poes
stringlengths 103
153k
| poe_length
int64 21
20.9k
|
---|---|
Kim Korkar Matematikten
Sinemalarda gösterime girmiş eski bir filmdi ''Kim Korkar Hain Kurttan'' seyretmemiştim ama yine de oynandığı zaman, hakkında çok konuşulduğunu biliyorum. Bir de sanırım böyle bir kitap var ''Kim Korkar Matematikten'' Ben de ondan mı esinlendim nedir, öykümün adını böyle koydum. Mahallemizin ortaokuluna başladığımız yetmişli yıllardı. Bir an da ilkokuldan ortaokula zıplayıvermiştik. İlk günler hocalar ile tanışma faslından sonra derse daha üç sene bizi okutacak olan matematik öğretmenimiz Hilmi Bey girmişti. Öğretmenliğini her zaman takdir ettiğim bir hocamızdır hâlâ kendisi. İlk günler ne kadar güzeldi o sene, modern matematik bizim ile merhaba demişti eğitim ve öğretim hayatına. Matematikten hiçte parlak bir öğrenci olmadığımı herkes bilmese de en azından ben kendimi biliyordum. Hal bu ki ilkokulda çarpım tablosunu sınıfta ilk ben ezberlemiştim, ama iş onun ile bitmiyor ki kardeşim. Kümeler, modüler aritmetik, bir bilinmeyenli, iki bilinmeyenli, üç bilinmeyenli ve benim de bilemediğim denklem türleri offf ki offf! ! ! Ya Hilmi Hocam sadece kümelerden sorsa yazılıdan ful çıkaracağım, ama konular fazlalaşınca sorularda fazlalaşıyor ve farklılaşıyor haliyle. Toplamayı yapıyorum, çıkartmayı da yapıyorum, çarpım tablosu da tamam. Ahhh o denklemler bir türlü yazılı da denk getiremiyorum o denklemleri, aslında bu matematik bilimlerin temeli yahu. Bunu da gençlik yıllarında öğrenmiştim. Edebiyatçı olacaksan bile matematik gerekli, ama matematikçi de olacaksan o zaman edebiyatta gerekli. Çok çalışkan çocuklar var sınıfta, Cemil, Serdar, Sevgi vb. onlara sorsam teneffüslerde bana anlatacaklar konuları ama on dakikalık teneffüslerde bahçede top tepmek var boş veeer...Bir insanın matematik ile bu kadar mı arası bozuk olur bu kadar mı yıldızı barışmaz? Hilmi Hocamda benden yaka silkmiştir her halde o yıllarda. Ama Allah var eylülde ki ikmal imtihanlarında amcaoğlu beni çalıştırınca B ve C alarak geçiyorum çoğu zaman. Yahu arkadaş sene içinde de ders dinleyip ikmale kalmasan da, sen de, millet yazın sokaklarda top teperken, kız peşinde koşarken, masa başında oflayıp puflayıp, dersleri hatim etmesen, yok arkadaş yok, bize ters millet dokuz ay okula gidip de üç ay tatil yapacak biz de okumayı ve okulu sevdiğimizden, on iki ay okuyacağız.Bazen test oluyoruz yazılılarda bazen klasik yazılı. Test oldun mu salla gitsin bilmediğin soruları körün taşı belki tutar, yüzde yirmi beş şansın var. Ama sakat bir durum var, yazılıdan geçer not aldın mı, Hilmi Hocam peşinden hemen sözlüye kaldırıyor. Sözlü de çuvalladın mı, yazılıda da salladığın kabak gibi ortaya çıkıyor. Hilmi Hocam kaçın kurası yer mi bizim ayak oyunlarımızı.O zamanlar çocuklar arasında bir tekerleme var ''Dersimiz matematik öğretmenimiz otomatik.'' Hilmi Hocam ara da derste fıkra anlatıyor çocukların dikkati dağılmaya başladığı zaman. İkinci sınıfa geçiyoruz yine Hilmi Hocam sınıfımızın demirbaşı. Güzel bir siyah deri çantası var, her zaman o çanta ile geliyor sınıfa. Gözlükleri bayağı kalın, bazen masasından gözlüklerinin üstünden sınıfı süzüm süzüm süzüyor. Tembel tenekeler zaten ders dinlemiyor. Hocam da onlara çok ender soru soruyor zaten. Hani ''Ben sizin umurunda değilsem, siz de benim umurumda değilsiniz.'' demeye getiriyor anlaşılan...Orta üçüncü sınıf, yine Hilmi Hocam, yine ikmal imtihanlarında kıyıdan köşeden geçmek oflaya puflaya. Sonra ver elini lise. Delikanlılığa yeni adım atmışız. İnşallah bu lisede matematik yoktur desem de inanmayın, orada da derslerimizin en birincisi matematik. Gülbeyaz Hocam ki o da çok takdir ettiğim öğretmenlerimden. Ahh! bir de yavaş yavaş anlatsa şu dersi. Tam soru soracağım Hocama tüh, yine teneffüs zili çaldı. Lise de limit, türev, integral. Hadi ya iyi idi ortaokulda kümeler denklemler, bunlar da nereden çıktı. Gülbeyaz Hocamın ağzından bal damlıyor, bir güzel ders anlatıyor ki sormayın. Camdan dışarı bakmak varken bu bahar günü, ders mi dinler bu Ahmet. Duygular tavan yapmış, şu yanda ki Ayla bana baygın baygın bakıp duruyor, aklım çıkacak, seviyor mu beni acaba, yok canım arkadaştık sadece. Teneffüste elini tutsam mı ya da tost mu ısmarlasam? Söylesem sinemaya gelir mi benim ile? İşte böyle matematiksel durumlar ve onun ile olan teşriki mesaimiz. Allah'dan lise üçüncü sınıfa geçtiğimizde edebiyat bölümü olduğumuzdan matematik o sene kalkmıştı da ben de derin bir oh çekmiştim. Benim gibi matematik fukarası bir adamın çocuğu, yani oğlum şimdi matematik ile çok yakın alakası olan mühendislik okuyor hem de matematikten harikalar yaratarak okuyor. İşte böyle hepinize bol matematikli ve bol edebiyatlı günler diyelim...
| 666 |
Sonsuz Aşk 2
Bir zamanlar benimde bir canım sevdiğim vardı
Bakışları yaz güneşi, gülüşleri bahardı
Yeşil yeşil o gözleri öyle güzel bakardı
Sanki gönlümü hep o yeşil gözleri yakardıKavuşamadık ne yazık! Aramızda söz olsa da
Sevdası yüreğimde şimdi hâlâ bir köz olsa da
Seveceğim, yaralarım içimde göz göz olsa da
Çünkü o bana canım gibi-candan öte bir yârdı
| 58 |
Ağaçlar.
Ağaç, bir ana gibidir
Sımsıkı sarılır
Kökleriyle toprağa
Nasıl bir ana
Sevgiyle sarılırsa yavrusuna...Ağaç, dal uzatır
Cıvıl Cıvıl kuşlarına
Nasıl bir ana
El uzatırsa yavrusuna...Düşün!
Bir ağacın
Dalını kırarsan kökünden
Bir ananın yavrusunu
Almış olursun elinden
Her ikisi de üzülür
Ve ağaç
Sararıp solar
Kuru yavaş yavaş
Ölüp gider kahrından...
| 51 |
Dünya barış günü özel bir dua şiir
Sevgisiz saygısız yücelmez vatan
Barış sevgi ver güzel ALLAHIM
Güzel duygulara duygular katan
Batış ver sevgi ver güzel ALLAHIMKin ile beslenen çiçekler solsun
Oturup kalkmalar sevgiyle olsun
Gönlüme hoş görü sevgiler dolsun
Barış ver sevgi ver güzel ALLAHIMŞer işler kalmasın gönülden atak
Barış hoş görüyle sarılıp yatak
Bu yalan dünyayı bir cennet yapak
Barış ver sevgi ver güzel ALLAHIMSevgiyle söylerim sevgi avazım
Sevgiyle çalarım kınalı sazım
Ölünceye kadar budur niyazım
Barış ver sevgi ver güzel ALLAHIMYunus der malı da mülkü de yalan
Gelen giden gibi sende oyalan
İyilik sevgidir bir baki kalan
Barış ver sevgi ver güzel ALLAHIMBorani kibiri atmamız için
Rahat vicdanla yatmamız için
İnsanlık zevkini tatmamız için
Barış ver sevgi ver güzel ALLAHIM HALİL ÇİMEN AŞIK BORANİ1-9-2007 SARİMBEY KÖYÜ ÇORUM
| 129 |
Başlamadan Bitti
Bir yıl oldu düştüm kara sevdaya
Üç aylık da tatil girdi araya
Ne hayallerle geldim buraya
Benim aşktan yana şansım olmadı
Divane gönlüm bir gün huzur bulmadıCanım bile verirdim onun uğruna
Her şeyimi feda ettim yoluna
Bütün çabalarım gitti boşuna
Mikail neylesin çile ondadır
Dilerim keramet ayrılıktadır
G.hane –13.01.1993
| 51 |
Düş
Bir çocuk, bir düş, bir uyanış,
Dudağının ucuna takılı kalmış gülüşü,
Bir düş gördü çocuk,
Bir düşki film şeridi gibi,
Geçti gözlerinin önünde bir bir,
Şafağı, sabahı, asr'ı düşündü,
Kalu beladaki nefsi düşündü,
İnsanı düşünürken birden ürperdi,
Nefsine zulmeden en garip şeydi.
| 43 |
Bayrak
Tarihten gelen,
Gururunla dalgalan.
Ey! Nazlı hilal.
Şanlı bayrak.Sen benim,
Tarihten gelen,
Anlı, şanlı namusum,
Şerefim, onurumsun.Mavi gökte, savrulsun.
Atlastan al kırmızın.
Dünyaya selam versin.
Ay ile yıldızın. Dünyada bağımsız olup,
Onur ve şerefiyle
Bağımsız yaşasın.
Aziz ulusum.Ey şanlı bayrak,
Benden, hem sana.
Hem de gökyüzüne,
Selam olsun. Yeter ki, sen dayan.
Solmasın rengin.
Ne gökte güneşe,
Ne de yerde düşmana karşı.Ey şanlı bayrak,
Bu aziz vatanda,
Benden sana,
Helal olsun.
Döktüğüm kan.
Verdim can. 19.05.2010
Cahit KARAÇ
| 79 |
Sitem Yok Benden
Bir gurur yaparak yıktın bu sevgimi
Paramparça ettin kırdın bu kalbimi
Sevgilim sana asla sitem yok benden
Bu aşk yıksa da kül etse de kabrimi Bilesin ki senindir bu can bu beden
Namert olsun inan bunu inkar eden
Sitem etmem dünden nede bugünden
Sevgilim sana asla sitem yok benden Ne demiş iki seven sabret sen sabret
Gülü seven dikenine katlanacak elbet
Şikayet yok sana asla ömrümce ilelebet
Sevgilim sana asla sitem yok benden
| 76 |
Tarih tekerrürden ibaret derler
Aynı hatalar tekrarlanıp durur,
Tarih tekerrürden ibaret derler.
Her şey de olacağı yere varır,
Tarih tekerrürden ibaret derler.Hatamız oldu ise bilmeliyiz,
Her yerde biz uyanık olmalıyız.
Olan olaydan ibret almalıyız,
Tarih tekerrürden ibaret derler.İnsanlar önüne elini gersin,
Yapılan hatayı insanlar görsün.
Tekerrür olmasa olur mu dersin?
Tarih tekerrürden ibaret derler.Bizdeki hatalar saymakla bitmez,
Yaptığınız kötülük hoşa gitmez.
Tarih hataları asla affetmez,
Tarih tekerrürden ibaret derler.Yusuf ne kızmalı ne kırmalıyız?
Hatamızın farkına varmalıyız.
Tarihten iyi ders çıkarmalıyız,
Tarih tekerrürden ibaret derler.
| 84 |
Ah Şimdı Nehir Olsam
Yahya Gökdemir
10 Şubat ·
GÜN OLUR NEHİR OLURUMGün olur nehir olurum karlı Dağlarda
Akarım engin vadilere doğru
Hayat veririm geçtiğim bütün vadilere
Dönmem doğduğum topraklara bir dahaUzun soluklu yolculuktur bu
Yakıcı güneşlerde yıkıcı fırtınalarda
Ay ışığında zifiri karanlıkta
Durmaksızın akar akar giderimSarp kayalardan sıza sıza
Minik yavrular katılır birer birer
Öğlesine bir güce erışırımki
Kendi yatağıma sığmaz taşarımGün olur azgın boğalar gibi
Kırarım zincirlerimi saldırım her yana
Şehirler tarlalar insanlar oyuncak olur
Hayat verdiğim her şeyi ezer geçerimGün olur aheste aheste akar müzik dinlerim
Her yanımı saran salkım söğütlerin sesi
çakıl taşlarının sesini dinleye dinleye
Kuşların balıkların alkışlarıyla eşliğinde
Açarım kollarımı engin denizler okyanuslara
KAYBOLUP GİDERİM SONSUZ TUZLU SULARDAYAHYA GÖKDEMİR
| 115 |
Baba Ben Büyüyeceğim
-Oğlum'dan-
Baba ben büyüyeceğim,
Kollarım uzayacak
Ve aya uzanıp sonra
Çekip yere indireceğim
Üzerine bineceğim
Baba ben büyüyeceğim.-Oğlum'a-
Oğlum büyüyeceksin
Yüreğin büyüyecek
Sevgin büyüyecek
Öyle ışık saçacaksın ki
Ay seni davet edecek
Sevineceksin
Bırak ay yerinde kalsın
Sen aya yükseleceksin
Ay gibi beyaz
Ay gibi ışıklı
Ay gibi eşsiz oğlum(25.07.2004)
| 53 |
*Hülya
Hüzün çökmüş gözlerine bilmemki neden
Üzdümmü kırdımmı seni bilmeden
Lale bahçesi gibiydin baştan aşagı
Yaş dolmuş gözlerine yagmura inat
Aklıma çakılan çıkmayan sevda okuydunHayellerimi süsleyen beyaz gülümsün benim
Üzülme sevdigim kanım canımsın benim
Limanımsın sıgındıgım koyumsun benim
Yok eşin benzerin nazlı yarimsin benim
Alın yazımsın ilkim sonumsun benimHerşeyi göze almışım ugruna ben senin
Üzerine titreddigim kurbanınım ben senin
Leylamsın mecnunun olmuşum ben senin
Yak ısındıdıgın alevin ateşinim ben senin
Aglayan yaşdolu gözlerine ölürüm seninHer şeyi seninle gördüya yagmur
Üşüme üstüne yorgan olurya yagmur
Lav gibi kaynıyor gönülden yagmur
Yürekte baş köşeye seni koyduya yagmur
Adını şiirle baştan aşagıya yazdıya yagmurLimanımsın sıgındıgım koyumsun benim
| 104 |
Türkiye’m Yüz Yaşında
Bir ulu çınar düşün, sapasağlam kökleri,
Ay yıldızlı bayrakla selamlamış gökleri,
Devlet millet el ele her gün daha ileri,İşte vatan, işte halk, işte devlet, işte güç,
Türkiye’m yüz yaşında yıl ikibinyirmiüç,Minareler yükselir, vatanımın bağrında,
Damıtılmış ruhumuz ezanların nurunda,
Nice koç yiğitler can vermişler uğrunda,İşte iman, işte can, işte millet, işte güç,
Türkiye’m yüz yaşında yıl ikibinyirmiüç,Yalnız hakka eğilmiş, yalnız hakka el açmış,
Muharebede cephe, barışda gül açmış,
Sevgiye köprü olmuş, kardeşliğe yol açmışİşte vatan, işte halk, işte devlet, işte güç,
Türkiye’m yüz yaşında yıl ikibinyirmiüç,En zayıf anda bile düşmanından yılmamış,
Direnmiş şer güçlere, asla teslim olmamış,
Hep yeşermiş bu çınar yıkılmamış solmamış,İşte iman, işte can, işte millet, işte güç,
Türkiye’m yüz yaşında yıl ikibinyirmiüç
| 117 |
Selam Sana Büyük İnsan Erdoğan...
