poes
stringlengths
103
153k
poe_length
int64
21
20.9k
Aynı Tanrının Çocukları (1) Havadan bir kuş geçti Hey Hey dedim kuşa Ağzında nükleer bir mektup Gülüyordu insanlığa Sizler derin bir uykuda Çene yarıştırırken ufacık çıkarlara Havadan geçen kuş Ağzındaki mektupla Bir şeyler götürdü Sizin gibi insanlaraÇetin Özdemir 20.09.1988 Karacabey
40
Kuşkonmaz Durduğum yer Kırmızı Dokunduğum yer KırmızıHer sakındığımda seni bir elden Bir başka el sıkıp, yakıyor canınıHer sakladığımda seni bir gönülden Bir başkası sızıveriyor içineVe hep parçalandığında Bende parçalanıyorum seninleHatırla ve alış Kalbim Durduğum yer Kırmızı Dokunduğum yer Kırmızı
39
34 ubj 29 küçük chopin'eJoshua! sana bir bilmece olarak soruyorum kendimi ve kendimle ilgili tüm elektrik direklerini, ürkek kapı tıklatışlarınıNaylon torbalarda muhafaza edilen cesaretler bayatlamaz Joshua! izlediğim bir korku opereti olmasın ne olur birlikte suladığımız bu aşkcebinde buruşuk bir kağıt para gibiyim, anla Joshua!
44
Merhaba Sevgili şairler,şiir dostları, Altı ay aradan sonra merhaba. Ara uzun ama, kalmadı yarı, Altı ay aradan sonra merhaba.Mekansızlık sebep oldu araya, İş bu mekân melhem oldu yaraya, İttifakla kara verdik buraya, Altı ay aradan sonra merhaba.Şiir ile hüzünlensin semalar, Yeni konular var yeni temâlar, Eski müdaimler yeni simalar, Altı ay aradan sonra merhaba.Sevda ile yola düşen hacılar, Aşk çeken gönülden taşar acılar, Muhterem büyükler, nazlı bacılar, Altı ay aradan sonra merhaba.Şiir aşkı olan bedenler dinçler, Yorar mı onları kilolar, inçler, Sayıları artmış, çoğalmış gençler, Altı ay aradan sonra merhaba.Turkuaz gurubu marka, ad oldu, Şairin diline çeşni,tat oldu, İbrahim'de sizi gördü şad oldu, Altı ay aradan sonra merhaba.
108
Anlamlı Sözler 1626 Yaşıyabilirsin AncakSen değilsin şu dünya ve evrenin sahibi; yaşıyamazsın bu yüzden keyfince. Ev Sahibi'ni tanımalısın öyleyse; yaşıyabilirsin ancak O'nun izniyle.Berlin, 4 Mart 2013.
26
Dirildim Cana Geldim... Nice binbir kağnı sesiyle geldim sana Sevgilerim kucak dolusu anam Anadolu'm Fatih benim, Yavuz benim, Alpaslan benim Dirildim cana geldim, sana geldim Anadolu'm, Beyler beyim, Kılıç Aslan'ım, Barbaros'um Vatan'ım, sevgilim, namusum, anam, Anadolu'm Yolunda ölüp başını vermeyen asker benim, Sen kanlı bayrak, şanlı bayrak Anadolu'm. Senindir dul anam, gülle taşıyan bacım Senindir al kanlı, delik kefenli babam Senindir sevgini her an haykıran atam Ak pak ellerinden öpmeye geldim Anadolu'm. Tarih sensin, çağ sensin, bilmeyenler böyle bilsin Vatan sensin, millet sensin, namusumsun, kanımsın Mor cepkenli, al mintanlı, dik bakışlı özümsün Dirildim cana geldim, sana geldim Anadolu'm. 30.05.1971 - Saat: 15.10 - SÖKE
104
Aralık'tır mevsim... Güz geçti gecemden Talan olmuş sahil ben Bir aralık ayıdır mevsim Çorak geçen çahil sen Kapanmayan yaramdır Kirli kanayan partiden Karlıdır yürüdüğüm cadde Devriyeler hep üç beş nöbette İliklerime işleyen gecede Eski bir manzara ufunetle Doyamamış bir çocuk daha Sığınmışım geceye Saklı hazinemsin yeniden...Ben nasıl bir faniyim Kurtar beni ALLAHIM bu cehaletten...
54
Bilgi üzerine Bilgi geçmişten gelen en kutsal mirasımız,geleceğe bırakacağımız en mukaddes emanetimiz.Bilgi:Dünyanın varoluş serüveninden itibaren hep bizimle olan ve hep de olacak olan temel dayanağımız.İnsanın tarih sahnesine çıkışı ile paraleldir bilgiye olan ihtiyacı.Ne zaman yeryüzünde varolmuşsa insan o andan itibaren kara sevdalısı olmuştur bilginin,bilme özleminin... İnsan olmak sorgulamak demektir.İnsan “neden, nasıl,ne zaman, nerede,vs sorularını kendine sorar.Kainatı,maddeyi,,olayları,varoluş amacını anlamaya,öğrenmeye çalışır.İnsanı insan eden,onu diğer varlıklardan farklı kılan da onun bu niteliğidir.İnsan düşünür,sorar,araştırır,bulur.Bulamazsa bu Uğurda günler, geceler hatta yıllar harcar.Dener; belki binlerce kez Edison misali; ama yılmaz sonunda ulaşır hedefe. İnsanlığa hediye eder geceleri gündüze çeviren ışığı.Kutlu,ilahi bir bayrak yarışıdır, bu.Elden ele, gönülden gönüle dolaşır,menzile ulaşmak için.Her bir bilgi sevdalısı bir diğerine basamak olur,Onu omuzunda yükseltir,hedefe taşır. İnsanın bilgiye olan ihtiyacı önceleri hayati ihtiyaçlardan kaynaklanmıştır.Uygarlığın ilk beşiği, bilginin ilk parıldadığı yerdir,Mezopotamyada yaşamış,Sümer ve Babil medeniyetleri. Fırat ve Dicle’nin suladığı bu münbit topraklar bilgi içinde yeşerecek boy verecek bir ortam hazırlamıştır. İlk köylerin ardından şehirlerin ortaya çıktığı bu halk tarımcılığın da ilkleridir.Tarım için sulamaya,sulama içinse nehirlerin taşma ve çekilme zamanlarını bilmeye ihtiyacları vardır.Vakitleri doğru tahmin edebilmek için güneşin ayın hareketlerini incelemek,taşma ve çekilmelerin yönünü hesaplayabilmek için olan gereksinim Astronomiyi, matematiği onların hayatının bir ayrılmaz bir parçası yapmıştır..Dünya bilgi birikiminin öncüleri haline getirmiştir onları. Nasıl kiMezopotamya uygarlığı bilgiyi dünya hayatının ayrılmazı olarak görmüş ve kullanmışsa; Anadolulu bir medeniyet oln Hititler de bilgiyi hem dünya hem de dini hayatlarını düzene sokmak için toplamışlardır..Hükümdarın ve milletin bir yıl içinde yaptığı her şeyin hesabını Allah’a vermek zorunda olduklarına olan inaçlarıydı onlara o koca koca “Anal”ları(taş yazıtlar) diktirten.Bu taş yıllıklarda abideleşti Hitit tarhi, dostları, düşmanları,sosyal hayatları, inançları.Tanrıya hesap vermenin huşusu ile tüm dürüstlükleri ile kazıdılar taşlara alınan vergileri, yaşanılan mağlubiyet ve galibiyetleri.Bilmeden “Tarih Yazıcılığını” başlattılar. Dünya kültür mirasına nasıl bir hazine bıraktıklarını hiç bilemeyecekler ama günümüze o dönemle ilgili pekçok bilgi bırakarak tarih sahnesinden bir yel misali geldi ve gittiler. Ve Orta Asyada bu günkü Moğolistan topraklarında anayurdumuzda geçmişin hayat bigi ve birikimini bize bugünkü Türk insanına taşısın diye dikilen üç anıt,üç şaheser:Bilge Kağan,Küttigin ve Tonyukuk Abideleri...Türk, Oğuz beyleri, kavmi, işitin yukarıda gök basmasa, asağıda yer delinmese Türk milleti ülkeni, töreni kim bozar? ' ('Turk Oguz begleri budun esidin uzetenri basmasar asra yir telinmeser Turk budun ilinin torunun kimartati) Göktürk kağanı Bilge Kağanın emriyle Yolluğ Tigin’e Köktürk harfleri ile taşta ölümsüzleşen bu bu abideler bizim için pekçok hayati bilgiyi bize ulaştırdı bizi geçmişimizle buluşturmak milli kimliğimizi unutturmamak için sıcağa, soğuğa,yüzyıllara meydan okudu. Bilgi saymadı yerinde. Sümerden,Hitite,oradan İyona,Yunana ulaştı.”Ben kimim? Nerden geldim? Nereye gidiyorum? ”sorusuna cevap arayan Yunanlı filozoflar,hastalıklara çare arayan tıpçılar,hala ihtişamla göz dolduran saraylar, şehirler inşa eden mimarlar,Sümer medeniyetinden aldıkları mirası daha da zenginleştirerk kullandılar. İlk emri”Oku” olan “İlim Çinde de olsa alınız! ” diyen bir medeniyetin sahipleri bu birikimi kat be kat arttırarak dünya medniyetine hediye ettilr.Mikrobu ilk kez tanımlayan Gazali de onların bir ferdiydi,ilk robotları,mekanik araçları yapan da.Yazdığı tıp kitabı EL Kanun Fit Tıp (Tıp Kanunu) adlı eseri yıllarca Avrupa tıp okullarında ana ders kitabı olarak okundu.Ancak adı hafızalardan sildirilmeye çalışılan ve tesbitleri Batılı meslektaşlarına yamanmaya çalışılan da ne yazık ki O ve onun gibilerdi.. Ne yazık ki bu ilahi kaynaklı bayrak yarışında biz epeyce gerideyiz artık.Batılı bir adım değil bayağı öne geçti.Biz yaya kaldık, “Nedeni, niçini”sosyologların, toplum mühendislernin araştırmasını bekilyor özlemle.Ama gerçek şu ki O’nun tabiri ile biz bizler yitiğimizi arıyoruz uzun zamandır.Bilgi acı kaybımız. Onu arayıp bulmak ve layık olduğu yere koymak asıl görevimiz.Ne yazık ki geçmişte biz öğretirken bu gün öğrenciliğe razı olduk. Daha acısı bizlerin dünyaya kazandırdığımız onca değerli bilgi, buluş bizim talebelerce sahiplenilerek dünyaya tanıtıldı. Onların adı ile litaratüre girdi.Ne Hazerfen Ahmet Çelebi”uçan ilk insan “olarak tanınıyor dünyada, ne Piri Reisin muhteşem haritasında ilk kez Amerikanın gösterildiği biliniyor.İlk denizaltı modellerinin,ilk roketlerin bu topraklarda keşfedilmiş olduğunu söylemekse pekçok”mankut”un alay konusu olacaktır ne yazıkki. Bilgi bu dönemin en etkili silahı. Güç için,büyümek ve gelişmek için bilim şart.Çok lafa hacet yok. Sözü sözlerin en güzeli ile bitirelim:”HİÇ BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU? (Zümer Suresi 9. Ayet”29 Ekim 2008
644
Ayrılık Bir hayal kırıklığında başlar, Ansızın kapını çaldığında ayrılık, Gönlüne kış çökmeye dursun, İçinin acısı öyle çöker ki gönlüne, Keşmekeş dertlerinle kahrolursun. Artık acıların umarsız olur, O yüreğinin derinlikleri; Bir avuç acı kırağı çalar. Senin ağlamana gerek kalmaz ki, Çünkü gökyüzü senin içinde ağlar; Her düşen damlacık da boğulursun…Hayat sahnesinde oynamak için, Hep bir yerlere koşup durursun, Ama o sahneden alaşağı olmak, Yine o perde aralarında, Yeniden kendini yaşamak; Çok zordur be güzelim. Sende bundan böyle, Hayattan dersini almış olursun. Tıpkı elinden oyuncağı alınmış, Yüzü kızaran bir çocuk gibi, Kör akşamlara gidip sığınırsın. Beklediğin gün hiç doğmaz ki, Çünkü Tanrı’da kalır duaların; İçin içini yerde mahvolursun…Kimseler yanında olmaz ki, O üstüne gece karanlığı çöker, Hüzünlerine sarılıp boğulursun. Şu deli gönlünde ayrılık, Acımasızca bir hüküm sürer, Yalnızlığında kıyametler kopar, Her şeyin olur apar topar, Ve her şeyden buz gibi soğursun. Gökyüzünü taşlamak istersin, Ama nafile gücün hiç yetmez ki, Birer birer umutların suya düşer; Kendi benliğinde bile yok olursun…Ne yardan bir selam, Nede bir haber alırsın, Hayata küsüp burnundan solursun. Her şeyin kırılıp dökülür, Yüreğin dolup taşar, İçindeki tüm köprüler yıkılır; Çıkmaz sokaklarda hep kaybolursun…İsyanın göz bebeklerinde asılı kalır, Vefasızı düşündükçe hep yorulursun. Kendine böyle gelemezsin ki, Bir gün felekle de açılır aran, Hayatın çarkında hamur gibi yoğrulursun. Dökülen dökülmüş saçılan saçılmış, Gayri kapanmaz ki açılan yaran. Şu dünya ah yalan dünya, Döndükçe döner vesselam, Nasıl dönerse dönsün benim babam, Artık umurunda olmaz ki zaman; Kalp gözün kapanır da bakar kör olursun.
241
Dua "Duâ temiz bir kalbin sesini ALLAH'a duyurmaktır." Güzellik bakmaktan Mânâ anlamaktan bulunur Aşkı yürekler yazar Ne göz görür Ne akıldan okunur Yürekten istedi....................
24
Askerken zordur bayram sabahı (canlarımız tüm Mehmetçiklerin K.Bayramını kutluyorum) Uyanırsın sabah saat beşte Tatlı bir telaş, heyecan içinde Özenle düzeltilir yataklar Askerken zordur bayram sabahıİtiş, kakış girilir duşlara Olunur sinek kaydı tıraşlar Bir parmak fazla sürülür botlara cila Askerken zordur bayram sabahıDuyulunca çavuşun toplanın düdüğü Koşarak giyilir kamuflajlar, botlar Takılır palaska, hızlıca Askerken zordur bayram sabahıÇıkılır işti maya, dizilinir yan, yana Acemisi, ustası, rütbelisi.. Komutan sıkarken şefkatle elimizi Askerken zordur bayram sabahıArar gözlerimiz, yollarda Anayı, babayı ve de yareni.. Yardan ayrı, köyümüzden ırak Askerken zordur bayram sabahı (Bayram Ünalan-Aralık 2007)
90
Ağıt-destan Bir ağıt söyleyeyim, dağlar dilinden Dumlu'dan Ağrı'ya ün gitsin gelsin! Destanlar duyulsun tarih yolundan, O günden dünlere şan gitsin gelsin...Çekin küheylanın atlasın binsin, Al yelelerinde yankılar dönsün. Afyon'dan İzmir'e ordular insin. Süngü uçlarından can gitsin gelsin...Neymiş yarım? Sancak çekilsin uca, Şılasın göklerde yüceden yüce Sormak lüzum değil, halimiz nice? Yanan yüreklerden kan gitsin gelsin...Sen ey yayda bir ok gibi kurulu! Bir ok değdi, düştün yere yaralı! Dört yanında ak mermerler örülü, Sars devir bunları, sin gitsin gelsin...Gökyay'ım neylesin ıssız çağlarda! Bir ağlar bir güler, durmaz kararda, Bir başka dağ gibi sen dur dağlarda, Akşamdan sabaha gün gitsin gelsin...
99
Merhametin Yok Deline Neden inlettin onu, düştü de gönlüm eline Severek yalvarışım benzedi hicran yeline Beni mecnun'a eş ettin, çöle saldın güzelim Azıcık merhametin yok mu senin hiç delin'e? Gülüver, nazla açan goncayı soldurma yeter, Küserek, naz ederek didemi doldurma yeter, Bu güzel bahçeyi gül bilmez'e yoldurma yeter, O sitem mızrabını, vurma yeter bam teline! ..
