siir
stringlengths 171
74.5k
| siir_uzunlugu
int64 31
9.7k
|
---|---|
Gurbet elde unutulan ben oldum
GURBET ELDE UNUTULAN BEN OLDUM
16.12.1981 ÇARŞAMBAHerkes asker oldu böylemi oldu
Gurbet elde unutulan ben oldum
O nazlı sıladan mektup kesildi
Gurbet elde unutulan ben oldumDemediler garip mektup salalım
Garibin derdine derman olalım
Bizde gayri kime ey yar diyelim
Gurbet elde unutulan ben oldumGörmeyince kıymet bilinmez imiş
Unutulur selam salınmaz imiş
O da mektup yazmamaya söz vermiş
Gurbet elde unutulan ben oldumHüseyin'im ister hepsi unutsun
Allah yardım edip askerlik bitsin
İsterse yar yalan ile avutsun
Gurbet elde unutulan ben oldum
| 85 |
Öylesine bendeki gurur
Sahipsizdi gurur,
Yüreginin acıtan elinde......Mağdurdu...
Savruldu....
Yerlere vuruldu.....
Sevdamın orta yerinde,
Aşkıma vurdu gurur....Elinde çalgısı,
Eşlik etti acılarıma..
Bir yavru güvercin çırpınışında yüreğimin,
Orta yerine gelip kondu gurur.....Yelkeni yırtık bir gemi gibi,
Denizler ortasında,
Hırçın dalgalarla boğuştuda,
Tek senin gel gitlerine dayanamadı gurur....Bedenimden uzakta olsanda,
Ruhum hep senle dolduda,
Bir tek kırdığın gururuma,
Sözüm geçmedi asla.....Öylesine bendeki gurur,
İsmimle beraber,onurumla durur...
Susupta uzaktan özlesemde seni,
senin her yıktığın yerde beni,
Öylesine asaletiyle,
öylesine sevgisiyle,
öylesine yapayalnız,
Ama dimdik durur...gurur........
fügen13.12.2007
| 83 |
Aşkın Deryası Sabırla Dolu Sırdır
Aşkın deryası sabırla dolu sırdır
Sabır eden varınca kapısı açılır
Aşk açılır gönüle gülümsemesi serpilir
Aşk ile seven sabırla cennet bahçesine varır
Bu âlemde olmazsa ahrette kavuşur
Aşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur
Gelecek olan cennet güzelini bekler kavuşurSabırla aşk olmazsa varılmaz hiçbir sırra
Yusuf sabırla sultan olmadı mı mısıra
Sabırsız kul ermez varamaz huzura
Yola devam edemez düşer her bir çukura
Aşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur
Gelecek olan cennet güzelini bekler kavuşurÂşık Gülveren’im ben aşk kapımı her gün çala vura
Aşk ile beni seven cennet güzeli halimi her gün sora
Aşk ile olunca gönül düşse de yakmaz ki ateşten kora
Aşk bir nurdur her kula nasip olmaz varamaz ki bu nura
Aşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur
Gelecek olan cennet güzelini bekler kavuşur
| 136 |
Bugünlere Nasıl Geldik
Önce şairler bozuldu ülkede
‘Garip’ diye bir akım tutturdular
Orhan Veli ve arkadaşları
‘Küçük adamlar’ı çıkardılar öne
Şiirlerinde onların dertlerini
Dert ettiler kendilerine
Varsa yoksa onlar dediler
Oysa ‘küçük adamlar’dı asıl dert
BilemedilerBozulma alıp yürüdü böylece
‘Küçük adamlar’ hem şiirin
Hem siyasetin baş tâcı oldu
Oysa Atatürk “Halka rağmen halk için” demişti
Devrimleriyle ‘küçük adamlar’ı büyütmek
Ve ülkeyi bir daha kurtarmak istemişti
Ama oy derdiyle siyasetçiler
Saptılar Atatürk yolundan
Ve de ülkeyi bugünlere getirdiler
| 77 |
Nasıl Bir Gençlik?(makale)
Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?Bu konuda yeterince net miyiz? Toplumdaki değişik kesimlerin kriterleri veya idealleri birbirine yakın mı?Peki ülke gençleri ve dünya gençleri yeterince tahlil ediliyor mu?Anketler analizler yapılıyor mu?Tüm bunlar sağlıklı bir planlamaya dönüşüyor mu? Sorduğum hiçbir sorunun cevabı tatmin edici bir 'evet' değil bence... Bu ülkede dindar bir gençlik yetiştirme ideali var.Vatansever bir gençlik ideali de var,sorumluluk ve vefa duygusuna sahip bir gençlik isteyen de var;Geleneklerine,örfüne,tarihine bağlı milliyetçi bir gençlik isteyen de..Sorgulayan,insanı merkeze alan,evrensel düşünen,dayatmacılığa karşı yaratıcı insan yetiştirme hayali de var.Peki bütün bu istek ve idealler ,ülke ve dünya gerçekleri esas alınarak bir süzgeçten geçirilebilmiş mi? 'Hayır' . Analizler yapılıp bunun ışığında 50-100 yıllık eğitim projeleri siyaset üstü bir özen gösterilerek hazırlanabilmiş mi? 'Hayır'. Ortaöğretim kurumlarımıza bakıyorum da hiç bir uygulama tarafsız bir harmandan oluşan ideal bir gençlik yetiştirme amacında görünmüyor. Çocuklarımız ağır bir ders yüküyle karşı karşıya bırakıldığı için, velilerimiz karne başarısıyla övünür hale gelmiş;liseler üniversite başarısını başarı karnesi kabul etmiş durumda.Öğretmenler bu acımasız yarışın,sınav yoğunluğunun ahlaki zaafa uğrattığı öğrencileri sınıflarda vukuatsız tutmayı neredeyse başarı sayacak hale geldiler. E! O zaman hani ideal gençlik?Bu gençlik okullarda yetişmeyecek de nerede yetişecek?... Bence kağıt üzerinde başarı yaratmak,istatistikleri ters yüz edip başarısızlıkları saklamak ve sadece üniversiteyi kazanan robot öğrenciler yetiştirmeyi başarı saymak kendimizi avutmak olur.sonuçlar bu gün yaşadığımız gerçeklere dönüşür o zaman.Yetişen insanlar ,ne olurlarsa olsunlar;Milletvekili,bakan, yargı mensubu ,gazeteci,asker,polis...kendi muhakemeleri olmadığı için gücün kuklaları haline gelir, kul olurlar. Bu durumda ne yapmamız lazım? Sorusunu güçlü ve samimi bir şekilde kendimize yeniden sormamız lazım.Yeniden gençlerimize dönmemiz lazım. Çocuklarımızı barışçı, evrensel düşünen,uygar ,cesur; aynı zamanda kendi değerlerine de saygılı,vatanseverler haline getirmemiz lazım. Kanundan, yasadan yönetmeliklerden önce zihniyeti değiştirmek gerek diye düşünüyorum.
bu da ancak ve ancak eğitimle olabilir inancındayım.
Cenap Şahabettin 1900'lü yıllarda ''Suistimale müsait olmayan kanun yoktur;kanun değişir,suistimalin şekli değişir.'' derken 2017' de sözünün hala bir öğüt yerine geçeceğini bilseydi kahrından ölürdü.
Bu nedenle bir an önce zihniyet değişikliğine ihtiyaç var bu ülkede
o halde herkesi kucaklayan büyük eğitim projeleri yapmaya soyunmalıyız hem de hiç vakit kaybetmeden...
| 330 |
Dur Deyin Oğul
Bizler çok uğraştık amma olmadı
Bu çarpık düzene dur deyin oğul
Verdiğimiz oylar yerin bulmadı
...Bu çarpık düzene dur deyin oğul
...Böyle bir yaşama zor deyin oğul Osmanlıdan beri gelir bu oyun
Avrupa bir kasap bizlerde koyun
Yıllarca bunlara bükmüşüz boyun
...Bu çarpık düzene dur deyin oğul
...Bunları görmeyen kör deyin oğul Örgütlerin hepsi oyunlar kurdu
Asırlardır kardeş, kardeşi vurdu
Yeyip bitirdiler bu güzel yurdu
...Bu çarpık düzene dur deyin oğul
...Terörle yaşama har deyin oğul İşçi feryat eder, olmaz çabası
Memur feryat eder, yoktur abası
Zengin feryat eder, para babası
...Bu çarpık düzene dur deyin oğul
...İsterseniz sizler çar deyin oğul Devlet vergi diye paralar aldı
Hizmetlerin hepsi yarıda kaldı
Yiyenler aklandı sonuç ne oldu
...Bu çarpık düzene dur deyin oğul
...Namus, namahreme ar deyin oğul Haçlarla, küpeyle büyüyor ırkım
Örf, adet yıkıldı bozuldu salkım
Gittikçe çoğalır gençlikten korkum
...Bu çarpık düzene dur deyin oğul
...Deli dolu yaşama hor deyin oğul Kimse demedi ki bu dünya yalan
Her önüne gelen eyledi talan
Talancı zihniyet sizlere kalan
...Bu çarpık düzene dur deyin oğul
...Ülkenin başına şer deyin oğul Cebimde para yok her şey pahalı
Necati, ülkenin böyledir hali
Tanrıya, havale etti ahali
...Bu çarpık düzene dur deyin oğul
...Siz bunu yıkayın kir deyin oğul Necati KEÇELİ
ADANA 07.10.2006
| 211 |
Ne Oldu Lozan
DOĞRU'LAR! SANA SONSUZ SELAM
Çarıksızdık Yalınayak Çıktık
Milletçe Kurtuluş Savaşından
'LOZAN' giderek bak oldu 'YOZAN'Eskiden garibtim ayağımdan çarığımı sırtıma
Vurup çıkardım yalın sertçe yokuşlu dağlara
Ovada çok üretir altınpara yerdim tek Lirayla
Şimdi öterim fakir oldum Marlboro...Camel ağzımda
Açlığımı anlamıyor hiçbir parti kimse benden başka karşımda,
Eğitim olmayınca!
*
Külleri atarım sağa sola dumanın da havaya
Her kürsüye çıkışta kazık çaktım hepsi rüya
Salonlarda başa geçtim boş nutuğumu ata ata
Yerde deniz havada coşan çoğ kişi beni ana
Ekranlarda meydanlarda seçme dua'lar ağızlarda,
Eğitimde nitelik inceliği olmayınca!
***
Bilmemki neden cahilim soruyorum Allahıma
İçimden çıkmaz asıl sesim susturucu ağzımda
Başka fukara ararsan onlar Villa'da Boğazda
Şeytan kaptı çarığımı köyden kaçtım uzaklara
Yollarda laf yapmak yatmak kalkmak iş bedava
Milli Eğitim bir iki parti ile hoşaf olunca! ,
*
Mes'ut Veli idim Balon oldum oturunca koltuğa
Yerde deniz havada çalkaç eş dost arkadaşla
Başkana bulutlu havalarda hepsi kalkar selama
Ekranlarda meydanlarda zurnasız davullarla
Nutuğumu kimse anlamıyor benden başka karşımda
Eğitim yarışında başta dolar toka para olunca! ,
***
Gazete TV.ler bank dekontu olmayınca yanında
Kimse anlamaz süperzengin yırtınıyor ekranda
Yığınla insan baş saç boyalı cepte tonla para
Avrupadan Euro rüya yarına gıcır gıcır manevra
Yollar doldu Dolarla Züppe marka Bon delux araba
Yüksek Eğitimli mühendisler işe yaramaz olunca! ,
*
Virgüllerle selam al sık durak yap her noktada
Reklam şirketine üçadımla bastır sert Politika
Su niyetine para harca bana kulak asma susak kafa
Yedi kat yer deniz havada soyanbaşlar diyarında
Ekranlarda meydanlarda çook yakışıklı başkanlarla
Kördüğüme döner İnsan/Millet Eğitimsiz olunca! ,
***
Seni dinler anlayanlar sağırlara gücün yorma
Sivil uçlar tüccar desen açıkgöz soyar katta
Ayinesi iştir kişinin lafa bakmamış Ziyapaşa
Siyasette ucuz taşla elbet gelir çarpar başa
Gırgır peynir gemisi lafla yürürmü tıkırında
Dümeni yerinde ince Eğitim olmayınca! ,
***
Bir ayıkla bin aymaz topla balonuda çok gazla
Meydanda kolun ver başkana şak şakını unutma
Duyguların çok üstün saygılar uçurt Başkanına
Çiftetelli havalara Dolar atan bir Soyanbaşla
Ensekulak iyi düğünlü ekranda bükülerek uzunca
Katırlar satırlaştı Eğitimsiz olunca! ,
***
Elli yıldır yıldı Millet yeter sözü şimdi onda
Dağ kır çayır sülü çoban uçanbaş kalkar havaya
Dostlar bunlar şeye cız deyor ayarlı tek konuya
Açık gişe oyun ooh ne ala! para bankayı soyanda
Gözgöre göre kime peşkeş çekildi yok ortalarda
Okutmuşlar paraları banka eğitimi olunca! ,
***
Takunyamla çıktım yola benden taraf adamlarla
Büyük andım her namazgahta selamım sağa sola
Okur yazarım akıl almaz para gelir Bayramlarda
Lafla ağır uğraş yaptım o kazancımdır Altınpara
Hakka tapan yok! bizden başka ibadettir oy topla
İbretli devletli saadetli akpakla filan falanla
İnanç deyip Eğitim yapılıyor olunca! ,
***
Papağan değişmez bir bakandan batı kulüp Avrupa
Sal hüdaya dolu ihvan gelir vallaha kul reklamda...
Durma sakal tara ceblerden çalkala geç iktidara
Hizmet sorunca el aç Dua'yla Eğitime haşa yok para! ,
***
Ne sen sor ne ben söyleyim bunu sorma dedim bana
Seni beni bilmez cebe dalar kolu uzun Fırsatağa
Yanlıdan ses çok süslü salonda balon gibi başkana
Yer deniz havada el etek yanak öp ooh ne ala!
Ekranda gir kalıba, işler düzende ahreti karıştırma!
Eğitim kalsın sonraya zaten olmayınca! ,
***
Cebi delik olan satlık akıl alsın gelsin yanıma
Böyükler günde çok toplantıda boy boy ortalarda
Oda doluca nasihat bolca Maaşallah nizamlı Hoca
Tasa etme gözlük tak akıllara ver elinİ Avrupa
Millet parasını utanma harca Eğitim olmayınca! ,
*
İşin angarya peynir gemisi yürürmü kaykayla
Üretim vakit nakitle düzenlenir ötesi havanda
Çarığ köyde samanlıkta pulluk traktör askıda
Yer deniz havada üretim ayakta rüyada çağ atla
İşyeri say çok işyok Eğitim olmayınca! ,
*** Garip geri dönerse aklınla tuz seperler kafasına
Rahat dönmez çarığ atan zengin köyü onu kucaklasa
Şehir yerinde çokşık hayali fotinle asfalt yolda
Rüyalarında şeşibeş görür birkaç öküz inek yosma
İki satır okumakla Yüksek Eğitim olunca! ,
*
Her taraftan dışlansada temiz hava yeter ona
Birçift delik çarık hazır giyim düzinesi ahırda
Yer deniz havada, özel üretim rüyada lafla marşla
Ekranda meydanda bu başkandan öte dürüst yok başka
Eğitimsiz muhtarla yaşam daha rahat olunca! ,
*** İşi köyden bağla tüccar baba arabanı koy kenara
LAİK HER KONU'DA DOĞRU DEMEK NEDEN KONMAZ ORTAYA
Saat başı Demokrasi çıkış yeri Eu/ö rotombala Politika
Ferhödükten dersin bitmez dev aynasında seninkisi karınca
Fırıl fırıl döner oyunlar numaralar tutmayınca! ,
*
Yıllarca düz Demokrasi şimdi döndü deme/kerata! !
Üstün üretim paran yoksa netsin sana uymaz kafa
Şaşırma Avrupa yolun açık elbet nasip kısmet varsa
Çok para kapan yobaz tartışıyor ekranda gör ne gırla
Bir damla doğru söz yok Eğitimsiz başında! ,
*
'Haa anladım ama! ne dedin' dermiş canım kuzum Markopaşa!
Parayla Politika doldur cebi pantolonda cart etme havaya
Yaşamasın Eğitimsiz faydasız nerde kimse başnoktaaalarda.a! ,
***
Yıllarca Tenekeler delindi artık geçelim Davuullarla!
Binlerce sorumlu Laikliği anlamadı bilmiyorlar bu çağda
Vefalı saadetli bilgin bulalım çıkarsa refahtan yana
Kısaca LAİK HER KONUDA DOĞRU DEMEK ZORMU AÇIKLAMA!
Yüksek eğitim olurmu halka oyun atmaktan başka! ,
* Saat başı kıvırtarak çağ atla hırsızlıkta çıkış yeri Politika
İşin gırgırla peynir gemisi yürürmü omurgası havada ya karada
Kaç yıllar yılı Demokrasin yanlış imiş
Bonjour Fransızca, atmasyon Türkçe, palavra İspanyolca!
Burundan Ne kancalar yersin Eğitimin olmayınca! ,
*
'Haa anladım ama! ne dedin' dermiş canım kuzum Markopaşa!
Parayla yanlış olsada şıp saadet bu nerde Adem nerde Havva
Milleti soyan kimse senelerce nasıl durur başnoktalardaa!
Doğru yoldan Eğitim olmayınca! ,
***
LAİK HER KONUDA DOĞRU DEMEK! SOYGUNCUYU NEDEN ZOR AÇIKLAMA
Son model rahat Villa kamyonla yolun açık olsun yıldızlara
Herişte çözüm binbir türkü perdeyle Millete kitli hıçkırıkla
Tahtaları noksan kaç meşhur nedil döküyor yanlı ekranlarda
Lüks Nermin bile şaşırır böyle Eğitim kaşısında! ,
***
Nerdesin Roma Paris Berlin Londra haritada yol kolayına
Belçika Felemenk Hollanda'dan Dani-MARKAda uyum sağla
Körmüsün sağırmısın yeraltından üstünden soyulursun
Her karış toprağında bak yaşanacak yerin kalmamışsa
Kimsin ne işin burda Kıbrısı ver Yunana geç Avrupaya
Çöpçülük Eğitimi verilir bando mızıkayla! orda yaşa,
***
Şeytanla ekranla arkadaş onlar öyle çook aptal sanma
Ayı oynamaz mı halka zincir takılı burnunda sopalı amca
Samba ile soymaca Banka! bunlar düzmece hepsi ayni fırlama
Eğitimi başa almayan insanlar olunca iş başında! ,
***
Sonunda atmaca kıralı haa! Hangi yüzle Millet karşısında
'Anladım ama ne dedin'dermiş akıllı candan Markopaşa!
Nasıl olsa benden gelir hava paran bu tezgahlar aldatmaca
Eğitimi al enbaşa sağduyunla sahip ol toprağına
Yaşamasın artık faydasızlar nerde kimse başnoktalarda.a! ,
| 1,028 |
Ahu Gözlüm
Açmış güller ötüşüyor bülbüller
Bahar geliyor diye ahu gözlüm
Dere akıyor şakıyor gönüller
Umutsuz olma gayri ahu gözlümLaleler açınca sıladayım yar
Lanet okuma gelmiyor diye yar
Ağlama gayri gözyaşını sil yar
Hadi gül, geliyorum ahu gözlümCoşsun şimdi nazlı olan nehirler
Oldu bana gayri zindan şehirler
Lanet edip de içirsen zehirler
Aldırmam hiç ölümü ahu gözlümKuzular meleşir gönlüm ağlar
İnleme yar sesin kalbimi dağlar
Laleler bile, bizi gayri dağlar
Endişe etme beni ahu gözlümEller içinde ağlama sevdalım
Sen benim ancak tutunacak dalım
Ruhumsun anlatamam hiç edalım
Aşık sana Kurtoğlu ahu gözlüm 1998 Şubat 14, Reşadiye
| 96 |
Tut
Deniz maviliği gözlerin boğdu
Uzat ellerini ellerimden tut
Dalgan savurarak kıyıya vurdu
Uzat ellerini bedenimden tut
***
Eriyen bir mumum Denizim sende
Bir hoş oluyorum yüzün gülende
Ömrüm tazelenir senin busende
Uzat dudağını dudağımdan tut
***
Nikabsız yüzünde gülücük gördüm
Sırma saçlarını elimle ördüm
Ellere bakamam onlara kördüm
Uzat gözlerini gözlerimden tut
***
İlahi varlıksın yüreğimde sen
Daima yüzüme bakıpta gülsen
Nasıl sevdiğimi ah bilebilsen
Uzat yüreğini yüreğimden tut
***
Zamanı kutsadım sevgin uğruna
Canım feda ettim senin yoluna
Sevdamı doladım nazik koluna
Uzat kollarını kollarımdan tut
***
Ruhiyi perişan eyledin Deniz
Unutmaz adını yazarken Deniz
Hislerim seninle birleşti Deniz
İdam sehpasında beni tut Deniz.
05.05.2015/OLTU
| 107 |
Nisan Bir. Adında Bir Şiir
Gözlerimden öpme.... ayrılıktır dedin.
Öpmedim.
Artık ayrılamayız. Değil mi sevgilim?
------------------------------Günaydın! ! ! ! !
Günaydın aynada göz kırpan çocuk.
Günaydın içimin bütün kadınlarına.
Bu sabah,
Biraz mor damlatmayı deneyeceğim
Dilimin ucundaki toz pembe duygulara
Biliyorum,
Belki biraz çapkın belki biraz da hercai
Yani,Ebruli bir şiir çıkacak ortaya.
Ona,
Sonsuzluk adını vermek istiyorum
Yok. Vazgeçtim. Şiirimin adı kesinlikle: Lila
Düşündüm de
Renklerin vergisi yoracak sanki yüreğimi.
Telif hakkı bağışım olmalı. Bütün aşıklara
Bu yüzden
Ne rüzgara ne de Suya değil. Ama,
Nisan bir olarak............Yazdım duvara.01/04/2004................Bu gün 1 Nisan ;))))
| 95 |
W-Een-wereld fee-010- Holland
W-Een-wereld fee-010- HollandWeet u...