İşte bir insan seçtiğimiz yerde Atatürk'ün yerinde
Hem Atatürk'ün yerinde hem Atatürk'ün izinde
Yeniden kuruldu; yeniden kurtuldu Türkiye
Sözlerim yalan değil hem gerçek hem yerinde...Yurdum hangi dönemde rahatlığı böyle gördü
Örüldü vatan nakışlarla köy mahalle örüldü
Vardır bu dönem bazılarınca çok hor görüldü
Türkiye vatan olalı Atamdan sonra yeni güldü...Unutuldu parası pul etmediği dönemde ki vatan
Onbeş yıl önce neyse o değerde memnun alıp satan
Her gün biraz daha mutluluğumuza mutluluk katan
Allah'da razı olsun,mekanı cennet olsun doğurup kazanan...
| 84 |
Kan Kaybı
Gökkuşağını öpene yargılar
Sonuç
Öpen dudaklarda sargılar
İnsanlar genellikle trübinde kaldılarBölüşülse acılar kururdu kaynakları
Kanatlar kanamazdı
Yere yakın olmazdı bu uçuşlar
Dudaklar kanamazdı
Kan kaybından düşüvermezdi kuşlarAcının mal sahibi sevinç yarıcısı kalp
Gökkuşağı görmeyen seni ne kadar anlar
| 40 |
Baba
Beni düşünme git güle güle
İman olmayan yerde olurmuş hile
Zillete boyun eğmedi Zeynep bile
Haktan ayrılmayacağım babaSaçlarımdan tutup sürükleseler
Zeynep gibi toprağa bürüseler
Hürüyenler yine hürüseler
Haktan ayrılmayacağım babaFıratın suyunu kurutsalar
Zindana atıp bedenimi çürütseler
Ruhum haktan ayrılmayacak
Sen hiç üzülme sakın babaBırak ahırlar onların olsun
İçine hayvanlar dolsun
Örtüm bana kefen olsun
Haktan ayrılmayacağım baba
| 58 |
Feryat Ediyorum Kaderime
Toprağına sahip çıkmayan
Ölülerin değeri olmayan
Gözyaşlı analar ağlayan
Karanlık günlerimizi sormayan
Feryat ediyorum kaderime Gönlümdeydi termik santralı
Kömür fışkıran toprakları
Değeri olmayan insanları
Hal hatır sorulmayan vatandaşları
Feryat ediyorum kaderime Ölür canlarım toprak altında
Yanlış haber verilir televizyonda
Haber verir başka ilçe basında
Habersiz yaşarlar kendi toprağında
Feryat ediyorum kaderime Seçimlerde sandıklara koşanlar
Birbirleriyle küs duranlar
Başlarına gelir büyük olaylar
Sonuç olur hüsranlar
Feryat ediyorum kaderime Hani yiğit dediğimiz dostlar
Bol keseden konuşanlar
Örnek olur yaşananlar
Uzaklardan bakanlar
Feryat ediyorum kaderime Biz Afşin diye haykırırken
Bizlerle alay ederken
Neşelerinden gülerken
Mecbursunuz der oy verirken
Feryat ediyorum kaderime Kim soracak ölen yiğitlerimi
Yetiştirdiğim güllerimi
Toprak altındaki sümbüllerimi
Kor eder kaderimi
Feryat ediyorum kaderime Toprak kayan altında yatar
Anası yok çocuğu var
Haklarını kimler arar
Çağırıyorum sizleri Ankara
Feryat ediyorum kaderime.Nerede şanı büyük insanlar
Termik santralında hüzünlüdür dumanlar
Seyrediyor bulutlar
Afşinimin üstünde karanlıklar
Feryat ediyorum kaderime Mustafa doğruyu söyler
Afşinindir Termik santraller
Topraklarıdır Çöllolar
Onundur kömür havzalar
Yaşanan yer Afşin… Afşin… Afşin…
Feryat ediyorum kaderime
| 167 |
Dolunay turuncu
Dolunay turuncu
öyle geçip gidemezsin
bir ipeksi gülüşle.
bir bir unutturamazsın
o ışıklı sevişlerini.
öksüz bırakamazsın
çoğalır sonra acılarım. bir,
siyah üzer beni şimdilik
bir de,
yatağımı yakan sensizlik.
sana söz karşısına geçeceğim
mehtabın
ay ışığında ısınacağım.
dağ çeşmelerinden su içeceğim.
yedi renkli kuşağı seveceğim. seninle aşk,
vahşi bir dolunay
turuncu.
kusursuz bir gece hoş kokulu.
ahh derin bir ayrılık
paramparça olmuşluk.
rotasız dolaşır oldum sonra
bilinmez denizlerde.
bir akşam önü
haber ettiler ölümünü.
sen ölmedin…sen ölmedin
içim kanar durur hala
bir resmin,
ne zaman gelse gözüme gözlerin
ölen benim ölen benim … Mustafa kaya
26.05.2006 / Üsküdar
www.mustafakaya.netMustafa kaya
26.05.2006 / Üsküdar
www.mustafakaya.net
| 106 |
Kim.
Yılbaşı, yılbaşı işte geliyor yılbaşı
Bu yılında vardı başı
Emeklilik geldi diyorsun başa
Kim dairenin önünde kelini parlatacak
Kim her gün karşı masada yemek yiyecek
Kim daima yemeği yağlı,
Salatayı ölmüş bulacak
Kim elmasını tabakta bırakıp yukarı isteyecek
Kim telefonu çaldırıp hal hatır soracak
Sonra da karne salacak
Kim bizim arkamıza duracak
Kim bazen kızdırıp, bazen sevindirecek
Kim bizi sizin gibi tanıyacak
Kim haklının arkasında duracak
Kim sizsin koltuğunuzu sizin gibi dolduracak
Kim sizin gibi kalender, mütevazı
Müdürlük yapacak kim.
| 81 |
Hayat umut demektir
Mutsuz ol ama umutsuz olma
Güne gülümseyerek başla
Dertler kendiliğinden gelse de
sen gülüşünle damga var güne
zamana bırak sabret
ne dert kalır ne de hüzün
bir süre sonraHayat bu günden ibaret değildir
Yarınları da var
O yüzden bugünün sevinçleri de
Hüzünleri de baki değil
Ne çok sevin sevinçlerine
Nede çok üzül hüzünlerine
Herkes nasibindekini yaşar
Hüznün de sevincin deHayat bazen karmaşıktır
En azından sen karmaşık sanırsın
Hiçbir şeyden tam emin olamazsın
Gün gelir nefret ettiklerini sever
Gün gelir sevdiklerinden nefret edersin
O yüzden sevginde de nefretinde de ölçülü olmalısınHayatta hiçbir zaman isyan etme
sahip olduklarına sahip olmak isteyen
nice insanlar olduğunu unutma
o yüzden kaybetmeden
sahip olduklarının kıymetini bil
değer verinsanlardan nefret de etme
hatalarını yanlışlarını arama
İyi yönlerini güzel yönlerini ara büyüt
En büyük zenginlik gönüldeki sevgidir
Kendini sev,insanları sev,doğayı sev
En önemlisi yaratanını sev
| 140 |
"Biz Yine Güleceğiz Bektaşi Fıkrasına! ." Nazım Hikmet RAN = 000.001 =
17 Mart 2013 Pazar 07:59:58Arif SAĞ Hocamız bilmiyor ve üzüyor beni! . Arif SAĞ Hocamızın türküleri, dert ve gam yükü sözlerden oluşuyor! . Ben; “AYRILIK HASRETLİK” adlı türküye: onlarca söz yazdım, kendimi motive edebilmek için! . Yani; çocuklarımızı acıdan zevk alan olarak değil, acılardan kurtuluşa eren insan olarak yetiştirebilmelidir! . Bir sevda türküsü; harekata geçirebilmeli paylaşımın daimiliğine! . Beni; Arif SAĞ Türküleri dışlasa, Arif SAĞ Hocamız da haklı: çünkü ben acıları bal eyleyemem! . Bana mutluluk gerek ve mutluluğuma vesile olacak türkü sözü kaleme almaya çabalarım! . İnsanı ve insan psikolojisini inceleyelim; kim, mezarını derin ve dar ister? . Benim mezarımı geniş kazın, benim cenazemi derine gömmeyin! . Ben bu düşüncedeyim! . Arif SAĞ Hocamız; istediğine ulaşır! . Bende; istediğime ulaşırım! . Ben; Arif SAĞ Hocamızın müsaadesi ile: ŞÜKRETMEK İSTİYORUM! . Arif SAĞ Hocamızın Öğretisi Paylaşımlarından Öğrendiğime Göre; “ŞÜKÜR EDERSEM; Kemal KABCIK doydu, diye, ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH’IMIZ: NASİP DAĞITIRKEN Kemal KABCIK’a değil, ŞÜKÜR ETMEYİP, AÇ İNSANLARA NASİP DAĞITIR! .” Gibi bir sonuca erişebilmek de mümkün! . Arif SAĞ Hocamıza göre; ben yanlış paylaşımları gerçekleştiriyorum! . Bana göre de, şu gerçekleştirdiğim paylaşımım bana göre hoş görünen! . Arif SAĞ Hocamıza da yer var toprakta, bana da yer var toprakta! . Ve hepimize yer var; ŞU ANADOLU İPEK TOPRAĞINDA! . {Yazan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 17 Mart 2013 Pazar 07:59:33}
| 232 |
Hesap Günü
Yalan dünya'ya elveda derken birgün
Gidecegim yerde kapdan kaba konacagım
Yanacak tenim ateşler içinde Allahım
Sen beni ateşlerden koru Allahım Hesap günü gelecek birgün eblbet
Taşıyamıyacagım günah torbasını
İyilik degil kötülük yapmaktan koru
Beni kötü kularından eyleme Allahım Yalan dünyada yaşarken şu can
Aklımdan çıkmaz olursun Allahım
Benim senden korkum olmasaydı eğer
Her kulun gibi yüklerim günah torbasını Sen beni cehenem ateşinden koru Allahım
Kaderimde varsa yaşanak şeyler Allahım
Elbete hiç bir kulun kurtaramaz aciz kulunu
Sen beni cehenem ateşlerinden koru Allahım
| 84 |
Bir Aralık Akşamı
Dolaşıyorum bir yılbaşı akşamı,
Yine serseri geziyorum sokakta,
Dinliyorum ben kalbimdeki yaramı,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Ne geceydi o anlatamam bir bilsen,
Ağlamış olan gözlerimi hep silsen,
Âhu kadar hoş, melek gibi pâksın sen,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Melek gibiydin, anlatamam o ânı,
Beyaz örtünle sanki örttün cihanı,
O güzelliğin yakar durur bağrımı,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Kıymetlisin sen her şeyimden, aşkımsın,
Uzun sürmesin bu ayrılık, hep kalksın,
Yakında bir gün sen de bana koşarsın,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Aşk baharımsın, kır çiçeğim, pınarım,
Ben ki sana sonsuza dek taparım,
Benim ol de hemen sana koşarım,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Olmak isterdim bu gece hep yanında,
Âh gezebilsem o aşkın bağında,
İstemem ki hiç senden başka yanımda,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Ayrılmasak biz, ebediyen kavuşsak,
Beraber senle hep, el ele tutuşsak,
Göklere doğru yükselerek hep uçsak,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.
| 144 |
ya hay
hamam külhanlarında yurtsuz dervişler
parklarda sevişen evsiz sevgililer
alper çeker peh peh peh!
boynunda keşkül, elinde teber
bir ayaklanmada öldürüldü şeyhim
nefsimi sokak sokak gezdirdim
kadınlarınızın falına bakarak geçinirim
"yüz kere bin yıldır ki ben bu mülke gelirim
bir taşı bir taş üzerine komadım"
elif lam mim
adım sizi yanıltmasın:
karamazovların gayr-ı meşru kardeşiyim
soyum reddetti yazıyı ve ticareti
her göçümüz dünyayı terk edişti
hep geçmişi bekledik,
terk edildiğini anlayamayan erkekler gibi
Alper Çeker
Varlık Dergisi Haziran 2001 sayısı
| 81 |
Kanlı Bir Kılıç
Kanlı bir kılıç gibi çekmiş bulutlarını
Grup zamanı batı ufkunda akdeniz
Sanki bundan sonra burda
Barış Olmayacak gibi
Çok sürmedi kıp kızıl kılınç
Zevaliyle son envarın
Simsiyah kesildi
2010 kasım
| 33 |
Başka
Baharı getirirdin yeni günle
Cümle çiçek seni anlatırdı
Gözlerin camakenime gülüşünü asar
Gün batımı suretinde
Sevdalar oynaşırdıBense gün boyu
Senin yurduna şiirler yazardım
Bütün cümleler ağlaşırdıBu çiçekler
Bu güller
Erişilmez dediler
Dedilerki;
Kokuları başka
Renkleri başka
Ağlamalar yanmalar boşuna
Boşuna gözdeki yaşlarYüreğin yanıp tutulsada bu aşk’aŞimdi kimbilir
Hangi gönülde
Suretler başka
Gülüşler bir başka
Nisan –2003
| 57 |
Yıldız Kaydı
Gecenin karanlığında
Bir yıldız kaydı
Bulutlar vardı
Ben gördüm
Gecenin karanlığında
Bir yıldız kaydı
Şu tarafa gitti
Senin olduğun tarafa
Gecenin karanlığında
Bir yıldız kaydı
Çok parlak değildi
Sadece bana baktı
Gecenin karanlığında
Bir yıldız kaydı
Diğer yıldızlara değmedi
Hiçbirine
Selamsız sabahsız
Gecenin karanlığında
Bir yıldız kaydı
Elimi uzattım
Tutamadım
Gözlerimin önünde
Gecenin karanlığında
Bir yıldız kaydı
| 59 |
Garip
Çıkmıyor sesi tükendi nefesi
Kimsesiz kalmış bir çare garip
Fakirlik bir yanda dertler bir yanda
Yanlız kimsesiz bir çare garipHırsız vurguncu sarmış dört yanı
Aradı durdu bulamadı bir iş hanı
Ah bir kurabilse düzeni hani
Çok şükür diyecek yanlız garipBir lokmaya şükredecek bulursam diyor
Aradım bulamadım bir iş diyor
Böyle olursa bu hayat hep kış diyor
Yanlız kimsesiz bir çare garipYurt yuva yok herşeyi başta
Gariplik yoksulluk daima başta
Hepsi iyi hepsi hasta
Yanlız kimsesiz bir çare garip
| 79 |
Yoksullarla Dayanışma Haftası
Çok şeyi bulamayan yoksulluk açlık demek,
İyi beslenememe sokağa düşmek demek…Tedavi olamayan yoksulluk, azap demek,
Barınağı olmayan eğlenemeyen demek…Rab’bim yoksul kılmasın hiçbir mahlûkatını,
Açlıkla denemesin korusun kullarını…(2012)
| 30 |
Anadolu Leoparlarımıza Karşı Kayıtsız Davranıyoruz 19
Önce eğitim gerek, Hak, vicdan takviyeli,
Zaman geçirilmeden, acil işletilmeli…Av yasaklatılmalı, derhal kesin ve de net,
Hakk’a uyarlanmalı, etmemeli ihanet…Tazminat ta gerekir, kural çerçevesinde,
Komşu ülkelerimiz, olmalı iş içinde…(2014)
| 35 |
Zeynep Meliha’nın Doğum Hatırası
Hoş geldin Zeynep, Hoş geldin Meliha
Hoş geldin kızımız Zeynep Meliha
Çok bekledik seni gelesin diye
Gönlümüze inşirah doldurdun bugünBiz seni bekledik, sen ne bekledin?