56
Sabır tespihidir anne yüreği dal budak sardı yalnızlığım dal budak yalancı baharlar açmakta dal budak bir kadın düşün karadenizin kıyısı kadar yumuşak sırtında ağırlığınca dertleri ah ah kardelen kokulu kederleri dal budak bir kadın düşün karadenizin kıyısı kadar yumuşak bir kadın düşün dağ lalesi gibi göz alıcı bir kadın düşün sevdası kadar yalın ve bir kadın düşün cumhuriyet kadar aydın ve o kadın sabır tespihidir kömüş inadı bir herif ne aşk bilir ne de sevgi kederi katmer katmer ah teninde çizili ve kendi doğurduğu' da kömüş babası gibi gün görmemiş kaderine küs dilleri bir kadın düşün karadeniz kıyısı kadar yumuşak kederli
101
Aşk Aşk bizim köylü Fato'yla Mister James'İn ortak bir lisanıdır. Birisi soğuk kokteyllerde öğrenir, diğeri çeşme başında. Ve fani aşka düşmüş aşık ki en hazin bir veda insanıdır. Birininki soğuk yatakta biter, diğerinin mezar taşında.
35
Vatan için dua eder erenler Toprağında peygamberler yatıyor, Vatan için dua eder erenler. Bizlerin kalbi onunla atıyor, Vatan için dua eder erenler.Toprağına şehitler değer katmış, Alperenler orada zafer tatmış. Horasan erenleri mekan tutmuş, Vatan için dua eder erenler.Ta Orta Asyaya uzanır yolu, Evliyaların yurdu Anadolu. Gelip yerleşmiş Türkmenlerin kolu, Vatan için dua eder erenler.Malazgirt ovasından yurda girmiş, Vatan için Türkler canını vermiş. Atalarım Türk-İslam mührü vurmuş, Vatan için dua eder erenler.Yusuf sakın ola sakın kanmayın, Hainlik edenlere inanmayın. Siz bu vatanı sahipsiz sanmayın, Vatan için dua eder erenler.
88
Bilinmeze doğru… gecenin bi vakti... hiç bilmediğin yerinde bi şehrin... serin bir sessizlik gezinirken bedeninde... damarlar dörtlü gidiş... ince bir sancı halinde dönüşler tek kanaldan sıra ile lütfen desen de dinlemezken kimse... sen.. senden gidersin ve... nereye döneceğini bilemezsin... dönsen de bulur musun bulsan da sever misin ya bulunsan... sevilir misin.. serin sessizlik gece bilinmezlik... bilemezsin...
56
Şu Gözlerin Sen! Evet Sen Sen... O Hayalimde Ki kişi O Sen Olmalısın. Geceleri Gökyüzüne Bakarken Gözüme Çarpan O Parlak Yıldız Gibi Şu Gözlerin, Onca Bana Bakan Yıldız Arasında Senin Gözlerini Tek Görmek, Senin Gözlerini Hissetmek Ve Sadece Senin Gözlerini İstemek. Ey Gözlere Nur Veren Rabbim Yoksa Muhammed'inden Bir Parçamı Bıraktın O Gözlere Öyle Kusursuz ki Öyle Güzel Ki Tıpkı Onun Gibi...Birde O Kalbi Var İşte Onu Anlatmaya Kalksam Ne Aylar Ne Yıllar Nede Ömürler Yetmez Şu Güzelliği Anlatmama.
79
Yalnızlıkla Ben Her gün akşam olunca, Bir hüzün çöker yollara, Kaldırımda çırpınan, Daldan dala konan Bir yalnızlık, bir de ben. Milyonlarca yıldızdan Kumsaldaki çakıllardan Ne yüreğime düşüyor, Ne avuçlarıma Dudağımdaki ıslıkta, Bir yalnızlık, bir de ben. Canımı bin parçaya bölsen, Yine de çekip alamazsın içimden, Her parçasında, Bir yalnızlık ,bir de ben.Nurhan Göktürk (Niğde)
54
Yaşam Çalışmadan yemek degil bizim maksadımız Bizi korkutan toz toprak degilYılmayız taş kucaklamaktan Yorulmayız güneşin anlında tırpan sallamaktan Korkmayız dağın altına girip maden aramaktan(ÖmerTural-Karagöl)
24
Yitik Aşık Öyle bir savaş ki bu savaş Cephede bırakacağın Ne kol ne de bas Tek sen kalacaksın Ve en büyük madalyan acın
23
Düzelmez Kör olan vicdanlar bakın da görün Bakmayınca bu memleket düzelmez! Şu çıban yarılıp içinden irin; Akmayınca bu memleket düzelmez!Kapanmalı bu milletin yarası Ne kavganın,ne döğüşün sırası, Evde huzur,yurtta dirlik çırası, Yakmayınca bu memleket düzelmez!Olmamalı Türk'ün Türk'ten şüphesi Yol olmalı aşk dağının tepesi Her kulağa birer sevgi küpesi Takmayınca bu memleket düzelmez!Beşeriyet kanununun çatlağı Yurdu yaptı vurguncunun otlağı Yetimin hakkını yiyen gırtlağı Sıkmayınça bu memleket düzelmez! Vallahi susamış arıyor vatan, Yeni bur kumandan,yepyeni bir han; Ben diyeyim Fatih,sen de Alparslan, Çıkyanıca bu memleket düzelmez!Koy desinler falan fikrin ozanı Ozan Arif sen bırakma ezanı Bismillah deyip de köhne düzeni Yıkmayınca bu memleket düzelmez!
102
Bayragim Iki kirmizi bayrak arasindayim Birisinde ay yildiz,birisinde yaprak Burasi yasadigim yer,orasi ana toprak Birisi pencereye perde diye gerilir Oburunun ugruna binlerce can verilir Birini pantolon arkasina yama yaparlar Oburunu kalbe kor olesiye taparlar Her sabah cekilirdin direge sanli bayrak Soylerdik Istiklal marsini sana bakarak Vucutlarimiz sanki gerilmis bir yaydi Kalplerimizi vatan ve bayrak aski sardi Seneler sonra Izmir´de bir yaz aksami Belediye bandosu caliyor Istiklal marsini Birden yillar onceki kucuk kiz olmustum Goz yaslariyla senin onune kostum Koca meydanda en mutlu insan bendim Sana kalbimi bir kere daha verdim Aynur Ilkay 5 Nisan 1997 Toronto,Ont. Kanada
97
Öyküler GAZİ __ __ __ kızım bana Ozan’ı gönder __ peki, Sabri Bey, hemen gönderiyorum efendim! Son günlerde işlerde ki aksaklık ve tahsilâtların yapılamaması ve bir de ekonomik kriz… Sabri Bey çareyi personel sayısını düşürmekte bulmuştu. Bir bacağı olmadığı için fazla verim alınmıyor düşüncesiyle aklına ilk gelen isimdi Ozan! Oysa tek bacağı ile bile bütün işlere koşuyor ne görev verilirse canla başla yerine getiriyordu. Patron seni çağırıyor dendiğinde avans talebinin onaylandığı sevinciyle koştu, usulca çaldı kapıyı; __ beni istemişsiniz Sabri Bey! __ otur Ozan, biliyorsun evladım son günlerde işler yolunda gitmiyor, firma olarak… Sabri beyin her sözü kurşun gibi işliyordu Ozan’ın yüreğine. Cümlelerin sonunu biliyordu artık. Daha işten çıkarıldın demeden kalktı ayağa. __ biliyorum Sabri Bey dedi, biliyorum, Allah hayırlı kazanç versin sizlere. Askerden döneli dört sene olmuştu ve bu üçüncü iş yeriydi bırakmak zorunda kaldığı. Büfeden bir gazete alıp oturdu bir park köşesine. Tek tek ilanlara bakıyor yeni bir iş arıyordu. Kasiyerlik, çay ocağı, lokanta… yok, yok, yok. Nereye gittiyse tek bacağının olmaması engel oluyordu. Nihayet umumi bir tuvalette denedi son şansını. Tuvaletlerin periyodik temizliğini yapacak ve ücretleri toplayacaktı. Yetkili kişi yapabilecek misin diye soramamıştı utancına. Siz hiç merak etmeyin dedi Ozan! Çalışmaya ihtiyacım var… Engelli oluşunu hiçbir zaman problem etmezdi, fakat dışlandığı iş bulmakta zorlandığı, iş yapamaz gözüyle bakıldığı aşikârdı. Bir bacağı yoktu belki, dünyaya yarım basıyordu. Ama o aldırış etmeden hayata sarılmış, engelini beyninden silmişti. Azimliydi… Bir sabah yine erkenden kalkıp geldi, kapıları açıp temizliğe başladı. Çöpleri topladı, etrafı güzelce yıkadı, lavaboları silerken aynaya takıldı gözü… … Dört sene önceydi! Nöbetçi Çavuş Ozan’ı erkenden kaldırıp “ devre koğuş tuvaleti temizlik sırası sende” demişti. Giyinip koştu lavaboya, çöpleri topladı, etrafı yıkadı. Sonra eline gazete alıp aynayı silmeye başlayınca gözü takıldı: “ Sabret Anacım, beş ay kaldı. Kavuşacağım inşallah sana dedi içinden. Aynada kendi kendisiyle dertleşirken alarm sesiyle kendine geldi. Acı acı siren çalıyordu, bütün Karakol hızla giyinip silahlanıp içtima alanında yerini aldı. Başçavuş Kemal tek tek süzdü askerlerini: “ Yiğitlerim, Koçlarım, gelen bir ihbar üzerine Çetinkaya vadisine gideceğiz. Terörist pusuya yatmış, ilçeye ziyarete gelecek olan Vali ile Vekillere suikast yapacaklarmış. Metin olunuz üç beş çapulcu köpeğin dişlerini sökme vaktidir” Hazırlanıp yola çıkıldı. Aynı anda terörist grubuna da askerin baskın düzenleyeceği haberi gelmiş, teröristler üç gruba ayrılarak askeri beklemeye başlamıştı ve asker Karabayırı inerken ateş açıldı. Sıcak temas ve çatışma başlamıştı. Askerler araçlarından inip siper aldılar. Ozan ve Halit bir kayanın ardına gizlenip teröriste oradan karşılık veriyordu. Kemal Başçavuş askerleri tek tek yönlendirdikten sonra aracın altına yatıp silahına sarıldı. Yarım saate yakın süren çatışma sonrasında sekiz kişilik ilk terörist grubunu bitirmişlerdi, askerin diğer iki gruptan haberi yoktu. Oysa çatışmayı duyan diğer iki grup farklı iki koldan Karabayır’a geliyordu. Askerler kayıp vermeden teröristleri bitirmenin coşkusuyla araçlarına binip tekrar yol almak isterken ikinci kez saldırıya uğramışlardı. Aracından atlayıp karşılık vermek isteyen Uzman Çavuş Hamdi yığılıp kalmış, ilk şehadet şerbetini o içmişti. Beklenmedik bu ikinci saldırı karşısında kısa bir süre şaşkına dönen askerler tekrar siper almışlar karşılık veriyorlardı. Ozan ve Halit yine beraber siper almış sırt sırta verip ateş ediyorlardı. Teröristler kalabalık gelmişlerdi bu sefer. Kemal Başçavuş bir yandan askerlerine talimatlar yağdırırken bir yandan da attığı her kurşunla tek tek teröristleri düşürüyordu. Ozanın üzerinde bir ağırlık vardı, Halit, Ah Halit… O da şehit düşmüştü, Ozan üzerine yığılıp kalmış olan kardeşi can dostu devresi Halit’i görünce gözyaşını tutamadı. Köpekler, alçaklar diye bağırıyor adım adım teröriste doğru sokuluyordu. Kemal Başçavuşun gür sesi inletiyordu ortalığı; “ İsmail, İsmail, başını eğ…” Artık eğemezdi başını İsmail, artık cevap veremezdi komutanına. Kurşun alnının ortasından girmişti. Teröristler adım adım geri çekilirken ateş etmeye de devam ediyorlardı. Kemal Başçavuş ve Sarı Mustafa birbirlerini kollayarak sürekli ileri yürüyorlardı. Ozan gerisinde duran Ramazan’a seslendi; “ devre koru beni, ileri koşacağım” el bombalarını hazırlayıp doğruldu yerinden, elini tetikten çekmeden koşuyor bir yandan da el bombalarını ileri atıyordu. Ozanın bu cesur saldırısı bütün askerlere güç ve cesaret vermişti. Terörist geri kaçıyor asker kovalıyordu. Ozan en öndeydi. Dereye indiklerinde Kemal Başçavuş kötü bir şey olacağını sezmişti sanki. “__Ozan, Mustafa gitmeyin durun! .. Çok geçti artık, Mustafa’nın bedeni parça parça dağılmıştı etrafa, Kemal Başçavuş hem ağlıyor hem de gözleriyle Ozan’ı arıyordu. Bu geri kaçış teröristin bir oyunuydu, askeri mayınlı alana çekmek istemiş ve bunu birazda olsa başarmıştı. Sarı Mustafa şehit düşmüş bedeni parça parça olmuştu. Ozanı görememişlerdi hala. Asker iyice dereye çekilmiş ve sıkışmıştı. Ama gönlünde ki vatan aşkı ile bayrak sevdası ile yılmadan mücadeleye devam ediyordu. Kemal Başçavuş iki tüfekle birden saldırıyordu artık. Tek tek azalan teröristler kaçmıştı. Başçavuş ve askerler Ozan’ı arıyorlardı ama mayınlı arazi arama yapmalarını zorlaştırıyordu… Kaskatı kesilmişti… Bastığı şeyin taş olmadığını anladı Nazım! Dudaklarını ısırdı, Ozan az ilerde bir çalının dibindeydi ve bastığı şey ozan’ın tek bacağıydı. Mayınlı arazide olduğunu unutup koştu, şükürler olsun yaşıyordu Ozan ve bir şeyler söylüyordu. Nazım iyice eğildi Ozan’ın yanına… Aman Allah’ım, Ozandan duydukları iyice alevlendirmişti Nazım’ın içindeki ateşi: “ __ Kulya eyyühel kafirun … “ Dört şehit vermişlerdi, Ozan tek bacağını kaybetmişti, o artık Gaziydi. Vatan için bir bacağını bırakmıştı Karabayır deresinde. “Allah’ım vatanım için şehit olamadım ama tek bacakla da kalsam vatanım için çalışarak yaşamaya devam edeceğim, şükürler olsun sana” Omzuna dokunan bir el ile kendine geldi Ozan! Üniformalı bir asker elinde bozuk para ile dikiliyordu. __ücreti almayacak mısın evladım? __ “ücret” dedi şaşkınca Ozan! Henüz gelememişti kendine. Binbaşıyı süzdü baştan aşağı. O keskin bakışlarda Hamdi uzmanı görüyordu, Halit, İsmail, Sarı Mustafa tebessüm ediyordu sanki. Bu memleket için şehit olmuş binlerce askerin bakışını toplamış öyle bakıyordu Binbaşı. Yerinden kımıldayamıyor aşk ve vefa ile hala binbaşıya bakıyordu hala. __ iyi misin evladım, bir sıkıntın mı var? Hafifçe toparladı kendini Ozan! __ iyiyim Komutanım dedi, hem de çok iyiyim. Ben üzerinde ki o üniforma temiz kalsın diye apoletlerinin onuru daim olsun diye, bayrağım gönderden inmesin, vatanımın topraklarına düşman girmesin diye bu bacağı Hakkari’de bırakıp geldim. Çok iyiyim komutanım, çok iyiyim! .. Böyle bir yanıt beklemiyordu Binbaşı! Hem şaşırmış hem duygulanmış hem de gurur duymuştu. __ Gazi misin evladım! __evet Komutanım, 2005 de Hakkâri’ de bir çatışmada Gazi oldum, dört şehit verdik, beşinci şehit olmak isterdim ama… Binbaşı Ozan’ı süzdü; tek bacağı yoktu ama babayiğit bir delikanlıydı, başı dik, yüreği pek… __ burada mı çalışıyorsun sen? __ evet Komutanım? __ yok mu bir sanatın, bir işin, __ bilgisayar programcısıyım, bir hafta oldu buraya başlayalı da, __ neden işini yapmıyorsun, bak elinde güzel bir meslek var. Sustu Ozan! Olmayan bacağına baktı, koltuk değneğini eline alıp binbaşıya uzattı; __ bunu çekemiyorlar Komutanım! Bu vatanımın madalyonu bana ve bunu bu koltuk değneğini çekemiyorlar. Ozan’ın bu kendinden emin ve yürekli sözleri gurur vermişti Binbaşıya, kepini çıkardı, Ozan’ın iri gözlerine baktı; __ Ah oğlum! Vatan için şehit düşmeyi, gazi olmayı öğrendik. Yılda bir kez Şehitler haftasını kutlamayı öğrendik ama ne yazık ki Gazimize sahip çıkmayı öğrenemedik. Koltuk değneğini alıp yürüdü Ozan __ benim bir bacağım olsun ne olacak, iki kolum olmasın bir olsun, Vatan sağ olsun Komutanım, Vatan sağ olsun! Elinde ki bozuk parayı, para kutusunun içine bıraktı Binbaşı! Elini Ozan’a uzattı, __ bu memleketin senin gibi asil evlatları varken, senin gibi gazileri varken Allah’ın izniyle bize hiçbir şey olmaz evladım __Var ol Aslanım! Var ol Gazi! ..26 Mayıs 2010 Mustafa Çelebi ÇETİNKAYA
1,171
Tesirsiz Parçalar 306 306. Tabi başka şeyler de girdi araya. Acıkıyor insan, uykusu geliyor.. Ben de yemek yedim, uyudum, kitaplar okudum. Ama bunların hepsini aradan çıkarır gibi yaptım. Hızlı hızlı yaptım. Az yedim, çok uyumadım, kitaplara da eskiden olduğu kadar hırsla saldırmadım. Benim asli görevim seni sevmekti, hiç aklımdan çıkarmadım. Ciddiyetimi hiç kaybetmeden sadece seni sevdim. Başka her şeyi ‘aradan çıkardım’. Ciddiye almadım hiçbirini..
