poes
stringlengths 103
153k
| poe_length
int64 21
20.9k
|
---|---|
Aynı Tanrının Çocukları (1)
Havadan bir kuş geçti
Hey
Hey dedim kuşa
Ağzında nükleer bir mektup
Gülüyordu insanlığa
Sizler derin bir uykuda
Çene yarıştırırken ufacık çıkarlara
Havadan geçen kuş
Ağzındaki mektupla
Bir şeyler götürdü
Sizin gibi insanlaraÇetin Özdemir 20.09.1988 Karacabey
| 40 |
Kuşkonmaz
Durduğum yer Kırmızı
Dokunduğum yer KırmızıHer sakındığımda seni bir elden
Bir başka el sıkıp, yakıyor canınıHer sakladığımda seni bir gönülden
Bir başkası sızıveriyor içineVe hep parçalandığında
Bende parçalanıyorum seninleHatırla ve alış Kalbim
Durduğum yer Kırmızı
Dokunduğum yer Kırmızı
| 39 |
34 ubj 29
küçük chopin'eJoshua! sana bir bilmece olarak soruyorum
kendimi ve kendimle ilgili
tüm elektrik direklerini, ürkek kapı tıklatışlarınıNaylon torbalarda muhafaza edilen cesaretler
bayatlamaz Joshua! izlediğim bir korku opereti
olmasın ne olur birlikte suladığımız bu aşkcebinde buruşuk bir kağıt para gibiyim, anla Joshua!
| 44 |
Merhaba
Sevgili şairler,şiir dostları,
Altı ay aradan sonra merhaba.
Ara uzun ama, kalmadı yarı,
Altı ay aradan sonra merhaba.Mekansızlık sebep oldu araya,
İş bu mekân melhem oldu yaraya,
İttifakla kara verdik buraya,
Altı ay aradan sonra merhaba.Şiir ile hüzünlensin semalar,
Yeni konular var yeni temâlar,
Eski müdaimler yeni simalar,
Altı ay aradan sonra merhaba.Sevda ile yola düşen hacılar,
Aşk çeken gönülden taşar acılar,
Muhterem büyükler, nazlı bacılar,
Altı ay aradan sonra merhaba.Şiir aşkı olan bedenler dinçler,
Yorar mı onları kilolar, inçler,
Sayıları artmış, çoğalmış gençler,
Altı ay aradan sonra merhaba.Turkuaz gurubu marka, ad oldu,
Şairin diline çeşni,tat oldu,
İbrahim'de sizi gördü şad oldu,
Altı ay aradan sonra merhaba.
| 108 |
Anlamlı Sözler 1626
Yaşıyabilirsin AncakSen değilsin şu dünya ve evrenin sahibi; yaşıyamazsın bu yüzden keyfince.
Ev Sahibi'ni tanımalısın öyleyse; yaşıyabilirsin ancak O'nun izniyle.Berlin, 4 Mart 2013.
| 26 |
Dirildim Cana Geldim...
Nice binbir kağnı sesiyle geldim sana
Sevgilerim kucak dolusu anam Anadolu'm
Fatih benim, Yavuz benim, Alpaslan benim
Dirildim cana geldim, sana geldim Anadolu'm, Beyler beyim, Kılıç Aslan'ım, Barbaros'um
Vatan'ım, sevgilim, namusum, anam, Anadolu'm
Yolunda ölüp başını vermeyen asker benim,
Sen kanlı bayrak, şanlı bayrak Anadolu'm. Senindir dul anam, gülle taşıyan bacım
Senindir al kanlı, delik kefenli babam
Senindir sevgini her an haykıran atam
Ak pak ellerinden öpmeye geldim Anadolu'm. Tarih sensin, çağ sensin, bilmeyenler böyle bilsin
Vatan sensin, millet sensin, namusumsun, kanımsın
Mor cepkenli, al mintanlı, dik bakışlı özümsün
Dirildim cana geldim, sana geldim Anadolu'm. 30.05.1971 - Saat: 15.10 - SÖKE
| 104 |
Aralık'tır mevsim...
Güz geçti gecemden
Talan olmuş sahil ben
Bir aralık ayıdır mevsim
Çorak geçen çahil sen
Kapanmayan yaramdır
Kirli kanayan partiden
Karlıdır yürüdüğüm cadde
Devriyeler hep üç beş nöbette
İliklerime işleyen gecede
Eski bir manzara ufunetle
Doyamamış bir çocuk daha
Sığınmışım geceye
Saklı hazinemsin yeniden...Ben nasıl bir faniyim
Kurtar beni ALLAHIM bu cehaletten...
| 54 |
Bilgi üzerine
Bilgi geçmişten gelen en kutsal mirasımız,geleceğe bırakacağımız en mukaddes emanetimiz.Bilgi:Dünyanın varoluş serüveninden itibaren hep bizimle olan ve hep de olacak olan temel dayanağımız.İnsanın tarih sahnesine çıkışı ile paraleldir bilgiye olan ihtiyacı.Ne zaman yeryüzünde varolmuşsa insan o andan itibaren kara sevdalısı olmuştur bilginin,bilme özleminin...
İnsan olmak sorgulamak demektir.İnsan “neden, nasıl,ne zaman, nerede,vs sorularını kendine sorar.Kainatı,maddeyi,,olayları,varoluş amacını anlamaya,öğrenmeye çalışır.İnsanı insan eden,onu diğer varlıklardan farklı kılan da onun bu niteliğidir.İnsan düşünür,sorar,araştırır,bulur.Bulamazsa bu Uğurda günler, geceler hatta yıllar harcar.Dener; belki binlerce kez Edison misali; ama yılmaz sonunda ulaşır hedefe. İnsanlığa hediye eder geceleri gündüze çeviren ışığı.Kutlu,ilahi bir bayrak yarışıdır, bu.Elden ele, gönülden gönüle dolaşır,menzile ulaşmak için.Her bir bilgi sevdalısı bir diğerine basamak olur,Onu omuzunda yükseltir,hedefe taşır.
İnsanın bilgiye olan ihtiyacı önceleri hayati ihtiyaçlardan kaynaklanmıştır.Uygarlığın ilk beşiği, bilginin ilk parıldadığı yerdir,Mezopotamyada yaşamış,Sümer ve Babil medeniyetleri. Fırat ve Dicle’nin suladığı bu münbit topraklar bilgi içinde yeşerecek boy verecek bir ortam hazırlamıştır.
İlk köylerin ardından şehirlerin ortaya çıktığı bu halk tarımcılığın da ilkleridir.Tarım için sulamaya,sulama içinse nehirlerin taşma ve çekilme zamanlarını bilmeye ihtiyacları vardır.Vakitleri doğru tahmin edebilmek için güneşin ayın hareketlerini incelemek,taşma ve çekilmelerin yönünü hesaplayabilmek için olan gereksinim Astronomiyi, matematiği onların hayatının bir ayrılmaz bir parçası yapmıştır..Dünya bilgi birikiminin öncüleri haline getirmiştir onları.
Nasıl kiMezopotamya uygarlığı bilgiyi dünya hayatının ayrılmazı olarak görmüş ve kullanmışsa; Anadolulu bir medeniyet oln Hititler de bilgiyi hem dünya hem de dini hayatlarını düzene sokmak için toplamışlardır..Hükümdarın ve milletin bir yıl içinde yaptığı her şeyin hesabını Allah’a vermek zorunda olduklarına olan inaçlarıydı onlara o koca koca “Anal”ları(taş yazıtlar) diktirten.Bu taş yıllıklarda abideleşti Hitit tarhi, dostları, düşmanları,sosyal hayatları, inançları.Tanrıya hesap vermenin huşusu ile tüm dürüstlükleri ile kazıdılar taşlara alınan vergileri, yaşanılan mağlubiyet ve galibiyetleri.Bilmeden “Tarih Yazıcılığını” başlattılar. Dünya kültür mirasına nasıl bir hazine bıraktıklarını hiç bilemeyecekler ama günümüze o dönemle ilgili pekçok bilgi bırakarak tarih sahnesinden bir yel misali geldi ve gittiler.
Ve Orta Asyada bu günkü Moğolistan topraklarında anayurdumuzda geçmişin hayat bigi ve birikimini bize bugünkü Türk insanına taşısın diye dikilen üç anıt,üç şaheser:Bilge Kağan,Küttigin ve Tonyukuk Abideleri...Türk, Oğuz beyleri, kavmi, işitin yukarıda gök basmasa, asağıda yer
delinmese Türk milleti ülkeni, töreni kim bozar? ' ('Turk Oguz begleri budun esidin uzetenri basmasar asra yir telinmeser Turk
budun ilinin torunun kimartati)
Göktürk kağanı Bilge Kağanın emriyle Yolluğ Tigin’e Köktürk harfleri ile taşta ölümsüzleşen bu bu abideler bizim için pekçok hayati bilgiyi bize ulaştırdı bizi geçmişimizle buluşturmak milli kimliğimizi unutturmamak için sıcağa, soğuğa,yüzyıllara meydan okudu.
Bilgi saymadı yerinde. Sümerden,Hitite,oradan İyona,Yunana ulaştı.”Ben kimim? Nerden geldim? Nereye gidiyorum? ”sorusuna cevap arayan Yunanlı filozoflar,hastalıklara çare arayan tıpçılar,hala ihtişamla göz dolduran saraylar, şehirler inşa eden mimarlar,Sümer medeniyetinden aldıkları mirası daha da zenginleştirerk kullandılar.
İlk emri”Oku” olan “İlim Çinde de olsa alınız! ” diyen bir medeniyetin sahipleri bu birikimi kat be kat arttırarak dünya medniyetine hediye ettilr.Mikrobu ilk kez tanımlayan Gazali de onların bir ferdiydi,ilk robotları,mekanik araçları yapan da.Yazdığı tıp kitabı EL Kanun Fit Tıp (Tıp Kanunu) adlı eseri yıllarca Avrupa tıp okullarında ana ders kitabı olarak okundu.Ancak adı hafızalardan sildirilmeye çalışılan ve tesbitleri Batılı meslektaşlarına yamanmaya çalışılan da ne yazık ki O ve onun gibilerdi..
Ne yazık ki bu ilahi kaynaklı bayrak yarışında biz epeyce gerideyiz artık.Batılı bir adım değil bayağı öne geçti.Biz yaya kaldık,
“Nedeni, niçini”sosyologların, toplum mühendislernin araştırmasını bekilyor özlemle.Ama gerçek şu ki O’nun tabiri ile biz bizler yitiğimizi arıyoruz uzun zamandır.Bilgi acı kaybımız. Onu arayıp bulmak ve layık olduğu yere koymak asıl görevimiz.Ne yazık ki geçmişte biz öğretirken bu gün öğrenciliğe razı olduk. Daha acısı bizlerin dünyaya kazandırdığımız onca değerli bilgi, buluş bizim talebelerce sahiplenilerek dünyaya tanıtıldı. Onların adı ile litaratüre girdi.Ne Hazerfen Ahmet Çelebi”uçan ilk insan “olarak tanınıyor dünyada, ne Piri Reisin muhteşem haritasında ilk kez Amerikanın gösterildiği biliniyor.İlk denizaltı modellerinin,ilk roketlerin bu topraklarda keşfedilmiş olduğunu söylemekse pekçok”mankut”un alay konusu olacaktır ne yazıkki.
Bilgi bu dönemin en etkili silahı. Güç için,büyümek ve gelişmek için bilim şart.Çok lafa hacet yok. Sözü sözlerin en güzeli ile bitirelim:”HİÇ BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?
(Zümer Suresi 9. Ayet”29 Ekim 2008
| 644 |
Ayrılık
Bir hayal kırıklığında başlar,
Ansızın kapını çaldığında ayrılık,
Gönlüne kış çökmeye dursun,
İçinin acısı öyle çöker ki gönlüne,
Keşmekeş dertlerinle kahrolursun.
Artık acıların umarsız olur,
O yüreğinin derinlikleri;
Bir avuç acı kırağı çalar.
Senin ağlamana gerek kalmaz ki,
Çünkü gökyüzü senin içinde ağlar;
Her düşen damlacık da boğulursun…Hayat sahnesinde oynamak için,
Hep bir yerlere koşup durursun,
Ama o sahneden alaşağı olmak,
Yine o perde aralarında,
Yeniden kendini yaşamak;
Çok zordur be güzelim.
Sende bundan böyle,
Hayattan dersini almış olursun.
Tıpkı elinden oyuncağı alınmış,
Yüzü kızaran bir çocuk gibi,
Kör akşamlara gidip sığınırsın.
Beklediğin gün hiç doğmaz ki,
Çünkü Tanrı’da kalır duaların;
İçin içini yerde mahvolursun…Kimseler yanında olmaz ki,
O üstüne gece karanlığı çöker,
Hüzünlerine sarılıp boğulursun.
Şu deli gönlünde ayrılık,
Acımasızca bir hüküm sürer,
Yalnızlığında kıyametler kopar,
Her şeyin olur apar topar,
Ve her şeyden buz gibi soğursun.
Gökyüzünü taşlamak istersin,
Ama nafile gücün hiç yetmez ki,
Birer birer umutların suya düşer;
Kendi benliğinde bile yok olursun…Ne yardan bir selam,
Nede bir haber alırsın,
Hayata küsüp burnundan solursun.
Her şeyin kırılıp dökülür,
Yüreğin dolup taşar,
İçindeki tüm köprüler yıkılır;
Çıkmaz sokaklarda hep kaybolursun…İsyanın göz bebeklerinde asılı kalır,
Vefasızı düşündükçe hep yorulursun.
Kendine böyle gelemezsin ki,
Bir gün felekle de açılır aran,
Hayatın çarkında hamur gibi yoğrulursun.
Dökülen dökülmüş saçılan saçılmış,
Gayri kapanmaz ki açılan yaran.
Şu dünya ah yalan dünya,
Döndükçe döner vesselam,
Nasıl dönerse dönsün benim babam,
Artık umurunda olmaz ki zaman;
Kalp gözün kapanır da bakar kör olursun.
| 241 |
Dua
"Duâ temiz bir kalbin sesini ALLAH'a duyurmaktır." Güzellik bakmaktan Mânâ anlamaktan bulunur Aşkı yürekler yazar Ne göz görür Ne akıldan okunur Yürekten istedi....................
| 24 |
Askerken zordur bayram sabahı (canlarımız tüm Mehmetçiklerin K.Bayramını kutluyorum)
Uyanırsın sabah saat beşte
Tatlı bir telaş, heyecan içinde
Özenle düzeltilir yataklar
Askerken zordur bayram sabahıİtiş, kakış girilir duşlara
Olunur sinek kaydı tıraşlar
Bir parmak fazla sürülür botlara cila
Askerken zordur bayram sabahıDuyulunca çavuşun toplanın düdüğü
Koşarak giyilir kamuflajlar, botlar
Takılır palaska, hızlıca
Askerken zordur bayram sabahıÇıkılır işti maya, dizilinir yan, yana
Acemisi, ustası, rütbelisi..
Komutan sıkarken şefkatle elimizi
Askerken zordur bayram sabahıArar gözlerimiz, yollarda
Anayı, babayı ve de yareni..
Yardan ayrı, köyümüzden ırak
Askerken zordur bayram sabahı (Bayram Ünalan-Aralık 2007)
| 90 |
Ağıt-destan
Bir ağıt söyleyeyim, dağlar dilinden
Dumlu'dan Ağrı'ya ün gitsin gelsin!
Destanlar duyulsun tarih yolundan,
O günden dünlere şan gitsin gelsin...Çekin küheylanın atlasın binsin,
Al yelelerinde yankılar dönsün.
Afyon'dan İzmir'e ordular insin.
Süngü uçlarından can gitsin gelsin...Neymiş yarım? Sancak çekilsin uca,
Şılasın göklerde yüceden yüce
Sormak lüzum değil, halimiz nice?
Yanan yüreklerden kan gitsin gelsin...Sen ey yayda bir ok gibi kurulu!
Bir ok değdi, düştün yere yaralı!
Dört yanında ak mermerler örülü,
Sars devir bunları, sin gitsin gelsin...Gökyay'ım neylesin ıssız çağlarda!
Bir ağlar bir güler, durmaz kararda,
Bir başka dağ gibi sen dur dağlarda,
Akşamdan sabaha gün gitsin gelsin...
| 99 |
Merhametin Yok Deline
Neden inlettin onu, düştü de gönlüm eline
Severek yalvarışım benzedi hicran yeline
Beni mecnun'a eş ettin, çöle saldın güzelim
Azıcık merhametin yok mu senin hiç delin'e? Gülüver, nazla açan goncayı soldurma yeter,
Küserek, naz ederek didemi doldurma yeter,
Bu güzel bahçeyi gül bilmez'e yoldurma yeter,
O sitem mızrabını, vurma yeter bam teline! ..
| 56 |
Sabır tespihidir anne yüreği
dal budak sardı yalnızlığım dal budak
yalancı baharlar açmakta dal budak
bir kadın düşün karadenizin kıyısı kadar yumuşak
sırtında ağırlığınca dertleri ah ah
kardelen kokulu kederleri dal budak bir kadın düşün karadenizin kıyısı kadar yumuşak
bir kadın düşün dağ lalesi gibi göz alıcı
bir kadın düşün sevdası kadar yalın
ve bir kadın düşün cumhuriyet kadar aydın
ve o kadın sabır tespihidir kömüş inadı bir herif ne aşk bilir ne de sevgi
kederi katmer katmer ah teninde çizili
ve kendi doğurduğu' da kömüş babası gibi
gün görmemiş kaderine küs dilleri
bir kadın düşün karadeniz kıyısı kadar yumuşak kederli
| 101 |
Aşk
Aşk bizim köylü Fato'yla Mister James'İn ortak bir lisanıdır.