Gelmek için günü güne ekledin
Isparta’dan selam verdin dünya’ya
Kalbimize sevinç doldurdun bugünHastanede doğdun, hemen ağladın
Sen ağladın ama bizler sevindik
İlk torun, ilk bebek dedik gönendik
Gönlümüze inşirah doldurdun bugünIsparta’ya gelmek kaderde varmış
Yozgat’tan seni melekler almış
Yolculuk sana ilaç gibi gelmiş
Kalbimize sevinç doldurdun bugünDoktor Okan yaptı ilk muayeneyi
Doğum gerekiyor acilen dedi
Beklemek zarar verir Anne ve bebeğe
Korkuttun bizi, üzdün bizi be Zeynep! Kader seni sürükledi Isparta Tıp’a
Okan beyi çıkardı Allah karşımıza
Hem şükür Allah’a, hem teşekkür Okan bey’e
Gönlümüze inşirah doldurdun bugünMübarek Isparta doğduğun yer
Senin doğumuna acep melekler ne der?
Zeynep sen sabi’sin, zaten meleksin
Kalbimize sevinç doldurdun bugünMemleketim Isparta, Uşak der misin?
Melekler kadar temiz, günahsız mısın?
Her gören mutlaka ‘Maşallah’ desin
Gönlümüze inşirah doldurdun bugün(Kasım 2011, Isparta)
| 155 |
Hortumcuya Para Lazım
Beni iyi dinleğiniz
İşçi Haydar,memur Kazım
İnim inim inleğiz
Hortumcuya para lazımBir komusyon oluşturduk
Fakir halkı doluşturduk
Onları biz alıştırdık
Hortumcuya para lazımBir otelde rehin kalmış
Yine kumar borcu varmış
Bugünlerde eli darmış
Hortumcuya para lazımKasabalı köylü çiftçi
Gardiyanla polis bekçi
Kısacası tüm emekçi
Hortumcuya para lazımDuymasınlar avazını
Birazcık kıs boğazını
Açın kesenin ağzını
Hortumcuya para lazımGazinoda saçmak için
Eski şarap açmak için
Yurtdışına kaçmak için
Hortumcuya para lazımArif olan anlar sözden
Hiç kaçar mı benim gözden
Bir ricamız vardır sizden
Hortumcuya para lazımALİ der ki, koptu damar
Herkez bize ater şamar
Deste deste, tomar, tomar
Hortumcuya para lazım.
| 102 |
Batsın Sizin Sporunuz
Bu mu idi temaşada gözlenen
Bu mu olmalıydı
Bir can bir cana kıyarkenBu kadar kolay bu kadar basit mi?
Düşünmeden hareket etmenin
Kınında çekilen o bıçağın ateşlenen silahın
Ne için neden diye sormaz mı insanBir evlat bir çocuk bir can yitti
Düştü ateş yüreklere Hey sen spor aşığı
Akıl gelmeyecek mi hala yerli yerineYanı başında kan ağlıyor
Ortadoğu, uzakasya
Kan gözyaşı her bir yandaKanımız akıtılıp içiliyor
İşgal güçleri acımıyor
Çocuklara, kadın ve adamlaraHey sen yok edilesi olan
Sistemini ayakta tutmak adına
Akılları çarpıtma Silkelen be insan silkelen
Akıtma gözüm yaşını
Yakma kendi canını
Artık yetsin yetsin gayrı
Ah yakma canımı Can cana katılan
Güllük gülistana
Olsun spor temaşa
Bitsin bu kör dalaşıda.Bitmedi...Vedat Koparan 21.11.2004
| 117 |
Sevgi yolu
Sevgi ile açılır barışın yolu,
Yerler, gökler sevgiyle dolu,
Yürektedir sevdanın kolu,
Budur ebediyete açılan ahiret yolu.Ruh konuşunca susar bütün diller,
Huşu ile yükselir Rabbe zikirler,
Nefsinin koluna çek zincirler,
Budur cennete götüren haller,Aklı bırak hedefsiz aleme,
Ruha sarıl girme eleme,
İstersen geçmek başka aleme
Budur götürecek cennet aleme.Rabbi'nin sözleri arındır ruhunu,
Satma üçbeş kuruşa onurunu,
Kazanmak istersen ahiret yurdunu,
Emanete sahip çık koru ruhunu.
| 67 |
Gülgûn Kabâsı Ol
Gülgûn kabâsı ol sanemüñ sanki lâledür
Cism-i latîfi lâle-i hamrâda jâledürKarşumda allar geyüp ol lâle-ruh yine
Gülgûnîlerle ‘aklum alur san piyâledürTâk-ı cefâda manzara-i çeşm-i dil-rübâ
Kûy-i belâda hâne-i câna havâledürSünbül takınmış alnına sanmân o gül-’izâr
Çıkmış külâh-gûşeye târ-ı külâledürKûyuñdan itse ‘azm-i sefer cân-ı mübtelâ
Zâd-ı reh ana gussa vü nâle nevâledürBir bezme mîr-i meclis olupdur göñül k’aña
Bahr-i muhît cür’a vü gerdûn piyâledürBâkî sipihr âhum okına siper tutar
Fark-ı felekde zâhir olan sanma hâledür
| 77 |
Düzyazı: Eleştiride Eğilimler
ELEŞTİRİDE EĞİLİMLER
________________________________________________________
Eleştiri, bir sanat eserinin onu profesyonelce bir gözle inceleyen bir kişi için getirdiği izlenimler ise sanat eseri çoğu kez çok karmaşık yapılar sunabileceği için, yapılan değerlendirmeler de o derece değişik bakış açıları ve düşünceler taşıyacaktır. Her eleştirmenin inancı, yetişme biçimi, anlayışı, onun esere yaklaşımındaki farklılığı doğuracaktır. Kimi eleştirmenler bir eserin kendisine çok fazla önem verirlerken, diğerleri başkaları ise bir eseri hazırlayan şartları ve sanatçının anlayışını eleştirmeye çalışırlar. Bu geniş perspektif içinde çok değişik eleştiri yaklaşımları doğar.
Aslında eleştiri çeşitlerini ayırt etmeye çalışmadan önce belki de yapılacak şey, eleştiri altında toplanan ve yazılan edebi nevileri ortaya koymaktır. Bunları sayabiliriz:
A. Eleştiri, B. Polemik,C. Tanıtma, D. Değerlendirme, E. Deneme, F. Edebiyat Tarihi, Felsefesi çalışmaları; G. Anlambilimsel çalışmalar. Bütün bu çalışma alanları birbirinden farklı olmakla birlikte zaman zaman bir birinden ayırt edilmemektedir.
l. Diakronik Yaklaşım (Retrospektif)
Bu yaklaşım içinde eserin sanat tarihi içinde aldığı yer betimlenmeye çalışılır. Aslında retrospektif anlayışta bir eser bir sanatçının sanat yaşamı içinde nerede yer alıyorsa,o yer gösterilmeye çalışılır. Sanatçının önceki ve sonraki eserleri nelerdi ve bu eserler arasında tarihi açıdan etkileşim nasıl olmuştur. Son eseri hazırlayan şartlar nelerdir. Tarihi bakış açısından bütün iç ve dış etkileşim koşullan gösterilmeye çalışılır. Bu konuda T.S. Eliot'un söylediğine kulak verınek gerekir: 'Hiç bir ozanın, hiç bir sanatçının tek başına tam bir anlamı yoktur. Onun anlamı, değerlendirilmesi ölmüş ozan ve sanatçılarla olan bağının değerlendirilmesidir. Ona tek başına değer biçemezsiniz; karşıtlık ve benzerliklerini belirmek için, ölmüşler arasına yerleştirmeniz gerekir'.
2. Senkronik yaklaşım:
Bu anlayış eseri çağdaş yapıtlarla karşılaştırmaya çalışır. Eser kendi çağdaşları arasında ne gibi yer tutmaktadır. Gerçek bir yenilik getirmiş midir? Yaratılıcılığı yönünden diğer yapıtlara göre ne gibi üstünlükler göstermektedir. Bu sorulara yanıt getirmeye çalışılır. Genellikle diğer ülkelerdeki sanat eserleriyle ortaya konulan sanat eseri arasındaki ilişkiler bulunmaya çalışılır. Eleştirmenin işlevi sanat yapıtını tanıtmak ve değerlendirmektir. Eleştirmen bunu yaparken diğer yazarlarla söz konusu sanatçıyı sık sık bir arada görmeyi, onların eserlerinin benzeyen ya da ayrımlaşan yönlerini göstermeye çalışır. Bir eser tek başına çok fazla bir şey ifade etmez ama onu başka eserlerle karşılaştırdığınız zaman onun anlamı ortaya çıkar, değeri yada değersizliği anlaşılır. Julien Benda 'Karşılaştırmalı Eleştiri'yi' eleştirilerin en yücesi olarak görür. Croce ve Eliot bu konuda daha da ileri giderler. Onlara göre, karşılaştırma yalnızca estetik eleştirinin değil, edebiyat tarihinin de bir
ilkesidir. Nitekim, geçen yüzyılın ikinci yarısından beri 'Karşılaştırmalı Edebiyat Tarihi' diye yeni bir bilim kolu doğup gelişmiş bulunmaktadır (Bezirci, 1 00) .
3. Eserden hareket etmek:.
Bu durumda eleştirmen eseri sanki öncesiz ve sonrasız bir yaratı olarak kabul eder ve erdemlerini kendine göre getirdiği ölçülerle ölçmeğe, değerlendirmeye çalışır. Çünkü gerçek bir sanat eseri çok yeni kalıplar ve anlayışlar ortaya koyar ve çoğu kez kendinden önceki değer yargılarıyla değerlendirmeye fırsat bırakmaz. Yaratılan gerçek bir sanat eseri öylesine 'biricik' bir yapıttır ki onu daha geri yada düzeysiz eserlerle karşılaştırmaya çalışmak haksızlıktır.
Her sanat eserini oluşturan iç ve dış öğeler vardır. Biçime ve öze ilişkin öğeler saptanır; bu öğelerin nasıl çalıştığı ve ne gibi özellikler taşıdığı gösterilir.
4. Edebi sanatlar:
Edebiyatın temelini oluşturan bazı beceriler ve söz sanatları vardır. Sözcüklerin seçimi, özgünlüğü; söz dizimi; dilbilgisi kurallarının doğru olarak uygulanması; uzak çağrışımlar; benzetmeler; ve daha nice söz sanatı ilgili sanat dalının değerlendirmesinde işe koşulur ve parça yada kitap bütün bu söz sanatlarının ışığında yeniden,derinden incelenir; erdemleri eksiklikleri gösterilir.
5.Yazardan hareket:
Yazar-eser ilişkisi bazı eleştirmenlerin kafasını çok yormuştur. Belirli bir sayıltıya göre, yazar eserini yazarken kendi hayatından ona çok şeyler katar. O zaman, eğer yazarın yaşamını, çektiği acıları, yaşadığı yerleri, aşklarını, sevgililerini, ailesini vb. çok iyi bilirsek, eserin yapısını anlamak çok daha kolay olacaktır. Yine bu sayıltıya göre, edebi eserler insan hayatının aynasıdır. Eğer eseri çok iyi inceleyecek olursak, yazarın yaşamına, psikolojik yapısına ilişkin de çok şeyler söylemek mümkün olur. Buna göre, yazılan hiç bir şey insan yaşamının veya görgülerinin, yaşantılarının dışında değildir. 'Düş' diye bir şey yoktur. Yazar ne uyduruyorsa, ne yaratıyorsa bunları kendi yaşamında veya başkalarının yaşamından çıkararak yazmaktadır. Yaşamın dışında, insan deyimlerinin dışında başka bir şey olamaz. Doğal olarak bu düşünceye göre Jules Verne'in 'Aya Seyahat' kitabını; ve yazılan onca bilim kurgusal kitapların yazılma mekanizmalarını açıklamak kolay olmayacaktır.
Asım Bezirci (1963,78) 'Bilimden Yana) adlı eleştirme kitabında bu çeşit eleştirmenler için şunları söylüyor: 'Birtakım eleştirmenler ise eseri ve onu hazırlayan çağla çevreyi bir yana bırakırlar. Yalnızca sanatçıyı, sanatçının özel düşünüş ve yaşayışını ele alırlar. Onlar için sanatçı (insan) önce, eser sonra gelir. Hatta gelmese de olur. Eser sanatçıyı tanımak için bir 'araç' olabilir. Sainte Beuve, aşağı yukarı bu tür eleştirmenlerdendir. Ona göre, 'eleştirmek geniş ölçüde edebi portre sanatıdır..' demektedir.
6.Estetiksel Değerlendirme:
Bu alanda yapılan eleştirme daha çok estetiksel değer sınıflamalarıyla ilgilidir. Yani, güzel, trajik, komik vb. sınıflamalarıyla ilgilidir. Değerlendirmeyi etkileyecek etmenler içine sanatçının dünya görüşünü, ahlak normlarını, çıkarlarını, gereksinmelerini ve ülkülerini sokabiliriz. Eleştirmen de bütün bu etmenlerle ilgilenmek zorundadır.
7. İdeolojik yaklaşım:
Bazı eleştirmenler belli bir dünya görüşüne sahip olup, eseri, eserdeki bütün olguları aynı dünya görüşünün çizgisi içinde ve onun açısından görmeye çalışırlar. Bu bakımdan eleştirideki tutumları da aynıdır. Eğer eser kendi dünya görüşüne yakınsa, o eser ilke olarak iyidir; görülmelidir, okunmalıdır. Kendi dünya görüşünde olmayan eserleri görmek için de çaba harcamazlar. Çünkü karşıt dünya görüşünde olan eserleri zaten, bakılmaya, incelenmeye değmez bulurlar. Eğer eser kendi dünya görüşlerine yakınsa, o zaman ne derece yakın olduğunu, benzer eserlerle farklılığını, ayırımlarını göstermeye çalışırlar.