64
Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor Sanat tarihi Hazreti Adem devrinde başlar, Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor. Solcuların çoğu kültür ile sanatı dışlar, Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor.Dünya Allah'ın yarattığı sanatsal bir yerdir, Aydın geçinen çoğu solcuların ufku dardır. Onlarda dinsiz olan sanat anlayışı vardır, Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor.Sanatı kullanarak insanları geriyorlar, Sanata kendisine göre anlam veriyorlar. Dini sanata karşıymış gibi gösteriyorlar, Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor.İnsanların ortak düşünceleri kanaattir, Sanatçıyı solcularla bağdaştırmak inattır. Dünyadaki her şey başlı başına bir sanattır, Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor.Yusuf iyi bir sanatçı Allah yolunda gider, Müslüman olan sanatta Hak rızasını güder. İslam putpereslik hariç sanatı teşvik eder, Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor.
109
Gör Ne Eder O Tutku Büyük bir yalancıdır kim derse aşk’a yalan Bir gün aşka düşersen gör ne eder o tutku! Yıldırım gibi çarpan, savurup yere çalan Yok bunda yalan dolan gör ne eder o tutku! Bulduğu yere konar aşkın gözü kör imiş Düştüğü yeri yakar adeta bir kor imiş Tatmayan ne bilecek bir bilse ne zor imiş Aşığı derde salan gör ne eder o tutku! Gözle görülmese de mümkün değil inkarı Öyle bir ateştir ki yakar bile hünkarı Dış ardan belli olmaz gönüldedir çıngarı Ömürden bir pay alan gör ne eder o tutku! Elle tutulmaz ancak aşk yaşayan varlıktır Tecrübesi acılı, tatmak bahtiyarlıktır Onunla hissedilir onsuz gönül darlıktır Sevgidir arda kalan gör ne eder o tutku! Der BOZÇALI sevenler ne usanır ne bıkar Kimini mecnun eder çöllere atıp yakar O öyle bir cevher ki o girer akıl çıkar Mutludur onu bulan gör ne eder o tutku!
147
Yabanci Kalibiyla Hayat Harabesini Yapilandirmak Insan izledigi bir yol bakip seyrettigi bir hal katildigi bir durum katki sundugu bir eylem yordugu bir mantik yoruldugu bir soru zorlandigi bir sorun paylastigi bir duyum ortak oldugu bir duygu birlikte yürüttügü bir fikir derinliginde dolastigi paydas bir düsünce tanik oldugu bir adalet gözlemleyip dinledigi yazi cizgi söz seyir siyaset yahut sanat araciligiyla hayati yükleyip tasiyan dal ve kollara ilgi duyup kendindeki yatkin yetenegi uyandirabilir elbette… Fakat kisinin kendi özgün zenginligine ait olan yatkinligindaki hayati degerlerin ortaya cikmasina herhangi bir sebeple aracilik eden hicbir özne olay veya nesne, sebep olup ortaya cikan baskasina ait kisisel veya toplumsal zenginligin hayatta islerlik veya deger karsiligini bulmada yönlendirip yönetme PATRON SULTASI hakkina sahip degildir. Bu yüzden cokca övülerek, sonunda övgü sinirini ve kayitsiz kaybolmalar seceresini amansiz basibozuklugun teslimatina birakan BASKASININ KALIBINDA kendini var etmeye cabalayip cirpinmak, sözün bittigi, sazin sustugu, salonun bosaldigi, isiklarin söndügü, resmin muglaklastigi, cizginin haddi astigi, yetkinin kontrolden ciktigi, yolun saptigi, kalabaligin azdigi, gürültünün kudurdugu, iradenin zorbalastigi, sorumlulugun soytarilastigi, sevginin sinsilestigi, egitimin ahmaklastigi, ahlakin cürüdügü, toplumun cöktügü, gecimin sefaletlestigi, huzurun sapkinlastigi, siyasetin sirketlestigi, inancin kusku köhnesine özenip bezendirildigi….insanligin öldügü keyfi kutsanmalari kandirip doyurmakla kendini sahasinda TANRILASTIRANLARIN esaret cerezcisi durumunu giyer bürünür…. Yani siir sanat siyaset egitim güvenlik edep ahlak bilgi yol sevgi baris özgürlük adalet devlet millet veya insanlik; son sözünü en meshur olan ve en yakinlik duyulan her kim olursa olsuna sabitleyip mühürlemisse, sürekli özden kopuk devamsizligiyla pörsüyüp büzülen hayata son vermelerin ölüm fermanini cikartmiscasina her söylenecek sözü, yaziyi,tavri, tutumu, davranisi, söylemi, eylemi, karari tutsak alip esir edici keyfiyete tanrilastirilmisligin müsadesi olmaksizin ve hep o tutsakliga benzemeye mutlak özen gösteren ÜRETIMSIZ TÜKENISLERi ören veran eder insana. Kendileri de (övüldükce alanlarinda tanrilastirildiklarina hic itirazi olmayan) DISTAN CEVRiMLI tükenmisligin esareti kapsaminda özgün gelisimini toplumsal topragindan sagliyormus gibi `Numara` cekmenin ötesine gecemeyerek hayran olmanin cevrimcisi fazlaina gitmeyen NECIP-NAZIM Edebiyat`ta ne idiyse, Siyasette Menderes, idarede ve Güvenlikte Natoculuk, Egitimde Yuro-amerikan Asosyalligi, Ekonomide borc girtlak batakcisi ithalata bagimli iflasci kumarhane, Sine-tiyatralda Ceri lewis ve Terminatör kivrimli lüküs hayat, Mimaride öldürücü korkunc carpikliktan insaninin ölüsü üstüne kepip outran trafik canavarli talan mülklü tarumar, resimde müzikte her sarhosluktan siddet ve gerilim manyagi asklasma bagirip bögüren afyon aranjman, kültürde inancta ahlakta huzurda güvende MUTLAK DISA BAGIMLILIKTAN imdat medet uman yilmis yozlasmis ayrismis böünmüs egimli soygun sömürü isgal kusatmaciligi.. Kayitsiz sartsiz kendi iradesini özgüvenini birikimini gelisimini üretkenligini kararliligini benligini aklini vicdanini secimini farkini hayalini sorgusunu yükümlülügünü varligini duygusunu düsüncesini katilimciligini katmadan, tüm hayati söz ve yetki sahipliligine evvelinden sonraya sürekli ve hayata deger tarafi devrederek tükenen yakinlik duyup hayran olma tanrilasmasini cökertip oturttugu sebebiyle her gelen hic kendi kisi farkini koymaksizin Nazim Necip gibi siir yazmayi kendi kendinde parsel parsel putlastirip kabizlasti…Nazim –Necipten sonra gelenler daha sonra gelenlere, daha daha sonra gelenlerse, simdi bu siraladigim satirlara kudurmus azmiscasina DOGMA hir gürleyici öfkeler kusup `hep ben sana mecburum`dan Atilla ilhanlik veya Yagmurcu Nurullah Ataclamalik veye lamdada titreyen alevli Abdurrahman Karakocluk veya baska bire bir birbirine benzesik devredilenlerden kendi kendileriyle yüzlesememeyi devralan milliyetcilik ve sosyalilik körükleyip köpürdetmekteler eskisinden beter halen. Onlarin tükendikce siir egitim siyaset inanc güven özgüven sanat söz saz ahlak onur irade sorumluluk özgürlük sevgi saygi emek üretim paylasim kabizlastirmalarini sapa saglama alma yövmiyeciliginden sosyallik milliyetcilik kültür dil din devlet millet alip satmaktalar firsati bastan beri kollayan talan yikim tarumar soygun isgal ve sömürü üretip yayan mevcut duruma hakim ve hükm sahibi PATRONTANRILAR… Bundan dolayi, yani neye nicin inandigini bile bilememenin kendini limitsiz HAYRAN OLDUGUNA adayip TAPINMA kul ve esaretine sekilleyip sabitlemekten sebep, CIA-MOSSAD atölyesinden yotulup dogranan FETHULMETAL küresel kaipli IHANET kahpeligi SIYASI ayagina halen dokunulmamis olan BOP IKTIDAR ortakciliginin asaltasiyii mikroplarindan biri olarak adeta Müslüman Türkiye`sine PEYGAMBER diye kusulup yutturuldu. Diger taraftan `bu adam Allah`in bütün sifatlarini üstünde tasiyor, ona her dokunan kisi mübarektir` diyenlere hic istifini bile bozmadan sessiz kalan Kabul, yukardaki tükenerek sözünü iradesini baskasinin kalibindan kendine kullanmaya kendikendini imha eden adanmisligin neticesidir. Neticenin burasinda bugün televizyon sinema salon türübün veya diger bütün iletisim arac gerecliligi tezgahlarinda sallama dallama siddet nefret kin hirs tehdit acimasizlik ayrisma gerilim bunalim veya güldür güldür karmakarisimiyla, agacin üstüne cikmis herkül ve omzunda beygir essek…her hangi numarayi cekerse daha cok ahmaklik kudurtacagi ilgisizligin akildan vicdandan edepten edebiyattan sevgiden sanattan koptukca koparak kendi etkinligini asla yasamsal ortakligin dünyasina koyamamanin yordukca biktiran süslü sosyeteli sahte sanal din dil ahlak film siyaset tercümanligi yapilmakta. Neticede Gora IvedikRecep DügünDernek zart zurt.., bileti ahmaklamaya kökten kesik insan cevirip kivirmakta… Bu ayar araligindan Ekmeleddin kendine rakip adayi siparisi nerden geldigi besbelli Evet-Hayir filmine okey veren BASKANLATMAYA kabülsün kalibini basarken… Yeni Cehepe hic de filmin uzaginda olmayan ve sevgili ATATÜRK´e alenen sövüp sayan günleri beraberinde getiren ayni SIPARISLi Evet-HAYIR´ciligin basbaya belli eden ve en az MEHEPE kadar fildir firildaklik BOP figüraniydi. Simdi HAYRAN OLDUGUNA tapinarak, sözden yetkiden haktan izden katilimciliktan inanctan özgürlükten paylasimdan emekten egitimden özgüvenden sorumluluktan bilgiden cesaretten üretimden paylasimdan ilgisini bagini ahlakini tapindigina kendini vakfetmekle kesintisiz sonunu getiren TOPLUMSAL BOZULUSTAN isini saglam görmüs olduguna haddinden fazla kanaat getirmis olacak ki….Rus bir taraftan, Yuro-amerika diger taraftan, Yunan ortadan direk dalip cikan bir yerden cöküp cullanip birbirinden kapisamadiklari PEKAKA pustlugunu (yine BOP ESBASKANLIGI`nin özenle kollayip kurdugu BARZANI rampasindan) kovboylastiriyorlar, Türkiye`ye dönük ve Türkiye`nin gözle görülür dörtbirtarafindan. Ortakikta kendi halinde `acikcasi biz bunu Amerikaya yakistiramiyoruz` gel- gitgelleri gezinip oyalanirken, diger tarafta en saglam sayilanlari bile aldatip ` isi sirazesinden cikarmis` ligin tekkeye mürit aramayan özel anonsuna karsilik, kiran kirana birbirine dalmis ve buldugu her catlaktan felaket girgin, Atatürk`e sayip söverek ganimet artirma kudurmuslugu karmakarisikliginda, Bop icraatcisi hasimlik ve hisse kapismasi savrulup saciliyordu….
900
Dikey Beyin Göçü Ülkemizde ve dünyada eğitim bir ülkenin ilerlemesi,kalkınması,ayakta durması için olmazsa olmazların başında gelir. Toplumları geçmişiyle yarınlarına daha emin adımlarla taşımak için eğitimin çok önemli misyonu vardır.Bu misyonun devamlılığı için eğitim her zaman taze kana ihtiyaç duyar.Bunu da kendisinin geçmişten bu yana yetiştirdiği bireylerle gerçekleştirmeye çalışır. Bireyler farkında olsun ya da olmasın formal ya da informal bir şekilde eğitime katkıda bulunurlar. Eğitim yaşı formal anlamda belki 36 aya kadar düştü ve 3 yaşından sonra belki yaşam boyu eğitim programlarımızıda dahil ederken hayatımızın büyük bir kısmı eğitimle geçmekte. Ülkemizde İlkokul,ortaokul,lise,lisans,yüksek lisans,doktora eğitimi tamamlandıktan sonra bu aşamaların herhangi birinin ardından iş hayatı başlamaktadır. Eğerki öğrenci bu aşamalarda büyük başarı gösterirse belkide yurtdışına gitmekte ve dünya sıralamasında üstlerde olan üniversitelerce "beyin göçüne" dahil olmaktadır,burda yatay bir beyin göçü yaşanmıştır. Yatayda yaşanan bu beyin göçü geri dönebilir,gittiği yerde daha donanımlı olup yuvasına dönebilir,kendisini olabildiğince üst seviyelere taşıyabilir ya da bir aşamada sistemden kopup başka bir hayat yaşayabilir. Zaten bu seviyeye geldiyse kopması düşük bir ihtimal gibi...Gelelim dikey beyin göçüne. O kadar eğitim alıp teog,lys,kpss,ales,yds girip bölümü,mezun olduğu üniversite ne olursa olsun. Bu sınavlarda başarı elde edemeyen birey,hayatının başlamasını hep ertelemiştir.Zaten başlayacak gibi durmuyordur. Matematikteki dikey eksende gibi aşağı yukarı hareket eder,davamlılık,kararlılık göstemez.Hep pişmanlık yaratır geçmiş tercihleri;keşke daha düşük bir puanlı bölüm yazsaydım da atansaydım diye çünkü yüksek puanla öğrenci alan bölümlerden mezun olan çoğu aday şuan işsiz ve iş beklemekte.eeee ister istemez insan beyni hemen kıyaslama yapabiliyor,benden daha düşük puanla yerleşti ama hemen iş sahibi oldu bense kpss 10 kez girdim olmuyor,alım az puanlar yüksek. Bu şekildeki gibi mezunlara verilen ilk tavsiyelerden biri "özelde çalışsana", oluyor. Özelde özel kölelik yaptırılmak isteniyor ve aday bunu son çare olarak görüyor.Dİkey beyin göçü bireyi hep en derinlere,eksilere,depresyona,tükenmişliğe ve hatta örnekleri çok ihtihara kadar götürebiliyor. Madem 20 yıllar boyunca eğitim almış bireye çıkışta diplomasıyla birlikte iş vermeyecektiniz, neden 20 yıl meşgul ettiniz. Tabikide kendi tercihi bu ama bir zahmet eğitiminin karşılığını da bir nebzede olsa veriniz. Osmanlı Devletinde Tarhuncu Ahmet Paşa öncelikle devletin geriye doğru on yıllık harcamalarıyla ilgili bir araştırma yapmıştır. Bu araştırma sonunda devletin yıllık gelirleri ile giderinin ne kadar olduğunu yaklaşık olarak hesaplamıştır. Böylece devlet gelirleri ile giderleri arasında denge kurarak denk bütçe yapmayı planlamıştır. İlk kez modern anlamda bütçe hazırlamış, gelirlerin 24 milyon, giderlerin 25,5 milyon altın olduğunu tespit etmiştir.Bütçe açığının saray masraflarının çokluğundan ve lüzumsuz hediye ve bahşişlerden kaynaklandığını görünce, bunları azaltmaya çalışmıştır. Bu çalışma hep hoşuma gitmiştir Tarhuncu Ahmet Paşa ne güzel yapmış,belkide herkes ayağını yorganına göre uzatmış, Devlet bir nebzede olsa toparlanmıştır.Şimdinin teknolojisi,bilgisayar çağı,ilerlemiş eğitim seviyesi ve yüksek kültürü düşünüldüğünde acaba diyor insan çok mu zor denk bütçe gibi bir çalışma yapılarak eksiğimiz fazlamız nedir?, şu bölümlerden,şu işlerden önümüzdeki 10 yıl alımlar az olmalı,gençlerin bu mesleklere yönlenmesi ihtiyaçlar doğrultusunda kısıtlanmalı. Ama nerde? Artık elini sallasan herkes üniversite mezunu,bu anlamda eğitimin denkliğide hesaplanamz mı? Mesela bir A mesleğinden 5000 kişiye ihitiyaç varken 30.000 kişiyi mezun etmenin mantığı nedir. Her mezun iş bulmak zorunda değil diyor bazıları ki bunu diyenlerin zeka seviyesi tartışılır.25 yaşından sonra çaresiz, boş boş gezen diplomalı işsizler,ailelerine karşıda mahcup olmakta,hayatının en önemli yaşları 20li yaşlar çok sıkıntılı geçmektedir. Artık hayat 30-35 yaşında başlamaktadır.Dikey beyin göçüyle 20 yıl aldıkları eğitim yavaş yavaş dibe vurmakta ve bu gençlere eğitim veren öğretmenlerinin,doçentleri,profesörlerinde verdiği eğitim boşa çıkmış olmakta. Sahi biz niye eğitim alıyoruz, eğitim-öğretim ortamları niye var?