Birisi soğuk kokteyllerde öğrenir, diğeri çeşme başında.
Ve fani aşka düşmüş aşık ki en hazin bir veda insanıdır.
Birininki soğuk yatakta biter, diğerinin mezar taşında.
| 35 |
Vatan için dua eder erenler
Toprağında peygamberler yatıyor,
Vatan için dua eder erenler.
Bizlerin kalbi onunla atıyor,
Vatan için dua eder erenler.Toprağına şehitler değer katmış,
Alperenler orada zafer tatmış.
Horasan erenleri mekan tutmuş,
Vatan için dua eder erenler.Ta Orta Asyaya uzanır yolu,
Evliyaların yurdu Anadolu.
Gelip yerleşmiş Türkmenlerin kolu,
Vatan için dua eder erenler.Malazgirt ovasından yurda girmiş,
Vatan için Türkler canını vermiş.
Atalarım Türk-İslam mührü vurmuş,
Vatan için dua eder erenler.Yusuf sakın ola sakın kanmayın,
Hainlik edenlere inanmayın.
Siz bu vatanı sahipsiz sanmayın,
Vatan için dua eder erenler.
| 88 |
Bilinmeze doğru…
gecenin bi vakti...
hiç bilmediğin yerinde bi şehrin...
serin bir sessizlik gezinirken bedeninde...
damarlar dörtlü gidiş...
ince bir sancı halinde
dönüşler tek kanaldan
sıra ile lütfen desen de
dinlemezken kimse...
sen..
senden gidersin
ve...
nereye döneceğini bilemezsin...
dönsen de bulur musun
bulsan da sever misin
ya bulunsan...
sevilir misin..
serin
sessizlik
gece
bilinmezlik...
bilemezsin...
| 56 |
Şu Gözlerin
Sen!
Evet Sen Sen...
O Hayalimde Ki kişi O Sen Olmalısın.
Geceleri Gökyüzüne Bakarken Gözüme Çarpan O Parlak Yıldız Gibi Şu Gözlerin,
Onca Bana Bakan Yıldız Arasında Senin Gözlerini Tek Görmek, Senin Gözlerini Hissetmek Ve Sadece Senin Gözlerini İstemek.
Ey Gözlere Nur Veren Rabbim Yoksa Muhammed'inden Bir Parçamı Bıraktın O Gözlere Öyle Kusursuz ki Öyle Güzel Ki Tıpkı Onun Gibi...Birde O Kalbi Var İşte Onu Anlatmaya Kalksam
Ne Aylar Ne Yıllar Nede Ömürler Yetmez Şu Güzelliği Anlatmama.
| 79 |
Yalnızlıkla Ben
Her gün akşam olunca,
Bir hüzün çöker yollara,
Kaldırımda çırpınan,
Daldan dala konan
Bir yalnızlık, bir de ben.
Milyonlarca yıldızdan
Kumsaldaki çakıllardan
Ne yüreğime düşüyor,
Ne avuçlarıma
Dudağımdaki ıslıkta,
Bir yalnızlık, bir de ben.
Canımı bin parçaya bölsen,
Yine de çekip alamazsın içimden,
Her parçasında,
Bir yalnızlık ,bir de ben.Nurhan Göktürk (Niğde)
| 54 |
Yaşam
Çalışmadan yemek degil bizim maksadımız
Bizi korkutan toz toprak degilYılmayız taş kucaklamaktan
Yorulmayız güneşin anlında tırpan sallamaktan
Korkmayız dağın altına girip maden aramaktan(ÖmerTural-Karagöl)
| 24 |
Yitik Aşık
Öyle bir savaş ki bu savaş
Cephede bırakacağın
Ne kol ne de bas
Tek sen kalacaksın
Ve en büyük madalyan acın
| 23 |
Düzelmez
Kör olan vicdanlar bakın da görün
Bakmayınca bu memleket düzelmez!
Şu çıban yarılıp içinden irin;
Akmayınca bu memleket düzelmez!Kapanmalı bu milletin yarası
Ne kavganın,ne döğüşün sırası,
Evde huzur,yurtta dirlik çırası,
Yakmayınca bu memleket düzelmez!Olmamalı Türk'ün Türk'ten şüphesi
Yol olmalı aşk dağının tepesi
Her kulağa birer sevgi küpesi
Takmayınca bu memleket düzelmez!Beşeriyet kanununun çatlağı
Yurdu yaptı vurguncunun otlağı
Yetimin hakkını yiyen gırtlağı
Sıkmayınça bu memleket düzelmez!
Vallahi susamış arıyor vatan,
Yeni bur kumandan,yepyeni bir han;
Ben diyeyim Fatih,sen de Alparslan,
Çıkyanıca bu memleket düzelmez!Koy desinler falan fikrin ozanı
Ozan Arif sen bırakma ezanı
Bismillah deyip de köhne düzeni
Yıkmayınca bu memleket düzelmez!
| 102 |
Bayragim
Iki kirmizi bayrak arasindayim
Birisinde ay yildiz,birisinde yaprak
Burasi yasadigim yer,orasi ana toprak
Birisi pencereye perde diye gerilir
Oburunun ugruna binlerce can verilir
Birini pantolon arkasina yama yaparlar
Oburunu kalbe kor olesiye taparlar
Her sabah cekilirdin direge sanli bayrak
Soylerdik Istiklal marsini sana bakarak
Vucutlarimiz sanki gerilmis bir yaydi
Kalplerimizi vatan ve bayrak aski sardi
Seneler sonra Izmir´de bir yaz aksami
Belediye bandosu caliyor Istiklal marsini
Birden yillar onceki kucuk kiz olmustum
Goz yaslariyla senin onune kostum
Koca meydanda en mutlu insan bendim
Sana kalbimi bir kere daha verdim Aynur Ilkay
5 Nisan 1997
Toronto,Ont. Kanada
| 97 |
Öyküler GAZİ
__
__
__ kızım bana Ozan’ı gönder
__ peki, Sabri Bey, hemen gönderiyorum efendim!
Son günlerde işlerde ki aksaklık ve tahsilâtların yapılamaması ve bir de ekonomik kriz… Sabri Bey çareyi personel sayısını düşürmekte bulmuştu. Bir bacağı olmadığı için fazla verim alınmıyor düşüncesiyle aklına ilk gelen isimdi Ozan! Oysa tek bacağı ile bile bütün işlere koşuyor ne görev verilirse canla başla yerine getiriyordu. Patron seni çağırıyor dendiğinde avans talebinin onaylandığı sevinciyle koştu, usulca çaldı kapıyı;
__ beni istemişsiniz Sabri Bey!
__ otur Ozan, biliyorsun evladım son günlerde işler yolunda gitmiyor, firma olarak…
Sabri beyin her sözü kurşun gibi işliyordu Ozan’ın yüreğine. Cümlelerin sonunu biliyordu artık. Daha işten çıkarıldın demeden kalktı ayağa.
__ biliyorum Sabri Bey dedi, biliyorum, Allah hayırlı kazanç versin sizlere.
Askerden döneli dört sene olmuştu ve bu üçüncü iş yeriydi bırakmak zorunda kaldığı. Büfeden bir gazete alıp oturdu bir park köşesine. Tek tek ilanlara bakıyor yeni bir iş arıyordu. Kasiyerlik, çay ocağı, lokanta… yok, yok, yok. Nereye gittiyse tek bacağının olmaması engel oluyordu. Nihayet umumi bir tuvalette denedi son şansını. Tuvaletlerin periyodik temizliğini yapacak ve ücretleri toplayacaktı. Yetkili kişi yapabilecek misin diye soramamıştı utancına. Siz hiç merak etmeyin dedi Ozan! Çalışmaya ihtiyacım var…
Engelli oluşunu hiçbir zaman problem etmezdi, fakat dışlandığı iş bulmakta zorlandığı, iş yapamaz gözüyle bakıldığı aşikârdı. Bir bacağı yoktu belki, dünyaya yarım basıyordu. Ama o aldırış etmeden hayata sarılmış, engelini beyninden silmişti. Azimliydi…
Bir sabah yine erkenden kalkıp geldi, kapıları açıp temizliğe başladı. Çöpleri topladı, etrafı güzelce yıkadı, lavaboları silerken aynaya takıldı gözü…
… Dört sene önceydi!
Nöbetçi Çavuş Ozan’ı erkenden kaldırıp “ devre koğuş tuvaleti temizlik sırası sende” demişti. Giyinip koştu lavaboya, çöpleri topladı, etrafı yıkadı. Sonra eline gazete alıp aynayı silmeye başlayınca gözü takıldı:
“ Sabret Anacım, beş ay kaldı. Kavuşacağım inşallah sana dedi içinden. Aynada kendi kendisiyle dertleşirken alarm sesiyle kendine geldi. Acı acı siren çalıyordu, bütün Karakol hızla giyinip silahlanıp içtima alanında yerini aldı. Başçavuş Kemal tek tek süzdü askerlerini:
“ Yiğitlerim, Koçlarım, gelen bir ihbar üzerine Çetinkaya vadisine gideceğiz. Terörist pusuya yatmış, ilçeye ziyarete gelecek olan Vali ile Vekillere suikast yapacaklarmış. Metin olunuz üç beş çapulcu köpeğin dişlerini sökme vaktidir”
Hazırlanıp yola çıkıldı. Aynı anda terörist grubuna da askerin baskın düzenleyeceği haberi gelmiş, teröristler üç gruba ayrılarak askeri beklemeye başlamıştı ve asker Karabayırı inerken ateş açıldı. Sıcak temas ve çatışma başlamıştı. Askerler araçlarından inip siper aldılar. Ozan ve Halit bir kayanın ardına gizlenip teröriste oradan karşılık veriyordu. Kemal Başçavuş askerleri tek tek yönlendirdikten sonra aracın altına yatıp silahına sarıldı. Yarım saate yakın süren çatışma sonrasında sekiz kişilik ilk terörist grubunu bitirmişlerdi, askerin diğer iki gruptan haberi yoktu. Oysa çatışmayı duyan diğer iki grup farklı iki koldan Karabayır’a geliyordu. Askerler kayıp vermeden teröristleri bitirmenin coşkusuyla araçlarına binip tekrar yol almak isterken ikinci kez saldırıya uğramışlardı. Aracından atlayıp karşılık vermek isteyen Uzman Çavuş Hamdi yığılıp kalmış, ilk şehadet şerbetini o içmişti. Beklenmedik bu ikinci saldırı karşısında kısa bir süre şaşkına dönen askerler tekrar siper almışlar karşılık veriyorlardı. Ozan ve Halit yine beraber siper almış sırt sırta verip ateş ediyorlardı. Teröristler kalabalık gelmişlerdi bu sefer. Kemal Başçavuş bir yandan askerlerine talimatlar yağdırırken bir yandan da attığı her kurşunla tek tek teröristleri düşürüyordu. Ozanın üzerinde bir ağırlık vardı, Halit, Ah Halit… O da şehit düşmüştü, Ozan üzerine yığılıp kalmış olan kardeşi can dostu devresi Halit’i görünce gözyaşını tutamadı. Köpekler, alçaklar diye bağırıyor adım adım teröriste doğru sokuluyordu. Kemal Başçavuşun gür sesi inletiyordu ortalığı; “ İsmail, İsmail, başını eğ…”
Artık eğemezdi başını İsmail, artık cevap veremezdi komutanına. Kurşun alnının ortasından girmişti. Teröristler adım adım geri çekilirken ateş etmeye de devam ediyorlardı. Kemal Başçavuş ve Sarı Mustafa birbirlerini kollayarak sürekli ileri yürüyorlardı. Ozan gerisinde duran Ramazan’a seslendi; “ devre koru beni, ileri koşacağım” el bombalarını hazırlayıp doğruldu yerinden, elini tetikten çekmeden koşuyor bir yandan da el bombalarını ileri atıyordu. Ozanın bu cesur saldırısı bütün askerlere güç ve cesaret vermişti. Terörist geri kaçıyor asker kovalıyordu. Ozan en öndeydi. Dereye indiklerinde Kemal Başçavuş kötü bir şey olacağını sezmişti sanki.
“__Ozan, Mustafa gitmeyin durun! ..
Çok geçti artık, Mustafa’nın bedeni parça parça dağılmıştı etrafa, Kemal Başçavuş hem ağlıyor hem de gözleriyle Ozan’ı arıyordu. Bu geri kaçış teröristin bir oyunuydu, askeri mayınlı alana çekmek istemiş ve bunu birazda olsa başarmıştı. Sarı Mustafa şehit düşmüş bedeni parça parça olmuştu. Ozanı görememişlerdi hala. Asker iyice dereye çekilmiş ve sıkışmıştı. Ama gönlünde ki vatan aşkı ile bayrak sevdası ile yılmadan mücadeleye devam ediyordu. Kemal Başçavuş iki tüfekle birden saldırıyordu artık. Tek tek azalan teröristler kaçmıştı. Başçavuş ve askerler Ozan’ı arıyorlardı ama mayınlı arazi arama yapmalarını zorlaştırıyordu…
Kaskatı kesilmişti… Bastığı şeyin taş olmadığını anladı Nazım! Dudaklarını ısırdı, Ozan az ilerde bir çalının dibindeydi ve bastığı şey ozan’ın tek bacağıydı. Mayınlı arazide olduğunu unutup koştu, şükürler olsun yaşıyordu Ozan ve bir şeyler söylüyordu. Nazım iyice eğildi Ozan’ın yanına… Aman Allah’ım, Ozandan duydukları iyice alevlendirmişti Nazım’ın içindeki ateşi:
“ __ Kulya eyyühel kafirun … “
Dört şehit vermişlerdi, Ozan tek bacağını kaybetmişti, o artık Gaziydi. Vatan için bir bacağını bırakmıştı Karabayır deresinde. “Allah’ım vatanım için şehit olamadım ama tek bacakla da kalsam vatanım için çalışarak yaşamaya devam edeceğim, şükürler olsun sana”
Omzuna dokunan bir el ile kendine geldi Ozan! Üniformalı bir asker elinde bozuk para ile dikiliyordu.
__ücreti almayacak mısın evladım?
__ “ücret” dedi şaşkınca Ozan! Henüz gelememişti kendine. Binbaşıyı süzdü baştan aşağı. O keskin bakışlarda Hamdi uzmanı görüyordu, Halit, İsmail, Sarı Mustafa tebessüm ediyordu sanki. Bu memleket için şehit olmuş binlerce askerin bakışını toplamış öyle bakıyordu Binbaşı. Yerinden kımıldayamıyor aşk ve vefa ile hala binbaşıya bakıyordu hala.
__ iyi misin evladım, bir sıkıntın mı var?
Hafifçe toparladı kendini Ozan!
__ iyiyim Komutanım dedi, hem de çok iyiyim. Ben üzerinde ki o üniforma temiz kalsın diye apoletlerinin onuru daim olsun diye, bayrağım gönderden inmesin, vatanımın topraklarına düşman girmesin diye bu bacağı Hakkari’de bırakıp geldim. Çok iyiyim komutanım, çok iyiyim! ..
Böyle bir yanıt beklemiyordu Binbaşı! Hem şaşırmış hem duygulanmış hem de gurur duymuştu.
__ Gazi misin evladım!
__evet Komutanım, 2005 de Hakkâri’ de bir çatışmada Gazi oldum, dört şehit verdik, beşinci şehit olmak isterdim ama…
Binbaşı Ozan’ı süzdü; tek bacağı yoktu ama babayiğit bir delikanlıydı, başı dik, yüreği pek…
__ burada mı çalışıyorsun sen?
__ evet Komutanım?
__ yok mu bir sanatın, bir işin,
__ bilgisayar programcısıyım, bir hafta oldu buraya başlayalı da,
__ neden işini yapmıyorsun, bak elinde güzel bir meslek var.
Sustu Ozan! Olmayan bacağına baktı, koltuk değneğini eline alıp binbaşıya uzattı;
__ bunu çekemiyorlar Komutanım! Bu vatanımın madalyonu bana ve bunu bu koltuk değneğini çekemiyorlar.
Ozan’ın bu kendinden emin ve yürekli sözleri gurur vermişti Binbaşıya, kepini çıkardı, Ozan’ın iri gözlerine baktı;
__ Ah oğlum! Vatan için şehit düşmeyi, gazi olmayı öğrendik. Yılda bir kez Şehitler haftasını kutlamayı öğrendik ama ne yazık ki Gazimize sahip çıkmayı öğrenemedik.
Koltuk değneğini alıp yürüdü Ozan
__ benim bir bacağım olsun ne olacak, iki kolum olmasın bir olsun, Vatan sağ olsun Komutanım, Vatan sağ olsun!
Elinde ki bozuk parayı, para kutusunun içine bıraktı Binbaşı! Elini Ozan’a uzattı,
__ bu memleketin senin gibi asil evlatları varken, senin gibi gazileri varken Allah’ın izniyle bize hiçbir şey olmaz evladım
__Var ol Aslanım!
Var ol Gazi! ..26 Mayıs 2010
Mustafa Çelebi ÇETİNKAYA
| 1,171 |
Tesirsiz Parçalar 306
306.