8. Felsefı yaklaşım:
İdeolojik yaklaşımda olduğu gibi eleştirmen incelediği eserde bağlı olduğu felsefe akımının özelliklerini bulmaya çalışır. Eleştirmen bir veya birden çok felsefe akımının etki- sinde kalmış olabilir. Örneğin, eseri Varoluşçu açıdan ya da Epistemolojik açıdan incelemek isteyebilir. Kahramanların davranışlarını bu açıdan ölçebilir. Genellikle her iyi sanat eseri çok yeni bir dünya getirir. İşte o dünyanın algılaması ve içine girilebilmesi, düşünsel yapısının çözümlenebilmesi için felsefeden yardım almak gerekebilir. Eleştirmen genellikle kendine özgü çözümleme araçları kullanır. Bu çözümlemeyi yapabilmesi için felsefe iyi bir araçtır.
9.Psiko-sosyal yaklaşım:
Bir eserin psikolojik kaynakları ve olayların yer aldığı çevrelerin toplumsal oluşumu eleştirmenin ilgi odaklarından biri olmuştur. Her bir kahramanın psikolojik yapısını, dinamiklerini saptamak, nedenlerini ortaya koymak; yazar-kahraman özdeşleşmesinin etkileşim yapısını ortaya koymak eleştirmenin görevlerinden biridir. Hangi çevreler ne gibi sanat eserlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Çevre-yapıt ilişkisinin ortaya çıkanlması, bu çeşit eleştirmelerde görülür.
10. Bilimsel yaklaşım:
Bilimsel yaklaşımda daha çok istatistik biliminin yardımlarından yararlanılmaya çalışılır. Sanat eserindeki bir çok veri sayılamalara başvurularak sayılır dökülür. Örneğin bir öyküde kaç tane 've' kullanılmıştır; 'düş' sözcüğü kaç kez kullanılmıştır; 'düş' sözcüğü kullanılmamışsa, 'hayal' sözcüğü kaç kez kullanılmıştır.. Bütün bu durumlar yazar ve eserine ilişkin farklı değerlendirmeler ortaya koyacaktır. Neler sayılabilir? Eleştirmenin önemli gördüğü hemen hemen her şey.
Doğal olarak bilimsel yaklaşımdan sadece kuru bir sayılama olgusu aşılamaz. Bilimsel yaklaşım biraz da bilim adamlarının yaklaşımını gösterir. Tarafsız, belli denencelerden hareket eden ve belli sonuçlara, genellemelere varmaya çalışan bir tutumu. Bu anlamıyla eleştirmen bazı neden sonuç ilişkilerinin de peşine düşecektir. Bir sonucu yaratan tek neden mi vardır; yoksa tek neden birçok sonucu mu yaratmıştır; neden belli midir, değil midir? Bütün bu sorulara mantıksal ve çözümlemeli yaklaşım içinde yanıt getirmeye çalışacaktır.
11. İzlenimci Yaklaşım:
İzlenimci yaklaşıma, öznel yaklaşım da denebilir. İzlenimci yaklaşımda yazar eserden yola çıkar fakat eseri bir tez olarak kabul edip genellikle yeni bir antitez ortaya sürmeye girişir. Eser onun için bir bahanedir. Önemli olan eleştirmenin söylemek istedikleridir. Bu yaklaşımdaki eleştirmenler eleştirmeyi bilimsel bir alan olarak kabul etmezler, daha çok onu 'deneme'ye yakın görürler, bu bakımdan bu çeşit eleştirmenler eleştirirken yeni anlatı özellikleri geliştirirler. Bu çeşit eleştirilerde gerekçesiz yargılar; arkadaşça tutumlar ve akıldan çok duygular rol oynar. Türk edebiyatında Nurullah Ataç daha çok izlenimci bir eleştirmen olarak tanınır. Zaten Ataç'm kendisi de tam bir eleştirmen olmadığını şöyle ifade eder: 'Bir sanat adamı olmaktı, sanat eserleri yaratmaktı dileğim' (Ataç,94) .
1 2. Nesnel Yaklaşım:
Nesnel olmak bir bakıma bilimsel eleştirinin de niteliğidir. Nesnel olmak esere karşı ve onun yazarına karşı tarafsız olmaktır. Bazıları eleştirmenin yetişmesi, eğitimi dolayısıyla belli bir düşünsel yapısı olacağını, bu bakımdan eleştirmenin tarafsız olmasının zor olduğunun belirtiyorlar.1 3. Yapısalcı Yaklaşım:
Eserin dilbilimsel yapısını ortaya çıkaran 'Yapısalcı Eleştirme'de metinden yola çıkılır. Metindeki her öğenin diğerleriyle ilişkisi gösterilmeye çalışılır. Her sözcüğün metinden doğan anlamlarının, diğer metinsel ilişkilerini ve alan öğelerinin dilbilimsel değerlendirmeleri su yüzüne çıkar. Bayrav 'Bugün, eleştirinin izlenimsel yargılardan kurtulup nesnel ölçütler üzerine kurulması gerektiğinden kimse kuşku duymuyor,' diyor Dilbilimsel Edebiyat Eleştirisi adlı yazısında. (Bayrav,45)
Eleştirme bir kötüleme ya da arkadaş işi bir övgüleme değildir. Belli bir parçanın, metinin, şiirin, öykünün, kitabın değerlendirilmesi,okuyucuya tanıtılmasıdır. İyi bir eleştirme iyi bir esere değer katar, onun değerini unutulmaz kılar, geniş topluluklara tanıtılmasını sağlar. Yalnız edebiyat eserinin okunması, bize pek fazla bir şey katmaz, fakat çeşitli eleştirmenlerin karşılıkla değerlendirmeleri arasında kendi düşüncelerimizin durumu, bizi eser karşısında etkin duruma geçirir. Eseri artık kendi malımız gibi savunabilir ya da onu yeni değerlendirmeler karşısında yalnız bırakıp kendi edebi ve sanat anlayışımızı yeniden değerlendirme durumunda kalabiliriz. Eleştirmen eser, yazar, okuyucu üçlemesinin arabulucusu belki de haklı olarak araya giren dördüncü öğesidir.
14. Anlatıbilim (stilistik) :
Anlambilim de denilen yeni dilbilim alanı bir eserin söylemiyle ilgilenir, Her eser bir bütündür. Eserin incelenmesi anlatının (üslubun) incelenmesidir. Eserin diline önem verilmelidir. Ancak dilden hareket ederek bir edebiyat yapıtının özüne varabiliriz. (Spitzer,32)
Çağdaş eleştirme anlayışı içerisinde bazı ölçütler koymak gerekirse, şunları söylemek ' mümkündür:
1. Sanat yaratmadır. Ondan 'güzel' olması beklenebilir.0ysa eleştiride bir eser söz konusudur. Onun değerlendirilmesi gerekir. O bakımdan eleştiri 'doğru' olanla ilgilidir.
2. Eleştirici olabildiği kadar nesnel olmalıdır; bunun için gerekli yöntemleri, teknikleri, değer biçmeye en elverişli ölçütleri bulması gerekir.
Eleştirme eseri okuyucuya doğru yöntemler kullanarak tanıtma olayıdır. Bunun çok değişik yöntemleri vardır. Fakat çağdaş eleştirmenler bütün bu yöntemleri eklektik olarak kullanmaktadır. Her bir yöntemin mutlak doğru olduğu hiç bir zaman savunulamaz. Zaten gereği de yoktur.Kaynakça:
Ataç, N. Okuruma Mektuplar, İstanbul, 1958. s. 97. Bayrav, Süheyla. Dilbilim, I.Ü.Y.D.Y.O., 1976,45
B e z i r ci, Asım. Bilimden Yana, İstanbul:Oluş Yay. 19 6 3.
Eliot, T.S. 'Geleneksel ve Bireysel Yeti', (Çev.Akşit Göktürk) ,Yeni Ufuklar, 1.7. 1960. Spitzer, L. Dil İlmi ve Kelime Sanatı. (Çev. Fikret Elbe) . Üç Makale, s. 32.1995
| 1,614 |
Yollardaki Mum Işığı
İlkbahar geceleri
Sevdalı ruhları
Sarhoş eden ay
Bu şehrin
Lacivert yollarında
Mum ışığını dağıtırken
O tablo
Hasret şiirim oluyor
Seni düşünüyorum,
Gel kara gözlüm
Sıcak ellerimi tut,
Yüreğine yaz
Beni ağlatan günleri.(Aksaray / 14 Nisan 2007)
| 39 |
Unutma
bir rüya gördümhayırdır inşallah
sevda denizinde yüzüyor çırpınıyorum
tutunacak bir şey yok batıyorum
tek ümidim sensin seni bekliyorum.sesin çınlıyor kulaklarımda,
ama sen yoksun yanımda,
rüyada olsa gel ne olur yanıma
muhtacım bebegim sıcaklıgına.bitsin bu rüya artık
hayali geliyor aklıma
unutursun beni deme ölüm gelir aklıma
kolaymı bebegim atamam bir kenaraseviyorken seni taparcasına.
sayende oldum mecnun deli divane
bakarmıyım başkasına bebegim,
birtek sen varsın gönlümde beni unutma.
| 67 |
Hayat işte....
Hayat işte
Ne plan yapmaya gelir
Ne sitem etmeye
Ne de söz vermeye
Plan yaparsın alt üst olur
Sitem edersin hiçbir şey karşıdan göründüğü gibi değildir
Söz verirsin, hayat seni öyle bir noktaya getirir ki
Tutmak istersin sözünü tutamazsın
Susmak istersin susamazsın
Yenir yutulur gibi değildir bazıları
Kusmak istersin içindekileri, kusamazsın
Yutmak istersin kelimeleri, yutamazsın
Gözlerini kapatır, yumruklarını sıkarsın
Kelimeler bile aciz kalır çaresizlikten
Konuşulacak yerde bile SUSARSIN
Hayat işte.......
| 72 |
Mavi Kırep Başında
Mavi kırep başında
Kalem oynar kaşında
Benim bir sevdiğim var
Onüç ondört yaşındaHaydi güzelim hopla da gel yanıma
Sarı liralar takayım gerdanınaMavileri giyersin
Allıları översin
Benim yüzüme gülüp
Başkasını seversinHaydi güzelim hopla da gel yanıma
Sarı liralar takayım gerdanınaMavi kırebimin oyası
Başıma vurdu boyası
Alcem dedi de almadı
Allah'ından bulasıHaydi güzelim hopla da gel yanıma
Sarı liralar takayım gerdanına
| 62 |
Sevgi Üstüne
SEVGİ ÜSTÜNEKerem aslı aslı için yanmış tutuşmuş
Ferhat dağlar delip sular getimiş
Mecnun Leyla için çöllere düşmüş
Destanlar yazılmış sevgi üstüneBesteler yapmışlar ağıt yakmışlar
Şarkılar söyleyip destan yazmışlar
Deli gibi sevenler ayrı kalmışlar
Romanlar yazılmış sevgi üstüneKimi bir yar sevmiş düşmüş sevdaya
Kimi sazın almış düşmüş yollara
Kimi isyan etmiş fani dünyaya
Destanlar yazılmış sevgi üstüneKimler gelmiş geçmiş fani dünyadan
Kerem mecnun Ferhat Emrah yunuslar
Sultan abdal gibi nice ozanlar
Türküler yazmışlar sevgi üstüne. M.CEMALETTİN AKBAŞ
ISTANBUL 10-10-1984
| 80 |
Gurbet
Beni koyup giden cefacı dilber!
Koyduğun yerlerde duramıyorum;
Beni de alsaydın nolur beraber?
Derdimi kimseye veremiyorum...Çıksam şu dağların yücelerine,
Eş olsam gurbetin gecelerine,
İmrenir dururum nicelerine,
Bir ben mi murada eremiyorum.Akşam olur, , kuşlar konar dallara,
Susamış yıldızlar iner göllere,
Güzeller dizilir ince yollara,
İçlerinde seni göremiyorum.Bir akar su görsem melil olurum,
Ben bu dertten hasta olmam ölürüm.
Seni kaybettiğim yerde bulurum,
Durduğun ellere varamıyorum.Bu gül yaprağımı dudak değil mi?
Ne diye kıvrılmış, yazık değil mi?
Sana giden yollar uzak değil mi?
Korkumdan bir türlü soramıyorum...Bağrımda koç gibi dağlar yatışır,
Görünmez dallarda kuşlar ötüşür,
Bir yerim var benim, yanar tutuşur,
Bir yerim kanıyor saramıyorum...
| 105 |
ÇOCUKLAR ÖLMESİN..............Deneme
Dünyadaki bütün çocukların insanca yaşamaya hakları vardır. Onlar tertemiz bir su damlasıdır. Henüz açılmamış bir tomurcuktur. Sadece Berkin değil, bu kahrolası çıkar savaşlarının, gözü dönmüş koltuk sevdalılarının (sağı, solu, ortası, yanı fark etmez) , şehvetinin cânileştirdiği tüm yaratıkların kurbanı zavallı çocuklar... Hepiniz için içim sızlıyor. Ben 21 yaşında evlâdını kaybetmiş bir anneyim. Evlât acısının derinliğini tatmış biriyim. Hiç bir anneye bu acıyı yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur. Irkı, mezhebi, milleti ne olursa olsun. İnsanların görüşleri de zevkleri gibi aynı olamaz. Kimsenin kimseyi zorlamaya hakkı yoktur. Çocuklar siyasetten ne anlar? Onlar, yaşadıkları ailesinin elbette tesirinde kalacaklardır gerçekten akılları erene kadar. Benim anlayamadığım, gerek siyâsi görüşlerde, gerek futbol maçlarında insanların böyle çılgınlaşıp birbirlerini yemesidir. Aklı olan fikirleriyle çarpışır. Sonra kim, kime düşman oluyor ki bir düşünseler... Hepsinin ataları, bayrakları, dinleri aynı. Hepsi bu vatanın evlatları. Tahriklere kapıldıkları zaman, birbirlerini incittikleri zaman, böyle Berkin gibi, Burakcan gibi, daha niceleri gibi ölümleriyle dağlandıkları zaman,bu vatana diş bileyenlerin sevinçten ellerini ovuşturduklarını görür gibiyim. Neden uyanmaz insanlar? Nedir bu? Baştakilerin de, karşısında olanların da el ele verip, gönül gönüle konuşup bu vahim duruma çare bulmaları, çare olmaları gerekmez mi? Bu vatanı kanları, canları bahasına bu günlere getiren atalarımızın, şehitlerimizin kemikleri sızladığı gibi, bugün tüm insanların yürekleri ağzında. Herkes birbirine karşı. Vatan elden gidecek, herkes koltuk sevdasında. İkiye bölünse iyi mi olacak? 'Böl, parçala'... Bunu yapmak için kolları sıvamış dış mihraklar...
Lütfen silkelensin herkes. Çocuklarımız da ölmesin. Vatanımız bölünmesin.
