siir
stringlengths
171
74.5k
siir_uzunlugu
int64
31
9.7k
Aşk bu aşk Üç harfli tek heceli Tarifi imkansız belli Dokunursa çok tehlikeli Benden çok oldu gideli Aşk bu aşkKısa ömürlü kelebek gibi Kurşun gibi, yaydan çıkmış ok gibi Kırık kuş kanadı gibi Her derde deva nasır ilacı gibi Aşk bu aşkİşi uzatmadan kestirmeden gitmeli Çok olmuştu ahkam kesmeyeli Bana da uğrarsa reddetmemeli Diyecekler bana zırvaladı, zır deli Aşk bu aşkSonbaharda dalında kalan yaprak gibi Karda açan çiçek gibi Şiirde şarkıda okunan sözler gibi Rabba sevdalı yunus gibi, Aşk bu aşk
81
Eğitim Şikâyet ediyor herkes, bu nasıl eğitim böyle, Öğretmen mi sebep “mesleğim” dedi diye, Sömürü ve yozlaşma çoğalmadı mı söyle? Tatmin olmaz arzular teknoloji peşinde.Birçok değişim ve gelişim dikte ile yozlaşma, Güvendiğimiz gençlik inançsızlık yolunda, Yaşama anlam katan asil ve evrensel çaba, Doğrudur öğretmen, ilk akla gelen nokta.Güzel ahlaklı gönül ve mücadele insanı olmak, Amaçsızca davranıp, saygı peşinde koşmak, Kontrol bende değip düşünmeden davranmak, Mesai bitti, bu mudur öğretmen olmak!
70
Başka Bir Dünya Var mı? Sonu ölüm ne kadar yaşarsan yaşa, Can veren Allah'tır ağaca taşa, Gerçeği görmeden aldanma boşa, Bu dünyadan başka bir dünya var mı? Ne güzel bir dünya derya denizler, Bin bir türlü sırı içinde gizler, İnsanoğlu olarak nankörüz bizler, Bu dünyadan başka bir dünya var mı? Varsa kalbinde kin ne işe yarar, Oruç tutar namaz kılar cenneti arar, Aslında herşey burda kendini yorar, Bu dünyadan başka bir dünya var mı? Dünya bize özel yine az dersin, Yüce Allah'ım başka daha ne versin, Cahil başka bir dünya hayali kursun, Bu dünyadan başka bir dünya var mı? Allah derim ikilemem özümü, Veysel der ki; Ölüm keser hızımı, İnandırmak çok zor oğlum kızımı, Bu dünyadan başka bir dünya var mı? Tel:0537 959 05 55
125
Kırmayacaksın Kalbi, Yıkmayacaksın Gönlü; ANADOLU İÇİN! . = 000.010 = 16 Mart 2013 Cumartesi 17:05:29Herkes; insanın yararına çalıştığı inancımı güçlendirmeliyim: çünkü, altı milyar insan içerisinde kendimi eğitmeye çabaladım! . Altı milyar insanın iyiliğini gördüm üzerimde! . Bir çocuk doğar ve altı milyar insanın duyarlılığında yetişir o çocuk! . Şu an; altı milyar insana, kendimi borçlu olarak hissediyorum! . Dünya insanları hoşgörülü, ben de hoşgörülü olmalıyım dünyamızın geleceği için! . Bir baba olunca; evladım da, altı milyar insan arasına dalacak ve o da hoşgörüsü ile, dünyayı sevecek, dünya insanına, paylaşımları ile hizmet verecek inşallah! . Şikayeti bıraktım çok şükür; başkalarına hükmederek değil, mutluluğum için kendime hükmetmeyi daha uygun buluyorum! . Biraz daha iyimserlikle yükleyerek yüreğimi; başıma gelenleri, kaderimmiş diyerek, olgunlukla karşılamaya çabalayacağım bundan böyle! . Dünya; sen kusursuz bir güzelliksin benim için! . Kusur işlemeden gerçekleşen bir paylaşım için; yeniden doğabilmek mümkün olabilse inşallah! . {Yazan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 16 Mart 2013 Cumartesi 17:13:38}
155
Makinem ile kavgam (Bölüm 2) / Düz yazı Oh! Nihayet makinemin başına oturdum. Son bir haftadır, makinem ile aramız açıktı. Açıktı da ne demek. Son bir haftadır birbirimizi görmedik.Birbirimize uzak durduk, yan yana yada karşı karşıya gelmedik. Eee! makine yerinden oynamamış ki. Tamam, tamam ben makinemin yanına yanaşmadım. Çünkü ondan önceki hafta, bu makine ile kavgayla geçti.Bunun üstüne de sigorta affı diye bir şey çıktı, kimin için çıktı, niye çıktı anlamadım. İşte bu af çıkınca ve de ‘’Bağ-kur’lular 1 Eylül’e kadar, sigortalılar 5 Eylüle kadar müracaat etmek zorundadırlar’’ diye ilan edilince, biz de kendimizi vatandaş zannedip, ilk günden, heyecanla sıralara girmeye başladık. Niye? Güya aftan yararlanacağız. Hangi aftan, suçumuz ne? Bunu sormak şöyle dur-sun düşünmedik bile. Vasıtalı vasıtasız vergi yükü bakımından dünya ülkeleri arasında baş sıralardayız. Yine ülkemizde, nüfusun %20 si GSMG %80 alırken, vergilerin %20 sini ödediği halde, dar gelirliler vergi suçlusu olabilir. Zenginler suç işlemez. Onlar, yasaları yapanlar, paralı olanlar veya paralı olanların himayesinde devlet yönetenlerdir. Biz, emre uyarken doğuştan askeriz ama, siyaset yapmaya gelince siviliz. Bizim ülkede siyaseti de askerler yapar. Biz sadece üretimden ve patronların daha çok kar sağlamasından sorumluyuz. Ekonomik istikrarsızlık göstererek ‘Ginnes Rekorlar kitabı’’na girmek için yarışan ülkemizde, Biz de bu ekonomik istikrarsızlıktan payımızı almak için bir şirket kurmuş bulunduk, zamanın birinde. Bilfiil çalışan, arkadaşımızı da hissedar yaptık. İyi mi yaptık, kötü mü yaptık, tam olarak ondan da emin değilim. Biliyorsunuz, hayatın her alanında, atletizm de olduğu gibi yarış yapılıyor. Neden herkes istediği kadar üretemez, herkes istediği kadar pazarlayamaz, herkes istediği kadar satamaz bu ülkede? Sam amca ne dediyse, ne kadar kota koyduysa o kadar. Bu ülke nüfusunun, %20’ i yani 12 milyonu, üretim yapabilir, yada, bizim ülke olarak hedefimiz, üretimi artırmak değil. Tam tersine üretimi, yıldan yıla sam amcanın istediği oranda azaltıp, bu üretimi yapanlar arasında bir yarış düzenleyerek, üretim yapacak olanları seçmek, aynen üniversite seçme sınavları gibi. Çıtayı yüksek tutacaksın, atlayabilen atlasın, atlayamayan çatlasın. Üretime katılamamak, üretimden pay alamamak, yani aç kalmak demektir. Üniversiteyi kazanamamak demek geleceğin üretim ordusuna katılamamak demektir. Yani geleceğin açları arasına katılmaya mahkum edilmiş demektir. Ne yapalım, bize üretim hakkı tanımayan devlet, bizim suçumuz yok, deyip yatamazsın. Çünkü, aç kalacak ilk insan sen olursun. Bu ölüm orucuna yatmak demektir ki, aynı zamanda suçtur. Yarışacaksın, yarışacaksın ki, devlet ne kadar demokrasi sevdalısı olduğunu gösterebilsin. Hak edenler ve hak edemeyenler olsun. Şimdi esas olan bu. Kimsecikler, Dünyanın GSMH % bilmem kaç oranında artıyor. Bizim de en az aynı orada artmalı ki, ülkeler sıralamasında daha da gerilere düşmeyelim. Yani, şu üniversitelerin seçme sınavında nasıl öğrencilerimiz ilk sıraları kapabilmek için mücadele ediyorsa, esnafımız ve küçük sanayicimiz, üretimi artırıp ön sıralara geçerek, üretimden daha çok pay almak için yırtınıyorsa, ülkemizi yönetenlerde, uluslar arası planda kendi ülkesi adına, dünya pazarlarında kendi ülkesine düşen payı kapmak için yarışmalıdırlar. Yoksa yarış anında kendi vatandaşının önüne engel koyarak, devlet yönetilmez. Vatandaşın önünü açmak yerine, (önünü açmak yanlış anlaşılıyor galiba) tıkamak yalnız bizim ülkemizin yöneticilerine has. Temsil ettikleri büyük sermaye kesimini rahatlatmak adına, küçük ve orta boydaki üretim birimlerini silmektedirler. Her kesime de yetecek, Pazar payını almak için uluslar arası planda mücadele etmeliler. Yoksa sınıf geçmek için kopya çekmeye çalışan, öğrenci gibi (sınıf birincisi olmak isteyen uyanık öğrenci doğru kopya vermez) IMF reçetelerine güvenerek yola çıkılmaz. Dilenciye verilen sadaka hiçbir zaman onu mutlu etmeye yetmez. Neyse, babamın dediği gibi; bizim akıl verecek kadar aklımız olsaydı kendimizi kurtarırdık. Babama şunu hiçbir zaman anlatamadım. Pastör, Edisson, Goya, ciceron, akılsızmıydı. Ne yazık ki, bu dünyada dünyanın döndüğünü ispat eden akıllı adam bile, akılsızlardan kendini kurtaramadı. Bu örnekleri verdiğimiz zaman, işte o zaman, en büyük darbeyi yiyoruz. Hemen kendinizi onlarla mukayese etmeyin siz onlar gibi olamazsınız. İşte söyledikleri tek haklı söz bu olabilir. Elbette biz onlar gibi olamayız. Çünkü biz yüz yıl daha ilerideyiz. Ama onlar gibi olamayız diye. Tarihteki olaylardan ders alamayacak kadar aptal da olamayız. Aslında yanlış anlaşılmasın, bizi yönetenlerin akılsız olduklarını iddia etmiyoruz. Akıllarından şüphemiz yok. Akıllarını kendi çıkarları için kullandıklarından şikayetimiz var. Seçimlerden önce atıp tutanlar seçildikten sonra, bakıyorlar ki konuşmak ayrı şey, iş yapmak ayrı şey. (Aynası iştir kişinin sözünü unutalım, o söz, geçmiş zamanların atasözü, Aklından geçtiği gibi davranan, ve öyle iş yapan insanlar ülkesindeydi) İş başına geldikten sonra, durum değerlendirmesi yapıp, bu ülke kurtulmaz. Bu gidişle bir gün bende aç kalırım. Çevresine bakıp bari bunlar gibi ben de kendimi kurtarayım, kendimi kurtarırsam gelecek seçimde tekrar seçilme şansım olur. Ama kendimi bile kurtaramazsam. Bak, bak kendini bile kurtaramadı bizi mi kurtaracak derler, itibarım sarsılır, korkusuyla itibar kazanmak için, hortumcular kervanına, yolsuzluklar kervanına, usulsüzlükler kervanına katılırlar. Tabi suçun büyüğü bizde, Seçilene kadar onlar bizim peşimizde koşarlar, seçildikten sonra, biz onları kovalarız. Hiç kimse kendine, kendi gücüne güvenmez. İlle de bir kurtarıcı olacak. İlle de kendi yaptığımız puta tapacağız. Kendimize güven yok cesaret yok, sabır yok. İnat yok. Bunları biz seçtik, biz yücelttik, öyleyse bizim için neler yaptılar diye soracak aklımız gücümüz, cesaretimiz yok. Sonuçta seçtiklerimiz de ruhu olmayan bu insanlarla, bir yere varılamayacağını, bahane ederek. kendi için bir şeyler yapma da kendini haklı görebiliyor, gösterebiliyor.Makinemin suratı asık, biliyorum.’’ Konuya dönse özür dilemek zorunda kalacak, onun için, başka konulara daldı’’ diye bana kızıyor. Ama bizden üstün tarafı kızıyorum deyip işini yapmama gibi bir alışkanlığı yok. Dediklerimi aynen kaydediyor. Makinemden özür diliyorum. Ama o kadar alıngan olmana da gerek yok. Sen milyonlarca makineden sadece birisisin, bu kadar alıngan olma, sonra, insanlardan da bazı şeyleri öğren, tabi bizimle iyi geçinmek istiyorsan. Söylediklerim sana olsa bile, sanki başkalarına söylüyormuşum gibi davran, hep üstüne alınma, seni karşıma aldım ama hiç doğrudan senin kimlik numaranı, adını söyleyerek konuşmadım, hep genel konuştum. Biz insanlar böyle durumlarda, bizi eleştirenin koluna girip, onunla beraber aynı eleştirileri alkışlayıp başkalarına yöneltmeyi iyi biliriz. Onun için de kimin kime ne söylediği pek belli olmaz. Böylece de çoğu kavgalar da başlamadan önlenmiş olur. Siz makineler de bu gibi hayırlı, şeyleri (riyakarlık demek kavgaya sebep olabilir, onun için böyle ağır sözler seçmeyelim.) insanlardan öğrenin biz makineyiz deyip de fazla mekanik olmayın, biraz yumuşayın. Yoksa, bu günün robotlarını geliştirip insanlaştırmak isteyenler, istedikleri sonucu elde edemezler. İnsanlar kendi işlerine geldiği zaman istedikleri kadar yumuşayıp istediği kadar esneyebiliyorlar. Yoksa zamanla insanlaşmak sizin işinize gelmiyor mu? Çıkarınız için sizde birazcık yumuşayın. İnsanlara kızıp, küsüp geleceğinizi riske atmayın. Zamanımızın geçer akçesi budur. Özrümüzü kabul ettirmek için, insanların bu kadar sırrını verdik ya, güven artık bana da, biraz gül. Nedir bu aramızdaki bu küskünlük diye merak edenler var sanıyorum. Bir ortak açıklama yapalım mı? Ne dersin? Ortak açıklama; Sayın arkadaşlar, biz son bir hafta konuşmadık. Çünkü ondan önceki hafta, insanlar mı makineye muhtaç, makineler mi insana muhtaç diye bir tartışma başlattık. Bu tartışmada, her iki tarafta birbirine uygunsuz sataşmalarda bulunmuştur. Her iki taraf ta birbirinden özür dilerler. Not: Taraflardan biri makine olduğu için ilk defa böyle, açık, net ve kısa bir ortak metin çıkmıştır. Makinemle küs geçirdiğim son bir haftayı insanlarla geçirmek istedim. Size, başıma gelenleri anlatayım. Affediyorum derken av edilen insanları. Şirkete hissedar olan, mesai arkadaşım. Sosyal güvenceye sahip olmalı. Olmalı değil otomatikman Bağ-kur’lu sayılıyor ama Bağ-kur’a gittiğin zaman parayı tahsil etmiyor. Nedeni evrakları tamamlanıp gelmediği için giriş yapılamıyormuş. Girişi olmadığı için aidatı tahsil edilmiyor. Borçlanıyorsun. Yüksek faizler çalışıyor. Borçlar çığ gibi büyüyor. Sonra ödenemez duruma geliyor. Ne alan alabiliyor. Nede ödeyecek olan ödeyebiliyor. Ödemek için gittiğimizde istenen belgeler. Nüfus Cüzdanı, ticari sicil kaydı, meslek odası kaydı, ikametgahı, vatandaşlık numarası, iş yerinin vergi levhası, Bağ-kur’a giriş bildirgesi. Bunları ticaret sicile vermeden zaten şirket ortağı olunamayacağına göre, bunlar neyin nesi? İnsanların insanlara yaptığını makinem, yani bilgisayarım bana yapmaz. Makinem duyup şımarmasın diye bunları fıslayarak söylemek zorundayım. Makinem bir yazıyı iki defa kaydetmeye kalksam, beni zaten var diye uyarıyor, sağ olsun.