poes
stringlengths
103
153k
poe_length
int64
21
20.9k
Bitmeyen film Hayat bir pervane, Bir kulağında sen, Bir kulağında ben, Çeviren kişi başka; Keşke çevirse aşka.Hayat derin bir kuyu, Suyun içinde ben, Kuyu dışında sen, Çıkrığı çeviren başka; Keşke çevirse aşşa.Hayat yalnızlık dolu oda, Birinde ben odanın, Birinde sen odanın, Kitleyen kişi başka; Deseki yaptım eşekten şaka; İşte bu hayat bir film, İyi rolde biz, Kötü rolde kim, Seyredenler utansın; Biliyoruz yöneten kim! ! ! Ahmet öngül19/12/2010
68
Gönlümde sonbahar rüzgarları esiyor ey hayat Her sonbahar gelişinde dökülür yapraklar birer birer, her biri bir tarafa savrulur… “Hazan mevsimi, doğanın da ölüm mevsimidir” derler… “Elveda zamanı, hüzün mevsimi, ayrılık mevsimidir” derler. Oysa ben mevsimler içerisinde en çok sonbaharı severdim bir zamanlar. Uçurum kenarlarında açan sarı sarı çiçekleri bir de çiçekler arasında. Düşme tehlikesiyle de olsa uzanıp kokusunu içime çekerdim yudum yudum, nefes nefes... Hayatın bütün derinliğini, dinginliğini, gizini orada ve onlarda bulurdum... Dalından ayrı düşen her yaprağın hüznünü yaşıyorum şimdi ey hayat! Sararmış, gazel olmuş, solmuş ve rüzgarın önünde savrulan yaprakların hüznünü… Gönlümde sonbahar rüzgarları esiyor, şarkılar daha bir içli çalıyor şimdi, gönlüm yorgun, gönlüm küs, gönlüm suskun... Boğazımda düğüm düğüm hasret, bulut bulut gözlerimde çakıyor şimşekler... Gurbetten gurbete savrulan insanların iç acısını duyuyorum içimde her sonbahar gelince... İçimden kopan her duygu kırıntısı yüreğime batıyor... Yapraklar gibiyim ben de ey hayat, her sonbaharın gelişiyle beraber bende sonbaharı yaşıyorum, sonunda ilkbaharın müjdesi olsa da... İlkbaharda çayırlar yeniden yeşillenip, ağaçlar filiz sürse de, çiçekler yeniden süslese de dağları, kırları, ovaları. Ben hep güzdeyim... Her baktığımda soluk sarı yapraklar gibi duruyor aynalardaki yüzüm, içim, dışım sonbahar ey hayat. Bütün anılar yaprak yaprak sokaklara dökülmüş. Kardan bir kefenle kocaman bir dağ gibi gelip oturmuş göğsümün üzerine hüzün... Yorgunum, çok yorgun, vefasız dünyanın ihaneti bitirdi beni... Bilirim ne yapsamda bir sonbahar yaprağına yazgılıyım, değiştiremiyorum yazgımı... Acılara, hüzünlere, sevdalara, sararmış yaprakların rüzgardan savruluşuna yazılmış adım neylersin. Terkedilmiş evlerin hanelerine, yıpranmış defterlerin sayfalarına yazılmış adım... Bilirim sonbaharların sarı kaderine yazılmış sonu hazin küçük bir öyküyüm ben, kimselerin açıp okumadığı bir kitapta; üzerine hüzün tozları serpilmiş kederli gecelerin sonbahar rüzgarlarıdır belki de; bütün bu yaşadıklarım... Ki, sonbahar yaprakları gibi dökülüp, dökülüp savrulup gidiyor ömrüm elimden... Yalnızlığın en derin uçurumuna yaslanmış kalmışım yangın yüreğimle ey hayat. Sonunda gücüm tükenip düşeceğim belki ya da kendi yüreğimden taşınıp gideceğim kimsenin bilmediği, ulaşamadığı, uğramadığı bir yüreğe... Varsın karanlık geceler yokluğuma ağıt yaksın, sahte sevgilerle avutsun hicranımı zaman... Yıllardır ki, yaşamın uğramadığı mezarlıklar gibiyim, içime binlerce ölü gömülü. Dolaşıp duruyorum ağaçların dökülmüş yaprakları arasında, sonbaharın sarı soluk yüzüne sürüyorum yüzümü yaprak yaprak... Ağaçlara baktıkça nedenini bilmediğim ama acısını duyduğum sararmış hüzünler kaplıyor içimi. Bilmem bu kaçıncı çığlığımdır ey hayat, sesimi duyuramadığın. Bilmem bu kaçıncı imdat... Şimdi vurulmuş bir kuş kanadı gibi duygularım, sığınacağım dal da yok. Yıpranmış, paralanmış eski bir giysi gibi duruyor üzerimde ömrüm... Her ihanet onulmaz bir yara açtı yüreğimde, ne yapsam durmuyor kanama... İçimin yaşayan sevinçli yanını öldürdüler ey hayat, hüzne bulandı her yanım, ben ki sevinç rüzgarları doluydum bir zamanlar sevgi dağlarında, sevgi eserdim gece gündüz yüreklere, yüreklerden dağlara, ormanlara, sokaklara. Şimdi ihanetin kara bulutları kaplamış göğümü, güneşli günlere hasretim ey hayat... Ellerine kapanıyorum şimdi, anla beni, al beni... Bir sonbahar yaprağı gibi bekletme son yaprakta. Bırak alıp götürsün beni sarı yapraklarıyla sonbahar rüzgarları, yapraklar gibi savurup savurup götürsün uzaklara... Bir varmış bir yokmuş diye başlar bütün masallar. Ellerim soğuk şimdi üşüyorum, bedenim,dudaklarım buza dönmüş... Yokumsa beni ey hayat, doğmamış gibi...Sayki hiç yaşamadım, tatmadım, acıyı, ihaneti. Masalım da olmadı sonu mutlulukla biten. Gökten üç elma düşmesini beklemiyorum artık, yorgunum ey hayat, yorgun... Nuri CAN www.nurican.com
507
Bir Elmanın Yarısıyla Tek dil tek ulus uğruna yatırım azaldıkça, gösterişli tarım yardımı gibi saptırmalar hatta, gün ihtiyacını karşılar, ama yarını çökertmeye kökten sarsan en dehşetli garanti olur. Önce şunu sonra onu diye haklılık boyamacılığı kolay yerleşir, kolay etkiler git gide… Tek dil tek ulus öncelliktir Anayasası ile, kadını çocuklarıyla, ancak bu öncellikle başarı adımlamayı bilmeli, eğer niyetler yıkmak değil, hatta insanlığa hizmetse, kaldı ki vatan sevgisi ağızda sakız iken ancak, asilliğin beli bükülür. Tarihlerce hep söylenir: Türk ulusunu koynundakine vurdurmalı. Başka sarsılamadı çünkü tarihler boyu…Teknolojinin hız aldığı çağa doğuyor nesillerimiz. Makbul kadın, makbul öğrenci terimlerinde yılışıklık da kanayan yaramdır, Anayasa yüreğine çomak sokmaya an bekleyen fırsatçılık gibi. Tuzağa düşmeden teknoloji hızına çoklu zeka uygarlığını korumaya engel, zaman aşındırmaya yarayacak duvar örecek, içe kapatılı yığın halinde çepeçevre sarılmış olarak çöküşecek. Bu konuyla ilgili güncel bir örnek vardı, bununla düşünmeyi deniyorum: Gençlerle sohbet ediliyordu… Çoklu zekaya gelişim sınıfında öğretmen bir orkestra şefi olur, her biri kendi özelliğinde gelişebilen öğrenciler ahenk sağlarsa, ortaya çıkan bir nağmedir. İyi vatandaş zarar vermeyen, korku kuluçkası akışında kulaçlamayan iyi insandır. Hükümet dinciliği, Anayasa yüreğinde çelik çomak tepinişi nedir? Bağımsızlık karakteri tarihlerce aslımızdır: Türkün doğuşudur düşünmek. Öğrenmeyi öğreniyoruz. Toplum kültürü ve ahlak sistemi bir taraftan hükümet gelişmesi kadardır, öğretmen niteliğini halk olacaktır. Medyayı kontrol eden bir hükümet neyi anlamlandırıyor? Halbuki Cumhuriyetimizdir, egemenlik milletindir, halk olacaktır soran, sorgulayan, araştıran… diğer taraftan yine, şehir planlaması kimin aklıyla çalışıyor? Karakterini bağımsız geliştirmeye hareket alanı olan yöresinde, çocuğumuz orada makbul kadın kıskacında makbul öğrenci bağnazlığı, hükümetin uğraştığı ve kurtulamadığı, hadi diyelim ki güya anlamıyorlar, hükümet gelişene kadar, kendini yöneten bebeklerimizden kaç nesil deveyi hendek atlatır… olacak…Çocuklar önder veya öncü hayranlığından konuşuyor, bakanlarımız bildiklerini ülkelerden de örneklerle, sağolsunlar sayıp döküyorlar, millir ruh demeyi esirgemiyorlar ansızın sonra… Bebek olarak ilk öğrendiğimiz kültür ve ahlak Göktürk-Oğuztürk-Atatürk tarihimizdir, ilk hecemiz anne, baba, nine sultanlar, hatun yiğitler, Ay dede, Allah demeye varır varmaz daha… etkilenmek diye ufak da olsa, felsefe, çevre, konuşma, tanışma yeteneğini alıştırma alanı olarak, seyahat, spor, tiyatro, sinema, piyes, dans, -yoktu kütüphane, ama büyükanne babalar doluydu kütüphanelerden de zengince, manevi değeriyle, anlatım heyecanlarına tarih sevgisiyle, konferans yoktu, konserler vardı, Zeki Müren hatırlayabildiğim en güzeliydi- okul gezisi kırlarda daha çok, şehirler arası yarışmalar vardı, ülkeler arası bugün sunulamıyor bile… milli ve manevi değerlerine barışık ruhlarıyla yaşam kaynağı yavrularımızın kendileri oysa… gülücüklerinde mutluluk tadıyoruz, git gide bedavadan, ucuzca, yavrum demek mi bu? ... hükümet, Türkiye ile gerçekten dürüst ve samimi mi? Eğitim; okul, aile ve çevre üçgeninde yine ya etik olarak ya ekonomik bir varlık olarak, başkasını –yere tükürerek, mendil tüketmeden, ekonomik olarak örneğin- rahatsız etmemek, tiksindirmemek, dayatmacılıkla usandırmamak, dürüst olmak… hükümet bir gün bunu başarabilecek mi?Bir gökkuşağı örneğin, her renk kendisi kalarak bir arada ama ne hoş ahenk oluşturuyor güzelliğe, bir örnek kişilik diye bir Amerikalı Kovboy, bir Fransız Napolyon, bir alman Hitler demiyor çocuklar veya halk, bir örnek hükümet görmekten vatana taşıyabilecekleri heveslerine hasret… vatan sevdasına bir hizmete hasret… Vatan uğruna ölüm dahil… Yavrularımızın gözünün içine baka baka, bakanlarımızdan kimilerinin bilgileri az değil ki, rektörlüğe kabalığın, anayasayı paralamaya korku dehşetleriyle uyku kaçıran, ama kendileri rahatça uyuyan sağlığa dahi bu hakarete cüretin, ahlak olunca konu yine makbul kadın… aynı hamam aynı tas… Bilgiyi kendi amacına kullanmaya, uyutmak için kullanmaya demek ile karamsar olmaya gerek yok diye ansızın bu ek cümle, ne korkunç bir fark, uçurum… kaç takla attırır insan aklına daha? ... Veya, tünelde karanlığı görmektense, ardı önü hesaplanırsa diye öyle güzel, mantıklı örnekler ki ve öylesine sefilce biberi hazır ki ardından, kimi konulara dayanınca iş… tüylerim ürperiyor benim… var olan inatlığa hakimiyet, yıkımı bu denli püskürmek… Öyle diliyorum ki, bakanlardan azıcık vicdan, azıcık Türk milli ruhu, azıcık kendine saygı… ve öyle gerçekten uzak ki… Gurbet diye, kullanılmaya sınırı aşıp kötülüğe başlanan an ile, merhametin tüketildiği yerdir, gerçeği. Ayrışma diye, örneğin:Tek dil tek ulus uygarlığının Anayasa yüreğine çomak sokup, makbul kadın ve öğrenci diye, Türk asilliğidir sevgiyle kazanılır hikmetine sözde uyacaklar, yüze gülerek denilen, sırıtarak çepeçevre sarılan, içine kapatılan halsizliği yaratan korkuyla açılan çatışmadır. Uygar asillik bu savaşa şeref kazandırandır. Asillik, savaşı barış uğruna üstlenebilen ve üstletebilendir. Hükümet, çalışmaya hürrüyet kazanmalıdır! Bu hürriyet, uygarlığa saygı kusursuzluğudur. Saygı, önce işleri yapalım sonra bunu düşünürüz şansıyla oynama hakkında hürriyet bulundurmadığı ile hürriyeti de bulamayacağını anlayacak yeteneği sahiplenmektir. Bu sahiplenme ya şeref seçimidir ya şerefsizlik. Yeryüzünde hiçbir ülke bilgiden, bilinmekten uzak olmayacak kadar yakındır birbirine. Dünyamız olan bu tek çatı altında, uygar bir birliğin huzur ve refahı yöresiyle yaşayabilmeli, yaşatılabilme fazileti kazandırılmalı. Doğa, ki buna Anayasa diyorum ben, Anayasa, kadın, öğrenci, ki buna çocuk diyorum ben, Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu çerçevesinde adaletiyle yaşayacaktır, eğitimi çağdaş, çoklu zekayla düşünmeyi düşünen, öğrenmeyi öğrenen yeniliktir, ki bu zaten Türk tarihiyle uygarlığa taşımaya verili emektir. Türk varlığını tarihin azmettirdiği ile hep taze gençliğinde taşıyabilmeli geleceğe. Göktürk-Oğuztürk-Atatürk tarihi beş bin yıl yaşında körpeliği ile uygarlığıdır, uygarca uygarlığa hep taşınacağını güvenle koruyarak… ve korunacak Bu bir sanat ruhu özelliğidir. Sanat aşkıdır milli ruhu: Ne Mutlu Türküm Diyene! Bu bir vatan ruhu özelliğidir. Ruhun sanat koruduğu bedende: Şehitler ölmez! Vatan bölünmez! duyarlığıdır, Allah katına ruhun