siir
stringlengths
171
74.5k
siir_uzunlugu
int64
31
9.7k
Gurbet elde unutulan ben oldum GURBET ELDE UNUTULAN BEN OLDUM 16.12.1981 ÇARŞAMBAHerkes asker oldu böylemi oldu Gurbet elde unutulan ben oldum O nazlı sıladan mektup kesildi Gurbet elde unutulan ben oldumDemediler garip mektup salalım Garibin derdine derman olalım Bizde gayri kime ey yar diyelim Gurbet elde unutulan ben oldumGörmeyince kıymet bilinmez imiş Unutulur selam salınmaz imiş O da mektup yazmamaya söz vermiş Gurbet elde unutulan ben oldumHüseyin'im ister hepsi unutsun Allah yardım edip askerlik bitsin İsterse yar yalan ile avutsun Gurbet elde unutulan ben oldum
85
Öylesine bendeki gurur Sahipsizdi gurur, Yüreginin acıtan elinde......Mağdurdu... Savruldu.... Yerlere vuruldu..... Sevdamın orta yerinde, Aşkıma vurdu gurur....Elinde çalgısı, Eşlik etti acılarıma.. Bir yavru güvercin çırpınışında yüreğimin, Orta yerine gelip kondu gurur.....Yelkeni yırtık bir gemi gibi, Denizler ortasında, Hırçın dalgalarla boğuştuda, Tek senin gel gitlerine dayanamadı gurur....Bedenimden uzakta olsanda, Ruhum hep senle dolduda, Bir tek kırdığın gururuma, Sözüm geçmedi asla.....Öylesine bendeki gurur, İsmimle beraber,onurumla durur... Susupta uzaktan özlesemde seni, senin her yıktığın yerde beni, Öylesine asaletiyle, öylesine sevgisiyle, öylesine yapayalnız, Ama dimdik durur...gurur........ fügen13.12.2007
83
Aşkın Deryası Sabırla Dolu Sırdır Aşkın deryası sabırla dolu sırdır Sabır eden varınca kapısı açılır Aşk açılır gönüle gülümsemesi serpilir Aşk ile seven sabırla cennet bahçesine varır Bu âlemde olmazsa ahrette kavuşur Aşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur Gelecek olan cennet güzelini bekler kavuşurSabırla aşk olmazsa varılmaz hiçbir sırra Yusuf sabırla sultan olmadı mı mısıra Sabırsız kul ermez varamaz huzura Yola devam edemez düşer her bir çukura Aşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur Gelecek olan cennet güzelini bekler kavuşurÂşık Gülveren’im ben aşk kapımı her gün çala vura Aşk ile beni seven cennet güzeli halimi her gün sora Aşk ile olunca gönül düşse de yakmaz ki ateşten kora Aşk bir nurdur her kula nasip olmaz varamaz ki bu nura Aşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur Gelecek olan cennet güzelini bekler kavuşur
136
Bugünlere Nasıl Geldik Önce şairler bozuldu ülkede ‘Garip’ diye bir akım tutturdular Orhan Veli ve arkadaşları ‘Küçük adamlar’ı çıkardılar öne Şiirlerinde onların dertlerini Dert ettiler kendilerine Varsa yoksa onlar dediler Oysa ‘küçük adamlar’dı asıl dert BilemedilerBozulma alıp yürüdü böylece ‘Küçük adamlar’ hem şiirin Hem siyasetin baş tâcı oldu Oysa Atatürk “Halka rağmen halk için” demişti Devrimleriyle ‘küçük adamlar’ı büyütmek Ve ülkeyi bir daha kurtarmak istemişti Ama oy derdiyle siyasetçiler Saptılar Atatürk yolundan Ve de ülkeyi bugünlere getirdiler
77
Nasıl Bir Gençlik?(makale) Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?Bu konuda yeterince net miyiz? Toplumdaki değişik kesimlerin kriterleri veya idealleri birbirine yakın mı?Peki ülke gençleri ve dünya gençleri yeterince tahlil ediliyor mu?Anketler analizler yapılıyor mu?Tüm bunlar sağlıklı bir planlamaya dönüşüyor mu? Sorduğum hiçbir sorunun cevabı tatmin edici bir 'evet' değil bence... Bu ülkede dindar bir gençlik yetiştirme ideali var.Vatansever bir gençlik ideali de var,sorumluluk ve vefa duygusuna sahip bir gençlik isteyen de var;Geleneklerine,örfüne,tarihine bağlı milliyetçi bir gençlik isteyen de..Sorgulayan,insanı merkeze alan,evrensel düşünen,dayatmacılığa karşı yaratıcı insan yetiştirme hayali de var.Peki bütün bu istek ve idealler ,ülke ve dünya gerçekleri esas alınarak bir süzgeçten geçirilebilmiş mi? 'Hayır' . Analizler yapılıp bunun ışığında 50-100 yıllık eğitim projeleri siyaset üstü bir özen gösterilerek hazırlanabilmiş mi? 'Hayır'. Ortaöğretim kurumlarımıza bakıyorum da hiç bir uygulama tarafsız bir harmandan oluşan ideal bir gençlik yetiştirme amacında görünmüyor. Çocuklarımız ağır bir ders yüküyle karşı karşıya bırakıldığı için, velilerimiz karne başarısıyla övünür hale gelmiş;liseler üniversite başarısını başarı karnesi kabul etmiş durumda.Öğretmenler bu acımasız yarışın,sınav yoğunluğunun ahlaki zaafa uğrattığı öğrencileri sınıflarda vukuatsız tutmayı neredeyse başarı sayacak hale geldiler. E! O zaman hani ideal gençlik?Bu gençlik okullarda yetişmeyecek de nerede yetişecek?... Bence kağıt üzerinde başarı yaratmak,istatistikleri ters yüz edip başarısızlıkları saklamak ve sadece üniversiteyi kazanan robot öğrenciler yetiştirmeyi başarı saymak kendimizi avutmak olur.sonuçlar bu gün yaşadığımız gerçeklere dönüşür o zaman.Yetişen insanlar ,ne olurlarsa olsunlar;Milletvekili,bakan, yargı mensubu ,gazeteci,asker,polis...kendi muhakemeleri olmadığı için gücün kuklaları haline gelir, kul olurlar. Bu durumda ne yapmamız lazım? Sorusunu güçlü ve samimi bir şekilde kendimize yeniden sormamız lazım.Yeniden gençlerimize dönmemiz lazım. Çocuklarımızı barışçı, evrensel düşünen,uygar ,cesur; aynı zamanda kendi değerlerine de saygılı,vatanseverler haline getirmemiz lazım. Kanundan, yasadan yönetmeliklerden önce zihniyeti değiştirmek gerek diye düşünüyorum. bu da ancak ve ancak eğitimle olabilir inancındayım. Cenap Şahabettin 1900'lü yıllarda ''Suistimale müsait olmayan kanun yoktur;kanun değişir,suistimalin şekli değişir.'' derken 2017' de sözünün hala bir öğüt yerine geçeceğini bilseydi kahrından ölürdü. Bu nedenle bir an önce zihniyet değişikliğine ihtiyaç var bu ülkede o halde herkesi kucaklayan büyük eğitim projeleri yapmaya soyunmalıyız hem de hiç vakit kaybetmeden...
330
Dur Deyin Oğul Bizler çok uğraştık amma olmadı Bu çarpık düzene dur deyin oğul Verdiğimiz oylar yerin bulmadı ...Bu çarpık düzene dur deyin oğul ...Böyle bir yaşama zor deyin oğul Osmanlıdan beri gelir bu oyun Avrupa bir kasap bizlerde koyun Yıllarca bunlara bükmüşüz boyun ...Bu çarpık düzene dur deyin oğul ...Bunları görmeyen kör deyin oğul Örgütlerin hepsi oyunlar kurdu Asırlardır kardeş, kardeşi vurdu Yeyip bitirdiler bu güzel yurdu ...Bu çarpık düzene dur deyin oğul ...Terörle yaşama har deyin oğul İşçi feryat eder, olmaz çabası Memur feryat eder, yoktur abası Zengin feryat eder, para babası ...Bu çarpık düzene dur deyin oğul ...İsterseniz sizler çar deyin oğul Devlet vergi diye paralar aldı Hizmetlerin hepsi yarıda kaldı Yiyenler aklandı sonuç ne oldu ...Bu çarpık düzene dur deyin oğul ...Namus, namahreme ar deyin oğul Haçlarla, küpeyle büyüyor ırkım Örf, adet yıkıldı bozuldu salkım Gittikçe çoğalır gençlikten korkum ...Bu çarpık düzene dur deyin oğul ...Deli dolu yaşama hor deyin oğul Kimse demedi ki bu dünya yalan Her önüne gelen eyledi talan Talancı zihniyet sizlere kalan ...Bu çarpık düzene dur deyin oğul ...Ülkenin başına şer deyin oğul Cebimde para yok her şey pahalı Necati, ülkenin böyledir hali Tanrıya, havale etti ahali ...Bu çarpık düzene dur deyin oğul ...Siz bunu yıkayın kir deyin oğul Necati KEÇELİ ADANA 07.10.2006
211
Ne Oldu Lozan DOĞRU'LAR! SANA SONSUZ SELAM Çarıksızdık Yalınayak Çıktık Milletçe Kurtuluş Savaşından 'LOZAN' giderek bak oldu 'YOZAN'Eskiden garibtim ayağımdan çarığımı sırtıma Vurup çıkardım yalın sertçe yokuşlu dağlara Ovada çok üretir altınpara yerdim tek Lirayla Şimdi öterim fakir oldum Marlboro...Camel ağzımda Açlığımı anlamıyor hiçbir parti kimse benden başka karşımda, Eğitim olmayınca! * Külleri atarım sağa sola dumanın da havaya Her kürsüye çıkışta kazık çaktım hepsi rüya Salonlarda başa geçtim boş nutuğumu ata ata Yerde deniz havada coşan çoğ kişi beni ana Ekranlarda meydanlarda seçme dua'lar ağızlarda, Eğitimde nitelik inceliği olmayınca! *** Bilmemki neden cahilim soruyorum Allahıma İçimden çıkmaz asıl sesim susturucu ağzımda Başka fukara ararsan onlar Villa'da Boğazda Şeytan kaptı çarığımı köyden kaçtım uzaklara Yollarda laf yapmak yatmak kalkmak iş bedava Milli Eğitim bir iki parti ile hoşaf olunca! , * Mes'ut Veli idim Balon oldum oturunca koltuğa Yerde deniz havada çalkaç eş dost arkadaşla Başkana bulutlu havalarda hepsi kalkar selama Ekranlarda meydanlarda zurnasız davullarla Nutuğumu kimse anlamıyor benden başka karşımda Eğitim yarışında başta dolar toka para olunca! , *** Gazete TV.ler bank dekontu olmayınca yanında Kimse anlamaz süperzengin yırtınıyor ekranda Yığınla insan baş saç boyalı cepte tonla para Avrupadan Euro rüya yarına gıcır gıcır manevra Yollar doldu Dolarla Züppe marka Bon delux araba Yüksek Eğitimli mühendisler işe yaramaz olunca! , * Virgüllerle selam al sık durak yap her noktada Reklam şirketine üçadımla bastır sert Politika Su niyetine para harca bana kulak asma susak kafa Yedi kat yer deniz havada soyanbaşlar diyarında Ekranlarda meydanlarda çook yakışıklı başkanlarla Kördüğüme döner İnsan/Millet Eğitimsiz olunca! , *** Seni dinler anlayanlar sağırlara gücün yorma Sivil uçlar tüccar desen açıkgöz soyar katta Ayinesi iştir kişinin lafa bakmamış Ziyapaşa Siyasette ucuz taşla elbet gelir çarpar başa Gırgır peynir gemisi lafla yürürmü tıkırında Dümeni yerinde ince Eğitim olmayınca! , *** Bir ayıkla bin aymaz topla balonuda çok gazla Meydanda kolun ver başkana şak şakını unutma Duyguların çok üstün saygılar uçurt Başkanına Çiftetelli havalara Dolar atan bir Soyanbaşla Ensekulak iyi düğünlü ekranda bükülerek uzunca Katırlar satırlaştı Eğitimsiz olunca! , *** Elli yıldır yıldı Millet yeter sözü şimdi onda Dağ kır çayır sülü çoban uçanbaş kalkar havaya Dostlar bunlar şeye cız deyor ayarlı tek konuya Açık gişe oyun ooh ne ala! para bankayı soyanda Gözgöre göre kime peşkeş çekildi yok ortalarda Okutmuşlar paraları banka eğitimi olunca! , *** Takunyamla çıktım yola benden taraf adamlarla Büyük andım her namazgahta selamım sağa sola Okur yazarım akıl almaz para gelir Bayramlarda Lafla ağır uğraş yaptım o kazancımdır Altınpara Hakka tapan yok! bizden başka ibadettir oy topla İbretli devletli saadetli akpakla filan falanla İnanç deyip Eğitim yapılıyor olunca! , *** Papağan değişmez bir bakandan batı kulüp Avrupa Sal hüdaya dolu ihvan gelir vallaha kul reklamda... Durma sakal tara ceblerden çalkala geç iktidara Hizmet sorunca el aç Dua'yla Eğitime haşa yok para! , *** Ne sen sor ne ben söyleyim bunu sorma dedim bana Seni beni bilmez cebe dalar kolu uzun Fırsatağa Yanlıdan ses çok süslü salonda balon gibi başkana Yer deniz havada el etek yanak öp ooh ne ala! Ekranda gir kalıba, işler düzende ahreti karıştırma! Eğitim kalsın sonraya zaten olmayınca! , *** Cebi delik olan satlık akıl alsın gelsin yanıma Böyükler günde çok toplantıda boy boy ortalarda Oda doluca nasihat bolca Maaşallah nizamlı Hoca Tasa etme gözlük tak akıllara ver elinİ Avrupa Millet parasını utanma harca Eğitim olmayınca! , * İşin angarya peynir gemisi yürürmü kaykayla Üretim vakit nakitle düzenlenir ötesi havanda Çarığ köyde samanlıkta pulluk traktör askıda Yer deniz havada üretim ayakta rüyada çağ atla İşyeri say çok işyok Eğitim olmayınca! , *** Garip geri dönerse aklınla tuz seperler kafasına Rahat dönmez çarığ atan zengin köyü onu kucaklasa Şehir yerinde çokşık hayali fotinle asfalt yolda Rüyalarında şeşibeş görür birkaç öküz inek yosma İki satır okumakla Yüksek Eğitim olunca! , * Her taraftan dışlansada temiz hava yeter ona Birçift delik çarık hazır giyim düzinesi ahırda Yer deniz havada, özel üretim rüyada lafla marşla Ekranda meydanda bu başkandan öte dürüst yok başka Eğitimsiz muhtarla yaşam daha rahat olunca! , *** İşi köyden bağla tüccar baba arabanı koy kenara LAİK HER KONU'DA DOĞRU DEMEK NEDEN KONMAZ ORTAYA Saat başı Demokrasi çıkış yeri Eu/ö rotombala Politika Ferhödükten dersin bitmez dev aynasında seninkisi karınca Fırıl fırıl döner oyunlar numaralar tutmayınca! , * Yıllarca düz Demokrasi şimdi döndü deme/kerata! ! Üstün üretim paran yoksa netsin sana uymaz kafa Şaşırma Avrupa yolun açık elbet nasip kısmet varsa Çok para kapan yobaz tartışıyor ekranda gör ne gırla Bir damla doğru söz yok Eğitimsiz başında! , * 'Haa anladım ama! ne dedin' dermiş canım kuzum Markopaşa! Parayla Politika doldur cebi pantolonda cart etme havaya Yaşamasın Eğitimsiz faydasız nerde kimse başnoktaaalarda.a! , *** Yıllarca Tenekeler delindi artık geçelim Davuullarla! Binlerce sorumlu Laikliği anlamadı bilmiyorlar bu çağda Vefalı saadetli bilgin bulalım çıkarsa refahtan yana Kısaca LAİK HER KONUDA DOĞRU DEMEK ZORMU AÇIKLAMA! Yüksek eğitim olurmu halka oyun atmaktan başka! , * Saat başı kıvırtarak çağ atla hırsızlıkta çıkış yeri Politika İşin gırgırla peynir gemisi yürürmü omurgası havada ya karada Kaç yıllar yılı Demokrasin yanlış imiş Bonjour Fransızca, atmasyon Türkçe, palavra İspanyolca! Burundan Ne kancalar yersin Eğitimin olmayınca! , * 'Haa anladım ama! ne dedin' dermiş canım kuzum Markopaşa! Parayla yanlış olsada şıp saadet bu nerde Adem nerde Havva Milleti soyan kimse senelerce nasıl durur başnoktalardaa! Doğru yoldan Eğitim olmayınca! , *** LAİK HER KONUDA DOĞRU DEMEK! SOYGUNCUYU NEDEN ZOR AÇIKLAMA Son model rahat Villa kamyonla yolun açık olsun yıldızlara Herişte çözüm binbir türkü perdeyle Millete kitli hıçkırıkla Tahtaları noksan kaç meşhur nedil döküyor yanlı ekranlarda Lüks Nermin bile şaşırır böyle Eğitim kaşısında! , *** Nerdesin Roma Paris Berlin Londra haritada yol kolayına Belçika Felemenk Hollanda'dan Dani-MARKAda uyum sağla Körmüsün sağırmısın yeraltından üstünden soyulursun Her karış toprağında bak yaşanacak yerin kalmamışsa Kimsin ne işin burda Kıbrısı ver Yunana geç Avrupaya Çöpçülük Eğitimi verilir bando mızıkayla! orda yaşa, *** Şeytanla ekranla arkadaş onlar öyle çook aptal sanma Ayı oynamaz mı halka zincir takılı burnunda sopalı amca Samba ile soymaca Banka! bunlar düzmece hepsi ayni fırlama Eğitimi başa almayan insanlar olunca iş başında! , *** Sonunda atmaca kıralı haa! Hangi yüzle Millet karşısında 'Anladım ama ne dedin'dermiş akıllı candan Markopaşa! Nasıl olsa benden gelir hava paran bu tezgahlar aldatmaca Eğitimi al enbaşa sağduyunla sahip ol toprağına Yaşamasın artık faydasızlar nerde kimse başnoktalarda.a! ,
1,028
Ahu Gözlüm Açmış güller ötüşüyor bülbüller Bahar geliyor diye ahu gözlüm Dere akıyor şakıyor gönüller Umutsuz olma gayri ahu gözlümLaleler açınca sıladayım yar Lanet okuma gelmiyor diye yar Ağlama gayri gözyaşını sil yar Hadi gül, geliyorum ahu gözlümCoşsun şimdi nazlı olan nehirler Oldu bana gayri zindan şehirler Lanet edip de içirsen zehirler Aldırmam hiç ölümü ahu gözlümKuzular meleşir gönlüm ağlar İnleme yar sesin kalbimi dağlar Laleler bile, bizi gayri dağlar Endişe etme beni ahu gözlümEller içinde ağlama sevdalım Sen benim ancak tutunacak dalım Ruhumsun anlatamam hiç edalım Aşık sana Kurtoğlu ahu gözlüm 1998 Şubat 14, Reşadiye
96
Tut Deniz maviliği gözlerin boğdu Uzat ellerini ellerimden tut Dalgan savurarak kıyıya vurdu Uzat ellerini bedenimden tut *** Eriyen bir mumum Denizim sende Bir hoş oluyorum yüzün gülende Ömrüm tazelenir senin busende Uzat dudağını dudağımdan tut *** Nikabsız yüzünde gülücük gördüm Sırma saçlarını elimle ördüm Ellere bakamam onlara kördüm Uzat gözlerini gözlerimden tut *** İlahi varlıksın yüreğimde sen Daima yüzüme bakıpta gülsen Nasıl sevdiğimi ah bilebilsen Uzat yüreğini yüreğimden tut *** Zamanı kutsadım sevgin uğruna Canım feda ettim senin yoluna Sevdamı doladım nazik koluna Uzat kollarını kollarımdan tut *** Ruhiyi perişan eyledin Deniz Unutmaz adını yazarken Deniz Hislerim seninle birleşti Deniz İdam sehpasında beni tut Deniz. 05.05.2015/OLTU