Tabi başka şeyler de girdi araya. Acıkıyor insan, uykusu geliyor.. Ben de yemek yedim, uyudum, kitaplar okudum. Ama bunların hepsini aradan çıkarır gibi yaptım. Hızlı hızlı yaptım. Az yedim, çok uyumadım, kitaplara da eskiden olduğu kadar hırsla saldırmadım. Benim asli görevim seni sevmekti, hiç aklımdan çıkarmadım. Ciddiyetimi hiç kaybetmeden sadece seni sevdim. Başka her şeyi ‘aradan çıkardım’. Ciddiye almadım hiçbirini..
| 64 |
Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor
Sanat tarihi Hazreti Adem devrinde başlar,
Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor.
Solcuların çoğu kültür ile sanatı dışlar,
Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor.Dünya Allah'ın yarattığı sanatsal bir yerdir,
Aydın geçinen çoğu solcuların ufku dardır.
Onlarda dinsiz olan sanat anlayışı vardır,
Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor.Sanatı kullanarak insanları geriyorlar,
Sanata kendisine göre anlam veriyorlar.
Dini sanata karşıymış gibi gösteriyorlar,
Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor.İnsanların ortak düşünceleri kanaattir,
Sanatçıyı solcularla bağdaştırmak inattır.
Dünyadaki her şey başlı başına bir sanattır,
Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor.Yusuf iyi bir sanatçı Allah yolunda gider,
Müslüman olan sanatta Hak rızasını güder.
İslam putpereslik hariç sanatı teşvik eder,
Solcular sanatı kendi çiftlikleri sanıyor.
| 109 |
Gör Ne Eder O Tutku
Büyük bir yalancıdır kim derse aşk’a yalan
Bir gün aşka düşersen gör ne eder o tutku!
Yıldırım gibi çarpan, savurup yere çalan
Yok bunda yalan dolan gör ne eder o tutku! Bulduğu yere konar aşkın gözü kör imiş
Düştüğü yeri yakar adeta bir kor imiş
Tatmayan ne bilecek bir bilse ne zor imiş
Aşığı derde salan gör ne eder o tutku! Gözle görülmese de mümkün değil inkarı
Öyle bir ateştir ki yakar bile hünkarı
Dış ardan belli olmaz gönüldedir çıngarı
Ömürden bir pay alan gör ne eder o tutku! Elle tutulmaz ancak aşk yaşayan varlıktır
Tecrübesi acılı, tatmak bahtiyarlıktır
Onunla hissedilir onsuz gönül darlıktır
Sevgidir arda kalan gör ne eder o tutku! Der BOZÇALI sevenler ne usanır ne bıkar
Kimini mecnun eder çöllere atıp yakar
O öyle bir cevher ki o girer akıl çıkar
Mutludur onu bulan gör ne eder o tutku!
| 147 |
Yabanci Kalibiyla Hayat Harabesini Yapilandirmak
Insan izledigi bir yol bakip seyrettigi bir hal katildigi bir durum katki sundugu bir eylem yordugu bir mantik yoruldugu bir soru zorlandigi bir sorun paylastigi bir duyum ortak oldugu bir duygu birlikte yürüttügü bir fikir derinliginde dolastigi paydas bir düsünce tanik oldugu bir adalet gözlemleyip dinledigi yazi cizgi söz seyir siyaset yahut sanat araciligiyla hayati yükleyip tasiyan dal ve kollara ilgi duyup kendindeki yatkin yetenegi uyandirabilir elbette…
Fakat kisinin kendi özgün zenginligine ait olan yatkinligindaki hayati degerlerin ortaya cikmasina herhangi bir sebeple aracilik eden hicbir özne olay veya nesne, sebep olup ortaya cikan baskasina ait kisisel veya toplumsal zenginligin hayatta islerlik veya deger karsiligini bulmada yönlendirip yönetme PATRON SULTASI hakkina sahip degildir.
Bu yüzden cokca övülerek, sonunda övgü sinirini ve kayitsiz kaybolmalar seceresini amansiz basibozuklugun teslimatina birakan BASKASININ KALIBINDA kendini var etmeye cabalayip cirpinmak, sözün bittigi, sazin sustugu, salonun bosaldigi, isiklarin söndügü, resmin muglaklastigi, cizginin haddi astigi, yetkinin kontrolden ciktigi, yolun saptigi, kalabaligin azdigi, gürültünün kudurdugu, iradenin zorbalastigi, sorumlulugun soytarilastigi, sevginin sinsilestigi, egitimin ahmaklastigi, ahlakin cürüdügü, toplumun cöktügü, gecimin sefaletlestigi, huzurun sapkinlastigi, siyasetin sirketlestigi, inancin kusku köhnesine özenip bezendirildigi….insanligin öldügü keyfi kutsanmalari kandirip doyurmakla kendini sahasinda TANRILASTIRANLARIN esaret cerezcisi durumunu giyer bürünür….
Yani siir sanat siyaset egitim güvenlik edep ahlak bilgi yol sevgi baris özgürlük adalet devlet millet veya insanlik; son sözünü en meshur olan ve en yakinlik duyulan her kim olursa olsuna sabitleyip mühürlemisse, sürekli özden kopuk devamsizligiyla pörsüyüp büzülen hayata son vermelerin ölüm fermanini cikartmiscasina her söylenecek sözü, yaziyi,tavri, tutumu, davranisi, söylemi, eylemi, karari tutsak alip esir edici keyfiyete tanrilastirilmisligin müsadesi olmaksizin ve hep o tutsakliga benzemeye mutlak özen gösteren ÜRETIMSIZ TÜKENISLERi ören veran eder insana.
Kendileri de (övüldükce alanlarinda tanrilastirildiklarina hic itirazi olmayan) DISTAN CEVRiMLI tükenmisligin esareti kapsaminda özgün gelisimini toplumsal topragindan sagliyormus gibi `Numara` cekmenin ötesine gecemeyerek hayran olmanin cevrimcisi fazlaina gitmeyen NECIP-NAZIM Edebiyat`ta ne idiyse, Siyasette Menderes, idarede ve Güvenlikte Natoculuk, Egitimde Yuro-amerikan Asosyalligi, Ekonomide borc girtlak batakcisi ithalata bagimli iflasci kumarhane, Sine-tiyatralda Ceri lewis ve Terminatör kivrimli lüküs hayat, Mimaride öldürücü korkunc carpikliktan insaninin ölüsü üstüne kepip outran trafik canavarli talan mülklü tarumar, resimde müzikte her sarhosluktan siddet ve gerilim manyagi asklasma bagirip bögüren afyon aranjman, kültürde inancta ahlakta huzurda güvende MUTLAK DISA BAGIMLILIKTAN imdat medet uman yilmis yozlasmis ayrismis böünmüs egimli soygun sömürü isgal kusatmaciligi..
Kayitsiz sartsiz kendi iradesini özgüvenini birikimini gelisimini üretkenligini kararliligini benligini aklini vicdanini secimini farkini hayalini sorgusunu yükümlülügünü varligini duygusunu düsüncesini katilimciligini katmadan, tüm hayati söz ve yetki sahipliligine evvelinden sonraya sürekli ve hayata deger tarafi devrederek tükenen yakinlik duyup hayran olma tanrilasmasini cökertip oturttugu sebebiyle her gelen hic kendi kisi farkini koymaksizin Nazim Necip gibi siir yazmayi kendi kendinde parsel parsel putlastirip kabizlasti…Nazim –Necipten sonra gelenler daha sonra gelenlere, daha daha sonra gelenlerse, simdi bu siraladigim satirlara kudurmus azmiscasina DOGMA hir gürleyici öfkeler kusup `hep ben sana mecburum`dan Atilla ilhanlik veya Yagmurcu Nurullah Ataclamalik veye lamdada titreyen alevli Abdurrahman Karakocluk veya baska bire bir birbirine benzesik devredilenlerden kendi kendileriyle yüzlesememeyi devralan milliyetcilik ve sosyalilik körükleyip köpürdetmekteler eskisinden beter halen.
Onlarin tükendikce siir egitim siyaset inanc güven özgüven sanat söz saz ahlak onur irade sorumluluk özgürlük sevgi saygi emek üretim paylasim kabizlastirmalarini sapa saglama alma yövmiyeciliginden sosyallik milliyetcilik kültür dil din devlet millet alip satmaktalar firsati bastan beri kollayan talan yikim tarumar soygun isgal ve sömürü üretip yayan mevcut duruma hakim ve hükm sahibi PATRONTANRILAR…
Bundan dolayi, yani neye nicin inandigini bile bilememenin kendini limitsiz HAYRAN OLDUGUNA adayip TAPINMA kul ve esaretine sekilleyip sabitlemekten sebep, CIA-MOSSAD atölyesinden yotulup dogranan FETHULMETAL küresel kaipli IHANET kahpeligi SIYASI ayagina halen dokunulmamis olan BOP IKTIDAR ortakciliginin asaltasiyii mikroplarindan biri olarak adeta Müslüman Türkiye`sine PEYGAMBER diye kusulup yutturuldu.
Diger taraftan `bu adam Allah`in bütün sifatlarini üstünde tasiyor, ona her dokunan kisi mübarektir` diyenlere hic istifini bile bozmadan sessiz kalan Kabul, yukardaki tükenerek sözünü iradesini baskasinin kalibindan kendine kullanmaya kendikendini imha eden adanmisligin neticesidir.
Neticenin burasinda bugün televizyon sinema salon türübün veya diger bütün iletisim arac gerecliligi tezgahlarinda sallama dallama siddet nefret kin hirs tehdit acimasizlik ayrisma gerilim bunalim veya güldür güldür karmakarisimiyla, agacin üstüne cikmis herkül ve omzunda beygir essek…her hangi numarayi cekerse daha cok ahmaklik kudurtacagi ilgisizligin akildan vicdandan edepten edebiyattan sevgiden sanattan koptukca koparak kendi etkinligini asla yasamsal ortakligin dünyasina koyamamanin yordukca biktiran süslü sosyeteli sahte sanal din dil ahlak film siyaset tercümanligi yapilmakta. Neticede Gora IvedikRecep DügünDernek zart zurt.., bileti ahmaklamaya kökten kesik insan cevirip kivirmakta…
Bu ayar araligindan Ekmeleddin kendine rakip adayi siparisi nerden geldigi besbelli Evet-Hayir filmine okey veren BASKANLATMAYA kabülsün kalibini basarken…
Yeni Cehepe hic de filmin uzaginda olmayan ve sevgili ATATÜRK´e alenen sövüp sayan günleri beraberinde getiren ayni SIPARISLi Evet-HAYIR´ciligin basbaya belli eden ve en az MEHEPE kadar fildir firildaklik BOP figüraniydi.
Simdi HAYRAN OLDUGUNA tapinarak, sözden yetkiden haktan izden katilimciliktan inanctan özgürlükten paylasimdan emekten egitimden özgüvenden sorumluluktan bilgiden cesaretten üretimden paylasimdan ilgisini bagini ahlakini tapindigina kendini vakfetmekle kesintisiz sonunu getiren TOPLUMSAL BOZULUSTAN isini saglam görmüs olduguna haddinden fazla kanaat getirmis olacak ki….Rus bir taraftan, Yuro-amerika diger taraftan, Yunan ortadan direk dalip cikan bir yerden cöküp cullanip birbirinden kapisamadiklari PEKAKA pustlugunu (yine BOP ESBASKANLIGI`nin özenle kollayip kurdugu BARZANI rampasindan) kovboylastiriyorlar, Türkiye`ye dönük ve Türkiye`nin gözle görülür dörtbirtarafindan.
Ortakikta kendi halinde `acikcasi biz bunu Amerikaya yakistiramiyoruz` gel- gitgelleri gezinip oyalanirken, diger tarafta en saglam sayilanlari bile aldatip ` isi sirazesinden cikarmis` ligin tekkeye mürit aramayan özel anonsuna karsilik, kiran kirana birbirine dalmis ve buldugu her catlaktan felaket girgin, Atatürk`e sayip söverek ganimet artirma kudurmuslugu karmakarisikliginda, Bop icraatcisi hasimlik ve hisse kapismasi savrulup saciliyordu….
| 900 |
Dikey Beyin Göçü
Ülkemizde ve dünyada eğitim bir ülkenin ilerlemesi,kalkınması,ayakta durması için olmazsa olmazların başında gelir. Toplumları geçmişiyle yarınlarına daha emin adımlarla taşımak için eğitimin çok önemli misyonu vardır.Bu misyonun devamlılığı için eğitim her zaman taze kana ihtiyaç duyar.Bunu da kendisinin geçmişten bu yana yetiştirdiği bireylerle gerçekleştirmeye çalışır. Bireyler farkında olsun ya da olmasın formal ya da informal bir şekilde eğitime katkıda bulunurlar. Eğitim yaşı formal anlamda belki 36 aya kadar düştü ve 3 yaşından sonra belki yaşam boyu eğitim programlarımızıda dahil ederken hayatımızın büyük bir kısmı eğitimle geçmekte. Ülkemizde İlkokul,ortaokul,lise,lisans,yüksek lisans,doktora eğitimi tamamlandıktan sonra bu aşamaların herhangi birinin ardından iş hayatı başlamaktadır. Eğerki öğrenci bu aşamalarda büyük başarı gösterirse belkide yurtdışına gitmekte ve dünya sıralamasında üstlerde olan üniversitelerce "beyin göçüne" dahil olmaktadır,burda yatay bir beyin göçü yaşanmıştır. Yatayda yaşanan bu beyin göçü geri dönebilir,gittiği yerde daha donanımlı olup yuvasına dönebilir,kendisini olabildiğince üst seviyelere taşıyabilir ya da bir aşamada sistemden kopup başka bir hayat yaşayabilir. Zaten bu seviyeye geldiyse kopması düşük bir ihtimal gibi...Gelelim dikey beyin göçüne. O kadar eğitim alıp teog,lys,kpss,ales,yds girip bölümü,mezun olduğu üniversite ne olursa olsun. Bu sınavlarda başarı elde edemeyen birey,hayatının başlamasını hep ertelemiştir.Zaten başlayacak gibi durmuyordur. Matematikteki dikey eksende gibi aşağı yukarı hareket eder,davamlılık,kararlılık göstemez.Hep pişmanlık yaratır geçmiş tercihleri;keşke daha düşük bir puanlı bölüm yazsaydım da atansaydım diye çünkü yüksek puanla öğrenci alan bölümlerden mezun olan çoğu aday şuan işsiz ve iş beklemekte.eeee ister istemez insan beyni hemen kıyaslama yapabiliyor,benden daha düşük puanla yerleşti ama hemen iş sahibi oldu bense kpss 10 kez girdim olmuyor,alım az puanlar yüksek. Bu şekildeki gibi mezunlara verilen ilk tavsiyelerden biri "özelde çalışsana", oluyor. Özelde özel kölelik yaptırılmak isteniyor ve aday bunu son çare olarak görüyor.Dİkey beyin göçü bireyi hep en derinlere,eksilere,depresyona,tükenmişliğe ve hatta örnekleri çok ihtihara kadar götürebiliyor. Madem 20 yıllar boyunca eğitim almış bireye çıkışta diplomasıyla birlikte iş vermeyecektiniz, neden 20 yıl meşgul ettiniz. Tabikide kendi tercihi bu ama bir zahmet eğitiminin karşılığını da bir nebzede olsa veriniz.
Osmanlı Devletinde Tarhuncu Ahmet Paşa öncelikle devletin geriye doğru on yıllık harcamalarıyla ilgili bir araştırma yapmıştır. Bu araştırma sonunda devletin yıllık gelirleri ile giderinin ne kadar olduğunu yaklaşık olarak hesaplamıştır. Böylece devlet gelirleri ile giderleri arasında denge kurarak denk bütçe yapmayı planlamıştır. İlk kez modern anlamda bütçe hazırlamış, gelirlerin 24 milyon, giderlerin 25,5 milyon altın olduğunu tespit etmiştir.Bütçe açığının saray masraflarının çokluğundan ve lüzumsuz hediye ve bahşişlerden kaynaklandığını görünce, bunları azaltmaya çalışmıştır. Bu çalışma hep hoşuma gitmiştir Tarhuncu Ahmet Paşa ne güzel yapmış,belkide herkes ayağını yorganına göre uzatmış, Devlet bir nebzede olsa toparlanmıştır.Şimdinin teknolojisi,bilgisayar çağı,ilerlemiş eğitim seviyesi ve yüksek kültürü düşünüldüğünde acaba diyor insan çok mu zor denk bütçe gibi bir çalışma yapılarak eksiğimiz fazlamız nedir?, şu bölümlerden,şu işlerden önümüzdeki 10 yıl alımlar az olmalı,gençlerin bu mesleklere yönlenmesi ihtiyaçlar doğrultusunda kısıtlanmalı. Ama nerde? Artık elini sallasan herkes üniversite mezunu,bu anlamda eğitimin denkliğide hesaplanamz mı? Mesela bir A mesleğinden 5000 kişiye ihitiyaç varken 30.000 kişiyi mezun etmenin mantığı nedir. Her mezun iş bulmak zorunda değil diyor bazıları ki bunu diyenlerin zeka seviyesi tartışılır.25 yaşından sonra çaresiz, boş boş gezen diplomalı işsizler,ailelerine karşıda mahcup olmakta,hayatının en önemli yaşları 20li yaşlar çok sıkıntılı geçmektedir. Artık hayat 30-35 yaşında başlamaktadır.Dikey beyin göçüyle 20 yıl aldıkları eğitim yavaş yavaş dibe vurmakta ve bu gençlere eğitim veren öğretmenlerinin,doçentleri,profesörlerinde verdiği eğitim boşa çıkmış olmakta.