yolculuğu: vatandan vatana! Şüpheyle bir hükümet, hükümet varlığını denetleyemeyeceğine garantidir. Nerede ve ne için olursam olayım, insan ile de birlikteysem hatta, ne kravatı, kıyafetine, ne bedenin altın ölçeklere uyup uymadığına bakmak için seçilip seçilmediğine diye: cetvel alıp ölçmüyorum! İnsan olarak ilk ve tek şartımdır: Allah’ın can verdiği ruhu var içinde, o cevheri görmeye bütün sevgim ve saygımı bedel olarak sererim önüne. Eğer bu bedel bana veya bir nedene gurbet edilmeyecekse diye bir endişeye şansın var olmayacağını hissettirmeye ve hatta koruma önlemi alırım, gözet hakkımı şartsızca kullanarak. Pervasızlığa alışabilir insan, sıgara kullanma alışkanlığı, yalan söylemekten tadılan kısa vadeli rahatlık alışkanlığı, ki bunu siyaset terimi ve kavramında açıklamaya değerin daha fazla olduğu söyleniyor… pervasızlığa karşı pervasız olmaya mecbur bırakılmadan önce, yasalar geliştirmeye düşünce olmalı verilecek emek olarak…Yasalar, bir ulus varlığını oluşturan sağlığına hak olan kaçınılmazlıktır diye algılar olmalı. İnsan, beş duyu ile sağduyu algılarında zorlanmayacak bir bolluk hazinesine sahiptir. Bolluk…hazine… diye böyle sürer gider… yorma asilliği adiliğinle denildi sana! diyerek bitirmeye şansımı da kullanma hakkım var… düşünmeye de mola hakkı olduğuyla, kendimi frenledim burada böylece bir elmanın yarısıyla, bu bir yarısı ben, öbür yarısı sen… Benim derdim hükümet, solmayacak aşkım vatanım. Bana Anayasamı, ordumu, kadınlığımı, çocukluğumu çocuklarımla, yani çocukları Cumhuriyetimin güzelliğince bırak, rahat çalış dilediğin gibi… bu şart ile hatta, olası hatalar keyfiyetine dahi gögüs gererim veya siper ederim: insani tepkilerdir… hiçbir yetenek Allah aşkına değer yücelik sevgisi kadar güzel olamayacak…
1,049
Türkiye’nin Gizi türkiye bir kördüğüm ipi sıradağlardan iki kıtayı bağlar sımsıkı ulortadanhiçbir kılıç kesemez bu tarihi düğümü birbirine karışmış o büyülü gizinitürkiye bir kördüğüm sarmalanmış dağlarca birbirine karışmış halkalarıyla çağlarcatürkiye bir kördüğüm onda hem sonsuzca yas hem sonsuzca coşku var günü gününe uymaztürkiye bir koca burgaç dünyanın dört yanından dün bugün ve yarından her şeyi çeker yutartürkiye bir değirmen öğütür durur zaman gelecekten geçmişten her şey onda aranantürkiye bir köprüdür altından toprak akar ay ve yıldız üstünden sonsuza doğru uzartürkiye bir bilmece sabahtan akşama dek çözülür ışıklarca akşamdan sabaha dek örer gizini gece
93
Kötüye Gidiyoruz(makale) DİNLEME,ANLAMA,SÖZ ALIP KONUŞMA,KONUSUNDA ÇOK GERİLEYEN BİR TOPLUM HALİNE GELDİĞİMİZİ BİR ÖĞRETMEN OLARAK ÜZÜNTÜYLE TEŞHİS EDİYORUM. BUNUN ÇEŞİTLİ NEDENLERİ VAR TABİ..EN ÖNEMLİ NEDENLERİNDEN BİRİ ADAB-I MUAŞERET,GÖRGÜ VE SAYGI AÇISINDAN HER GEÇEN GÜN KAN KAYBEDEN BİR TOPLUM HALİNE GELMEMİZ NEDEN BÖYLE OLUYOR, NİYE BU KONULARDA GERİLİYORUZ.BUNUN DA BİR DEĞİL BİRÇOK NEDENİ VAR. BİR KERE KİTLESEL DENETİM MEKANİZMALARINI YİTİRDİK. ÖRNEĞİN ESKİDEN OLDUĞU GİBİ BÜYÜKLER ,YETİŞMEKTE OLAN KUŞAKLARI YAPTIKLARI YALNIŞLAR KONUSUNDA ARTIK SORGULAYAMIYORLAR.BUNA HER BİRİ KENDİSİNİ UZMAN ZANNEDEN EBEVEYİNLER İZİN VERMİYOR. GENÇLER,BİRBİRLERİNİ DİNLEYEN,BİRBİRLERİNİNSÖZÜNÜ KESMEDEN KONUŞAN,SAYGI AÇISINDAN GÜZEL ÖRNEKLER SERGİLEYEN AİLE ORTAMLARINDAN ÇOK UZAKLAR. BİR ÇOK GENÇ KOMŞUSUNA SELAM VERMEYEN ANNE BABAYA SAHİPKEN,BİZ ONLADAN ÖĞRETMENLERİNE SELAM VERMELERİNİ BEKLİYORUZ. BİRBİRLERİNİ DİNLEYEN ANNE BABALARA SAHİP OLMAYAN GENÇLERDEN SINIF ORTAMLARINDA KONUŞANI DİNLEME DAVRANIŞI BEKLİYORUZ. KİTAP OKUMA ALIŞKANLIĞI EDİNEMEMİŞ GENÇLERDEN DÜZGÜN CÜMLELER KURMALARINI BEKLİYORUZ. OTUZU GEÇMEYEN SÖZCÜKLE GÜNÜ GEÇİREN EKSİLTİLİ CÜMLELER KURARAK BİR SOHBET HAVASI YARATAMAYAN BU KUŞAKTAN OKUDUKLARINI YA DA DİNLEDİKLERİNİ ANLAMALARINI VEYA YORUM YAPMALARINI BEKLİYORUZ. BUNLARI BEKLEMEYELİM TAMAM. PEKİ SEYREDİP KAYITSIZ MI KALALIM.TABİ Kİ HAYIR! BUNUN İÇİN ÖNCELİKLE BU ÜLKEYİ YÖNETENLERİN DEVREYE GİRMESİ LAZIM. YETKİLERİNİ KULLANARAK DERHAL GENÇLERİMİZİ LİSELERDE PROFÖSÖR YAPMAKTAN VAZ GEÇMELERİ LAZIM.MÜFREDAT YÜKÜNÜ HAFİFLETİP HER ŞEYİ VERMEK İSTEYİP DE HİÇBİR ŞEY VEREMEMEK YERİNE VEREBİLECEĞİMİZ KADAR BİLGİ VERİP ONLARIN DOĞRU EĞİTİLMELERİNİ SAĞLAYAN YENİ SİSTEMLERLE BULUŞMALARINI İSTEMELERİ LAZIM. OKUYAN,DİNLEMEYİ BİLEN.OKUDUĞUNU DİNLEDİĞİNİ ANLAYAN,YORUMLAYAN SENTEZ YAPABİLEN HER ŞEYİ KÖRÜ KÖRÜNE KABUL ETMEYEN SORGULAYAN GENÇLERİ TOPLUMA HIZLA KAZANDIRMAMIZ ŞART BUNUN İÇİN TOPLUMUN BÜTÜN DİNAMİKLERİNİ HAREKETE GEÇİRMEK GEREKİR.BASIN- YAYIN, GÖRSEL MEDYA, SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ TOP YEKÜN HAREKET ETMELİ, ÇEŞİTLİ PROGRAMLARLA AİLELERİ EĞİTMEK; TOPLUMUN BÜTÜN KESİMLERİNİ EĞİTMEK AMAÇLANMALI, ÜNİVERSİTELER SEMİNER VE KONFERANSLARLA EĞİTİMİ DESTEKLEYİCİ KATKILAR SUNMALIDIR.YOKSA ŞİMDİ HİKAYESİNİ ANLATACAĞIM TİRAJI-KOMİK DURUMLARLA KARŞILAŞIRIZ. ''Edebiyat öğretmeni olarak okulun kırk-elli kadar öğrencisini gençlere yönelik birçok roman yazan bir bayan yazarımızın konferansına götürüyorum.mesafe uzak olmadığından yaya intikal ediyoruz. gençlerden biri yanıma sokuldu yol boyunca sohbet ettik.Bu genç edebiyata ilgi duyduğunu, edebiyat öğretmeni olmak istediğini söylüyordu. Konferans başladı.yazarımız:'' 16 YAŞIM'' Adlı kitabının içeriğinden bahsettikten sonra aşağı-yukarı 20 dakika kitabı yazma nedenini,amacını hedef kitlesinin kimler olduğunu açıkladı.Daha sonra dinleyicilerin sorularına cevap verebileceğini söyledi. Edebiyat öğrencisi olmak isteyen gencimiz ısrarla elini havaya kaldırınca sevinmiştim.Fakat sorduğu soru beni hayal kırıklığına uğrattı.Yirmi dakika kitabı yazma nedenini anlatan yazarımıza,'kitabı yazma nedeniniz nedir? ' diye sormuştu çünkü...
356
Zindandan Mehmed'e Mektup Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta! Baba katiliyle baban bir safta! Bir de, geri adam, boynunda yafta... Halimi düşünüp yanma Mehmed'im! Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim! Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli, Kırmızı tuğlalar altı köşeli. Bu yol da tutuktur hapse düşeli... Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.Ne ayak dayanır buna, ne tırnak! Bir âlem ki, gökler boru içinde! Akıl, olmazların zoru içinde. Üstüste sorular soru içinde: Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu? Buradan insan mı çıkar, tabut mu? Bir idamlık Ali vardı, asıldı; Kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; Bahçeye diktiği üç beş karanfil...Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'! Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat... Beni Allah tutmuş, kim eder azat? Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem... Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem! Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil; Sayım var, maltada hizaya dizil! Tek yekûn içinde yazıl ve çizil! İnsanlar zindanda birer kemmiyet; Urbalarla kemik, mintanlarla et. Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat; Zift dolu gözlerde karanlık kat kat... Yalnız seccâdemin yününde şefkat; Beni kimsecikler okşamaz mâdem; Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem! Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan! Dakika düşelim, senelik paydan! Zindanda dakika farksızdır aydan. Karıştır çayını zaman erisin; Köpük köpük, duman duman erisin! Peykeler, duvara mıhlı peykeler; Duvarda, başlardan, yağlı lekeler, Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler... Duvar, katil duvar, yolumu biçtin! Kanla dolu sünger... Beynimi içtin! Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar; Tek nokta seçemez dünyadan nazar. Yerinde mi acep, ölü ve mezar? Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz? Güneşe göç var da, kalan biz miyiz? Ses demir, su demir ve ekmek demir... İstersen demirde muhali kemir, Ne gelir ki elden, kader bu, emir... Garip pencerecik, küçük, daracık; Dünyaya kapalı, Allaha açık. Dua, dua, eller karıncalanmış; Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış. Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış... Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu; İplik ki, incecik, örer boşluğu. Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş; Karanlığında nur, yeniden doğuş... Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş! Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin! Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! (1961)
364
Yılbaşı Herkes güler, oynar neşeli, bense hep hüzünlü. Oturur masamda düşünürümde bin bir türlü, Kimi Noel’i kutlar, kimi şarap yudumlar, Ama Müslüman’ca değil atılan tüm adımlar. Noel için yok edilirken milli servet. Ne zaman doğdu bilinmiyor Hazreti Muhammet.Noel kim? Yılbaşı ne? Öğretmeden Türk Milletine, Bir hiç uğruna düşürdüler milleti batıcılık zilletine. Her yılbaşında dolar kumarhaneler, yıkılır yuvalar. Bakılmaz buna, içilir rakılar, patlatılır şampanyalar. Boşalır sokaklar evlere taşınır mey haneler. Kesilir hindiler, takılır ampuller, süslenir çamlar, Oynaşır televizyonda dansözler, fahişeler, kahpeler. Batıcılık adına yenilir, içilir her türlü naneler. Hıristiyan geleneğini almış evler, sokaklar, meydanlar. Hediyesini almak için Noel Babayı bekler bebekler.Bebeğim aldatmasın seni o beyaz sakallı şarlatanlar. Onda, Hıristiyanlık dışında sana verilecek hediye yok. Hıristiyanlığı da bozmuşlar bu sahte kalpazanlar. İslamiyet ten başka inanılacak dini ameliye yok.Hz. İsa’nın doğun günü kutlansın, kutlanacak elbet. Fakat değimli? en son Peygamber Hz. Muhammet. O, yaratılmasaydı yaratılmayacaktı şu kainat. Ona niçin verilmez bu kadar değer, bu kadar kıymet.Yılbaşında, farzlar unutulur, sünnetler ayaklar altında. Yerlerde sürünür ar, namus, ilfet. Bunun için hüzünlenip, bunun için ağlamalı, Müslüman’ım diyen her fert. Ankara/1977
174
Dört Nisan... Ülkemin topraklarında dalgalanır Ha Al bayrak, ha gök bayrak Her nisan kar yağar böğrüme En önde ben varım gardaşım Ha elimde al bayrak, ha gök bayrakMekanı cennet olsun…04.04.2015 - Ankara - 20:00
34
Kurulmuş. Kurulmuş yerde attığım adımlar. An gelir gecede an gelir gündüzde. Bu günde geçiyor bende böyle. Bir tutku var içimde onu düşledim. Însanlığı bol gözü tok tutkular. Pervane eder beni bu tür uğraşlar. Düştü payıma ağır olsada yüküm. Sadece birazcık dalgın düştüm. Çünkü çok yitirdim benden gidenleri.!.
47
Cenaze Marşı ikinci sonat da bin bir çeşitli hastalık notalara çivili yalnızlık mı yalnızlıktahta beşik sallanırken cadde de ahı tutar da yüreğim konuşmaz benimdir belki bendendir bu cenaze dese de bedenim geçen alaya karışmaz
34
Tanı Mahpus duvarı değildir aramızdaki Töre duvarıdır Polis ablukası değildir bizi ayıran Yaşamın inadıdır Dağlar değildir yol vermeyen Kıyıcı gururundur Ölüm değildir ayrılığa sebep Kahrolası paradır para
27
Adım Günah adım günah ne zaman doğdum bilmiyorum.. hep varım bildiğim o herkesin bir köşesinde sessizce işlenenadım günah... insanlarla yaşıyorum hergün yeni bir şekilde bir probleme çözüm olarak istenerek işleniyorum.adım günah...... işleniyorum, ağlıyorum...
