poes
stringlengths
103
153k
poe_length
int64
21
20.9k
Bir Türlü Diyemediğim Duygularım Bir türlü diyemediğim duygularım, Her gece yarısı, kaçıyor uykularım, Ben de ki gönül yarası, kaygılarım, Bir türlü diyemediğim duygularım.Alan alsın satan satsın diyemem, Kâlbimde fırtınalar eser diyemem, Fakirler açken, doyasıya yiyemem, Bir türlü diyemediğim duygularım.Bu vatanın bağrında nice şehitler, Onların adı Mehmet hepsi yiğitler, Vatan için cânım feda der mertler, Bir türlü diyemediğim duygularım.Allah peygamber yoludur davaları, Dünya malı ile olmaz, bir davaları, Bu vatana kast edenlerle davaları, Bir türlü diyemediğim duygularım.Yusuf Önder Bahçeci-26/04/2007-Gaziantep
78
Dünyadaki Cennet İstanbul Çamlıca ya çıkıp seni seyretmek Vapura binip boğazı dolaşmak Uçan martılar la seni konuşmak Bir başkalıktır başkalık İstanbulHer bir karende Tarihi solumak Beyoğlu Şişli de Sanat koklamak Güzelliği sende doğru yaşamak Bir başkalıktır başkalık İstanbulGaribanın aşı sensin İstanbul Hastanın ilacı sensin İstanbul Kültürün başkenti sensin İstanbul Dünyadaki cennet sensin İstanbulRessamın Tuali sensin İstanbul Şairin ilhamı sensin İstanbul Kentlerin sultanı sensin İstanbul Dünyadaki cennet sensin İstanbulBu kadar güzellik söyle nerde var Deniz var Tarih var Sanat var İş var Varların Düşlerin şehri İstanbul Dünyadaki cennet sensin İstanbulBenzemiyorsun Paris’e Roma’ya Medeniyet Tarih sensin İstanbul Seninle yaşam kolay değil amma Dünyadaki cennet sensin İstanbul(17.04.2006)
104
Karşıtlık Açık konuşalım ayıp değil Donumuz dizimize düştü Bu iş fizikle mantıkla kapanmaz Elâlem yoksulluğumuzu gördüBiri çıktı durumu açıkladı size Siz de bir başkasına anlattınız Şunları dediniz utanmak aklınızdan bile geçmedi Herifler beyim düpedüz hürriyete aşeriyor Ama bir düşünün hele bir iyice düşünün Beni severseniz eve gidince de düşünün Yoksulluk nerde donsuzluk nerde Hele yoksulluk dediğin ....................
57
Uyan kalk... şöyle bir dolan devran döner sen nerdesin? kötülük kol geziyor içinde yalan vuruyor alnından hiç acımadan. atıyor kör kuyuya, bir yavru, bir yenidoğansen uyursun, bir dönde dolan kötülük kol geziyor içinde yalan hey sen! ! ! sevgiye inanan kalk... şöyle bir dolan artık uyan, uyan...
47
Fransız Lejyonundaki Asker Patlamış gözlerini Bağır bağır bağırıyor Durmadan konuş konuş diyor Suçsuz insana Sanki kendini Ulusların,dağların,şehirlerin Kahramanı sanıyor Lejyondaki asker Birkaç kuruşluk bir adam işte Bir duble rakıya bile değmez İçilen viskiler karşısında Halbuki korkak bir it gibi Kuyruğunu sıkıştırır sokaklarda Bacakları arasına Ama bir görevde görmeyin onu Bir kahraman kesilir Alnından,göğsünden vurdukları için. Lejyonda bir asker işte Birkaç kuruşluk bir adam Bir duble rakıya değmez İçilen viskiler karşısında Vurdukça alır kanlı primini Nasılda yuvarlar midesinde Vurduklarının kanı ile hiç durmadan. Korkaktır Yürekli sanır kendini Dost sanır çevresinde olanları Hiç dostu yoktur aksine,yalnızdır ölümüne Bağırıyor elleri,gözleri bağlı insana Konuş konuş diye Kendini ulusların,dağların,şehirlerin Kahramanı sanan lejyonda bir asker Birkaç kuruşluk adam işte Bir duble rakıya değmez İçilen viskiler karşısında.
120
Denizolgun Geliyor - II Sevin Antalya sevin Denizolgun geliyor Şenlensin gönül evin Denizolgun geliyor.Kavuşmaya az kaldı Bayrak olmuştur adı Antalyanın evladı Denizolgun geliyor.Her şeyde bir hikmet var Pek çok ders ve ibret var Hem himmet hem hizmet var Denizolgun geliyor.Hikmet var, etme merak Gel tereddüdü bırak Işık ışık, bayrak bayrak Denizolgun geliyor.Ufuk aydınlanacak Türkiye uyanacak Görün neler olacak Denizolgun geliyor... 18 Haziran 2007 A n t a l y a
70
Yine Güneşli Bir Bahar Gününde Yine güneşli bir bahar gününde İçim mutluluk ve neşe dolu Yalnız değilim yanımda bütün sevdiklerim Yüreğimde ne acıya yer kaldı ne üzüntüye bugünHayallerimde hep yükselirdim göğe Uzanırdım parlardım yıldızlar gibi öylece Kapatırdım gözlerimi yavaşça narince İçimdeki sevinç yaşanılamayacak derece
44
Heybem hayat dolu Geçen gençlik yıllarım Heybem hayat dolu Dağlar kadar sevgi yüklüyüm Deryalar kadar gönlüm Mutluluk yolunda ümitliyim Irmaklar gibi çağlar Nehirler gibi akar Geçen gençlik yıllarım Heybem hayat dolu Ruhum fezaya yükselir Zerrelerle raks ederim Her bir gecem ayrı alem Zaman içinde zamandı Geçen gençlik yıllarım Heybem hayat dolu Sevmek, ruhun gıdası Merhamet, aşk deryası Ummanlara dalardı ruhum Bana eş arkadaştı Geçen gençlik yıllarım Heybem hayat dolu Madem mutluluk ümidim Hangi alemde, hangi hayatta. Bütün meselem, sadece Hayatın sahibi, ALLAH derim.
83
Bir SABAH YÜRÜYÜŞÜMDEN.. Yolun bir yanında Çamlar,öbüryanında Çınarlar; Duaya açılmış gibi,yüksek-yüksek Palmiyeler… Grileşmiş hep tepeler,Sahilboyu,ıssız,sessiz; Yeşile hasret bahçeler..Yürüyorum gene sensiz… Sisli tepelerin sırtı,kıyılar otsuz,çiçeksiz, Denizde yok bir kıpırtı..Karşı dağlar yeşilliksiz! . Gariplik sarmış yolları..Kayıp,rüzgârın nefesi… Kırılmış ağaç dalları..Duyulmuyor bir kuş sesi… Gariplik beni ürküten..Sensiz hüzünlüyüm,zaten! .. ——- Tempolu adımlarıyla, Bakınmadan sağa-sola,Sahilboyunca,yalınız; Tekbaşına yürüyen Kız…Biliyorum,O bir yetim.. Konuşmak değil niyetim.. .. Sabahları rastlıyorum, O’nu biraz tanıyorum..Hep aynı spor kıyafet.. Uzaktan bakınca…Afet! .Görünüş biraz bakımsız; Kaşına çekmemiş cımbız…Hafif solgun dudakları, Zarif burun kanatları…Şal’i,rengarenk oyalı, Saçı kızıla boyalı.Endam heykeli andırır… Afrodit’i kıskandırır! ..Gûya çaktırmıyorsa da.. Güzelliğinin farkında.. — Ezilip-parçalanmasa,kahpe feleğin çarkında! .. Ne olsa,zor,Kız evlâdı; zaten “.Yok Kadın’ın adı..”! Dilerim ki,O da birgün yuva kurar,dernek-düğün… Ömrünce Eş’i kolunda,yürürler ÇUĞRA yolunda…-ERDEK 18.01.2008 /ÇUĞRA YOLUNDA.
