poes
stringlengths 103
153k
| poe_length
int64 21
20.9k
|
---|---|
Bitmeyen film
Hayat bir pervane,
Bir kulağında sen,
Bir kulağında ben,
Çeviren kişi başka;
Keşke çevirse aşka.Hayat derin bir kuyu,
Suyun içinde ben,
Kuyu dışında sen,
Çıkrığı çeviren başka;
Keşke çevirse aşşa.Hayat yalnızlık dolu oda,
Birinde ben odanın,
Birinde sen odanın,
Kitleyen kişi başka;
Deseki yaptım eşekten şaka; İşte bu hayat bir film,
İyi rolde biz,
Kötü rolde kim,
Seyredenler utansın;
Biliyoruz yöneten kim! ! ! Ahmet öngül19/12/2010
| 68 |
Gönlümde sonbahar rüzgarları esiyor ey hayat
Her sonbahar gelişinde dökülür yapraklar birer birer, her biri bir tarafa savrulur… “Hazan mevsimi, doğanın da ölüm mevsimidir” derler… “Elveda zamanı, hüzün mevsimi, ayrılık mevsimidir” derler. Oysa ben mevsimler içerisinde en çok sonbaharı severdim bir zamanlar. Uçurum kenarlarında açan sarı sarı çiçekleri bir de çiçekler arasında. Düşme tehlikesiyle de olsa uzanıp kokusunu içime çekerdim yudum yudum, nefes nefes... Hayatın bütün derinliğini, dinginliğini, gizini orada ve onlarda bulurdum... Dalından ayrı düşen her yaprağın hüznünü yaşıyorum şimdi ey hayat! Sararmış, gazel olmuş, solmuş ve rüzgarın önünde savrulan yaprakların hüznünü… Gönlümde sonbahar rüzgarları esiyor, şarkılar daha bir içli çalıyor şimdi, gönlüm yorgun, gönlüm küs, gönlüm suskun... Boğazımda düğüm düğüm hasret, bulut bulut gözlerimde çakıyor şimşekler... Gurbetten gurbete savrulan insanların iç acısını duyuyorum içimde her sonbahar gelince... İçimden kopan her duygu kırıntısı yüreğime batıyor... Yapraklar gibiyim ben de ey hayat, her sonbaharın gelişiyle beraber bende sonbaharı yaşıyorum, sonunda ilkbaharın müjdesi olsa da... İlkbaharda çayırlar yeniden yeşillenip, ağaçlar filiz sürse de, çiçekler yeniden süslese de dağları, kırları, ovaları. Ben hep güzdeyim... Her baktığımda soluk sarı yapraklar gibi duruyor aynalardaki yüzüm, içim, dışım sonbahar ey hayat. Bütün anılar yaprak yaprak sokaklara dökülmüş. Kardan bir kefenle kocaman bir dağ gibi gelip oturmuş göğsümün üzerine hüzün... Yorgunum, çok yorgun, vefasız dünyanın ihaneti bitirdi beni... Bilirim ne yapsamda bir sonbahar yaprağına yazgılıyım, değiştiremiyorum yazgımı... Acılara, hüzünlere, sevdalara, sararmış yaprakların rüzgardan savruluşuna yazılmış adım neylersin. Terkedilmiş evlerin hanelerine, yıpranmış defterlerin sayfalarına yazılmış adım... Bilirim sonbaharların sarı kaderine yazılmış sonu hazin küçük bir öyküyüm ben, kimselerin açıp okumadığı bir kitapta; üzerine hüzün tozları serpilmiş kederli gecelerin sonbahar rüzgarlarıdır belki de; bütün bu yaşadıklarım... Ki, sonbahar yaprakları gibi dökülüp, dökülüp savrulup gidiyor ömrüm elimden... Yalnızlığın en derin uçurumuna yaslanmış kalmışım yangın yüreğimle ey hayat. Sonunda gücüm tükenip düşeceğim belki ya da kendi yüreğimden taşınıp gideceğim kimsenin bilmediği, ulaşamadığı, uğramadığı bir yüreğe... Varsın karanlık geceler yokluğuma ağıt yaksın, sahte sevgilerle avutsun hicranımı zaman... Yıllardır ki, yaşamın uğramadığı mezarlıklar gibiyim, içime binlerce ölü gömülü. Dolaşıp duruyorum ağaçların dökülmüş yaprakları arasında, sonbaharın sarı soluk yüzüne sürüyorum yüzümü yaprak yaprak... Ağaçlara baktıkça nedenini bilmediğim ama acısını duyduğum sararmış hüzünler kaplıyor içimi. Bilmem bu kaçıncı çığlığımdır ey hayat, sesimi duyuramadığın. Bilmem bu kaçıncı imdat... Şimdi vurulmuş bir kuş kanadı gibi duygularım, sığınacağım dal da yok. Yıpranmış, paralanmış eski bir giysi gibi duruyor üzerimde ömrüm... Her ihanet onulmaz bir yara açtı yüreğimde, ne yapsam durmuyor kanama... İçimin yaşayan sevinçli yanını öldürdüler ey hayat, hüzne bulandı her yanım, ben ki sevinç rüzgarları doluydum bir zamanlar sevgi dağlarında, sevgi eserdim gece gündüz yüreklere, yüreklerden dağlara, ormanlara, sokaklara. Şimdi ihanetin kara bulutları kaplamış göğümü, güneşli günlere hasretim ey hayat... Ellerine kapanıyorum şimdi, anla beni, al beni... Bir sonbahar yaprağı gibi bekletme son yaprakta. Bırak alıp götürsün beni sarı yapraklarıyla sonbahar rüzgarları, yapraklar gibi savurup savurup götürsün uzaklara... Bir varmış bir yokmuş diye başlar bütün masallar. Ellerim soğuk şimdi üşüyorum, bedenim,dudaklarım buza dönmüş... Yokumsa beni ey hayat, doğmamış gibi...Sayki hiç yaşamadım, tatmadım, acıyı, ihaneti. Masalım da olmadı sonu mutlulukla biten. Gökten üç elma düşmesini beklemiyorum artık, yorgunum ey hayat, yorgun... Nuri CAN
www.nurican.com
| 507 |
Bir Elmanın Yarısıyla
Tek dil tek ulus uğruna yatırım azaldıkça, gösterişli tarım yardımı gibi saptırmalar hatta, gün ihtiyacını karşılar, ama yarını çökertmeye kökten sarsan en dehşetli garanti olur. Önce şunu sonra onu diye haklılık boyamacılığı kolay yerleşir, kolay etkiler git gide… Tek dil tek ulus öncelliktir Anayasası ile, kadını çocuklarıyla, ancak bu öncellikle başarı adımlamayı bilmeli, eğer niyetler yıkmak değil, hatta insanlığa hizmetse, kaldı ki vatan sevgisi ağızda sakız iken ancak, asilliğin beli bükülür. Tarihlerce hep söylenir: Türk ulusunu koynundakine vurdurmalı. Başka sarsılamadı çünkü tarihler boyu…Teknolojinin hız aldığı çağa doğuyor nesillerimiz. Makbul kadın, makbul öğrenci terimlerinde yılışıklık da kanayan yaramdır, Anayasa yüreğine çomak sokmaya an bekleyen fırsatçılık gibi. Tuzağa düşmeden teknoloji hızına çoklu zeka uygarlığını korumaya engel, zaman aşındırmaya yarayacak duvar örecek, içe kapatılı yığın halinde çepeçevre sarılmış olarak çöküşecek. Bu konuyla ilgili güncel bir örnek vardı, bununla düşünmeyi deniyorum: Gençlerle sohbet ediliyordu… Çoklu zekaya gelişim sınıfında öğretmen bir orkestra şefi olur, her biri kendi özelliğinde gelişebilen öğrenciler ahenk sağlarsa, ortaya çıkan bir nağmedir. İyi vatandaş zarar vermeyen, korku kuluçkası akışında kulaçlamayan iyi insandır. Hükümet dinciliği, Anayasa yüreğinde çelik çomak tepinişi nedir? Bağımsızlık karakteri tarihlerce aslımızdır: Türkün doğuşudur düşünmek. Öğrenmeyi öğreniyoruz. Toplum kültürü ve ahlak sistemi bir taraftan hükümet gelişmesi kadardır, öğretmen niteliğini halk olacaktır. Medyayı kontrol eden bir hükümet neyi anlamlandırıyor? Halbuki Cumhuriyetimizdir, egemenlik milletindir, halk olacaktır soran, sorgulayan, araştıran… diğer taraftan yine, şehir planlaması kimin aklıyla çalışıyor? Karakterini bağımsız geliştirmeye hareket alanı olan yöresinde, çocuğumuz orada makbul kadın kıskacında makbul öğrenci bağnazlığı, hükümetin uğraştığı ve kurtulamadığı, hadi diyelim ki güya anlamıyorlar, hükümet gelişene kadar, kendini yöneten bebeklerimizden kaç nesil deveyi hendek atlatır… olacak…Çocuklar önder veya öncü hayranlığından konuşuyor, bakanlarımız bildiklerini ülkelerden de örneklerle, sağolsunlar sayıp döküyorlar, millir ruh demeyi esirgemiyorlar ansızın sonra… Bebek olarak ilk öğrendiğimiz kültür ve ahlak Göktürk-Oğuztürk-Atatürk tarihimizdir, ilk hecemiz anne, baba, nine sultanlar, hatun yiğitler, Ay dede, Allah demeye varır varmaz daha… etkilenmek diye ufak da olsa, felsefe, çevre, konuşma, tanışma yeteneğini alıştırma alanı olarak, seyahat, spor, tiyatro, sinema, piyes, dans, -yoktu kütüphane, ama büyükanne babalar doluydu kütüphanelerden de zengince, manevi değeriyle, anlatım heyecanlarına tarih sevgisiyle, konferans yoktu, konserler vardı, Zeki Müren hatırlayabildiğim en güzeliydi- okul gezisi kırlarda daha çok, şehirler arası yarışmalar vardı, ülkeler arası bugün sunulamıyor bile… milli ve manevi değerlerine barışık ruhlarıyla yaşam kaynağı yavrularımızın kendileri oysa… gülücüklerinde mutluluk tadıyoruz, git gide bedavadan, ucuzca, yavrum demek mi bu? ... hükümet, Türkiye ile gerçekten dürüst ve samimi mi? Eğitim; okul, aile ve çevre üçgeninde yine ya etik olarak ya ekonomik bir varlık olarak, başkasını –yere tükürerek, mendil tüketmeden, ekonomik olarak örneğin- rahatsız etmemek, tiksindirmemek, dayatmacılıkla usandırmamak, dürüst olmak… hükümet bir gün bunu başarabilecek mi?Bir gökkuşağı örneğin, her renk kendisi kalarak bir arada ama ne hoş ahenk oluşturuyor güzelliğe, bir örnek kişilik diye bir Amerikalı Kovboy, bir Fransız Napolyon, bir alman Hitler demiyor çocuklar veya halk, bir örnek hükümet görmekten vatana taşıyabilecekleri heveslerine hasret… vatan sevdasına bir hizmete hasret… Vatan uğruna ölüm dahil… Yavrularımızın gözünün içine baka baka, bakanlarımızdan kimilerinin bilgileri az değil ki, rektörlüğe kabalığın, anayasayı paralamaya korku dehşetleriyle uyku kaçıran, ama kendileri rahatça uyuyan sağlığa dahi bu hakarete cüretin, ahlak olunca konu yine makbul kadın… aynı hamam aynı tas… Bilgiyi kendi amacına kullanmaya, uyutmak için kullanmaya demek ile karamsar olmaya gerek yok diye ansızın bu ek cümle, ne korkunç bir fark, uçurum… kaç takla attırır insan aklına daha? ... Veya, tünelde karanlığı görmektense, ardı önü hesaplanırsa diye öyle güzel, mantıklı örnekler ki ve öylesine sefilce biberi hazır ki ardından, kimi konulara dayanınca iş… tüylerim ürperiyor benim… var olan inatlığa hakimiyet, yıkımı bu denli püskürmek… Öyle diliyorum ki, bakanlardan azıcık vicdan, azıcık Türk milli ruhu, azıcık kendine saygı… ve öyle gerçekten uzak ki… Gurbet diye, kullanılmaya sınırı aşıp kötülüğe başlanan an ile, merhametin tüketildiği yerdir, gerçeği.
Ayrışma diye, örneğin:Tek dil tek ulus uygarlığının Anayasa yüreğine çomak sokup, makbul kadın ve öğrenci diye, Türk asilliğidir sevgiyle kazanılır hikmetine sözde uyacaklar, yüze gülerek denilen, sırıtarak çepeçevre sarılan, içine kapatılan halsizliği yaratan korkuyla açılan çatışmadır. Uygar asillik bu savaşa şeref kazandırandır. Asillik, savaşı barış uğruna üstlenebilen ve üstletebilendir. Hükümet, çalışmaya hürrüyet kazanmalıdır! Bu hürriyet, uygarlığa saygı kusursuzluğudur. Saygı, önce işleri yapalım sonra bunu düşünürüz şansıyla oynama hakkında hürriyet bulundurmadığı ile hürriyeti de bulamayacağını anlayacak yeteneği sahiplenmektir. Bu sahiplenme ya şeref seçimidir ya şerefsizlik. Yeryüzünde hiçbir ülke bilgiden, bilinmekten uzak olmayacak kadar yakındır birbirine. Dünyamız olan bu tek çatı altında, uygar bir birliğin huzur ve refahı yöresiyle yaşayabilmeli, yaşatılabilme fazileti kazandırılmalı. Doğa, ki buna Anayasa diyorum ben, Anayasa, kadın, öğrenci, ki buna çocuk diyorum ben, Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu çerçevesinde adaletiyle yaşayacaktır, eğitimi çağdaş, çoklu zekayla düşünmeyi düşünen, öğrenmeyi öğrenen yeniliktir, ki bu zaten Türk tarihiyle uygarlığa taşımaya verili emektir. Türk varlığını tarihin azmettirdiği ile hep taze gençliğinde taşıyabilmeli geleceğe. Göktürk-Oğuztürk-Atatürk tarihi beş bin yıl yaşında körpeliği ile uygarlığıdır, uygarca uygarlığa hep taşınacağını güvenle koruyarak… ve korunacak Bu bir sanat ruhu özelliğidir. Sanat aşkıdır milli ruhu: Ne Mutlu Türküm Diyene!