Wereld toverfee... Het Jaar zal worden 2044...
Amerika apprets, zeer arm...
Het einde Amerika supermacht..
En, de dag zal komen....
Deze bommen, die dag...
zal ontploffen op Israël...
De wereld kan opkomen...
Maar, die dag...
Turken, nieuwe supermacht...
Ik zal schrijven één nieuwe gedicht...
Wat u Sow, u deelstuk het....
Israël aan u, in het verleden becomed....
Goedemorgen alle internationale....Mij goed begrijpen...
Wereld toverfee...Mersin-12.01.2009-Bilal Genis
| 72 |
Yağmur Kokuyor
Yağmur kokuyor saçlarının ıslağı canım
Feryat ediyor hasretinin zehri civanım
Tanrım ne olur gelse o mah bitse figanım
Feryat ediyor hasretinin zehri civanım Yelken açarak ufkuma doğ neş e getirsen
Merhem olarak sineme gir derdi bitirsen
Benden beni al kalbine koy aşka götürsen
Feryat ediyor hasretinin zehri civanım02/08/2010-İSTANBUL
| 50 |
Madımak'ta Bir Fanus
2 Temmuz 1993… Sivas’ta bir oteli yaktılar. Kimler yaktı? Camide, sokakta, kıraathanede ellerine tutuşturulan imzasız kâğıtlarla galeyana gelen; kendini inancının muhafızı, sözcüsü ve hatta sahibi ilan eden cehalet! Kim dağıttı o imzasız kâğıtları? Derinlerine kadar pisliğe bulaşmış bir devlet! Kimler yandı? Otuz beş can ve itibar-ı millet! Madımak’ı yaktıklarında, henüz 13 yaşındaydım. Aziz Nesin’in yazdığı çocuk kitaplarından birkaçını iştahla yutan bir çocuk olarak, televizyonun karşısında olan biteni büyük bir dehşetle izlediğimi hatırlıyorum. Hissettiklerimi, bu duyguya o yaşlarda benzeyen bir başka duygumla ancak izah edebilirim. Çocukken futbol maçlarına giderdik. Ve takımımız yenildiğinde, seyirciler arasından bol küfürlü ve tehditkâr tezahüratlar yükselirdi. Bazen kendinden geçen birkaç seyircinin, soyunma odasına giden yolda, mağlup takımımızın oyuncularını sanki “öldürmek” istercesine tel örgülere yapıştığını görürdüm. Tam burada, o tel örgülere yapışan adamların korkusuyla dolardım. Aziz Nesin’in de itfaiyeden, sanki bir timsah havuzuna koca bir but atılırcasına, hınç dolu bir kalabalığa atılmasını izlerken, seyircilerin tel örgülerinin olmadığını fark etmemle bu korkum tavan yapmıştı. Tel örgülere inanmıyorum. Ama böyle insanlığa da inanmıyorum ben! Aziz Nesin; ne tanrıtanımazlığı, ne Salman Rushdie distribütörlüğü ile benim hafızamda yer etmiştir. Çünkü çocukluk, bir insanın hayatını ele geçirmeye teşnedir. Eğer Nesin’in yazdığı çocuk kitaplarını okuyanınız varsa, bu kitaplarda yazılanlar bir çocuğa bir emaneti teslim edercesine kaleme alınmıştır. O kitapları okuyanlar, Aziz Nesin’in tanrıtanımazlığına da, Peygamber’e hakaret ettiğine de inanmaz. O kitapları okursanız, Aziz Nesin’in kalbinin oraya gömüldüğüne şahit olacaksınız, zira kalbi olmayan biri o kitapları yazamaz! Bir tanrıtanımazdan hiçbir şey öğrenemeyeceğinizi düşünüp, sırtınızı ona dönerseniz ve hatta gidip sırf bu yüzden onu öldürürseniz, en açık haliyle söylüyorum, siz de Tanrı’yı tanımıyorsunuz yahut tanımak istemiyorsunuzdur fikrimce. Tanrıtanımaz mucitlerin bir listesini yapalım isterseniz? Tanrıtanımaz bestekârların, müzisyenlerin, ressamların, şairlerin, matematikçilerin, fizikçilerin, mühendislerin, öğretmenlerin bir listesini yapalım! Ortaya koyduklarına bakarsanız, inanmadıklarını söylerken sadece boş bulunmuş olduklarını anlarsınız! Ortaya koyduklarına bakarsanız; inanıp inanmadığımıza aklımızın “karar” vermediğini, ağzımızın söylemediğini anlarsınız! Aziz Nesin’in hafızamda en çok yer eden hikâyesi şudur. Bu hikâyeyi size aktarırken, ne kadarının Aziz Nesin’e, ne kadarının benim hayal gücüme ait olduğunu ayırt etmem zor! Küçük bir çocuk, karınca yuvasının üzerini bir fanus ile kapatıyor. Ve içine de bir çekirge atıyor. Karıncalar ile dev çekirgenin savaşı başlamış oluyor böylece -Savaşlar aslında hep böyle başlıyor-. Karıncalar çekirgeye bölükler halinde saldırmaya başlıyor. Ve çekirge de, türlü hamlelerle püskürtüyor karıncaları. Sonra yılmayan karıncalar, bir yandan kaybettikleri arkadaşlarının bedenlerini yuvaya taşırken, bir yandan da çekirgeye saldırmaya devam ediyorlar. Küçük çocuk, olanı biteni fanusun dışından, dehşetle izliyor. Karıncaların sayısı arttıkça, çekirgeye daha fazla yaklaşıyorlar. Neden sonra, birkaç karınca çekirgenin üzerine çıkmayı başarıyor ve bir bacağını koparıyorlar. Önüne gelen bütün karıncaları o vakte değin püskürten çekirge, düşmeye başlıyor. Karıncalar, çekirgenin eski gücünde olmadığını fark ederek ellerini, kollarını koparıp alıyorlar. Ve savaş, çekirgenin yerin yüzeyinde yüzü koyun yatması ile, yani karıncaların zaferiyle bitiyor. Hiç hareketsiz duran çekirgenin içine giriyorlar sonra. Bir süre çekirge ile yuva arasındaki yoğun karınca trafiğini izleyen çocuk, çekirgenin içi tamamen boşaltılana ve salt bir kabuktan kalana kadar bekliyor. Ve sonra muhteva çekilince, iskelet çöküyor. Karıncalar, tek bir parça bırakmaksızın çekirgeyi yuvalarına taşıyorlar.Bu hikâyede, insanın bir suçlu arayası geliyor, öyle değil mi? Çekirge mi iyi? Karıncalar mı kötü? Tam tersi mi? Çocuğun mu yoksa bütün suç? Bana kalırsa bu hikâyede bir suçlu yok, bir suç aleti var. Aslında bir suç aleti de değil, suça alet olan bir şey var: Fanus! 2 Temmuz 1993 Cuma günü Sivas’ın üzerine bir fanus kapadılar. Bu fanusu kapayan güç odakları, bu fanusun içindekilerini de çoktan savaşa hazırlamışlardı. Kutuplaşmaların dozu kâfi derecede yüksekti, aktörler özenle seçilmişti, yer ise bulunmaz kaftan idi. İnsanın en eski alışkanlıklarından birini, inanç “müptelalığını” konu edindiler. Bir inancın yahut bir ırkın işgüzar memuriyetine soyunmak, başkalarını da senin gibi inanmaya yahut en azından öyle görünmeye zorlar. Bu fazladan cüretkârlığın benzerlerini, tarih sayfalarının hemen her tarafına kapanan fanusların altında görebilirsiniz.“Zulüm”, kelime anlamıyla bir şeyin yerinden edilmesidir. Bir şeyin olağanlığını, yani kendi olmakla ilgili özünü/hakkını bertaraf ederseniz, yaptığınız şey zulme dönüşür. Karıncaların, üzerlerine bir fanus kapanana kadar, bir çekirge ile ne alıp veremediği olabilir ki? ! Bütün renkler, bütün inançlar, bütün ırklar; kalpleriyle davrandıkları sürece, yani özlerinden ses verdikleri müddetçe ebediyen beraber yaşayabilirler. Ne zaman ki şeytan, yani kötülük, eline bir fanus alır ve onu bizim kalplerimizin üzerine kapatırsa; insan, etrafına dehşet saçan bir zalime dönüşür.Madımak, insanlık tarihinin, hala da kanamaya devam eden bir yarasıdır. Orada, otuz beş canı alan meşum kalabalık, bu yaptıklarını Müslüman oldukları için yapmamışlardır, nefislerinin emrine amade çıkarmışlardır o yangını. O yangını çıkartanların kalplerinin üzerine, Sivas’ın üzerine kapatılan fanustan da büyük bir fanus kapatılmıştır. Orada, “meşhur yasakların ve tel örgülerin sahibi”, gerçek bir suçu engellemek adına olması gereken yerde olmamıştır. Orada, istediğinde tanklar ve panzerlerle arz-ı endam ederek koca şehirlerin kalabalığını evine kapatan cuntacı zihniyet, aynı şeyi bu defa, tanklarını ve panzerlerini geri çekerek yapmıştır. Orada, Pir Sultan Abdal’ın heykelini yerinden söken softalar, günü geldiğinde onun yaylasından Şah’ına giden yolu görünce, utanacaklar! Orada, “din elden gidiyor! ” nidalarıyla yeri göğü inleten putperestler, her şeyin açık edildiği gün geldiğinde neyin elden gittiğini daha iyi kavrayacaklar. Bu ülkede yaşayan insanları, sözümona bir arada tutmak için, onların düşmanlıklarından istifade eden egemenler; kölesi oldukları emperyalistlerin, bir başka elle hışmına uğruyorlar şimdi. Ne sanıyordunuz, keser dönünce sap yerinde mi sayacaktı yani? ! Orada, namaz çıkışı eline tutuşturulan bir kâğıt parçasının peşinden katliam yapmaya koşan kim varsa, Yunus’un, namaz ile kalp kırmak arasında kurduğu bağıntıya vursun yüzünü! Ve size de geleceğim… Çünkü siz de bu oyunun mazlumu değilsiniz artık! Madımak’a bakıp da, tüm Müslümanlara ve İslam’a sövenler, “İşte İslam’ın daimi potansiyeli: İrtica! ” diye çığırtkanlık yapan lafazanlar, sanki sidik yarıştırır gibi katliam yarıştırıp “Başbağlar” deyince “Madımak”, “Madımak” deyince “Başbağlar” diye atılan kutup kurtları, bu katliam bize yapıldı diyerek, bu katliamı inhisarına geçiren sözümona solcu, devrimci, Alevi kamplar; size de şöyle büyük bir dev aynası lazım! Bunları yaptığınız müddetçe, bu katliamı yapanlardan ne farkınız var? ! Zaten bu katliamı yaptıranlar, yani fanusu yuvaya kapatan el, en çok “sizin” böyle düşünmenizi istiyor, haberiniz olsun! Böyle düşündüğünüz müddetçe, yani böyle kutuplaşmacı ve değişmez bir önyargıyla bakarak; hangi inanca mensup olursanız olun, bu yangına her gün ateş taşıyanlardan birisiniz işte, başka ne olacak! ? Mazluma bir renk isnat edenler, muhakkak bir tarafın zalimidirler! Gelelim meselenin kalbi, yani en insani tarafına! Bu son kısım, kalbinde ötekine yer açanlara… Yukarıda aktardığım hikâyedeki gibi, bir çocuğun elindeki fanus o çocuğun masumiyetini sekteye uğratmaz. En nihayetinde çocuk, çocuktur işte! Ama yetişkinlerin çocuk kalpleri yoktur. Çocukluğunu kaybedenler, niyet edinirler. Mühim olan, iyi niyetli olabilmektir. İyi niyetli olamasak da, yaptığımız hata sonrası, iyi niyete dönebilmektir, öyle kalabilmektir esas olan. Bu bize adalet, vicdan ve sevgi olarak döner. Madımak’taki katliamı yapanlar, şu ya da bu renge bakılmaksızın; niyetlerini bozan insanlardırlar. Onları herhangi bir inancın memuru olarak görürsek, o inancı karalayarak biz de niyetimizi bozmuş oluruz. Madımak’ta saldırıya uğrayanlarsa, isterlerse dünyanın en kötü insanları olsunlar (ki bence hiçbirinin kötülükle bir ilgisi yoktu!) , o şekilde bir saldırıya uğramak kaydıyla artık mazlumdurlar. Ve mazlum, bir zamanların zalimi olsa bile o, bir insanlık emanetidir bizlere! Fanus, kötülüğe/şeytana ait bir alet… İnsanı da bu yolla kendine alet ediyor işte! Ben insandan ümidini kesmeyen insanlardanım. Bir gün o fanusu kalbinin üzerine kapatan, gün olur o fanusu kalbiyle kırabilir de!Velhasıl, Madımak katliamı, herhangi bir mezhebe, dine, inanca, insana yapılan bir saldırı değildir. Bizatihi insanlığın yara aldığı bir saldırıdır. Bu saldırı sonrası yaralananlar, kalbi olan, kalbiyle davranan bütün insanlardır. Her vahim olay gibi, şu yaşadığımız fani ömür içinden, ibretlik bir bilgidir de hepimiz için. Bizi o kadar derinden yaralamış olmalı ki, aradan geçen bunca zamana rağmen hala dün olmuş gibi kanıyor. Kalbiyle görenlerin, kalbiyle davrananların başı sağ olsun! Yazıyı, heykeli sökülerek yerlerde süründürülen Pir Sultan Abdal’ın bir dörtlüğüyle bitiriyorum. O heykeli sökenler, umarım kendi itibarlarını yerinden söktüklerinin farkına varırlar da, herkesin inancının biricik olduğunu bu sayede anlarlar! Zira siz o heykeli sökmeden, aynı düşmanlık ve softalıkla, sizin gibiler tarafından asılmadan hemen önce söylediği şiirden bir parçadır bu:“alınmış abdestim aldırırlarsa
kılınmış namazım kıldırırlarsa
sizde Şah diyeni öldürürlerse
ben de bu yayladan Şah’a giderim! ”Dünyaya Yeni Söz Gazetesi, 08.07.2011
| 1,303 |
Dâimâ Fikrimde Zikrim Ya Muhammed Yâ Ali
Dâimâ fikrimde zikrim ya Muhammed yâ Ali
Gönlümün evinde şükrüm yâ Muhammed yâ Ali
Kendi özün tanıyamaz seni yakin bilmeyen
Âlemin âyînesisin yâ Muhammed yâ AliKalmışam zulmet içinde sen inâyet kıl bana
Men günahkârem günahkâr yâ Muhammed yâ Ali
Seyyid-i Battâl Gazî, Hacı Bektâş-ı Velî
Cümlesinin sırrı sensin yâ Muhammed yâ AliBaş açık yalın ayak yüğürüşür abdallar
Kerbelâ’da çağrışurlar yâ Muhammed yâ Ali
Bu Hatâyî vâsıl olmuş sıdk ile şâha müdâm
Dü cihanda matlabım bu yâ Muhammed yâ Ali
| 86 |
Yarin Kokusunu Getirin
Azgın yaralarım fitil tutmuyor
Derdime bir çare bulun rüzgarlar
Hiçbir çiçek yarim gibi kokmuyor
Yarin kokusundan sürün rüzgarlarGurbet gurbet gezip esen rüzgarlar
Siz nazlı yarimi görmediniz mi
Merhem kabul etmez oldu yaralar
Perişan halimi demediniz miYardan bana doğru esin rüzgarlar
Belki yaralarım biraz ferahlar
Gelsin diye beklerken o nazlı yar
Tükendi takvimde seneler aylarGurbet gurbet gezip esen rüzgarlar
Siz nazlı yarimi görmediniz mi
Merhem kabul etmez oldu yaralar
Perişan halimi demediniz mi
| 75 |
Gittin artık
Geceler hep uzun olur
Gönlünde bir keder varsa
Yazın kışın belli olmaz
Gönlünde bir hasret varsaDoğar güneş batar güneş
Günlerim hep zehir olur
Gittin artık sen dönmezsin
Bu aşkımız yalan olurGeçmeyen şu günlerimi
Roman yazsam sana anlatsam
Gökyüzünde bulut olsam
Yağmur olsam sana yağsamDoğar güneş batar güneş
Günlerim hep zehir olur
Gittin artık sen dönmezsin
Bu aşkımız yalan olur
| 61 |
Ayrılık
Bir hayal kırıklığında başlar,
Ansızın kapını çaldığında ayrılık,
Gönlüne kış çökmeye dursun,
İçinin acısı öyle çöker ki gönlüne,
Keşmekeş dertlerinle kahrolursun.
Artık acıların umarsız olur,
O yüreğinin derinlikleri;
Bir avuç acı kırağı çalar.
Senin ağlamana gerek kalmaz ki,
Çünkü gökyüzü senin içinde ağlar;
Her düşen damlacık da boğulursun…Hayat sahnesinde oynamak için,
Hep bir yerlere koşup durursun,
Ama o sahneden alaşağı olmak,
Yine o perde aralarında,
Yeniden kendini yaşamak;
Çok zordur be güzelim.
Sende bundan böyle,
Hayattan dersini almış olursun.
Tıpkı elinden oyuncağı alınmış,
Yüzü kızaran bir çocuk gibi,
Kör akşamlara gidip sığınırsın.
Beklediğin gün hiç doğmaz ki,
Çünkü Tanrı’da kalır duaların;
İçin içini yerde mahvolursun…Kimseler yanında olmaz ki,
O üstüne gece karanlığı çöker,
Hüzünlerine sarılıp boğulursun.
Şu deli gönlünde ayrılık,
Acımasızca bir hüküm sürer,
Yalnızlığında kıyametler kopar,
Her şeyin olur apar topar,
Ve her şeyden buz gibi soğursun.
Gökyüzünü taşlamak istersin,
Ama nafile gücün hiç yetmez ki,
Birer birer umutların suya düşer;
Kendi benliğinde bile yok olursun…Ne yardan bir selam,
Nede bir haber alırsın,
Hayata küsüp burnundan solursun.
Her şeyin kırılıp dökülür,
Yüreğin dolup taşar,
İçindeki tüm köprüler yıkılır;
Çıkmaz sokaklarda hep kaybolursun…İsyanın göz bebeklerinde asılı kalır,
Vefasızı düşündükçe hep yorulursun.
Kendine böyle gelemezsin ki,
Bir gün felekle de açılır aran,
Hayatın çarkında hamur gibi yoğrulursun.
Dökülen dökülmüş saçılan saçılmış,
Gayri kapanmaz ki açılan yaran.
Şu dünya ah yalan dünya,
Döndükçe döner vesselam,
Nasıl dönerse dönsün benim babam,
Artık umurunda olmaz ki zaman;
Kalp gözün kapanır da bakar kör olursun.
| 241 |
Göz Yaşı Dökmeden
Arkamda bıraktım yarınlarımı, tüm düşlerimi
Vurdum kendimi yollara
önüme koyup gelecek günlerimi
yürüdüm, yol boyunca ağladım
Hiç gözyaşı dökmeden
Uçurumun kenarından attım gençliğimi
Kaybettiğim yarınlarıma küfrettim
sonra ağladım
Hiç gözyaşı dökmeden
Yüzleşmeden yendim korkularımı
hasretimi papatyalara anlattım, sevdamı boranlara ve acılarımı toprağa verdim
Çay demledim, içip içip ağladım
Hiç gözyaşı dökmeden
Su içince dorukların ölüm pınarlarında,duygularımı yıkadım
Yalnızlığı vede yokluğunu ekmeğime katık yaptım
doyana kadar ağladım
Hiç gözyaşı dökmeden
| 72 |
Aşk İnsanın Dilidir
Dediler ki
Aşk deliliktir
Kumaşı ateşli saten
Dedim ki;
Ben de deliyim zatenDediler ki
Aşk ölümdür
Yeri topraktan çukur
Dedim ki;
Ölsem de aşk beni bulurDediler ki
Aşk ayrılıktır
Yanmış bir orman
Dedim ki;
Ben de yanayım o zamanDediler ki
Aşk hüsrandır
Boğuldu Ferhat
Dedim ki;
Ne güzelmiş bu hoyratDedim ki;
Aşk sonsuz bir heyecan
Dedim ki;
Aşksız ne yapsın bu can...Dediler ki
Aşk dert denizi
İçinden acılar köpürür
Dedim ki;
Yürek bu acıyı da süpürürDediler ki
Aşk yalan dolan
Benzemez hiç aslına
Dedim ki;
Kedilerde benzer aslanaDediler ki
Aşk tutsaklıktır
Kafese atılır minik serçe
Dedim ki;
Bileklerime yakışır kelepçeDediler ki
Aşk harabedir
Yıkılır duvarların
Dedim ki;
Aşk, suyudur buralarınDedim ki;
Aşk insanın göğüdür
Dedim ki;
Aşk gönülün gözüdürDediler ki
Aşk karın doyurmaz
Aç, susuz kalırsın
Dedim ki;
Kalp atmazsa nasıl doyarsınDediler ki
Aşk kara lekedir
Pas içinde kalırsın
Dedim ki;
Ruhum yine aşkla yıkansınDediler ki
Aşk fırtınadır
Doluya tutulursun
Dedim ki;
Boş konuşma yorulursunDediler ki
Aşka tapmışsın sen
Ateşte yanacaksın
Dedim ki;
Aşk ile Rabbi'ne varacaksınDedim ki;
Aşk Sezen şarkısıdır
Dedim ki;
Aşk sesin yankısıdır...Dediler ki
Aşk adresi belirsiz
Kör bir kurşun
Dedim ki;
Vuracaksa beni aşk vursunDediler ki
Aşk kadehlerde
Zehirli bir iksir
Dedim ki;
Aşk heybemde bir safirDediler ki
Aşk zahmetlidir
Bülbüle çile
Dedim ki;
Bülbül aşıktır güleDediler ki
Aşk baştan sona
İnsana zarar
Dedim ki;
Aşksız hayat ne yararDedim ki;
Aşk insanın dilidir
Dedim ki;
Aşk benim Her şeyimdir...Metin Keleş
| 237 |
Mutlu Yıllar Deniz Kızım...
