poes
stringlengths
103
153k
poe_length
int64
21
20.9k
Dudeyi! bu sene leyleği havada gördüm …  tatil dönüşü daha bavulumdan telaşlarımı çıkarmadan düştüm yine yollara. … Karadeniz deyince akla farklı bir coğrafya geliyor. Oysa Karadeniz’in farkı sadece coğrafi özelliklerinden değil. Ayrıcalıklı doğal yapısı bir yana, binlerce yıldır çeşitli kültürlere kucak açmış bu bölgede yaşayan yöre insanının 'coğrafyası' da bölgenin kendisi gibi renkli, sürprizlerle dolu. Karadeniz farklı bir kültür; doğasıyla, mimarisiyle, insanıyla, deniziyle tüm ülke coğrafyasından içerisinde renkli bir yaşama ev sahipliği yapıyor. İnsan yaşadıkça seviyor bu memleketi; dimdik yamaçlarda çay toplayan, arıcılık, yaylacılık yapan çalışkan Karadeniz insanının da yapısı bu coğrafyaya uymuş sanırım. … Karadenizliyim derim sorulduğunda ama bu gezimde anladım ki hafif yavan kalmış Karadenizliliğim, Karadeniz’in bir şehrinde doğmak ve büyümek Karadenizli yapmıyormuş insanı bunu anladım. Doğu Karadeniz’e gittim yakın dostumun davetiyle Arhavi’ye… Karnaval gibi bir Festival in ortasında buldum kendimi. Karnavaldı evet, Festival hafif kalır gördüğüm coşkunun yanında. Bir yanda farklı ülkelerden gelmiş bir çok konuk folklor ekipleri kendi ülkelerinin kültürlerini sahnelerken bir yanda bütün Arhavi tek yürek horon tutmuş tulumla sokaklarda. Horon için tuluma da ihtiyaçları yok ya hoş.! !  öyle güzel manileri var ki hiçbir enstrüman olmadan da yaşıyor ve yaşatıyorlar izleyenlere horonun keyfini. Çay bahçelerinin süslediği o muhteşem doğa harikası ormanların içinde oksijenle boğuldum adeta. Toprağın, yaprağın var olan bütün bitki örtüsünün kokuları müthiş bir armoniyle çekiliyor ciğerlere. Atmaca tutkusuyla yaşayan insanlarının sıcak ve dost yakınlıkları çaylarının demi gibi, damağımda kaldı lezzeti. Lezzet demişken, ilk kez tattığım peynir tavalama, dudeyi, kapçoni çkudi ve laz böreğininin sofraları ve mideleri nasıl süslediğini söylemeden geçemeyeceğim. Arhavi’lileri bu tatların nasıl mutlu ettiğini gördüm çünkü, eee haksızda değiller doğrusu…  Festivalde bir müzik ziyafetiydi adeta, yöresel sanatçılar yanında her zevke hitap edecek şekilde seçilmişti konuk sanatçılarda. Ama Arhavi gezimi unutulmaz kılacak sanatçılardan biride Çağdaş oldu doğrusu. Uzun yıllardır sahnede bu kadar zevkle izlediğim bir sanatçı daha hatırlamıyorum. Sanatçı ve sanatçıyım diye geçinenlerle ilgili yazmıştım hatırlarsınız, görüşlerimi tamda doğrulayan bir ses ve ruha sahip Çağdaş, Arhavi’yi salladı diyebilirim. Tulumun namelerine alışık olan bu insanların gönüllerini fethetti, unutulmaz bir gece yaşattı hepimize. Çağdaşın inleyen nameleri kulaklarımda, Dudeyi nin lezzeti damaklarımda hala..  … Gidip görmeyen varsa şiddetle tavsiye ederim, anlatmak zor görmek gerek. Uzungöl, Ayder yaylasına uğramadan dönmeyin sakın, zira buraları görmeyenleri DoğuKaradenizi görmüş saymıyorlar haberiniz olsun… rafting, yamaç paraşütü ve dağ tırmanmayı sevenlerin cenneti burası duyurulur…
378
Gör Hele bu gözlerim bir görsün seni Sana sitem dolu bakayım da gör Neden aramadın sormadın beni İçine bir yara açayım da görİstemem olmasın gününde karan Murada ermesin o seni saran İsterse sökülsün kor tutmuş yaran Senden senin gibi kaçayım da görSendeki ihanet bendeki hasret Sabıra sığınmak derler fazilet Var sen eller ile eyle muhabbet Ben seninle sensiz yaşayım da görGönül senin için olmuştur deli Sende öyle misin söyle sevgili Ben deli sen deli arzular deli Böyle coşup coşup taşayım da görMuhabbet bol olur böyle kaşıkta Sazlar dile gelir gönlü aşıkta Sen Mağrip'te olsan bende Maşrık'ta Sana karlı dağlar aşayım da gör(05.11.1978, İstanbul)
103
0421 - KİBiR Onur BİLGEIşıl, dersi kaynatmak isteyen dalgacı öğrenciler gibidir. Fazla ciddi konular onu sıkar. Başlar şaklabanlık etmeye… Bundan acayip bir haz alır. Bu zamana kadar böyle gelmiş, böyle gider artık! Onu, olduğu gibi kabul etmekten başka çare yok. Çünkü normal de değil, anormal de… İkisinin arasında… Biri engellemezse, asla frenleyemez kendisini! Mutlaka birinin müdahalesi gerekir. Onun için Define’ye:“Birlikte karar almıyor muydunuz, öyle şeyler için? ” diye sordu, Orçun. Konu değişsin istemiyor, Işıl’ı bertaraf etmeye çalışıyordu. O da biliyordu ki bir başladı mı susmak bilmezdi. Bütün işi gırgır şamata… Beş kuruş ver, açtır ağzını, on kuruş versen kapatamazsın! “Hanım, egoistti. Hep kendisini ve rahatını düşünürdü. Başkalarına hava atmaktan başka derdi yoktu. Geçim derdi nedir, ondan da habersizdi. Her şeyin en iyisi, en güzeli, en moderni onun olmalıydı! En bakımlı olmayı, en iyi giyinmeyi isterdi. Yakışsa canım yanmaz! ” Yavaşça:“Kim istemez! ..” dedi, Neşe. “Çoğu kadın ister. Belki de tamamı ama yerine göre… Böyle hastalık derecesinde değil. İyi yiyecek, iyi giyecek, hiçbir iş yapmayacak, orda burda aylak aylak gezip tozacak! Hayat, onun dıştan seyrettiğinden çok farklıydı ve o henüz mali sıkıntının ne olduğunu görmemişti. Yokluğun anlamını bilmiyordu. Çaresizlikten bihaberdi.Biliyorsunuz ben, elimden geldiği kadar, hatta insanüstü bir gayretle gerekeni yapmış, ne kadar zor durumda olduğumu ona sezdirmemeye çalışmıştım. Sonunda, bıçak kemiğe dayanmış, tek mülkümüz olan evini satarak anamı sokağa atmıştım, yani kiraya çıkmak zorunda bırakmıştım. Elimde artık çok miktarda para vardı ama hazıra dağ dayanmazdı! Damlaya damlaya göl olduğu gibi, damla damla sızarsa da tükenir giderdi. Acilen gelir getirecek bir yatırım yapmam gerekiyordu. İş kurmak gibi… Çevreye yabancıydım. Hangi caddeden daha çok kişi geçiyor, halk nerelere gidiyor, nerelerden alışveriş ediyor, nerelerde yemek yiyor; turistin tercihi nasıl yerlerdir ve nelerdir, bilmiyordum. Turistik yerdi. Yerliye de yabancıya da yönelik bir iş yapan aç kalmazdı. İşlek bir caddede bir lokanta açmak akıllıca bir düşünceydi. Karar verdim. Et yemekleri ağırlıklı bir yer olacaktı. Balık çeşitleri falan… Ev yemekleri de olmalıydı. Sabit müşteri de olacaktı. Civardan esnaf, memur falan…Bu düşünceler içinde şehri kaç kere turladım, bilmiyorum. Bazen ailecek çıkıyor, muhtelif yerlerde yemek yiyorduk. Para boldu. Çocuklar hep döner, kelle, kebap, tandır yiyor: “Hangimiz daha çok yiyeceğiz! ” diye yarış yapıyorlardı! Malum, ben de içiyordum, o zamanlar. Yavaş yavaş şaraba indirdiğim tercihimi yine yukarılara çekmiştim. İlle de şarap içeceksem, bulabildiğimin en eskisini ısmarlıyordum, en pahalısını… Bazen de seçtiğim yiyecekleri tamamlaması açısından, içki çeşidini değiştiriyor, fiyatını hiç umursamıyordum. Öyle ya! Onca sıkıntıdan sonra refaha kavuşmuştum. Zengin bir adam olmuştum. Beni doğar doğmaz anne olamayan kadının elinden alıp analık eden, beleyen besleyen, koruyan gözeten, yemeyip yediren, giymeyip giydiren, canı gibi seven annemi falan karımın güzel hatırı için sokağa atmışım, kimin umurunda! .. Varlık sarhoşluğu içindeydik, ailecek! Parka, hayvanat bahçesine, pikniğe, sinemaya falan da gidiyorduk. Yalnız, ziyaret edebileceğimiz veya bize gelen hiçbir aile yoktu. Misafirliği, annem gibi eşim de sevmiyordu. Annem babam yaşlı olduğu ve ekmek paramız tezgâhtan çıktığı için bir yere gidemezdik, uzaktan yakından eş dost, hısım akraba, herkes bize gelirdi. Nevin, İstanbul’da da ailesiyle kenetlenmişti. Ancak hava atmak için çevreye ihtiyaç duyardı. Antalya’da hiç arkadaş edinmek istemedi. Ancak benim tanıdığım bazı kişiler, akvaryumlara ve balıklara falan bakmak için gelirlerdi. O kadar. Konuyu dağıtmayalım, geziyorduk gezmesine ama bir taraftan uygun bir yer arıyordum. İşlek bir caddede, kirası çok yüksek olmayan… Nihayet bir gün Güllük’te, devren kiralık bir dükkâna rastladım. Dönerci kapatıyormuş. İçinde ne varsa bir nefeste saydı döktü! Arkasından da yüksek bir fiyat çekti. Ben de yılların esnafıyım. Adetlerimizde de var ya, sıkı bir pazarlığa giriştim. Alnımdan ter süzüldü ama üç aşağı beş yukarı, anlaştık. Bizim evin Pis İşler Bakanı da benim. Yuva kurulduğundan beri değişmeyen kaderim… Soba borularının ve bacanın temizliği, bahçe süpürme, balkon yıkama, çöp atma... Bütün bu pis işler benim asli görevim olup karım tarafından belirlenmiş ve kesinleşmiştir. Sık sık hastaneye yatan oğlumuza refakatçilik de bunlara dâhil… Tırnaklar uzun ve ojeli… Eller çamaşıra bulaşığa girmez! Ne varsa makineye… Ondan yardım isteyebilir miyim, dükkân temizliği için! Kolları sıvayıp işe giriştim. O bomboş dükkândan aman ne döküntü çıktı! Ne kadar pislik! Hiç kimse bu tür yerlerin mutfağının nasıl olabileceğini düşünmeden içeriye girip yemek yemeye kalkmasın! Aman Allah’ım! O ne pislik! O tencereler, tavalar… O pencereler kapılar… Üstlerinde kalıp haline gelen yağları bıçakla sıyırdım! Sil Allah sil! .. Ettim edemedim, yağ çözücü aradım, fellik fellik! Ocak, yağdan kirden pisten görünmez olmuş, fırın ona keza! Kap kacak yamuk yumuk! Tabak çanak çizik, bakırlar kalaysız, çömlekler çatlak! Dükkâna dükkân demeye bin şahit ister! Olur, olur da bu kadar olmaz! .. Bizde de kabahat var. Hem de çok! Alelacele, kör gibi daldık! “Ucuz olsun da nasıl olursa olsun! ” dedik, mal bulmuş mihribi gibi atladık! ” “Ucuz etin yahnisi…” dedi, İhsan.“Ah, sorma! .. Böyle durumlarda hemen atlamayacaksın! Bir durup düşüneceksin! Acemilik. Açıkgöz enayilerdenim ben. Ah, akılsız kafam! ..”“Allah, birini mal sahibi yapacağında diğerinin aklını alırmış. Öyle mi oldu? ” dedi, Işıl.“Halk arasında söylenen öyle bir söz var. Ne derece doğru, bilmem. Cahil cesareti bizimki! ” Yine Orçun, Işıl’ın lafı uzatmaması, sulandırmaması için müdahale etti:“E, dede? Ürküttüğünüz tavuğa değdi mi bari? ”“Yapacağım iş konusunda tecrübem yoktu. Üvey evlat olarak yaşamış olduğum, baba ocağı sandığım evde, kuru diri ne bulursak yerdik. Geçim derdi… Annem, işten güçten başını kaldıramaz, sipariş yetiştireceğim diye tezgâhtan kalkamazdı. Acıktığını bile fark edemezdi. Bense, yetişme çağındaydım. Sık sık karnım acıkıyor, doymak nedir bilmiyordum! Acıkınca karnım ağrıyordu, açlığa dayanamıyordum. Onun için ocağın başına geçiyor, elime ne geçerse, uyduruk kaydırık bir şeyler pişiriyor, nefsimi körlüyordum. Bizimkiler de yiyor, beğeniyor ya da beğenmiyor: “Eline sağlık, evlat! Merhem gibi geldi! ” diyorlardı. Böyle böyle cesaretim artmış, yemek yapar olmuştum. Karımın yemeklerini yiyinceye kadar, damak zevki diye bir şey yoktu bende, balık haricinde. Bizimkisi yemek yemek değil, çorbaya kaşık sallamak, yumurtaya talim, ekmeğe yüklenerek karın doyurmaktı. Mısır ekmeği, pilav, makarna, karalahana… Hamsi mamsi… Neyse… Ne yer Karadenizliler? İşte onlardan…Hanımın yemeklerini tadıncaya kadar kendimi yemek konusunda bir şeyler biliyor sayıyordum ama daha o aileye girer girmez aldım boyumun ölçüsünü! Meğer ben bir hiçmişim! Annem de bir şey bilmezmiş pek. Yemek demek, Güneydoğu mutfağı demekmiş! Her türlü balık konusunda rakip tanımıyor, diğer yemekler konusundaysa hanıma güveniyordum. Zaten yemekten başka bir şey bilmezdi! O kadar yıl ona, onun için katlanmıştım.O kadar aşağılandığım halde sabretmeyi yeğlemiş, çocuklarımı analı babalı büyütmek için bağrıma taş basmıştım! Bir kere bana: “Seni seviyorum! ” dememiştir. Bir kere şefkatle okşamamıştır. Kapıya kadar uğurlamamış, arkamdan hiç bakmamıştır. Geldiğimde karşılamak yok, elimdekileri almak yok! Sabahları uykudadır, süzülerek çıkarım yataktan. Ses çıkarmadan giyinir, usulca savuşurum. Kapı tık etmez çekerken. Çünkü henüz çok erken… Aman hanım rahatsız olmasın! Akşamları, iş dönüşü, elim kolum dolu olsa bile anahtarla açarım kapıyı. Buna rağmen yaranamam. Zaten eskiden nursuz, kaprisli bir şeydi, giderek daha hırçın, huysuz, geçimsiz bir kadın oldu. Bir kibir bir kibir! .. Kendini ne sanıyorsa… Bildim bileli herkese yukarıdan bakmıştır. Her ağacın bir kurdu vardır. Her yaratılanın bir benzeri, bir zıddı… Herkesin bir düşmanı… Hani her şey zıddıyla bilinir ya… Kurt ağacı kemirir, mahveder. Günah, sevabı yer bitirir. Ablasının zıddı bu! Düşmanı da bu! .. O da bunun düşmanı! .. Sevabın düşmanı da kibir… Hardal tanesi kadar kibir, dağlar kadar sevabı eritir, bitirir! Nevin de beni yedi bitirdi! Günahı sevabı kendine… Allah’la onun arasında… Kibri beni helak etti! Sabredebilseydim, sonum selamet olacaktı mutlaka. Belki ucunda cennet de vardı. Hataları kusurları bir iki değildi ki! Habbe habbe, kubbe kubbe… Küçük büyük, birikti de birikti, dağ oldu! Bir affettim iki affettim, olmadı! Yenilendi, yinelendi… Ben direndim, o direndi… Sonunda yenişemeyeceğiz belli oldu. Olan bize oldu. Olan bizden çok, günahsız yavrularımıza, dünyadan bihaber evlatlarımıza oldu! Neyse! Zararın neresinden dönülse kârdır.”*** Onur BİLGE BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 0421
1,236
Küle Döndüm Ben lacivert gecelerde bekledim seni Kıyamadım ... Yanarken seni yakmaya aşkta... Bu değil miydi yüreğinden bile kıskanmak Sevda... Oysa ki Benden gideli çok olmuşta Küle döndüğümü anlamamışım
29
Asker Mektubudur Akşam,güneş deniz,hele gözlerin, Veda saatını ıslatan yağmur, Unutamadığım,gözlerindeki, Gözlerinle bana söylediklerin.Şimdi de özlemle,ömrümün varı, Beşiktaşın akşamları turuncu, dişi dişi kokan sahillerinden, Gel diye mektuba yazıvermişsin.Gelmek...öldüresiye güzel çağrın; Amma ve lâkin,kadınım,neylersin, Yüreğini dilim dilim dilseler, Asker ocağıdır, söyleyemezsin.Ya izin gelmeli, ya da teskere. Hülâsa özlemin dolu içerim, Sana selâm eder sevgilerimle, Kızımızın gözlerinden öperim..31/aralık/1955
55
Mendos'la Baba Dağı iki kardeş Fethiye'nin güneyinde bulunur, Mendos'la Baba Dağı iki kardeş. Her ikisi de büyük dağ bilinir, Mendos'la Baba Dağı iki kardeş.Mendos kardeş Baba Dağı abidir, Duruşu heybetli gayet tabidir. Biri birine yaslanmış gibidir, Mendos'la Baba Dağı iki kardeş.Çadırı sarıp malları alırlar, Yörükler göçüp buraya gelirler. Yazın yörüklere yaylak olurlar, Mendos'la Baba Dağı iki kardeş.Bahar gelince karları eriyor, Duruşu insana güven veriyor. Sabah güneşi oradan vuruyor, Mendos'la Baba Dağı iki kardeş.Yusuf dağlar tabiatın süsüdür, Çam ağaçları onun örtüsüdür. Bunlar Fethiye'nin simgesidir, Mendos'la Baba Dağı iki kardeş.