107
Nisan Bir. Adında Bir Şiir Gözlerimden öpme.... ayrılıktır dedin. Öpmedim. Artık ayrılamayız. Değil mi sevgilim? ------------------------------Günaydın! ! ! ! ! Günaydın aynada göz kırpan çocuk. Günaydın içimin bütün kadınlarına. Bu sabah, Biraz mor damlatmayı deneyeceğim Dilimin ucundaki toz pembe duygulara Biliyorum, Belki biraz çapkın belki biraz da hercai Yani,Ebruli bir şiir çıkacak ortaya. Ona, Sonsuzluk adını vermek istiyorum Yok. Vazgeçtim. Şiirimin adı kesinlikle: Lila Düşündüm de Renklerin vergisi yoracak sanki yüreğimi. Telif hakkı bağışım olmalı. Bütün aşıklara Bu yüzden Ne rüzgara ne de Suya değil. Ama, Nisan bir olarak............Yazdım duvara.01/04/2004................Bu gün 1 Nisan  ;))))
95
W-Een-wereld fee-010- Holland W-Een-wereld fee-010- HollandWeet u... Wereld toverfee... Het Jaar zal worden 2044... Amerika apprets, zeer arm... Het einde Amerika supermacht.. En, de dag zal komen.... Deze bommen, die dag... zal ontploffen op Israël... De wereld kan opkomen... Maar, die dag... Turken, nieuwe supermacht... Ik zal schrijven één nieuwe gedicht... Wat u Sow, u deelstuk het.... Israël aan u, in het verleden becomed.... Goedemorgen alle internationale....Mij goed begrijpen... Wereld toverfee...Mersin-12.01.2009-Bilal Genis
72
Yağmur Kokuyor Yağmur kokuyor saçlarının ıslağı canım Feryat ediyor hasretinin zehri civanım Tanrım ne olur gelse o mah bitse figanım Feryat ediyor hasretinin zehri civanım Yelken açarak ufkuma doğ neş e getirsen Merhem olarak sineme gir derdi bitirsen Benden beni al kalbine koy aşka götürsen Feryat ediyor hasretinin zehri civanım02/08/2010-İSTANBUL
50
Madımak'ta Bir Fanus 2 Temmuz 1993… Sivas’ta bir oteli yaktılar. Kimler yaktı? Camide, sokakta, kıraathanede ellerine tutuşturulan imzasız kâğıtlarla galeyana gelen; kendini inancının muhafızı, sözcüsü ve hatta sahibi ilan eden cehalet! Kim dağıttı o imzasız kâğıtları? Derinlerine kadar pisliğe bulaşmış bir devlet! Kimler yandı? Otuz beş can ve itibar-ı millet! Madımak’ı yaktıklarında, henüz 13 yaşındaydım. Aziz Nesin’in yazdığı çocuk kitaplarından birkaçını iştahla yutan bir çocuk olarak, televizyonun karşısında olan biteni büyük bir dehşetle izlediğimi hatırlıyorum. Hissettiklerimi, bu duyguya o yaşlarda benzeyen bir başka duygumla ancak izah edebilirim. Çocukken futbol maçlarına giderdik. Ve takımımız yenildiğinde, seyirciler arasından bol küfürlü ve tehditkâr tezahüratlar yükselirdi. Bazen kendinden geçen birkaç seyircinin, soyunma odasına giden yolda, mağlup takımımızın oyuncularını sanki “öldürmek” istercesine tel örgülere yapıştığını görürdüm. Tam burada, o tel örgülere yapışan adamların korkusuyla dolardım. Aziz Nesin’in de itfaiyeden, sanki bir timsah havuzuna koca bir but atılırcasına, hınç dolu bir kalabalığa atılmasını izlerken, seyircilerin tel örgülerinin olmadığını fark etmemle bu korkum tavan yapmıştı. Tel örgülere inanmıyorum. Ama böyle insanlığa da inanmıyorum ben! Aziz Nesin; ne tanrıtanımazlığı, ne Salman Rushdie distribütörlüğü ile benim hafızamda yer etmiştir. Çünkü çocukluk, bir insanın hayatını ele geçirmeye teşnedir. Eğer Nesin’in yazdığı çocuk kitaplarını okuyanınız varsa, bu kitaplarda yazılanlar bir çocuğa bir emaneti teslim edercesine kaleme alınmıştır. O kitapları okuyanlar, Aziz Nesin’in tanrıtanımazlığına da, Peygamber’e hakaret ettiğine de inanmaz. O kitapları okursanız, Aziz Nesin’in kalbinin oraya gömüldüğüne şahit olacaksınız, zira kalbi olmayan biri o kitapları yazamaz! Bir tanrıtanımazdan hiçbir şey öğrenemeyeceğinizi düşünüp, sırtınızı ona dönerseniz ve hatta gidip sırf bu yüzden onu öldürürseniz, en açık haliyle söylüyorum, siz de Tanrı’yı tanımıyorsunuz yahut tanımak istemiyorsunuzdur fikrimce. Tanrıtanımaz mucitlerin bir listesini yapalım isterseniz? Tanrıtanımaz bestekârların, müzisyenlerin, ressamların, şairlerin, matematikçilerin, fizikçilerin, mühendislerin, öğretmenlerin bir listesini yapalım! Ortaya koyduklarına bakarsanız, inanmadıklarını söylerken sadece boş bulunmuş olduklarını anlarsınız! Ortaya koyduklarına bakarsanız; inanıp inanmadığımıza aklımızın “karar” vermediğini, ağzımızın söylemediğini anlarsınız! Aziz Nesin’in hafızamda en çok yer eden hikâyesi şudur. Bu hikâyeyi size aktarırken, ne kadarının Aziz Nesin’e, ne kadarının benim hayal gücüme ait olduğunu ayırt etmem zor! Küçük bir çocuk, karınca yuvasının üzerini bir fanus ile kapatıyor. Ve içine de bir çekirge atıyor. Karıncalar ile dev çekirgenin savaşı başlamış oluyor böylece -Savaşlar aslında hep böyle başlıyor-. Karıncalar çekirgeye bölükler halinde saldırmaya başlıyor. Ve çekirge de, türlü hamlelerle püskürtüyor karıncaları. Sonra yılmayan karıncalar, bir yandan kaybettikleri arkadaşlarının bedenlerini yuvaya taşırken, bir yandan da çekirgeye saldırmaya devam ediyorlar. Küçük çocuk, olanı biteni fanusun dışından, dehşetle izliyor. Karıncaların sayısı arttıkça, çekirgeye daha fazla yaklaşıyorlar. Neden sonra, birkaç karınca çekirgenin üzerine çıkmayı başarıyor ve bir bacağını koparıyorlar. Önüne gelen bütün karıncaları o vakte değin püskürten çekirge, düşmeye başlıyor. Karıncalar, çekirgenin eski gücünde olmadığını fark ederek ellerini, kollarını koparıp alıyorlar. Ve savaş, çekirgenin yerin yüzeyinde yüzü koyun yatması ile, yani karıncaların zaferiyle bitiyor. Hiç hareketsiz duran çekirgenin içine giriyorlar sonra. Bir süre çekirge ile yuva arasındaki yoğun karınca trafiğini izleyen çocuk, çekirgenin içi tamamen boşaltılana ve salt bir kabuktan kalana kadar bekliyor. Ve sonra muhteva çekilince, iskelet çöküyor. Karıncalar, tek bir parça bırakmaksızın çekirgeyi yuvalarına taşıyorlar.Bu hikâyede, insanın bir suçlu arayası geliyor, öyle değil mi? Çekirge mi iyi? Karıncalar mı kötü? Tam tersi mi? Çocuğun mu yoksa bütün suç? Bana kalırsa bu hikâyede bir suçlu yok, bir suç aleti var. Aslında bir suç aleti de değil, suça alet olan bir şey var: Fanus! 2 Temmuz 1993 Cuma günü Sivas’ın üzerine bir fanus kapadılar. Bu fanusu kapayan güç odakları, bu fanusun içindekilerini de çoktan savaşa hazırlamışlardı. Kutuplaşmaların dozu kâfi derecede yüksekti, aktörler özenle seçilmişti, yer ise bulunmaz kaftan idi. İnsanın en eski alışkanlıklarından birini, inanç “müptelalığını” konu edindiler. Bir inancın yahut bir ırkın işgüzar memuriyetine soyunmak, başkalarını da senin gibi inanmaya yahut en azından öyle görünmeye zorlar. Bu fazladan cüretkârlığın benzerlerini, tarih sayfalarının hemen her tarafına kapanan fanusların altında görebilirsiniz.“Zulüm”, kelime anlamıyla bir şeyin yerinden edilmesidir. Bir şeyin olağanlığını, yani kendi olmakla ilgili özünü/hakkını bertaraf ederseniz, yaptığınız şey zulme dönüşür. Karıncaların, üzerlerine bir fanus kapanana kadar, bir çekirge ile ne alıp veremediği olabilir ki? ! Bütün renkler, bütün inançlar, bütün ırklar; kalpleriyle davrandıkları sürece, yani özlerinden ses verdikleri müddetçe ebediyen beraber yaşayabilirler. Ne zaman ki şeytan, yani kötülük, eline bir fanus alır ve onu bizim kalplerimizin üzerine kapatırsa; insan, etrafına dehşet saçan bir zalime dönüşür.Madımak, insanlık tarihinin, hala da kanamaya devam eden bir yarasıdır. Orada, otuz beş canı alan meşum kalabalık, bu yaptıklarını Müslüman oldukları için yapmamışlardır, nefislerinin emrine amade çıkarmışlardır o yangını. O yangını çıkartanların kalplerinin üzerine, Sivas’ın üzerine kapatılan fanustan da büyük bir fanus kapatılmıştır. Orada, “meşhur yasakların ve tel örgülerin sahibi”, gerçek bir suçu engellemek adına olması gereken yerde olmamıştır. Orada, istediğinde tanklar ve panzerlerle arz-ı endam ederek koca şehirlerin kalabalığını evine kapatan cuntacı zihniyet, aynı şeyi bu defa, tanklarını ve panzerlerini geri çekerek yapmıştır. Orada, Pir Sultan Abdal’ın heykelini yerinden söken softalar, günü geldiğinde onun yaylasından Şah’ına giden yolu görünce, utanacaklar! Orada, “din elden gidiyor! ” nidalarıyla yeri göğü inleten putperestler, her şeyin açık edildiği gün geldiğinde neyin elden gittiğini daha iyi kavrayacaklar. Bu ülkede yaşayan insanları, sözümona bir arada tutmak için, onların düşmanlıklarından istifade eden egemenler; kölesi oldukları emperyalistlerin, bir başka elle hışmına uğruyorlar şimdi. Ne sanıyordunuz, keser dönünce sap yerinde mi sayacaktı yani? ! Orada, namaz çıkışı eline tutuşturulan bir kâğıt parçasının peşinden katliam yapmaya koşan kim varsa, Yunus’un, namaz ile kalp kırmak arasında kurduğu bağıntıya vursun yüzünü! Ve size de geleceğim… Çünkü siz de bu oyunun mazlumu değilsiniz artık! Madımak’a bakıp da, tüm Müslümanlara ve İslam’a sövenler, “İşte İslam’ın daimi potansiyeli: İrtica! ” diye çığırtkanlık yapan lafazanlar, sanki sidik yarıştırır gibi katliam yarıştırıp “Başbağlar” deyince “Madımak”, “Madımak” deyince “Başbağlar” diye atılan kutup kurtları, bu katliam bize yapıldı diyerek, bu katliamı inhisarına geçiren sözümona solcu, devrimci, Alevi kamplar; size de şöyle büyük bir dev aynası lazım! Bunları yaptığınız müddetçe, bu katliamı yapanlardan ne farkınız var? ! Zaten bu katliamı yaptıranlar, yani fanusu yuvaya kapatan el, en çok “sizin” böyle düşünmenizi istiyor, haberiniz olsun! Böyle düşündüğünüz müddetçe, yani böyle kutuplaşmacı ve değişmez bir önyargıyla bakarak; hangi inanca mensup olursanız olun, bu yangına her gün ateş taşıyanlardan birisiniz işte, başka ne olacak! ? Mazluma bir renk isnat edenler, muhakkak bir tarafın zalimidirler! Gelelim meselenin kalbi, yani en insani tarafına! Bu son kısım, kalbinde ötekine yer açanlara… Yukarıda aktardığım hikâyedeki gibi, bir çocuğun elindeki fanus o çocuğun masumiyetini sekteye uğratmaz. En nihayetinde çocuk, çocuktur işte! Ama yetişkinlerin çocuk kalpleri yoktur. Çocukluğunu kaybedenler, niyet edinirler. Mühim olan, iyi niyetli olabilmektir. İyi niyetli olamasak da, yaptığımız hata sonrası, iyi niyete dönebilmektir, öyle kalabilmektir esas olan. Bu bize adalet, vicdan ve sevgi olarak döner. Madımak’taki katliamı yapanlar, şu ya da bu renge bakılmaksızın; niyetlerini bozan insanlardırlar. Onları herhangi bir inancın memuru olarak görürsek, o inancı karalayarak biz de niyetimizi bozmuş oluruz. Madımak’ta saldırıya uğrayanlarsa, isterlerse dünyanın en kötü insanları olsunlar (ki bence hiçbirinin kötülükle bir ilgisi yoktu!) , o şekilde bir saldırıya uğramak kaydıyla artık mazlumdurlar. Ve mazlum, bir zamanların zalimi olsa bile o, bir insanlık emanetidir bizlere! Fanus, kötülüğe/şeytana ait bir alet… İnsanı da bu yolla kendine alet ediyor işte! Ben insandan ümidini kesmeyen insanlardanım. Bir gün o fanusu kalbinin üzerine kapatan, gün olur o fanusu kalbiyle kırabilir de!Velhasıl, Madımak katliamı, herhangi bir mezhebe, dine, inanca, insana yapılan bir saldırı değildir. Bizatihi insanlığın yara aldığı bir saldırıdır. Bu saldırı sonrası yaralananlar, kalbi olan, kalbiyle davranan bütün insanlardır. Her vahim olay gibi, şu yaşadığımız fani ömür içinden, ibretlik bir bilgidir de hepimiz için. Bizi o kadar derinden yaralamış olmalı ki, aradan geçen bunca zamana rağmen hala dün olmuş gibi kanıyor. Kalbiyle görenlerin, kalbiyle davrananların başı sağ olsun! Yazıyı, heykeli sökülerek yerlerde süründürülen Pir Sultan Abdal’ın bir dörtlüğüyle bitiriyorum. O heykeli sökenler, umarım kendi itibarlarını yerinden söktüklerinin farkına varırlar da, herkesin inancının biricik olduğunu bu sayede anlarlar! Zira siz o heykeli sökmeden, aynı düşmanlık ve softalıkla, sizin gibiler tarafından asılmadan hemen önce söylediği şiirden bir parçadır bu:“alınmış abdestim aldırırlarsa kılınmış namazım kıldırırlarsa sizde Şah diyeni öldürürlerse ben de bu yayladan Şah’a giderim! ”Dünyaya Yeni Söz Gazetesi, 08.07.2011
1,303
Dâimâ Fikrimde Zikrim Ya Muhammed Yâ Ali Dâimâ fikrimde zikrim ya Muhammed yâ Ali Gönlümün evinde şükrüm yâ Muhammed yâ Ali Kendi özün tanıyamaz seni yakin bilmeyen Âlemin âyînesisin yâ Muhammed yâ AliKalmışam zulmet içinde sen inâyet kıl bana Men günahkârem günahkâr yâ Muhammed yâ Ali Seyyid-i Battâl Gazî, Hacı Bektâş-ı Velî Cümlesinin sırrı sensin yâ Muhammed yâ AliBaş açık yalın ayak yüğürüşür abdallar Kerbelâ’da çağrışurlar yâ Muhammed yâ Ali Bu Hatâyî vâsıl olmuş sıdk ile şâha müdâm Dü cihanda matlabım bu yâ Muhammed yâ Ali
86
Yarin Kokusunu Getirin Azgın yaralarım fitil tutmuyor Derdime bir çare bulun rüzgarlar Hiçbir çiçek yarim gibi kokmuyor Yarin kokusundan sürün rüzgarlarGurbet gurbet gezip esen rüzgarlar Siz nazlı yarimi görmediniz mi Merhem kabul etmez oldu yaralar Perişan halimi demediniz miYardan bana doğru esin rüzgarlar Belki yaralarım biraz ferahlar Gelsin diye beklerken o nazlı yar Tükendi takvimde seneler aylarGurbet gurbet gezip esen rüzgarlar Siz nazlı yarimi görmediniz mi Merhem kabul etmez oldu yaralar Perişan halimi demediniz mi
75
Gittin artık Geceler hep uzun olur Gönlünde bir keder varsa Yazın kışın belli olmaz Gönlünde bir hasret varsaDoğar güneş batar güneş Günlerim hep zehir olur Gittin artık sen dönmezsin Bu aşkımız yalan olurGeçmeyen şu günlerimi Roman yazsam sana anlatsam Gökyüzünde bulut olsam Yağmur olsam sana yağsamDoğar güneş batar güneş Günlerim hep zehir olur Gittin artık sen dönmezsin Bu aşkımız yalan olur
61
Ayrılık Bir hayal kırıklığında başlar, Ansızın kapını çaldığında ayrılık, Gönlüne kış çökmeye dursun, İçinin acısı öyle çöker ki gönlüne, Keşmekeş dertlerinle kahrolursun. Artık acıların umarsız olur, O yüreğinin derinlikleri; Bir avuç acı kırağı çalar. Senin ağlamana gerek kalmaz ki, Çünkü gökyüzü senin içinde ağlar; Her düşen damlacık da boğulursun…Hayat sahnesinde oynamak için, Hep bir yerlere koşup durursun, Ama o sahneden alaşağı olmak, Yine o perde aralarında, Yeniden kendini yaşamak; Çok zordur be güzelim. Sende bundan böyle, Hayattan dersini almış olursun. Tıpkı elinden oyuncağı alınmış, Yüzü kızaran bir çocuk gibi, Kör akşamlara gidip sığınırsın. Beklediğin gün hiç doğmaz ki, Çünkü Tanrı’da kalır duaların; İçin içini yerde mahvolursun…Kimseler yanında olmaz ki, O üstüne gece karanlığı çöker, Hüzünlerine sarılıp boğulursun. Şu deli gönlünde ayrılık, Acımasızca bir hüküm sürer, Yalnızlığında kıyametler kopar, Her şeyin olur apar topar, Ve her şeyden buz gibi soğursun. Gökyüzünü taşlamak istersin, Ama nafile gücün hiç yetmez ki, Birer birer umutların suya düşer; Kendi benliğinde bile yok olursun…Ne yardan bir selam, Nede bir haber alırsın, Hayata küsüp burnundan solursun. Her şeyin kırılıp dökülür, Yüreğin dolup taşar, İçindeki tüm köprüler yıkılır; Çıkmaz sokaklarda hep kaybolursun…İsyanın göz bebeklerinde asılı kalır, Vefasızı düşündükçe hep yorulursun. Kendine böyle gelemezsin ki, Bir gün felekle de açılır aran, Hayatın çarkında hamur gibi yoğrulursun. Dökülen dökülmüş saçılan saçılmış, Gayri kapanmaz ki açılan yaran. Şu dünya ah yalan dünya, Döndükçe döner vesselam, Nasıl dönerse dönsün benim babam, Artık umurunda olmaz ki zaman; Kalp gözün kapanır da bakar kör olursun.