Deniz kızımmmm.....
Şair ruhlu,
Altın kalpli,
Melek kızımmmm...
MUTLU YILLAR SANA... Bugün sevgilerimi,
Her zamankinden daha fazla gönderiyorum...
Bugün sevgi ve şefkat pınarım,
Her zamankinden fazla çağlıyor...
Sana doğru kızım... Bugün melekler
Her zamankinden fazla uğrasın hanene...
Bugün güneş,
Her zamankinden daha fazla parlasın hanenizde...
Bu gece yıldızlar nurunu,
Her zamankinden daha fazla saçsın...
Güzel ailenizin üstüne...Bugün güzel ailenin,
Güzel annesinin doğum günü...
Bugün güzel ailenin,
En mutlu günü...Bugün tüm geçmiş günlerinden daha mutlu,
Gelecek tüm günlerinde bugünden daha mutlu olmanı diliyorum...
Tüm güzellikler seninle olsun,
Sevdiklerin hep yanında olsun,
Sevgisiz kalma,
Sevgi yağmurları altında kal,
Yüzün hep gülsün,
Göz yaşın artık yalnızca mutluluktan aksın,
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN... (25.01.2006) Bugün,
Dünya iyisi,
Altın kalpli,
Şair ruhlu,
Bir manevi kızımın doğum günü,
| 126 |
Mayıncı topal mustafa
MAYINCI TOPAL MUSTAFA Yirmisine gelmişti yaşım,
Askerliği bal-baklava gibi anlatıyorlardı,
Duymuşlugum yer etmişti beyin taşıma,
Erkekliğin ispatıdır.deyişleri
Gider benim çocukluk yaşıma,
Silüsümü aldım gidiyorum,
Vatanı korumak için ülkemin öbür uçuna,
Annem,babam,büyüklerimin anlattıgı vakitli borcuma,
Bilmezdim üç-beş nöbetten sonra,
Kontrol için gittim arazi mıntıkasına,
Taşı bitmeyecek bu yüce dagları aşan,
çelikleşmiş bu beden,
Kalleş bir mayın maffetti yıktı yüregimden,
Kaynar su damlaları boşaldı sanki gökyüzünden,
Artık yeni ben olmuştu bu beden,
Osmanlıdan kalma lakaplımı kalacak adım,
Belkide artık kullanılmayacak soyadım,
Yirmi yıllık özlemimde bacagımı bıraktım,
Bulamayacagım artık pazarda pantolunumu,
Terzi Ali'den tek bacaklı ölçümü aldırdım,
Ençok sevdiğim futbol yok,koşmak yok,
Olan oldu diye yazdım kendim imzalı reçeteme,
Biliyorum hergün beynimde duracak bıçagın keskin yüzü,
Vurar yüregimden yaşıtımdaki kızların acımalı yüzü,
Daglarsa ciğerimi kara sevdanın bıçkın seli,
Masumca sevemeyiz derlerse tek bacaklıyı,
O zaman çıglıgımı duyar ulaşılmaz ay ile yıldız bile,
Benliğimden fırlayıp giden kalmayan neşemi,
Yetişkinleşmiş yaşımda yemyeşil yapraklarım,
sararıp soluyor bir bir dökülüyor,
olup olmamak gibi hayalim,
Mayıncı topal mustafa yaşayacak kendi kendine,
Yıllar böyle bitecek şerefle,
Bizlerde bitince o zaman,
Ben çift bacagımı götürecegim. (DEMYANLİ) İBRAHİM ÖZDEMİR
| 181 |
Dost bildiklerim
DOST BİLDİKLERİMDün gece çenemi avucuma alıp
Düşündüm kimdi dost bildiklerim
Cevap bulamadım karara varıp
Beni yanıltmıştı dost bildiklerimHepsi hoş günümde yanımda idi
İçime işlemiş kanımda idi
Ama hep gülenler sonunda idi
Halime güldüler dost bildiklerimNasıl iştir bu nasıl yanıldım
Hani ben herkesi iyi tanırdım
Bazen gözümden bile kıskanırdım
Beni utandırdı dost bildiklerimKendimi ahmak kula benzettim
Onlar için sadece iyi hizmettim
Timurdan fil isteyen nusrettin
Yalnız bıraktılar dost bildiklerimYoksa bu kadarmıydı benim değerim
Daha da zorlasam yoktur hünerim
Çok ağlarım ben bazen gülerim
Ağlattılar anamı dost bildiklerimDost kolay bulunmaz iyi taklarsın
Bazen kara olur sende aklarsın
Kavun değil ki bu tutup koklarsın
Kelek çıktı benim dost bildiklerimYeter sitemlerim yeterki ahım
Kendi saltanatım şahsiyet şahım
Herkese açıktır gönül dergahım
İçeri buyursun dost bildiklerimMustafa sarı ydım aşık diyorlar
Manası geniştir bilemiyorlar
Yarana merhemiz diyemiyorlar
Yaralı bıraktı dost bildiklerim
| 137 |
İnce Bir Sızı Sararsa Yüreğinizi
ince bir sızı sararsa yüreğinizi
deniz deniz bakarsanız uzaklara
türkülerle coşarsa
ve koşarsa ayaklarınız
geceleri kaçarsa uykunuzbir şeyler var demektir ters giden
değişmesi gereken_erenköy 12şub05
_dağlara ver sırtını yt:haz09
| 34 |
Her Savaş Bir Yoksulluğun Başlangıcıdır Aslında
Dünya var olduğundan beri kaos, kavga ve savaşlar hiç eksik olmamıştır yeryüzünden. Kime ne faydası var savaşların diye soracak olursanız, buna da verilecek tek cevap sadece silah şirketleridir. Düşün bir kere silah şirketlerinin üç beş tane patronu ve binlerce çalışanından gayrı savaşın hiç kimseye faydası olmayacak. Geride binlerce ölen, yaralanan kadın, erkek, sabi sübyan. Kullanılan kimyasal ve nükleer silahlar yüzünden onarılamayacak kadar tahrip edilen tabiat varlıkları ve tarihi eserler. Silah şirketinde çalışan bir baba, kazandığı parayı iki oğluna bir kızına yedirirken hiç düşünmeyecek mi ''Benim çocuklarım güzel okullara giderken Irak'da Afganistan'da, Somali'de çocuklar sapı sapır toprağa düşecek ve onların oyuncakları sahici silahlar olacaktır.''Daha önce yapılmış iki dünya savaşı da savaşa giren ülkelerde ve halklarında büyük maddi ve manevi zararlara yol açmıştır. Bunu kesinlikle inkâr edemeyiz. Bu savaşlardan sonra meydana gelen yıkımları onarmak ve o toplumları eski hallerine, yaşayış şekillerine geri döndürmek yıllar almıştır... Japonya İkinci Dünya Savaşında iki milyona yakın insanını kaybetmiştir ve sanayi gücü olabildiğince zayıflamıştır savaş öncesine nazaran. Savaştan sonrada kaybeden tarafta olduğu için teknolojik üstünlüklere sahip çok gelişmiş bir ordu kurmasına izin verilmemiştir. Almanya ve İtalya'da hakeza aynı durumlara düşmüşler ve savaştan sonra toparlanmaları uzun zaman almıştır...Yakın zamanda İran ve Irak iki Müslüman ülke olarak emperyalistlerin gaza getirmesi ile aralarında savaşa tutuşmuşlar ve bu savaşta her iki taraftan da milyonlarca insan ölmüş veya yaralanmış yüz binlercesi sakat kalmıştır, daha sonra ABD'nin Saddam Hüseyin ile menfaatleri bitince onu bir kalemde harcamaktan da çekinmemiştir Sam Amca. Bildiğiniz gibi İran-Irak savaşının da kazananı olmadığı gibi her iki ülkede büyük yıkımlara uğramışlardır. Sonunda da eski ülke sınırlarına geri dönmüşlerdir. Bu savaşta Rusya İran'ı destekler gibi görünmüş, Amerika'da Irak'ı desteklemiş ve her iki süper güçte İran ve Irak'a milyarlarca dolarlık silah ve malzeme satmışlardır.Hindistan ve Pakistan nükleer enerji üretebilen ve atom bombasına sahip olan iki büyük ülkedir. Bilindiği üzere atom bombası yapabilmek yüksek teknoloji ve maliyet gerektiren bir iştir. Caydırıcı olması sebebi ile ülkeler tarafından sahip olunması istenilmektedir. Buna harcanacak zaman ve parayı ülkeler halklarının refahı ve mutluluğu için harcasalar daha güzel olmaz mı? Nükleer enerjiye sahip ol, ama gitgide kalabalıklaşan ülkelerinizde bir türlü nüfus planlaması yapamayın halkınızı da fakirlikten sürüm sürüm süründürün. Bu mu insanlık?Gelelim ikiz kulelerin yıkılması olayına. Bunun Müslümanlar üzerine yıkılmaya çalışılması da bir emperyalist taktiğidir aslında. İkiz kuleler yıkıldıktan sonra bütün Müslüman coğrafyalarına emperyalistlerce ağır saldırılar başlatılmıştır. Başta Irak, Somali, Afganistan, şimdilerde Libya ve Suriye her gün kaos ve anarşi ortamına sürüklenmektedir. Bir coğrafya baştan ayağa yıkılırken ABD silah şirketleri kâr üstüne kâr rekorları kırmaya devam etmektedir son hızla... Üç beş tane fok balığı ya da balina için dünyayı ayağa kaldıran emperyalist ülke vatandaşları, milyonlarca insan sorgusuz sualsiz öldürülürken, işkencelere uğrarken, kıllarını bile kıpırdatmamaktadırlar işte bu yaşananlar çifte standart denen olgunun dik alasıdır...Sovyet Bloğu çöktükten sonra şu anda tek güç gibi görünen ABD dünyayı kasıp kavurmaya devam etmektedir. Şimdilerde karşılarında ne Sovyet bloğu ne de Çin ya da Küba vardır. Bakın çevrenize bütün silahlar Müslümanlar üzerine çevrilmiştir. Tek düşman Müslümanlar ve İslam Ülkeleridir. Bu nasıl yaman bir çelişkidir ki bir zamanlar Komünist Ülkelere karşı silah yardımı yaptıkları ve destekledikleri ülkeler şimdi azılı birer düşman olmuşlardır. Emperyalistler doğaları gereği bulundukları toplumları refah içinde yaşatmak ve daha ileri seviyelere taşımak, şirketlerine kâr üstüne kâr rekoru kırdırmak, Müslüman ülkelerin doğal kaynaklarını alabildiğine sömürmek için her iki üç senede bir mutlaka savaş çıkartmak, çığırtkanlığı yapmak zorundadırlar. Bir yere gelip mutlaka tıkanacaklar o da aşikâr. Dünya milletlerinin birçoğunun nefretini kazanan bir ülke eninde sonunda ekonomik olarak gerileyecek ve çökecektir ki ayrıca bir dolu sosyal problemle de (AİDS, uyuşturucu, fakirlik) boğuşmaktadırlar.Dünyanın zenginlik ve güzelliklerinin dünya halkları arasında eşit şekilde paylaşılması hem barış ortamını meydana getirecek hem de emperyalizme ağır bir darbe vuracaktır kanaatindeyim. İnsanlık artık yeni bir yola girmek mecburiyetindedir. Açlığı, yoksulluğu ve savaşları ortadan kaldırmaya var gücümüz ile çaba harcamalı dünyayı yaşanabilir bir gezegen kılmak için tüm insanlık hep birlikte seferber olmalıyız. Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
| 642 |
Ayrılık Değil mi
Sevdanın rengi uçmuş gözlerin terazisinde
Beni sana kul köle eden ayrılık değil mi?
Kandıkça şaşkın gözlerim yalancı çehrelere
Başlayan şu sevdanın sonu ayrılık değil mi? Kavuşunca sakın biter sanma ayrılık
Vuslatlar bile hasretten ayrılık değil mi?
Gözümdeki gözyaşına yazılmasın ayrılık
Gözümden taşan damlaların sonu ayrılık değil mi? Ayrılık insanın kaderinde var
Şu dünya bile insana gurbet değil mi?
Seven yoktur bilirim, ama ölümde var
Ayrılık sanılsa da ölüm vuslat değil mi?
| 74 |
Sil Baştan
Tam iki sene hasta yattım
Dört duvar arasında,
Hasta çocuklarla birlikte.
Ne insanlar geldi geçti,
Ben ise hala aynı yerde
Kendimi bilemeden
Ve şehrin sokaklarını.Caddeleri unuttum,
Bilardo oynamasını ve hatta tavlayı.
Hastaneden çıkınca kayboldum,
Kendi evimi bulamadım.
Ama şimdi ne güzel,yeni baştan
Yürümek ve sevmeye başlamak insanları,doğayı
Ürkmemek,korkmamak.09.12.2000 Ankara
| 51 |
Birer Kırlangıç Siyah Gözleri
Birer kırlangıç olur siyah gözleri kim bilir
hangi diyara göç eyleyen ve saçaklarında gecenin
bir acı, kirpiginden dökülen.
Saçlarının kırığından başlayıp
yüreğinin kırığına yerleşen derin bir sancı olur söyleyemedikleri...
| 33 |
Gece Demek Seni Sevmek
Seni sevmek gece demek
Geceyse kayan yıldız gözlemek.
Seni sevmek gece demek
Geceyse falına yıldız adak etmek.
Seni sevmek gece demek
Geceyse matemsiz siyah giymek.
Seni sevmek gece demek
Geceyse ayı duana mum dikmek.
Seni sevmek gece demek
Geceyse dilsiz sükûtu dinlemek.
Seni sevmek gece demek
Geceyse bitmez huzura erişmek.
Seni sevmek gece demek
Geceyse şahitsiz sevdana ölmek...S.Güler-21.6.2014
| 62 |
Ay Işığı Sonatı
Alnımda bir ağustos böceği
Yapraktan bedenim
Ağaçtan bademim
Bu zincirinden boşanmış poyrazda
Uçuyoruz dolunaya doğru
Yel yepelek yelken kürek
Uçuyoruz ağaçlar evler duvarlar
Uçuyoruz peribacaları
Allaha emanet kula selamet
Toprak da ayaklandı
Bahçeler tarlalar
Çiçekleri sarı yeşilleriyle
Ardımızdan Kızlan' daki yel değirmenleri
Alavra ' da doludizgin yaban eşekleri
Burunlar koylar bükler
Dağlarda ki devanaları
Balıkaşıran' da kopuyoruz anakaradan
Uçuyoruz mehtapta
Acemaşıran faslı okumaya dolunayda.
| 67 |
Aşk Bitti
F.E.S. ve öbürleri için Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.
Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım
Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle
| 90 |
...Şiir Tadında Söyleşi...Esin Döndüoğlu
Su Gibi_Sizi tanıyoruz ama yinede bizlere kısaca yaşam hikayenizi anlatır mısınız?
Esin Döndüoğlu_
Balıkesir’in Bigadiç ilçesinde 1959 yılında mayıs ayının tam 7 sinde ikinci kız çocuk olarak doğuvermişim… Pancar bölge şefliğinde şoförlük yapan bir babanın ve ev hanımı bir annenin kıymetlisi olarak…. 4 yaşına kadar pek bir şey hatırlamıyorum.. Evde erkek çocuk olmaması nedeniyle sokakla tanışmam o yıllara dayanıyor.. Evin bütün dış işleri o yaşlardan itibaren bana görev olarak verilmiş… Sürekli kızarak gittiğimi hatırlıyorum bakkala annemin arkadaşlarına konuya komşuya.. Söylene söylene…
İlkokulda tam 3 okul değiştirdim.. 2 si küçücük bir ilçe olan Bigadiç de diğeri 3.sınıf sonunda babamın tayininin en sonunda Balıkesir e çıkması sonucu Balıkesir de… (Yandık 1 sayfa bitti hala ilkokuldayız dediğinizi duyar gibi oldum ;))))
Ama benim çocukluğum gerçekten çok keyifli dolu doluydu… Sokaklar da erkek çocuklarından daha iyi bilye gazoz kapağı 7 kiremit gibi oyunlar oynayarak ağaç tepelerin de geçti… Uzun yıllar bahçemizdeki erik ağacına benden başka çıkan olmadığı için her türlü isteğimi bakın erik toplamam diyerek yaptırdım… (erikte papaz eriği hani)
O zamanlar köylerde pancar ekilirdi AB ye girmek ister istemez gibi yeni başvurduğumuz AB nin bizi takmadığı ve o zamanlar dünyanın global olmadığı rekabetin bu denli acımasız olmadığı yıllardı ki izin vermişler ve oldukça yaygın ekilirdi..Babam sürekli köylere gider uygun olduğunda muhakkak beni de yanına alırdı…. İlkokul 3 te ilk bisikletimi aldı ve lise sona kadar bisiklet yaşamımın bir parçası oldu.. Liseyi bitirdiğimde motosiklet aldı ama elden düşme ve arızalı olduğu üniversiteye gittiğim içinde biraz binebildim ve motosiklet tutkum çok uzun sürmedi..
İlk ticarete ilkokul birinci sınıfa ilk başladığımda sınıf öğretmenimizin bir gün boyunca kantine sen bakacaksın diye görevlendirmesi ile başladım. (ablam sayesinde okuma yazmayı okula başlamadan öğrenmiştim. Beni çok bakkala gönderdikleri için para ile oynarken matematiğim de gelişmiş.) Ben kantin de satış yaparken diğer öğretmenlerin neden çok alışveriş yaptıklarını daha sonra anlayabildim.. (ya bu kadar uzatacağıma çocukken zekiymişim deseydim keşke)))
Ortaokulda Balıkesir de hatırladığım arkadaşlarım erkeklerle özel görüşürken benim onlarla takım halinde futbol maçı yaptığım.. Deniz Gezmiş’in asılmasını radyodan duyup ağladığım... Edebiyat dersinde sınıfta yapılan cümle kurma yarışmaları sonunda hep birinci olduğum ve birkaç roman ve kalem hediye kazandığım..Voleybol ile tanışmam da o yıllarda oldu.. Tam bir kitap kurdu olan babamla başlayan kitap okuma sevgimin alışkanlık haline dönmesi okumayı daha da çok sevmem Kel Atıf hocanın(fen bilgisi hocası) Şevket Süreyya Aydemir’in Toprak uyanırsa adlı kitabını okuduğumu sınıfta söyleyerek onore etmesiyle oldu..
Ve ortaokul sonda (ergenlikmiş sonradan fark ettim) annemle sürekli kavga etmem nedeniyle sınav alışkanlığı olsun diye girdiğim Öğretmen okulları sınavlarını kazanınca Yatılı okumaya karar verdim. Günlerce süren mücadele sonunda ailem engel olmaktan vazgeçince (pes ettiler demeyeyim ayıp olur) Denizli Öğretmen okuluna gittim. Ve yaşamımın en güzel ve verimli yıllarını orada yaşadım.. İlk boykotu toplu mücadeleyi Öğretmen okullarını Öğretmen lisesine çeviren Ecevit’in başbakanlığındaki MC hükümetine karşı protestoyla öğrendim.. İstiklal marşı söyleyen (3 kez üst üste yapınca yutmadılar.) bizleri coplarıyla dağıtan polis sevgisini de orada öğrendim.. Öğrenci Başkanlığı seçimleri ile (öyle bir seçim ki genel milletvekili seçimleri çok sönük geçiyor o seçimlerin yanında) örgütleme ve insan ilişkileri ajitasyon demogojiyi ve okul idaresi ile kavgayı diğer öğrenci arkadaşların haklarını aramayı öğrendim.Halk oyunları müzik resim ve sporun her dalı (atletizm basketbol masa tenisi ve voleybol) uğraşlarım oldu.. Tabiî ki futbol hayatım bitti çünkü Kız yatılı okulu idi ve numunelik her sınıfta en fazla 3 erkek arkadaş vardı… Sporda En başarılı olduğum dal Voleyboldu.. (Fiziğimin ve uzun boyumun bunda katkısı çok büyük) .. Takım olarak liseler arası Türkiye şampiyonasında bir İkincilik ve bir dördüncülük başarımız var.. (Yaşamımda ki tek keşke/m Voleybolu daha sonra devam ettirememektir) ..
Yine en iyi edebiyat öğretmenlerimle karşılaşmam ve ilk hikaye yazmam bu okulda oldu.. Lise yaşamımda her şeyi yaptım sadece okuldan kaçmayı yapamadım birde karneme zayıf getirmeyi.. Hiç sınıf ikincisi de olamadım… (Bu arada ablam ailenin güzel kızıydı hep. sanırım bilinçaltım beni derslerde başarılı olmaya teşvik etti) ..
Ve tabiî ki herkes benden öncelikle Doktor olmazsa Mühendis olmamı bekliyordu.. Ben kan görmeye dayanamadığım ve başka birisinin acısını kendi acımdan daha çok hissettiğim için doktor olmayı hiç düşünmedim.. Makine mühendisi olmalıydım.. (Nedeni galiba ilk erkek arkadaşımın makine mühendisi olmak istemesiydi) Ve kazandım.. O zamanlar İstanbul Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi Vatan Mühendislik Yüksek okulu adı olan (şimdiki adı Yıldız Üniversitesi) okula kayıt olmak için babamla ilk kez gittim İstanbul’a.. Ve ilk aşkı İstanbul’u görünce tattım.. (Aşkın zor olana ait olduğunu da orada öğrendim. Hala deli gibi İstanbul’a aşığım laf aramızda.)