88
Akşamın Umutları Akşam, Kara martı çığlıklarında Yırtılan çağrılar Eflâtun kızılı Tutku semalarına Dalga dalga Göçen rüzgâr Kan bulutlarında Yanan ufuklar Akşam, Ve yine batan umutlar...
25
Yoksulluk Rahmet dağlarında gezdim dolaştım, Bir yol bulup; zirvelere ulaştım, Kar gibi eridim; nehre karıştım, Bir damla vermedin bana yoksulluk. Feryat figan ettim, dolandım boşa, Varmadım ömrümce bir pişmiş aşa, Tuttuğum ekmeği döndürdün taşa, Bir parça vermedin bana yoksulluk. Hep bir alın teri, bir bilek gücü, Aldın mı yoksulluk bendeki öcü, Yükledin sırtıma binlerce suçu, Bir gün göstermedin bana yoksulluk. Bir parçam gibisin, benle yaşadın, Sanki benle doğdun, bende Paşaydın, Düşmedin yakamdan, ben de coşaydım, Nefesimi kestin benim yoksulluk. Ömrümü tükettin benim yoksulluk. M ÇAL
85
Nasip Hiçbir şey almadan nasipten; Bir günü geride bırakıp, çekip gitmek. İnsafsızca, gurursuzca Yalnızlık verir insana Gece rüyalarında Issız derinlik içinde yalnızlık
22
Erol'dan Dörtlükler*****Başarı***** Bir işi yapmak demek, başlamak demektir. Bir işe başlamaksa, en büyük emektir. Düşünerek başlamadan, olmaz başarı, Başarı; yemeği beyin ile yemektir.Mustafa EROL Manavgat /Antalya
26
Ellerin Ellerin uzaktadır sevgiler aşklar bende Seninle hülyadayım vefasızlıklar sende Arzular çiçek açar yanımda sen var isen Karamsarlıklar gider senle aşkla sayendeBu nasıl sevgi aşktır acıyı unutturur Hayatı sevmiyorken neşe ile doldurur Seninle geçen hayat beni hep mutlu eder Bir kadehte sevgiler bitmez aşklar sunulur
45
Beyyenice Çarşambanın beyyenice köyü var Yenice içinde gezer nazlı yar Yar tumbaya çıkmış tütünü kırar Ferecesi siyah kara yasta yar Sevdalanmış benzi solmuş hasta yar Her halinden belli çok telaşta yar.Yenicenin güzelleri hoş olur Benim yârim hepsine baş olur Kim ağlatmış iki gözü yaş olur Ferecesi siyah kara yasta yar Sevdalanmış benzi solmuş hasta yar Her halinden belli çok telaşta yar.Yeşil ırmak yenicede dallanır Sel olunca adaları çullanır Yar yüzünü yıkar suyu ballanır Ferecesi siyah kara yasta yar Sevdalanmış benzi solmuş hasta yar Her halinden belli çok telaşta yar.Yenice köyünde yeşil tekke var Türbeye git dileğini dile yar Ferhat (senem) için canına kıyar Ferecesi siyah kara yasta yar Sevdalanmış benzi solmuş hasta yar Her halinden belli çok telaşta yar.
119
Gelin bayram edelim Bu mübarek günde Gelin bayram edelim Verelim hep elele Gelin bayram edelimAbi kardeş birlikte Amca dayı teyzeyle Birlik olalım her kere Gelin bayram edelimKüskünleri barıştıralım Düşmanlıkları kaldıralım Şeytanlara uymayalım Gelin bayram edelimSabah erkenden kalkarak Sabahın nurundan alarak Bayramın tadını çıkararak Gelin bayram edelim
46
Her Şeyde Sen Boynu bükük bir çiçeğe verdim adını Bakışlarında bir hüzün almış senden Yaprakları ellerin misali ufak Bir çiçek iste adı sen Bir Yıldız sectim gece kendime Gözlerin kadar parlak ve temiz Sen gibi uzak sen gibi ulaşılmaz Bir yildiz iste seni almış emsal
45
Hani nerde? Düşmanlık,kin nefret, şiddet Olmaz sevgi olan yerde Sabırsızlık, gazap, hiddet Olmaz sevgi olan yerde Hani nerde, hani nerde? Sevgi deva her bir derde Hani nerde, hani nerde? Dostlukların azalması Araların bozulması Ufak şeye kızılması Olmaz sevgi olan yerde Hani nerde, hani nerde? Sevgi deva her bir derde Hani nerde, hani nerde? Güçsüzlerin ezilmesi İnsanların üzülmesi Yaşamanın bezilmesi Olmaz sevgi olan yerde Hani nerde, hani nerde? Sevgi deva her bir derde Hani nerde, hani nerde? Bal der bütün çirkinlikler Kızgınlıklar, gerginlikler Dargınlıklar, kırgınlıklar Olmaz sevgi olan yerde Hani nerde, hani nerde? Sevgi deva her bir derde Hani nerde, hani nerde?
101
Özümde vatan sevgisi var benim Ne makam ne para ne de şan şöhret? Özümde vatan sevgisi var benim. Bu yurdu yaradana sen şükür et, Özümde vatan sevgisi var benim.Bu topraklara kurban olurum ben, Bu yurdun kıymetini bilirim ben. Bu kutsal vatan için ölürüm ben, Özümde vatan sevgisi var benim.Vatanımız bize anadır ana, Memleketi sevmek can katar cana. Bu vatanın sevdası yeter bana, Özümde vatan sevgisi var benim.Bu vatan bizlerin namusu arı, Vatan dünyada gönlümüzün varı. Bu vatan atamızın yadigarı, Özümde vatan sevgisi var benim.Yusuf bu vatan sevdamın ilkidir, Varlığı bize destandır türküdür. Vatan sevdası yürekte ülküdür, Özümde vatan sevgisi var benim.
101
Dost Dost Diye (Yahyalı Kerem) Dost dost diye hayalına yeldiğim Dostusa ayırmış özünü benden Çatık kaşlı benlerini saydığım Dostusa ayırmış özünü bendenHani dost uğruna can baş verenler Hasletin söylesin gözle görenler Şimdi bizden yüz çevirmiş yarenler Evvel kekitmezdi gözünü bendenGözüm yaşı döner mi ola sellere Bu ayrılık har düşürür güllere Evvel aşinaydım her bir hallere Şimdi sakınıyor sözünü benden
59
Artvinden Selam Getirdim Yeni geldim kardaş bizim Artvinden Toprakla taşından Selam Getirdim Mevsimi değişmiş gözleri yaşlı Akan göz yaşından selam getirdim Şavşatimin Tepeleri hep karlı İnsanlara Baktım hepsi efkarlı Kalmıs ana baba oda naçarlı İhtiyar eşinden selam getirdimKöşeye sıkışmış unun torbası Etli mantısıyla börek burması Peynir eritmesi,ayran çorbası Ekmekle aşından selam getirdimArdanuca indim gördüm sıcak yüz Ordada kara kıs,ortalık dümdüz Kestim gümanimi galmiyacak yaz Titreyen dişinden selam getirdimYedim Sarmalari,ayranla cadi İnanın lezzeti ağzımda kaldi Hareket edecek saatim geldi Çoruhun döşünden selam getirdimBorçkadan Hopaya indim sahile Okadar güzelki gelmiyor dile İnsanı güzeldir yokturki hile Kaçkarın başından selam getirdim Arhaviye indim Artvin son buldu Çok güzel dolaştım seyahat oldu Bütün sevdiklerim orada kaldı Ordaki arkadaşından selam getirdim Buruk kaldım yusufeliy atladım Yaz gelince gedeceyim anladım Gezeceyim oray hep adım adım Hayalinden düşünden selam getirdimAli KARA az yazanda çok anla Karnın acıkınca yermisin canla Kımi turşusuyla, aci soğanla Üçünden beşinden selam getirdim
149
Bir Umut Bir heves işte benimkisi,bir umut,bir tutkuUnutulmamısım hayali kuruyorum kendimceAvuclarımdaki eli bıraktım meçhullere deŞimdi geri gelecegi günün hayali ile avunuyorum işte
22
Bitmeyen Sen hiç uğrunda iki damla yaş dökmeye Değecek biriyle tanıştın mı? Ben tanıştım Ve şimdi bütün gözyaşlarımı onun için akıtıyorum Ağlıyorum hep Kahretsin ki başka bir şey de yapamıyorum Bebek YüzlüSen hiç Küçük bir kelebeği etrafında uçarken Saatler boyu izledin mi? Ben izledim Öyle başına buyruk öyle özgürdü ki o tek günlük ömründe Kıskandım onu Bir kelebek kadar olamıyorum Bebek YüzlüSen hiç cebindeki bütün parayı,hem de hiç tereddüt etmeden Öylesine bir dilenciye verdin mi? Ben verdim Çok mutlu oldu,çok dua etti dilenci Üzüldüm; ama kendime Dilenciler kadar mutlu olamıyorum Bebek YüzlüSen hiç canından çok sevdiğin birini Kaybetmemek için uğraştın mı? Ben uğraştım Hem de hiç umut yokken ama inadına delicesine Ne oldu pek ne geçti elime Acıyan bir kalp, kanayan bir yara, bir de yenilmişlik Bebek YüzlüSen hiç cama vuran kar taneleriyle Sabaha kadar “papatya falı” baktın mı? Ben baktım Kahredense sabaha karşı fal bittiğinde “Sevmiyor”da kalmış olmamdı Mikâil bile istemiyor mutluluğumu Bebek YüzlüSen hiç kaynayan suyun çıkardığı seslerle Beste yapmaya uğraştın mı? Ben uğraştım Bir türlü olmadı beste, ya hece ölçüsü tutmadı ya da ritim Yenildim yine Bir avuç suyu bile istediğim gibi duyamıyorum Bebek YüzlüSen hiç bu şehrin lacivert sokaklarında Sevdiğinden bir gölge, bir koku kalmış mıdır diye dolaştın mı? Ben dolaştım Hem de çılgınca, defalarca dolaştım lacivert sokakları Yoruldum, pes ettim sonunda Artık biliyorum ki gölgende, kokunda yalnız senin yanında Bebek YüzlüSen hiç annem-babam olmasaydı, evim olmasaydı gibi düşüncelerle Melankolik hissettin mi? Ben hissettim Ama ne anne-baba ne de evdi ayrı kalmaktan korktuğum Bebek Yüzlüm giderse ne yaparım derdim hep Şimdi gittin ya, melankolik bile olamayacağım Bebek YüzlüSen hiç geceler boyu isyankar sokaklarda Ayyaşlarla oturup, dinledin mi ne derdi varmış insanların? Ben dinledim Ve tüm samimiyetimle itiraf ediyorum; Onları bile kıskandım Hiçbiri benim sana olduğum kadar uzak değildi umutlarına Bebek YüzlüSen hiç ağladıktan sonra Gözyaşlarını silmeye kıyamama duygusunu tattın mı? Ben tattım İki damla gözyaşı, içlerinde aşkı barındırırmış Geç anladım Şimdilerde siliyorum gözyaşlarımı, aşk bize felaketmiş Bebek YüzlüSen hiç iki kibrit çöpünü aynı anda yaktığında Birbirlerine yapışmalarına sevindin mi? Ben sevindim Onlar yandı, kenetlendi, ve sönüp beraberce kaldılar Ben kıskandım İki kibrit gibi birleşip, beraber kalamayacağız Bebek YüzlüSen hiç sabah olmasın güneş doğmasın diye Akıp giden zamana yalvardın mı? Ben yalvardım Adaklar adadım dualar ettim biraz daha yanımda kalabil diye Ama kaybetmeye alışık olan ben; yine kaybettim Sabah oldu, sen gittin yanımdan, sol yanım cız etti Bebek YüzlüSen hiç olmayan sevgilinin olmayan evine, kokmayan güller gönderip, Penceresinin önünde duyulmayan serenatlar yaptın mı? Ben yaptım Bir ben tanıyordum kızı, bir bende vardı adresi Ve bir ben alıyordum güllerin kokusunu belki Olsun be, İçimde bir ümit var bir gün birileri duyacak sesimi, göreceksin Bebek YüzlüSen hiç eline kağıt kalem alıp şiir yazarken Şiir bitmesin diye dua ettin mi? Ben ettim Hatta uğraştım, çırpındım bitmesin diye Olmadı işte, kaybetme tiryakisi ben Yine kaybettim Şiir de bitti, sayfa da bitti, bir sen bitmedin Bebek Yüzlü
475
Veda ederken Her sevdada yok oldum tam buldum derken beni seveni unutuldum belki kaderdir bu belki keder benim hüznüm derdim sevilmemek ne zor dur aslında sevilmeden sevmek aşk acısı çekmek akşam olup yalnızlığımla başbaşa kalınca hüznün gözyaşı dolar kanayan kalbime belki artık gitmek zamanı geldi bu diyarlardan bu aşkıma ruhuma. Benliğime işleyen sızı yakar bedenimi artık darbelerden sevgisizlikten biten bir hayata veda vakti sevip acı çeken sevip sevilmeyen ben
69
Adalet Adaleti hepimiz yanlış anlıyoruz. Adalet, bizi yönetenlerin uygulamaya sokması gereken bir şey değildir. İnsanların kendi içinde yaşatması gereken bir şeydir. Bizi, kağıt parçasının üzerindeki harfler değil; Kendimiz yıkıyoruz...
29
Karanlık Gezinti -I-Bir köşesinden tutulmuş gibi yarı gecede kopuk bir damar gibi vuruyor, yalnızlığın, denizsizliğin, taş çağının yarası. Savruk bir uykunun sarmaş dolaş yaşamasıdır, eski, inik, bir davul gibi gürültülü. Gidelim yeniden yaşamaya başlayınca: Deniz yeniden yaşamaya başlayınca kıyılarda; kıyıda bağlanınca sis düdüklerine, sis: Yolculuk en doğal olandır. ....................
49
Sevgiliye mektup Yağmur çiselerken Olmuşum sırılsıklam Sokaklarda böylece yürüyorum Seni görüyorumYağmurların içinden Geliyorsun bana doğru O gülen yüzünle Oysa bir yabancı o gelenSeni sanıyorum her zamanki gibi İşte seninle oturduğumuz park İşte sarılıp müzik dinlediğimiz bank Yağan yağmurla ıslanmışYok burası başka bir yer Yanılmışım o yer sanmışım Gözlerimin buğusuyla Yol boyunca arıyorumAh bir sesini duysam,seni bir görsem Konuşsak yine eskisi gibi hergün Binlerce kez beni kavuran İçimdeki özlemin geçseDayanılmaz oldu özlemin İsyan etmiyorum, çünkü içimdesin Bedenim hergün çok sevmenin acısıyla Biraz daha ölsedeHayatımın her karesinde Günden güne sevgin artarken Sevdikçe daha çok seviyorum Özledikçede daha çok seviyorum....
