendi yolunuzdan şehirlerarası bir yolculuk yaptığınızı düşünün. Kocaman bir tır sizi yolun dışına doğru itiyor, sıkıştırıyor. Altında kalıp ezilecek misiniz ya da yolun dışına doğru hızlı bir manevra yaparak tarlalarda mı alacaksınız soluğu? Nazım’ın yaşadığı bundan başka bir şey değildir. O, ülkesinden ayrı düşmüş değil, “ayrı düşürülmüş” bir şairdir. Toplumun yüreğini kanatan da budur bir bakıma. Balığın sudan ayrı kalışıdır bu, dayanılır mı? Böyle düşününce “deniz” kavramı hem uçsuz bucaksız özgürlükler diyarı, hem vatan, hem kendi halkının, insanlarının arasında olma arzusunu düşündürür bize. Balık suya dönmek istiyor, orası “vatan”dır.Şair, vatanına dönmek istiyor. Orada “var olmak” istiyor. Anaya özlem, vatana özlem, anavatana özlem, sevgiliye özlem, çocuğuna ve çocukluk diyarına özlem ve asıl kendi diline özlem saklıdır bu seslenişte. Gemiler gidiyor ama onun gemisinin yelkenlerini doldurmaya “keder” yetmiyor. Onun sadece bitmek tükenmek bilmeyen bir hüznü vardır. Özlem ve keder 'para etmez' kurtlar sofrasında...Kimi zaman, ne pahasına olursa olsun gitme arzusu kaplar şairi. Bir iş için “ucunda ölüm yok ya” deriz. Bu, denemeye değer, demektir. Risk almak yani. Şair, bu aşamayı da geçmiştir çoktan. Ucunda ölüm olsa ne çıkar? Nasıl olsa ölüm bir gün kapıyı çalmayacak mı? Son nefesimi vatanımda vereyim. Vatandan kalksın o gemi… belki biraz erken çıkılmış olacaktır o son yolculuğa, değmez mi? Son yolculuğa, vatanı görerek, havasını soluyarak çıkmak. Bu düşünce ve duygular şairin yüreğini ateşlemektedir.“Sadece bir gün” vatan havasını teneffüs etmek… Dünya gözüyle son bir kez görmek... Ölüm pahasına buna razı olmak… Her gün Boğaz’ı geçerek karşı kıyıdaki okuluma giderim. Ve Boğaziçi Köprüsü’nden geçerken Nazım’ın mavi boğaz sularında dalgalanan aksini görürüm. Nazım’ın ruhu Boğaz sularında, Kadıköy sokaklarında, Anadolu Feneri’nde dolaşır durur.
| 411 |
Güneş
doğdu, sevinç saçtı
güneş ilk ışıklarıyla
yaktı kavurdu bir müddet
sıcaktı parlaktı farklıydı
ve bir akşam vakti
oda sessizce battı.....
| 21 |
Tarif Etmeli
Bir ülkeyi politikasıyla konuşabilmek
Toplum birimleri olarak yeterli midir?
Milli birlik bayrak yükseltmeli değil mi?
Hangi okuldan kim, mezuniyet, başarı ne ile?
Korunmayı bilmek niye? Kimdir yazar?
Ne yer, ne içer, ne eser, nerede gezer?
Sevmek, kendine güven değil miydi hem? Zihinsel, koşutsal, uygulamsal düşüncelerde
Özgürlüklerden birer birimler ise ve laiklikte
Kendini düşünmek devleti az mı sevmek
Ekonomik tablo tehlike açıklaması mıdır? İnsan mı önemli devlet mi? Yoksa sıra değeri mi?
Mutluluk, başarı verisi mi? İnsan olmak şöhret mi?
Önerge denilen kurnazlık taktikleri mi yani?
Kazancı şeffaf düşünebiliyor muyum?
Aşağıdan yukarıya saygı ne demek? Bilmiyorsam
Karşılıklı saygı değeri nerede başlar? Orda bir köy var uzakta... Ne varsa orada niye varmış ki
Köyü mü görmeli? Söyleyen kim, söylenen ne burada?
Kadın, erkek, çocukla nerem açık peki? Çıplak olan ne?
Onun elinde silah
Bunun elinde kalem
Şunun elinde ekmek
İki elim var, üç evim mi olmalı? Yokluk mu seyahat eden? Sorabiliyorsam düşünebiliyor muyum sanki?
Sen bıktırıyorsan ben bıktım mı şimdi?
Afrika altın sarısı, Arap petrol kremi, Yahudi hırsla uygunsa
Uşaklık zengin olduysa ağalık sıfatına, fakir de ben miyim ki
Doğanın dilinden de anlamış olduk mu bari....? Karnım, gözüm, gönlüm, cinsiyetim, sağlığım toksa
Özenler dahil mi güvenli olmaya da?
Sen tok ben toksam ancak tarif etmeli değil mi bu hali?
Aç bırakmak mı? Aç bıraktın demek mi önemli?
Kural, hukuk, ahlak aşkı hazinesi senin mi?
Sen için olmalı da nesi? Ne demekti kişilik inceliği? Ne ürettiyse onu iletir insan derken düşünülmeli....
Hep tüketici olduğu dengesizliği
Altı milyarı aşkın insan ölçüsü yeryüzünde hüner mi? Ordu millet el ele! Tam bağımsız Türkiye!
Sıcak ilişkiler! Tanrı aşkında sevgi, seviye!
Tarif edilmeye amel ve emeller... hep düşünülmeliler
Türkün doğuşudur düşünmek bu faziletlerle değerlerHaziran 2007
| 279 |
Kırdım ellerini yalanın
Kırdım ellerini yalanınKırdım ellerini yalanın
Dikenli senin ellerin
Gül yakamdaydı ellerin
Gözümden düştü dünya...
Geç de olsaDerin kuyulara düşsün dünya...
Dünya gönül ezme derdinde
Dünya gül ezme derdinde...Kırdım ellerini yalanın
İçtiğim ateşten bir yudumdu
Yanmışım dünya ateşti
Gözümden düştü dünya...
Geç de olsaYıllar yılı karanlıktım ben
Karanlığımdan utandı gece
Yıldıza aya haber saldı gece
Gözümden düştü dünya...
Geç de olsa
| 63 |
Yalnızlık
Yalnızlık tek başına kalmak değildir.
Bazen kalabalıkların içinde de yalnızsındır.
Çünkü yüzlerce insanın içinden
bir tanesi bile kalbine dokunamaz.