Okulumuzun giriş betonun da kocaman Komünistler giremez yazıyordu biz kayıta gittiğimizde.. Gençlik buya babama bak nasıl giriyoruz demiştim ilk… Ve ülkücü işgal altındaki bir okula başlamak ve onu 1976 yılında okumaya çalışmanın zorluğunu sanırım yaşı uygun olanlar tahmin eder bilir… 1.sınıfın ilk yarısına kadar Sev-Genç numaramızı yuttular.. Sonra bir gün okul kimliğimizi (pasomuzu) alıp (bayan olmanın ilk avantajını o an hissettim.. Erkek arkadaşları dövmeden ve ceplerini boşaltmadan okuldan atmıyorlardı) okuldan attılar.. İlk devrimci mücadelemiz okula girmek adına başladı… (Buraları uzatmayayım seksen öncesini bir romanda anlatmayı hedefliyorum sonra satın almazsınız)))
Zar-zor kavgalarla ölümden dönmeler dayaklar işkenceler ile geçen bir üniversite yaşamı 1983 yılında bitti ve Makine mühendisliği diploması ile yıldız yokuşundan aşağıya sallandım.. Tek bir isteğim vardı bu kadar zorlu bir mücadele sonunda bir tek formül hatırlamak.. Sanki bir şey öğrenmediğimi hissediyordum o an…….. Hatırlamadım.. :)))
Buraya kadar her şey güzeldi.. Sonra şartlar hiç istemememe rağmen Balıkesir e dönmemi gerektirdi.. Ve kavgalar ekmek kavgasına dönüştü.. İş arıyor ve bulamıyorduk.. O zaman anladım ki benim seçtiğim meslek meğer erkek mesleği imiş.. Okulda okuyabilir ama mesleğimi bayan olduğum için yapamazmışım… Deli gibi kitap okuyor örgü örüyor iğne oyası yapıyordum.. İstanbul’dan kız kardeşim alman gümüşü yolluyor ben buradan yemeni alıyor onları elden pazarlıyordum.. Ama kendi mesleğimi yapmak istiyordum.. O ara tüm çevrem dağıldığı için kimseyle arkadaşlık edemiyor okuduklarımı en azından paylaşamıyordum.. Ve nasıl olduğunu hala anlayamadığım (belki de anlamak istemiyorum) bir şekilde çok bilmiş ben görücü usulü ile göbekli inşaat mühendisi ve Balıkesirli ile evlenmem hele anlaşmadan hiç evlenmem derken bütün özellikleri üzerinde taşıyan oğlumun babası ile 1985 yılında evleniverdim.. Can sıkıntısından evlenmiştim ama hala canım sıkılıyordu ;) ..Basketbol hakemliğine başladım. İş aramaya devam ediyordum hala ama nafile..
1987 yılında bir gün cam silerken büro açmaya karar verdim. Kimse inanmadı neyle açacaksın dediler. Kolumdaki iki bilezikle dedim yapanlar benden daha mı akıllıydı çıkış noktam.. Onlar 8 saat çalışıyorsa ben 16 saat çalışacağım diyerek büro açmak için adım attığım ilk gün öğleye kadar büromu tutmuş eşyalarımı almış hatta ilk işimi (büro sahibimden) almıştım.. (çok isteyip kararlı yürüyünce işlerin rast gittiğini ilk kez büro açarken fark ettim) ..
Gene çok bilmiş ben anlaşmadan çocuk yapılmaz derken 1988 de oğluma yaşamımın en büyük mutluluğuna kavuşuverdim.. Hamileliğim sırasında düşünmeye başladığım ayrılmayı doğum sonrası iki insan bu olayı bile paylaşamıyorsa uzatmanın anlamı yok deyip gerçekleştirmeye karar verdim.. Ve boşandım…
Kendimi oğluma ve iş yaşamına verdim.. Sivil toplum örgütlerinde aktif olarak çalıştım çalışmaktayım.. Bir dönem Balıkesir Makine mühendisleri odası başkanlık görevi yaptım.. En keyif alarak ve tatmin olarak yaptığım görev TEMA vakfı çalışmalarıdır.. 2000 yılında bürodan Alarko-Carrier Bayiliğine geçip dükkan açtım.. Halen proje-Taahhüt ve satış olarak iş yaşamımı sürdürmekteyim.. Can’ım şuan 19 yaşında İstanbul da üniversite de okumaktadır.. Su Gibi_Şiir yolculuğunuz nasıl başladı?
Esin Döndüoğlu_
Oğlumu büyütmek iş yaşamı (1986 da babamı kaybettikten sonra annemin sorumluluğunu da almıştım) derken kendi ilgi alanlarımın hiçbiri ile uğraşamaz olmuştum.. Gece yatmadan en büyük tutkularımdan biri olan okumayı sürdürebiliyordum sadece.. Okul yıllarımdan beri yazmayı (düz yazıyı) çok seviyordum bir ara yerel gazetelere köşe yazısı yazdım.. Zamansızlıktan bıraktım.. İlkokul ve ortaokulda birkaç karalamanın dışında şiire ilgim olduğunu hiç fark etmemiştim.. Tabi ki geçen yıla kadar.. Dükkanda otururken 3 kişi ile birlikte ‘’Davet’’adlı şiirim (hala şiirler mi pek emin değilim ya.. Allahtan antoloji var) dökülüverdi.. Ve arkasından ‘’Grimtrak’’ sonra ‘’Canım’a’’ antoloji üyeliği derken şimdi en büyük uğraşım antoloji ve şiir oldu… Su Gibi_Etkilendiğiniz şair ve yazarlar oldu mu? varsa kimlerdir?
Esin Döndüoğlu_
Etkilenmek yazın dili olarak ise bilmiyorum ama etkilenmemeyi tercih ederdim.. Ama çok severek okuduğum şairler ise soru Nazım Hikmet, Orhan Veli, Can Yücel, Özdemir Asaf.. Yazar olarak ta Yaşar Kemal, Çetin ve Ahmet Altan (yazın dilleri müthiş etkiler beni) Buket Uzuner ve tabi ki Aziz Nesin.. Yabancı yazarlardan ise Knut Hamsun ve Gabriel Gracia Marquez vazgeçilmezlerim.. Su Gibi_Şiir akımları, şiirde biçim, öz konusunda neler söylemek istersiniz?
Esin Döndüoğlu_
Şiir konusun da konuşacak kadar kendimi bilgili ve dolu hissetmiyorum açıkçası.. Sadece beğenilerimi sunabilirim size.. Beğenerek okuduğum şiirler duygusu bana yansıyan şiirler.. Serbest biçim de yazılan şiirler de bu duyguyu sanki daha rahat alıyorum içime.. Yalın bir dil ve imgeleme ile ulaşanlarda da aynı beğeniye sahip oluyorum nedense.. Aşırı imgeleme soyuta yakın ve karmaşık şiirler bana tat vermiyor.. Şiir de anlık duygu ne kadar yalın bir dille aktarılırsa o denli okuyucuyla kucaklaştığını düşünüyorum naçizane...
Bu arada sanat halk için mi sanat sanat için mi tartışmaları geliverdi aklıma.. Sanat Halk için diyenlerdenim birde.. Şiir okuyanla duygu ortaklığı yakalamalı hissettirmeli ve düşündürmeli. Şiir tüm diğer sanatlar gibi şairinin/sanatçısının duygu ve düşüncesi ile halka önderlik etmeli.. Ufuk açmalı ruhu dinginleştirerek düşünmeyi özgürleştirmeli.. Biçim ne olursa olsun tarz ne olursa olsun.. Akımlar sınırlar mı sanatı acaba diye de düşünüverdim şimdi... Su Gibi_Niçin şiir yazıyorsunuz?
Esin Döndüoğlu_
Yazdıklarım şiirse eğer öncelikle kendim için yazıyorum.. İçimde oluşan duygu ve düşüncenin boşalımı için.. Eğer gerçekten düşüncem ve duygularımla gelişmiş bir kişiliksem doğru ve şiir diliyle aktarabiliyorsam, ortak duyguları yakalayarak düşündürebilirsem amacına ulaşacaktır yazılarım... Su Gibi_Türk Şiiri ve edebiyatının geleceğine ilişkin düşünceleriniz nelerdir?
Esin Döndüoğlu_
Antolojideki heyecan ve yoğunluğa bakarsak müthiş gelişmeler kaçınılmaz Şiirimiz ve edebiyatımız için.. :)))
Tabi ki zamanla ayıklanacak edebiyat ve şiir halkla bütünleştiği oranda tarihte ki yerini alacaktır.. Ama görünen o ki her şey gibi şiir ve edebiyatta tüketim toplumu argümanlarının esiri olmuş demek abartı olmaz.. Antoloji deki çelişkili al gülüm ver gülüm tarzı şiir okuma ve yorumlamalarımızdan da bu açıkça görünmekte.. Gün geçtikçe daha az kitap okunmakta okunanlar da fast-food tarzı oku /tüket/ at tarza dönüşmekte.. Ve reklamı iyi yapılan yönlendirilen kitaplar sadece satılmakta.. Kapitalizmin geldiği nokta her şey gibi sanatı ve dolayısı ile edebiyat/şiir ide etkilemiş ve etkilemeye devam edecektir.. Su Gibi_Şiirin yaşam felsefenize kattığı anlamlar nedir
Esin Döndüoğlu_
Şiir yaşamım da sağladığı duygu boşalımı ile rahat düşünebilmemi sağlıyor.. Ve daha rahat görebilmemi.. Ve çok sevdiğim paylaşma duygusunu yaşatıyor. Şiir yaşam felsefeme katkı koyuyor mu bilemem ama yaşam felsefem zaten yazdıklarım/ yazabildiklerimdir..
Sevgi öncelikli, içten yalın kendim olarak ve insanla insanca düşünerek özgürce yaşamak...... Su Gibi_Şiirde gerçeklik ve soyutluk hakkında düşünceleriniz nedir?
Esin Döndüoğlu_
İnsanın yaşam serüveninde ki en büyük amacı gerçeğe/gerçekliğe ulaşabilmektir.. Şiirde gerçeklik diye sorulan sanırım somut olan... Somut mu daha gerçek yani gördüklerimiz yoksa soyut mu? ? ? Bilmiyorum henüz.. Ama şiir içten dışa vurumsa eğer anlık duyguların sözcüklerin melodisel olarak yazıya aktarılması ise şairin dışa vurumun da somut/soyut fark etmez en iyi ifade şekli ne ise onu kullanmalı özgür olmalıdır.... Su Gibi_İnternetin şiirsel gelişime etkisi var mıdır?
Esin Döndüoğlu_
Oldukça çok var gibi algılansa da ilk bakışta okuma açısından daha kolay yazılmışlara ulaşma yazılanları ulaştırma açısından bakıldığında ama doğa ile bağı ve insan ilişkilerini zayıflattığından dolayı da gerçeğe ulaşmayı zorlaştırmakta daha yapaya yönlendirmesi ile de tam tersi gerçek şiirin gelişmemesi yönünde etkisi var diye düşünüyorum... Su Gibi_Şiirde kelimelerin gücü hakkında düşünceleriniz?
Esin Döndüoğlu_
Şiir duygu ve düşüncenin kelimelerin melodisel sesini kullanarak bestelenmesi değil mi? ? ? Kelimeler deki güç şiirin iskeleti hatta ta kendisi... Su Gibi_Şiirde duygu yoğunluğunu bütününe yansıtmayı nasıl başarabiliriz?
Esin Döndüoğlu_
En basit tanımı ile ben şiir yazacağım demeyerek.. Ismarlama ve zorlamalar dan kaçınarak bence.. İçinizden geldiği gibi... Sözcüklerin o anki duygularınızın baskısıyla özgürce dökülmesine izin vererek... İlhamı bekleyerek.. :))Su Gibi_Şiir kitap satışları neden yazım edebiyatına göre daha düşüktür, sizin yorumunuz nedir?
Esin Döndüoğlu_
Sanırım şiiri anlamak yorumlamak daha zor.. Düz yazıda anlatım ve anlamak daha kolay.. Sayfalarca süren bir romanı 15-20 dizelik (bazen daha da az) bir şiir anlatabilir..Ama anlayabilmek gerekir.. Ayrıca düz yazı ile duygu ve düşünceleri yönlendirmek daha kolay olduğundan özellikle desteklenmekte diye düşünüyorum... Su Gibi_Şiirlerde tematik çalışmaya önem veriyor musunuz? Yoksa konular kendiliğinden mi oluşuyor ve tematik baktığınızda çalışmalarınıza seçimlerinizdeki yoğunlaşma hangi konulara?
Esin Döndüoğlu_
Henüz şairim diyemediğim ve gerekli çalışmaları yapamadığım için tematik çalışamıyorum.. Bazen bir sözcük bazen bir temadan etkilendiğim de dökülenleri aktarıyorum.. Anneler günü için annem şiir yazmamı istemişti yazamamış düz yazıya dökmüştüm.. Ona duygularımı şiir ile ifade etmek çok zor ne yazarsam yazayım eksik kalacaktı örneğin... Su Gibi_Zaman içinde değişime uğrayan dil yapımız için ne düşünüyor sunuz?
Esin Döndüoğlu_
Dilin de değişimden payını alması kaçınılmaz tabi ki.. Ama bu değişimin olumlu ve anlatımı kolaylaştırıcı artı daha güçlü ve melodisel yapması kaydıyla olumlu buluyorum.. Su Gibi_Şiirde gelmek istediğiniz yer nedir?
Esin Döndüoğlu_
Şimdilik böyle bir şey düşünemiyorum.. Ama ne kadar çok insanla duygu birliğine varabilirsem yani okunursam bu beni çok mutlu edecektir...
Geleceğim nokta gerçekten yazabiliyorsam sanatsal bir değeri varsa kendiliğinden oluşacaktır... Su gibi şiir grubu kurucusu Sevgili Meral hanım şahsında bu fırsatı tanıdığınız için hepinize çok teşekkürler..
Sevgi ve saygılarımla........ Vasiyetimdir
Bir gün yola çıktığımda sonsuzluğa
Ardımdan ağlamayın
Bir zerre yaş eksilmesin gözlerinizden
Ve iç çekip ardımdan sakın
Sakın bakmayın Hatırlamayın iyiliklerimi
Kendim içindi tüm özveriler
Sakın ha üzülmeyin
Ve ne kadar sevdiğinizi o an düşünmeyin
Kötülüklerimi anımsayın bugün ki gibi
Haykırışlarım delsin bu kez kulaklarınızı
Sevgi dilenen gözlerim demirlesin aklınızda Ama sakın
Sevgilerimi özverilerimi o gün düşünmeyin
Sonsuzluğun gücünü takıp koluma gittiğimde
Sakın ağıt yakmayın ardımdan sakın
Halaylar çekin tüm sevdiklerim
Davullar haykırsın diyemediklerimi gün boyu
Bir sazın sol sesinde sevgilerim
Ve bir klarnet taksiminde kalsın ruhum Sakın ağlamayın sakın
Bir mum yakıverin ara sıra
Alevin mavisinde dursun özlemlerim…. 18.06.2007 Esin Döndüoğlu Katlandığınız sabırla okuduğunuz için ayrıca teşekkürler..Bu arada ne kadar geveze olduğumda sanırım anlaşıldı… ;)
| 2,214 |
İmini Bırakır Gökyüzü
'imini bırakır gökyüzü
aldığı soluğu pahalı öder
iki de bir yana düşer elleri
içini kurdu kemirir
çürüdükçe ucuzlayan bir meyvanın' Bütün deliler!
kapandı sanılan kapıların aralıkları!
havayuvarları!
Müjde sakin geceler de mümkün artık
ve ölümsüz huzur!
.Mezarları kendi adıma kazdım artık 'imini bırakır gökyüzü'
(annem de söylerdi çığrından çıkmış çağ) Gökyüzü bu gece de berbat oysa-yağmur berbat-çoluk çocuk berbat-
elektrikler kesik-şimşekler çakıyor berbat ve ben Öfkesizim Ey kimi insanların adının önüne kendi adlarını ekleyenler
Öfkesizim
çünkü öldü bu gece
ruhuma en güzel vergiyi ödeyen halk 'imini bırakır gökyüzü' yokuşları tırmanır-ağaçlar keser yolunu-ağaçlara yalvarır-
ağaçlar sözden anlar-ormanlara dalar-küçük gizemsiz bir çiçek bulur-
onu getirir-ölür ölüm en kolay savruluştur (sussam mı yoksa yakınsam mı öğretmenime
ama ben Öfkesizim) Ruhum yok benim
yok ruhum
varisleri yok piçleri de 'imini bırakır gökyüzü'
şeftaliler çürüyün ve çürüyün elmalar
Ben ölümsüzüm! (İzmir 1998-2002)
| 140 |
Adsız Bebek
Doğdu bir bebek isimsiz
Adı YAĞMUR olacaktı
Yağmur yağarken doğsaydı,
..........
GÜNEŞ olacaktı adı
Gündüz doğsaydı,
.........
Ama doğdu,gecenin karanlığında
Ona isim verecek
Ne yıldız vardı ne de ay
Gökyüzünde...
........
Sadece her şeyi saran gece vardı
Ve bebeği de sardı,götürdü
Bilmiyordu annesi,
Adı olmayan bebekleri
Gecenin götürdüğünü...(Akdeniz, 2000)
| 51 |
Ne Yapem
Çiçek diye bir dikene el attım
Mor menevşe haz gelmedi ne yapim
Kara hayal ile yıllarca yattım
Sevdiceğim tez gelmedi ne yapimAmanında deli gönül amanın
Ahu feryadınan geçti zamanım
Yüksek dağlar gibi kalkmaz dumanım
Baharım yok yaz gelmedi ne yapimGurur güzellerde yasadır yasa
Onların kanunu aşığa tasa
Demir çarık geydim demirden asa
Yolum yokuş, düz gelmedi neyapimMevlüt İhsaniyim geldim oyuna
Elli yıldır kaval çaldım koyuna
Derdimi söyledim harğa boyuna
Cevabıma söz gelmedi ne yapim
| 76 |
''Bir tane cumhuriyet kadınını bin tane osmanlı erkeğine değişmem''
ben derim herzaman;
cesaret bilekte değil
cesaret erkekte de değil
cesaret yürektedir ''biR tane cumhuriyet kadınını biN tane osmanlı erkeğine değişmem'' ben sevmem kadının çenesini,cadısını
kadının kapri'sini, nazını
ben sevmem cilasını boyasını
değişmem sabun kokan tenine değişmem en pahalısını
tutsak kalmış çarşaf altı gözleri
ben sevmem üç adım geriden gelenini
erkeğin beline,çocuğun eline
kadının diline dikkat et derim
tüm servetin güzelliğin olmasın
yüreğinede yatırım yap ki
ruhun gözlerinde parlasın
ama erkekte erkek olmalı
her erkeğinde omzuna yaslanılmaz ki
erkeği erkek yapan büktüğü bıyığı değil
tutttuğu sözüdür...