546
Beş Parasız Beş parasız okul yılları Toy bir sıcak gurbet sokakları Otogarda çaresiz gururlu bir sefalet Baştan kaybedilmiş fakülte aşkları Gözümde bir çocuk, ruhum bin yaşında Yıl sonunda okuldan kovulma telaşlarıYıllar yılları kovaladı Dostlar kalbimi yaraladı Ya gittiklerinden ya vakitsizlikten Bir çarem olmadı sevdiklerimden Ayrılmış yollarda hayattan geçerken Bir çarem olmadı sevdiklerimdenBuldum bulmasına parayı Ne yazık ki kapatamadım ben bu arayı Ne çocuk ne yaşlıyım ama Gençliğimde olmadıAh nerdeler Çok acaip günlerdi Öyle esip geçtilerAh nerdeler Gitti gelmez diyorlar ama Beni terketmediler.
82
Çiçeğin Açması Senin gülüşün Çiçeğin açması gibi Senin durgun duruşun Çiçeğin solması gibi Ağlayışın bir sel gibi Kızgınlığın esen yel gibi Tatlı tatlı bakışın Ateş gibi gönüller yakışın Acılara sevinç katışın Beni sana bağladı
34
Su Su akar bazen saf saf, bazen dalgalı bulanık, Bazen hırçın akar, bazen serseri dağınık.Su içinde bir çift çıplak ayak yürüyor, Beden kiri değil aklımdakini götürüyor.Suda güneşin ışığı yıldız yıldız oynuyor, Canım bu oyuna bakmaya doymuyor.Duygular su gibi temiz berrak akıyor, Sevdan yüreğimi ateş gibi yakıyor.
46
TECAVÜZ gündüz ne heyecanlı cinlermiştek ayak üstünde döne döneışık uçlarında karagöz hacivatlar bir ölüm haberi olarak gelsemen sevilenin sevdiğineyaşam aslında koyu renk gölgemizgölgesinin farkında olan sadece bizizüçgen bir çelik kurgu var her günkü yolumun üstündeyukardan aşağıya sızıyor sular gerili tellerden; bir serçe, bir teyzekışın donuyor o sular ama yazın böyle bir şey olmuyor nedensesıradan işlerimizi yapmayalım bugünsaatlerce göğe bakalım hayret etmeden sesim canavar oluyor bağırdığımdacinayet korkuları içimdeyken çamaşırlarınız ne kadar zariftek tek kopartacağım askılarınızıkösnül fısıltılarım, tir tir teniniz bataklıklarda kamışların uğultusubinlerce kuşun havalanması yüreğimdenkorkunç bir hayvan yakaladığında avını rüzgârda siyah taş plak tekdüze bir iç sesçamaşırlarınız ne kadar ılık, özür dilerim ölü yaprakların üstünde ağlamaklı o iç ses çürümüş, nemli ağaç kabuklarının tütsüsü kararlıyım sizinle, isterseniz dua edelim kuş kalmadı gökte, uzak telgraf tellerinde küçük renklerle titreşen geceyi yoracağımkaranlık değil şarkım, ne olur korkmayın ay düşüyor suya, hışırtılar, yalvarışlarınız sesiniz kısılıyor gittikçe lütfen ağlamayınızkırmızı cam akacak kentin musluklarındanilk kez tanrı görünümünde olacağım hadi lütfen sarılıncebrail olduğumu düşünün, unutun kendiniziiçimi yağmalıyor çapulcu bir akşamkendimi affettirecek söylencem olsaydı lütfen bana sarılınne olur iyice sarılın.Aralık-2005
172
Haram haram olanı biriktirip kendine endişe oluşturma ya mallarını geri almaya gelirler ya paslanır ya kurtlar yer yada hırsızlar çalar ve hepsi tükenir gider sana sadece ateşi kalır
28
İçselliğinde Yolculuklar 1 Sessizlik istiyorum çokça sessizlik. Kendi iç sesime bile tahammül edemezken, kalabalık sesler içine gömülü kalıyorum. Yalnızlığın buzdan duvar, ateşle üzerine yürüyorum. Birazcık sessizlik; yarınlardan geliyorum. 18:25
29
Deniz Deniz mavi bir balık yazıyor, siliyor gri bir balığı. Deniz alev alan bir kruvazör yazıyor, siliyor kötü yazılmış bir kruvazörü. Şairlerden daha şair müzisyenlerden daha müzisyen benim yorumcumdur, eski deniz, geleceğin denizi, taçyaprak taşıyıcısı kürk taşıyıcısı. Yerleşiyor içimin derinliğine: yeşil bir güneş yazıyor, siliyor eflatun bir denizi. Yarı açık bir güneşi yazıyor deniz kaçıp giden bin köpekbalığı üzerine.
59
Oyun Bir zamanlar, telden arabalarımız Karton kamyonlarımız vardı Şimdi hepsi geride kaldı Eski lastikleri sürebilmekti güzel olan Sapanla konserve kutusu vurabilmekti Evciliklerdi 'hayat' o zaman Evden getirilen zeytin peynirle yapılan, bahçe piknikleriydi hayat Başarılı olabilmek için saklambaçta sobelenmemek yeterliydi, Bir de yakartopta vurulmamak tabi Kötü kimdir belliydi Mızıkçılık yapmayanlar daima iyiydi. Futbol maçları boş arazide oynanırdı, halı sahalarda değil Kolay değildi ha kıran kırana geçerdi Sonra kazanılan kolayı bütün oynayanlar içerdi Eskiden cep dolusu bilyelerimiz vardı Şimdi ise hepsi geride kaldı.
81
Akşamın Umutları Akşam, Kara martı çığlıklarında Yırtılan çağrılar Eflâtun kızılı Tutku semalarına Dalga dalga Göçen rüzgâr Kan bulutlarında Yanan ufuklar Akşam, Ve yine batan umutlar...
25
Boğazın mavi sularında gül tarih… Boğazın mavi sularında gül tarih…Boğazın mavi sularında gül tarih… Bir şarkı veriyor bahar dilime İstanbul’un dağında taşında gözlerim Yuvasını kuran karınca mutlu...Mutluyum seyrederken boğazı bir bahar günü İşte boğazın mavi sularında mavi tarih… Boğazın mavi sularında tarih ve mavilik akıyor Toprak cami cami gül gül kutlu iz kokuyorMutluyum seyrederken boğazı hep İşte Anadolu hisarı işte Rumeli hisarı Mavi iki göz gibi bakıyor doğan güne... Her gün yeniden fethediliyor İstanbul Gün doğarken içimde çoşkusu bu fethin...Mutluyum seyrederken boğazı Mevsimlerden bahar İstanbul`dayım Ey bahar çiçek çiçek fethetmişsin İstanbulu Ay ak sakallı dede gibisin her gece Anlattın eski baharlarını İstanbul`un İstanbul'un surlarına baksam orada bayrak ve yar tarihBahar çiçek çiçek fethetmiş İstanbul'u Güneş batmak istemez akşamları Ve rüzğar sevdalı... Ve çiçekleri açar İstanbul’un taşının toprağının Altın olduğunu haykırarak... Mutluyum dolaşırken boğazdaBahar çiçek çiçek fethetmiş İstanbul'u Ve kuşlar telaşlı Kuşlar boğazın güzelliklerinde Bakmaya doyulmuyor... Bahar süslemiş İstanbul`u Toprağa çiçek dokuyor bahar... Şarkı dokuyor bahar dilime Bir seçkin bahar geliyor dilime Kelime kelime seçkin... Boğazın sularına bakarken Bahar çiçek çiçek fethetmiş İstanbul'u İçimde bir başka bahar var Mutluyum seyrederken boğazı Dokunurken mavi sularına boğazınGüneş diyor ki batmadan Bir şehir gördün mü İstanbul gibi güzel. Ve boğazın mavi sularında gül gül tarih… Mutluyum seyrederken boğazı Bahar çiçek çiçek fethetmiş İstanbul'u İçimde bir başka bahar varBir şarkı gibi sular baharda İstanbul’un dağında taşında gözüm Üstanbul tatlı mı tatlı üzüm Yuvasını kuran karınca mutlu Sokaklar karınca gibi insan kaynıyor Sobalar kalkmış evlerden. Dallarda tazelenmiş yapraklar Tazelemiş gülüşlerini taşlar topraklar… Ve İstanbul'un gül insanlarının gülüşleri gül...gül Mutluyum seyrederken boğazı bir bahar günü
258
Dağlara Kan Oturdu El bebek gül bebekti, oğullar büyük gurur, Koklanmaya kıyılmaz, candan ötede durur, Askerlik kutsal görev, yaşam sonra yol bulur, Umutlar söndü yine, dağlara kan oturdu! ..Askerlik bitsin hele, aile kuracaktı, Çocuklar yetiştirip, yaşama sunacaktı, Vatan, millet, bayrağın, sevgisi olacaktı, Hayaller bitti yine, dağlara kan oturdu! ..Dağlara çıktı Mehmet, terör belası bitsin, Gözü dönen caniler, vatanımızdan gitsin, Huzur için her yerde, vatan için şehitsin, Acılar vurdu yine, dağlara kan oturdu! ..Bayrak hür dalgalansın, vatan bölünmeyecek, Damarda akan kansın, bayrak hiç inmeyecek, Yemin eden Mehmet’im, sözünden dönmeyecek, Bayrağım mahzun yine, dağlara kan oturdu! ..Acı haber tez gelir, bayrakla geldi şehit, Feryatlar arşı deldi, millet acıya şahit, Vatan sağ olsun yeter, çığlık gurura ait, Figanlar bitmez yine, dağlara kan oturdu! ..
121
Yıldız Olmanın Bedeli! ? . K a r a n l ı ğ a ; Hem de zifiri karanlığa hazırım Senin YÜZÜNDE GÜNEŞİ GÖRMEK İÇİN! Niçin YILDIZ olmaz insanlar? ... AŞKTA YANMAZLAR, NİÇİN? YILDIZ OLMANIN BEDELİ; SEVGİNLE YAŞIYORUM, SANA ÖMRÜ KURBAN EDELİ! ...
43
Oda yetiniyorum seslerin bıraktığı izlerde dolaşan hayaletinle, ağaran günün içine yetişmek isteyen bir yolcuyum defalarca eriyor ve tekrar katılaşıyorum bu göz yangınında lastikleri yanan bir arabadayız: sen, ben ve hadisemizdeki mücevher! arka arkaya fırlatılan iki havai fişek gibi çarpıştık gökyüzünde; genzimize dolan sülfürik asit tadındaki hayat, ağırlığınca karanlığımızda! ağırlığınca kafesimizde! Paraşüt açılmasın bu sefer dudaklarımızda! lambaları söndür, gazı aç, çakmağı çak! anzısın bir infilak olsun ölümüne seviştiğimiz oda!
68
Bir Umut Dön diyorum hiç umudum yok döneceğine...Umut renk gibi bir şey Güneşsiz görülmeyen bir şey Ateş gibi bir şey Su ile sönüyor Rüzğar ile harlıyor Ağırlıkta hafif pahada ağır Bu pazarlarda alınıp satılmayan bir şey Umut bir senin gülüşlerinde O bir çiçek gibi Açıp-solar o çiçek O çiçek umut bir senin bakışlarında Zaman çiçek açacak mıSeni sevdiğime pişman değilim Adım seninle anılacakAyrılık yarası hep içimde Gülsem de ağlasam daİnsanlar beni bu yara ile anacak Bu yarayla hatırlanacağım Güzel açtığın yara bileBekliyorum Dönecek misin Zaman çiçek açacak mıBir umut bir yara ile "Dön diyorum "hep
95
Bu Gece Yılbaşı bu gece yılbaşı anne içkinin su gibi aktığı eğlencenin sınırsız hovardalığın tarifsiz olduğu bir gece bu anne sen de beni düşünür meraklanırsın biliyorum merak etme anne bu gece huzur dolmasam da pişmanlığını yaşamayacağım bu gece çocuklarımız çöpten ekmek toplarken ve Somali’de Etiyopya’da açlıktan ölünürken soframı bin çeşit donatmadım anne bu gece kızlarımız içki sofralarına meze olarak sunulurken barlarda pavyonlarda pervasızca eğlenmedim anne 71 çok şükür anne yuvasız insanları düşünürken beş yıldızlı mekanlarda konaklamadım Fatma teyze sabahki çaya son demini saklarken sanatçıların ayaklarına şampanyalar patlatmadım anne bu gece dansözler masalara çıkacak vur patlasın çal oynasın göbeğine paralar takılacak havaya savuracak haram param hiç olmadı anne çok şükür anne okul yerine tarlalara bağlanan çocuklarımızı düşünürken o çok sevdiğim mısırı patlatıp yiyemedim anne çok şükür anne sabah başımın ağrısıyla uyanmayacağım ve viski rakı şarap kokmayacağım yarın tatil yok bize işyerinde olacağım aldığın ücreti helal kılmalısın derdin ya! ben de ona çabalıyorum anne 72 bu gece yılbaşı anne koca bir yılın ve yılların acıları sanki yaşanmamış bütün duygularımızı kadehlere hapsetmiş geçmişi unutmuşuz bu gece sanki öz kültürümüz yok olmamış gençliğimiz yozlaşmamış anne sanki aile kurumumuz çökmemiş madde kullanımı çocuk yaşa inmemiş anne sanki Marmara depremi olmamış on binlerce insanımız ölmemiş anne sanki Diyarbakır’da Isparta’da uçaklar düşmemiş sanki trafik canavarlarına her gün kurban verilmemiş anne sanki küresel ısınma bitmiş dünya güllük gülistanlık anne 73 sanki Irak ağlamıyor Mescid-i Aksa yağmalanmıyor sanki Ortadoğu’ya barış gelmiş dünya düzene girmiş anne bu gece yılbaşı anne bu gece yılbaşı hepimiz neşe doluyuz çılgınca eğleniyoruz felekten bir gece değil bir yılı çalıyoruz anne oysa ki dünyadan ve gerçekliğimizden kopmuş biçare olduğumuzu bilmiyoruz anne.