Benim için tüm çocuklar aynıdır. Keşke hepsini kucaklayabilecek kadar büyük olsa kollarım. Bu kirlenmiş dünyadaki kötülüklerden hepsini koruyabilecek gücüm olsa... Aç kalan zencisi de, tuvalet borularına düşürülüp yaşama mücadelesi veren Çinli çocuk da, Suriye'de bir lokmasını düşünmeden arkadaşlarıyla paylaşan küçük kız da benim evlâdım. Dilerim ki ömürleri mutlu geçsin. Karınları tok, yüzlerinde mutluluk gülleri açsın. Bahtları açık olsun. O zaman ben de mutlu olabileceğim. O zaman yüreğimdeki sızı biraz hafifleyecek...
| 303 |
O Yaz İşte, Saros’dan Kaçış!
İyi kötü, sevinçli hüzünlü yaz’lar vardır unutulmayan; sonbahar’lar gibi, kış’lar, ilkbahar’lar gibi. Ne hikmetse, herhalde bir tatil şarkısıdır da ondan “yaz” unutulmaz; herhalde bu yüzden “aşk”lara gebedir, unutulmaz yaz aşklarına da “unutulmaz! Şimdiki dünyada o da değişmiyor mu?
“Deprem yazı”nı insan nasıl unutabilir; ölümler, yıkım, yürek parçalanması ya da “Sıvas yazı”nı, dehşetengiz katliam!
Kişisel tarihime gelecek olursam, kırk yazdır Saros’a giderim; gençliğimin coşkusudur, o inanılmaz kumsal ve mavi deniz! Yazarlığımın besinidir, dolunay ve körfez! O yazlar ki aşklara gebedir, unutulabilir mi? Arzuyla zamanının gelmesi beklenen yaz’dır Saros! Şimdi bizim oralar, kıyı rezaleti olsa da geçmişin o doğası, dolayısıyla o doğada yaşananlar hiç unutulmaz.
Ama bir yaz var, Saros’dan kaçılan bir yaz; henüz kıyı bozulmamış, henüz kalabalık yok, üstelik yazın sonuna doğru, tenha, kimseler yok sahilde!
Her zamanki gibi kahvaltı geç yapılmış, mayo giyilmiş ve kimseciklerin olmadığı kumsala inip, ki iki adımlık yol, biraz güneşlenip, mavi denizde kulaç atmak sevinci...
Kumsala iniyorum, üç kişi sahilde güneşleniyor, sağıma doğru, bizim sitenin sınırı gibi; çevrede pek başka kimseler yok. Biri erkek, arkadaşım bizim siteden, tanıyorum, el sallıyor bana, ötekiler iki genç kadın. Yavaş yavaş yaklaşıyorum, tam seçemiyorum, miyobum ilerlemiş, zaten deniz kıyısına gözlükle inmiyorum. Yaklaştıkça seçmeye çalışıyorum, sanki anlamışım gibi bir iç tedirginliğiyle yürüyorum; iyice yaklaşıyorum onlara, iki genç kadının bana gülümsediklerini fark ediyorum ama yine de tam seçemiyorum; onları tanıdığım ân ise, kuma çakılı kalıyorum! Ne kadar çakıldım, durup baktım!
Biri, birkaç yaz önce Saros kumsalında kıvılcımlanmış ama İstanbul’da alev alev yanan ve kolay kolay insanın erişemeyeceği bir aşkın öznesi; öteki ise, çok daha öncesinden, acılarla kederlerle yoğrulduğum ama yaşamımda ilk kez itiraf edemediğim, “gizli aşkım”ın öznesi genç kadın! Biri yaşanıp, istencimin dışında parmaklarımın arasından kaymış, öteki hiç yaşanmamış, içte derin bir özlem! Hangisi daha sarsıcı?
Bu öykü gerçek; gerisi: kumların içinden bir süre sonra çıkabiliyor, güya belli etmiyor ki olanaklı mı, merhabalaşmalar falan, hoş sohbet. Sonra ilk İstanbul otobüsüne ki ertesi sabah, bilet!
Bir şekilde, değişerek bir romanıma giriyor o karşılaşma; ama benim için kolay kolay unutulacak bir yaz değil, Saros sahilinde birbirleriyle bakışımlı iki genç kadın! Ne rastlantı, 2002 yaz...
(5 Ağustos 2011,Dünya Kitap)
| 349 |
Bugün; Yine Yeniden Doğdum: GÜNLÜĞÜM İÇİN! . 000.002
Kim Yarattı İnsanı; DÜŞÜNCELERLE OLGUNLAŞIR DEYİ? .VATAN SATHI DOSTLUĞU; Aşk ile Anar İken Umudumuzu:
Gökteki Gri Renk Uyumlu Rota ile Yine Aşk Bulutu! .
Düşmeden Yıldırım, Yanmadan Orman; Aşkı Ne Güzel! .
Bir Acil Durum Olmaksızın Günlüğe Not Düşüvermek! .Şu Geniş ve Derin Mekan Sunan Dünya; Ne Serindir! .
Herkesi Taşıyor Dünya; İyileri, Daha İyileri Var! .
Kim Kimden Daha Umutlu? . Kimler; Huzuru Bulanlar? .
Yağmur; Doğaya! . Sevgi; Kalbe! . İnsan; Eserindir! . (Metin Yazarı: Kemal KABCIK – ANTALYA - 19 Ocak 2012 Perşembe 08:23:22 }
| 96 |
Türkiyem
Memleketler içinde,
Beneziyorsun cennete.
Karadeniz,Akdeniz,
Güzelsin sen Türkiye'm.İstanbul tarih gibi,
Sokakları evleri.
Dolmabahçe Sarayı,
Atatürk'ün eseri.Doğusu başka servet,
Batısında bin nimet.
Bütün dünyadan elbet,
Özelsin sen Türkiye'm.
| 28 |
Ayrılık Gecesi
Gökyüzü bahtımdan kara
Yüzümü kara çıkardı hayat
Arabeskten beter ömrüm artık
Lodos ayrılık türküsünde keman çalıyorFidanlar her bahar çiçek açıp
Her güz yaprak dökecek
Ben senden ve yarınlarımızdan uzak
Fırtınalarda yelkenler yıpranacak
Ayaklarda terlikler eskiyecek
Tellere takılacak uçurtmalarKahkahalarına karışmıştı dalgalar zamanında
Elini tuttuğumda
-Bir temmuz sabahıydı değil mi-
Güneş ufkun perdesini çekmişti
Mehtap göğün esmer gerdanında zümrüttü
Yıldızlar dipsiz hazine kuyusundan taşmıştıŞimdi uzaklardan uzaklardasın
Hayallerden uzak
Dalgalar gibi yumruklasam mı
Kalbinden katı taşları ne
Gökyüzü canıma kasteder ayrılık gecesi çünkü
Gökyüzü bahtımdan kara
Yüzümü kara çıkardı hayat
Arabeskten beter ömrüm artık
Lodos ayrılık türküsünde keman çalıyor
Ayrılık gecesi gökyüzü
Mehtabı tek göz
Yıldızları sivilce
Yalvarmamı tınlamaz şaşı celladın suratı
| 111 |
Otogarlar
otogarlar; yepyeni taze günlere başlangıç
otogarlar; tüm geride kalanlardan kaçışkapı içeri girersin yoğun bir uğultu
donuk bakışlar kalkış vaktini bekler
otogarlar; sürgün yeri dipsiz bir kuytu
peron araları, bilinmezliğe açılan direklerbir daha görmeyecekmiş gibi hisli sarılanlar
veda gülüşlerinde gizlenmeye çalışılan hüzün
ıssız,sessiz,nemli gözlerle sorulanlar
veda hali yakar,veda hali hazinotogarlar; yepyeni taze günlere başlangıç
otogarlar; yaşam üzerine derin düşünce
otogarlar; tüm geride kalanlardan kaçış
otogarlar; ayrılık anı zor sevince
| 69 |
Kedi Kadar
Sen bir kediye gülümsedin
Ben kediyi kıskandımSen bir kediyi kucağına alıp sevdin
Ben boş yere umutlandımNankör kedi seni bıraktı kaçtı gitti
Ben bir kedi kadar olamadım1 Nisan 2000
| 30 |
Büyülü Irmak
Büyüledin beni büyülü ırmak
Gözüm sadece seni gördü
Senin üzerinde gelecek parıldıyordu.
Ben de sana bakıyorum
Geleceği görebilmek içinHeyecanlanıyorum
Gelecekte ne olacak?
Kötülük mü? İyilik mi?
Ben sana geleceğimi
Öğrenebilmek için bakıyorum.
| 34 |
Cango'nun Sabahı (Hikaye)
Bir buçuk aydır yoğun bakımda tuttuğumuz minik kedi Cango henüz iki aylık bile değil. Kısacık ömründe bir gün rahat etmedi. Sürekli aşırı ateş, sindirim sisteminde bozukluk, ama hepsinden kötüsü hareketlerini kontrol edememesi... Hala düzgün yürüyemiyor, yemek yiyemiyor, su içemiyor. Elimizle özel bebek kedi maması ile besleyip su içiriyoruz, tuvaletini yaptırıyoruz. Aç olduğunu kendisi anlamadığı için yemek yedirirken de çırpınıp kurtulmaya çalışıyor.İlk defa 'anlamlı' bir hareket yaptığında (yerdeki birşeyi görmüş, ona doğru yürüyüp patilemişti) evde bayram havası yaşandı. Veterinerin vurduğu iğnelerle biraz aklı başına gelmeye başlamış, birkaç adımda bir durup kollarını çılgın gibi sallaması ve yuvarlanmasını saymazsanız yürümeye başlamıştı. Hatta tabağına gidip yemeğe-suya ağzını daldırıyordu, kafasını kaldırdığında ağzındakiler geri dökülse bile.Ama yine de arasıra kriz geçiriyor ve ne olursa olsun ateşi hiç düşmüyordu. Ateşten dolayı vücudunun her yerinde yaralar çıkıp tüyleri dökülmüş olsa da ona aynı ilgiyi ve sevgiyi göstermeye devam ettik. Evdeki diğer kedilerimiz ise ona arkadaşlık ediyor ve hasta olduğu için fazla üstüne gitmiyorlardı.Geçen gün onu salonun ortasında kusmuş ve hacim olarak yarıya inmiş bir şekilde bulduğumda çok bitkindi. Sepetine koyup dinlenmesini sağladım. Baygın şekilde uzun süre yattı. Sonra komaya girdi. Sinir sistemi tamamen iflas etmiş vaziyette, sadece kalbi atıyor ve anormal hızlı nefes alıp veriyordu. Açık duran gözlerini de kırpmıyor, tamamen tepkisiz ve kıpırtısız yatıyordu. Bu şekilde saatler geçti. Ağzından salyası akmış, gözleri donuklaşmıştı. Dokunduğumda bir an için 'ateşi düşmüş' dedim ama sonra aslında soğuyup katılaşmaya başladığını anladım.Daha önce de hasta kedilerin ölümüne şahit olmuştum. Bu maalesef hemen olup biten birşey değil ve canın çıkması saatlerce sürebiliyor. Ağzına damlalıkla su damlatmaktan başka elimizden birşey gelmiyordu. Ve ben onun tıpkı havası kaçan bir balon gibi gitgide küçülmesini ve küçük çırpınmalarla nihayet ölmesini görmek istemediğim için ve vakit de geç olduğu için gidip yattım. Sabah olduğunda kendi üzüntümün yanında annemin de üzüntüsüne çare bulmam gerekiyordu. Çünkü kediyle asıl o ilgilenip, günler ve gecelerce dinlenmeden bakımını yapıyordu ve onu şüphesiz hepimizden çok seviyordu.Sabah kalktığımda Cango'nun Apalak ile koridorda koşmaca oynadığını gördüm. Dün gece komaya giren, soğuyup katılaşan o değilmiş gibi (yine kollarını çılgın gibi sallayarak ve birkaç adımda bir yere yuvarlanarak gitmesine ve yüksek ateşten cayır cayır yanmasına rağmen) hayattaydı ve tüyleri dökülmüş yaralı zayıf suratının içindeki iki üzüm tanesi gibi duran gözlerinde iflah olmaz bir ümitle hayata bakıyordu.Sevgili Cango, saydığım kadarıyla beş canın kaldı. Ama daha iki aylıksın. Ne olur iyileş artık. Seni çok seviyoruz.29.08.2007
| 388 |
Bilirim Anadolu insanının,güzel ahlakını.
Bilirim Anadolu insanının,güzel ahlakını.
Bilirim Anadolu İnsanının,
Tesbih taneleri gibi olan,sımsıkı Kardeşliğini.Yine bilirim,bir tarla,bir kan davası yüzünden,
Birbirlerini,Öldüresiye sevdiklerini.! ...
| 24 |
Anadolu denilen toprak olan vatan bizim
Gönül çeşmelerinden temiz su akan
Vatan için tertemiz olan kanını döken
Yiğitlerin üzerinde oynaşıp gezip yetiştiği
Anadolu denilen toprak vatan bizimHaram lokmaya asla el sürmeyen
Vatan sevgisi hiç eksik olmayan
Bahçelerinde gülü açıp solmayan
Anadolu denilen toprak vatan bizimDadaloğlunun türkü bestelenen sazında
Karacaoğlannın uslanmayan gönlünde
Kor oğlunun at oynattığı çamlı belinde
Anadolu denilen toprak vatan bizimErzurum’un erişilmez karlı yaylalarında
Kaz dağının oksijen dolu ormanlarında
Yürüğün,afşarın su geçirmez kıl çadırında
Anadolu denilen toprak vatan bizimHalil ÇOLAK 02.07.2006 Yenimahalle Ankara
| 84 |
Palandöken’de bir şair
İlkyazda Palandöken
Her bakışa bir giysi değişir
Gelincik kırmızı
Çiğdem beyaz
Ay kıştan kalma deli sevişirPalandöken’de bir şair
Palandöken bir şiir
Her okunduğunda
Şair değişir
Şiir değişirAy kıştan kalma Ay deli sevişirNot: Palandöken’li şaire ithaf edilmiştir.
| 39 |
Yağmur
Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat. Yıllardır bozbulanık suları yudumladım,
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları,
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım. Hasretin alev alev içime bir an düştü,
Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü,
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde,
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü. İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin,
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla,
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin,
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla,
Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak,
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak. Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım,
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı,
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım. Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü,
Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü,
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe,
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü. Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden,
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına,
Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden,
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına,
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin,
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin. Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım,
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış mazide,
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım. Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü,
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü,
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin,
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü. Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan,
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar,
Mutluluk nağmeleri işitirler Hıradan,
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar,
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri,
Paramparça, ateşler şahının hayalleri. Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım,
O mücella çehreni izleseydim ebedi,
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım. Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü,
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü,
Katil sinekler deldi hicabın perdesini,
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü. Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında,
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin,
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında,
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin,
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü,
On asırlık ocağın savururdum külünü. Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım,
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak,
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım. Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü,
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü,
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara,
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü. Badiye yaylasında koklasaydım izini,
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar,
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini,
Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar.