erkek aciz olursa kadın hicaz makamında bir türkü
ama her erkeğinde vardır
dizine yaslayıp ağladığı bir anası
| 112 |
*Ne Bilem**
Baharı beklerdim kış geçsin diye
Yazım bana düşman olmuş ne bilem
Dost diye tanıdım vefasızları
Gözüm bana düşman olmuş ne bilem
Kem göz ile bakmadım eller üstüne
Dolu gibi düştüm seller üstüne
Dertlerimi döktüm teller üstüne
Sazım bana düşman olmuş ne bilem
Coşkunoğlu gönül sızılarımı
Bir mezara gömdüm arzularımı
Çileyle büyüttüm kuzularımı
Kızım bana düşman olmuş ne bilem
| 60 |
Güzellerin Zülfü Destedir
Güzellerin zülfü destedir deste
Erenler har için oturmuş posta
Bir zaman sağ gezer bir zaman hasta
Hasta halin nedir der bulamadim. Pir Sultan Abdalım dağlar ben olsam
Üstü mor sünbüllü bağlar ben olsam
Alem çiçek olsa arı ben olsam
Dost dilinden datlı bal bulamadım
| 47 |
Ey Güvercin
Bir haber ver sevdiğimden ey güvercin gül bana
Müjdeler ver neş’e saç gönlüm sevinsin gül banaHoş haberler söyle kıldan ince boynum Hak Söz’e
Sen kanat aç gel şu gönlüm hep esîrin gül banaMâviliklerden uçup gel aşk muhabbet şevk getir
Nevbahâr gelsin şu mahzûn gönle ilkin gül banaVarsa müjden Son Nebî’den bend olur âlem sana
Sen nazar kılsan boyun eğmez mi şâhin gül banaHak Rasûl söyler inen son vahyi gel ondan oku
Bir huzûr sal gönle ummanlarca engin gül banaRahmetinden bir bahis aç Rabb-i Rahmân’ın bana
Gönlü kılsın mutmain cennetçe sâkin gül banaGurretülaynım güzel yüzlüm Habîbullâh için
Övgüler düz pek lâtîf pek tatlı nârin gül banaGel selâm olsun o dosttan misk ü amberler getir
Cennetin ıtrıyla gel âsûde dingin gül banaGel selâm olsun o cândan inci mercânlar getir
Lâ’l ü yâkûtlar saçıp mes’ûd edip in gül banaBir selâm mektûbu yazsam sen de sunsan yârime
Bir haber ver sevdiğimden ey güvercin gül bana
| 153 |
Eğitim Yetmiyor
Gençlere hasletler öğretilmiyor
Müfredat ve ilim sarmıyor yara
Başka bir anlayış sergileniyor
Öğrenen ak olmuş öğreten karaBu nesil farklı bir hayat sürüyor
Duygusuz heyecan hissediliyor
Nasıl bir üleşim sofrasıdır ki
Kaması elinde hisse diliyorMürşide uyacak diller bu değil
Müride yakışan haller bu değil
Geleceğe giden yollar bu değil
Nesiller boyunca kanar bu yaraEğitim yetmiyor inanç da gerek
İdealler için çarpmalı yürek
Her genç hanesinde olmalı direk
Gelecek gençlere hisse diliyorBoşa geçmemeli zamanın saati
Olursa ki ilim / bilim vasati
Bir bakarsın gelmiş geçiyor ati
Çareler tükenir düşülür daraAkıla yatırım yapılmalıdır
Hukuk-u esasa katılmalıdır
Eğriden doğruya sapılmalıdırDoğrular sonunda his ediliyor
Yaşam bize sağlık huzur diliyorAşiyan 10.09.99
| 107 |
Düşünce Sağanağında Yıkanırken
Yine karanlıktı odası. Yaklaşık altı aydır giderek artan zaman ile karalıkta oturuyordu. Karanlıkta ışık arıyordu. Çok korktuğu karanlığa alışmakta istiyordu. Gözleri kimseyi görmüyor. Sesler işitmiyordu. Dokunduğu bir şeyler vardı. Onları da hafızasında kalan görüntülerle şekillendiriyordu. Artık karanlıkta oturma zamanını dört saate çıkarmıştı. Saati kuruyordu ve zaman dolduğunda perdeyi açıyordu elektrik ile. İlk başladığında sadece 10 dakika dayanabilmişti. Koşmuştu elektriğe. Göğsü daralmış, yalnızlığı had safhaya çıkmıştı. Televizyonu açmış, bir film izlemeye başlamıştı. Evliydi. Bir çocuğu vardı. Projesini eşine anlattığında çok saçma bulmuştu. İşten eve geldiğinde sadece akşamları görüşürken nasıl bir ayrılık olacaktı ki bu… Çocuğu okuyor ve onun desteklenmesi gerekiyordu. Bazı akşam gezmeleri, misafirlerin ağırlanması, alış verişte cabası. Evlilik sorumluk ve sosyal bir müessese idi. Haklıydı da. Fakat ışığını bulmaya ihtiyacı vardı. Bencil miydi? Kesinlikle. Ama bunu gerçekleştirmeden de geleceğini düşünemiyordu ki… arayıp bulamasa mutsuz da olacaktı. En azından gecenin bir bölümünde gerçekleştirebilmek için anlaşmışlardı. Her gün gece saat üç gibi kalkacaktı bu seanslarına.Başlangıçta karanlığın içinde geçmişini seyrediyordu. Gözünde yaşadıkları ve iyi-kötü yaptıkları net bir şekilde canlanıyordu. Karanlıkta film seyreder gibiydi adeta. Karanlık sanki yaşadığı görüntülerle gündüz gibi bir perdeden yansıyordu gözlerine. Bazen gülüyor bazen ağlıyordu. Her gece artan kalış süreleri bu görüntüleri değiştirmiyordu. Hatıraları da aslında çok net değildi. Zamanla bu görüntüleri karanlık doldurmaya başlamıştı. Artık sinema sona ermeye başlamıştı. Kulaklarında umutsuzluk, sessizliğin içinde perişan etmeye başlamıştı. Bir şeyleri duymaya, bir şeyleri görmeye öylesi can atıyordu ama olmuyordu. Artık karanlığa alışmıştı. Fakat hala onun içinde saklanmış ışığı arıyordu. Ahmet Yesevi’nin ışığını, Yunus Emre’nin sabrıyla, Mevlana’nın kızıl ötesi boyutlarında gezerek. Birileri gelmeliydi yanına ışığıyla, nefesiyle, canıyla… Öylesi sohbete, itirazsız ve can kulağıyla dinlemeye de ihtiyaç hissediyordu! Sabırla bekliyordu. Dilinden çıkacak, ister istemez bir şeyler mırıldanmalıydı. Varlığını anlaması için. Kendi sesini dinliyordu. Öğrendiği ne varsa zikirle dolduruyordu karanlığını. Vaktini böylece dolduruyordu. Bazen de düşünüyordu, vaktini doldurmak için mi karanlıkla oyalanıyordu..Kafasında böylesi o kadar çok sorular vardı ki…Her karanlık seansından çıktığında, çocuğunun yanına geliyor ve uyuyuşunu seyrediyordu. Her şeyden habersiz, nasıl bir teslimiyet vardı bu uykuda. Yatağının içinde adeta futbol oynuyordu, bir o yana bir bu yana. Üstünü örtmeye gayret ediyor. Örtükçe yeniden açıyordu. En sonunda dayanamıyor ve bu doğallığını kabul ediyordu. Uyumak istiyordu bu seanslardan sonra ama olmuyordu. Gece lambasız uyuyamıyordu. En azından çocuğu için bu gerekliydi. O ışık elektrikle yanına geliyor ve uyutmuyordu. Yatağa uzanıp da saatlerce basit görünen bir yatak odasını seyretmek çok can sıkıcı oluyordu. Kâh kalkıp yoğurt yiyor kâh gözlerini kapatıp koyunları sayıyor, uyumak için çabalıyordu. Oysa gözü açık olup da, yaşamı uykuya çevirenlere ne demeliydi değil mi? Neden onlar gibi sıradan olamıyordu? Nihayet sabah oluyor ve öylesi yorgunluğu ile kalkıyor yüzünü yıkıyor kahvaltısını yapıyor ve yine işe gidiyordu. Yemeden, içmeden, çalışmadan, insanlar ile paylaşmadan olmuyordu. Her gün yaptığı bu rutin işleri başına öyle dertti ki… Her gün yaşanan aynı masaldı bütün bunlar. Öylesi de can sıkıcıydı. Heyecansız, ruhsuz, zorunluluk içinde biriken çamur suları gibiydi. Aydınlığın içinde kararan bir görüntüydü. Işığı faydasız, sesi cansız, seyri mattı. Ne bildiği karanlık buydu ne aradığı ışık böylesi olmamalıydı.Her paylaşım bir tiyatro sahnesinde gürültülü patırtılı sahneleniyordu. Yazarı belli değildi. Kazanma azmiyle doluydu. Kim güçlüyse, üzerine basacak kadar zalim, elindeki üç kuruşu kapacak kadar hırsız, kusurunu yayacak kadar kahpe, kılıçlar yerine diller kesiyordu bu hain bileti. Artık meydanlardaki mehterli savaşlar yerine, iyiyi tavsiye eden birçok gönüllüye ihtiyaç vardı. Sabırlı ve hoşgörülü… Bu karanlığı yıkamalıydılar ki… Ancak bu karanlıkta ışığına kavuşabilirdi. Böyle hissediyordu. Ne yunus Emre’nin sabırlı çile hanesiydi, ne yerin altında ikamet eden Yesevi’nin Karanlığıydı. Onlar karanlığı seviyorlardı. Sevdikleri içinde ışığı görüyorlardı içinde, karanlığın merhametiyle. O yüzyıllarda her şey öylesi doğal, sanal dünya öylesi karanlık, iletişim ya da seyahat öylesi zordu. Küçük kırıntılardı düşünceleri tetikleyen. Ne evcilleşmiş insan vardı ne de doğa! Özgürdü insan…Acaba diyordu bu karanlığa nasıl kavuşacaktı. Bu dünyanın karanlığını temizleyebilir miydi? Tek başına bunun üstesinden nasıl gelebilirdi. Sinema perdeleri bile lekelenmişti. Akan ırmaklarda balık yaşamıyordu. İnsanlar açlık ve fakirlikten ayaklanıyorken. İnternet ve her türlü iletişim varken, modern esaret hâkimdi. Savaşlar adalet maskesi altında, sömürü için yapılırken. Bir dağ başında mı yaşamalıydı yoksa. Bazı insanların neden sufi yaşama isteklerinin olduğunu anlayabiliyordu artık. İnsan bedenini yaşlanmaya iten felaketler, dış dünya, ruhlara da sızıyordu böylece. Artık atılan bir bomba, patlayan bir yanardağ, yaşamı durduruyordu. Artık doğayla değil, endüstriyel yaşamla iç içeyiz. Ne yapmalıyım hala düşünüyorum… Bana yardım edebilecek bir var mı içinizde? Işığını ararken güneşe baktığımızda gözlerimizin kamaştığını sonrasında gözlerimizin görmediği geçici karanlığı tanıdığı gerçeği yeniden düşüncelere itti beni. Işığa bakarken karanlığı bulan gözlerim neden karanlıkta ışığı bulamıyordu ki… Güneşte elbette bozulmamıştı. Bozulan geceydi. Her oturduğum yerde elektrik ve her sokakta sahte bir aydınlık vardı. Elbette bu sahtelikler içinde nasıl bir karanlık olabilirdi ki? Yağmur yağdığında temizlenen hava gibi bozulmuş bu kara rengi de yıkayacak bir şeyler olmalıydı. Belki de ben kirli dolaşıyordum. Bu ihtimal üzerinde yoğunlaştım. Tertemiz doğarken kirlenmiştim. Adeta acele etmiştim bunun için. Her kirli şeyi sürmüştüm bedenime Hacer-ül Esved gibi. O cennetten ışığıyla gelmiş, Allah’a inanmayan insanların kurban adak kanları ile kararmıştı. Temizlenebilse o cennet ışığını herkes görebilse ne iyi olurdu. Onun karanlığındaki ışığı kimse göremiyor artık. Her gören dokunuyor, her kir ehli daha da karartıyor onu hala… Benim karanlığım gibi. Mevla istese, kendi evindeki bu ışığı herkese gösterirdi. Mevla için bu ne kadar kolaydı. Neydi bundaki nimet o zaman? Işık neden karanlığa saklanmıştı. Belki bu kir ehli görse, kim bilir hiç iflah olamayacak artık! Rabbim rahmetinden göstermiyor belki de. O ışığa âşık olur diye…Altı ay sonunda ve dört saate ulaştığım seanslardan bir sonuç alamamıştım. Bu taktikle de alamayacağımı anlamıştım. O karanlığın bedenimde olduğunu hissettim. O beden manevi karla donmalı ve içindeki virüsler ölmeliydi. O manevi kar’ı keşfetmeliydim…
| 911 |
Ay yanında sönük kalır
bal gözlü güzel sevdiğim
ay yanında sönük kalır
görmeden gönül verdiğim
ay yanında sönük kalırburnunda altın hızma
seni seviyorum bana kızma
geçeleri cama cıkma
ay yanında sönük kalırellerin kalem gibi ince
aşkım dağlardan yüce
sen yıldısın karanlık gece
ay yanında sönük kalırtürküler yazdım ben sana
ne olur beni anlasana
öyle uzak durma bana
ay yanında sönük kalır
| 61 |
Ah bu gurbet, ah bu hasret, ah vatan!
Türkiyede gezip tozmak var şimdi
Ah bu gurbet, ah bu hasret, ah vatan!
Sahilleri gezilecek yer şimdi
Ah bu gurbet, ah bu hasret, ah vatan! Tomurcuklar yavaş yavaş açıyor
Kuşlar kimi konup kimi uçuyor
Hayatımız gurbet elde geçiyor
Ah bu gurbet, ah bu hasret, ah vatan! Güzellikler hayalimin nakışı
Hırçın olur derelerin akışı
Ani olur nebadatın çıkışı
Ah bu gurbet, ah bu hasret, ah vatan! Gece ayaz, gündüz sıcak havalar
Güzel günler birbirini kovalar
Mutluluktan cıvıl cıvıl yuvalar
Ah bu gurbet, ah bu hasret, ah vatan!
| 94 |
Ezan susmaz, bayrak inmez,
Biri kanımdan olan rengim
Diğeri yoğrulduğum toprağım
Bunlar benim yaşam kaynağım
Gölgesinde hür yaşamak amacım
Sağ oldukça şu benim bedenim
Var oldukça Allah’a şu imanım,
Ezan susmaz, bayrak inmez, Vurulsak ta kahpece de,
Vazgeçmeyiz bu davadan da
Korkumuz yok saltık köpekten de
Köle gibi yaşamaktan da
Bu Uğurda ölmekte olsa da
Var oldukça Allah’a şu imanım,
Ezan susmaz, bayrak inmez,
Ufuklarda haykırır bir ses.
Sınırda nöbet sanma heves,
Askerin sesini duysun herkes
Düşmanın arkasındadır nefes
Bu cenneti sevmek enfes,
Var oldukça Allah’a şu imanım,
Ezan susmaz, bayrak inmez, Halil ÇOLAK 29.06.2008
ANKARA
| 96 |
Sokak Lambaları (aydıınlar)
Namussuz puslu kir sakallı bir gece başlamıştı
sokak lambaları geceye ağlıyordu insanları betimlemekte zorlanıyordu
makus talihinden fırtınayla kopmaya çalışıyordu
şimdilerde meskun mahalde aydın bir sokak lambası kaldı mı?
Mumcular ipekçiler ve yazamadığım daha niceleri sokak lambalarıydı
hepsinin yüreği feryat feryat çınlıyordu ülkeme doğmayan güneş namına
üçbeş çapulcu devlet çıkarı diye kendi deyimiyle onları yutuyor boğazlıyordu
Bu memleket bir daha güneş açarmıydı? yeni bir Gökalp gaffar nicesi gelirmiydi…
puslu bakışlara yem olmuştu onlar.
hemde güneş tam yeniden doğarken
şimdi bir mum ülkemi aydınlatmaya yetermi
sadece bi-iki kişi kaldı onlarında zamanı dar
sevgili ülkem aydın olmaktan güneş saçmaktan korkmayın
biz çoğaldıkça aydınlığımız altında ezilecek reziller çok ülkem çok
Haydi sokak lambaları GÜNEŞ olma vaktidir haydi! ! ! !
| 119 |
B A Ş K A N ı m ı z
İki bin yılında ufku açıldı,
Isparta ilime neşe saçıldı,
Halkın oylarıyla başkan seçildi,
Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.Mesleği gereği yapı yaptırdı,
Mavi kent evlere tapu yaptırdı,
Her mahalleye de hattı taktırdı,
Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.Gök çay mesirelik onun eseri,
Ağaçları söktü bir kaç serseri,
Gerçeğe dönüştü plan, tasarı,
Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.Şehrimi kuşattı yemyeşil dallar,
Ortası asfalttır, desenli yollar,
Kaldırım dibinde açıyor güller,
Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın. Ona ısınıyor her an kanımız,
İki bin onda da o başkanımız,
Zeki ve çalışkan belediyemiz,
Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.18-6-2013
| 100 |
Dolandırıcı ve Kurban
-Bunu nasıl yapmış? -
Adam, büyük oynamış, ortaya zarı atmış!
Haramlardan yüz bulmuş, parmak atarak tatmış!
Son kozu, seksen adet daireymiş Adamın;
Bulmuş bilmeyenleri, beşyüz kişiye satmış! -Günah çıkarma bu olsa gerek-
Dolandıran, bakmış ki, günah günaha binmiş.
Günahlar, koku yapıp villa içine sinmiş.
Duymuş, haram parayla kurban olur, fetvası!
Günaha çözüm bulmuş; şeytanlıkları dinmiş. -Diyanet neredeymiş? -
Belli ki şaşkın Adam; yönsüz kızakta kalmış;
Şeytanın hoş ettiği derin tuzakta kalmış.
Merak işte, Diyanet, uzak mıymış Adama;
Adam mı Diyanetten yoksa uzakta kalmış? (3 Ocak 2007)
| 89 |
Zonguldak...!
Zonguldak...! (TÜRKÜ SÖZÜ) Aşağıdaki her dize her cümle 2 defa okunmalı
Tıpkı ilk dörtlükte örneklediğimiz gibi YAZILIŞ ŞEKLi...........................OKUNUŞ ŞEKLiKayaları karalı,.....................Ka ya la, rıka ralı,.....(2x)
Güzelleri sürmeli,.................Güzel le, risür meli,..(2x)
Parkı, mesire yeri..................Parkı me, sire yeri,...(2x)
Deniz sahil, gezmeli,............Deniz sa, hil gezmeli,..(2x) OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK
OY ZONGULDAK ZONGULDAK.....OY ZON GUL DAK ZON GUL DAKKırtepeye çıkmalı,.................Kır te pe, yeçık malı,......(Tüm dörtlük 2x)
O yare kavuşmalı..................O ya re, ka vuş malı,
Gül çiçek toplamalı,..............Gül çi çek, top la malı,
El ele tutuşmalı,....................El e le, tu tuş malı,OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK
OY ZONGULDAK ZONGULDAK.....OY ZON GUL DAK ZON GUL DAKGöl dağının gülleri,...............Göl dağı, nın gül leri,......(Tüm dörtlük 2x)
Menekşe sümbülleri,.............Me nek şe, süm bülleri,
Yollardadır gözleri,...............Yol lar da, dır göz leri,
Bekler sevdalıları,.................Bek ler sev, dalı la rı,OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK
OY ZONGULDAK ZONGULDAK.....OY ZON GUL DAK, ZON GUL DAKSapçadan kopan kaya,.........Sap ça dan, ko pan kaya,......(Tüm dörtlük 2x)
Açtı bağrımda yara,..............Aç tı bağ, rımda ya ra,
Mecalım yok bu ara,.............Me calım, yok bu a ra,
Umut kaldı bahara,...............U mut kal, dı ba hara,..(1x)
Düşler kaldı bahara,.............Düş ler kal, dı ba hara,..(1x) OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK
OY ZONGULDAK ZONGULDAK.....OY ZON GUL DAK, ZON GUL DAKDevrek ereğli yolu,...............Dev rek e, reğli yo lu,......(Tüm dörtlük 2x)
Herbir yanı hep koru,............Her bir ya, nı hep koru,
Bak heryeri yem yeşil,..........Bak her ye, ri yem yeşil,
Meşe gürgen çam dolu,........Me şe gür, gen çam dolu,OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK
OY ZONGULDAK ZONGULDAK......OY ZON GUL DAK, ZON GUL DAKÇaycuma dedikleri,..............Çay cu ma, de dik leri,......(Tüm dörtlük 2x)
Yoğurtdur yedikleri,..............Yo ğurt dur, ye dik leri,
Işmar edip duruyor,..............Iş mar e, dip du ru yor,
Can yakar güzelleri,.............Can ya kar, gü zel leri,OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK
OY ZONGULDAK ZONGULDAK......OY ZON GUL DAK, ZON GUL DAKZonguldak anadolu,..............Zon gul dak, a na dolu,.....(ilk 3 dize 2x)
Suları var dumduru,..............Su la rı, var dum duru,
Gurbette hasretlik zor,..........Gur bet te, has retlik zor,
Özler oldum yurdumu,............Öz ler ol, dum yur dumu,...(1x)
Arar oldum yurdumu! ............A rar ol, dum yur dumu! ...(1x) OY OY ZONGULDAK.....................OY OY, ZON GUL DAK
OY ZONGULDAK ZONGULDAK......OY ZON GUL DAK, ZON GUL DAK- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -Zonguldakla - kilimli
Ereğli ile devrekli
Çaycumalı - Gökçebeyli
Filyos - saltukova - PerşembeliGurbetten en içten sevgilerle selamlıyoruz hepinizi Gurbetten Bir CAN! - Gizemlikartal
Ramazan KocapınarSevgiyle Kalın... Şiirle Kalın...
Şiirde Kalın ve HOŞÇAKALIN! Tüm yapitlarimiza sesli ve görüntülü olarak ulasabimeniz
icin özel web adreslerimiz:Özel sitemizSesli Şiir Sayfamız Tüm mp3 ŞiirlerimizEdebiyat Defterinde Biz ve ŞiirlerimizMy Video Portalinda Biz ve ŞiirlerimizYoutube Video Portalinda Biz ve Şiirlerimiz
| 463 |
Okurken
önlüklerimiz karaydı
ama aydınlık yüzlü
idealist ve mesleğine bağlı
toplumda saygı gören
bilgili, araştıran
kendisini adayan
öğretmenlerimiz vardı
öğretim kadar
bizi hayata hazırlayan
eğitim vardı
okullarımız tam gün
teneffüslerimiz adam gibiydi
akıllı tahtamız
tablet bilgisayarımız
fosforlu kalemlerimiz yoktu
kara tahtaya yazar
tebeşir tozu yutardık
öğrendiklerimizi aklımızda tutardık
falaka filan yoktu
ancak sevgi saygı duyardık
küçük şeylerle mutlu olurduk
yerli malı haftalarında
ve ders aralarında
annemizin hazırladıklarını yerdik
marka bilmezdik
hamburger- tost -kolalı
fast food beslenme alışkanlığı yoktu
önlüklerimiz karaydı
ama önümüz ve zihnimiz açıktı
hayallerimiz karartılmamış
umutlarımız çalınmamıştıNisan 2015
| 90 |
Seval
S eni gördüğümde güneş batıyordu,
E limde senden kalan tek hatıra gülüşün.
V arlığını bilmenin mutluluğu ile avunurken,
A rkama bile bakmadan,
L imandan kalkan son gemiyle, yol aldım uzaklara.S ensiz uçurumlarda diplerdeyim
E llerin değmez, yüreğin hasretim
V ücuttan geçen ben, ruhumu da hapsettim
A h bu ne dipsiz bir kuyu ki,
L eyla olsa ulaşamaz mecnununa...
| 59 |
Fakirin Aşkı
Biz aşkı Orhan GENCEBAYdan öğrendik ve aşkı Orhan GENCEBAYdan öğrene kızlarla beraber olduk.
Onlarla buluşmaya giderken abilerimizin çamurlu ayakkabılarını cami çeşmelerinde yıkayıp öylece giderdik.Onlarla konuşurken çaycı Zekiden, simitçi Kadirden, boyacı Abdiden evdeki çekyatlardan vede amcalarımızın ....................
| 38 |
Hasret bir aşılmaz duvar mı
Hasret bir aşılmaz duvar mı
Kimi anasına hasret
kimi çocuğuna
Hasret yağmur gibi yağar mı
Kimi sıcağına hasret
kimi soğuğuna
Hasret bir ömre sığar mı
Kimi çiçeğine hasret
kimi böceğine
Hasret, hasret, hasret
Hasretler içinde öleceğine
Git sevgini kanatlandır geleceğine
| 45 |
Baba
Onca yıl ömrümü heba etmişim
Elimde bir sigara keyfe gitmişim
Hayatı hep basit, kolay bilmişim
Hayat meğer ne zormuş babaGöstermedin hiç hayatın, acı yanını
Durmadan feda ettin kendi canını
Ben keyifle dolu sanırken seni,
Sen ateşler için de yanıyormuşsun babaDurmadan hep bir şeyler istedim
Sen de var mı, iyi misin demedim
Vermeyince seni hep kötü belledim
Meğer canını bana vermişsin babaHal hatır sormadım onca yıl sana
Her şeyin en iyisini istedim ama
Sen durmadan çıkarıp verdin bana
Ben senin hakkını nasıl öderim babaYıllar sonra yaşadım, anladım seni
Bende artık babayım gördüm her şeyi
İnsan nankör budur yaşamın gerçeği
Senden son dileğim beni ne olur affet baba
| 107 |
Kirletilen İnanç Ve terörizm Alçaklığı
Hayvandan zekasıyla ayrılan ve yüce varlık olarak nitelendirilen şerefli kılınan ey insan!