(yeni barıştık biraz yağlamam lazım.) Bu evrakları tamamlaman için her gittiğin yerden her mühür için para vereceksin. Her kuruluşta bazı uyanıklar, dernek kurmuşlardır, onlara bağışta bulunacaksın. Yani..ike …ike bağış yapacaksın. Yoksa 200 kişinin bulunduğu sıralara tekrar, tekrar girmek zorunda kalırsın. Aftan yararlanayım diye başladığın işte kazanacağın paranın iki katını bürokratik işler için harcadım ama gene de faydalanamazsın bu af denen şeyden. Düşün devlet kendi verdiği kimlik numarasını kabul etmiyor. Karşıda anlaştığı bir büroya 2 milyon para verip öyle alacaksın. Yoksa kabul etmiyor. ‘’Bunun bilgisayar çıktısı yok. Bunu söyleyen görevlinin de önünde bilgisayar var. Oradan kendi kontrol edemiyor mu? . Kendi 20 saniye harcayacak, ama mükellefe, sıradan ayrılıp o işi yaptırmak, ve yeniden sıraya girip o işlemi bitirmek üç saatini alacak. Düşünün bu affın kime ve neye yaradığını. Birileri için af çıkıyor, bizim gibi bazıları da kendini vatandaş zannedip umutlanıyor. Vatandaş isyan ediyor, 1-2 saat ortalık karışıyor, bazen polis geliyor, ama buradaki bu kadar zaman kaybı göze alındığı halde, bilgisayardan belgeleri kontrol etmek için zaman ayrılmıyor. İşte böyle iki haftalık çırpınıştan sonra, bütün umutları yitirip eve dönerken, bir trafik kazasında eşimin kolu kırılıyor. Şimdi hastahanede yatıyor. Hastaneden biraz önce gelen mesajında, ‘odamız çok soğuk bu gece sabah olmayacak’’ diyor. Ne yapabilirim. Para önemli değil insanlık önemli diyorsun, ‘fazla para insanı bozar’ diyorsun, ama yıllarca pirim ödediğin sağlık kuruluşunun hastanesinde rahat uyuyamıyorsun. Rahat etmek için orada da para ile özel oda tutman lazım. Suçlu ben miyim? Ben mi arabaya çarptım da bu kadar acı çekiyorum? Cuma günü trafik kazası oldu. Salı günü ameliyat olacak ki, kol yerine oturtulsun. Tam dört günlük, acıdan sonra kol düzeltilmek için yeniden kırılıp alçıya alınacak. Kendi sağlık kuruluşumuz. Ama doktora dışarıda kendi muayenehanesinde para veremezsen, göreceğin muamele bu işte. Kendi sağlık kuruluşumuz diyoruz ama, kuruluşumuza kendimiz sahip çıkamıyoruz. Nereye ne kadar para ayırabileceğine IMF karar veriyor. Biz buna mı layıkız? Evet, biz buna layıkız. Salı günü saat 10.30 da ameliyathaneye alınan eşim saat 12.45 te kendi odasına yani Ortopedi servisi 59/ 1 de yatağına koyarken canı yanmaya başladı. Bir hastane görevlisi kolundan bile tutmuyor. Eğer hastanın yakını yoksa, vay haline ortalıkta kalır hasta ile kimse ilgilenmiyor. Hastaları azarlamaları artık o kadar alışılagelmiş bir olay ki, hiç kimse yadırgamıyor. Doktorluğun en büyük meziyetleri haline gelmiş azarlamak. Bu azarın hemşirelere büyük faydası var. Kimse hemşirelere bir şey söyleyemediği için, işleri hafifliyor. Zaten her hastanın yanında bir yakını refakatçı olarak kalıyor. Hemşirenin işlerini bunlar yapıyor. Refakatçı kalanlar, refakatçı kalabilmek için haftada 40 milyon para ödüyorlar. Yani refakatçılar hastanede hem hastabakıcılık görevi görüyorlar, hem de SSK ya para ödüyorlar. Refakatçı kalanlar bundan şikayetçi mi asla. Hasta yakınları, şunu biliyorlar ki, kendileri orada olmazsa hastalarına gereği gibi bakılmayacak. O bakımdan kendi hastaları hasta haneden kurtulana kadar, her fedakarlığa hazırlar. Hiç kimse genel düşünüp de, burası yıllarca bizim pirim ödediğimiz sosyal güvenlik kurumumuz, ama biz buraya güvenemiyoruz, neden diye ne kendi kendine, nede diğer hasta yakınlarına sormuyor. Herkes buna da şükür diyor. Çünkü dışarıda sosyal güvencesi olmayan, olmadığı için de kendi evinde çaresiz ölüme terkedilmiş insanlar var. İşte bu sosyal güvencesi olmayan insanların çaresizliği, diğer sigortalıların gözünü korkutuyor, haline şükrediyor, her şeye boyun eğiyor. Bu boyun eğen, insanlara karşı, doktorlar ve personel tam bir otorite kurmuş durumda, hasta ve yakınları ses çıkarırsak, bize bakmazlar korkusu altındalar. Tabi bu arada hastane görevlisi sevecen insanlar da yok değil. Hatta durumdan rahatsız olup da düzeltilmesi için eylem yapanlar da var. Ama azınlıkta kalıyorlar. Asıl mağdur kalan hastalardan bile destek alamıyorlar. İyi insanların kişisel tavırları, bu yapıyı değiştiremediği gibi, bir gün onlar da otoriter bir tavır almak zorunda kalacaklar. Çünkü herkes onları gözüne bakıyor, herkes onlardan yardım bekliyor. Onlar binlerce hastanın sorununu çözme gücüne sahip olamayacaklarına göre, bir gün tavırları değişecek, suratları asılacak İşsizler ordusunu gösterip, işçi ücretlerini asgariye düşüren sistem, sağlık hizmetlerin de aynı yöntemi kullanarak, asgariye indirmiş durumda. Hasta yakınlarından (Avrupa’da çalışmış biri) ‘’Türkiye’de insanın kıymeti yok canım, Avrupa’da böylemi, hastane personeli yüksek sesle bir konuşsun bakalım, hemen görevine son verirler, Hastama baksın diye Alsancak’ta yazıhanesine gittim, 40 milyon lira verdim. Adam beni, burada görmemezlikten geliyor. Hastamdan haber bile vermiyor. Önüne çıktım, sen beni tanımıyoy mu ya, ben sana 40 milyonu neye verdim. Dedim ondan sonra, hastam hakkında ‘’tamam tamam dedi ‘’bilgi verdi. İşte bunlar böyle utanmaz diye bana yakınıyor.’’ Eşimin yatağa alınışından bahsediyorduk. Amatörlük, yatağa alınırken bir taraftan da ben tuttum, canı yanınca bana bağırdı, canımı yaktın diye. Ne yapabilirim ki. Yatırdık yatağa ama, saatlerce, ‘’bu acıya dayanılmaz ölmek istiyorum annem beni kurtar’’ diye yırtındı. Çaresizim ne yapabilirim. Hemşireye, ‘canı çok yanıyor, ağrı kesici verilmiyecek mi? ’ diyecek oldum. ‘Biz zamanını biliyoruz’ dedi sert sert, her şeye müdahele etme ukalalığında bulunmak istemiyorum. Serumu bitti, ‘ağrı kesici serumla mı veriliyordu’ dedim aşağıdan alarak, ‘Tamam duyduk, anladık.’ dedi dik dik bakarak. Biraz bekleyeyim bakalım dedim kendi kendime, ama eşimin ölmek istiyorum, bu acı dayanılacak gibi değil sen nerdesin Memed diye gözlerime bakışı, öfkemi de artırıyor. Nihayet biraz sonra hemşire geldi bir iğne yaptı. Serumu yineledi. Bir saat sonra da eşim sakinleşti. Aydın’ dan Denizli’den Uşak’tan gelen hastalarla sohbet ederken akşam oldu. Gece sedyelerden birini gözüme kestirmiştim, gece üstünde yatarım diye, saat 23 oldu baktım bir başka hasta yakını almış onu hastasının odasına çoktan üzerine uzanmış. Ben gene kaldım ayakta. Hasta yakınları, yani gönüllü hastabakıcılar. Gece kalacak bir yatağı bile hak edemiyorlar, sağlık kurumlarından. Kantinden ambalaj kutularını açıp altlarına yatak yapıyorlar. Amatör hastabakıcılar hastalarının altına, ördek veya lazımlık koyarlarken, çığlıklar kaplıyor etrafı. Hastaların korkulu rüyası, bu zaten. Aile içinde biraz da soğukluk varsa, seyret artık dedikoduyu. ‘’Böyle evlat olmaz olsun. Zaten zorla geliyor da… Allah kimseyi muhtaç etmesin… ‘’ Perşembe günü oldu. Acılar hafifledi, gece de rahat geçince, dünkü çığlıklar üzerine gırgır başladı. Bu arada ben de bir sürpriz yapmak için dışarı çıktım. Manavdan üzümle şeftali alıp geldim. Odada üç hasta, üç refakatçı var. Gırgır devam ediyor. Eşim ‘iyi akıl ettin’ dedi. ‘Benim aklım değil’ dedim. ‘Teyzenin aklı, dün sen ölmek istiyorum Memet ne bakıyorsun öyle diye bağırırken, bende senin için her şeyi yaparım canım dedim. Hemen helva almaya gidiyordum, diye çıkarken teyze bağırdı.’’ Bana ‘’ölüleri bile 24 saat bekletiyorlar morgda’’ dedi, ‘’şimdi acele etme, hakkımız baki kalsın belki yarın meyve alırsın bize’’ dedi. Bugünde sen ölmekten vazgeçince meyve almak boynumun borcu oldu. Gülüştüler, ‘Meyveyi gönülsüz aldın galiba çok geç kaldın’ dedi. Bende; İzmir spor kulübünün oraya kadar gittim, manav bulamadım, bakkalın birine sordum, ‘buralarda manav yok mu? ’ diye önündeki kasaları gösteriyor bana, ‘’İşte patetes, işte domates, işte soğan manavı ne yapacan’’ dedi. Kızdım oradan ayrıldım. Uzakta bir seyyar satıcı arabası gördüm. Islık öttürüp işaretle durdurdum, kasaları görünce sevinmiştim, bunca yol yürüdükten sonra elim boş dönmeyeceğim diye. Gittim baktım ki, arabada aradıklarım yok adamı da beklettim. Adamdan özür dileyip aradıklarım yok diyecek oldum bana kızdı. ‘’ İşte soğan va.., işte domat va.., işte badılcan va…daha ne arayon sen ‘ dedi. Hemen terazinin kefesini kaptı bana ‘’hangisinden’’ diye sormaya başladı. Bende sürpriz yapayım diye hangisinden alayım diye size sormaya geldim. Deyince gülüştüler, ama acı gerçek de hepsinin yüreğini burktu. Esnaf zorunlu gıda maddelerinden fazlasını bulunduramıyor. Onları satabilmek için bütün maharetini gösteriyor. Teyze, ‘bak o kadar acıdan sonra bile karın sana gavur Memed demedi’ dedi. Meğer daha önce aynı yatakta yatan kadın kocasına gavur Ahmet dermiş; ‘Bana öyle deseydi ben üzülmezdim tam tersine, iltifat olarak kabul ederim’ dedim. Eğer biz o gavur diye küçümsenen insanların ülkesinde hastahaneye düşseydik bu sıkıntıların hiç birini çekmez, insan gibi muamele görürdük. Onların yaşama seviyesi bizim on katımız. ‘Hiç oralarda yaşayanlardan duydunuz mu, şurada çektiğiniz rezillikleri’ dedim. Hepsi de ‘haklısın! ’ dediler. Görmüyor musunuz bizimkiler, onların arasına katılabilmek için ne tavizler veriyorlar. Ülkemizde herkes kurtuluşu o küçümsediğiniz ‘gavurlara’ katılmada görüyor, ama onlar bizi kendi aralarına layık görmüyorlar. Ne yazık ki hala bizim vatandaşlarımız hastanedeki sıkıntıları gördükçe, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman; Atatürk gibi kurtarıcıdan bahsediyorlar, düşünmüyorlar ki insan aptal olduktan sonra elindekine bile sahip çıkamıyor. Onların kazandıklarını bir bir elden çıkaranlardan hesap sormasını bilmiyoruz ve onları bir daha yönetime seçmemeyi düşünemiyoruz, önümüze ne konulursa onu yiyoruz. Ondan sonra geçmişle övünüp, bir kurtarıcı arıyoruz. Hepsinin elinde cep telefonu hepsinin evinde TV. Hepsinin evinde bilgisayar, bunları bulana hayranlık duymuyor, Kendi geçmişindeki, ‘ başarılarla ‘’övünüyor. Ne anlamı kaldı. Aldığın İstanbul’u değil, tüm ülkeyi vermişsin yada vermek için kapılarında el avuç açıyorsun. Bunları düşünen yok. ‘’Kendisine güvenen atasıyla övünür mü? ’’ Ne yazık ki, bütün kötülüklerin başı ‘Allah’a inanmamak olarak görüyor’ Sıkıştık mı Bunlarda Allah korkusu yok, eğer Allah korkusu olsa, bu kadar gaddar olmaz bunlar diye yırtınıyor. Ama bir kere bile başını yastığa koyunca, söylediklerinin, doğruluk derecesini araştırmıyor. Kendi bildikleri her şeyin doğru zannediyorlar. Zaman, zaman TV programlarında, sağlık sorunu ile ilgili tartışmalarda, ben hem sendikacılarra, hem program yapımcılarına kızardım.Yeterli personel olmadığının ve dolayısıyla doktorların ve hemşirelerin, Avrupa’da 10 hastaya bakıyorlarsa bizde 100 hastaya bakıyorlar, personel yeterli değil. Hastalar da zor şartlarda mücadele eden hastane personeline fazla yükleniyorlar derdim. Eşimle bu konuda anlaşamazdık, ben ona kızardım, o da beni sabit fikirlilikle suçlardı. O birkaç kere hastanede yattı. Ben hiç yatmadım. Şimdi ona da hak veriyorum. Bizim her konuda çok iyi değerlendirmeler yapmamız lazım. Hem devlet ve sigorta hastanelerinde görev alıp, hem de dışarıda muayenehanesi olan doktor, özelden para kazanmak için çarkın dişlerini kendi lehine bilemeye başlıyor. Sonuçta da şikayetler artıyor. İşte böyle, insanlar güçlünün yanında esas duruşta, zayıfın yanında kral kesiliyor. Makinemden özür diledim ama, yine bildiğimi okumaya devam ettim. Ben de makineme haksızlık ettim. Boşuna dememişler ‘’Başkasına haksızlık eden, kendi hakkını savunamaz! ’’ diye… Benim konuşmalarım kime ve niye?
2,787
Ne Meleksin Ne Şeytan… Bazen umutsun bazen mutsuzluksun Bu gün varsan yarın yoksun Ne günah işledim ki çıktın karşıma sen Sen var ya sen Ne meleksin ne şeytan..Sen var ya sen benim tatlı belamsın Bir gün güldüren bir gün ağlatanımsın Dimağımda tat bazen de yüreğimdeki acısın Ne günah işledim ki çıktın karşıma sen Sen var ya sen Ne meleksin ne şeytan..Aşksın sevdasın cansın Sen benim gönlümde taht kuranımsın Sen var ya sen güzel tatlı şımarığımsın Ne günah işledim ki çıktın karşıma sen Sen var ya sen Ne meleksin ne şeytan..Canan Onuş_2009_İst.