Asıl yalnızlık herkes varken
hiç kimsenin olmamasıdır.
| 27 |
Ayın 14ü – 31
“esin benim sarışın iç sesim sohbetteyiz
mevlanayla şems misali her dem halvetteyiz
*
müthiş bir aşka başladık esinle ikimiz
kibirli sarışınla olmaz hiçbir işimiz
*
herkese eşit dağıtılan tek şeydir zaman
sabredenlerin sabrını taşırmayın aman
*
gün geçmiyor bizden biri daha eksilmeden
bu millet uyanmaz mı kafalar kesilmeden
*
söyle esin bu düş mü yoksa serap mıdır
aşkın sonu vuslat mı yoksa harap mıdır
*
sabah kumsalda yürüyüş deniz şıpırdarken
bir kez daha düşün hazır kalbim kıpırdarken
*
biten günün işaretidir gün batımı
sevda dediğin ritmi bozuk kalp atımı
*
senden gittim güzelim kalan bir kaç anıdır
kibirli hallerin aşkın çekilmez yanıdır
*
kibirli sarışın beni üzüyor esin
sen söyleme sevdiğimi de hiç bilmesin
*
sen uzaklardasın burada kumbağ akşamı
aşk bence sen demekken sence ben mi başka mı..." 31.07.2016
| 134 |
Ataların Atası
Kimimiz İngiliz
Kimimiz Amerikan mandası derken
Ey atam sen
'Ya istiklal ya ölüm' dedinVatanım dedin,milletim dedin
Bu topraklar Türk'e aittir dedin
Taaruzu değil, ölmeyi emrettin
Ey Atam, sen ne büyük komutan idinEy Ataların Atası ATATÜRK
Olmasaydın sen, olurmuydu bir TÜRKO cepheden O cepheye koştun
Bağımsızlık karakterimdir dedin
Şaşırmışlara saç baş yoldurdun
Türk milletine bir güneş gibi doğdunSen yetiştin Atam imdadımıza
Geçit vermedin şaşırmışlara
Açtın kapıları yarınlara
Canımızı veririz bayrağımıza, vatanımızaEy Ataların Atası ATATÜRK
Olmasaydın sen, olurmuydu bir TÜRK
| 80 |
Yeşili Seviyorsan Medenisin
Yeşil korumalı yeşili sevmelisin,
Yeşil, senin yaşamın yeşil senin tercihin…O, hem denge unsurun tabiatın içinde,
Hem de yaşam kaynağın dönüşümlü şekilde…Yeşili seveceksin doğduğun günden beri,
Gökten taş dahi yağsa ekeceksin her yeri…(2012)
| 35 |
Mavi Mai
Mavi mavi akar gönül pınarım
Kana kana içer mavi yazarımDüşlerim uçuk mavi
Kuşlar uçtu uçacak
Gökyüzü havai
Bulutlar soldu solacak
Denizler masmavi
Dalgalar boğdu boğacak
Gönlüm başka bir havai
Şiirlere kaydı kayacak
Nazarlığım boncuk mavi
Düşmanlar çatladı çatlayacak
Türküler mai mai
Halaylar coştu coşacak
Gözler çakır
Gözyaşları doldu dolacak
Umutlarım mavimsi
Dileğim oldu olacak
Dostlarım mavimtrak
Aramız bozuldu bozulacak
Dünyam oldu çividi
Çıkınca yerinden çivisi
Kıyamet koptu kopacakBu nasıl iş
Şiirlerim bazen maviş
Bazen koyu laci….
Yüreğim de inadına kavi mi? ....
Kavi........Maviliğe bakar mavi ararım/
Balıklama dalar mavi avlarım/.
| 92 |
Künç Köprü
Bir köprü ki
Tarih kurmuş
Gelecek gelip, geçiyor üstünden
Altından bugün akıyor
Bir köprü ki
Üstünden nesiller geçiyor
Nice nesillere
Nice günlere sular
Tarih kurmuş köprüyü
Kadrini bilin
Bilinde büyüyün
Çocuklar
| 33 |
Ay Işığı - 1
Ay ışığı bataklıkta çiçekler
Pembe,mavi; Siyah tuval gözlere
Buruk bir gelecek resmedecekler
Umarsız bir aşkı çiğneyecekler
Ay ışığı bataklıkta çiçekler. Büyüsü pembenin ve Ay ışığı
Koparıp atmayın çiçekleri ha!
Kara sessizlikler emmesin çağı
Savrulsun boşluğa aşkın çığlığı
Büyüsü pembenin ve Ay ışığıAy ışığı kabusların sabahı
Hangi muştu diriltir karanlığı
Çocuksu,masum bir aşktı günahı
Üç-beş sıcak gözyaşıydı silahı
Ay ışığı kabusların sabahıPark ışıklarını ser yatağına
Ay ışığı serçe kuşu yürekler..
İki yürek uçmaz mı Kaf Dağı'na
Aldırma karanlık asi yığına
Park ışıklarını ser yatağınaKar sıcağı beyaz körü sokaklar
Acımasız sessizliğin kölesi
Yakın sayıp dost bildiğim uzaklar
Ay ışığımı,canevimi saklar
Kar sıcağı beyaz körü sokaklarPembe aşkın intelijansiyası
Sıska,duru,sihirbaz ve esrarlı
Parka doğan bir haziran sadâsı
Ve muhteşem bir mavera rüyâsı
Pembe aşkın intelijansiyasıPembe,beyaz Isparta'nın gülleri
Yağmur ardı toprak gibi,aşk gibi.
Sararken ay ışığı gönülleri
Saf duvaktır gül yaprağı tülleri
Pembe,beyaz Isparta'nın gülleriAy ışığı cenneti yıldızların
Işık dağıt,mutluluk serp,gonca ver!
Ümit gözlü,nakış elli kızların
Sevinci ve neşesi ıssızların
Ay ışığı cenneti yıldızlarınİçimde bin köşeli cam resmidir
Ateş rüzgarı kanadında uç gel!
Kalbime çakılan ok mu,his midir?
Dilimdeki Ay ışığı ismidir
İçimde bin köşeli cam resmidirKöpük köpük dalgalar üstüne yaz
Sıra üstü iz iz oldu yanağım
Kar buğusu bakışlarında ayaz
Yandı çıktı pembe düşlü konağım
Ne kış duysun,ne baharlar ve ne yaz!