33
AŞKIN LA SESİ Bir gece yarısı, doğru, bir eylem yalnızlığı Sevgili olan kadınlar yalçın bir dağdır Bir koku ıssızlığı Yani hep tenlerini saklamak isterler Durmadan aşk kokar, durmadan buharlaşır Ufuk olup sana devrildiler mi.   Merak edilir ya hani Sevişirken uzundur boyları Belki kuşatsın diye cinsellikleri Bu yüzden yıkanmazlar, kaybolmasın o koku Öpsen o titreşimleri Evet dalgalı denizlerde bir gemi Yani kim yaşamışsa soluk soluğa.   Gökyüzünü çizmişler bir aldanışla Aldatıyorlar değdikçe uçurumlara yüzleri Yani dokunmak da önemli bilmek istiyorum Saçlarını okşamak aşkın la sesi.   Şimdi denizin acı çeker Anlaşılır geminizin özlemi Oysa biz dünyanın gökkuşağı, gezginiydik evrenin Dalgalı denizlerde çılgın bir gemi.   Çocukluk işte arkadaş ıslıkları Anımsadıkça ömrünün o vaktini Üşürüm yaralı bir kuş için Tamam öyle, beni alırlar Ne zaman renkler solsa, tuzağa düşse biri Güneş tam tepede. Bir öğle vakti inan ölürüm Düşünürüm, belki anlatıyordur gidişini Bak işte boşlukta savruluyor eli Tuttuğu kök de kopuyor, her şeyi üstleniyorum.   Çok dalgalı denizlerde bir gemi, kendine yolcu Tufandan sonra rengi soluk bir zeytin dalı Işığa saklanıyor kentin dışında sabah oldu mu.   Sıcaklığı yaşıyor bir yanardağ, birikiyor Saçlarına dokunmak aşkın la sesi.    
180
Üç Kişi Bir halk toplam üç kişi bir sen, bir ben, bir de o Bir direniş, tutku dolu ama adam gibi Öyle bir sadakat ki kazılmış üç mezar Daha hayata yeni başlarken Korku yok, yalan yok, ihanet yok... Sonu ya kazılmış mezarlar ya da demir parmaklıklar Bir vatan ve ezilmiş bir halk Toplam üç kişi bir sen, bir ben, bir de o Adı yalnızlık bu koskoca dünyada Yıkılmış ama kabullenilmemiş hayatlar,rüyalar,yuvalar...
71
Kalpazan Bıktım bu dünyadan Her şey yalan dolan Para üstüne kurulmuş Evet evet para Bildiğin kağıttanBazen içim daralır Başımda zırdelilik Birden gözüm kararır Resmen kepazelik Şeytan diyor ol kalpazan Tıkır tıkır para bas Bir yığın odundanKızmayın öyle hemen Anlamadan dinlemeden Hiçbirinde gözüm yok Hepsinin canı cehenneme Dağıtırım bir uçtan bir uca Ulaşıp her fakire Kâğıt kaplarım dünyayı Kâğıt değil miydi kavgasıGözü doysun hepsinin Fakirin de gülsün yüzü Alayı bir birine benzesin Bitsin paranın gücü Varsın akılları kaçsın Çok akıllılar ya sanki Avuçlarından aksın Lanet paranın kiriSonra kendine gelsinler Tabi kolay değil o kadar Baksınlar bir güzel Meğer kimmiş insanlarUmurumda bile değil Varsın desinler ardımdan Mahvetti dünyayı Bir deli kalpazan
109
An Gelir Ürperir duyguların içinden destan gelir Canlanır gözlerinde hamasetli an gelirDuyulur mehter sesi Mohaç'ta meydan gelir Tarihe şan vererek muhteşem sultan gelirDemirden dağ delerek üç tuğlu hakan gelir Avrupayı titreten Sultan Süleyman gelirKarınca incitmeyen yumuşak vicdan gelir O saadet çağından bir kesit bir an gelirTevhidin ışığıyla gerçek müslüman gelir Kurtuluş reçetesi klavuz Kuran gelirİçin dışına sığmaz seyahat seyran gelir Eserken badı saba istenen devran gelirSevda iklimlerine şiirce hayran gelir Seninde mevsiminde çiçeklenen an gelir 10.05.2017
76
Bir Akşam Vedasıydı Hüzünlü bir akşamın veda edişine Dağlar karman çorman oldu Şehirler kıvranır endişe içinde Gönül telinde boğuk bir ses Kırgın kırgın yansıdı Yalnızlık asırları dolduran Zaman tünelinde Mahsun bir bekleyiş sonra Kadere karşı direniş Belli ki tek bir dünya örülmüş Ardında gidişler gelişler Tek bir düşünceye doğru Vursalar dalgaları bir birine Sahilleri bırakacak Günün esmer yüzünü Güneş batarken için de
62
Semada-21 Uçarken bir kuş nasıl bölerse geceyi işte öyle bir sevinç yalımı geçiyor içimden yüzüne bakarken.Sanki gözlerinden havalanan bir kuş hüznümü dağıtıyor ve beni sonsuz karanlığımdan çıkarıp sonsuz bir ışığın ortasına atıyor.
32
Gittiğinde Herşey Yarım Kalacak, Ben Bile Gidiyorsun ya sevgili, hadi git.. ben seni ta..içimden uğurluyorum Ama sanma yalnız gidiyorum, bil ki beni de alıp götürüyorsun ruhunla Seninle kızıl aksamları iple çekerdik ya, mor gecelere el ele girmeye koşarken Hiç bitmesin istediğimiz venüslü gecelerin, ağaran rengiydi pembe şafaklar.
47
Tarih Gelecek gün gelir geçmiş olur Unutulur zamanlar Hatırda kalır sadece Zihnin kuytularında kalmış Unutulmayan essiz anlarTarih bir vakıadır Atlılar süngüyle gelir Sömürüye açık beyinlere Tarih kirdir Yazılmışsa bir aristokrat eliyleTarih bir vakıadır Ki tarihtir anamın gençliği Hayalleri Ördüğü o ipeksi saçları Telli duvaklı gelinliği Töreler altında kadınlığını unutup Sevinçlerini yaşamamanın verdiği ezikliği İşte bu bir tarihtir Gerisi mahcup serseri
60
Geceye Not-1 geceye not düşenlerden biri olarak başka saatleri neden seçmediğimi düşünüyorum da burada duruyorum… belki de sessizlik beni çekiyor… yok bu sebep yetmez bence…gündüzün istemediğim mavisi dolmuyor pencereme ya da yastığımın altındaki anıların beni dikte tuttuğu zamanlarla çakışıyorum… evet, evet diyorum… sebep olanlar bundan başkası olamaz…hiç başkaları gibi olamadım, yani başımı yastığa koyar koymaz uyuyanlardan… çok mu duygusalım? yoksa kafayı takanlardan mıyım?… bilmiyorum kafam karışık… anlamlara bakmadan anlamayı öğrendim bu zamanlar da … gözlere bakıp boş vermişliği anlamak… en basiti; çocukluğumuzda oynadığımız oyunlardaki duyduğumuz sevinçlerimizi; yenildiğimiz oyunlarda kaybettik mesela… ya da birisinin elde etmek istediği hayal kurdu olmayı seçtik… kendi hayallerini gerçekleştirmek yerine birilerini mutlu ettik… hayaller…. evet hayaller diyorum, gözlerimizi kör eden hayaller umudumuzun gerisinde… 14.03.2017
118
Bir Aralık Akşamı Dolaşıyorum bir yılbaşı akşamı, Yine serseri geziyorum sokakta, Dinliyorum ben kalbimdeki yaramı, Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Ne geceydi o anlatamam bir bilsen, Ağlamış olan gözlerimi hep silsen, Âhu kadar hoş, melek gibi pâksın sen, Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Melek gibiydin, anlatamam o ânı, Beyaz örtünle sanki örttün cihanı, O güzelliğin yakar durur bağrımı, Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Kıymetlisin sen her şeyimden, aşkımsın, Uzun sürmesin bu ayrılık, hep kalksın, Yakında bir gün sen de bana koşarsın, Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Aşk baharımsın, kır çiçeğim, pınarım, Ben ki sana sonsuza dek taparım, Benim ol de hemen sana koşarım, Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Olmak isterdim bu gece hep yanında, Âh gezebilsem o aşkın bağında, İstemem ki hiç senden başka yanımda, Senle buluştuk bir Aralık akşamı.Ayrılmasak biz, ebediyen kavuşsak, Beraber senle hep, el ele tutuşsak, Göklere doğru yükselerek hep uçsak, Senle buluştuk bir Aralık akşamı.
144
Sensiz Dünya Sevda şarkımızın bestesi yarım kaldı ya Güller açmaz, Bülbüller şakımaz oldu. Bir sessizlik kapladı cihanı. Ne bir ses ne de bir seda kaldı. Güneş tutulmuş, Mehtap sanki kaybolmuş, Sessizlik, karanlıkta eridi. Nar tanem, Seni görmesem de olur, Sesini duymasam da. Üstelik, Sensizliğe de razıyım, Hiç olmazsa, Kalbimdeki yerini koru.
51
Anadolu Güneşi güneş, suya düşmüştü sarı sarı yanıyordu dalgalar arasında batıdan doğuya gidiyordu inat olsun diye dünyaya...güneş, samsunda doğmuştu sarı sarı parlıyordu dağlar arasında doğudan batıya akıyordu nam olsun diye dünyaya...güneş, tarih olmuştu sarı sarı yazıyordu kitaplar arasında yedi düveli siliyordu şan olsun diye dünyaya...güneş, boğazda kalmıştı sarı sarı soluyordu saatler arasında dakikaları bekliyordu veda etsin diye dünyaya...Yalova 19 mayıs 2017
61
Böyle Bir Çocuk Olmak İstiyorum! Bir söz söylemek istiyorum Sonsuzluğa giden bir yolda Birşey söylemek istiyorum Doğruluk olan ülkelerde Birşeyler yapmak istiyorum Tarihe geçecek Birşeyler ....................
26
Rüveyda Ben Sendeyim Sen Bendesin Önce korkunç azaba kahra gömülüyorum Sonra en büyük affa uğrayıp gülüyorum Çatlıyor da mezarım dışa vuruyor beni Terazi Rüveyda’ya divan kuruyor beni güneş aktı, ay söndü parçalandı yıldızlar Rüveyda şimdi burda sen varsın, gözlerin var Beyaz tüller içinde ruhun sarıyor beniSahibisin bu eşsiz muhabbet sarayımın Mağrur yükseliyorsun uluların katına Huriler imreniyor sonsuz saltanatına Elime tutuşturup kalbinin kadehini Sevgini şarap gibi sunuyorsun Rüveyda Çiçek çiçek kalbime doluyorsun RüveydaAcı yok, intizar yok eskide kaldı hasret Ömrünü tamamladı endişe, korku, hayret Buz ve köz tarih oldu Geçti zaman ve mekan Zaman biziz, mekan biz İmkansıza yok imkan Ömrün ne sonundayız, ne de henüz başında Otuz üç yaşındayız, hep otuz üç yaşında İçim sensin bu ilde, dışım sensin Rüveyda Rüveyda, Ben sendeyim sen bendesin Rüveyda
126
Düşün Ki Dağlara her kar yağdığında Baharda gelincikler alev kırmızı açtığında Bir düğün ateşinde halay çekerken yağmurda Kıp kırmızı bir güneşin bulutlara vurduğu safaktaDüşünki bir suyun kaynağında, yağmur yağarken sokaklarda, sabah mahmurluğu ile kalktığında, bir serinlik hisset yanağında.Alev alev yanan güneşin altında, Bir işçinin damla damla terleyen sırtında, İlk aşkının yüreğini cayır cayır yaktığında,Düşünki denize ilk girdiğin anda, üzerine sıçrayan damlada, soğuk suyu yudumlarcasına, bir serinlik hisset yanağında.
68
Deniz kızı Saçları upuzundu, yerlere kadar Gözlerinde denizden aldığı tuzlu bakışlar Gözlerimle birleşince, gözlerim yanardı Bir akşam öpmek için eğildim Dudakları midye kabuğundandı Dudaklarım kesildi Kanayınca dudaklarım yosun ile temizledi O bir deniz kızı Ben denizin yabancısı Onu benden başka kimseler göremezdi Anlattığımda deli diye lafımı keserlerdi Bir gün alıp götürmek istedim onu denizden Herkese gösterip “İşte o anlattığım deniz kızı, ben denizin yabancısı” Demek istedi Herkes inandı bana Ama deniz kızı hastaydı Gözlerinde deniz rengi gözyaşları ağır ağır,sorgusuzca akmaktaydı Deniz dalgalandı Dalgaların sesi tüm kasabayı sardı Belli ki kızını çağırıyordu Kucaklayıp koşturdum dalgaların arasına O benle olamadı, ben onla olayım, dedim Olmadı Bir vefasız dalga onu öteye saldı, Beni ta dibe
112
AşK Yanmaktır aşk Kanmaktır aşk Zehirlere banmaktır aşk.Bazen keyif sürdürse de Daim acı almaktır aşk.Bakmaktır aşk Görmektir aşk Zindanlara girmektir aşk.Bazen göğe uçursa da Derinlere dalmaktır aşk.Bilmektir aşk Bulmaktır aşk Zahmetlere girmektir aşk.Bazen kolay görünse de Zor olana varmaktır aşk.Yaşamdır aşk Ölümdür aşk Diri diri gömendir aşkBazen hayat sürdürse de Makberlere gömendir aşk.Nuh COMBA
54
Gül Naatı Müjdelendi Âmine ye mevlidi serdarı gül Düştü rahmi medarına Ahmedi muhtarı gülFecri atiyle zuhur eyledi bir başka güneş Secdeye yattı o an etti gizin izharı gül Varlığıyla gark oldu nura asuman zemin Saçtı cennet arza kokusun itibar varı gülÂleme rahmet için doğdu Muhammed el emin Cümle melekler koşuştu oldu alemdarı gül Parladı hakkın kılcı kalmadı yerde batıl Oldu adalet tecelli verdi cennet barı gülRazı ettirdi dini İslamı, tamamladı dini Refik ül a’laya kavuştu yetti intizarı gül Bayraktar et sende methini uyarmadı deme Olsa dağ taşın dili olurdu bayaktarı gülFâilatün/ Fâilâtün /Fâilâtün / Fâilün
95
Senin Gibi Bir Şer! . KOMAYA GİRMİŞ; DERİN BİR UYKUDASIN! Rüyalar aleminde yaşıyorsun adeta DÜĞÜN-DERNEK, ZİL-ZURNA SENİN YASIN..TÜRKİYE CENAZE EVİNE DÖNDÜ, Her gün beşer-onar şehit geliyor, GÜNEŞ BATTI, YILDIZLAR, AY SÖNDÜ,Seni görünce seni görünce ey BEŞER, HANGİ MİLLETTENSİN? ADI NE İNSANLIĞININ? GELMEMİŞTİR YERYÜZÜNE SENİN GİBİ BİR ŞER! ...