91
Baba lar demez ki. Şartlar ağır demez baba saklama çocuğa Bende gördüm babamdan sarılırdı oğula Sesi çıkmaz ki kızın ağlardı sarılırdı babaya Oğlum gelsin derdi bak şimdi kızın burdaKız evladı baba ya sevgisini harcıyor Ölümünde baba sen gitin yanlız kaldım Yüz sefer kız sorsa hanı oğul yok burda Ders almadım baba şimdi bak yanlızımSorun bak ortada baba kalmış yatakta Kız yatmaz bekliyor baba hasta yatakta Oğuldan haber yoktur umurunda değil ki Mal hesabı yapıyor ölmeden hesaplıyorGöhsündeki düğmeyi açardı bak kızların Oğul yok ki ortada saklama sat malını Düşmüşsün yatağa oğlun hesap peşinde Babadan mal kalmışsa hayrı yok oğlanaNavruz un damarımda babasından kandır Yemedim yedirdim oğluma ben kızıma Ders almadım babadan kalmışım yanılız Oğula mal bırakma öğret kazansın kendi
118
Doğa ve Ben Gökyüzünde yıldız, yerde sıralıdır dağlar Deniz uçsuz bucaksız tinde sonsuzluk sağlar Ne kadar haz veriyor cana, bahçeler bağlar Bugün çok mutluyum başbaşayız doğa ve benDoğa denen olgu bizlere öyesine giz Biriz hepimiz aslında hepimiz de biriz Ne yalnızca sen, ben, o var, ne de biz, onlar, siz Bilerek mutluyum, başbaşayız doğa ve benİnsanlar cıvıl cıvıl yolda dolaşıyorlar Çocuklar sudan korkup,kaçıp ağlaşıyorlar Kimi dalmış denize, keyifçe yüzüyorlar Arındım mutluyum, başbaşayız doğa ve benKimi dalmış derin düşünceye giz çözüyor Kimi binmiş kayığa, suda zevkle geziyor Kimi utangaç tavırla kendini gizliyor Düşündüm mutluyum, başbaşayız doğa ve benKumla denen yerde dostlarla dinlencedeyiz Gülen yüzlerle sohbetlerle eğlencedeyiz Zaman mekan içinde dünden farklı yerdeyiz Bunlarla mutluyum, başbaşayız doğa ve benDeniz mavi görünür, bahçemiz yemyeşil çim Zor günlerde belli olurmuş dost kim düşman kim Aşığım doğaya ben bitmez ki asla sevgim Severek mutluyum, başbaşayız doğa ve benZamanım özgürlük insanların beynindedir Gelişen değişen her şey kendi seyrindedir Doğada her olgu oluşum devinimdedir Sezdim ben mutluyum, başbaşayız doğa ve ben 30.07.1998
165
Oltanın Ucunda Balık Gibiyim Oltanın ucunda balık gibiyim İnme inmiş çalık gibiyim Yalnızım terkedilmiş kalık gibiyim Böyle sevgi düşman başınaAylar yıllar geçer sormazsın Üşürüm geceler boyu sarmazsın Unutamıyorum kara sevdamsın Böyle sevgi dostlar başınaSevdim seni Tanrı ya tapar gibi Yüreğimden etler kopar gibi Ölümcül akrepler sokar gibi Böyle sevgi düşman başınaZaman olur şiirimsin,hecemsin Zaman olur kapkaranlık gecemsin Çözemiyorum bir türlü bilmecemsin Böyle sevgi düşman başına
65
Bazen beynimin yaylalarındadolu dizgin bir arap atı altından nalları var sana kilitli benliğimin ortasında bir göç var katar katar bir göç var kendimden utandıran beni gelince gözlerin aklıma ovaya iner turnalar hayalin kapımın önünde tellal olur sevmekse seni ferman sultandan bana utanır gibi olurum bazen bazen ölesim gelir birde
49
Sen Söyle Havalarda akbabalar uçuyor, Şimşek çakıp yıldırımlar atıyor, Bilmem neden göz yaşlarım akıyor Hasta mıyız Anadolu’m sen söyle…. Kardeşi kardeşe hasım ediyor.. Bu Vatanı bölmek için geliyor, İçimizde “Ayrık” otu büyüyor Hasta mıyız Anadolu’m sen söyle … Üzerinde Atam, soyum yaşadı, Şimdilerde ayrılık mı başladı.. Mutlu olmak varken kasvet düşledi … Hasta mıyız Anadolu’m sen söyle… Son baharda çiğdem çiçek açmadı, Turnalarda üzerinden uçmadı… Yaylaların bana kucak açmadı, Hasta mıyız Anadolu’m sen söyle… Fethi’ yim yüreğim kanıyor derin.. Al kırmızı oldu tüm giydiklerim… Helal et hakkını ey.. Şehitlerim… Hasta mıyız Anadolu’m sen söyle….. Fethi TAŞKIN Ekim 2008 İstanbul
99
Hakkını Helal et 2 Bağ bahçeler yaptım, fidan bitmedi Gülleri açmadı, bülbül ötmedi İmkanım olmadı, gücüm yetmedi …………Eridim, tükendim,bittim diyorum …………Hakkını helal et, ben gidiyorum Dönüyor dolaplar,aklım almıyor Kimsenin kimseyi,gözü görmüyor Suladığım bahçe, meyve vermiyor …………..Derde,ıstıraba,doydum diyorum …………..Hakkını helal et,ben gidiyorum Yalanmış bu dünya, garib neylesin Elleme, ağalar gönül eğlesin Eşiref,bir değil, iki söylesin …………Biri yürek, biri, dilde diyorum …………Hakkını helal et, ben gidiyorum
64
Dağ Köylüsü Sev diyordu bir zamanlar bir dağ köylüsü nasır tutmuş ellerini göstererek Sev sevebildiğin kadar yüreğin ellerim misali nasır bağlamadan Gözlerinin altında koyu bir karartı ile bakıp gözlerime Sakın ha korkma sevmekten sevmeyen yürek katılaşır taş olur diyorduElinde orağı tarlasındaki ekinleri gösteriyordu her soruşumda sevdasını “Sevdim bende evlat sevilecek yürekleri Ekin verecekken orağım oldu her daim ayrılık Ama yılmadım sonunda vardım menzilime bir dağ köylüsünün yüreğindeYabandı yüreği, nasırdı elleri ama tertemizdi umutları, hayalleri Önce ekmeyi sonra biçmeyi öğrendim nasır tutmuş ellerinde Sonra o saf sevdayı keşfettim yaban yüreğinde Şimdi bir dağ köylüsünün yüreğinde en medeni aşkı yaşıyorum evlatSevmekten vazgeçmediğimin ödülü olarak”Sev diyordu bir zamanlar bir dağ köylüsü nasır tutmuş ellerini göstererek Sev sevebildiğin kadar yüreğin ellerim misali nasır bağlamadan
120
Göç GÖÇ Bilesin en büyük göç Uzanan ellerdedir Ellerim göç etti Onurlu yaşamlara Bilesin en büyük göç Sevili bir bedendedir Bedenim göç etti Yaşamı yenileyen baharlara Bilesin en büyük göç Yürektedir Yüreğim göç etti Senin sevdana 1995/ANK
37
Mektubunuz Var! Bizlerin robotlardan farkı,duygularımızın olmasıdır. E-mailler çıktığından beridir, mektupların, kartpostalların hatta telefonların da papuçları dama atıldı. Gerçi şimdilerde dam da kalmadı, her yer çok katlı otoparka döndü, sokaklar caddeler delik deşik oldu. Nasıl ki, “ Tüfenk icat oldu, mertlik bozuldu.”Şimdi, kopyalayarak herkese gönderdiğimiz duygudan uzak, ruhsuz, kuru “günaydın”lar dışında ruhumuzu ve yüzümüzü aydınlatacak güzel sözlere o kadar hasretiz ki?Yaşları en az benim kadar olanlarınız bilir. 15- 20 yıl öncesine kadar bayram tebriklerini kendi ellerimizle özenle seçer, sevdiklerimize birbirinden güzel kartpostallar gönderirdik.Lütfen hatırlayınız,bunu yaparken kartpostalları kendi zevkimizden ziyade karşı tarafın beğenisini de düşünerek yapardık. Sevdiklerimize birbirinden güzel anlamlı ve duygu dolu özenle seçtiğimiz kelimelerden kurulu mektuplar da gönderirdik. Gönderdiğimiz mektuplar daha açılmadan, ellere alınır alınmaz zarfa ve kağıda kokularımız siner, bizden bir parça yüreklerde ve ellerde hissedilirdi. Sevdiklerimiz gönül gözleriyle sanki o an bizleri görürler, bir başka heyecan duyarlardı. Ben, kendimden biliyorum. Bu heyecanı çokça da yaşadım. O vakitler 14-15 yaşlarındaydım. Haftalık olarak yayımlanan Hey dergisi, Hayat dergisi ve Ses dergisini hiç kaçırmazdım.Yine haftalık olarak yayımlanan Milliyet Çocuk ve Türkiye Çocuk dergilerini de alır okurdum. Harçlığım yetmediğinde babamdan utana sıkıla harçlık ister, nerde kullanacağımı söyledikten sonra babam hiç tereddütsüz bana harçlığımı verirdi. Çünkü, söz konusu okuma arzumdu.Babamın, hatıra defterinde de belirttiği üzere ve benim yeni öğrendiğim bir gerçek vardı bu hususla ilgili: “Murat, yeter ki okusun, yurduma yararlı bir kişi olarak kazanılsın” notunu düşmüştü defterine. Babam öldükten hemen sonra ise,maddi durumumuzun gittikçe zayıflaması nedeniyle bu dergileri almaya son vermek zorunda kaldım.Rahmetli babam, kültürlü, kendini aşmış, ileri görüşlü çok okuyan, çok düşünen, bilgili bir insandı. Okuma sevdası ve merakı bana babamdan geçmiştir. Cebindeki son parayı kültür dergilerine ve ansiklopedilerine verdiğinde, içinin yandığını, ezildiğini, gözlerinin dolduğunu derinden hissederdim. Aylık olarak çıkan Yıllarboyu Tarih isimli kültür dergisini yıllardır alır ve evimizin bir köşesinde itina ile saklardı. İyi bilirim, parasızlıktan bu derginin aylık fasiküllerinin bazılarını alamamıştır. Bu dergileri hala saklarım ve eksik sayılarını gördükçe, içim hep burkulur, gözlerim dolar. O an gözümün önüne babam gelir,, 43 yaşındayken, daha olgunluk çağındayken ahiret alemine göç eden babam gelir aklıma. O an, dokunsalar ağlarım.Babamdan miras olarak bana kitapları, ansiklopedileri, ve dergi fasikülleri kaldı. Parasızlıktan maalesef ciltlendirememişti bu dergileri. Yıllar sonra bana nasip oldu bunları ciltlettirmek. Şimdi kütüphanemin bir köşesinde yıllardır babamın “canlı” hatıraları olarak yerlerini aldılar. Babamın elleri değdi o kitaplara. Hatıra ve şiir defterlerine babamın naif ve şahsına münhasır güzel kokusu sinmiş,, Yıllardır hep baba hasretimi, işte ben bu kitapları, dergileri, hatıra ve şiir defterlerini “babam” niyetine koklayarak gidermekteyim. Size saçma gelebilir ancak ve ancak bu duyguları hisseden ve babasızlığı yıllardır yüreğinde hissedenler bilir. Şimdilerde elini ayağını çekmiş pek çok ünlü sanatçı, o vakitler hep magazin dergilerinde bir numaraydılar. Boy boy renkli afişlerini koleksiyon yapmış ve diğer kültür dergileriyle birlikte saklamıştım iki odalı fakirhanemizde. Sonraları o kadar çok ev değiştirdik ki, her kiraya çıkışımızda, işte o magazin ve kültür dergilerinden ister istemez ayrı kalıyor, bir çoğu yollarda taşınırken zarara uğruyor, bir kısmı ise yanlışlıkla çöpe atılıyordu. Sanki bitmiş bir aşkın derin acısını mahalle çöplüğüne anılarımla birlikte gömüyordum. O dönemlerde, haftalık olarak aldığım magazin dergisi Hey’in bir de Mektup arkadaşı sayfası vardı. Oradan edindiğim arkadaşlarla mektup arkadaşı oluyordum. Masumane duygular içinde, zarfın içine mektuba sarılı olarak ya saçımızdan bir tel, ya da kendimize ait siyah beyaz resimlerimizi içine koyar, bir haftalık bir yolculuktan sonra, mektuplarımız birbirimize ulaşırdı.Kendi resmimiz ise bize ancak en erken 10 gün sonra iade edilirdi mektup arkadaşımız tarafından. Malum olduğu üzere o zamanlar bilgisayar da internet de yoktu.Bırakın bunları, bizim evimizde telefon bile yoktu. Telefon etmemiz gerektiğinde, postaneden jeton alır, telefon kulübesinde sıraya girer ve konuşurduk. Ama hiçbir zaman bu mektup arkadaşlarımla telefonda konuşmak aklıma bile gelmedi. Yazdığımız o sevgi dolu mektuplarımızda her türlü riyadan uzak duru ve temiz duygularımız vardı.Böylesine heyecan veren atmosferi yaşayan birisi olarak, aklımda hep, mektup arkadaşımdan gelen ve postacının kapımıza gelip, beni görür görmez gülümseyerek “Yine sana mektup var,“ demesi kaldı. Aklımda, o mektubu alır almaz duyduğum ve kalbimin yerinden sökülürcesine gümbür gümbür atması ve mektup arkadaşımın, zarfın içine döktüğü ve benim daha zarfı elime alır almaz hissettiğim o büyüleyici ve etkileyici parfümü kalmıştır.Hissetmek ve gönül gözüyle görmek bu olsa gerek. Bir kez olsun ben, mektup sevgilimi (!) yüz yüze göremedim,, Sadece bir kez gönderdiği ve benim, baktıktan sonra iade ettiğim siyah beyaz resmini görmek dışında.Hiç abartmıyorum, bu duyguları yaşayanlar bilir, postacılar kapılarda büyük bir heyecan içinde beklenirdi. Hele ki bu mektup bir asker mektubu ise. Hele ki bu mektup, gurbetten, çok uzak diyarlardan yazılmış ise. Aynı duygular içinde pek çok mektup yazmış ve okumuştum. Bu mektupların içinde kız kardeşime yazmış olduğum mektupların ayrı bir önemi vardır.Yurtdışı mektubu olduğu için zarfı da özel olur, zarfın sol üst kısmında kutucuk içinde “UÇAK İLE” ibaresinin Türkçe veya yabancı dildeki anlamı yazardı. O vakitler Batı Almanya ile Doğu Almanya henüz birleşmemişti. Adres kısmına mutlaka şu ibareyi yazmam gerekirdi. “ WEST GERMANY- BERLIN “ (Batı Almanya-Berlin) Gurbetçilerimizden biliyordum, eğer telaffuz hatası yapılıp da adres yanlış ya da eksik yazılmış ise, mektuplar yerine ulaşmıyor,adrese iade oluyordu.Ben hep özenle doğrusunu yazar, hatta Almanlara mahçup olmamak, onların hakkımızdaki yanlış ve önyargılı düşüncelerine fırsat vermemek için, caddeyi bile hiç bir kısaltma yapmadan, Almanca kelimelerle yazardım. Bu yüzden hiç bir mektubum iade olmadı.Şimdi yıllar geçti,,, çocukluk anıları gözümde canlandı. Çocukluk anıları dedim de, aklıma Ferdi TAYFUR’un “Ah Bir Çocuk Olsaydım.” isimli şarkısı geldi. Sözlerimi bu şarkı sözüyle bitiriyorum: “Ah bir çocuk olsaydım, parklarda oynasaydım, Dertten kederden uzak, arkadaşlar bulsaydım. Büyüdüm de ne oldu, ömrüm kederle doldu. Çocukluk günlerimi, gönlüm hep arar oldu.Seller gibi coşardım, kanatlanır uçardım, Bu duygular içinde, ah bir çocuk olsaydım.Umutlarım yel oldu, göz yaşlarım sel oldu, Yaşamak azap oldu, ah bir çocuk olsaydım.Nerde o saf dostluklar, nereye kayboldular? O çocukluk günlerim, mazide mi kaldılar? “Sağlıcakla ve sevgiyle kalınız benim değerli arkadaşlarım.Vecdi Murat SOYDAN 13 Ağustos 2011- Saat 14.00-Isparta
943
Be Dünya BE DÜNYAYaşm yarı olmadan ağardı saçım Ne ilerledin nede durdun be dünye Esen bulmaz oldu vefasız başım Ne hallere koydun gördün be dünyaÇile kancasını taktın boynuma Her zaman asılıp durdun be dünya Benden olan yılanı soktun koynuma Sineme zehiri sürdün be dünyaKoşturup peşinden bir hayalin Kendi saltanatını sürdün be dünya Vuslata ermeden bitti mecalim Bir hiç uğruna bizi yordun be dünyaİnsan yüce varlık şek ve şüphe yok Kendince bahane buldun be dünya Bizi bu alemde mugallit yaptın Karşımıza geçipde güldün be dünyaÖmrümüzü harcadın ahı vah ile Sen sadece kendini bildin be dünya Kandırdın bizleri bin cilve ile Dikeni can yakan gül dün be dünyaAşık Mustafa yı şair eyledin Zor soruları bana sordun be dünya Sana kör diyenler yalan söylemiş Sen hem kör hemde nankördün dünya
127
Kitap Okuma Güncem! . KİTAP OKUMA GÜNCEMPaylaşımlarımız; YAŞAMAK ve de YAŞATMAK İçin Olmalıdır! . = 000.000.028 = Okumak ve Kaleme Almak; Hayatın Umuduna Değer Katar! .“EV SAHİBESİ” Adlı Romandan Kısa Bir Anlatı:{...+.+.+...} Yere bakarak yürüyordu; üzerindeki ve yürüyüşündeki düşünceli, vakur hal, bir çocuğunki kadar tatlı yüzünde, yumuşak, sakin hatlarında açık ama hüzünlü akisler yapıyordu. {…+.+.+…}{ Varlık Yayınları/1951 – DOSTOYEVSKI – (Sayfa:009, Paragraf: 02) – Çeviren: Nihal Yalaza TALUY }Kazanımımız Olan İnsanlığımızı; İyi Niyet İçersinde Korumalıdır! . SAYGILARIMLA! . TEŞEKKÜRLER! . İYİ Kİ VARSINIZ! . Her Bir Kitabımızı Saygı İçerisinde Okumalı ve İlerleyebilmelidir! .Yaşamış Olduğum An İçerisinde, Sorumluluklarımı Bilmeliyim ve Gereğini Yapmalıyım! . Ömrümü Vakfetmem Gerekiyor Eğitime ve Hayattan Beklentim EĞİTİMİMDE BAŞARI OLMALI! . Kitaplar Okumalıyım! . Günlüğümü Kaleme Almalıyım! Çok Düşünerek; BAŞARI KAZANMALI! . BÜYÜKLERİMİN İZİNDE YÜRÜMELİYİM! . VATAN SATHI DOSTLUĞU BAŞARISINA; ADANMALIYIMDIR! .{ Metin Yazarı: Kemal KABCIK – ANTALYA - 10 Şubat 2012 Cuma 09:46:54 }
147
Ayrılık Saati Öyle bir gücüm olsa ki Zamanı durdurabilsem Saatleri tarihten silsem Öyle bir gücüm olsa ki Geceyi güneşe gömsem Ayrılık olmasa seni sevsem Bak şu doğan güneşe Ne kadar kısa yetmiyor işte O ki ayrılık saklı Her batan güneşte Hiç ayrılık olmasa Her an her dakika Seninle olmak Sana sarılmak Uzandıgım an yanı başımda Gülümseyip duran karşımda Ekmeğimde suyumda aşımda Sen ol Ayrılık olmasın istiyorum Ayım yıldızım güneşim Üzmesin seni gidişim Elbette döneceğim Yine saçlarını okşayıp Yine gözlerine bakıp İsteklerimi söyleyeceğim İşte o gün Zalım o gün Senden kalbini isteyeceğim...
91
İmzası Gül İmgeydi gül, kan sızdıran yerinde Bahçıvan ekmeği bahçe düşleri Uzun yol sürücüsü, otel katibi Kıskançlığın alfabesi örneğin Sözgelimi bir cinayet nedeniİmgeydi gül, derin avcı izinde Ezilmiş ceylan bakışı imgesi İmgeydi gül,....................
33
Din! DİNDin! ... Kelime kökeni bakımından, hükmetmek, Ceza ve de ödül, yönetmek, üstün gelmek, Hesaba çekmek, bilmek, hesaba çekilmek, Kur’ân-ı Kerim’de çok yerde geçmekte DİN...Din! ... Bu konuda pek çok âlim tanım yapmıştır, Makbulü İslâmiyet adına olanıdır, Akıl sahibinin uyduğu kurallardır, İnsanı kurtaran İlâhi çağrıdır DİN...Din! ... Cenab-ı Allah tarafından gönderilmiş, Akıl ve düşünce ürünü denilmemiş, Peygamberler sadece aracı bilinmiş, Zorla, baskıyla kabul ettirilmez DİN...Din! ... Dini, Nebi’ye izafeten anmak yanlış, Peygamberlerde emredileni yapmış, Allah, peygamberleriyle şeklen anlatmış, Akıl sahibinin uyduğu kuraldır DİN...Din! ... Dinin muhatabı akıllı kimselerdir, Kendi seçimiyle de kulluk etmesidir, Dini benimsemek Kur’ân’ın ilkesidir, Hür iradeyle teslim olmaya denir DİN...Din! ... İnsanlığı mutlak hayra götürmektedir, Hayırdan maksatta, iki cihan içindir, Dünya ki; âhiretin azığı bilinir, Varlıkları kapsayan İlâhi nurdur DİN...Din! ... İlâhi dinler tek bir kaynaktan gelmiştir, Hem dünya hem de âhiret saadetidir, Pek çok din kullarca da tahrif edilmiştir, Tahrif edilmemiş, İslâmiyet’tir Hak DİN...Din! ... İslâm ki; evrenseldir, insanlığa gelmiş, Her zaman, her mekana da hitap etmiş, Tevhid inancı İslâm’ın özü bilinmiş, Allah’ın birliğine de inanmaktır DİN...Bak geriye, nice insanlar aldanmıştır, Kâinatı sahipsiz sanan yanılmıştır, Cenab-ı Allah’a inanan kazanmıştır, Her zerre Allah’ı zikreder yiğidim...Hesap günü olmasaydı, nice hal olur? Zalimler, zulümleriyle gider kurtulur, Her yapılan, sanma ki bir gün unutulur? Hak terazisi pir kurulacak yiğidim...Şair: Abdullah Yaşar Erdoğan
212
Türkiyem Türkiye'm, cânevim, güzel vatanım, Her bir karışında şehit yatanım, Sevgin yine katmer katmer gül oldu, Dün gece rüyâmda kalbime doldu. Gökler sanki açıldı bayrak bayrak, Atatürk'üm bulutlardan doğarak, Gözlerinde sitem, bize bakarak: ''Değildir biliyorum yurdumun yeri, İlerlemeden saymak, gitmeler geri. Gösterdiğim yoldan gitsin ileri! Yolsuzluk almış gitmiş başını, İdare edenler bilmez yaşını, İnsanlar çâresiz bulmaz aşını, Analar tükenmiş eğmiş kaşını. İlim, irfan unutulmuş gidendir, Bak, bozulmuş her yer bilmem nedendir? Vebâli bilin ki hile edendir, Affetmem yolumdan dönüp şaşanı! '' Ata'ma söz verdim, uğraşacağım, Önümdeki engelleri hep aşacağım. Yolundan dönmeden yürümek de ne? Ata'mın yolundan hep koşacağım.13 Ocak 2001 İst.