241
Göz Yaşı Dökmeden Arkamda bıraktım yarınlarımı, tüm düşlerimi Vurdum kendimi yollara önüme koyup gelecek günlerimi yürüdüm, yol boyunca ağladım Hiç gözyaşı dökmeden Uçurumun kenarından attım gençliğimi Kaybettiğim yarınlarıma küfrettim sonra ağladım Hiç gözyaşı dökmeden Yüzleşmeden yendim korkularımı hasretimi papatyalara anlattım, sevdamı boranlara ve acılarımı toprağa verdim Çay demledim, içip içip ağladım Hiç gözyaşı dökmeden Su içince dorukların ölüm pınarlarında,duygularımı yıkadım Yalnızlığı vede yokluğunu ekmeğime katık yaptım doyana kadar ağladım Hiç gözyaşı dökmeden
72
Aşk İnsanın Dilidir Dediler ki Aşk deliliktir Kumaşı ateşli saten Dedim ki; Ben de deliyim zatenDediler ki Aşk ölümdür Yeri topraktan çukur Dedim ki; Ölsem de aşk beni bulurDediler ki Aşk ayrılıktır Yanmış bir orman Dedim ki; Ben de yanayım o zamanDediler ki Aşk hüsrandır Boğuldu Ferhat Dedim ki; Ne güzelmiş bu hoyratDedim ki; Aşk sonsuz bir heyecan Dedim ki; Aşksız ne yapsın bu can...Dediler ki Aşk dert denizi İçinden acılar köpürür Dedim ki; Yürek bu acıyı da süpürürDediler ki Aşk yalan dolan Benzemez hiç aslına Dedim ki; Kedilerde benzer aslanaDediler ki Aşk tutsaklıktır Kafese atılır minik serçe Dedim ki; Bileklerime yakışır kelepçeDediler ki Aşk harabedir Yıkılır duvarların Dedim ki; Aşk, suyudur buralarınDedim ki; Aşk insanın göğüdür Dedim ki; Aşk gönülün gözüdürDediler ki Aşk karın doyurmaz Aç, susuz kalırsın Dedim ki; Kalp atmazsa nasıl doyarsınDediler ki Aşk kara lekedir Pas içinde kalırsın Dedim ki; Ruhum yine aşkla yıkansınDediler ki Aşk fırtınadır Doluya tutulursun Dedim ki; Boş konuşma yorulursunDediler ki Aşka tapmışsın sen Ateşte yanacaksın Dedim ki; Aşk ile Rabbi'ne varacaksınDedim ki; Aşk Sezen şarkısıdır Dedim ki; Aşk sesin yankısıdır...Dediler ki Aşk adresi belirsiz Kör bir kurşun Dedim ki; Vuracaksa beni aşk vursunDediler ki Aşk kadehlerde Zehirli bir iksir Dedim ki; Aşk heybemde bir safirDediler ki Aşk zahmetlidir Bülbüle çile Dedim ki; Bülbül aşıktır güleDediler ki Aşk baştan sona İnsana zarar Dedim ki; Aşksız hayat ne yararDedim ki; Aşk insanın dilidir Dedim ki; Aşk benim Her şeyimdir...Metin Keleş
237
Mutlu Yıllar Deniz Kızım... Deniz kızımmmm..... Şair ruhlu, Altın kalpli, Melek kızımmmm... MUTLU YILLAR SANA... Bugün sevgilerimi, Her zamankinden daha fazla gönderiyorum... Bugün sevgi ve şefkat pınarım, Her zamankinden fazla çağlıyor... Sana doğru kızım... Bugün melekler Her zamankinden fazla uğrasın hanene... Bugün güneş, Her zamankinden daha fazla parlasın hanenizde... Bu gece yıldızlar nurunu, Her zamankinden daha fazla saçsın... Güzel ailenizin üstüne...Bugün güzel ailenin, Güzel annesinin doğum günü... Bugün güzel ailenin, En mutlu günü...Bugün tüm geçmiş günlerinden daha mutlu, Gelecek tüm günlerinde bugünden daha mutlu olmanı diliyorum... Tüm güzellikler seninle olsun, Sevdiklerin hep yanında olsun, Sevgisiz kalma, Sevgi yağmurları altında kal, Yüzün hep gülsün, Göz yaşın artık yalnızca mutluluktan aksın, DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN... (25.01.2006) Bugün, Dünya iyisi, Altın kalpli, Şair ruhlu, Bir manevi kızımın doğum günü,
126
Mayıncı topal mustafa MAYINCI TOPAL MUSTAFA Yirmisine gelmişti yaşım, Askerliği bal-baklava gibi anlatıyorlardı, Duymuşlugum yer etmişti beyin taşıma, Erkekliğin ispatıdır.deyişleri Gider benim çocukluk yaşıma, Silüsümü aldım gidiyorum, Vatanı korumak için ülkemin öbür uçuna, Annem,babam,büyüklerimin anlattıgı vakitli borcuma, Bilmezdim üç-beş nöbetten sonra, Kontrol için gittim arazi mıntıkasına, Taşı bitmeyecek bu yüce dagları aşan, çelikleşmiş bu beden, Kalleş bir mayın maffetti yıktı yüregimden, Kaynar su damlaları boşaldı sanki gökyüzünden, Artık yeni ben olmuştu bu beden, Osmanlıdan kalma lakaplımı kalacak adım, Belkide artık kullanılmayacak soyadım, Yirmi yıllık özlemimde bacagımı bıraktım, Bulamayacagım artık pazarda pantolunumu, Terzi Ali'den tek bacaklı ölçümü aldırdım, Ençok sevdiğim futbol yok,koşmak yok, Olan oldu diye yazdım kendim imzalı reçeteme, Biliyorum hergün beynimde duracak bıçagın keskin yüzü, Vurar yüregimden yaşıtımdaki kızların acımalı yüzü, Daglarsa ciğerimi kara sevdanın bıçkın seli, Masumca sevemeyiz derlerse tek bacaklıyı, O zaman çıglıgımı duyar ulaşılmaz ay ile yıldız bile, Benliğimden fırlayıp giden kalmayan neşemi, Yetişkinleşmiş yaşımda yemyeşil yapraklarım, sararıp soluyor bir bir dökülüyor, olup olmamak gibi hayalim, Mayıncı topal mustafa yaşayacak kendi kendine, Yıllar böyle bitecek şerefle, Bizlerde bitince o zaman, Ben çift bacagımı götürecegim. (DEMYANLİ) İBRAHİM ÖZDEMİR
181
Dost bildiklerim DOST BİLDİKLERİMDün gece çenemi avucuma alıp Düşündüm kimdi dost bildiklerim Cevap bulamadım karara varıp Beni yanıltmıştı dost bildiklerimHepsi hoş günümde yanımda idi İçime işlemiş kanımda idi Ama hep gülenler sonunda idi Halime güldüler dost bildiklerimNasıl iştir bu nasıl yanıldım Hani ben herkesi iyi tanırdım Bazen gözümden bile kıskanırdım Beni utandırdı dost bildiklerimKendimi ahmak kula benzettim Onlar için sadece iyi hizmettim Timurdan fil isteyen nusrettin Yalnız bıraktılar dost bildiklerimYoksa bu kadarmıydı benim değerim Daha da zorlasam yoktur hünerim Çok ağlarım ben bazen gülerim Ağlattılar anamı dost bildiklerimDost kolay bulunmaz iyi taklarsın Bazen kara olur sende aklarsın Kavun değil ki bu tutup koklarsın Kelek çıktı benim dost bildiklerimYeter sitemlerim yeterki ahım Kendi saltanatım şahsiyet şahım Herkese açıktır gönül dergahım İçeri buyursun dost bildiklerimMustafa sarı ydım aşık diyorlar Manası geniştir bilemiyorlar Yarana merhemiz diyemiyorlar Yaralı bıraktı dost bildiklerim
137
İnce Bir Sızı Sararsa Yüreğinizi ince bir sızı sararsa yüreğinizi deniz deniz bakarsanız uzaklara türkülerle coşarsa ve koşarsa ayaklarınız geceleri kaçarsa uykunuzbir şeyler var demektir ters giden değişmesi gereken_erenköy 12şub05 _dağlara ver sırtını yt:haz09
34
Her Savaş Bir Yoksulluğun Başlangıcıdır Aslında Dünya var olduğundan beri kaos, kavga ve savaşlar hiç eksik olmamıştır yeryüzünden. Kime ne faydası var savaşların diye soracak olursanız, buna da verilecek tek cevap sadece silah şirketleridir. Düşün bir kere silah şirketlerinin üç beş tane patronu ve binlerce çalışanından gayrı savaşın hiç kimseye faydası olmayacak. Geride binlerce ölen, yaralanan kadın, erkek, sabi sübyan. Kullanılan kimyasal ve nükleer silahlar yüzünden onarılamayacak kadar tahrip edilen tabiat varlıkları ve tarihi eserler. Silah şirketinde çalışan bir baba, kazandığı parayı iki oğluna bir kızına yedirirken hiç düşünmeyecek mi ''Benim çocuklarım güzel okullara giderken Irak'da Afganistan'da, Somali'de çocuklar sapı sapır toprağa düşecek ve onların oyuncakları sahici silahlar olacaktır.''Daha önce yapılmış iki dünya savaşı da savaşa giren ülkelerde ve halklarında büyük maddi ve manevi zararlara yol açmıştır. Bunu kesinlikle inkâr edemeyiz. Bu savaşlardan sonra meydana gelen yıkımları onarmak ve o toplumları eski hallerine, yaşayış şekillerine geri döndürmek yıllar almıştır... Japonya İkinci Dünya Savaşında iki milyona yakın insanını kaybetmiştir ve sanayi gücü olabildiğince zayıflamıştır savaş öncesine nazaran. Savaştan sonrada kaybeden tarafta olduğu için teknolojik üstünlüklere sahip çok gelişmiş bir ordu kurmasına izin verilmemiştir. Almanya ve İtalya'da hakeza aynı durumlara düşmüşler ve savaştan sonra toparlanmaları uzun zaman almıştır...Yakın zamanda İran ve Irak iki Müslüman ülke olarak emperyalistlerin gaza getirmesi ile aralarında savaşa tutuşmuşlar ve bu savaşta her iki taraftan da milyonlarca insan ölmüş veya yaralanmış yüz binlercesi sakat kalmıştır, daha sonra ABD'nin Saddam Hüseyin ile menfaatleri bitince onu bir kalemde harcamaktan da çekinmemiştir Sam Amca. Bildiğiniz gibi İran-Irak savaşının da kazananı olmadığı gibi her iki ülkede büyük yıkımlara uğramışlardır. Sonunda da eski ülke sınırlarına geri dönmüşlerdir. Bu savaşta Rusya İran'ı destekler gibi görünmüş, Amerika'da Irak'ı desteklemiş ve her iki süper güçte İran ve Irak'a milyarlarca dolarlık silah ve malzeme satmışlardır.Hindistan ve Pakistan nükleer enerji üretebilen ve atom bombasına sahip olan iki büyük ülkedir. Bilindiği üzere atom bombası yapabilmek yüksek teknoloji ve maliyet gerektiren bir iştir. Caydırıcı olması sebebi ile ülkeler tarafından sahip olunması istenilmektedir. Buna harcanacak zaman ve parayı ülkeler halklarının refahı ve mutluluğu için harcasalar daha güzel olmaz mı? Nükleer enerjiye sahip ol, ama gitgide kalabalıklaşan ülkelerinizde bir türlü nüfus planlaması yapamayın halkınızı da fakirlikten sürüm sürüm süründürün. Bu mu insanlık?Gelelim ikiz kulelerin yıkılması olayına. Bunun Müslümanlar üzerine yıkılmaya çalışılması da bir emperyalist taktiğidir aslında. İkiz kuleler yıkıldıktan sonra bütün Müslüman coğrafyalarına emperyalistlerce ağır saldırılar başlatılmıştır. Başta Irak, Somali, Afganistan, şimdilerde Libya ve Suriye her gün kaos ve anarşi ortamına sürüklenmektedir. Bir coğrafya baştan ayağa yıkılırken ABD silah şirketleri kâr üstüne kâr rekorları kırmaya devam etmektedir son hızla... Üç beş tane fok balığı ya da balina için dünyayı ayağa kaldıran emperyalist ülke vatandaşları, milyonlarca insan sorgusuz sualsiz öldürülürken, işkencelere uğrarken, kıllarını bile kıpırdatmamaktadırlar işte bu yaşananlar çifte standart denen olgunun dik alasıdır...Sovyet Bloğu çöktükten sonra şu anda tek güç gibi görünen ABD dünyayı kasıp kavurmaya devam etmektedir. Şimdilerde karşılarında ne Sovyet bloğu ne de Çin ya da Küba vardır. Bakın çevrenize bütün silahlar Müslümanlar üzerine çevrilmiştir. Tek düşman Müslümanlar ve İslam Ülkeleridir. Bu nasıl yaman bir çelişkidir ki bir zamanlar Komünist Ülkelere karşı silah yardımı yaptıkları ve destekledikleri ülkeler şimdi azılı birer düşman olmuşlardır. Emperyalistler doğaları gereği bulundukları toplumları refah içinde yaşatmak ve daha ileri seviyelere taşımak, şirketlerine kâr üstüne kâr rekoru kırdırmak, Müslüman ülkelerin doğal kaynaklarını alabildiğine sömürmek için her iki üç senede bir mutlaka savaş çıkartmak, çığırtkanlığı yapmak zorundadırlar. Bir yere gelip mutlaka tıkanacaklar o da aşikâr. Dünya milletlerinin birçoğunun nefretini kazanan bir ülke eninde sonunda ekonomik olarak gerileyecek ve çökecektir ki ayrıca bir dolu sosyal problemle de (AİDS, uyuşturucu, fakirlik) boğuşmaktadırlar.Dünyanın zenginlik ve güzelliklerinin dünya halkları arasında eşit şekilde paylaşılması hem barış ortamını meydana getirecek hem de emperyalizme ağır bir darbe vuracaktır kanaatindeyim. İnsanlık artık yeni bir yola girmek mecburiyetindedir. Açlığı, yoksulluğu ve savaşları ortadan kaldırmaya var gücümüz ile çaba harcamalı dünyayı yaşanabilir bir gezegen kılmak için tüm insanlık hep birlikte seferber olmalıyız. Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
642
Ayrılık Değil mi Sevdanın rengi uçmuş gözlerin terazisinde Beni sana kul köle eden ayrılık değil mi? Kandıkça şaşkın gözlerim yalancı çehrelere Başlayan şu sevdanın sonu ayrılık değil mi? Kavuşunca sakın biter sanma ayrılık Vuslatlar bile hasretten ayrılık değil mi? Gözümdeki gözyaşına yazılmasın ayrılık Gözümden taşan damlaların sonu ayrılık değil mi? Ayrılık insanın kaderinde var Şu dünya bile insana gurbet değil mi? Seven yoktur bilirim, ama ölümde var Ayrılık sanılsa da ölüm vuslat değil mi?
74
Sil Baştan Tam iki sene hasta yattım Dört duvar arasında, Hasta çocuklarla birlikte. Ne insanlar geldi geçti, Ben ise hala aynı yerde Kendimi bilemeden Ve şehrin sokaklarını.Caddeleri unuttum, Bilardo oynamasını ve hatta tavlayı. Hastaneden çıkınca kayboldum, Kendi evimi bulamadım. Ama şimdi ne güzel,yeni baştan Yürümek ve sevmeye başlamak insanları,doğayı Ürkmemek,korkmamak.09.12.2000 Ankara
51
Birer Kırlangıç Siyah Gözleri Birer kırlangıç olur siyah gözleri kim bilir hangi diyara göç eyleyen ve saçaklarında gecenin bir acı, kirpiginden dökülen. Saçlarının kırığından başlayıp yüreğinin kırığına yerleşen derin bir sancı olur söyleyemedikleri...
33
Gece Demek Seni Sevmek Seni sevmek gece demek Geceyse kayan yıldız gözlemek. Seni sevmek gece demek Geceyse falına yıldız adak etmek. Seni sevmek gece demek Geceyse matemsiz siyah giymek. Seni sevmek gece demek Geceyse ayı duana mum dikmek. Seni sevmek gece demek Geceyse dilsiz sükûtu dinlemek. Seni sevmek gece demek Geceyse bitmez huzura erişmek. Seni sevmek gece demek Geceyse şahitsiz sevdana ölmek...S.Güler-21.6.2014
62
Ay Işığı Sonatı Alnımda bir ağustos böceği Yapraktan bedenim Ağaçtan bademim Bu zincirinden boşanmış poyrazda Uçuyoruz dolunaya doğru Yel yepelek yelken kürek Uçuyoruz ağaçlar evler duvarlar Uçuyoruz peribacaları Allaha emanet kula selamet Toprak da ayaklandı Bahçeler tarlalar Çiçekleri sarı yeşilleriyle Ardımızdan Kızlan' daki yel değirmenleri Alavra ' da doludizgin yaban eşekleri Burunlar koylar bükler Dağlarda ki devanaları Balıkaşıran' da kopuyoruz anakaradan Uçuyoruz mehtapta Acemaşıran faslı okumaya dolunayda.
67
Aşk Bitti F.E.S. ve öbürleri için Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da Uzun bir hastalık gibi Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi Bitti. Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim Belki bir yağmur yağar akşama doğru Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım Aşk da bitti diyordu ya bir şair Aşk bitti işte tam da öyle
90
...Şiir Tadında Söyleşi...Esin Döndüoğlu Su Gibi_Sizi tanıyoruz ama yinede bizlere kısaca yaşam hikayenizi anlatır mısınız? Esin Döndüoğlu_ Balıkesir’in Bigadiç ilçesinde 1959 yılında mayıs ayının tam 7 sinde ikinci kız çocuk olarak doğuvermişim… Pancar bölge şefliğinde şoförlük yapan bir babanın ve ev hanımı bir annenin kıymetlisi olarak…. 4 yaşına kadar pek bir şey hatırlamıyorum.. Evde erkek çocuk olmaması nedeniyle sokakla tanışmam o yıllara dayanıyor.. Evin bütün dış işleri o yaşlardan itibaren bana görev olarak verilmiş… Sürekli kızarak gittiğimi hatırlıyorum bakkala annemin arkadaşlarına konuya komşuya.. Söylene söylene… İlkokulda tam 3 okul değiştirdim.. 2 si küçücük bir ilçe olan Bigadiç de diğeri 3.sınıf sonunda babamın tayininin en sonunda Balıkesir e çıkması sonucu Balıkesir de… (Yandık 1 sayfa bitti hala ilkokuldayız dediğinizi duyar gibi oldum ;)))) Ama benim çocukluğum gerçekten çok keyifli dolu doluydu… Sokaklar da erkek çocuklarından daha iyi bilye gazoz kapağı 7 kiremit gibi oyunlar oynayarak ağaç tepelerin de geçti… Uzun yıllar bahçemizdeki erik ağacına benden başka çıkan olmadığı için her türlü isteğimi bakın erik toplamam diyerek yaptırdım… (erikte papaz eriği hani) O zamanlar köylerde pancar ekilirdi AB ye girmek ister istemez gibi yeni başvurduğumuz AB nin bizi takmadığı ve o zamanlar dünyanın global olmadığı rekabetin bu denli acımasız olmadığı yıllardı ki izin vermişler ve oldukça yaygın ekilirdi..Babam sürekli köylere gider uygun olduğunda muhakkak beni de yanına alırdı…. İlkokul 3 te ilk bisikletimi aldı ve lise sona kadar bisiklet yaşamımın bir parçası oldu.. Liseyi bitirdiğimde motosiklet aldı ama elden düşme ve arızalı olduğu üniversiteye gittiğim içinde biraz binebildim ve motosiklet tutkum çok uzun sürmedi.. İlk ticarete ilkokul birinci sınıfa ilk başladığımda sınıf öğretmenimizin bir gün boyunca kantine sen bakacaksın diye görevlendirmesi ile başladım. (ablam sayesinde okuma yazmayı okula başlamadan öğrenmiştim. Beni çok bakkala gönderdikleri için para ile oynarken matematiğim de gelişmiş.) Ben kantin de satış yaparken diğer öğretmenlerin neden çok alışveriş yaptıklarını daha sonra anlayabildim.. (ya bu kadar uzatacağıma çocukken zekiymişim deseydim keşke))) Ortaokulda Balıkesir de hatırladığım arkadaşlarım erkeklerle özel görüşürken benim onlarla takım halinde futbol maçı yaptığım.. Deniz Gezmiş’in asılmasını radyodan duyup ağladığım... Edebiyat dersinde sınıfta yapılan cümle kurma yarışmaları sonunda hep birinci olduğum ve birkaç roman ve kalem hediye kazandığım..Voleybol ile tanışmam da o yıllarda oldu.. Tam bir kitap kurdu olan babamla başlayan kitap okuma sevgimin alışkanlık haline dönmesi okumayı daha da çok sevmem Kel Atıf hocanın(fen bilgisi hocası) Şevket Süreyya Aydemir’in Toprak uyanırsa adlı kitabını okuduğumu sınıfta söyleyerek onore etmesiyle oldu.. Ve ortaokul sonda (ergenlikmiş sonradan fark ettim) annemle sürekli kavga etmem nedeniyle sınav alışkanlığı olsun diye girdiğim Öğretmen okulları sınavlarını kazanınca Yatılı okumaya karar verdim. Günlerce süren mücadele sonunda ailem engel olmaktan vazgeçince (pes ettiler demeyeyim ayıp olur) Denizli Öğretmen okuluna gittim. Ve yaşamımın en güzel ve verimli yıllarını orada yaşadım.. İlk boykotu toplu mücadeleyi Öğretmen okullarını Öğretmen lisesine çeviren Ecevit’in başbakanlığındaki MC hükümetine karşı protestoyla öğrendim.. İstiklal marşı söyleyen (3 kez üst üste yapınca yutmadılar.) bizleri coplarıyla dağıtan polis sevgisini de orada öğrendim.. Öğrenci Başkanlığı seçimleri ile (öyle bir seçim ki genel milletvekili seçimleri çok sönük geçiyor