Sahi biz niye eğitim alıyoruz, eğitim-öğretim ortamları niye var?
| 546 |
Beş Parasız
Beş parasız okul yılları
Toy bir sıcak gurbet sokakları
Otogarda çaresiz gururlu bir sefalet
Baştan kaybedilmiş fakülte aşkları
Gözümde bir çocuk, ruhum bin yaşında
Yıl sonunda okuldan kovulma telaşlarıYıllar yılları kovaladı
Dostlar kalbimi yaraladı
Ya gittiklerinden ya vakitsizlikten
Bir çarem olmadı sevdiklerimden
Ayrılmış yollarda hayattan geçerken
Bir çarem olmadı sevdiklerimdenBuldum bulmasına parayı
Ne yazık ki kapatamadım ben bu arayı
Ne çocuk ne yaşlıyım ama
Gençliğimde olmadıAh nerdeler
Çok acaip günlerdi
Öyle esip geçtilerAh nerdeler
Gitti gelmez diyorlar ama
Beni terketmediler.
| 82 |
Çiçeğin Açması
Senin gülüşün
Çiçeğin açması gibi
Senin durgun duruşun
Çiçeğin solması gibi
Ağlayışın bir sel gibi
Kızgınlığın esen yel gibi
Tatlı tatlı bakışın
Ateş gibi gönüller yakışın
Acılara sevinç katışın
Beni sana bağladı
| 34 |
Su
Su akar bazen saf saf, bazen dalgalı bulanık,
Bazen hırçın akar, bazen serseri dağınık.Su içinde bir çift çıplak ayak yürüyor,
Beden kiri değil aklımdakini götürüyor.Suda güneşin ışığı yıldız yıldız oynuyor,
Canım bu oyuna bakmaya doymuyor.Duygular su gibi temiz berrak akıyor,
Sevdan yüreğimi ateş gibi yakıyor.
| 46 |
TECAVÜZ
gündüz ne heyecanlı cinlermiştek ayak üstünde döne döneışık uçlarında karagöz hacivatlar bir ölüm haberi olarak gelsemen sevilenin sevdiğineyaşam aslında koyu renk gölgemizgölgesinin farkında olan sadece bizizüçgen bir çelik kurgu var her günkü yolumun üstündeyukardan aşağıya sızıyor sular gerili tellerden; bir serçe, bir teyzekışın donuyor o sular ama yazın böyle bir şey olmuyor nedensesıradan işlerimizi yapmayalım bugünsaatlerce göğe bakalım hayret etmeden sesim canavar oluyor bağırdığımdacinayet korkuları içimdeyken çamaşırlarınız ne kadar zariftek tek kopartacağım askılarınızıkösnül fısıltılarım, tir tir teniniz bataklıklarda kamışların uğultusubinlerce kuşun havalanması yüreğimdenkorkunç bir hayvan yakaladığında avını rüzgârda siyah taş plak tekdüze bir iç sesçamaşırlarınız ne kadar ılık, özür dilerim ölü yaprakların üstünde ağlamaklı o iç ses çürümüş, nemli ağaç kabuklarının tütsüsü kararlıyım sizinle, isterseniz dua edelim kuş kalmadı gökte, uzak telgraf tellerinde küçük renklerle titreşen geceyi yoracağımkaranlık değil şarkım, ne olur korkmayın ay düşüyor suya, hışırtılar, yalvarışlarınız sesiniz kısılıyor gittikçe lütfen ağlamayınızkırmızı cam akacak kentin musluklarındanilk kez tanrı görünümünde olacağım hadi lütfen sarılıncebrail olduğumu düşünün, unutun kendiniziiçimi yağmalıyor çapulcu bir akşamkendimi affettirecek söylencem olsaydı lütfen bana sarılınne olur iyice sarılın.Aralık-2005
| 172 |
Haram
haram olanı biriktirip
kendine endişe oluşturma
ya mallarını geri almaya gelirler
ya paslanır ya kurtlar yer yada hırsızlar çalar
ve hepsi tükenir gider sana sadece ateşi kalır
| 28 |
İçselliğinde Yolculuklar 1
Sessizlik istiyorum çokça sessizlik. Kendi iç sesime bile tahammül edemezken, kalabalık sesler içine gömülü kalıyorum. Yalnızlığın buzdan duvar, ateşle üzerine yürüyorum. Birazcık sessizlik; yarınlardan geliyorum. 18:25
| 29 |
Deniz
Deniz mavi bir balık yazıyor,
siliyor gri bir balığı.
Deniz alev alan bir kruvazör yazıyor,
siliyor kötü yazılmış bir kruvazörü.
Şairlerden daha şair
müzisyenlerden daha müzisyen
benim yorumcumdur,
eski deniz,
geleceğin denizi,
taçyaprak taşıyıcısı
kürk taşıyıcısı.
Yerleşiyor içimin derinliğine:
yeşil bir güneş yazıyor,
siliyor eflatun bir denizi.
Yarı açık bir güneşi yazıyor deniz
kaçıp giden bin köpekbalığı üzerine.
| 59 |
Oyun
Bir zamanlar, telden arabalarımız
Karton kamyonlarımız vardı
Şimdi hepsi geride kaldı
Eski lastikleri sürebilmekti güzel olan
Sapanla konserve kutusu vurabilmekti
Evciliklerdi 'hayat' o zaman
Evden getirilen zeytin peynirle yapılan, bahçe piknikleriydi hayat
Başarılı olabilmek için saklambaçta sobelenmemek yeterliydi,
Bir de yakartopta vurulmamak tabi
Kötü kimdir belliydi
Mızıkçılık yapmayanlar daima iyiydi.
Futbol maçları boş arazide oynanırdı, halı sahalarda değil
Kolay değildi ha kıran kırana geçerdi
Sonra kazanılan kolayı bütün oynayanlar içerdi
Eskiden cep dolusu bilyelerimiz vardı
Şimdi ise hepsi geride kaldı.
| 81 |
Akşamın Umutları
Akşam,
Kara martı çığlıklarında
Yırtılan çağrılar
Eflâtun kızılı
Tutku semalarına
Dalga dalga
Göçen rüzgâr
Kan bulutlarında
Yanan ufuklar
Akşam,
Ve yine batan umutlar...
| 25 |
Boğazın mavi sularında gül tarih…
Boğazın mavi sularında gül tarih…Boğazın mavi sularında gül tarih…
Bir şarkı veriyor bahar dilime
İstanbul’un dağında taşında gözlerim
Yuvasını kuran karınca mutlu...Mutluyum seyrederken boğazı bir bahar günü
İşte boğazın mavi sularında mavi tarih…
Boğazın mavi sularında tarih ve mavilik akıyor
Toprak cami cami gül gül kutlu iz kokuyorMutluyum seyrederken boğazı hep
İşte Anadolu hisarı işte Rumeli hisarı
Mavi iki göz gibi bakıyor doğan güne...
Her gün yeniden fethediliyor İstanbul
Gün doğarken içimde çoşkusu bu fethin...Mutluyum seyrederken boğazı
Mevsimlerden bahar İstanbul`dayım
Ey bahar çiçek çiçek fethetmişsin İstanbulu
Ay ak sakallı dede gibisin her gece
Anlattın eski baharlarını İstanbul`un
İstanbul'un surlarına baksam orada bayrak ve yar tarihBahar çiçek çiçek fethetmiş İstanbul'u
Güneş batmak istemez akşamları
Ve rüzğar sevdalı...
Ve çiçekleri açar İstanbul’un taşının toprağının
Altın olduğunu haykırarak...
Mutluyum dolaşırken boğazdaBahar çiçek çiçek fethetmiş İstanbul'u
Ve kuşlar telaşlı
Kuşlar boğazın güzelliklerinde
Bakmaya doyulmuyor...
Bahar süslemiş İstanbul`u
Toprağa çiçek dokuyor bahar...
Şarkı dokuyor bahar dilime
Bir seçkin bahar geliyor dilime
Kelime kelime seçkin...
Boğazın sularına bakarken Bahar çiçek çiçek fethetmiş İstanbul'u
İçimde bir başka bahar var
Mutluyum seyrederken boğazı
Dokunurken mavi sularına boğazınGüneş diyor ki batmadan
Bir şehir gördün mü İstanbul gibi güzel.
Ve boğazın mavi sularında gül gül tarih…
Mutluyum seyrederken boğazı Bahar çiçek çiçek fethetmiş İstanbul'u
İçimde bir başka bahar varBir şarkı gibi sular baharda
İstanbul’un dağında taşında gözüm
Üstanbul tatlı mı tatlı üzüm
Yuvasını kuran karınca mutlu
Sokaklar karınca gibi insan kaynıyor
Sobalar kalkmış evlerden.
Dallarda tazelenmiş yapraklar
Tazelemiş gülüşlerini taşlar topraklar…
Ve İstanbul'un gül insanlarının gülüşleri gül...gül
Mutluyum seyrederken boğazı bir bahar günü
| 258 |
Dağlara Kan Oturdu
El bebek gül bebekti, oğullar büyük gurur,
Koklanmaya kıyılmaz, candan ötede durur,
Askerlik kutsal görev, yaşam sonra yol bulur,
Umutlar söndü yine, dağlara kan oturdu! ..Askerlik bitsin hele, aile kuracaktı,
Çocuklar yetiştirip, yaşama sunacaktı,
Vatan, millet, bayrağın, sevgisi olacaktı,
Hayaller bitti yine, dağlara kan oturdu! ..Dağlara çıktı Mehmet, terör belası bitsin,
Gözü dönen caniler, vatanımızdan gitsin,
Huzur için her yerde, vatan için şehitsin,
Acılar vurdu yine, dağlara kan oturdu! ..Bayrak hür dalgalansın, vatan bölünmeyecek,
Damarda akan kansın, bayrak hiç inmeyecek,
Yemin eden Mehmet’im, sözünden dönmeyecek,
Bayrağım mahzun yine, dağlara kan oturdu! ..Acı haber tez gelir, bayrakla geldi şehit,
Feryatlar arşı deldi, millet acıya şahit,
Vatan sağ olsun yeter, çığlık gurura ait,
Figanlar bitmez yine, dağlara kan oturdu! ..
| 121 |
Yıldız Olmanın Bedeli! ? .
K a r a n l ı ğ a ;
Hem de zifiri karanlığa hazırım
Senin YÜZÜNDE GÜNEŞİ GÖRMEK İÇİN!
Niçin YILDIZ olmaz insanlar? ...
AŞKTA YANMAZLAR, NİÇİN? YILDIZ OLMANIN BEDELİ;
SEVGİNLE YAŞIYORUM,
SANA ÖMRÜ KURBAN EDELİ! ...
| 43 |
Oda
yetiniyorum seslerin bıraktığı izlerde dolaşan hayaletinle,
ağaran günün içine yetişmek isteyen bir yolcuyum
defalarca eriyor ve tekrar katılaşıyorum bu göz yangınında
lastikleri yanan bir arabadayız: sen, ben ve hadisemizdeki mücevher! arka arkaya fırlatılan iki havai fişek gibi çarpıştık
gökyüzünde;
genzimize dolan sülfürik asit tadındaki hayat,
ağırlığınca karanlığımızda! ağırlığınca kafesimizde! Paraşüt açılmasın bu sefer dudaklarımızda!
lambaları söndür,
gazı aç,
çakmağı çak! anzısın bir infilak olsun ölümüne seviştiğimiz oda!
| 68 |
Bir Umut
Dön diyorum hiç umudum yok döneceğine...Umut renk gibi bir şey
Güneşsiz görülmeyen bir şey
Ateş gibi bir şey
Su ile sönüyor
Rüzğar ile harlıyor
Ağırlıkta hafif pahada ağır
Bu pazarlarda alınıp satılmayan bir şey
Umut bir senin gülüşlerinde
O bir çiçek gibi
Açıp-solar o çiçek
O çiçek umut bir senin bakışlarında
Zaman çiçek açacak mıSeni sevdiğime pişman değilim
Adım seninle anılacakAyrılık yarası hep içimde
Gülsem de ağlasam daİnsanlar beni bu yara ile anacak
Bu yarayla hatırlanacağım
Güzel açtığın yara bileBekliyorum
Dönecek misin
Zaman çiçek açacak mıBir umut bir yara ile
"Dön diyorum "hep
| 95 |
Bu Gece Yılbaşı
bu gece yılbaşı anne
içkinin su gibi aktığı
eğlencenin sınırsız
hovardalığın tarifsiz olduğu
bir gece bu anne
sen de beni düşünür
meraklanırsın biliyorum
merak etme anne
bu gece huzur dolmasam da
pişmanlığını yaşamayacağım
bu gece çocuklarımız
çöpten ekmek toplarken
ve Somali’de Etiyopya’da
açlıktan ölünürken
soframı bin çeşit
donatmadım anne
bu gece kızlarımız içki sofralarına
meze olarak sunulurken
barlarda pavyonlarda pervasızca
eğlenmedim anne
71
çok şükür anne
yuvasız insanları düşünürken
beş yıldızlı mekanlarda konaklamadım
Fatma teyze sabahki çaya
son demini saklarken
sanatçıların ayaklarına
şampanyalar patlatmadım anne
bu gece
dansözler masalara çıkacak
vur patlasın çal oynasın
göbeğine paralar takılacak
havaya savuracak haram param
hiç olmadı anne
çok şükür anne
okul yerine tarlalara bağlanan
çocuklarımızı düşünürken
o çok sevdiğim mısırı
patlatıp yiyemedim anne
çok şükür anne
sabah başımın ağrısıyla uyanmayacağım
ve viski rakı şarap kokmayacağım
yarın tatil yok bize işyerinde olacağım
aldığın ücreti helal kılmalısın
derdin ya!
ben de ona çabalıyorum anne
72
bu gece yılbaşı anne
koca bir yılın
ve yılların acıları
sanki yaşanmamış
bütün duygularımızı
kadehlere hapsetmiş
geçmişi unutmuşuz bu gece
sanki öz kültürümüz yok olmamış
gençliğimiz yozlaşmamış anne
sanki aile kurumumuz çökmemiş
madde kullanımı çocuk yaşa inmemiş anne
sanki Marmara depremi olmamış
on binlerce insanımız ölmemiş anne
sanki Diyarbakır’da Isparta’da
uçaklar düşmemiş
sanki trafik canavarlarına
her gün kurban verilmemiş anne
sanki küresel ısınma bitmiş
dünya güllük gülistanlık anne
73
sanki Irak ağlamıyor
Mescid-i Aksa yağmalanmıyor
sanki Ortadoğu’ya barış gelmiş
dünya düzene girmiş anne
bu gece yılbaşı anne
bu gece yılbaşı
hepimiz neşe doluyuz
çılgınca eğleniyoruz
felekten bir gece değil
bir yılı çalıyoruz anne
oysa ki dünyadan
ve gerçekliğimizden
kopmuş biçare olduğumuzu
bilmiyoruz anne.