97
Umut Var Olmalı Dağılır başımızdan kara bulutlar, Isıtır içimizi dostlukla güneş…Umut, hep var olmalı yüreğimizde, Çıldırtan bir bahara gebedir çünkü, Her zemheri, kendi özünde…Biter şu karabasanlı geceler, biter… Birleşince bir duyguda, yaratan ellerimiz...Yazgımız değil ki yoksulluk, sefalet, açlık... Çıkarız biz de bir gün, adam gibi el içine...Nedendir bilmem ki bugün, Bütün balı kaymağı yurdumun, Bir avuç arsız, soyguncu, hırsız elinde! ..2010
61
Üç Mayıs Türklük Bayramı Doğdu karanlıklardan, güneş Türk’ün renginde Püskürüyor tüm lavlar, yıldız senin üç mayıs Köpüklü gelecekler, deniz Türk’ün denginde Geçmişten gelen bir gün, unutulmaz üç mayısAmansız sessizlikler, astarı daha güzel Umutları ter yüzse, gönülleri pek özel Kalabalık zihinler, geçmiş elbette ezel Hayaller ülkesinde, unutulmaz üç mayısOnunla kavuşmuştuk, sevginin ilk renginde Güneş dediğin aşkta, kıvılcımlar sevginde Sadece anlaşması, oyun oynar çenginde Hayaller ülkesinde, unutulmaz üç mayısResim gibidir hayat, ne yazıp ne çizersen Ölümsüz nedenlerle, gönüllere dizersen Yıldız onun iç yüzü, yer altında ezersen Hayaller ülkesinde, unutulmaz üç mayısSeferler açılacak, yer ayırsana bana Dünya sanal bir alem, emaneti zamana Yüzüne gülecekse, geri kalmış bahane Hayaller ülkesinde, unutulmaz üç mayısBahattin’in dilinde, mahkum olmuş bu tarih Cümle alem duyacak, Türklük için bu tarih Sevda boyun uğruna, doğmuş olduğun tarih Hayaller ülkesinde, unutulmaz üç mayıs Bahattin Tonbul 3.5.2015
135
Sitem Sitemim sana değil yar, Kendime,tüm sitemim yaşadıklarıma. Denizlere sel olup akıttığım göz yaşlarıma, soldurduğum güzel yüzüme sitem.Hissedemediğim aşkıma, Anlayamadığım duygularıma, Gücü yetmeyip söz dinlemediği için, Gönlüme yüreğime sitem.Bu yürek sana inanmadığı için Aşkına kanmadığı için Kendine inanamadığı için ve......... Her şeye rağmen hala yaşadığı için 'YAŞADIĞIMA SİTEM'
48
Yanımda Oldukça Sen benim yanımda değilken, Her yer,her şey dal gibi kupkuru, Sen benim yanımdayken, Her yerim okyanus misali,sırılsıklam.İçimdesin,içindeyim sen benimle oldukça, Mutluluğum hep tam,seni böyle yaşadıkça, Bedenin,bedenimi tutku içinde sardıkça, Ben seni hep seveceğim,kalbim attıkça....
36
ALLaH BiLiYoR..! Kirpik arasında tahtım gizlenmiş Nasıl sindiğımı Allah biliyor..! Yürek merasında bahtım közlenmiş Nasıl söndüğümü Allah biliyor..! Kahrın bahçesinde şevk olup açtın Şehrin imbadından yalınayak kaçtın Zehrin bacasından alevler saçtın Nasıl yandığımı Allah biliyor..! Tava koyup öyle bir hoş uyuttun Ne varsa kefede havada yuttun Zemheri sevdanda tekayak tuttun Nasıl donduğumu Allah biliyor...! Bir daha mı tövbe gitmem yanına Körelttin nefsinde uydum kanına Tık aşifteleri küflü hanına Nasıl kandığımı Allah biliyor..! Aysel Tarcan/Sevda Şairi Kırklareli-Babaeski 23.Eylül.2011
77
HN- Seyahat Zembereği parçalanırcasına boşalan bir saat Yada koşumlarından kurtulmuş Çılgıncasına koşan bir at Anlatmakta zorlanıyor insan Sen buna on misli daha kat… İşte bunun gibi bir şey benimki Seni keşfetmek için çıkılmış Dönüşü olmayan bir seyahat.Ne bir kılavuz Ne bir yardımcı yanımda Bebek edasıyla yürüdüm Ruhunun her kıvrımında Yürüdükçe olgunlaştım Yürüdükçe sana benzedim adeta Hep çıkışlarla dolu yolculuk İnişi olmayan Belki nefesim tükenecek bu yolda Çünkü yolculuk kutsal Hedef bulutların ardındaki dünya.Koca bir şehir oluyor Düşledikçe büyüyor sevgili Sokaklarında kaybediyorsun kendini Ama biliyorsun ki Sokak sokak, cadde cadde Yaşanacak artık bu şehirde.(Hayat dediğin nedir ki)
96
Bu vatan bizim Bizler bu vatanın temel taşıyız, Ayrım yapmayalım bu vatan bizim. Beraber olmaya alışmalıyız, Ayrım yapmayalım bu vatan bizim.Atalar bu yurdu bize bırakmış, Cesurca savaşta meydana çıkmış, Nice şehitlerin kanları akmış, Ayrım yapmayalım bu vatan bizim.Bir bütünüz çiçek ile gül ile Bizi bizden daha iyi kim bile, Kardeş kardeşine düşünmez hile, Ayrım yapmayalım bu vatan bizim.Barışta gösterdik onca gayreti, Kimse yıldıramaz asil milleti, Birlikte kazandık biz hürriyeti, Ayrım yapmayalım bu vatan bizim.Sayfalara sığmaz ortak anımız, Dört köşesi ciğerimiz canımız, Bir olalım daim olsun şanımız, Ayrım yapmayalım bu vatan bizim.Bizde koruyalım bu emaneti, Üç tarafı derya güzel cenneti, Köle yaşamanın olmaz kıymeti, Ayrım yapmayalım bu vatan bizim.Yedi koldan yurdumuza girdiler, Gonca, gonca gülümüzü derdiler, Yurdu kurtaranlar çok can verdiler, Ayrım yapmayalım bu vatan bizim.Kaya der bu millet çaresiz kalmaz, Vatan için ölür yinede yılmaz, Kin kusan zalimler itibar bulmaz Ayrım yapmayalım bu vatan bizim.
145
"Aşk" Allah Muhammed Ali'dir AŞKMuhabbet ehlinin selamıdır aşk bilirmisin erenler Sevgi dilinin buluşmasıdır aşk duyarmısın erenler Ama gözlere merhemdir aşk görürmüsün erenler Hakkın varlık deryasıdır aşk varoldunuzmu erenlerAşkın a'sının sırrıdır insana yaşama sevinci veren O A'da ne hikmetler var insanoglu bir bilebilsen Kainatın sahibi odur, rahmetini kullarına indiren Aşkın A'sı merhamet magfiret sahibi Allahtır erenlerAşk üç harftir ortada kalan Ş alemlerin efendisi O olmasaydı yaratılmazdı kainat gönüller delisi Şefaat sahibi ezelden ebediyete kainatın yerlisi Aşkın Ş'si Şemstir Muhammede işarettir erenlerAşkın sonu K'dır ilim irfan kapısı evliyalar sultanı Bütün müminlerin iman durağı Allah'ın arslanı Hak ehlinin piri mürşidi İslamın yegane sancagı Aşkın K'sı Kamerdir İmam Ali'ye işarettir erenlerOzan Şah boşuna demeyiz biz aşk olsun aşk olsun Allahı tanıyıp Hak diyene kulluk edene aşk olsun İki Cihan serveri Muhammede aşık olana aşk olsun Ebu Talib oğlu İmam Ali'ye talib olana aşk olsun04.02.2013 Ozan Şah
142
Yanaklarıma yağan yağmur YANAKLARIMA YAĞAN YAĞMUR Sıradan bir gündü uyanmak kahvaltı okul derken cafe… Görmezdim ve duymazdım çalan müzikten başkasını; Gözlerim dolanırdı her zaman ki gibi avare avare ve o an takıldı ayakları sürçüldü yüz üstü bakışlarım düşerken teninin yansımasına; Usulca sokuldu yüreğime gülüşün, sessizdi, sakindi ama sıcaktı ılık ılık aktı çalan müzik durmuştu KUSURSUZ AŞK’tı aşkın ilk kusuru hayatımı dondurmuştu ben ki kelimelerle dans ederken o gün suskunluğa dair ne kadar elbise varsa giymiştim sıkı sıkı sanki zemherisindeydim kışın … Senin bakışın konuşman ve saçlarının dalgalanışı tıpkı akdenizdi ben ise soğuk Erzurum yaylası gibi kalmıştım kat katı şaşkınlığımdan sanki dallarına kar yağmış bir çamdım da ormancıdan saklanırcasına karları üzerime çakerdim donuk donuk.. Artık okul kahvaltı ve cafe sırasını bozmuş ve hayatıma cafeden başlıyordum kahvaltım okulum umudum ve yarınım olmuştu sanki şehre yaz gelmişti sanki kanım kaynarken mevsim kıştı oysa. Nasıl bir aşksa: Aşk nasılsa! Banan şiirler yazdırmıştı şiirleri duvarlara yazdırmıştı ve nasıl bir aşksa balonu çiçeğe bağlayıp yurt kapısından yukarı bırakıp tıpkı bahçede elma kayısı çalan ve ardına bakmadan koşan çocuk keyfi verirdi bana sen camı açardın yakalama çabası ile gülerdin yankısı kulaklarımın boş odalarında dolaşırdı okul kapanınca hiç beklemediğim kadar okulun açılmasını beklerdim ne ilginç değimli okulu sevmeye ben şimdi okul açılması için gün sayar olmuştum. Bu kalp senle atarken nasılda unuturdum tanıştığımız günü ve çalan parçayı hani Kayahan abimiz diyor ya Bir aşk hikâyesinde ilk tanıştığımız gün üzerinde …. Offf neyse artık kışın yağan kara adını yazmıyorum artık radyoda ki sunucuya en güzel mesajı atıp DÜŞGÖZLÜ’nün aşkına bakın dedirme çabasında da değilim ve artık gülleri siyaha da boyamıyorum malum sen güldün SİYAHGÜL buralar da siyah gül bulmak imkansızdı bende komikçe belki ama sevimliydi gülleri siyaha boyardım sırf sana benzesin diye artık buralarda da satıyorlar siyah gülleri ama sen yoksun güllerin siyah yada mavi kırmızı olması beni ilgilendirmiyor artık.Ne çalan parça ne şiir ne de kayan yıldızlar nede sobanın tavana yansıyan o ilginç ve insanı büyüleyen o essiz alev dansının önemi var malum sen yoksun ben yok’um zaten siyah güllerin vatanı olan Halfeti de sular altında kalıyor tıpkı benim ve gözyaşlarımın altında kalan aşkımız gibi. Artık adını anmıyorum adını her andığımda yağmur yağıyor yanaklarıma… 19.01.2011 düşgözlü
358
Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır Bir millet hayatında Önemli millî birlik Huzur ve kardeşlikle Yurtta sağlanır dirlik Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır Bozmak isteyen vardır Onları iyi tanı Kurtarmalı onlardan Canım aziz vatanı Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır Anne ile babaya Düşüyor büyük görev El birliği içinde Tamamlanmalı ödev Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır Saygı sevgi ve hürmet Ailede olmalı Yere serpilen tohum Çimlenerek kalmalı Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır Hükmeden tarihlere Torunuyuz ecdadın Hesapları sorulur Çalışılmazsa yarın Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır Yükselmeli aile Gelişmeli Türkeli Birliği bozanlara Balyoz olur Türk eli Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır Huzur sevgi olmazsa Hiç bir şey yapılamaz Oluruz esir millet Allah'a tapılamaz Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır Aile okul toplum Birleşip ölmemeli Araya pislik sokup Vatanı bölmemeli Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır Demokrasi içinde Yaşamalı insanlar İleriye koşmalı Çalışan bütün canlar Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır “Hakimiyet Milletin” Bunu herkes duymalı Bilgi kültür kaparak Veciz söze uymalı Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır Devlet millet birliği Vatanda huzur sağlar Kavuşmayan yolları Gerçekten sevgi bağlar Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır Yalnız başına kalan Yaşama hakkı yoktur Söyleyen Hasan Sancak Onun düşmanı çoktur Şu eli eli kaldır Anneye nefes aldır
219
Yağmıyor rahmet karabulutlar var Çeşmelerden akardı gürül gürül sular Akmıyor çeşmeler kesilmiş sular İyilik yerine her tarafta kötülük var Yağmıyor rahmet karabulutlar varHalil Çolak 5.2.2006 Ankara
26
Vatan ve Bayrak Yüzyıllardır savaşılmış özgürlük için Milyonlarca şehit verdik bayrak için Feda olsun akan kanlar toprak için Bir o kadar daha hazırız vatan içinO kanla yetişir gelen nesillerimiz Bu vatan aşkı ile çarpar yüreklerimiz Al bayragı bu vatanı kimseye vermeyiz Bütün dünyaya bu sözlerimizAtalarımızdan yadigar bu vatan bize Leke sürdürmeyiz şanımıza şerefimize Bin orduya bedel bir gazimiz bile Ne top ne tüfek sadece vatan sevgimizle
66
Akışına Bırak Akışına bırak aksın herşey gönlünce Ama salıverme ahengi yıpratırsın Bak dünya ışıl ışıl , pırıl pırıl Akışına bırak herşeyi Aşk'a düş yar’a düş Yaradan’a düş Akışında güzel herşey farkına var Çiçeğe donanırsın kuşa ağaca Olmaz sandıkların oluverir Akışta kal.....15-10-2014 İzmir
42
Bir Güvercin Gibi rengarenk çiçekler açar senin her bakışında bir güvercin gibi dolaştığın parklarda yılın dört mevsimi bahar olur güller bir başka kokar sen yanımda olunca sende toplanır güneşin sıcaklığı ay ve yıldızların parlaklığı doğa gözlerinden alır rengini inan ki cennet bile sende bulur dengini 02.12.2004
46
Rüyalar Bendeler hepsi mutlu olmak istiyor Ceyhanda hepsi uzak ya? am istiyor Bilmezler hiç, mutluluk olurmi? rüya Ömrünü hem rüyada kalmak istiyor
22
Ölüme çağırmıştım ne kadar öksüzsem o kadar yakınım içine denizin| ölüme çağırmıştım, gelmedin |deniz vardı ağzımda kokmadı içim dilimde şimdi deniz maviliğini ezberledim ölümden vazgeçtimışıklarını sildim yakasından dibin incinen benim elim denizim mavileşenim sarmalayıp sevenim ölüme çağırdım şiir geldin tamda ölecektim yarımdı yaralarım yüreğime tuz içime şiir serptinuzattım dönüşleri vurdum kendimi eski yollara ne likya bıraktım ne karya zormuş kavuşmak deniz bile almadı aklımı başıma sana dair düşleri bıraktım orada bir yalnız bir yalnız| ölüme çağırmıştım, gelmedin |yol tutuyor işte çocuk kalsamda hiç etme tabanlarımı bari sen ağlamaçay içerken meydanlarda içim yanıyor anla seni aradım bin çift göze bakmakla o bakışa rastlamadımöyle baksana...22 08.2004 Datça | Dinlence |
108
Yasak Sözler Ellerinde gül var solmuş Yüzündeki sevinç donmuş Ağlarken yaşamayı unutmuş Sevmek sevilmek hayal sözler gazzede.Sıcak ilgi buz dağına asılmış Saçlarına toka değil hüzün takılmış Daha doğduğunda ağıt yakılmış Güler yüzler yasak duygu gazzedeŞimdi bombalrı çekin s.güçler Artık gazzede de gülsün güzel yüzler Ölüm değil şeker ve sevinç bulsun minicik eller Yasak değil hür irade hüküm sürsün gazzede.
59
İbret Almayı Düşün Asıl korku ölüm değil yorulma, Sen önce dünyaya gelmeyi düşün. Bir şey diyeceğim ama darılma, Sen yaşamdan ibret almayı düşün.Bilki korku değil dünyada ölmek, Tek bildğim korku dünyaya gelmek İbreti alemde çaresiz kalmak, Sen kendini mutlu kılmayı düşün.Ölüm haktır, hakka sen gönül bağla, Sen önce dünyaya geldiğine ağla, Yaşayıpta memnun kalanı söyle, Budur gerçek bunu bilmeyi düşün.Okursan sözümü belki pes dersin, Akıl, mantık sende kendin bilirsin, Hayat yükü ağır ölmek istersin, Sen yaşamdan ders almayı düşün.Sen sözüme bakma, nefrettir ölüm, İnsanı ölüme itendir zulüm, Veysel der ki; Aynen benim bu halim, Ben gibi ayakta kalmayı düşün.