48
Sana bir hatıra bıraktım* Sana bir dokunus bıraktım ardımdan, Sana bir teselli bıraktım yanlızken Sana aşkı tattırdım severken, Sana bir hatıra bıraktım giderken, Masumane aşkımı verdim sana, Ben sana gönlümü serdim, Sana bir teselli bıraktım yanlızken, Sana bir hatıra bıraktım giderken, Ben sana bir aşk tattırdım Tatmadıklarını yaşamadıklarını yaşattım Ben sana sualsiz gönlümü açtım Giderken sana bir hatıra bıraktım, Yanlızlıgıma sırıl sıklam asıkken, Sen istedin ki yanlızlıgın olayım, Sana bir teselli bıraktım yanlızken Buda benim ayrılıgım… Gidişim inan ki yıkmaz seni, Ben giderken saklama nefretini, Giderken düsündüm herseyi, Unutman icin tek dilegim beni, Iyi kullan sende bıraktıgım nefreti, Umarım bir gün anlarsın beni…
103
Evlenmeyi düşünen bekarlara mesaj Adamcağızın bekarlık canına tak etmiş,sokakta sarı saçlı,uzun kirpikli,inci dişli bir hatunla tanışmış,şansının açıldığına sevinen adam bu güzel kadınla evlenmeye karar vermiş.İlk gecenin yorgunluğu ile uykuya dalan adamcağız bir ara gözlerini aralayıp uykulu uykulu bakınırken masanın üzerinde bir şeyler görmüş dikkat le bakınca neler mi görmüş.? 1 adet uzun sarı saçlı peruk iki adet simsiyah takma kirpik,bir takım protez takma diş.Kırmızı ojeli 10 adet takma tırnak 1 adet içi silikon dolu südyen...Adamcağızın uykusu bir daha toplanmamak üzere dağılmış. :))
82
Gittin Sevgili Ve sen yine gittin sevgili Alıştırıp kendine öyle gittin Vatan borcu Namus borcu Diyecek lafım yok sözüm yokMecburuz bu ayrılıklara sevgili Ne yapsak faydası yok işte Her vuslatın sonu bir hüzün Peki her hüznün sonu vuslatmıVuslatmıdır sence ey sevgili Bana sorarsan muamma Bıraktın beni bir boşluğa Zaman ilerliyor ben düşüyorumSabır.. Sabır.. Sabır... Nereye kadar ey sevgili Yüreğimde bir ateş var Sönmek bilmiyor sönmüyor...SÖNMÜYOR SEVGİLİ.....14-01-2011 / 18:38
68
Yirmi Yediye Bugün oğlumun doğum günü Daha nice yıllara deriz Yine kutluyoruz bu günü Doğum günü pastası yerizHayırlı bir evlat istedik Dualar ederek bekledik Duada hayırlısı dedik Yaşa bir yıl daha ekledikAllah sağlık afiyet versin Sıkıntılarını gidersin Nimet verene şükredersin Daha nice yıla erersinGözümün önünden hiç gitmez Bisikletine gücün yetmez Binmene de düşmen kar etmez Anlatsam hikâyen hiç bitmezKoca bir orgu sana aldım Hem de ne hayallere daldım Komşu görünce baka kaldım Geri verip çok küçük aldımEnstrüman çalmanı istedim Merakla çalmanı bekledim Gitarı satmanı dinledim Sabrıma sabırlar ekledimİşte hayat böyledir evlat Hatıraları sende anlat Yirmi yediye taktın kanat Allah’tan dile mutlu hayat15.04.2016
102
Beni Bağışlar mısın Çocuk Tüm cesaretimi toplayıp utanmadan, sıkılmadan, bağışla dersem; beni bağışlar mısın çocuk? Sana vadettiğim 'hak, hukuk, adalet, aş ve iş, eğitim, sağlık, hakça paylaşım, dostluk, kardeşlik, saygı, sevgi bileşkesinde savaşsız, sömürüsüz, kaygısız ve yaşanır bir dünya' sözlerimi tutamadım. Geçmişten geleceğe, dünden yarına uzanan dolambaçlı, dikenli, ve tuzaklı yolunu açamadım. Özür yetmez biliyorum. Yine de kırılgan bir cesaretle sıkılmadan, utanmadan bağışla dersem; öğretmenini bağışlar mısın çocuk?
68
Dünyanın En Zengin Aklını Gördüm Dünyanın en zengin aklını gördüm Sermayesin sordum dedi ki okul İnsanlara hizmet yaptığın yardım Merhametim duygum dedi ki okulSudan ateş yapan ne güzel sanat Dünyayı ışığa kaplarsın kat kat Fikrile mi ettin bunları icat Rehiberim oldu dedi ki okulBu bir keramet mi yoksa hüner mi Göz görmezse gönül buna kanar mı Öküzler tarlada sapan döner mi Eker biçer motor dedi ki okulKanat takar gökyüzünde uçarsın Denizleri müdanasız geçersin Soğuğu yağmuru nasıl seçersin Rasathane kurmuş dedi ki okulÇeşitli taşıtlar bir de tirenler Hekim olup her yareyi saranlar Bunu sen mi yaptın yoksa erenler Daha neler yapar dedi ki okulRadyolar hayrete düşürdü beni Her dilden biliyor yok amma canı İlim akıl fikir yaratmış bunu Lambası dalgası dedi ki okulİnsanlar kafası bunları bulan İlimdir dünyada hakikat olan Bütün bu işlerin temelin kuran İnan buna Veysel dedi ki okul
140
Zalime zulmu anlatma Zalime zulmu anlatma Zulm edersin kendine Tadı kalmaz dünyanın Zalim kıpır kıpır çarpan Yürekten korkar Sonda Köroğlu, gazi, Niyazi, ya da hiçbirşey Olurum mu dersen...........................karası bu; Akı aşağıda..................................................... .......................................................................... Sen sultanı olsan zulmun Zulm eder misin zalimlere
40
Müstakbel İnim inim inleyen bir acı ile yüzleşmekte ruhumFevkalade tarifi mümkün, ancak yeryüzünde hiçbir alfabe bunu yazmaya muktedir değil...O çok sevdiğim hoş sesinin tınısında, ömrümün ileri safhalarında beni derinden kedere boğacak acı hissi şimdiden tüm zerrelerimde hissetmekteyim.
37
Şemşamer Şahsım için etmedim kimseyle münakaşa, Yalnızca sizler için düştüm telaşa, Düşman gayreti güderek geldim bu yaşa, Eski düşmandan dost olmaz, aklınız başa. Madem dost idi, neden kavga ettiniz. Zehrinizi akıtıp, bizleri de gerdiniz. Bana düşman edip, gizli gizli sevdiniz. Düşmanda namert aynı sizin denginiz.Kimsede koymam hakkımı alırım. Gerekirse hayatımı yine yakarım. Ben çakal değilim aynıdır kararım. İstemem kimseyi, karşılarında ben varım.Erkılıç, öfkelendin dökme bana yüzünü, Kibir etme dinle arada, eşin sözünü, Kalırsın ortada, kaybetme sakın özünü, Eski dostlar düşman olmuş aç bak gözünü.Kula kulluk etmek olur şey değil, Onurunla yaşa bir tek rüku’ da eğil. Kendiniz olun kimseden almayın meyil. Tükürdüğünü yalamak bize göre değil.(Kayseri - 29.04.2015)
108
Türkiye’nin Gizi türkiye bir kördüğüm ipi sıradağlardan iki kıtayı bağlar sımsıkı ulortadanhiçbir kılıç kesemez bu tarihi düğümü birbirine karışmış o büyülü gizinitürkiye bir kördüğüm sarmalanmış dağlarca birbirine karışmış halkalarıyla çağlarcatürkiye bir kördüğüm onda hem sonsuzca yas hem sonsuzca coşku var günü gününe uymaztürkiye bir koca burgaç dünyanın dört yanından dün bugün ve yarından her şeyi çeker yutartürkiye bir değirmen öğütür durur zaman gelecekten geçmişten her şey onda aranantürkiye bir köprüdür altından toprak akar ay ve yıldız üstünden sonsuza doğru uzartürkiye bir bilmece sabahtan akşama dek çözülür ışıklarca akşamdan sabaha dek örer gizini gece
93
Anlat Karadeniz Anlat Karadeniz derdini anlat Çağlayıp çağlayıp durduğun yeter Artık şu matemi üzerinden at Kendini boş yere yorduğun yeterAdın gibi gözün kara bilinir Öfken ile nice izler silinir Hışımından dağlar taşlar delinir Başına bu kadar vurduğun yeterSöylesene bahtı karalı mısın? Sende benim gibi yaralı mısın? Ne zamana kadar sürecek yasın Acılara mekan kurduğun yeterAğla Karadeniz beni de ağlat İçinde kalmasın her şeyi anlat Sana da mı yanlış yaptı bu hayat Kaçamak cevaplar verdiğin yeterBırak hüzünleri sen bak sefana Acılar ekleme bitmez cefana Olanları fazla takma kafana Kaderine hesap sorduğun yeterSen içimde özlediğim vatansın Bu haline sebep olanlar yansın Asıl seni kirletenler utansın Kendini tek suçlu gördüğün yeter21.06.2009 BAFRA
109
Kısacık Şiir Kısacık serseriydim uzun çekidüzenim Kısacık yarınım uzun geçmişim Kısacık ışıktım uzun karanlık Kısacık şarkıyım uzun çığlık Kısacık avcıydım en uzun ceylan Kısacık mutluluk upuzun karabasan Kısacık doğurmaydım uzun bir sancı Kısacık yolcuyum çok uzun hancı Kısacık bıçaktım uzun bir kınım Kısacık bir rüzgâr uzun yaprağım Kısacık zirveydim uzun bir kuyu Kısacık uyudum uzun uykuyu Kısacık fayton atıyım uzun kan terde Kısacık odayım en uzun evde Kısacık temizdim ve uzun kirli Kısacık buğdayın uzun değirmenleri Kısacık babayım uzun oğulda Kısacık bir gölüm uzun kayıkta Kısacık meyhaneydim uzun sarhoşluk Kısacık doluyum uzun bir boşluk Kısacık barışım uzun savaşlar Onun için her yazdığım kendimle başlar Abdülkadir Budak Varlık Dergisi Mart 2002 sayısı
111
Acı söyleme Sözlerinle nolur ağlatma beni Konuşursan bari acı söyleme Bağırıp giderek darlatma beni Gidiyorsan bari acı söylemeSöylerken saplanıp öldürür sözün Sana neler oldu gülmüyor yüzün Bir bilsen gönlüme verdiğin hüzün Bilmiyorsan bari acı söylemeNeden böyle oldun, nerde tatlı dil Seni karşılıksız sevdiğimi bil Uğrunda ağladım gözyaşımı sil Silmiyorsan bari acı söyleme
52
Uçurum Kenarında Aşk Uçurumun kenarında aşkSevgilim uzat Ellerini bitanem Firtinalar esti bugün içimde sevdiğim Herseyi koparip aldilar bende bitanem Artik bir eser kalmadi kalbimde Seni yaziyorum sevgilim seni yazıyorum Duy duy sevgilim parcalara böldün beni Hak etmedim bunlari yasamaya bitanem Taştan yüreğini yumuşat biraz da Gör gör gözlerimden akan yaslari sevgilim Feryadımı duy sevdiğim haykırışlarımı duy duy bitanem Çigliklar arasındayim paramparca kalbim Senin yüzünden sevdiğim senin yüzünde Nasil da vurdum duymaz bir insansin Nasilda anlamiyorsun beni sevgilim Uçurumun kenarinda duruyorum bak sevdiğim Uzat ellerini bitanem düşüyorum düsüyorum derinlere Son saniyeler hayal gibi geciyor gözümün önünde Zaman sanki durdu durdu duracak sevdiğim Rüzgari hissediyorum tenimde bitanem Bosluga dogru adim adim millim millim Yaklasiyorum soguk karanlik kayalar bitanem Hayatim geciyor gözümün önünden Sevdiğim ve sonra sessizlik sessizlik sessizlik Sessizlik sessizlik sessizlik bitanem
130
Gökyüzü Saatleri III bakışından yakaladım seni duruşundan su gibi akışından sesinin ağaçlar kuşlar cümle bulutlar geçti hüznünden yakaladım senisaçlarımda eski zaman karıncaları ve ilk ışıkları çeşmeleri....................