120
Ey Güvercin Bir haber ver sevdiğimden ey güvercin gül bana Müjdeler ver neş’e saç gönlüm sevinsin gül banaHoş haberler söyle kıldan ince boynum Hak Söz’e Sen kanat aç gel şu gönlüm hep esîrin gül banaMâviliklerden uçup gel aşk muhabbet şevk getir Nevbahâr gelsin şu mahzûn gönle ilkin gül banaVarsa müjden Son Nebî’den bend olur âlem sana Sen nazar kılsan boyun eğmez mi şâhin gül banaHak Rasûl söyler inen son vahyi gel ondan oku Bir huzûr sal gönle ummanlarca engin gül banaRahmetinden bir bahis aç Rabb-i Rahmân’ın bana Gönlü kılsın mutmain cennetçe sâkin gül banaGurretülaynım güzel yüzlüm Habîbullâh için Övgüler düz pek lâtîf pek tatlı nârin gül banaGel selâm olsun o dosttan misk ü amberler getir Cennetin ıtrıyla gel âsûde dingin gül banaGel selâm olsun o cândan inci mercânlar getir Lâ’l ü yâkûtlar saçıp mes’ûd edip in gül banaBir selâm mektûbu yazsam sen de sunsan yârime Bir haber ver sevdiğimden ey güvercin gül bana
153
Düzyazı: Eleştiride Eğilimler ELEŞTİRİDE EĞİLİMLER ________________________________________________________ Eleştiri, bir sanat eserinin onu profesyonelce bir gözle inceleyen bir kişi için getirdiği izlenimler ise sanat eseri çoğu kez çok karmaşık yapılar sunabileceği için, yapılan değerlendirmeler de o derece değişik bakış açıları ve düşünceler taşıyacaktır. Her eleştirmenin inancı, yetişme biçimi, anlayışı, onun esere yaklaşımındaki farklılığı doğuracaktır. Kimi eleştirmenler bir eserin kendisine çok fazla önem verirlerken, diğerleri başkaları ise bir eseri hazırlayan şartları ve sanatçının anlayışını eleştirmeye çalışırlar. Bu geniş perspektif içinde çok değişik eleştiri yaklaşımları doğar. Aslında eleştiri çeşitlerini ayırt etmeye çalışmadan önce belki de yapılacak şey, eleştiri altında toplanan ve yazılan edebi nevileri ortaya koymaktır. Bunları sayabiliriz: A. Eleştiri, B. Polemik,C. Tanıtma, D. Değerlendirme, E. Deneme, F. Edebiyat Tarihi, Felsefesi çalışmaları; G. Anlambilimsel çalışmalar. Bütün bu çalışma alanları birbirinden farklı olmakla birlikte zaman zaman bir birinden ayırt edilmemektedir. l. Diakronik Yaklaşım (Retrospektif) Bu yaklaşım içinde eserin sanat tarihi içinde aldığı yer betimlenmeye çalışılır. Aslında retrospektif anlayışta bir eser bir sanatçının sanat yaşamı içinde nerede yer alıyorsa,o yer gösterilmeye çalışılır. Sanatçının önceki ve sonraki eserleri nelerdi ve bu eserler arasında tarihi açıdan etkileşim nasıl olmuştur. Son eseri hazırlayan şartlar nelerdir. Tarihi bakış açısından bütün iç ve dış etkileşim koşullan gösterilmeye çalışılır. Bu konuda T.S. Eliot'un söylediğine kulak verınek gerekir: 'Hiç bir ozanın, hiç bir sanatçının tek başına tam bir anlamı yoktur. Onun anlamı, değerlendirilmesi ölmüş ozan ve sanatçılarla olan bağının değerlendirilmesidir. Ona tek başına değer biçemezsiniz; karşıtlık ve benzerliklerini belirmek için, ölmüşler arasına yerleştirmeniz gerekir'. 2. Senkronik yaklaşım: Bu anlayış eseri çağdaş yapıtlarla karşılaştırmaya çalışır. Eser kendi çağdaşları arasında ne gibi yer tutmaktadır. Gerçek bir yenilik getirmiş midir? Yaratılıcılığı yönünden diğer yapıtlara göre ne gibi üstünlükler göstermektedir. Bu sorulara yanıt getirmeye çalışılır. Genellikle diğer ülkelerdeki sanat eserleriyle ortaya konulan sanat eseri arasındaki ilişkiler bulunmaya çalışılır. Eleştirmenin işlevi sanat yapıtını tanıtmak ve değerlendirmektir. Eleştirmen bunu yaparken diğer yazarlarla söz konusu sanatçıyı sık sık bir arada görmeyi, onların eserlerinin benzeyen ya da ayrımlaşan yönlerini göstermeye çalışır. Bir eser tek başına çok fazla bir şey ifade etmez ama onu başka eserlerle karşılaştırdığınız zaman onun anlamı ortaya çıkar, değeri yada değersizliği anlaşılır. Julien Benda 'Karşılaştırmalı Eleştiri'yi' eleştirilerin en yücesi olarak görür. Croce ve Eliot bu konuda daha da ileri giderler. Onlara göre, karşılaştırma yalnızca estetik eleştirinin değil, edebiyat tarihinin de bir ilkesidir. Nitekim, geçen yüzyılın ikinci yarısından beri 'Karşılaştırmalı Edebiyat Tarihi' diye yeni bir bilim kolu doğup gelişmiş bulunmaktadır (Bezirci, 1 00) . 3. Eserden hareket etmek:. Bu durumda eleştirmen eseri sanki öncesiz ve sonrasız bir yaratı olarak kabul eder ve erdemlerini kendine göre getirdiği ölçülerle ölçmeğe, değerlendirmeye çalışır. Çünkü gerçek bir sanat eseri çok yeni kalıplar ve anlayışlar ortaya koyar ve çoğu kez kendinden önceki değer yargılarıyla değerlendirmeye fırsat bırakmaz. Yaratılan gerçek bir sanat eseri öylesine 'biricik' bir yapıttır ki onu daha geri yada düzeysiz eserlerle karşılaştırmaya çalışmak haksızlıktır. Her sanat eserini oluşturan iç ve dış öğeler vardır. Biçime ve öze ilişkin öğeler saptanır; bu öğelerin nasıl çalıştığı ve ne gibi özellikler taşıdığı gösterilir. 4. Edebi sanatlar: Edebiyatın temelini oluşturan bazı beceriler ve söz sanatları vardır. Sözcüklerin seçimi, özgünlüğü; söz dizimi; dilbilgisi kurallarının doğru olarak uygulanması; uzak çağrışımlar; benzetmeler; ve daha nice söz sanatı ilgili sanat dalının değerlendirmesinde işe koşulur ve parça yada kitap bütün bu söz sanatlarının ışığında yeniden,derinden incelenir; erdemleri eksiklikleri gösterilir. 5.Yazardan hareket: Yazar-eser ilişkisi bazı eleştirmenlerin kafasını çok yormuştur. Belirli bir sayıltıya göre, yazar eserini yazarken kendi hayatından ona çok şeyler katar. O zaman, eğer yazarın yaşamını, çektiği acıları, yaşadığı yerleri, aşklarını, sevgililerini, ailesini vb. çok iyi bilirsek, eserin yapısını anlamak çok daha kolay olacaktır. Yine bu sayıltıya göre, edebi eserler insan hayatının aynasıdır. Eğer eseri çok iyi inceleyecek olursak, yazarın yaşamına, psikolojik yapısına ilişkin de çok şeyler söylemek mümkün olur. Buna göre, yazılan hiç bir şey insan yaşamının veya görgülerinin, yaşantılarının dışında değildir. 'Düş' diye bir şey yoktur. Yazar ne uyduruyorsa, ne yaratıyorsa bunları kendi yaşamında veya başkalarının yaşamından çıkararak yazmaktadır. Yaşamın dışında, insan deyimlerinin dışında başka bir şey olamaz. Doğal olarak bu düşünceye göre Jules Verne'in 'Aya Seyahat' kitabını; ve yazılan onca bilim kurgusal kitapların yazılma mekanizmalarını açıklamak kolay olmayacaktır. Asım Bezirci (1963,78) 'Bilimden Yana) adlı eleştirme kitabında bu çeşit eleştirmenler için şunları söylüyor: 'Birtakım eleştirmenler ise eseri ve onu hazırlayan çağla çevreyi bir yana bırakırlar. Yalnızca sanatçıyı, sanatçının özel düşünüş ve yaşayışını ele alırlar. Onlar için sanatçı (insan) önce, eser sonra gelir. Hatta gelmese de olur. Eser sanatçıyı tanımak için bir 'araç' olabilir. Sainte Beuve, aşağı yukarı bu tür eleştirmenlerdendir. Ona göre, 'eleştirmek geniş ölçüde edebi portre sanatıdır..' demektedir. 6.Estetiksel Değerlendirme: Bu alanda yapılan eleştirme daha çok estetiksel değer sınıflamalarıyla ilgilidir. Yani, güzel, trajik, komik vb. sınıflamalarıyla ilgilidir. Değerlendirmeyi etkileyecek etmenler içine sanatçının dünya görüşünü, ahlak normlarını, çıkarlarını, gereksinmelerini ve ülkülerini sokabiliriz. Eleştirmen de bütün bu etmenlerle ilgilenmek zorundadır. 7. İdeolojik yaklaşım: Bazı eleştirmenler belli bir dünya görüşüne sahip olup, eseri, eserdeki bütün olguları aynı dünya görüşünün çizgisi içinde ve onun açısından görmeye çalışırlar. Bu bakımdan eleştirideki tutumları da aynıdır. Eğer eser kendi dünya görüşüne yakınsa, o eser ilke olarak iyidir; görülmelidir, okunmalıdır. Kendi dünya görüşünde olmayan eserleri görmek için de çaba harcamazlar. Çünkü karşıt dünya görüşünde olan eserleri zaten, bakılmaya, incelenmeye değmez bulurlar. Eğer eser kendi dünya görüşlerine yakınsa, o zaman ne derece yakın olduğunu, benzer eserlerle farklılığını, ayırımlarını göstermeye çalışırlar. 8. Felsefı yaklaşım: İdeolojik yaklaşımda olduğu gibi eleştirmen incelediği eserde bağlı olduğu felsefe akımının özelliklerini bulmaya çalışır. Eleştirmen bir veya birden çok felsefe akımının etki- sinde kalmış olabilir. Örneğin, eseri Varoluşçu açıdan ya da Epistemolojik açıdan incelemek isteyebilir. Kahramanların davranışlarını bu açıdan ölçebilir. Genellikle her iyi sanat eseri çok yeni bir dünya getirir. İşte o dünyanın algılaması ve içine girilebilmesi, düşünsel yapısının çözümlenebilmesi için felsefeden yardım almak gerekebilir. Eleştirmen genellikle kendine özgü çözümleme araçları kullanır. Bu çözümlemeyi yapabilmesi için felsefe iyi bir araçtır. 9.Psiko-sosyal yaklaşım: Bir eserin psikolojik kaynakları ve olayların yer aldığı çevrelerin toplumsal oluşumu eleştirmenin ilgi odaklarından biri olmuştur. Her bir kahramanın psikolojik yapısını, dinamiklerini saptamak, nedenlerini ortaya koymak; yazar-kahraman özdeşleşmesinin etkileşim yapısını ortaya koymak eleştirmenin görevlerinden biridir. Hangi çevreler ne gibi sanat eserlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Çevre-yapıt ilişkisinin ortaya çıkanlması, bu çeşit eleştirmelerde görülür. 10. Bilimsel yaklaşım: Bilimsel yaklaşımda daha çok istatistik biliminin yardımlarından yararlanılmaya çalışılır. Sanat eserindeki bir çok veri sayılamalara başvurularak sayılır dökülür. Örneğin bir öyküde kaç tane 've' kullanılmıştır; 'düş' sözcüğü kaç kez kullanılmıştır; 'düş' sözcüğü kullanılmamışsa, 'hayal' sözcüğü kaç kez kullanılmıştır.. Bütün bu durumlar yazar ve eserine ilişkin farklı değerlendirmeler ortaya koyacaktır. Neler sayılabilir? Eleştirmenin önemli gördüğü hemen hemen her şey. Doğal olarak bilimsel yaklaşımdan sadece kuru bir sayılama olgusu aşılamaz. Bilimsel yaklaşım biraz da bilim adamlarının yaklaşımını gösterir. Tarafsız, belli denencelerden hareket eden ve belli sonuçlara, genellemelere varmaya çalışan bir tutumu. Bu anlamıyla eleştirmen bazı neden sonuç ilişkilerinin de peşine düşecektir. Bir sonucu yaratan tek neden mi vardır; yoksa tek neden birçok sonucu mu yaratmıştır; neden belli midir, değil midir? Bütün bu sorulara mantıksal ve çözümlemeli yaklaşım içinde yanıt getirmeye çalışacaktır. 