Bu bir vatan ruhu özelliğidir. Ruhun sanat koruduğu bedende: Şehitler ölmez! Vatan bölünmez! duyarlığıdır, Allah katına ruhun yolculuğu: vatandan vatana! Şüpheyle bir hükümet, hükümet varlığını denetleyemeyeceğine garantidir. Nerede ve ne için olursam olayım, insan ile de birlikteysem hatta, ne kravatı, kıyafetine, ne bedenin altın ölçeklere uyup uymadığına bakmak için seçilip seçilmediğine diye: cetvel alıp ölçmüyorum! İnsan olarak ilk ve tek şartımdır: Allah’ın can verdiği ruhu var içinde, o cevheri görmeye bütün sevgim ve saygımı bedel olarak sererim önüne. Eğer bu bedel bana veya bir nedene gurbet edilmeyecekse diye bir endişeye şansın var olmayacağını hissettirmeye ve hatta koruma önlemi alırım, gözet hakkımı şartsızca kullanarak. Pervasızlığa alışabilir insan, sıgara kullanma alışkanlığı, yalan söylemekten tadılan kısa vadeli rahatlık alışkanlığı, ki bunu siyaset terimi ve kavramında açıklamaya değerin daha fazla olduğu söyleniyor… pervasızlığa karşı pervasız olmaya mecbur bırakılmadan önce, yasalar geliştirmeye düşünce olmalı verilecek emek olarak…Yasalar, bir ulus varlığını oluşturan sağlığına hak olan kaçınılmazlıktır diye algılar olmalı. İnsan, beş duyu ile sağduyu algılarında zorlanmayacak bir bolluk hazinesine sahiptir. Bolluk…hazine… diye böyle sürer gider… yorma asilliği adiliğinle denildi sana! diyerek bitirmeye şansımı da kullanma hakkım var… düşünmeye de mola hakkı olduğuyla, kendimi frenledim burada böylece bir elmanın yarısıyla, bu bir yarısı ben, öbür yarısı sen… Benim derdim hükümet, solmayacak aşkım vatanım. Bana Anayasamı, ordumu, kadınlığımı, çocukluğumu çocuklarımla, yani çocukları Cumhuriyetimin güzelliğince bırak, rahat çalış dilediğin gibi… bu şart ile hatta, olası hatalar keyfiyetine dahi gögüs gererim veya siper ederim: insani tepkilerdir… hiçbir yetenek Allah aşkına değer yücelik sevgisi kadar güzel olamayacak…
| 1,049 |
Türkiye’nin Gizi
türkiye bir kördüğüm
ipi sıradağlardan
iki kıtayı bağlar
sımsıkı ulortadanhiçbir kılıç kesemez
bu tarihi düğümü
birbirine karışmış
o büyülü gizinitürkiye bir kördüğüm
sarmalanmış dağlarca
birbirine karışmış
halkalarıyla çağlarcatürkiye bir kördüğüm
onda hem sonsuzca yas
hem sonsuzca coşku var
günü gününe uymaztürkiye bir koca burgaç
dünyanın dört yanından
dün bugün ve yarından
her şeyi çeker yutartürkiye bir değirmen
öğütür durur zaman
gelecekten geçmişten
her şey onda aranantürkiye bir köprüdür
altından toprak akar
ay ve yıldız üstünden
sonsuza doğru uzartürkiye bir bilmece
sabahtan akşama dek
çözülür ışıklarca
akşamdan sabaha dek
örer gizini gece
| 93 |
Kötüye Gidiyoruz(makale)
DİNLEME,ANLAMA,SÖZ ALIP KONUŞMA,KONUSUNDA ÇOK GERİLEYEN BİR TOPLUM HALİNE GELDİĞİMİZİ BİR ÖĞRETMEN OLARAK ÜZÜNTÜYLE TEŞHİS EDİYORUM. BUNUN ÇEŞİTLİ NEDENLERİ VAR TABİ..EN ÖNEMLİ NEDENLERİNDEN BİRİ ADAB-I MUAŞERET,GÖRGÜ VE SAYGI AÇISINDAN HER GEÇEN GÜN KAN KAYBEDEN BİR TOPLUM HALİNE GELMEMİZ NEDEN BÖYLE OLUYOR, NİYE BU KONULARDA GERİLİYORUZ.BUNUN DA BİR DEĞİL BİRÇOK NEDENİ VAR. BİR KERE KİTLESEL DENETİM MEKANİZMALARINI YİTİRDİK. ÖRNEĞİN ESKİDEN OLDUĞU GİBİ BÜYÜKLER ,YETİŞMEKTE OLAN KUŞAKLARI
YAPTIKLARI YALNIŞLAR KONUSUNDA ARTIK SORGULAYAMIYORLAR.BUNA HER BİRİ KENDİSİNİ UZMAN ZANNEDEN EBEVEYİNLER İZİN VERMİYOR. GENÇLER,BİRBİRLERİNİ DİNLEYEN,BİRBİRLERİNİNSÖZÜNÜ KESMEDEN KONUŞAN,SAYGI AÇISINDAN GÜZEL ÖRNEKLER SERGİLEYEN AİLE ORTAMLARINDAN ÇOK UZAKLAR. BİR ÇOK GENÇ KOMŞUSUNA SELAM VERMEYEN ANNE BABAYA SAHİPKEN,BİZ ONLADAN ÖĞRETMENLERİNE SELAM VERMELERİNİ BEKLİYORUZ. BİRBİRLERİNİ DİNLEYEN ANNE BABALARA SAHİP OLMAYAN GENÇLERDEN SINIF ORTAMLARINDA KONUŞANI DİNLEME DAVRANIŞI BEKLİYORUZ. KİTAP OKUMA ALIŞKANLIĞI EDİNEMEMİŞ GENÇLERDEN DÜZGÜN CÜMLELER KURMALARINI BEKLİYORUZ. OTUZU GEÇMEYEN SÖZCÜKLE GÜNÜ GEÇİREN EKSİLTİLİ CÜMLELER KURARAK BİR SOHBET HAVASI YARATAMAYAN BU KUŞAKTAN OKUDUKLARINI YA DA DİNLEDİKLERİNİ ANLAMALARINI VEYA YORUM YAPMALARINI BEKLİYORUZ. BUNLARI BEKLEMEYELİM TAMAM. PEKİ SEYREDİP KAYITSIZ MI KALALIM.TABİ Kİ HAYIR! BUNUN İÇİN ÖNCELİKLE BU ÜLKEYİ YÖNETENLERİN DEVREYE GİRMESİ LAZIM. YETKİLERİNİ KULLANARAK DERHAL GENÇLERİMİZİ LİSELERDE PROFÖSÖR YAPMAKTAN VAZ GEÇMELERİ LAZIM.MÜFREDAT YÜKÜNÜ HAFİFLETİP HER ŞEYİ VERMEK İSTEYİP DE HİÇBİR ŞEY VEREMEMEK YERİNE
VEREBİLECEĞİMİZ KADAR BİLGİ VERİP ONLARIN DOĞRU EĞİTİLMELERİNİ SAĞLAYAN YENİ SİSTEMLERLE BULUŞMALARINI İSTEMELERİ LAZIM. OKUYAN,DİNLEMEYİ BİLEN.OKUDUĞUNU DİNLEDİĞİNİ ANLAYAN,YORUMLAYAN
SENTEZ YAPABİLEN HER ŞEYİ KÖRÜ KÖRÜNE KABUL ETMEYEN SORGULAYAN GENÇLERİ TOPLUMA HIZLA KAZANDIRMAMIZ ŞART BUNUN İÇİN TOPLUMUN BÜTÜN DİNAMİKLERİNİ HAREKETE GEÇİRMEK GEREKİR.BASIN- YAYIN, GÖRSEL MEDYA, SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ TOP YEKÜN HAREKET ETMELİ, ÇEŞİTLİ PROGRAMLARLA AİLELERİ EĞİTMEK; TOPLUMUN BÜTÜN KESİMLERİNİ EĞİTMEK AMAÇLANMALI, ÜNİVERSİTELER SEMİNER VE KONFERANSLARLA EĞİTİMİ DESTEKLEYİCİ KATKILAR SUNMALIDIR.YOKSA ŞİMDİ HİKAYESİNİ ANLATACAĞIM TİRAJI-KOMİK DURUMLARLA KARŞILAŞIRIZ. ''Edebiyat öğretmeni olarak okulun kırk-elli kadar öğrencisini gençlere yönelik birçok roman yazan bir bayan yazarımızın konferansına götürüyorum.mesafe uzak olmadığından yaya intikal ediyoruz. gençlerden biri yanıma sokuldu yol boyunca sohbet ettik.Bu genç edebiyata ilgi duyduğunu, edebiyat öğretmeni olmak istediğini söylüyordu. Konferans başladı.yazarımız:'' 16 YAŞIM'' Adlı kitabının içeriğinden bahsettikten sonra aşağı-yukarı 20 dakika kitabı yazma nedenini,amacını hedef kitlesinin kimler olduğunu açıkladı.Daha sonra dinleyicilerin sorularına cevap verebileceğini söyledi. Edebiyat öğrencisi olmak isteyen gencimiz ısrarla elini havaya kaldırınca sevinmiştim.Fakat sorduğu soru beni hayal kırıklığına uğrattı.Yirmi dakika kitabı yazma nedenini anlatan yazarımıza,'kitabı yazma nedeniniz nedir? ' diye sormuştu çünkü...
| 356 |
Zindandan Mehmed'e Mektup
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim! Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu? Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem! Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et. Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem! Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin! Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin! Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz? Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık. Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu. Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin! Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! (1961)
| 364 |
Yılbaşı
Herkes güler, oynar neşeli, bense hep hüzünlü.
Oturur masamda düşünürümde bin bir türlü,
Kimi Noel’i kutlar, kimi şarap yudumlar,
Ama Müslüman’ca değil atılan tüm adımlar.
Noel için yok edilirken milli servet.
Ne zaman doğdu bilinmiyor Hazreti Muhammet.Noel kim? Yılbaşı ne? Öğretmeden Türk Milletine,
Bir hiç uğruna düşürdüler milleti batıcılık zilletine.
Her yılbaşında dolar kumarhaneler, yıkılır yuvalar.
Bakılmaz buna, içilir rakılar, patlatılır şampanyalar.
Boşalır sokaklar evlere taşınır mey haneler.
Kesilir hindiler, takılır ampuller, süslenir çamlar,
Oynaşır televizyonda dansözler, fahişeler, kahpeler.
Batıcılık adına yenilir, içilir her türlü naneler.
Hıristiyan geleneğini almış evler, sokaklar, meydanlar.
Hediyesini almak için Noel Babayı bekler bebekler.Bebeğim aldatmasın seni o beyaz sakallı şarlatanlar.
Onda, Hıristiyanlık dışında sana verilecek hediye yok.
Hıristiyanlığı da bozmuşlar bu sahte kalpazanlar.
İslamiyet ten başka inanılacak dini ameliye yok.Hz. İsa’nın doğun günü kutlansın, kutlanacak elbet.
Fakat değimli? en son Peygamber Hz. Muhammet.
O, yaratılmasaydı yaratılmayacaktı şu kainat.
Ona niçin verilmez bu kadar değer, bu kadar kıymet.Yılbaşında, farzlar unutulur, sünnetler ayaklar altında.
Yerlerde sürünür ar, namus, ilfet.
Bunun için hüzünlenip, bunun için ağlamalı,
Müslüman’ım diyen her fert. Ankara/1977
| 174 |
Dört Nisan...
Ülkemin topraklarında dalgalanır
Ha Al bayrak, ha gök bayrak
Her nisan kar yağar böğrüme
En önde ben varım gardaşım
Ha elimde al bayrak, ha gök bayrakMekanı cennet olsun…04.04.2015 - Ankara - 20:00
| 34 |
Kurulmuş.
Kurulmuş yerde attığım adımlar.
An gelir gecede an gelir gündüzde.
Bu günde geçiyor bende böyle.
Bir tutku var içimde onu düşledim.
Însanlığı bol gözü tok tutkular.
Pervane eder beni bu tür uğraşlar.
Düştü payıma ağır olsada yüküm.
Sadece birazcık dalgın düştüm.
Çünkü çok yitirdim benden gidenleri.!.
| 47 |
Cenaze Marşı
ikinci sonat da
bin bir çeşitli hastalık
notalara çivili
yalnızlık mı yalnızlıktahta beşik sallanırken cadde de
ahı tutar da yüreğim konuşmaz
benimdir belki bendendir bu cenaze
dese de bedenim geçen alaya karışmaz
| 34 |
Tanı
Mahpus duvarı değildir aramızdaki
Töre duvarıdır
Polis ablukası değildir bizi ayıran
Yaşamın inadıdır
Dağlar değildir yol vermeyen
Kıyıcı gururundur
Ölüm değildir ayrılığa sebep
Kahrolası paradır para
| 27 |
Adım Günah
adım günah
ne zaman doğdum bilmiyorum..
hep varım bildiğim o
herkesin bir köşesinde
sessizce işlenenadım günah...
insanlarla yaşıyorum
hergün yeni bir şekilde
bir probleme çözüm olarak
istenerek işleniyorum.adım günah......
işleniyorum, ağlıyorum...
| 33 |
AŞKIN LA SESİ
Bir gece yarısı, doğru, bir eylem yalnızlığı
Sevgili olan kadınlar yalçın bir dağdır
Bir koku ıssızlığı
Yani hep tenlerini saklamak isterler
Durmadan aşk kokar, durmadan buharlaşır
Ufuk olup sana devrildiler mi.
Merak edilir ya hani
Sevişirken uzundur boyları
Belki kuşatsın diye cinsellikleri
Bu yüzden yıkanmazlar, kaybolmasın o koku
Öpsen o titreşimleri
Evet dalgalı denizlerde bir gemi
Yani kim yaşamışsa soluk soluğa.
Gökyüzünü çizmişler bir aldanışla
Aldatıyorlar değdikçe uçurumlara yüzleri
Yani dokunmak da önemli bilmek istiyorum
Saçlarını okşamak aşkın la sesi.
Şimdi denizin acı çeker
Anlaşılır geminizin özlemi
Oysa biz dünyanın gökkuşağı, gezginiydik evrenin
Dalgalı denizlerde çılgın bir gemi.
Çocukluk işte arkadaş ıslıkları
Anımsadıkça ömrünün o vaktini
Üşürüm yaralı bir kuş için
Tamam öyle, beni alırlar
Ne zaman renkler solsa, tuzağa düşse biri
Güneş tam tepede.
Bir öğle vakti inan ölürüm
Düşünürüm, belki anlatıyordur gidişini
Bak işte boşlukta savruluyor eli
Tuttuğu kök de kopuyor, her şeyi üstleniyorum.
Çok dalgalı denizlerde bir gemi, kendine yolcu
Tufandan sonra rengi soluk bir zeytin dalı
Işığa saklanıyor kentin dışında sabah oldu mu.