266
Canda vatan,yolda vatan,her şeyimdir vatan canım da kurbandır böyle cennet vatana damarda dolaşan kandan kıymetli vatan vatan için vurulmuş anlından şehit yatana altından,inciden benim için kıymetli vatan nice genç canlar verildi bu kıymetli vatana işte gördüğün bayrağın gölgesinde yatana seven gönül erinin her zaman vatan dilinde aşkta,şevkte kahramanların özünde vatan vatan yüreğimin her zaman nabız atışında vatan kilimlerin,halıların da genel nakışında türkü söyleyerek akan nehirlerimin akışında susuz toprağa hayat veren yağmurda vatan vatan anamdır,vatan ekmeğim,suyum aşım vatan kardaşım,dostum benim can yoldaşım vatana helâl olsun damarda ki kırmızı kanım canda vatan,yolda vatan,her şeyimdir vatanHalil ÇOLAK 03.08.2009 ANKARA
96
Nasıl Anlatmalı Güzeli Size NASIL ANLATMALI GÜZELİ SİZE Nasıl anlatmalı güzeli size Saçını okşayan yel bayram eder Muhabbeti meydir sohbeti meze Güzelle konuşan dil bayram ederYârin yarenini sen şöyle bırak Yürüdüğü yollar bastığı toprak Değdiği ağaçtaki her bir yaprak Dalları sevinir gül bayram ederBoyunu huyunu eyler de pazar Kökleri toprağa dalı güneşe uzar Her yaprağını açsan başka şey yazar Beline dolanan kol bayram ederSokakta bir sultan evde mihrace Sormalı canana halleri nice Sözü baldan süzüp de ince ince Sevgiyle sarılan bel bayram ederGülünce gönlünde güller açılır Dizi dizi inci mercan saçılır Ellerinden abu hayat içilir Tenine dokunsa el bayram ederMahmut Nazik 09 05 2015 Mersin
105
O Yıldızın Ellerinden Dün bir yıldız kaydı Gökyüzünden Yıldızki gözleri mavi Engin denizler gibi Saçları sarı Hemde başak sarısı Bastığı yerler titrerdi Gece yarısı Dün bir yıldız kaydı Gökyüzünden Mavi gözlerinde Şimşekler çakan bir yıldız Hiç korkmadım biliyormusun O mavi gözlerden Ben onların evladıyım Ta ezelden Dün bir yıldız kaydı Gökyüzünden O mavi gözlerde bir gülümseme Sizlere emanet diyordu Parmakla göstererek Bu ülke Dün bir yıldız kaydı gökyüzünden Biliyormusun Tutamadım o yıldızın Ellerinden05.08.2008
73
"BU TOPRAĞIN SESİ; " Zeynep BAŞKAN ABLAMIZA GÖNDERDİĞİM MESAJIM! . = 000.001 = Saygıdeğer Zeynep Ablamız; SİZ YİNE: "Karadeniz Hüznü" Adlı Albümünüzün Emeği ile, BİZ SEVENLERİNİZİ AŞK DERYASINA SALIVERENSİNİZ! . Hüzünde ve Sevinçte; DAİMA SİZİNLE BİR BÜTÜN OLABİLMEK ZEYNEP ABLAMIZ! . İYİ Kİ VARSINIZ ZEYNEP ABLAMIZ! . DOSTLUĞUN TEBESSÜMÜ DAİMİ OLUVERSİN İNŞALLAH! .
53
Allah Allah Diyenler Hey erenler erenler Allah Allah diyenler Koyma beni yalnız Beytullaha gidenlerHakka ait kanadı Şu haneye ugradı Hacda eda edenler Uçup varmak muradıHey erenler erenler Allah Allah diyenler Koyma beni yalnız Beytullaha gidenlerYine kaldım yalnız Rabbim haber salınız Hacda eda edenler Aranıza alınızİNGİLİZCE Member Allah, Allah,,, balladsRight wing of the We were households Those who face pilgrimage Desire to reach awayHey prosper prosper Allah, Allah Member Put me yah Those who BeytullahaI was still lean Lord News Tuesday Those who face pilgrimage between you seekThe Husamettin Sungur
89
Miras Baba mektubunu aldım okudum Şifreli sözlerin çözdüm okudum Aşkın ateşinde sevda dokudum Sevdalar evlada mirastır babaSeni yakan ateş bizide yaksın Ağarsın saçlarım,başlar ağarsın Ne çıkar mevsimler yıllara aksın Sevdalar evlada mirastır babaAhlaksız belalar yiğide ar mı Tarafsız olunsa sonunda kar mı Kim güler sonunda? Zalim mi yar mı Sevdalar evlada mirastır babaHam insana kırılsa da küsülmez Ham kişi yolun sonun getirmez Er kişi yolundan sözünden dönmez Sevdalar evlada mirastır babaSöz senetse “namus “gibi olmalı Değeri en üstte başta durmalı Ozanlar,şairler türkü yakmalı Sevdalar evlada mirastır babaDik duruşlar örnek,misal olmalı Dostlarından karşılığın bulmalı Kötü olan,yeri çöplük olmalı Sevdalar evlada mirastır babaEvlada mirastır babanın aşkı Gönülde isteriz taç ile tahtı İstemem mi sevdan alsın muradı Sevdalar evlada mirastır baba 21.09.2007
119
H A B E R g a z e t e s i Isparta ilimiz bunlara layık, Denetim sürecek önemli sağlık, Duyarsız kalmayın mevcut insanlık, Haberden haberin olacak elbet.Acı, tatlı mesaj göreceksiniz, Tanıtıma reklam vereceksiniz, Güncel olayları bulacaksınız, Haberden haberin olacak elbet.Bir telefon kadar size yakınız, Şiirle, metinle içe akınız, Her türlü spor da bura bakınız, Haberden haberin olacak elbet.Bindokuzyüz doksansekiz kuruluş, Memnuniyet verir hizmet,yoruluş, Şevket Karahanla tanış ve buluş, Haberden haberin olacak elbet.Zeki kadrosuyla koşturmaktadır, Okuyucuları coşturmak tadır, Zalimin sesini susturmaktadır, Haberden haberin olacak elbet.16-12-2012
86
Tanrısal ilişkiler Sevdim yağız atların koşularını... Parlayan tüylerinden okşadım. Büyüdüklerinde... Yerinde duramayışlarını sevdim. Ve öptüm, Rüzgara karşı duran, dimdik yelelerinden...Ölümsüz sevdalar taşıyorlardı yüreklerinde. Ey sadakatin altın temsilcileri. İtaatlarınızı yineleyin ve yenileyin. Diyen haykırışlarını dinledim. Biri diğerine,diğeri öbürüne.. Yeminler veriyorlardı.. Buğulu nefesleriyle.. Ve solukları karışıyordu birbirlerine.. Ölüm üstüne,yar üstüne,En büyük Tanrıları üstüne...ve sonra.... Ne oldu da bu yağız atlara ki... Allah lafzını diyemez oldum.. Azamatinden,sevgisinden,yaratıcılığından, Celalinden,cemalinden korktuğum kadar... Korkmaz oldum hiç bir şeyden..Yunan tanrılarının bolluğundan haberim vardı da... Yüreklerimizde ki Tanrıların çokluğunu bilemedim. Mabedler yapmışlardı kendilerine umarsız... Birbirlerini çoğaltıyorlardı. Birbirlerinden çıkıyorlardı. Birbirlerini kutsuyorlardı Birbirlerini yiyorlardı... Domuzlar gibi tüketiyorlardı... Üremeye vakitleri kalmamıştı.. Hazlar duyuyorlardı.. sevgisiz.. yarensiz... yarsız... Napolyon üç kere tekrarladı... diyordu biri... Bizim Tanrımız en büyük... Kar blançosu değil miydi taptıklarımız. Biri kendini futbol sahalarında unutmuştu. Tükürüyordu Tanrılarına diğerlerinin...Ben se seni buldum ey sevgili... En büyük Tanrıya giden yolda, Önünde diz çökmeye geldim. Ellerinden öpmeye geldim. Zehir dişlerimi söküp attım bedenimden... Kirli rüyalarımdan kovdum seni. Cennetin en kuytu köşesinde. Seninle sevişmeye geldim... Mehmet DALKANAT
163
Hayatla Dalga Geç Hayatla Dalga GeçHafta sonu tatil yap dinlen, Ama aklı başında planların olsun, Bulunduğun yere bir, iki saat uzaklıktaki yerleri tercih et.Araç olarak toplu taşımacılığı dene, araban o hafta tatil yapsın, sen de kitap okur, ağaçları sayarsın.Bir sırt çantası al kendine, geceden hazırla ihtiyaçlarını, ikişer sandviç ve içeceklerle, bir çift spor ayakkabı.Gittiğin yerde yürü dağ tepe, en az altı kilometre. Bir ağacın dibine otur, birşeyler ye. Biletin gidiş dönüş olsun. Memnun kalmazsan; söyle bana; Aşkolsun. Ama yanında mutlaka sevdiğin olsun.Ertesi hafta noksanlarını tespit et, Ustalaş, amacında diret. Sade birkaç tatili anılarına ilave et. Profesyonel tatilci ol, güzel yerler seç. Hazırlığını yap, hayatla dalga geç.
106
Tutku: İnönü Kolukırık/kırşehir 02/02/2009 19:39 TUTKU Allahım ne olursun, Bu gün güneş batmasın. Sevgilimin nur yüzünü, Geceler karartmasın. Merhamet ve kalbine, Sevgili aratmasın.
23
Şapkamda Yağmur Şapkamda yağmur içli bir şarkı söylüyor Nasıl da söylüyor dudaklarıyla O hacı gökyüzünün yıldızları ötmüyor İşimiz artık ıslanmış ho....................
21
Oy Sevdiceğim Köyüme gideceğim Düğün dernek kuracağım Sevdiğimi alacağım Aşkıma kavuşacağımGavur anasına inat Başlığı basacağım Sevdiğime sarılacağım Aşkıma kavuşacağımBekler yolumu bekler Hasretliğimi çeker Köyüme gideceğim Aşkıma kavuşacağım...
27
*- 0001-Fairy Of Turk -5009 -Portuguese *- 0001-Fairy Of Turk -5009 -PortugueseDo you know... Fairy Of Turk....Alguns dos para a Europa, para chegar... Alguns dos para a América, para chegar... Alguns dos para a África, que foram espalhadas,.. Alguns de a Anatólia, que veio...Você me entende... Fairy Of Turk....Mersin-09.01.2010-Bilal Genis
50
Gerçekleşmeyen Kehanetler 2 Doğrudan deneysel olmayanı bilmekle, bir ya da iki kez tecrübe olanı bilmeyi birbirinde ayıralım. Bu durumu yol üzerindeki bir çukur örneği olarak düşünelim. Araçla çukura düşmek insanların yaşanacak olan kıyameti olsun. Henüz hiçbir kaza gerçekleşmemiş olsun. Bir insan kendi dolaylı duyumları, algı ve deneyci yaşanmışlık yansımalarından hareketle; kendi kestirim gücü öngörüsü içinde bu kıyameti görüp; akıl edip; bilinçlice ifade ederse; bu insan dâhidir.Eğer insanlar, çukurla ilişkili bir, bilemedin iki olayı yaşandıktan sonra bile; hala insanların geneli çukura düşmeyi bilinç edinememişken; buna rağmen bir insan çukura düşüleceğini dile getirmişse; çukura düşülebileceğinin uyarmasını yapışla konuyu işlemişse; kişi konuya dikkat çekmişse; bu kişi insanımız sanatçıdır. Yok eğer çukura düşüş olayı gündelik, sıradan oluşla, herkesin bildiği faili bir kıyamet olmuşsa; bu tanı genel çoğunluğun bilinçli ve görgül söylemi olacaktır. Böylesi bir rutin durumu bilmek; vakti gelmiş zorunluluk olmuş olmasıyla, bu kazanın söylenmesi de; artık sanatçılık değildir. B.K]Dominikli keşiş Girolamo Savonarola'nın "Tanrı'nın kılıcının, kısa bir süre sonra savaş, veba ve açlık olarak Dünya'nın üstüne geleceği" kehanetinden etkilenen Rönesans'ın önde gelen ustalarından Sandro Botticelli, "Mistik Doğum" adlı tablosunda kayaların altına saklanıp bekleyen küçük iblisler resmetmiş ve resmin altına da kıyametin yakın olduğuna dair not düşmüştü. 5-Bilim adamları da kıyamet fikrinden etkilendi. Alman matematikçi ve astronom Johannes Stöffler, 1499 yılında gezegenlerin hizalanmasını temel alarak yaptığı kehanette 20 Şubat 1524'te meydana gelecek tufanın dünyayı yok edeceğini söylüyordu. Stöffler'in kıyamet kehaneti, basılan 100 kitapçıkla tüm Avrupa'ya yayıldı. Yüzlerce tekne inşa edildi, Alman asilzadesi Kont Von Iggleheim, Rhein Nehri'nde üç katlı bir gemi yaptırdı. Gel gör ki kıyamet, 20 Şubat'ta da kopmadı. Aksine 1524 yılı, oldukça kurak geçti. Iggleheim'ın gemisinde yer kapmaya çalışanlar arasında arbede çıktı, yüzlerce kişi öldü. Kalanlar, kıyametin kopmadığını görünce kontu taşlayarak öldürdü. Stöffler, son bir çaba olarak 1528'i yeni kıyamet tarihi olarak belirledi. O gün de bir şey olmayınca, kendini evine kapattı. [Bilim adamları, kendi alan bilgisinin kendilerine kazandırdığı bir güvenirlik karineli olurun özelliklerini de, üzerlerinde taşırlar. Bilim adamının bu güvendiklik sıfatı, o bilim adamının başka alanlar içine dek olur söylemleriyle de insanları yanıltan, bir çelişkilerinin olacağı apaçıktır. Bir bilim adamı kendi alanı dışında oluşun söylemiyle insanlığı yanıltması, kaçınılmazdır. Bu hal kişinin alan bilgisi yanında, genel bilimsel felsefeyi bilemez olma eksikliğinden kaynaklanır bir durumdur.Bu kabil alan uzmanlığı dışında olan bilim adamlarının; insanlara verdiği bilim adamı olmanın kariyer güvenirliliğiyle; başka alanları da sanki bilirmiş gibi olmalarının konuşmalarıyla insanları yanıltır olan içerikli bir iki gaflarının örneğini vereyim. Robert Fulton saatteki hızı yaklaşık 5 km kadar olan; ısı enerjisini hareket enerjisine çeviren düzeneğini, insanlığa armağan etmişti. Sonraki ilerleyen zamanlar içinde, bu buhar gücüyle işleyen sistemler; çeşitli kişilerce geliştirilecekti.Buhar gücü kullanımını geliştiren savlardan birisi de; ”bu sistemin saatteki hızını 30 km’lik bir sürate çıkarma” önerisiydi. Bu öneriye karşı, alan dışı bilgisi olmayan bilim adamlarının karşı çıkması gafların en afilisiydi. Bu bilim adamları: ” bu kadar hız içindeki insan gözlerinin, göz yuvalarından fırlayacağını söylemeleriydi. ” Şimdi saatteki hızı binlerce km olan araç içinde seyahat edilmekte. Bırakın gözün fırlamasını, göz bu sürat içinde çevresine seyir han olmaktadır.Bir başka gafçı örnekse, uçağa ilişkin beliren, ilk öncü düşüncelere; yine bilim adamları karşı çıkmıştı. Savları: “havadan ağır olan nesneler uçamazdı.” Elbette sav göz ardı edilecek denli yenilir yutulur bir sav değildi. Ama bugün tonlarca ağırlıklı hava taşıtları bu söyleme ve gerçekliğe rağmen uçmaktadır. Meğer bizim bu bilim adamlarımız, kendi alan bilgileri dışında oluşla bir onay mercii gibi fikir beyan edişle kendilerine olan güveni boşa çıkarmışlardı. Aero dinamik kurallarından haberleri yokmuş. Ne şans! B:K]6-Hem 1641'te İngiliz kahin "Shipton Ana"nın kehanetlerinden, hem de Mısır'daki Giza Piramidi'nin gizemlerinden etkilenen astronom Charles Piazzi Smyth, farklı bir kıyamet tarihi ortaya attı. Piramidin sadece Mısırlılar tarafından değil, aynı zamanda Nuh Peygamber tarafından inşa edildiğini ileri süren ve piramidin dört bir yanında dünyanın sonunu gösteren izler bulduğunu belirten Smyth'e binlerce insan inandı. 5 Ocak 1881'de New York Times, hem Smyth hem de ona inananlarla dalga geçen bir makale yayımladı: "Piramidin ortasındaki galeride tam 1881 çentik var. Bu da son senemize girdiğimizi gösteriyor." [Nuh, tufanla ilişkili bir sembolizmse de, bizim anladığımız anlamda bir tufanla Nuh’un ilişkisi yoktur. Hele de tufanı söylemiyle Nuh; bir avuç insanıyla, piramit (ehram) yapımı delaletiyle hiçbir ilişkisi yoktur. B.K]7-Tufanlar ve piramitler dünyanın sonunu getirmeyince insanoğlu, umudunu uzaya bağladı. 1910'da Dünya'nın yakınından geçen Halley kuyrukluyıldızı, kıyameti bekleyenlerin ekmeğine yağ sürdü. İngiliz yazarlar, Halley'in Almanya'nın işgalinin habercisi olduğunu ileri sürerken Fransızlar, kuyrukluyıldızın dehşetli bir sele neden olacağını yazdı. ABD'nin Chicago'da kentinde bulunan Yerkez Rasathanesi'nin Şubat 1910'da Halley'in kuyruğunda siyanür olarak bilinen zehirli bir gaz bulunduğunu açıklaması, tuz biber oldu. Sonunda Mayıs ayında Halley, Dünya'nın yakından geçip gitti ve New York Times, "Hala buradayız" diye başlık attı. Sürecek
749
=Kemal KABCIK ve de YEREL GÜNDEM=036=132= Kabiliyetlere Zemin; ANADOLU AŞKI Adına! . =Kemal KABCIK ve de YEREL GÜNDEM=036=132= Gücü Yeten; Sorumluluk Almaktan: Kaçmaz! .Erdemlilik maddiyatın kazanımını ön plana alırsa: maneviyatın kazanımına güç yetiremez! Maddi kazancını kenara koy, insanlar kazansındır.Erdemlilik manevi hisler deryası. Erdem manevi değere sabırda! . Ayakta ölümü seçen erdemli; maneviyat hevesinde olsa bile, aşka dönüştürür.Erdemlilik ciddiyeti ile kitaplarını okur ve itaat edebileceği iyiliği arar, kitaptan bir iyilik izi bulur ve de bulduğu izi derinleştirir! .Başarı; insanları değiştirerek değil, kendimizi ve olaylara bakış açımızı değiştirerek elde edilen, hayata uyumluluk halidir! . Açını yakala! Bakış açısında bir tek sen varsın ve kısa bir süreliğine danışırsın dostluğa; daha iyi görebilmek için! Bakış açısı güzelliğine umut; insan! {Yazan: Kemal KABCIK - ANTALYA - 20 Kasım 2013 Çarşamba 18:40:47}=YEREL GÜNDEM; OKU, ÖĞREN VE PAYLAŞ: AŞKI! .= =KOLAY OLAN YOLA GİR; KENDİNE HÜKMET DAİM! .= =ANADOLU SEÇSİN; DİNLENEN VE ÇALIŞAN AZMİ! .=
148
Keder Yakışmıyor Yüzüne Kadın Keder yakışmıyor yüzüne kadın Ellerin bahar koksun istiyorum Saçların rüzgarı anlatsın Gözlerinse denizi Acıları yüzüne yük edip Gözlerinde boğma sevinçleriYoksa Ay şavkı değmez yüzüneSen acılar denizi değilsin kadın Keder yükünü at omuzlarından Yüzünde gözyaşlarından vadiler olmasın Gül kadın gül Gül ki bahar gelsin dünyamıza
48
Atatürk Bir güneş'ti ATATÜRK... 19 Mayısta doğdu Anadolunun bağırına TÜRK'ün onurunu koydu ATATÜRK...Bir akıncı'ydı ATATÜRK... Şaha kaldırmıştı anadolu'yu Atının ayakları altındaydı Yedi düvelin ordusu... Türk'ün gururuydu, ATATÜRK....Bir öğretmendi ATATÜRK... Sınıfı masası yoktu Anadolu tabelası Bakışları yazısı oldu... İlmin irfanın doğuşuydu... ATATÜRK...Fikret Turhan-Yalova, 30.04.2013
43
Gerçek Dosta Gün batımlarında başka yöne göç edemeyen ürkek kuşlar gibiyiz, Eski eski rotalar, hep takip ettiğimiz Resimler hala siyah beyaz, hala tozlu Çaresiz günler, yorgun yıllar, yıpranmış zaman geride bıraktığımız Ezilmiş bir yarın kuyusunda sallandırdık umudu çoğumuz, Korkmak...! nedensiz, niçinsiz.... kırılmak..! kime, niye... Deniz dibinde vurgun yemiş güneş, Oltasına takıldığın acılar denizi kimin? Silik, belli belirsiz hatıralarda kaldı, çocukluğunun elinden kaçan, renkli uçan balonları. Terk et artık demir attığın yalnızlar rıhtımını, Affetmek zamanıdır kendini......evet, kendini........ hadi tam sırası.