o seçimlerin yanında) örgütleme ve insan ilişkileri ajitasyon demogojiyi ve okul idaresi ile kavgayı diğer öğrenci arkadaşların haklarını aramayı öğrendim.Halk oyunları müzik resim ve sporun her dalı (atletizm basketbol masa tenisi ve voleybol) uğraşlarım oldu.. Tabiî ki futbol hayatım bitti çünkü Kız yatılı okulu idi ve numunelik her sınıfta en fazla 3 erkek arkadaş vardı… Sporda En başarılı olduğum dal Voleyboldu.. (Fiziğimin ve uzun boyumun bunda katkısı çok büyük) .. Takım olarak liseler arası Türkiye şampiyonasında bir İkincilik ve bir dördüncülük başarımız var.. (Yaşamımda ki tek keşke/m Voleybolu daha sonra devam ettirememektir) .. Yine en iyi edebiyat öğretmenlerimle karşılaşmam ve ilk hikaye yazmam bu okulda oldu.. Lise yaşamımda her şeyi yaptım sadece okuldan kaçmayı yapamadım birde karneme zayıf getirmeyi.. Hiç sınıf ikincisi de olamadım… (Bu arada ablam ailenin güzel kızıydı hep. sanırım bilinçaltım beni derslerde başarılı olmaya teşvik etti) .. Ve tabiî ki herkes benden öncelikle Doktor olmazsa Mühendis olmamı bekliyordu.. Ben kan görmeye dayanamadığım ve başka birisinin acısını kendi acımdan daha çok hissettiğim için doktor olmayı hiç düşünmedim.. Makine mühendisi olmalıydım.. (Nedeni galiba ilk erkek arkadaşımın makine mühendisi olmak istemesiydi) Ve kazandım.. O zamanlar İstanbul Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi Vatan Mühendislik Yüksek okulu adı olan (şimdiki adı Yıldız Üniversitesi) okula kayıt olmak için babamla ilk kez gittim İstanbul’a.. Ve ilk aşkı İstanbul’u görünce tattım.. (Aşkın zor olana ait olduğunu da orada öğrendim. Hala deli gibi İstanbul’a aşığım laf aramızda.) Okulumuzun giriş betonun da kocaman Komünistler giremez yazıyordu biz kayıta gittiğimizde.. Gençlik buya babama bak nasıl giriyoruz demiştim ilk… Ve ülkücü işgal altındaki bir okula başlamak ve onu 1976 yılında okumaya çalışmanın zorluğunu sanırım yaşı uygun olanlar tahmin eder bilir… 1.sınıfın ilk yarısına kadar Sev-Genç numaramızı yuttular.. Sonra bir gün okul kimliğimizi (pasomuzu) alıp (bayan olmanın ilk avantajını o an hissettim.. Erkek arkadaşları dövmeden ve ceplerini boşaltmadan okuldan atmıyorlardı) okuldan attılar.. İlk devrimci mücadelemiz okula girmek adına başladı… (Buraları uzatmayayım seksen öncesini bir romanda anlatmayı hedefliyorum sonra satın almazsınız))) Zar-zor kavgalarla ölümden dönmeler dayaklar işkenceler ile geçen bir üniversite yaşamı 1983 yılında bitti ve Makine mühendisliği diploması ile yıldız yokuşundan aşağıya sallandım.. Tek bir isteğim vardı bu kadar zorlu bir mücadele sonunda bir tek formül hatırlamak.. Sanki bir şey öğrenmediğimi hissediyordum o an…….. Hatırlamadım.. :))) Buraya kadar her şey güzeldi.. Sonra şartlar hiç istemememe rağmen Balıkesir e dönmemi gerektirdi.. Ve kavgalar ekmek kavgasına dönüştü.. İş arıyor ve bulamıyorduk.. O zaman anladım ki benim seçtiğim meslek meğer erkek mesleği imiş.. Okulda okuyabilir ama mesleğimi bayan olduğum için yapamazmışım… Deli gibi kitap okuyor örgü örüyor iğne oyası yapıyordum.. İstanbul’dan kız kardeşim alman gümüşü yolluyor ben buradan yemeni alıyor onları elden pazarlıyordum.. Ama kendi mesleğimi yapmak istiyordum.. O ara tüm çevrem dağıldığı için kimseyle arkadaşlık edemiyor okuduklarımı en azından paylaşamıyordum.. Ve nasıl olduğunu hala anlayamadığım (belki de anlamak istemiyorum) bir şekilde çok bilmiş ben görücü usulü ile göbekli inşaat mühendisi ve Balıkesirli ile evlenmem hele anlaşmadan hiç evlenmem derken bütün özellikleri üzerinde taşıyan oğlumun babası ile 1985 yılında evleniverdim.. Can sıkıntısından evlenmiştim ama hala canım sıkılıyordu ;) ..Basketbol hakemliğine başladım. İş aramaya devam ediyordum hala ama nafile.. 1987 yılında bir gün cam silerken büro açmaya karar verdim. Kimse inanmadı neyle açacaksın dediler. Kolumdaki iki bilezikle dedim yapanlar benden daha mı akıllıydı çıkış noktam.. Onlar 8 saat çalışıyorsa ben 16 saat çalışacağım diyerek büro açmak için adım attığım ilk gün öğleye kadar büromu tutmuş eşyalarımı almış hatta ilk işimi (büro sahibimden) almıştım.. (çok isteyip kararlı yürüyünce işlerin rast gittiğini ilk kez büro açarken fark ettim) .. Gene çok bilmiş ben anlaşmadan çocuk yapılmaz derken 1988 de oğluma yaşamımın en büyük mutluluğuna kavuşuverdim.. Hamileliğim sırasında düşünmeye başladığım ayrılmayı doğum sonrası iki insan bu olayı bile paylaşamıyorsa uzatmanın anlamı yok deyip gerçekleştirmeye karar verdim.. Ve boşandım… Kendimi oğluma ve iş yaşamına verdim.. Sivil toplum örgütlerinde aktif olarak çalıştım çalışmaktayım.. Bir dönem Balıkesir Makine mühendisleri odası başkanlık görevi yaptım.. En keyif alarak ve tatmin olarak yaptığım görev TEMA vakfı çalışmalarıdır.. 2000 yılında bürodan Alarko-Carrier Bayiliğine geçip dükkan açtım.. Halen proje-Taahhüt ve satış olarak iş yaşamımı sürdürmekteyim.. Can’ım şuan 19 yaşında İstanbul da üniversite de okumaktadır.. Su Gibi_Şiir yolculuğunuz nasıl başladı? Esin Döndüoğlu_ Oğlumu büyütmek iş yaşamı (1986 da babamı kaybettikten sonra annemin sorumluluğunu da almıştım) derken kendi ilgi alanlarımın hiçbiri ile uğraşamaz olmuştum.. Gece yatmadan en büyük tutkularımdan biri olan okumayı sürdürebiliyordum sadece.. Okul yıllarımdan beri yazmayı (düz yazıyı) çok seviyordum bir ara yerel gazetelere köşe yazısı yazdım.. Zamansızlıktan bıraktım.. İlkokul ve ortaokulda birkaç karalamanın dışında şiire ilgim olduğunu hiç fark etmemiştim.. Tabi ki geçen yıla kadar.. Dükkanda otururken 3 kişi ile birlikte ‘’Davet’’adlı şiirim (hala şiirler mi pek emin değilim ya.. Allahtan antoloji var) dökülüverdi.. Ve arkasından ‘’Grimtrak’’ sonra ‘’Canım’a’’ antoloji üyeliği derken şimdi en büyük uğraşım antoloji ve şiir oldu… Su Gibi_Etkilendiğiniz şair ve yazarlar oldu mu? varsa kimlerdir? Esin Döndüoğlu_ Etkilenmek yazın dili olarak ise bilmiyorum ama etkilenmemeyi tercih ederdim.. Ama çok severek okuduğum şairler ise soru Nazım Hikmet, Orhan Veli, Can Yücel, Özdemir Asaf.. Yazar olarak ta Yaşar Kemal, Çetin ve Ahmet Altan (yazın dilleri müthiş etkiler beni) Buket Uzuner ve tabi ki Aziz Nesin.. Yabancı yazarlardan ise Knut Hamsun ve Gabriel Gracia Marquez vazgeçilmezlerim.. Su Gibi_Şiir akımları, şiirde biçim, öz konusunda neler söylemek istersiniz? Esin Döndüoğlu_ Şiir konusun da konuşacak kadar kendimi bilgili ve dolu hissetmiyorum açıkçası.. Sadece beğenilerimi sunabilirim size.. Beğenerek okuduğum şiirler duygusu bana yansıyan şiirler.. Serbest biçim de yazılan şiirler de bu duyguyu sanki daha rahat alıyorum içime.. Yalın bir dil ve imgeleme ile ulaşanlarda da aynı beğeniye sahip oluyorum nedense.. Aşırı imgeleme soyuta yakın ve karmaşık şiirler bana tat vermiyor.. Şiir de anlık duygu ne kadar yalın bir dille aktarılırsa o denli okuyucuyla kucaklaştığını düşünüyorum naçizane... Bu arada sanat halk için mi sanat sanat için mi tartışmaları geliverdi aklıma.. Sanat Halk için diyenlerdenim birde.. Şiir okuyanla duygu ortaklığı yakalamalı hissettirmeli ve düşündürmeli. Şiir tüm diğer sanatlar gibi şairinin/sanatçısının duygu ve düşüncesi ile halka önderlik etmeli.. Ufuk açmalı ruhu dinginleştirerek düşünmeyi özgürleştirmeli.. Biçim ne olursa olsun tarz ne olursa olsun.. Akımlar sınırlar mı sanatı acaba diye de düşünüverdim şimdi... Su Gibi_Niçin şiir yazıyorsunuz? Esin Döndüoğlu_ Yazdıklarım şiirse eğer öncelikle kendim için yazıyorum.. İçimde oluşan duygu ve düşüncenin boşalımı için.. Eğer gerçekten düşüncem ve duygularımla gelişmiş bir kişiliksem doğru ve şiir diliyle aktarabiliyorsam, ortak duyguları yakalayarak düşündürebilirsem amacına ulaşacaktır yazılarım... Su Gibi_Türk Şiiri ve edebiyatının geleceğine ilişkin düşünceleriniz nelerdir? Esin Döndüoğlu_ Antolojideki heyecan ve yoğunluğa bakarsak müthiş gelişmeler kaçınılmaz Şiirimiz ve edebiyatımız için.. :))) Tabi ki zamanla ayıklanacak edebiyat ve şiir halkla bütünleştiği oranda tarihte ki yerini alacaktır.. Ama görünen o ki her şey gibi şiir ve edebiyatta tüketim toplumu argümanlarının esiri olmuş demek abartı olmaz.. Antoloji deki çelişkili al gülüm ver gülüm tarzı şiir okuma ve yorumlamalarımızdan da bu açıkça görünmekte.. Gün geçtikçe daha az kitap okunmakta okunanlar da fast-food tarzı oku /tüket/ at tarza dönüşmekte.. Ve reklamı iyi yapılan yönlendirilen kitaplar sadece satılmakta.. Kapitalizmin geldiği nokta her şey gibi sanatı ve dolayısı ile edebiyat/şiir ide etkilemiş ve etkilemeye devam edecektir.. Su Gibi_Şiirin yaşam felsefenize kattığı anlamlar nedir Esin Döndüoğlu_ Şiir yaşamım da sağladığı duygu boşalımı ile rahat düşünebilmemi sağlıyor.. Ve daha rahat görebilmemi.. Ve çok sevdiğim paylaşma duygusunu yaşatıyor. Şiir yaşam felsefeme katkı koyuyor mu bilemem ama yaşam felsefem zaten yazdıklarım/ yazabildiklerimdir.. Sevgi öncelikli, içten yalın kendim olarak ve insanla insanca düşünerek özgürce yaşamak...... Su Gibi_Şiirde gerçeklik ve soyutluk hakkında düşünceleriniz nedir? Esin Döndüoğlu_ İnsanın yaşam serüveninde ki en büyük amacı gerçeğe/gerçekliğe ulaşabilmektir.. Şiirde gerçeklik diye sorulan sanırım somut olan... Somut mu daha gerçek yani gördüklerimiz yoksa soyut mu? ? ? Bilmiyorum henüz.. Ama şiir içten dışa vurumsa eğer anlık duyguların sözcüklerin melodisel olarak yazıya aktarılması ise şairin dışa vurumun da somut/soyut fark etmez en iyi ifade şekli ne ise onu kullanmalı özgür olmalıdır.... Su Gibi_İnternetin şiirsel gelişime etkisi var mıdır? Esin Döndüoğlu_ Oldukça çok var gibi algılansa da ilk bakışta okuma açısından daha kolay yazılmışlara ulaşma yazılanları ulaştırma açısından bakıldığında ama doğa ile bağı ve insan ilişkilerini zayıflattığından dolayı da gerçeğe ulaşmayı zorlaştırmakta daha yapaya yönlendirmesi ile de tam tersi gerçek şiirin gelişmemesi yönünde etkisi var diye düşünüyorum... Su Gibi_Şiirde kelimelerin gücü hakkında düşünceleriniz? Esin Döndüoğlu_ Şiir duygu ve düşüncenin kelimelerin melodisel sesini kullanarak bestelenmesi değil mi? ? ? Kelimeler deki güç şiirin iskeleti hatta ta kendisi... Su Gibi_Şiirde duygu yoğunluğunu bütününe yansıtmayı nasıl başarabiliriz? Esin Döndüoğlu_ En basit tanımı ile ben şiir yazacağım demeyerek.. Ismarlama ve zorlamalar dan kaçınarak bence.. İçinizden geldiği gibi... Sözcüklerin o anki duygularınızın baskısıyla özgürce dökülmesine izin vererek... İlhamı bekleyerek.. :))Su Gibi_Şiir kitap satışları neden yazım edebiyatına göre daha düşüktür, sizin yorumunuz nedir? Esin Döndüoğlu_ Sanırım şiiri anlamak yorumlamak daha zor.. Düz yazıda anlatım ve anlamak daha kolay.. Sayfalarca süren bir romanı 15-20 dizelik (bazen daha da az) bir şiir anlatabilir..Ama anlayabilmek gerekir.. Ayrıca düz yazı ile duygu ve düşünceleri yönlendirmek daha kolay olduğundan özellikle desteklenmekte diye düşünüyorum... Su Gibi_Şiirlerde tematik çalışmaya önem veriyor musunuz? Yoksa konular kendiliğinden mi oluşuyor ve tematik baktığınızda çalışmalarınıza seçimlerinizdeki yoğunlaşma hangi konulara? Esin Döndüoğlu_ Henüz şairim diyemediğim ve gerekli çalışmaları yapamadığım için tematik çalışamıyorum.. Bazen bir sözcük bazen bir temadan etkilendiğim de dökülenleri aktarıyorum.. Anneler günü için annem şiir yazmamı istemişti yazamamış düz yazıya dökmüştüm.. Ona duygularımı şiir ile ifade etmek çok zor ne yazarsam yazayım eksik kalacaktı örneğin... Su Gibi_Zaman içinde değişime uğrayan dil yapımız için ne düşünüyor sunuz? Esin Döndüoğlu_ Dilin de değişimden payını alması kaçınılmaz tabi ki.. Ama bu değişimin olumlu ve anlatımı kolaylaştırıcı artı daha güçlü ve melodisel yapması kaydıyla olumlu buluyorum.. Su Gibi_Şiirde gelmek istediğiniz yer nedir? Esin Döndüoğlu_ Şimdilik böyle bir şey düşünemiyorum.. Ama ne kadar çok insanla duygu birliğine varabilirsem yani okunursam bu beni çok mutlu edecektir... Geleceğim nokta gerçekten yazabiliyorsam sanatsal bir değeri varsa kendiliğinden oluşacaktır... Su gibi şiir grubu kurucusu Sevgili Meral hanım şahsında bu fırsatı tanıdığınız için hepinize çok teşekkürler.. Sevgi ve saygılarımla........ Vasiyetimdir Bir gün yola çıktığımda sonsuzluğa Ardımdan ağlamayın Bir zerre yaş eksilmesin gözlerinizden Ve iç çekip ardımdan sakın Sakın bakmayın Hatırlamayın iyiliklerimi Kendim içindi tüm özveriler Sakın ha üzülmeyin Ve ne kadar sevdiğinizi o an düşünmeyin Kötülüklerimi anımsayın bugün ki gibi Haykırışlarım delsin bu kez kulaklarınızı Sevgi dilenen gözlerim demirlesin aklınızda Ama sakın Sevgilerimi özverilerimi o gün düşünmeyin Sonsuzluğun gücünü takıp koluma gittiğimde Sakın ağıt yakmayın ardımdan sakın Halaylar çekin tüm sevdiklerim Davullar haykırsın diyemediklerimi gün boyu Bir sazın sol sesinde sevgilerim Ve bir klarnet taksiminde kalsın ruhum Sakın ağlamayın sakın Bir mum yakıverin ara sıra Alevin mavisinde dursun özlemlerim…. 18.06.2007 Esin Döndüoğlu Katlandığınız sabırla okuduğunuz için ayrıca teşekkürler..Bu arada ne kadar geveze olduğumda sanırım anlaşıldı… ;)
2,214
İmini Bırakır Gökyüzü 'imini bırakır gökyüzü aldığı soluğu pahalı öder iki de bir yana düşer elleri içini kurdu kemirir çürüdükçe ucuzlayan bir meyvanın' Bütün deliler! kapandı sanılan kapıların aralıkları! havayuvarları! Müjde sakin geceler de mümkün artık ve ölümsüz huzur! .Mezarları kendi adıma kazdım artık 'imini bırakır gökyüzü' (annem de söylerdi çığrından çıkmış çağ) Gökyüzü bu gece de berbat oysa-yağmur berbat-çoluk çocuk berbat- elektrikler kesik-şimşekler çakıyor berbat ve ben Öfkesizim Ey kimi insanların adının önüne kendi adlarını ekleyenler Öfkesizim çünkü öldü bu gece ruhuma en güzel vergiyi ödeyen halk 'imini bırakır gökyüzü' yokuşları tırmanır-ağaçlar keser yolunu-ağaçlara yalvarır- ağaçlar sözden anlar-ormanlara dalar-küçük gizemsiz bir çiçek bulur- onu getirir-ölür ölüm en kolay savruluştur (sussam mı yoksa yakınsam mı öğretmenime ama ben Öfkesizim) Ruhum yok benim yok ruhum varisleri yok piçleri de 'imini bırakır gökyüzü' şeftaliler çürüyün ve çürüyün elmalar Ben ölümsüzüm! (İzmir 1998-2002)
140
Adsız Bebek Doğdu bir bebek isimsiz Adı YAĞMUR olacaktı Yağmur yağarken doğsaydı, .......... GÜNEŞ olacaktı adı Gündüz doğsaydı, ......... Ama doğdu,gecenin karanlığında Ona isim verecek Ne yıldız vardı ne de ay Gökyüzünde... ........ Sadece her şeyi saran gece vardı Ve bebeği de sardı,götürdü Bilmiyordu annesi, Adı olmayan bebekleri Gecenin götürdüğünü...(Akdeniz, 2000)
51
Ne Yapem Çiçek diye bir dikene el attım Mor menevşe haz gelmedi ne yapim Kara hayal ile yıllarca yattım Sevdiceğim tez gelmedi ne yapimAmanında deli gönül amanın Ahu feryadınan geçti zamanım Yüksek dağlar gibi kalkmaz dumanım Baharım yok yaz gelmedi ne yapimGurur güzellerde yasadır yasa Onların kanunu aşığa tasa Demir çarık geydim demirden asa Yolum yokuş, düz gelmedi neyapimMevlüt İhsaniyim geldim oyuna Elli yıldır kaval çaldım koyuna Derdimi söyledim harğa boyuna Cevabıma söz gelmedi ne yapim
76
''Bir tane cumhuriyet kadınını bin tane osmanlı erkeğine değişmem'' ben derim herzaman; cesaret bilekte değil cesaret erkekte de değil cesaret yürektedir ''biR tane cumhuriyet kadınını biN tane osmanlı erkeğine değişmem'' ben sevmem kadının çenesini,cadısını kadının kapri'sini, nazını ben sevmem cilasını boyasını değişmem sabun kokan tenine değişmem en pahalısını tutsak kalmış çarşaf altı gözleri ben sevmem üç adım geriden gelenini erkeğin beline,çocuğun eline kadının diline dikkat et derim tüm servetin güzelliğin olmasın yüreğinede yatırım yap ki ruhun gözlerinde parlasın ama erkekte erkek olmalı her erkeğinde omzuna yaslanılmaz ki erkeği erkek yapan büktüğü bıyığı değil tutttuğu sözüdür... erkek aciz olursa kadın hicaz makamında bir türkü ama her erkeğinde vardır dizine yaslayıp ağladığı bir anası
112
*Ne Bilem** Baharı beklerdim kış geçsin diye Yazım bana düşman olmuş ne bilem Dost diye tanıdım vefasızları Gözüm bana düşman olmuş ne bilem Kem göz ile bakmadım eller üstüne Dolu gibi düştüm seller üstüne Dertlerimi döktüm teller üstüne Sazım bana düşman olmuş ne bilem Coşkunoğlu gönül sızılarımı Bir mezara gömdüm arzularımı Çileyle büyüttüm kuzularımı Kızım bana düşman olmuş ne bilem
60
Güzellerin Zülfü Destedir Güzellerin zülfü destedir deste Erenler har için oturmuş posta Bir zaman sağ gezer bir zaman hasta Hasta halin nedir der bulamadim. Pir Sultan Abdalım dağlar ben olsam Üstü mor sünbüllü bağlar ben olsam Alem çiçek olsa arı ben olsam Dost dilinden datlı bal bulamadım
47
Ey Güvercin Bir haber ver sevdiğimden ey güvercin gül bana Müjdeler ver neş’e saç gönlüm sevinsin gül banaHoş haberler söyle kıldan ince boynum Hak Söz’e Sen kanat aç gel şu gönlüm hep esîrin gül banaMâviliklerden uçup gel aşk muhabbet şevk getir Nevbahâr gelsin şu mahzûn gönle ilkin gül banaVarsa müjden Son Nebî’den bend olur âlem sana Sen nazar kılsan boyun eğmez mi şâhin gül banaHak Rasûl söyler inen son vahyi gel ondan oku Bir huzûr sal gönle ummanlarca engin gül banaRahmetinden bir bahis aç Rabb-i Rahmân’ın bana Gönlü kılsın mutmain cennetçe sâkin gül banaGurretülaynım güzel yüzlüm Habîbullâh için Övgüler düz pek lâtîf pek tatlı nârin gül banaGel selâm olsun o dosttan misk ü amberler getir Cennetin ıtrıyla gel âsûde dingin gül banaGel selâm olsun o cândan inci mercânlar getir Lâ’l ü yâkûtlar saçıp mes’ûd edip in gül banaBir selâm mektûbu yazsam sen de sunsan yârime Bir haber ver sevdiğimden ey güvercin gül bana