101
Öldürecek Tapusuz Ev Ben Ruhun teslim iki saniye Gerçek malum olur faniye Revamı rutubet çekmek bize Öldürecek tapusuz ev ben = = Dilden çıkar acı lehçesi Ters dubleks işin gerekçesi Ağrım kesen yok tıp iğnesi Öldürecek tapusuz ev ben = = Yaralı kalp gezer hastane Hayatım olmuş acı sahne Bende derde tıpta yok çare Öldürecek tapusuz ev ben = = Kan geliyor bu tak yürekten Ben neler çektim Azrailden Yaşarken giydim beyaz kefen Öldürecek tapusuz ev ben = = Anneler günde döktüm yaşı Yanar dertli yüreğim başı Felek kara yazmış yazımı Öldürecek tapusuz ev ben = = Genç yaşta hayattan soğudum Gök kubeyi yıkar göz yaşım Bir yere sığmaz sesiz başım Öldürecek tapusuz ev ben = = Kapı önüne kurar tuzağı Cahil dil sanki balta sapı Mevlam bana sunar imtihanı Öldürecek tapusuz ev ben = = Masum yüreğim sardı keder Yanık kalbimiz feryad eder Çaresiz kullar nere gider Öldürecek tapusuz ev ben = = Göz yaşım kaynatıp içerim Merdiven çıkmaya yok ferim Sanki dağ yükün ben çekerim Öldürecek tapusuz ev ben = = Üsten başıma pis su akar Dalgalı yürek doldu taşar Türkan bu dertle nasıl yaşar Öldürecek tapusuz ev ben = = =
194
Rüzgâra Yazılacağız Sevdiğim Şiir özüm, Aşk yaratan gözlerimiz Kitabı sundu ruhumuza, İlkbaharı damlatan güneş Yüreğimizi parlatıyor Geceleri.Dolunay şarkımızı Sokağımdaki lambayı Dinleyen ağaçlar Bizi yazacak rüzgâra, O rüzgâr Güllerimize dokunan Yıldızları sarhoş eden Deniz olacak Rüyamızda.(Aksaray / 15 Mart 2007)
39
Ayrılık AyrılıkKırk testi taşır Kırk pınardan Yaşlı gözlerdir Kopar gelir Varlık köprüsünün ardından Bir titrek bir nazlı Bir yaşlı dilber Kırık dökük dişleri Elimde kemikten tarak Beyazlıklarında ellerim Dökülen saçlar Kırkikindi akşamlarından Ayrılık Kırık testiler Beli bükük ağıtlar Sancılı bir doğumun ninnisi Titrek ellerin fısıltısı Kutsal kaya İlk ayak İzinde bilinmezin Ayrılık Varlık köprüsünün ardından Yamalı ayakları Ağlamaklı kahkahaları Kahve gözlerinde Ölüm sevdası Sol omzunda sancı Yağmursuz topraklarda Hasat Tekleyen kalplerde Aşk İnançsızlaşmış Kör keman Derinlerden kopan Altı eş delik Bir sazlık Nefsin limanlarında Basamak basamak Ayrılık
87
Aslında Hep Ayrıydık Ayrıldık; bir buğdayın başaktan ayrılışı gibi değil bir kovanın çekirdeğiyle vedalaşması gibi.Önce cinsiyet ayırımı yaptılar peşine yediye böldüler yurdu,her bölgeye bir isim verip diğer bölgeyi düşman ilan ettiler.Sağ-sol diye taraflar yaratırken insanları zengin fakir diye sonu belli merdivenlere basamak yaptılar ve yüreği sevgi nedir bilmeyen doğuştan fakirleri o tahta sultan yaptılar.Yetti mi? O da yetmedi insanların sıcak yüreklerini birbirinden ayırmaya...Ve mezhepleri meze yaptılar nefislerinin masasında.Çok canlar yaktılar,bir çok canı hayatla sevdiği arasında barut yapıp o kovanın dip kısmına ansızın vuran iğne oldular ama özünde sevmek yatan yürekleri yine de ayıramadılar.Yüreği sıfır çekerken üstünde bol sıfırlar bulunan kağıt parçasına sahip olanı kocaman gösterip taparlarken o sıfata anlam veren en baştaki rakamları görmezden gelip yerden yere vurdular.Aslında insanları birbirine düşürüp kutuplaştırırken hem kendilerini hem de insanların güvenini sıfırladılar ama sevmenin din,dil,ırk gözetmeksizin doğuştan var olan iki el,iki ayak,iki göz gibi büyüyen gizli bir organ olduğunu hala anlayamadılar.Ey benim doğmadan ana rahminde sevgiyle beslenmiş insanım; sen ne kadar bu kutuplaşmalarda bir yana kayıp gitsende,göğüs kafesini oluşturan kaburgalarının koruduğu bir yumruk büyüklüğündeki kalbinin içinde her daim seninle büyüyen sevgiyi istesende yok edemezsin...
181
Bir Göçmenlik Aslı Ruhumuz ahretin Mis kokusuyla Gül kokusu sevdiğim İçimize can katan bağışıdır Tanrının Bir göçmenlik aslı Ruhumuzu misafirliğe bu hazırlığı Ömrü bu baharımın Sevgi hediyesi tohumudur bedende Bir eşsiz güzelliği Uygarlık topraklarındır O kokusunda bundandır kutsallığı Canlılar gibi göç etmezEylül 2007
43
Sen Yıkılasın Dertler verdin bana derman arattın Hançer vurdun yüreğimi dağlattın Gece gündüz sen hep beni ağlattın Kahrolasın dünya sen yıkılasınÇok gülmek istedim amma olmadı Çok çileler çekdim vadem dolmadı Bu dünyada güzel günüm olmadı Kahrolasın dünya sen yıkılasınDünyaya geleli bahtım gülmedi Hep ağladım gözyaşımı silmedi Bu dünyada gayrı çilem dolmadı Kahrolasın dünya sen yıkılasınYalan dünya sana nasıl gönül bağladım Hançer vurdum yüreğimi dağladım Geçe gündüz ben her zaman ağladım Kahrolasın dünya sen yıkılasınYeter be dünya bıkmışım senden Ağlasam sızlasam ne gelir elden Halden bilmeyenler anlamaz dilden Kahrolasın dünya sen yıkılasınİsteyerek dünya sana gelmedim Gelmişim bir kere gelmez olaydım Senin düzenini görmez olaydım Kahrolasın dünya sen yıkılasınDünya sende adaletten iz mi var Senin sözünün üstüne söyle söz mü var Yersin insanları doymak bilmezsin Kahrolasın dünya sen yıkılasınDünya hilebazsın bilen olmamış Senin hilelerin gören olmamış Sana bağlanmışlar gülen olmamış Kahrolasın dünya sen yıkılasınUğraşmam seninle başa çıkılmaz Kurmuş sun çarkını geri yıkılmaz Hep sen kazanırsın kaybetmek yoktur Kahrolasın dünya sen yıkılasınUtanmak ne allanmak ne bilmezsin Zulüm edersin güldürmek ne bilmezsin Kahredersin öldürmekde bilmezsin Kahrolasın dünya sen yıkılasınÇok çekdirdin bana bende yazarım Benim sende artık yoktur nazarım Senelerdir dertlerimi yazarım Kahrolasın dünya sen yıkılasınATEŞOĞLUNU sen her zaman ağlattın Hançer vurup yüreğini dağlattın Göz yaşların hep sel gibi çağlattın Kahrolasın dünya sen yıkılasın
209
Işık Bir ışık istiyorum; Yalnızlığın dehlizlerinde aşk ateşi misali, Umutsuzluğun harabelerinde ilahi müjde misali, Günah balçığında nur-u Muhammed misali, Küfrün karanlığında la ilahe illallah misali.Özcan İLİKHAN, 12 Aralık 2012 Çarşamba, Madison, WI, USA.
33
Engel Hani dışarı çıkarsınız, Denizden, nehirden, akıntıdan, Ana rahminden çıkar gibi Dışarı! İçinizde o tatlı endişe, Işığa, özgürlüğe Tatlı bir kayboluşa dair Sonra ama bir sızı hissedersiniz Göbeğiniz çekilir Etten ilmik ilmik düğümlenir bağlarınız İnsana dair.
36
Köksüz Sicilsiz Insanlik ve zaman mekan büyüklügünde seyler Seyler derken dertler sorunlar konular olaylar haller meydanlar Bir sonsuz gelis gidisin felakete dönüsmeden evveli carki devrani Konustuklari komsusuzluklar kadar sig Bayat Yüzeysel Anlamsiz islevsiz iceriksiz bencil bunak Devamli degiskenligin firil firildaginda daha dogusundan itibaren Anne karni ceninken Yenilmislik yetersizlik sucluluk eksiklik sancisiyla bagira cagira Icinde kivrandigi seyleri hayatina doldurusun dengesizinde davasinda Sürekli kaybeden mahkkeme salonlu sanik Her kurulmus oyunlarin teklifsiz dibine düsüp Katilimciligi hic olmayan ölümleri gerceklestirmis cansiz ölüye Gözü körelüp gönlü kuduzlastikca pörtlek patlak bir sisirme lastik gibi Futbol araba ev arsa poz…. Adi ve asagilik olabilinirligin en agir bunalimini insanim diye Sokaklardan caddelerden sahillerden musluklardan kayiklasmis Imamin son üfürügüne binip Saatlerin hep durmaksizin doktor avukat cinnet cinayet mahalini gösterdigi Kendi kucaginda kalan heryeri carsi bazar Gazi verilip hicbiryere ucurulmus Sapi sicili kopuk balon gibi sankiNisan / 17
138
Bu Memlekette Her Şey Mi İkiye Ayrılır Tamam anladık, insan denen ve az da olsa doğaya hükmeden ya da hükmettiğini zanneden varlık kadın ve erkek diye ikiye ayrılıyor ayrılmasına da önümüze yanımıza yöremize gelen her şey ve her varlıkta ikiye mi ayrılıyor kendi arasında? Bizim çocukluğumuzda mini mini birler ile çalışkan ikiler vardı var olmasına da üçler ile dörtleri kimse ağzına almazdı...Burası güzel yurdum Türkiye lakin bir de öteki Türkler var, sınırlarımızın dışında yaşayan. Yani Türkler ikiye mi ayrılıyor acaba? Ötekiler ve bizler diye, ötekiler Türk adını taşıyan devletler ve topluluklar oluyor. Bizden başka milletlerde yaşıyor dünyada onlarda haliyle ikiye ayrılıyor. Türklerin dostu olanlar ya da Türklerin düşmanı olanlar. Tabi düşman olanlarda kendi arasında ikiye ayrılıyor zaman zaman düşman olanlar, her zaman düşman olanlar. Zaman zaman düşman olanlar, bazı zaman zorunlu olarak dost da görünebiliyorlar eğer ki çıkarları varsa bizden...Yollarımız bile ortadan ikiye ayrılmış durumda buna da duble yol diyorlar. Başımıza bir dolu hükumet geldi geçti şu doksan küsur senelik cumhuriyet tarihimizde... Tabi ki onlarda ikiye ayrılıyor, kendi aralarında o da şöyle ülkeyi iyi yöneten hükumetler, ülkeyi iyi yönetemeyen hükumetler. Bunun hükmünü de halk verecek tabi ki... O da iki şekilde hüküm verecek ya iyi hüküm ya da kötü hüküm, saygı duymak lazım halkın kararlarına... Sonrada tabi bu hükümler sandığa yansıtılacak, yapılacak seçimlerde, sağ duyu sahibi seçmenler tarafından...Malum önümüz ilkbahar ve yaz. Ülkemizde turizm ülkesi. Dünyanın çeşitli yerlerinden bir dolu turist ağırlayacağız ülkemizde... Bunlarda, yani bu turistlerde kendi aralarında ikiye ayrılıyor bittabi takdir edersiniz ki... Zengin, paralı turistler, züğürt, parasız demeyelim de alınmasınlar, daha az paralı turistler... Tabi ki az paralı turistler de kendi aralarında ikiye ayrılıyor haliyle meteliğe tek tek kurşun atanlar. Meteliğe makineli tüfek ile kurşun atanlar. Bu ikinci sınıfa giren, yani meteliğe makineli ile ateş eden turistlerden her türlü uzak durun ki sonra üstünüze yıkılmasınlar...Gelelim insana, insanda iyi insan ve kötü insan diye ikiye ayrılır ki Allah cc. Bizleri kötü insan olmaktan muhafaza eylesin. Zaten şair ve yazarlardan ne zaman körü insan çıkmış ki? Edebiyat dünyaya güzellikler katma eylemi, sanatı ise şair ve yazarların hiç birisini kötü insan olarak düşünemeyiz. Eğer ki yazdıklarımız, çizdiklerimiz ve dünyaya güzellikler katmak için çabalarımız her şeye rağmen bir yere varmıyorsa, bir arpa boyu bile yol gidilemiyorsa yine önümüzde iki yol var. Ya bu işten vazgeçilecek ki o da şair ve yazarların şanına yakışmaz ya da eskisinden daha çok çalışacak, daha çok yazacağız, kötüler ile kötülüklerle mücadeleyi asla bırakmayacağız dünyanın ve insanın güzelleşmesi için...İkiye ayrılmayacak yegane şey de vatanımız olsun. Bölücüler de bunu iyi bellesinler. Bizler et ile tırnağız doğusu ile Güneydoğusu ile Akdeniz'i ile Karadeniz'i ile Egesi ile İç Anadolu'su ile Marmara'sı ile... Her ne kadar farklı farklı partilere oy versek de ikilikler çıksa da aramızda söz konusu vatan olunca gerisi teferruat olarak kalmaya mahkumdur. Biz bir bütünüz Türk Milleti olarak. Hepinize en derin sevgi ve saygılar...
466
Without sense Its moving with your dry, rifle butt heels only. when your're all aone in the darkness. And this damn darkness can only overcome you know this ugly madness. Not alone, with hands not alone! Just aone! Give me a phone, give me a thronebelow! Ha! walking shapes useful definitions in your mind, wow! now, without sense! .. Without sense; you do nothing,. doin nuthin whilst everything. in a gurglin fire up to hell sequences to create a depression crisis of metaphors on the Mayan strom in some kind rain clouds. For the youth of love's freedom. For the mom of none; be yourself! For the youth of love's freedom. And for this, give me my starving infant who's crawling on speechdome! Sharp pointed and Sharp-edged nylon waiting rooms; masquito net is more than these plural nylon bills but your nylon watchtowers still on my arms! Trying to curve these thronebelow aone stroms to find my way up in the golden sun to burn with you for another Peter Pan... Being on Speechdome all alone; not being Speechdome, being on all alone; not being love, paying attention in what you're doin; not being God, its with me with a manmade touch... Cruelty runs, twin and personal mercy catches.- Histen IrakHareket ediyor kuru, dipçik ayakkabı topuklarınla sadece. Yaln olduğunda, karanlıklarda. Ve bu lanet karanlık sadece gelir üstesinden, sen bilirsin, bu çirkin deliliğin. Yalnız değil, ellerle yalnız değil! Tek, yaln! Bana bir telefon ver, bana bir tahtaltı ver! Ha! yürüyen şekiller yürümek, şekillendirir faydacıl açıklamaları zihninde, vaay vay! his harici, şimdi! .. Histen ırak; hiçbir şey yapamazsın,. hiçbir şey yapamamak her şey iken! vırıldayan ateşinde cehennemi süreçlere, depresyon krizleri oluşturmak için metaforların, Mayen fırtınaıs s üzerinde nazik bazı yağmur veren bulutların öbeğinde. Gençliği için aşkın özgürlüğünün. 'Hiçbir şey'in annesi' için; kendin ol! Aşkın özgürlüğünün gençliği için. Ve bunun için, açlıktan ölmüş bebeciğimi ver ki odur emekleyen konuşan kürenin içinde! Delici ve keskin naylon bekleme odaları; cibinlik, naylon faturalarından daha çok çok-çoğul fakat omuzlarımda hala naylon gözlemkulelerin! Bükmeye çalışıyorum bu tahtaltı yaln fıtrınaları ki bulmak için yolumu altından güneşe; yanmak için seninle, bir başka Peter Pan'a... Oluyor olmak Konuşanküre, yalnız hep işte; konuşanküre olmak değil, konuşan kürenin üzerinde; aşk olmak değil, insani bilinçli kılmak; değil olmak Tanrı, bu benimle insanişi el dokunuşuyla... Mezalim koşar, ikiz ve kişisel insaf yakalar! dğç çeviri elden geçilecek
391
Tüm Ayrılıklar Bahane Aşk, aşk diye feryat eder, Cümle âlemi gezersin, Aşk sendedir gönlüm, Söyle neyi nerede ararsın. Bir ten midir seni senden alan, seni derde salan. Ten dediğin topraktır, her gün ayağınla çiğnersin.Aşkın sırrına ermeden, Âşık oldum zannetme, Sakın aşkı tende arayan nefsine biat etme, Söyle gönlüm, ten dediğin nedir ki? Yüreğindeki aşkı o ten uğruna ezersin. Bir ela göz için feryat eder gezersin...Ey gönlüm, Aşk gitmeden buluşmak değil mi? Konuşmadan duymak, Tutmadan dokunmak. İki iken bir olmak, bir iken onda kaybolmak, Görmek, duymak, dokunmak bunlardan sana ne? Aşkı buldum diyorsan, Tüm ayrılıklar zaten bahane. Sen aşkı yüreğinde taşı, Gerisi yazılmamış hikâye.