11. İzlenimci Yaklaşım: İzlenimci yaklaşıma, öznel yaklaşım da denebilir. İzlenimci yaklaşımda yazar eserden yola çıkar fakat eseri bir tez olarak kabul edip genellikle yeni bir antitez ortaya sürmeye girişir. Eser onun için bir bahanedir. Önemli olan eleştirmenin söylemek istedikleridir. Bu yaklaşımdaki eleştirmenler eleştirmeyi bilimsel bir alan olarak kabul etmezler, daha çok onu 'deneme'ye yakın görürler, bu bakımdan bu çeşit eleştirmenler eleştirirken yeni anlatı özellikleri geliştirirler. Bu çeşit eleştirilerde gerekçesiz yargılar; arkadaşça tutumlar ve akıldan çok duygular rol oynar. Türk edebiyatında Nurullah Ataç daha çok izlenimci bir eleştirmen olarak tanınır. Zaten Ataç'm kendisi de tam bir eleştirmen olmadığını şöyle ifade eder: 'Bir sanat adamı olmaktı, sanat eserleri yaratmaktı dileğim' (Ataç,94) . 1 2. Nesnel Yaklaşım: Nesnel olmak bir bakıma bilimsel eleştirinin de niteliğidir. Nesnel olmak esere karşı ve onun yazarına karşı tarafsız olmaktır. Bazıları eleştirmenin yetişmesi, eğitimi dolayısıyla belli bir düşünsel yapısı olacağını, bu bakımdan eleştirmenin tarafsız olmasının zor olduğunun belirtiyorlar.1 3. Yapısalcı Yaklaşım: Eserin dilbilimsel yapısını ortaya çıkaran 'Yapısalcı Eleştirme'de metinden yola çıkılır. Metindeki her öğenin diğerleriyle ilişkisi gösterilmeye çalışılır. Her sözcüğün metinden doğan anlamlarının, diğer metinsel ilişkilerini ve alan öğelerinin dilbilimsel değerlendirmeleri su yüzüne çıkar. Bayrav 'Bugün, eleştirinin izlenimsel yargılardan kurtulup nesnel ölçütler üzerine kurulması gerektiğinden kimse kuşku duymuyor,' diyor Dilbilimsel Edebiyat Eleştirisi adlı yazısında. (Bayrav,45) Eleştirme bir kötüleme ya da arkadaş işi bir övgüleme değildir. Belli bir parçanın, metinin, şiirin, öykünün, kitabın değerlendirilmesi,okuyucuya tanıtılmasıdır. İyi bir eleştirme iyi bir esere değer katar, onun değerini unutulmaz kılar, geniş topluluklara tanıtılmasını sağlar. Yalnız edebiyat eserinin okunması, bize pek fazla bir şey katmaz, fakat çeşitli eleştirmenlerin karşılıkla değerlendirmeleri arasında kendi düşüncelerimizin durumu, bizi eser karşısında etkin duruma geçirir. Eseri artık kendi malımız gibi savunabilir ya da onu yeni değerlendirmeler karşısında yalnız bırakıp kendi edebi ve sanat anlayışımızı yeniden değerlendirme durumunda kalabiliriz. Eleştirmen eser, yazar, okuyucu üçlemesinin arabulucusu belki de haklı olarak araya giren dördüncü öğesidir. 14. Anlatıbilim (stilistik) : Anlambilim de denilen yeni dilbilim alanı bir eserin söylemiyle ilgilenir, Her eser bir bütündür. Eserin incelenmesi anlatının (üslubun) incelenmesidir. Eserin diline önem verilmelidir. Ancak dilden hareket ederek bir edebiyat yapıtının özüne varabiliriz. (Spitzer,32) Çağdaş eleştirme anlayışı içerisinde bazı ölçütler koymak gerekirse, şunları söylemek ' mümkündür: 1. Sanat yaratmadır. Ondan 'güzel' olması beklenebilir.0ysa eleştiride bir eser söz konusudur. Onun değerlendirilmesi gerekir. O bakımdan eleştiri 'doğru' olanla ilgilidir. 2. Eleştirici olabildiği kadar nesnel olmalıdır; bunun için gerekli yöntemleri, teknikleri, değer biçmeye en elverişli ölçütleri bulması gerekir. Eleştirme eseri okuyucuya doğru yöntemler kullanarak tanıtma olayıdır. Bunun çok değişik yöntemleri vardır. Fakat çağdaş eleştirmenler bütün bu yöntemleri eklektik olarak kullanmaktadır. Her bir yöntemin mutlak doğru olduğu hiç bir zaman savunulamaz. Zaten gereği de yoktur.Kaynakça: Ataç, N. Okuruma Mektuplar, İstanbul, 1958. s. 97. Bayrav, Süheyla. Dilbilim, I.Ü.Y.D.Y.O., 1976,45 B e z i r ci, Asım. Bilimden Yana, İstanbul:Oluş Yay. 19 6 3. Eliot, T.S. 'Geleneksel ve Bireysel Yeti', (Çev.Akşit Göktürk) ,Yeni Ufuklar, 1.7. 1960. Spitzer, L. Dil İlmi ve Kelime Sanatı. (Çev. Fikret Elbe) . Üç Makale, s. 32.1995
1,614
Ben Bir Öğretmenim Ülkü bende, vatan bende, yurt bende, Toplum bende, aile bende, fert bende, Hüzün bende, sevinç bende, dert bende, Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Bebeklerin rüyalarda uykusu, Pür-ü pak olan içli duygusu, Geçmiş ile geleceğin saygısı, Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Bitmeyen enerji bende mevcuttur. Hem üç yüz altmış beş günde mevcuttur, Geleceğin kökü “dün”de mevcuttur, Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Tüm muştularla esen yellerde ben, Uçurtmayla uçan hayallerde ben, Yediden yetmişe gönüllerde ben, Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Uzakalarda benim, yakınlarda ben, Kabzalarda, kılıçta, kınlarda ben, Tuna boylarında akınlarda ben, Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Şeyh Edebali’nin rüyası bende, Ertuğrul Gazi’nin duası bende, Bugünle yarının imzası bende, Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Hazreti Musa’nın asasıyım ben, Ferhat’ın Şirin’e sevdasıyım ben, Bilim ve tekniğin dünyasıyım ben, Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… S.Sebahattin KARADAĞ
140
İstanbul Tarihtir İstanbul'u gönüllerde şahlandıran Bu şahlanış içindir ki şehitler, ecdadlar alan Bir umuttur bir sabırdır bir davadır Bu uğurda akan kanlar İstanbul'uma fedadır Korkama istanbul'um arkanda Resul Var Bir yanda Eyüp.diğer yanda Yuşa'n var Maneviyat kokan her adım sokaklarında Ezanlarla başlayıp biten günlerin var bir heves bir tutku sana Piyerlotoden bakmak Bir boğazın var mümkünmü seni untmak sende yaşamak seni yaşamak seni bilmek Ne güzel muhabbettir İstanbul seni sevebilmek Adım adım tarih kokan sokaklarından Bir mühür gibi gökdeki kubbelerinden Gönlümde taht kuran o fedailerinden Ayırma Yarap beni bu ruhlu İSTANBUL'DAN
91
Nasıl Bir Gençlik?(makale) Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?Bu konuda yeterince net miyiz? Toplumdaki değişik kesimlerin kriterleri veya idealleri birbirine yakın mı?Peki ülke gençleri ve dünya gençleri yeterince tahlil ediliyor mu?Anketler analizler yapılıyor mu?Tüm bunlar sağlıklı bir planlamaya dönüşüyor mu? Sorduğum hiçbir sorunun cevabı tatmin edici bir 'evet' değil bence... Bu ülkede dindar bir gençlik yetiştirme ideali var.Vatansever bir gençlik ideali de var,sorumluluk ve vefa duygusuna sahip bir gençlik isteyen de var;Geleneklerine,örfüne,tarihine bağlı milliyetçi bir gençlik isteyen de..Sorgulayan,insanı merkeze alan,evrensel düşünen,dayatmacılığa karşı yaratıcı insan yetiştirme hayali de var.Peki bütün bu istek ve idealler ,ülke ve dünya gerçekleri esas alınarak bir süzgeçten geçirilebilmiş mi? 'Hayır' . Analizler yapılıp bunun ışığında 50-100 yıllık eğitim projeleri siyaset üstü bir özen gösterilerek hazırlanabilmiş mi? 'Hayır'. Ortaöğretim kurumlarımıza bakıyorum da hiç bir uygulama tarafsız bir harmandan oluşan ideal bir gençlik yetiştirme amacında görünmüyor. Çocuklarımız ağır bir ders yüküyle karşı karşıya bırakıldığı için, velilerimiz karne başarısıyla övünür hale gelmiş;liseler üniversite başarısını başarı karnesi kabul etmiş durumda.Öğretmenler bu acımasız yarışın,sınav yoğunluğunun ahlaki zaafa uğrattığı öğrencileri sınıflarda vukuatsız tutmayı neredeyse başarı sayacak hale geldiler. E! O zaman hani ideal gençlik?Bu gençlik okullarda yetişmeyecek de nerede yetişecek?... Bence kağıt üzerinde başarı yaratmak,istatistikleri ters yüz edip başarısızlıkları saklamak ve sadece üniversiteyi kazanan robot öğrenciler yetiştirmeyi başarı saymak kendimizi avutmak olur.sonuçlar bu gün yaşadığımız gerçeklere dönüşür o zaman.Yetişen insanlar ,ne olurlarsa olsunlar;Milletvekili,bakan, yargı mensubu ,gazeteci,asker,polis...kendi muhakemeleri olmadığı için gücün kuklaları haline gelir, kul olurlar. Bu durumda ne yapmamız lazım? Sorusunu güçlü ve samimi bir şekilde kendimize yeniden sormamız lazım.Yeniden gençlerimize dönmemiz lazım. Çocuklarımızı barışçı, evrensel düşünen,uygar ,cesur; aynı zamanda kendi değerlerine de saygılı,vatanseverler haline getirmemiz lazım. Kanundan, yasadan yönetmeliklerden önce zihniyeti değiştirmek gerek diye düşünüyorum. bu da ancak ve ancak eğitimle olabilir inancındayım. Cenap Şahabettin 1900'lü yıllarda ''Suistimale müsait olmayan kanun yoktur;kanun değişir,suistimalin şekli değişir.'' derken 2017' de sözünün hala bir öğüt yerine geçeceğini bilseydi kahrından ölürdü. Bu nedenle bir an önce zihniyet değişikliğine ihtiyaç var bu ülkede o halde herkesi kucaklayan büyük eğitim projeleri yapmaya soyunmalıyız hem de hiç vakit kaybetmeden...
330
Döne Döne Kan Mürekkebi Menzil dışı, kanat yordamı yüksek uçar hüma kuşu kibir üstüne fikir geliştirir tüyü de kuru! Ah evet, nereden bilsin o ileri cephede ilke çalışanları döne döne kan mürekkebi tahrikle gelişen tarih döne döne sıkıntılı nakarat zulmü, egemen zulmü besleyeli alkışlar şişirme cesaret, sunak şölenidir o alkışlar geri tepsin de gör; kanın gelinciğe yansıyan gümbürtüsünü ol ki; zehirli bir böcek girse nar çiçeği gamzesine vurgun acıdır karayı, egemen karayı berkiten zifir döne döne zehir zemberek sevda cephesinde şiir çalışanları muştu olarak sevgi sektirir imgelem burcuna döne döne zirve zaferi bütün renkleri kaynaştıran alkım usun eşiğinden içeri gümüş söz; simli kamçı yerine tetiklemiştir sesi mavinin, egemen mavinin sözdizimine döne döne dönüşen imge nariçi kan bedeli, şiir ırmak yayıldıkça derinleşir Arif Madanoğlu Kum Dergisi Ocak 2002 sayısı
128
Sevgi-Güzel Sevgi güzeli düşünde görmüş Kaçarken pembe örtülü ormandaSevgi güzelin peşine düşmüş Arı çiçek ararken ilkbahardaSevgi güzelin yanına ermiş Soluk soluğa ve gerçek anlamdaSevgi güzelin elini öpmüş Şaşırmış dağlar taşlar uzaklardaSevgi güzelin yanında ölmüş Çatlamış hırsından yüz aynalarda
38
Duy Sesimi Karadeniz Mavisi sensin Yeşili ben Dalgalarına ortak olsun Martılar. Çığlıklarında bulalım kendimizi Türküler yakalım beraber Halay tutalım tulum sesinde Sen sağa sallan ben sola Hemşin horonunda ter bassın Bağrımızı, Sarhoş etsin yosun kokusu.Nasıl anlamazsın Karadeniz nasıl Kıyılarında bende varım oysa Akıtırım göz yaşlarımı sana Ulaşamaz ağlayışlarım uzaklara Haber bile salamam yare Kalakalırım bu uzak ilde.Ses veremez misin artık Duy sesimi Karadeniz duy Ya beni de al yanına Ya da gel ortak ol gözyaşlarıma Ağlayalım beraber.