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya,
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya. Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım,
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu,
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım. Haritanın en beyaz noktasına kan düştü,
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü,
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi,
Hakların temeline sanki bir volkan düştü. Firakınla kavrulur çölde kum taneleri,
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir,
Erdemin, bereketin doldurur haneleri,
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir,
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların,
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların. Devlerin esrarını aynalara sorsaydım,
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler,
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım. Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü,
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü,
Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer,
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü. Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini,
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir,
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini,
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir,
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından,
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından. Madeni arzuların ardında seyre daldım,
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini,
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım. Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü,
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü,
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali,
Hazindir ki; dertleri aşmaya umman düştü. Ay gibisin, güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir, mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin.Yağmur, bir gün elini ellerimde bulsaydım,
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş te ben olsaydım.Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü,
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü,
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan,
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü. Islaklığı sanadır ahımın, efganımın,
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler,
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın,
Nazarın ok misali karanlıkları deler.
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin,
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin. Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım,
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar,
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım. Yağmur, ayrılığıma seninle derman düştü,
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü,
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün,
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü. Nefesinle yeniden çizilecek desenler,
Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek,
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler,
Anneler çocuklara hep seni içirecek,
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin,
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin. Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım,
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın,
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım. Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü,
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü,
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın,
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü. Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım,
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım,
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım,
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım,
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım,
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım,
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım,
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım,
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım,
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım,
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım,
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın,
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım...
| 864 |
Ağlama Yeter
AĞLAMA YETERBir gün gelir ayrılırsın
Kader de bu da varmış dersin
Hiç hesaba katmamışken
Bir gün gelir ayrılırsınVakit geldiği an
Gözlerin dolar inan
Unutamam seni dersin
Ayrılık geldiği günUnutma ne olur beni dersin
Kimler unutulmadı ki sen unutulmayasın
Seni seviyorum dersin
Ayrılık geldiği günVarlığına âşıktım
Yokluğunda delirmiştim
Seni seviyorum demiştin
Sense ayrılık demiştinHasret kolay değil
Ayrılıksa ölüm değil
Geriye ise ağlamak kalır
Her şey ayrıldığımızda kalırDers zamanı iken
Arkadaşlık aklında iken
Teneffüs zili çalıyorken
Çalan ayrılık ziliydi inanAğlama yeter
Gözyaşın biter
Sonunda o da gider
Gül artık yeterHacı Ömer KILIÇ
| 92 |
Sevinç ile neşe
İçimdeki karanlığı şiirlerle anlattım
Yeter dedi dostlarım
Yeter içimizi kararttın
Birazcık da seviçli
Ve neşeli şeyler ya
Köşe bucak aradım
Sevinç ile Neşe'yi
Sevinç kuafördeymiş
Neşe hamama gitmiş İzmir/ 08.08.2008
| 33 |
~~Ömrün En Hazin Yerinde Bir Gün~~
ömrün en hazin yerinde bir güngeçmişe dalacak utanacaksınumudun kalmayacak yarının sürgüngözlerin dolacak ağlayacaksınsızlayacaksın cızlayacaksınferyat edip haykıracaksınbağıracaksın çağıraksınyanında beni bulamayacaksınsaçına aklar düşünce bir günsiyah saçlarını okşadığımı arayacaksınaynanın karşısına geçipte her günellerimi hayal edipte tarayacaksınsızlayacaksın cızlayacaksınferyat edip haykıracaksınbağıracaksın çağıracaksınyanında beni bulamayacaksın
| 45 |
Mahzuni Baba
Vurdun şimdi bizi dom dom kurşunuyla
Acılı haberin parçaladı içimizi MAHZUNİ BABA
Çağımızın PİR SULTAN'ı gönlümüz seninle
Ansızın bıraktın özümüze sızı MAHZUNİ BABABu memleket, bu insanlar seninledir
Sanma ki yalnızsın sonsuz türkülerdesin
Sesin yankılanıp durur özlemle kulağımda
Çağın demi-devranın dilindesin MAHZUNİ BABAHalkın yoksulluğuna katık oldu türkülerin
Yaşam seninle güzeldi, sen yaşamla
Varlığın mazlumlara güç-kuvvetti
Öksüz kaldı cümle ozanların MAHZUNİ BABAAğlamak, sızlamak ne çare
Felek çok gördü seni bize
Son bir kez gelseydin DERSİM'e
Matemin dört bir yanı yaktı nara MAHZUNİ BABAErenler yoluna koydun canını
Söylerdi dilin sevgiyi, dostluğu
Perişan eyledin dostu-düşmanı
HACI BEKTAŞ açtı sana kucağını MAHZUNİ BABASen kolay kolay yorulup, yılmazdın
Hapislerden, sürgünlerden geçtin
ALİ yoluna, HÜSEYİN aşkına severdin
Bilmem ki nasıl geldin feleğin oyununa MAHZUNİ BABACafer'leri, Musa'ları, Hasan Hüseyin'leri
Ya şimdi kim yoldaş olacak bizlere
O içli, hüzünlü, yanık sesi
Unutur mu bu toprağın fakirleri
Toprağına bir dest gül serpmeye
Geldi kucak kucak sevenlerin MAHZUNİ BABAHacı Bektaş / 18.05.2002 Saat: 02.56
| 155 |
Yalnızlık
“bıraktım sövmeyi dinine imanına
gemim demirledi yalnızlar limanına
*
yalnızsan farksız kış gecesi yaz gecesi
sanki bana yapışıp kaldı tez geçesi
*
ışıltılar içindeki karanlık şehir
hiç kimsede yok mu yalnızlığa panzehir
*
yalnızlık baş belası hep bir yanın eksik
say ki sol kolun ta omuz başından kesik
*
hayat yorgunuyum güzellik budalası
yaşadığım yalnızlıkların en alası
*
bilirim yalnızlığın binlerce rengini
yalnızdır insan bulamayınca dengini
*
oysa kalabalıktan kaçmak istemiştim
yalnızlık kısa zamanda biter demiştim
*
bu yalnızlık üzerime yapıştı kaldı
sanırsın tarlaya tohum ektim kök saldı
*
çeşit çeşit yalnızlık seçip alırsınız
kalabalık içinde yalnız kalırsınız
*
yalnız sayılmazsın kendini kaybetmişsen
sen varsın bile diyemem benden gitmişsen
*
ben hep benimleyim sensiz yalnızım sanma
öğretti hayat gidenin adını anma
*
aşk biter yalnızlık üretir iki kişi
iki kişilik ölümdür aşkın bitişi
*
gel bir tanem bitmeyen yalnızlığım bitsin
bu yalnızlık dönülmeyen yerlere gitsin…” 07.05.2013
| 147 |
Umut! ..unut beni, ben bir kağıt gemi..
Kağıttan gemiler yaptım bembeyaz tenim gibiEngin maviliklere saldım hiç bir gün görmeyen benim gibiKeyfine diyecek yoktu öyle böyle geçti bir yazKışı unuttuk; deniz dondu,kağıt gemi beyaz, üsteki toprak beyaz..
| 36 |
Sone 75
Bir an sevinç duyarken, korkuyorum sonra hemen,
Haydut yıllar çalar götürür diye hazinemi;
Bir an, başbaşa kalmaktan öte bir şey istemezken,
Sonra diyorum ki, alem niye görmesin sevincimi?
Bazan, sana baka baka kendime çektiğim ziyafetle,
Doydum sanırken, bir bakışın açlığıyla ölüyorum sonra,
Senin bana verdiğin ya da verebileceğinden öte,
Ne bir şeyden zevk alıyorum, ne de çabalıyorum almaya.
İşte böyle, her gün hem açlıktan ölüyor, hem tıkanıyorum;
Ya oburca her şeyi yiyorum, ya da hiçbir şeye dokunmuyorum.
| 79 |
Bir Sevgi
bir sevgi vardı adı olan sen.
bir sevgi vardı yokluğunla tükenen.
bir sevgi vardı her zaman,
bir sevgi vardı her şeyden geriye kalan.
bir sevgi vardı elini tutacak kadar yakın.
ve bir kadın vardı adı senin adın.
ve şimdi o kadınla bir sen varsın.
o kadın ve bir sen…25–07–2010
| 51 |
Güle Güle Baba, Güle Güle Ecevit
Her beraberliğin bir sonu var
Bu gün yolculuğun veda saati
Uzaklarda da olsa sevdiklerim
Varlığın yeterdi kalbimin derininde
Şimdi veda saati
Eşyalar toplanmış
Beklenir uzaklara uçuşan nehir
Güvercinler saf tuttu bir bir
Karınca misali sevdiklerin
Şimdi veda saati
Ağlamaya bile takatim yok
Hepsi içime aktı gözyaşlarımın
Yanaklarımda hüznün yoku saklı
Küçük ayaklarınla gözden kayboluyor hayalin
Bana bir tek anılar kaldı
Yollar toz bulutuna sarılıp
Aldı götürdü uzaklara
Her adımda yeniden dönüp gelirsin
Gittiğin yerlerde de benimlesin...Turan Gökmenoğlu
Göztepe, 6 Kasım 2006
| 87 |
Gül Sen Gül
Ne olur gül
Ömrümde bir kere gül
Gülüşünde açar gonca gül
Bir kere gül sen gül
Gülüşün teselli olur ömür boyu
| 24 |
Meltem Esintisi 052 KENDİMİZDEN GEÇERKEN
HER GÜNÜN BİR ÖNCEKİ YILA GÖRE, YILBAŞI OLDUĞUNU UNUTUP, GLOBAL VAMPİR TÜKETİM EKONOMİSİ ÇILGINLIĞININ FİTİLİNİ ATEŞLEYEN YILBAŞI YORTULARINDA KENDİMİZDEN GEÇERKEN.KENDİMİZDEN GEÇERKENİnsan, ebed âleminde yaratılıp, o âlemin standartlarına göre donatılmış olup, donanımlarını tanıma, doğru kullanma ve yeteneklerini geliştirmesi için, ruh cevherine, test amaçlı madde denilen malzemelerden inşa edilmiş vücut gömleği giydirilmiştir. Geldiği mana âleminin karakteristik özellikleri, yaşadığı dünya hayatının her safhasında kendisini belli etmesine rağmen, sadece genel yaşamın ve özel yaşamının devamı adına his ettirilmiş olan haz ve lezzet, tatminsizliğinden duyduğu elem ve endişe; sonlu ve sınırlı hayatın ihtiyaçlarının temini ve devamını sağlama içgüdüsü ile hareket etmeyi hayatının TEK gayesi haline getirme gafletinden bir türlü kurtulamamaktadır. Geldiği âlemi his etmesine rağmen hatırlamaz.
Gidenleri görüp kendisinin de hiç ummadığı bir zamanda gideceğini bilmesine rağmen; yaşam şartlarına ve hayat arkadaşlarına alıştığından dolayı gitmek istemez ve bir gün gideceğini akınla bile getirmek istemez. Kalma isteği, mukadder yolculuğu engellemeye yeter mi?
Elde etmek istediği dünyalıklar, ölümle terk edip giderken bir değer ifade edermi? Ne dersiniz, her şeyi yeniden düşünmek, hayata farklı bir pencereden bakmak gerekmezmi? Hele başlarken daha dün gibi gelişini kutladığımız, geçen yeni yılları geride bırakıp yenisinin bitmeyeceğinin aldanmışlığı içinde, aynı umutlar ile doğum günlerimizi ve yılbaşılarımızı kutlarken. HER GÜNÜN BİR ÖNCEKİ YILA GÖRE, YILBAŞI OLDUĞUNU UNUTUP, GLOBAL VAMPİR TÜKETİM EKONOMİSİ ÇILGINLIĞININ FİTİLİNİ ATEŞLEYEN YILBAŞI YORTULARINDA KENDİMİZDEN GEÇERKEN.
| 219 |
Sevgi Dediğin
Sevgi dediğin,sadece bir kadının bir erkekle,
Bir erkeğinde bir kadınla birlikte olması değildir.
Sevgi dediğin,yüreğin en sıcak köşesinde ömür boyu bulunandır.
Sevgi,geçici nimetlere sahip olmak değildir,
Tam aksine Yaradana ve Resulullaha olanıdır.
Sevgi dediğin,kurumaya yüz tutan ağaçları yeşertendir.
Ağlamayı unutunların gözlerinden yaşları getirendir.
Seveni sevene bir yol bulup ulaştırandır.
Gönülleri rencide etmeyip onure edendir,
Sadece onun için seven onun için buğz edendir.Sevgi dediğin,insanı mütavazı edendir,
Çok susturan az konuşturandır.
Nefsinin kölesi olmayandır,
Yüreklere giren,orada dal budak verip yeşerendir.
Sevgi dediğin,annelerin merhametini aratmayandır.
Cesaretin tarifi yapılamayandır.
Sadakatin ve ahde vefanın abidesi olanıdır.
Kayaları delip sevda fidanları dikendir.
Sevgi dediğin,püfür püfür sevda ormanlarında,
Rahmani esintileri soluyan ve solutandır.
13/04/2005
| 109 |
Şehir İnsanı
Toplayıp bavulu vurup kendini asvaltsız yollara, şehirden kaçmalı. Kuş sesleriyle uyanmalı, deniz kokmalı her sabah. Başak tarlaları arasında gelincik toplamalı çocuklugumuza götüren. Bahçe sohbetleri, semaverde çay, gramofonda eski şarkılar. Derin bir nefes almalı yaşama dair. Daralttıkca daraltıyor bu şehir insanı...
| 42 |
Bugün de Ölmedi Ruhum.
sahil;bugün daha bir sessiz...mayıs soğuğu sarmış gün batımınıve yalnızlığı içine almış...yalnızlık ve yokluksenindir diyorum kendime...ağzımda kuru bir sessizliksessizlik;toplamı biraz sensizlik...sahil;bugün başka bir hüzün kokuyor...iç çekişlerimi hiçe sayıyorsavruldum sessizliğimdegözlerime sisler iniyor...
"bugün de ölmedi ruhum"23 Mayıs 2017 20:44
| 41 |
İnci
-Aşkı öğrenmek için sevmek; değerini bilmek içinse çok sevilmiş olmak gerekir. Gerçek bir aşkta asla kırgınlık, infial, sitem ve küskünlük olmaz. Rüzgâr tozuna karışıp gider bu duygular. Geride yalnızca aşk kalır. - N.Erlaçinkıyıdan kıyıya süren
alabora öncesi
ve sonrası
geminin omurgası eriyene dek
en değerli
aşk tutuluyor halenyosunun kararttığı koyda
tek bir inci tanesi büyüse
bir istiridyede meselâ
adımı yazsalar üstüne“aşk” deseleryeter! (5 Kasım 2004)
| 66 |
O BEYAZ BİR KUŞTU
O, beyaz bir kuştu, uzun kanatlı;Ardında ışıktan bir iz bıraktı.Yel gibi dağları aştı bir atlıArada bir engin deniz bıraktı.Uzaktan gelirken derin akisler,Kapadı geçtiğim yolları sisler.Tutuştu içimde birikmiş hisler;Gönlümü o kadar temiz bıraktı.O, beyaz bir kuştu, ak kanatlıydı;Yel gibi dağları aşan atlıydı;Hayâldi, hayâlden bile tatlıydı;Ne ışık bıraktı, ne iz bıraktı!
| 53 |
Hain Dünya
Hain Dünya
Dünya yalpalıyon, olmuşsun sersem.