| 266 |
Canda vatan,yolda vatan,her şeyimdir vatan
canım da kurbandır böyle cennet vatana
damarda dolaşan kandan kıymetli vatan
vatan için vurulmuş anlından şehit yatana
altından,inciden benim için kıymetli vatan nice genç canlar verildi bu kıymetli vatana
işte gördüğün bayrağın gölgesinde yatana
seven gönül erinin her zaman vatan dilinde
aşkta,şevkte kahramanların özünde vatan vatan yüreğimin her zaman nabız atışında
vatan kilimlerin,halıların da genel nakışında
türkü söyleyerek akan nehirlerimin akışında
susuz toprağa hayat veren yağmurda vatan vatan anamdır,vatan ekmeğim,suyum aşım
vatan kardaşım,dostum benim can yoldaşım
vatana helâl olsun damarda ki kırmızı kanım
canda vatan,yolda vatan,her şeyimdir vatanHalil ÇOLAK 03.08.2009
ANKARA
| 96 |
Nasıl Anlatmalı Güzeli Size
NASIL ANLATMALI GÜZELİ SİZE Nasıl anlatmalı güzeli size
Saçını okşayan yel bayram eder
Muhabbeti meydir sohbeti meze
Güzelle konuşan dil bayram ederYârin yarenini sen şöyle bırak
Yürüdüğü yollar bastığı toprak
Değdiği ağaçtaki her bir yaprak
Dalları sevinir gül bayram ederBoyunu huyunu eyler de pazar
Kökleri toprağa dalı güneşe uzar
Her yaprağını açsan başka şey yazar
Beline dolanan kol bayram ederSokakta bir sultan evde mihrace
Sormalı canana halleri nice
Sözü baldan süzüp de ince ince
Sevgiyle sarılan bel bayram ederGülünce gönlünde güller açılır
Dizi dizi inci mercan saçılır
Ellerinden abu hayat içilir
Tenine dokunsa el bayram ederMahmut Nazik 09 05 2015 Mersin
| 105 |
O Yıldızın Ellerinden
Dün bir yıldız kaydı
Gökyüzünden
Yıldızki gözleri mavi
Engin denizler gibi
Saçları sarı
Hemde başak sarısı
Bastığı yerler titrerdi
Gece yarısı
Dün bir yıldız kaydı
Gökyüzünden
Mavi gözlerinde
Şimşekler çakan bir yıldız
Hiç korkmadım biliyormusun
O mavi gözlerden
Ben onların evladıyım
Ta ezelden
Dün bir yıldız kaydı
Gökyüzünden
O mavi gözlerde bir gülümseme
Sizlere emanet diyordu
Parmakla göstererek
Bu ülke
Dün bir yıldız kaydı gökyüzünden
Biliyormusun
Tutamadım o yıldızın
Ellerinden05.08.2008
| 73 |
"BU TOPRAĞIN SESİ; " Zeynep BAŞKAN ABLAMIZA GÖNDERDİĞİM MESAJIM! . = 000.001 =
Saygıdeğer Zeynep Ablamız; SİZ YİNE: "Karadeniz Hüznü" Adlı Albümünüzün Emeği ile, BİZ SEVENLERİNİZİ AŞK DERYASINA SALIVERENSİNİZ! . Hüzünde ve Sevinçte; DAİMA SİZİNLE BİR BÜTÜN OLABİLMEK ZEYNEP ABLAMIZ! . İYİ Kİ VARSINIZ ZEYNEP ABLAMIZ! . DOSTLUĞUN TEBESSÜMÜ DAİMİ OLUVERSİN İNŞALLAH! .
| 53 |
Allah Allah Diyenler
Hey erenler erenler
Allah Allah diyenler
Koyma beni yalnız
Beytullaha gidenlerHakka ait kanadı
Şu haneye ugradı
Hacda eda edenler
Uçup varmak muradıHey erenler erenler
Allah Allah diyenler
Koyma beni yalnız
Beytullaha gidenlerYine kaldım yalnız
Rabbim haber salınız
Hacda eda edenler
Aranıza alınızİNGİLİZCE
Member Allah, Allah,,, balladsRight wing of the
We were households
Those who face pilgrimage
Desire to reach awayHey prosper prosper
Allah, Allah Member
Put me yah
Those who BeytullahaI was still lean
Lord News Tuesday
Those who face pilgrimage
between you seekThe Husamettin Sungur
| 89 |
Miras
Baba mektubunu aldım okudum
Şifreli sözlerin çözdüm okudum
Aşkın ateşinde sevda dokudum
Sevdalar evlada mirastır babaSeni yakan ateş bizide yaksın
Ağarsın saçlarım,başlar ağarsın
Ne çıkar mevsimler yıllara aksın
Sevdalar evlada mirastır babaAhlaksız belalar yiğide ar mı
Tarafsız olunsa sonunda kar mı
Kim güler sonunda? Zalim mi yar mı
Sevdalar evlada mirastır babaHam insana kırılsa da küsülmez
Ham kişi yolun sonun getirmez
Er kişi yolundan sözünden dönmez
Sevdalar evlada mirastır babaSöz senetse “namus “gibi olmalı
Değeri en üstte başta durmalı
Ozanlar,şairler türkü yakmalı
Sevdalar evlada mirastır babaDik duruşlar örnek,misal olmalı
Dostlarından karşılığın bulmalı
Kötü olan,yeri çöplük olmalı
Sevdalar evlada mirastır babaEvlada mirastır babanın aşkı
Gönülde isteriz taç ile tahtı
İstemem mi sevdan alsın muradı
Sevdalar evlada mirastır baba
21.09.2007
| 119 |
H A B E R g a z e t e s i
Isparta ilimiz bunlara layık,
Denetim sürecek önemli sağlık,
Duyarsız kalmayın mevcut insanlık,
Haberden haberin olacak elbet.Acı, tatlı mesaj göreceksiniz,
Tanıtıma reklam vereceksiniz,
Güncel olayları bulacaksınız,
Haberden haberin olacak elbet.Bir telefon kadar size yakınız,
Şiirle, metinle içe akınız,
Her türlü spor da bura bakınız,
Haberden haberin olacak elbet.Bindokuzyüz doksansekiz kuruluş,
Memnuniyet verir hizmet,yoruluş,
Şevket Karahanla tanış ve buluş,
Haberden haberin olacak elbet.Zeki kadrosuyla koşturmaktadır,
Okuyucuları coşturmak tadır,
Zalimin sesini susturmaktadır,
Haberden haberin olacak elbet.16-12-2012
| 86 |
Tanrısal ilişkiler
Sevdim yağız atların koşularını...
Parlayan tüylerinden okşadım.
Büyüdüklerinde...
Yerinde duramayışlarını sevdim.
Ve öptüm,
Rüzgara karşı duran,
dimdik yelelerinden...Ölümsüz sevdalar taşıyorlardı yüreklerinde.
Ey sadakatin altın temsilcileri.
İtaatlarınızı yineleyin ve yenileyin.
Diyen haykırışlarını dinledim.
Biri diğerine,diğeri öbürüne..
Yeminler veriyorlardı..
Buğulu nefesleriyle..
Ve solukları karışıyordu birbirlerine..
Ölüm üstüne,yar üstüne,En büyük Tanrıları üstüne...ve sonra....
Ne oldu da bu yağız atlara ki...
Allah lafzını diyemez oldum..
Azamatinden,sevgisinden,yaratıcılığından,
Celalinden,cemalinden korktuğum kadar...
Korkmaz oldum hiç bir şeyden..Yunan tanrılarının bolluğundan haberim vardı da...
Yüreklerimizde ki Tanrıların çokluğunu bilemedim.
Mabedler yapmışlardı kendilerine umarsız...
Birbirlerini çoğaltıyorlardı.
Birbirlerinden çıkıyorlardı.
Birbirlerini kutsuyorlardı
Birbirlerini yiyorlardı...
Domuzlar gibi tüketiyorlardı...
Üremeye vakitleri kalmamıştı..
Hazlar duyuyorlardı..
sevgisiz..
yarensiz...
yarsız...
Napolyon üç kere tekrarladı...
diyordu biri... Bizim Tanrımız en büyük...
Kar blançosu değil miydi taptıklarımız.
Biri kendini futbol sahalarında unutmuştu.
Tükürüyordu Tanrılarına diğerlerinin...Ben se seni buldum ey sevgili...
En büyük Tanrıya giden yolda,
Önünde diz çökmeye geldim.
Ellerinden öpmeye geldim.
Zehir dişlerimi söküp attım bedenimden...
Kirli rüyalarımdan kovdum seni.
Cennetin en kuytu köşesinde.
Seninle sevişmeye geldim... Mehmet DALKANAT
| 163 |
Hayatla Dalga Geç
Hayatla Dalga GeçHafta sonu tatil yap dinlen,
Ama aklı başında planların olsun,
Bulunduğun yere bir, iki saat
uzaklıktaki yerleri tercih et.Araç olarak toplu taşımacılığı dene,
araban o hafta tatil yapsın,
sen de kitap okur, ağaçları sayarsın.Bir sırt çantası al kendine,
geceden hazırla ihtiyaçlarını,
ikişer sandviç ve içeceklerle,
bir çift spor ayakkabı.Gittiğin yerde yürü dağ tepe,
en az altı kilometre.
Bir ağacın dibine otur, birşeyler ye.
Biletin gidiş dönüş olsun.
Memnun kalmazsan;
söyle bana; Aşkolsun.
Ama yanında mutlaka sevdiğin olsun.Ertesi hafta noksanlarını tespit et,
Ustalaş, amacında diret.
Sade birkaç tatili anılarına ilave et.
Profesyonel tatilci ol, güzel yerler seç.
Hazırlığını yap, hayatla dalga geç.
| 106 |
Tutku:
İnönü Kolukırık/kırşehir 02/02/2009 19:39
TUTKU
Allahım ne olursun,
Bu gün güneş batmasın.
Sevgilimin nur yüzünü,
Geceler karartmasın.
Merhamet ve kalbine,
Sevgili aratmasın.
| 23 |
Şapkamda Yağmur
Şapkamda yağmur içli bir şarkı söylüyor
Nasıl da söylüyor dudaklarıyla
O hacı gökyüzünün yıldızları ötmüyor
İşimiz artık ıslanmış ho....................
| 21 |
Oy Sevdiceğim
Köyüme gideceğim
Düğün dernek kuracağım
Sevdiğimi alacağım
Aşkıma kavuşacağımGavur anasına inat
Başlığı basacağım
Sevdiğime sarılacağım
Aşkıma kavuşacağımBekler yolumu bekler
Hasretliğimi çeker
Köyüme gideceğim
Aşkıma kavuşacağım...
| 27 |
*- 0001-Fairy Of Turk -5009 -Portuguese
*- 0001-Fairy Of Turk -5009 -PortugueseDo you know...
Fairy Of Turk....Alguns dos para a Europa, para chegar...
Alguns dos para a América, para chegar...
Alguns dos para a África, que foram espalhadas,..
Alguns de a Anatólia, que veio...Você me entende...
Fairy Of Turk....Mersin-09.01.2010-Bilal Genis
| 50 |
Gerçekleşmeyen Kehanetler 2
Doğrudan deneysel olmayanı bilmekle, bir ya da iki kez tecrübe olanı bilmeyi birbirinde ayıralım. Bu durumu yol üzerindeki bir çukur örneği olarak düşünelim. Araçla çukura düşmek insanların yaşanacak olan kıyameti olsun. Henüz hiçbir kaza gerçekleşmemiş olsun. Bir insan kendi dolaylı duyumları, algı ve deneyci yaşanmışlık yansımalarından hareketle; kendi kestirim gücü öngörüsü içinde bu kıyameti görüp; akıl edip; bilinçlice ifade ederse; bu insan dâhidir.Eğer insanlar, çukurla ilişkili bir, bilemedin iki olayı yaşandıktan sonra bile; hala insanların geneli çukura düşmeyi bilinç edinememişken; buna rağmen bir insan çukura düşüleceğini dile getirmişse; çukura düşülebileceğinin uyarmasını yapışla konuyu işlemişse; kişi konuya dikkat çekmişse; bu kişi insanımız sanatçıdır. Yok eğer çukura düşüş olayı gündelik, sıradan oluşla, herkesin bildiği faili bir kıyamet olmuşsa; bu tanı genel çoğunluğun bilinçli ve görgül söylemi olacaktır. Böylesi bir rutin durumu bilmek; vakti gelmiş zorunluluk olmuş olmasıyla, bu kazanın söylenmesi de; artık sanatçılık değildir. B.K]Dominikli keşiş Girolamo Savonarola'nın "Tanrı'nın kılıcının, kısa bir süre sonra savaş, veba ve açlık olarak Dünya'nın üstüne geleceği" kehanetinden etkilenen Rönesans'ın önde gelen ustalarından Sandro Botticelli, "Mistik Doğum" adlı tablosunda kayaların altına saklanıp bekleyen küçük iblisler resmetmiş ve resmin altına da kıyametin yakın olduğuna dair not düşmüştü. 5-Bilim adamları da kıyamet fikrinden etkilendi. Alman matematikçi ve astronom Johannes Stöffler, 1499 yılında gezegenlerin hizalanmasını temel alarak yaptığı kehanette 20 Şubat 1524'te meydana gelecek tufanın dünyayı yok edeceğini söylüyordu. Stöffler'in kıyamet kehaneti, basılan 100 kitapçıkla tüm Avrupa'ya yayıldı. Yüzlerce tekne inşa edildi, Alman asilzadesi Kont Von Iggleheim, Rhein Nehri'nde üç katlı bir gemi yaptırdı. Gel gör ki kıyamet, 20 Şubat'ta da kopmadı. Aksine 1524 yılı, oldukça kurak geçti. Iggleheim'ın gemisinde yer kapmaya çalışanlar arasında arbede çıktı, yüzlerce kişi öldü. Kalanlar, kıyametin kopmadığını görünce kontu taşlayarak öldürdü. Stöffler, son bir çaba olarak 1528'i yeni kıyamet tarihi olarak belirledi. O gün de bir şey olmayınca, kendini evine kapattı. [Bilim adamları, kendi alan bilgisinin kendilerine kazandırdığı bir güvenirlik karineli olurun özelliklerini de, üzerlerinde taşırlar. Bilim adamının bu güvendiklik sıfatı, o bilim adamının başka alanlar içine dek olur söylemleriyle de insanları yanıltan, bir çelişkilerinin olacağı apaçıktır. Bir bilim adamı kendi alanı dışında oluşun söylemiyle insanlığı yanıltması, kaçınılmazdır. Bu hal kişinin alan bilgisi yanında, genel bilimsel felsefeyi bilemez olma eksikliğinden kaynaklanır bir durumdur.Bu kabil alan uzmanlığı dışında olan bilim adamlarının; insanlara verdiği bilim adamı olmanın kariyer güvenirliliğiyle; başka alanları da sanki bilirmiş gibi olmalarının konuşmalarıyla insanları yanıltır olan içerikli bir iki gaflarının örneğini vereyim. Robert Fulton saatteki hızı yaklaşık 5 km kadar olan; ısı enerjisini hareket enerjisine çeviren düzeneğini, insanlığa armağan etmişti. Sonraki ilerleyen zamanlar içinde, bu buhar gücüyle işleyen sistemler; çeşitli kişilerce geliştirilecekti.Buhar gücü kullanımını geliştiren savlardan birisi de; ”bu sistemin saatteki hızını 30 km’lik bir sürate çıkarma” önerisiydi. Bu öneriye karşı, alan dışı bilgisi olmayan bilim adamlarının karşı çıkması gafların en afilisiydi. Bu bilim adamları: ” bu kadar hız içindeki insan gözlerinin, göz yuvalarından fırlayacağını söylemeleriydi. ” Şimdi saatteki hızı binlerce km olan araç içinde seyahat edilmekte. Bırakın gözün fırlamasını, göz bu sürat içinde çevresine seyir han olmaktadır.Bir başka gafçı örnekse, uçağa ilişkin beliren, ilk öncü düşüncelere; yine bilim adamları karşı çıkmıştı. Savları: “havadan ağır olan nesneler uçamazdı.” Elbette sav göz ardı edilecek denli yenilir yutulur bir sav değildi. Ama bugün tonlarca ağırlıklı hava taşıtları bu söyleme ve gerçekliğe rağmen uçmaktadır. Meğer bizim bu bilim adamlarımız, kendi alan bilgileri dışında oluşla bir onay mercii gibi fikir beyan edişle kendilerine olan güveni boşa çıkarmışlardı. Aero dinamik kurallarından haberleri yokmuş. Ne şans! B:K]6-Hem 1641'te İngiliz kahin "Shipton Ana"nın kehanetlerinden, hem de Mısır'daki Giza Piramidi'nin gizemlerinden etkilenen astronom Charles Piazzi Smyth, farklı bir kıyamet tarihi ortaya attı. Piramidin sadece Mısırlılar tarafından değil, aynı zamanda Nuh Peygamber tarafından inşa edildiğini ileri süren ve piramidin dört bir yanında dünyanın sonunu gösteren izler bulduğunu belirten Smyth'e binlerce insan inandı. 5 Ocak 1881'de New York Times, hem Smyth hem de ona inananlarla dalga geçen bir makale yayımladı: "Piramidin ortasındaki galeride tam 1881 çentik var. Bu da son senemize girdiğimizi gösteriyor." [Nuh, tufanla ilişkili bir sembolizmse de, bizim anladığımız anlamda bir tufanla Nuh’un ilişkisi yoktur. Hele de tufanı söylemiyle Nuh; bir avuç insanıyla, piramit (ehram) yapımı delaletiyle hiçbir ilişkisi yoktur. B.K]7-Tufanlar ve piramitler dünyanın sonunu getirmeyince insanoğlu, umudunu uzaya bağladı. 1910'da Dünya'nın yakınından geçen Halley kuyrukluyıldızı, kıyameti bekleyenlerin ekmeğine yağ sürdü. İngiliz yazarlar, Halley'in Almanya'nın işgalinin habercisi olduğunu ileri sürerken Fransızlar, kuyrukluyıldızın dehşetli bir sele neden olacağını yazdı. ABD'nin Chicago'da kentinde bulunan Yerkez Rasathanesi'nin Şubat 1910'da Halley'in kuyruğunda siyanür olarak bilinen zehirli bir gaz bulunduğunu açıklaması, tuz biber oldu. Sonunda Mayıs ayında Halley, Dünya'nın yakından geçip gitti ve New York Times, "Hala buradayız" diye başlık attı. Sürecek
| 749 |
=Kemal KABCIK ve de YEREL GÜNDEM=036=132=
Kabiliyetlere Zemin; ANADOLU AŞKI Adına! .