77
Sessizlik Sessizlikkimsenin bilmediğini kime anlatasın ki anlayacağı varsa birilerinin ve anlamaktan yılmışsa sessizliği seviyorsa bazıları bazıları gürültücü bir sessizlik içindeyse buna karşı bir yerden başka bir yere giderken adımlarını sayıyorsan bir zaman sonra kaçmak istiyor koşmak istiyor sormak istiyor cevaplamak istemiyorsan ve kaçmak aslında gürütünün ortasında kaybolup giden bir sessiz ansa o an belki de karmaşa belki de çıkış belki de sen neyin ne olduğu belli mi ki çoğu zaman?
70
Tanrı Güneşi Aşk akla gelince Tir tir titriyor Kalbi insanın Yalvarmak geliyor aklına Tanrı’ya Yalvarsan nafile Yıllar önce yalvarmıştım Dileğim kabul edildi Ama yıllar sonra aşk sustu Küstüm otları girdi aramızaYine yalvardım Tanrı’ya Tanrı güneşi doğdu yüreğimeSevmek güzel Aşk daha güzel Acı verirse eğer Yüreğimde yangın olurYine yalvardım Tanrı’ya Tanrı güneşi doğdu yüreğimeYanarım yanarım Aşksız geçen günlerim Buz tutar gönlümdeBu nasıl Tanrı’m Can gözlerinde güneş doğuyor Işıkları akıyor gönlüme Aydınlanıyor kalbimYine yalvardım Tanrı’ya Tanrı güneşi doğdu yüreğime
77
Avşar Yörük Obaları 2 Avşar yörük için sabah erken olur. Avşar yörük kızının erkeği için gün, yıldızlar gökyüzünden kayıp olmasıyla başlar. Güneşin doğması beklenmez. Zaten keçiler, kuzucuklar melemeye, horozlar ötmeye, köpekler havlamaya, sığırlar böğürmeye, eşekler anırmaya, atlar kişnemeye başlar. Zamanı gelince erken yatmak erken kalkmak gerekir. Bu nedenle sağılan sütler yayıklanarak yağları alındıktan sonra kazanlarda akşamdan kaynatılır, yoğurtlar çalınır, çökelekler basılır peynirler kesilir. Yatma zamanı gelince de yaylada çadırda iseniz, kızıl kilimler çıkartılıp üzerine keçi dersinden işlenmiş postlar serilir. Koyun yününden yorganlarla yatılır. Keçi postları kışın sıcak yazın serin tutar. Avşar sabah kalktığında aile içinde görev taksimi yapar, gözlemeler, gartmerler içine de peynir yumurta gibi nevaleler bohçalanarak azzık yapılır,, Bağa, bostana, tarlaya, sürüyü sağmaya gidecek olan, azığını alarak ata veya eşeğe binerek yola koyulur, çobanın azığı kesinlikle unutulmaz, unutulduğu zaman çoban ceza olarak o gün bir keçi veya koyunu keserek kendine azık yapar.. Eşeklerle eli bakraçlı sürüyü sağmaya giden genç kızlar. Sürülerin yanına varınca, gençlerle keçi ve koyunlar arsında bir koşturmaca bir boğuşma başlar, yakaladıklarını kadınların yanına getiren gençler bir eşeğe biner gibi keçi veya koyunu bacakları arsına sıkıştırarak kızların keçileri daha rahat sağmasına yardımcı olurlar. Bu kovalamaca da çıngırak sesleri sanki için için ağlar, bazen ıslık olur bazen nara; beklide yurtların acılarını, sevdalarını anlatır. O ses bazılarının yüreğini dağlar, bazılarının gönlünü coşturur Bazıları için ayrı ayrı anlamı vardır. Çıngırak seslerinin. Çıngırağı kayıp olduğu için ağlayan çok çona çoban bilinir, bir sevdadır o Avşar için...Alaca karanlık olunca çöker sessizlik ortalığa, sessizliği bozar koyunların yayılmaya gidişi. Ama yinede sesizdir koyunların yürüyüşü usul, usul süzüle, süzüle yürür koyunlar, arada bir karabaş veya güdük havlar salar korkuyu dağlara. Elbet canavarlarda boş durmaz bekler; fırsatını bulursa altmış koyunu bir anda sıkar, sıkarda geçer sürüyü talan eder.. Ama yamandır çoban köpekleri; vermeyince canını, vermez koyunu..Bütün hayvanlar gece uykusuna yatmışken, hatta tavukların tüneyip derin uykuya dalmasının ardından, tilkinin kendisini bile alıp götürmesine bile uyanmazken, koyunlar o karanlıkta ala görebiliyor.Hatta otun zehirlisini zehirsizini, temizini, tazesini bile net olarak seçebiliyor. Mevla'nın bahşettiği bu yeteneğe sahip bu hayvanlar etiyle sütüyle derisiyle yünüyle insanlığa hizmet etmekteler. Yayılırken bile otun tamamını yemez, yarısını bırakıp geçer, diğer hayvanlara da pay bırakır..Bağ, bostan, tarla ve sağma işini bitiren eli kınalı genç kızlar, eşeklere, atlara, katırlara yüklenen nevaleyle köyde yaşıyorsa evlerine yaylada yaşıyorsa çadırlarına artık yavaş yavaş dönmeye başlar. Güneşin iyice yükselmesiyle, sırma saçlı, çetme kaşlı, tek melikli, eli kınalı kızlar oya, nakış işlemeye, kara çul, kızıl kilim, heybe, çuval telis dokumaya başlarlar. Elleri çalışırken ecdattan kalma motifleri, hayvan figürlerini dokumaya işlerlerken, dilerlide boş durmaz, nameler, atışmalar, yakınmalar, bilmeceler, Türküler birbirine eklenir. Güneş batarken, büyük baş hayvanların sağım, bağlama ve yemek gibi akşamın son işleri, yapılır yeni güne hazırlık yapılır.. Evlerinde ve çadırlarda sabah işini bitiren analar, ellerine aldıkları kirmen, iğ, tengerek, Halaç, bükerlerken veya urgan ipi eğere eğere konu komşuya giderler. Bir dam veya ağaç gölgesi yada manzaralı bir tepe bulup anlatırlar geçmişlerini birbirlerine. Dertlerini sevinçlerini ortaya koyarlar, çareler ararlar birbirlerinden. Anlatırlar, ‘Ana candan yana, baba benden yana diye diye evlatlarının geleceğini. Yaşlı ebelerde boş durmazlar, üretkendirler. Oturdukları yerlerden golan, heybe kilim dokurlar, rengarenk desen verirler, geçmişlerini aksettirirler motiflere, isterler ki torunları yavrularını giydirip sırtarlını ayaklarını sarsın dokudukları golanla,yün çorapla. Hatta bebekler nazardan korusun diye kolanların ucuna mavi boncuk desenleri işleyip dizerler değişik değişik şekillerde. Yaptıkları işlemeler maharet ister. Ne yapsalar yakışır nasırlaşmış ellerine, bir düzen bir ahenk vardır ellerini parmaklarını aşağı yukarı hareket ettirmede...Avşar saygındır bir birlerine kızı kızanı, anası babası, dedesi ebesi, küçüğü büyüğü hürmetkardır kültürü görgüsü gereği, su kenarında esbap yıkarken oradan geçen Avşar yiğidine ver mendilini yıkayım der, bostanda ise bir mısır, kelek koparır verir, azzığından bir şeyler atıştırırken, elindeki lokmasını verir. Katır, eşek, at sırtında ise büyüğünü görünce hemen iner aşağı, karşıdan karşıya geçiyorsa bekler önce büyüğünün önce geçmesini. Söz büyüğün ekmek küçüğündür, Ekmek büyüğün su küçüğündür. Avşar kadını kızı kızanı arasında..Gece boyunca yayılan sürüler, güneşin tepeden bastırmasıyla ya bir ağlın içine veya bir ağıcın gölgesine yatırılır... Her varlığa nasip olmayan gözüyle gördüğü, koku alma duyusuyla seçtiği temiz ve leziz otları yemiş, bunu sindirmek içinde artık dinlenmeye çekilmiştir.. Onun hayat sistemi de böyle işlemektedir. Gece boyunca sürünün başında bulunan çona ve çoban huy maçasında veya çadırında yufka ekmeğiyle, çökeleğiyle, höşmerimiyle, kese yoğurduyla yemeğini yer, yemek sonrası tezek ve odun ateşiyle katranlaşmış demliğiyle de bir çay demleyip içtikten sonra, ya çadırında uyur, gidermeye çalışır gecenin uykusuzluğunu ya da sürünün başında bir ağaca yaslanır veya bir taşa dengilir, çıkarır kavalını başlar yanık yanık ezgiler.. Ve unutulmaz karabaşın, güdüğün, kuyruğu kesiğin ve diğer köpeklerin yemeği, onlarda yorulmuştur sürünün peşinde gece boyunca, dökülür taştan oyulmuş yalağın veya bir leğenin içine suyla karıştırılmış un ve ekmek parçaları yal yapılıp çağrılır köpekler. Çoban ve köpekler pür neşe içindedir bu gecenin kazasız belasız geçtiği için. Katır, eşek at üzerinde yavaş yavaş gelmektedir, sağım için ellerinde bakraçlarla elleri kınalı Avşar anaları, gelinleri, kızları, döngü devam etmektedir onlar için...Guguk (dukuk) kuşu öttü mü göç veya yayla zamanı tamamdır. Aşk olsun Avşarı durdurana, çoğu zaman dukuk kuşu göçü takip eder. Zaman zaman Avşara durma yürü der gibi öter durur. Avşar da dukuk kuşunun ötüşünden güç alır. Yalnızlığını giderir. Bazen de guguk kuşunun bir çadırın veya evin üzerine konup öttüğü zaman, o aileden birinin ayrılacağının habercisi, yani uğursuzluk sayılırdı...Göç zamanı gelip çatmıştır. Haber tez yayılır obaya. Genç kızlar, yağız delikanlılar, kızanlar, kızancıklar heyecan içinde koşuşturmaya başlarlar. Hazırlıklar başlar, kap kaçlar, çanaklar, çömlekler, kazanlar, zikkeler, develer, katırlar, sürüler, yiyecekler giyecekler, hazırlanır. Haber salınır civar obalara, oymaklara, yurtlara göç tarihi duyurulur. Diğer obalardan biriyle aynı tarihte göçe başlanmaz, atalardan gelen tecrübeyle. Oba büyükse göç tarihini ve süresini kendi belirler, diğer küçük obalar ona uyarlar.. Bu tarih belirleme olayı aynı göç yolu kullanılacaksa olur...Başka yollardan güzergahtan başka yaylalara, başka yurtlara gidilecekse istedikleri tarihte istedikleri zaman obalar özgürce hareket ederler.Avşar barış severdir. Ancak; tarlasına, danasına, karısına kırısına, keçisine koyununa, vatanına milletine, ayına yıldızına, dinine diline, gelmişine geçmişine dokunan ya da yan gözle bakan olursa Allah yarattı demez dananın kuyruğu kopar. Avşar sabırlıdır. Sabrının sonunu getirirseniz.. Farenin gözü her zaman kaçacağı bir delikte olmalıdır. Baktı olacak gibi değil, yüzü gerilmeye, kaşları çatılmaya, saçları diken diken olmaya, gözleri kısıp dönmeye başlarsa hesabı kitabı şaşırmıştır, gayri uzak durmak gerekir. Ya ölür ya öldürür, dostları sevdikleri içinde öyledir. Onlara zarar verenlere, ' Köpeksiz köy gördün de, değneksiz mi gezersin' derler.. Avşarlarda karı koca kavgalarında ucunda ölüm yoksa kesinlikle araya girilmez. Adamın karısıdır, karının da kocasıdır. Akşam yatağa yine beraber girecekler. Hötten gelip; ' elinin hamuruyla erkeğin, başının şapkasıyla karının işine karışılmaz! ' ' Odun yaranla, kan dövenin yanında durulmaz ' Atalar böyle demiş. Çünkü yanında duranın üzerine sıçrar ve bulaşır.. (N.K. 2008-2009)