153
Eğitim Yetmiyor Gençlere hasletler öğretilmiyor Müfredat ve ilim sarmıyor yara Başka bir anlayış sergileniyor Öğrenen ak olmuş öğreten karaBu nesil farklı bir hayat sürüyor Duygusuz heyecan hissediliyor Nasıl bir üleşim sofrasıdır ki Kaması elinde hisse diliyorMürşide uyacak diller bu değil Müride yakışan haller bu değil Geleceğe giden yollar bu değil Nesiller boyunca kanar bu yaraEğitim yetmiyor inanç da gerek İdealler için çarpmalı yürek Her genç hanesinde olmalı direk Gelecek gençlere hisse diliyorBoşa geçmemeli zamanın saati Olursa ki ilim / bilim vasati Bir bakarsın gelmiş geçiyor ati Çareler tükenir düşülür daraAkıla yatırım yapılmalıdır Hukuk-u esasa katılmalıdır Eğriden doğruya sapılmalıdırDoğrular sonunda his ediliyor Yaşam bize sağlık huzur diliyorAşiyan 10.09.99
107
Düşünce Sağanağında Yıkanırken Yine karanlıktı odası. Yaklaşık altı aydır giderek artan zaman ile karalıkta oturuyordu. Karanlıkta ışık arıyordu. Çok korktuğu karanlığa alışmakta istiyordu. Gözleri kimseyi görmüyor. Sesler işitmiyordu. Dokunduğu bir şeyler vardı. Onları da hafızasında kalan görüntülerle şekillendiriyordu. Artık karanlıkta oturma zamanını dört saate çıkarmıştı. Saati kuruyordu ve zaman dolduğunda perdeyi açıyordu elektrik ile. İlk başladığında sadece 10 dakika dayanabilmişti. Koşmuştu elektriğe. Göğsü daralmış, yalnızlığı had safhaya çıkmıştı. Televizyonu açmış, bir film izlemeye başlamıştı. Evliydi. Bir çocuğu vardı. Projesini eşine anlattığında çok saçma bulmuştu. İşten eve geldiğinde sadece akşamları görüşürken nasıl bir ayrılık olacaktı ki bu… Çocuğu okuyor ve onun desteklenmesi gerekiyordu. Bazı akşam gezmeleri, misafirlerin ağırlanması, alış verişte cabası. Evlilik sorumluk ve sosyal bir müessese idi. Haklıydı da. Fakat ışığını bulmaya ihtiyacı vardı. Bencil miydi? Kesinlikle. Ama bunu gerçekleştirmeden de geleceğini düşünemiyordu ki… arayıp bulamasa mutsuz da olacaktı. En azından gecenin bir bölümünde gerçekleştirebilmek için anlaşmışlardı. Her gün gece saat üç gibi kalkacaktı bu seanslarına.Başlangıçta karanlığın içinde geçmişini seyrediyordu. Gözünde yaşadıkları ve iyi-kötü yaptıkları net bir şekilde canlanıyordu. Karanlıkta film seyreder gibiydi adeta. Karanlık sanki yaşadığı görüntülerle gündüz gibi bir perdeden yansıyordu gözlerine. Bazen gülüyor bazen ağlıyordu. Her gece artan kalış süreleri bu görüntüleri değiştirmiyordu. Hatıraları da aslında çok net değildi. Zamanla bu görüntüleri karanlık doldurmaya başlamıştı. Artık sinema sona ermeye başlamıştı. Kulaklarında umutsuzluk, sessizliğin içinde perişan etmeye başlamıştı. Bir şeyleri duymaya, bir şeyleri görmeye öylesi can atıyordu ama olmuyordu. Artık karanlığa alışmıştı. Fakat hala onun içinde saklanmış ışığı arıyordu. Ahmet Yesevi’nin ışığını, Yunus Emre’nin sabrıyla, Mevlana’nın kızıl ötesi boyutlarında gezerek. Birileri gelmeliydi yanına ışığıyla, nefesiyle, canıyla… Öylesi sohbete, itirazsız ve can kulağıyla dinlemeye de ihtiyaç hissediyordu! Sabırla bekliyordu. Dilinden çıkacak, ister istemez bir şeyler mırıldanmalıydı. Varlığını anlaması için. Kendi sesini dinliyordu. Öğrendiği ne varsa zikirle dolduruyordu karanlığını. Vaktini böylece dolduruyordu. Bazen de düşünüyordu, vaktini doldurmak için mi karanlıkla oyalanıyordu..Kafasında böylesi o kadar çok sorular vardı ki…Her karanlık seansından çıktığında, çocuğunun yanına geliyor ve uyuyuşunu seyrediyordu. Her şeyden habersiz, nasıl bir teslimiyet vardı bu uykuda. Yatağının içinde adeta futbol oynuyordu, bir o yana bir bu yana. Üstünü örtmeye gayret ediyor. Örtükçe yeniden açıyordu. En sonunda dayanamıyor ve bu doğallığını kabul ediyordu. Uyumak istiyordu bu seanslardan sonra ama olmuyordu. Gece lambasız uyuyamıyordu. En azından çocuğu için bu gerekliydi. O ışık elektrikle yanına geliyor ve uyutmuyordu. Yatağa uzanıp da saatlerce basit görünen bir yatak odasını seyretmek çok can sıkıcı oluyordu. Kâh kalkıp yoğurt yiyor kâh gözlerini kapatıp koyunları sayıyor, uyumak için çabalıyordu. Oysa gözü açık olup da, yaşamı uykuya çevirenlere ne demeliydi değil mi? Neden onlar gibi sıradan olamıyordu? Nihayet sabah oluyor ve öylesi yorgunluğu ile kalkıyor yüzünü yıkıyor kahvaltısını yapıyor ve yine işe gidiyordu. Yemeden, içmeden, çalışmadan, insanlar ile paylaşmadan olmuyordu. Her gün yaptığı bu rutin işleri başına öyle dertti ki… Her gün yaşanan aynı masaldı bütün bunlar. Öylesi de can sıkıcıydı. Heyecansız, ruhsuz, zorunluluk içinde biriken çamur suları gibiydi. Aydınlığın içinde kararan bir görüntüydü. Işığı faydasız, sesi cansız, seyri mattı. Ne bildiği karanlık buydu ne aradığı ışık böylesi olmamalıydı.Her paylaşım bir tiyatro sahnesinde gürültülü patırtılı sahneleniyordu. Yazarı belli değildi. Kazanma azmiyle doluydu. Kim güçlüyse, üzerine basacak kadar zalim, elindeki üç kuruşu kapacak kadar hırsız, kusurunu yayacak kadar kahpe, kılıçlar yerine diller kesiyordu bu hain bileti. Artık meydanlardaki mehterli savaşlar yerine, iyiyi tavsiye eden birçok gönüllüye ihtiyaç vardı. Sabırlı ve hoşgörülü… Bu karanlığı yıkamalıydılar ki… Ancak bu karanlıkta ışığına kavuşabilirdi. Böyle hissediyordu. Ne yunus Emre’nin sabırlı çile hanesiydi, ne yerin altında ikamet eden Yesevi’nin Karanlığıydı. Onlar karanlığı seviyorlardı. Sevdikleri içinde ışığı görüyorlardı içinde, karanlığın merhametiyle. O yüzyıllarda her şey öylesi doğal, sanal dünya öylesi karanlık, iletişim ya da seyahat öylesi zordu. Küçük kırıntılardı düşünceleri tetikleyen. Ne evcilleşmiş insan vardı ne de doğa! Özgürdü insan…Acaba diyordu bu karanlığa nasıl kavuşacaktı. Bu dünyanın karanlığını temizleyebilir miydi? Tek başına bunun üstesinden nasıl gelebilirdi. Sinema perdeleri bile lekelenmişti. Akan ırmaklarda balık yaşamıyordu. İnsanlar açlık ve fakirlikten ayaklanıyorken. İnternet ve her türlü iletişim varken, modern esaret hâkimdi. Savaşlar adalet maskesi altında, sömürü için yapılırken. Bir dağ başında mı yaşamalıydı yoksa. Bazı insanların neden sufi yaşama isteklerinin olduğunu anlayabiliyordu artık. İnsan bedenini yaşlanmaya iten felaketler, dış dünya, ruhlara da sızıyordu böylece. Artık atılan bir bomba, patlayan bir yanardağ, yaşamı durduruyordu. Artık doğayla değil, endüstriyel yaşamla iç içeyiz. Ne yapmalıyım hala düşünüyorum… Bana yardım edebilecek bir var mı içinizde? Işığını ararken güneşe baktığımızda gözlerimizin kamaştığını sonrasında gözlerimizin görmediği geçici karanlığı tanıdığı gerçeği yeniden düşüncelere itti beni. Işığa bakarken karanlığı bulan gözlerim neden karanlıkta ışığı bulamıyordu ki… Güneşte elbette bozulmamıştı. Bozulan geceydi. Her oturduğum yerde elektrik ve her sokakta sahte bir aydınlık vardı. Elbette bu sahtelikler içinde nasıl bir karanlık olabilirdi ki? Yağmur yağdığında temizlenen hava gibi bozulmuş bu kara rengi de yıkayacak bir şeyler olmalıydı. Belki de ben kirli dolaşıyordum. Bu ihtimal üzerinde yoğunlaştım. Tertemiz doğarken kirlenmiştim. Adeta acele etmiştim bunun için. Her kirli şeyi sürmüştüm bedenime Hacer-ül Esved gibi. O cennetten ışığıyla gelmiş, Allah’a inanmayan insanların kurban adak kanları ile kararmıştı. Temizlenebilse o cennet ışığını herkes görebilse ne iyi olurdu. Onun karanlığındaki ışığı kimse göremiyor artık. Her gören dokunuyor, her kir ehli daha da karartıyor onu hala… Benim karanlığım gibi. Mevla istese, kendi evindeki bu ışığı herkese gösterirdi. Mevla için bu ne kadar kolaydı. Neydi bundaki nimet o zaman? Işık neden karanlığa saklanmıştı. Belki bu kir ehli görse, kim bilir hiç iflah olamayacak artık! Rabbim rahmetinden göstermiyor belki de. O ışığa âşık olur diye…Altı ay sonunda ve dört saate ulaştığım seanslardan bir sonuç alamamıştım. Bu taktikle de alamayacağımı anlamıştım. O karanlığın bedenimde olduğunu hissettim. O beden manevi karla donmalı ve içindeki virüsler ölmeliydi. O manevi kar’ı keşfetmeliydim…
911
Ay yanında sönük kalır bal gözlü güzel sevdiğim ay yanında sönük kalır görmeden gönül verdiğim ay yanında sönük kalırburnunda altın hızma seni seviyorum bana kızma geçeleri cama cıkma ay yanında sönük kalırellerin kalem gibi ince aşkım dağlardan yüce sen yıldısın karanlık gece ay yanında sönük kalırtürküler yazdım ben sana ne olur beni anlasana öyle uzak durma bana ay yanında sönük kalır
61
Ah bu gurbet, ah bu hasret, ah vatan! Türkiyede gezip tozmak var şimdi Ah bu gurbet, ah bu hasret, ah vatan! Sahilleri gezilecek yer şimdi Ah bu gurbet, ah bu hasret, ah vatan! Tomurcuklar yavaş yavaş açıyor Kuşlar kimi konup kimi uçuyor Hayatımız gurbet elde geçiyor Ah bu gurbet, ah bu hasret, ah vatan! Güzellikler hayalimin nakışı Hırçın olur derelerin akışı Ani olur nebadatın çıkışı Ah bu gurbet, ah bu hasret, ah vatan! Gece ayaz, gündüz sıcak havalar Güzel günler birbirini kovalar Mutluluktan cıvıl cıvıl yuvalar Ah bu gurbet, ah bu hasret, ah vatan!
94
Ezan susmaz, bayrak inmez, Biri kanımdan olan rengim Diğeri yoğrulduğum toprağım Bunlar benim yaşam kaynağım Gölgesinde hür yaşamak amacım Sağ oldukça şu benim bedenim Var oldukça Allah’a şu imanım, Ezan susmaz, bayrak inmez, Vurulsak ta kahpece de, Vazgeçmeyiz bu davadan da Korkumuz yok saltık köpekten de Köle gibi yaşamaktan da Bu Uğurda ölmekte olsa da Var oldukça Allah’a şu imanım, Ezan susmaz, bayrak inmez, Ufuklarda haykırır bir ses. Sınırda nöbet sanma heves, Askerin sesini duysun herkes Düşmanın arkasındadır nefes Bu cenneti sevmek enfes, Var oldukça Allah’a şu imanım, Ezan susmaz, bayrak inmez, Halil ÇOLAK 29.06.2008 ANKARA
96
Sokak Lambaları (aydıınlar) Namussuz puslu kir sakallı bir gece başlamıştı sokak lambaları geceye ağlıyordu insanları betimlemekte zorlanıyordu makus talihinden fırtınayla kopmaya çalışıyordu şimdilerde meskun mahalde aydın bir sokak lambası kaldı mı? Mumcular ipekçiler ve yazamadığım daha niceleri sokak lambalarıydı hepsinin yüreği feryat feryat çınlıyordu ülkeme doğmayan güneş namına üçbeş çapulcu devlet çıkarı diye kendi deyimiyle onları yutuyor boğazlıyordu Bu memleket bir daha güneş açarmıydı? yeni bir Gökalp gaffar nicesi gelirmiydi… puslu bakışlara yem olmuştu onlar. hemde güneş tam yeniden doğarken şimdi bir mum ülkemi aydınlatmaya yetermi sadece bi-iki kişi kaldı onlarında zamanı dar sevgili ülkem aydın olmaktan güneş saçmaktan korkmayın biz çoğaldıkça aydınlığımız altında ezilecek reziller çok ülkem çok Haydi sokak lambaları GÜNEŞ olma vaktidir haydi! ! ! !
119
B A Ş K A N ı m ı z İki bin yılında ufku açıldı, Isparta ilime neşe saçıldı, Halkın oylarıyla başkan seçildi, Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.Mesleği gereği yapı yaptırdı, Mavi kent evlere tapu yaptırdı, Her mahalleye de hattı taktırdı, Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.Gök çay mesirelik onun eseri, Ağaçları söktü bir kaç serseri, Gerçeğe dönüştü plan, tasarı, Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.Şehrimi kuşattı yemyeşil dallar, Ortası asfalttır, desenli yollar, Kaldırım dibinde açıyor güller, Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın. Ona ısınıyor her an kanımız, İki bin onda da o başkanımız, Zeki ve çalışkan belediyemiz, Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.18-6-2013
100
Dolandırıcı ve Kurban -Bunu nasıl yapmış? - Adam, büyük oynamış, ortaya zarı atmış! Haramlardan yüz bulmuş, parmak atarak tatmış! Son kozu, seksen adet daireymiş Adamın; Bulmuş bilmeyenleri, beşyüz kişiye satmış! -Günah çıkarma bu olsa gerek- Dolandıran, bakmış ki, günah günaha binmiş. Günahlar, koku yapıp villa içine sinmiş. Duymuş, haram parayla kurban olur, fetvası! Günaha çözüm bulmuş; şeytanlıkları dinmiş. -Diyanet neredeymiş? - Belli ki şaşkın Adam; yönsüz kızakta kalmış; Şeytanın hoş ettiği derin tuzakta kalmış. Merak işte, Diyanet, uzak mıymış Adama; Adam mı Diyanetten yoksa uzakta kalmış? (3 Ocak 2007)
89
Zonguldak...! Zonguldak...! (TÜRKÜ SÖZÜ) Aşağıdaki her dize her cümle 2 defa okunmalı Tıpkı ilk dörtlükte örneklediğimiz gibi YAZILIŞ ŞEKLi...........................OKUNUŞ ŞEKLiKayaları karalı,.....................Ka ya la, rıka ralı,.....(2x) Güzelleri sürmeli,.................Güzel le, risür meli,..(2x) Parkı, mesire yeri..................Parkı me, sire yeri,...(2x) Deniz sahil, gezmeli,............Deniz sa, hil gezmeli,..(2x) OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK OY ZONGULDAK ZONGULDAK.....OY ZON GUL DAK ZON GUL DAKKırtepeye çıkmalı,.................Kır te pe, yeçık malı,......(Tüm dörtlük 2x) O yare kavuşmalı..................O ya re, ka vuş malı, Gül çiçek toplamalı,..............Gül çi çek, top la malı, El ele tutuşmalı,....................El e le, tu tuş malı,OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK OY ZONGULDAK ZONGULDAK.....OY ZON GUL DAK ZON GUL DAKGöl dağının gülleri,...............Göl dağı, nın gül leri,......(Tüm dörtlük 2x) Menekşe sümbülleri,.............Me nek şe, süm bülleri, Yollardadır gözleri,...............Yol lar da, dır göz leri, Bekler sevdalıları,.................Bek ler sev, dalı la rı,OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK OY ZONGULDAK ZONGULDAK.....OY ZON GUL DAK, ZON GUL DAKSapçadan kopan kaya,.........Sap ça dan, ko pan kaya,......(Tüm dörtlük 2x) Açtı bağrımda yara,..............Aç tı bağ, rımda ya ra, Mecalım yok bu ara,.............Me calım, yok bu a ra, Umut kaldı bahara,...............U mut kal, dı ba hara,..(1x) Düşler kaldı bahara,.............Düş ler kal, dı ba hara,..(1x) OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK OY ZONGULDAK ZONGULDAK.....OY ZON GUL DAK, ZON GUL DAKDevrek ereğli yolu,...............Dev rek e, reğli yo lu,......(Tüm dörtlük 2x) Herbir yanı hep koru,............Her bir ya, nı hep koru, Bak heryeri yem yeşil,..........Bak her ye, ri yem yeşil, Meşe gürgen çam dolu,........Me şe gür, gen çam dolu,OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK OY ZONGULDAK ZONGULDAK......OY ZON GUL DAK, ZON GUL DAKÇaycuma dedikleri,..............Çay cu ma, de dik leri,......(Tüm dörtlük 2x) Yoğurtdur yedikleri,..............Yo ğurt dur, ye dik leri, Işmar edip duruyor,..............Iş mar e, dip du ru yor, Can yakar güzelleri,.............Can ya kar, gü zel leri,OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK OY ZONGULDAK ZONGULDAK......OY ZON GUL DAK, ZON GUL DAKZonguldak anadolu,..............Zon gul dak, a na dolu,.....(ilk 3 dize 2x) Suları var dumduru,..............Su la rı, var dum duru, Gurbette hasretlik zor,..........Gur bet te, has retlik zor, Özler oldum yurdumu,............Öz ler ol, dum yur dumu,...(1x) Arar oldum yurdumu! ............A rar ol, dum yur dumu! ...(1x) OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK OY ZONGULDAK ZONGULDAK......OY ZON GUL DAK, ZON GUL DAK- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -Zonguldakla - kilimli Ereğli ile devrekli Çaycumalı - Gökçebeyli Filyos - saltukova - PerşembeliGurbetten en içten sevgilerle selamlıyoruz hepinizi Gurbetten Bir CAN! - Gizemlikartal Ramazan KocapınarSevgiyle Kalın... Şiirle Kalın... Şiirde Kalın ve HOŞÇAKALIN! Tüm yapitlarimiza sesli ve görüntülü olarak ulasabimeniz icin özel web adreslerimiz:Özel sitemizSesli Şiir Sayfamız Tüm mp3 ŞiirlerimizEdebiyat Defterinde Biz ve ŞiirlerimizMy Video Portalinda Biz ve ŞiirlerimizYoutube Video Portalinda Biz ve Şiirlerimiz
463
Okurken önlüklerimiz karaydı ama aydınlık yüzlü idealist ve mesleğine bağlı toplumda saygı gören bilgili, araştıran kendisini adayan öğretmenlerimiz vardı öğretim kadar bizi hayata hazırlayan eğitim vardı okullarımız tam gün teneffüslerimiz adam gibiydi akıllı tahtamız tablet bilgisayarımız fosforlu kalemlerimiz yoktu kara tahtaya yazar tebeşir tozu yutardık öğrendiklerimizi aklımızda tutardık falaka filan yoktu ancak sevgi saygı duyardık küçük şeylerle mutlu olurduk yerli malı haftalarında ve ders aralarında annemizin hazırladıklarını yerdik marka bilmezdik hamburger- tost -kolalı fast food beslenme alışkanlığı yoktu önlüklerimiz karaydı ama önümüz ve zihnimiz açıktı hayallerimiz karartılmamış umutlarımız çalınmamıştıNisan 2015
90
Seval S eni gördüğümde güneş batıyordu, E limde senden kalan tek hatıra gülüşün. V arlığını bilmenin mutluluğu ile avunurken, A rkama bile bakmadan, L imandan kalkan son gemiyle, yol aldım uzaklara.S ensiz uçurumlarda diplerdeyim E llerin değmez, yüreğin hasretim V ücuttan geçen ben, ruhumu da hapsettim A h bu ne dipsiz bir kuyu ki, L eyla olsa ulaşamaz mecnununa...
59
Fakirin Aşkı Biz aşkı Orhan GENCEBAYdan öğrendik ve aşkı Orhan GENCEBAYdan öğrene kızlarla beraber olduk. Onlarla buluşmaya giderken abilerimizin çamurlu ayakkabılarını cami çeşmelerinde yıkayıp öylece giderdik.Onlarla konuşurken çaycı Zekiden, simitçi Kadirden, boyacı Abdiden evdeki çekyatlardan vede amcalarımızın ....................