Köpük köpük dalgalar üstüne yaz
| 217 |
Sensiz ölüme doğru yavaş yavaş
Aşkımı satamazsın ipoteğim var
Sen yoksan bu dünya bana dar
Yazın ağustosta üzerime yağar kar
Göremem yasaktır bana baharSensiz baharım kış olur gözüm yaş
Sensiz ölüme doğru yavaş yavaş
İşte gidiyorum içimde bir savaş
Ahiret yolunda ol bana arkadaş
| 44 |
Sonsuzsun Bende
Her güzellik sende durduğu kadar asil olasydı
Ben her güzele aşık olurdum
Her güzel senin kadar güzel olsaydı
Ben sonsuza kadar var olurdum
Sonsuz senin kadar büyük olsaydı
Ben bu sonsuzda kaybolurdum
| 34 |
Söylesene Baba
Hiç anlatmadın hayatı bize baba
Bak kızım diye başlayan hiç cümlen olmadı
Peki nasıl yaşayacağım bu hayatı
Nasıl anlayacağım elin adamını babaYaşadıklarımızı hep biliyorsun
Gözlerimizden kırgınlığı anlıyorsun
Gelin kızlarım konuşalım hiç demedin
mutsuzluğumuz seni korkuttumu babaYanına geldiğimizde hep başkalarını merak ettin
Oysa merak edilesi şeyleri biz yaşıyoruz
Sen bize kaçakmı oynuyorsun
Bizim dertlerimizden korkuyormusun babaBabam sendemi
kızların kaderini kocaları belirler diyosun
Yoksa annemi bunca yıl bunun içinmi,
Arkandan sürükledin söylesene babaKaynanam gelinim elin kızı dedi
Sen damadım elin oğlu demedin
Söylesene
Başkaları evladından dahamı kıymetli babaBabalık böylemi oluyor
Söylesene biz senin evlatların
Ne zaman elini sırtımızı sıvazlarken bulucaz
Yoksa bundan sonra olmazmı diyeceksin
Söylesene Baba
| 107 |
Oxford Vardı da...
Oxford vardı da biz okumadık mı? Aforizma tanısal sözü, genel bir toplumsal politikaları eleştirme olaraktan, toplumların kadersi ve özgürlüksü yapısını belirlemesi açısından; olabildiğince gerçekçi ve tesbiti, bir yaklaşımdır. Neki, kişi bazlı eksiklik ve davranışlarınızı olumlamaya bir açıklama da yaparsınız. İşte o zaman durumunuzu açıklama ve halinizi mazeretli kılma bağlamında kendimize, dayanak temel söz yapmayı düşünürüz. Oxford vardı da biz okumadık mı! Bu söz, toplumdaki yapısallığı açıklamada gösterdiği yansıma belirmesi kadar, kişisel eksiklerimizi haklı kılışın da savunmasını, aynı doğrulukta sürdürür değildir.Özgürlük ve kader, birbirine bağlı, birbirini açıklar sözcüklerdir. Özgürlük toplumsal gücün bir var ediş belirmesidir. Toplumun bu belirmesi; okul, hastahane, laboratuvar ortamı, yol olarak sizden önce sizin çevrenizde gerektirilmişse; okumak, tedavi olmak, laborant olmak sizin zorunlu kaderinizdir. Özgürleşmeniz, kader olarak gerçekleşir. Kaderiniz de sizden önceki gerektirilmiş bir olanağın, yani özgürlüğün şimdi kazaen kullanımı olur çıkarBöylece özgürlük ve kader nüans farklarının orjinden bütünler açı yansıması nisbetinde ayrılarak, kendi açısal tarama alanını; birbirini aynı orjinin açı yapan ışınları gibi destekler, yol aldıkça genişletirler. Şimdi özgürlük olarak var edilen, zaman geçince sizden sonraya olanak, kader olarak doğmaktadır.Bir kere hem özgürlük hem kader; ikiside doğuştan gelen yeteneklerinizle kullanımlıdırlar.İkiside toplumsal emekle var edilen bir olanağın, halka yansıtılan kullanım tezahürüdür. Yine ikisininde kullanım etkinliği sizin iç dış şartlarla uygun oluşunuzla, toplumsal emeğin sizi bunlarla karşılaştırması dış şartı ile, belirlenen bir sonuçlanmadır. Özgürlük ve kader bütünler açının bir ortak kenarının, birbirinin açı alanına değinmesi ile alan ilişkilenme değiş tokuşuna girişip geçişirler, iki alanıda denetlerler.Toplumun politik siyasası, toplumun üreten, kişi ve halkı özgürleştiren, bunları kullandırtma olanağı halinde (kaderle) halkı karşılaştırtarak halkın kullanım kaderini belirlemede etkindir Toplumun politik siyasası, bilinçli sorumlu ve sorunludur. Yine politika, toplumsal yararın aciliyet ve proğramlamasını tutturamamaktan dolayı da sorunludur. Toplumsal kaderimiz olumlu Ya da olumsuz olarak belirmektedir. Şimdi bu ortaya konan tez savunmaları, bir örnek üzerinde yürütelim. Örneğin okul gibi fiziki aracı, eğitim gibi toplumsal soyut emeği ve bunun öğretimini toplumlar var ederler. Eğitim özgürlüğünü ve eğitimin alt yapısını ve eğitimin üst yapısının gerçeklenmesindeki üslenmeyi yine toplumlarımız yapar. Bu toplumun sürdürdürdüğü bir sorum yükümlülüktür. Toplumumuzun sorum yüküm görev, işdeşleşmesini siyasi politikaların farklı anlayışlarıyla, ama temel ilkeler etrafında sistemleşen, eklem ve çıkarmalarıyla sağlanır. Bu politikalar, eğitim öğretimin fiziki şartlarını ve üst kadro şartlarını, ülke geneline yaygın olarak dağıtıp dağıtamamakla; toplumun sorunsalını da oluştururlar. Yani “”Oxford vardı da, biz okumadık mı? ”” sorunlu şartını, kötü politikalar sağlarlar.Toplumumuzun ürettiği ürünler, bizim bir özgürlük kullanım seçenek alanımızı belirler. Yani toplum bizim eğitim öğretim fiziki ve altyapı metaryal koşullarımızı üretip olanaklı kılmışsa sizin seçenekli bir eğitim öğretim talap etme ve gerçekleştirme özgürlüğünüz vardır. Yani toplumsal var kılış olan özgürlük, sizin iç ve dış şart uygunluğunuzla seçenekleşip, yararcı kullanımınızla gerçekleşen özgürleşen kaderdir.Mozart gibi bir iç şart yeteneğiniz, doğduğunuz çevrenin müzik şartlarının davulcu olması ile Mozart değilde iyi bir davulcu olmak kaderiniz ve özgürlüğünüz olacaktır. Mozart olmak için Viyana gibi bir çevrede doğmanız gerekecektir. Yaşam sizi kadere doğdurmaz, yaşam sadece sizin doğmanızı hazırlar, siz de sadece doğarsınız. Çünkü yaşam sizin Mozart Ya da başak bir şey olmanızı hedeflemez. Yani buğday illa un olmak için doğmaz.Siyasi politikaların akameti, eğitim öğretim olanağını, toplumun belli yerlerine götürememiş olmasıdır. Sizin eğitim özgürlüğünü kullanma Ya da kullanamama kaderinizi belirler. Okulu olmayan, zor çevre şartlarının sürdüğü bir yerde doğmak, zorunlu olarak sizin okuyamama kader ortamına doğmanız olmaktadır. Yani okuyamamak sizin zorunlu, hatta bilinçli bir kaderinizdir. Bu bağlamda halkın doğal çevresinde “”Oxford'un”” varlığı, ideolojik olarak zorunlu tutulmalıdır. Oxford'u var etmek bir toplumsal şart ve gerekliliktir.Bu açıdan bakınca, “”Oxford'un olmadığını söylemek”” kişisel olarak sizin haklılık ve kabule şayan bir masuniyet durumunuzu da zorunlu eder.