Sıcaklığı yaşıyor bir yanardağ, birikiyor
Saçlarına dokunmak aşkın la sesi.
| 180 |
Üç Kişi
Bir halk toplam üç kişi bir sen, bir ben, bir de o Bir direniş, tutku dolu ama adam gibi Öyle bir sadakat ki kazılmış üç mezar Daha hayata yeni başlarken Korku yok, yalan yok, ihanet yok... Sonu ya kazılmış mezarlar ya da demir parmaklıklar Bir vatan ve ezilmiş bir halk Toplam üç kişi bir sen, bir ben, bir de o Adı yalnızlık bu koskoca dünyada Yıkılmış ama kabullenilmemiş hayatlar,rüyalar,yuvalar...
| 71 |
Kalpazan
Bıktım bu dünyadan
Her şey yalan dolan
Para üstüne kurulmuş
Evet evet para
Bildiğin kağıttanBazen içim daralır
Başımda zırdelilik
Birden gözüm kararır
Resmen kepazelik
Şeytan diyor ol kalpazan
Tıkır tıkır para bas
Bir yığın odundanKızmayın öyle hemen
Anlamadan dinlemeden
Hiçbirinde gözüm yok
Hepsinin canı cehenneme
Dağıtırım bir uçtan bir uca
Ulaşıp her fakire
Kâğıt kaplarım dünyayı
Kâğıt değil miydi kavgasıGözü doysun hepsinin
Fakirin de gülsün yüzü
Alayı bir birine benzesin
Bitsin paranın gücü
Varsın akılları kaçsın
Çok akıllılar ya sanki
Avuçlarından aksın
Lanet paranın kiriSonra kendine gelsinler
Tabi kolay değil o kadar
Baksınlar bir güzel
Meğer kimmiş insanlarUmurumda bile değil
Varsın desinler ardımdan
Mahvetti dünyayı
Bir deli kalpazan
| 109 |
An Gelir
Ürperir duyguların içinden destan gelir
Canlanır gözlerinde hamasetli an gelirDuyulur mehter sesi Mohaç'ta meydan gelir
Tarihe şan vererek muhteşem sultan gelirDemirden dağ delerek üç tuğlu hakan gelir
Avrupayı titreten Sultan Süleyman gelirKarınca incitmeyen yumuşak vicdan gelir
O saadet çağından bir kesit bir an gelirTevhidin ışığıyla gerçek müslüman gelir
Kurtuluş reçetesi klavuz Kuran gelirİçin dışına sığmaz seyahat seyran gelir
Eserken badı saba istenen devran gelirSevda iklimlerine şiirce hayran gelir
Seninde mevsiminde çiçeklenen an gelir 10.05.2017
| 76 |
Bir Akşam Vedasıydı
Hüzünlü bir akşamın veda edişine
Dağlar karman çorman oldu
Şehirler kıvranır endişe içinde
Gönül telinde boğuk bir ses
Kırgın kırgın yansıdı
Yalnızlık asırları dolduran
Zaman tünelinde
Mahsun bir bekleyiş
sonra
Kadere karşı direniş
Belli ki tek bir dünya örülmüş
Ardında gidişler gelişler
Tek bir düşünceye doğru
Vursalar dalgaları bir birine
Sahilleri bırakacak
Günün esmer yüzünü
Güneş batarken için de
| 62 |
Semada-21
Uçarken bir kuş
nasıl bölerse geceyi
işte öyle bir sevinç yalımı geçiyor içimden
yüzüne bakarken.Sanki gözlerinden havalanan bir kuş
hüznümü dağıtıyor
ve beni sonsuz karanlığımdan çıkarıp
sonsuz bir ışığın ortasına atıyor.
| 32 |
Gittiğinde Herşey Yarım Kalacak, Ben Bile
Gidiyorsun ya sevgili, hadi git.. ben seni ta..içimden uğurluyorum
Ama sanma yalnız gidiyorum, bil ki beni de alıp götürüyorsun ruhunla
Seninle kızıl aksamları iple çekerdik ya, mor gecelere el ele girmeye koşarken
Hiç bitmesin istediğimiz venüslü gecelerin, ağaran rengiydi pembe şafaklar.
| 47 |
Tarih
Gelecek gün gelir geçmiş olur
Unutulur zamanlar
Hatırda kalır sadece
Zihnin kuytularında kalmış
Unutulmayan essiz anlarTarih bir vakıadır
Atlılar süngüyle gelir
Sömürüye açık beyinlere
Tarih kirdir
Yazılmışsa bir aristokrat eliyleTarih bir vakıadır
Ki tarihtir anamın gençliği
Hayalleri
Ördüğü o ipeksi saçları
Telli duvaklı gelinliği
Töreler altında kadınlığını unutup
Sevinçlerini yaşamamanın verdiği ezikliği
İşte bu bir tarihtir
Gerisi mahcup serseri
| 60 |
Geceye Not-1
geceye not düşenlerden biri olarak başka saatleri neden seçmediğimi düşünüyorum da burada duruyorum… belki de sessizlik beni çekiyor… yok bu sebep yetmez bence…gündüzün istemediğim mavisi dolmuyor pencereme ya da yastığımın altındaki anıların beni dikte tuttuğu zamanlarla çakışıyorum… evet, evet diyorum… sebep olanlar bundan başkası olamaz…hiç başkaları gibi olamadım, yani başımı yastığa koyar koymaz uyuyanlardan… çok mu duygusalım? yoksa kafayı takanlardan mıyım?… bilmiyorum kafam karışık… anlamlara bakmadan anlamayı öğrendim bu zamanlar da … gözlere bakıp boş vermişliği anlamak… en basiti; çocukluğumuzda oynadığımız oyunlardaki duyduğumuz sevinçlerimizi; yenildiğimiz oyunlarda kaybettik mesela… ya da birisinin elde etmek istediği hayal kurdu olmayı seçtik… kendi hayallerini gerçekleştirmek yerine birilerini mutlu ettik… hayaller…. evet hayaller diyorum, gözlerimizi kör eden hayaller umudumuzun gerisinde… 14.03.2017
| 118 |
Bir Aralık Akşamı
Dolaşıyorum bir yılbaşı akşamı,
Yine serseri geziyorum sokakta,
Dinliyorum ben kalbimdeki yaramı,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Ne geceydi o anlatamam bir bilsen,
Ağlamış olan gözlerimi hep silsen,
Âhu kadar hoş, melek gibi pâksın sen,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Melek gibiydin, anlatamam o ânı,
Beyaz örtünle sanki örttün cihanı,
O güzelliğin yakar durur bağrımı,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Kıymetlisin sen her şeyimden, aşkımsın,
Uzun sürmesin bu ayrılık, hep kalksın,
Yakında bir gün sen de bana koşarsın,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Aşk baharımsın, kır çiçeğim, pınarım,
Ben ki sana sonsuza dek taparım,
Benim ol de hemen sana koşarım,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Olmak isterdim bu gece hep yanında,
Âh gezebilsem o aşkın bağında,
İstemem ki hiç senden başka yanımda,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Ayrılmasak biz, ebediyen kavuşsak,
Beraber senle hep, el ele tutuşsak,
Göklere doğru yükselerek hep uçsak,
Senle buluştuk bir Aralık akşamı.
| 144 |
Sensiz Dünya
Sevda şarkımızın bestesi yarım kaldı ya
Güller açmaz,
Bülbüller şakımaz oldu.
Bir sessizlik kapladı cihanı.
Ne bir ses ne de bir seda kaldı.
Güneş tutulmuş,
Mehtap sanki kaybolmuş,
Sessizlik, karanlıkta eridi.
Nar tanem,
Seni görmesem de olur,
Sesini duymasam da.
Üstelik,
Sensizliğe de razıyım,
Hiç olmazsa,
Kalbimdeki yerini koru.
| 51 |
Anadolu Güneşi
güneş,
suya düşmüştü
sarı sarı yanıyordu
dalgalar arasında
batıdan doğuya gidiyordu
inat olsun diye
dünyaya...güneş,
samsunda doğmuştu
sarı sarı parlıyordu
dağlar arasında
doğudan batıya akıyordu
nam olsun diye
dünyaya...güneş,
tarih olmuştu
sarı sarı yazıyordu
kitaplar arasında
yedi düveli siliyordu
şan olsun diye
dünyaya...güneş,
boğazda kalmıştı
sarı sarı soluyordu
saatler arasında
dakikaları bekliyordu
veda etsin diye
dünyaya...Yalova
19 mayıs 2017
| 61 |
Böyle Bir Çocuk Olmak İstiyorum!
Bir söz söylemek istiyorum
Sonsuzluğa giden bir yolda
Birşey söylemek istiyorum
Doğruluk olan ülkelerde
Birşeyler yapmak istiyorum
Tarihe geçecek
Birşeyler ....................
| 26 |
Rüveyda Ben Sendeyim Sen Bendesin
Önce korkunç azaba kahra gömülüyorum
Sonra en büyük affa uğrayıp gülüyorum
Çatlıyor da mezarım dışa vuruyor beni
Terazi Rüveyda’ya divan kuruyor beni
güneş aktı, ay söndü parçalandı yıldızlar
Rüveyda şimdi burda sen varsın, gözlerin var
Beyaz tüller içinde ruhun sarıyor beniSahibisin bu eşsiz muhabbet sarayımın
Mağrur yükseliyorsun uluların katına
Huriler imreniyor sonsuz saltanatına
Elime tutuşturup kalbinin kadehini
Sevgini şarap gibi sunuyorsun Rüveyda
Çiçek çiçek kalbime doluyorsun RüveydaAcı yok, intizar yok eskide kaldı hasret
Ömrünü tamamladı endişe, korku, hayret
Buz ve köz tarih oldu
Geçti zaman ve mekan
Zaman biziz, mekan biz
İmkansıza yok imkan
Ömrün ne sonundayız, ne de henüz başında
Otuz üç yaşındayız, hep otuz üç yaşında
İçim sensin bu ilde, dışım sensin Rüveyda
Rüveyda,
Ben sendeyim sen bendesin Rüveyda
| 126 |
Düşün Ki
Dağlara her kar yağdığında
Baharda gelincikler alev kırmızı açtığında
Bir düğün ateşinde halay çekerken yağmurda
Kıp kırmızı bir güneşin bulutlara vurduğu safaktaDüşünki bir suyun kaynağında, yağmur yağarken sokaklarda, sabah mahmurluğu ile kalktığında, bir serinlik hisset yanağında.Alev alev yanan güneşin altında,
Bir işçinin damla damla terleyen sırtında,
İlk aşkının yüreğini cayır cayır yaktığında,Düşünki denize ilk girdiğin anda, üzerine sıçrayan damlada, soğuk suyu yudumlarcasına, bir serinlik hisset yanağında.
| 68 |
Deniz kızı
Saçları upuzundu, yerlere kadar
Gözlerinde denizden aldığı tuzlu bakışlar
Gözlerimle birleşince, gözlerim yanardı
Bir akşam öpmek için eğildim
Dudakları midye kabuğundandı
Dudaklarım kesildi
Kanayınca dudaklarım yosun ile temizledi
O bir deniz kızı
Ben denizin yabancısı
Onu benden başka kimseler göremezdi
Anlattığımda deli diye lafımı keserlerdi
Bir gün alıp götürmek istedim onu denizden
Herkese gösterip
“İşte o anlattığım deniz kızı, ben denizin yabancısı”
Demek istedi
Herkes inandı bana
Ama deniz kızı hastaydı
Gözlerinde deniz rengi gözyaşları ağır ağır,sorgusuzca akmaktaydı
Deniz dalgalandı
Dalgaların sesi tüm kasabayı sardı
Belli ki kızını çağırıyordu
Kucaklayıp koşturdum dalgaların arasına
O benle olamadı, ben onla olayım, dedim
Olmadı
Bir vefasız dalga onu öteye saldı,
Beni ta dibe
| 112 |
AşK
Yanmaktır aşk
Kanmaktır aşk
Zehirlere banmaktır aşk.Bazen keyif sürdürse de
Daim acı almaktır aşk.Bakmaktır aşk
Görmektir aşk
Zindanlara girmektir aşk.Bazen göğe uçursa da
Derinlere dalmaktır aşk.Bilmektir aşk
Bulmaktır aşk
Zahmetlere girmektir aşk.Bazen kolay görünse de
Zor olana varmaktır aşk.Yaşamdır aşk
Ölümdür aşk
Diri diri gömendir aşkBazen hayat sürdürse de
Makberlere gömendir aşk.Nuh COMBA
| 54 |
Gül Naatı
Müjdelendi Âmine ye mevlidi serdarı gül
Düştü rahmi medarına Ahmedi muhtarı gülFecri atiyle zuhur eyledi bir başka güneş
Secdeye yattı o an etti gizin izharı gül Varlığıyla gark oldu nura asuman zemin
Saçtı cennet arza kokusun itibar varı gülÂleme rahmet için doğdu Muhammed el emin
Cümle melekler koşuştu oldu alemdarı gül Parladı hakkın kılcı kalmadı yerde batıl
Oldu adalet tecelli verdi cennet barı gülRazı ettirdi dini İslamı, tamamladı dini
Refik ül a’laya kavuştu yetti intizarı gül Bayraktar et sende methini uyarmadı deme
Olsa dağ taşın dili olurdu bayaktarı gülFâilatün/ Fâilâtün /Fâilâtün / Fâilün
| 95 |
Senin Gibi Bir Şer! .
KOMAYA GİRMİŞ; DERİN BİR UYKUDASIN!
Rüyalar aleminde yaşıyorsun adeta
DÜĞÜN-DERNEK, ZİL-ZURNA SENİN YASIN..TÜRKİYE CENAZE EVİNE DÖNDÜ,
Her gün beşer-onar şehit geliyor,
GÜNEŞ BATTI, YILDIZLAR, AY SÖNDÜ,Seni görünce seni görünce ey BEŞER,
HANGİ MİLLETTENSİN? ADI NE İNSANLIĞININ?
GELMEMİŞTİR YERYÜZÜNE SENİN GİBİ BİR ŞER! ...
| 48 |
Sana bir hatıra bıraktım*
Sana bir dokunus bıraktım ardımdan,
Sana bir teselli bıraktım yanlızken
Sana aşkı tattırdım severken,
Sana bir hatıra bıraktım giderken, Masumane aşkımı verdim sana,
Ben sana gönlümü serdim,
Sana bir teselli bıraktım yanlızken,
Sana bir hatıra bıraktım giderken, Ben sana bir aşk tattırdım
Tatmadıklarını yaşamadıklarını yaşattım
Ben sana sualsiz gönlümü açtım
Giderken sana bir hatıra bıraktım, Yanlızlıgıma sırıl sıklam asıkken,
Sen istedin ki yanlızlıgın olayım,
Sana bir teselli bıraktım yanlızken
Buda benim ayrılıgım… Gidişim inan ki yıkmaz seni,
Ben giderken saklama nefretini,
Giderken düsündüm herseyi,
Unutman icin tek dilegim beni, Iyi kullan sende bıraktıgım nefreti, Umarım bir gün anlarsın beni…
| 103 |
Evlenmeyi düşünen bekarlara mesaj
Adamcağızın bekarlık canına tak etmiş,sokakta sarı saçlı,uzun kirpikli,inci dişli bir hatunla tanışmış,şansının açıldığına sevinen adam bu güzel kadınla evlenmeye karar vermiş.İlk gecenin yorgunluğu ile uykuya dalan adamcağız bir ara gözlerini aralayıp uykulu uykulu bakınırken masanın üzerinde bir şeyler görmüş dikkat le bakınca neler mi görmüş.?