99
Zikredelim Allah İçin Gül açılmış bülbül bekler Güle uyar nice renkler Aşk için çarpar yürekler HU DİYELİM ALLAH İÇİN ZİKREDELİM ALLAH İÇİNMevsimlerden bahar oldu Meyve dalı çiçek doldu Arılar çiçeğe kondu HU DİYELİM ALLAH İÇİN ZİKREDELİM ALLAH İÇİNYaz mevsimi meyveleri oldurur Sonbahar yaprakları soldurur Düşen yaprak kıştan haber bildirir HU DİYELİM ALLAH İÇİN ZİKREDELİM ALLAH İÇİN-22-ŞUBAT-2012-ÇARŞAMBA -SAAT-.14.40-İSTANBUL
57
Mavi Göz Koyunlar,kuzular sürü karıştı, Su sesi,kuş sesi senle yarıştı, Kalbim ritim tuttu,gönlüm barıştı, Mum edip erittin,beni mavi göz.Hırçın bir nehirdim,hep deli akan, Bazen kırık sazım,türküler yakan, Bazen şimşek idim,göklerden çakan, Dut yemiş bülbüle,döndüm mavi göz.Gülüşün içimde açtı bir nehir, Sevdan gezdiriyor,hep şehir,şehir, Hamiyet olsan da,eylesen mahir, Çadır kurup senle,olsam mavi göz.Yoluna güllerden,merdiven yapsam, Sen bir ilah olsan,ben sana tapsam, Sevgini kül edip,sevgime katsam, Bir dalın budağı,olsak mavi göz,Sen bir bulut olsan,üstüme yağsan, Elinde bir helke,koyunlar sağsan, Deli poyraz olsan,sineye değsen, Nefes,nefes seni çeksem mavi göz,Göğsüme uzanıp,bir ömür yatsan, Anzer balı olsan,parmakla tatsam, Bir uçurtma olsan,havada tutsam, Yudum,yudum seni içsem mavi göz.Yiğit'i gönlüne,vezir eylesen, Sinene yatırıp,ninni söylesen, Bir pınar başına,atın eylesen, Kana,kana seni içsem mavi göz. 24.03.2017
117
Yalnızlık Düşünceleri düşünüyorum yine seni düşünmenin alışılmışlığıyla birden doluveriyor yüreğime o güzel, sıcak sevgin dinliyorum ezgilerde sen görüyorum bir martının kanadında sen öylesine bütünleştinki gökyüzüyle birlikte sarıyorsunuz beni mavi gökyüzü ve sen sonra imkansız diyorum kıramayız biz bu tabuyu kalıyorum yine yapayalnız birtek mavi gökyüzü yanımda sense çok uzaklarda
49
Karanlık Gölgeler güneşe pranga vurunca Gündüzüm karanlık, düşlerim karanlık Uykusuz rüyalarım örtüsünü kapatınca Efkarım karanlık, rüyalarım karanlıkUzaklara baksam sadece yalnızlık Ay düşüyor geceye karanlık Gölgeler firarda, sesler susunca Gece istilacılarının her biri karanlıkZehir karanlık Zâlim karanlık Zaman tükendiğinde her şey Yine karanlık….. Yine karanlık…..
44
Zeval verme Allah'ım Çevirirsin geceyi gündüze, gündüzü geceye Senin huzurunda eğilir, kapanırız secdeye Güzel yurdum, canım memleketim, vatanım T.C.'ye Bize iyilik güzellik ver, zeval verme Allah'ım. Bize hep dost, kardeş ver, kötü heval verme Allah'ımCamilerimiz hep açık olsun, susmasın ezanlar Çoğalsın daim seni zikredenler, seni yazanlar Girmesin aramıza nifak sokan, ara bozanlar Bize iyilik güzellik ver, zeval verme Allah'ım. Bize hep dost kardeş ver, kötü heval verme Allah'ımÇok çok güzeldir denizi ovası yaylası dağı Asya'da bir ayağı Avrupa'da öbür ayağı Etraf düşmanla dolmuş Önü arkası solu sağı Bize iyilik güzellik ver, zeval verme Allah'ım. Bize hep dost kardeş ver, kötü heval verme Allah'ımAşındırmasın toprağımı düşmanın ayak izi Tüm İslam coğrafyasını birde memleketimizi Ancak senden medet umarız sen esirgersin bizi Bize iyilik güzellik ver, zeval verme Allah'ım. Bize hep dost kardeş ver, kötü heval verme Allah'ımİslam adına insanı katleden, sapık zalimler Din adına uydurma fetva veren, sahte alimler Olmasın ya Rab dünyada, insan eliyle ölümler Bize iyilik güzellik ver, zeval verme Allah'ım. Bize hep dost kardeş ver, kötü heval verme Allah'ımArtık tükensin yok olsun emperyalistlerin gücü Bir türlü doymak bilmeyen zalimin çoklu hörgücü Bitsin yad elde korunak arayan mazlumun göçü Bize iyilik güzellik ver, zeval verme Allah'ım. Bize hep dost kardeş ver, kötü heval verme Allah'ım
205
Gir koynuma GİR KOYNUMA Deniz mavi, gök mavi,ben maviye vurgunum, Hep karalar giyersin,ondan sana dargınım, Tüm renkleri severim,gönlüm maviye düşer, Karanlık gecelerde,mavi giy gir koynuma... Beyaz tenini mavi,melekten güzel yapar, Mavi giyen güzeli,kelebekler de öper, Aşk bilmez bir deliyi,mavi renk âşık eder , Simsiyah gecelerde,mavi giy gir koynuma... Hayallerim, düşlerim,mavi sayıklar gider, Uyku gözüme gelmez, anda horozlar öter, İçimdeki mavi ses, yat uyu yazık yeter, Siyahi gecelerde,mavi giy gir koynuma... Her renge deliyim de, maviye çılgın deli, Kalbime nakışladım,mavi bakan gözleri, Mavi gözlü doğanın,sevgiye yatkın dili, Mehtaplı gecelerde,mavi giy gir koynuma...Rızaoğlu, dileyim kefenim mavi olsun, Cesedim maviliğin,gölgesine gömülsün. Kabrimi ziyarete,mavi gözü yar gelsin, Karanlık gecelerde,mavi giy gir koynuma. Mavilikler içinde,sarılıp yat boynuma... 09 TEMMUZ 2008 Fahri Bulut Rızaoğlu
118
Çek Aşka Gidelim Çek Dalında salınan henüz açmış bir gül gördüm Al rengini kalbime nakış nakışla ördüm Ya ben kördüm ya da uyurken bir serap gördüm Rüya veya gerçekti, çek aşka gidelim çek.Bir manzara düşün ne arasan var aşk için Romantik olur, bilhassa kendinizden geçin Kır çiçeklerinden birini aşk diye seçin Rüya veya gerçekti, çek aşka gidelim çek.Sanma zaman akmaz, aşk akarsa yürek yakar Aşk aniden gelir bir yıldırım olur çakar İki düşman kurt ile kuzu birlikte bakar Rüya veya gerçekti, çek aşka gidelim çek.Yolda salınan yorgun bir kız görürsen sorma O âşıktır bir de kendin derdin ile yorma Yârinden ayrı düşmüş sorma dostum hiç sorma Rüya veya gerçekti, çek aşka gidelim çek.
113
Ö n e m s e Duyarsız kalışın beni çok üzdü, Gözüme sınırsız yaşları dizdi, Arzulayan nefsim çiğnedi,ezdi, Aşkımı,sevdamı önemsemedin.Yıllardır peşin de dolaşıyordum, Bazen de haneye ulaşıyordum, Aile ferdine alışıyordum, Aşkımı,sevdamı önemsemedin.Merhamet beklerken inadın tuttu, Elimi uzattım, kolların itti, Gençliğin hevesi ne çabuk bitti, Aşkımı sevdamı önemsemedin.Uykusuz kaldığım geceler şahit, Odalar bomboştu durum müsait, Gelişme olma dı huyların sabit, Aşkımı,sevdamı önemsemedin.Yuva kurmak için çabalar Zeki, Evlenme teklife demedin peki, Yalınız yaşadın olmadın iki, Aşkımı,sevdamı önemsemedin.26-9-2010
75
Olmamalıydın Sana, güzel günler, Mutluluklar adadım.. Yaşamımı yoluna, Halı diye döşedim, Ama işe yaramadı.. Ne sevebildin beni, Ne güldürdün bir an... Aşkımla alay edip, Tepeden baktın bana.. Öyle acılar yaşatıp, Öyle dertler çektirdin ki, Gözlerimde nem, Sözlerimde sitem oldun, Olmamalıydın... Bu sevdanın sonu, Bu olmamalıydı... Kalbim kırık dökük, Duygularım dağılmış.. Ruhumda sıkıntı, Yüreğimde keder oldun.. Gözlerimde nem, Sözlerimde sitem oldun, Olmamalıydın...
61
Bir Umut Dön diyorum hiç umudum yok döneceğine...Umut renk gibi bir şey Güneşsiz görülmeyen bir şey Ateş gibi bir şey Su ile sönüyor Rüzğar ile harlıyor Ağırlıkta hafif pahada ağır Bu pazarlarda alınıp satılmayan bir şey Umut bir senin gülüşlerinde O bir çiçek gibi Açıp-solar o çiçek O çiçek umut bir senin bakışlarında Zaman çiçek açacak mıSeni sevdiğime pişman değilim Adım seninle anılacakAyrılık yarası hep içimde Gülsem de ağlasam daİnsanlar beni bu yara ile anacak Bu yarayla hatırlanacağım Güzel açtığın yara bileBekliyorum Dönecek misin Zaman çiçek açacak mıBir umut bir yara ile "Dön diyorum "hep
95
Biri Var Biri var, durmadan beni arar, Biri var, mevsimlerdir beklerim. Biri var ki açmamış bir bahar, Göklerimde yıldız, içimde sır. Biri var ki bahtı bende yaşar, Benim çiçeklerim açar onda. Bende musiki, bende dünyalar, Biri uzakların uzağında. Havuza düşen memleketleri, Biri var ki içimde sayıklar.
46
Gece, ölüm ve sessizlik... Yüreğimde acı bir buruk Toz pembe hayallere kayan bir göz Zamansız kapımı çalan aşk Ve ihtiyarane bir beden...Gönlüm iki parça bir girdap çıkmazında Sağ yanımda gül, sol yanımda karanfil Şakaklarımda kasvetli bir gözyaşı Ve gözbebeklerimde büyüyen sessizlik Çıkmaz bir sokağın kapılarını aralıyor Gece, ölüm ve sessizlik...
50
Uyandır Beni Martılar kanat çırptığında, Menekşeler mor mor açtığında, Saba yeli tenine çarptığında, Uyandır beni, hemen uyandır! Dalga seslerini duymalıyım, Çam havasını çekerek içime, Dağların ezgisine uymalıyım; Senli bir güne, beni uyandır! Kirlenmiş iklimlerden, Yarım, aksak düşlerimden, Karanlığa tutsak gülüşlerimden, Uyandır beni, hemen uyandır! Sensiz yaşayan bir ölüyüm, Vur pencereme, aç perdelerimi! Çimen gözlerini göreyim; Uyandır beni, hemen uyandır! 13.02.2014
60
Karanfilin rüyası Kokmaz bir karanfil gece rüyasında korksa taç yaprağından üşür...gördüğü düş: kırmızı gökkuşağından düşmüş...soldurur akını, sarısını kırbaçlar saksısını küser pencere önünde...karanfili uyandırmanın yolu türküler uçurmaktır gökyüzündekaranfil kırmızı kokar...
29
Deniz. Deniz. Deniz. Deniz. Yalnız deniz! Neden getirdin beni, baba, sen bu şehre? Neden kopardın, baba, beni denizden? Düşlerimde köpükler yüreğimi kancalar demir alırcasına.Neden sürükledin baba, beni buraya? ÇEVİRİ: Cevat ÇAPAN
31
Son Gece Bu gece, son gece Bu gece, o iki hece Sevmek denilen bilmece Yaşanır en derinden gizlice...Kıvrık saçlarında ben Bakışlarında yine ben Hatıra kalmaz mı söyle Hiç bu son geceden...09.07.1995 Bursa
32
Parçalanmış Hayatlar Ve R.m Rilke Dudaklarını hafifçe ısırarak tebessüm eden ay, nehrin gümüşi ışığında saçlarını kınayla tarayan mahcup bir kız misali ışıldarken hayatın birbirine benzemeyen veçhelerinden kendime kocaman bir buket yapıyorum. Rastgele seçtiğim bir ânın etrafında sükûnetle hiç acele etmeden dolaşıyorum. Arzuların, hüznün, korkuların, pişmanlığın en saf haline dönmenin imkânsızlığı canımı acıtmıyor nedense, tam tersine ruhumu daha iyimser kılıyor. Geniş bir bahçenin ortasında yüzükoyun yatıp tül yaprakların titreyişini izlerken görüyorum kendimi. Geçmişin kuyusundan seçtiğim anlarla hayallerimi buluşturup onlardan yeni hatıralar yaratıyorum. Hiç durmadan aynı sahneleri dondurup başa alıyorum. Sonra biraz kırpıyorum. Beğenmediğimde yeni cümleler, bakışlar, dokunuşlar, sesler, kokular ekliyorum. Oysa o aynı kalmak için direniyor.Kendimi aldatıyorum belki ama bu savruk hâl bilincimin kıvrımlarını parlatıyor sanki. Yalan söylemek, bilincin kökeni midir, kim söylemişti bunu? Yola devam edebilmek için anlardan damıttıklarıyla şiirler, hikâyeler, romanlar yazanlar hayatlarının hem oyuncusu hem de seyircisi olmuyor mu? Tamam işte, ben de onlardan birisi olmaya karar verdim bu gece. Biraz da varoluşun, aldanışın kıyısında duran karanlık yüzüne bakalım. Hepimiz aynı ‘yapboz’ oyununun birbirini tamamlayan parçaları değil miyiz? Hikâyesizlik ya da olup biteni hikâye edememek çıldırmak demektir, çok ağır bir yüktür. En iyisi onu ilmek ilmek çözelim, parçalayalım sonra yine düğümler atarak tamamlayalım. Rüyalarınızı küçük kâğıtlara kaydederken, gönderilmeyen mektuplar yazarken, günlük tutarken, biyografiler okurken hatta birbirinizin falına bakıp geleceği kehanet ederken yaptığınız bu değil mi zaten? Graham Greene, boşuna “Bir romancı unutmak konusunda pek çok insandan daha yeteneklidir,” dememiş. Sanırım o da unutarak hafızasını tazeleyebilen yazarlardandı. Öyleyse yaşadıklarımızı sonradan anlamlandırmamızın sırrı o büyük aldanışta değil mi? Ben sizin için şimdinin kaygan zemininden yavaşça geriye doğru kayıyorum... “Hayat basit olduğu için zordur”Gerçek orada bütün haşmetiyle duruyor. İhtiyaç duyduğumda yanımda değildi, hiç olmadı. Tam da bu yüzden kendimi daha iyi tanımak için biraz değiştirerek hikâye edeceğim: İri güllerin, dev ıhlamurların miskin kokusuna fısıltıyla şiir okuyarak eşlik ettiğimiz uysal bir yaz gecesiydi. Birbirimize “ah, demek o beklediğim sendin” demenin ürkütücü eşiğindeydik. Sessizlikteki sırrın büyüsünü bozmamak için hızlanan soluğumu kontrol etmeye çalışarak karanlığın içinde öylece kıpırtısız durduğumu hatırlıyorum. Üzerimizde simsiyah ipekten bir örtü gibi salınan gök kubbedeki yıldızlar, Rilke’nin elmas tozları serpilmiş mısraları gibi ışıldıyordu. O benzersiz ânı, ilerde kalp ağrısının neden olduğu bir kederle hatırlayacağımı henüz bilmiyordum. Rilke’nin “Hayat basit olduğu için zordur” tesbitini idrak etmekten epey uzaktım.Eprimiş bir kitabın kopuk ciltlerinden birini dizine koyup okumaya başladığında olgun, tumturaklı sesi titremişti: “Ah, gençken yazılan mısraların kıymeti nedir ki. Beklemeliydi ve bütün bir ömür boyu mana ve lezzet toplanmalıydı ve sonra tamamen sonunda belki iyi on mısra yazılabilirdi. Çünkü mısralar insanların dedikleri gibi hisler değil tecrübelerdir. Bir mısra için insan birçok şehirler görmelidir, insanlar ve eşyalar görmelidir, hayvanlar tanımalıdır, kuşların nasıl uçtuğunu hissetmelidir, küçük çiçeklerin hangi kımıldanışlarla açtığını bilmelidir. İnsan meçhul semtlerdeki yolları, beklenmedik tesadüfleri ve uzun zamandır gelmekte olduğu görülen vedaları düşünebilmelidir...”