103
Özlemek Onurdur Lüzumsuzdur onsuz geçen her an Ezberindir o sevdiğin tek duan Mamasızdır artık her şey onu bulunca Endişe etmezsin hayattan sadece o olunca Kaderim bu olsun ömrü boyuncaO seninledir artık yanında Nafile her şey sevdiğinin sevgisi kanında Uğur getirir bu sevdalıya Ruhun hazırdır açılmak için bu deryaya Dert keder tasa niye Umut var artık hayat gerçek sevgiliye Rüyalarında bile koşarsın sevgi gözlüye
63
Atam Sana Çok Şey Borçluyuz Sen benim Atamsın Yüreğimde yatansın Toprağımsın vatansın Atatürk AtatürkDüşmanları vurdun Cumhuriyeti sen kurdun Hiçbir Ülkede yok ordun Atatürk AtatürkTürk milleti yücedir Sensiz halimiz nicedir Gündüzlerimiz gecedir Atatürk AtatürkGençlerinle, Ordunla gurur duydun İyi ki başımıza sen önder oldun Milletine örnek bir lider oldun Atatürk AtatürkBıraktığın mirası korumak bize düşer Koruyamazssak Atamız bize küser Bütün kara sinekler tepemize üşer Atatürk Atatürkİlkelerin, Devrimlerin, Bayramların bize hediye Koydun gittin bizi ne diye Ülken kan ağlıyor bak yoksun niye Atatürk Atatürk
81
Engel Hani dışarı çıkarsınız, Denizden, nehirden, akıntıdan, Ana rahminden çıkar gibi Dışarı! İçinizde o tatlı endişe, Işığa, özgürlüğe Tatlı bir kayboluşa dair Sonra ama bir sızı hissedersiniz Göbeğiniz çekilir Etten ilmik ilmik düğümlenir bağlarınız İnsana dair.
36
Nasıl Bir Gençlik?(makale) Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?Bu konuda yeterince net miyiz? Toplumdaki değişik kesimlerin kriterleri veya idealleri birbirine yakın mı?Peki ülke gençleri ve dünya gençleri yeterince tahlil ediliyor mu?Anketler analizler yapılıyor mu?Tüm bunlar sağlıklı bir planlamaya dönüşüyor mu? Sorduğum hiçbir sorunun cevabı tatmin edici bir 'evet' değil bence... Bu ülkede dindar bir gençlik yetiştirme ideali var.Vatansever bir gençlik ideali de var,sorumluluk ve vefa duygusuna sahip bir gençlik isteyen de var;Geleneklerine,örfüne,tarihine bağlı milliyetçi bir gençlik isteyen de..Sorgulayan,insanı merkeze alan,evrensel düşünen,dayatmacılığa karşı yaratıcı insan yetiştirme hayali de var.Peki bütün bu istek ve idealler ,ülke ve dünya gerçekleri esas alınarak bir süzgeçten geçirilebilmiş mi? 'Hayır' . Analizler yapılıp bunun ışığında 50-100 yıllık eğitim projeleri siyaset üstü bir özen gösterilerek hazırlanabilmiş mi? 'Hayır'. Ortaöğretim kurumlarımıza bakıyorum da hiç bir uygulama tarafsız bir harmandan oluşan ideal bir gençlik yetiştirme amacında görünmüyor. Çocuklarımız ağır bir ders yüküyle karşı karşıya bırakıldığı için, velilerimiz karne başarısıyla övünür hale gelmiş;liseler üniversite başarısını başarı karnesi kabul etmiş durumda.Öğretmenler bu acımasız yarışın,sınav yoğunluğunun ahlaki zaafa uğrattığı öğrencileri sınıflarda vukuatsız tutmayı neredeyse başarı sayacak hale geldiler. E! O zaman hani ideal gençlik?Bu gençlik okullarda yetişmeyecek de nerede yetişecek?... Bence kağıt üzerinde başarı yaratmak,istatistikleri ters yüz edip başarısızlıkları saklamak ve sadece üniversiteyi kazanan robot öğrenciler yetiştirmeyi başarı saymak kendimizi avutmak olur.sonuçlar bu gün yaşadığımız gerçeklere dönüşür o zaman.Yetişen insanlar ,ne olurlarsa olsunlar;Milletvekili,bakan, yargı mensubu ,gazeteci,asker,polis...kendi muhakemeleri olmadığı için gücün kuklaları haline gelir, kul olurlar. Bu durumda ne yapmamız lazım? Sorusunu güçlü ve samimi bir şekilde kendimize yeniden sormamız lazım.Yeniden gençlerimize dönmemiz lazım. Çocuklarımızı barışçı, evrensel düşünen,uygar ,cesur; aynı zamanda kendi değerlerine de saygılı,vatanseverler haline getirmemiz lazım. Kanundan, yasadan yönetmeliklerden önce zihniyeti değiştirmek gerek diye düşünüyorum. bu da ancak ve ancak eğitimle olabilir inancındayım. Cenap Şahabettin 1900'lü yıllarda ''Suistimale müsait olmayan kanun yoktur;kanun değişir,suistimalin şekli değişir.'' derken 2017' de sözünün hala bir öğüt yerine geçeceğini bilseydi kahrından ölürdü. Bu nedenle bir an önce zihniyet değişikliğine ihtiyaç var bu ülkede o halde herkesi kucaklayan büyük eğitim projeleri yapmaya soyunmalıyız hem de hiç vakit kaybetmeden...
330
Kafdağındaydı Bir zamanlar dost diye bellediğim biriydi Dost burnunu kaldırmış sanki kafdağındaydı Büyük dağlar babası küçükler kendisiydi Dost burnunu kaldırmış sanki kafdağındaydı *** Selam sabahı kesti uçuyordu yüksekten Sevmezdi hiç kimseyi öyle candan yürekten Aklı fikri karışık fesatlık düşünmekten Dost burnunu kaldırmış sanki kafdağındaydı *** Kendini üstün sayar küçültür insanları Herkes baba oğludur o bilmez ki bunları Olur olmaz her yerde kırarken dost canları Dost burnunu kaldırmış sanki kafdağındaydı *** Yolu izi bilmeyen insanlardan dost olmaz Eşek gönünden asla giyilecek post olmaz Rengi belli değildir güneşte kalsa solmaz Dost burnunu kaldırmış sanki kafdağındaydı *** Ruhi böyleleriyle insan sarrafı oldu Uygun dosta dost gibi hem ayak hem de koldu Her nereye giderse dostlarına bir yoldu İnik burnun kaldırmış sanki kafdağındaydı 20.08.2008/OLTU
120
Ayrılığın adı Sensiz bir gün daha, Yarınlarda yine sensiz.. Sensizliğin adı ayrılık.. Ayrılığın adı sadece bumu, Sensizlikmi! İçim yanıyor, Ayrılık dedik ama,, Yıllar geçti üstünden, hala yakıyor içimi. Seni görmeden yaşamak Sana dokunanmadan. Sıcaklığını hissetmeden. Yıllar geçti. Ben hala Seni bende yaşatmaya çalışıyor, Seni bekliyorum. Ayrılığın adını bulmaya, öğrenmeye çalışıyorum. Denizin hırçın dalgalarının, Kayalara vurduğu gibi. HIRCIN Her akşam batan güneşin sabah doğması gibi SANCILI Yağmurun yağarken soğuyarak doluya dönmesi gibi. SOĞUK Güneşin son ışıklarıyla Aydınlığın üstüne çökenkaranlık gibi, KARANLIK Gidenin gelmiyeceğini bildiği halde bekleyen sevgili gibi. UMUTLU. Hırçın,Sancılı,Soğuk,Karanlık ve Umut.... Bunlarmı ayrılığın adı. Yaşandıkça farklı isimlerle anılacak Ayrılık. Adına ne dersek diyelim. Ayrılık,Ayrılık yaman Ayrılık.04/02/2006
106
Göç Yaylalara küsmüşüm göç konamam Esen yele yaslanmam kanadım kırık Ayrılık yakar beni yaram dermansız bu yara ya derman olamasan, duramam artık.Sevdanın derdi yaradır bende iyileşmez Bu ellerde duramam sen yoksun vakit geçmez Bağrı yanık ömrüm geçti gurbet ellerde Başım alır giderim, bu diyara dönemem artık.
46
Yeter Düş-tükkk diye bir daha ! Düş-tüysek hafifiz artık ne de olsa! Bir daha kalkmayız olur ve biter... Hem kim kalmış ki ayakta? ? Er-geç döşeği hazır herkesin; yalansa, yalnız hayatta..! Tutunmaya çalış, bir de düştüğümüz yerleri unutmaya... Ben ezberledim ve ezip geçeceğim devamında... Sen de kalk bir daha ve büyümeden gezdir çocuğunu... Büyütmeden olmaz tabi, akıl ver öğüt ver...
60
İslamda Doğru Bilinen Yanlışlar (İslamda çocukla evlilik Yoktur) alıntı SÜBYAN İLE EVLİLİK: Peygamberimiz Hz. Aişe ile 18-19 yaşında evlenmiştir. Daha sübyan (akil baliğ olmamış çocuk) bir kız ile evlenme diye bir şey asla söz konusu değil. Çünkü Araplar kızları diri diri toprağa gömen bir toplum olduklarından, yeni doğan kızların yaşlarını tutmazlardı. Kız ancak akil baliğ yaşına ulaşınca yani ay hali görmeye başlayınca adamdan sayılır ve yaşı hesaplanmaya başlanırdı. Bu durumda Hz. Aişe evlendiğinde 9 yaşındaydı demek, “Akil baliğ olalı 9 yıl olmuştu, 9 yıldır ay hali görüyordu” demektir. O devirde ortalama bir kız 12-13 yaşında ay hali görmeye başladığına göre Hz. Aişe 18-19 yaşlarında olmuş olur. Nitekim başka hesaplar da tamı tamına bunu uyuyor. Hz. Aişe Peygamberimizle 9 yıl evli kalmıştı ve Peygamberimiz öldüğünde 28 yaşındaydı. Buradan da 18-19 yaşında olduğu ortaya çıkar. Öte yandan zaten Hz. Aişe daha önce nişanlıydı, bu nişan bozulup Peygamberimizle evlenmişti. Yani Hz. Aişe’nin evliliğinde bir peygambere yakışmayacak, içinde yaşadığı toplum vicdanınca infialle karşılanacak bir durum yoktu. İnsanlığın öteden beri tanıyıp bildiği (ma’ruf) adetlere göre bir evlilikti. Dolayısıyla vatandaşın 14 yaşındaki kızının evlendirilmesine önce karşı çıkıp sonra “Peygamberimizin de Hz. Aişe ile 9 yaşında evlendiği söylenince ikna oldum” demesi, Peygamberimizin neyin gerekçesi haline getirildiğini görmek bakımından korkunç bir durumdur.alıntı tevhitnesli.com
205
Az Sonra El ele göz gözeydik Mutlu mutlu gezerdik Biz herkesten özeldikŞimdi ise Hep diyorsun az sonraAz sonra az sonra Hep diyorsun az sonra Bekletip gelmiyorsun Hep diyorsun az sonraSevgilinim diyordun Yolumu gözlüyordun Evlilik diliyordunŞimdi ise Hep diyorsun az sonraAz sonra az sonra Hep diyorsun az sonra Bekletip gelmiyorsun Hep diyorsun az sonra-22-11-2000-Çarşamba- -İSTANBUL-
54
Sevenlerim* Sevenlerim gönlümü verdiklerim Has bahçenin gülleri/bülbüllerim Nazar boncuğum/gözbebeklerim Hep de böyle kalmalarını dilerimNe yüzlerini gördüm ne simamı gördüler Görmeden sevgi ipliğiyle dantele ördüler Yorumlarıyla ümit verip, yüreklendirdiler Hiç görmeden karşılıksız candan sevdilerKimileri taş atarken onlar hep gül attılar Kimileri kem bakarken onlar hoş baktılar İyi görüp, iyi düşünmeyi prensip yaptılar İçimde sönmeyen sevgi meşalesi yaktılarSevenlerimin yürekten sevgilerine vuruldum Deli esen yel/bulanık akan seldim duruldum Seven şair dostların kimlerdir diye soruldum İsimlerini zikretmekten daima gurur duydumİsimlerini belleğime silinmez kalemle yazdım Onlar gibi ben de onlar nazarında bir hazdım Duygularımı harmanlayıp yüzlerce şiir yazdım Eğer yüreklendirmeselerdi şairlik yapamazdım25.04.2004-09.25
97
Varlığında Cennet Var sevdi gönül seni senden vazgeçmem elimde değil seviyorum seni unutmam acı olsada yaşarım benseni tutmam yokluğunda cehennem varlığında cennet varayrılık zamanı geldi diyorsun bana sen hiç ayrılık tattın mı dediğine baksana ayrılığın ateşi ile kavrulup da yansamda yokluğunda cehennem varlığında cennet varsenin sevgini içime kazıdım sevdam ben artık selamını bile alamıyom gülüm ben gülmedim dünyada sensiz tadamıyom ben yokluğunda cehennem varlığında cennet vargarip bir yolcuyum gezer ağlarım erkekliğin gururudur gözyaşımı gömerim bağrımdaki sızımı her gün ovar gezerim yokluğunda cehennem varlığında cennet varsensiz bülbülü neyleyim ben herğün unut tun sen beni öldürdün hergün köşe bucak gezerim sensizim ben hergün yokluğunsa cehennem varlığında cennet varCESARET BERK
107
Dolunay Bakışına Dolunay bakışına, Yüreği yakışına, Kaşını çatışına, Bayılırım gülümcan.İçten canım demene, Beni gizli sevmene, Aşk kokulu gülmene, Hayranım ben gülümcan.Mehtaptaki şarkına, Güzellerde farkına, Düşüp sevgi çarkına, Kapıldım ben gülümcan.Sen baharım yazımda, Çaldığımsın sazımda, Belli ettim nazımda, Yandım sana gülümcan.Ne gözlerin rengine, Ne sözlerin dengine, Bağladın sen kendine, Kopamıyom gülüm can.
51
Gurur Duyar Beyin şarap çanağına Tükürdükce gurur duyar Tombul tombul yanağına Tükürdükce gurur duyarEnğel varmış cemaatına Enğel varmış beraatına Şer damlayan suratına Tükürdükce gurur duyarTer değmemiş ak alına Karga konmuyor dalına Kokuşmuş pis sakalına Tükürdükce gurur duyarAklım yetmez mealine Ermek bilmez kemaline Her gün şekli şemaline Tükürdükce gurur duyarDerdin olsa bin düzüne Alış Remzi'm bu hüzüne Utanmaz nursuz yüzüne Tükürdükce gurur duyar
62
Bu yürek ellerin gözbebeği olmayı isterdi... Her gidenin ardından ağlamak benim yüreğimde sanata dönüştü.Gidenin ardında yas tutmak kendine her geçen gün bir yenisi eklemek den başka bir ağıt olamazdı biliyordum bunu; oysaki her yeni gün benim umut ışığım olması gerekirken bende değişen hiç birşey olmadı. Olanlarsa; gözyaşı kavonazlarımın sayısı arttı. Gönlüm derinliklerden geçerken hırpalanmakdan vazgeçmedi.Her hırpalanış,her darbe yüreğimdeki izleri biriktirdi,büyüttü,acıttı,sızlattı ama değiştiremedi gönlüme vuran her ışık süzmesinde aynılarını tekrar tekrar yaşatmasına rağmen yılmadı,usanmadı,sıkılmadı,bunalmadı yine acı çekmek mutlulukmuş gibi, kendine zoraki sevgi dayatmalarıyla hayatını zora sokmakdan geri almayı bilmedi.Bu mazoist yüreğin acı çekmek hoşuna gidiyor. Sürünmek ellerde, ellerin onu gözbebeğinde taşımaları gerekirken, o kendini ellerin ellerinde süründürmeyi gönül borcu bildi kendine adeta. 23.08.2005
112
Rauf Denktaş Üç günlük Dünya’da, çelik gibi sert Olur olmazı kendine etmez dert Namert değil asla,tam bir civan mert Fikrinin zikri KIBRIS, Rauf DENKTAŞBayrak adamdır o kırk yıl susmadı Enosis kan dökerken hiç pusmadı Şehitler gördü yine kan kusmadı Fikrinin zikri KIBRIS, Rauf DENKTAŞMücahit,mücahit ruhu var olan Türklük için gözlerine yaş dolan Bir çınar misali ayakta solan Fikrinin zikri KIBRIS, Rauf DENKTAŞHilal ile yıldız için çırpındı Ademoğlu itham etti yutkundu Ağlarken de gördüm onu bitkindi Fikrinin zikri KIBRIS, Rauf DENKTAŞMete Hanın torunu o, besbelli Damarındaki kanı Türk, iz belli Alperen ruhlu bir lider, söz belli Fikrinin zikri KIBRIS, Rauf DENKTAŞOğuz atalardan öğüdü almış Türk’ün davasında al bayrak olmuş Şimdi boynu bükülü, yalnız kalmış Fikrinin zikri KIBRIS, Rauf DENKTAŞBir garip benim,canım kurban sana Evladın ateşe, atmaz bir ana Sen gibi yürekler,kor oldu yana Fikrinin zikri KIBRIS, Rauf DENKTAŞ07/04/2004
137
Rahat Değilim Rotam şaştı belli değil amacım, Hayırsız kardeşim hayırsız bacım, Günden güne artar dinmiyor acım, Zalim dünya sende rahat değilim.Geldim dünya sana ben beni bildim, Acı tatlı hayattan dersimi aldım, Dürüstlüğüm başa bela şimdi tek kaldım, Zalim dünya sende rahat değilim.Zalim Dünya sende barınamadım, Eller gibi her yerde aranamadım, O Hain dosta hiç yaranamadım, Zalim dünya sende rahat değilim.Eşi dostu bağrıma bastım yanladım, Hain dostla merhabayı sonladım, Sen rezilsin ben rezilim anladım, Zalim dünya sende rahat değilim.Satar beni en yakın o arkadaşım, Doğru geldim dürüst gitmektir işim, Dert bitmiyor dertten çıkmıyor başım, Zalim dünya sende rahat değilim.Doymaz gözü Adem oğlu Ademin, Güvenim yok dosta değilim emin, Dünya senin bende yoktur önemin, Zalim dünya sende rahat değilim.Şeytan görsün yüzünü hain dostlarım, Çok dargınım bu kalbimi küslerim, Darmadağın fesfese oldu hislerim, Zalim dünya sende rahat değilim.Rüzgar kırdı dallarımı vurgundur, Çile hayat yürümüyor durgundur, Şair garip Veysel sende yorgundur, Zalim dünya sende rahat değilim.Tel:05379590555
152
Yorgunum Yorgun Geldim dünya sana bir gün gülmedim, Yaşıyorum ama bir haz almadım, Yaşayan ölüyüm ama ölmedim, Zalim dünya sende yorgunum yorgun.Dünya bir acayip insanlar çeşit, Nankör hep bana der pay etmez eşit, Kimse acımaz istersende kafayı üşüt, Zalim dünya sende yorgunum yorgun.Kötüler el üstünde iyiler hordur, Kahpe dünya sende yaşamak zordur, Dünya geniş ama garibe dardır, Zalim dünya sende yorgunum yorgun.Zalim dünya anlayana boş değil, Ölüm vardır bence bu da iş değil, Kim nederse desin benim gönlüm hoş değil, Zalim dünya sende yorgunum yorgun.Ağanın patronun keyfi saltanat, Fakir zorlar mecbur yaşama inat, Uğraşım boşadır yoktur düzen tat, Zalim dünya sende yorgunum yorgun.Nedense hep ben sana boyun eğerim, Bazen sana öfke kusar söğerim, Veysel derk; sana göre yoktur değrim, Zalim dünya sende yorgunum yorgun.