İçine doğdurulduğunuz toplumsal olanakların, eşitsiz dağtılması Ya da hiç dağılmaması keyfiyeti kadar da belirleyici olan şudur: bir özgürlük ve kaderin kullanılmasında sizin iç ve dış koşullarınızın denk gelmesi şartı da vardır. Örneğin oxford olan her yerdeki, insanlar da Oxford'lu değildir, yani Oxford'lu da, Oxford'da okumamıştır. Bunun nedeni akıl ve ruhsağlığı gibi iç yeteneklerinizin bu eğitimi almanıza engel teşkil etmesidir. Yine ha keza parasızlıkta bu kabildendir. Parasızlık sizin iç şartınız toplumun da size dış şartıdır. Bölgenizdeki okulun olup olmaması da, yani sizin içine doğduğunuz ortamda, okulla karşılaşmanız, veya karşılaşamamanız da dış şarttır.Yani dış belirlenimdir.İç ve dış şartlar uygunca karşılaştığı zaman bu özgürlüğü kullanmak, sizin eğitimli olmak kaderinizi belirler. Bu ilke boyunca bakılınca Oxford sizin dışınızda bir belirlemedir. Mesele toplumundur. İçşartların biyolojik yanı sizin elinizde değildir. Ekonomik yanı, toplumun gelir bölüşüm ve refah dağıtım sorunsalıdır.Kişiler doğdukları ortamdan ayrılıp, iç koşulların uygunluğunu taşıdığı halde, çok iyide ekonomik koşullara sahip olurlar. Bu durumda “”Oxford'un”” varlığı yokluğu onlar için söz konusu değildir. İlerlemiş yaşta dahi olsalar Oxford'lu olmayı sürdürür olması gerekirdi. Böyle bir olanaklı kişi için artık; Oxford vardı da, biz mi okumadık? söylemi bir haklılık olmayıp, demogoji olmanın zaman zemin düzlemine kayar. Bu hal, zaafını mazeret yerine bahanaye sığınarak saklamaktır! Örneğin Kemal Sunal hayli ilerlemiş yaşına rağmen, ölümünden Birkaç yıl önce Oxford eğitimini (üniversiteyi) uzun bir süreç içinde tamamlamıştı. Çünkü kendi iç koşul belirlenim uygunluğu, eğer diğer dış koşul burada yoksada, bir başka yerdeki eğitim olanaklılığını kendisine reva görüp buldurtmuştu. “”Oxford vardı da biz okumadık mı? ”” deyip durumu kanıksamanın vaz geçmesi içine düşmemiştir.Bu tür mantıklar bir tuvalet makyaj malzemesini kullanmak istediğinde, bu malzemelerin ülkemizde bulunmamasına rağmen, o kişiler bunları Dünya'nın her yerinde; yasal Ya da illeğal yollarla sağlayabilmekteler. iş eğitim yükümüne geldiğinde, pas geçebilmektedirler.Bu açıdanda bakınca: “”Oxford vardı da, biz okumadık mı? ”” söylemi sürdürülebilir bir kişi mazereti olmaktan çıkıp, bahanesel, kişisel zayıflık politikasına dönüşmektedir.Toplumun özgürleştiren üretken emeği, sizin halk yaşam alanınıza yayıldıkça özgürleşmek kaderiniz olmaktadır. Kaderiniz gerçekleştikçe de özgürleşirsiniz. Bunlar, kimi durumlarda toplum ve halk olarak birbirinin alanını kulalanmaktır. Bu iki alanın kullanılışında iç ve dış şartlarının sınırlanıp, belirlenir olduğu da, asla gözden kaçırılıp, unutulmamalıdır. Kendi iç koşullarınız, dış şartlarla, zamanında karşılaşmayabilir. Bu durum sizin kusurunuz değildir. Ne var ki, kendinize özgü, iç şartınız tam olduğu halde, hele eğitim gibi zamana bağlı olmayan bir olguyu, şartlarınız olgunlaştığında, iç dış koşulları buluşturup, kaderinizi (okumanızı) hala gerçekleştirmiyorsanız, yerine getirmiyor iseniz, bu da sizin bahanenizdir. Yani bunu içsinip özümsememişsinizdir.Bu vakitte; Oxford vardı da, biz okumadık mı? Demesi bir toplum sorunsalını ifade eder olmaktan çok, kişisel üşenmelerinizle durumu ve günü kurtartan bir kurnazca bahane ve yüzeysellik olmaktadır. İlerlemiş yaşlarda, bu tür özümseme ve içine sindirmede, bireysel azimin de önemli rolünün olduğu unutulmamalıdır. Bu da söylenen sözün doğruluğundan çok, söyleyenin kendisinin bu sözle zamanca uyuşur olmaması ve söyleyenin aydın oluşunun düşünmeyi ketletir oluşu doğrultusunda, sözü ifade eder oluşu çok önemlidir.Sonuç: Yukarıdaki söz toplumsal gerçekçiliğin çarpık yanını anlatan çok iyi bir belirlemedir. Ancak, bu söz kişisel belirleme bağlamında kullanılırsa çoğu zaman bahane olmaya giden bir pranga olabilmektedir. Bu, çok etkili olarak, aydın gruplarca, kişisel bazda kullanılan bir söz olan yanılsatmacadır. Eğitimli olma, bir hak temini ve bir toplumsal olanaklılığın özgürleşme gerçeklenmesidir. Özgürlüğü gerçekleştirirken, kaderinizle karşılaşırsınız. Kaderiniz iyi işlemeyen toplumların politikasızlığıdır. Bu tamamen sizin dışınızda, biyolojik ve toplumsal belirleniştir. Yani sizin toplumca ailece iç dış özgürleştirme olanak şartlarıyla buluşturulamamanızdır.Kişi zamanla kaderine muktedir olmayı bilir ve bulur. Kader, özgürlük, hak gibi kavramlar birbirine bağlı, birbirini gerektiren, toplumsal üretiş ve paylaşımın zorunlu sonuçsal yansıma belirmesidir. İnsanın öznel ve nesnel eğitim etkinliği, politik siyasetlerle, belirlenir. Özgürlük ve kader toplumsal ittifaklarla değiştirilir ideolojik yazgılardır.04.03.2009
| 1,157 |
------------------------------------Cennet Yeşili Gözler
Sus konuşma, söyleme ne bir kelam, ne bir söz,
Konuşursan aşk olsun ağzından çıkan her söz.