1 adet uzun sarı saçlı peruk iki adet simsiyah takma kirpik,bir takım protez takma diş.Kırmızı ojeli 10 adet takma tırnak 1 adet içi silikon dolu südyen...Adamcağızın uykusu bir daha toplanmamak üzere dağılmış. :))
| 82 |
Gittin Sevgili
Ve sen yine gittin sevgili
Alıştırıp kendine öyle gittin
Vatan borcu Namus borcu
Diyecek lafım yok sözüm yokMecburuz bu ayrılıklara sevgili
Ne yapsak faydası yok işte
Her vuslatın sonu bir hüzün
Peki her hüznün sonu vuslatmıVuslatmıdır sence ey sevgili
Bana sorarsan muamma
Bıraktın beni bir boşluğa
Zaman ilerliyor ben düşüyorumSabır.. Sabır.. Sabır...
Nereye kadar ey sevgili
Yüreğimde bir ateş var
Sönmek bilmiyor sönmüyor...SÖNMÜYOR SEVGİLİ.....14-01-2011 / 18:38
| 68 |
Yirmi Yediye
Bugün oğlumun doğum günü
Daha nice yıllara deriz
Yine kutluyoruz bu günü
Doğum günü pastası yerizHayırlı bir evlat istedik
Dualar ederek bekledik
Duada hayırlısı dedik
Yaşa bir yıl daha ekledikAllah sağlık afiyet versin
Sıkıntılarını gidersin
Nimet verene şükredersin
Daha nice yıla erersinGözümün önünden hiç gitmez
Bisikletine gücün yetmez
Binmene de düşmen kar etmez
Anlatsam hikâyen hiç bitmezKoca bir orgu sana aldım
Hem de ne hayallere daldım
Komşu görünce baka kaldım
Geri verip çok küçük aldımEnstrüman çalmanı istedim
Merakla çalmanı bekledim
Gitarı satmanı dinledim
Sabrıma sabırlar ekledimİşte hayat böyledir evlat
Hatıraları sende anlat
Yirmi yediye taktın kanat
Allah’tan dile mutlu hayat15.04.2016
| 102 |
Beni Bağışlar mısın Çocuk
Tüm cesaretimi toplayıp
utanmadan,
sıkılmadan,
bağışla dersem;
beni bağışlar mısın çocuk?
Sana vadettiğim
'hak,
hukuk,
adalet,
aş ve iş,
eğitim,
sağlık,
hakça paylaşım,
dostluk,
kardeşlik,
saygı,
sevgi bileşkesinde
savaşsız,
sömürüsüz,
kaygısız
ve yaşanır bir dünya'
sözlerimi tutamadım.
Geçmişten geleceğe,
dünden yarına uzanan
dolambaçlı,
dikenli,
ve tuzaklı yolunu açamadım.
Özür yetmez biliyorum.
Yine de
kırılgan bir cesaretle
sıkılmadan,
utanmadan
bağışla dersem;
öğretmenini bağışlar mısın çocuk?
| 68 |
Dünyanın En Zengin Aklını Gördüm
Dünyanın en zengin aklını gördüm
Sermayesin sordum dedi ki okul
İnsanlara hizmet yaptığın yardım
Merhametim duygum dedi ki okulSudan ateş yapan ne güzel sanat
Dünyayı ışığa kaplarsın kat kat
Fikrile mi ettin bunları icat
Rehiberim oldu dedi ki okulBu bir keramet mi yoksa hüner mi
Göz görmezse gönül buna kanar mı
Öküzler tarlada sapan döner mi
Eker biçer motor dedi ki okulKanat takar gökyüzünde uçarsın
Denizleri müdanasız geçersin
Soğuğu yağmuru nasıl seçersin
Rasathane kurmuş dedi ki okulÇeşitli taşıtlar bir de tirenler
Hekim olup her yareyi saranlar
Bunu sen mi yaptın yoksa erenler
Daha neler yapar dedi ki okulRadyolar hayrete düşürdü beni
Her dilden biliyor yok amma canı
İlim akıl fikir yaratmış bunu
Lambası dalgası dedi ki okulİnsanlar kafası bunları bulan
İlimdir dünyada hakikat olan
Bütün bu işlerin temelin kuran
İnan buna Veysel dedi ki okul
| 140 |
Zalime zulmu anlatma
Zalime zulmu anlatma
Zulm edersin kendine
Tadı kalmaz dünyanın
Zalim kıpır kıpır çarpan
Yürekten korkar
Sonda Köroğlu, gazi, Niyazi, ya da hiçbirşey
Olurum mu dersen...........................karası bu;
Akı aşağıda.....................................................
..........................................................................
Sen sultanı olsan zulmun
Zulm eder misin zalimlere
| 40 |
Müstakbel
İnim inim inleyen bir acı ile yüzleşmekte ruhumFevkalade tarifi mümkün, ancak yeryüzünde hiçbir alfabe bunu yazmaya muktedir değil...O çok sevdiğim hoş sesinin tınısında, ömrümün ileri safhalarında beni derinden kedere boğacak acı hissi şimdiden tüm zerrelerimde hissetmekteyim.
| 37 |
Şemşamer
Şahsım için etmedim kimseyle münakaşa,
Yalnızca sizler için düştüm telaşa,
Düşman gayreti güderek geldim bu yaşa,
Eski düşmandan dost olmaz, aklınız başa. Madem dost idi, neden kavga ettiniz.
Zehrinizi akıtıp, bizleri de gerdiniz.
Bana düşman edip, gizli gizli sevdiniz.
Düşmanda namert aynı sizin denginiz.Kimsede koymam hakkımı alırım.
Gerekirse hayatımı yine yakarım.
Ben çakal değilim aynıdır kararım.
İstemem kimseyi, karşılarında ben varım.Erkılıç, öfkelendin dökme bana yüzünü,
Kibir etme dinle arada, eşin sözünü,
Kalırsın ortada, kaybetme sakın özünü,
Eski dostlar düşman olmuş aç bak gözünü.Kula kulluk etmek olur şey değil,
Onurunla yaşa bir tek rüku’ da eğil.
Kendiniz olun kimseden almayın meyil.
Tükürdüğünü yalamak bize göre değil.(Kayseri - 29.04.2015)
| 108 |
Türkiye’nin Gizi
türkiye bir kördüğüm
ipi sıradağlardan
iki kıtayı bağlar
sımsıkı ulortadanhiçbir kılıç kesemez
bu tarihi düğümü
birbirine karışmış
o büyülü gizinitürkiye bir kördüğüm
sarmalanmış dağlarca
birbirine karışmış
halkalarıyla çağlarcatürkiye bir kördüğüm
onda hem sonsuzca yas
hem sonsuzca coşku var
günü gününe uymaztürkiye bir koca burgaç
dünyanın dört yanından
dün bugün ve yarından
her şeyi çeker yutartürkiye bir değirmen
öğütür durur zaman
gelecekten geçmişten
her şey onda aranantürkiye bir köprüdür
altından toprak akar
ay ve yıldız üstünden
sonsuza doğru uzartürkiye bir bilmece
sabahtan akşama dek
çözülür ışıklarca
akşamdan sabaha dek
örer gizini gece
| 93 |
Anlat Karadeniz
Anlat Karadeniz derdini anlat
Çağlayıp çağlayıp durduğun yeter
Artık şu matemi üzerinden at
Kendini boş yere yorduğun yeterAdın gibi gözün kara bilinir
Öfken ile nice izler silinir
Hışımından dağlar taşlar delinir
Başına bu kadar vurduğun yeterSöylesene bahtı karalı mısın?
Sende benim gibi yaralı mısın?
Ne zamana kadar sürecek yasın
Acılara mekan kurduğun yeterAğla Karadeniz beni de ağlat
İçinde kalmasın her şeyi anlat
Sana da mı yanlış yaptı bu hayat
Kaçamak cevaplar verdiğin yeterBırak hüzünleri sen bak sefana
Acılar ekleme bitmez cefana
Olanları fazla takma kafana
Kaderine hesap sorduğun yeterSen içimde özlediğim vatansın
Bu haline sebep olanlar yansın
Asıl seni kirletenler utansın
Kendini tek suçlu gördüğün yeter21.06.2009
BAFRA
| 109 |
Kısacık Şiir
Kısacık serseriydim uzun çekidüzenim
Kısacık yarınım uzun geçmişim
Kısacık ışıktım uzun karanlık
Kısacık şarkıyım uzun çığlık
Kısacık avcıydım en uzun ceylan
Kısacık mutluluk upuzun karabasan
Kısacık doğurmaydım uzun bir sancı
Kısacık yolcuyum çok uzun hancı
Kısacık bıçaktım uzun bir kınım
Kısacık bir rüzgâr uzun yaprağım
Kısacık zirveydim uzun bir kuyu
Kısacık uyudum uzun uykuyu
Kısacık fayton atıyım uzun kan terde
Kısacık odayım en uzun evde
Kısacık temizdim ve uzun kirli
Kısacık buğdayın uzun değirmenleri
Kısacık babayım uzun oğulda
Kısacık bir gölüm uzun kayıkta
Kısacık meyhaneydim uzun sarhoşluk
Kısacık doluyum uzun bir boşluk
Kısacık barışım uzun savaşlar
Onun için her yazdığım kendimle başlar
Abdülkadir Budak
Varlık Dergisi Mart 2002 sayısı
| 111 |
Acı söyleme
Sözlerinle nolur ağlatma beni
Konuşursan bari acı söyleme
Bağırıp giderek darlatma beni
Gidiyorsan bari acı söylemeSöylerken saplanıp öldürür sözün
Sana neler oldu gülmüyor yüzün
Bir bilsen gönlüme verdiğin hüzün
Bilmiyorsan bari acı söylemeNeden böyle oldun, nerde tatlı dil
Seni karşılıksız sevdiğimi bil
Uğrunda ağladım gözyaşımı sil
Silmiyorsan bari acı söyleme
| 52 |
Uçurum Kenarında Aşk
Uçurumun kenarında aşkSevgilim uzat Ellerini bitanem
Firtinalar esti bugün içimde sevdiğim
Herseyi koparip aldilar bende bitanem
Artik bir eser kalmadi kalbimde
Seni yaziyorum sevgilim seni yazıyorum
Duy duy sevgilim parcalara böldün beni
Hak etmedim bunlari yasamaya bitanem
Taştan yüreğini yumuşat biraz da
Gör gör gözlerimden akan yaslari sevgilim
Feryadımı duy sevdiğim haykırışlarımı duy duy bitanem
Çigliklar arasındayim paramparca kalbim
Senin yüzünden sevdiğim senin yüzünde
Nasil da vurdum duymaz bir insansin
Nasilda anlamiyorsun beni sevgilim
Uçurumun kenarinda duruyorum bak sevdiğim
Uzat ellerini bitanem düşüyorum düsüyorum derinlere
Son saniyeler hayal gibi geciyor gözümün önünde
Zaman sanki durdu durdu duracak sevdiğim
Rüzgari hissediyorum tenimde bitanem
Bosluga dogru adim adim millim millim
Yaklasiyorum soguk karanlik kayalar bitanem
Hayatim geciyor gözümün önünden
Sevdiğim ve sonra sessizlik sessizlik sessizlik
Sessizlik sessizlik sessizlik bitanem
| 130 |
Gökyüzü Saatleri
III
bakışından yakaladım seni
duruşundan
su gibi akışından sesinin
ağaçlar kuşlar cümle bulutlar geçti
hüznünden yakaladım senisaçlarımda eski zaman karıncaları
ve ilk ışıkları çeşmeleri....................
| 26 |
Heyecan
Ben hayatın her anını yaşarım
Kaybedecekmişim gibi her an hayatı
Dünyadan çekip gidecekmişim gibi kalbimi avucumda tutarımSon defa bakıyormuşum gibi bakarım
Turuncu bir şafakta kızaran ufka
Doğmayacakmış gibi
Korkulu bir heyecanla beklerim güneşi
Dal uçları da benim kadar heyecanlı nefes bile almazHer an kaybedecekmişim gibi
Sımsıkı kavrarım hayatı
Biten her bir gün yas benim için
Başlayacak her bir gün düğün
Kumrular ve çocuklar gibi karışırım hayata
Yummam gözlerimi nergisleri koklarken
Bir de berrak ve buz gibi bir suya dalarkenSon saatimi yaşıyor olmanın telaşıyla
Hayranlıkla bakarım gökyüzüne
Toprağa karışmak üzereymişim gibi
Keşfetmek isterim
Rengini ilk kez fark ettiğim çiçeklerin kokusunu
Ve bastığım toprağın bedenime göre kazılıp
Üzerime üzerime serpilmesinden hemen önceymiş gibi
Son kez izliyormuşum gibi izlerim yıldızlarıHer an kaybedecekmişim gibi
Sımsıkı sararım ben hayatı
Dalga sesine koşarım
Yağmuru beklerim
Tırmanırım patikaları
Turuncu bir şafakta kızaran ufuklara bakarım
Ötelemem dosta selamı
Kalbime tercüman olmaktan korkmam
Yarım bir ay varsa semada
Ona bir daha bakamamaktan korkarım tek
Hayata sevdamdan caymamBen hayatın her anını yaşarım
Kaybedecekmişim de her an hayatı
Nar çiçeklerine bakarım uzun uzun
Nehirleri izlerim hayran hayran
Yakamozları hele
Bir de kuyruklu yıldızları
Son defa birleşiyorlarmış gibi
Kucaklaşır kirpiklerimSon ve daimi misafirlerimi
-karıncaları- bile incitmem
Her an kapımı çalacak gibi sonsuzluk
Telaşla doldururum koynuma sevinçleri
Ne kadar basarsam toprağa kar
Rüzgarın yüzüme değmesi her şeye değer
Yemyeşil dalları erikler eğer
Çiğ düşer otlara
Zeytin rüzgara boyun bükerBen hayatın her anını yaşarım
Kaybedecekmişim de her an hayatı
Hafızama yüreğime yüklerim zamanı
Bal arılarını tarlaları ve yolları
Tenha bir köşede
Nemli topağa saklanıncaya kadar bedenim
Hayatın macerasını ben yaşarım
Göğsümün kafesinde son kez
Çırpınır gibi çarpar yüreğim
Zamanımın yağmuru dinmedikçe
| 268 |
Suffe
öğretmen peygamber, ders yapıyor
suffe ashabı pür dikkat dinliyor
peygambere öğrenci,halkın kimsesizleri
barınacak yerleri olmayan gençleri
ileride Kur’an öğretecek öğrenciler
islam’ı tebliğde donanımlı alimler
Nebevi Mescid’in bitişiğinde yetiştiler
inen ayetler ezberlendi,tefsir edildiler
“Oku” emrinin bilinçli uygulamasıydı
müslüman insanın medeniyet inşasıydı
geleceğin nesli,Peygamber terbiyesiyle
yetişiyordu her biri Nebi’nin izinde
öğretmen okuluydu Suffe
yeryüzü tanıştı bu öğrencilerle
gökyüzü yıldızları kadar çoğaldı
bu güzel insanlar sahabe olarak anıldı
vahy’in ışığında toplumsal konular
dinleyin ey insanlar! !