Hangi yağmur temizleyebilir elinde ki kanı.hangi ırmak. hangi deniz haydi söyle
bakalım ey acı bilmeyen Allah tan korkmayan sen Allah u ekber diyerek zalimce vahşice
kafasını kestiğin o küçük rojavalı çocukların acısını feryadını ve rojava nın ağıdını hangi rüzgar susturacak hangi teselli evet söyle hangi din emretti bunu sana hangi kitap hangi peygamber.....
Ey zalim yaratık yeter dünyayı acıttığınız ve insanlığı kirlettiğiniz söyle bu neyin cihadı
müslüman kanını akıtmak müslümanın ırzına geçmek neyin cihadıdır hangi dinde var
hangi peygamber yaptı bunu ey zalim zorbedar müslüman kızları cephede cihad uydurmasıyla nikahlamak ve günlerce kullandıktan sonra katletmek ey alçak bu hangi dinin teorisi hangi inancın göstergesi alçak zorba canavar sana destek verenlerde senden farksızlar......
bütün kutsal kitaplarda öldürme diyor bütün peygamberler katletme diyor ALLAH öldürme diyor peki sen kime neye inanarak yok ediyorsun ey canavar o anaların babaların ve katlettiğin mazlumların feryadı hiç mi acıtmadı yüreğini seni taşlar mı doğurdu ey zalim iğrenç kasap....
sözde bu islami örgütler hiç bir zaman faşist sömürgeci islam düşmanı olan israile ve Amerika ya ve diğerlerine karşı hiç bir varık göstermemişlerdir vurma olay eylem yok
ama zavallı mazluma gelince saldır çılgınca sebep şudur bunların din adına bir savaşları yok bunlar uluslararası emperyalist devletlerin aşağlık uşaklarıdır gerçekten Allah için ve din için varsa bir cihad bende savaşayım din afyon oldu kullanan kullanana...
farklı bir taraftan baktığımızda iran islam devleti her gün onlarca kişiyi darağacında sallandırıyor özellikle de mazlum kürt gençlerini peki soruyorum yine hangi din emretti bunu hangi peygamber söyledi hangi kitap yol gösterdi bu zulme bu cinayetlereiran alçak devleti mesele yine din kalkan olarak kullanılan evet zulüm var ve din kalkan olarak kullanılıyor ortada kürt olunca elbette ki fetvası vardır her iğrençliğin ve cinayettin
bakıyorum da islam devletlerinin başkanları şeyhleri karalları prenslari çok abartılı yaşamları ile çılgınca harcamaları israfın doruğuna çıkmaları yüzlerce eşle haremle hayvanlığın doruğunda birer firavun misali yaşamaları aynı zaman islam düşmanı emperyalist devletlerin uşağı haline gelmeleri korkunçtur hüzünlüdür ibretliktir
mesele din olunca müslüman ezilince nerde bu alçak krallar prenslar arap şeyhleri evet israil devleti yıllarca yaktı yıktı vurdu yok etti faşist amerika talan etti hani nerde bu islam devlet başkanları hani nerde rojavada cellatlık yapan iranda katliam yapan bu alçaklar nerde yeter artık diyorum édî bese uyanalım kim nereye nasıl hizmet ediyor kim mazlum kim katil bilelim Alllah kahretsin diyorum..i...dünya kirlendi ve hiç bir zaman akmayacak yüreklere merhamet insan egosu
hükmediyor evrene ego eşittir cinayet. zülüm ben merkezcilik sömürü kısacası tek güç tek servet tek söz tek tek tek yani insanı kölelleştiren bencil ruhun aşağılık hastalığı ve dalkavuk zihniyetlerdir.....Bu her toplumda var özellikle yıllarca her taraftan sömürülmüş ve yok edilmeye mahkum kalınmış kürt halkının kendine karşı olan acı keşmekeşliği ve ihaneti bencillik ego feodalizm ve güçler savaşı
Eğitim diyorum ben bunun çözümüne her yerde her toplumda yürekten ve gerçekten inanç ve eğitimle yücelme insanlaşma adaletin olduğu yerde insanlık vardır eşitliğin olmadığı yerde zulüm vardır onurun olmadığı yerde ise alçaklaşma ve.Ülkemde her şeyin en faydalısı ve hayırlısı olması dileğiyle dünyada zorbalığın bitmesi ve insanlığın yücelmesi umuduyla mutlu huzurlu ve güvenli bir geleceğe.....
| 515 |
Yetmişinden Sonra
Yetmişinden sonra gurbet olur mu
Yetmişinde iki can ayrı durur mu
Yetmişinden sonra gurbet oldu
Yetmişinde iki can ayrı durduLeyla Mecnun misali ayrıldılar
Genç değil ki dağları delsinler
Biri bir dağda biri bir dağda
Birbirini anarak avundularİki canı birbirine hasret koydular
İki can aşk ateşiyle değil
Hasret ateşiyle yandılar
Yanan ateşi gören gözler görmedilerİki can birbirine hasret
İki can sılaya sılaya hasret
Gözyaşlarını ah çektikçe
Akıttılar sessizce içlerineAşık Seyit'im ne söyleyeyim
Yetmişinde ayrılık rüzgarı esmesin
Yetmişinde hasret ateşi yanmasın
İki canı Mevla'm kavuştursun
| 85 |
Benden Sonra...
Doğan gün batacak bir akşamNe oluyor da desem bir de şaşırsamİsterki bir dünyayıda aşırsamHele bir dakika düşün sadece bir anİster rüzgar essin üstümden isterse sam...Kimler geldi kimler geçtiAteş gibi doğdular,güneşe eş oldularKuş gibi atılıp, kuş gibide uçtular El bebek gül bebek gelip kocabebek gittilerİster rüzgar essin üstümden isterse sam...
| 51 |
Düş İşte :) :( :)
dolaşılmış dağ eteklerinin hevesindeyim bu aralar.sıkıştırılmış ruhumu çıplak ayaklar ile bakir topraklara salabilmenin telaşında.yeşile mahkum koca bir gölün manzarasının seyrinin düşündeyimgurbetçi kuşların rotasına dost bir seyahatin hazırlığında.gözümü kapatıyorum beyaz bulutlu yelkenlilelerle gökyüzünün keşfindeyim ve yine sensin zarif bir kalem ile gördüğüm tüm düş güzelliklerini üzerine kaydetmem için bekleyen.zamanında ne çok denedim geçmiş,geçip gitmesin istedim zalimce.geçmişime ait ne varsa şimdime ait kalsın istedim ama ne yazık ki başaramadım.istikrarsızlığımın azametine uğradı geçmiş ve bu gün arasında temellerini attığım köprüler.sen sonuncusu ve hayırlısı olursun umarımne düşünürdüm bir kaç yıl öncesigünüm gecem hangi telaşlar içinde kovalardı birbirini.neye yorulmuştum en çok neye gülmüştüm neye ağlamıştım hatırlayamıyorum.neler arşivleyebildim ki olgunluğuma sermayeve hangi yolları teptim yada hangilerinden caydım cahilce hatırlamıyorum.meğer ne mühim zamanlar yitirmişim yeni anlıyorum.bilirsin ben hep bira karamsardım.böyle böyle ne çok şey atlamışım.daha çok oynamalıydım.daha fazla yaramazlık yapmalıydım.biraz daha arkadaş.sahip çıkamadım.ya da hiç olmadı ki sahip çıkayım.güzel düşlerin arefesindeyim.ihtimaller hevesindeyim.herkes yaşama olmak isteyenler ile başlar ben olmak istemediklerim ile başlayanlardanım.olmak istemediğim şeyler daha azdı.çabuk biter sandım başlangıçlarım yaşamıma yayıldığında anladım.şimdi hiç küçük değilmişim gibi geliyor sanki ağaçlara çıkmamışım karaduta vişneye bulaşamış üstüm başım.meğer olmayacak işlere kolumu sıvamışım.derin bir uyku sonrasının miskinliği yapışmış üzerime.tembel bir kedinin rehavetindeyim.silkelenmeye takatsizim.ama güzel şeyler olsun istiyorum buaralar.açıp buluttan yelkenleri gökyüzünden yer yüzüne akide şekerleri atmak istiyorumdüş işte...
| 212 |
Benim Pirim Hacı Bektaş Veli'dir
Benim pirim Haci Bektas Veli'dir
Pirim piri Sâh-i Merdân Ali'dir
Seyit Ali Sultan Kizil Deli'dir
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir
Erenlerin lokmasindan yer isen
Gerçek imâmlarin aslin der isen
Dinle pendi san derim er isen
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir
Arslan gibi apul apul yürüyen
Kendi özün Hak sirrina bürüyen
Kepenegin yani sira sürüyen
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir
Mümin olan lokmasini yedirir
Her sözleri rumuz ile bildirir
Gümânsiz bil onu gerçek velidir
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir
Kizil Deli ocagindan uyanan
Bastan basa yesillere boyanan
Varip pirin esigine dayanan
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir
Mekân tutmus Hanbagi'nda bucagin
Bulutlara agip tutan sancagin
Uyandiran pirimizin ocagin
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir
Kazak Abdal der rivâyet eyledim
Üç yüz altmis er ziyâret eyledim
Bu da söz basi hikâyet eyledim
Mürsel Baba oglu Sultan Bali'dir
| 138 |
Bâd-ı Saba Yazıp Al İfademi
1
Bâd-ı saba yazıp al ifademi
Götürüp bir dem de yare haber ver
De ki hamleylemiş derd ile gamı
Rahm eylesin bu naçara, haber ver
2
Bad-ı saba; varıp divanında dur
Oku bu nameyi, mefhumunu sor
Takınıp edebin baş eğ, boyun bur
Ahuzarım sıra sıra haber ver
3
Varub o canan iline düş git
Pervaz et turnalar teline düş git
İzhar etme, pünhan yoluna düş git
Kılma te’hir, vara vara haber ver
4
Cemâl’ım arzumu yar pîre söyle
Bu arzuhalı al ver pîre söyle
Saadet evinde çâr pîre söyle
Huzurunda dura dura haber ver
| 99 |
Mesafeler...
Bazen o kadar yakınsın ki bana
Kim bilir belki bir çift gözyaşı gibi
Ama aramızdaki dağların büyüklüğü
Kelimelerle anlatamadığım o uzaklık
Kim bilir belki okyanuslar kadar derin
Gökyüzü kadar uçsuz
| 31 |
Nesimi
Uzaklardan bir kara haber geldi
Duydum da acısı bağrımı deldi
Hem dostluğu hem yüreği güzeldi
Gurbet elde talan olmuş NesimiBir köşeye çökmüş bitmiş çabası
Üstünde eski püskü bir abası
Görse tanımazmış onu babası
Gurbet elde yalan olmuş NesimiBoş boş bakar olmuş kara gözleri
Taşımazmış artık onu dizleri
Menzilsiz zıpkın gibiymiş sözleri
Gurbet elde talan olmuş NesimiFelek kesti demiş tüm nefesimi
Hep unutmuş bahar denen mevsimi
Çok özlemiş memleketi Dersim"i
Gurbet elde yalan olmuş NesimiSevdiğini topraklara yar etmiş
Kendisine bu dünyayı dar etmiş
Bir başına yaşamaya ar etmiş
Gurbet elde talan olmuş NesimiNeden ya rab böyle sevenler gülmez
Bu alem hiç mi kadir kıymet bilmez
Aşkı için can veren kullar ölmez
Senin ruhun nur bezenmiş Nesimi
| 116 |
İsimsiz
Günahsız çocukların gözyaşı büyümeye kalkışırsa bunca günah içinde ilahi bir doğum mu olur ağlamaların firari? İlan ediyorum küflü sabahların işbirlikçi kederi nezaretinde gözyaşımız kayıp; oysa OHAL’de yok! ! Kuşatma sonrası cehennem çığlıklı ince bir ses küresel yara mıdır kanayamıyorum!
Bir tek kutup yıldızı güne vurunca anımsanır dağlı sevda...vakitlerden kıyamet sevdalıyım sevdalı…dert yandığıma bakma bakışın bir çağrıdır gelirim, gelirim ama yolum yok! -gözyaşı yerine bir imge bulunamadığı için ‘bilinmeyen bir dil’de susar- sevda içinde tecrit ağlamaya kalkışma biliyorum gözyaşı kayıp!
Bu bir soygundur ellerinizi kırın yüreğinize asın! Hiçbir şey yok mu, boşluğa bile borçlu muydunuz? Demek kör olası sömürgeciler yüreğinize el attılar çaldılar öyle mi?
Birgün ölüler dirilecek çıplak ihtilaller doğuracak dediniz..Sanki bu anı yaşamıştım ömrüm kısalacak olsun. bir kent ne kadar masum olabilirse sen de o kadar…o kadar işte yeryüzü insanı medeniyet artığı, asit yağmuru…
| 136 |
Düş Müdür Hayal Mıdır Bilmedim
Düş müdür hayal mıdır bilmedim (yar yar)
Gözüm yaşı akıp gitti silmedim amman (gülüm aman) Ben vaadliyim ben de sensiz gülmedim (yar yar)
İster dünyam felek felek bahçe bağ olsa
İster dünyam felek ey bahçe ile bağ olsa
| 43 |
Delinin Delisi
Gerek yok üstüne en marka seyiler giymeye eğer giymissen insanlığını ve sen hep kendin ol istediğin gibi gül mesela kahkaların iğrenç te gelse insanlara özenme imrenme kimselere bırak onlar özensin senin toprak kokan saçlarına herkes gibi olma olma ki farkın olsun herkesten belki zengin değiliz istediğimiz herseyi alamıyoruz zengin dediklerin dünyaları verseler ala bilirler mi üzerinde ki insanlığı hayatı özgürce sadece kendin için yaşa dünyanın hiç bir yerini değişme o çamurlu köyünün yollarına biz doğarken düştük o topraklara varsın üstümüz kirli çamurlu olsun insanlığımız değil seni seven öyle kabul etmeli benimseyecekse eğer seni birileri onlar gibi olmaya çalıştığin için değil senin sen olduğun için benimsemeli unutma gül dalında insan yüreğinde güzeldir
| 113 |
Berxwedana Şêrane
Gelê Kurdan kolanan de raperîn
Ev dijrabûn berxwedana şêrane
Dil û can em hev re ne, hev naqetin
Ji bo azadî ya gelan hewldane Bi rojane toz, dûma û xubar e
Ev şerê me şerekî pir girane
Ji axa me de dengê tang û topane
Tu hewzanî heşire û xopaneEv şerê me hemberê neyara ye
Bêwîjdanan ji me re gul nehîştîn
Ev berxwedan ji bo me pir pîroze
Ax û wax zarokên me hatın kuştinBi hezaran leşker hatin ji Rom’ê
Li ser me de agir, şewat dibare
Bo neyaran kend û kortan kûr vedin
Bizanibin artêşa Rom’ê me nikareHemû gelên Kurdan rabûn piyan e
Azadî Kurdan re çav dibiriqîne
Neyar nikare li ser me de were
Ev der Qoser’e ev navçe Farqîn’eMehmet Çobanoglu
28.12.2015
Stenbol
| 127 |
Biz- kadın erkek -hepimiz...Aklımdan geç(e-me-y) enler-Kalanlar...
Toplumda dengenin sağlanması, insan ilişkilerinin ve özellikle evliliklerin sağlıklı- sağlam temeller üzerine oturabilmesi için, kadın birilerinin kızı birinin eşi, birinin annesi, olmadan önce kendisi olmayı başarmalıdır. Buna inanmak, kadının birey olması için birinci koşuldur. Kadınların sorunları kendi kişiliklerinin farkında olmak gereği duymadıklarından vardır. Ne kadar üzücü ki ezilmişliğini yaratan yine kadının kendisidir. Birçok konuda toplumun ona biçtiği rolü düşünmeden kabul eder. Hatta destekler. Çocuklarını yetiştirirken de aynı yanlış tavrı sergiler. Doğal olarak kendisini yalnızca ev işlerinden sorumlu, iyi bir eş, iyi bir anne olmaya adamış, kişilik geliştirme çabası olmayan anne,kendisi annesi tarafından nasıl yetiştirilmişse,kızını da kendince çok sevdiğinden, aynen kendisi gibi yetiştirmeyi amaç edinir.
Kızına kız olduğunu, ev işlerini öğrenmesini, fazlaca dışarı çıkmamasını, hatta daha ileri giderek fazla konuşmamasını, susmasını öğütler. Kendisinden yaşça küçük de olsa erkek kardeşinin korumasına gereksinim duymasını, yaptırımlarına boyun eğmesini öğretir. Erkek çocuğa da “erkeksin erkek gibi davran, erkek şöyle yapmaz böyle yapar, kız kardeşine –sahip- çıkmalısın,”gibi gereksiz sorumluluklar yükler.. Bu arada baba da daha bir gururla annenin bu sözlerine “benden sonra evin reisi sensin, herhangi bir nedenle yokluğumda annen ve kız kardeşin sana emanet, senin sözün geçer” gibi (erkek çocuk hele de ergenlik döneminde ise daha da canla başla bu yetkiyi üzerine alacak) destekleyici sözlerle farkında olarak ya da olmayarak erkek çocuğa sonuna kadar kullanacağı bir sahiplik ve üstünlük hakkı verir. Evde böyle dayatılan erkek çocuk dışarıda da aynı sözüm ona üstünlük aşılamasıyla karşılaşır.çünkü toplum olarak da çok hevesliyiz ya da takıntılıyız “erkeklik” aşılamaya, kanıtlamaya.-İnsan ister istemez bir kompleks mi söz konusu da erkeklik takıntımız var diye düşünmekten kendini alamıyor -
Özetle çocuklarımızı kendimiz gibi yapmak için elimizden geleni yaparız.
Eğitim görmüş kadınlar bile eşlerinin yanlışlarından bahsederken 'sonuçta erkek tabi olacak kadar' diyecek kadar ve dayak yemediğine şükredecek kadar, beklentisizdir. Ne yazık ki hâlâ “döver de sever de” düşüncesi, boyun eğmişliği sürmekte. Kadın ve erkek davranışları değerlendirilirken acımasızca ve yüzsüzce çifte standart uygulanmaktadır.(Burada demek istediğim onursuz bir davranış için“erkek yaparsa kadın da yapar” gibi yanlıştan yana bir eşitlik savunması değildir. Eğer yargılanması gereken bir davranışsa cinsiyete bakmadan yargılanmalıdır.)
Yine üzücü bir gerçek var ki, kadınlara en acımasız eleştiriler yine kadınlardan gelmektedir. Kadın baş kaldırdığı ben insanım, ben bir bireyim” dediği anda ilk olarak bunu deme yürekliliğini gösteremeyen kadınlarca suçlanır.
Aslında erkekler için de durum çok farklı değildir.Sorun kesinlikle sadece kadın sorunu değildir.Kişilik sorunu,düşünme,yorulma sorunudur.Toplumun onayladığı, kabul gören davranışları sergilemek ne kadar kolaydır.Zor olanı değil kolay olanı seçerek rahatımızı sağlamaktayız,hep birlikte kadın erkek hepimiz…aylin-K.T
| 404 |
Kıyamet
Neye inanacağımı bilemedim
Yüzündeki masumiyet? Bir adım sonrası sanki cennet.
Yoksa alnı secdeye değmemişin son nefesi.
Kıyamet? Hangisi acaba gözlerindeki mezar.
Hangi toprak hangimizin hangi günahını paklar.
Cennet? Kıyamet? Bakamıyorum desem yeri var sevgili artık gözlerine…
Cennet de olsa kıyamet de artık ne yazar…
Artık yaylam değilse, anam babam, ablam, ekmeğim, ilacım, şarabım,
Koştuktan sonra anne elinin sırtıma havlu koyması…
Babanın akşam gelirken aldığı boyama kitabı.
Annenin hasta alına dokunuşu.Her uykumda yastığın annem kokuşu…
Her uyanmamda bir buse değilse artık gözlerin
Bir şeker değilse ağlayan gözleri anında parlatan.