Şimdi sizle bu masum ‘oyunu’ oynarken daha iyi düşünebiliyorum. Hırçın bir yaz yağmurunun rahmetiyle yıkanıyoruz bu gece. “Şiir yazmadan dünyayı, yaşadığımı hissedemem” diyen şair hepimize meleklerin sesiyle mırıldanıyor: “Yalnızlık bir yağmura benzer/ yükselir akşamlara denizlerden/ uzak, ıssız ovadan eser/ ağar gider göklere, her zaman göklerdedir/ ve kentin üzerine göklerden düşer.” Onu işitince başka anlara sıçrıyorum. Dokunduğum bu eşyalar, başımın üstünde esen ılık rüzgâr, hayatıma sızanların sesi, kokusu hiçbiri bana ait değil, hatta bedenim, o bile artık çok uzakta. O “üzülme, bak şiir var onun merhametiyle iyileşirsin” diyor. Hz. Muhammed’e yakarmak...Harfleri, sözcükleri okunduktan sonra kâinatın boşluğunda kaybolacak bir uçurtmanın kuyruğu gibi birbirine eklerken, Rilke’nin ince kederli yüzüne, tedirgin bakışlarına, çocuksu sivri çenesindeki çukura, geniş alnına bakakalıyorum. Duino Şatosu’nda edebiyat tarihinde derin bir iz bırakacak ağıtlarını yazıyor. Sonra onu ucuz pansiyon odalarında, hayatından hiç çıkarmadığı Salome’ye kendisini biraz olsun sevmeye devam etmesi için dua ederken görünce biraz üzülüyorum. “Ben sevemem. Bunu bilmiyorum. Annem beni sevmedi, ben de onu sevemedim” diyor. Ölen ablasının yerine konan, büyürken kız çocuğu gibi giydirilen sarı bukleli bir oğlan çocuğunun, babasının zayıflığından nasıl utandığını anlatıyor. Şiirlerine hayran olup onu acımasızca terk eden kadınlardan bahsediyor. Yazmak uğruna ailesini terk edip yoksullukla mücadele ederken suçluluk duygusunun onu nasıl kavurduğunu anlaşılmaz, sert jestlerle belli ediyor. Ama sonra “Boş ver ben hakikatimi buldum” deyip garip bir aldırmasızlıkla omuzlarını silkiyor. Kuzey Afrika, Trablusgarp, Cezayir ve Kahire’ye seyahat ettiği yıllarda Arapça öğrenmiş. O dilden ve kutsal kitaptan etkilenince Hz. Muhammed için şiirler yazmış; “Melekse, buyururcasına, gösteriyordu/ levhasında yazılmış olanı yalvarana/ gösteriyor ve istiyordu tekrar: Oku./ Okudu o da: öyle ki melek hayrandı./ Çoktan okumuş denirdi artık ona,/ yapabilendi o, kulak veren ve yapandı.”Issız sokakların yağmurun bereketiyle sırılsıklam olduğu bu şefkatli gecenin koynunda, onun aslında kendisi olan Danimarkalı kahramanına anlattırdığı Paris anılarını yeniden okuyorum. Okurken âna şahitlik eden büyük bir şairin, edebiyatın hayatları değiştiren, iz bırakan, esneten gücünü ürpererek fark ediyorum: “Sessiz kapanık odalarda geçen günleri ve deniz kıyısındaki sabahları; denizi, denizleri; üstümüzden esen ve bütün yıldızlara uçan yolculuk gecelerini düşünebilmelidir, bütün bunların hepsini düşünebilmek de yetmez. İnsanın, birbirinden farklı birçok sevda gecelerine ait hatıraları olmalıdır.” İnsanın insanı sevmesi sınavların en zorudur! Evet öyle olmalıydı, ama Boğaz’ın manolyaların gölgeleriyle morardığı bir yaz gecesi henüz bunu bilmiyordum. Hayatı satenden yekpare bir kumaş kadar pürüzsüz ve yumuşak sanıyordum. Yalnızlığın iyi ama güç olduğunu hissediyor ancak sadece bir başkasının sevgisinde huzur bulacağı düşüncesiyle aldanmanın hazzını yaşıyordum. Daha Kappus’a yazdığı mektupları okumamıştım. “İnsanın insanı sevmesi; bize verilmiş ödevlerin hepsinden zoru budur belki, tüm sınırların ötesindedir. Bunun içindir ki, genellikle bütün işlerde acemi gençler sevmenin üstesinden gelemez. Tüm varlıklarıyla, yalnızlıklar ve korkmalar içinde hop hop atan yüreklerinin çevresindeki bütün güçleriyle sevmeyi öğrenmeleri gerekmektedir. Ama çıraklık denen şey, kendi içine kapalı uzun bir dönemi oluşturur hep, dolayısıyla sevmeyi öğrenmek de yaşamın hayli içerlerine dek uzanır, seven kişiyi çoğalmış ve derinleşmiş bir yalnızlık bekler.”Rilke’nin buna benzer içten mektuplarını okuduğumda bahsettiği yalnızlığın bir parçası olup, sevmenin kişinin kendisini bir başkasına sunmak, onda erimek olmadığını çoktan öğrenmiştim. Yaşamanın anların berrak, duru ışıltısına şahitlik etmek olduğunu da... Artık biliyorum; insan bir resmi, eşyayı, manzarayı, şiiri, yağmuru sevebiliyorsa onlara içtenlikle dokunabilen ‘ötekileri’ de akılla değil kalp bilgisiyle sahip olma arzusundan sıyrılarak sevebilir. Kimsesiz sokaklarda, mavi karpuz arabasını sürükleyen atın yelelerini kör bir bıçak gibi savuruşunda bulabiliriz Tanrı’nın ve hikâyelerin gizli işaretlerini. Bazen yanık ot kokan bir köyde saçlarını pencerelerden içeri sokmaya çalışan okaliptüs ağaçlarının nazlı hışırtısındadır onlar. Bazen de çok uzaklarda tıngırdayan bir trenin ritmine eşlik eden kadınların aksak hayallerinde ya da gece yürüyüşlerine eşlik eden efkârlı sigaraların halka halka genişleyen mavi dumanında.. Hayat artık kesintisiz akıp geçmiyordu, olgunlaştıkça kendi üstüne kapanan duygular gibi hafiflerken usulca koyulaşıyordu. Hiç değilse bu kadarını sezgilerimle kavramıştım. İnsan hatıraları unutabilmelidir...Rilke’yi bu gece yüksek sesle okurken, gül toplayan şairin eline batan bir dikenden sonra ebediyete kavuşmasındaki tuhaf sırrı düşünüyorum. Mezar taşında “Gül ey saf çelişki/ Nice göz kapağının altında, Hiç kimsenin uykusu olmamanın sevinci” yazan o yalnız adamı unuttuklarımla hatırlarken daha çok seviyorum. Sonra ıhlamur kokan bir yaz bahçesinde “Bir gün dilsiz bir taş gibi taşıdığın yüklerinden kurtulduğun için yazacaksın” diyen adamı işitiyorum. Bilmiyor ki karnımın altında küçük bir taş gibi dolaştıracağım o ‘ihtiyar çocuk’, titrek sesiyle hep aynı mısraları okuyacak: “Ve insanın hatırlarının olması kâfi gelmez. Hatıralar çoksa onları unutabilmelidir ve insanın hatıralar gelecek diye beklemekte büyük sabrı olmalıdır. Çünkü hatıralar henüz o değildir. Hatıralar, ancak hücrelerimizde yerleştikleri, bakış ve hareketlerimizde okundukları, isimsizleştikleri ve artık bizden ayırt edilemedikleri zaman, işte ancak o vakit, çok nadir bir saatte, bir mısraının ilk kelimesi, hatıraların ortasından tecelli eder.”Mutluluk gibi hüznün, sevme yeteneğinin de olgunlaşmaya ihtiyacı olduğunu, yeterince beklersek hayatın iç tutarlılığını, dengesini sözcüklerle, zamanında tutulan yasla, emanet edilen bedenlerimizle hissedeceğimizi söyleyen üstadın eskimeyen sesine hayranım. Geçmişi onun şiirleri, ağıtları, mektuplarıyla yeniden şekillendirirken yaşamayı hep yeniden, en baştan öğreniyorum. Tomurcuklarına her seferinde hayret eden bir ağaç gibi onu dinliyorum; “Baharın ardından ya gelmezse yaz diye korkuya kapılmaz ağaç; yaz hep gelir çünkü; ama önlerinde bir sonsuzluk bulunuyormuş gibi, öylesine tasasız bir suskunluk, öylesine bir enginlik içinde bekleyen sabırlıları gelip bulur ancak...”
1,267
Etme Bulma Dünyası Adil paylaşmalı,Sevgiyi, düşünceyi ve malıRabbena hep banacı olmamalı.Bir gün yaptığının yanlışlığını anlayasın diye,Oturturlar seni de, iskelet halinde o iskemleye.Saygılar ve Sevgiler. 05.03.2014Etme Bulma Dünyası ve Bir Adıma 10 AdımNİSÂ-79Yaşar Nuri Öztürk: İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah'tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter. Bir Kötülüğe Tıpkısı Bir Kötülük.ŞÛRÂ-40Yaşar Nuri Öztürk: Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez. EN'ÂM-160Yaşar Nuri Öztürk: Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır. Selamlar! Facebook'da gördüğüm bir resim üzerine bu şiiri yazdım. Resimde Papa şatafatlı bir şekilde altın bir taht üzerinde oturuyor. Yan tarafta da iskelet halinde bir Afrika'lı çocuk bir iskemlede oturuyor. Saygılar ve Sevgiler.16.08.2014 Fatih Lütfü Aydın.
146
Kurulmuş. Kurulmuş yerde attığım adımlar. An gelir gecede an gelir gündüzde. Bu günde geçiyor bende böyle. Bir tutku var içimde onu düşledim. Însanlığı bol gözü tok tutkular. Pervane eder beni bu tür uğraşlar. Düştü payıma ağır olsada yüküm. Sadece birazcık dalgın düştüm. Çünkü çok yitirdim benden gidenleri.!.
47
Sensizim Yine seni, sensiz yaşıyorum Hayallerime seni katıyorum Biraz sevgi,biraz tutku Biraz da aşk.. Hayat yolculuğumda Kurduğum hayalleri,düşleri Yine seninle,sensiz yaşıyorum Biraz gözyaşı,biraz hüzün Biraz da yalnızlık..
27
Tutun Kale Çıkışlarını, Köprü Başlarını Tutun! .. Amok koşucusu gibi intihara koşuyorlar.. İnsanların bilincini ve tarihin süzgecinden süzüle süzüle gelen koskoca Türkiye’nin hafızasını silmeye çalışıyor sömürgen ve kuklası olan işbirlikçiler. Yalnız insanlarımızın canı değil, devletimizin de varlığı tehdit altında.. Düşman karargahından emir almış gibi, aynı anda; Irak’ta, Kıbrıs’ta ve Türkiye’de Petrol yasalarının mecliste geçirilmesi kuşkularımızı yeşertiyor, kök salıyor.. Devriyeler! .., Devriyeler! .. Parola sorun, işareti sorun? .. Parola: Namus, İşareti: Vatan. Parola: AB, İşareti: ABD Ankara düşmana esir düşmüş olabilir. Muhabere Taburunu ele geçirmiş olabilirler.. Anıt dikiliyor Türk’ün vurulduğu yere, Türk’ü vuranın anıtını dikiyorlar.. Türklük kimliğini sıyırıp Ermeni olanlar, bu ülkeyi hangi kimliğinizle savunacaksınız? .. Orta okulda okurken bir sihirbaz gelmişti Kırşehir’e, bütün okul izlemeye gitmiştik. İçimizde en iri olan Mehmet’i sahneye çağırmıştı sihirbaz. Okus pokus tan sonra bizim Mehmet’e adını sormuştu: “ Melehat! ..” diye bağırarak tüm okulu güldürmüştü. Yapılanları şimdi daha iyi görüyoruz Sihirbazın uyutması altında bizim Mehmet.. Adını inkar ettiriyorlar Mehmet’e.. Adını bilmeyen birine ne kadar söversen söv, üstüne alınmaz ki. Kimliksizin haysiyeti mi olur? .. Vatanı, bayrağı mı? .. Kimliklerini sıyırıp attılar donlarını sıyırır gibi.. Soros’pu! .. Söv dediler sonra, 301 kaldırılsın dediler.. Ana rahmindeki cenini kazır gibi hafızamızı silmeye çalışıyorlar.. Sihirbazın hipnozu altındaki Türkiye’m, uyan! .. Muhabere taburu düşman ellerine esir düşmüş gibi… Ankara esir düşmüş gibi düşman eline… Çıkan yasalara bakıyoruz, televizyonda okunan haberlere ve yorumlara ve köşe yazılarına bakıyoruz.. Düşman silahı altında zorla söyletilmiyorsa söyledikleri eğer, bunlar düpedüz satılmış ya da kanı bozuk.. Nöbetçiler! .., Nöbetçiler! .. Kripto merkezine, muhabere taburuna ve lojistik yollarına, cephaneliğe ve kale komutanına kontrole gidin, esir alınmış olabilirler; her gelen emirden ve çıkan yasalardan sonra alarmın çalması boşuna değil.. Kale çıkışlarını tutun! .. Bayrağımıza ve vatanımıza; adımıza ve soyadımıza sövülmesine izin veren kale komutanı komutanımız olamaz.. Düşman askerlerine avcı çukurlarımız satılıyor Çanakkale’de.. Nöbetçiler! .., Nöbetçiler! .. Tutun kale çıkışlarını, köprü başlarını tutun! .. Düşmana esir düşmüş kale komutanının vereceği emre uymak düşman komutanının emrini yerine getirmektir; bu vatana ihanettir, Divani harplik bir suçtur..
325
Yağmur Damlası Sokakta yürüyorum yağmur yağıyor, Ahmak ıslatan derler ya.. işte ondan, İliklerime kadar ıslandım Ayaklarım ise çamur, Yağmur damlaları yüzümden sicim gibi, Akıyor.. Hava soğuk, fırtınayla birlikte yağıyor Yağmur. Ama üşümüyorum Kalbim ise çok sıcak, Bu sıcaklık vücuduma yayılıyor sanki, Hiçbirşey umurumda değil, Soğuk ve yağmur, Sensizlik zaten yakıyor beni.. içimi, Isıtıyor aşk ateşin, kalbimin her yerini, Ne yağmur umurumda, nede soğuk, Her yağmur damlasında seni görüyorum, Yüzüme değen her damla seni hissettiriyor, Soğuk ise, sana olan hasretimi körüklüyor. Yürüyorum..yürüyorum..sırılsıklamım. Ne önemi var ki ıslanmamın. Zaten sana sırılsıklam aşık değil miyim. Bak, gökte gürlemeye başladı. Şimşekler nasıl çakıyor bir görsen, Her çakan şimşek, sen den haber getiriyor Sanki, Yağmur yağıyor..yağıyor.. İliklerime kadar ıslattı beni, Ne önemi varki ıslanmamın, yağmurun, Beni etkilemiyor hiçbirşey, hiçbirzaman, Düşüncelerimde sen, kalbimde sen, Yürüyorum yürüyorum ve ıslanıyorum.
132
Diyecek Söz Yoksa da Gel! .. Geleceksen gün olur da, vakit çok geç olsa da gel Bahar bitip zemheriyle, beyaz gülün solsa da gelErken değil ecel vakti, son nefesim vermiş iken Artık benden af dilemek, için vaktin yoksa da gelÇaresizlik filiz verip, kök salarken yüreğine Sesim gelip kulağına, seni burdan kovsa da gelBir kabir bu, altı üstü, say ki içre ateş düştü O toprak ki sana küstü, sitem, sitem koksa da gelÖlümü gör, sen ölmeden, kalan ömrün hiç gülmeden Azap olup yüreğinden, hicranlara dalsa da gelGeç gel, çok geç, vakit tamam, sana tekrar katlanamam Bu haberi ben salamam, fırtınalar kopsa da gelDua etme, gereği yok, gözyaşına talebim yok Gayrı benim zamanım çok, ecel seni sorsa da gelHayallerin de düşün’de, “ben nerdeyim” bir düşünde Başucumda taş üstünde “sebep sensin” yazsa da gelHelalleşmek istemedim, sende “hakkım” kalsın benim Ötelerde bu talebim, seni yakıp yıksa da gelBen bir öldüm, sen bin kere, ölüp ölüp diril hele Bir işkence, bir velvele, o gönlünü sıksa da gelHep geç kaldın, geç kal yine, vuslat yasak sevenine Sevinemem geldiğine, beni diken sarsa da gelBekle, elbet haber gelir, acı haber çok tez gelir Bilmem “o an” ne söylenir, “diyecek söz yoksa da gel”
195
Vedasız Ayrılıklardan Selamsız Sürgünlere Yolculuk İnsanın toprağa sevdasıydı ölüm,topraktan toprağa yolculukta.Uzun görünen nerede biteceği belli olmayan bir yolun başlangıcıydı; kimi erken toplamıştı bavulunu,kimi sürgüne gönderilmişti bavulunu toplamasına vakit kalmadan.Zor olan da buydu ya; vedasız ayrılıklardan selamsız sürgünlere yolculuk...Kim sallandırabilirdi denizi bir ipin ucunda,kim mühür vurabilirdi gökyüzünün maviliğine ya da kimin gücü yetebilirdi bir insana istemediği şeyi yaptırmaya? Halbuki ne kadar merhametliydi otuzbeşi yolun ortası diye niteleyen şair.Bir başka şair yolun neresinde olduğunu bilmeden kan tükürüyordu mendiline.Oysa kimi o sıfatları alamdan,dudağından düşen bir kelimeyle tek başına sallıyordu dünyayı.Daha acısı da vardı ayrılıkların; bir kelime için nefes tüketmeden karanlığa karışanlar.Öyle bir karanlıktı ki bu güneş yetmiyordu aydınlatmaya,yutuyordu dili damağına yapışıp yutkunmaya takati kalmayanları.Ve gölgelerinde yaşıyordu hayatın tuzaklarını kabul edemeyenler; gölge gibi sahte,hep bir adım geç kalmışlığın deminde.Kendi kendini çiğnerken insan gerçekten zordu vefanın mezarını ziyaret etmek.Öyle bir sabah gelirdi ki kururdu dilek ağaçları,kurak mevsimler demir atardı hayat ve sahraya doluşan akbabalar gibi kemirirdi günler hayalleri...Taş dibeklerde öğütülse de maziye gömülenler,geriye kalan bir parça sıçrardı insanın üstüne mutlaka ve parçalandıkça çoğalıp dağılırdı bedenin tüm hücrelerine.Beklenen dönmezken haykırışlar zamanla sessizleşirdi,tükenirken gözlerin o ateşten feri yıllar bir bir gizlice devrilirdi.Ne büyük bir sancıydı bu tanrım; tüm organları tek tek ziyaret edip bitirene kadar nöbet tutan...Veda eden kimdi aslında; gidenin ardından kaldığı yerde kendini bitiren mi yoksa arkasına baktığında geride bıraktığını bir daha göremeyen mi? Ne önemi vardı ki bitiyordu birşeyler işte,bazen insan,bazen duygular,bazen de yaşananlar.Kim durdurabilirdi ki dizginlerini koparıp dört nala ilerleyen bir at edasındaki zamanı? Mutluluğun kutusuna doldurulup paketlenen yalancı ayrılıklar yeniymiş gibi satılıyordu kırmızı halılı tezgahların üstünde ve halıların üstündeki o kırmızıların bir önceki hatıralardan kalan son emanet olduğunu bilemezdi daha önce bu yolu kullanmayanlar.Oysa ayrılıklar daha çok yaşıyor insanın toprağa sevdasından.Bu yüzden toprağın son emanetini güller taşıyor hemde en kırmızısından...