79
Şiirden Güzel Şiir Anne, anlatır bizi bakışı ile. Anne, korur bizi sevgi nakışı ile. Anneyi hakkıyla tanımlayamaz nesir, Anneyi hakkıyla tanıtamaz şair. Anne, anlayabildiğimizden daha kıymetli. Anne, anlatabildiğimizden daha faziletli. Anne, güllerle bezenmiş yüz, Anne, kötülükten arınmış öz. Anne, çağlayan duru nehir, Anne, şiirden güzel şiir.
46
Beyaz Kedi Küs yoğurt ekmek çalmayan telefonum bir de küs kedi -başkasının kedisi- istesem de iyi geçinemem içimi gizleyemiyorum ondan kalb atışlarına bölmüş suskunluğumu her biri ayrı kedi korkusu bana bakarken suratı uzayıp sivriliyor ben mi yarattım gözlerindeki dehşeti bu hayvanı hafife almışım boğarken nasıl da farketmedim çünkü ben erkeğin kadın gibi düşünebilmesini borçlanmayışımı borçlanmayı kaldırmayan sinirlerimi şehvetin dolaysızlığını düşünüyordum onu boğarken nasıl bilebilirdim ki bu kediyle sözcüklerin dışında evrenin bir yerinde çok yakınlaşmışız nasıl farkedebilirdim ki bu kedide bir şey var öyle kendini hemen ele vermeyen olsun ben zaten çoğu nesneden azıcık gizlerine erince vazgeçmemiş miydim doğanın sözünü kesip öykülerine ben devam edecektim bitmeye gelince ben bitirecektim onları ben de ayrı bir tarih akıp gidecekti olan kediye olduneresinden baksan zalimlik öyle mi şimdi kendime sahici bir suçluluk duygusu yakıştıramıyorsam ne olacak içime doğru nesnel yolculuklar ayarlamalıyım öyle mi ey dürüstlüğü nesnellik sananlar bu yetmez şimdi karşıma kedi bilinciyle çıkan şu beyaz tüylü evrim oyuncağından özür dilemeliyim öyle mi azgın pişmanlık bağışlanmak istemiyorsa ne olacak üstelik dile gelse bütün kedileri dünyanın gücü yetse hesap sorsa kader diyeceğim utanmadan neresinden baksan yüzsüzlük öyle miyoğurt ekmek çalmayan telefonum bir de küs kedi –kediyi unut- sustukça dönüşüyor telefon kötü sessizlikte saçılıp geceye birden çalarsa zamansız başıbozuk imgelerde tuz buz olmaya alıp getiriyorum onu soluk soluğa çalmaya yazgılı alıp getiriyorum bir acıyı yerine koyar gibi telefon gücenir mi oluyor işte boğulurcasına yalvarıyorum içimin taşkınında pişmanlığım sahici en büyük belaya talibim hiç uğruna sustukça dönüşüyor telefon sustukça beyaz kedi küs yanlış numaraya da razıyım sustukça gücenik sustukça beyaz kedi küscezanın tadına varınca haketmişliğim kırıldı içimi eskiten ayaz ey uykunun muştusu sağ kalanlara süslenen sabah vardım teslim olmaya ki düşmanım ölmüş
275
* *Gurbet elde bayram** * Gurbet elde bayram seyran olmuyor ana Hasretlik çekmeyen bunu bilmiyor baba Sizin yerinizi kimse tutmuyor ana Gurbet elde bayram seyran olmuyor babaSaymadım ki kaç yıl oldu öpmeyeli ben elini Alemin yüzü gülerken benim yüzüm hep kederli Kapandım kendi içime konuşmuyorum kimseyle Nerde ana baba görsem ateş dolar yüreğimeGurbet elde bayram seyran olmuyor ana Sizin yerinizi kimse tutmuyor baba Sesinizi duymak bana yetmiyor ana Gurbet elde bayram seyran olmuyor babaKolum kanadım kırılmış tutmuyor elim ayağım Şu fani dünyada sizsiz geçen zamana yanarım Darlandığım zamanlarda ben hemen sizi araraım İsterim ki omuzuna yorgun başımı koyayımGurbet elde bayram seyran olmuyor ana Hasretlik çekmeyen bunu bilmiyor baba Sizin yerinizi kimse tutmuyor ana Gurbet elde bayram seyran olmuyor baba 24.10.2006 Erzurum Zernişan Aydoğan
123
Cilvelenip Ne Garşımda Durursan Cilvelenip ne garşımda durursan Anam sana gurban ay sarı köynek Meleksen çıkıpsan cennet bağına Heçkes olmaz sene tay sarı köynekDoymag olmur işvesinden nazınnan Bere keklih kimi hoş avazından Yel vurdu ürbendi attı üzünnen Ele bildim doğdu ay sarı köynekGüzelsen herifin düşüb mahala Berkemer yaraşır gameti gala Leb dönse diş inci dehanın lale Çekilip gaşların vay sarı köynekTuti dilli serv-i boylu Salat'ın Budur merhameti bu saltanatın Gönder gelsin Elesker'in heletin Eyleme emeğim zay sarı köynek(Farklı kaynakta) Cilvelenip ne garşımda durursan Anam sene gurban ay sarı köynek Meleksen çıhıpsan cennet bağında Heç kes olmaz sane tay sarı köynekDoymag olmur işvesinnen nazınnan Bere keklik kimi hoş avazından Yel vurdu ürbendi attı üzünnen Ele bildim doğdu ay sarı köynekGüzelsen herifin düşüp bu hala Ber kemer yaraşır gameti gala Leb dönse diş inci yanaklar lale Çekilip gaşların vay sarı köynekTuti dilli servi boylu Salat'ın Budur merhameti bu saltanatın Gönder gelsin eleklin haletin Eyleme emeğim zay sarı köynek
156
Düş Sandığı her sabah bir düş saklarım gecesinde tüm iyi niyetlerim içinde tek sen varsın bilir misin? ve uykulu hallerim seninle başlar yeniden hiç de üşenmeden her sabah bir düş daha saklarım "masmavi gözlerinle geldiğin her düşüm saklanmalı sonsuza dek ey cennet gülüşlüm"
43
Tanrı Türk'ü Korusun Türk oğlu tarih boyu, Hayırdan şerden geçip, Zaman Türk’ü koruyup Türk asırlardan geçip.Türk deyip ta gadimden Tarihe öz sözünü Savaş meydanlarında Yetiştirdi özünüTarihle bir yaştadır Bizim tarih yaşımız Neden seni korkutur, “Tanrı Türk’ü Korusun” Duamız, alkışımız.Ben anlamıyorum, Türk oğlu isen özün Türk’ün korunmasından Niye korkuya düştün? Tanrı Türk’ü Korusun, Atılan taş mı sana? Bizim bu alkışımız Yoksa kargış mı sana? Eylül 2001, Bakü
66
Veda gecesi elveda Veda gecesi büyüsü. Sardı ayrılık üzüntüsü. Bugün son kötüsü. Okul kapandı yok zil.Veda bir başka ayrılık. Artık aşk içimde yanık. Okul bitti bekliyor yazlık. Aşkım artık içimde ezil.Bu gece sihir vakti.prenses. Sevmek şimdi daha zor. Yollar ayrı artık gayrı Düşün nasıl göreceksin onu.Son bir dans daha. Sanki son bir şans. Evlenmek hayal alyans. Kader kurdu kumpas.Bu gece sihrin sonu. Zor olacak unutmak onu. Kalmadı artık ortak konu. Bu gece veda gecesi elveda.
75
Hayat Bize İkinci Şans Vermeyebilir Esmer ela gözlü 1.80 boyu zayıf bir gencim Daha yeni üniversiteden mezun oldum güzel sanatlar mezunuydum henüz iş bulamamıştım arama çabasındaydım okulumuzda bir duvara karikatür resmi çizilecekti ve bu işi bölüm şefi olan emre bey bu işi benim yapmamı istedi aslında görevim bu değildi ama onu kırmak istemiyordum ve işi kabul ettim işi kabul etmemin sebebi birazda gönül işimdi okul bitmişti benim ama onu biraz daha görebilmem için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı sabah olmasını zor beklemiştim olsa da görsem diye kapıdan içeri girdiğinden itibaren gözlerimi ondan alamamıştım onun üstünde kısa siyah bir etek beyaz bir buluz siyah çanta ve ayakkabısıyla öyle güzel görünüyordu ki anlatılmaz bir güzellikteydi hele o beyaz tenine yakışan dağınık saç modeli çok hoşuma gitmişti o bu kadar güzel iken benim üstümde turuncu boyacı tulumu yüz göz boya içinde tıpkı zengin kız fakır oğlan olmuştuk iş hiç bitsin istemiyordum bu yüzden yavaş yapıyorum ama patron yarına kadar bitmesini söylemişti o gece sabaha kadar uyumamıştım aklımda daha adını bile bilmedim bir kız elimde fırça bir şeyler çizmeye çalışıyordum işte iş sabaha yakın bitmişti uyuyakalmıştım etrafımda ki seslerden uyanmıştım herkes yaptığım resme bakıp konuşuyorlardı bende çizdiğim resme baktığım da inanamadım gözlerime öylesine içime işlemiş ki yarı uykulu halimle bile ikimizin resmini çizmiştim herkes yorum yaparken ben etrafıma bakıyordum arkamı döndüğüm de tam arkamdaydı göz göze gelmiştik bundan başka fırsat olamazdı ona ikimizin resminin ona hayatımın sonunda kadar bana nefes olur musun dedim o an sanki konuşamadı Diller konuşmasa da gözleri anlatıyordu her şeyi sadece o an evet diyebildi işte tanışmamız böyle oldu o günden sonrada resme daha başka bir aşk ile baktım şimdi yaş 60 yolun yarısı neredeyse ama o anı daha dün gibi hatırlıyorum eğer o gün sussaydım bugün bunları yazıyor olmazdım her anın kıymetini bilmemiz lazım hiçbir fırsatı görmezden gelmemeliyiz hayat bize ikinci sansı vermeyebilir … :) :) :)
309
Ağır Yara Sevinç hüzünle çarpıştı Öldü sevinç hüznün gözlerinde yaşMüzik şiirle çatıştı Ne müzik kaldı ne şiir Yara aldı toprak taşSevgi sevdayla savaştı Öldü sevgi ağır yara aldı aşk
29
...Neden Büyüyemiyorum Anne! Dünya neden yuvarlak Niye insanlar kandırıkçı anne? Niye herkes oyun bozan Niye mutsuzlar anne? Onlar Rabbim'i tanımayanlardan mı? ? ? Onlar Aşkı Sevdayı Özlemi Sevgiyi Tanımazlar mı anne? Sevda çekmeden Dost edinmeden Özlemeden Sevmeden Gülmeden Yaşayabilirler mi anne? Ben neden seviyorum anne? Hep özlüyorum anne Herkesi Her şeyi Yanımda olan Olmayan Her şeyi özlüyorum anneve çok seviyorum anne Seni Babamı Ailemizi İnsanları Çok seviyorum anneAh anne bu güzel bir şey mi Bilmem ama............ Ben neden büyüyemiyorum anne?