“…Allah yalancı ve nankör olanları
doğru yola iletmez…” (1)
bu sadece Mekke’lilere değildi
çağlar içinde yaşayacak herkeseydi
Cebrail getirdikçe Allah’dan aldığını
öğretiyordu peygamber, iman ahlakını
arınıyordu şirkten bedevi insan
medeni oluyordu vahy ile yıkanan
karşısında titreyen adama peygamber
”ne oluyor sana”, korkma dediler
kuru ekmek yiyen bir kadının çocuğuyum
“..ben de sizin gibi insanım,
bana vahy edilene uyarım..” (2)
ne kılıç zoruydu ne de zorbalık
insanların koşup gelmesi inanmışlık
kalpleri yatıştıran vahy’in tebliği
hayran bırakıyordu her bedeviyi
“..hased’çilerin hased’leri
ateşin odunu yediği gibi
bütün amelleri yer bitirir..” di
öğretmen peygamber’in dersi
tükenmez bir hazineydi
yeryüzünü aydınlattı
sevgi ve adalet medeniyeti
suffe’nin ışık mü’minleri
peygamber öğrencileri....1-ZÜMER – 3
2-AHKAF -9Mustafa kaya
02.05.2015/çengelköy
| 185 |
Günaydınım
Y arınınız dünden daha şeker güzel
D ününüz bugüne hatıra olsun
I sıtsın mutluluk sevgi güneşi içininizi.
N e dilerseniz o olsun,GÜNAYDIN lar olsun
| 25 |
Burhaniye yurdumuzun
Burhaniye
Yurdumuzun
Yeliz tarafından en unutulmuş kıyılarındandır
Tarihi eserler kendisi tarafından ekranlara yansıtılmamıştır
Yoksa bu tarih köşesini
Kendinemi ayırmakta
Çadır ve kamp yerleri
Tarih sutunları
Onca yeşil onsuz solmakta
Sen
Yoksan
Bu
Şiir
Yok
İncir ağaçlarına asmışsın
Bikinilerini
Üflet rüzgâr batman'a
01 10 07
Altınkum
Şalgam suyu deresi
| 50 |
SeVGİ..
sevgi;
içimizde/dışımızda
karanlıkta/aydınlıktahep içimizdeki ışıkta...sevgi/sen
sevgi/ben
sevgi/biziz sonuçta,
sevginin ta kendisiyiz aslında...sevgi; özüdür insanın ve hiç bir zaman kontrolü elimizde olmayan! sevgiyi yapamazsın,
sevgiyi talep edemezsin,
sevgiyi idare edemezsin...
saadece yoğurup, şekil verebilirsin, emek verebilirsin...sevgi/şevkat,
sevgi/anlayış,
sevgi/ilgi,
sevgi/içimize dolan bir ışıktır...sevgi; annemin sımsıcacık kollarında, vita tenekelerinde yetiştirdiği rengarenk beganyalarda, sardunyalarda, küpe çiçeklerinde...sevgi; bir çocuğun gözlerindeki masum pırıltılarda, ay ışığının denize vuran şavkında...
alazlanmış akşamın bulutları yakan kor alevinde...
bir martının bembeyaz kanatlarında,
bir tamburun nağmelerinde...
yürekleri titreten, ezgin bir türküde...
pencereye konan kelebeğin, özgürce uçuşan kanatlarında,
cıvıl cıvıl şakıyan kuş seslerindedir.sevgi; Sakızağacı sokağında üç katlı, beyaz yağlı boyalı, ahşap evimizin anılarında... Madam Virgin'in yoğurduğu paskalya çöreklerinde... çocukken kardeşimle paylaştığımız yatak odamızın denize bakan penceresinde lodosun getirdiği cama yapışan tuzlu su lekelerinde...sevgi; babaannemin, mutfağa bakan bahçede, iplere dizdiği çirozlarda... sahilde; denizin narin kumlarında, istiridyelerde... sevgi her daim burada, ve bir nabız gibi atmaktadır... Pastoral bir senfonidir, rüzgarla elele tutuşmaktır! 15.08.2010/SAROZ
| 150 |
Barışa Sahip Çık
Analar
Barış,
oğlunun mürvetidir
onca yıl beklediğin.
Telli duvaklı gelindir.Bacılar
Barış,
çıkıp babasının başına
şımarmasıdır yavrunun
sen akşam sofrasını kurarkenGelinler
Barış,
göğsünde emzirdiğin bebendir
Salt sevgi, salt mutluluk
ve sana muhtaçKızlar
Barış,
hergün pencerende bulduğun
kırmızı güldür.
Aldırmayıp yağmura
sokağın başında saatlerce duran
aştan ve yağmurdan
sırılsıklam olandır.
Ve senin
korkarak babandan,
aralayıp perdeyi gizlice
sokağa bakmandırAnalar, bacılar, kızlar
İnanmayın sözlerine
vatan üzerine nutuk atıp
çocuklarını ve paralarını
Amerikada saklayanların
Değeri yok fikrinin
oyunu 5 kilo pirince satanlarınAnalar, bacılar, kızlar
tabutu başında
ağlamamak için barışın
savaş bezirganlarının
yakasına yapışın
| 92 |
Sosyal Medya Kimlere Faydalı
Sosyetenin önde gelen simalarından Betül Hanım, her sene eşi ve çocukları ile tatile giderdi. Eşi çok zengin, saygın bir iş adamıydı. Ankara'nın en lüks semtlerinden birinde otururlar, yaz ayları gelip de çocuklarının okulu tatil olunca, önce Dikili'de ki yazlıklarına uğrarlar, yazlık komşuları ile hasret giderip, orada üç beş gün kaldıktan sonra, arabaları ile Türkiye'yi bir baştan bir başa dolaşırlardı...Betül Hanım, çok kıymetli eşi Mahir bey ve de iki yavrusu Türkiye'nin altını üstüne getirdikleri gibi hemen hemen yurt dışında da gitmedik yer, ayak basmadık ülke ve şehir bırakmamışlardı. Fransa'yı, İngiltere'yi, Hollanda'yı, Almanya'yı, İspanyayı, Portekiz'i ve daha birçok Avrupa ülkesini neredeyse suyolu yapmışlardı...Hanımefendi, çok sosyal, cemiyet hayatında da bir sürü ahbabı ve sevdiği olan cıvıl cıvıl bir kişiliğe sahipti. Birçok yardım derneğinde asil üyeliği, kimisinde yönetim kurulu başkanlığı onun için vazgeçilmez bir durumdu. Çok sıklık ile yazılı görsel basında eşi ile birlikte yer alırlar ve bunun ile de hem kocası hem de kendisi, çevreye pek çaktırmasalar da, gizliden gizliye gurur duyarlardı. Çok önemli bir işti onun için böyle yardım derneklerinde sosyal faaliyetlerde bulunmak.Betül Hanım aynı zamanda twitter, facebook, instagram gibi sosyal medya araçlarını da sıklık ile kullanır, yaşadıklarını sık sık o sayfalarda arkadaşları ile paylaşırdı. ''Yakın dostlar ile kahve içtik heyooo.'' hemen fotoğraflarını çeker ve sosyal medyaya yapıştırırdı. ''Kedimizi veterinere götürdük.'' şak sayfaya yapıştır. Ayşe, Neşe, Menekşe, Hülya, Leyla, Süheyla ve bilumum dostlar hemen tıklayıp beğensin. Bu tür oluşumlarda çok fazla arkadaşı olduğu içinde anında aklında tutamayacağı sayıda beğeni gelirdi. Başka bir gün ''Arkadaşlarımız ile alış verişe çıktık.'' der, şak yine fotoğraflarını çeker, sosyal medyada paylaşır ve arkadaşları beğendikçe koltukları ve bilumum yerleri kabarırdı...Artık yaz aylarına girilmiş, tatile çıkma zamanı gelmişti. Betül Hanım gideceği yerleri yavaş yavaş sosyal medya dostları ile paylaşmaya başlamıştı. ''Canlarım benim bir hafta sonra Dikili de ki yazlığımıza gidiyoruz oradan hepinize selamlar göndereceğim.'' Vakit gelir Dikiliye gidilir, bir müddet kalınır ve oradan hareket edileceği zaman yine mesaj yazar Betül hanım ''Buradan Muğla Marmaris'e geçiyoruz canlarım benim hepinizi öpüyorum.'' yine kadim dostlarından sosyal yardım derneği arkadaşlarından yüzlerce beğeni gelir bir anda. ''Marmaris'den Bodrum'a Halikarnas'a geçiyoruz hepinizi muhabbet ile kucaklıyor selamlar gönderiyorum.'' yine aynı şekilde yüzlerce beğeni tıklaması, ''İyi eğlenceler'' mesajları...Eşi Mahir Bey serbest meslek sahibi ve de çok zengin bir iş adamı olduğu için, geride işlerini yürütecek bir sürü elemanı, müdürü vs. vardır. Bu sebep ile çocuklarına, eşine bolca zaman ayırabilmek onun için sorun değildir. Daha sonra Betül Hanım ve eşi Mahir Bey Akdeniz'e Antalya taraflarına yönelirler. Betül Hanım yine coşkuyla mesajlara asılır.''Canım arkadaşlarım şimdilerde Antalya Kemerdeyiz burası çok da sıcak olmasına rağmen, çok eğleniyoruz çocuklar ile eşimle hepinizi öpüyorum, inşallah dönünce hızlı bir şekilde cemiyet hayatımıza ve yardımlarımıza devam ederiz.'' tabi yine çok fazla miktarda hemen beğeni gelecektir sosyal medya da paylaşılan bilgilere. Nasıl gelmesin ki binler ile ifade edilen arkadaşlar, zengin bir çevresi varsa insanın.Yaklaşık kırk beş gün kadar sonra temmuz ayının sonlarına doğru Betül Hanım ve eşi Mahir Bey ile çocukları Rasim ile Necla tatillerini, yurdu karış karış gezmelerini tamamlayarak evlerine dönerler bir pazar akşamı. Kapıya geldiklerinde bir gariplik vardır, o da ne sanki zorlanmış ve açılmış gibidir kapı. Oysa giderken sıkı sıkıya kilitlediklerinin, alarmları kurduklarının farkındadırlar. Besmele ile çekine çekine içeri girdiklerinde, evin altının üstüne geldiği, birçok yerin karıştırıldığı, alarmların devreden çıkarıldığı, yani kısaca eve hırsız girdiği anlaşılmıştır. İlk şoku atlattıktan sonra kısa bir durum değerlendirmesi yaparlar ve evlerinden nelerin çalındığını saptamaya, daha sonrada polise haber vermek gerektiği üzerinde hem fikir olurlar. Eşi ve çocukları ile saptadıkları zararları kısaca şöyledir. ''Otuz altı adet Betül Hanımın düğününde getirilen bilezik, oğlanın sünnetinde gelen yaklaşık beş yüz elli bin lira değerinde altın, kocasının çok kıymetli altın bir saati, yaklaşık altı yüz bin dolar, yine sekiz yüz bin liraya yakın Türk parası, bir iki tane elektronik eşya.'' Betül hanım, eşi ve çocukları şoke olmuştur adeta. Bu arada salonda bir zarfın içinde kısa bir not, kayda değer bir pusula vardır, o pusulada aynen şöyle yazmaktadır. ''Sosyal medyayı çok olumlu ve güzel kullandığınız için biz ailenizin hırsızları İsmail, Cemal, Yakub hepinize en içten dileklerimiz ile teşekkür ederiz. İsimlerimiz tabi ki kod adlarımız olup gerçek isimlerimizi buraya yazacağımız hayaline kapılmadınız umarım. En derin sevgilerimiz ile sosyal medya kullanımlarınız da başarılar diler her bir tarafınızdan öperiz.''
| 687 |
Şafak bebek
Bir bebek ağlıyor ana kucağında
Ninnisi söylenirken günün şafağında
Bir bebek, bir çığlık, bir ses, bir nefes
Belki de alın yazısı minicik alnındaBir gün doğuyor size, bize, hepimize
Güller coşuyor bebeğin dudağında
Bir yelken açıyor yaşam engin denize
Bir bebek ağlıyor, oysa daha ilkbaharında
| 46 |
Yârim Senden
Giyinmiş beyaz gömleği
Göze almışsın ölmeyi
Senden öğrendim gülmeyi
Yârim senden vaz geçemem
..Canım senden vaz geçemem
..Dost dost senden vaz geçememSenden gelsin bana ölüm
Solsun has baça de güllüm
Bayram etsin sarsın kolum
Yârim senden vaz geçemem
..Canım senden vaz geçemem
..Dost dost senden vaz geçememSen yoksun arar gözlerim
Yâranı içimde gizlerim
Can’a tak etti sözlerin
Yârim senden vaz geçemem
..Canım senden vaz geçemem
..Dost dost senden vaz geçemem
02.10.2010
(Bektaş) Bekir Dişbudak
| 76 |
Çocuk...
Sen ey, yağlı saçlarında güneş
Ve zeytin gözlerinde ışık ışık umut parlayan çocuk!
Simsiyah ellerinde bir lokma ekmek
Ve o minicik ayaklarında bir çul bile olmayan,
Soğuktan kızarmış burnununu çekerek
Ve yanaklarında kurumuş göz yaşların
-Ki her damlası bence zemzem suyu kadar mübarek-
Bir duvar dibinde büzülerek,
İki omzu arasında çökmüş başı.
Bir ibret tablosu gibisin,
Balolarla kutlanmaktayken yılbaşı...Hiç oyuncağın oldu mu senin,
Bezden bir bebek, kâğıttan bir top bile?
Çikolata nedir bilir misin,
Hiç masal anlatan oldu mu sana?
Ya da hiç bir gece, sıcak bir odada
Annenin dizinde uyumayı tattın mı sen?
Titreyişin, belki de ağlayışındır için için,
Kimbilir ne günahlar işledin (!) , bu hâle düşmek için...Umut, bedava be çocuk! Yeme, içme ama ümit et,
Öğrenimini Amerikada yaparsın,
Yazları altına bir Cadillac çekip gelirsin buralara,
Bir de paralı askerlik çıktı mı, ondan da yırtarsın.
Şimdiki çatlaklar kalmaz o minik ayaklarında,
Pedikür, manikür, kuaför filan...