Beni yaktı, kavurdu; o yemyeşil iki göz,
Yansam da, kavrulsam da razıyım yeşildir göz.Savur, at omuzuna sapsarı saçlarını,
Aç gözlerini, kaldır yay gibi kaşlarını.
Kapanmasın gözlerin, baksın hep yeşil yeşil,
Gözlerin rengi sanki cennetten çıkma yeşil.Yeryüzün de bir cennet, cennet yeşili gözler,
'Yeşil muraddır' derler, muradım yeşil gözler.
Ömrüm geçip, bitse de gözlerine bakmakla,
Cennet seyrediyorum, şikayet yok ne hakla.Güzelim uzanalım, seninle yeşilliğe,
Göz yeşil, doğa yeşil, doyulmaz güzelliğe.
Göz göze, karşı karşı gözlerine bakayım,
Gözlerin de hapsolup, yok olup, kaybolayım. Şükrü Topallar 15. Mayıs. 2009 İzmit
| 106 |
Akşam Olmasa
Hınç alırcasına çıksam dağlara,
Bir de oradan baksam doğaya,
Sonra gezinsem durmadan, hatta;
Akşam olmasa...Saatler geçse aradan habersiz,
Kuş cıvıltıları, böcekler ve biz,
Sonra, bu ahengin arasında
Akşam olmasa.Şırıl şırıl akan bir dere,
Arkasından bir pınar, aynı ahenkte,
Ve yeşil ile mavi karışımı doğa,
Gezinirken ufak bir göl kenarında,
Akşam olmasa.Ağaçların gölgesi dindirirken yorgunluğumu,
Etrafı sarmışken çiçek kokusu,
Böcekleri sarmadan kış uykusu,
Binbir doğa sesine karışsam,
Hatta koşarken bir ceylanın arkasında,
Akşam olmasa.Bir taşın üzerine oturup,
Seyretsem bütün yaşamı,
Bembeyaz bir bulutun,
Oradan izlesem girdiği şekilleri,
Bu sihire kapılmışken orada,
Akşam olmasa.Sonra, tatlı bir rüzgar,
Saçlarımı okşasa,
Etrafımı sarmışken temiz hava,
Tüm neşeyle seslensem doğaya,
Güzel bir güvercinle,
Bakınırken karşı karşıya,
Akşam olmasa.Bütün kaygılarımdan uzakken,
Hatta doğanın sihiriyle el ele,
Ve kuşlarla başbaşa,
Onların yaşam savaşını izlerken,
Yalnızca;
Akşam olmasa.
| 132 |
ElVeDa GeNçLiĞiM/45YaŞıM
Elveda gençliğim
Bugün benim doğum günüm
Elveda 45 yaşım
Anlarım, hüzünlerim, sevinçlerim
Elveda
İlkokulum, siyah önlüklerim ve tahta sıram
Mavi gözlerine aşık olduğum
İlk aşkım, Ayşe öğretmenim, platonik aşkımElveda
Dikenli telle çevrili bahçemiz
Odalarına yağmur suyu akan
Doğduğum, emeklediğim, serpildiğim
Dede yadigarı ev...
Elveda
Sevgi yürekli, annemin hastalığında
Yemekler getiren sevgili komşularımız
Sarı çeşmesinden ellerimle su içtiğim
Dallarından yıkamadan dutlar yediğim
Dede yadigarı ev...Elveda
Futbol sahasının büyüklüğüne kapılıp
Özlemle yazıldığım, ilk kavgalarımı
Sınıf çatışmalarını yaşadığım
İlk polis copunu yediğim lisemElveda
Sokaklarında nöbet tuttuğum
Mahalleyi dış saldırılardan koruduğum(uz)
'Asmayalım da Besleyelim mi'' diyenin
Yönetime demokrasi adına! ! el koyduğunda
Polise askere ihbar edip
Vatandaşlık görevini yerine getiren mahallelim...Elveda
Marmara İşletme mezunları
Sirkeci Alemdar otel, Kadırga öğrenci yurdu
Elveda..iskelesinde
İnenlerin yönünden kaçak bindiğim(iz)
Karaköy-Kadıköy şehir hatları vapuru
Eminönü, Galata köprüsü, KadıköyElveda
Saçlarımı mavi berenin altından sarkıtıp
Kendimi Che Guevera'ya benzettiğim
Aslında halt ettiğim
Vatan haini Asteğmen damgası yediğim
Bu yüzden onurlandığım
Eğirdir Dağ Komando Okulu
Tekirdağ 8. tümen… Elveda…ELVEDA … 45 yaşım
Hoş geldin yeni yaşım
Çok sevdiğim kır saçlarım…24 Aralık 2004
Adana
| 173 |
Tescilli Yalnızlık
Bu benim ki
Öyle, böyle yalnızlık değil ki
Öldüresiye,
Yok edesiye
Katil bir yalnızlık.
Bir dağın eteğinde,
Gecenin sessizliği gibi
Karanlık,ürkek
Derin bir yalnızlık.
Zamanımı durduran,
Hayatımı bitiren,
Çılgıncasına,
Delicesine,
Ayyaş bir yalnızlık
Dilimi lal eden
Derdimi var eden
Umudumu yok eden
Zalimce
Acımasız
Tescilli yalnızlık.
| 48 |
Çocukluğa Gönderme
Çocukluğun geri gelsin istiyorsan;
şekerleri sev, bir daha şekerleri,
Yeni alınmış bir ayakkabıyı yastığının yanına koy;
bağırsın kokusu,
bayramların olsun yine/
Annen artık yoksa benim gibi,
eski mutfakta dokunduğu tel dolabı öp,
bir yiyecek koy dolabın içine ve sonra çal
ve kaç ,bahçe kapısına doğru;
belki gelir arkandan annenin terlik sesi...
| 53 |
HANGİSİ?
kadın mı ağladı
adam mı kadının içinden
kadın mı öptü tanımsızlığı
adam mı emdi anlamsız
kadın mı aktı lav gibi
adam mı kurcaladı yanardağı
kadın mı nakışladı ormanı
adam mı düşürdü son yaprağını
kadın mı taşıdı kıvılcımı
adam mı göverdi sil baştan
kadın mı koktu durmadan
adam mı suladı gül ağacını
kadın mı açtı kuyularını
adam mı zorladı çıkrıkları
kadın mı törpüledi geceyi
adam mı kesti korkudan
kadın mı sürdürdü ağlamayı
adam mı kadının içinden
(Kuzey Yıldızı / Sayı: 6)
| 81 |
Üzerime Yağan
Martılar gelip duruyor kapıma.Seni soruyorlar.Yoksun diyemedim,üzülürlerdi.