80
Yarınlara Sürgünüm Bu günü öldürdüm Yarın listemde Dünü ararım Bulamam istesem de Hayatı ilmek ilmek örüşümdeYanık yanık ezgiler Bir terennüm dilimde Güneşli dağ başları Vuslat kokulu sevgiler Fizik ötesi görüşümdeZirveden aşağıya indikçe Masmavi göllerde Hüznün bakışları Bir akis olur gözlerde Hayalim hüzne bindikçe Gurbetin kuşları Rakseder düşümdeBir sızı var Gelir bana her gece Uzun bir ırmak boyu Gittikçe büyüyen bilmece Güneş görmeyen bahar Dolunay bastığım döşümdeKelimeler bozgunda Hücumlar hecelere Uzatamam Mezar taşı süsü ellerimi Ufku kızaran gecelere Hasret kışı ayazında Üşürüm deBu günü öldürdüm ben. Yok artık bu günüm Düne eyvallah demeden Yarınlara sürgünüm Acı acı gülüşümdeVuslat kokulu sevgiler Fizik ötesi görüşümde Gurbetin kuşları Rakseder düşümde Güneş görmeyen bahar Dolunay bastığım döşümde Uzatamam Mezar taşı süsü ellerimi Ufku kızaran gecelere Hasret kışı ayazında Üşürüm de Yarınlara sürgünüm Acı acı gülüşümde29 Temmuz 2005 Cuma, İst.-Kartal 21.36
135
Sevgi Pınarı Derler ki tok acın halinden anlamazmış Ya sevgi açlığı, onun ölçüsü nedir acaba? Sevgiye aç çocuğun midesi doysa ne yazar Anne Baba sevgisi olacak, dost akraba sevgisiKalbin gıdası sevgidir, saf ve temiz sevgi Sevgi yoksa kalp doymuyor asla, hep aç Sevginin yerini alamaz hiçbir şey, ama hiçbir şey Sevgi, sevgi ile beslenir, doyar ancak sevgiyleSevgi ailede, sevgi okulda, sevgi toplumda Karşılıksız, menfaatsiz, sonuna kadar sevgi Gönülden akıveren, kalpten sızıveren duygu Sevgi duygu selidir, zararsız akıp giden bir nehir Yaşayana sevgi, ölene sevgi, kalana sevgi Yaratandan dolayı yaratılana sevgi, âleme sevgi İnsana sevgi, canlıya sevgi, toprağa sevgi Bırakıver kendini, sevgi içinde yüz, sevgiSevgi pınarı akmalı her evin önünden Şırıl şırıl, berrak,serin içmeye hazır Bakanın kendisini gördüğü ayna Sevgi yansıtan her yöne, her insana
124
Zafew Ç'apserıqo-1 İnsan seyrekte olsa geçmişini şöyle karıştırır Uzun yıllar su gibi hiç sormadan akıp gitmiş İçinde ki portreler insanın gözleri önüne gelir Öyle pek fazla haşır neşir olduğun kimse yok Aradan birini çekip alalım,kim bilir nerelerdedir Okul yıllarında sürekli karşılaşırdık öylesine Farklı yaşam kesiminden olsakta fark etmez O biraz spor,birazda müzik gerini bilmiyorum Ek bizde para bulduksa hep hayatı bozalardık O günün bozacılarından kimse kalmadı kayıplar Orta öğrenim bitim sonrası uzaklara taşındılar Yüksek öğrenim yıllarında senede bir uğrardım İş hayatına atılmıştı,birazda huyu deyişmiştiler Her ziyaretim bitimi,boş vaatler eder dururlardı Hâ oradamısın,mutlaka geleceğim size,bak söz Tam amerikan vaadi,uğurlanınca geçerdi miyadı
100
Yeni yıl mesajı Yeni yılınızı kutlar mutlu yıllar dilerim. www.gaffarli.tr.gg Yeni yılda gaffarlıya rahmet yağsın. Ekili hurmaları bol bol para eylesin. Tarlalarındaki ekinlerini domuz yemesin. Yeni yılı kutlu olsun köylülerimin.Avcıları karatavuk cubbal avlasın. Meşe odunu yakıp küllü kömbe yesin. Közünde çay demleyip içip otursun. Yeni yılı kutlu olsun köylülerimin.Yılbaşı cuma namazına gelsinler. Oturup bol bol laflarını etsinler. Hasta olanlarında hatırını sorsunlar. Yeni yılı kutlu olsun köylülerimin.Köy kahvesinde konuşsunlar. Birlikte olmaya şükreylesinler. Gençler anlatılanları dinlesinler. Yeni yılı kutlu olsun köylülerimin.Ramazan Özerli, cuma köye gidecek. Dostlarla buluşup hasret giderecek. Dostlara biraz hasbıhal edecek. Yeni yılı kutlu olsun köylülerimin Ramazan özerli
98
Yemek Pişirip Aşar toplayan kişi. Aşarcı olma durumu. Ondalık. Yemek pişirmeyi Meslek edinen kimse. Satan kimse. Yemek yenilen dükkan, Aşevi, lokanta. Aşçı baltası, aşçıbaşı. Kemikli et Kesmeye yarar Küçük balta. Birlikte çalışan Birkaç aşçının başı. Bir lokanta veya Evde yemek Pişirmekle görevli kimse. Aşçıbaşı olma durumu, Aşçıbaşının görevi. Aşçı olma durumu. Aşçının görevi. Yemek pişirme Zanaatı veya bilgisi. Bazı bölgelerde yemek.
61
Bir Ay Öldü Bugün bir ay öldü bugün ellerinde yapma çiçekler hani bahçıvanlıktan değil tüccardan gelme eserler bir ay öldü akşamın ezanıyla tarlada çoluk çocuk yaşamda elleri nasırlı bir anda yükselmekte sesler göğe yükselmekte gene belimin sancısı bir ay öldü maalesef uzakta ki piamam'a göz kırparak pivazsız pilavın tadında sanki bir hamileliğin başlangıcı evet bir ay öldü bugün yeni yetme bir çocuk için yakın etmek adına herşeyi bir ay öldü yine bugün bir ay öldü...
75
Gurbet-2 Topçam dağı, şimdi başın kar m’ola Kar olan yerlerde duman var m’ola Sılada bizi de anan var m’ola Gurbet elde geçmez oldu günlerimSerin eser seher yeli sılada Aylar geçti kala kaldık burada Mektup gelir, selam gelir arada Gurbet elde geçmez oldu günlerimYaz bahar gelende, gülleri biter Gülün dallarında bülbüller öter Gülümün kokusu burnumda tüter Gurbet elde geçmez oldu günlerimGülüm açtı, yanında var tomurcak Tomurcak açacak bahar gelincek Yüzünde gül açar sanki gülüncek Gurbet elde geçmez oldu günlerimRemzi der ki gurbet ele düşende Söyler dilim deli gönül coşanda Yolum uzak, karlı dağdan aşanda Gurbet elde geçmez oldu günlerim(23.1.1978-Ankara)
98
Bir Doğruluğun Olsun; ANADOLU İÇİN! . = 000.005 = Ben De Hesaplıyorum Ucu Ucuna Denk Gelsin, Diye; Hayat Zorlu! .Başarı adına kitaptan öğreneceğin; iki kere iki dört eder, gerçeğidir! . Gir hayatın içine ve başar, başarabilirsen, başarının rotasında iken! . Hayat; daima bir adım önde sanki ve evdeki hesap tutmaz ki aşkta! . Kitabın söylediği var ve hayatın, kaderimizin takdir ettiği başarı var! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 13 Aralık 2012 Perşembe 07:07:40 }
78
Gaziler Günümüz Kutlu Olsun Vatanı düşmanlardan, korumaktı görevin Sağ salim, eve döndün, savaşa, Hazır Gazi Allah, Kuran’da övdü, nurlandı senin evin Vatan için, canını vermeye, Hazır GaziSinop’tan Hataya, Edirne’den Kars'a kadar İç ve dış düşmanlara, bu topraklar olur dar Vatanıma vermeğe, kalkarlar ise zarar Hain düşmanların, hep kökünü, Kazır Gaziİmanlı, Türk askeri, hiç de kaçmaz savaştan Kutsal değerler için, koşacaktır her yaştan Dosta güven, düşmana korkular, salar baştan Tarih içinde, yeni tarihler, Yazar Gaziİnanmış askerlerden, Allah, Peygamber razı Savaşıp, şehit olmak için, duyar o hâzı Şehit olmayı ister, kader ilahi yazı Savaş meydanların da, daima, Coşar GaziDünyaya, örnek olan, ahlakınla, ders verdin Ülkemize, göz diken, düşmanı, yere serdin Düşmana saldırırken, Allah’u Ekber derdin Bu imanla, düşmanın, peşinden, Koşar GaziAllah, Gaziyi sevmiş, müjdelemiş Kuran da Hep beraber olalım biz, bu kutsal vatanda Sana hakkını, helal etmez, yoksa atanda Canlı tarihi, her an, yeniden, Yaşar GaziKarahasanoğlu, sen, hem de, Gazi torunu Her zaman, düşmanların, bilmelisin yolunu Kıralım, hep hainin, kanadını kolunu Düşmanın oyununu, her zaman, Bozar Gazi03.09.2014Kıbrıs Gazisi
166
Her Gün Her gün aynı iş yerine gitmek, Her gün aynı insanları görmek, Her gün aynı yemeği yemek, Her gün aynı havayı teneffüs etmek, Her gün aynı güneşin batması, Her gün aynı sokaktan geçmek, Her gün aslında bir gün demek....
40
Adam Dediğin Hayat dediğin Elbette iki yanadır Dünya sahte yüzeyken Ahiret esas mekandır Adam dediğinde Yine iki taraftır Bir; adam gibi adam olanlar Birde; adam olduğunu sananlar vardır!
28
Yıldız Yağmurları Yıldız yağmurları yağacak bu gece üstümüze Sakin ve karanlık bir yer seç kendine, izle Dileklerin kadar yıldız düşsün yüreğine Umudum sana dair benim dilediğim şeylerde Var mıyım yok muyum içinde bir yerlerde Varsam mutluluğumsun hala Yoksam dedim ya umudumsun aşkta Geçiyor zaman sadece sevgi kalıyor gerçekse yaşanan Milyonlarca yıldız da kaysa tek seni dileyeceğim inan İlahi adalete ve gözlerinin ötesinde bıraktıklarıma tutunaraktan (12.ağustos.2006)
65
Dönülürmü Dost..? Ben uyar oğluyum,Asla darılmam Beklerim gelmezsin,neredesin dost? Dostumu sayarım,Kine karılmam. ,,,Bırakalım yeter gel'şu inadı ,,,Çıkılan bu yoldan dönülürmü dost? Ben dostun uğruna korda yanarım Bütün dostlarımı böyle sanarım Nankörler olursa elbet kınarım ,,,Dostluk bir sevgidir vefanın adı ,,,Çıkılan bu yoldan dönülürmü dost? Sevgi ile geldim erdim bu yaşa Yinede geliyor yazılan başa Gitmesede kimi dünyada hoşa ,,,Sen sen'ol uğratma gülşene yadı ,,,Çıkılan bu yoldan dönülürmü dost? Fark etmez uzakta olsada olur Arayı arayı dost dostu bulur Dost deyince akan seller durulur ,,,Dilerim bozulmaz dostluğun tadı ,,,Çıkılan bu yoldan dönülürmü dost? Dost olan elbette sözümü anlar Sevsin birbirini kaynaşsın canlar Ekilmesin nefret kalmasın zanlar ,,,Dolmaz hiç birzaman dostluk miadı ,,,Çıkılan bu yoldan dönülürmü dost? DURAK dostlarına kucağın açar Sevgi bahçesinin gülleri saçar Seven yüreklerden sevgiler taşar ,,,Barış ve sevgidir dostluğun adı ,,,Çıkılan bu yoldan dönülürmü dost? Durak YİĞİT Gönüllerin Şairi KOCAELİ
142
BİR Devirler öncesinden çağırır sesim beni... olanca yalnızlığımla koşarım zamanlardan zamanlara... seni görürüm sesin,aynı ben... şarap testileri paramparça olur sesimden tüccar gemileri batarken... oturur bir denizin kenarına eline aldığında kırılıveren incecik sırçalarda denizden gelen mor şarabı içeriz aslı denizle üzümün belki batık gemilerin... doldurup doldurup içeriz kanatırcasına dudaklarımızı batan batar,biz de batacağız birgün diye korkunç olmalı batışımız bile. başka türlüsü yaşadım dedirtmez tad vermez ölmenin bir tadı vardır yaşamak gibi ölesiye korkunç... Gecenin rüyasında görmüş geçirmiş gemileri görürüz perdahlı bir testinin içinde rotalarında giderken... gülümseriz, uyandığımda...
86
Sevdiğim Sevdiğimin toprağına gece yıldızlar yağar elleri kefeninden beyaz bebek elleri gibi sanırsın yeniden doğar pek çok şair sevdi onu ben dahil pek çok adam ama mezarının yanında anacığı yatar 16.09.2014
31
Hatırla sevgili üçlemesi-II (Üçlerin Anısına) o baharda sevginin en güzelini vatan sevdası için haykırmıştık gökyüzüne savrulurken yumruklarımız bağımsız Türkiye haykırışları rüzgara karışırdı o baharda gençlik ateşimizle yanıyordu ülkenin dört bir yanı kırmızı karanfil beyaz zambak vatan toprağı üzerine serilmişti al kanalrımız hatırla sevgili o baharda kalbimiz ikiye bölünmüştü bir yanda vatan diğer yanda al yanaklı yarimiz devrim aşkını yeğlemiştik güzel günler hayaliyle yarimzin sevdasını gömmüştük yüreğimize hatırla sevgili sevgilim diyemedik ellerimizi gökyüzünün maviliğine sımsıkı savururken meydanlarda bağırırken tam bağımsız Türkiye yarimize diyemedik seni seviyorum el ele kol kola halay çekerken hatırla sevgili gençlik heyecanımızı yaşayamadan Türk halkına armağandı darağacında bedenlerimiz mayıslarda hatırla sevgili acıların sevinçlere sevinçlerin hüzünlere karıştığı yıllardan bir adımız kaldı birde yarım kalmış sevdalarımızla tam bağımsız Türkiye özlemimiz beyazıt meydanında yankılanan sesimizle
124
Mart Ayı Ve Çanakkale -Makale- MART AYI VE ÇANAKKALE Tarihimizi zaferlerle dolduran ecdadımıza ne kadar teşekkür edip, minnetle ve rahmetle ansak; haklarını ödemiş sayılmayız. Adeta, bizlere iftihar edeceğimiz bir tarih bırakmak için, bütün olumsuz şartlara, kıt imkânlara rağmen davasından vazgeçmeyen, tarihi altın sayfalarla dolduran bir ecdadın ahfadıyız. Çok şükür. Mart ayı gelince tabi ki, aklımıza ilk “Çanakkale” gelmektedir. “Çanakkale’yi” basit bir savaş olarak görmeye kalkarsak, atalarımızdan daha çok kendimize hakaret etmiş sayılırız. Dışarıdan Siyonistler, içerimizden muhalifler, bir de bunlara yönetim zaafları eklenince 20. asra dünyanın hasta adam olarak gördüğü bir Osmanlı İmparatorluğu ile giriyoruz. İstanbul’u düşürüp, İslam coğrafyasını paramparça etmek isteyen başta İngilizler; Ehl-i Salib’i (Hıristiyan Birliği, Haçlı Seferleri) yeniden canlandırarak adeta dünyayı da yanına alıp, yedi düvel ile Gelibolu Yarımadasından İstanbul’a girmeyi kafasına koymuş, bunu da beraber hareket ettiği ülkelere anlatıp, onları ikna bile etmişti. Atalarımızın kullandıklar “Evdeki hesap çarşıya uymaz” sözü, bir daha gerçekleşerek, atasözlerimizin süzülerek günümüze ve hayatımıza yansıdığını gördük. “Çanakkale Şehitleri” isimli uzun şiiri ile İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif ERSOY bir beytinde; “Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i... Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.” Diyerek, Çanakkale mücahitlerini Bedir’de Peygamber efendimiz ile savaşan ilk Müslümanlara benzeterek, yaptıkları görevin ulviyetini hatırlatıyor. Hani Peygamberimiz Bedir Savaşına başlamadan ellerini semaya kaldırıp, “Allah’ım! Sen şu bir avuç topluluğu helak edersen, artık sana yeryüzünde hiç ibadet olunmaz! ” buyurarak dua edip zafer istemesi, Çanakkale’de Mehmetçiklerimizin galibiyeti ve muzafferiyeti ile adeta bir tutuyor. Zaten İngilizlerin de niyeti bu idi. Çanakkale’yi geçip İstanbul’a ulaşmak ve hasta olmasına rağmen İslam coğrafyasına hükmeden Osmanlı İmparatorluğunu tarumar edip, yeni sömürgeler oluşturmaktı. Dünyanın son teknolojisi ile donatılmış gemileri, yeni çıkan silahları Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Hindistan ve daha nice ülkelerden topladıkları insanlarla; var güçleri ile bir haftada İstanbul’a inmek hiçte zor görünmüyordu. Osmanlı İmparatorluğu, milleti ile birleşip yek-vücut olduğu, her saatine belki de her saniyesine bir destan sığdırarak yaptığı savunmasını o zamana kadar görmedi ve bir daha da belki görmeyecektir. Zamanın en değerli devlet başkanları ve en değerli komutanları idrak etmekten aciz kaldıkları bu durumu, hatıralarına yazarak tarihe not düşmeleri de düşündürücüdür. Yine bir mart ayındayız. Artık savaşlar silah, top ve tüfekle yapılmıyor. Bilgiyle, sevgiyle, sanayi ve teknoloji ile yapılmaktadır. Silahla olan kısmını; en zor şartlarda geçmesini bilen milletimiz, asrın idraki neyi gerektiriyorsa o teçhizatla donanacak, hükmedilen değil, adaleti yayıp, adaletle kalkınmayı gerçekleştirecek duruma gelmeli, geçmişte olduğu gibi tarihe yön vermelidir. Böyle bir Türkiye için maddi ve manevi bütün gücünüzü kullanmaya var mısınız? Çünkü dünya sizi bekliyor.