=Kemal KABCIK ve de YEREL GÜNDEM=036=132=
Gücü Yeten; Sorumluluk Almaktan: Kaçmaz! .Erdemlilik maddiyatın kazanımını ön plana alırsa: maneviyatın kazanımına güç yetiremez! Maddi kazancını kenara koy, insanlar kazansındır.Erdemlilik manevi hisler deryası. Erdem manevi değere sabırda! . Ayakta ölümü seçen erdemli; maneviyat hevesinde olsa bile, aşka dönüştürür.Erdemlilik ciddiyeti ile kitaplarını okur ve itaat edebileceği iyiliği arar, kitaptan bir iyilik izi bulur ve de bulduğu izi derinleştirir! .Başarı; insanları değiştirerek değil, kendimizi ve olaylara bakış açımızı değiştirerek elde edilen, hayata uyumluluk halidir! . Açını yakala! Bakış açısında bir tek sen varsın ve kısa bir süreliğine danışırsın dostluğa; daha iyi görebilmek için! Bakış açısı güzelliğine umut; insan! {Yazan: Kemal KABCIK - ANTALYA - 20 Kasım 2013 Çarşamba 18:40:47}=YEREL GÜNDEM; OKU, ÖĞREN VE PAYLAŞ: AŞKI! .=
=KOLAY OLAN YOLA GİR; KENDİNE HÜKMET DAİM! .=
=ANADOLU SEÇSİN; DİNLENEN VE ÇALIŞAN AZMİ! .=
| 148 |
Keder Yakışmıyor Yüzüne Kadın
Keder yakışmıyor yüzüne kadın
Ellerin bahar koksun istiyorum
Saçların rüzgarı anlatsın
Gözlerinse denizi
Acıları yüzüne yük edip
Gözlerinde boğma sevinçleriYoksa
Ay şavkı değmez yüzüneSen acılar denizi değilsin kadın
Keder yükünü at omuzlarından
Yüzünde gözyaşlarından vadiler olmasın
Gül kadın gül
Gül ki bahar gelsin dünyamıza
| 48 |
Atatürk
Bir güneş'ti
ATATÜRK...
19 Mayısta doğdu
Anadolunun bağırına
TÜRK'ün onurunu koydu
ATATÜRK...Bir akıncı'ydı
ATATÜRK...
Şaha kaldırmıştı anadolu'yu
Atının ayakları altındaydı
Yedi düvelin ordusu...
Türk'ün gururuydu,
ATATÜRK....Bir öğretmendi
ATATÜRK...
Sınıfı masası yoktu
Anadolu tabelası
Bakışları yazısı oldu...
İlmin irfanın doğuşuydu...
ATATÜRK...Fikret Turhan-Yalova,
30.04.2013
| 43 |
Gerçek Dosta
Gün batımlarında başka yöne göç edemeyen ürkek kuşlar gibiyiz,
Eski eski rotalar, hep takip ettiğimiz
Resimler hala siyah beyaz, hala tozlu
Çaresiz günler, yorgun yıllar, yıpranmış zaman geride bıraktığımız
Ezilmiş bir yarın kuyusunda sallandırdık umudu çoğumuz,
Korkmak...! nedensiz, niçinsiz.... kırılmak..! kime, niye...
Deniz dibinde vurgun yemiş güneş,
Oltasına takıldığın acılar denizi kimin?
Silik, belli belirsiz hatıralarda kaldı, çocukluğunun elinden kaçan, renkli uçan balonları.
Terk et artık demir attığın yalnızlar rıhtımını,
Affetmek zamanıdır kendini......evet, kendini........ hadi tam sırası.
| 79 |
Şiirden Güzel Şiir
Anne, anlatır bizi bakışı ile.
Anne, korur bizi sevgi nakışı ile.
Anneyi hakkıyla tanımlayamaz nesir,
Anneyi hakkıyla tanıtamaz şair.
Anne, anlayabildiğimizden daha kıymetli.
Anne, anlatabildiğimizden daha faziletli.
Anne, güllerle bezenmiş yüz,
Anne, kötülükten arınmış öz.
Anne, çağlayan duru nehir,
Anne, şiirden güzel şiir.
| 46 |
Beyaz Kedi Küs
yoğurt ekmek çalmayan telefonum
bir de küs kedi -başkasının kedisi-
istesem de iyi geçinemem
içimi gizleyemiyorum ondan
kalb atışlarına bölmüş suskunluğumu
her biri ayrı kedi korkusu
bana bakarken suratı uzayıp sivriliyor
ben mi yarattım gözlerindeki dehşeti
bu hayvanı hafife almışım
boğarken nasıl da farketmedim çünkü ben
erkeğin kadın gibi düşünebilmesini
borçlanmayışımı
borçlanmayı kaldırmayan sinirlerimi
şehvetin dolaysızlığını düşünüyordum onu boğarken
nasıl bilebilirdim ki bu kediyle
sözcüklerin dışında evrenin bir yerinde çok yakınlaşmışız
nasıl farkedebilirdim ki bu kedide
bir şey var
öyle kendini hemen ele vermeyen
olsun ben zaten çoğu nesneden
azıcık gizlerine erince vazgeçmemiş miydim
doğanın sözünü kesip
öykülerine ben devam edecektim
bitmeye gelince ben bitirecektim onları
ben de ayrı bir tarih akıp gidecekti
olan kediye olduneresinden baksan zalimlik öyle mi
şimdi kendime sahici bir suçluluk duygusu
yakıştıramıyorsam ne olacak
içime doğru nesnel yolculuklar ayarlamalıyım öyle mi
ey dürüstlüğü nesnellik sananlar
bu yetmez
şimdi karşıma kedi bilinciyle çıkan
şu beyaz tüylü evrim oyuncağından
özür dilemeliyim öyle mi
azgın pişmanlık bağışlanmak istemiyorsa ne olacak
üstelik
dile gelse bütün kedileri dünyanın
gücü yetse hesap sorsa
kader diyeceğim utanmadan
neresinden baksan yüzsüzlük öyle miyoğurt ekmek çalmayan telefonum
bir de küs kedi –kediyi unut-
sustukça dönüşüyor telefon
kötü sessizlikte saçılıp geceye
birden çalarsa zamansız
başıbozuk imgelerde tuz buz olmaya
alıp getiriyorum onu
soluk soluğa çalmaya yazgılı
alıp getiriyorum
bir acıyı yerine koyar gibi
telefon gücenir mi oluyor işte
boğulurcasına yalvarıyorum içimin taşkınında
pişmanlığım sahici
en büyük belaya talibim hiç uğruna
sustukça dönüşüyor telefon
sustukça beyaz kedi küs
yanlış numaraya da razıyım
sustukça gücenik
sustukça beyaz kedi küscezanın tadına varınca haketmişliğim
kırıldı içimi eskiten ayaz
ey uykunun muştusu
sağ kalanlara süslenen sabah
vardım teslim olmaya ki
düşmanım ölmüş
| 275 |
* *Gurbet elde bayram** *
Gurbet elde bayram seyran olmuyor ana
Hasretlik çekmeyen bunu bilmiyor baba
Sizin yerinizi kimse tutmuyor ana
Gurbet elde bayram seyran olmuyor babaSaymadım ki kaç yıl oldu öpmeyeli ben elini
Alemin yüzü gülerken benim yüzüm hep kederli
Kapandım kendi içime konuşmuyorum kimseyle
Nerde ana baba görsem ateş dolar yüreğimeGurbet elde bayram seyran olmuyor ana
Sizin yerinizi kimse tutmuyor baba
Sesinizi duymak bana yetmiyor ana
Gurbet elde bayram seyran olmuyor babaKolum kanadım kırılmış tutmuyor elim ayağım
Şu fani dünyada sizsiz geçen zamana yanarım
Darlandığım zamanlarda ben hemen sizi araraım
İsterim ki omuzuna yorgun başımı koyayımGurbet elde bayram seyran olmuyor ana
Hasretlik çekmeyen bunu bilmiyor baba
Sizin yerinizi kimse tutmuyor ana
Gurbet elde bayram seyran olmuyor baba 24.10.2006 Erzurum
Zernişan Aydoğan
| 123 |
Cilvelenip Ne Garşımda Durursan
Cilvelenip ne garşımda durursan
Anam sana gurban ay sarı köynek
Meleksen çıkıpsan cennet bağına
Heçkes olmaz sene tay sarı köynekDoymag olmur işvesinden nazınnan
Bere keklih kimi hoş avazından
Yel vurdu ürbendi attı üzünnen
Ele bildim doğdu ay sarı köynekGüzelsen herifin düşüb mahala
Berkemer yaraşır gameti gala
Leb dönse diş inci dehanın lale
Çekilip gaşların vay sarı köynekTuti dilli serv-i boylu Salat'ın
Budur merhameti bu saltanatın
Gönder gelsin Elesker'in heletin
Eyleme emeğim zay sarı köynek(Farklı kaynakta)
Cilvelenip ne garşımda durursan
Anam sene gurban ay sarı köynek
Meleksen çıhıpsan cennet bağında
Heç kes olmaz sane tay sarı köynekDoymag olmur işvesinnen nazınnan
Bere keklik kimi hoş avazından
Yel vurdu ürbendi attı üzünnen
Ele bildim doğdu ay sarı köynekGüzelsen herifin düşüp bu hala
Ber kemer yaraşır gameti gala
Leb dönse diş inci yanaklar lale
Çekilip gaşların vay sarı köynekTuti dilli servi boylu Salat'ın
Budur merhameti bu saltanatın
Gönder gelsin eleklin haletin
Eyleme emeğim zay sarı köynek
| 156 |
Düş Sandığı
her sabah bir düş saklarım
gecesinde tüm iyi niyetlerim
içinde tek sen varsın bilir misin?
ve uykulu hallerim seninle başlar
yeniden hiç de üşenmeden
her sabah bir düş daha saklarım "masmavi gözlerinle geldiğin her düşüm
saklanmalı sonsuza dek ey cennet gülüşlüm"
| 43 |
Tanrı Türk'ü Korusun
Türk oğlu tarih boyu,
Hayırdan şerden geçip,
Zaman Türk’ü koruyup
Türk asırlardan geçip.Türk deyip ta gadimden
Tarihe öz sözünü
Savaş meydanlarında
Yetiştirdi özünüTarihle bir yaştadır
Bizim tarih yaşımız
Neden seni korkutur,
“Tanrı Türk’ü Korusun”
Duamız, alkışımız.Ben anlamıyorum,
Türk oğlu isen özün
Türk’ün korunmasından
Niye korkuya düştün? Tanrı Türk’ü Korusun,
Atılan taş mı sana?
Bizim bu alkışımız
Yoksa kargış mı sana?
Eylül 2001, Bakü
| 66 |
Veda gecesi elveda
Veda gecesi büyüsü.
Sardı ayrılık üzüntüsü.
Bugün son kötüsü.
Okul kapandı yok zil.Veda bir başka ayrılık.
Artık aşk içimde yanık.
Okul bitti bekliyor yazlık.
Aşkım artık içimde ezil.Bu gece sihir vakti.prenses.
Sevmek şimdi daha zor.
Yollar ayrı artık gayrı
Düşün nasıl göreceksin onu.Son bir dans daha.
Sanki son bir şans.
Evlenmek hayal alyans.
Kader kurdu kumpas.Bu gece sihrin sonu.
Zor olacak unutmak onu.
Kalmadı artık ortak konu.
Bu gece veda gecesi elveda.
| 75 |
Hayat Bize İkinci Şans Vermeyebilir
Esmer ela gözlü 1.80 boyu zayıf bir gencim Daha yeni üniversiteden mezun oldum güzel sanatlar mezunuydum henüz iş bulamamıştım arama çabasındaydım okulumuzda bir duvara karikatür resmi çizilecekti ve bu işi bölüm şefi olan emre bey bu işi benim yapmamı istedi aslında görevim bu değildi ama onu kırmak istemiyordum ve işi kabul ettim işi kabul etmemin sebebi birazda gönül işimdi okul bitmişti benim ama onu biraz daha görebilmem için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı sabah olmasını zor beklemiştim olsa da görsem diye kapıdan içeri girdiğinden itibaren gözlerimi ondan alamamıştım onun üstünde kısa siyah bir etek beyaz bir buluz siyah çanta ve ayakkabısıyla öyle güzel görünüyordu ki anlatılmaz bir güzellikteydi hele o beyaz tenine yakışan dağınık saç modeli çok hoşuma gitmişti o bu kadar güzel iken benim üstümde turuncu boyacı tulumu yüz göz boya içinde tıpkı zengin kız fakır oğlan olmuştuk iş hiç bitsin istemiyordum bu yüzden yavaş yapıyorum ama patron yarına kadar bitmesini söylemişti o gece sabaha kadar uyumamıştım aklımda daha adını bile bilmedim bir kız elimde fırça bir şeyler çizmeye çalışıyordum işte iş sabaha yakın bitmişti uyuyakalmıştım etrafımda ki seslerden uyanmıştım herkes yaptığım resme bakıp konuşuyorlardı bende çizdiğim resme baktığım da inanamadım gözlerime öylesine içime işlemiş ki yarı uykulu halimle bile ikimizin resmini çizmiştim herkes yorum yaparken ben etrafıma bakıyordum arkamı döndüğüm de tam arkamdaydı göz göze gelmiştik bundan başka fırsat olamazdı ona ikimizin resminin ona hayatımın sonunda kadar bana nefes olur musun dedim o an sanki konuşamadı
Diller konuşmasa da gözleri anlatıyordu her şeyi sadece o an evet diyebildi işte tanışmamız böyle oldu o günden sonrada resme daha başka bir aşk ile baktım şimdi yaş 60 yolun yarısı neredeyse ama o anı daha dün gibi hatırlıyorum eğer o gün sussaydım bugün bunları yazıyor olmazdım her anın kıymetini bilmemiz lazım hiçbir fırsatı görmezden gelmemeliyiz hayat bize ikinci sansı vermeyebilir … :) :) :)
| 309 |
Ağır Yara
Sevinç hüzünle çarpıştı
Öldü sevinç hüznün gözlerinde yaşMüzik şiirle çatıştı
Ne müzik kaldı ne şiir
Yara aldı toprak taşSevgi sevdayla savaştı
Öldü sevgi ağır yara aldı aşk
| 29 |
...Neden Büyüyemiyorum Anne!
Dünya neden yuvarlak
Niye insanlar kandırıkçı anne?
Niye herkes oyun bozan
Niye mutsuzlar anne? Onlar Rabbim'i tanımayanlardan mı? ? ?
Onlar
Aşkı
Sevdayı
Özlemi
Sevgiyi
Tanımazlar mı anne? Sevda çekmeden
Dost edinmeden
Özlemeden
Sevmeden
Gülmeden
Yaşayabilirler mi anne? Ben neden seviyorum anne?
Hep özlüyorum anne
Herkesi
Her şeyi
Yanımda olan
Olmayan
Her şeyi özlüyorum anneve çok seviyorum anne
Seni
Babamı
Ailemizi
İnsanları
Çok seviyorum anneAh anne bu güzel bir şey mi
Bilmem ama............
Ben neden büyüyemiyorum anne?
| 80 |
Yarınlara Sürgünüm
Bu günü öldürdüm
Yarın listemde
Dünü ararım
Bulamam istesem de
Hayatı ilmek ilmek örüşümdeYanık yanık ezgiler
Bir terennüm dilimde
Güneşli dağ başları
Vuslat kokulu sevgiler
Fizik ötesi görüşümdeZirveden aşağıya indikçe
Masmavi göllerde
Hüznün bakışları
Bir akis olur gözlerde
Hayalim hüzne bindikçe
Gurbetin kuşları
Rakseder düşümdeBir sızı var
Gelir bana her gece
Uzun bir ırmak boyu
Gittikçe büyüyen bilmece
Güneş görmeyen bahar
Dolunay bastığım döşümdeKelimeler bozgunda
Hücumlar hecelere
Uzatamam
Mezar taşı süsü ellerimi
Ufku kızaran gecelere
Hasret kışı ayazında
Üşürüm deBu günü öldürdüm ben.
Yok artık bu günüm
Düne eyvallah demeden
Yarınlara sürgünüm
Acı acı gülüşümdeVuslat kokulu sevgiler
Fizik ötesi görüşümde
Gurbetin kuşları
Rakseder düşümde
Güneş görmeyen bahar
Dolunay bastığım döşümde
Uzatamam
Mezar taşı süsü ellerimi
Ufku kızaran gecelere
Hasret kışı ayazında
Üşürüm de
Yarınlara sürgünüm
Acı acı gülüşümde29 Temmuz 2005 Cuma, İst.-Kartal 21.36
| 135 |
Sevgi Pınarı
Derler ki tok acın halinden anlamazmış
Ya sevgi açlığı, onun ölçüsü nedir acaba?