Dönecek dedim,yağmurlu bir sonbahar akşamı.
Yağmurlu bir sonbahar akşamı cesedini buldu sokak çocukları...
Sarmaşık gülleriyle kaplamışlardı bedenini...Güller ki bileklerinden sızan kan gibi kırmızı,güller ki hüzünlü,buruk.Ve bütün sonbaharlarda yağmur yağıyor bu sokağa ve gül kokuyor şehir.
Meydan saatinin önündeyim.
Hangi kırmızı verebilir artık dudaklarının rengini? Hangi sarı,saçlarını...Ve deniz mavisini kaybediyor gitgide.Gözlerinsizler hepsi.
Martılar gelip duruyor kapıma.
Seni soruyorlar...Üzerime yağan yağmurda gözlerinin izleri...
| 69 |
Uzak
Şimdi her zamankinden daha uzaksın bana. Kilometrelerin de ötesinde, bir ölü gibi dokunulmaz. O kadar uzaksın ki hiçbir paralel evrende dahi ellerimiz birleşmiyor, gözlerimiz buluşmuyor. Acısıysa daha derin, merkezin tam ortası. Hükmü yetersiz düzinelerce kelimenin dile geldiği apansız bir boşluk. Ruh. Kalp değil, beyin değil, kol değil, bacak değil. Ruh. Deriden daha büyük, candan daha can. Acısıysa daha hain, en keskin bıçaklardan daha keskin. Yazıldığı gibi hissedilmeyen onlarca kelimeden insafa gelen birkaçının verdiği kısa ömürlü heyecan ve neşenin ardından kalan cani kelimeler topluluğunun yarattığı depremin şiddetinden sarsılıp savrulan ruhun hasta ettiği beden. Bazen ben. Bazen sen. Bazense hiç olamayan biz. Harf kapasitesine aldanıp anlamı azımsanmaması gereken kelimeler. Bunlar gibi yuzlerce, binlerce, milyonlarca kelime topluluğu. Biraraya geldikleri cümleler. Ellerimizi bırlestıren paragraflar, gozlerımızı buluşturan sayfalar. Ölümün ötesine geçen yapraklar. Ve bunca şeye rağmen geri dönmeyen kalbin, sahip olamadığım sevgin. Önüne geçemediğim tek gerçek.
| 142 |
Bu Vatan Candır
Edirne'den Kars'a cennetim köşe bucak
Bu yurt olur her dine her dile kucak
Herkes birbirine kardeş birbirine ocak
Bu vatan hepimizin bu vatan candırKonya'da Mevlana'sı düşünce abidesi
İstanbul'u, boğazları,eşsiz güzellikleri
Hatay'da buluşur dinlerin çeşitleri
Bu vatan hepimizin bu vatan candırSevgi dolu insanı duyguludur türküsü
Yardımlaşma merhamet insanımızın özü
Kucak açar herkese birliktir hep sözü
Bu vatan hepimizin bu vatan candırAy yıldızı benzemez eşsizdir hikayesi
Kanla sulandı bayrak altında şehitleri
Şanlı tarihim türlü destanlar misalesi
Bu vatan hepimizin bu vatan candırKadını erkeği genci yaşlısı
Bu millet yüzyıllardır insanın hası
Unutturmaz şehitlerini tutar yasını
Bu vatan hepimizin bu vatan candırSuları coşar dört mevsimi yaşar
Toprağından bereket başaklar taşar
İnsanı durmaz çalışır geleceğe koşar
Bu vatan hepimizin bu vatan candırCanımın cananı bu güzel vatan
Toprağın yarimdir hiç bitmez sevdan
Damarımda durmayan sevgiyle akan
Bu vatan hepimizin bu vatan candır
| 139 |
Giderek Ben 6
Bir hücrenin ikiye bölünmesi, tomurcuklanma gibi eşeysiz üreme yerine, eşeyli üremenin evrilmesi; maliyete neden olmuştu. Bu maliyet dışta biyolojik bireyler arası dolaşımla olacak üreme faaliyetiydi. Ve bu üremenin güvence yaptırımı için seks yapmanın yükünü evrim (hayat) , çoğu organizmalar arası ilişki oluşla göze alıp organizmalar bu zahmetlere katlanmıştı.Yine cinsellik eğilimi dıştan gerçekleşip ve dışta dolaylı oluşlarla ortaya konuyordu. Üremenin dolaylı koşullarla olması demek; bu işte tekil ego eğiliminin yeterli olmaması demekti. Yani cinsel partnerin de bu işe evet demesi gerekiyordu. Bu da cinsellik eğiliminin belirmesi ile sağlanması arasındaki zamanı uzatıyordu. Yani cinsel sağlanma biraz gecikiyordu. Bu gecikme cinselliğin dış çevrimli olması yüzündendi. Bu gecikmeye bir de sosyo toplum içinde sosyalleşen insanın edimci öğrenmeleri de neden oluyordu. Yani cinselliğin sağlasan olmasındaki gecikmeye etki eden inşalar içinde edimci davranışların da çokça katkısı vardı.. Cinselliğe dıştan etki edişle, cinselliği edimsel etkiyle giriştiren çevre, sosyo-toplumsal çevredir.Temelde tek bir hücrenin kendisini eşleyişle bölünme yönelcimi olan çoğalma; dışta cinse eğilimiyle sosyo toplumsa yapının içinde yeni ve edimsel tutumlar edinmişti. Bu tutum, üretim ilişkisi kapsamlı oluşla vesile nedenlerle de cinselliğin dıştan düzenlemesiydi. Böylece cinsellik dışta sosyo toplumsa yapı içinde öğrenilen vesileci inşaları da bir hayli üslenmiştir. Karşı cinse yönelmek edimsel öğrenme değilken; karşı cinse seranatlar eşliğinde yönelmek edimsel öğrenmedir.Vesile neden temel olmayan nedendirler. Ama vesile nedenler de o sürecin ortaya çıkmasına katkın olurlar. Cinsellik bir yandan duygu oluşla sürerken; diğer yandan da mantıki olabilmektedir. Ekonomik tercihler, kişisel tercihler, kariyeri olmak, sınıfsal ve kültürel oluşmalar gibi vesileci nedenlerde cinsel birleşmelerin edimsel seçiciliği içinde oluşla, cinsel partner seçimine az çok katkın olmaktadırlar. Bu gibi seçme ayıklamalar da, dıştan cinsel seçiciliğin sosyo toplumsa kültürle sağlanır olan inşası üzerine bindirilmiş durumdadırlar.Giderek ben olmanın sadece bir yönü böylesi gelişme ve evrimsel adımlarla bambaşka boyut ve düzlem devinmesi içine girmişti. İlk başlarda bu tür evrimsel yol alışların sonunda bu kabil bir gelişme, girişme düzeyi içine geleceğini tahmin etmek, hayale getirmek; olanaksız bir bilinmezdir. Yine hücre içi eşleme nedenli bölünmenin, cinselliğe uzanır olacağının tahmin edilemez olan bir bilinmezliği ile konumuzu bitireyim.Bir hücrenin kendisini eşleme yapan bölünme eğilimli çoğalma uzamı, ilk başlarda bir hücre içinde oluşur olan bir yansımaydı. Şimdi bu bölünmenin olması için dıştan, hem de sizin dışınızda eşeylerden birleşmeler yapmaktır. Birleşmede, bir