288
Bebek umutlarla doğan küçük bebek kırılgan düşlerle büyüyor yoksulluğu bilmeden gülümsüyor...umutlarla doğan küçük bebek kundağa sarılmış anası satın aldığı bir kaç gülüşü, bağlamış bebeğin kundağına...bebek büyümesin diye dua etmiş babası tanımasın onca iyinin düşmanını ev kirasını, asgari ücreti, işsizliği. parasızlığı, sömürüyü bilmesin demişkundaktan çıkan bebek ayaklarının üstüne bastığında, ilk sözcükleri dilinin söylediğinde, serçeler uçuşmuş odasından işsiz babası hüzne boyanıp, bebek büyüdü diye iç geçirmiş...bebek meyveye ağlamış, yaşlarını basamak basamak çıkarken oyuncağa, mamaya, süte baba yetişememiş her bir şeye yetiştiği yalnız karınlarını doyurmaya...zaman akıp gitmiş öylece bebek babasının yerini almış bir bebeğide onun olmuş aynı şeyleri o da yaşamış...birden karar vermiş düşünmeden hep böyle sürmemeliydi hayat verin elime bir silah, dizeyim yoksulluğu sıraya, vurayım bağrına bahar olsun diye hayat...
118
Bir Nefes Kadar Kısa Şöyle dönüp bir baktım bugün Sayarken çok uzun, Yaşandığında kısa Bir nefes kadar kısa geçen yıllara Sanki hiç yaşanmamış gibi Bazen gözyaşı, bazen sevinç, bazende aşık Ama çok az mutlu olduğum yıllara Nasılda geçivermiş, Göz açıp kapayana dek Sayıyorum geçen yıllar Ömrümün yarıdanda fazlası Geride kalansa bir hiç Belkide birkaç damla gözyaşı Gözyaşı dedimse Sen sanmaki tuz ve su Gözyaşı diye akan geçen yıllarda Gözyaşımda kan vardı Hem kışda, hem baharda Ben hiç bahar yaşamadımki zaten Hep üşüdüm, titredim, ıssız kuytularda Mutluluğun adı bende Kendisi hep şarkılarda Şarkılarda mutlu olmuşum Kırk küsur yıl kahır çekmişim İsyan etmedim amma Artık anladım geç de olsa Ben bu Dünya'ya Çile çekmeye gelmişim(Y.Tar.07-08-2002 Saat 15.00)
115
Kalbe enerji veren noktanın sırrı Kalbe enerji veren noktada Allah lafzı var, Kalbimiz her zaman Allah Allah diyerek atar. Kalbin her atışta Allah adını ortaya kor, Kalbimiz her zaman Allah Allah diyerek atar.Kalbini Hakka ver kötülüğü atmayı öğren, Kalbin içine Allah sevgisi katmayı öğren. Sen onun için kalbini temiz tutmayı öğren, Kalbimiz her zaman Allah Allah diyerek atar.Vücudun bile Yaradanın emrine hükmeder, Kalbinde Hak sevgisi olan Hak yolunda gider. Sen istemesen de kalbin Allahı zikir eder, Kalbimiz her zaman Allah Allah diyerek atar.Kalp Hakka boyun eğdiği için sola kayıktır, Sen uyusan bile senin kalbin uyumaz ayıktır. Vücutta onun için kalbin önemi büyüktür, Kalbimiz her zaman Allah Allah diyerek atar.Yusuf sen dünyada kalbini koru nolursun? İnsanları hayatta tutan kalbidir bilirsin. Kalp durduğu zaman sen de bu dünyada ölürsün, Kalbimiz her zaman Allah Allah diyerek atar.
134
Bir Yığın Söz Et Anne Bahar geçmiş kış gelmiş Ben bahçede saklambaç oynarken anne Nerede başlamış nerede bitmiş Arkamı döndüğümde yoktular anneYüreğimdeki filiz ağaçlaşmış Acılarla ayrılıklarla ölümlerle anne İçimde inançsızlık birikmeye başlamış Dalımda yapraklar bir bir soluyor anneÜstüme yuvarlanıyor kış Kırıyor göğe uzanan dallarımı kar anne Öğüdüne kapanıyor göz kapaklarım Sular acı hayaller darmadağınık anneArdımda yarınlar kuyruğa girmiş Göğsümü sancılar körüklüyor anne Yalan iyice mantarlaşmış Gözümden kulağımdan çek anneKim aklı akıl kimi bilmiş Çocukluğum uzaklaştıkça anladım anne Sarıl bana tut ellerimi bir yığın söz et Sevecen bir dokunuş saçlarının aklarında anne..
91
Kırmızı ‘Başlık’lı Şiir Biraz kan sürmek istiyorum cümlelerime, Biraz kırmızı ruj… Biraz ateşe vermek istiyorum kelimeleri Biraz göğün kızıllığına bulamak… Her şey kırmızı olacak! Sonra; sen ve her şey, Kırmızı rugan ayakkabılarım gibi birden bire kaybolacak! Terk etmeye karar verdiğinde, Vicdanın saklambaç oynuyordu Tanrı ile. Dudakların pazarlarda satılan en güzel çilek kokusuydu. Seviyordun ama dedim, Ağız alışkanlığından bahsettin. Kan toplamıştı gözlerim… Ben senden hiç gidemedim. Şu da bir gerçek, Benim de ayak alışkanlığı olsa gerek! Kırmızı önlüğünü giymişti, Saçları örülü, yakası dantelliydi. Besmele çantasında bir sürü dua vardı. Hayalkapları biraz yırtılmıştı. Onun adı aşktı. Gözyaşlarımıza kahkaha süsü vermekti biraz da onun adı…Odanın duvarları kırmızıya boyalıydı… Akrep ile yelkovan bile kanlı bir savaşın tam ortasında öylece duruyorlardı. Otel odasına çevirmiştin yüreğini! Uzun zaman geçti üstümüzden, Hala kaça kiralıyorsun tek geceliğini? Biraz cennetin kırmızı elmalarını getirdim sana, Biraz cehennemin kırmızı ateşini. Kabul et! Bu aşk içimizde hangi yöne gideceğimizi bilmediğimiz bir Arafat, Üşüyorum gözlerinde, göz kapaklarını kapat!
155
Bir Akşamda Çocukların Türküsü Baba, nisan yağmurları bir panayır türküsüdür Birazdan güneş açınca verecekler oyuncaklarımızı Baba, savaş olmasın; savaş çıkarsa Kirletirler göklerimizi, yırtarlar uçurtmalarımızı Baba, savaş patlarsa en çok bize kızacaklar Ağabeylerimiz kıracak, çelimsiz bacaklarımızı Bilyalarımızı ezecek tanklar, düşlerimizi dövecek toplar Çamurlara bulayacaklar nisan yağmurlarımızı Güneşlerimizi ve aylarımızı söndürecekler Kendi çocuklarına götürecekler belki de portakallarımızı Baba onlar da çocuktur, onlar da kuş dili bilir Kuş, dalı gözünden anlar; dal, kuşu tüyünden tanır Rüzgârlardan rüzgârlara yıkım gelmez hiçbir zaman O çocuklar o portakalları ölür de yemez.
85
Ayın Doğuşu Larva beyazı dutlar kızıllaşmış yapraklar arasında. Dışarı çıkacağım ve onların yaptığı gibi beyazda oturacağım, Bir şey yapmadan. Temmuz’un özsuyu tamamlar onların özlerini.Budala taçyapraklarıyla iştahı açılmıştır bu parkın. Beyaz kurtyemez ağacı çiçekleri yükselir, devrilir, Fırlatır değirmi beyaz bir gölgeyi onların ölümünde.Bir güvercin dönenip alçalır. Yelpaze kuyruğu beyazdır. İşi gücü yeterlidir: açmak, kapamak Beyaz taçyaprakları, beyaz yelpaze kuyrukları, on beyaz parmağı.Yeterlidir tırnaklar için yarım aylar yapmak Kızıllaşmış beyaz ayalarda, hiçbir çaba kızıllaşmaz. Beyaz ezikler renge doğru giderler, yoksa çökerler.Meyveler kızıllaşır. Beyazlıktan bir gövde Çürür, ve kalır çürüyüş kokusu kendi mezartaşı altında Beden çekip gitse bile temiz ketende.Koklarım şu beyazlığı burada, küçük karıncaların Yumurtalarını yuvarladığı, larvaların semirdiği, taşların altında. Ölüm güneşin içinde veya dışında beyazlaşmalı.Ölüm yumurtanın içinde veya dışında beyazlaşmalı. Bu beyazlık için başka bir renk göremiyorum. Beyaz: zihnin bir görünüşüdür bu.Yorulurum, tasarımlarım beyaz Niagaraların Bir kaya kökünden inşa edildiğini, tıpkı fıskıyelerin Düşüşlerinin ağır imgesine aykırı inşa edilişi gibi.Lucina, sıska anne, çabalar Mafsallı beyaz yıldızların arasında, dürüst yüzünde Beyaz et soyulur beyaz kemiğe doğru,Ki sürükler kadim babamızı topuktan, Beyaz sakallı, yorgun. Meyveler morlaşır Ve kanar. Beyaz mide daha da olgunlaşmalı.(1958) Sylvia Plath (1932-1963) Çeviren: İsmail Haydar Aksoyhttps://ecnebiedebiyat.wordpress.com/category/sylvia-plath/
186
Ver Sesini Rüzgar Konuşsun Ver sesini rüzgar konuşsun umudu sevdalara bölen yüreğin bergüzar olsun yarınlara şavkın vursun aynalara küçüğümsabahın gözleri güneş kokuyor gecenin gözleri korku al bu gül desenli baharı yaşamın kilimine doku sevinç sana yakışıyor küçüğümbir gül dalısın sen yol yol düşlere uzanan aysız da olsa geceler titreme üşür, üzülür ananbir elin gün güneş bir elin özlem yoğursun umudu dik bahçene gülü senin dikeni benim olsunABC Öğretmen Dergisi 1980
70
Envanter puslu hayatlar coğrafyasında bir garip yurtsuzdum ne çok sevdim ne çok düşündüm ne çok… neyim var şimdi ve en çok neyim yokağlamam, rüzgar gibi geçen bir hayatın ardından üzülmem yaşadıklarıma, yaşayamadıklarıma sitem etmem kimse vurmadı ki kafama, ellerimle yaptım ne yaptımsa kabulümdü acıyan yerlerim, olgunlaşır mıydım acımasa gökmavisi türküler söyledim, kimi zaman ağıtlarla yansam daimrendim oğlumun babasına ve galiba en çok Ege’nin Balık’ı olmayı sevdim ardından çok ağlamadım ama sana çok sitem ettim baba çünkü boynumun büküklüğü omzunu bulamayışımdandıkaybettiklerimin çetelesini tutamam kazandıklarım ise yaşadıklarımdı hiç pişman olmadım, hayatımdan çıkardıklarım eksiltirdi yoksa beni davetsiz misafirlerimdi acılarım, hüzünse yüreğimin vazgeçilmeziydine çok sevdim, ne çok düşündüm ve ne çok umursadım ne çok… neyim var şimdi ve en çok neyim yokyokluğunda anladım varlığında fark edemediklerimi ben bu hayatta, en çok zamanı anlayamadım bir anın bir ömür kadar sürdüğü geceler de yaşadım bin geceye sığmayacak güzellikleri yaşadığım anlarım da oldu ne çok isterdim şimdi, bir kuşun kanatlarıyla sevişen kanatlarım olsun hiç merak etmedim ki, yerin yedi kat dibini, hep maviyi aradı gözlerim mavinin içine sadece pamuk bulutları çizerdim bulutlarda yüzümü yıkamaktı, çocukluğumda en çok düşlediğimgülüşünü çok sevdim gözlerin, benim olması da şart değildişimdi bıraksalar, sonsuza kadar seveceğim bıraksalar, herkesi severek öleceğim
197
Sakın Ağlama Bu gece uzun olacak,hava yağmurlu soğuk olur oralar sarıl battaniyene pencerenin karşısına geç, sakın aşağıya bakma beni düşünüyorsun başın döner,yıldızlara bak ismini yazıyorlar gökyüzüne gülümse ama sakın ağlama bilirsin ben senin gözlerinin gökyüzünden kayan bir damla yıldıza dünyadan geçerim. Sen sakın vazgeçme korkuların gelir aklına korkma hayalimi bir resim gibi yapıştırdığın pencerenin köşesine bak korkma sadece bir yıldız kayıyor, üzülme ve sakın ağlama bilirsin ben senin gözlerinin gökyüzünden kayan bir damla yıldıza dünyadan vazgeçerim ve sen vazgeçme ümitlerinden. Bu gece hayatı sana yakınlaştıran ne varsa umuduna dair gelecek sana yıldızlarla ve sakın aklına yalnızlık gelmesin,saatine bak zamanı geri al,bırak hayat akıp gitsin hayalimi bir resim gibi yapıştırdığın pencerenin köşesinden ama sakın ağlama bilirsin ben senin gözlerinin gökyüzünden kayan bir damla yıldıza dünyadan vazgeçerim.Sana yazarken her kelimesine dokunduğum ve her satırına bir yıldız kondurduğum şiirleri al yanına kalbin sızlar korkma gözyaşlarıma dokunuyorsun ama sakın sen ağlama. Bilirsin ya ben senin gözlerinin gökyüzünden kayan bir damla yıldıza dünyadan vazgeçerim sen sakın vazgeçme.
162
Çekme Gurbet Kahrını Aldanma gurbetin cazibesine Hasretlik oduna dayanmaz sine İmrenirsin şu dünyanın nesine Dur sılanda, çekme gurbet kahrınıSılada, hasretlik hatıra gelmez Gurbette halini kimseler bilmez Bu dünyada kimse acından ölmez Kal sılanda, çekme gurbet kahrınıBağrın yank belli durur, halından Gonca gül,koparılır mı dalından? Acı soğan tatlı,gurbet balından Ye evinde, çekme gurbet kahrınıGurbet geceleri, sanki bir asır Yüreğin pas tutar ellerin nasır Yatağın yok ise, bulunur hasır Yat üstünde, çekme gurbet kahrınıGeçirme ömrünü ah-u zar ile Kalbin ağlar, yüzün gülse zor ile Ana-baba,çoluk-çocuk,yar ile Kal evinde,çekme gurbet kahrınıGezip eğlensende gönül hoş olmaz Yuvasını terkeyleyen kuş olmaz El evinden gelen sana aş olmaz Kal evinde, çekme gurbet kahrınıGurbette duranın ömrü az olur hasretlikten yanar kalbi köz olur Yadellerde çok bekleme, söz olur Dön sılana, çekme gurbet kahrınıTarihe sor tarih yapan ırkındır Yurtta çalış; hem kalkın hem kalkındır Hiç değilse, çalıştığın halkındır Kal yurdunda çekme gurbet kahrını
145
Bu yavrun anam sözüne hasret Aramıza girmiş dağlar sırası Yüreğimdeki hasret yarası Kor olsun uzak gurbet burası Bu yavru anam sesine hasretNasıl özledim bilsen de seni Yürekten özler yavrunda seni Hatırlatır akşam anam da seni Bu yavru anam sevgine hasretSıçak göğsüne bassan da beni Doya doya koklasan da beni Yetimler gemisinin kaptanı seni Bu yavrun anam kokuna hasretHalil özler anam gurbette seni Hiçbir sevgi tutmaz senin sevgini Gönlünde büyütürsün çiçeklerini Bu yavrun anam sözüne hasretHalil ÇOLAK 08.05.2011 ANKARA
78
Yalnızlık En sevdiğini büyük dalgalarda kaybetmektir yalnızlık Değer verildiği halde karşılık alamamaktır yalnızlık İçindeki o sevgi kıpırtısının çırpınışlarının son bulduğu andır yalnızlık Sevgi tohumlarının yeşerememesidir yalnızlık Büyük uğraşılarla kazandığını bir anda kaybetmektir yalnızlık, Denize daldığında dibini görememektir yalnızlık Yalancı gülüşlerini üzerinde hissettiğin andır yalnızlık Dünyanın bile uydusu varken senin hiçbirşeyinin olmamasıdır yalnızlık En yakınında bile olsa aslında senden çok uzaklarda olduğunu bildiğin andır yalnızlık Umut dolu bakışlarının tükendiği andır yalnızlık Değerini bilemeyenlere değer biçmektir yalnızlık Gökyüzüne baktığında aslında özel olmadığını hissettiğin andır yazlnızlık Hayatı bir gazoz kapağına benzettiğin ve gazın havaya karışmasını beklediğin andır yalnızlık Aslında hayatın sana ne verdiği değil senden ne aldığını farkettiğin andır yalnızlık İdam olucak birine son dileğinin sorulmasına rağmen sana hayatta tek söz hakkı bile tanınmadığını andır yalnızlık
123
Yalnızlık bazen yalnızlık yorgun tükenmeyen bir gecenin siluetinde karanlık aramaktır kaybolmak için.herşeyi yeniden başlatmaya kurmaktır saatleri. freni olmayan duraklarda. yarını beklemektir yalnızlık tanımadığım bir adamı sende düşünmektir şu an.yalnızlık imzasız bir mektubu sana yazabilmektir imlasız. sana inanmamaktır yalnızlık...