Sevgiye aç çocuğun midesi doysa ne yazar
Anne Baba sevgisi olacak, dost akraba sevgisiKalbin gıdası sevgidir, saf ve temiz sevgi
Sevgi yoksa kalp doymuyor asla, hep aç
Sevginin yerini alamaz hiçbir şey, ama hiçbir şey
Sevgi, sevgi ile beslenir, doyar ancak sevgiyleSevgi ailede, sevgi okulda, sevgi toplumda
Karşılıksız, menfaatsiz, sonuna kadar sevgi
Gönülden akıveren, kalpten sızıveren duygu
Sevgi duygu selidir, zararsız akıp giden bir nehir Yaşayana sevgi, ölene sevgi, kalana sevgi
Yaratandan dolayı yaratılana sevgi, âleme sevgi
İnsana sevgi, canlıya sevgi, toprağa sevgi
Bırakıver kendini, sevgi içinde yüz, sevgiSevgi pınarı akmalı her evin önünden
Şırıl şırıl, berrak,serin içmeye hazır
Bakanın kendisini gördüğü ayna
Sevgi yansıtan her yöne, her insana
| 124 |
Zafew Ç'apserıqo-1
İnsan seyrekte olsa geçmişini şöyle karıştırır
Uzun yıllar su gibi hiç sormadan akıp gitmiş
İçinde ki portreler insanın gözleri önüne gelir
Öyle pek fazla haşır neşir olduğun kimse yok
Aradan birini çekip alalım,kim bilir nerelerdedir
Okul yıllarında sürekli karşılaşırdık öylesine
Farklı yaşam kesiminden olsakta fark etmez
O biraz spor,birazda müzik gerini bilmiyorum
Ek bizde para bulduksa hep hayatı bozalardık
O günün bozacılarından kimse kalmadı kayıplar
Orta öğrenim bitim sonrası uzaklara taşındılar
Yüksek öğrenim yıllarında senede bir uğrardım
İş hayatına atılmıştı,birazda huyu deyişmiştiler
Her ziyaretim bitimi,boş vaatler eder dururlardı
Hâ oradamısın,mutlaka geleceğim size,bak söz
Tam amerikan vaadi,uğurlanınca geçerdi miyadı
| 100 |
Yeni yıl mesajı
Yeni yılınızı kutlar mutlu yıllar dilerim.
www.gaffarli.tr.gg
Yeni yılda gaffarlıya rahmet yağsın.
Ekili hurmaları bol bol para eylesin.
Tarlalarındaki ekinlerini domuz yemesin.
Yeni yılı kutlu olsun köylülerimin.Avcıları karatavuk cubbal avlasın.
Meşe odunu yakıp küllü kömbe yesin.
Közünde çay demleyip içip otursun.
Yeni yılı kutlu olsun köylülerimin.Yılbaşı cuma namazına gelsinler.
Oturup bol bol laflarını etsinler.
Hasta olanlarında hatırını sorsunlar.
Yeni yılı kutlu olsun köylülerimin.Köy kahvesinde konuşsunlar.
Birlikte olmaya şükreylesinler.
Gençler anlatılanları dinlesinler.
Yeni yılı kutlu olsun köylülerimin.Ramazan Özerli, cuma köye gidecek.
Dostlarla buluşup hasret giderecek.
Dostlara biraz hasbıhal edecek.
Yeni yılı kutlu olsun köylülerimin
Ramazan özerli
| 98 |
Yemek Pişirip
Aşar toplayan kişi.
Aşarcı olma durumu.
Ondalık. Yemek pişirmeyi
Meslek edinen kimse.
Satan kimse.
Yemek yenilen dükkan,
Aşevi, lokanta.
Aşçı baltası, aşçıbaşı.
Kemikli et
Kesmeye yarar
Küçük balta.
Birlikte çalışan
Birkaç aşçının başı.
Bir lokanta veya
Evde yemek
Pişirmekle görevli kimse.
Aşçıbaşı olma durumu,
Aşçıbaşının görevi.
Aşçı olma durumu.
Aşçının görevi.
Yemek pişirme
Zanaatı veya bilgisi.
Bazı bölgelerde yemek.
| 61 |
Bir Ay Öldü Bugün
bir ay öldü bugün
ellerinde yapma çiçekler
hani bahçıvanlıktan değil
tüccardan gelme eserler
bir ay öldü akşamın ezanıyla
tarlada çoluk çocuk yaşamda
elleri nasırlı bir anda
yükselmekte sesler göğe
yükselmekte gene belimin sancısı
bir ay öldü maalesef
uzakta ki piamam'a göz kırparak
pivazsız pilavın tadında
sanki bir hamileliğin başlangıcı
evet bir ay öldü bugün
yeni yetme bir çocuk için
yakın etmek adına herşeyi
bir ay öldü yine
bugün bir ay öldü...
| 75 |
Gurbet-2
Topçam dağı, şimdi başın kar m’ola
Kar olan yerlerde duman var m’ola
Sılada bizi de anan var m’ola
Gurbet elde geçmez oldu günlerimSerin eser seher yeli sılada
Aylar geçti kala kaldık burada
Mektup gelir, selam gelir arada
Gurbet elde geçmez oldu günlerimYaz bahar gelende, gülleri biter
Gülün dallarında bülbüller öter
Gülümün kokusu burnumda tüter
Gurbet elde geçmez oldu günlerimGülüm açtı, yanında var tomurcak
Tomurcak açacak bahar gelincek
Yüzünde gül açar sanki gülüncek
Gurbet elde geçmez oldu günlerimRemzi der ki gurbet ele düşende
Söyler dilim deli gönül coşanda
Yolum uzak, karlı dağdan aşanda
Gurbet elde geçmez oldu günlerim(23.1.1978-Ankara)
| 98 |
Bir Doğruluğun Olsun; ANADOLU İÇİN! . = 000.005 =
Ben De Hesaplıyorum Ucu Ucuna Denk Gelsin, Diye; Hayat Zorlu! .Başarı adına kitaptan öğreneceğin; iki kere iki dört eder, gerçeğidir! .
Gir hayatın içine ve başar, başarabilirsen, başarının rotasında iken! .
Hayat; daima bir adım önde sanki ve evdeki hesap tutmaz ki aşkta! .
Kitabın söylediği var ve hayatın, kaderimizin takdir ettiği başarı var! . { Kaleme Alan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 13 Aralık 2012 Perşembe 07:07:40 }
| 78 |
Gaziler Günümüz Kutlu Olsun
Vatanı düşmanlardan, korumaktı görevin
Sağ salim, eve döndün, savaşa, Hazır Gazi
Allah, Kuran’da övdü, nurlandı senin evin
Vatan için, canını vermeye, Hazır GaziSinop’tan Hataya, Edirne’den Kars'a kadar
İç ve dış düşmanlara, bu topraklar olur dar
Vatanıma vermeğe, kalkarlar ise zarar
Hain düşmanların, hep kökünü, Kazır Gaziİmanlı, Türk askeri, hiç de kaçmaz savaştan
Kutsal değerler için, koşacaktır her yaştan
Dosta güven, düşmana korkular, salar baştan
Tarih içinde, yeni tarihler, Yazar Gaziİnanmış askerlerden, Allah, Peygamber razı
Savaşıp, şehit olmak için, duyar o hâzı
Şehit olmayı ister, kader ilahi yazı
Savaş meydanların da, daima, Coşar GaziDünyaya, örnek olan, ahlakınla, ders verdin
Ülkemize, göz diken, düşmanı, yere serdin
Düşmana saldırırken, Allah’u Ekber derdin
Bu imanla, düşmanın, peşinden, Koşar GaziAllah, Gaziyi sevmiş, müjdelemiş Kuran da
Hep beraber olalım biz, bu kutsal vatanda
Sana hakkını, helal etmez, yoksa atanda
Canlı tarihi, her an, yeniden, Yaşar GaziKarahasanoğlu, sen, hem de, Gazi torunu
Her zaman, düşmanların, bilmelisin yolunu
Kıralım, hep hainin, kanadını kolunu
Düşmanın oyununu, her zaman, Bozar Gazi03.09.2014Kıbrıs Gazisi
| 166 |
Her Gün
Her gün aynı iş yerine gitmek, Her gün aynı insanları görmek, Her gün aynı yemeği yemek, Her gün aynı havayı teneffüs etmek, Her gün aynı güneşin batması, Her gün aynı sokaktan geçmek, Her gün aslında bir gün demek....
| 40 |
Adam Dediğin
Hayat dediğin
Elbette iki yanadır
Dünya sahte yüzeyken
Ahiret esas mekandır
Adam dediğinde
Yine iki taraftır
Bir; adam gibi adam olanlar
Birde; adam olduğunu sananlar vardır!
| 28 |
Yıldız Yağmurları
Yıldız yağmurları yağacak bu gece üstümüze
Sakin ve karanlık bir yer seç kendine, izle
Dileklerin kadar yıldız düşsün yüreğine
Umudum sana dair benim dilediğim şeylerde
Var mıyım yok muyum içinde bir yerlerde
Varsam mutluluğumsun hala
Yoksam dedim ya umudumsun aşkta
Geçiyor zaman sadece sevgi kalıyor gerçekse yaşanan
Milyonlarca yıldız da kaysa tek seni dileyeceğim inan
İlahi adalete ve gözlerinin ötesinde bıraktıklarıma tutunaraktan (12.ağustos.2006)
| 65 |
Dönülürmü Dost..?
Ben uyar oğluyum,Asla darılmam
Beklerim gelmezsin,neredesin dost?
Dostumu sayarım,Kine karılmam.
,,,Bırakalım yeter gel'şu inadı
,,,Çıkılan bu yoldan dönülürmü dost? Ben dostun uğruna korda yanarım
Bütün dostlarımı böyle sanarım
Nankörler olursa elbet kınarım
,,,Dostluk bir sevgidir vefanın adı
,,,Çıkılan bu yoldan dönülürmü dost? Sevgi ile geldim erdim bu yaşa
Yinede geliyor yazılan başa
Gitmesede kimi dünyada hoşa
,,,Sen sen'ol uğratma gülşene yadı
,,,Çıkılan bu yoldan dönülürmü dost? Fark etmez uzakta olsada olur
Arayı arayı dost dostu bulur
Dost deyince akan seller durulur
,,,Dilerim bozulmaz dostluğun tadı
,,,Çıkılan bu yoldan dönülürmü dost? Dost olan elbette sözümü anlar
Sevsin birbirini kaynaşsın canlar
Ekilmesin nefret kalmasın zanlar
,,,Dolmaz hiç birzaman dostluk miadı
,,,Çıkılan bu yoldan dönülürmü dost? DURAK dostlarına kucağın açar
Sevgi bahçesinin gülleri saçar
Seven yüreklerden sevgiler taşar
,,,Barış ve sevgidir dostluğun adı
,,,Çıkılan bu yoldan dönülürmü dost? Durak YİĞİT
Gönüllerin Şairi
KOCAELİ
| 142 |
BİR
Devirler öncesinden çağırır sesim beni... olanca yalnızlığımla koşarım zamanlardan zamanlara... seni görürüm sesin,aynı ben... şarap testileri paramparça olur sesimden tüccar gemileri batarken...
oturur bir denizin kenarına eline aldığında kırılıveren incecik sırçalarda denizden gelen mor şarabı içeriz aslı denizle üzümün belki batık gemilerin... doldurup doldurup içeriz kanatırcasına dudaklarımızı batan batar,biz de batacağız birgün diye korkunç olmalı batışımız bile. başka türlüsü yaşadım dedirtmez tad vermez ölmenin bir tadı vardır yaşamak gibi ölesiye korkunç...
Gecenin rüyasında görmüş geçirmiş gemileri görürüz perdahlı bir testinin içinde rotalarında giderken...
gülümseriz, uyandığımda...
| 86 |
Sevdiğim
Sevdiğimin toprağına
gece yıldızlar yağar
elleri kefeninden beyaz
bebek elleri gibi
sanırsın yeniden doğar
pek çok şair sevdi onu
ben dahil pek çok adam
ama mezarının yanında anacığı yatar 16.09.2014
| 31 |
Hatırla sevgili üçlemesi-II (Üçlerin Anısına)
o baharda sevginin en güzelini
vatan sevdası için haykırmıştık
gökyüzüne savrulurken yumruklarımız
bağımsız Türkiye haykırışları rüzgara karışırdı
o baharda gençlik ateşimizle yanıyordu
ülkenin dört bir yanı kırmızı karanfil beyaz zambak
vatan toprağı üzerine serilmişti al kanalrımız
hatırla sevgili
o baharda kalbimiz ikiye bölünmüştü
bir yanda vatan diğer yanda al yanaklı yarimiz
devrim aşkını yeğlemiştik güzel günler hayaliyle
yarimzin sevdasını gömmüştük yüreğimize
hatırla sevgili
sevgilim diyemedik ellerimizi
gökyüzünün maviliğine sımsıkı savururken
meydanlarda bağırırken tam bağımsız Türkiye
yarimize diyemedik seni seviyorum
el ele kol kola halay çekerken
hatırla sevgili
gençlik heyecanımızı yaşayamadan
Türk halkına armağandı
darağacında bedenlerimiz mayıslarda
hatırla sevgili
acıların sevinçlere sevinçlerin hüzünlere karıştığı yıllardan
bir adımız kaldı birde yarım kalmış sevdalarımızla
tam bağımsız Türkiye özlemimiz
beyazıt meydanında yankılanan sesimizle
| 124 |
Mart Ayı Ve Çanakkale -Makale-
MART AYI VE ÇANAKKALE Tarihimizi zaferlerle dolduran ecdadımıza ne kadar teşekkür edip, minnetle ve rahmetle ansak; haklarını ödemiş sayılmayız.
Adeta, bizlere iftihar edeceğimiz bir tarih bırakmak için, bütün olumsuz şartlara, kıt imkânlara rağmen davasından vazgeçmeyen, tarihi altın sayfalarla dolduran bir ecdadın ahfadıyız. Çok şükür.
Mart ayı gelince tabi ki, aklımıza ilk “Çanakkale” gelmektedir.
“Çanakkale’yi” basit bir savaş olarak görmeye kalkarsak, atalarımızdan daha çok kendimize hakaret etmiş sayılırız.
Dışarıdan Siyonistler, içerimizden muhalifler, bir de bunlara yönetim zaafları eklenince 20. asra dünyanın hasta adam olarak gördüğü bir Osmanlı İmparatorluğu ile giriyoruz.
İstanbul’u düşürüp, İslam coğrafyasını paramparça etmek isteyen başta İngilizler; Ehl-i Salib’i (Hıristiyan Birliği, Haçlı Seferleri) yeniden canlandırarak adeta dünyayı da yanına alıp, yedi düvel ile Gelibolu Yarımadasından İstanbul’a girmeyi kafasına koymuş, bunu da beraber hareket ettiği ülkelere anlatıp, onları ikna bile etmişti.
Atalarımızın kullandıklar “Evdeki hesap çarşıya uymaz” sözü, bir daha gerçekleşerek, atasözlerimizin süzülerek günümüze ve hayatımıza yansıdığını gördük.
“Çanakkale Şehitleri” isimli uzun şiiri ile İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif ERSOY bir beytinde;
“Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.”
Diyerek, Çanakkale mücahitlerini Bedir’de Peygamber efendimiz ile savaşan ilk Müslümanlara benzeterek, yaptıkları görevin ulviyetini hatırlatıyor. Hani Peygamberimiz Bedir Savaşına başlamadan ellerini semaya kaldırıp, “Allah’ım! Sen şu bir avuç topluluğu helak edersen, artık sana yeryüzünde hiç ibadet olunmaz! ” buyurarak dua edip zafer istemesi, Çanakkale’de Mehmetçiklerimizin galibiyeti ve muzafferiyeti ile adeta bir tutuyor.
Zaten İngilizlerin de niyeti bu idi. Çanakkale’yi geçip İstanbul’a ulaşmak ve hasta olmasına rağmen İslam coğrafyasına hükmeden Osmanlı İmparatorluğunu tarumar edip, yeni sömürgeler oluşturmaktı.
Dünyanın son teknolojisi ile donatılmış gemileri, yeni çıkan silahları Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Hindistan ve daha nice ülkelerden topladıkları insanlarla; var güçleri ile bir haftada İstanbul’a inmek hiçte zor görünmüyordu.
Osmanlı İmparatorluğu, milleti ile birleşip yek-vücut olduğu, her saatine belki de her saniyesine bir destan sığdırarak yaptığı savunmasını o zamana kadar görmedi ve bir daha da belki görmeyecektir. Zamanın en değerli devlet başkanları ve en değerli komutanları idrak etmekten aciz kaldıkları bu durumu, hatıralarına yazarak tarihe not düşmeleri de düşündürücüdür.
Yine bir mart ayındayız. Artık savaşlar silah, top ve tüfekle yapılmıyor. Bilgiyle, sevgiyle, sanayi ve teknoloji ile yapılmaktadır. Silahla olan kısmını; en zor şartlarda geçmesini bilen milletimiz, asrın idraki neyi gerektiriyorsa o teçhizatla donanacak, hükmedilen değil, adaleti yayıp, adaletle kalkınmayı gerçekleştirecek duruma gelmeli, geçmişte olduğu gibi tarihe yön vermelidir.
Böyle bir Türkiye için maddi ve manevi bütün gücünüzü kullanmaya var mısınız? Çünkü dünya sizi bekliyor.
| 401 |
Gün Batımı Gülüşüne
gün batımı gülüşüne
yüreğimi bıraktım yüreğine aşk üç harf tek kelime okurum hece hece ertelenmesin düşler diye
seni çooook seviyorum demek kadar yakın düşlerimde bin bir gece
dalga dalga yayılan sıcacık tenin de bir bebeğin doğuşu belkide saf ve temiz hayallerde ufukta bir gemi ben seni bekliyorum sahilde sen sen sevgili gök kuşağının tüm renklerini getir bana bembeyaz martıların kanadında sevgi mutluluk aşk dolu olsun son deminde
sınır koyma sözlererine beni sevdiğini anlat anlat her kese yaşayalım hayatı seninle aşk üç harf tek kelime dökülsün sözcüklere dua olsun dilinde yaşanacak ne varsa seninle arz ettim halimi işte öyle
| 101 |
S-Sevgi Perisi -07-Turkish
S-Sevgi Perisi -07-TurkishBiliyormusun...