124
Düşünü Toplarız Gülüşün Hasat gölgede büyümüş narin gül gibi kaç güzelin edası nazı sende sevincin şefkatin aşkın sebebi dört mevsimin baharı yazı sendebir harman zamanı sevdalım hayat düşünü toplarız gülüşün hasat ne tövbemiz heyhat ne aşkta feryat yaşamın sevinci her hazzı sendeMahmut Nazik 29 12 2013 Mersin
47
Gençlik... Balonlar uçardı gökyüzünde. Pamuk şeker her çocuğun elinde. Güneş gibi parlak, Bulut gibi bembeyazdı kalpler.Bilmezdik kötülük, Bilmezdik yalan ne demek.O bulutların ardında, Siyah kuşlar görene dek.Gençlik bir su gibi, Hızlı akan fakat doyum olmayan.Gençlik bir nefes gibi, Aldığımız gibi de geri verilen.
43
O gün ay tutuldu o gün ay tutuldu güneş çekildi kenara o gün halk aldı bunların yerini ay oldu güneş oldu kıskandırdı ayı güneşi o gün mayısın son günüydü ay güneş halk kardeş oldu faşizmin korkulu rüyası oldu...i.koçak
38
Top Yuvarlak Kazanan Dört Köşe Kaybeden Ters Köşe Futbol günümüz dünyasında en popüler spor dalı olmayı açık ara sürdürüyor. Başka başka sporlar, boks gibi, basketbol gibi, atletizm gibi, zaman zaman tahtını zorlasa bile, onun seyirci potansiyeline ve insanları çekiciliğine çok da fazla yaklaşamıyorlar... Kazanmak her zaman gurur veriyor tabi ki sporda da başka başka şeylerde de... Son zamanlarda fanatiklik aldı başını yürüdü... Bu sadece bize özgü değil, bütün dünya da fanatizm futbolu, futbolcuyu ve seyirciyi avucunun içine aldı... Rakip takımın futbolcuları ve seyircileri adeta düşman bir ülkenin askerleri gibi gözüküyor öbür takımın taraftarlarının gözüne... Oysa böyle mi olmalı? Hani spor dostluk ve kardeşlikti... Hani sağlık ve zindelik için yapılıyordu bu spor ve onun bir şubesi olan futbol...Bu gün futbol piyasası dev bir endüstri artık. Ülkeler ve o ülkelerin öne çıkan takımları hem bu işten milyarlarca dolar para kazanıyorlar hem de ülkelerinin reklamını, tanıtımını yapıyorlar... Biz Türkler ise yıllardır başarıya aç olduğumuz için, kazandığımız her başarı gözümüzde büyüyor ve adeta efsaneleştiriliyor, hem basın hem de halkımız tarafından... Hatırlarsınız mutlaka, Puşkaşlı Macaristan'ı elli sene önce 3-1 lik skor ile yendiğimiz galibiyet yıllarca kutlandı, basında ve her yerde konuşuldu durdu...Eski zamanlarda maçlara giden büyüklerimiz anlatırdı, seyirciler karışık oturduğu halde hiç kimse de birbirine yan gözle bakmaz, kötü söz de söylemezmiş... Şimdi öyle mi? Maç bittikten sonra, cadde de bile rakip takım taraftarlarını görseler hemen paça kasnak dalıyor, dövmeye kalkıyor arkadaşlar. Neymiş, efendim üstünde Galatasaray forması ya da Beşiktaş forması varmış... Yapmayın arkadaşlar, hepimizi bu ülkenin vatandaşıyız. Milli maçlarda, var mı Galatasaray ya da Beşiktaş ayırımı?Maç kaybeden takım ve yöneticileri neredeyse yemeden içmeden kesiliyor, bunalıma giriyor. Kazanan takım dört köşe hatta beş köşe... Kaybeden takım ters köşe... Maçlar ile hiç ilgisi olmayan insanlara hiç birisi dert değil... Kaybedenler, zannedersiniz ki anaları, babaları ölmüş, zannedersiniz ki memleket düşman işgaline uğramış... Öğrenci ise fanatik arkadaş, ertesi gün derslerine bile odaklanamıyor, sınıfta yüzünden düşen bin parça... Spor yazarları bile takım takım ayrılmış durumda... Tabi bir çoğu bunların eski büyük takımların futbolcusu, haliyle kendi takımları lehine yazılar yazıyorlar, oysa ki tarafsız yazmaları, tarafsız olmaları gerekir...Fanatizm konusunda alınabilecek önlemleri ve dikkat edilmesi gerekenleri Reem Nöropsikiyatri Merkezinden Uzman Dr. Mehmet Yavuz şöyle açıklıyor. ''Fanatizm kontrolsüz bir heyecan eşliğinde, bir konuya sosyal normları hiçe sayacak derecede aşırı bağlanma halidir. Ülkemizde özellikle spor alanında karşılaştığımız fanatizm genellikle anti sosyal kişilik bozukluğu yaşayan bireylerde görülüyor.'' Devem ediyor Dr. Yavuz ''Fanatik kişinin, farklılıkların zenginlik olduğunu bilmeden sabit fikrinden asla ödün vermediğini belirten Dr. Yavuz, ‘Fanatik kişide hiç bir esnekliği olmayan sabit fikirlilik söz konusudur. Doğru olduğunu düşündüğü her şeye tüm ruhuyla sıkı sıkıya bağlıdır, kendini o olguyla özdeşleştirmiştir. Takımı kötü sonuç aldığında fanatik kişi, hayatın bir anlamı kalmadığını düşünebilir'' şeklinde konuştu.'' Geçmişte döner bıçağı ile maça giden taraftar gurupları bile vardı hatırlarsınız... Hepimizi bu memleketin çocuğuyuz, uzaydan ya da başka bir gezegenden gelmedik. Nedir bu kin, bu nefret bir futbol karşılaşması için? Geçenlerde izlediğim İnternet de ki bir video da adam bizim ülkeden büyük bir takımın maçını izlerken üç beş kere yayın gitti diye üç bin liralık plazma televizyonu parçaladı... Bu kadarı da fazla, yazık çok yazık. Takımlar, tamam bizim takımlarımız ama uğruna ölünecek bir olay değil futbol, daha kutsal olgu ve olaylar var can feda edilebilecek vatan gibi, bayrak gibi, İslam Dini gibi... Bir takım şampiyon olmuşsa rakip takımlar onu her zaman saygı ile karşılamalı ve alkışlamalı, centilmenliğin, sportmenliğin gereği de budur... Hakemlere ağza alınmayacak küfürler etmek, sahaya yabancı maddeler atmak, stadın koltuklarını sökmek aklı selim sahibi insanların yapacağı işler değil kesinlikle... Şimdilerde paso lig uygulaması ile büyük cezalar ve yaptırımlarda fanatik seyircileri bekliyor... Saygı ve sevgi çerçevesinde takip edilen spor karşılaşmaları hepimizin en büyük özlemi, inşallah bunu da başaracağız... Hepinize saygı ve sevgiler...
601
Anlatırım Sana ve Senin Torunlarına Bu vatan için kanını toprağa akıtan asker, Şehitlik mertebesine eren o asker, Sorarsan eğer bir gün bana! Anlatırım sana ve senin torunlarına.İş adamı yatlarında sıkma başlarla Seni veririz Allah, Allah nidalarıyla kara toprağa Benziyorlar yatlarda saf kan Arap atına, Bir gün anlatırım sana ve senin torunlarına.Onlar zevki sefada iki mavi arasında Ayaklar Akdeniz’in mavi sularında Baş mavi gökyüzünün bulutlarında Sen mezarda, onlar dünyada zevki sefada Bir gün anlatırım sana ve senin torunlarına.Sözüm sana değil bu vatana şehit düşen asker Sözüm ona Cumhurbaşkanı, Başbakan Vatanın her karışı satılıyor, sattılar baksana Sakın kızma bana ve benim yandaşlarıma, Bir gün anlatırım sana ve senin torunlarına. Ziya Bekar 12.08.08 saat 00.02
112
Sitem Mezar taşlarına ağıtlar yaktın. Yaşayan dostlara bakmadın bir kez. Hoşgörü, sevgiyi, aşkı bıraktın, Hasta mı, sayrı mı sormadın bir kez.Sağlıkta kol kola girmek var iken, Küsmek ve darılmak bilmem ki neden? Sevgi bağlarını bir bir çözerken, Barış çubuğunu yakmadın bir kez.Azrail kol gezer oldu burada. Nice dostlarımı aldı ard arda. Her gün bir endişe, kim var sırada. Sen ise kapımı çalmadın bir kez.DOSTOZAN/28.10.1998
64
Dost Tebessümün Emeği; ANADOLU İÇİN! . = 000.042 = 12 Nisan 2013 Cuma 16:05:15Dizi Film İzler Gibi; Her Günün Verimliliğine Ayrı Kitap! . Kişisel Başarın İçin Okuyacaksın ve ANADOLU DA KAZANACAK! . = 000.022 = Kişisel Başarı Çizgini Tanı ve ANADOLU ÇİZGİSİ; ÖZÜ TANI! . Dizi Film İzler Gibi; Haftayı Kitap Heyecanıyla Beklemek! .Kalp Yumuşar ve de Kıyamaz Bir Tek Cana; VAR OLUŞUMLAR ADINA! .Kalbimi Yumuşatarak, Kalbini Yumuşatarak; SENİN HUZURUN İÇİN! . Sevgimi Sunarak, Yarınlarda Sana Olan Sevgimi Unutmadan Yine! . Saygımı Sunarak, Yarınlarda Sana Olan Saygımı Unutmadan Yine! . Türkiye Cumhuriyeti Devleti Bayrak Gölgesinde Seninle Yazmak! .Şu Kutlu Cuma Gününde YETMİŞ BEŞ MİLYON ile TEK YÜREK SENSİN! .{Metin Yazarı: Kemal KABCIK / ANTALYA / 12 Nisan 2013 Cuma 16:05:39}Bir Dizi Film İzler Gibi; Bir Kitabın Sayfasına: Özlemle! . Kişisel Başarı İçin; Hesap Verdiğin Bir Büyüğün Olabilse! . = TEŞEKKÜRLER; TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLIKLARI = Başarına İYİSİNDEN: DOKTORUN, MUHASEBECİN, AVUKATIN OLSA! . Bir Kitap Anlatısı Cümle; Not Defterinde! . Kitap Film Mi? .
162
Anam Dokuz ay taşıdın beni karnında Sıcak yurt verdin bana koynunda Kollarına sarıp emzirdin bağrında İstediğin evlat olamadım anamAğladım gecelerde kalktın uykudan Isıttın beni nefesindeki sıcaktan Cennetliksin mahşerdeki hesaptan Kokunu hala doyamadım anamSoğukta sırtındaki hırkayı serdin Yoklukta doymadan sütünü verdin Hasta olsan da hep yanımda kaldın Ben yanında kalamadım anamAğlarken ağladın sildin yaşımı Hasta oldum başımda tuttun yasımı Ben ölürsem kim diker kabir taşımı Gecelerde yalnız ağladım anamYıldız oğlu ana yardır diye duydu Duydu da ona karşı hayırsız oldu Yazma bahtım karayı çilem doldu Yalnız gezdim yüksekte çağladım anam. ARALIK 2003
91
Sözlerim Ağlarsan ağlayanın yanında olursan cennette gülersin, güleni ağlatırsan yalnızlığa itersen cehennemde feryat ederken bağırarak kıçını yırtarak sessizce feryat edersin yalnız kalırsın, ama anlayamazsın seni duyan olmaz, ne verirsen elinle oda gelir seninle. Ağlayanı güldürmek bu dünyada gülmek için değil, ahirette gülmek içindir. Yani bir taşla dört kuş yakalamaktır. Kaybolma karanlıkların koynunda, gönlünde olan sevgiden merhametten bir parça dağıt, yık parçala karanlıkları, ışıklar içinde gönüllerde huzurla yaşa. Sen sustukça damarlarında yalnızlık haksızlık zulüm akar, sessizliğe ses olmak yalnızlığa düşene dost, zulüm yapanın suratına okkalı bir tokat sözle vurmak gerek. Acılarla yanmak önemli değil, acılarla yananın halinden anlamak, yarasına merhem olmak, tatlı bir sözle teselli etmek gerek. Yoksa Yüce Allah bu acıyı kuluna boşuna vermemiştir, anlaması koşması yaraları sarması için vermiştir. Bir mızrak gibi saplanmasın yalnızlık kalbine, yalnızlıkları insan seçer, ya çok bencildir ya da çok çıkarcıdır ya da hiçbir şeyi kabullenmez elleri ile iter yok eder, kendi eliyle yalnızlığın mızrağını kalbine kendi elleriyle saplar. Mehmet Aluç
156
İsyankar Bebek Dedim şu bebeği pudralamayın, Güller, mendiller sürmeyin tenine. Bebek dediğin mis gibi süt kokar İlk gününden şu dünya düzenine Teslim olma, ağla isyankar bebek Bilsen ki tek şey yoktur insanda Gözyaşındaki tuzu eritecek.