1,075
Yağmur Kokusu gün uyanmadan her sabah çınarların yapraklarında saklanır serçelerbir yerde umutla gelen her baharın ardında saklı yağmur kokusu beklenir çünkü umutla gelen her baharın ardında saklıdır yağmur kokusuyağmur kokusu dualarla gelirgönüllerden bir yağmur duası yükselir göklere bir yağmur türküsü caddelerine toprak kokusu serper şehirlerin tanımaz şehir yağmur kokusunu yağmur kokusu ürkek dolaşır meydanlardakalabalıklar kır çiçeklerine hasret çiçekçilerin önündeve sokak aralarında oynayan cesur çocuklarıyla öğünürken pencere önlerinde anneler yanaşır limanlara gemiler birtek gemiler ayrılık tacirleri limanların ayrılığın hüzünlü yağmuru da başlamıştır yüreklerde yürekler şehrin caddelerine ayrılık kokusu serpercesur adımlara geçiyorum pencerelerin önünden ben cesur çocuk
95
Sen Gözlerim seni arar koridorlarda Düşlerimde hep sen Hayalden yapma çiçekler verdim sana Ve düşten ibaret öpücükler Aklımda hep o turuncu saçların Rüyalarda ziyaret ederim seni Uzun uzun bakarım gözlerinin içine Dokunurum gül tenine Ürkek ürkek bir öpücük yanağına Elime alırım turuncu saçlarını Tararım usul usul Başın dizlerimde elin ellerimde Bekleriz öyle Güneş doğana kadar Güneş bizi ayırana kadar
59
Barış Bir maya çalalım dünyadaki gönüllere, Adı “barış ve kardeşliğin mayası” olsun, Ne gerek var insanlara işkence etmeye, İbret için bir “Nuh Tufanı” daha mı olsun.Kimi beyaz güvercin saldı mavi göklere, Kimi zeytin dalı uzattı iyi niyetle, Alınamadı barış için hiçbir mesafe, İbret için bir “Nuh Tufanı” daha mı olsun.14.08.2006 Keçiören - Ankara
53
Dörtlük 201 Sevgi saygı bilmeyen insandan hayır gelmez Kırk yıl sırtında gezse inince onu bilmez Böylesi insanların sözüne güvenilmez Ben ne dostlar tanıdım yarı yolda koydular 31.03.2009/OLTU
27
Kim. Yılbaşı, yılbaşı işte geliyor yılbaşı Bu yılında vardı başı Emeklilik geldi diyorsun başa Kim dairenin önünde kelini parlatacak Kim her gün karşı masada yemek yiyecek Kim daima yemeği yağlı, Salatayı ölmüş bulacak Kim elmasını tabakta bırakıp yukarı isteyecek Kim telefonu çaldırıp hal hatır soracak Sonra da karne salacak Kim bizim arkamıza duracak Kim bazen kızdırıp, bazen sevindirecek Kim bizi sizin gibi tanıyacak Kim haklının arkasında duracak Kim sizsin koltuğunuzu sizin gibi dolduracak Kim sizin gibi kalender, mütevazı Müdürlük yapacak kim.
81
Milli Eğitim Vakfı Milli eğitim vakfı Bakanlığımız kurmuş Destektir onun hakkı Tam yerine oturmuşBu vakıf resmi gibi Eğitim hizmetinde Çalışır ismi gibi Bakan gözetimindeVakfa yardım etmeli Görevi çok büyüktür Hizmetini bilmeli Bu çok büyük yüktür
35
Kim IV hiç sordunuz mu kendinize bu yoksulluk soysuzluk aldanmışlık riya niye sömürü çarkı kime hizmet etmekte kim kandan beslenmekte egemenler neredeKasım 2016
23
Biz Seninle Bir Dağ Yamacında Biz seninle bir dağ yamacında Amaçsızca savrulan deli-dolu bir rüzgardık Yalnızlıklar, tükenişler üstüne Sevda türküleri söylerdik Biz seninle bir dağ yamacında Gökyüzünde gezinen iki sevdalı buluttuk Yağardık o dağ yamacının üstüne ılık ılık Doğanın kucağında yeniden can bulup filizlenirdik Biz seninle bir dağ yamacında Uçuşan iki garip kuştuk Yarınlara, dostluklara Özgürlük şarkıları söylerdik Biz seninle bir dağ yamacında Kabına sığmayan bir çağlayandık köpük köpük Bitkilerin çığ gibi aktığı tepelerden Coşkuyla süzülürdük Biz seninle iki küçük çocuk O dağ yamacında el ele kır çiçekleri toplardık Gözlerimizde mutluluk Dünyayı avucumuzda sanırdık Şimdi o dağ yamacında Sevdamı yeller aldı Ümitlerimse bir başka bahara kaldı Sanki orada yaşanmamış bir şeyler vardı.. İçimde yalnızca anılar ve Dudaklarımda buruk bir tebessüm kaldı
121
DENİZ GÜLÜ ŞARKISI ağlamak iyidir sen de iyisin-AĞLA ağla silinsin gözlerinden pası hatıralarıngülmek güzeldir sen de güzelsin-GÜL gül gelsin dudaklarına cesareti gökyüzününyalnızlık büyüktür sen de büyüksün-KIR kır dağılsın salkım saçak camları sessizliğinağaçlar güçlüdür sen de güçlüsün-DUR dur dökülsün kabuk tutmuş yaraları acılarınumut sonsuzdur sen de sonsuzsun-DÜŞÜN düşün mutsuzluğunu aç gözlü insanlarındoğa sakindir kazanandır sen de kazanacaksm ya-İŞTE işte parıltısı gelecek günlerin
61
Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre, Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre, Sor halini, benim yârim nasılmış, Şafak vaktin gir koynuna bir kere, Duydum ki yar geceleri ağlarmış.Çok yıl oldu, görmeyeli ben yâri Nerde bilmem, soramadım halini, Sorsam bile, söylemez’ ki derdini, Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,Çiçek topla yaylalardan giderken, Koy koynuna, saçlarını okşarken, Sen de seyret, çiçekleri koklarken, Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,De ki, yâre, sevmiş yârin özlerdir, Haber versin güzel yârim nerdedir, Söz et benden, de ki yârin dertlidir, Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,Yıllar oldu ben yârimi görmedim, Nerde yaşar nerde uyur bilmedim, Hasret zordur, ben yârimi özledim, Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,Aklar düşer, saçlarıma nicedir, Kimse sormaz senin halin nicedir, Haberim yok güzel yârim nerdedir, Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,Benim yârim, Ak denizin incisi, Bulunmazdır, ondan güzel birisi, Bilmem var mı, hala bana sevgisi, Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,A.Yüksel Şanlı er 29 Ekim 2010-10-29
153
Ekici Ve Çoban Gruplar Diretişi 6 Bundan ötürü ön ittifaklı ortaklaşan yapılı alanlar içinde onlarca El toprağı ve her bir El toprağı içinde de onlarca El düşüncesi bağlıları (köleler) oluşmuştu. Böylece kuvveden fiile geçen EL mana anlayışlı düşünce içinde El; somut olarak EL-MÜLK olmuştu. Artık El topraklarına izinsiz girmek olası değildi. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Hayat takdirli, taksirli, kaderci, acılı, merhametli oluşla da sadakaca hayatla, hayatlar arabesk bir yaşam olacaktı.Ortaklaşmacı ilahi sistem eskiydi. Ortaklık tanımaz olan özel mülkiyetçi köleci El düşüncesi, yeniydi. Eski ile yeni çatışıyordu. Yeniye taraf olanlar gibi yeniye karşı olanlar da, vardı. Eski direniyor; yeni yol alıyordu. Yeniye karşı olan totem meslekli gruplardan biri de tohum ekiciler dediğimiz tarımcı ya da çiftçi gruplardı.Yenileşme içinde olan (köleci inşa içinde olan) gruplar daha çok çoban gruplardı. Çoban gruplar kendi içinde hızla, daha alt meslek gruplarına ayrılıyordu. Daha çabuk ve daha hızlı nicelim veriyorlardı. Bu demektir ki çoban meslekler hızla düşünce, anlam ve dil üreten meslek grubuydu. Çobanlık kişi sahipli bencilce olan düşünceye; sürü başındaki yalnızlıklarıyla inzivaya zaman bulan gruplardı. Çobanlığın El düşüncesine ilham olmasına ve El fikirli oluşma düzlemindeki kuvvece olan düşüncesinin taşınmasına çok yatkın bir temsilcilik olma gibi bir yapısı vardı. Bir çevre kendi içinde aynı çevrenin birçok alanlarla yansımasından oluşur. Çobana göre otlu yer, otlu alan olarak; bol koyun, kuzu, eşek sıpa, süt, yoğurt vs. demekle; sürünün otlaması esnasında sırt üzeri uzanılan, kaval çalınan zaman mekân devinmesiyle davranır. Otlu alan içinde olmakla çoban kişinin öznel dünyası; bol yoğurt, peynir dünyalı; iştah devinmesini oluşan düşünsel geçişlerin duygu ve düşünme devinmeli algı yansımalarıyla geçer. Çobanın zamanı, mekânı, devimleri böylesine akar.Ekicilere göre otlu bir tarla verimi düşürecek; hatta hiç verim olmayacak tarla olmakla hevesi kırar. Ve otlu tarla istenmeyen, durum olmakla değil sırt üstü yatıp kaval çalıp çalmamayı düşünmek; hatta müdahale ve mücadele edilen zaman mekân devimli akış olmanın öznel geçişlerini ortaya koyacaktır. Otlu alan ekiciler için daha çok çalışma, daha çok yorulma, gözlerde bir bezginlik olmanın dirençleriyle akan kendi süredurumlarını ortaya koyacaktır. Bu çaba ekiciler üzerinde ve ekiciler gözünde emeğin sahiplik değerini kat be kat büyütür. Çobanlar otlak alan için bir gayret ortaya koymazlarken; ekiciler otlak alanı, otlak olmayan bir başka zaman, mekânın akış ve devinme etkileşmeleri içinde olmanın, biçimlerine dönüştürürler.Otlu bir tarla ekici grup için verimsizlik yansıması olmakla fakirliktir. Otlu bir alan çoban için semirmiş bir sürü sahipliği olmakla; verimli ve zenginlik sahiplenmesi olan süredurumla akıştır. Görüyorsunuz ki aynı alan ekici grup için zaman, mekân ve devim oluşuyla ayrı ayrı akmaktadırlar. Otlu alan ekiciler üzerinde sırtında ter çıkaran süreç olmakla; ekicilerin soluğu omuzlarında alma, olmaktadır. Çobanda ise otluk, ağaçlık alan etkisi; gölgesinde oturulup kaval çalınan zaman mekân akışına dönüşür. Bunlar aynı alanın üst üste binmiş, aynı anda olan zaman ilişkilerini ve aynı alanın üst üste binmiş mekân, devim boyut geçişleridirler. Aynı alan av ve avcı için de; iklimi olaylar için de vs. farklı ve üst üste zaman, mekân, devim akışları olmasının frekans ve boyut geçişleri olacaktır.Otsuz yer otsuz alan olmakla davranır. Otsuz alan, çiftçiye göre verimli, tahıl alanı olabilecek yer olmakla verimli, etkili süredurum olarak davranır. Otlu yer ekiciler için verimi düşüren, verimsiz tahıl alanı olmakla