38
On Kasım... Atatürk Atatürk Sevgili büyük Atatürk Sana teşekkür ediyoruz Kurtardın yurdumuzu Kovdun bütün düşmanları Yaşıyoruz sevinçle Yaşıyoruz özgürce Ölmedin sen Atatürk Yaşıyorsun kalbimizde Atatürk Atatürk Bu güzel vatanı Emanet ettin bizlere Mezarına güller bıraktım Seni unutmadım AtatürkTunç Kuyucu 1986 - İlk Şiir
43
Yağmur Çocuklar Uzak dur ne olur kirpiklerimden Bakarsan kırılır mavi boncuğum Arındım dünyanın eksiklerinden Buluta sevdalı yağmur çocuğumÇırpınır yüreğim bir salıncakta Kaybolur düşüncem bir oyuncakta Takılır kalırım bazen ocakta Şubata sevdalı yağmur çocuğumKim gün gülerim söz yaşlarımla Islanır yanağım göz yaşlarımla Bağrımda bir ateş köz yaşlarımla Umuta sevdalı yağmur çocuğumİsmimi duymazdan gelir kulağım Hep aynı sözlere düşer dudağım Uzanmaz ellerim kalkmaz parmağım Vuslata sevdalı yağmur çocuğumSıraya dizilir uzun ve kısa Dönse de eşyalar bozulmaz hiza Yetişmez yüreğim bu sonsuz hıza Hayata sevdalı yağmur çocuğum
84
Belki de Sen mevsim normallerinin altında bir sağanaksın Belki de sen mevsim normallerinin altında bir sağanaksın Sana olan tutku sana olan aşk belki de geçicidir Hayallerin uç noktası olman da kazara bir eser midir bilinmez Tek bilinen senin bilmediğin Bir bilinmeyen denklem karmaşıklığıyla duruyor karşında.Belki de sen mevsim normallerinin üstünde bir sağanaksın...
52
Yalnızlık Zordur Gerçekten yalnızlık soğuk kayalar gibidir çimen yeşermez üstünde yosundur senin gördüğün yeşil kurşuni gökyüzüne güneşi anlatamazsın okşamaz insanı ne fırtına ne de önceki sessizliközlem bitmez ama alışılır zaman durmaz ne yapsan sonu yoktur her arayışın yalnızlık iki yönlüdür çoğu kez zaman bir an göreli, bir an değilyosunlu kayalar sevgiye karşı yalnızlık çoğu kez şövalyeliktir herşeyden yana ve herşeye karşı yalnızlık soğuk gecelere benzer ter bitmez ten üstündeyalnızlık bir yana, seni hala seviyorum
74
Yalnızlık... Rüzgarın yapraklardaki dansıdır yalnızlık. Ihlamur çiçeklerinden yaptığım taç. Gözlerimdeki bakış, dudaklarımdaki tebessüm. Beklediğim istasyon. Kurulmuş saatte çalışmayan zemberektir yalnızlık. Baktığım ayna. Gördüğüm yüz...30.05.2017 Bükreş
25
Bir Düş Bir yaşam düşledim, bir kişiyle başlayan. Bu aileden ya da dostlardan fark etmez ama sadece bir kişi olacak, hayatın bütün karanlık günlerini, aydınlıklarını, mutlu mutsuz tüm duygularını yaşayacaksın o biriyle. Zorunluluktan kaynaklı kimseyi yollarına dâhil etmeyeceksin. Birlikte büyüyeceksiniz. Ağladığında, onun dizinde yaralar açılacak mesela. Güldüğünde yüreğinde filizlenecek gülümsemenin en güzeli. Sen yaşamın köprülerinden geçerken, o kollarını uzatacak ileri. Onun adımlarına da sen uzanacaksın gerektiğinde. Çukurlar da olacak tabiki köşe başlarında ama düşme tehlikenize karşı pamuklar hazırda bekleyecek sere serpe. Şelale sesindeki her tını kulaklarınıza misafir. Birlikte kitap okumaya başlayacaksınız, cümleleri ondan oluşacak, sözcüklerde bir tek sen. Tartışmalar yapacaksınız kendinizi geliştirmek adına ölüm üzerine olmayan insan üzerine örneğin ve öyle sonuçlar çıkacak ki dünyayı değil, dünyaları kavuracaksınız insansız…Bir vahada yaşıyorsunuz diyelim. Kahvaltılarınızda keçiler sütleriyle eşlik edecek size, arılar bal kovanlarında bal sunacak ekmeğinize. Sincaplar çaldıkları fındıkları takdim edecek dokunulmamış haliyle. Cömert davranacak ağaçlar, tepsilerce meyveyi tattırırken. Tepsideki her meyve sen, ağaç köklerinde onun filizleri... Atlardan aldığınız hızla fırlayacaksınız kırlara. Başak dalları eğilecek günaydın demek için, güneş biraz daha parlayacak siz uyandınız diye ve semanın maviliğini hediye edecek sabahlarınıza. Papatya ülkesinde dolaşacaksınız uzun bir süre. Gül yaprağı sen de kokacak, yeşil dallarındaki çiğ taneleri onu ünleyecek. Önünüzde toprakla gökyüzünün birleştiği yeri bulamadığınız uçsuzluk. Siz yürüdükçe toprak yollarda bülbüller sesleriyle eşlik edecek gezmelerinize ve sazlıklardan ince şiirler okunacak yüreğe hitaben, her dizesinde aşktan nağmeler.Gün öğleye yaklaşırken ömür sayfasının da ortalarındasınız artık. Okunan her satır yeni bir yaşam sunar size iki kişilik. Neler yaşanmıştır kimbilir ömrün ilk perdesinde. Akşamüzeri çay sohbetlerinde bu konu konuşulur her gün bıkmadan. Resimlerin soluk teninde sen, bakışlardaki unutulmuşluğun kırgınlığında o saklı. Berrak çayın dile kekre tadındasın, o tadın zevkinde. Elini uzatsan güneşi, kızıllığın içinden yakalayıp, yaşamının tek anlamı, tek dostun, annen, sevgilin, baban ya da o biri kimse, başına taç yapmak istersin, karanlık bastırmasın telaşıyla.Arka bahçesindesiniz vahanızın. Yediğin kızarmış balığın tadı damağında. Şeker yeme yasağını bir dilim kadayıfla aşan kişi olarak, gerineceksiniz sallanan sandalyenize. Saçlarının pamuğunda o, oynaşan süzgün parıltıda senin yüreğin. Şükredeceksiniz yanında yaşayan tek varlığın kedi olmayışına ve dualar, ondan önce ölme dilekleriyle süslü. Bir düş kurdum.... Sahi bu nasıl bir düş böyle…
348
Sevgi Sevgilim; Sevgi emekdir Sevgi umutdur Sevgi sabırdır Sevgi birliktelikdir Sevgi özlemdir Sevgi karşılıklıdır Sevgi saygıdır Sevgi hayatdır Sevgi sevmekdir Sevgi sevilmekdirSevgisiz bir yaşam, rotasız gemi gibidir.
27
Canım Yanıyor Canım yanıyorHayatta bazı şeyler vardır bilinmeyen, çoğu zaman gizemini hep korumuştur sevgiye dair, işte bendekide öyle birşey, ne acısı belli ne tatlısı, sensiz kaldıktan sonra artık bana soluduğum havanın önemi yokSen çoğu zaman bilmezsin, sensizliğin ne demek olduğunu, hep dolaştım senle dolaştığım yerleri belki aynı havayı yeniden solurum ümidiyle Ama sen bilmiyordun butün bu olanları,ben yürüyordum yapayalnız tek başıma Dün yine uzun bir aradan sonra yemek yediğimiz o yerde yemek yedim, Çay içtiğimiz o yerde oturup saatlerce çay içtim Ama hiç tadı yoktu yediğimin, hiç kokusu yoktu içtiğim çayın, Denize baktım saatlerce umutsuzca, belki bir el omuzuma dokunur ümidiyle bekledim.Biliyormusun,ben sana git dediğimde yürekten demedim,haykırdım öylesine Öylesine söylenmiş sözlerden ibaretti, Biliyorum bu kadarı bile senin canını nasıl yaktığını,çaresiz kaldığını sen bilmezsin gülyüzlüm asıl canın nasıl yandığını, sen bilmezsin çaresizliğin nedemek olduğunu Şimdi çok daha iyi anladım,sensizlikmiş asıl canımı yakan...
141
Aşure Gönderilse İçerdim Beş yıldan fazla sürdü, ikametgâh etmemiz, Her gün gelir gideriz hâlâ adam değiliz…Selâm dersen veririz, verileni alırız, Bekâr olduğumuzdan, insandan sayılmayız…Evlerimiz iç içe oysa yakın komşuyuz, Varlığımız bilinir, bizlerde duyguluyuz…Sabah dışarı çıkar, öğleyin eve gireriz, Öğleyin tekrar çıkar, ikindiye döneriz…Başıboş hiç değiliz, alnımızsa hep açık, Zararımız da olmaz, sayılmayız da kaçık…Işığımız hep yanar, televizyon çalışır, Örf ve adet dersen var, varlığımız da haktır…Tatil dersen yapmadık, tamamen hep evdeyiz, Gelen giden zaten yok, bunun bilincindeyiz…Yani var sayılırız, kapım çalınabilir, Yan komşum alıyorsa, şahsım da alabilir…Aşure gönderilmez zaten muhtaç değilim, İkramı çok severdim, gönderilse içerdim…(2013)
96
Fanidir Hayat Günler gelip geçsin deme Unutma ki dostum fanidir hayat Her geçen saniye ömürdendir Unutma ki dostum fanidir hayatNe ekersen o gelir seninle Çok değer vermelisin geçen günlerine Bu dünya büyük bir misafir hane Unutma ki dostum fanidir hayatYaptığın her işte hayır olsun hayır En hayırlısı elbet helal kazançtır Seninle gelecek olan hep onlardır Unutma ki dostum fanidir hayatBiz misafiriz bu dünyada fanidir hayat Gelir geçer ömür kısacık bir seyahat Cennet köprüsünün adıdır sırat Unutma ki dostum fanidir hayat
80
Yarabbi Son Asrın Müslumanlarına Acı Yarabbi son asrın müslümanları, bir garip oldu ona acı Rabbimize kulluk yapamıyoruz, şuurluluğumuz ne acıBu asrın insanları olarak, ilimde fezada fende zirve yaptık Sosyal hayatımızda insan olma, hasletlerimizi yitirdik ne acıİletişim sorunumuz çok ileri, uzayda dahi anlık görüşürüz Ama asıl olan silahı rahim diye, bir şey kalmadı ne acıBütün insanlarla hatta dünyanın, her yeriyle kaynaşırız Anne, baba ve eş kısaca, aile ile kaynaşamıyoruz ne acıToplu aile değiliz akrabalık yok, artık herkes bireysel yaşıyor Derdini kendi yakınıyla değil, arkadaşıyla paylaşıyor ne acıArtık internet girdi hayatımıza, bütün zamanlarımız onunla geçiyor Ayın ailede ve aynı evde olmamıza rağmen, görüşemiyoruz ne acıŞair Tahsin derki, bütün kıyamet sanırım internetten kopacak Herkes yalnız doğdu, yanlış yaşacak ve yalnız ölecek ne acıAnkara- 20.09.2013
121
Sessizlik Sessizlik ürkütüyordu beni Her tarafım karanlık Sesler geliyordu ormandan Dallar kavga eder gibi sallanıyorduSessizlik, gittikçe ürkütücü hal alıyordu Ses soluk yok yanlızdım Yaprakların sesi geliyordu sadece İçime bir şüphe sarıldıSessizlik, gözlerimi kapatıyordum arada Her şeye hazırlıklı gibi Çılgınca, delice şeyler geçiyordu aklımdan Kendimi oyalamaya çalışıyordumSessizlik, karanlığıma ışık beklerdim belki Silinmişti her şey, yalan gibi Yaşananlar unutulmuş, masal misali Sessizliği gömülmüş, koca şehir Zorluğu çeken yine hep benTarih: 08/03/2013 Saat : 20:14
72
Dogum Günü Kutlaması Sabiha Serin'e DOGUM GÜNÜ KUTLAMASIHer cümle satırda mısrada varsın Sen bir efsanesin sen yağan karsın Has bahçe bağını pür neşe sarsın -Gönüllerde sultan bulunmaz yerin -Kim diye sorarsan Sabiha Serin.Bir Zemheri günü doğmuş ocakta Serilip serpilmiş köşk’te bucakta Üç Yavru büyüten ana kucakta -Gönüllerde sultan bulunmaz yerin -Kim diye sorarsan Sabiha Serin.Yüzünde gül açar gönlünde neşe Altın sarı saçlar benzer güneşe Dostlar meclisinde Ayşe’yle Eşe -Gönüllerde sultan bulunmaz yerin -Kim diye sorarsan Sabiha Serin. Özü bir sözü bir sadık bir kişi Yol erkân var onda yazmak tek işi Ararsan bulunmaz dünyada eşi -Gönüllerde sultan bulunmaz yerin -Kim diye sorarsan Sabiha Serin.Dostluğu bir başka sözü bir başka Gönlündeki sevda ilahi aşka Her iki cihanda dost olsam keşke --Gönüllerde sultan bulunmaz yerin --Kim diye sorarsan Sabiha Serin
128
Vatan Nedir? niçin? kim? İçin vatan İçinde mutluluk, hüzün Ve sevinç barındıran.Kimine dünya vatan Kimine devlet Kimine göre kent Köylüye köyü vatan.İnanan için vatan İki metre çukur içinde Hesap gününü beklerken Huzursuz yatan.
33
Anadolu Sultan Alparslan Handan bize miras Türklüğe son vatandır Anadolu Ata yadigarı, Atadan miras Türklüğe son vatandır Anadolu Malazgirt’le kapısın açtı bize Rum beyleri kılıçla geldi dize Tam bin yıl oldu, gerek yoktur söze Türklüğe son vatandır Anadolu Akıncılar üzerinde at koştu Gazi dervişlerim hak için coştu Çığ misali, zirvelerden kopuştu Türklüğe son vatandır Anadolu Her burcuna, Türk sancağını diktim Gönüllere, sevda tohumu ektim Beni boğmak isteyene, rest çektim Türklüğe son vatandır Anadolu Topla tüfekle geldiler üstüme Güçleri yetmedi Asım neslime İmanım var, leke sürmem ismime Türklüğe son vatandır Anadolu Nakış nakış işlendi kanlarımla Rabb’ime ulaşan dualarımla Korkmadan can veren kızanlarımla Türklüğe son vatandır Anadolu Edirne’den Kars’a kadar gözümdür Toprak isteyene naçiz sözümdür Er meydanında vuruşmak çözümdür Türklüğe son vatandır Anadolu 23/11/2003 Anadolu Sevdası adlı şiir kitabımızdan(gündüz Yayınları-2005)
128
Şehitler Ölmez! Kilitlenmişti gözleri, Dil söyleyemese de Birbirlerine haklarını helal ettirircesine Sanki gidip dönmeyecek ya da gelip görmeyecekmişçesineAğlama diyordu adam; ağlama Sen asker karısısın başın dik olmalı.Eğer bir gün gelirsem al bayrağa sarılı tabutumla Ağlama Ve unutma Sen şehit karısısınKızımız ‘a da iyi bak ve babasını anlat ona Yaptıklarımızı ve yapmak istediklerimizi Okul çağına gelince üzülmesin babam yok diye Ağlamasın … Unutmasın; hep yanında olacak babası, Hep saracak kollarım, Söyle kızımıza baban ölmedi de Şehitler ölmez deKilitlenmişti gözleri bir vedanın eşiğine, Dil söylemese, söyleyemese de……Can yanıyordu, Bakamıyordum belki onu götüren yollara, Belki gidecek, dönmeyecekti bir daha Belki sarılı gelecekti bir tabutla….. Giderken söylediklerini hatırlayıp ağlamayacaktım belki Saklayacaktım gözyaşımı hatıraların arkasına…..Ağlama diyordu; ağlama, Sen asker eşisin! Sen Türk kadınısın Ağlama…..