35
İşte Göç Ediyorum Bu son vedam gözlerine Bu son bakışım yüzüne Bırakıyorum seni kendi haline İşte göç ediyorum yüreğindenOysa yıllarca seni bekledim Bir gün seversin diye sabrettim Buraya kadarmış ben artık bittim İşte göç ediyorum yüreğindenGururla anlatırsın yaptıklarını Belki de unutursun sonsuz aşkımı Son defa akıttım gözyaşlarımı İşte göç ediyorum yüreğimdenBir damla gözyaşı dökme istemem Sen yıllarca hep ağlattın beni Acaba sonum ne olur bilemem İşte göç ediyorum yüreğinden
69
Düş Masallarımın Prensesi Gülümsemen bir ışık,bir mutluluk,bir ateş Benliğim sallanır,olur virane,olur keşmekeş Konuşman bir masal,bir ninni,bir şiir Ruhum başka diyarlara bilsen nasılda gider gelirBilmemelisin,bilinmemeli yüreğimin şu hüzünlü sesi Bir sır olmalı,bir düş,bir gölge gibi Bilirmisin ki titremem aslen üşümemden değil Senden sebeptir,düş masallarımın prensesi
44
Ayrılık Sessiz köşelerin arkadaşı ayrılık Karanlık gecelerin sırdaşı ayrılık Umutsuz kişilerin yoldaşı ayrılık Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğineAnlamsız cümlelerin öznesi ayrılık Zamansız bitişlerin gözdesi ayrılık Oransız sevmelerin yüzdesi ayrılık Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğineZamansız ölüm kadar yakındır ayrılık Hücum sözüyle kalbe akındır ayrılık Kaşındıkça kanayan acındır ayrılık Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğineDoğduğun gün yazılan kaderdir ayrılık Nöbetini bekleyen askerdir ayrılık En beterinden bile beterdir ayrılık Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine
66
Canına 'CAN' Katan.. Dost vardır.. Ummadığın anda çıralar yakan,Dost vardır.. Gözlerinin içine ışıl ışıl bakan,Dost vardır.. Konuşurken bal damlar ağzından,Dost vardır.. Gül'ün Dikenini göstermeden sunan,Dost vardır.. Seninle gülüp seninle ağlayan,Dost vardır.. Yüreğinden geçenleri anlayan,Dost vardır.. Derdine çareler arayan,Dost vardır.. Sevgide sınır tanımayan,Dost vardır.. Uğrunda ateşlerde yanan,Dost vardır.. Kanatlarıyla seni saran,Dost vardır.. Acına merhem olur heran,Dost vardır.. Üşüdüğünde Muhabbetiyle ısıtan,Dost vardır.. Gönüllere olur sultan,Kısaca; Dostlar vardır, Canına 'CAN' Katan! ..Halil ERDİHAN 13-12-2009
71
Telafisi Var mıdır Geçen Zamanın Dingin bir pazarın sonuna doğru ilerliyorum. Haftanın yorgunluğuna yeni yaşımın yükü de bindi sanki. En son yoğun trafikte şarkılar mırıldanıyordum, günün devamına enerjim kalsın da dostlarımın mutluluğuna ortak olsam diye düşünüyordum, yapamadım. Yorgunluk ağır bastı evime kapandım, kapanış o kapanış yarına kadar çıkmayacağım. Sessizliğimde ve kendimle kalmak istedim galiba öte yandan da. Bunu yeni fark ediyorum. Yazdan kalma bir kasım gününde, pastırma sıcağı deniyor ya öyle bir gün işte, güneş penceremden girdi içeri ikna edip dışarı çıkaramadı. Son haftayı düşünüyorum. İş karmaşalarımı, doğum günümün telaşını, hayatın rutinine takılanları. Seni düşünüyorum bunların içinde; konuştuklarımızı, değişen durumumuzu, sevgimizi. Söylediğin sözle birlikte gözden geçiriyorum yaşanıp bittikten sonrasında. Gün geçti bak, heyecanlar yerini yine rutine bıraktı. Yeni yaşıma iki gün eklendi üstelik. Büyüdüm demiyorum artık, olgunlaştım sanki biraz daha. Sorguladığım bir şey var; niye yoktun yanımda. Takılmamıştım diyordum ama takıldım canım. İlk defa yalnız kutladım doğum günümü. Kızmadım sana da eksik kaldım. Biliyorum nedenlerini, anlıyorum gidişini ama telafisi var mı bilmiyorum. Ben dünyanın en şanslı insanıyım, hep derim bunu bilirsin. Başta sana sahibim, muhteşem dostlarım var ve hayatımın her nefesini çok seviyorum. Bu doğum günümde harika kutlamalar yaptı dostlarım bana. Üstelik kimse bana sürpriz yapmıyor her şeyi kontrol etmem gerekiyor yakınmalarını yaparken. Şaşırdım. Ağladım. Kalp atışlarımı durduramadım. Senle olmak istediğim bir günde herkes vardı sen yoktun. Ulaşılamamış sana klasik olarak. Neden diye sormuyorum ben çok uzun zamandan beri ama başkaları soruyor geri dönmediğin aramaların hesabını. Kızmıyorum, sadece sıkılıyorum çünkü cevabım yok. En son konuşmamızdan önce diyorum çünkü en sonuncusunda sıcacık ama buruk sesin doğum günümde ağlatacaktı beni yokluğundan, işler var şehir dışında olacağım canım dediğin yerde durdu sanki dünya sana kapadım kendimi. Nasıl olacaktı da sensiz geçecekti yaş günüm. Geçti bak, bana ağırlığınca sorular bırakarak.31 Ekim 2008 Cuma gecesi. Senin beni tanımladığın gibi şıkır şıkır olduğum bir doğum günü gecesi. İyi ki doğdun ve iyi ki varsın canım, yanında olamadığım için üzgünüm ama telafi edeceğiz. Edelim bakalım canım ama sensiz eksik olacak bu kutlama. En net hatırladıklarım bu dialog geceden. Sonrası keyifliydi, eğlenceliydi fakat sana da dediğim gibi eksikti. Daldı gözlerim arada. Üstelik hayatım boyunca aldığım en özel sürprizler vardı. Aklım sende gözüm kapıdaydı. Belki çıkar gelirsin diye beklediğimi ertesi gün daha da net fark ettim. Garipsediğim bir halim daha vardı yalnız, elim telefona hiç gitmedi. Başka zaman olsa arardım, mesaj atardım; yapmadım. Garipsedim. Sözlerin hala kafamda dönüp duruyor. Seni hem özlüyorum hem de telafisi olmayan zaman için üzülüyorum. Kafamda yazılıp silinen cümleler vardı günlerdir, belki de aylar. Başladım, bazen kâğıda karaladım ama bitiremedim. Yazamadım sana hislerimi çoktandır. Düşünemedim. Son konuşma diye geçtiler hepsi çünkü. Restleşmek değildi, belki bir vazgeçiş konuşması gibi işte. Yapmalı mıydım yapmamalı mı bilemedim. Öyle çok doldurdum ki zihnimi, rüyalarımda bile karmaşalar içindeydim. Kan ter içinde uyandım yanımda olmadığın sabahlarda. Yanımdayken huzurluyum ve tek dileğim sonsuza dek orda ol gözümü açtığım sabahlara. Etrafımı ve benim için yapılanları da sorguladım bu sırada. Başka sevgileriler, yeni başlangıçlar, olmadı çekip gitmeler. Senden vazgeçmeyi seçmeye yakınım gibi geldi. Örümcek misali sardı beynimi bir ara olumsuz düşünceler. Kurtulamadım. Aramazsa yoktur dediğim yerde aradın. Gözümde yaş dilimde tövbe, sevgime tutunarak ilahi güce minnettarlığımı anlattım. Seni seviyorum. Şimdi gözden geçirirken konuşmaları, kutlamaları ve gözyaşlarını eminim bundan. Yeni yaşımda zaman bize gülümser belki diyorum. Sana söylenenleri duyarsın belki diye umut ediyorum. En karmaşık ve karamsar noktada bile emin olduğum tek şey seni sevdiğim canım. Üflediğim mumlarda dileğim senli geleceğim. Bilmelisin aslında etrafımdakiler yeni aşklar dilediğini söylediler benim için bu sene. Ben yine yeniden seni seçtim. Bir hayat senle geçsin. Bir hayat yetmez belki yüzlerce binlerce hayat seninle geçsin. Ah be sevdiğim ertelediğin zamanları telafi etmekle geçti vaktin herkes için. Telafisi yok zamanın canım. Bugün varsın. Yazdığım yazının klavyede çıkardığı ses kadarsın belki, belki de kahvemin burnuma gelen kokusundasın. Bazen başkalarına söylediğim huzurlu cümlelerin içinde saklısın. Dost bir gülümsemede, kırgın ve çaresiz bir yürekte belki de varsın. Her anımda yanımdasın. Zaman dediğimiz akreple yelkovana sokmaya çalıştığımız rakamlar diyorsan yanılırsın. Zaman andır sevdiğim; işte bundan telafi etme olduğun yerden devam et sadece. Aşk zaten yüreğimde senle eş anlamlı. Şu an hissettiğim duygunun karşılığın bak yazıya dökülen; canımsın, kalp atışımsın. (2.Kasım. 2008)
676
Yeşil Ormanlar Toprağın yorganı bitki değilmi Bitkilerin canı yağmur değilmi Anızları yakan cani değilmi Bu ormanlar senin malın değilmiTanrı bitkileri niçin yaratmış Bitkiden insanlara şifa dağıtmış Bu caniler gelmiş doğayı yakmış Bu ormanlar senin malın değilmiOrmanı yakarsın doğa yok olur Canlılar oksijeni nereden alır O güzel doğamız çöl gibi kalır Cansızlara can veren tanrı değilmiOrmanı yakarlar tarla yaparlar Doğanın içine villa kuranlar Hazine malını yağma yapanlar Bu ormanlar bu milletin değilmiOrmanda yetişir kurdu çakalı Bulamazlar ormanları yakanı Ankaradan bakar orman bakanı Bu Türkiye senin yurdun değilmi Ali Eryılmaz 26/7/2000
89
Pişmemiş Aşım Memleketimin fukaradır ocakları Ekmekten ana yemektir sofraları Vay benim başım, pişmemiş aşım Vay karnı tok, aklı aç vatandaşımEkranda sucuklu reklam katıkları Somunlarla doyuyorlar çocuklarıVay benim başım, katıksızdır kışım Vay cebi boş, nefsi aç vatandaşımSevgidir tesellileri, umuttur gıdaları Kaderimde bu da varmış edebiyatlarıVay benim başım, bağrımdadır taşım Vay ekmek yedikçe şaşar vatandaşımYarın ola hayrola yazgıcı yaklaşımları Aslında çağdaş uygarlıktır ihtiyaçlarıVay benim başım, çatılmasın kaşım Aş, iş, eğitim, kalkınmalı vatandaşım03.02.2005 ***Samanyolu Grubunun 2K1Ş 'İki Kelime Bir Şiir' Aktivitesi için kaleme alınmıştır. 20. Hafta Kelimeler: 'EKMEK' ve 'SEVGİ'
87
Kaybedince Hayatta cok cesit aci Yasariz Sevdigimiz birini kaybedince Iste asil o zaman yanariz Once'Bir daha goremiyecegim' Diye aglariz aglariz Dindar da olsak allaha kuser Acimizi ondan sorarizGunler surer bu aci Bazilarinda goz yasi kurumaz Herkes birbirine teselli olmak ister Sanki bu aciya care bulunamaz Aglamakla sizlamakla yeniden olduruyorsunuz onu Beraber gecirdiginiz hatiralar unutulmaz Oturup onlari konussaniz O hatiralarin yerini hicbirsey tutmaz'Nasil yagmura tutulmustuk onunla O kadar kostukta kacirmistik vapuru Nasil atmistik onu havuza Surpriz dogum gunu sasirtmisti onu Ne kadar nes'eliydi guldururdu daima Kendisi yasarken aylarca olum korkusu Hastaligini soylemedi ne sana ne bana Muzik severdi dinlendirirdi sanki onuIste hatiralari konusmakla bir cesit Yasatiyorsunuz onu Kendisi olmus olabilir Ama hatiralarin yoktur sonu Ilelebet anacaksiniz onu kimbilir Hadiseler hatirlatacak size onsuzlugu Eveeet beraber olacaksiniz yine Gelince birgun sizin de hayatinizin sonu
131
Eski Bir Hatıra Değilmiş Meğer Öyle bir hasret ki yanmama değer İçime vurdukça başımı eğer Gönül penceremden görülen o ki Eski bir hatıra değilmiş meğerŞimdi olsam bile varıp sıla cı Kim alır miadı dolmuş ilacı Bu gün yüreğimi kavuran acı Eski bir hatıra değilmiş meğerİnsanın beyninde çaldıkça çanlar Fark etmez en iyi, en kötü anlar Yıllar geçse bile yaşanılanlar Eski bir hatıra değilmiş meğer
64
Yürüyorum Yürüyorum... Bir akdeniz akşamı Nisan yağmurun da Kırık dökük hayallerim İçimde küçük bir umut olsa da Yürüyorum... Bir dağın yamacında üstümde kara kara bulutlar yalnızlık,hüzün,hayaller hepsi de yan yana olsa da 8 Nisan 2017
35
Düğün Gecesi Sabahı - Zengin bir köy ağasının oğluyla evlendirilen 16 yaşındaki güzel gelin düğün gecesi sabahında acılar içinde kıvranınca yakınları hemen onu en yakın hastaneye götürdüler...Yapılan operasyon sonucunda gelinin midesinden altın kolyeler bilezikler yüzükler ve plastiklere sarılı binlerce banknot paralar çıktı...
42
Al Al Gül Bahçe gizemli özsu süzülür gül teninde bakışlarında yanar al al gül bahçeincecik düşün buğunda nazlanır an nedense eylem sunar al al gül bahçedolar yağmurla bereketlenir ambar soluğun kalır kanar al al gül bahçesuyun özlemi denize dökülmektir çağ ötesinden konar al al gül bahçe040110-7denizli
46
Göktedir Baba Söylenecek lafım, kalmadı ama Seni seviyorum, sevgili baba Boş konuşmak değil, dillerim yama Kökü yerde başı, göktedir babaYorgunum yol uzun, zamansa kısa Rabbim benden razı, cenneti yasa Sarılma ey toprak, mezarım kasa Kökü yerde başı, göktedir babaYeterki Allah de, umuttur eller Açardı bahçede, solmayan güller Bir seda haykırır, ağlar bülbüller Kökü yerde başı, göktedir babaİnan aydınlanır, kalpde dilekler Izdırap kederdir, özler melekler Kötü sözü söyler, sonsuz da bekler Kökü yerde başı, göktedir babaKalk yolunda yürü, ne yerse yesin Allah’a hamdolsun, kaderse desin Doyurup içiren, rüzgarı kesin Kökü yerde başı, göktedir babaBahattin gün olur, hayaller atlar Namludaki kurşun, hedefde patlar Sabır taşı olsan, elbette çatlar Kökü yerde başı, göktedir baba Bahattin Tonbul 22.2.2013
114
Gece Gece ayaz Gece tutsak Gecenin boynu bükük Düsünce Kaybetmek aniden yakaladigin yasami Dalip gitmek iraklara Farkina varmak insanlarin bir adim daha uzaklastiklarina Hatta belkide annen diye bahsettigin Canim dostum diye sevdigin Sevgilim diye asik oldugun insan bile Gece düsüncede Gece umutsuzlukta Gecenin dudaklari çatlak Düsünme Umutsuzlugun geçtigi yollari Darbenin en vurgununu Unut her geçen gün daha kirilan kalbini Gece sevgiyle Gece umutla Gece gün isigiyla dogmakta Aç kara gözlerini ışığım Sil gözyaslarini, sayma yildizlari artik Gece isinmakta güne verdigi aydinlik ile
82
Düşman Bir düşman sözüdür duya duya bugüne geldik Ama düşmanı tam olarak öğrenemedik Düşman öldürmeyi sonraya bırakıp Seni kenara itendir. Bir gün neyin varsa herşeyini elinden almak Gözlerinde tütendir. Düşman seni aldatan bir yalandır Cana mala ve namusa aşikare yönelmiş bir talandır Düşman senden olmadığı halde suyun başını tutandır O memlekette dönen paranın En az yüzde seksenini yutandır. Düşman gidemediğin yol tutamadığın kol Tutunamadığın daldır Seni soyup soğana çeviren eldir. Ticarette, dağıtımda, işte Seni yok eden tekeldir Sana çekilen bıçak, tahra ve keserdir. Canına musallat olacağına eserdir Düşman dağlardaki pusudur Nöbetçinin gözlerindeki uykusudur Kışın dağlarda eriyip Potinine girebilen sudur. Düşman seni öldürendir Ocağını söndürendirDüşman sana tükürendir Avucundaki kül sayıp üfürendir Şımarır diye yüzüne gülmeyen Hiç bir ihtiyacını asla görmeyendir Amansız bir düşman bakış ile Selam vermeyendir. Senin olduğun yerde sana sövendir Kulaklarına doldura doldura Bilmediğin bir dil ile En yüksek volümünde davul dövendir Düşman motorsiklet, kamyon ve otomobil ile Bir yıldırıdır. Sayılamaz cephelerde açılmış Topyekün roketli mayınlı kurşunlu bir kundak ve saldırıdır.
162
Şarap saflığındadır aşk Şarap saflığındadır aşk Kalbime sığmaz Koy kadehe iç bu gece Burdayız anlaşılan bu gece de Aklıma sığmaz Sufi kulağımı doldur Memleket darma duman Ben gözümû yardan alamam İstanbuldayız bu gece de anlaşılan
35
Gökyüzü Hep bahsederler göğün maviliğinden, Bizde bahsedelim güzelliğinden.İnsanlara rağmen değişmeyen, Yeryüzüne inat, Her sabah başka başka, Her akşam aynı olan gökyüzü.Güzel olan gökyüzüne, Rüzgar ne güzel çizer, Bulutlardan bir resmin,. Bizle konuşur,anlaşır sanki.Güneşin uykusuyla uyanışıyla, Bulutların hüznüyle mutluluğuyla, Şeker tanelerinin parlaklığıyla, Bir başka olur gökyüzü.Bizde olsak bir kuş ağaç yerine, Yıldızların aralarından geçsek. Bulutlara ismimizi yazsak. Onlara hasret kalmak yerine.Gökyüzü renk renk, İnsanlarda ona alışmış tek tek. Bazen de mutlu rengarenk, Bazen de bize küsmüş tek renk.Denizler ve göller durgun, Ne güzelde yansıtır. Çaylar ve nehirler çok hızlı, Yakalayamazlar durgunluğunu.Bugün gökyüzü daha güzel. Yıldızlardan, resimli bulutlardan, Güneşten ve aydan, Bugün gökyüzü yeryüzünden daha güzel.