Yalnız, sakın elletme o kıvırcık ve yağlı saçlarını,
Bırak, orda yine hep bu güneş parlasın,
Varsın onları yalnız bu deli rüzgârlar tarasın:
Sen, bu toplumun ayıbısın, yüreğimdeki yarasın...Uyumasan da sızacaksın birazdan,
Belki bir sıcak elle süslenmiş rüyalar
Ve gece ayaz var, uğursuzluk var, sabaha çook var...
Bilsen gelir miydin dünyaya,
Açlık, soğuk, kimsesizlik, nerden bileceksin,
Acaba daha kaç sabaha ulaşabileceksn? Sen, ey yağlı saçlarında güneş
Ve zeytin gözlerinde umut parlayan çocuk!
Senin dünyan o sokaklar, suçlar ve günahlar geleceğin,
Seni orda unuttuk... Ünal Beşkese (05/12/2008) ::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::Çok yıllar, yıllar önce, 23 Nisanların sadece bazı çocukların bayramı olmadığı yıllarda, ilkokulda bize bir marş öğretmişlerdi. Sözleri şöyleydi:'çocuklar, yurdun aziz malıdır,
ulu ağacın birer dalıdır.
.........................
.........................
yarınki hayat, yurt ufukları,
herşey sizindir Türk çocukları'Yanlış mı söyledik, yanlış mı dinledik, yanlış mı belledik acaba? ..::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::....Sen üzülme bey amca,
Benim saçlarım yağlı ama bak güneşi taşıyorum kucağımda,
Gözlerim ıslak ıslak olsada iyi bak umudu besliyorum ötesinde,
Ve yürüyeceğim umudun olduğu yere.
Varsın üşüsün dizlerim ısındım senin sıcak bakışlarında,
Bir duvar dibinde büzülüşüme bakma,
O duvarı dağ yapacağım yakında,
Ve yürüyeceğim dimdik duran başımla.
Varsın onlar balolar kutlamalar yapsınlar,
Bir bayram sabahı heyecanı yoksa yüreklerinde neye yarar. Sen üzülme bey amca
Bir sürü oyuncaklarım ve rengarenk bilyelerim var hayal dünyamda,
Ve anam da,odam da bu kaldırımlar,
Hani üstat diyor ya; '' ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum'' işte öyle. Sen hiç tasalanma bey amca
Unutsun beni devlet, milet, kim varsa
Sen hatırladın ya,
Söz veriyorum sana ve kaldırımlar
Ne gözlerimden umudu,ne ellerimden güneşi soldurmayacağım,
Bileylenip bu yollarda bir çift kanat yaratacağım yorgun omuzlarımdan 01/01/15 Nimet Öner
| 407 |
Kutlama - Mustafa Kemal Atatürk
** Aynı zamanda Ulusal Önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün doğuşunun 136. yılı olan
19.Mayıs.2017 Gençlik Ve Spor Bayramımız Hepimize
Kutlu Olsun...**
| 27 |
Sitemkar
Söylediğin başım gözüm üstüne,
İnsan sevdiğine sitem edermiş,
Neden güceneyim gönül dostuna,
İnsan sevdiğine sitem edermiş.Candan seven,sevenlerin turabı,
Sevenlerin kavuşmakmış muradı,
Özleyenin acı olur feryadı,
İnsan sevdiğine sitem edermiş. Gel ha gayrı,ayrı olma eşinden,
Hayır gelmez ayrılığın işinden,
Yoruldu mu koşar iken peşinden,
İnsan sevdiğine sitem edermiş.Çiftci İsmail'im gönül verende,
İki ruhu bir vucut ta görende,
Ruh çıkarsa ne kalacak bedende,
İnsan sevdiğine sitem edermiş.
20 10 2013
PAZAR
| 70 |
Alkol
Odamın duvarındaki bu resmi
Adım gibi bilirim
Üstelik de çok severim
Kucağımda yer yatağı
Serdim sereceğim
Gözüm takıldı resme
Resimdeki ağaç sallanıyor
Töbe töbe
Resimdeki ağaç sallanır mı hiç
Peki bu gece neden sallanıyor
| 35 |
Sevgi deyince Allah sevgisi akla gelir
Sevgi deyince Allah sevgisi akla gelir,
Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir.
Mümin Allah sevgisinin önemini bilir,
Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir.Hak inancının temeli Amentü Billah'tır,
Hak aşkının özü La ilahe İllallah'tır.
Bütün sevgilerin kaynağı Yüce Allah'tır,
Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir.Bu sevgi lisan ile kelamı kuşatmıştır,
Bu sevgi Kürsi ile kalemi kuşatmıştır.
Bu sevgi on sekiz bin alemi kuşatmıştır,
Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir.Hak sevgisinin işareti aşk ile zaman,
Allah sevgisinin göstergesi Hakka iman.
Ben Allah sevgisinden başka sevgi tanımam,
Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir.Hakkı seven Hak aşkı ile şiir söylesin,
Bu Yusuf geçici olan sevgiyi neylesin?
Yüce Rabbim bizleri seven kullardan eylesin,
Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir.
| 114 |
*Yalnız*
Yok böyle olmayacak bu yalnızlığa bir son vermem lazım
Ya bir kedi ya da köpek almam lazım
En azından sadık diye duyum aldım
Her şeye bir kenara bırakıp denemek lazım
Ne kadar sadık ne kadar uysal
Geç bir hayvan pazarına seç beğen al
Artık şansıma kaniş mi olur doberman mı?
Benim yanımda deli mi olur akıllımı
Her şeyin başında kavga etmez benle
Ama bilmem kızarsa saldırır mı?
Ben hayatımı ne kedi nede bir köpek üstüne kurdum
İsterdim sen olmalıydın yanımda
İçtim ağladım nasıl bir yüreğim varmış ben sana bağladım
Sapıttım içtim durdum kudurdum
Olmaz deme oldu sonunda
Terk ettim seni rüyalarımda bile
Bir dünya güzeli muhabbet kuşuna bel bağladım
Koydum adını da
Terk etme beni VEFAsızım
| 117 |
Yağmur
Yağmur bir duygu selidir,
Damlalar su değil kor ateştir.
Kimi zaman sevgidir de yağmur,
Bir gün el ele parkta sevgiliyle
Islanırken aşktır yağmur.
Bir gün yalnız başına bankta
Islanırken ızdıraptır yağmur.
Yağmur bir duygu selidir
Yağan su değildir yağmurla
Parçamızdır, duygularımızdır.
Yağmur, içimizdedir.
| 44 |
Güle Güle
Biri şiirler yazar,
Diğeri tatil planları yapar,
Biri cefa çeker,
Diğeri sefa sürer,
Biri aşkım der,
Diğeri yokum,
Biri biz der,
Diğeri sizPeki gidebilirsiniz
| 26 |
Sele Kapılan Küre
küre, sele kapıldı herkesin uyuduğu bir gecede gülüşleri ve ağlayışları farklıydı kıtaların eskiden
aşkları ve nefretleri ne çok benziyor şimdi çocuklar tahta oyuncakları severdi bir zamanlar
tahta araba, tahta ....................
| 33 |
Aşka Dair 1
Gökyüzü yine yıldız yakmış bu gece
İçimi aydınlatmaya binlerce yıldız gerek
Buhurdanlığım acıyla yüklü
Serpiştiriyorum herbir yanıma
Ölmek de yanmak da sevmek de bir safta
Yangını söndürmeye yâr nice sözün gerek...
| 34 |
Tarih Ressam Olsa Çizerdi Beni
Tarih Ressam Olsa Çizerdi Beniİşkâl edilmişiz öteden beri
Ülkem elim olsa yazardı beni
Koskoca geçmişi dize indirdik
Tarih ressam olsa çizerdi beniGörsel basın ile boşaldı beynim
Genetiğe teslim edildi kinim
En büyük afyon imanım dinim
Tarih ressam olsa çizerdi beniSınıf bilincimi saymışlar hiç’e
Kendi yurdumuzda dönmüşüz piç’e
Geleceği her gün iterler suç’a
Tarih ressam olsa çizerdi beniYağmura sırtını vermiş cananım
Ellerinde sağanak dökülen kanım
Acıya tutunmuş bakın her yanım
Tarih ressam olsa çizerdi beniSanma Vurguni nin değil umurunda
Kaç bağ bozunu var saklı karnımda
Kanlı kırbaçların şavkı alnımda
Tarih ressam olsa çizerdi beni.Bakar körler sizde görürdünüz ya,utanır mıydınız bilmem.
| 104 |
Gençlik
Yüreği inanç dolu, azmi, iradesi tam
Bu gençlik çığırında ilerleyecek AtamÇıksa da karşısına sarp dağlar, uçurumlar
Dönmeyecek yolundan, sözü var, yemini varÜlkün ve inkilâbın kuvvet verir, hız verir
Kıpırdasa yerinden yanardağlar devirirGeçilmez dağları yol, uzağı yakın yapar
Türk Gençliği Türklüğe, bu kutsal yurda taparYurt ve ulus uğruna, atılgan gençlik bugün
Can verse de mutludur, savaş gençliğe düğünKorku bilmez toplanıp gelse de bütün cihan
Karşı koyar yılmadan, damarlarındaki kanAkıp da son damlası tükeninceye kadar
Muzaffer olmak için Türk’e özgü gücü varGençlik birlikte kuvvet, nabızlarda vuran kan
Feveranı asırlar sürüp gidecek volkan1940
| 91 |
Sarı Saçlım Yeşil Gözlüm
Yine geldi yaz azdı yüreğimdeki derin yara,
Durmaz artık damarımdaki bu asi delikan,
Yaralar kalbimi artık her bir saniyesi,
Ah yeşil gözlüm, sarı saçlarındı,
Beni sana kördüğüm gibi bağlayan.Ah yeşil gözlüm ben senin sarı saçlarına vuruldum,
Ah yeşil gözlüm ben senin kısa saçlarına vuruldum,
Ah yeşil gözlüm ben senin masum bakışına vuruldum,
Ah yeşil gözlüm sarı saçlarındı beni sana bağlayan.Kalbimde öyle bir yerin vardı ki görmedin göremedin,
Yüreğimde öyle bir yerin vardı ki anlamadın anlayamadın,
Gönlümde öyle bir yerin vardı ki bilmedin bilemedin,
Ah yeşil gözlüm sarı saçlarındı beni sana bağlayan.Ah yeşil gözlüm ben senin sarı saçlarına vuruldum,
Ah yeşil gözlüm ben senin kısa saçlarına vuruldum,
Ah yeşil gözlüm ben senin masum bakışına vuruldum,
Ah yeşil gözlüm sarı saçlarındı beni sana bağlayan.(-Kuzgunlu-Cin-Mehmet_YAŞAR-)
| 126 |
Uzun Hayat KIsa Şiir
Şiir kısa olsun / soluk
alıp verecek kadar
hayatsa uzun
gönülde sürecek kadar / şiir...Bir kibrit çakacak şiir
bir kibrit yanacak hayat...Timur, 29/30 Ağustos 2012
| 29 |
Perdeler
Kapattım perdeleri, ışık girmesin diye,
Azıcık ışık bile, umut demek,
Umut etmekten korkmayı senden öğrendim,
Çok korkuyorum, keşke sabahlar hiç olmasaydı.
| 22 |
Hayatta Bu HAYAT'a Misafir Gelmem
Bir Daha
Hayatta Bu HAYAT'a Misafir Gelmem
Adam Gibi Ağırlayamıyor Hep Stres,Hep Kapris
Hiç Konuksever Değil Hep Çalıştırıyor, Hep Yoruyor
Bir de Yüzümüze Gülse Hep Sitem, Hep Gözyaşı
| 33 |
Gün sonrası, karanlık gelir
Karanlık gelir,
Gün sonrası, karanlık gelir
Bağdan-Bahçeden can çekilir;
Kış, tipi, kar/ anlık gelir! ..Karanlık gelir,
Gün sonrası, karanlık gelir
Tarihin utanç dönemi,
‘Orta Çağ’ karanlık gelir! ..
| 32 |
Yapraksız Bir Bahçe
Her şey değişir, söz vermek bunu durduramaz. Kimse bir ağaçtan, bahar bitince çiçeklerini korumasını bekleyemez. Çünkü sonunda çiçekler meyveye dönüşür. Ve sonra, sonra ağaç meyvesini kaybeder. – Ya sonra? – Sonra yapraksız bir bahçe. – Yapraksız bir bahçe mi? – Farsça bir şiir. Yapraksız bir bahçe. Güzel olmadığını söylemeye kim cesaret edebilir?
| 55 |
Nimetine Şükür Allah...
Veren sensin alan da sen,
Nimetine şükür Allah…
Bağışladım kulum desen,
Rahmetine şükür Allah…Şükür Allah, şükür Allah,
Nimetine şükür Allah…
Şükür Allah şükür Allah,
Rahmetine şükür Allah…Ol deyince oluverdim,
Aşkın ile doluverdim!
Bende seni buluverdim,
Zahmetine şükür Allah…Hayat bana zulüm olsa,
Çakırdiken gülüm olsa!
Her günüm bir ölüm olsa,
Ülfetine şükür Allah…Boşa çıksa emellerim,
Hep yıkılsa temellerim.
Beni yaksa hayallerim,
Hiddetine şükür Allah…Ansın seni öze dönsün,
Tüm bedenim göze dönsün!
Yansın yürek köze dönsün,
Şiddetine şükür Allah…Susuz kalsam bir vahada,
Şahan olsam her dehada!
Her an ölsem müntehada,
Hikmetine şükür Allah…
| 94 |
Sarıkamış Dramına 2
Açmadan toprağa düşmüş yatanlar
Nurani çehreler, aydınlatanlar
Her bahar yıkanır bedeni, dağın
Yitik düşlerimi canlı tutanlarKokunuz cennet'ten bir misk'ü amber
Ölmediniz, müjde verir peygamber
Bu soğuk mührünüz erimeyecek
Sizinle doğrulur tüm kardelen'lerDağ, taş kulak veren sese uyandım
Bu soğuk alevde sizinle yandım
Bitsin bu karamsar sabahlar diye
Allah diyen kutlu sese dayandımBu karlı yollara düşen ulular
Heybeleri insanlıkla dolular
İşte benim ülkem, budur yazgısı
Nasibine kir yakışmaz durularBu sahte karanlık, bu uzun gece
Ümidim besleyen hüzünlü hece
Kendimi bulduğum yer Sarıkamış
Tarihten sorulmuş soru, bilmece.
| 88 |
İki kişi
saat sabaha karşı 05.00
şarıl şarıl yağmur yağıyor
iki kişiyiz
etrafta kimse yok
benden başka
şarıl şarıl yağmur yağıyor
iki kişiyiz
yalnız-ca
| 24 |
Neye Yarar
kır çiçekleri kadar güzel olsan da
vakit geldiginde yar neye yarar
bedeni bembeyaz kefen sarınca
o zaman güzellik yar neye yararyaş oldu mu elli saç ağaracak
altmışa girince yüz kırışacak
bel bükülünce göz ağlayacak
o zaman güzellik yar neye yararuçsuz dağlar bile boyun eğecek
dünyanın kahrını seven çekecek
kara toprak sana kucak açacak
o zaman güzellik yar neye yararon beşlik çagını çok arayacak
ölüm günlerini bir bir sayacak
dünya kanununa gönül uyacak
o zaman güzellik yar neye yara...