Sevgi perisi..Sevgi türküdür..
Sevgi şarkıdır..
Sevgi bestedir
Sevgi notadır..
Sevgi resimdir...
Sevgi şiirdir...
Sevgi kalemdir..
Sevgi selamdır..
Sevgi kelamdır..
Sevgi barıştır..
Sevgi yarıştır..Anlıyormusun...
Sevgi Perisi....Mersin 07.09.1980- Bilal Geniş
| 34 |
Efendim
Efendim, Peygamberim, yolumu sende buldumBu yol ki, ben ancak onunla mutlu oldumSeni anlayamadı Mekkeliler, bilemediler değeriniSeni anlamak istemediler ki, belliOysa sen, güneş gibi doğmuştun üstlerineVe sen efendim, kurtuluş reçetesiydin MekkelilereAnlayamadı seni kalpler, belki anlamak bile istemedilerVe seni bağırlarına basamadılar o nasipsizlerSen ki, nuri dilara idin, biçare gönüllere ilaç idinVe sen, kurak olan Mekke ye bereket, sağanak yağmur idinNasipsizler seni anlayamadılar efendim, Güneşin ışığına karşı karanlığı yeğledilerSen Rabbinden aldığın emir ve sorumluluk içinde onlara koştunKoştun da kurtuluşu sundan amma, nasip yoksa eğerBellekleri doluysa, ve sana, senin o güzel reçetene yer yoksaNe yapabilirdin, nasipsizlere nasıl ulaşabilir ve ellerinden nasıl tutabilirdinEfendim, istemediler o kurtuluş reçeteni, ve istemediler seniMuhammedül emin dediler amma, emin olan, Allah çağırınca düşman kesildilerOnlar seni ve misyonunu bilemediler efendimVe sen mahzun, üzgün ve düşünceli amma, Allah istemiyordu üzülmeniBir emir bekliyordun artık sevdiğin o topraklardan ayrılmak içinÇok sevdiğinin yolunda hizmet etmek için, Mekke’ni feda ediyordunVe insanlığa kurtuluşu,dünya ve ahiretin güzelliklerini sunmak için622 yılında, yanında sadık dostunla Medine’ye doğru yol alıyordunMedine ayakta seni bekliyor, sana kilitlenmiş MedinelilerÜzerlerine hangi güneşin doğacağını gayet iyi biliyor idilerVe sen görüldüğünde, sevinç çığlıklarıyla karşılıyorlar seniSenin şehrin oluyor Medine, ebedi kalacağın,bizi de çağıracağın şehrinSelam sana efendim ta uzaklardan, selam sana efendim Hollanda’danSelam sana efendim günahkar ümmetinden, Selam sana efendim,seni anmayı unutan ağızlardanSalat ve selam tahiyyetül ikram sana,al ve ashabına olsunBizi de al sancağının altına, kulun Yaşarı da unutma efendim
| 222 |
Telefonun Öbür Ucu
Telefonun öbür ucu
Uzun uzun sessizlik
Sesini duymayı çok istesem de
Çaresi yok sensizlik
Alışkanlığımdan öte
Sevgimden daha derin
Ben sen oldum bu defa
Ağlayışın mutluluğun
Bütün hislerin benim
Telefonun öbür ucu
Uzun uzun sessizlik
Her arayışımda özlemle
Duyamadığım senin sesin
Yalnızlığımın içinden
Yalnızlık seçtim senin için
Sen olduğum şu anda
Kimbilir sen kiminlesin
Öyle bir kapladın ki yaşamımı
Yediveren gül gibisin
Her dalında tazelik
Her dalında güzellik
Yaşamımın her anı
En kuytumda benimlesin
Olanaksız değil isteğim
Saniyelere sığacak
Minik bir merhaba
Telefonun öbür ucu
Yanası yıkılası sessizlik
Ne kadar istesem de
Gelmiyor işte sesin!
| 98 |
Hazreti Peygamberin Miraç'ta yaşadığı önemli olaylar
Recep Ayının yirmi yedinci gecesi Cebrail Aleyhisselam geldi,
Peygamber Efendimiz ondan Miraç için Hakkın davetini aldı.Cebrail Aleyhisselan Peygamberimize Cennet şurubu ve süt verdi,
Bunları içince Peygamberimiz sırrı alem ile mana alemini gördü.Sonra Cebrail ona bir bardak bal bir bardak su verip bunu da iç dedi,
Peygamber Efendimiz bunları içince Cebrail Aleyhisselam ekledi; İçtiğin bal şerbeti ümmetinin kıyamete kadar devam edeceğine işarettir,
İçtiğin su da senin ümmetinin günahlarının temizleneceğine işarettir.Sonra Peygamberimiz Burak ile Mescidi Haramdan Mescidi Aksa’ya gitti,
Oradan yedi göğe yükselip Cebrail Aleyhisselam ile Mirac’ın yolunu tuttu.Peygamberimiz birinci göğe çıkınca Hazreti Adem’i karşısında buldu,
Ona selam verip selamını aldı orda Adem Peygamber ona dua kıldı.Peygamberimiz orda sayısız melek gördü hepsi kıyamda durup tesbih ederler,
Hepsi huşu ile "Subbuhün kuddusün Rabb-ül-melaiketi ver-ruh"derler.Peygamberimiz orda bir cemaat görür melekler onların başlarını ezerler,
Cebrail ona bunlar Cuma ve cemaati terk edenler namazı kılmayanlar der. Peygamberimiz orda yine bir başka cemaat görür aç ve çıplak haldedir,
Cebrail der bunlar zekat vermeyen ile merhamet etmeyen kimselerdir.Yine bir cemaat görür bir yanında güzel yemekler öbür yanında leş durur,
Ordakiler helali terk edip haram yediği için o yüzden leşi yeyip durur.Yine bir yerde sırtındaki yükten mecali kalmayan insanlar görür,
Cebrail,bunlar emanete hıyanet edenler diye oana cevap verir.Daha sonra Peygamberimiz kendi etini kesip yiyenleri tanır,
Cebrail,bunlar gıybet edenler söz taşıyanlardır diye söylenir.Başka bir yerde dili boynundan çekilip domuz kılığına sokulanlara varır,
Bunlar yalan yere şahitlik yapanlardır diyerek Cebrail ona cevap verir.Bir kısım kadına rastlar gözü gök yüzü siyah sırtında ateşten gömlerler vardır,
Cebrail,bunlar dünyada zinacı kadınlardır diyerek bunların işi ahirette zordur.Bir kısım insan daha görür taş onları yakar ölüp dirilirler tekrar yakar,
Cebrail,bunlar babasına asi olanlardır deyince Peygamberimiz iyice bakar.Burdan Peygamberimiz ikinci göğe çıkar burda İsa ile Zekeriya Peygamberi görür,
Cebrail Aleyhisselam ile Peygamber Efendimiz yanlarına varıp onlara selam verir.Peygamberimiz burada bir cemaat melek görür devamlı rükuda dururlar,
Hakkı tesbih edip kıyamete kadar bu şekilde Yüce Allah’a dua okurlar.İkinci kattan sonra Peygamberimizle beraber üçüncü gök katına gelindi,
Orada onları Yusuf Peygamber karşılayıp selam ile onlara duada bulundu.Burada ibadet eden çok sayıda melek görüp cümlesi secdede idiler,
Bunlar böyle ibadet edip senin ümmetine Hak nasip kılsın dediler.Üçüncü kattan çıkıp dördüncü kata varıp nurdan kapısını açıp girdiler,
Burada İdris Peygamberi görüp Cebraille ona birlikte selam verdiler.Peygamberimiz Kürsi üzerinde bir melek gördü Yüce Allah’ın adını andı,
Bu melek dünyada iken bütün canıların canını alan Azrail Aleyhisselamdı. Peygamberimiz ümmetimin canını alırken incitmeden al diye istekte bulundu,
Bu konuda Azrail Aleyhisselamdan söz alındıktan sonra beşinci kata gelindi.Burada Harun Peygamber Cebrail ile Peygamberimizi ayakta karşıladı,
Peygamberimizle Cebrail Aleyhisselamımın vermiş olduğu selamı aldı.Buradaki cümle melekler ayakta durup Yüce Allah’a ibadet ve taat ediyor,
Harun Peygamber Peygamberimize,Allahtan dile ümmetine nasip etsin diyor.Buradan altıncı kata çıkıp Musa Peygamber ile karşılaşıp selam verdiler,
Altıncı katta da Yüce Rabbimize ibadet yapan sayısız melek gördüler.Cebrail Aleyhisselamla Altıncı katı da geçip yedinci gök katına vardılar,
İbrahim Peygambere selam verip Beyt-i Ma’mur’un yanında durdular.İbrahim Peygamber:Ya Muhammed ümmetine söyle cennete ağaç diksinler dedi,
Peygamberimiz nasıl dikilir deyince; La havle vela kuvvete illa billah çeksinler dedi.Cebrail Aleyhisselam daha sonra Peygamberimizi Sidretül Münteha’ya götürdü,
Buranın güzelliği karşısında Peygamberimiz Yüce Rabbimize şükür getirdi.Cebrail Aleyhisselam Peygamberimize buradan öteye sen git ben gidemem dedi,
Buradan öteye bir adım atarsam yanıp yok olurum Allah’a saygısızlık edemem dedi.Buraya Refref adında bir cennet yaygısı geldi Peygamberimiz üstüne oturdu,
Yetmiş bin perdeden geçip Kürsi,arş ve ruh alemini aşıp Hak katına getirdi.Hak katında On sekiz bin alemin Yüce Rabbini görüp onun ile konuştu,
Türlü nimetlere kavuşup Yaradan Allah’ın cemaline aşık olup coştu.Sonra yine aynı yoldan Miraç’tan dönerek Mekkedeki evine geldi,
Alemlerin Yüce Yaratıcısına secde ederek ona şükür namazı kıldı.En güzel şekilde Miraç olayını Cennet ve Cehennemi de gezerek bitirdi,
Muhammed Ümmetine Miraç’tan beş vakit namazı hediye olarak getirdi.Allah ve Peygamber sevgisini Miraç Kandili dolayısıyla ikiye katlıyoruz,
Bu sebeple Recep ayının yirmi yedinci gecesi Miraç Kandilini kutluyoruz.
| 628 |
Güneş Ay Işığını Söndürdü
Üzülme sevgilim... üzülme!
Gecelerim bitti!
Ay ışığının dünyamda yeri yok.
Ay ışığı, gün karası hepsi yalan.Sen sabah güneşimsin,
Sadece bana doğan.
Karanlık odamın kenarlarından sızan,
Gün ışığımsın.Neyleyim ben kahreden ay ışığını,
Sen olmayacaksan yanımda.Olmaz olası ay ışığı,
Olmaz olası geceler...
| 44 |
İkmale Kalınca
Bir elin parmaklarını doldurma uğraşıyla geçer öğrencilik yılları
Öbür ele dokunmak büyük bir mutluluk bence
Büyük bir başarı.
Çıkamadın mı dışarı haftalarca
Kırıklar taktı mı kanca
Derslerden sıkılınca bunalınca
Eğlenemiyorsan gönlünce
Dikkat et!
Haram da olur, zehir de tatil
İkmale kalınca.
| 43 |
Dörtlük 263
Doğan gün yorulacak bizleri ağırlarken
Sevgi ve barış ile mutluluklar dilerken
Huzurlu anılarda kahkahayla gülerken
Günaydın ey dostlarım günaydın arkadaşlar
27.05.2009/OLTU
| 23 |
--0001-Gül parisi-1001- -Decimation-41
--0001-Gül parisi-1001- -Decimation-41 Bilirsanmi...
Gül Parisi....Gül budağında bir çiçaksa agar...
Gül üçün bülbül olmağa dayar...
Gül bülbüla aşiq olmuş bir gün...
Gül üçün bülbül ötarmiş gar gün...Anlayırsanmı mani...
Gül Parisi...Mersin-19.06.2010-Bilal Geniş
| 34 |
Martılar
Ve birden aklıma geliyor bir çocuğun masumiyeti gibi bakan o bağışlanması güç olmayan şehvetle aşk damarlarımı kabartan gözlerin. Aklıma düşüyorsun birden dar ağacına asılmış bir suçlunun altından zamansız ve büyük bir gürültü ile kayan tabure gibi, Ölümü bekleyen fakat henüz erken olduğunu düşünen suçlunun masumiyetini anlamaya çalışan sinsi rüzgar gibi.Denizin üstündeki o asi dalgaların kıyıya şevkle savurduğu serin mavi sular oluyorum birden ilk o sularda öpmüştün beni. ve sen diyorum sessizce ama içimde isyanlar kopuyor ’Şeyh Sait isyanı da’ kim oluyor biraz daha bastırılmasa ’sen, ben, O’ arasında üçüncü dünya savaşı başlayacak sanki. Bazen affediyorum seni, sırf o martıların hatırına affetmeyecek gibi oluyorum da birden kabarıyor deniz, ceketimden tuttuğu gibi fırlatıyor beni hayallerimin en dibine, işte o zaman nazı çekilmez bir çocuk gibi oluyorum, bana da hak vermek lazım almasalardı seni elimden diyorum almasalardı böyle hoyrat bir yalnızlığa yelken açar olmazdı kollarım ve gökyüzünde beliriyor birden suretin bak sevgilim o bedenleri küçücük Kolibri kuşları göç ediyor sıcak iklimlere, sende gel sevgilim gittiğin o yabancı ellerden zarar gelmez benden sana bilirsin öyle severdin ya beni iyi niyetli sevgilim diye. Gel hadi sessizce büyük bir gürültü yaparak gel.Gözlerim desen evet gözlerim ülke sınırları içinde en uzun nehir olan Kızıl Irmak’a taş çıkaracak cinsten ağlıyor uzunluğu binlerce dünyayı kaplıyor sanki. Sen gittin ya gidişinden beri tutturmuşum bir yalnızlık parçaları yokluğunu da avutamıyorlar ha avutabilseler gam yemeyeceğim hani. Neyse sevgilim nerede kalmıştık?
Gözlerinde demi ah nasıl da unuturum o masumiyeti simgeleyen dalından koparılmış taptaze iki çift zeytin sanki. Gittiğin beri böyle saçmalıyorum işte sevgili bazen gel diye yakınıyorum bazen kal gittiğin yerlerde diye bakma işte bana. ah şu yalnızlık var ya insana neler yaptıracağını bilemiyor işte.Hani diyorum o zeytin ağacı var ya nasıl da bildin işte dalından salıncak yapıp beraber sallandığımız olan zeytin ağacı. Onun dibine gidiyorum kendimi yalnız hissetiğim de malum aşkımızın ilk tanığıydı onun dalları. Hakkını yememek lazım çok emeği geçti bizde şimdi yalnız sallanıyorum yaptığımız salıncak sapa sağlam yerinde duruyor maşallah hani diyorum bazen tekrar gelsen de en azından bir kere sallansak kol kola inan başka bir niyetim yok, fesatlık falan da kalmadı içimde sadece seni o adamdan kıskanıyorum işte anla beni de aşk acısı derler bazı lügatlarda benim lügatımda yalnızlık diye geçiyor her saniye. Acı çekmekte neymiş varlığına şükür ediyorum rabbim benden önce seni almasın diye...Ve ben böyle karanlıklar içinden bu duyguların yazarı belli olmayan son yazıyı da yolluyorum postaneye üzerinde belirtilmemiş bir pul ’ayrılık damgası vurulmuş’ martılara atın bu mektubu diyorum martılara çünkü beni en iyi onlar anlıyor onun yokluğunu bana bir tek onlar hissettirmiyor...
Şimdi baktığım her deniz, yazdığım her satır sen olup sol’uma akıyor. Hani diyorum gel diye bağırıyordum ya gelmesen evet evet gelmesen daha iyi olacak ben martılarla daha huzurlu olup bol bol onlara seni anlatacağım...
| 451 |
Arkadaş
Güz günlerini yaşıyoruz ARKADAŞ
Yapraklar sararmış dökülüyor yavaş yavaş
Gökyüzünde yağmur bulutları oluşmuş sessizce
Her an patlamaya hazır fırtına üstümüzde
Bak meyvelerini çoktan dökmüş ceviz
Bağbozumu gelmiş kütüklerde kalmamış üzüm
Yeşile dair ne varsa sararmaya yüz tutmuş
İlkbahardan eser kalmamış ARKADAŞ
Ömrümün sonbaharın yaşıyorum ARKADAŞ
Bu durgunluğum sessizliğim ondan
Yapraklar gibi soluyor yüzüm
Benimdemi geliyor songüzüm ARKADAŞ
Üstümde oluşmuş yağmur yüklü bulutlar
Dağılmak için bir esinti bekler
Ya birde şimşek çakarsa ARKADAŞ
Sessiz gökyüzü döner mahşer yerine
Ömrümün songüzü
Yerini bırakır karakışa
ARKADAŞ05.10.2006
| 84 |