38
Hasret bir aşılmaz duvar mı Hasret bir aşılmaz duvar mı Kimi anasına hasret kimi çocuğuna Hasret yağmur gibi yağar mı Kimi sıcağına hasret kimi soğuğuna Hasret bir ömre sığar mı Kimi çiçeğine hasret kimi böceğine Hasret, hasret, hasret Hasretler içinde öleceğine Git sevgini kanatlandır geleceğine
45
Baba Onca yıl ömrümü heba etmişim Elimde bir sigara keyfe gitmişim Hayatı hep basit, kolay bilmişim Hayat meğer ne zormuş babaGöstermedin hiç hayatın, acı yanını Durmadan feda ettin kendi canını Ben keyifle dolu sanırken seni, Sen ateşler için de yanıyormuşsun babaDurmadan hep bir şeyler istedim Sen de var mı, iyi misin demedim Vermeyince seni hep kötü belledim Meğer canını bana vermişsin babaHal hatır sormadım onca yıl sana Her şeyin en iyisini istedim ama Sen durmadan çıkarıp verdin bana Ben senin hakkını nasıl öderim babaYıllar sonra yaşadım, anladım seni Bende artık babayım gördüm her şeyi İnsan nankör budur yaşamın gerçeği Senden son dileğim beni ne olur affet baba
107
Kirletilen İnanç Ve terörizm Alçaklığı Hayvandan zekasıyla ayrılan ve yüce varlık olarak nitelendirilen şerefli kılınan ey insan! Hangi yağmur temizleyebilir elinde ki kanı.hangi ırmak. hangi deniz haydi söyle bakalım ey acı bilmeyen Allah tan korkmayan sen Allah u ekber diyerek zalimce vahşice kafasını kestiğin o küçük rojavalı çocukların acısını feryadını ve rojava nın ağıdını hangi rüzgar susturacak hangi teselli evet söyle hangi din emretti bunu sana hangi kitap hangi peygamber..... Ey zalim yaratık yeter dünyayı acıttığınız ve insanlığı kirlettiğiniz söyle bu neyin cihadı müslüman kanını akıtmak müslümanın ırzına geçmek neyin cihadıdır hangi dinde var hangi peygamber yaptı bunu ey zalim zorbedar müslüman kızları cephede cihad uydurmasıyla nikahlamak ve günlerce kullandıktan sonra katletmek ey alçak bu hangi dinin teorisi hangi inancın göstergesi alçak zorba canavar sana destek verenlerde senden farksızlar...... bütün kutsal kitaplarda öldürme diyor bütün peygamberler katletme diyor ALLAH öldürme diyor peki sen kime neye inanarak yok ediyorsun ey canavar o anaların babaların ve katlettiğin mazlumların feryadı hiç mi acıtmadı yüreğini seni taşlar mı doğurdu ey zalim iğrenç kasap.... sözde bu islami örgütler hiç bir zaman faşist sömürgeci islam düşmanı olan israile ve Amerika ya ve diğerlerine karşı hiç bir varık göstermemişlerdir vurma olay eylem yok ama zavallı mazluma gelince saldır çılgınca sebep şudur bunların din adına bir savaşları yok bunlar uluslararası emperyalist devletlerin aşağlık uşaklarıdır gerçekten Allah için ve din için varsa bir cihad bende savaşayım din afyon oldu kullanan kullanana... farklı bir taraftan baktığımızda iran islam devleti her gün onlarca kişiyi darağacında sallandırıyor özellikle de mazlum kürt gençlerini peki soruyorum yine hangi din emretti bunu hangi peygamber söyledi hangi kitap yol gösterdi bu zulme bu cinayetlereiran alçak devleti mesele yine din kalkan olarak kullanılan evet zulüm var ve din kalkan olarak kullanılıyor ortada kürt olunca elbette ki fetvası vardır her iğrençliğin ve cinayettin bakıyorum da islam devletlerinin başkanları şeyhleri karalları prenslari çok abartılı yaşamları ile çılgınca harcamaları israfın doruğuna çıkmaları yüzlerce eşle haremle hayvanlığın doruğunda birer firavun misali yaşamaları aynı zaman islam düşmanı emperyalist devletlerin uşağı haline gelmeleri korkunçtur hüzünlüdür ibretliktir mesele din olunca müslüman ezilince nerde bu alçak krallar prenslar arap şeyhleri evet israil devleti yıllarca yaktı yıktı vurdu yok etti faşist amerika talan etti hani nerde bu islam devlet başkanları hani nerde rojavada cellatlık yapan iranda katliam yapan bu alçaklar nerde yeter artık diyorum édî bese uyanalım kim nereye nasıl hizmet ediyor kim mazlum kim katil bilelim Alllah kahretsin diyorum..i...dünya kirlendi ve hiç bir zaman akmayacak yüreklere merhamet insan egosu hükmediyor evrene ego eşittir cinayet. zülüm ben merkezcilik sömürü kısacası tek güç tek servet tek söz tek tek tek yani insanı kölelleştiren bencil ruhun aşağılık hastalığı ve dalkavuk zihniyetlerdir.....Bu her toplumda var özellikle yıllarca her taraftan sömürülmüş ve yok edilmeye mahkum kalınmış kürt halkının kendine karşı olan acı keşmekeşliği ve ihaneti bencillik ego feodalizm ve güçler savaşı Eğitim diyorum ben bunun çözümüne her yerde her toplumda yürekten ve gerçekten inanç ve eğitimle yücelme insanlaşma adaletin olduğu yerde insanlık vardır eşitliğin olmadığı yerde zulüm vardır onurun olmadığı yerde ise alçaklaşma ve.Ülkemde her şeyin en faydalısı ve hayırlısı olması dileğiyle dünyada zorbalığın bitmesi ve insanlığın yücelmesi umuduyla mutlu huzurlu ve güvenli bir geleceğe.....
515
Yetmişinden Sonra Yetmişinden sonra gurbet olur mu Yetmişinde iki can ayrı durur mu Yetmişinden sonra gurbet oldu Yetmişinde iki can ayrı durduLeyla Mecnun misali ayrıldılar Genç değil ki dağları delsinler Biri bir dağda biri bir dağda Birbirini anarak avundularİki canı birbirine hasret koydular İki can aşk ateşiyle değil Hasret ateşiyle yandılar Yanan ateşi gören gözler görmedilerİki can birbirine hasret İki can sılaya sılaya hasret Gözyaşlarını ah çektikçe Akıttılar sessizce içlerineAşık Seyit'im ne söyleyeyim Yetmişinde ayrılık rüzgarı esmesin Yetmişinde hasret ateşi yanmasın İki canı Mevla'm kavuştursun
85
Benden Sonra... Doğan gün batacak bir akşamNe oluyor da desem bir de şaşırsamİsterki bir dünyayıda aşırsamHele bir dakika düşün sadece bir anİster rüzgar essin üstümden isterse sam...Kimler geldi kimler geçtiAteş gibi doğdular,güneşe eş oldularKuş gibi atılıp, kuş gibide uçtular El bebek gül bebek gelip kocabebek gittilerİster rüzgar essin üstümden isterse sam...
51
Düş İşte :) :( :) dolaşılmış dağ eteklerinin hevesindeyim bu aralar.sıkıştırılmış ruhumu çıplak ayaklar ile bakir topraklara salabilmenin telaşında.yeşile mahkum koca bir gölün manzarasının seyrinin düşündeyimgurbetçi kuşların rotasına dost bir seyahatin hazırlığında.gözümü kapatıyorum beyaz bulutlu yelkenlilelerle gökyüzünün keşfindeyim ve yine sensin zarif bir kalem ile gördüğüm tüm düş güzelliklerini üzerine kaydetmem için bekleyen.zamanında ne çok denedim geçmiş,geçip gitmesin istedim zalimce.geçmişime ait ne varsa şimdime ait kalsın istedim ama ne yazık ki başaramadım.istikrarsızlığımın azametine uğradı geçmiş ve bu gün arasında temellerini attığım köprüler.sen sonuncusu ve hayırlısı olursun umarımne düşünürdüm bir kaç yıl öncesigünüm gecem hangi telaşlar içinde kovalardı birbirini.neye yorulmuştum en çok neye gülmüştüm neye ağlamıştım hatırlayamıyorum.neler arşivleyebildim ki olgunluğuma sermayeve hangi yolları teptim yada hangilerinden caydım cahilce hatırlamıyorum.meğer ne mühim zamanlar yitirmişim yeni anlıyorum.bilirsin ben hep bira karamsardım.böyle böyle ne çok şey atlamışım.daha çok oynamalıydım.daha fazla yaramazlık yapmalıydım.biraz daha arkadaş.sahip çıkamadım.ya da hiç olmadı ki sahip çıkayım.güzel düşlerin arefesindeyim.ihtimaller hevesindeyim.herkes yaşama olmak isteyenler ile başlar ben olmak istemediklerim ile başlayanlardanım.olmak istemediğim şeyler daha azdı.çabuk biter sandım başlangıçlarım yaşamıma yayıldığında anladım.şimdi hiç küçük değilmişim gibi geliyor sanki ağaçlara çıkmamışım karaduta vişneye bulaşamış üstüm başım.meğer olmayacak işlere kolumu sıvamışım.derin bir uyku sonrasının miskinliği yapışmış üzerime.tembel bir kedinin rehavetindeyim.silkelenmeye takatsizim.ama güzel şeyler olsun istiyorum buaralar.açıp buluttan yelkenleri gökyüzünden yer yüzüne akide şekerleri atmak istiyorumdüş işte...
212
Benim Pirim Hacı Bektaş Veli'dir Benim pirim Haci Bektas Veli'dir Pirim piri Sâh-i Merdân Ali'dir Seyit Ali Sultan Kizil Deli'dir Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Erenlerin lokmasindan yer isen Gerçek imâmlarin aslin der isen Dinle pendi san derim er isen Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Arslan gibi apul apul yürüyen Kendi özün Hak sirrina bürüyen Kepenegin yani sira sürüyen Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Mümin olan lokmasini yedirir Her sözleri rumuz ile bildirir Gümânsiz bil onu gerçek velidir Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Kizil Deli ocagindan uyanan Bastan basa yesillere boyanan Varip pirin esigine dayanan Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Mekân tutmus Hanbagi'nda bucagin Bulutlara agip tutan sancagin Uyandiran pirimizin ocagin Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir Kazak Abdal der rivâyet eyledim Üç yüz altmis er ziyâret eyledim Bu da söz basi hikâyet eyledim Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir
138
Bâd-ı Saba Yazıp Al İfademi 1 Bâd-ı saba yazıp al ifademi Götürüp bir dem de yare haber ver De ki hamleylemiş derd ile gamı Rahm eylesin bu naçara, haber ver 2 Bad-ı saba; varıp divanında dur Oku bu nameyi, mefhumunu sor Takınıp edebin baş eğ, boyun bur Ahuzarım sıra sıra haber ver 3 Varub o canan iline düş git Pervaz et turnalar teline düş git İzhar etme, pünhan yoluna düş git Kılma te’hir, vara vara haber ver 4 Cemâl’ım arzumu yar pîre söyle Bu arzuhalı al ver pîre söyle Saadet evinde çâr pîre söyle Huzurunda dura dura haber ver
99
Mesafeler... Bazen o kadar yakınsın ki bana Kim bilir belki bir çift gözyaşı gibi Ama aramızdaki dağların büyüklüğü Kelimelerle anlatamadığım o uzaklık Kim bilir belki okyanuslar kadar derin Gökyüzü kadar uçsuz
31
Nesimi Uzaklardan bir kara haber geldi Duydum da acısı bağrımı deldi Hem dostluğu hem yüreği güzeldi Gurbet elde talan olmuş NesimiBir köşeye çökmüş bitmiş çabası Üstünde eski püskü bir abası Görse tanımazmış onu babası Gurbet elde yalan olmuş NesimiBoş boş bakar olmuş kara gözleri Taşımazmış artık onu dizleri Menzilsiz zıpkın gibiymiş sözleri Gurbet elde talan olmuş NesimiFelek kesti demiş tüm nefesimi Hep unutmuş bahar denen mevsimi Çok özlemiş memleketi Dersim"i Gurbet elde yalan olmuş NesimiSevdiğini topraklara yar etmiş Kendisine bu dünyayı dar etmiş Bir başına yaşamaya ar etmiş Gurbet elde talan olmuş NesimiNeden ya rab böyle sevenler gülmez Bu alem hiç mi kadir kıymet bilmez Aşkı için can veren kullar ölmez Senin ruhun nur bezenmiş Nesimi
116
İsimsiz Günahsız çocukların gözyaşı büyümeye kalkışırsa bunca günah içinde ilahi bir doğum mu olur ağlamaların firari? İlan ediyorum küflü sabahların işbirlikçi kederi nezaretinde gözyaşımız kayıp; oysa OHAL’de yok! ! Kuşatma sonrası cehennem çığlıklı ince bir ses küresel yara mıdır kanayamıyorum! Bir tek kutup yıldızı güne vurunca anımsanır dağlı sevda...vakitlerden kıyamet sevdalıyım sevdalı…dert yandığıma bakma bakışın bir çağrıdır gelirim, gelirim ama yolum yok! -gözyaşı yerine bir imge bulunamadığı için ‘bilinmeyen bir dil’de susar- sevda içinde tecrit ağlamaya kalkışma biliyorum gözyaşı kayıp! Bu bir soygundur ellerinizi kırın yüreğinize asın! Hiçbir şey yok mu, boşluğa bile borçlu muydunuz? Demek kör olası sömürgeciler yüreğinize el attılar çaldılar öyle mi? Birgün ölüler dirilecek çıplak ihtilaller doğuracak dediniz..Sanki bu anı yaşamıştım ömrüm kısalacak olsun. bir kent ne kadar masum olabilirse sen de o kadar…o kadar işte yeryüzü insanı medeniyet artığı, asit yağmuru…
136
Düş Müdür Hayal Mıdır Bilmedim Düş müdür hayal mıdır bilmedim (yar yar) Gözüm yaşı akıp gitti silmedim amman (gülüm aman) Ben vaadliyim ben de sensiz gülmedim (yar yar) İster dünyam felek felek bahçe bağ olsa İster dünyam felek ey bahçe ile bağ olsa
43
Delinin Delisi Gerek yok üstüne en marka seyiler giymeye eğer giymissen insanlığını ve sen hep kendin ol istediğin gibi gül mesela kahkaların iğrenç te gelse insanlara özenme imrenme kimselere bırak onlar özensin senin toprak kokan saçlarına herkes gibi olma olma ki farkın olsun herkesten belki zengin değiliz istediğimiz herseyi alamıyoruz zengin dediklerin dünyaları verseler ala bilirler mi üzerinde ki insanlığı hayatı özgürce sadece kendin için yaşa dünyanın hiç bir yerini değişme o çamurlu köyünün yollarına biz doğarken düştük o topraklara varsın üstümüz kirli çamurlu olsun insanlığımız değil seni seven öyle kabul etmeli benimseyecekse eğer seni birileri onlar gibi olmaya çalıştığin için değil senin sen olduğun için benimsemeli unutma gül dalında insan yüreğinde güzeldir
113
Berxwedana Şêrane Gelê Kurdan kolanan de raperîn Ev dijrabûn berxwedana şêrane Dil û can em hev re ne, hev naqetin Ji bo azadî ya gelan hewldane Bi rojane toz, dûma û xubar e Ev şerê me şerekî pir girane Ji axa me de dengê tang û topane Tu hewzanî heşire û xopaneEv şerê me hemberê neyara ye Bêwîjdanan ji me re gul nehîştîn Ev berxwedan ji bo me pir pîroze Ax û wax zarokên me hatın kuştinBi hezaran leşker hatin ji Rom’ê Li ser me de agir, şewat dibare Bo neyaran kend û kortan kûr vedin Bizanibin artêşa Rom’ê me nikareHemû gelên Kurdan rabûn piyan e Azadî Kurdan re çav dibiriqîne Neyar nikare li ser me de were Ev der Qoser’e ev navçe Farqîn’eMehmet Çobanoglu 28.12.2015 Stenbol
127
Biz- kadın erkek -hepimiz...Aklımdan geç(e-me-y) enler-Kalanlar... Toplumda dengenin sağlanması, insan ilişkilerinin ve özellikle evliliklerin sağlıklı- sağlam temeller üzerine oturabilmesi için, kadın birilerinin kızı birinin eşi, birinin annesi, olmadan önce kendisi olmayı başarmalıdır. Buna inanmak, kadının birey olması için birinci koşuldur. Kadınların sorunları kendi kişiliklerinin farkında olmak gereği duymadıklarından vardır. Ne kadar üzücü ki ezilmişliğini yaratan yine kadının kendisidir. Birçok konuda toplumun ona biçtiği rolü düşünmeden kabul eder. Hatta destekler. Çocuklarını yetiştirirken de aynı yanlış tavrı sergiler. Doğal olarak kendisini yalnızca ev işlerinden sorumlu, iyi bir eş, iyi bir anne olmaya adamış, kişilik geliştirme çabası olmayan anne,kendisi annesi tarafından nasıl yetiştirilmişse,kızını da kendince çok sevdiğinden, aynen kendisi gibi yetiştirmeyi amaç edinir. Kızına kız olduğunu, ev işlerini öğrenmesini, fazlaca dışarı çıkmamasını, hatta daha ileri giderek fazla konuşmamasını, susmasını öğütler. Kendisinden yaşça küçük de olsa erkek kardeşinin korumasına gereksinim duymasını, yaptırımlarına boyun eğmesini öğretir. Erkek çocuğa da “erkeksin erkek gibi davran, erkek şöyle yapmaz böyle yapar, kız kardeşine –sahip- çıkmalısın,”gibi gereksiz sorumluluklar yükler.. Bu arada baba da daha bir gururla annenin bu sözlerine “benden sonra evin reisi sensin, herhangi bir nedenle yokluğumda annen ve kız kardeşin sana emanet, senin sözün geçer” gibi (erkek çocuk hele de ergenlik döneminde ise daha da canla başla bu yetkiyi üzerine alacak) destekleyici sözlerle farkında olarak ya da olmayarak erkek çocuğa sonuna kadar kullanacağı bir sahiplik ve üstünlük hakkı verir. Evde böyle dayatılan erkek çocuk dışarıda da aynı sözüm ona üstünlük aşılamasıyla karşılaşır.çünkü toplum olarak da çok hevesliyiz ya da takıntılıyız “erkeklik” aşılamaya, kanıtlamaya.-İnsan ister istemez bir kompleks mi söz konusu da erkeklik takıntımız var diye düşünmekten kendini alamıyor - Özetle çocuklarımızı kendimiz gibi yapmak için elimizden geleni yaparız. Eğitim görmüş kadınlar bile eşlerinin yanlışlarından bahsederken 'sonuçta erkek tabi olacak kadar' diyecek kadar ve dayak yemediğine şükredecek kadar, beklentisizdir. Ne yazık ki hâlâ “döver de sever de” düşüncesi, boyun eğmişliği sürmekte. Kadın ve erkek davranışları değerlendirilirken acımasızca ve yüzsüzce çifte standart uygulanmaktadır.(Burada demek istediğim onursuz bir davranış için“erkek yaparsa kadın da yapar” gibi yanlıştan yana bir eşitlik savunması değildir. Eğer yargılanması gereken bir davranışsa cinsiyete bakmadan yargılanmalıdır.) Yine üzücü bir gerçek var ki, kadınlara en acımasız eleştiriler yine kadınlardan gelmektedir. Kadın baş kaldırdığı ben insanım, ben bir bireyim” dediği anda ilk olarak bunu deme yürekliliğini gösteremeyen kadınlarca suçlanır. Aslında erkekler için de durum çok farklı değildir.Sorun kesinlikle sadece kadın sorunu değildir.Kişilik sorunu,düşünme,yorulma sorunudur.Toplumun onayladığı, kabul gören davranışları sergilemek ne kadar kolaydır.Zor olanı değil kolay olanı seçerek rahatımızı sağlamaktayız,hep birlikte kadın erkek hepimiz…aylin-K.T
404
Kıyamet Neye inanacağımı bilemedim Yüzündeki masumiyet? Bir adım sonrası sanki cennet. Yoksa alnı secdeye değmemişin son nefesi. Kıyamet? Hangisi acaba gözlerindeki mezar. Hangi toprak hangimizin hangi günahını paklar. Cennet? Kıyamet? Bakamıyorum desem yeri var sevgili artık gözlerine… Cennet de olsa kıyamet de artık ne yazar… Artık yaylam değilse, anam babam, ablam, ekmeğim, ilacım, şarabım, Koştuktan sonra anne elinin sırtıma havlu koyması… Babanın akşam gelirken aldığı boyama kitabı. Annenin hasta alına dokunuşu.Her uykumda yastığın annem kokuşu… Her uyanmamda bir buse değilse artık gözlerin Bir şeker değilse ağlayan gözleri anında parlatan. Bir masumiyet değilse çocukluktan gelip hep çocuklukta yaşayan gözlerin.Kıyamet olsa ne cennet olsa ne Gözlerin yan yana kazılmış kapkara, kaskahverengi öpölümrengi bir çift mezar!