Neye Yarar
| 82 |
Vatan ve Bayrak İçin
Her köşesi cennettir canım aziz Yurdumun
Her ferdi bir Mehmet’tir şanlı büyük Ordumunİman dolu göğüsler vatan için atıyor
Her karış toprağında binlerce can yatıyorEy asil Türk evladı geçmişine bak tanı
Dünyalara sığmazdı ATA nın şeref şanıHer devirde oyun var oyun içinde oyun
Kahraman Türk Milleti hür yaşar eğmez boyunAkbabalar tetikte, uyuma aç gözünü
Ecdadına kulak ver iyi dinle sözünüSana sesleniyor bak Sakarya Gelibolu
Çanakkale geçilmez kahramanlık sembolüBayrak bayrak olurmu vatan olmazsa eğer
Ay yıldızlı bayrak ki tüm dünyalara değerSıra şimdi senindir koru kolla vatanı
Yücelsin arşa çıksın asildir Türk’ün kanıÖyle bir destan yaz ki tüm cihan da okunsun
Barışa giden yollar nakış nakış dokunsunVatan ve bayrak için binlerce kez ölmek var
Eğer sahip çıkmazsan saçlarını yolmak var.Turgay ATA
| 122 |
Bel Fıtığını Çözmeye Akıl mı Yetmiyor?
Elden gelen bu ise akıl, daima düşük,
Rab’bin emirleri var onlar bize birer yük…Silahlanma denilse yok, etmesi çok kolay,
Bel fıtığı duruyor bu bize büyük olay…Akıl mı yetişmiyor Rab mantık mı vermemiş?
Bel fıtığı konusu rafa kaldırılmış iş…Tek çare uzaylılar Rab’be inanan kullar,
Nefisten uzaklaşmış yardımcı yaratıklar…(2015)
| 53 |
Veda Bekleme Benden
Benden öfkeyi bekle,nefreti bekle
Benden intikamı bekle.kavgayı bekle
Benden vefayı bekle.sevdayı askı bekle
Ama veda etmemi bekleme benden
Ben sana veda etmem.edemem karanfil
Ne olur anla artık beni
Onca güzel yıllarım seninle geçti
Nasıl benden veda beklersin
Başına belenım ben senin
Elbet birgün karşına çıkacagım
Belki ıhlamurlar çiçek açtığında gelirim
Belkide ıhlamur ciçekleri tohum olunca
Bu can bu bedenden çıkmadıkca
Belki en mutlu.belkide en hüzünlü bir gününde
Ben cıkıp sana geleceğim
Sen istediğin kadar inanma.ben geleceğim
Ecelimi beklemeye gelecegim sana
Mutlaka sana cıkacak benim yolum
Ölüm olsada sonum
Bekle diyemem sana artık
Bekleme ki ne kadar yanıldığını anla geldiğimde
Veda etmiyorum ben sana
Pes etmeyi sevmem..kaybetmeyi hiç..
istiyorsan sen veda et.................Halil İmat
03,04,2009
| 116 |
Hayatımızdaki ilk filmin hazin öyküsü(nesir)
Eskiden televizyon, sinema gördüğümüz mü vardı? Televizyonu bırak evde ne elektrik? Ne radyo? Ne de bir elektrikli ev aleti bulunuyordu?
Akşam olunca gazlı idareyi yakar, ocağa bir çıra kütüğü atar, soğukta kukumav kuşları gibi ocağın başında tüneşirdik. Ateşin karşısında önümüz sıcaktan gevrerken, sırtımız donardı. İşte eski bir köy evinde gündelik akşam manzarası böyle idi.
Bizler okuldan gelince çantayı bir yana, önlüğü bir yana fıydırır, akşam olunca idarenin ışığında dersimizi yapacağız diye uğraşırken, idareden çıkan gaz kokusundan burunlarımızın içi baca gibi is bağlardı. Ben ilkokulda denizci fenerini bile bilmezdim. İdare ile çıra ışığında ders çalışmayla ampulün verdiği ışık arasında olan farkı siz düşünün. Şimdiki çocuklar her yönden çok şanslı. Televizyon çıkalı radyoyu bile dinleyen kalmadı. Televizyon kuşu gibi tüneyip şu acaip tembelizasyonun başından ayrılmıyorlar. Üstelik ders yaptın mı? Desen; ‘’yaparız, acelesi mi var? ’’ diye insanı burunlayıp, adamı tersliyorlar. Çocuklara yalvarma ile ders çalıştırır hale geldik. Zaman değişti. Şimdi çocuklara hizmet etme zamanı! Bizim zıpırların içi yanıp susamış olsa ‘’Anaa! Bana bir bardak su getir çabuk’’ diye bağırıyorlar. Eskiden biz atalarımıza hizmet etmek için el pençe divan durup beklerdik.
Tatil günleri bizim için bulunmaz bir nimet gibiydi. Hapisten kurtulan kimseler gibi okuldan uzak bir zaman da çocuklar ile heleşenlik yapar, zifiri karanlık oluncaya kadar dışarıda yemeği yedikten sonra bile oyun oynardık. İhtiyarlar akşam sohbeti yaparken, bizler de sekir, yüzük oyunu oynayacağız diye can atardık. Babamgilin konuşmalarını gizlice dinler, ilgimizi çeken olursa pür dikkat kesilir, kulak kabartırdık. Çoğu laflardan bir şey anlamazdık ama gizli konuşmalar bizi cezbeder, kulaklarımızı anten gibi dikerek laf duymak için put gibi kıpırdamadan saatlerce dururduk.
Mehmet Ali Dedem sert mizaçlı bir adamdı. O ‘’Sizi keranacılar sizi! ‘’ diye bağırdığı zaman korkudan tir tir titrer, hepimiz çil yavrusu gibi dağılır, kaçacak delik arardık. Yaramazlık yapınca dedemin korkusuna evdeki saz damın altındaki mısır ambarının ardına hasır yazıp saklanır, orada saatlerce kalırdık.
Günlerimiz yarı okul yarı oyun ile geçerken, bir gün okula seyyar sinema düzeneği kurdular. Önce biz ne olduğunu anlayamamış merakla bakarken, öğretmenler bizi penceresine bez çekilmiş bir sınıfa topladılar. Biraz sonra makineyi görevliler çalıştırdı bize izlememizi söylediler. Ömrümüzde ne sineme görmüş, ne de film izlemiştik? Karşı duvarda yürüyüp konuşmaya başlayan insanları görünce çok şaşırdık. Bunu o zaman aklımız almamış, gördüğümüz resimleri esas zannetmiştik. Hele bir ara filmdeki arabanın üzerimize geldiğini görünce çoğu çocuk gibi ben de ‘’araba bizi çiğneyecek’’ diye korkup ağlamaya başlamıştım. Bir süre sonra adamlar silahlı çatışmaya girdi. Herifin biri tabancasını bize doğru sıkınca gayri ihtiyari olarak masanın altına sinlenmiş, burada kafama çivi batınca da vuruldum diye avazım çıktığı kadar bağırıp feryadı basmıştım. Öğretmenimiz gelip bizi dışarı çıkarmasa belki korkudan ödümüz patlayıp ölecektik.
Bu olayı dedeme anlattığım zaman; ‘’Eskiden dünyanın bir ucundan bir adam konuşsa, öbür ucundakiler duyup görecekmiş dedikleri alamet –i farika denen şey herhalde bu dediğin şey’’ demişti. Aradan yıllar gelip geçti. Köyümüze elektrik geldi. Her taraf aydınlandı. Sonra siyah beyaz televizyonlar çıktı. Köy yerinde ilk televizyonu da biz aldık. Bütün köy halkı gece gündüz bizim evde televizyon seyredeceğiz diye bekleşirlerdi. Bizler de ‘’Vadideki Hayat’’ dizisini seyredebilmek için akşamı zor ederdik.
Gel zaman git zaman renkli televizyonlar çıktı. İlim ve teknik her geçen gün hızla ilerliyor. Her gün yeni bir icat insanlığın hizmetine sunuluyor. Şimdi maazallah bizim çocuklar televizyonun başından kalkmıyor. Televizyon çocuğu oldular sanki! Ders çalıştırmak ve iş yaptırmak mümkün değil. Varsa yoksa televizyon. Televizyon insanları tembelleştirdi artık. Ben o yüzden televizyona tembelizasyon, kötü kanallara da kanalizasyon diyorum. Kendi çocuğumuza bile söz geçiremez olduk artık. Bir şey desen bir de insanı tersliyorlar. Ölür müsün? Öldürür müsün? En iyisi mi? Kimseye bir şey dememek lazım. Ne gerek var canım ağzının tadını bozmaya! Tabi sözün halden anlayanlara…
Bu devirde halden bilmezin vay haline! Vay haline! Başına gelecekleri kendi düşünsün gayri!
| 609 |
Yalnızlık
yalnızlık yine çaldı bu gece kapımı
Loş odamda o ve ben
Dışarıdan sızan buğulu bir ışık
Hüzünlü bir şarkı o dudaklarımda
Tek dosttum
Dertlerimi anlattığım
Beni bırakmayan yalnızlık
Hayatımda istemedin kimseyi
Uğrunda terk ettim herşeyi
Ne kadar sevdin beni
Karartma günlerimi gecelerimi
Düşürme kötü düşüncelere beni
Aşklarım anılarım gelir aklıma
Gecelerde senle olunca
Bırak artık peşimi
Çek git hayatımdan yalnızlık
| 61 |
Türkiyem
TÜRKİYEM
Erzurum, Antalya, Tekirdağ, Van’ım…
Anadolu’m, İrem bağım, vatanım
Sevdada goncamsın, acıda harım
Yar olup, yürekte yatan Türkiye”m
Akdeniz, Marmara mavi gözlü yar!
Erciyes’e çık da bak diyar diyar
Nevşehir, Göreme, Niğde, Aksaray,
Al bayrağı gökte hatem Türkiye”mBingöl’de çobanım Aydın’da efem
Fındıkla, çay doldu Rize’de küfem
Dörtyol da yetişir vaşinton, yafam
Her diyarı başka vatan Türkiye”m İstanbul um köprü olmuş dünyaya
Selam Hakkâri ye, Artvin, Konya’ya
Dümen kırdım Trakya”dan Tonya”ya
Kıtayı kıtaya katan Türkiye’meSevincimin armasıdır Alpulu
Bursa’ya sancaktar, yüzlerce ulu
Kurban olsun sana Yıldırım kulu
Sevgisi gönlüme yeten TÜRKİYEM
| 90 |
Karanlık Gecelerde
Göz kırparken yıldızlar karanlık gecelerde
Sen dağlarca uzakta ismin hecelerde
O diyardan bu diyara esen rüzgarlar
Seni getiri bana karanlık gecelerde
| 23 |
Ömür bitti dünya için
Ne gurbet batar ne adı
Böyledir dünya hayatı
Herkes yapar bu feryatı
Ama gurbet devam ederOtuz yıldır aynı sorun
Gelin bir de bana sorun
Kahrını çektim gavurun
Hâlâ gurbet devam ederBu gavurun işi bitmez
Yazı bitmez kışı bitmez
Hasretlik ateşi bitmez
Böyle gurbet devam ederBeni de var dağlayanlar
Burada çok ağlayanlar
Göz yaşları çağlayanlar
Yine gurbet devam ederBitmez dünyanın telaşı
Hayatta kalma savaşı
Gurbette ağarttık başı
Hâlâ gurbet devam ederBıktık mali hülya için
Ömür bitti dünya için
Yaşarız bir rüya için
Acı gerçek devam ederHerşey kısmet herşey kader
Kimse demez malım yeter
Ona buna zulüm eder
Ama hayat devam ederDünya derdi asla bitmez
Birine verilse yetmez
Ne zenginler var şükretmez
Gene hayat devam ederKalan kalır ölen ölür
Allahın dediği olur
Hayır ve şer,eden bulur
Gene hayat devam ederBiliriz ama yapmayız
Dünyadan asla kopmayız
Nasipten fazla kapmayız
Ama hayat devam ederHem benim de hem seninde
Olsak bile sekseninde
Bu dünyanın ekseninde
Mücadele devam ederMikdat der herkes biliyor
Insanlar tek tek ölüyor
Kalan dünya yı diliyor
Böyle hayat devam eder
| 172 |
İnsan Kur’an İçinde
Hak Kur’an’ın özünde,
Bilim Kur’an içinde,
Bilimsiz hayat olmaz,
İnsan Kur’an içinde... O ayrılmaz parçamız,
Kablosuz sistemimiz,
Dizüstü kitabımız,
Rab’be internetimiz… Kur’an yoldaşımız,
Dünya da pusulamız,
Ruhumuzun bedeni,
Ahiret uçağımız… (1994)
| 34 |
Ve Monna Rosa
Arıyor; üzerinde gecenin harmanisi. Arıyor; bulmamak için dualar okuyarak. Arıyor; feneriyle süzülüp pencereden. Arıyor; bulsa ne yapacak ki! Bulsa ne yapacak kaşıkçı elmasını. Yılın tam başında parlayan elmasını. Vursa ne yapacak düşünce elmasını. Düşünce elmasını kim kaldıracak yerden? Kim kaldıracak yerden ayın haritasını?
Kraterler gibi koyu gözleri. Perdeyi çekebilse; koyu gözleri; dalgakıran yetmez koyu gözleri; pencereyi örten mavi katarakt...Arıyor; bilseydi ne aradığını. Korkup göle attığı sır sandığını. Çevreleyen balıklar asla anlatmayacak. Asla kırmayacak sır sandığını.Ne ayın ışığı düşsün, ne sokak lambasının. Ne güneşler doğsun, ne farlar aydınlatsın...Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...Gözün rütbesidir sırma mendiller. Yaşın değdiği yerde ses hızlı akar. Bayramda mendil verilen çocuklara, rüzgarın hediyesi ıslak bulutlar.Dilsizdir anlatamaz, sorma mendiller. Toprak günahkardır sorar yağmuru. Ateş yaklaştıkça kıvama gelen beyaz. Ekmeği yoğururken un suyu özler.Günahkar topraktan noel ağacı. Kırmızı adamdan yemyeşil zehir. Uzun ince parmakların değdiği piyanodan. Geceye saldıran vahşi bir şiir. Ki kahrıyla karartır manolyaları. Saksıların çatlağından sızan siyah kan. Bir mıknatıs açarak kocaman kollarını, sırma mendilleri öper boynundan.Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun.
Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü;
Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun.