26
Heyecan Ben hayatın her anını yaşarım Kaybedecekmişim gibi her an hayatı Dünyadan çekip gidecekmişim gibi kalbimi avucumda tutarımSon defa bakıyormuşum gibi bakarım Turuncu bir şafakta kızaran ufka Doğmayacakmış gibi Korkulu bir heyecanla beklerim güneşi Dal uçları da benim kadar heyecanlı nefes bile almazHer an kaybedecekmişim gibi Sımsıkı kavrarım hayatı Biten her bir gün yas benim için Başlayacak her bir gün düğün Kumrular ve çocuklar gibi karışırım hayata Yummam gözlerimi nergisleri koklarken Bir de berrak ve buz gibi bir suya dalarkenSon saatimi yaşıyor olmanın telaşıyla Hayranlıkla bakarım gökyüzüne Toprağa karışmak üzereymişim gibi Keşfetmek isterim Rengini ilk kez fark ettiğim çiçeklerin kokusunu Ve bastığım toprağın bedenime göre kazılıp Üzerime üzerime serpilmesinden hemen önceymiş gibi Son kez izliyormuşum gibi izlerim yıldızlarıHer an kaybedecekmişim gibi Sımsıkı sararım ben hayatı Dalga sesine koşarım Yağmuru beklerim Tırmanırım patikaları Turuncu bir şafakta kızaran ufuklara bakarım Ötelemem dosta selamı Kalbime tercüman olmaktan korkmam Yarım bir ay varsa semada Ona bir daha bakamamaktan korkarım tek Hayata sevdamdan caymamBen hayatın her anını yaşarım Kaybedecekmişim de her an hayatı Nar çiçeklerine bakarım uzun uzun Nehirleri izlerim hayran hayran Yakamozları hele Bir de kuyruklu yıldızları Son defa birleşiyorlarmış gibi Kucaklaşır kirpiklerimSon ve daimi misafirlerimi -karıncaları- bile incitmem Her an kapımı çalacak gibi sonsuzluk Telaşla doldururum koynuma sevinçleri Ne kadar basarsam toprağa kar Rüzgarın yüzüme değmesi her şeye değer Yemyeşil dalları erikler eğer Çiğ düşer otlara Zeytin rüzgara boyun bükerBen hayatın her anını yaşarım Kaybedecekmişim de her an hayatı Hafızama yüreğime yüklerim zamanı Bal arılarını tarlaları ve yolları Tenha bir köşede Nemli topağa saklanıncaya kadar bedenim Hayatın macerasını ben yaşarım Göğsümün kafesinde son kez Çırpınır gibi çarpar yüreğim Zamanımın yağmuru dinmedikçe
268
Suffe öğretmen peygamber, ders yapıyor suffe ashabı pür dikkat dinliyor peygambere öğrenci,halkın kimsesizleri barınacak yerleri olmayan gençleri ileride Kur’an öğretecek öğrenciler islam’ı tebliğde donanımlı alimler Nebevi Mescid’in bitişiğinde yetiştiler inen ayetler ezberlendi,tefsir edildiler “Oku” emrinin bilinçli uygulamasıydı müslüman insanın medeniyet inşasıydı geleceğin nesli,Peygamber terbiyesiyle yetişiyordu her biri Nebi’nin izinde öğretmen okuluydu Suffe yeryüzü tanıştı bu öğrencilerle gökyüzü yıldızları kadar çoğaldı bu güzel insanlar sahabe olarak anıldı vahy’in ışığında toplumsal konular dinleyin ey insanlar! ! “…Allah yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez…” (1) bu sadece Mekke’lilere değildi çağlar içinde yaşayacak herkeseydi Cebrail getirdikçe Allah’dan aldığını öğretiyordu peygamber, iman ahlakını arınıyordu şirkten bedevi insan medeni oluyordu vahy ile yıkanan karşısında titreyen adama peygamber ”ne oluyor sana”, korkma dediler kuru ekmek yiyen bir kadının çocuğuyum “..ben de sizin gibi insanım, bana vahy edilene uyarım..” (2) ne kılıç zoruydu ne de zorbalık insanların koşup gelmesi inanmışlık kalpleri yatıştıran vahy’in tebliği hayran bırakıyordu her bedeviyi “..hased’çilerin hased’leri ateşin odunu yediği gibi bütün amelleri yer bitirir..” di öğretmen peygamber’in dersi tükenmez bir hazineydi yeryüzünü aydınlattı sevgi ve adalet medeniyeti suffe’nin ışık mü’minleri peygamber öğrencileri....1-ZÜMER – 3 2-AHKAF -9Mustafa kaya 02.05.2015/çengelköy
185
Günaydınım Y arınınız dünden daha şeker güzel D ününüz bugüne hatıra olsun I sıtsın mutluluk sevgi güneşi içininizi. N e dilerseniz o olsun,GÜNAYDIN lar olsun
25
Burhaniye yurdumuzun Burhaniye Yurdumuzun Yeliz tarafından en unutulmuş kıyılarındandır Tarihi eserler kendisi tarafından ekranlara yansıtılmamıştır Yoksa bu tarih köşesini Kendinemi ayırmakta Çadır ve kamp yerleri Tarih sutunları Onca yeşil onsuz solmakta Sen Yoksan Bu Şiir Yok İncir ağaçlarına asmışsın Bikinilerini Üflet rüzgâr batman'a 01 10 07 Altınkum Şalgam suyu deresi
50
SeVGİ.. sevgi; içimizde/dışımızda karanlıkta/aydınlıktahep içimizdeki ışıkta...sevgi/sen sevgi/ben sevgi/biziz sonuçta, sevginin ta kendisiyiz aslında...sevgi; özüdür insanın ve hiç bir zaman kontrolü elimizde olmayan! sevgiyi yapamazsın, sevgiyi talep edemezsin, sevgiyi idare edemezsin... saadece yoğurup, şekil verebilirsin, emek verebilirsin...sevgi/şevkat, sevgi/anlayış, sevgi/ilgi, sevgi/içimize dolan bir ışıktır...sevgi; annemin sımsıcacık kollarında, vita tenekelerinde yetiştirdiği rengarenk beganyalarda, sardunyalarda, küpe çiçeklerinde...sevgi; bir çocuğun gözlerindeki masum pırıltılarda, ay ışığının denize vuran şavkında... alazlanmış akşamın bulutları yakan kor alevinde... bir martının bembeyaz kanatlarında, bir tamburun nağmelerinde... yürekleri titreten, ezgin bir türküde... pencereye konan kelebeğin, özgürce uçuşan kanatlarında, cıvıl cıvıl şakıyan kuş seslerindedir.sevgi; Sakızağacı sokağında üç katlı, beyaz yağlı boyalı, ahşap evimizin anılarında... Madam Virgin'in yoğurduğu paskalya çöreklerinde... çocukken kardeşimle paylaştığımız yatak odamızın denize bakan penceresinde lodosun getirdiği cama yapışan tuzlu su lekelerinde...sevgi; babaannemin, mutfağa bakan bahçede, iplere dizdiği çirozlarda... sahilde; denizin narin kumlarında, istiridyelerde... sevgi her daim burada, ve bir nabız gibi atmaktadır... Pastoral bir senfonidir, rüzgarla elele tutuşmaktır! 15.08.2010/SAROZ
150
Barışa Sahip Çık Analar Barış, oğlunun mürvetidir onca yıl beklediğin. Telli duvaklı gelindir.Bacılar Barış, çıkıp babasının başına şımarmasıdır yavrunun sen akşam sofrasını kurarkenGelinler Barış, göğsünde emzirdiğin bebendir Salt sevgi, salt mutluluk ve sana muhtaçKızlar Barış, hergün pencerende bulduğun kırmızı güldür. Aldırmayıp yağmura sokağın başında saatlerce duran aştan ve yağmurdan sırılsıklam olandır. Ve senin korkarak babandan, aralayıp perdeyi gizlice sokağa bakmandırAnalar, bacılar, kızlar İnanmayın sözlerine vatan üzerine nutuk atıp çocuklarını ve paralarını Amerikada saklayanların Değeri yok fikrinin oyunu 5 kilo pirince satanlarınAnalar, bacılar, kızlar tabutu başında ağlamamak için barışın savaş bezirganlarının yakasına yapışın
92
Sosyal Medya Kimlere Faydalı Sosyetenin önde gelen simalarından Betül Hanım, her sene eşi ve çocukları ile tatile giderdi. Eşi çok zengin, saygın bir iş adamıydı. Ankara'nın en lüks semtlerinden birinde otururlar, yaz ayları gelip de çocuklarının okulu tatil olunca, önce Dikili'de ki yazlıklarına uğrarlar, yazlık komşuları ile hasret giderip, orada üç beş gün kaldıktan sonra, arabaları ile Türkiye'yi bir baştan bir başa dolaşırlardı...Betül Hanım, çok kıymetli eşi Mahir bey ve de iki yavrusu Türkiye'nin altını üstüne getirdikleri gibi hemen hemen yurt dışında da gitmedik yer, ayak basmadık ülke ve şehir bırakmamışlardı. Fransa'yı, İngiltere'yi, Hollanda'yı, Almanya'yı, İspanyayı, Portekiz'i ve daha birçok Avrupa ülkesini neredeyse suyolu yapmışlardı...Hanımefendi, çok sosyal, cemiyet hayatında da bir sürü ahbabı ve sevdiği olan cıvıl cıvıl bir kişiliğe sahipti. Birçok yardım derneğinde asil üyeliği, kimisinde yönetim kurulu başkanlığı onun için vazgeçilmez bir durumdu. Çok sıklık ile yazılı görsel basında eşi ile birlikte yer alırlar ve bunun ile de hem kocası hem de kendisi, çevreye pek çaktırmasalar da, gizliden gizliye gurur duyarlardı. Çok önemli bir işti onun için böyle yardım derneklerinde sosyal faaliyetlerde bulunmak.Betül Hanım aynı zamanda twitter, facebook, instagram gibi sosyal medya araçlarını da sıklık ile kullanır, yaşadıklarını sık sık o sayfalarda arkadaşları ile paylaşırdı. ''Yakın dostlar ile kahve içtik heyooo.'' hemen fotoğraflarını çeker ve sosyal medyaya yapıştırırdı. ''Kedimizi veterinere götürdük.'' şak sayfaya yapıştır. Ayşe, Neşe, Menekşe, Hülya, Leyla, Süheyla ve bilumum dostlar hemen tıklayıp beğensin. Bu tür oluşumlarda çok fazla arkadaşı olduğu içinde anında aklında tutamayacağı sayıda beğeni gelirdi. Başka bir gün ''Arkadaşlarımız ile alış verişe çıktık.'' der, şak yine fotoğraflarını çeker, sosyal medyada paylaşır ve arkadaşları beğendikçe koltukları ve bilumum yerleri kabarırdı...Artık yaz aylarına girilmiş, tatile çıkma zamanı gelmişti. Betül Hanım gideceği yerleri yavaş yavaş sosyal medya dostları ile paylaşmaya başlamıştı. ''Canlarım benim bir hafta sonra Dikili de ki yazlığımıza gidiyoruz oradan hepinize selamlar göndereceğim.'' Vakit gelir Dikiliye gidilir, bir müddet kalınır ve oradan hareket edileceği zaman yine mesaj yazar Betül hanım ''Buradan Muğla Marmaris'e geçiyoruz canlarım benim hepinizi öpüyorum.'' yine kadim dostlarından sosyal yardım derneği arkadaşlarından yüzlerce beğeni gelir bir anda. ''Marmaris'den Bodrum'a Halikarnas'a geçiyoruz hepinizi muhabbet ile kucaklıyor selamlar gönderiyorum.'' yine aynı şekilde yüzlerce beğeni tıklaması, ''İyi eğlenceler'' mesajları...Eşi Mahir Bey serbest meslek sahibi ve de çok zengin bir iş adamı olduğu için, geride işlerini yürütecek bir sürü elemanı, müdürü vs. vardır. Bu sebep ile çocuklarına, eşine bolca zaman ayırabilmek onun için sorun değildir. Daha sonra Betül Hanım ve eşi Mahir Bey Akdeniz'e Antalya taraflarına yönelirler. Betül Hanım yine coşkuyla mesajlara asılır.''Canım arkadaşlarım şimdilerde Antalya Kemerdeyiz burası çok da sıcak olmasına rağmen, çok eğleniyoruz çocuklar ile eşimle hepinizi öpüyorum, inşallah dönünce hızlı bir şekilde cemiyet hayatımıza ve yardımlarımıza devam ederiz.'' tabi yine çok fazla miktarda hemen beğeni gelecektir sosyal medya da paylaşılan bilgilere. Nasıl gelmesin ki binler ile ifade edilen arkadaşlar, zengin bir çevresi varsa insanın.Yaklaşık kırk beş gün kadar sonra temmuz ayının sonlarına doğru Betül Hanım ve eşi Mahir Bey ile çocukları Rasim ile Necla tatillerini, yurdu karış karış gezmelerini tamamlayarak evlerine dönerler bir pazar akşamı. Kapıya geldiklerinde bir gariplik vardır, o da ne sanki zorlanmış ve açılmış gibidir kapı. Oysa giderken sıkı sıkıya kilitlediklerinin, alarmları kurduklarının farkındadırlar. Besmele ile çekine çekine içeri girdiklerinde, evin altının üstüne geldiği, birçok yerin karıştırıldığı, alarmların devreden çıkarıldığı, yani kısaca eve hırsız girdiği anlaşılmıştır. İlk şoku atlattıktan sonra kısa bir durum değerlendirmesi yaparlar ve evlerinden nelerin çalındığını saptamaya, daha sonrada polise haber vermek gerektiği üzerinde hem fikir olurlar. Eşi ve çocukları ile saptadıkları zararları kısaca şöyledir. ''Otuz altı adet Betül Hanımın düğününde getirilen bilezik, oğlanın sünnetinde gelen yaklaşık beş yüz elli bin lira değerinde altın, kocasının çok kıymetli altın bir saati, yaklaşık altı yüz bin dolar, yine sekiz yüz bin liraya yakın Türk parası, bir iki tane elektronik eşya.'' Betül hanım, eşi ve çocukları şoke olmuştur adeta. Bu arada salonda bir zarfın içinde kısa bir not, kayda değer bir pusula vardır, o pusulada aynen şöyle yazmaktadır. ''Sosyal medyayı çok olumlu ve güzel kullandığınız için biz ailenizin hırsızları İsmail, Cemal, Yakub hepinize en içten dileklerimiz ile teşekkür ederiz. İsimlerimiz tabi ki kod adlarımız olup gerçek isimlerimizi buraya yazacağımız hayaline kapılmadınız umarım. En derin sevgilerimiz ile sosyal medya kullanımlarınız da başarılar diler her bir tarafınızdan öperiz.''