davranır.Böyle olunca otlu yer, otsuz yer, verimli alan, verimsiz alan; ekli yer, ekilmemiş yer; inişler, çıkışlar; bataklık, çöl; orman, savana; düz, engebe; açık alan, kapalı alan; kuytu yer, cereyan yapan yer gibi birçok etki alalı zaman mekân devinmeleri olmakla, üst üste zamanlardır. Üst üste zamanlar sizin bağıntı kurma bir ilişkinler ortaya koymanıza bağlıdırlar. Her alan, bir devim alanı ve zaman alanı, mekân alanı, manyetik alan vs. şekil ile parçalı kesikli sürekli akış olur. Bir orman tehlikelerle dolu zaman mekân olmanın yanı sıra; manzara olan zaman mekân ve duygu oluşla da, sizin ilişkinleriniz içindeki yansıma geçişli frekansları, akıtacaktır. Manzara fazlı frekansın zaman mekân devim ilerlemesi korkunuzdan biraz önde olmakla korkularınız bastırılır.Aynı zaman mekân devimli akışın manzara süreçleri çıplak bir arazi zaman, mekân devinmesi içinde aynı şiddet ve aynı oranda yansımadığı gibi hatta hiç yansıyamaz da. Yansıyamayanın girişme bağıntısı olmaz. Bu nedenle çevrenin kendi içinde, birçok etki düşünce, etki duygu vs. alanları içinde olması demek; sizin de pek çok etki ve farklı düşünce duygu alanının yüklenmesi içinde olmanız demektir.Meslek grupları da çevrenin içindeki birçok olan üst üste alan, zaman, mekân ve devim özelliklerden olmakla çevre etkili alan oluculardan birileridir. Böyle olmakla o meslekler kişilerine bazı duygu ve düşünceleri diğerine göre daha etkin, daha baskın, daha önce daha belirgin ve daha sürekli yükler. Böylece aynı frekansla olunmayan geçişleri itme, aynı frekansları çekme seçiciliği (seleksiyonu) oluşur.İşte çoban ve ekici meslekli grupları arası duygu, düşünce ve sahiplikle bir şeye yatkın oluşa yönelim vs. türü hissedici devinmeler oluşur. Oluşmaların farklı zaman, mekâna bağlı faz açılı akışları ile sürecin firen ilişkileri böylesine bir süredurumla, devim ilişkilerine çevirir. Bir süredurumla beliren alan etkisi içindeki kesikli sürekli oluşları, böyle örneklerle ortaya koyan bu örnek düşünceleri ilk kez olmakla benim ortaya koyduğum örnek düşüncelerdir.Bu düşünceler tıpkı anne, eş, sevgili, öğretmen, müşteri, dost, düşman vs. de olan aynı kişinin birçok durumla; durumsal yansımaları vardır deme belirtmesini defalarca belirten örneklemelerde benimdir. . Durumsal yansımalar kişi üzerindeki sosyal olucu girişme giriştirme bağıntısıdırlar. Siz Özlem'i anne olarak kucaklarken; Özlem’in farklı zaman mekân ve devinmeli yaklaşımını ya da kaçınmasını sizler farklı duygu, düşünce ve sahip olmakla bağıntılarsınız. Anıl da Özlem'i öğretmen olarak saygılayacaktır. Anıl, Özlem'deki anne bağıntısını yansıtamayacaktır. Özlem, Anıl’a karşı Anıl’ın anne sahiplenmesine kapalı olacak, seçme ayıklamalar ortaya koyacaktır. Barış Özlem'e eş olarak yaklaşırken, Deniz, Özlem'i müşteri görüp, aynı çevrenin (kişinin) farklı alan etkili "girişme bağıntısını" kuracaktırlar. Kişi üzerinde de özellikler geçişli; zaman, mekân bağıntılı; davranışsa bağıntıları vardır. Bunlar da üst üste zaman ve frekans geçişli giriştirmeleri ortaya koyarlar. Bu örneklerim gibi diğer birçokları benim birçok yazı içeriğimle ortaya koyup belirginleştirdiğim, anlam ediş tez kullanımlarımdır. Herkesin gözü önünde olup biteni ortaya koymak, pek çok kişinin yazı, söz ve davranışlarıyla ortaya koydukları deneyimlerdir. Böylesi fark eder olukla, hiç kimse bir Newton ya da bir Arşimet değildir. Ama herkesin gözü önünde olup ta herkesin fark etmediğini fark edenlerin gerçekliği de vardır. Bunlar fark edilenleri elbet kanunlar haline getirememekle, neyi fark ettiklerini bilememekle bilim adamlarından tümden ayrılırlar. Elde bırakılan taşın herkesin gözü önünde yere düşmesini çekim kanunu olarak Newton’un söylemesi bilim adamlığıdır. Bu kanunlar çerçevesinde çevrenin kendisini organize ediş bağıntılarına, tarihin geçiş ve kırılma süreçlerine bu kabil örnekleri ortaya koyup bilimsel temele oturtucu karınca kararınca olan yazı çalışması gayretleri de, benim söylemlerimdirler.
1,036
Yeter ki İradenize Sahip Olun Herkesin bir dolu zaafı var. Bunlar karşısında bir çoğumuzun iradesi zayıf düşüyor maalesef. Bu durumda da olanlar bize oluyor, eğer ki irademizi güçlendirmez isek, maddi manevi bir takım zararlara uğramamız da kaçınılmaz oluyor...Eşeleyelim bakalım, ne zaaflarımız var ve bunları nasıl kontrol altına alırız? Almamızda lazım zaten yaş kemale erdi neredeyse dede olacak olgunluktayız. Ta çocukluktan beri devam eden şans oyunları hastalığımdan seneler önce kurtulmuştum lakin kurtulana kadar neler neler çektim, anlatsam ciltler dolusu roman olur. İşte birinci cilt... Önce kare şeklinde spor toto vardı, bizim yaşımız tutmazdı ve annemize imzalatırdık oynadığımız kuponu götürür bir bayiye yatırırdık. Bazen de o toto kağıtları ile amiral battı oynardık. Bir gün hiç unutmuyorum, cebimde param her nasılsa bol, tuttum otuz tane milli piyango bileti aldım. Olta mızı attık başladık beklemeye... Dokuz, on dokuz, yirmi dokuzunda çekilirdi hep bilirsiniz... Yok arkadaş yok, ne ola ki bir tanesine amorti çıksa, o da na mümkün. Sonra Sayısal Loto, şans topu, kazı kazan, daha sonrasında iddia, at yarışı, diğer bir adı da dıgıdıktır hastaları arasında... Düşünüyorum, düşünüyorum, sadece düşündüğüm ile kalıyorum bir yere varamıyorum. Hem param gidiyor, hem sağlığım, hem sinirim bozuluyor. En nihayetinde yok dedim Ahmet bu böyle olmayacak. Sen bu kadar iradesiz misin ki bunların esiri oluyorsun? Bir an önce kurtulman lazım bu saçmalıklardan. Kendi kendime telkinlerde bulunuyorum. ''Ahmet bilet alma bilet alma.'' duruyorum duruyorum tekrar... ''Ahmet Loto oynama Loto oynama bu hafta çekiliş yokmuş zaten oynama.'' aklıma geliyor tekrar ''Ahmet kazı kazan çekme kazı kazan çekme aslına bakarsan o kazı kazıklan kazı kazıklan, yapma Ahmet otuz milyon bilet var büyük para kazanan on kişi yapma etme, gitme.''Böyle beyin yıkaya yıkaya, (Kendi beynim haliyle) seneler önce kurtuldum, bu işten ki tam da neredeyse bana plaket verecekmiş Şans Oyunları Genel Müdürlüğü... Aman canım istemez plaket milaket, benden uzak Allah'a yakın olun. Gölge etmeyin yeter...Bir çok Türk İnsanı gibi benim de kilo problemim var. Bu da haliyle sıkıntı yaratıyor. Tahmin ettiniz tabi ki tatlıyı çok severim. Ne yapayım rahmetli babaanneme çekmişim. O bir oturuşta iki kilo baklavayı yerdi de bana mısın demezdi. Hem de doksanlı yaşlarda bile... Ahmet kendine gel sayıyla, yaş ilerliyor haliyle kalp damar rahatsızlıkları, tansiyon, şeker hepsinin namlusunun ucundayım. Birinin bana hem de yüksek sesle söylemesi lazım. Hem de bağıra bağıra ''Tatlıdaaaaaan uzaaaak duuuuuuuuuur adamım.'' Resimlerine bak Ahmet yemesen de sonra da ağzını şapırdat. Ya da tatlı yiyen adam taklidi yapmaya çalış. Yiyormuş gibi yap, hem de yüz kasların gelişir. Geçme pastanelerin, baklavacıların, tatlı satan lokantaların önünden. Tatlıcı gördün mü, karşı kaldırıma geç. Gazete ve dergilerde tatlı hakkında yazılanları okuma, resimleri görme... Merak etme ne yazılar ne de resimler küsmezler sana... Bıraktım kardeşim ben tatlı yemeyi hür iradem ile lakin öyle ara sıra karşıma geçip de ağzınızı şapırdatarak karşımda baklava, çikolata, dilber dudağı, hanım göbeği yemeyin, benim de sağım solum belli olmaz sonra saldırırım hem size hem de tatlılara...Ta seneler önce attım golleri sigaraya. Hem de peş peşe. İlk önce değişik aralıklar ile üç beş defa bıraktım, ancak peşinden hemen yine başlamıştım. Üstüme üstüme geliyordu, dertler, sıkıntılar, bunalımlar. Komşunun oğlu Hüseyin bıraktıysa ben de bırakırım arkadaş. Boru değil. Marlboro pek revaçta ben içtiğim sıralarda. O zaman paketlerin üstünde şimdiki gibi kanserli resimlerde yok. Olsun resimler olmasa da canlı örnekler var çevremizde. Sigara yüzünden nefes darlığı çeken Zekai Amca var yan komşumuz. Yine astıma yakalanmış ve zor yürüyen Şükran Teyze var. Oooo say say bitmez. Aslan ben kendime yaptığım bu güne kadar en büyük iyiliklerin başında gelir sigarayı bırakmak...Trafikte hiç sinirlenmeyeceksin Ahmet. Olsun, sen ehliyet aldığında şimdikinin onda biri kadar araba vardı belki de Ankara'da? İnsan sayısı artınca haliyle araba sayısı da arttı. Sakin olan kızmayan sinirlenmeyen bir insan daha da az hata yapıyor. Zaman zaman insanın kendisi de hata yapabiliyor. Hoş görülü olmalı... Kızılır mı hiç yoğun trafikte makas atmaya çalışan delikanlıya? Kızılır mı hiç hastanelerin yanında zart zart kornaya basan adamlara? Kızılır mı hiç radara yüz seksen ile giren adamlara? Kızılır mı hiç yayaya yeşil yanarken geçenlere... Kızılır mı hiç alkollü araba kullananlara? ''Kızılır tabi ki kızılır demeniz lazım, ben de kızıyorum hem de çok kızıyorum bunlara.'' Ama yine de iradenize sahip olun siz... Arayın Alo-154 nolu Trafiği amirlerimiz, memurlarımız hallediversin iki dakika da...Televizyonlarda ki saçma sapan programları bir çoğunuz izlemeseniz de az çok biliyorsunuz. İnsana bilgi olarak, kültür olarak, görgü olarak hiç bir katkıları olmadığı gibi, insan takılınca sinirleniyor da... Tamam seyretmeyelim lakin bir bakıyorsunuz hemen hemen aynı saatlerde bütün kanallarda birbirinin benzeri programlar. Kim kimi öpmüş, kim kim ile büyük aşk yaşıyormuş, kim uçmuş, kim kaçmış? Bana ne kardeşim? İradeli insanlar izlemiyor zaten. Ha, ben ara sıra bakıyorum, mizah yazılarıma konu bulmak için, yoksa başka bir şey için değil...Yeter ki iradenize sahip olun. Daha sağlıklı yaşarsınız, daha az üzülür, daha mutlu olmaya çalışırsınız. Biz kuluz ve kulun iradesi de cüz-i irade olarak adlandırılır... CÜZ-İ İRADE: Kulun hayır veya şerden birini seçme hakkıdır. Şems Suresinde de şöyle geçer -'Hayrı ve şerri ve bu ikisinin hallerini öğretip bunlardan birini yapabilmesi için, insana seçme hakkı(irade) verene yemin olsun ki,'' (Şems-8) Fransız felsefeci ve yazar Alain'de ''Kuvvetli insanlara has olan azimli irade, her hal ve şartta yine de bir yol açıp geçmesini bilir.'' demiştir... Her zaman kuvvetli irade sahibi olmak kötülüklerden uzak durmanıza da vesile olurken, ahireti kazanmanıza da en büyük destek olacaktır. Hepinize en derin sevgi ve saygılar...