119
Düşünce Özgürlüğü Nedir? Makale TDK/Düşünce özgürlüğü: Düşüncenin dış baskı ve yasaklarla sınırlandırılmaması, fikir hürriyeti."Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır". Özgürlük; başkalarının özgürlük alanına tecavüz etmek değildir. “Düşünceye zincir vurulamaz” sözü tüm insanlar için geçerlidir, belli bir zümrenin tekelinde değildir. Amma velakin sözlük anlamını iyi bilmek gerekiyor. Düşünce özgürlüğü, hakaret, küfür, gasp, özel hayata müdahale ve saygısızlık manasına gelmiyor. Eğer bu gün ağzı olan konuşuyor, yazıyorsa, dönsün önce kendine aynada bir baksın. Üniversite okuyan bir çok birey, nedendir bilinmez kendinde böyle bir hak görüyor. Özgürlük sadece onlara aitmiş gibi, diğer insanlar düşünemezmiş gibi, bir eda içerisindeler tabi ki genelleme yapmak istemiyorum. Elbette istisnalar kaideyi bozmaz. Okul insana bazı bilgiler sunar teoride fakat hayat ağırlıklı pratikten ibarettir. Tıpkı yemek kitabında ki tarifle yemek pişiren kişiyle, bu işte tecrübe sahibi olmuş pratik kazanmış ev aşçıları gibi (ev kadınları) arada ki lezzet farkını asla yakalayamazsınız o tariflerle. “Akıl yaşta değil baştadır” ne güzel söylemiş atalarımız. Yedi yaşında sokaklarda çalışıp ailesine yardım eden ve de okumaya çalışan bir çocuktaki akıl ve idrak ile, hazır baba parasıyla yüksek okullarda okuyan, parası ve faturaları ailesi tarafından ödenen evlerde barınan, kısacası hayatta sahip olduğu her şeyi, emek vermeden kazananlar, bir olmaz sanırım. Bir büyüğüm derdi ki, çocuk varlığı da bilmeli yokluğu da. Şimdi anasından doğan neredeyse cep telefonu ve bilgisayar ile doğuyor. İstedikleri her şeye sahipler(bir şey hariç, amaç) . Bu kadar kolay kazanılan hiçbir şeyin değeri olmaz. Emek vermeden yemek olmaz. Anneler babalar çocuklarınızı maddi olarak doyurarak ve mutlu ederek onları hayata hazırlayamazsınız. Bu hayatta hiç bir deneyim sahibi olmamış gençler lafa geldiği zaman, kendilerinden yaşça büyük ve tecrübeli insanlara kafa tutabiliyorlar. Hatta şahit oldum, küçümseyip, hor görüyorlar. Yüce bir Milletin evlatlarının en azından, saygıyı ve mütevazılığı ayrıca sorumluluğu bilmeleri gerekir diye düşünüyorum. Ve tüm bunları konuşma, düşünme özgürlüğü adı altında yapmaları ilginç. Hiç bir tecrübeleri olmamasına karşın, onlar her şeyin doğrusunu biliyor ve düşünüyorlar (!) “Akıl akıldan üstündür” bu yüzden istişarenin önemi vardır. Yadırgamıyorum, aksine anlıyorum. Bizlerin de yerine göre onlardan öğreneceğimiz çok şey var, ama yaşamış ve görmüş olarak onlarında bu tecrübelerimizden faydalanmaları gerekir, belki, bir çoğu bunu yapıyordur. Eğer büyükler size bir nasihat da bulunuyorsa mutlaka dikkatle dinlemenizi öneriyorum. Tabii ki dinlerken, kendi düşünce ve fikirlerinizi de yok saymayın. Güzel bir söz vardı onu da paylaşayım yeri gelmişken. Eğer nasihat para ile satılsaydı kapısında kilometrelerce kuyruk olurdu. En değerli şey nasihattır ama ne hikmetse, bedava olduğu için mi bilinmez, pek hükmü yoktur, değer verilmez.Konuyu belki biraz dağıtmış olabilirim. Fakat tüm bunlar birbiriyle ilintili. Gençlerimiz bizim en değerli varlıklarımız. Onları hayal dünyasına değil, gerçek dünyaya hazırlayalım. Hayatı öğretelim. Ya da bırakıp kendi hallerine, yaşa ve gör! Mi diyelim. Hata yapacaklardır, bundan kaçamayız. Hatasız kim var ki? Biz bile onca tecrübeye rağmen hala hata yapabiliyoruz. Tek temennimiz, bizim düştüğümüz aynı hatalara onların düşmemesi. Dileğimiz budur. Umulur ki aklı selim, imanlı, şuurlu, vicdanlı, idrak sahibi, zeki bir nesil yetişir. Okul insanı bilgi sahibi yapar ama insan yapmaz. Öncelikle insan olmayı, insan gibi yaşamayı, öğrenelim ve öğretelim. Hiç kimsenin, her şeyi bilmesi mümkün değildir. Bilen yalnızca yüce ALLAH (c.c) tır. Okumuş cahilleri gördükçe kendi bilgisizliğimle gurur duyuyorum. İyi ki bilmiyorum.  "Her kişi hacı olmaz gitmek ile Mekke’ye; Merkep derviş olmaz taş çekmekle tekkeye" Özgür olacağız modern olacağız diye İnsanlıktan çıkmayalım. Saygı bekliyorsak, saygı duymayı öğreneceğiz. Kısa bir HikayeÇok eski günlerde köyün birinde çocuğunun büyüyünce adam olamayacağını anlamış dertli bir baba varmış. Çocuğunun düzgün olamayan davranışlarını her gördüğünde onu yanına çağırır öğüt verirmiş. 'Oğlum, hayatta paran olabilir, çok zengin olabilirsin, büyük bir iş adamı olabilirsin, devletin başına bile gelebilirsin. Ama sakın unutma önemli olan adam olmaktır gerisinin önemi yoktur' dermiş. Bu sözler çocuğunun bir kulağından girer, diğerinden çıkarmış. Gel zaman, git zaman aradan çok yıllar geçmiş. Çocuk büyümüş evini terk etmiş, gurbet ellere gitmiş. Baba iyice yaşlanmış. Birbirlerini yirmi belki de otuz yıl görmemişler, birbirlerinden haber bile almamışlar. Çocuğun nasılsa talihi yaver gitmiş ve padişahın binlerce kişilik ordusuna kumanda eden bir 'paşa' olmuş. Bir gün babasının olduğu köyün yakınlarına ordusunun çadırlarını kurdurunca aklına babası gelmiş. Bir bölük asker gönderip gidip babasını getirmelerini emretmiş. Askerler babasını alıp paşanın çadırına getirmişler.Babasını karşısında gören paşa:'Baba sen bana adam olamazsın diyordun! Bak 'paşa' oldum! ' demiş.İhtiyar adam başını kaldırıp oğluna şu cevabı vermiş:'Oğlum sen paşa olmuşsun amma hala adam olamamışsın! ! Not: İçimizdeki insanı yaşatmak adına sevgi saygı ve selamlar olsun efendim.. 22 Kasım 2012 Perşembe / 07:15
715
Yabanci Kalibiyla Hayat Harabesini Yapilandirmak Insan izledigi bir yol bakip seyrettigi bir hal katildigi bir durum katki sundugu bir eylem yordugu bir mantik yoruldugu bir soru zorlandigi bir sorun paylastigi bir duyum ortak oldugu bir duygu birlikte yürüttügü bir fikir derinliginde dolastigi paydas bir düsünce tanik oldugu bir adalet gözlemleyip dinledigi yazi cizgi söz seyir siyaset yahut sanat araciligiyla hayati yükleyip tasiyan dal ve kollara ilgi duyup kendindeki yatkin yetenegi uyandirabilir elbette… Fakat kisinin kendi özgün zenginligine ait olan yatkinligindaki hayati degerlerin ortaya cikmasina herhangi bir sebeple aracilik eden hicbir özne olay veya nesne, sebep olup ortaya cikan baskasina ait kisisel veya toplumsal zenginligin hayatta islerlik veya deger karsiligini bulmada yönlendirip yönetme PATRON SULTASI hakkina sahip degildir. Bu yüzden cokca övülerek, sonunda övgü sinirini ve kayitsiz kaybolmalar seceresini amansiz basibozuklugun teslimatina birakan BASKASININ KALIBINDA kendini var etmeye cabalayip cirpinmak, sözün bittigi, sazin sustugu, salonun bosaldigi, isiklarin söndügü, resmin muglaklastigi, cizginin haddi astigi, yetkinin kontrolden ciktigi, yolun saptigi, kalabaligin azdigi, gürültünün kudurdugu, iradenin zorbalastigi, sorumlulugun soytarilastigi, sevginin sinsilestigi, egitimin ahmaklastigi, ahlakin cürüdügü, toplumun cöktügü, gecimin sefaletlestigi, huzurun sapkinlastigi, siyasetin sirketlestigi, inancin kusku köhnesine özenip bezendirildigi….insanligin öldügü keyfi kutsanmalari kandirip doyurmakla kendini sahasinda TANRILASTIRANLARIN esaret cerezcisi durumunu giyer bürünür…. Yani siir sanat siyaset egitim güvenlik edep ahlak bilgi yol sevgi baris özgürlük adalet devlet millet veya insanlik; son sözünü en meshur olan ve en yakinlik duyulan her kim olursa olsuna sabitleyip mühürlemisse, sürekli özden kopuk devamsizligiyla pörsüyüp büzülen hayata son vermelerin ölüm fermanini cikartmiscasina her söylenecek sözü, yaziyi,tavri, tutumu, davranisi, söylemi, eylemi, karari tutsak alip esir edici keyfiyete tanrilastirilmisligin müsadesi olmaksizin ve hep o tutsakliga benzemeye mutlak özen gösteren ÜRETIMSIZ TÜKENISLERi ören veran eder insana. Kendileri de (övüldükce alanlarinda tanrilastirildiklarina hic itirazi olmayan) DISTAN CEVRiMLI tükenmisligin esareti kapsaminda özgün gelisimini toplumsal topragindan sagliyormus gibi `Numara` cekmenin ötesine gecemeyerek hayran olmanin cevrimcisi fazlaina gitmeyen NECIP-NAZIM Edebiyat`ta ne idiyse, Siyasette Menderes, idarede ve Güvenlikte Natoculuk, Egitimde Yuro-amerikan Asosyalligi, Ekonomide borc girtlak batakcisi ithalata bagimli iflasci kumarhane, Sine-tiyatralda Ceri lewis ve Terminatör kivrimli lüküs hayat, Mimaride öldürücü korkunc carpikliktan insaninin ölüsü üstüne kepip outran trafik canavarli talan mülklü tarumar, resimde müzikte her sarhosluktan siddet ve gerilim manyagi asklasma bagirip bögüren afyon aranjman, kültürde inancta ahlakta huzurda güvende MUTLAK DISA BAGIMLILIKTAN imdat medet uman yilmis yozlasmis ayrismis böünmüs egimli soygun sömürü isgal kusatmaciligi.. Kayitsiz sartsiz kendi iradesini özgüvenini birikimini gelisimini üretkenligini kararliligini benligini aklini vicdanini secimini farkini hayalini sorgusunu yükümlülügünü varligini duygusunu düsüncesini katilimciligini katmadan, tüm hayati söz ve yetki sahipliligine evvelinden sonraya sürekli ve hayata deger tarafi devrederek tükenen yakinlik duyup hayran olma tanrilasmasini cökertip oturttugu sebebiyle her gelen hic kendi kisi farkini koymaksizin Nazim Necip gibi siir yazmayi kendi kendinde parsel parsel putlastirip kabizlasti…Nazim –Necipten sonra gelenler daha sonra gelenlere, daha daha sonra gelenlerse, simdi bu siraladigim satirlara kudurmus azmiscasina DOGMA hir gürleyici öfkeler kusup `hep ben sana mecburum`dan Atilla ilhanlik veya Yagmurcu Nurullah Ataclamalik veye lamdada titreyen alevli Abdurrahman Karakocluk veya baska bire bir birbirine benzesik devredilenlerden kendi kendileriyle yüzlesememeyi devralan milliyetcilik ve sosyalilik körükleyip köpürdetmekteler eskisinden beter halen. Onlarin tükendikce siir egitim siyaset inanc güven özgüven sanat söz saz ahlak onur irade sorumluluk özgürlük sevgi saygi emek üretim paylasim kabizlastirmalarini sapa saglama alma yövmiyeciliginden sosyallik milliyetcilik kültür dil din devlet millet alip satmaktalar firsati bastan beri kollayan talan yikim tarumar soygun isgal ve sömürü üretip yayan mevcut duruma hakim ve hükm sahibi PATRONTANRILAR… Bundan dolayi, yani neye nicin inandigini bile bilememenin kendini limitsiz HAYRAN OLDUGUNA adayip TAPINMA kul ve esaretine sekilleyip sabitlemekten sebep, CIA-MOSSAD atölyesinden yotulup dogranan FETHULMETAL küresel kaipli IHANET kahpeligi SIYASI ayagina halen dokunulmamis olan BOP IKTIDAR ortakciliginin asaltasiyii mikroplarindan biri olarak adeta Müslüman Türkiye`sine PEYGAMBER diye kusulup yutturuldu. Diger taraftan `bu adam Allah`in bütün sifatlarini üstünde tasiyor, ona her dokunan kisi mübarektir` diyenlere hic istifini bile bozmadan sessiz kalan Kabul, yukardaki tükenerek sözünü iradesini baskasinin kalibindan kendine kullanmaya kendikendini imha eden adanmisligin neticesidir. Neticenin burasinda bugün televizyon sinema salon türübün veya diger bütün iletisim arac gerecliligi tezgahlarinda sallama dallama siddet nefret kin hirs tehdit acimasizlik ayrisma gerilim bunalim veya güldür güldür karmakarisimiyla, agacin üstüne cikmis herkül ve omzunda beygir essek…her hangi numarayi cekerse daha cok ahmaklik kudurtacagi ilgisizligin akildan vicdandan edepten edebiyattan sevgiden sanattan koptukca koparak kendi etkinligini asla yasamsal ortakligin dünyasina koyamamanin yordukca biktiran süslü sosyeteli sahte sanal din dil ahlak film siyaset tercümanligi yapilmakta. Neticede Gora IvedikRecep DügünDernek zart zurt.., bileti ahmaklamaya kökten kesik insan cevirip kivirmakta… Bu ayar araligindan Ekmeleddin kendine rakip adayi siparisi nerden geldigi besbelli Evet-Hayir filmine okey veren BASKANLATMAYA kabülsün kalibini basarken… Yeni Cehepe hic de filmin uzaginda olmayan ve sevgili ATATÜRK´e alenen sövüp sayan günleri beraberinde getiren ayni SIPARISLi Evet-HAYIR´ciligin basbaya belli eden ve en az MEHEPE kadar fildir firildaklik BOP figüraniydi. Simdi HAYRAN OLDUGUNA tapinarak, sözden yetkiden haktan izden katilimciliktan inanctan özgürlükten paylasimdan emekten egitimden özgüvenden sorumluluktan bilgiden cesaretten üretimden paylasimdan ilgisini bagini ahlakini tapindigina kendini vakfetmekle kesintisiz sonunu getiren TOPLUMSAL BOZULUSTAN isini saglam görmüs olduguna haddinden fazla kanaat getirmis olacak ki….Rus bir taraftan, Yuro-amerika diger taraftan, Yunan ortadan direk dalip cikan bir yerden cöküp cullanip birbirinden kapisamadiklari PEKAKA pustlugunu (yine BOP ESBASKANLIGI`nin özenle kollayip kurdugu BARZANI rampasindan) kovboylastiriyorlar, Türkiye`ye dönük ve Türkiye`nin gözle görülür dörtbirtarafindan. Ortakikta kendi halinde `acikcasi biz bunu Amerikaya yakistiramiyoruz` gel- gitgelleri gezinip oyalanirken, diger tarafta en saglam sayilanlari bile aldatip ` isi sirazesinden cikarmis` ligin tekkeye mürit aramayan özel anonsuna karsilik, kiran kirana birbirine dalmis ve buldugu her catlaktan felaket girgin, Atatürk`e sayip söverek ganimet artirma kudurmuslugu karmakarisikliginda, Bop icraatcisi hasimlik ve hisse kapismasi savrulup saciliyordu….
900
(24 Ocak Adalet ve Demokrasi Haftası) Adalet Değil Adalet olmalı mülkün temeli Hak, hukukla tecellisin etmeli Suç işleyen cezasını çekmeli …..Âdil bir yargının, önünde eğil. …..Geç gelen adalet, adalet değil.Yürümesi için dünya çarkının Âdil hüküm, adalete saygının Dili, dini, rengi olmaz yargının …..Bağımsızsa hukuk, önünde eğil …..Geç gelen adalet, adalet değil.Adaletin terazisi bir milim Oynayınca bil ki vahimdir halim Çıkmamalı üç beş yılda bir zalim …..İndirirse tokat, önünde eğil …..Geç gelen adalet, adalet değil.Mantar gibi her gün hırsız bitiyor Ceza caydırmıyor suça itiyor Esrar, eroinle canlar gidiyor …..Önlüyorsa hukuk, önünde eğil …..Geç gelen adalet, adalet değil.Kayaturan, paralıysa adalet Bu sistemde huzur bulamaz millet Ayaklar altına düşmeden devlet …..Dur diyorsa hukuk, önünde eğil …..Geç gelen adalet, adalet değil.(24.01.2011 Saat: 21.33)
119
On dort subat Gerçek sevgi yıl boyu, hergün yeniden doğar.. Sevgi bir günlük değil, şaşmayın yönünüzü.. Kalbe sığmayan sevgi,hangi bir güne siğar??.. Ondört şubat sizin olsun, yemişim gününüzü..
28