687
Şafak bebek Bir bebek ağlıyor ana kucağında Ninnisi söylenirken günün şafağında Bir bebek, bir çığlık, bir ses, bir nefes Belki de alın yazısı minicik alnındaBir gün doğuyor size, bize, hepimize Güller coşuyor bebeğin dudağında Bir yelken açıyor yaşam engin denize Bir bebek ağlıyor, oysa daha ilkbaharında
46
Yârim Senden Giyinmiş beyaz gömleği Göze almışsın ölmeyi Senden öğrendim gülmeyi Yârim senden vaz geçemem ..Canım senden vaz geçemem ..Dost dost senden vaz geçememSenden gelsin bana ölüm Solsun has baça de güllüm Bayram etsin sarsın kolum Yârim senden vaz geçemem ..Canım senden vaz geçemem ..Dost dost senden vaz geçememSen yoksun arar gözlerim Yâranı içimde gizlerim Can’a tak etti sözlerin Yârim senden vaz geçemem ..Canım senden vaz geçemem ..Dost dost senden vaz geçemem 02.10.2010 (Bektaş) Bekir Dişbudak
76
Çocuk... Sen ey, yağlı saçlarında güneş Ve zeytin gözlerinde ışık ışık umut parlayan çocuk! Simsiyah ellerinde bir lokma ekmek Ve o minicik ayaklarında bir çul bile olmayan, Soğuktan kızarmış burnununu çekerek Ve yanaklarında kurumuş göz yaşların -Ki her damlası bence zemzem suyu kadar mübarek- Bir duvar dibinde büzülerek, İki omzu arasında çökmüş başı. Bir ibret tablosu gibisin, Balolarla kutlanmaktayken yılbaşı...Hiç oyuncağın oldu mu senin, Bezden bir bebek, kâğıttan bir top bile? Çikolata nedir bilir misin, Hiç masal anlatan oldu mu sana? Ya da hiç bir gece, sıcak bir odada Annenin dizinde uyumayı tattın mı sen? Titreyişin, belki de ağlayışındır için için, Kimbilir ne günahlar işledin (!) , bu hâle düşmek için...Umut, bedava be çocuk! Yeme, içme ama ümit et, Öğrenimini Amerikada yaparsın, Yazları altına bir Cadillac çekip gelirsin buralara, Bir de paralı askerlik çıktı mı, ondan da yırtarsın. Şimdiki çatlaklar kalmaz o minik ayaklarında, Pedikür, manikür, kuaför filan... Yalnız, sakın elletme o kıvırcık ve yağlı saçlarını, Bırak, orda yine hep bu güneş parlasın, Varsın onları yalnız bu deli rüzgârlar tarasın: Sen, bu toplumun ayıbısın, yüreğimdeki yarasın...Uyumasan da sızacaksın birazdan, Belki bir sıcak elle süslenmiş rüyalar Ve gece ayaz var, uğursuzluk var, sabaha çook var... Bilsen gelir miydin dünyaya, Açlık, soğuk, kimsesizlik, nerden bileceksin, Acaba daha kaç sabaha ulaşabileceksn? Sen, ey yağlı saçlarında güneş Ve zeytin gözlerinde umut parlayan çocuk! Senin dünyan o sokaklar, suçlar ve günahlar geleceğin, Seni orda unuttuk... Ünal Beşkese (05/12/2008) ::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::Çok yıllar, yıllar önce, 23 Nisanların sadece bazı çocukların bayramı olmadığı yıllarda, ilkokulda bize bir marş öğretmişlerdi. Sözleri şöyleydi:'çocuklar, yurdun aziz malıdır, ulu ağacın birer dalıdır. ......................... ......................... yarınki hayat, yurt ufukları, herşey sizindir Türk çocukları'Yanlış mı söyledik, yanlış mı dinledik, yanlış mı belledik acaba? ..::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::....Sen üzülme bey amca, Benim saçlarım yağlı ama bak güneşi taşıyorum kucağımda, Gözlerim ıslak ıslak olsada iyi bak umudu besliyorum ötesinde, Ve yürüyeceğim umudun olduğu yere. Varsın üşüsün dizlerim ısındım senin sıcak bakışlarında, Bir duvar dibinde büzülüşüme bakma, O duvarı dağ yapacağım yakında, Ve yürüyeceğim dimdik duran başımla. Varsın onlar balolar kutlamalar yapsınlar, Bir bayram sabahı heyecanı yoksa yüreklerinde neye yarar. Sen üzülme bey amca Bir sürü oyuncaklarım ve rengarenk bilyelerim var hayal dünyamda, Ve anam da,odam da bu kaldırımlar, Hani üstat diyor ya; '' ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum'' işte öyle. Sen hiç tasalanma bey amca Unutsun beni devlet, milet, kim varsa Sen hatırladın ya, Söz veriyorum sana ve kaldırımlar Ne gözlerimden umudu,ne ellerimden güneşi soldurmayacağım, Bileylenip bu yollarda bir çift kanat yaratacağım yorgun omuzlarımdan 01/01/15 Nimet Öner
407
Kutlama - Mustafa Kemal Atatürk ** Aynı zamanda Ulusal Önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün doğuşunun 136. yılı olan 19.Mayıs.2017 Gençlik Ve Spor Bayramımız Hepimize Kutlu Olsun...**
27
Sitemkar Söylediğin başım gözüm üstüne, İnsan sevdiğine sitem edermiş, Neden güceneyim gönül dostuna, İnsan sevdiğine sitem edermiş.Candan seven,sevenlerin turabı, Sevenlerin kavuşmakmış muradı, Özleyenin acı olur feryadı, İnsan sevdiğine sitem edermiş. Gel ha gayrı,ayrı olma eşinden, Hayır gelmez ayrılığın işinden, Yoruldu mu koşar iken peşinden, İnsan sevdiğine sitem edermiş.Çiftci İsmail'im gönül verende, İki ruhu bir vucut ta görende, Ruh çıkarsa ne kalacak bedende, İnsan sevdiğine sitem edermiş. 20 10 2013 PAZAR
70
Alkol Odamın duvarındaki bu resmi Adım gibi bilirim Üstelik de çok severim Kucağımda yer yatağı Serdim sereceğim Gözüm takıldı resme Resimdeki ağaç sallanıyor Töbe töbe Resimdeki ağaç sallanır mı hiç Peki bu gece neden sallanıyor
35
Sevgi deyince Allah sevgisi akla gelir Sevgi deyince Allah sevgisi akla gelir, Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir. Mümin Allah sevgisinin önemini bilir, Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir.Hak inancının temeli Amentü Billah'tır, Hak aşkının özü La ilahe İllallah'tır. Bütün sevgilerin kaynağı Yüce Allah'tır, Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir.Bu sevgi lisan ile kelamı kuşatmıştır, Bu sevgi Kürsi ile kalemi kuşatmıştır. Bu sevgi on sekiz bin alemi kuşatmıştır, Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir.Hak sevgisinin işareti aşk ile zaman, Allah sevgisinin göstergesi Hakka iman. Ben Allah sevgisinden başka sevgi tanımam, Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir.Hakkı seven Hak aşkı ile şiir söylesin, Bu Yusuf geçici olan sevgiyi neylesin? Yüce Rabbim bizleri seven kullardan eylesin, Sevgilerin en yücesi Allah sevgisidir.
114
*Yalnız* Yok böyle olmayacak bu yalnızlığa bir son vermem lazım Ya bir kedi ya da köpek almam lazım En azından sadık diye duyum aldım Her şeye bir kenara bırakıp denemek lazım Ne kadar sadık ne kadar uysal Geç bir hayvan pazarına seç beğen al Artık şansıma kaniş mi olur doberman mı? Benim yanımda deli mi olur akıllımı Her şeyin başında kavga etmez benle Ama bilmem kızarsa saldırır mı? Ben hayatımı ne kedi nede bir köpek üstüne kurdum İsterdim sen olmalıydın yanımda İçtim ağladım nasıl bir yüreğim varmış ben sana bağladım Sapıttım içtim durdum kudurdum Olmaz deme oldu sonunda Terk ettim seni rüyalarımda bile Bir dünya güzeli muhabbet kuşuna bel bağladım Koydum adını da Terk etme beni VEFAsızım
117
Yağmur Yağmur bir duygu selidir, Damlalar su değil kor ateştir. Kimi zaman sevgidir de yağmur, Bir gün el ele parkta sevgiliyle Islanırken aşktır yağmur. Bir gün yalnız başına bankta Islanırken ızdıraptır yağmur. Yağmur bir duygu selidir Yağan su değildir yağmurla Parçamızdır, duygularımızdır. Yağmur, içimizdedir.
44
Güle Güle Biri şiirler yazar, Diğeri tatil planları yapar, Biri cefa çeker, Diğeri sefa sürer, Biri aşkım der, Diğeri yokum, Biri biz der, Diğeri sizPeki gidebilirsiniz
26
Sele Kapılan Küre küre, sele kapıldı herkesin uyuduğu bir gecede gülüşleri ve ağlayışları farklıydı kıtaların eskiden aşkları ve nefretleri ne çok benziyor şimdi çocuklar tahta oyuncakları severdi bir zamanlar tahta araba, tahta ....................
33
Aşka Dair 1 Gökyüzü yine yıldız yakmış bu gece İçimi aydınlatmaya binlerce yıldız gerek Buhurdanlığım acıyla yüklü Serpiştiriyorum herbir yanıma Ölmek de yanmak da sevmek de bir safta Yangını söndürmeye yâr nice sözün gerek...
34
Tarih Ressam Olsa Çizerdi Beni Tarih Ressam Olsa Çizerdi Beniİşkâl edilmişiz öteden beri Ülkem elim olsa yazardı beni Koskoca geçmişi dize indirdik Tarih ressam olsa çizerdi beniGörsel basın ile boşaldı beynim Genetiğe teslim edildi kinim En büyük afyon imanım dinim Tarih ressam olsa çizerdi beniSınıf bilincimi saymışlar hiç’e Kendi yurdumuzda dönmüşüz piç’e Geleceği her gün iterler suç’a Tarih ressam olsa çizerdi beniYağmura sırtını vermiş cananım Ellerinde sağanak dökülen kanım Acıya tutunmuş bakın her yanım Tarih ressam olsa çizerdi beniSanma Vurguni nin değil umurunda Kaç bağ bozunu var saklı karnımda Kanlı kırbaçların şavkı alnımda Tarih ressam olsa çizerdi beni.Bakar körler sizde görürdünüz ya,utanır mıydınız bilmem.
104
Gençlik Yüreği inanç dolu, azmi, iradesi tam Bu gençlik çığırında ilerleyecek AtamÇıksa da karşısına sarp dağlar, uçurumlar Dönmeyecek yolundan, sözü var, yemini varÜlkün ve inkilâbın kuvvet verir, hız verir Kıpırdasa yerinden yanardağlar devirirGeçilmez dağları yol, uzağı yakın yapar Türk Gençliği Türklüğe, bu kutsal yurda taparYurt ve ulus uğruna, atılgan gençlik bugün Can verse de mutludur, savaş gençliğe düğünKorku bilmez toplanıp gelse de bütün cihan Karşı koyar yılmadan, damarlarındaki kanAkıp da son damlası tükeninceye kadar Muzaffer olmak için Türk’e özgü gücü varGençlik birlikte kuvvet, nabızlarda vuran kan Feveranı asırlar sürüp gidecek volkan1940
91
Sarı Saçlım Yeşil Gözlüm Yine geldi yaz azdı yüreğimdeki derin yara, Durmaz artık damarımdaki bu asi delikan, Yaralar kalbimi artık her bir saniyesi, Ah yeşil gözlüm, sarı saçlarındı, Beni sana kördüğüm gibi bağlayan.Ah yeşil gözlüm ben senin sarı saçlarına vuruldum, Ah yeşil gözlüm ben senin kısa saçlarına vuruldum, Ah yeşil gözlüm ben senin masum bakışına vuruldum, Ah yeşil gözlüm sarı saçlarındı beni sana bağlayan.Kalbimde öyle bir yerin vardı ki görmedin göremedin, Yüreğimde öyle bir yerin vardı ki anlamadın anlayamadın, Gönlümde öyle bir yerin vardı ki bilmedin bilemedin, Ah yeşil gözlüm sarı saçlarındı beni sana bağlayan.Ah yeşil gözlüm ben senin sarı saçlarına vuruldum, Ah yeşil gözlüm ben senin kısa saçlarına vuruldum, Ah yeşil gözlüm ben senin masum bakışına vuruldum, Ah yeşil gözlüm sarı saçlarındı beni sana bağlayan.(-Kuzgunlu-Cin-Mehmet_YAŞAR-)
126
Uzun Hayat KIsa Şiir Şiir kısa olsun / soluk alıp verecek kadar hayatsa uzun gönülde sürecek kadar / şiir...Bir kibrit çakacak şiir bir kibrit yanacak hayat...Timur, 29/30 Ağustos 2012
29
Perdeler Kapattım perdeleri, ışık girmesin diye, Azıcık ışık bile, umut demek, Umut etmekten korkmayı senden öğrendim, Çok korkuyorum, keşke sabahlar hiç olmasaydı.
22
Hayatta Bu HAYAT'a Misafir Gelmem Bir Daha Hayatta Bu HAYAT'a Misafir Gelmem Adam Gibi Ağırlayamıyor Hep Stres,Hep Kapris Hiç Konuksever Değil Hep Çalıştırıyor, Hep Yoruyor Bir de Yüzümüze Gülse Hep Sitem, Hep Gözyaşı
33
Gün sonrası, karanlık gelir Karanlık gelir, Gün sonrası, karanlık gelir Bağdan-Bahçeden can çekilir; Kış, tipi, kar/ anlık gelir! ..Karanlık gelir, Gün sonrası, karanlık gelir Tarihin utanç dönemi, ‘Orta Çağ’ karanlık gelir! ..
32
Yapraksız Bir Bahçe Her şey değişir, söz vermek bunu durduramaz. Kimse bir ağaçtan, bahar bitince çiçeklerini korumasını bekleyemez. Çünkü sonunda çiçekler meyveye dönüşür. Ve sonra, sonra ağaç meyvesini kaybeder. – Ya sonra? – Sonra yapraksız bir bahçe. – Yapraksız bir bahçe mi? – Farsça bir şiir. Yapraksız bir bahçe. Güzel olmadığını söylemeye kim cesaret edebilir?
55
Nimetine Şükür Allah... Veren sensin alan da sen, Nimetine şükür Allah… Bağışladım kulum desen, Rahmetine şükür Allah…Şükür Allah, şükür Allah, Nimetine şükür Allah… Şükür Allah şükür Allah, Rahmetine şükür Allah…Ol deyince oluverdim, Aşkın ile doluverdim! Bende seni buluverdim, Zahmetine şükür Allah…Hayat bana zulüm olsa, Çakırdiken gülüm olsa! Her günüm bir ölüm olsa, Ülfetine şükür Allah…Boşa çıksa emellerim, Hep yıkılsa temellerim. Beni yaksa hayallerim, Hiddetine şükür Allah…Ansın seni öze dönsün, Tüm bedenim göze dönsün! Yansın yürek köze dönsün, Şiddetine şükür Allah…Susuz kalsam bir vahada, Şahan olsam her dehada! Her an ölsem müntehada, Hikmetine şükür Allah…
94
Sarıkamış Dramına 2 Açmadan toprağa düşmüş yatanlar Nurani çehreler, aydınlatanlar Her bahar yıkanır bedeni, dağın Yitik düşlerimi canlı tutanlarKokunuz cennet'ten bir misk'ü amber Ölmediniz, müjde verir peygamber Bu soğuk mührünüz erimeyecek Sizinle doğrulur tüm kardelen'lerDağ, taş kulak veren sese uyandım Bu soğuk alevde sizinle yandım Bitsin bu karamsar sabahlar diye Allah diyen kutlu sese dayandımBu karlı yollara düşen ulular Heybeleri insanlıkla dolular İşte benim ülkem, budur yazgısı Nasibine kir yakışmaz durularBu sahte karanlık, bu uzun gece Ümidim besleyen hüzünlü hece Kendimi bulduğum yer Sarıkamış Tarihten sorulmuş soru, bilmece.