cinsin spermi ile karşı cinsin yumurta gametinin buluşmasıdır.Tekil bir hücre içindeki bölünme, sizde; duygu yaratmazken ve hatta; sizlere şiir yazdırmazken; ve dahi şiir yazmanın olasılığını hatırınıza getirmezken; şimdiki kimi cinselliklerin dıştan eşler üzerinde oluşuyla gerçekleşmesi size; şiirler yazdırır. Aşkı ortaya koydurur. Hatta, karşı cinsin aşkı sizi mecnun etmektedir. Bunlar gelişmenin ve evrimin hesaba katmadığı mucizesidirler. Bir gelişme, bir değişme ya da bir zorunluluk olmadan, mucize ve kıyamet de olmazdı. Sosyo toplumsa benliğimizin oluşması:Zaman, evrene ve doğal çevremize, farklı farklı yansır. Çevremizdeki olgu ve olaylar; varlıklar ve her bir var oluşlar; her bir çevrimler vs. zamanın her bir farklı var oluşla, belirmeli yansıma özelliğidirler.Her bir olay ve devinimin zaten kendisi zamandır. Devinimin zaman olması, özdeğin temel özellikleri içinde mütalaa olunan bir konsepttir. İnsanlar dahi, aynı zamanın en az üç farklı boyutunu aynı anda kullanırlar. İnsanın kendisi bir zamandır. İnsanın kendisinin zaman olması, sözgelimi kendisindeki organ, doku, özümleme süreçleri vs.’nin kesikli (sınırlı) oluşuyla, sürekli (sınırsız) oluşunnun bağıntılı ve bir arada ilişkilenmiş olma halinin, ileri akan süreç bütünlüğüdürler.İnsanda o anda insan oluşla görülen bütünlüktü zaman, en az üç farklı belirme ilişki tipine göre kesikli sürekli bir olay zaman olamlılığına dönüşmüştür. Birinci zaman, sizde bağıntılı oluşla; sizdeki geçmiş zaman oluşukları ve ilişkileridirler. Organ ve dokuların oluşması ve işlevsel ilişkilenme inşası sizden öncedirler ve sizinledirler. Organların gördükleri, iş ve işlev aynı zamanın ikinci şekilde beliren kullanımlar oluşla, şimdiki zaman içinde kullanılışla sürerler. Sözgelimi; sizin özümleme süreçleriniz gibi solunumunuz gibi içti zamanın kesikli sürekliliği oluşla, bir kullanımdırlar. Yine basitçe söylersek; bebekliğiniz, çocukluğunuz gençlik ve yaşlılığınız hem geçmiş zamandırlar, hem de şu anki halinizin (yaşlılığınızın) içinde sürer giderlerAynı zamanın aynı anda, insana dek olur zamanın üçüncü bir yansıması oluşla sizdeki süreçler birliği oluşturan bir durumda öznelliğinizdir. Yani bilen ben. Konuşan ben, muhakeme eden hesap eden vs. bendir. Sizlerin dışına doğru aktardığınız düşünceler, sırf kendinize özgü özneldi zamandırlar. Bu üç farklı devinim aynı zaman içinde (siz olan zaman içinde) yan yana, aynı anda; sizin farklı girişmeli zaman yüzlerinizi kullandığınız birer süreçtirler. Örneğin; inanç içinde olmanız. İbadeti olmanız. Kazak örmeniz. Spor olarak ağaca tırmanmanız. Balık beslemeniz. Çevre ile ilgilenen merak eğilimleriniz. Gezip dolaşmanız. Islık çalmanız. Şarkı söylemeniz Giyim şekliniz. Yüzmeniz. Aşkınız. Eğlence, oyun, şamata vs. yapmanız; bu tür zamanları kullanmak ve bu tür zamanların içinde olmalarınız vardır. Bu zaman olayları hem sizin dışınızda, hem sizinle ilişkili bir özel hayatın kendisi de olan zamandırlar. Bu farklı, kesikli zamanlar sizin bu zamanları eğiliminize göre farklı bir özellik bağlacı içinde oluşlarla kullanmanızdırlar.Zamanın boşluklu tanecikli alanının doldurulmasıdırlar. Bunlar aynı zamanın farklı yansımalarla olan çok yüzlülüğüdürler. Bu çok yüzün her biri kendisine uyan anahtar kilit gibi oluşun farklı bağıntılarıyla kullanımdırlar. Çoğu kez bilmezlikler bu kabilden olan özel ve öznel yaşantılımlı zamanları, toplumsal zamanın süreçleriyle yer değiştirtirler. Söz gelimi; bir devlet dairesindeki veya bir fabrikadaki bireyin kullandığı toplumsal zaman, artık kişinin özel hayatında kullandığı kişisel özel ve öznel zamanı değildir.Aksine, toplumsal mesai içinde olan birey (dikkat ediniz kişi değil birey) kullanımlı zaman, topluma ya da toplumsal mesaiye ait olan zamandır. Toplumsal zamanın yaratıcısı, sorumlayıcısı, düzenleyicisi; toplumdur. Toplumsal zamanın içinde olan ve toplumsal zamanı kullanan birey insan, toplum zamanı içinde artık kazak öremez. Şarkı söyleyemez. Havuzda yüzemez. Bu benim insan hakkımdır, diyemez.Toplumsal mesailer, kişinin zamanı değildirler. Toplumsal zaman, toplumsa zamanın; üretim sürecine dek beliren yüzlerinin kullanımıdırlar. Toplumsal yapı ile ortaya konan bir üretim sürecidirler. Öznelci özel zamanın tutum ve davranışları, üretim yapan toplumsa zamanın içinde kullanılması; ne haktır. Ne özgürlük kapsamında oluşlarla değerlendirilmezler.Toplum ve halk alan içine dek zamanın, her birinin kendi kullanım zarfı içinde olmayan davranış ve edimleri, o sistemi aşındıran virüs davranışlı edimdirler. Bu nedenle kişidi kullanımlı (giyim, kuşam, inanç gibi) zamanlar, toplumsal zamanın içinde kullandığı bir hak ve özgürlük değildirler.Sosyo toplumsa alanın her ileri süreçleri, kendi yeni yansıma bağıntısını ve kendi boşluklu tanecikli olacak alan girişmesini de ortaya koyarlar. Böylece her yeni olayların ileri süreç girişmeleri, farklı düzlem ve farklı düzey olmanın, yeni özellikti durum boyutu olurlar. 16.12.2012
| 997 |
Bir Temmuz Sabahı
şehrin ışıkları sönerken birer birer
hadi kalk dedi kuşlar
yosun kokan bir temmuz sabahımiskinleşme dedi çiseleyen yağmur
ıslak eliyle, saçlarımı okşadıve durgun akıyordu nehir
bir serinlik yüzümü yaladı
sonra
kirden arındı şehirinsanlar geçiyordu düşünceli
telaşlı insanlar
beni farketmedileraz ötede bir genç tedirgindi
mırıldanarak saatine baktı
bir of çekti
birkaç dakika sonra
genç kız göründü
mutluydularsimitçi de mutluyduönümden geçen japon kız güldü:
günaydın dedi
güldüm:
günaydın dedimben de mutlu oldum..