113
Hayat fırtınası HAYAT FIRTANASI ****************** O hayat fırtınası taştan savurdu Yokluk bu sinemi yaktı kavurdu Ölmeden üstüme toprak savurdu Alamadım hayat senin bir tadını ************************** Yükseklerden uçar şu alıcı kuşu Değmez ki avcının mermisi taşı Yiğit olanın akmaz kanlı gözyaşı Alamadım hayat senin bir tadını ************************** Karanlık gecenin sendin yıldızı Ben geçen kervancı sense hancı Açtığın yaranın bulunmaz ilacı Alamadım hayat senin bir tadını ************************** Soylu bir cevherdi potada eridin İnci oldun o ak gerdana dizildin Beni böyle deli divane gezdirdin Alamadım hayat senin bir tadını *************************** Halk Şair Cuma Soylu.12.05.2015
91
Her Savaş Bir Yoksulluğun Başlangıcıdır Aslında Dünya var olduğundan beri kaos, kavga ve savaşlar hiç eksik olmamıştır yeryüzünden. Kime ne faydası var savaşların diye soracak olursanız, buna da verilecek tek cevap sadece silah şirketleridir. Düşün bir kere silah şirketlerinin üç beş tane patronu ve binlerce çalışanından gayrı savaşın hiç kimseye faydası olmayacak. Geride binlerce ölen, yaralanan kadın, erkek, sabi sübyan. Kullanılan kimyasal ve nükleer silahlar yüzünden onarılamayacak kadar tahrip edilen tabiat varlıkları ve tarihi eserler. Silah şirketinde çalışan bir baba, kazandığı parayı iki oğluna bir kızına yedirirken hiç düşünmeyecek mi ''Benim çocuklarım güzel okullara giderken Irak'da Afganistan'da, Somali'de çocuklar sapı sapır toprağa düşecek ve onların oyuncakları sahici silahlar olacaktır.''Daha önce yapılmış iki dünya savaşı da savaşa giren ülkelerde ve halklarında büyük maddi ve manevi zararlara yol açmıştır. Bunu kesinlikle inkâr edemeyiz. Bu savaşlardan sonra meydana gelen yıkımları onarmak ve o toplumları eski hallerine, yaşayış şekillerine geri döndürmek yıllar almıştır... Japonya İkinci Dünya Savaşında iki milyona yakın insanını kaybetmiştir ve sanayi gücü olabildiğince zayıflamıştır savaş öncesine nazaran. Savaştan sonrada kaybeden tarafta olduğu için teknolojik üstünlüklere sahip çok gelişmiş bir ordu kurmasına izin verilmemiştir. Almanya ve İtalya'da hakeza aynı durumlara düşmüşler ve savaştan sonra toparlanmaları uzun zaman almıştır...Yakın zamanda İran ve Irak iki Müslüman ülke olarak emperyalistlerin gaza getirmesi ile aralarında savaşa tutuşmuşlar ve bu savaşta her iki taraftan da milyonlarca insan ölmüş veya yaralanmış yüz binlercesi sakat kalmıştır, daha sonra ABD'nin Saddam Hüseyin ile menfaatleri bitince onu bir kalemde harcamaktan da çekinmemiştir Sam Amca. Bildiğiniz gibi İran-Irak savaşının da kazananı olmadığı gibi her iki ülkede büyük yıkımlara uğramışlardır. Sonunda da eski ülke sınırlarına geri dönmüşlerdir. Bu savaşta Rusya İran'ı destekler gibi görünmüş, Amerika'da Irak'ı desteklemiş ve her iki süper güçte İran ve Irak'a milyarlarca dolarlık silah ve malzeme satmışlardır.Hindistan ve Pakistan nükleer enerji üretebilen ve atom bombasına sahip olan iki büyük ülkedir. Bilindiği üzere atom bombası yapabilmek yüksek teknoloji ve maliyet gerektiren bir iştir. Caydırıcı olması sebebi ile ülkeler tarafından sahip olunması istenilmektedir. Buna harcanacak zaman ve parayı ülkeler halklarının refahı ve mutluluğu için harcasalar daha güzel olmaz mı? Nükleer enerjiye sahip ol, ama gitgide kalabalıklaşan ülkelerinizde bir türlü nüfus planlaması yapamayın halkınızı da fakirlikten sürüm sürüm süründürün. Bu mu insanlık?Gelelim ikiz kulelerin yıkılması olayına. Bunun Müslümanlar üzerine yıkılmaya çalışılması da bir emperyalist taktiğidir aslında. İkiz kuleler yıkıldıktan sonra bütün Müslüman coğrafyalarına emperyalistlerce ağır saldırılar başlatılmıştır. Başta Irak, Somali, Afganistan, şimdilerde Libya ve Suriye her gün kaos ve anarşi ortamına sürüklenmektedir. Bir coğrafya baştan ayağa yıkılırken ABD silah şirketleri kâr üstüne kâr rekorları kırmaya devam etmektedir son hızla... Üç beş tane fok balığı ya da balina için dünyayı ayağa kaldıran emperyalist ülke vatandaşları, milyonlarca insan sorgusuz sualsiz öldürülürken, işkencelere uğrarken, kıllarını bile kıpırdatmamaktadırlar işte bu yaşananlar çifte standart denen olgunun dik alasıdır...Sovyet Bloğu çöktükten sonra şu anda tek güç gibi görünen ABD dünyayı kasıp kavurmaya devam etmektedir. Şimdilerde karşılarında ne Sovyet bloğu ne de Çin ya da Küba vardır. Bakın çevrenize bütün silahlar Müslümanlar üzerine çevrilmiştir. Tek düşman Müslümanlar ve İslam Ülkeleridir. Bu nasıl yaman bir çelişkidir ki bir zamanlar Komünist Ülkelere karşı silah yardımı yaptıkları ve destekledikleri ülkeler şimdi azılı birer düşman olmuşlardır. Emperyalistler doğaları gereği bulundukları toplumları refah içinde yaşatmak ve daha ileri seviyelere taşımak, şirketlerine kâr üstüne kâr rekoru kırdırmak, Müslüman ülkelerin doğal kaynaklarını alabildiğine sömürmek için her iki üç senede bir mutlaka savaş çıkartmak, çığırtkanlığı yapmak zorundadırlar. Bir yere gelip mutlaka tıkanacaklar o da aşikâr. Dünya milletlerinin birçoğunun nefretini kazanan bir ülke eninde sonunda ekonomik olarak gerileyecek ve çökecektir ki ayrıca bir dolu sosyal problemle de (AİDS, uyuşturucu, fakirlik) boğuşmaktadırlar.Dünyanın zenginlik ve güzelliklerinin dünya halkları arasında eşit şekilde paylaşılması hem barış ortamını meydana getirecek hem de emperyalizme ağır bir darbe vuracaktır kanaatindeyim. İnsanlık artık yeni bir yola girmek mecburiyetindedir. Açlığı, yoksulluğu ve savaşları ortadan kaldırmaya var gücümüz ile çaba harcamalı dünyayı yaşanabilir bir gezegen kılmak için tüm insanlık hep birlikte seferber olmalıyız. Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
642
Nasıl Düştük Bu Hale? Ölmüş komutanından medet dileyen gördüm, Geçmiş padişahına küfür söyleyen gördüm,Kabristanda el açmış mezarların başında Ne olursun diyerek yardım bekleyen gördüm.Ne oldu bu ümmete? Nasıl düştük bu hale? Göklere bakıp bakıp Mehdi bekleyen gördüm.Halbuki duvarında asılıdır Mehdisi, Fakat oyla cenaze, düğün süsleyen gördüm.Bu kadar mı uykuda olabilir bir ümmet? Hatta rüyalarında bile esneyen gördüm! ...
58
Deniz Deniz mavi bir balık yazıyor, siliyor gri bir balığı. Deniz alev alan bir kruvazör yazıyor, siliyor kötü yazılmış bir kruvazörü. Şairlerden daha şair müzisyenlerden daha müzisyen benim yorumcumdur, eski deniz, geleceğin denizi, taçyaprak taşıyıcısı kürk taşıyıcısı. Yerleşiyor içimin derinliğine: yeşil bir güneş yazıyor, siliyor eflatun bir denizi. Yarı açık bir güneşi yazıyor deniz kaçıp giden bin köpekbalığı üzerine.
59
Bu Sabah Bayram Yere bağdaş kurdu oturdu babam, Küçük bir mindere kuruldu anam, Sıraya girince evde bulunan, Eller öpülecek, bu sabah bayram.Her el uzatışta aklı bulandı, Çok yaşa demeye dili dolandı, Vakur duruyor da gülüş yalandı, Sevgi dökülecek, bu sabah bayram.Çocuklar sırada duvar dibinde, O anda ses oldu evin içinde, Komşusu kapıyı döver biçimde, Dostluk eklenecek, bu sabah bayram.Gelen payı aldı mutfağa gelin, Bir yılı olmuştu sürmezdi elin, Dışa vurmasa da of diyor dilin, Yıllık et yenecek,bu sabah bayram.Düşünceye dalmış gözü tavanda, El edip oturttu tahta divanda, Eyüp hatır soram diyor bayramda, Nasılsın denecek, bu sabah bayram.Eyüp Şahan Ankara 27.11.2009
100
Erir ömrüm Hayatta hep yedim aşk yolunda vurgunu Çileli yüreğim artık sevdâ yorgunu Sevgiyle barışmaz gönül oynar kırgını Erir ömrüm sanki güneş vurmuş kar gimiBir maral uğruna terk etmişim yurdumu Yüreğim acısı dinmez yakar nâr gimi Şu yalan dünya’da bulunmazmış yâr gimi Erir ömrüm sanki güneş vurmuş kar gimiGüzelliğin şavkı gözlerime nur gimi Seller gibi akan göz yaşların durdumu Hasretinle yanar içim ateş kor gimi Erir ömrüm sanki güneş vurmuş kar gimiDiyor aramızda yâr başkası var gimi Acı sözler söyler deşersin kız derdimi Kuruttu sözlerin goncamdaki sürgünü Erir ömrüm sanki güneş vurmuş kar gimiBu acıyla hayat olur bana ar gimi Bende bulmadığın eller sana verdimi Çoraktır yüreğin ürün vermez yer gimi Erir ömrüm sanki güneş vurmuş kar gimi 24,09,2007 İnegöl/Bursa
120
FT - Milli Takım(Tezahürat) Milli Takım Milli Takım Herbiri Aslandır Bakın Milli Takım Milli Takım Hakkındır Ay Yıldız HakkınMilli Takım Milli Takım Fedadır Canı Bu Halkın Milli Takım Milli Takım Başarıdır Başarı Diler HalkınMilli Takım Milli Takım Her An Seninledir Kalbim Milli Takım Milli Takım Atın Altından Goller Atın
49
Hasret limanına demir atmışım... Sen bana bir ışık yakmasan bile Bir daha yüzüme bakmasan bile Nazlanıp karşıma çıkmasan bile …Hasret limanına demir atmışım.Acımasız demişlerdi görmezse Dönüşü zor olur tava gelmezse Boşuna üzülme kıymet bilmezse …Hasret limanına demir atmışım.Tamam deyip bırakırsan tedbiri Bir adım gidersin üç adım geri Kusurun gözüne saymanın yeri …Hasret limanına demir atmışım.Bünye alışıyor hasret çekmeye İnan bana çok az kaldı bitmeye Zaten niyeti yok çekip gitmeye … Hasret limanına demir atmışım.Yelkenler yırtılmış pruva kırık Boğazımda düğümlenir hıçkırık Ömrümüz tükendi bitmez ayrılık …Hasret limanına demir atmışım.Başa dönüp suçlu aramıyorum Doğru bir karara varamıyorum Ben yalnız bir işe yaramıyorum …Hasret limanına demir atmışım.Zulmün sillesini önceden tattım Huzurum istendi bedava sattım Ozan’ı arama ben çoktan battım …Hasret limanına demir atmışım.İst/2013Değerli dostumdan; 'Konmuşum dalına, açar mı diye Kuş olup benimle, uçar mı diye İçimde bir kuşku, kaçar mı diye .....Hasret limanına demir atmışım...' Mustafa Bay, 'ZEYBEK HOCA'
146
Görücü Bu gün kafam bir bomba Beni istemeye geldiler hiç sorma Oysa benim aklım başka Fikrim başka Başkalaşım yaşıyorum ben hayatımdaTanımıyorum ki geleni Komşumuz ayarlamış görücüleri Çocukta fena değildi hani Ama ben neyleyim cebindekileri Malım mülkün değeriniTelefonlarım susmaz oldu o günden beri Arama delikanlı ben istemiyorum seni Mesajda atma geceleri Anlayışlı olalım rahatsız etme beniİnsan ilk önce görmeli Tanımalı ve sevmeli Evlilik bu çocuk oyuncağı değilki Evleneceğim kişi İlk önce benim kalbimde yer edinmeliMutlu olmalı insan sevdiğini görünce Her an olmalı hislerinde Olmalı insanın sevdiği düşlerinde Aşk belki ilk görüşte Belki düşlerinde Belkide hislerinde Aşk insanın cebinde değil Sıcaklık verdiği kalbinde.
101
Bize ay yıldızın rengi yeter Karayla kızılla işimiz yok, Bize ay yıldızın rengi yeter. Bayrak ararsan etrafında çok, Bize ay yıldızın rengi yeter.Vatan uğruna şehit olmuşuz, Hakkın özüne sadık kalmışız. Ayla yıldızı gökten almışız, Bize ay yıldızın rengi yeter.Atamızdan bize miras kalmış, Özde hak ettiği yeri bulmuş. Şehit kanı bayrağa renk olmuş, Bize ay yıldızın rengi yeter.Sanma o gönüllerin yesidir, Özde Türk milletinin sesidir. Ülkemizde göklerin süsüdür, Bize ay yıldızın rengi yeter.Yusuf sana bağlıdır han ile, Vatanda değer buldun can ile. Sen göklerde dalgalan şan ile, Bize ay yıldızın rengi yeter.
91
Göç Edelim Kalk gönül göç edelim Biz bu diyarda gidelim Gurbet derdi ölüm gibi Biz köyümüze dönelim! Kalk gönül göç edelim O ulu dağlara dönelim Sarı,yeşil,mor çiçekler Al,kızıl gülleri görelim! Kalk gönül gir yollara Şu karlı dağları aşalım Bu gurbette hayır yok! Biz yöremize dönelim Gönül kalk göç edelim Gayri bu elde needelim? Ne saz,söz nede dost var Gönül oyalanma gidelim Kalk gönül göç edelim Biz bu diyarda gidelim El oğluda zalim olmuş Kalk gönül biz kaçalım Kalk gönül oy ciğerim Ey yaralı acılı yüreğim Ben yoksul Çobanoğlu Biz köyümüze dönelim… 23.11.2008 Yıldırım
93
Noel Baba Daha küçükken, Miladi yılbaşı geldiğinde Noel Baba, hediye getireceğini, beklediğimde Noel Babanın hediyesini, özlediğimde Ortada ne hediye var, ne de Noel Baba varNoel Baba sahteymiş, iyi ki gerçek bir babam var Güzel hediyeler ve oyuncaklar, işte bu babamdan var Sonradan anladım, yıllardan beri, kandırıldığım var Çocuklarımızı, Noel Babayla, kandırdıklarımız varNoel Baba diye, gerçek bir baba yok Hıristiyanlıkta, Noel Babalar daha çok Artık dostlar, inanın bunlara karnım tok Noel efsanesine bile, güler balıklardan fokİşte yine yılbaşı geliyor, Noel Baba çığırtkanlığı ortada Çocuklarımız, sabaha kadar diyecek, Noel Baba burada Ama ortada, ne oyuncak var, nede Noel Baba, işte şurada Ben oyuncak istemem, gerçek babamın sevgisi yanımda20.12.2009 Fikret Gürsoy
108
Özlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaş KARDEŞLERİMEGözlerimden yaş boşanıyor yavaş yavaş Geçmişe götürdün beni ağlattın gardaş Ah bu hasretlik var ya canım karındaş Özlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaşHepiniz benim nazlı çiçeklerimsiniz İçiniz bal dolu peteklerimsiniz Derdime derman sizler ilaçlarımsınız Özlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaşGönlüm hep sizinle cismim sizdende uzak Kaderimizmiş, ayrılık, hasretlik bize tuzak Ne zaman sona erecek gece olacak şafak Özlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaşHalil’i gözyaşına boğdun can gardaşım Acınızı bana göstermesin Allahtan niyazım Sizlerden uzak kalmakmış da alınyazım Özlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaşHalil ÇOLAK 14.02.2015 KAYSERİ
92
Gökyüzüne Bakarken Yere Düşen Ben bu dağların ateşi yaman havada yapışkan nem kokusu bu çayır çimen solmuş bu dağ ölmüş diyorlar yalan! * * * * bu dağların soğuğu yaman asılı kalmış düşen kar taneleri ruhsuz, ışık vermeyen beyaz örtü yürekleri aydınlatır olmuş geceleri bu dağ yitik diyorlar yalan! * * * *bu dağların doruğu yaman semadaki kanat sesleri vadideki su akisleri gözyaşları olmuş bir çağlayan suyu boğar, çoşar diyorlar yalan! * * * * bu dağların öfkesi yaman dilenci haysiyeti ruhu iğrenç sırıtışlar, yapışmış kalmış duyulur vebalı, inceden haykırış bu dağ yanmış diyorlar yalan! * * * *bu dağ en gecede özgür bir seven! bu dağ nameler söyler dinleyene inceden. bu dağ sevilen! bu dağda nefesim var bilinmeyen ezgiden bu dağda bir yürek var. bu dağ dostum diye evrene diz çökmüştür. baharı kış eyleyip kışa yüz sürmüş, bu dağ sadece; gökyüzüne bakarken, yere düşmüştür. bu dağ yanmış, kül olmuş küllerinden geri dönmüştür! 20.05.2003
154
Bayram Olsun Baharı kuşatıyor gelinciklerin özü Yüreklere düşüyor nakşi deryası sözü Ebedi sevdaları nakış nakış işliyor Bayrama dönüşüyor menzilde gülün özüHanesinden taşıyor rahmete dönen sevda Yarin gül bahçeleri ümmete olur sefa Sıdk ile bekleyince nurlu kapılarında Gönüllere işliyor ezeli aşktan vefa Bayramları kutlarken bizlere bayram olur Yürekler gül nesline ebedi hayran olur Onlar sonsuz alemin bizlere muştusudur O güllerin gülüyle her anın bayram olur Hanenizin köyünün hergünü bayram olsun Ruhunuz sevdanızla aşklara galip olsun Ümmetin son nefeste korkuyla beklediği an Sizlerin duasıyla ebedi bayram olsun
85
Kodes.. Cız ediyor başım.. Gözüm,kaşım.. Anaaa..! ..bu devirde,bu zamanda… Evlilik…akıl ve mantık dışı.. Çamaşır makinesı yıkar,çamaşırlarımı,giysilerimi Gerek bile yok..bulaşık Bulaşık makinası.. Dırdır vırvır… Bir buuuzdolabı..derindeen.. Kafana görede… bir masa iki sandalye..çeeekyat.. Çeeekyat… Aptal kutusu tv-sayar bilgisayar internet.. Nerde sabah orda akşam.. Gülden çiçekten polenez toplayan arı gibi… Kelebek..kelebek… Ama sakın anlaşılmasın..hızlı yaşa genç zıbar.. Ağır sorumluluklardan kaçmak… Mutsuzluklardan –çaresizliklerde kaçınmak… Bir köyevi toplum ve toplumsal sorunlar… Desteklerim,çabalarım,katılırım… Cız ediyor başım.. Gözüm,kaşım.. Anaah..! ..bu devirde,bu zamanda… Evlilik… Evlilik….akıl…akıl ve mantık dışı.. Bile bile lades…lades yani…. Lades… Kodes…
86
Günah İşledim Bir bana aşkı çok gördün Bir beni cezalandırdın Bir benim yüzümü güldürmedin Allah"ım bir ben mi günah işledim. Bir bana mutluluğu çok gördün Bir beni süründürdün Bir beni yaşarken öldürdün Allah"ım bir ben mi günah işledim. Bir bana geceyi haram ettin Bir benim dostlarımı düşman ettirdin Bir beni terk edilen ettirdin Allah"ım bir ben mi günah işledim. Bir beni dünyaya kör ettirdin Bir bana herkesi güldürttün bir beni dünümden ettirdin Allah"ım bir ben mi günah işledim...
78
Bir Ana - Bir Baba Bir ana bir ana Bir ana süt verir oğluna O büyür ve ölür Ölür kavgasının uğrunaBir baba bir baba Bir baba harcar ömrünü O büyür ve tutar Tutar babasının emriniAnda çiçekler açar Tağut tevhidden kaçar Oğul göğsünü açarZulümâtın üstüne gider Ana sütüm helâl olsun der Zulümâtın üstüne gider Baba ömrüm helâl olsun der(adana - 11.06.08)
60
Kanka Bir kanka modasıdır gidiyor, Kanka aşağı kanka yukarı, Bırakamadık bir türlü özentileri, Nedir bu kanka muhabbeti böyle. İlk tanıştığına da derler kanka, Kaç yıllık arkadaşınada derler kanka, Ne zaman aşacağız biz bu konuları, Şimdi gençlikte olmuş moda kanka.Eskiden böylemiydi arkadaşlıklar, Bir samimiyet vardı sohbetlerde, Arkadaş dediğin zaman dururdu hayat, Şimdi gençlikte olmuş moda kanka.Gençlik hızlı gençlik heyecan dolu, İki şey moda şimdi yalan dünyada, Bir Avrupa bir kanka sonu hayır ola, Şimdi gençlikte olmuş moda kanka.Şimdi sorsan birine nedir kanka, Döner dolaşır aynı şeyi der kanka, Cin Mehmet'im ne desin ki daha, Döner dolaşır yol çıkar kanka ya.(-Kuzgunlu-Cin-Mehmet_YAŞAR-)
99
SEN ERDEMİ İYİ ANLA ve ŞÜPHEYE DÜŞME ASLA; BU ZAFER YETMİŞ BEŞ MİLYON! . SEN ERDEMİ İYİ ANLA ve ŞÜPHEYE DÜŞME ASLA; BU ZAFER YETMİŞ BEŞ MİLYON! .Azimle Yürünen, Samimiyetle Korunan ve Ciddiyetle Daimi Olan; Bir Yol! . Erdem; BÜYÜĞÜNÜ TANIMANIN VERDİĞİ CESARET! . ERDEMLİ; GÖREV BİLİNCİDİR! . SEN DE DÜŞÜN, BEN DE DÜŞÜNEYİM; ERDEM ADINA! . BU DÜŞÜNCELER O’NA, BAK! . SEN HANGİ İNSANI ERDEMLİ BİLDİN? . ERDEM; ŞÜPHECİ DEĞİLDİR AŞKLARIMIZA! .{ Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 07 Nisan 2012 Cumartesi 04:29:11 }
86
Bir Veda Zamanıdır Şimdi, Umutsuzluğa Direniş Bitti, Ahmet Ünal ÇAM da Gitti 22-03-2007 10:00Bahar bitti, ümit soldu gönlümde Hep hazan, hep hazan oldu ömrümde Hakka ‘ Merhaba! ’ dostlar ‘ Elveda! ‘ olsun giderken son sözüm deBir veda zamanıdır, …geldi gayri Her güzel şey gibi umut da bitti Artık sevinin, sevinin şimdi Eski hatıra oldu, ..Ahmet Ünal ÇAM da gitti
60
Percembahar Sen vardikca irmak sana cark damla sana caglayan Sen güldükce gül sana bahar nergis sana hayran bal badem sana cerci Sen yandikca cira kandil ve ben sana…. Sen ask olup sevildikce bagrim yarasinda sizlayan yarim Sinem silam gurbetim Dünya diyarim ve gönül evimdir bahtin Yazim kisim tüm ömrüm barkimla bir Cümleten helalin olsun ki gülüm sevgilim Yorulmus hayali kurulmus düsüyle bag bahce heryer ve hersey Saray misali percembaharlara sergen …ve sevgi topragindan kösk sana
75
Aşkname AŞKNAMEŞu karşıki yaylada bir güzel gezer Açmış zülüfleri canı candan eder Ağustos yağmurları gibi cilve eder, naz eder Güzel sende kara toprağa yar olursun.Ey güzel çakır gözlerinde kartallar yatar Bakışların nice yiğitlerin yüreğini parçalar Gün gelir kazanlar kurulur, davullar çalar Güzel sende bir çirkine gelin olursun.Aşık Vedat der sözü dinlenmez Karşı yaylanın güzeline meyil verilmez Kirmen tutan ele orak verilmez Yörük kızı sende bir kötüye yar olursun. 02.07.2007 Yenisu / Silifke www.akdeniz.orgfree.com
73
Er ramazanın diyorki Er ramazan diyorki Ben artık zor dönerim anam Bayrak tepede şehit olmadan carpışarak son hünerim Dağda sınır boylarında Bir mehmet mehmetin yanında Dağ bile taşımaz bu yükü anck taşır mehmedim Bayrak tepede kara bulut yanı başımda mehmedim tut elimden sen tut Yanmakda yüreğim bir yudum su verki Şahadetden önce ne haldeyim Seccademde deyil vatan toprağında son secdedeyim Aklıma akif ardından necip geliyor Cok zordayım bu halde iken bile hamd etmekdeyim
73
Ayrılık Ağaçlar yere gölgeler sermiş, Batar da güneş düşer ayrılık.Akarak büyür uzar ırmaklar, Kavuşur denize düşer ayrılık.Varılır bir yere yakın ve uzak, Gurbette sineye düşer ayrılık.Azrail gelir hıçkırır ruhlar, Alır da birini düşer ayrılık.