Yalan söylersin, birkaç soru sorsam.
Yıkayıp da, temiz cebime koysam.
Pisliğin dağılır gider, dünya. Tüm kâinleri, koynunda beslersin.
Kimini azdırır, kimini uslarsın.
Kimini soyar, kimini süslersin.
Senin işin, belli olmuyor, dünya.Âlemden bıkana, sende küsersin.
Nimetin vermez, yüzün asarsın.
Sorusuna, cevap vermez kızarsın.
Senden, asla dost olmaz imiş, dünya. İnsanlar, hep seni karıştırırlar.
Oğullar, dedeye soruştururlar.
Seni, birbirine bölüştürürler.
Garip sırrın, çözülemiyor dünya.Seni dövene, nimeti verirsin.
Paksoy’umu da, geriden görürsün.
Beni, kim bu diye, kime sorarsın.
Sendin bana, bana gel diyen, dünya.
| 89 |
Zamanı Kovaladı Hüzün
Sıkıntının bunaltan zehri
Izdırabı tattırdı bu gün.
Düğümledi azmimi acizlik,
Çözün! sonuna kadar çözün.Alev alev akşamın ufku,
Dertlerimi kül etti güzün.
Ayrılığın, hasretli şarkı
Zamanı kovaladı hüzün.Vatanıma gülümsüyor hilal,
Sevinç gözyaşlarımı dizin.
Çağırırken huzura Bilal
Acizliği son defa ezin.Vatanıma gülümsüyor hilal
Sevinç gözyaşlarımı dizin.
Çağırırken huzura Bilal
Acizliği son defa ezin.
| 54 |
Mehmedim
Milletin Türk dinin İslam dinidir,
Vatan için sen şehit ol Mehmet,im
Ayrılık yok bugün birlik günüdür,
Ya şehit ol ya da gazi Mehmet,im. Hep bir oldu şu Yahudi cinsleri,
Cana zulmetmektir sade işleri
Milletime kin doludur içleri,
Millet için sen şehit ol, Mehmet,im. Dün Afganlı bugün Gazze yanıyor
Bizim millet bize gelmez sanıyor,
Saf olan milletim geçuyaniyor
Dinin için sen şehit ol,, Mehmet,im Düşün ak kefensiz yurtta yatanı
Onlar bize teslim etti vatanı,
Hiç bir kula baş eğmeyen atanı,
Bayrak için sen şehit ol,. Mehmet,im
| 86 |
Aile
Aileler temelidir toplumun,
Bireyleri için huzur; aile!
Her dönem önemi kaçınmaz onun,
Derdin olduğunda hazır; aile! Hem huzurun, eğitimin kaynağı,
Bakınca yeşerir, bahçesi-bağı,
Sırtın yasladığın bir güven dağı,
İnsanları eder, vezir; aile! Eğitimin kökenini veriyor,
Merhem olup yaraları sarıyor,
Her ortamda iyiliği arıyor,
Kötülüğün kökün kazır; aile! İnsan için sevgi-şefkat yuvası,
Anlayana sanki yayla havası,
Huzuru sağlamak, asıl davası,
Kıymetin bilene nazır; aile! Dertli, bu durumu yaşadı, yazdı,
Birçok diyar gördü, çok diyar gezdi,
İnan söylediği yine de azdı,
Dara düştüğünde hızır; aile!
ERDEMLİ-22 Nisan 2015-Çarşamba
Cafer AKSAY
| 89 |
Bir Sınır Hikayesi
Sınır hikayelerinde hep ayrılıklardan göz yaşı ve tel örgülerden bahsedilir. Sonunda ise; mutlaka ölüm vardır. Bu hikâyemizde ise; tel örgüler arkasındaki umudun, hüznün sevince, dönüşmesine tanıklık edeceğiz. Hızla globalleşen dünyamızda sınırların kaldırılması konularında çalışmalar yapılmakta iken; Ülkemizin şirin beldesi Ceylanpınar’ da yaklaşan bayramlarda tel örgüler arkasında Suriye’ de, Resulayn’ da yaşayan akrabalarla bayramlaşmak üzere yoğun bir şekilde hazırlıklar yapılırdı. Çünkü bu bayramda da “TEL” e gidecek ve karşıdan gelen akrabaları ile hasret giderecekler. Beraberlerinde getirdikleri hediye paketlerini tellerin üzerinden birbirlerine atacak ve o şekilde kendisine atılan fakat orta alana düşen paketi getirmek üzere görevlendirilen Mehmetçik’ ten yardım talep edecekler. Yıllar yılı Ceylanpınar’ lı için bayram ve bayramlaşma bu demekti. Ancak, insan onurunu zedeleyen ve insanlığa hiç yakışmayan bu görüntülere bir son verilmeliydi, bir şeyler yapılmalıydı. Sınırın iki tarafındaki akrabaları bir araya getirmek, bir nebze de olsa birbirlerine sarılabilmelerine imkân sağlanmalıydı. İşte tam bu sırada; bu durum Şanlıurfa Valisi Sayın Şahabbetin HARPUT’a arzediliyor ve Haseki Valisi Sayın Suphi HARP ile müşterek bir protokol hazırlanıyordu. Bundan böyle akrabalar biri birlerini evlerinde “İdari Mektup” la ziyaret edecek ve 48 saatliğine de olsa hasret gidereceklerdi. Genelde bu protokol iki vilayeti bağlamasına rağmen, özelde Ceylanpınar ve Resulayn’ da görevli idareciler tarafından uygulamaya konulacak ve biri birlerine hasret insanların kavuşabilmelerinin alt yapısı hazırlanacaktı. Şu anda uygulanmakta olan ve parçalanmış aileleri bir araya getiren bu uygulama başarı ile devam etmektedir. Bu tür hasretlikleri ortadan kaldıran, insanı ön planda tutup, insani değerlere önem veren bu uygulama daha sonra “Ceylanpınar Modeli” olarak tüm sınır bölgelerinde başarıyla uygulanmaya konulmuştur.
| 252 |
Hesaplaşma
Yağmur benden önce yapmış hesabını
Kendimden önce adım gitmiş cadde boyuna
Gençlik gözyaşlarından sonra beyhudedir hayat
Sürüklenip gidiyorum akan suyla
Cadde boyunda bir oluğun koynunda
| 26 |
Sevmesini Biliyorsan Gaziantepli bestekar-şair Erol Güngör şiiri
Kalbindeki sevinç bitmez
Gözündeki ışık gitmez
Değerine övgü yetmez
Sevmesini biliyorsan..Her sofrada yerin olur
Dostlukların derin olur
İçin daha serin olur
Sevmesini biliyorsan..Sabahları üzülmezsin
Akşamları süzülmezsin
Yanlış yolda yürümezsin
Sevmesini biliyorsan..Tatlı dilde sözün olur
Karakterli özün olur
Melek gibi yüzün olur
Sevmesini biliyorsan..
| 50 |
Hayır Eylesin
Nere gidiliyor, bu gidiş nere
Allah sonumuzu hayır eylesin
Bir hazırlık yapamadık mahşere
Allah sonumuzu hayır eylesin.Kaçış yok kabire varılacaktır
Gün gelince mizan kurulacaktır
Herkesin yaptığı sorulacaktır
Allah sonumuzu hayır eylesinÖlüm gelip yakalarsa aniden
Göç edipte gideceğiz faniden
Bir de kurtarırsak şu zebaniden
Allah sonumuzu hayır eylesin Şükrani’yim hayır ola sonumuz
Hak yolunda kurban ola canımız
Viran olup, yok olacak hanımız
Allah sonumuzu hayır eylesin 21.02.1011
ŞÜKRANİ
| 69 |
Sana Dair 21
.Bütün öteki hayatlarımın içinden sıyrılıp çıktım, geriye dönüp baktığımda koskoca bir orman yangını, kül kokusu her bir yanım. Ben senin yüzünden benim, bütün planlarımı sil baştan yazdım, beni bekleyen dağlarımı kandırdım, çiğdemlerin yüzüne bakacak yüzüm yok, ne zaman derinlere dalsam, kendimi adını telaffuz bile edemediğim tepeden tırnağa yangın yeri orusbuların esiri buluyorum. Unuttum çoluğa çocuğa karışmayı. Artık aklımın cundan geçmiyor Kurban Bayramlarında kayınpeder elleri koklamak “hoş geldin oğlum” diyen kayınvalide hasretim alıp başını gitti. Durmadan gülfidanları dikiyorum emrime amade bir kamu toprağına, Allah’a çok fazla inanmadığım halde yağmur duasına çıkıyorum akşamları, bütün canlıların yaşayabildiği kadar yaşamsını delicesine istediğim halde, sırtımda zehir püsküren bir pompayla böcek avına çıkıyorum güllerim daha güzel gülümsesin diye. Her tomurcuk sensin bence, her gül sen, bütün renkler sana benziyor, bütün dikenler yine sen ve battın mı batırıyorsun yedi kat yerin dibine…
Selvilerin kabukları çatlıyor her yaz, parmak uçlarımla çatlayan kabukları ayıklıyorum gövdesinden, sonra başımı kaldırıp bütün coşkusuyla fışkırıp gökyüzünü kucaklayan dalarıyla konuşuyorum, senden söz ediyorum onlara ve artık onlar seni tanıyor, leylakların ömrü acınacak kadar kısa ve papatyalar bir yandan dökülürken, bir yandan açıyorlar, rengârenk Çin karanfillerim, gittiğim her yerden akşamsefası tohumları derliyorum sigara paketime, akşamsefaları ki en az benim kadar arsızdır, güneşi gördüler mi kayboluyorlar, akşamları sarmaş dolaşız, hele birde ay ışığı varsa…
Herkes alıp başını gidiyor, biraz daha kalmalarını istediklerimi lafa tutuyorum, ben konuştukça uzaklaşıyorlar, sonra birde bakıyorum ki koskoca bir karanlık ve bir başıma ben. Hafızam yıldız yıldız şiirlerle, hiç birinin başını sonuna bağlayamıyorum, tıkandığım yerde elini uzatıyor Ahmed Arif, sonra Nazım Ustam, en çok Nazımı sevdim ben çünkü en çok yaralarımı o sarıyor, oda çok kolay unuturdu, yeni bir aşk icat etmek için bir sürü bahanenler bulurmuş. İhanetin aslında o kadarda kötü bir şey olmadığının anıtıdır Nazım. Gece almış başını gidiyor ve bırakmayı hayal ettikçe çoğalttığım sigaram, gülfidanlarını suluyorum bütün gece, şaşılacak kadar çelimsiz ve gariban tilkiler geçiyor kimi zaman, hani azcık laf anlasalar, yemeğimi bile paylaşırım, korkup kaçmalarından nefret ediyorum…
Geceleri buraları hala soğuk, hem de öyle böyle değil, bayağı titretiyor adamı, buna rağmen üşümüyormuşum gibi yapıyorum, sırt üstü uzanıp çimlere yıldızları seyrediyorum, şehirden ne kadar uzaksan, yıldızlara o kadar yakınsındır, şehrin ışıkları saklıyor yıldızları ve şehrin 17 km uzağında olmak bunun için güzel… Bir başıma dolaşıyorum bütün büyük mağazaları, ya da yanımda beni bir türlü anlamayan aklı kafdağında bir ergen ve sürekli iftira atıyor bana. Bense etrafımdaki bütün öteki çiftlere düşmanlık beslemekle meşgulüm “Ulan şu kızın yanına yakışmış mı bu hıyar” demekten bıkmadım usanmadım. Kahve fincanlarıyla sohbetlerini ölçüyorum, çoğu zaman bir fincan kahvenin ömrü kadar bile değil kıza anlatacak öyküsü. Buna rağmen neden hala o masada diyorum kendime “Üzeyir def ol” dese, sonra dönüp bana baksa gülümsese, usulca kalksam yerimden, yanıma gelse, büyük bir nezaketle çeksem sandalyesini, tam oturacakken saçları ellerimin üstünde ve ben gebermesem.
Toprağı anlamayan bir adam asla bir kadının kollarında uzun süre yaşayamaz, hayır bunu ben uydurdum ve doğru olduğuna o kadar çok inanıyorum ki, sokakta cafede, çarşıda pazarda bütün güzel kadınlara bunu anlatmak, toprağı bilmeyen bütün öteki adamların şiddetli geçimsizlikten açılan davalarına şahitlik etmek “Bu adamdan bir bok olmaz Hâkim bey” sonrası tek celsede özgürlük, tek celsede bağ bahçe… Her aşkın bir ormanı olmalı bence, onu tanıdığın gün bir fidan dikmelisin, elinden tuttuğun gün bir fidan daha, öptüğünde on fidan. “sensiz yaşayamam” dediğinde bütün hafta ağaç dikmelisin, hem de bunun koskoca bir yalan olduğunu bildiğin halde. Çünkü sensiz de yaşar hem de sana sarıldığından çok daha sıkı sarılacağı başka birisiyle…
Güneşin doğuşunu kaçırmak ne fena, şöyle sabah serinliğinde, çiğ düşmüş çimlerin içinden geçerek, elinde bahçe makası gül toplamak, kayalıklarda kınalı kekelikler ötüyor, kerkenez kuşları aleni üreme peşinde. Ben senin için yeni bir güne daha başlıyorum, sahi sen kimdin? 25 Mayıs 2010 Saat 01.19
| 610 |
Osmanlı İmparatorluğu'nun Kurunuluşu (1299) 2
Gelinilindiği sanılmaktadır.
Osman Gazi,
Çabalarıyla boyunun
Batınılı Anadolu'da
Yerilinleşmesini sağlanılındıktan sonra,
Bursa'nın fethi
Haberini alınılıp, ölünülündü.
Önce Söğüt'e,
Sonra Bursa'da
Gümüşkümbet'teki türbesine gömülündü.