| 72 |
gözü yaşlı şiirler tarihi
devrilen cümle yığınları arasındaimgeler toprak altında kaldıhala yaşayan kelimelerinolması mutlu ediyor insanıgüneşin resmi ne zamandıryapılmıyor. yıldız sağanağındahayata saplanan miyoplu gözlerden başka ne kaldı umut adına...kuru lokmalar ardı ardına dizildisavaşların hesabını çocuklartutuyor kaç zamandır. gözü yaşlı şiirler tarihine yenileri ekleniyor.
| 43 |
Hayat
Hayat bir tebessüm
Kahkahaya dönüşmeyen
Bir parıltı gözlerde, yedi rengiyle
Ağlamak bazen kimseye görünmeden
Belki paylaşmak öylesine biriyle
Adını dahi bilmeden
Hayat bir çocuğun elinden tutmak
Ve kucaklamak kimsin demeden
Soğuk kış gecelerinde
Minik bir ressamın portresi olmak
Bazen bir ateş çevresinde oturmak
Sokaklarda dolaşmak açlığını bilmeden
En iyi cami avlusunda ihtisas yapmak
Ayakkabı boyamak, mendil satmak
Hayat bazen, her çocuğu bir bir yaşamak
Gülüp geçmek değil bir bahşişin ardından
İzlemek hiç hiç değil oturulan koltuktan
Hayat yürümek
Ya da koşmak inadına
Bir saatlik karlı yollardan varmak okuluna
Anne şefkatinde ısıtmak
Islak ve çıplak ayaklarını
Hiç bahçe görmeden işlemeye koyulmak
Hektarlık toprak yığınlarını
Hayat, işlemek bir bir çocukları
Kelebeklerle karşılamak yarınları
Bir minik gülüşe feda etmek dünyaları
Bir yüreği yaşatmak
Zorlayıp tüm imkânları
Silebilmek göze-gönle dolan yaşları
Hiçe sayıp göbek çatlatan kahkahaları
Hayat içten bir tebessüm
| 137 |
..Bitti
Kaç tane 'BİTTİ 'yi bitirir günlerPara biter, yemek biter, güç biter...Kim bilir kaç 'BİTTİ'yi yitirir günlerZaman biter, ömür biter, aşk biter...'BİTTİ' lerin ardından umut etmek boş,Derman biter, heves biter, söz biter...
| 32 |
Bir Babanın Dilinden
Baba olmak dağ gibi
Baba olmak gönlü saray gibi
Baba olmak, her derde şifa gibi
Baba olmak bir rüya gibi Baba olmak değildir cismi
Baba olmak değildir resmi
Duyulunca evde ismi
Kucağına atlamalı çocukların her birisi Baba rahmet
Baba merhamet
Baba aş baba ekmek
Babaya düşer, çile çekmek Baba koruyucu
Baba kollayıcı
Baba dert baba acı
Baba tüm dertlerin tek ilacı Baba huzur
Baba bereket
Baba eli nasırlı
Babanın kalbi yumuşakGüngör CELEP 01/07/2009
| 76 |
Sağlıklı Olmak İçin
Spor yap dengeli beslen,
Temiz giyin,giyimine özen göster,
kendine bak,
Sağlıklı olmak için bunları yap.Her gün düzenli ol,
Biraz da sağlığın için özenli ol,
Yeterince yemek ye,
Sağlığın için bunları yap.
| 34 |
Yanmayan Işık
Ömrümün üstünden kaç bahar geçti
Kader bana yeşil ışık yakmadı
Hasretin makası sinemi biçti
Kader bana yeşil ışık yakmadıSevgi yüklü kalbim keder,gam doldu
Gönlümde yeşeren goncagül soldu
Kaç bahar,yaz geçti mevsim güz oldu
Kader bana yeşil ışık yakmadıYine ahu zarı aldım dilime
Gülüp geçiyorlar şu ahvalime
Bulutlar ağlıyor garip hâlime
Kader bana yeşil ışık yakmadıUzaklarda kaldı suna boylu yâr
Bağrımdaki acı idi bana kâr
Ömrün baharında oldum ihtiyar
Kader bana yeşil ışık yakmadıYalnızlıktan bile daha yalnızım
Kırıldı umudum kesildi hızım
Semaya yükseldi feryadım sızım
Kader bana yeşil ışık yakmadıÖzüm sevda ile hep sarhoş oldu
Bir tek gecem değil günüm loş oldu
Seneler boyunca yollar boş oldu
Kader bana yeşil ışık yakmadıDil kurşunu içerime çakıldı
İnsan idim amma hakir bakıldı
Sarı sönüp kırmızıda takıldı
Kader bana yeşil ışık yakmadıIrmak olur yâr yoluna çağlarım
Dert miliyle yüreğimi dağlarım
Garip Metin-iyim kara bağlarım
Kader bana yeşil ışık yakmadı
| 147 |