Bir masumiyet değilse çocukluktan gelip hep çocuklukta yaşayan gözlerin.Kıyamet olsa ne cennet olsa ne
Gözlerin yan yana kazılmış
kapkara, kaskahverengi
öpölümrengi
bir çift mezar!
| 113 |
Hayat fırtınası
HAYAT FIRTANASI
******************
O hayat fırtınası taştan savurdu
Yokluk bu sinemi yaktı kavurdu
Ölmeden üstüme toprak savurdu
Alamadım hayat senin bir tadını
**************************
Yükseklerden uçar şu alıcı kuşu
Değmez ki avcının mermisi taşı
Yiğit olanın akmaz kanlı gözyaşı
Alamadım hayat senin bir tadını
**************************
Karanlık gecenin sendin yıldızı
Ben geçen kervancı sense hancı
Açtığın yaranın bulunmaz ilacı
Alamadım hayat senin bir tadını
**************************
Soylu bir cevherdi potada eridin
İnci oldun o ak gerdana dizildin
Beni böyle deli divane gezdirdin
Alamadım hayat senin bir tadını
***************************
Halk Şair Cuma Soylu.12.05.2015
| 91 |
Her Savaş Bir Yoksulluğun Başlangıcıdır Aslında
Dünya var olduğundan beri kaos, kavga ve savaşlar hiç eksik olmamıştır yeryüzünden. Kime ne faydası var savaşların diye soracak olursanız, buna da verilecek tek cevap sadece silah şirketleridir. Düşün bir kere silah şirketlerinin üç beş tane patronu ve binlerce çalışanından gayrı savaşın hiç kimseye faydası olmayacak. Geride binlerce ölen, yaralanan kadın, erkek, sabi sübyan. Kullanılan kimyasal ve nükleer silahlar yüzünden onarılamayacak kadar tahrip edilen tabiat varlıkları ve tarihi eserler. Silah şirketinde çalışan bir baba, kazandığı parayı iki oğluna bir kızına yedirirken hiç düşünmeyecek mi ''Benim çocuklarım güzel okullara giderken Irak'da Afganistan'da, Somali'de çocuklar sapı sapır toprağa düşecek ve onların oyuncakları sahici silahlar olacaktır.''Daha önce yapılmış iki dünya savaşı da savaşa giren ülkelerde ve halklarında büyük maddi ve manevi zararlara yol açmıştır. Bunu kesinlikle inkâr edemeyiz. Bu savaşlardan sonra meydana gelen yıkımları onarmak ve o toplumları eski hallerine, yaşayış şekillerine geri döndürmek yıllar almıştır... Japonya İkinci Dünya Savaşında iki milyona yakın insanını kaybetmiştir ve sanayi gücü olabildiğince zayıflamıştır savaş öncesine nazaran. Savaştan sonrada kaybeden tarafta olduğu için teknolojik üstünlüklere sahip çok gelişmiş bir ordu kurmasına izin verilmemiştir. Almanya ve İtalya'da hakeza aynı durumlara düşmüşler ve savaştan sonra toparlanmaları uzun zaman almıştır...Yakın zamanda İran ve Irak iki Müslüman ülke olarak emperyalistlerin gaza getirmesi ile aralarında savaşa tutuşmuşlar ve bu savaşta her iki taraftan da milyonlarca insan ölmüş veya yaralanmış yüz binlercesi sakat kalmıştır, daha sonra ABD'nin Saddam Hüseyin ile menfaatleri bitince onu bir kalemde harcamaktan da çekinmemiştir Sam Amca. Bildiğiniz gibi İran-Irak savaşının da kazananı olmadığı gibi her iki ülkede büyük yıkımlara uğramışlardır. Sonunda da eski ülke sınırlarına geri dönmüşlerdir. Bu savaşta Rusya İran'ı destekler gibi görünmüş, Amerika'da Irak'ı desteklemiş ve her iki süper güçte İran ve Irak'a milyarlarca dolarlık silah ve malzeme satmışlardır.Hindistan ve Pakistan nükleer enerji üretebilen ve atom bombasına sahip olan iki büyük ülkedir. Bilindiği üzere atom bombası yapabilmek yüksek teknoloji ve maliyet gerektiren bir iştir. Caydırıcı olması sebebi ile ülkeler tarafından sahip olunması istenilmektedir. Buna harcanacak zaman ve parayı ülkeler halklarının refahı ve mutluluğu için harcasalar daha güzel olmaz mı? Nükleer enerjiye sahip ol, ama gitgide kalabalıklaşan ülkelerinizde bir türlü nüfus planlaması yapamayın halkınızı da fakirlikten sürüm sürüm süründürün. Bu mu insanlık?Gelelim ikiz kulelerin yıkılması olayına. Bunun Müslümanlar üzerine yıkılmaya çalışılması da bir emperyalist taktiğidir aslında. İkiz kuleler yıkıldıktan sonra bütün Müslüman coğrafyalarına emperyalistlerce ağır saldırılar başlatılmıştır. Başta Irak, Somali, Afganistan, şimdilerde Libya ve Suriye her gün kaos ve anarşi ortamına sürüklenmektedir. Bir coğrafya baştan ayağa yıkılırken ABD silah şirketleri kâr üstüne kâr rekorları kırmaya devam etmektedir son hızla... Üç beş tane fok balığı ya da balina için dünyayı ayağa kaldıran emperyalist ülke vatandaşları, milyonlarca insan sorgusuz sualsiz öldürülürken, işkencelere uğrarken, kıllarını bile kıpırdatmamaktadırlar işte bu yaşananlar çifte standart denen olgunun dik alasıdır...Sovyet Bloğu çöktükten sonra şu anda tek güç gibi görünen ABD dünyayı kasıp kavurmaya devam etmektedir. Şimdilerde karşılarında ne Sovyet bloğu ne de Çin ya da Küba vardır. Bakın çevrenize bütün silahlar Müslümanlar üzerine çevrilmiştir. Tek düşman Müslümanlar ve İslam Ülkeleridir. Bu nasıl yaman bir çelişkidir ki bir zamanlar Komünist Ülkelere karşı silah yardımı yaptıkları ve destekledikleri ülkeler şimdi azılı birer düşman olmuşlardır. Emperyalistler doğaları gereği bulundukları toplumları refah içinde yaşatmak ve daha ileri seviyelere taşımak, şirketlerine kâr üstüne kâr rekoru kırdırmak, Müslüman ülkelerin doğal kaynaklarını alabildiğine sömürmek için her iki üç senede bir mutlaka savaş çıkartmak, çığırtkanlığı yapmak zorundadırlar. Bir yere gelip mutlaka tıkanacaklar o da aşikâr. Dünya milletlerinin birçoğunun nefretini kazanan bir ülke eninde sonunda ekonomik olarak gerileyecek ve çökecektir ki ayrıca bir dolu sosyal problemle de (AİDS, uyuşturucu, fakirlik) boğuşmaktadırlar.Dünyanın zenginlik ve güzelliklerinin dünya halkları arasında eşit şekilde paylaşılması hem barış ortamını meydana getirecek hem de emperyalizme ağır bir darbe vuracaktır kanaatindeyim. İnsanlık artık yeni bir yola girmek mecburiyetindedir. Açlığı, yoksulluğu ve savaşları ortadan kaldırmaya var gücümüz ile çaba harcamalı dünyayı yaşanabilir bir gezegen kılmak için tüm insanlık hep birlikte seferber olmalıyız. Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
| 642 |
Nasıl Düştük Bu Hale?
Ölmüş komutanından medet dileyen gördüm,
Geçmiş padişahına küfür söyleyen gördüm,Kabristanda el açmış mezarların başında
Ne olursun diyerek yardım bekleyen gördüm.Ne oldu bu ümmete? Nasıl düştük bu hale?
Göklere bakıp bakıp Mehdi bekleyen gördüm.Halbuki duvarında asılıdır Mehdisi,
Fakat oyla cenaze, düğün süsleyen gördüm.Bu kadar mı uykuda olabilir bir ümmet?
Hatta rüyalarında bile esneyen gördüm! ...
| 58 |
Deniz
Deniz mavi bir balık yazıyor,
siliyor gri bir balığı.
Deniz alev alan bir kruvazör yazıyor,
siliyor kötü yazılmış bir kruvazörü.
Şairlerden daha şair
müzisyenlerden daha müzisyen
benim yorumcumdur,
eski deniz,
geleceğin denizi,
taçyaprak taşıyıcısı
kürk taşıyıcısı.
Yerleşiyor içimin derinliğine:
yeşil bir güneş yazıyor,
siliyor eflatun bir denizi.
Yarı açık bir güneşi yazıyor deniz
kaçıp giden bin köpekbalığı üzerine.
| 59 |
Bu Sabah Bayram
Yere bağdaş kurdu oturdu babam,
Küçük bir mindere kuruldu anam,
Sıraya girince evde bulunan,
Eller öpülecek, bu sabah bayram.Her el uzatışta aklı bulandı,
Çok yaşa demeye dili dolandı,
Vakur duruyor da gülüş yalandı,
Sevgi dökülecek, bu sabah bayram.Çocuklar sırada duvar dibinde,
O anda ses oldu evin içinde,
Komşusu kapıyı döver biçimde,
Dostluk eklenecek, bu sabah bayram.Gelen payı aldı mutfağa gelin,
Bir yılı olmuştu sürmezdi elin,
Dışa vurmasa da of diyor dilin,
Yıllık et yenecek,bu sabah bayram.Düşünceye dalmış gözü tavanda,
El edip oturttu tahta divanda,
Eyüp hatır soram diyor bayramda,
Nasılsın denecek, bu sabah bayram.Eyüp Şahan
Ankara 27.11.2009
| 100 |
Erir ömrüm
Hayatta hep yedim aşk yolunda vurgunu
Çileli yüreğim artık sevdâ yorgunu
Sevgiyle barışmaz gönül oynar kırgını
Erir ömrüm sanki güneş vurmuş kar gimiBir maral uğruna terk etmişim yurdumu
Yüreğim acısı dinmez yakar nâr gimi
Şu yalan dünya’da bulunmazmış yâr gimi
Erir ömrüm sanki güneş vurmuş kar gimiGüzelliğin şavkı gözlerime nur gimi
Seller gibi akan göz yaşların durdumu
Hasretinle yanar içim ateş kor gimi
Erir ömrüm sanki güneş vurmuş kar gimiDiyor aramızda yâr başkası var gimi
Acı sözler söyler deşersin kız derdimi
Kuruttu sözlerin goncamdaki sürgünü
Erir ömrüm sanki güneş vurmuş kar gimiBu acıyla hayat olur bana ar gimi
Bende bulmadığın eller sana verdimi
Çoraktır yüreğin ürün vermez yer gimi
Erir ömrüm sanki güneş vurmuş kar gimi 24,09,2007
İnegöl/Bursa
| 120 |
FT - Milli Takım(Tezahürat)
Milli Takım Milli Takım
Herbiri Aslandır Bakın
Milli Takım Milli Takım
Hakkındır Ay Yıldız HakkınMilli Takım Milli Takım
Fedadır Canı Bu Halkın
Milli Takım Milli Takım
Başarıdır Başarı Diler HalkınMilli Takım Milli Takım
Her An Seninledir Kalbim
Milli Takım Milli Takım
Atın Altından Goller Atın
| 49 |
Hasret limanına demir atmışım...
Sen bana bir ışık yakmasan bile
Bir daha yüzüme bakmasan bile
Nazlanıp karşıma çıkmasan bile
…Hasret limanına demir atmışım.Acımasız demişlerdi görmezse
Dönüşü zor olur tava gelmezse
Boşuna üzülme kıymet bilmezse
…Hasret limanına demir atmışım.Tamam deyip bırakırsan tedbiri
Bir adım gidersin üç adım geri
Kusurun gözüne saymanın yeri
…Hasret limanına demir atmışım.Bünye alışıyor hasret çekmeye
İnan bana çok az kaldı bitmeye
Zaten niyeti yok çekip gitmeye
… Hasret limanına demir atmışım.Yelkenler yırtılmış pruva kırık
Boğazımda düğümlenir hıçkırık
Ömrümüz tükendi bitmez ayrılık
…Hasret limanına demir atmışım.Başa dönüp suçlu aramıyorum
Doğru bir karara varamıyorum
Ben yalnız bir işe yaramıyorum
…Hasret limanına demir atmışım.Zulmün sillesini önceden tattım
Huzurum istendi bedava sattım
Ozan’ı arama ben çoktan battım
…Hasret limanına demir atmışım.İst/2013Değerli dostumdan; 'Konmuşum dalına, açar mı diye
Kuş olup benimle, uçar mı diye
İçimde bir kuşku, kaçar mı diye
.....Hasret limanına demir atmışım...' Mustafa Bay, 'ZEYBEK HOCA'
| 146 |
Görücü
Bu gün kafam bir bomba
Beni istemeye geldiler hiç sorma
Oysa benim aklım başka
Fikrim başka
Başkalaşım yaşıyorum ben hayatımdaTanımıyorum ki geleni
Komşumuz ayarlamış görücüleri
Çocukta fena değildi hani
Ama ben neyleyim cebindekileri
Malım mülkün değeriniTelefonlarım susmaz oldu o günden beri
Arama delikanlı ben istemiyorum seni
Mesajda atma geceleri
Anlayışlı olalım rahatsız etme beniİnsan ilk önce görmeli
Tanımalı ve sevmeli
Evlilik bu çocuk oyuncağı değilki
Evleneceğim kişi
İlk önce benim kalbimde yer edinmeliMutlu olmalı insan sevdiğini görünce
Her an olmalı hislerinde
Olmalı insanın sevdiği düşlerinde
Aşk belki ilk görüşte
Belki düşlerinde
Belkide hislerinde
Aşk insanın cebinde değil
Sıcaklık verdiği kalbinde.
| 101 |
Bize ay yıldızın rengi yeter
Karayla kızılla işimiz yok,
Bize ay yıldızın rengi yeter.
Bayrak ararsan etrafında çok,
Bize ay yıldızın rengi yeter.Vatan uğruna şehit olmuşuz,
Hakkın özüne sadık kalmışız.
Ayla yıldızı gökten almışız,
Bize ay yıldızın rengi yeter.Atamızdan bize miras kalmış,
Özde hak ettiği yeri bulmuş.
Şehit kanı bayrağa renk olmuş,
Bize ay yıldızın rengi yeter.Sanma o gönüllerin yesidir,
Özde Türk milletinin sesidir.
Ülkemizde göklerin süsüdür,
Bize ay yıldızın rengi yeter.Yusuf sana bağlıdır han ile,
Vatanda değer buldun can ile.
Sen göklerde dalgalan şan ile,
Bize ay yıldızın rengi yeter.
| 91 |
Göç Edelim
Kalk gönül göç edelim
Biz bu diyarda gidelim
Gurbet derdi ölüm gibi
Biz köyümüze dönelim! Kalk gönül göç edelim
O ulu dağlara dönelim
Sarı,yeşil,mor çiçekler
Al,kızıl gülleri görelim! Kalk gönül gir yollara
Şu karlı dağları aşalım
Bu gurbette hayır yok!
Biz yöremize dönelim Gönül kalk göç edelim
Gayri bu elde needelim?
Ne saz,söz nede dost var
Gönül oyalanma gidelim Kalk gönül göç edelim
Biz bu diyarda gidelim
El oğluda zalim olmuş
Kalk gönül biz kaçalım
Kalk gönül oy ciğerim
Ey yaralı acılı yüreğim
Ben yoksul Çobanoğlu
Biz köyümüze dönelim…
23.11.2008
Yıldırım
| 93 |
Noel Baba
Daha küçükken, Miladi yılbaşı geldiğinde
Noel Baba, hediye getireceğini, beklediğimde
Noel Babanın hediyesini, özlediğimde
Ortada ne hediye var, ne de Noel Baba varNoel Baba sahteymiş, iyi ki gerçek bir babam var
Güzel hediyeler ve oyuncaklar, işte bu babamdan var
Sonradan anladım, yıllardan beri, kandırıldığım var
Çocuklarımızı, Noel Babayla, kandırdıklarımız varNoel Baba diye, gerçek bir baba yok
Hıristiyanlıkta, Noel Babalar daha çok
Artık dostlar, inanın bunlara karnım tok
Noel efsanesine bile, güler balıklardan fokİşte yine yılbaşı geliyor, Noel Baba çığırtkanlığı ortada
Çocuklarımız, sabaha kadar diyecek, Noel Baba burada
Ama ortada, ne oyuncak var, nede Noel Baba, işte şurada
Ben oyuncak istemem, gerçek babamın sevgisi yanımda20.12.2009
Fikret Gürsoy
| 108 |
Özlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaş
KARDEŞLERİMEGözlerimden yaş boşanıyor yavaş yavaş
Geçmişe götürdün beni ağlattın gardaş
Ah bu hasretlik var ya canım karındaş
Özlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaşHepiniz benim nazlı çiçeklerimsiniz
İçiniz bal dolu peteklerimsiniz
Derdime derman sizler ilaçlarımsınız
Özlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaşGönlüm hep sizinle cismim sizdende uzak
Kaderimizmiş, ayrılık, hasretlik bize tuzak
Ne zaman sona erecek gece olacak şafak
Özlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaşHalil’i gözyaşına boğdun can gardaşım
Acınızı bana göstermesin Allahtan niyazım
Sizlerden uzak kalmakmış da alınyazım
Özlem, hasret ciğerimi çok yakar gardaşHalil ÇOLAK 14.02.2015
KAYSERİ
| 92 |
Gökyüzüne Bakarken Yere Düşen Ben
bu dağların ateşi yaman
havada yapışkan nem kokusu
bu çayır çimen solmuş
bu dağ ölmüş diyorlar
yalan! * * * * bu dağların soğuğu yaman
asılı kalmış düşen kar taneleri
ruhsuz, ışık vermeyen beyaz örtü
yürekleri aydınlatır olmuş geceleri
bu dağ yitik diyorlar
yalan! * * * *bu dağların doruğu yaman
semadaki kanat sesleri
vadideki su akisleri
gözyaşları olmuş bir çağlayan
suyu boğar, çoşar diyorlar
yalan! * * * * bu dağların öfkesi yaman
dilenci haysiyeti ruhu
iğrenç sırıtışlar, yapışmış kalmış
duyulur vebalı, inceden haykırış
bu dağ yanmış diyorlar
yalan! * * * *bu dağ en gecede
özgür bir seven!
bu dağ nameler söyler
dinleyene inceden.
bu dağ sevilen!
bu dağda nefesim var
bilinmeyen ezgiden
bu dağda bir yürek var.
bu dağ dostum diye
evrene diz çökmüştür.
baharı kış eyleyip
kışa yüz sürmüş,
bu dağ sadece;
gökyüzüne bakarken,
yere düşmüştür.
bu dağ yanmış, kül olmuş
küllerinden geri dönmüştür! 20.05.2003
| 154 |
Bayram Olsun
Baharı kuşatıyor gelinciklerin özü
Yüreklere düşüyor nakşi deryası sözü
Ebedi sevdaları nakış nakış işliyor
Bayrama dönüşüyor menzilde gülün özüHanesinden taşıyor rahmete dönen sevda
Yarin gül bahçeleri ümmete olur sefa
Sıdk ile bekleyince nurlu kapılarında
Gönüllere işliyor ezeli aşktan vefa Bayramları kutlarken bizlere bayram olur
Yürekler gül nesline ebedi hayran olur
Onlar sonsuz alemin bizlere muştusudur
O güllerin gülüyle her anın bayram olur Hanenizin köyünün hergünü bayram olsun
Ruhunuz sevdanızla aşklara galip olsun
Ümmetin son nefeste korkuyla beklediği an
Sizlerin duasıyla ebedi bayram olsun
| 85 |
Kodes..
Cız ediyor başım..
Gözüm,kaşım..
Anaaa..! ..bu devirde,bu zamanda…
Evlilik…akıl ve mantık dışı..
Çamaşır makinesı yıkar,çamaşırlarımı,giysilerimi
Gerek bile yok..bulaşık
Bulaşık makinası..
Dırdır vırvır…
Bir buuuzdolabı..derindeen..
Kafana görede… bir masa iki sandalye..çeeekyat..
Çeeekyat…
Aptal kutusu tv-sayar bilgisayar internet..
Nerde sabah orda akşam..
Gülden çiçekten polenez toplayan arı gibi…
Kelebek..kelebek…
Ama sakın anlaşılmasın..hızlı yaşa genç zıbar..
Ağır sorumluluklardan kaçmak…
Mutsuzluklardan –çaresizliklerde kaçınmak…
Bir köyevi toplum ve toplumsal sorunlar…
Desteklerim,çabalarım,katılırım…
Cız ediyor başım..
Gözüm,kaşım..
Anaah..! ..bu devirde,bu zamanda…
Evlilik…
Evlilik….akıl…akıl ve mantık dışı..
Bile bile lades…lades yani….
Lades…
Kodes…
| 86 |
Günah İşledim
Bir bana aşkı çok gördün
Bir beni cezalandırdın
Bir benim yüzümü güldürmedin
Allah"ım bir ben mi günah işledim.
Bir bana mutluluğu çok gördün
Bir beni süründürdün
Bir beni yaşarken öldürdün
Allah"ım bir ben mi günah işledim.
Bir bana geceyi haram ettin
Bir benim dostlarımı düşman ettirdin
Bir beni terk edilen ettirdin
Allah"ım bir ben mi günah işledim.
Bir beni dünyaya kör ettirdin
Bir bana herkesi güldürttün
bir beni dünümden ettirdin
Allah"ım bir ben mi günah işledim...
| 78 |
Bir Ana - Bir Baba
Bir ana bir ana
Bir ana süt verir oğluna
O büyür ve ölür
Ölür kavgasının uğrunaBir baba bir baba
Bir baba harcar ömrünü
O büyür ve tutar
Tutar babasının emriniAnda çiçekler açar
Tağut tevhidden kaçar
Oğul göğsünü açarZulümâtın üstüne gider
Ana sütüm helâl olsun der
Zulümâtın üstüne gider
Baba ömrüm helâl olsun der(adana - 11.06.08)
| 60 |
Kanka
Bir kanka modasıdır gidiyor,
Kanka aşağı kanka yukarı,
Bırakamadık bir türlü özentileri,
Nedir bu kanka muhabbeti böyle. İlk tanıştığına da derler kanka,
Kaç yıllık arkadaşınada derler kanka,
Ne zaman aşacağız biz bu konuları,
Şimdi gençlikte olmuş moda kanka.Eskiden böylemiydi arkadaşlıklar,
Bir samimiyet vardı sohbetlerde,
Arkadaş dediğin zaman dururdu hayat,
Şimdi gençlikte olmuş moda kanka.Gençlik hızlı gençlik heyecan dolu,
İki şey moda şimdi yalan dünyada,
Bir Avrupa bir kanka sonu hayır ola,
Şimdi gençlikte olmuş moda kanka.Şimdi sorsan birine nedir kanka,
Döner dolaşır aynı şeyi der kanka,
Cin Mehmet'im ne desin ki daha,
Döner dolaşır yol çıkar kanka ya.(-Kuzgunlu-Cin-Mehmet_YAŞAR-)
| 99 |
SEN ERDEMİ İYİ ANLA ve ŞÜPHEYE DÜŞME ASLA; BU ZAFER YETMİŞ BEŞ MİLYON! .
SEN ERDEMİ İYİ ANLA ve ŞÜPHEYE DÜŞME ASLA; BU ZAFER YETMİŞ BEŞ MİLYON! .Azimle Yürünen, Samimiyetle Korunan ve Ciddiyetle Daimi Olan; Bir Yol! .
Erdem; BÜYÜĞÜNÜ TANIMANIN VERDİĞİ CESARET! . ERDEMLİ; GÖREV BİLİNCİDİR! .
SEN DE DÜŞÜN, BEN DE DÜŞÜNEYİM; ERDEM ADINA! . BU DÜŞÜNCELER O’NA, BAK! .