Oğunulu Orhan Bey'e,
Cihada devam edilinmesini,
İslamiyeti güçlenilindirilinmeye çalışılınmasını
Ve adil, merhametli olunulunmasını
Vasiyet edilinmişti.
| 43 |
Onca para harcanır mı..
zeminine inci boncuk
parke diye döşenirde
ihtiyaç o tamam ancak
onca para harcanır mıçokları kabul edince
caiz olsa bile dince
dar o köprü sırat ince
onca para harcanır mısiz o zevke keyife rah
güç sevinç tutarsa her ah
içiniz huzurlu ferah
onca para harcanır mıborç bu tırcı mancılara
sebeb oldu sancılara
daha sonra yancılara
onca para harcanır mısalamı sosisi sucuk
tasarruf edilir acık
pilavı salata cacık
onca para harcanır mıbenzer ülkemiz kıraça
verme milyarın araca
avlu da sülün turaça
onca para harcanır mıceryanı yakar ise cep
pil neyine yetmez acep
müsrif ey ağbeyim ircep
onca para harcanır mımilli serveti yabana
atan anlayış kapana
bahçede bir ot çapana
onca para harcanır mıaltın olsa sıva harcın
hiç gümüş tutar mı perçin
çay oralet ile tarçın
onca para harcanır mımilletine verme acı
kavurur ısınsa sacı
komşun aç dururken hacı
onca para harcanır mı israfın da göğe uçta
halk görür mü donu kıçta
saray olacak sonuçta
onca para harcanır mı..
| 160 |
Düşlerim
düşlerim
deniz düşlerim
dalar ufuklara gözlerim
deniz düşlerim
bahtımı sulara vurur
deniz düşlerim
aşk sessiz
yürek ıssız
birbaşına
kimsesiz
deniz düşlerimdüşlerim
deniz düşlerim
gözleri gözlerim
deniz düşlerim
ruhu ruhumu saranda
bir alacakaranlıkta
deniz düşlerimdüşlerim
deniz düşlerim
yaşam besteli bir şarkı
umudun sonsuz rengi
mavi
düşlerim
deniz düşlerim.
| 48 |
Zamane Gençlik
Kabuğundan çıkan zamane gençlik
Çıktığı kabuğu beğenmez atar.
Anneyi, babayı hor gören gençlik
Dokuz ay dayanmaz, üç günde atar.Yıllarca emekle, sütle beslenen
Kadife ipekle, tülle süslenen
Dara düşüp anne! diye seslenen
Özünü kirletir, atayı satar.Annenin yaptığı yemeğe gelmez
Büyüğünü saymaz, terbiye bilmez
Yaşadığı evde yüzü hiç gülmez
Berduş ile gezer, sokakta yatar.Evladın yükünü babası çekti
Gönül bahçesine gül gibi ekti
Uğruna çırpındı kuş gibi sekti
Kanı bozuk evlat babaya çatar.Özentiyle yaşar aklını dilmiş
Anneyi, babayı defterden silmiş
Mansur kör cahildir, o çok şey bilmiş
Şeref Ummanında, şerefsiz batar. Mansur Ekmekçi 14.09.2004
| 93 |
Veda gecesi elveda
Veda gecesi büyüsü.
Sardı ayrılık üzüntüsü.
Bugün son kötüsü.
Okul kapandı yok zil.Veda bir başka ayrılık.
Artık aşk içimde yanık.
Okul bitti bekliyor yazlık.
Aşkım artık içimde ezil.Bu gece sihir vakti.prenses.
Sevmek şimdi daha zor.
Yollar ayrı artık gayrı
Düşün nasıl göreceksin onu.Son bir dans daha.
Sanki son bir şans.
Evlenmek hayal alyans.
Kader kurdu kumpas.Bu gece sihrin sonu.
Zor olacak unutmak onu.
Kalmadı artık ortak konu.
Bu gece veda gecesi elveda.
| 75 |
İstanbul ve ben
Terkedişinle İstanbul'u armağan ettin bana, dün, bugün ve hergün İstanbul ve ben bırakıp gittiğin günü yaşıyoruz... O gitti,
Ben öksüz, İstanbul yetim kaldı.
Adını gurbet mi koyacağım bu şehrin.
Onsuzluğu mu büyütecek günler geceler.
Şimdi bir nükte gibi bırakılmışlığım,
İçimde yaşadığım bedbahtlığım,
Ve eleme bulanmış İstanbul akşamlarım var.O gitti ya, onda ki bizden,
Dinmedi bu nesim, bu serseri baran,
Susmadı bu mağber vaveyla.
Şimdi birkaç buğulu anı,
İçimizde bitmeyen hasreti
Ve kahrolası yalnızlığımız var.
Sen belki bizi bitirdin
Ama İstanbul ve ben;
Hala senden vazgeçmedik.Yorgun bir doğum günü hediyesi İstanbul’da sakladığımız.
Bu şehir ve ben kalanıyız katre katre dökülen yaşların.
Bu efsunu kaybetme İstanbul’um.
Biriktirdiği umut ol avuçlarımın.
O mağrur bir ihanet oldu.
Bırak gitsin, sen kalanı ol anılarımın.
Biliyorum seni çıkarsam hayallerimden,
Eksi verir onlu her şeyim.Onsuzluğun hediyesi sensen eğer,
İki ahbap olur yüzdürürüz sitemleri,
Boğazın keşke sahillerinden.
Şimdi o günden kalan bu hercai haykırışımızı,
Ayın karanlık yüzünde,
Sonsuz bir kırmızı ışıkta,
Onun yanına gitmeyi beklerken yaşıyoruz… (14 şubat 2006)
| 164 |
Gözlerimiz Sen Sevdalısı
Yine "Kasım" hüzünlerden bir gün
Umudun boynu bükük ve öksüz
Gözlerimiz sen sevdalısı...
İnanmışlık akıyor gözyaşlarımızdan
Ağlamıyoruz! Sabır geçiyor, hayat merdiveninden
Haksızlık direnemiyor..
Savaş savaş Mustafa kemal,
Adım adım medeniyet
Mustafa kemal güneş,
TÜRKİYE'M aydınlanıyor..Ardı sıra gelecek on kasımlar
Her şey hatırlanacak...
Bir hoş seda kalmışsa gök kubbede
Adı Mustafa kemal olacak.
| 55 |
Açılar
Dar açı / ruhu daralır
soğumuş yüreğinde
yüksek tansiyon Dik açı /dikleşir durur
dik kafası dikine
bulut üstüne Geniş açı / görür Konya’yı
seyrederken Hanya’yı
at gözlüğünde
Doğru açı /hep doğru olur
dokuz köyden kovulan
doğrucu Davut
Tam açı /meğer öyleyse
herkes doğru söylese
tam da zamanı* haiku
| 49 |
Leylekleri Özledim
Uzun ince bacaklarıyla
baca üstlerine konup
turuncu gagalarında
getirdikleri çalı çırpıdan
yuva yapıp yavrularını besler,
içime nedenini bilmediğim
bir sevinç katarlardı
siyah, beyaz kanatlı
bahar müjdecisi leylekler.Nasıl özledim onları şimdi
özlediğim herşeyi gibi -
gelincikleri, gülleri,
meltemli ılık geceleri -
havasını, suyunu,
taşını, toprağını,
Tüm güzel insanları gibi -
leyleklerini de özledim.
Özledim memleketimi.
| 56 |
Kitap
Yolcu etti bir kitap
Başka bir kitaba
Öyle öyle ulaştım
(Kendime-sana- dünyaya)
Yazardan aldım sözü
Biraz da ben yürüdüm
Yaklaştım güzelliğine
(Kendimin-senin- dünyanın)
| 24 |
049 Mutluluk
Mutluluk:Doğru yaşama, çevresi ile barışık, ilişkilerinde paylaşımcı ve faydalı olma temelinde yapılacak her işin karşılığında his edilen ve ettirilen ruhsal tatminlik halidir ki,mü-min için adına saadeti dareyn denilen,
dünay ve ahiret saadeti kazandıracak teşvik pirimi niteliği taşıdığı gibi; ahiretten nasipsizler için, iyi hal faydalı ve paylaşımcı yapılarını koruma ve devam ettirmelerini sağlama adına verilmiş olan dünyalık bir ödüldür ki
haz ve lezzeti hiçbir şey ile mukayese kabul etmez.
| 70 |
Sen Yokken
Bir bir eksiliyorduk biz her mevsimde sen yokken
Oysa ellerimiz kenetlenirdi nice ateşlerde ansızın,
Giderken sen başka bir griye çalıyordu zamanlar
Gözyaşlarımızı bıçak olup kesen ağırlıktı yaşananlar…Ben sarayın tuhaf ve şaşkın soytarısıydım oysa
Aşağılandıkça ve ağır çelmeler takıldıkça ayağıma,
Durmadan ağlatırdım insanları hep güldürürken
Tutunmaya çalışırdım kâinatın zor yeryüzünde…Tek başına seyahat ediyordum artık dönencelerde
Kalanlarsa bir acayip karanlıktaydı sanki kuytularda,
Sürekli bağırdım durdum yollarda duymadı kimse
Kaçtıkça inadına kovalıyordu beni kör yalnızlıklar…
| 74 |
İstanbullu Zweig
İkinci Dünya Savaşı yıllarını yaşamış,
Ne kuş var ne kedi ne köpek çevremde...
Beyazıttaki çınar,
Ve Üniversite kapısı da olmasa
Kendimi Kamerde bileceğim.
Mecidiyeköy dutlukları çoktan
Ezelî Arşivde yer aldılar
Ve Beyazıttaki Çınar
-Hatıra-i celâdet topunu görmüş olarak-
'Burada bir de havuz vardı' diyor
Ben ise Zweig'ın Viyana'yı,
Petropolis'ten özlediği gibi
Eski İstanbul'a Petropolis kadar uzak
Yeni İstanbul'da,
Eski İstanbul'u özlüyorum.
| 63 |
Buğulu Gözler
O bugulu gözlerle son bakısın.dı aglayan gözlerimeO an tutuldu dilim dügümlendi sözlerim,Duymak istemedim.sakın deme bana elveda.Sen sustun ben sustum ama anlatıyordu bugulu gözlerle son bakısın.. Dudakların der gibiydi sakın beni unutma hep hatırla,Biliyordum Bu bir veda degil el veda.Hazanı yasıyordum sararmıstı yarim bir yaprak gibi,Caresizligi ve sözün bittigini anlatıyordu bugulu gözler O aglayan gözlerim bakamaz oldu artık yarimin solan gözlerineO sararan yapragım dalında
| 65 |
Yurdumun sevgisi
Yurdumun sevgisi kalbimde saklı
Hudutsuz bir sevgi, tarif olunmaz
Bir değil olamaz herkesin aklı
Çoğrafi bilgiyle arif olunmazTarihi bilmeli gurur duymalı
Ecdadın gittiği, yola uymalı
Karşı duranlara tavır koymalı
Sövenlere karşı zarif olunmazÜlkeyi kurtardık büyük diyetle
Şanını yüceltik Cumhuriyetle
Benimsemek lazım halis niyetle
Kuru bir taklitle şerif olunmaz
| 50 |
Desin bana!
Dünyadaki tüm insanlar,
'Post' ne demek? desin bana,
Giydirirler cebimi var?
Kefen nedir? desin bana! Aldık ögüt,başarı yok!
-türlü dert var, keseri yok!
Rehber denir, eseri yok!
Kitap nedir? desin bana,Her ilişki çıkar olmuş!
-ölen ölmüş! kalan donmuş!
Boğaz doymaz! gözler dönmüş!
Haram nedir? desin bana.Berlin,haziran2007
| 48 |
Bebeğimiz-(ailemizin ilk torunu) -Geldi
hoş geldin bebek
sana ışıklı bir dünyayı hazır sunmak ve gel bu güzel dünyada doya doya yaşa demek isterdim.
Bin güzel dilekten daha güzel onbinlerce dilekten konfetiler yapıp barışçıl bir dünyanın ufkundan beşiğine yıldız yıldız akıtabilmek isterdim..
Karınları tok, sırtları pek bebelerden arkadaşlar işsizlikle tanışmamış analar babalar arasında güvenle koşturacağın bahçeler, doğruyu ve güzeli öğreten bilgiler,
Safsatalardan arınmış beyinlerin uçsuz bucaksız bilgeliği ile donatabileceğim özgür ülkeler, içinde savaş sözcüğü olmayan sözlükler…Bunların birçoğu olmayacak bebek ama sana söz veriyorum
çok sevileceksin
Canımız tenimizde olduğu sürece seni o kadar çok seveceğiz ki sık sık sevgi sarhoşu olacaksın.
Şu an Asya’nın uzak bir ülkesinde
Dünyanın en güzel sesi en güzel nefesi en güzel pembesi olarak yatıyorsun.Senden yeni sevgiler öğrenip bizde var olana ekleyecek ve gene sana akıtacak özel bir ailede olduğunu bil ve gül ASYALI JASMİN bebek.
| 138 |
Mentese Demedikce
Heryer yalan da sanki
Nohut burada ekin, tomurcuk burada cicek bir cicek
Bütün gezdirip dolastiran kac göc cigliklarinin sürükleyip sefil ettigi
Agir ve kalabalik caddeye hinca hinc karisip dolusan kirden gürültüden
Heryer uzak yorgun yitik ve yabanci da sanki
Burada billur berrak suya kanan pinar, toprak burada selvi kavak salkim sögütler duldasi
Heryer kimsiz kimsesiz durmaksizin kacaga vuran bir göc de sanki
Poyraz burada kendi sesini duyan dingin gün burada sicak ve sakin üzüm burada
Balkovanlayan cicekler sirasindan asmada salkim
Dagim bagim yörem özüm yurdum
Mentese demedikce nerden seyirsiz ciralara dogup
Ne zaman nerde fener söndürürse söndürsün güngünes sanki yalandan yalan
Dünya gurbetinde menzil meram
Yitikler sicilinde bence
Gözden irar, gönülden kaybolurSeyfi Karaca………….Ekim / 2004
| 117 |
Sevgiye sevgi verin
Büyük sevinç yaşattın
İnan Türk Milleti’ne
Çok büyük iyilikler
Yaptın cemiyetine
Sevgiye sevgi verin
Yara olmasın derin
Sonuna bakmalıyız
Bizim için önemli
Sizlere kaldık hasret
Çaylar içilir demli
Sevgiye sevgi verin
Yara olmasın derin
Kara büyü bozukmuş
Ama hayli zor oldu
Gol geldiği zamansa
Kalplere sevinç doldu
Sevgiye sevgi verin
Yara olmasın derin
Artık gölge vuramaz
Hiç insanım ölmesin
Tabancalar tüfekler
Vatanımı bölmesin
Sevgiye sevgi verin
Yara olmasın derin
Bu muhteşem tabloyu
Görün de kirletmeyin
Çocuk gençleri kırıp
Hep altlara itmeyin
Sevgiye sevgi verin
Yara olmasın derin
Biz böyle bir sevgiyi
Ne gördük ne işittik
Zorluk ve sıkıntıya
Türk Milleti bir settik
Sevgiye sevgi verin
Yara olmasın derin
Türkiye’den dört taraf
Bağırıyor Türkiye
Ellerde Türk Bayrağı
Selâm anne ve beye
Sevgiye sevgi verin
Yara olmasın derin
Kaynaştıran coşturan
Su serpen şu yüreğe
Korusun daim Rabbim
Kuvvet verdi bileğe
Sevgiye sevgi verin
Yara olmasın derin
Kimler yoktu meydanda
Dedeler ve nineler
Çocuk gençler birlikte
Önde baba anneler
Sevgiye sevgi verin
Yara olmasın derin
Her şeyde bu başarı
Kendisini göstersin
Hasan söyleyen sözü
Milletim emek versin
Sevgiye sevgi verin
Yara olmasın derin
| 183 |
Öncesi
Hani seviyordun candan yürekten
Öpüyordun önce kiraz dudaktan
Ne gelirse biliyordun ulu haktan
Küstün gitti olur olmaz çocuktanSanıyorsun ki dünyayı yarattım
Kötülük yoğurdum iyilik kattım
Az çok her yemişten meyveden tattım
Bir sana hukuku öğretemedim
| 36 |