868
Kar Gecesi yıldız yıldız kar yağıyor dışarıda öyle karanlık ki gece yollar çamur uzak ışıklar aydınlatmıyor sıkıca sarılsan da parkana ısınmana yetmiyor bir gece daha geçiyor diye sevinme her doğan güneş burada sıcak satmıyoryıldız yıldız kar yağıyor dışarıda öyle soğuk ki gece yün çorap kar etmiyor ayaklar üşüyor içine soğuk bir titreme düşüyor sanki timsah yutuyor bedenini insan kendine küsüyor yaşama değil burada ölüme koşuyoryıldız yıldız kar yağıyor dışarıda öyle sessiz ki gece meşe ağacı direniyor poyraza yaklaşıyor gamlı baykuşun devriye saati güneşin kırıntısı vuruyor dağın eteğine az kalıyor şafağın sökmesine kar gecesi bitiyor bitiyor bitmesine darısı sevinçten gözyaşlarının akmasına
100
Bebek Arabası Hiçbir şey uçurtmalar kadar görünmedi Tutsak,yorgun,kirli,hür Ve siz,hiçbiriniz Zalimin kutsanmış çocuğunu bilemediniz Dikenli teller ile kundaklanmış Kanlı,zarif,korkunç,pür Halbuki ne çocuklar gördünüz Pembe-mavi bebek arabalarında Sevilesi,öpülesi,kucaklanası İşte yaşadığınız aşklar İşte tattığım acı duygular Ve bebek arabası Uçurumdan hızla yuvarlanır.
40
Hayaller Gerçek Oldu. HAYALLER GERÇEK OLDUBiz Ferhat’ız millet Şirin Hizmetle halka yeleriz. O hayâlen dağ delerken Biz gerçekten dağ deleniz…(*) 29/12/’16 Hanifi KARA(*) İşte ispâtı: 13 kilometre uzunluğunda, Anadolu’yu kuzeyden güneye bağlayan Ilgaz tüneli ve diğerleri…
36
Eşitsiz El'in Adil Olması 1 Eşitsizliği eylemli kılan mana anlayışı; aynı eşitsizlikti nedenle adil de olacaktı. Önce kolektifin emek gücü olan üretim nesnelerini ve üretim araçlarını keyfine göre dağıtmıştı. Sonra da dağıttıklarına rızk diyordu. Rızk dediği hakkı, kimi kişilere vermiş olmasına da, kendi deyimiyle adalet üzerine davranma diyordu. Böylece El, kendi öncesinin adaleti olan ortaklaşma denkliği içindeki sürecin eşitliğini, bozmuştu. Bozulanla oluşan eşitsizliğin de sürdürücüsü de El olmuştu. Yani yeni adalet ya da El’in adaleti kolektif eşitliği bozan ve bu bozulmayı adalet diye sürdüren olmakla, özel mülke meşruiyet, anlaması olmuştu.El de öğreniyordu. Çünkü El keyfine göre dağıtma yaptığı sonuçtan önceydi. Ve takdirde bulunduğu süreç sonucun ne olacağını da bilmiyordu. Elbette bilmediği sonuca göre de önceden konuşamazdı. Sonuç yansımalar ortaya çıktıkça konuşacaktı. Önce keyfi takdir iradesini kullanmakla keyfi takdirine ‘ben adalet olana göre davrandım’ diyordu. Tabidir ki bu söylem El mantığı içinde yanlış değildi. El’in adalet dediği şey ilahi sistemin içinde şeytani söylem olmakla çoktandır fikir jimnastiği yapılandı. Fikri söylemler üzerinde algıların oluşmasıydı. İlahi yapı içinde bu türden fikri söylemlerin yapılır olabilme yansıması çoktan oluşmuştu. İlahi düzen ölçeği içinde ortaklığa karşı olanlar, ilahi söyleme göre münafıklardı. El de kendisine karşı olanlara münafık diyecekti.El söylemi üreten totem meslekli ortaklaşma yapan gruba göre, genel olana karşıydı. El, kişisel olandı. Gruba göre eylem herkese göre sağlama olmaktı. El düşüncesinde mal mülk kimi kişilere nasip, şans talih kısmet olmakla lütuf olarak verilendi. Yani keyfe göre dağılan kamu malı ve kamu ortaklığı şeyler El’in dilinde rızk, El’in dağıtması içinde hak olandı. Hak olana göre davranma da adaletti. Bu nedenle El dağıtmasına göre adaletliydi. Herkese göre değil dağıttığı kişilere göre adaletliydi. Günümüze kadar kabul ettirilecek görüş El’in herkese göre adaletli olmasıydı. Böyle eşitsiz olmasında bir hikmet vardı biz bilemezdik!El sebebi olduğu yansımaların sonuçlarındaki kendi rahatsız olmasıyla; işin ucunun mal mülk talanıyla cinayetlere dönüşmesi içinde köleleri, fakirleri, acı çekenleri, acizleri de görmesi oldu. Keyfine göre olanı değil de, özlüğe göre iyeliğin zorunlu yasa olmasındaki geri bağlanımlarını gördü. Bu nedenle eylemle değil de, sadece herkesi öğüt, vaat ve uyarma içinde görmesiyle adil oldu. Adaleti özlüğe göre somut eylemle değil de ölüm ötesine vaatleri yoksullara iyelik kılmakla artık El; El Adil olmuştu. El, rahmeti bol olandı. Herkese acıyandı. El şefkatli olmakla çok gürlüyordu; ama şefkatli olması gerekenlere hiç yağmıyordu. El, neden rahmeti bol olan, acıyan olmak zorunda kalmıştı? El köleci sistemle ortaya çıktı. Haliyle köleci sistem öncesini kendi iradesi olmakla görmedi. El’in görmezden geldiği şey olan ortaklık eylemi ve söylemi, özel mülk uygulaması içinde El’in en çok gözüne batan şey oluyordu. Sümer El’i aciz feryatlardan rahatsız oluyor en yüce arşa kaçıyordu. Buna rağmen, arşa ulaşan feryatları El, yine de duyup, görüyordu. El’in kaçabileceği uzaklık totem alanla sınırlıydı. El’in gözüne batan rahatsızlık; artık El’in kaale alınması gereken durum olmuştu. Önceden beri herkese göre olmakla, herkese yeter olanları El, herkese göre tasarruf etmeyip, rahmeti kısma ısrarı içinde oldu. Herkese yeter olanı herkese yetmez yapmanın çelişkileri, El’i adil olmaya iten şeydi. El keyfi takdirli somut eylemle rızk verdiklerine karşı rızkı kısılanlara da öğüt verip; vaatler edip; onları doğru yolda (sefaleti olanda) ayrılmamaları için sakındırıp uyarıyordu. Sefalete katlanın deniyordu. Bir zenginin cennete gitmesi, devenin iğne deliğinden geçmesinden daha zor diyordu. El’i rahmet olmaya getiren ve El’i şefkatli olmaya iten neden bu uyuşmaz; zıt çelişkilerin ortaya çıkmasını da; berbat ettiğini de El’in düzenlemek zorunda kalmasıdır. Bu benim takdirimdir diye övündüğü süredurumla, kendi sorumsuz davranışının yansımalarıydı El’in şefkati.El merhametiyle, lütfu keremi sonsuz olma vaadiyle vs. şefkatliydi. Bu benim takdirimdir deyip taraf tanımamakla burnunda kıl aldırmayan El; şefkat söylemiyle imanı sözleşme olan iman ahdinin içine El; taraf olmakla katıldı. Böylece süreç keyfi el takdiri olmasının yanında şefkati olan El ile tek yanlılıktan kurtuldu. Böylece El, her öze ilişkin iyece belirsizlik kavramlarına da şefkati, merhameti, acıması olmayı söylemekle onları da içerir oldu. Gerçeği karartan imanı sözcüklerin altında böylesine bir tarihi geçmişin bilinci vardı.İttifaklar üreten grup emeği üzerinde totem mesleklerini birbirleriyle takas ediyorlardı. Grup emeği eksenli sahipliğin takasça denkleşmeleri üzerindeki, ilahi ittifak eşitliği; El tarafında bozulmuştu. El tarafında bozulan; ittifak ortaklı, dengeler olan eşitlik düşüncesi; El tarafından muhataplık oluşla yeniden ele alınacaktı. Ön ittifak içinde üreten ilişkileriyle denk olmanın muhataplığını bozan El, ilahi düşünceyi ne kendisine muhatap tanıyordu; ne de kendisine takdirce ortak tanıyordu. El mal mülk sahipliği gücü elinde tutuyordu. Yani sürece bir sıfır önde başlıyordu.Kendisini benzersiz oluşla tanımlıyordu. Ama kendisi vücut bulmazdan önce benzersiz oluşuyla ilahın takdiri vardı. Bu nedenle ilk köleci imanı sözleşme El basınçlı tek yanlı güce boyun eğiş olmakla; El’in bu seslenmesi bir sözleşme olmaktan çok malsız mülksüz olanların “isteyerek ya da istemeyerek” bu çağrıya geldikleri körü körüne bir biatti. Mal mülk sahipliği olanların gücüne biatti.El sonraki süreçte yine kendi sahipliği içinde olan mülkten, kullarına eşit (ortak) yararlanma takdirini de ortaya koyacaktı. Çünkü ortaklıklar olmadan ortak tanımazlık ta olmuyordu. Tek yönlü olan adalet ve adil oluş şimdi çift yönlüydü. Adil oluş sırf El adaletini gözetmek değildi. El’in adaletine fren koyan şartlarının içindeki, çift yönlü durumları da gözetmekle en uygun kararı almaydı.Bir ana ve baba sahibi olduğu malını mülkünü miras ederken nasıl çocuklarını birbirinde ayırmazsa; El de kendi mülkü üzerinde kullarının yararlanması konusunda, kulları arasında ayrım gözetmezdi! Pekiyi de El’in bu ayrımı nereden geliyordu? Gruplar bazında her bir totem meslekli gruplar; üreten ilişki yükümlüğü içinde takdiri kararlar almada üreten karşı grupları da kendilerine taraf ortaklar olmakla tanımışlardı. Kararlar ortaklaşması demek, El’in keyfi takdirine karşı takdir olan ortaklar tanıma demekti. El birikmiş zenginlik kaynağına göre konuşuyordu. Birikmiş zenginlik kaynağı içinde grupların ölü emekleri ve takdirleri görünmüyordu. Bu nedenle El kendisine muhatap, taraf ve denk olan ortaklar tayin etme işine öyle kızıyordu ki. “Öfkede arşı titredi” diye bunu mecaz ediyordu. “Her hangi bir delilleri yok” diyordu. Muhatap tanımıyordu ama sorulara verilen cevapla, soru soranları muhatap alıp; onlara muhatap (taraf) olmasıyla kendisinin sorgulanır olduğu ve ortak tanıdığı çok çok açıktı.