SEN HANGİ İNSANI ERDEMLİ BİLDİN? . ERDEM; ŞÜPHECİ DEĞİLDİR AŞKLARIMIZA! .{ Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 07 Nisan 2012 Cumartesi 04:29:11 }
| 86 |
Bir Veda Zamanıdır Şimdi, Umutsuzluğa Direniş Bitti, Ahmet Ünal ÇAM da Gitti
22-03-2007 10:00Bahar bitti, ümit soldu gönlümde
Hep hazan, hep hazan oldu ömrümde
Hakka ‘ Merhaba! ’
dostlar ‘ Elveda! ‘ olsun
giderken son sözüm deBir veda zamanıdır, …geldi gayri
Her güzel şey gibi umut da bitti
Artık sevinin, sevinin şimdi
Eski hatıra oldu,
..Ahmet Ünal ÇAM da gitti
| 60 |
Percembahar
Sen vardikca irmak sana cark damla sana caglayan
Sen güldükce gül sana bahar nergis sana hayran bal badem sana cerci
Sen yandikca cira kandil ve ben sana….
Sen ask olup sevildikce bagrim yarasinda sizlayan yarim
Sinem silam gurbetim
Dünya diyarim ve gönül evimdir bahtin
Yazim kisim tüm ömrüm barkimla bir
Cümleten helalin olsun ki gülüm sevgilim
Yorulmus hayali kurulmus düsüyle bag bahce heryer ve hersey
Saray misali percembaharlara sergen
…ve sevgi topragindan kösk sana
| 75 |
Aşkname
AŞKNAMEŞu karşıki yaylada bir güzel gezer
Açmış zülüfleri canı candan eder
Ağustos yağmurları gibi cilve eder, naz eder
Güzel sende kara toprağa yar olursun.Ey güzel çakır gözlerinde kartallar yatar
Bakışların nice yiğitlerin yüreğini parçalar
Gün gelir kazanlar kurulur, davullar çalar
Güzel sende bir çirkine gelin olursun.Aşık Vedat der sözü dinlenmez
Karşı yaylanın güzeline meyil verilmez
Kirmen tutan ele orak verilmez
Yörük kızı sende bir kötüye yar olursun.
02.07.2007
Yenisu / Silifke
www.akdeniz.orgfree.com
| 73 |
Er ramazanın diyorki
Er ramazan diyorki
Ben artık zor dönerim anam
Bayrak tepede şehit olmadan
carpışarak son hünerim
Dağda sınır boylarında
Bir mehmet mehmetin yanında
Dağ bile taşımaz bu yükü
anck taşır mehmedim
Bayrak tepede kara bulut
yanı başımda mehmedim tut elimden sen tut
Yanmakda yüreğim bir yudum su verki
Şahadetden önce ne haldeyim
Seccademde deyil vatan toprağında
son secdedeyim
Aklıma akif ardından necip geliyor
Cok zordayım bu halde iken bile
hamd etmekdeyim
| 73 |
Ayrılık
Ağaçlar yere gölgeler sermiş,
Batar da güneş düşer ayrılık.Akarak büyür uzar ırmaklar,
Kavuşur denize düşer ayrılık.Varılır bir yere yakın ve uzak,
Gurbette sineye düşer ayrılık.Azrail gelir hıçkırır ruhlar,
Alır da birini düşer ayrılık.
| 34 |
Güneş
Erzurum'a güneş doğdu
İşte Dursun işte Güneş
Karanlığı nura boğdu
İşte Dursun işte GüneşMaşuğuna gündür aşık
Gecelere hilal beşik
Gökyüzüne vurur ışık
İşte Dursun işte GüneşNuru Hakk'tan Hay'ım Dursun
Yıldız olan Pay'ım Dursun
Garip Metin Ay'ım Dursun
İşte Dursun işte GüneşGARİP METİNİ
| 43 |
İnfilak Vakti
infilak vakti yaklasıyor şimdi senin yollarına bakamıyorum.yasamdan olume gidiyor bu raylar.şimdi kuslar geçiyor gokyuzunden.sabahları senle baslıyor kahvaltım...kuslara ekmek atıyorum.yollarda kaybolmayı seviyorum.infilak vaktiydi bana gelişin.nerden oldugun belli olmadan bir vakit merhaba deyişin.şimdi pencerelerden bakıyorum oten kuslara soruyorum seni.fanustaki iki balık andırıyor yalnızlıgımı.şimdi cıkıp bir limana gitsem akdeniz karsılar beni,bende severim aslında limanları tek gidiş yolum sana onlardır.infilak vakti yaklastı şimdi eski sevgilerden calıyorum seni içine birazda seni katıyorum.telaslarım, heyecanlarım,sabah uyanamamıslarım kusların cıvıltıları her dakika seni andırıyor her dakika biraz daha sen oluyor.Bana gelişin infilak valktiydi,hiç beklemeden yanastım yanımdaki limana...
| 90 |
Çırpınış
İçimdeki deniz yorar insanı,
Yorar köleliğimi, gençliğimi.
Kendimden göç mü ediyor tüm güçler?
Aşk için atılan feryat,
Sen bakışlarını feda ettin,
Ben ise yüreğimi,
Yürekse ömürleri atıyor bu limandan.
Dalgalara koşuyorum,
Çırpınıyorum, denizlerle çırpınıyorum.
Feryadım aşka, çarpıntım dünyaya,
Buralardan gidene dek...
| 42 |
Her Savaş Bir Yoksulluğun Başlangıcıdır Aslında
Dünya var olduğundan beri kaos, kavga ve savaşlar hiç eksik olmamıştır yeryüzünden. Kime ne faydası var savaşların diye soracak olursanız, buna da verilecek tek cevap sadece silah şirketleridir. Düşün bir kere silah şirketlerinin üç beş tane patronu ve binlerce çalışanından gayrı savaşın hiç kimseye faydası olmayacak. Geride binlerce ölen, yaralanan kadın, erkek, sabi sübyan. Kullanılan kimyasal ve nükleer silahlar yüzünden onarılamayacak kadar tahrip edilen tabiat varlıkları ve tarihi eserler. Silah şirketinde çalışan bir baba, kazandığı parayı iki oğluna bir kızına yedirirken hiç düşünmeyecek mi ''Benim çocuklarım güzel okullara giderken Irak'da Afganistan'da, Somali'de çocuklar sapı sapır toprağa düşecek ve onların oyuncakları sahici silahlar olacaktır.''Daha önce yapılmış iki dünya savaşı da savaşa giren ülkelerde ve halklarında büyük maddi ve manevi zararlara yol açmıştır. Bunu kesinlikle inkâr edemeyiz. Bu savaşlardan sonra meydana gelen yıkımları onarmak ve o toplumları eski hallerine, yaşayış şekillerine geri döndürmek yıllar almıştır... Japonya İkinci Dünya Savaşında iki milyona yakın insanını kaybetmiştir ve sanayi gücü olabildiğince zayıflamıştır savaş öncesine nazaran. Savaştan sonrada kaybeden tarafta olduğu için teknolojik üstünlüklere sahip çok gelişmiş bir ordu kurmasına izin verilmemiştir. Almanya ve İtalya'da hakeza aynı durumlara düşmüşler ve savaştan sonra toparlanmaları uzun zaman almıştır...Yakın zamanda İran ve Irak iki Müslüman ülke olarak emperyalistlerin gaza getirmesi ile aralarında savaşa tutuşmuşlar ve bu savaşta her iki taraftan da milyonlarca insan ölmüş veya yaralanmış yüz binlercesi sakat kalmıştır, daha sonra ABD'nin Saddam Hüseyin ile menfaatleri bitince onu bir kalemde harcamaktan da çekinmemiştir Sam Amca. Bildiğiniz gibi İran-Irak savaşının da kazananı olmadığı gibi her iki ülkede büyük yıkımlara uğramışlardır. Sonunda da eski ülke sınırlarına geri dönmüşlerdir. Bu savaşta Rusya İran'ı destekler gibi görünmüş, Amerika'da Irak'ı desteklemiş ve her iki süper güçte İran ve Irak'a milyarlarca dolarlık silah ve malzeme satmışlardır.Hindistan ve Pakistan nükleer enerji üretebilen ve atom bombasına sahip olan iki büyük ülkedir. Bilindiği üzere atom bombası yapabilmek yüksek teknoloji ve maliyet gerektiren bir iştir. Caydırıcı olması sebebi ile ülkeler tarafından sahip olunması istenilmektedir. Buna harcanacak zaman ve parayı ülkeler halklarının refahı ve mutluluğu için harcasalar daha güzel olmaz mı? Nükleer enerjiye sahip ol, ama gitgide kalabalıklaşan ülkelerinizde bir türlü nüfus planlaması yapamayın halkınızı da fakirlikten sürüm sürüm süründürün. Bu mu insanlık?Gelelim ikiz kulelerin yıkılması olayına. Bunun Müslümanlar üzerine yıkılmaya çalışılması da bir emperyalist taktiğidir aslında. İkiz kuleler yıkıldıktan sonra bütün Müslüman coğrafyalarına emperyalistlerce ağır saldırılar başlatılmıştır. Başta Irak, Somali, Afganistan, şimdilerde Libya ve Suriye her gün kaos ve anarşi ortamına sürüklenmektedir. Bir coğrafya baştan ayağa yıkılırken ABD silah şirketleri kâr üstüne kâr rekorları kırmaya devam etmektedir son hızla... Üç beş tane fok balığı ya da balina için dünyayı ayağa kaldıran emperyalist ülke vatandaşları, milyonlarca insan sorgusuz sualsiz öldürülürken, işkencelere uğrarken, kıllarını bile kıpırdatmamaktadırlar işte bu yaşananlar çifte standart denen olgunun dik alasıdır...Sovyet Bloğu çöktükten sonra şu anda tek güç gibi görünen ABD dünyayı kasıp kavurmaya devam etmektedir. Şimdilerde karşılarında ne Sovyet bloğu ne de Çin ya da Küba vardır. Bakın çevrenize bütün silahlar Müslümanlar üzerine çevrilmiştir. Tek düşman Müslümanlar ve İslam Ülkeleridir. Bu nasıl yaman bir çelişkidir ki bir zamanlar Komünist Ülkelere karşı silah yardımı yaptıkları ve destekledikleri ülkeler şimdi azılı birer düşman olmuşlardır. Emperyalistler doğaları gereği bulundukları toplumları refah içinde yaşatmak ve daha ileri seviyelere taşımak, şirketlerine kâr üstüne kâr rekoru kırdırmak, Müslüman ülkelerin doğal kaynaklarını alabildiğine sömürmek için her iki üç senede bir mutlaka savaş çıkartmak, çığırtkanlığı yapmak zorundadırlar. Bir yere gelip mutlaka tıkanacaklar o da aşikâr. Dünya milletlerinin birçoğunun nefretini kazanan bir ülke eninde sonunda ekonomik olarak gerileyecek ve çökecektir ki ayrıca bir dolu sosyal problemle de (AİDS, uyuşturucu, fakirlik) boğuşmaktadırlar.Dünyanın zenginlik ve güzelliklerinin dünya halkları arasında eşit şekilde paylaşılması hem barış ortamını meydana getirecek hem de emperyalizme ağır bir darbe vuracaktır kanaatindeyim. İnsanlık artık yeni bir yola girmek mecburiyetindedir. Açlığı, yoksulluğu ve savaşları ortadan kaldırmaya var gücümüz ile çaba harcamalı dünyayı yaşanabilir bir gezegen kılmak için tüm insanlık hep birlikte seferber olmalıyız. Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
| 642 |
……………………Yiğit Askerler
…………………………….gün doğup
……………………………göz ışıyınca
…………………………….yer ve gök
………………………….çakmak çakmak
……………………………...yanınca………………………………..çiğ
……………………………...terleyip
……………………………duman kedi
…………………………….mırıl mırıl
…………………………….mırlayınca…………………………....yeni bir tarih
………………….kimine önemli, kimine önemsiz
………………………..istekli veya isteksiz
…………………………….umarsızca
…………………………….başlayınca……………………….kimi döner görevden
………………………….uykudadır kimi
………………………….yiğit askerlerin……………………….kimi henüz ısınmış
……………………………dona dona
………………………….yanmıştır kimi……………………………..gözleri
………………………..çakmak çakmak
………………………...yiğit askerlerin……………………….ekşi kokar odaları
………………………….dağın dağın
………………………..perişan yatakları………………………….odunu sandık
………………………kömürü vıcık vıcık
…………………….yanarsa yanar sobaları
…………………………yiğit askerlerin…………………………..düşten düşe
………………………….okşar anıları
………………………çantalarda, torbalarda
…………………………....geçmişleri
……………………….ertelenmiş uzaklara
…………………………....gelecekleri
…………………………....kimi kurar
………………………….evlilik düşleri
…………………………...oflar bazen
……………………....uykusunda kimileri
……………………….yorularak yoğrulur
……………………….……uykuları
……………………….…nefesle ısınır
………………………….…ayakları
…………………….…. yiğit askerlerin
.
……………….……yüzlerinde masumiyet
……………….…….göğüslerinde cesaret
……………….…….ölünecekse ölünecek
……………….……...uğruna bu milliyet………………….…….gözleri dumanlı
………………….………..gönülleri
………………….…….genç ve sevdalı
………………….…….…...anaları
………………….….…..imanlı, dualı
………………...………yiğit askerlerin
| 106 |
Her Savaş Bir Yoksulluğun Başlangıcıdır Aslında
Dünya var olduğundan beri kaos, kavga ve savaşlar hiç eksik olmamıştır yeryüzünden. Kime ne faydası var savaşların diye soracak olursanız, buna da verilecek tek cevap sadece silah şirketleridir. Düşün bir kere silah şirketlerinin üç beş tane patronu ve binlerce çalışanından gayrı savaşın hiç kimseye faydası olmayacak. Geride binlerce ölen, yaralanan kadın, erkek, sabi sübyan. Kullanılan kimyasal ve nükleer silahlar yüzünden onarılamayacak kadar tahrip edilen tabiat varlıkları ve tarihi eserler. Silah şirketinde çalışan bir baba, kazandığı parayı iki oğluna bir kızına yedirirken hiç düşünmeyecek mi ''Benim çocuklarım güzel okullara giderken Irak'da Afganistan'da, Somali'de çocuklar sapı sapır toprağa düşecek ve onların oyuncakları sahici silahlar olacaktır.''Daha önce yapılmış iki dünya savaşı da savaşa giren ülkelerde ve halklarında büyük maddi ve manevi zararlara yol açmıştır. Bunu kesinlikle inkâr edemeyiz. Bu savaşlardan sonra meydana gelen yıkımları onarmak ve o toplumları eski hallerine, yaşayış şekillerine geri döndürmek yıllar almıştır... Japonya İkinci Dünya Savaşında iki milyona yakın insanını kaybetmiştir ve sanayi gücü olabildiğince zayıflamıştır savaş öncesine nazaran. Savaştan sonrada kaybeden tarafta olduğu için teknolojik üstünlüklere sahip çok gelişmiş bir ordu kurmasına izin verilmemiştir. Almanya ve İtalya'da hakeza aynı durumlara düşmüşler ve savaştan sonra toparlanmaları uzun zaman almıştır...Yakın zamanda İran ve Irak iki Müslüman ülke olarak emperyalistlerin gaza getirmesi ile aralarında savaşa tutuşmuşlar ve bu savaşta her iki taraftan da milyonlarca insan ölmüş veya yaralanmış yüz binlercesi sakat kalmıştır, daha sonra ABD'nin Saddam Hüseyin ile menfaatleri bitince onu bir kalemde harcamaktan da çekinmemiştir Sam Amca. Bildiğiniz gibi İran-Irak savaşının da kazananı olmadığı gibi her iki ülkede büyük yıkımlara uğramışlardır. Sonunda da eski ülke sınırlarına geri dönmüşlerdir. Bu savaşta Rusya İran'ı destekler gibi görünmüş, Amerika'da Irak'ı desteklemiş ve her iki süper güçte İran ve Irak'a milyarlarca dolarlık silah ve malzeme satmışlardır.Hindistan ve Pakistan nükleer enerji üretebilen ve atom bombasına sahip olan iki büyük ülkedir. Bilindiği üzere atom bombası yapabilmek yüksek teknoloji ve maliyet gerektiren bir iştir. Caydırıcı olması sebebi ile ülkeler tarafından sahip olunması istenilmektedir. Buna harcanacak zaman ve parayı ülkeler halklarının refahı ve mutluluğu için harcasalar daha güzel olmaz mı? Nükleer enerjiye sahip ol, ama gitgide kalabalıklaşan ülkelerinizde bir türlü nüfus planlaması yapamayın halkınızı da fakirlikten sürüm sürüm süründürün. Bu mu insanlık?Gelelim ikiz kulelerin yıkılması olayına. Bunun Müslümanlar üzerine yıkılmaya çalışılması da bir emperyalist taktiğidir aslında. İkiz kuleler yıkıldıktan sonra bütün Müslüman coğrafyalarına emperyalistlerce ağır saldırılar başlatılmıştır. Başta Irak, Somali, Afganistan, şimdilerde Libya ve Suriye her gün kaos ve anarşi ortamına sürüklenmektedir. Bir coğrafya baştan ayağa yıkılırken ABD silah şirketleri kâr üstüne kâr rekorları kırmaya devam etmektedir son hızla... Üç beş tane fok balığı ya da balina için dünyayı ayağa kaldıran emperyalist ülke vatandaşları, milyonlarca insan sorgusuz sualsiz öldürülürken, işkencelere uğrarken, kıllarını bile kıpırdatmamaktadırlar işte bu yaşananlar çifte standart denen olgunun dik alasıdır...Sovyet Bloğu çöktükten sonra şu anda tek güç gibi görünen ABD dünyayı kasıp kavurmaya devam etmektedir. Şimdilerde karşılarında ne Sovyet bloğu ne de Çin ya da Küba vardır. Bakın çevrenize bütün silahlar Müslümanlar üzerine çevrilmiştir. Tek düşman Müslümanlar ve İslam Ülkeleridir. Bu nasıl yaman bir çelişkidir ki bir zamanlar Komünist Ülkelere karşı silah yardımı yaptıkları ve destekledikleri ülkeler şimdi azılı birer düşman olmuşlardır. Emperyalistler doğaları gereği bulundukları toplumları refah içinde yaşatmak ve daha ileri seviyelere taşımak, şirketlerine kâr üstüne kâr rekoru kırdırmak, Müslüman ülkelerin doğal kaynaklarını alabildiğine sömürmek için her iki üç senede bir mutlaka savaş çıkartmak, çığırtkanlığı yapmak zorundadırlar. Bir yere gelip mutlaka tıkanacaklar o da aşikâr. Dünya milletlerinin birçoğunun nefretini kazanan bir ülke eninde sonunda ekonomik olarak gerileyecek ve çökecektir ki ayrıca bir dolu sosyal problemle de (AİDS, uyuşturucu, fakirlik) boğuşmaktadırlar.Dünyanın zenginlik ve güzelliklerinin dünya halkları arasında eşit şekilde paylaşılması hem barış ortamını meydana getirecek hem de emperyalizme ağır bir darbe vuracaktır kanaatindeyim. İnsanlık artık yeni bir yola girmek mecburiyetindedir. Açlığı, yoksulluğu ve savaşları ortadan kaldırmaya var gücümüz ile çaba harcamalı dünyayı yaşanabilir bir gezegen kılmak için tüm insanlık hep birlikte seferber olmalıyız. Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
| 642 |
Dil'in afetleri (şematik)
Dil yarası..........çok...................elimdir.............bir de...................lekesi kara
Çok..................fecidir...............sahibini.............alır......................yaktırır nara
Elimdir............sahibini.............o.......................hepten..................düşürür dara
Bir de..............alır....................hepten...............yakar, çünkü........en büyük yara
Lekesi kara....yaktırır nara.......düşürür dara......en büyük yara......dildir bilesin Basit sanma........sen....................ey dostum............dildir..................kanı döktüren
Sen.....................dilini tut............bu dildir...............gerçek................ocak yıktıran
Ey dostum..........bu dildir............düşman...............seni....................candan bıktıran
Dildir..................gerçek..............seni......................üzen, sana..........cefa çektiren
Kanı döktüren....ocak yıktıran.....candan bıktıran....cefa çektiren......dildir bilesin Mikdatî der…....ey......................arkadaş..............budur....................ara bozduran
Ey.....................müslüman sen....bilesin................ele.........................kuyu kazdıran
Arkadaş............bilesin................dildir..................düşman,................nefsi azdıran
Budur...............ele......................düşman..............eden, budur..........günah yazdıran
Ara bozduran...kuyu kazdıran....nefsi azdıran......günah yazdıran....dildir bilesin
| 61 |
Hastalık Niye
Hayat güzel çaba iken
Tatlı zahmet koşar iken
Zaman zaman batan diken
Ağrı niye acı niye
Hastalıkla gidiş niye
Tatsız tuzsuz ilaçlarla
Zevksiz süren ömür niyeAllah ister dosttan bilge
Bilmez ise insan niye
İstek ile acı ile
Olsun insan bilge diyeBilge bakan sarraf göze
İnsan özü saf hazine
Çoğu bilmez serper yele
Hasta sorar gidiş niye
Çıkış yolu nasıl diyeYaşam içi sırlar dolu
Sathi bakan görmez onu
Sırla yaşar duymaz çoğu
Hasta olan arar sırrı
İnsan oğlu akıl ile
İnce merak sorgu ile
Tarih boyu bilgelikle
Deva için çözsün sırrı
Olsun insan bilge diyeDostluk şevkle pişer diye
İyi kötü her gününde
İnsan dönsün veren dosta
Sevinç günü unutsa da
Hasta günü bilsin yine
Dönsün yüzün veren yöneHasta yaşar ince ruhu
Sayar özün veren gücü
Deva ister kulluk sözlü
Şükür sebat saygı özlü
Rab ne ister bilme yüzlü
Sevgisine erme yönlüRuh donatan bilsin diye
Özün veren saysın diye
Dua ancak veren ele
Ebed cennet umsun diye
İstek bağı kursun diye
Kulluk gerçek sevsin diye
| 165 |
Sevmek Günah Değil
Sevmek günah değil, sev küçüğüm!
Bir çiçeği, renginden, kokusundan...
Korkma, en fazla burnun biraz kaşınır
Ama, o çiçek buna inan çok sevinir.Sevmek günah değil, sev küçüğüm!
Gözden, kalpten, ellerden, gülüşlerden...
Belki dünyan cennet olur, belki kırılırsın
Ama, sen bu sevişlerinle yol alırsın.
| 45 |