88
İki kişi saat sabaha karşı 05.00 şarıl şarıl yağmur yağıyor iki kişiyiz etrafta kimse yok benden başka şarıl şarıl yağmur yağıyor iki kişiyiz yalnız-ca
24
Neye Yarar kır çiçekleri kadar güzel olsan da vakit geldiginde yar neye yarar bedeni bembeyaz kefen sarınca o zaman güzellik yar neye yararyaş oldu mu elli saç ağaracak altmışa girince yüz kırışacak bel bükülünce göz ağlayacak o zaman güzellik yar neye yararuçsuz dağlar bile boyun eğecek dünyanın kahrını seven çekecek kara toprak sana kucak açacak o zaman güzellik yar neye yararon beşlik çagını çok arayacak ölüm günlerini bir bir sayacak dünya kanununa gönül uyacak o zaman güzellik yar neye yara... Neye Yarar
82
Vatan ve Bayrak İçin Her köşesi cennettir canım aziz Yurdumun Her ferdi bir Mehmet’tir şanlı büyük Ordumunİman dolu göğüsler vatan için atıyor Her karış toprağında binlerce can yatıyorEy asil Türk evladı geçmişine bak tanı Dünyalara sığmazdı ATA nın şeref şanıHer devirde oyun var oyun içinde oyun Kahraman Türk Milleti hür yaşar eğmez boyunAkbabalar tetikte, uyuma aç gözünü Ecdadına kulak ver iyi dinle sözünüSana sesleniyor bak Sakarya Gelibolu Çanakkale geçilmez kahramanlık sembolüBayrak bayrak olurmu vatan olmazsa eğer Ay yıldızlı bayrak ki tüm dünyalara değerSıra şimdi senindir koru kolla vatanı Yücelsin arşa çıksın asildir Türk’ün kanıÖyle bir destan yaz ki tüm cihan da okunsun Barışa giden yollar nakış nakış dokunsunVatan ve bayrak için binlerce kez ölmek var Eğer sahip çıkmazsan saçlarını yolmak var.Turgay ATA
122
Bel Fıtığını Çözmeye Akıl mı Yetmiyor? Elden gelen bu ise akıl, daima düşük, Rab’bin emirleri var onlar bize birer yük…Silahlanma denilse yok, etmesi çok kolay, Bel fıtığı duruyor bu bize büyük olay…Akıl mı yetişmiyor Rab mantık mı vermemiş? Bel fıtığı konusu rafa kaldırılmış iş…Tek çare uzaylılar Rab’be inanan kullar, Nefisten uzaklaşmış yardımcı yaratıklar…(2015)
53
Veda Bekleme Benden Benden öfkeyi bekle,nefreti bekle Benden intikamı bekle.kavgayı bekle Benden vefayı bekle.sevdayı askı bekle Ama veda etmemi bekleme benden Ben sana veda etmem.edemem karanfil Ne olur anla artık beni Onca güzel yıllarım seninle geçti Nasıl benden veda beklersin Başına belenım ben senin Elbet birgün karşına çıkacagım Belki ıhlamurlar çiçek açtığında gelirim Belkide ıhlamur ciçekleri tohum olunca Bu can bu bedenden çıkmadıkca Belki en mutlu.belkide en hüzünlü bir gününde Ben cıkıp sana geleceğim Sen istediğin kadar inanma.ben geleceğim Ecelimi beklemeye gelecegim sana Mutlaka sana cıkacak benim yolum Ölüm olsada sonum Bekle diyemem sana artık Bekleme ki ne kadar yanıldığını anla geldiğimde Veda etmiyorum ben sana Pes etmeyi sevmem..kaybetmeyi hiç.. istiyorsan sen veda et.................Halil İmat 03,04,2009
116
Hayatımızdaki ilk filmin hazin öyküsü(nesir) Eskiden televizyon, sinema gördüğümüz mü vardı? Televizyonu bırak evde ne elektrik? Ne radyo? Ne de bir elektrikli ev aleti bulunuyordu? Akşam olunca gazlı idareyi yakar, ocağa bir çıra kütüğü atar, soğukta kukumav kuşları gibi ocağın başında tüneşirdik. Ateşin karşısında önümüz sıcaktan gevrerken, sırtımız donardı. İşte eski bir köy evinde gündelik akşam manzarası böyle idi. Bizler okuldan gelince çantayı bir yana, önlüğü bir yana fıydırır, akşam olunca idarenin ışığında dersimizi yapacağız diye uğraşırken, idareden çıkan gaz kokusundan burunlarımızın içi baca gibi is bağlardı. Ben ilkokulda denizci fenerini bile bilmezdim. İdare ile çıra ışığında ders çalışmayla ampulün verdiği ışık arasında olan farkı siz düşünün. Şimdiki çocuklar her yönden çok şanslı. Televizyon çıkalı radyoyu bile dinleyen kalmadı. Televizyon kuşu gibi tüneyip şu acaip tembelizasyonun başından ayrılmıyorlar. Üstelik ders yaptın mı? Desen; ‘’yaparız, acelesi mi var? ’’ diye insanı burunlayıp, adamı tersliyorlar. Çocuklara yalvarma ile ders çalıştırır hale geldik. Zaman değişti. Şimdi çocuklara hizmet etme zamanı! Bizim zıpırların içi yanıp susamış olsa ‘’Anaa! Bana bir bardak su getir çabuk’’ diye bağırıyorlar. Eskiden biz atalarımıza hizmet etmek için el pençe divan durup beklerdik. Tatil günleri bizim için bulunmaz bir nimet gibiydi. Hapisten kurtulan kimseler gibi okuldan uzak bir zaman da çocuklar ile heleşenlik yapar, zifiri karanlık oluncaya kadar dışarıda yemeği yedikten sonra bile oyun oynardık. İhtiyarlar akşam sohbeti yaparken, bizler de sekir, yüzük oyunu oynayacağız diye can atardık. Babamgilin konuşmalarını gizlice dinler, ilgimizi çeken olursa pür dikkat kesilir, kulak kabartırdık. Çoğu laflardan bir şey anlamazdık ama gizli konuşmalar bizi cezbeder, kulaklarımızı anten gibi dikerek laf duymak için put gibi kıpırdamadan saatlerce dururduk. Mehmet Ali Dedem sert mizaçlı bir adamdı. O ‘’Sizi keranacılar sizi! ‘’ diye bağırdığı zaman korkudan tir tir titrer, hepimiz çil yavrusu gibi dağılır, kaçacak delik arardık. Yaramazlık yapınca dedemin korkusuna evdeki saz damın altındaki mısır ambarının ardına hasır yazıp saklanır, orada saatlerce kalırdık. Günlerimiz yarı okul yarı oyun ile geçerken, bir gün okula seyyar sinema düzeneği kurdular. Önce biz ne olduğunu anlayamamış merakla bakarken, öğretmenler bizi penceresine bez çekilmiş bir sınıfa topladılar. Biraz sonra makineyi görevliler çalıştırdı bize izlememizi söylediler. Ömrümüzde ne sineme görmüş, ne de film izlemiştik? Karşı duvarda yürüyüp konuşmaya başlayan insanları görünce çok şaşırdık. Bunu o zaman aklımız almamış, gördüğümüz resimleri esas zannetmiştik. Hele bir ara filmdeki arabanın üzerimize geldiğini görünce çoğu çocuk gibi ben de ‘’araba bizi çiğneyecek’’ diye korkup ağlamaya başlamıştım. Bir süre sonra adamlar silahlı çatışmaya girdi. Herifin biri tabancasını bize doğru sıkınca gayri ihtiyari olarak masanın altına sinlenmiş, burada kafama çivi batınca da vuruldum diye avazım çıktığı kadar bağırıp feryadı basmıştım. Öğretmenimiz gelip bizi dışarı çıkarmasa belki korkudan ödümüz patlayıp ölecektik. Bu olayı dedeme anlattığım zaman; ‘’Eskiden dünyanın bir ucundan bir adam konuşsa, öbür ucundakiler duyup görecekmiş dedikleri alamet –i farika denen şey herhalde bu dediğin şey’’ demişti. Aradan yıllar gelip geçti. Köyümüze elektrik geldi. Her taraf aydınlandı. Sonra siyah beyaz televizyonlar çıktı. Köy yerinde ilk televizyonu da biz aldık. Bütün köy halkı gece gündüz bizim evde televizyon seyredeceğiz diye bekleşirlerdi. Bizler de ‘’Vadideki Hayat’’ dizisini seyredebilmek için akşamı zor ederdik. Gel zaman git zaman renkli televizyonlar çıktı. İlim ve teknik her geçen gün hızla ilerliyor. Her gün yeni bir icat insanlığın hizmetine sunuluyor. Şimdi maazallah bizim çocuklar televizyonun başından kalkmıyor. Televizyon çocuğu oldular sanki! Ders çalıştırmak ve iş yaptırmak mümkün değil. Varsa yoksa televizyon. Televizyon insanları tembelleştirdi artık. Ben o yüzden televizyona tembelizasyon, kötü kanallara da kanalizasyon diyorum. Kendi çocuğumuza bile söz geçiremez olduk artık. Bir şey desen bir de insanı tersliyorlar. Ölür müsün? Öldürür müsün? En iyisi mi? Kimseye bir şey dememek lazım. Ne gerek var canım ağzının tadını bozmaya! Tabi sözün halden anlayanlara… Bu devirde halden bilmezin vay haline! Vay haline! Başına gelecekleri kendi düşünsün gayri!
609
Yalnızlık yalnızlık yine çaldı bu gece kapımı Loş odamda o ve ben Dışarıdan sızan buğulu bir ışık Hüzünlü bir şarkı o dudaklarımda Tek dosttum Dertlerimi anlattığım Beni bırakmayan yalnızlık Hayatımda istemedin kimseyi Uğrunda terk ettim herşeyi Ne kadar sevdin beni Karartma günlerimi gecelerimi Düşürme kötü düşüncelere beni Aşklarım anılarım gelir aklıma Gecelerde senle olunca Bırak artık peşimi Çek git hayatımdan yalnızlık
61
Türkiyem TÜRKİYEM Erzurum, Antalya, Tekirdağ, Van’ım… Anadolu’m, İrem bağım, vatanım Sevdada goncamsın, acıda harım Yar olup, yürekte yatan Türkiye”m Akdeniz, Marmara mavi gözlü yar! Erciyes’e çık da bak diyar diyar Nevşehir, Göreme, Niğde, Aksaray, Al bayrağı gökte hatem Türkiye”mBingöl’de çobanım Aydın’da efem Fındıkla, çay doldu Rize’de küfem Dörtyol da yetişir vaşinton, yafam Her diyarı başka vatan Türkiye”m İstanbul um köprü olmuş dünyaya Selam Hakkâri ye, Artvin, Konya’ya Dümen kırdım Trakya”dan Tonya”ya Kıtayı kıtaya katan Türkiye’meSevincimin armasıdır Alpulu Bursa’ya sancaktar, yüzlerce ulu Kurban olsun sana Yıldırım kulu Sevgisi gönlüme yeten TÜRKİYEM
90
Karanlık Gecelerde Göz kırparken yıldızlar karanlık gecelerde Sen dağlarca uzakta ismin hecelerde O diyardan bu diyara esen rüzgarlar Seni getiri bana karanlık gecelerde
23
Ömür bitti dünya için Ne gurbet batar ne adı Böyledir dünya hayatı Herkes yapar bu feryatı Ama gurbet devam ederOtuz yıldır aynı sorun Gelin bir de bana sorun Kahrını çektim gavurun Hâlâ gurbet devam ederBu gavurun işi bitmez Yazı bitmez kışı bitmez Hasretlik ateşi bitmez Böyle gurbet devam ederBeni de var dağlayanlar Burada çok ağlayanlar Göz yaşları çağlayanlar Yine gurbet devam ederBitmez dünyanın telaşı Hayatta kalma savaşı Gurbette ağarttık başı Hâlâ gurbet devam ederBıktık mali hülya için Ömür bitti dünya için Yaşarız bir rüya için Acı gerçek devam ederHerşey kısmet herşey kader Kimse demez malım yeter Ona buna zulüm eder Ama hayat devam ederDünya derdi asla bitmez Birine verilse yetmez Ne zenginler var şükretmez Gene hayat devam ederKalan kalır ölen ölür Allahın dediği olur Hayır ve şer,eden bulur Gene hayat devam ederBiliriz ama yapmayız Dünyadan asla kopmayız Nasipten fazla kapmayız Ama hayat devam ederHem benim de hem seninde Olsak bile sekseninde Bu dünyanın ekseninde Mücadele devam ederMikdat der herkes biliyor Insanlar tek tek ölüyor Kalan dünya yı diliyor Böyle hayat devam eder
172
İnsan Kur’an İçinde Hak Kur’an’ın özünde, Bilim Kur’an içinde, Bilimsiz hayat olmaz, İnsan Kur’an içinde... O ayrılmaz parçamız, Kablosuz sistemimiz, Dizüstü kitabımız, Rab’be internetimiz… Kur’an yoldaşımız, Dünya da pusulamız, Ruhumuzun bedeni, Ahiret uçağımız… (1994)
34
Ve Monna Rosa Arıyor; üzerinde gecenin harmanisi. Arıyor; bulmamak için dualar okuyarak. Arıyor; feneriyle süzülüp pencereden. Arıyor; bulsa ne yapacak ki! Bulsa ne yapacak kaşıkçı elmasını. Yılın tam başında parlayan elmasını. Vursa ne yapacak düşünce elmasını. Düşünce elmasını kim kaldıracak yerden? Kim kaldıracak yerden ayın haritasını? Kraterler gibi koyu gözleri. Perdeyi çekebilse; koyu gözleri; dalgakıran yetmez koyu gözleri; pencereyi örten mavi katarakt...Arıyor; bilseydi ne aradığını. Korkup göle attığı sır sandığını. Çevreleyen balıklar asla anlatmayacak. Asla kırmayacak sır sandığını.Ne ayın ışığı düşsün, ne sokak lambasının. Ne güneşler doğsun, ne farlar aydınlatsın...Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara, Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...Gözün rütbesidir sırma mendiller. Yaşın değdiği yerde ses hızlı akar. Bayramda mendil verilen çocuklara, rüzgarın hediyesi ıslak bulutlar.Dilsizdir anlatamaz, sorma mendiller. Toprak günahkardır sorar yağmuru. Ateş yaklaştıkça kıvama gelen beyaz. Ekmeği yoğururken un suyu özler.Günahkar topraktan noel ağacı. Kırmızı adamdan yemyeşil zehir. Uzun ince parmakların değdiği piyanodan. Geceye saldıran vahşi bir şiir. Ki kahrıyla karartır manolyaları. Saksıların çatlağından sızan siyah kan. Bir mıknatıs açarak kocaman kollarını, sırma mendilleri öper boynundan.Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun. Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü; Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun. Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti: Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun, Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştüRüzgar şapkasını değil, başını götürecek. İpi salınca çocuk yedi kat göğe. Rüzgar değil, celladın sımsıcak nefesi bu. Gülümseyen bir güneş ilkokul defterinde. Hem yüzme bilmeden ne cesaret ırmağa, fırlatmak şapkayı başı yerine. Hem gülün zehirlediği tüfek can çekişirken, rüyasının ağında ağlıyor bir örümcek.Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa; Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar. Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa, İçine gül koyduğum tüfek ölmeğe başlar. Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar. Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağaÖnüne kimi katsa sürüyor ülkesine. Ayak sürümekle kaçılmıyor ölümden. Kim kaçsa sürünüyor ihtiras kemendinde. Yalnız kediler değil yastığına sürtünen. Erkekleri tanımaz satılmayan çiçekler. Yalnız kediler değil kokuyu ezberleyen. Yalnız günler kısalır, geceyi sever deniz. Unutulmak kapkara, hatırlanmak beyaz kar. “Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır”, bir geyiğin gözlerinden bile medet umarlar.Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır Ve kediler her gece sürünür yastıklara. Denizleri bahtiyar eden günler kısalır; Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara, Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır. Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.Yalnızlıkla sigarayı akraba yapan duman, yerden yükselip göze çarparak, akar hatırlatmak için kendini, rüyaya aniden süzülen toprak. Sonra taş olur, toprak taş bebek. Balıklar kılçıklı, geceler dişli. Hatıralar büyük ama karanlık. Hatıralar hafızanın aşklara direnişi. Ve sonu olmayan garip med-cezir; Allah ve şeytan arasında gidip gelişi...Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi. Sana da, Monna Rosa, taş bebeği bıraktık, Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi. Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık; Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi... Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlıkYağmura tahammül, yalnızlıktan daha zor. Yağmur yalnızlığı habire kırbaçlıyor. Yükseliyor boğazına kadar çıldıran sular. Yükseliyor derece, civa ve akbabalar. Şimdi tam zamanı güvenmenin yağmura, belanın bileğini öpme zamanı şimdi. Şimdi dövüşte değil teslim olmada sıra. Asılmış bir adamın güvenli ellerine. Ruhunu bayrak yapıp o belalı yağmura.Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim; Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura. Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim, İtimat edeceğim şu belalı yağmura. Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim Asılmış bir adamın iki eli yağmura. Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.Tamamlamak için bu deli resmi, bir tren ışığına güneşe ihtiyaç var. Seni ışığa çekmek ayırmak renklerine, renklerinden bir şehri tekrar inşa etmek var. Ve katıvermek seni bir martı sürüsüne. Şu bembeyaz buluta son kez el sallamak var. Yürümeli batmadan, parçalanan gemiye. Yürümeli yelkeni yırtılmış o türküye. Yürümeli ölmeyeni öldürmek için şimdi. Son fırça darbesiyle tamamlayınca resmi, imza atmamak için parmakları kırmak var! Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye. Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni Katıvermek sessizce söylenen bir türküye. Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya, Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni.Eğer bir son söz söylenecekse burda, rüzgar varsın şiddetli essin; fısıldayayım duyma, fısıldayayım duyma! Bir tavuskuşuyla yaşamak nedir? Açmamak için kopartan tüylerini... Bir tavuskuşuyla yaşamak nedir? Sana tavuskuşunun içime girdiğini Son, en son söz olara söylemek istiyorum. İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu, Bana da bir çift ak kanat kaldığını Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.Arıyor; üzerinde gecenin harmanisi. Arıyor; bulmamak için dualar okuyarak. Arıyor; feneriyle süzülüp pencereden. Arıyor; bulsa ne yapacak ki! Bulsa ne yapacak uçuşan saçlarını. Binlerce gümüş telin parladığı gecede. Bulsa ne yapacak çaresiz ellerini, iğreti bir ışık gibi duran gölgede. Bulsa ne yapacak kazıda heykelini. Kendi heykellerini bir çocuğun ardında...Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara; Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara, Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...VE MONNA ROSA; SEZAİ KARAKOÇ, 1952, Yılbaşı GecesiMERDİVENŞİİRNİSAN - MAYIS 2006Sayı 8
831
Ya Ahmed ya Muhammed YA AHMED,YA MUHAMMEDOn sekiz bin alemi senin hürmetin için Yarattı Rahman olan Nur-u Bir sana verdi. Yüz yirmi dört bin Nebi ol Nübüvvetin için Peygamberler gönderdi Mührü bir sana verdi.Nişaneydi Nur senden ecdadın paklarında Kaç yüz bin yıl yıkandın Kevser Irmaklarında. Cennet gülleri vardı pembe dudaklarında Zülcelal Hünsasından Berr-i bir sana verdi.Dört büyük hak Peygamber dört büyük Kitap indi Son peygamber son Nebi ismine Emin dendi. Kur-An’ı Azümûşşân Hıra da Ayet indi Cebrail’le gönderdi Sırr-ı Bir sana verdi.Ya Ahmed Ya Muhammed Ya Canım Peygamberim Gül kokulu Kibriya’m Teni Miski Amberim. Etem-i der Miraç’ta iki Cihan Server-im Musay la perde vardı Tur-u bir sana verdi.İBRAHİM ETEM EKİNCİ. 14.09.20011.ANKARA.
111
Hasretini rüyama gömdüm Bir şarkıda hasretini rüyama gömdüm Nağmeler kalbimde çırpınırken rüzgarlara hep seni sordum....Sessizlik bir ateş, sensizlik kabus oldu gecelerime, Gülüşlerin bir nağme, ıssızlık çile oldu günlerime..Aşk bir hülya oldu sözlerimizde, Bulutlar teselli verirken gözlerimize...
36
Güneş Doğacak Sessiz at voltanı eğme başını, Pek tut yüreğini güneş doğacak… Bülbüle çevirme tespih taşını, Çek çelik sabırla güneş doğacak…Silindire dönse ezse de efkâr, Fikir suçlusuna duruşudur kâr, Savun inancını yakışmaz inkâr, Tek güzel onurdur güneş doğacak…Taş duvar soğuktur verme belini, Görüşme gününde ısıt elini, Gurbet ateşini özlem yelini, Ek beyaz deftere güneş doğacak…Kuşatan çemberin kıttır görgüsü, Özgürlüğe settir kapı sürgüsü, Isıtır bedeni yârin örgüsü, Sek halay başında güneş doğacak…Cantekin der; yaren su ver çeliğe, Kâğıttan güller yap sarı beliğe, Düşünce güçlüdür sığmaz deliğe, Bek ol ger göğsünü güneş doğacak…
91
Ey Anadolu; YİNE SEN KAZANACAKSIN! . = 000.004 = "Fedailer Mangası" Adlı Kitapta "Kemalgiller" Tanımını Yapan Yazarımız Var! Ferhat TUNÇ; ustalarını vuran bir sanatçıdır! . Ben ise; ustamla paylaşan biri! . Ferhat TUNÇ kendi ikliminde yaşayan biri! Ben ise; ustamla aynı çizgi safta! . Ferhat TUNÇ; piri ile, dünyayı gören biridir! . Ben ise; kendi gibi gören çırak! . Ferhat TUNÇ; kemalistler birliğini karanlık görür! . Yalnızım ve yalnızlıklar ışık! . Ferhat TUNÇ; organizedir! . Ben; organize değilim, hakkımı kendim ararım! . Ferhat TUNÇ organize olduğu arkadaşları ile anlatır! Ben ise yalnız anlatıda! .Ferhat TUNÇ; sadece kendisinin düşündüğünü sanan ve düşündükçe, kültürleri susturduğuna inanan biridir! . Ben ise; her kültüre, daimilikte kazanç sağlayacak makamın arayışı içerisindeyim! . Kendimce; Karadeniz Fıkrası Yazmaya Çalıştım! . Karadeniz Şivesi ile Türkçe Konuşanlar Gibi De Konuşmak İstedim! . Kültürleri Susturmayı Değil, Kültürleri Zenginleştirebilmeyi UMUT ETMELİYİZ! .
141
Doldurdun-Soldurdun+ Önce hülyalarımı, sonra rüyalarımı doldurdun Önce sevgini, sonra da aşk ateşini doldurdun Aşk mengenesiyle, saçımı sakalımı yoldurdun Nazla ömrümü bitirip, beti benzimi soldurdun02.07.2001-15:30'Aşk Ateşten Gömlek'
26
Dünya Dünyanın kapısı herkese açık, Gelen oldu, kalan olmadı dünya. Kimi üstün zekâ, kimisi kaçık, Hiç kimseye borçlu kalmadı dünya.Dünya çok rengârenk, Hakkın eseri, Cezp eder kendine, çeker her seri, Kimi boşboğazdır, kimi serseri, Yaşayıp bir ibret almadı, dünya! Kimi şeytan ile kurmuş ittifak, Her fikri hayali hile, tuzak, fak, İyilikten uzak, her emel nifak, Güzellikten hisse çalmadı, dünya! Kimi duygu yüklü, kimisi kibir, Kimi dünya bekler, kimini kabir, Kimi Azrail’i zannetmiş Cibir, Daha var mühletin, dolmadı dünya! Sarılıp, sevdiğin fani cihandır, Sen cihana yolcu, cihan bir handır, Attığın her adım bil imtihandır, Her gelen yolunu bulmadı dünya! Ders al AHISKALI, çekilsin perde! İbret almayanlar düşermiş derde, Ömürleri geçer darda, kederde, İlim deryasına dalmadı, dünya!
115
Yalnızlık bazen yalnızlık yorgun tükenmeyen bir gecenin siluetinde karanlık aramaktır kaybolmak için.herşeyi yeniden başlatmaya kurmaktır saatleri. freni olmayan duraklarda. yarını beklemektir yalnızlık tanımadığım bir adamı sende düşünmektir şu an.yalnızlık imzasız bir mektubu sana yazabilmektir imlasız. sana inanmamaktır yalnızlık...
38
Sevgi 2 Sevgi; Özlemdir, hasrettir, sevdadır Rüzgarın çiçekleri, gül yapraklarını okşamasıdırSevgi; Gözyaşıdır, ağıttır, gazeldir, şiirdir Yüreğin en derin kaynaklarından kopup gelen fırtınadırSevgi; Aşıkın maşukta, Maşukun aşıkta yok olmasıdırSevgi; Aşıkın kendisini maşukta bulmasıdırSevgi; Düşünceleri karıştırmaksızın Kâr, zarar ayrımı yapmadan Sevgilinin menfaatlerini gözetmektirSevgi; Patladı mı püskürtüğü lavlarla Dokunduğunu yakan bir volkandırSevgi; Fedakarlıktır, merhamettir Sevgiliyi kaybetme korkusudurSevgi; Yağmurun toprağa yağması Güneşin dünyayı kucaklamasıdırSevgi; Yaratanın yaratılana rahmeti, merhametidir Resûlün ümmetine şefaat gözyaşlarıdırSevgi; Kulun yaratanda yok olması Sevdiğini Allah için sevmesidir© Seyyid Burhaneddin Kekeç
79
11 Eylül Karadan kara İçim doldu yara Akşam 8.45 kala Gönül döndü hüsrana38 gün oldu Kah güldü kah üzüldü Son noktada görüldü Karşıyaka ya gömüldü5Ağustosta doğdun Sevinemedim Yıkıldım Yandım Ağlayamadım Ölümü sana yakıştıramadım.Sordular HATUNOĞLU kim diye Yüreğim yerinden oynadı yine Vardı bunda bir kinaye Gidip sordum ne var diyeKızın hasta,çok hasta Belki bırakır sizi yasta Bizimle olasın devamlı temasta Hayatının yüzde doksanı hastaolsun; yüzde onada kabul Yeterki dünyayı görsün sabi Kabüldüm sakat kalmasına dahi Ama olmadı sonu iyi
78
Gelmeyeceğini Bile Bile Beklediğim Sevgili bu gün yine hüzün ve buruk bir gece inadına uyku girmedi gözlerime saat sabahın 5 i sahilde denizin dalgalarını seyrediyorum hırçın dalgalar inadına yüzüme vuruyor hayellerimi bozmak istercesine bense aksine denizin derinliklerinde ta uzaklarda soluk sarı yanan gemi ışıklarına kiltliyorum kendimi sanki o uzaklarda birini bekler gibi özlem duyar hasratle iç çekerim gözlerim nemlenir yüreğim burkulur o özlemle öyle baka kalırım içimde biriken mutsuzluğumun zehrini denize akıtırım adeta.güneş yavaş yavaş ağarıyor ve tabiat ana uyanıyor nekadar canlı varsa güne merhaba dercesine bütün güzelliklerini sergiliyor bendeki o sır perdesi kalkıyor ve yeniden hayata dönüyorum aşkla sevdayla yeniden bağlanıyorum hayata...ve aklıma bir kaç şiir sözüğü geliyor herşey sağır sessiz içimde ne şiir ne muzıki öylesine dağılmış öyle çözülmüşümki yetsin bu hasratlik yeter diyorum özlemim.
127
Gizli Yalnızlık Gözlerinden akan damlalarda gizli usulca damlayan yaşta hayattaköşe başlarında tek başına koyduğun taşlarda içine cektiğin sigarada dumanında gizli yalnızlık
21
An Geliyor An geliyor, ‘’ya O’’ diyorlar, O’da seni sevdi mi? Senin kalbine düşen bu ateş, yandığına değdi mi? Susuyorum bir anda, sessizlik kaderim oluyor. Çöldeki vaham, gökyüzündeki bulutum ne varsa kayboluyor. Uzaklaşıyorum ufaktan, boynum bükük, yaralı… Benim bu halimi gören kim varsa, gidişimden gittiğini anlıyor.
46
Bozlak elbet öksüz olur.. halk döner etrafı leş et caz müzik popu solur ansızın gidince Neşet bozlak elbet öksüz olurher daim şairi ezil ne gülü kalır nede zil etrafın kepaze rezil bozlak elbet öksüz olurhep eli akıllı cebiz ve sanatta düştü nabız hiç üretme hepsi kabız bozlak elbet öksüz olurperuğu takıp nice kel ne modası geç ne çek el arabesk piyasa tekel bozlak elbet öksüz olurhislenip derine dalma yarım elma gönül alma çal gitar şu sazı çalma bozlak elbet öksüz olurşimdi müzik ardı koşan kıbleyi kabeyi şaşan var mı gayrı Hacı Taşan bozlak elbet öksüz olurkişi koşup aldı hazı yıldızı da geçti hızı kalbi sarsa bile sızı bozlak elbet öksüz olur..
111