104
Yürek Acısı Yıllar geçse de dinmezmiş gönül ağrısı,Ne yapsam kapanmamış içimde ki hicran yarası,Yalnızca yüreğini isterimLazım değil gurbetin ne malı ne parası.Ah şu gurbet zalim gurbet kör olası,Sevdiğimi aldı bendenHiç geçmiyor sol yanımın acısı…Sen yıllardır içimde bitmeyen özlemimsin,Gelirsin diye gece gündüz yollarını gözlediğimsin,İçimde sönmeyen kor alev, tek sevdiğimsin,Ah şu gurbet zalim gurbet kör olası,Sevdiğimi çaldı bendenHiç geçmiyor sol yanımın acısı…Ansızın gelsen çıkıversen karşıma,Hasretliği öldürürcesine sarılsam boynuna,Biz de ömür boyu el ele yürüsek sevda yolunaAh şu gurbet zalim gurbet kör olası,Sevdiğimi aldı bendenHiç geçmiyor sol yanımın acısı… Figen YILDIRIM22/01/2011 09:30
89
Ruhumu Eritecek Anılar hayaller kaybolup gittiği yerden Bir ses ver ki o bana,sevdama yetişecek Ölüm hayallerimi terk edip gitti birden Bu yalnızlık bu hasret ne zaman eritecekYağmur yağacak yarim doldursana testimi Doğacak bak güneşin,rüzgarınsa estimi Deniz deniz kokuyor,aşkın gönül kestimi Bu yalnızlık bu hasret ne zaman eritecekBakışların geçmiştir,sevdiğin o güzele Yüreğinde esmiştir,dilek versen özele O yar benden ayrılmış,hayalinde gezele Bu yalnızlık bu hasret ne zaman eritecekSaçların da ilk bahar,yazı ne zaman gelir Hergün yeni silbaştan,hayalleri belirir Gece karanlıkların,gölgesinde gezilir Bu yalnızlık bu hasret sevdamı eritecekGeçmişine bir baksan,karanlıklar yok olur Sensiz sevdanı çeken,gönüllerde kaybolur Yanağından bir öpen,inan gerçek lal olur Bu yalnızlık bu hasret ne zaman eritecekİçindeki sevdanı,kurtardım onu kirden Seni seven hakikat,alıp götürdü birden Acı çeken aşıklar,aldı cenneti yerden Bu yalnızlık bu hasret ruhumu eritecek Bahattin Tonbul 3.3.2012
128
Sevgiye Çağrı Ya Rab yalvarıyorum sana Bitsin dökülen kan,dinsin acılar Kardeşlik türküleri söylensin Yeri göğü yaratan Tanrım Kimse kimseye küsmesin Sevgi sarsın her yeri Barış,barış diye bağırsın dünya Dağlar yol versin barışa Çiçekler sevgiyle açsın Kuşlar özgürce kanat çırpsın Kurşunlar yerine sevgi yağsın Merhameti sonsuz Tanrım İnsanlar kötülük bilmesin Silahlar sussun Yerine sevgi türküleri söylensin Duygular yağan kar kadar temiz Akan su gibi berrak olsun İçsin herkes kana kana Dünya sevgiye doysun
72
Sana Dinden Sorsalar; Şayet sana sorsalar; “sence hak din ne” diye; Var mı doğru görüşün, “Rabbin dini bu” diye? “Bana göre din” diye, yapar isen felsefe; Sevk edersin dindarı, arz dolusu esefe! Her görüşe uymaz hak, görüş ona uymalı; Felsefeyse bir fikir; onu bidat saymalı! Hiç olur mu adapte, her yoruma emr-i hak? Şayet olur diyorsan; olur o sav bir na-hak! Neden oldu muharref; kadim dinler hatırla! Değişildi hak kelam; İnsi, Cinni hatır’la! Zevke göre din yazdı, sapık rahip, hahamlar; Ondan sardı beşeri; türlü gamlar, evhamlar! Mevla lanet eyledi, cümlesine onların; Ayni gafa düşersek; gam kusacak her yarın! Sana dinden sorsa kul; “Kitap, Sünnet” de ona! Kim uyarsa şunlara; nail olur hoş sona! Karıştırma görüşü, asla, kat’a vahye sen! Mahvedersin atini; her tevile din desen! Son din böyle korunur, tasallut-u beşerden; Sahip çık ki ona sen; korunasın her şerden! Koruyacak onu Hak, sen olsan da bigâne! Kalır İslam payidar, tart etse de her hane! Abdullah Toroslu 05.07.2011-Türkiye
157
Bir Dost Diyorum “bir dost diyorum ellerim uzanıyor kaleme bir şiir doğuyor gecenin sessizliğinde”gece hüzün sağarken yıldızlardan suskunluğa bürünüyor rüzgar beynimde kelimeler savaşıyor ve sancısı vuruyor yüreğimeayaklarımın arasında sürünüyor bir gölge kara sürüyor hayallerime bir dokunuyorum bin ah işitiyorum anılardan tutuşuyor kanatları güvercinlerin yalnızlığa sığınıyorumyaşam bir çizgiden ibaret (ölüm yaklaşmış bile) bir dost diyorum gecenin sessizliğinde yüreğimin fısıltılarını duyacak boşlukta salınırken dolunay uzanan elimi tutacakkurşun kahpe/hançer küflü söz ağır/kalp sağır dost ihanete gebe “bir dost diyorum bir taş geliyor üstüme”bir dost diyorum gözümden düşeni/ içimden geçeni bilecek ben olacak / bende kalacak (yalnızlığımı paylaşacak kadar) bir dost diyorum önyargı denilen duvarı yıkacakkimsesiz düşlerin içinde eşinirken bir dost diyorum bir şiir doğuyor imgeleri diziyor belleğime
114
Üç İnek Hikâyesi ..............................Perihan Dirican kardeşimin duyarlı yüreğineKorkunç bir kış günü... Atatürk sabaha karşı şu emiri verir: '-Bu kış kıyamette memleketin ne halde olduğunmu görmek isterim. Otomobille gezmeye çıkacağız.' Kırşehir'e doğru hareket edildi. Öndeki askeri vasıta dahi karlara saplanıyor, Ata'nın arabası zaman zaman kendisi de inerek çekiliyordu.Bir tepe aşılıyorduki,tekbaşına bir köylünün telaşlı talaşlı,koşuştuğu görüldü. Çağırttı Gazi köylüyü,sordu: '-Bu havada dağ başında ne arıyorsun? ' '-İneğim kayboldu Paşam' '-Seni kurtlar yer burada' '-İneği yedilerse ko beni de yesinler...' '-İneğin kaç lira kıymetindeydi? ' '-Eh...Elli altmış lira ederdi' Gazi yaverine emretti: '-Bu vatandaşa yüz lira verin,bir otomobile de alın.' Köylü karşı çıktı: '-Sana rastlamak benim talihimdir, ama yine de kendi ineğimi ararım, verdiğin yüz liraya iki inek alırım, benimkini de bulursam eder üç inek. Bu benim düşümdü.sana rastlayan bahtlı adamın üç ineği olması çok mu? ' Gazi yanındaki İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'ya döndü: '-Üç ineği donma karşılığı düş edinmiş bir miletin otomobil içindeki dahiliye vekili... Merhaba,keyfiniz nasıl? 'Bu hikayeyi doğru okuyup,şimdikilerle kıyaslamak için yazdım.
162
Ağrı O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç dünya için. Rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli. Kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş, Limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.Uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti. Ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda gıcırdayan tahta iskele, iskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra, İçimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum.Bir siyah beyaz kare içinde, hepsi hepsi bir hatıra işte Bıraktın, unuttum, unutuldum.Seni kırdığım yerden beni de kırdılar, Ben hiçbir cümleyle ağlayamam artık seni.
91
Sabah Dört Gibi Kalkıyoruz Sual sorduklarında hocam kaçta kalkarsın? Sekiz gibi, diyoruz ki kolay anlaşılsın…Dört, dersem inanmazlar derler, bu mümkün değil, Zaten bekâr adamsın ne konuştuğunu bil!Desem, az uyuyoruz hem zaten işlerimiz var, Derler, ne işin olacak şahsın apaçık bekâr…Desem, kedilerimiz var onlar doyurulacak, Ev temizlenecek özel işler de olacak…Tüm bunlar suç sayılır kediler anlaşılır, Ev sahibi evden atar hem şahsım zorda kalır…Varsın hiç bilmesinler az uyuduğumuzu, Meşgul olduğumuzu, mutluluğumuzu…(2015)
70
Karadeniz Yeşil giymiş eteklerini doğa Yüzüyor elbisesiyle suyun içinde. Yüzdükçe dalgalar vuruyor gökyüzüne. Boyanır birden gökyüzü maviye.Karadeniz ayrılmaz bir ikilidir. Et ile kemik gibi bir bütündür. Gök yüzünün direkleri Deniz ile nurlanmış.Doğanın nazarıda gökyüzü! Bir ak damlasıyla yeşil etekler Rengarenk bulüzlerle süslenir.Bir başkadır Karadeniz İnsanları dalga dalga yerer. Yüreklerinde yeşillik vardır. Düşünceleri sabahın mavisinde saklıdır.
55
Gecesiz Ay Geceyi bekleyen bir Ay, Gece'siz Ay olur mu ? Ay geceye muhtaç Gece olmadan Ay parlar mı ?Leylayı bekleyen bir Mecnun Mecnunsuz Leyla'sız aşk olur mu ? Hangi kitap kabul eder bunu Leyla olmadan Mecnun olurmu ?Peki ya ben sensiz ben olurmu ?
45
Arkadaş ve Dost > > > >ARKADAŞ ile DOST KAVRAMI > > > > > > > >Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır, > > > >Dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır. > > > >Arkadaş senin ağladığını görmez, > > > >Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır. > > > >Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir, > > > >Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider. > > > >Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur, > > > >Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için, > > > >Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür, > > > >Dost ise tekrar arar. > > > >Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister, > > > >Dost ise her zaman senin arkandadır. > > > >Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir,> > > >Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder. > > > >Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar, > > > >Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır. > > > >Arkadaş sizi ikinci görmek ister, > > > >Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar > > > >Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır, > > > >Dost sıkıntınız olduğunda size koşar, > > > >Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız, > > > >Dostlarınız size huzur vermeye çalışır. > > > >Arkadaş bu mesajı okur ve siler, > > > >Dost okur ve dostlarına yollar...Bir dost tarafından gönderilen bir mesajdı. Dostlarla paylaşmak istedim.
239
Ben Uyandım Bİr Aşk Demektir Dünya Ben uyandım bir aşk demekti bu dünyada -Sesin, bir gülü bırakmak gibi bir şeydi Karaydım, kağıt gibiydim yaşamalarda Adım görseniz her gün o denizlerdeydi Bin yıl bir M sesiydim ....................
36
Benim törem Çiçeklerle donatın beni Her bayram Her bahar Her doğum günü Her aklınıza geldiğimde Ne ağıt isterim Ne sövgü Küskünlükte olmaz kadere Tebessümle süsleyin beni Ben öyle mutlu olurum Ağlarsanız üzülürüm Ağlarsanız kahrolurum öldüğüme Ağlarsanız ağlamazsınız
37
Kalpleri Bir Olanlar Konuşur Aynı Lisanı... Sevgi bir hatıra bırakmasa da ağlatır insanı Kalpleri bir olanlar konuşur aynı lisanı Güzele bakmak değil güzel görmektir hüneri Kaderi aydınlatamaz hiç bir ışık zira yoktur feneri
33
Ay Işığı Görünce Gözbebeklerim Büyür Ay ışığı görünce gözbebeklerim büyür; Ay ışığı önünde gölgem zamana yürür.Ay karanlık gecede ne hainlikler vardır; Ay'ı sevmeyenlerin yürekleri çok dardır.Bayrağımızda bile onu görürsün her dem; Ay doğarken geceye,zaferden olmaz şüphem.Hilal olduğu zaman çok da güzel duruyor; Ay'ın o güzelliği gönlümüze vuruyor.Karanlık gecelerde denizde parıldarsa; Yakamoz derler o na, arada kımıldarsa.Hele bir de önüne güzel yıldız gelirse; Bayrak olur da coşar, bunu herkes bilirse.Aynur diye çocuğa isimlerde takarız; Bir Aynur'a bakarız, bir de ay'a bakarız.Ay bize atalardan çok da güzel armağan; Bakıp bakıp ağlarız, yüreğe de sarmaylan.
92
Kader Henüz altı yaşındayken Annem,babam ayrılmışken Üvey annem yanımdayken Hayat nasıl güzel olurMandalla vurdu kafama Söyleyemedim babama Duyuramadım anama Hayat bana zindan olurPişe,pişe şekil aldım Sonrada hayata daldım Bir süre ablamda kaldım Hayat,nasıl kolay olurİnce ruhlu duygusalım Hiç kendime yaşamadım Herkesi kendimden sandım Hayat nasıl güzel olurEvlenmek,kurtuluş dedim Ağır yükmüş bilemedim Yükü alıp Allah dedim Hayat böyle çile olurKadın olmaktı isteğim Yemek yapmaktı hevesim Benimde olsun,bebeğim Hayat böyle tadsız olurEş bir dürüst arkadaştır Hem babadır,hem anadır Aynı havayı solumaktır Yoksa hayat beter olur28.07.2008
83
Onlar İnsan Vardır Bayramı SabırSızLıkLa BekLeyen İnsan Vardır Bayramı hiç sevmeyen Bayramı SevenLerinin Sevmek İçin Bir NedenLeri var Anneleri BabaLarı Var OturdukLarı YattıkLarı Bir Ev Var IsındıkLarı Bir Soba Var Ya Bayramı SevmeyenLer Neden Sevmiyor Onların Anneleri babaLarı Yok YataCakLarı Bir Ev Yok IsınınacakLarı Bir SobaLArıda Yok Onların EvLeri Sokak YatakLarı KalDırım YasTıkLarı Çöp KuTuLArıdır Isınmak İçinSe Sadece ÜzerLerindeki yırTık Elbiseleri Vardır.... OnLar Sokak ÇocukLarıdır....
65
Sancağa Ellerde dolaşan bu siyah sancak, Göklere yükselen bir âh olmasın! Doğru mu bu kadar ye’se kapılmak, Korkarım, bu matem günah olmasın! Milletin kalbinde yer etmez keder; Asırlar değişir, seneler geçer… Ne kadar karanlık olsa geceler, Mümkün mü sonunda sabah olmasın.Dilerse, her ....................
43
-Halk ve aydın üzerine Halktan kopuk aydınAydın olsun yeter ki halktan kopuk olması çok önemli değil! Sevilir, kabul görür. Aydınlar siyaset üstü olmalı diyorum, aydın siyaset yapmasın demiyorum. Siyasetçinin halktan oy beklentisi vardır, bu nedenle halk ile iç içe olmak zorundadır. Yaptıklarının ve söylediklerinin doğru olup/olmadığından daha önemlidir halkın kabul edip/etmemesi! Hem padişahlık döneminde, hem de tek partili dönemlerde Devletin yönetiminde halkın katılımı etkin değildi. Çok partili dönemde halkın fikrine itibar edilir oldu. Fakat siyasi birikimi ve deneyimi olmayan büyük kitlelerin kolayca yönlendirilebilir olması başka bir sorunu beraberinde getirdi. Tabir yerinde ise halkı kafaya alan iktidara oturdu! Niteliksiz yüz binlerce vatandaşa Devlet kapısında iş verildi! Üretim planlaması yapılmaksızın çaylar, tütünler Devlet tarafından satın alındı! Hatta mitinglerde açık artırma yapar gibi taban fiyat belirlendi. İktidar olmak için halkın beklentilerine cevap vermek yeterli idi. Halkın beklentileri zaman ve zemine göre değişse de çok büyük bir fark olmuyor. Temmuz -2007 seçim sonuçlarında görülüyor ki halkın birinci derece tercihi kendini yönetecek olanların dini hassasiyeti… Diğer belirleyici unsur ekonomi. Devlet mallarının satılması, özelleştirilmesi veya uluslararası tahkim, dışa bağımlılık vb. Şeyler ilgilendirmiyor halkı. Ekonomi düzgün işlesin yeterli… Uzun vadede neler olup biter önemli değil! Sonuç; Aydın feryat ediyor! Politikacı oy peşinde! Halk da menfaatinin peşinde! Hayırlısı… Saygılarımla.
201
D İ Y E M E D İ m Seninle evlilik sürmekti arzum, Zamanla olurdu oğlum ve kızım, İlgisiz kalınca artıyor sızım, Sevgiyle yuvayı kur diyemedim.Elveda demeyi arzu etmezdim, Anlayış göstersen çekip gitmezdim, Yalnızlık riskini asla tutmazdım, Nefsine kapıldın dur diyemedim.Daima karardı çehre ve yüzün, Sana odaklandım görmedi gözün, Gönlümü almadın incitti sözün, Hali hatırımı sor diyemedim.Kendince bir takım hayal kurarsın, Gereksiz şeylere kafa yorarsın, Pişmanlık duyarsın, beni ararsın, Yardan ayrılması zor diyemedim.Kadınım olmaya niyetin yoktur, Beyni kurcalayan fikirler çoktur, Zekice tedavi etmeli doktor, Kucaklayıp beni sar diyemedim.1-5-2013
88
Bir Damla Gözyaşı Bir gülü koparır gibi Koparıp aldın sevgimi, Boşluğa fırlattın. O anda durdu kalbim, Gözlerimin feri söndü. Gözyaşlarım sel gibi aktı sokaklara. Güneş kavurdu beni,rüzgar savurdu. O anda esir oldum zamana Ve aşkından hatıra kaldı; Yırtılmış resimlerle, Bir damla gözyaşı...
42
Haydi Robot Efeler ''İstanbul Zeytinburnu'nda Bilgi Evleri'nde üretilen robot şınav, mekik çekiyor, takla atıyor, futbol oynuyor. Türkçe konuşup, dans eden robot oynadığı zeybek ile görenleri şaşırtıyor.'' BASINDANBize, hem de Ege Yöresine has bir oyun zeybek tabi ki... Ya da şöyle söylemem lazım. Bize, ege yöresine has bir oyundu, şimdilerde robotlarda oynuyor demeli belki de... Müzik eşliğinde gayet de güzel zeybek oynuyor robotumuz. O değil de şimdi bir de bunların seri üretimini yapıp da hepsine birden toplu zeybek oynatırlar ise robotlardan kurulu bir folklor ekibimiz olur. İnsan çalar robot oynar da diyebiliriz. İtiraz eder mi robotlar yoksa çalgıcılarda robot olmazsa vallahi de billahi de oynamayız diye...Eski bir folklorcu olarak pek de hoşuma gitmedi doğrusunu isterseniz bu durum. Yarın bir gün sade zeybek değil, başka başka yöreleri de oynamaya kalkarsa bu robotlar o zaman ne yapacağız? Yandığımızın resmidir. Hayır bir de robotlar arası folklor yarışması düzenlenirse o zaman hepten moralim bozulur. Bizim gençlerimiz soğurlar vallahi diğer bir adı da halk bilim olan folklorumuz dan. Ya arkadaşlar hiç işiniz gücünüz yok mu da robotlara zeybek öğretiyorsunuz? Robotlar folklor oynarken ekip halinde, jüri de insanlardan olacak haliyle, yalnız robotların sahne performansında en önemli olay, sahneye çıkmadan önce makine yağı ile iyi yağlanmalarıdır kanımca... Öyle olması lazım, yoksa garç gurç sesleri müzik ile bir karıştığı zaman ne seyredenler, ne de robotlar bir şey anlamazlar yaptıklarından...Bir de şu geldi akılma naçizane. Tamam zeybeği biraz doğru düzgün de oynayabilirler, ancak Karadeniz Yöresi biliyorsunuz ki çok hızlıdır, hem ritmi, hem de müziği, ona nasıl ayak uydururlar ki acaba merak ediyorum? Bak şimdi aklıma geldi, bir de bunların kostüm giyme sorunları olacak değil mi? Onun ile de bayağı uğraşması lazım robotları yarışmaya hazırlayan ekiptekilerin. Giymesi bir dert, bir de yarışmadan sonra çıkartması var. Hadi desen ki ''Oynamaya oynuyorsunuz da kendi üstünüzü de kendiniz giyin çıkartın.'' Tık yok adamlarda, of adamlarda mı dedim, robotlarda diyecektim...Eee boşuna dememişler 21. Yüzyıl bilgi ve teknoloji çağı diye, bir adı da milenyum bu yeni yüzyılın ve yeni bin yılın... Hemen şimdi aklıma Hasan Mutlucan merhum geldi ne de gür ve davudi sesi vardı ''Yine de şahlanıyor aman kolbaşının yandım da kır atı.'' diye girdi mi türküye hem memleketi hem de yüreklerimizi titretirdi... Görseydi robotların zeybek oynadığını, görseydi bu günleri, türküyü de değişik okur muydu ki acaba? Şöyle mesela... ''Yine de şahlanıyor aman robot başının yandım da demirden atı.'' Yine de robot işte bunlar. Ben de eski folklorcuyum, benim kadar güzel de oynayamazlar ne zeybek, ne Silifke, hele hele ne de Artvin. Çiçekler açsın, böcekler ötsün, robot bunlar zaten hep birbirini öpsün. Hepinize en derin sevgi ve saygılar...
423