34
Güneş Erzurum'a güneş doğdu İşte Dursun işte Güneş Karanlığı nura boğdu İşte Dursun işte GüneşMaşuğuna gündür aşık Gecelere hilal beşik Gökyüzüne vurur ışık İşte Dursun işte GüneşNuru Hakk'tan Hay'ım Dursun Yıldız olan Pay'ım Dursun Garip Metin Ay'ım Dursun İşte Dursun işte GüneşGARİP METİNİ
43
İnfilak Vakti infilak vakti yaklasıyor şimdi senin yollarına bakamıyorum.yasamdan olume gidiyor bu raylar.şimdi kuslar geçiyor gokyuzunden.sabahları senle baslıyor kahvaltım...kuslara ekmek atıyorum.yollarda kaybolmayı seviyorum.infilak vaktiydi bana gelişin.nerden oldugun belli olmadan bir vakit merhaba deyişin.şimdi pencerelerden bakıyorum oten kuslara soruyorum seni.fanustaki iki balık andırıyor yalnızlıgımı.şimdi cıkıp bir limana gitsem akdeniz karsılar beni,bende severim aslında limanları tek gidiş yolum sana onlardır.infilak vakti yaklastı şimdi eski sevgilerden calıyorum seni içine birazda seni katıyorum.telaslarım, heyecanlarım,sabah uyanamamıslarım kusların cıvıltıları her dakika seni andırıyor her dakika biraz daha sen oluyor.Bana gelişin infilak valktiydi,hiç beklemeden yanastım yanımdaki limana...
90
Çırpınış İçimdeki deniz yorar insanı, Yorar köleliğimi, gençliğimi. Kendimden göç mü ediyor tüm güçler? Aşk için atılan feryat, Sen bakışlarını feda ettin, Ben ise yüreğimi, Yürekse ömürleri atıyor bu limandan. Dalgalara koşuyorum, Çırpınıyorum, denizlerle çırpınıyorum. Feryadım aşka, çarpıntım dünyaya, Buralardan gidene dek...
42
Her Savaş Bir Yoksulluğun Başlangıcıdır Aslında Dünya var olduğundan beri kaos, kavga ve savaşlar hiç eksik olmamıştır yeryüzünden. Kime ne faydası var savaşların diye soracak olursanız, buna da verilecek tek cevap sadece silah şirketleridir. Düşün bir kere silah şirketlerinin üç beş tane patronu ve binlerce çalışanından gayrı savaşın hiç kimseye faydası olmayacak. Geride binlerce ölen, yaralanan kadın, erkek, sabi sübyan. Kullanılan kimyasal ve nükleer silahlar yüzünden onarılamayacak kadar tahrip edilen tabiat varlıkları ve tarihi eserler. Silah şirketinde çalışan bir baba, kazandığı parayı iki oğluna bir kızına yedirirken hiç düşünmeyecek mi ''Benim çocuklarım güzel okullara giderken Irak'da Afganistan'da, Somali'de çocuklar sapı sapır toprağa düşecek ve onların oyuncakları sahici silahlar olacaktır.''Daha önce yapılmış iki dünya savaşı da savaşa giren ülkelerde ve halklarında büyük maddi ve manevi zararlara yol açmıştır. Bunu kesinlikle inkâr edemeyiz. Bu savaşlardan sonra meydana gelen yıkımları onarmak ve o toplumları eski hallerine, yaşayış şekillerine geri döndürmek yıllar almıştır... Japonya İkinci Dünya Savaşında iki milyona yakın insanını kaybetmiştir ve sanayi gücü olabildiğince zayıflamıştır savaş öncesine nazaran. Savaştan sonrada kaybeden tarafta olduğu için teknolojik üstünlüklere sahip çok gelişmiş bir ordu kurmasına izin verilmemiştir. Almanya ve İtalya'da hakeza aynı durumlara düşmüşler ve savaştan sonra toparlanmaları uzun zaman almıştır...Yakın zamanda İran ve Irak iki Müslüman ülke olarak emperyalistlerin gaza getirmesi ile aralarında savaşa tutuşmuşlar ve bu savaşta her iki taraftan da milyonlarca insan ölmüş veya yaralanmış yüz binlercesi sakat kalmıştır, daha sonra ABD'nin Saddam Hüseyin ile menfaatleri bitince onu bir kalemde harcamaktan da çekinmemiştir Sam Amca. Bildiğiniz gibi İran-Irak savaşının da kazananı olmadığı gibi her iki ülkede büyük yıkımlara uğramışlardır. Sonunda da eski ülke sınırlarına geri dönmüşlerdir. Bu savaşta Rusya İran'ı destekler gibi görünmüş, Amerika'da Irak'ı desteklemiş ve her iki süper güçte İran ve Irak'a milyarlarca dolarlık silah ve malzeme satmışlardır.Hindistan ve Pakistan nükleer enerji üretebilen ve atom bombasına sahip olan iki büyük ülkedir. Bilindiği üzere atom bombası yapabilmek yüksek teknoloji ve maliyet gerektiren bir iştir. Caydırıcı olması sebebi ile ülkeler tarafından sahip olunması istenilmektedir. Buna harcanacak zaman ve parayı ülkeler halklarının refahı ve mutluluğu için harcasalar daha güzel olmaz mı? Nükleer enerjiye sahip ol, ama gitgide kalabalıklaşan ülkelerinizde bir türlü nüfus planlaması yapamayın halkınızı da fakirlikten sürüm sürüm süründürün. Bu mu insanlık?Gelelim ikiz kulelerin yıkılması olayına. Bunun Müslümanlar üzerine yıkılmaya çalışılması da bir emperyalist taktiğidir aslında. İkiz kuleler yıkıldıktan sonra bütün Müslüman coğrafyalarına emperyalistlerce ağır saldırılar başlatılmıştır. Başta Irak, Somali, Afganistan, şimdilerde Libya ve Suriye her gün kaos ve anarşi ortamına sürüklenmektedir. Bir coğrafya baştan ayağa yıkılırken ABD silah şirketleri kâr üstüne kâr rekorları kırmaya devam etmektedir son hızla... Üç beş tane fok balığı ya da balina için dünyayı ayağa kaldıran emperyalist ülke vatandaşları, milyonlarca insan sorgusuz sualsiz öldürülürken, işkencelere uğrarken, kıllarını bile kıpırdatmamaktadırlar işte bu yaşananlar çifte standart denen olgunun dik alasıdır...Sovyet Bloğu çöktükten sonra şu anda tek güç gibi görünen ABD dünyayı kasıp kavurmaya devam etmektedir. Şimdilerde karşılarında ne Sovyet bloğu ne de Çin ya da Küba vardır. Bakın çevrenize bütün silahlar Müslümanlar üzerine çevrilmiştir. Tek düşman Müslümanlar ve İslam Ülkeleridir. Bu nasıl yaman bir çelişkidir ki bir zamanlar Komünist Ülkelere karşı silah yardımı yaptıkları ve destekledikleri ülkeler şimdi azılı birer düşman olmuşlardır. Emperyalistler doğaları gereği bulundukları toplumları refah içinde yaşatmak ve daha ileri seviyelere taşımak, şirketlerine kâr üstüne kâr rekoru kırdırmak, Müslüman ülkelerin doğal kaynaklarını alabildiğine sömürmek için her iki üç senede bir mutlaka savaş çıkartmak, çığırtkanlığı yapmak zorundadırlar. Bir yere gelip mutlaka tıkanacaklar o da aşikâr. Dünya milletlerinin birçoğunun nefretini kazanan bir ülke eninde sonunda ekonomik olarak gerileyecek ve çökecektir ki ayrıca bir dolu sosyal problemle de (AİDS, uyuşturucu, fakirlik) boğuşmaktadırlar.Dünyanın zenginlik ve güzelliklerinin dünya halkları arasında eşit şekilde paylaşılması hem barış ortamını meydana getirecek hem de emperyalizme ağır bir darbe vuracaktır kanaatindeyim. İnsanlık artık yeni bir yola girmek mecburiyetindedir. Açlığı, yoksulluğu ve savaşları ortadan kaldırmaya var gücümüz ile çaba harcamalı dünyayı yaşanabilir bir gezegen kılmak için tüm insanlık hep birlikte seferber olmalıyız. Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
642
……………………Yiğit Askerler …………………………….gün doğup ……………………………göz ışıyınca …………………………….yer ve gök ………………………….çakmak çakmak ……………………………...yanınca………………………………..çiğ ……………………………...terleyip ……………………………duman kedi …………………………….mırıl mırıl …………………………….mırlayınca…………………………....yeni bir tarih ………………….kimine önemli, kimine önemsiz ………………………..istekli veya isteksiz …………………………….umarsızca …………………………….başlayınca……………………….kimi döner görevden ………………………….uykudadır kimi ………………………….yiğit askerlerin……………………….kimi henüz ısınmış ……………………………dona dona ………………………….yanmıştır kimi……………………………..gözleri ………………………..çakmak çakmak ………………………...yiğit askerlerin……………………….ekşi kokar odaları ………………………….dağın dağın ………………………..perişan yatakları………………………….odunu sandık ………………………kömürü vıcık vıcık …………………….yanarsa yanar sobaları …………………………yiğit askerlerin…………………………..düşten düşe ………………………….okşar anıları ………………………çantalarda, torbalarda …………………………....geçmişleri ……………………….ertelenmiş uzaklara …………………………....gelecekleri …………………………....kimi kurar ………………………….evlilik düşleri …………………………...oflar bazen ……………………....uykusunda kimileri ……………………….yorularak yoğrulur ……………………….……uykuları ……………………….…nefesle ısınır ………………………….…ayakları …………………….…. yiğit askerlerin . ……………….……yüzlerinde masumiyet ……………….…….göğüslerinde cesaret ……………….…….ölünecekse ölünecek ……………….……...uğruna bu milliyet………………….…….gözleri dumanlı ………………….………..gönülleri ………………….…….genç ve sevdalı ………………….…….…...anaları ………………….….…..imanlı, dualı ………………...………yiğit askerlerin
106
Her Savaş Bir Yoksulluğun Başlangıcıdır Aslında Dünya var olduğundan beri kaos, kavga ve savaşlar hiç eksik olmamıştır yeryüzünden. Kime ne faydası var savaşların diye soracak olursanız, buna da verilecek tek cevap sadece silah şirketleridir. Düşün bir kere silah şirketlerinin üç beş tane patronu ve binlerce çalışanından gayrı savaşın hiç kimseye faydası olmayacak. Geride binlerce ölen, yaralanan kadın, erkek, sabi sübyan. Kullanılan kimyasal ve nükleer silahlar yüzünden onarılamayacak kadar tahrip edilen tabiat varlıkları ve tarihi eserler. Silah şirketinde çalışan bir baba, kazandığı parayı iki oğluna bir kızına yedirirken hiç düşünmeyecek mi ''Benim çocuklarım güzel okullara giderken Irak'da Afganistan'da, Somali'de çocuklar sapı sapır toprağa düşecek ve onların oyuncakları sahici silahlar olacaktır.''Daha önce yapılmış iki dünya savaşı da savaşa giren ülkelerde ve halklarında büyük maddi ve manevi zararlara yol açmıştır. Bunu kesinlikle inkâr edemeyiz. Bu savaşlardan sonra meydana gelen yıkımları onarmak ve o toplumları eski hallerine, yaşayış şekillerine geri döndürmek yıllar almıştır... Japonya İkinci Dünya Savaşında iki milyona yakın insanını kaybetmiştir ve sanayi gücü olabildiğince zayıflamıştır savaş öncesine nazaran. Savaştan sonrada kaybeden tarafta olduğu için teknolojik üstünlüklere sahip çok gelişmiş bir ordu kurmasına izin verilmemiştir. Almanya ve İtalya'da hakeza aynı durumlara düşmüşler ve savaştan sonra toparlanmaları uzun zaman almıştır...Yakın zamanda İran ve Irak iki Müslüman ülke olarak emperyalistlerin gaza getirmesi ile aralarında savaşa tutuşmuşlar ve bu savaşta her iki taraftan da milyonlarca insan ölmüş veya yaralanmış yüz binlercesi sakat kalmıştır, daha sonra ABD'nin Saddam Hüseyin ile menfaatleri bitince onu bir kalemde harcamaktan da çekinmemiştir Sam Amca. Bildiğiniz gibi İran-Irak savaşının da kazananı olmadığı gibi her iki ülkede büyük yıkımlara uğramışlardır. Sonunda da eski ülke sınırlarına geri dönmüşlerdir. Bu savaşta Rusya İran'ı destekler gibi görünmüş, Amerika'da Irak'ı desteklemiş ve her iki süper güçte İran ve Irak'a milyarlarca dolarlık silah ve malzeme satmışlardır.Hindistan ve Pakistan nükleer enerji üretebilen ve atom bombasına sahip olan iki büyük ülkedir. Bilindiği üzere atom bombası yapabilmek yüksek teknoloji ve maliyet gerektiren bir iştir. Caydırıcı olması sebebi ile ülkeler tarafından sahip olunması istenilmektedir. Buna harcanacak zaman ve parayı ülkeler halklarının refahı ve mutluluğu için harcasalar daha güzel olmaz mı? Nükleer enerjiye sahip ol, ama gitgide kalabalıklaşan ülkelerinizde bir türlü nüfus planlaması yapamayın halkınızı da fakirlikten sürüm sürüm süründürün. Bu mu insanlık?Gelelim ikiz kulelerin yıkılması olayına. Bunun Müslümanlar üzerine yıkılmaya çalışılması da bir emperyalist taktiğidir aslında. İkiz kuleler yıkıldıktan sonra bütün Müslüman coğrafyalarına emperyalistlerce ağır saldırılar başlatılmıştır. Başta Irak, Somali, Afganistan, şimdilerde Libya ve Suriye her gün kaos ve anarşi ortamına sürüklenmektedir. Bir coğrafya baştan ayağa yıkılırken ABD silah şirketleri kâr üstüne kâr rekorları kırmaya devam etmektedir son hızla... Üç beş tane fok balığı ya da balina için dünyayı ayağa kaldıran emperyalist ülke vatandaşları, milyonlarca insan sorgusuz sualsiz öldürülürken, işkencelere uğrarken, kıllarını bile kıpırdatmamaktadırlar işte bu yaşananlar çifte standart denen olgunun dik alasıdır...Sovyet Bloğu çöktükten sonra şu anda tek güç gibi görünen ABD dünyayı kasıp kavurmaya devam etmektedir. Şimdilerde karşılarında ne Sovyet bloğu ne de Çin ya da Küba vardır. Bakın çevrenize bütün silahlar Müslümanlar üzerine çevrilmiştir. Tek düşman Müslümanlar ve İslam Ülkeleridir. Bu nasıl yaman bir çelişkidir ki bir zamanlar Komünist Ülkelere karşı silah yardımı yaptıkları ve destekledikleri ülkeler şimdi azılı birer düşman olmuşlardır. Emperyalistler doğaları gereği bulundukları toplumları refah içinde yaşatmak ve daha ileri seviyelere taşımak, şirketlerine kâr üstüne kâr rekoru kırdırmak, Müslüman ülkelerin doğal kaynaklarını alabildiğine sömürmek için her iki üç senede bir mutlaka savaş çıkartmak, çığırtkanlığı yapmak zorundadırlar. Bir yere gelip mutlaka tıkanacaklar o da aşikâr. Dünya milletlerinin birçoğunun nefretini kazanan bir ülke eninde sonunda ekonomik olarak gerileyecek ve çökecektir ki ayrıca bir dolu sosyal problemle de (AİDS, uyuşturucu, fakirlik) boğuşmaktadırlar.Dünyanın zenginlik ve güzelliklerinin dünya halkları arasında eşit şekilde paylaşılması hem barış ortamını meydana getirecek hem de emperyalizme ağır bir darbe vuracaktır kanaatindeyim. İnsanlık artık yeni bir yola girmek mecburiyetindedir. Açlığı, yoksulluğu ve savaşları ortadan kaldırmaya var gücümüz ile çaba harcamalı dünyayı yaşanabilir bir gezegen kılmak için tüm insanlık hep birlikte seferber olmalıyız. Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
642
Dil'in afetleri (şematik) Dil yarası..........çok...................elimdir.............bir de...................lekesi kara Çok..................fecidir...............sahibini.............alır......................yaktırır nara Elimdir............sahibini.............o.......................hepten..................düşürür dara Bir de..............alır....................hepten...............yakar, çünkü........en büyük yara Lekesi kara....yaktırır nara.......düşürür dara......en büyük yara......dildir bilesin Basit sanma........sen....................ey dostum............dildir..................kanı döktüren Sen.....................dilini tut............bu dildir...............gerçek................ocak yıktıran Ey dostum..........bu dildir............düşman...............seni....................candan bıktıran Dildir..................gerçek..............seni......................üzen, sana..........cefa çektiren Kanı döktüren....ocak yıktıran.....candan bıktıran....cefa çektiren......dildir bilesin Mikdatî der…....ey......................arkadaş..............budur....................ara bozduran Ey.....................müslüman sen....bilesin................ele.........................kuyu kazdıran Arkadaş............bilesin................dildir..................düşman,................nefsi azdıran Budur...............ele......................düşman..............eden, budur..........günah yazdıran Ara bozduran...kuyu kazdıran....nefsi azdıran......günah yazdıran....dildir bilesin
61
Hastalık Niye Hayat güzel çaba iken Tatlı zahmet koşar iken Zaman zaman batan diken Ağrı niye acı niye Hastalıkla gidiş niye Tatsız tuzsuz ilaçlarla Zevksiz süren ömür niyeAllah ister dosttan bilge Bilmez ise insan niye İstek ile acı ile Olsun insan bilge diyeBilge bakan sarraf göze İnsan özü saf hazine Çoğu bilmez serper yele Hasta sorar gidiş niye Çıkış yolu nasıl diyeYaşam içi sırlar dolu Sathi bakan görmez onu Sırla yaşar duymaz çoğu Hasta olan arar sırrı İnsan oğlu akıl ile İnce merak sorgu ile Tarih boyu bilgelikle Deva için çözsün sırrı Olsun insan bilge diyeDostluk şevkle pişer diye İyi kötü her gününde İnsan dönsün veren dosta Sevinç günü unutsa da Hasta günü bilsin yine Dönsün yüzün veren yöneHasta yaşar ince ruhu Sayar özün veren gücü Deva ister kulluk sözlü Şükür sebat saygı özlü Rab ne ister bilme yüzlü Sevgisine erme yönlüRuh donatan bilsin diye Özün veren saysın diye Dua ancak veren ele Ebed cennet umsun diye İstek bağı kursun diye Kulluk gerçek sevsin diye
165
Sevmek Günah Değil Sevmek günah değil, sev küçüğüm! Bir çiçeği, renginden, kokusundan... Korkma, en fazla burnun biraz kaşınır Ama, o çiçek buna inan çok sevinir.Sevmek günah değil, sev küçüğüm! Gözden, kalpten, ellerden, gülüşlerden... Belki dünyan cennet olur, belki kırılırsın Ama, sen bu sevişlerinle yol alırsın.
45