401
Gün Batımı Gülüşüne gün batımı gülüşüne yüreğimi bıraktım yüreğine aşk üç harf tek kelime okurum hece hece ertelenmesin düşler diye seni çooook seviyorum demek kadar yakın düşlerimde bin bir gece dalga dalga yayılan sıcacık tenin de bir bebeğin doğuşu belkide saf ve temiz hayallerde ufukta bir gemi ben seni bekliyorum sahilde sen sen sevgili gök kuşağının tüm renklerini getir bana bembeyaz martıların kanadında sevgi mutluluk aşk dolu olsun son deminde sınır koyma sözlererine beni sevdiğini anlat anlat her kese yaşayalım hayatı seninle aşk üç harf tek kelime dökülsün sözcüklere dua olsun dilinde yaşanacak ne varsa seninle arz ettim halimi işte öyle
101
S-Sevgi Perisi -07-Turkish S-Sevgi Perisi -07-TurkishBiliyormusun... Sevgi perisi..Sevgi türküdür.. Sevgi şarkıdır.. Sevgi bestedir Sevgi notadır.. Sevgi resimdir... Sevgi şiirdir... Sevgi kalemdir.. Sevgi selamdır.. Sevgi kelamdır.. Sevgi barıştır.. Sevgi yarıştır..Anlıyormusun... Sevgi Perisi....Mersin 07.09.1980- Bilal Geniş
34
Efendim Efendim, Peygamberim, yolumu sende buldumBu yol ki, ben ancak onunla mutlu oldumSeni anlayamadı Mekkeliler, bilemediler değeriniSeni anlamak istemediler ki, belliOysa sen, güneş gibi doğmuştun üstlerineVe sen efendim, kurtuluş reçetesiydin MekkelilereAnlayamadı seni kalpler, belki anlamak bile istemedilerVe seni bağırlarına basamadılar  o nasipsizlerSen ki, nuri dilara idin, biçare  gönüllere ilaç idinVe sen, kurak olan Mekke ye bereket, sağanak yağmur idinNasipsizler seni anlayamadılar efendim, Güneşin ışığına karşı karanlığı yeğledilerSen Rabbinden aldığın emir ve sorumluluk içinde onlara koştunKoştun da kurtuluşu sundan amma, nasip yoksa eğerBellekleri doluysa, ve sana, senin o güzel reçetene yer yoksaNe yapabilirdin, nasipsizlere nasıl ulaşabilir ve ellerinden nasıl tutabilirdinEfendim, istemediler o kurtuluş reçeteni, ve istemediler seniMuhammedül emin dediler amma, emin olan, Allah çağırınca düşman kesildilerOnlar seni ve misyonunu bilemediler efendimVe sen mahzun, üzgün ve düşünceli amma, Allah istemiyordu üzülmeniBir emir bekliyordun artık sevdiğin o topraklardan ayrılmak içinÇok sevdiğinin yolunda hizmet etmek için, Mekke’ni feda ediyordunVe insanlığa kurtuluşu,dünya ve ahiretin güzelliklerini sunmak için622 yılında, yanında sadık dostunla Medine’ye doğru yol alıyordunMedine ayakta seni bekliyor, sana kilitlenmiş MedinelilerÜzerlerine hangi güneşin doğacağını gayet iyi biliyor idilerVe sen görüldüğünde, sevinç çığlıklarıyla karşılıyorlar seniSenin şehrin oluyor Medine, ebedi kalacağın,bizi de çağıracağın şehrinSelam sana efendim ta uzaklardan, selam sana efendim Hollanda’danSelam sana efendim günahkar ümmetinden, Selam sana efendim,seni anmayı unutan ağızlardanSalat ve selam tahiyyetül ikram sana,al ve ashabına olsunBizi de al sancağının altına,  kulun Yaşarı da  unutma efendim
222
Telefonun Öbür Ucu Telefonun öbür ucu Uzun uzun sessizlik Sesini duymayı çok istesem de Çaresi yok sensizlik Alışkanlığımdan öte Sevgimden daha derin Ben sen oldum bu defa Ağlayışın mutluluğun Bütün hislerin benim Telefonun öbür ucu Uzun uzun sessizlik Her arayışımda özlemle Duyamadığım senin sesin Yalnızlığımın içinden Yalnızlık seçtim senin için Sen olduğum şu anda Kimbilir sen kiminlesin Öyle bir kapladın ki yaşamımı Yediveren gül gibisin Her dalında tazelik Her dalında güzellik Yaşamımın her anı En kuytumda benimlesin Olanaksız değil isteğim Saniyelere sığacak Minik bir merhaba Telefonun öbür ucu Yanası yıkılası sessizlik Ne kadar istesem de Gelmiyor işte sesin!
98
Hazreti Peygamberin Miraç'ta yaşadığı önemli olaylar Recep Ayının yirmi yedinci gecesi Cebrail Aleyhisselam geldi, Peygamber Efendimiz ondan Miraç için Hakkın davetini aldı.Cebrail Aleyhisselan Peygamberimize Cennet şurubu ve süt verdi, Bunları içince Peygamberimiz sırrı alem ile mana alemini gördü.Sonra Cebrail ona bir bardak bal bir bardak su verip bunu da iç dedi, Peygamber Efendimiz bunları içince Cebrail Aleyhisselam ekledi; İçtiğin bal şerbeti ümmetinin kıyamete kadar devam edeceğine işarettir, İçtiğin su da senin ümmetinin günahlarının temizleneceğine işarettir.Sonra Peygamberimiz Burak ile Mescidi Haramdan Mescidi Aksa’ya gitti, Oradan yedi göğe yükselip Cebrail Aleyhisselam ile Mirac’ın yolunu tuttu.Peygamberimiz birinci göğe çıkınca Hazreti Adem’i karşısında buldu, Ona selam verip selamını aldı orda Adem Peygamber ona dua kıldı.Peygamberimiz orda sayısız melek gördü hepsi kıyamda durup tesbih ederler, Hepsi huşu ile "Subbuhün kuddusün Rabb-ül-melaiketi ver-ruh"derler.Peygamberimiz orda bir cemaat görür melekler onların başlarını ezerler, Cebrail ona bunlar Cuma ve cemaati terk edenler namazı kılmayanlar der. Peygamberimiz orda yine bir başka cemaat görür aç ve çıplak haldedir, Cebrail der bunlar zekat vermeyen ile merhamet etmeyen kimselerdir.Yine bir cemaat görür bir yanında güzel yemekler öbür yanında leş durur, Ordakiler helali terk edip haram yediği için o yüzden leşi yeyip durur.Yine bir yerde sırtındaki yükten mecali kalmayan insanlar görür, Cebrail,bunlar emanete hıyanet edenler diye oana cevap verir.Daha sonra Peygamberimiz kendi etini kesip yiyenleri tanır, Cebrail,bunlar gıybet edenler söz taşıyanlardır diye söylenir.Başka bir yerde dili boynundan çekilip domuz kılığına sokulanlara varır, Bunlar yalan yere şahitlik yapanlardır diyerek Cebrail ona cevap verir.Bir kısım kadına rastlar gözü gök yüzü siyah sırtında ateşten gömlerler vardır, Cebrail,bunlar dünyada zinacı kadınlardır diyerek bunların işi ahirette zordur.Bir kısım insan daha görür taş onları yakar ölüp dirilirler tekrar yakar, Cebrail,bunlar babasına asi olanlardır deyince Peygamberimiz iyice bakar.Burdan Peygamberimiz ikinci göğe çıkar burda İsa ile Zekeriya Peygamberi görür, Cebrail Aleyhisselam ile Peygamber Efendimiz yanlarına varıp onlara selam verir.Peygamberimiz burada bir cemaat melek görür devamlı rükuda dururlar, Hakkı tesbih edip kıyamete kadar bu şekilde Yüce Allah’a dua okurlar.İkinci kattan sonra Peygamberimizle beraber üçüncü gök katına gelindi, Orada onları Yusuf Peygamber karşılayıp selam ile onlara duada bulundu.Burada ibadet eden çok sayıda melek görüp cümlesi secdede idiler, Bunlar böyle ibadet edip senin ümmetine Hak nasip kılsın dediler.Üçüncü kattan çıkıp dördüncü kata varıp nurdan kapısını açıp girdiler, Burada İdris Peygamberi görüp Cebraille ona birlikte selam verdiler.Peygamberimiz Kürsi üzerinde bir melek gördü Yüce Allah’ın adını andı, Bu melek dünyada iken bütün canıların canını alan Azrail Aleyhisselamdı. Peygamberimiz ümmetimin canını alırken incitmeden al diye istekte bulundu, Bu konuda Azrail Aleyhisselamdan söz alındıktan sonra beşinci kata gelindi.Burada Harun Peygamber Cebrail ile Peygamberimizi ayakta karşıladı, Peygamberimizle Cebrail Aleyhisselamımın vermiş olduğu selamı aldı.Buradaki cümle melekler ayakta durup Yüce Allah’a ibadet ve taat ediyor, Harun Peygamber Peygamberimize,Allahtan dile ümmetine nasip etsin diyor.Buradan altıncı kata çıkıp Musa Peygamber ile karşılaşıp selam verdiler, Altıncı katta da Yüce Rabbimize ibadet yapan sayısız melek gördüler.Cebrail Aleyhisselamla Altıncı katı da geçip yedinci gök katına vardılar, İbrahim Peygambere selam verip Beyt-i Ma’mur’un yanında durdular.İbrahim Peygamber:Ya Muhammed ümmetine söyle cennete ağaç diksinler dedi, Peygamberimiz nasıl dikilir deyince; La havle vela kuvvete illa billah çeksinler dedi.Cebrail Aleyhisselam daha sonra Peygamberimizi Sidretül Münteha’ya götürdü, Buranın güzelliği karşısında Peygamberimiz Yüce Rabbimize şükür getirdi.Cebrail Aleyhisselam Peygamberimize buradan öteye sen git ben gidemem dedi, Buradan öteye bir adım atarsam yanıp yok olurum Allah’a saygısızlık edemem dedi.Buraya Refref adında bir cennet yaygısı geldi Peygamberimiz üstüne oturdu, Yetmiş bin perdeden geçip Kürsi,arş ve ruh alemini aşıp Hak katına getirdi.Hak katında On sekiz bin alemin Yüce Rabbini görüp onun ile konuştu, Türlü nimetlere kavuşup Yaradan Allah’ın cemaline aşık olup coştu.Sonra yine aynı yoldan Miraç’tan dönerek Mekkedeki evine geldi, Alemlerin Yüce Yaratıcısına secde ederek ona şükür namazı kıldı.En güzel şekilde Miraç olayını Cennet ve Cehennemi de gezerek bitirdi, Muhammed Ümmetine Miraç’tan beş vakit namazı hediye olarak getirdi.Allah ve Peygamber sevgisini Miraç Kandili dolayısıyla ikiye katlıyoruz, Bu sebeple Recep ayının yirmi yedinci gecesi Miraç Kandilini kutluyoruz.
628
Güneş Ay Işığını Söndürdü Üzülme sevgilim... üzülme! Gecelerim bitti! Ay ışığının dünyamda yeri yok. Ay ışığı, gün karası hepsi yalan.Sen sabah güneşimsin, Sadece bana doğan. Karanlık odamın kenarlarından sızan, Gün ışığımsın.Neyleyim ben kahreden ay ışığını, Sen olmayacaksan yanımda.Olmaz olası ay ışığı, Olmaz olası geceler...
44
İkmale Kalınca Bir elin parmaklarını doldurma uğraşıyla geçer öğrencilik yılları Öbür ele dokunmak büyük bir mutluluk bence Büyük bir başarı. Çıkamadın mı dışarı haftalarca Kırıklar taktı mı kanca Derslerden sıkılınca bunalınca Eğlenemiyorsan gönlünce Dikkat et! Haram da olur, zehir de tatil İkmale kalınca.
43
Dörtlük 263 Doğan gün yorulacak bizleri ağırlarken Sevgi ve barış ile mutluluklar dilerken Huzurlu anılarda kahkahayla gülerken Günaydın ey dostlarım günaydın arkadaşlar 27.05.2009/OLTU
23
--0001-Gül parisi-1001- -Decimation-41 --0001-Gül parisi-1001- -Decimation-41 Bilirsanmi... Gül Parisi....Gül budağında bir çiçaksa agar... Gül üçün bülbül olmağa dayar... Gül bülbüla aşiq olmuş bir gün... Gül üçün bülbül ötarmiş gar gün...Anlayırsanmı mani... Gül Parisi...Mersin-19.06.2010-Bilal Geniş
34
Martılar Ve birden aklıma geliyor bir çocuğun masumiyeti gibi bakan o bağışlanması güç olmayan şehvetle aşk damarlarımı kabartan gözlerin. Aklıma düşüyorsun birden dar ağacına asılmış bir suçlunun altından zamansız ve büyük bir gürültü ile kayan tabure gibi, Ölümü bekleyen fakat henüz erken olduğunu düşünen suçlunun masumiyetini anlamaya çalışan sinsi rüzgar gibi.Denizin üstündeki o asi dalgaların kıyıya şevkle savurduğu serin mavi sular oluyorum birden ilk o sularda öpmüştün beni. ve sen diyorum sessizce ama içimde isyanlar kopuyor ’Şeyh Sait isyanı da’ kim oluyor biraz daha bastırılmasa ’sen, ben, O’ arasında üçüncü dünya savaşı başlayacak sanki. Bazen affediyorum seni, sırf o martıların hatırına affetmeyecek gibi oluyorum da birden kabarıyor deniz, ceketimden tuttuğu gibi fırlatıyor beni hayallerimin en dibine, işte o zaman nazı çekilmez bir çocuk gibi oluyorum, bana da hak vermek lazım almasalardı seni elimden diyorum almasalardı böyle hoyrat bir yalnızlığa yelken açar olmazdı kollarım ve gökyüzünde beliriyor birden suretin bak sevgilim o bedenleri küçücük Kolibri kuşları göç ediyor sıcak iklimlere, sende gel sevgilim gittiğin o yabancı ellerden zarar gelmez benden sana bilirsin öyle severdin ya beni iyi niyetli sevgilim diye. Gel hadi sessizce büyük bir gürültü yaparak gel.Gözlerim desen evet gözlerim ülke sınırları içinde en uzun nehir olan Kızıl Irmak’a taş çıkaracak cinsten ağlıyor uzunluğu binlerce dünyayı kaplıyor sanki. Sen gittin ya gidişinden beri tutturmuşum bir yalnızlık parçaları yokluğunu da avutamıyorlar ha avutabilseler gam yemeyeceğim hani. Neyse sevgilim nerede kalmıştık? Gözlerinde demi ah nasıl da unuturum o masumiyeti simgeleyen dalından koparılmış taptaze iki çift zeytin sanki. Gittiğin beri böyle saçmalıyorum işte sevgili bazen gel diye yakınıyorum bazen kal gittiğin yerlerde diye bakma işte bana. ah şu yalnızlık var ya insana neler yaptıracağını bilemiyor işte.Hani diyorum o zeytin ağacı var ya nasıl da bildin işte dalından salıncak yapıp beraber sallandığımız olan zeytin ağacı. Onun dibine gidiyorum kendimi yalnız hissetiğim de malum aşkımızın ilk tanığıydı onun dalları. Hakkını yememek lazım çok emeği geçti bizde şimdi yalnız sallanıyorum yaptığımız salıncak sapa sağlam yerinde duruyor maşallah hani diyorum bazen tekrar gelsen de en azından bir kere sallansak kol kola inan başka bir niyetim yok, fesatlık falan da kalmadı içimde sadece seni o adamdan kıskanıyorum işte anla beni de aşk acısı derler bazı lügatlarda benim lügatımda yalnızlık diye geçiyor her saniye. Acı çekmekte neymiş varlığına şükür ediyorum rabbim benden önce seni almasın diye...Ve ben böyle karanlıklar içinden bu duyguların yazarı belli olmayan son yazıyı da yolluyorum postaneye üzerinde belirtilmemiş bir pul ’ayrılık damgası vurulmuş’ martılara atın bu mektubu diyorum martılara çünkü beni en iyi onlar anlıyor onun yokluğunu bana bir tek onlar hissettirmiyor... Şimdi baktığım her deniz, yazdığım her satır sen olup sol’uma akıyor. Hani diyorum gel diye bağırıyordum ya gelmesen evet evet gelmesen daha iyi olacak ben martılarla daha huzurlu olup bol bol onlara seni anlatacağım...
451
Arkadaş Güz günlerini yaşıyoruz ARKADAŞ Yapraklar sararmış dökülüyor yavaş yavaş Gökyüzünde yağmur bulutları oluşmuş sessizce Her an patlamaya hazır fırtına üstümüzde Bak meyvelerini çoktan dökmüş ceviz Bağbozumu gelmiş kütüklerde kalmamış üzüm Yeşile dair ne varsa sararmaya yüz tutmuş İlkbahardan eser kalmamış ARKADAŞ Ömrümün sonbaharın yaşıyorum ARKADAŞ Bu durgunluğum sessizliğim ondan Yapraklar gibi soluyor yüzüm Benimdemi geliyor songüzüm ARKADAŞ Üstümde oluşmuş yağmur yüklü bulutlar Dağılmak için bir esinti bekler Ya birde şimşek çakarsa ARKADAŞ Sessiz gökyüzü döner mahşer yerine Ömrümün songüzü Yerini bırakır karakışa ARKADAŞ05.10.2006
84