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti:
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun,
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştüRüzgar şapkasını değil, başını götürecek. İpi salınca çocuk yedi kat göğe. Rüzgar değil, celladın sımsıcak nefesi bu. Gülümseyen bir güneş ilkokul defterinde. Hem yüzme bilmeden ne cesaret ırmağa, fırlatmak şapkayı başı yerine. Hem gülün zehirlediği tüfek can çekişirken, rüyasının ağında ağlıyor bir örümcek.Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa;
Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar.
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa,
İçine gül koyduğum tüfek ölmeğe başlar.
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar.
Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağaÖnüne kimi katsa sürüyor ülkesine. Ayak sürümekle kaçılmıyor ölümden. Kim kaçsa sürünüyor ihtiras kemendinde. Yalnız kediler değil yastığına sürtünen. Erkekleri tanımaz satılmayan çiçekler. Yalnız kediler değil kokuyu ezberleyen. Yalnız günler kısalır, geceyi sever deniz. Unutulmak kapkara, hatırlanmak beyaz kar. “Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır”, bir geyiğin gözlerinden bile medet umarlar.Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler her gece sürünür yastıklara.
Denizleri bahtiyar eden günler kısalır;
Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara,
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır.
Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.Yalnızlıkla sigarayı akraba yapan duman, yerden yükselip göze çarparak, akar hatırlatmak için kendini, rüyaya aniden süzülen toprak. Sonra taş olur, toprak taş bebek. Balıklar kılçıklı, geceler dişli. Hatıralar büyük ama karanlık. Hatıralar hafızanın aşklara direnişi. Ve sonu olmayan garip med-cezir; Allah ve şeytan arasında gidip gelişi...Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi.
Sana da, Monna Rosa, taş bebeği bıraktık,
Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi.
Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık;
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi...
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlıkYağmura tahammül, yalnızlıktan daha zor. Yağmur yalnızlığı habire kırbaçlıyor. Yükseliyor boğazına kadar çıldıran sular. Yükseliyor derece, civa ve akbabalar. Şimdi tam zamanı güvenmenin yağmura, belanın bileğini öpme zamanı şimdi. Şimdi dövüşte değil teslim olmada sıra. Asılmış bir adamın güvenli ellerine. Ruhunu bayrak yapıp o belalı yağmura.Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim;
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura.
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim,
İtimat edeceğim şu belalı yağmura.
Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura.
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.Tamamlamak için bu deli resmi, bir tren ışığına güneşe ihtiyaç var. Seni ışığa çekmek ayırmak renklerine, renklerinden bir şehri tekrar inşa etmek var. Ve katıvermek seni bir martı sürüsüne. Şu bembeyaz buluta son kez el sallamak var. Yürümeli batmadan, parçalanan gemiye. Yürümeli yelkeni yırtılmış o türküye. Yürümeli ölmeyeni öldürmek için şimdi. Son fırça darbesiyle tamamlayınca resmi, imza atmamak için parmakları kırmak var! Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye.
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye.
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya,
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni.Eğer bir son söz söylenecekse burda, rüzgar varsın şiddetli essin; fısıldayayım duyma, fısıldayayım duyma! Bir tavuskuşuyla yaşamak nedir? Açmamak için kopartan tüylerini... Bir tavuskuşuyla yaşamak nedir? Sana tavuskuşunun içime girdiğini
Son, en son söz olara söylemek istiyorum.
İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu,
Bana da bir çift ak kanat kaldığını
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.Arıyor; üzerinde gecenin harmanisi. Arıyor; bulmamak için dualar okuyarak. Arıyor; feneriyle süzülüp pencereden. Arıyor; bulsa ne yapacak ki! Bulsa ne yapacak uçuşan saçlarını. Binlerce gümüş telin parladığı gecede. Bulsa ne yapacak çaresiz ellerini, iğreti bir ışık gibi duran gölgede. Bulsa ne yapacak kazıda heykelini. Kendi heykellerini bir çocuğun ardında...Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara;
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...VE MONNA ROSA; SEZAİ KARAKOÇ, 1952, Yılbaşı GecesiMERDİVENŞİİRNİSAN - MAYIS 2006Sayı 8
| 831 |
Ya Ahmed ya Muhammed
YA AHMED,YA MUHAMMEDOn sekiz bin alemi senin hürmetin için
Yarattı Rahman olan Nur-u Bir sana verdi.
Yüz yirmi dört bin Nebi ol Nübüvvetin için
Peygamberler gönderdi Mührü bir sana verdi.Nişaneydi Nur senden ecdadın paklarında
Kaç yüz bin yıl yıkandın Kevser Irmaklarında.
Cennet gülleri vardı pembe dudaklarında
Zülcelal Hünsasından Berr-i bir sana verdi.Dört büyük hak Peygamber dört büyük Kitap indi
Son peygamber son Nebi ismine Emin dendi.
Kur-An’ı Azümûşşân Hıra da Ayet indi
Cebrail’le gönderdi Sırr-ı Bir sana verdi.Ya Ahmed Ya Muhammed Ya Canım Peygamberim
Gül kokulu Kibriya’m Teni Miski Amberim.
Etem-i der Miraç’ta iki Cihan Server-im
Musay la perde vardı Tur-u bir sana verdi.İBRAHİM ETEM EKİNCİ.
14.09.20011.ANKARA.
| 111 |
Hasretini rüyama gömdüm
Bir şarkıda hasretini rüyama gömdüm
Nağmeler kalbimde çırpınırken rüzgarlara hep seni sordum....Sessizlik bir ateş, sensizlik kabus oldu gecelerime,
Gülüşlerin bir nağme, ıssızlık çile oldu günlerime..Aşk bir hülya oldu sözlerimizde,
Bulutlar teselli verirken gözlerimize...
| 36 |
Güneş Doğacak
Sessiz at voltanı eğme başını,
Pek tut yüreğini güneş doğacak…
Bülbüle çevirme tespih taşını,
Çek çelik sabırla güneş doğacak…Silindire dönse ezse de efkâr,
Fikir suçlusuna duruşudur kâr,
Savun inancını yakışmaz inkâr,
Tek güzel onurdur güneş doğacak…Taş duvar soğuktur verme belini,
Görüşme gününde ısıt elini,
Gurbet ateşini özlem yelini,
Ek beyaz deftere güneş doğacak…Kuşatan çemberin kıttır görgüsü,
Özgürlüğe settir kapı sürgüsü,
Isıtır bedeni yârin örgüsü,
Sek halay başında güneş doğacak…Cantekin der; yaren su ver çeliğe,
Kâğıttan güller yap sarı beliğe,
Düşünce güçlüdür sığmaz deliğe,
Bek ol ger göğsünü güneş doğacak…
| 91 |
Ey Anadolu; YİNE SEN KAZANACAKSIN! . = 000.004 =
"Fedailer Mangası" Adlı Kitapta "Kemalgiller" Tanımını Yapan Yazarımız Var! Ferhat TUNÇ; ustalarını vuran bir sanatçıdır! . Ben ise; ustamla paylaşan biri! .
Ferhat TUNÇ kendi ikliminde yaşayan biri! Ben ise; ustamla aynı çizgi safta! .
Ferhat TUNÇ; piri ile, dünyayı gören biridir! . Ben ise; kendi gibi gören çırak! .
Ferhat TUNÇ; kemalistler birliğini karanlık görür! . Yalnızım ve yalnızlıklar ışık! .
Ferhat TUNÇ; organizedir! . Ben; organize değilim, hakkımı kendim ararım! .
Ferhat TUNÇ organize olduğu arkadaşları ile anlatır! Ben ise yalnız anlatıda! .Ferhat TUNÇ; sadece kendisinin düşündüğünü sanan ve düşündükçe, kültürleri susturduğuna inanan biridir! . Ben ise; her kültüre, daimilikte kazanç sağlayacak makamın arayışı içerisindeyim! . Kendimce; Karadeniz Fıkrası Yazmaya Çalıştım! . Karadeniz Şivesi ile Türkçe Konuşanlar Gibi De Konuşmak İstedim! . Kültürleri Susturmayı Değil, Kültürleri Zenginleştirebilmeyi UMUT ETMELİYİZ! .
| 141 |
Doldurdun-Soldurdun+
Önce hülyalarımı, sonra rüyalarımı doldurdun
Önce sevgini, sonra da aşk ateşini doldurdun
Aşk mengenesiyle, saçımı sakalımı yoldurdun
Nazla ömrümü bitirip, beti benzimi soldurdun02.07.2001-15:30'Aşk Ateşten Gömlek'
| 26 |
Dünya
Dünyanın kapısı herkese açık,
Gelen oldu, kalan olmadı dünya.
Kimi üstün zekâ, kimisi kaçık,
Hiç kimseye borçlu kalmadı dünya.Dünya çok rengârenk, Hakkın eseri,
Cezp eder kendine, çeker her seri,
Kimi boşboğazdır, kimi serseri,
Yaşayıp bir ibret almadı, dünya! Kimi şeytan ile kurmuş ittifak,
Her fikri hayali hile, tuzak, fak,
İyilikten uzak, her emel nifak,
Güzellikten hisse çalmadı, dünya! Kimi duygu yüklü, kimisi kibir,
Kimi dünya bekler, kimini kabir,
Kimi Azrail’i zannetmiş Cibir,
Daha var mühletin, dolmadı dünya! Sarılıp, sevdiğin fani cihandır,
Sen cihana yolcu, cihan bir handır,
Attığın her adım bil imtihandır,
Her gelen yolunu bulmadı dünya! Ders al AHISKALI, çekilsin perde!
İbret almayanlar düşermiş derde,
Ömürleri geçer darda, kederde,
İlim deryasına dalmadı, dünya!
| 115 |
Yalnızlık
bazen yalnızlık
yorgun tükenmeyen bir gecenin
siluetinde karanlık aramaktır
kaybolmak için.herşeyi
yeniden başlatmaya kurmaktır saatleri.
freni olmayan duraklarda.
yarını beklemektir yalnızlık
tanımadığım bir adamı
sende düşünmektir şu an.yalnızlık
imzasız bir mektubu
sana yazabilmektir imlasız.
sana inanmamaktır yalnızlık...
| 38 |
Sevgi 2
Sevgi;
Özlemdir, hasrettir, sevdadır
Rüzgarın çiçekleri, gül yapraklarını okşamasıdırSevgi;
Gözyaşıdır, ağıttır, gazeldir, şiirdir
Yüreğin en derin kaynaklarından kopup gelen fırtınadırSevgi;
Aşıkın maşukta,
Maşukun aşıkta yok olmasıdırSevgi;
Aşıkın kendisini maşukta bulmasıdırSevgi;
Düşünceleri karıştırmaksızın
Kâr, zarar ayrımı yapmadan
Sevgilinin menfaatlerini gözetmektirSevgi;
Patladı mı püskürtüğü lavlarla
Dokunduğunu yakan bir volkandırSevgi;
Fedakarlıktır, merhamettir
Sevgiliyi kaybetme korkusudurSevgi;
Yağmurun toprağa yağması
Güneşin dünyayı kucaklamasıdırSevgi;
Yaratanın yaratılana rahmeti, merhametidir
Resûlün ümmetine şefaat gözyaşlarıdırSevgi;
Kulun yaratanda yok olması
Sevdiğini Allah için sevmesidir© Seyyid Burhaneddin Kekeç
| 79 |
11 Eylül
Karadan kara
İçim doldu yara
Akşam 8.45 kala
Gönül döndü hüsrana38 gün oldu
Kah güldü kah üzüldü
Son noktada görüldü
Karşıyaka ya gömüldü5Ağustosta doğdun
Sevinemedim
Yıkıldım
Yandım
Ağlayamadım
Ölümü sana yakıştıramadım.Sordular HATUNOĞLU kim diye
Yüreğim yerinden oynadı yine
Vardı bunda bir kinaye
Gidip sordum ne var diyeKızın hasta,çok hasta
Belki bırakır sizi yasta
Bizimle olasın devamlı temasta
Hayatının yüzde doksanı hastaolsun; yüzde onada kabul
Yeterki dünyayı görsün sabi
Kabüldüm sakat kalmasına dahi
Ama olmadı sonu iyi
| 78 |
Gelmeyeceğini Bile Bile Beklediğim Sevgili
bu gün yine hüzün ve buruk bir gece inadına uyku girmedi gözlerime saat sabahın 5 i sahilde denizin dalgalarını seyrediyorum hırçın dalgalar inadına yüzüme vuruyor hayellerimi bozmak istercesine bense aksine denizin derinliklerinde ta uzaklarda soluk sarı yanan gemi ışıklarına kiltliyorum kendimi sanki o uzaklarda birini bekler gibi özlem duyar hasratle iç çekerim gözlerim nemlenir yüreğim burkulur o özlemle öyle baka kalırım içimde biriken mutsuzluğumun zehrini denize akıtırım adeta.güneş yavaş yavaş ağarıyor ve tabiat ana uyanıyor nekadar canlı varsa güne merhaba dercesine bütün güzelliklerini sergiliyor bendeki o sır perdesi kalkıyor ve yeniden hayata dönüyorum aşkla sevdayla yeniden bağlanıyorum hayata...ve aklıma bir kaç şiir sözüğü geliyor herşey sağır sessiz içimde ne şiir ne muzıki öylesine dağılmış öyle çözülmüşümki yetsin bu hasratlik yeter diyorum özlemim.
| 127 |
Gizli
Yalnızlık
Gözlerinden akan damlalarda gizli
usulca damlayan yaşta
hayattaköşe başlarında
tek başına koyduğun taşlarda içine cektiğin sigarada dumanında gizli yalnızlık
| 21 |
An Geliyor
An geliyor, ‘’ya O’’ diyorlar, O’da seni sevdi mi?
Senin kalbine düşen bu ateş, yandığına değdi mi?
Susuyorum bir anda, sessizlik kaderim oluyor.
Çöldeki vaham, gökyüzündeki bulutum ne varsa kayboluyor.
Uzaklaşıyorum ufaktan, boynum bükük, yaralı…
Benim bu halimi gören kim varsa, gidişimden gittiğini anlıyor.
| 46 |
Bozlak elbet öksüz olur..
halk döner etrafı leş et
caz müzik popu solur
ansızın gidince Neşet
bozlak elbet öksüz olurher daim şairi ezil
ne gülü kalır nede zil
etrafın kepaze rezil
bozlak elbet öksüz olurhep eli akıllı cebiz
ve sanatta düştü nabız
hiç üretme hepsi kabız
bozlak elbet öksüz olurperuğu takıp nice kel
ne modası geç ne çek el
arabesk piyasa tekel
bozlak elbet öksüz olurhislenip derine dalma
yarım elma gönül alma
çal gitar şu sazı çalma
bozlak elbet öksüz olurşimdi müzik ardı koşan
kıbleyi kabeyi şaşan
var mı gayrı Hacı Taşan
bozlak elbet öksüz olurkişi koşup aldı hazı
yıldızı da geçti hızı
kalbi sarsa bile sızı
bozlak elbet öksüz olur..
| 111 |