942
Nerde eski aşklar eski sevdalar Ruhun bedendeki gölgesiydi aşk Nerde eski aşklar eski sevdalar Tutuşan ateşin simgesiydi aşk Nerde eski aşklar eski sevdalarYanan aşk ateşi asla sönmezdi Seviyom diyenler geri dönmezdi Aşk atına binen daha inmezdi Nerde eski aşklar eski sevdalarYanardı yürekte kor olurdu aşk Seven bedenlere sur olurdu aşk Temiz sevgi için var olurdu aşk Nerde eski aşklar eski sevdalarAşık boraniyem döndüm şaşkına Sevdim diyen sahip idi aşkına Yaban uçak kondurmazdı köşküne Nerde eski aşklar eski sevdalar
78
Kuşluk Vakti Rabbin sana darılmadı da, Seni terk etmedi. Sakinlik çöktüğü zaman geceye de, Kuşluk vaktine yemin ederim. Sen de razı olacaksın İlerde Rabbin sana mutlaka verecek. Ahiret senin için dünyadan elbette hayırlıdır. Sen delalet ortamında bulunurken Hidayete erdirmedi mi? Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Öyle ise sen de yetime kahretme Sen yoksulluk içinde bulunurken Zengin etmedi mi? Rabbinin nimetini anlat, bahset. Öyle ise isteyiciyi azarlama.
67
Yokluğun Küçük Ayak Parmağımı Dolaba Çarpmak Gibi Yüreğimin, beynimin uyuyamadığı gecelerde, gözlerimi uykuya yumsam ne olacak ki. Başımı raylara koyar gibi koyduğum yastıkta senin tren gibi gelişine razıyken, yokluğun boynumu koparmakta. Canımı yakmaktasın. Gözlerimi yumarken uykuya, sensizliğe uyanmak korkusu bana ölüme gözlerimi kapamaktan daha kötü gelmekte. Sensiz yaşamak ölüme gözlerimi kapamaktan daha ürkütücü. Yüreğimde ve beynimde ahşap bir ev gibisin ve seni düşünmenin kapı gıcırtıları, ayak sesleri uykumu kaçırmakta hatta aklımı kaçırtmakta. Bir teselli veren düşünceyle trabzanlara tutunur gibi sana doğru çıkmaya çalıştıkça, kendimi merdiven boşluğunda bulmaktayım. Ah sevgili yüreğimdeki boşluğun ölüm odası gibi. Sopsoğuk bir duygu yaşatırken bana, saçların tül gibi savrulmakta yokluğunun ölüm odasında. Su dolu vazoda kuruyan güller bile benim kadar cansız değil. Nedir bana uykusuz gecelerde böyle bıraktığın? Sen gün gibi iken ben gece gibiyim ve aramızda her gün doğuşu kan kızılı rengiyle durmakta. Sana olan hasretim sabahın en soğuk saatinde yüreğime bir buz parçası gibi saplanmakta. Uykusuzluğumu yok say. Peki sensiz geçirdiğim gündüzlerimde gözlerimin haline bir bak. Uykusuzluk bile seni görememenin verdiği dehşetin yaptığı izleri yapamaz gözlerime. Öyle bir iz ki gözlerimdeki, sanki bir ölünün mezardaki ilk göz bebeklerinin akmasına benzer. Bana ne yaptın sevgili. Diğer sevgililerin yağtığı gibi bari beni yüreğimden vursan. Sen tüm geceleri kurşun gibi eritip gözlerime akıtmaktasın. Beni aşkın kör zindanlarına atmaktasın. Yokluğun ateşten lav beğenmek gibi. Yokluğun küçük ayak parmağımı dolaba çarpmak gibi. Yanarken de kıvranır ise ayak parmağını incittiğinde de. Sen her şekilde beni kıvrandırmaktasın. Her durumda canımı yakmaktasın.
240
Tanrı Türk'ü Korusun Türk oğlu tarih boyu, Hayırdan şerden geçip, Zaman Türk’ü koruyup Türk asırlardan geçip.Türk deyip ta gadimden Tarihe öz sözünü Savaş meydanlarında Yetiştirdi özünüTarihle bir yaştadır Bizim tarih yaşımız Neden seni korkutur, “Tanrı Türk’ü Korusun” Duamız, alkışımız.Ben anlamıyorum, Türk oğlu isen özün Türk’ün korunmasından Niye korkuya düştün? Tanrı Türk’ü Korusun, Atılan taş mı sana? Bizim bu alkışımız Yoksa kargış mı sana? Eylül 2001, Bakü
66
Talihsiz Bebekler Bir bebek, annesinde, karar kılınmış yerde... Gelişim engellendi, cenin olmadan öldü. Bir bebek, cenin oldu, yarar kılınmış yerde; Ceninliğin süresi, bitip dolmadan öldü.Bir bebek, uzaklaştı ceninlik yapısından; Biraz zaman kalmıştı müddetin yarısından; Çıkış için beklerken rahimin kapısından; Bir cellat neşteriyle müjde bulmadan öldü.Bir bebek, gün yüzüne, gözleri ağlayarak... Uğursuz anlamları, bedene bağlayarak... Acıklı 'ınga' sesi, odada çağlayarak... Süt sağan memeleri, tutup yolmadan öldü.Ve bir bebek, gün geçti, çocukluğa meyletti. Ruhunda kasırgalar, dışa taştı, seyletti. Haram aşk kokusunu duyduğunda veyletti. Hasta bile olmadan, benzi solmadan öldü.(25 Kasım 2006)
89
Karaca dağ Zirveye uzanır başın Bilmiyorum kaçtır yaşın Ovaya dayalı döşün Ne yücesin karaca dağ.Yavşan kekik eteklerin Balla dolar peteklerin Sarp kayalık yükseklerin Ne yücesin karaca dağ.Pırdiye Kekliğin uçar Ansızın Tavşanın kaçar Karanfilin beyaz açar Ne yücesin karaca dağ.Ovasında gezer atlar Yükseğinde Koyun otlar Yağmurun verir bulutlar Ne yücesin karaca dağKaraca dağ karaca dağ Derdim vardır sıraca dağ.
58
Allah Allah, Allah, Allah, Allah, Atar kalbim, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah, Açar sinem, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah, Bakar gözüm, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah, Sever gönül, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah, Duyar canım, Allah, Allah, Allah, Allah, Allah, Allah, Söyler dilim, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah, Yanar özüm, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah, Arar gönül, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah, Der di, Cemal Allah, Allah.
67
SİNGİN ışıltılarla yıkanan aşkın o taze günü kavuşturmaya çalışıyorduk o çocuk kucaklarımızı salıncaklarla tutarak ağaçların nabzını: alıp veriyordu içinden hızlı bir çiçeği mahmude miydi yoksa neşide mi adı eski bir şehrin alınlığıdır şimdi   dut dalıyla süpürürdü evini ev dediğim yine o dutun altı bakışları öksüz dokunuşları üvey kapların kahırlı altları kalırdı ona dalınlıklarını toplardı her kırıkta   biraz behrengi öyküsü biraz ferruhzad hayatı ıslak pullarla kaplanmış uzak yaraları aşktandı giydiği hüküm karanlığı kem gözdü değdiği akmayan kandı bildiği sonra sonra bir meryem meyli bir sessizlik yemini   gazap kuşları uçuştu ve kondu zindan ranzasına hücrelerde bir bir seğiren gün örümcek tutar o perdeleri çekmezdi mahmude miydi yoksa neşide mi ah eski bir şehrin alınlığıdır şimdi   bir ara bir bahçe katında damarlı mermerlerin kıyısında orda güneşten söz ettim parlattım amma dünya ayrılıkla tutturulmuş bir yerdir dedi gibi sustu açmadı kırık koynunu bir daha     Üç Nokta, sayı: 9, 2007
145
Eylülde Hüzün Hüzünlü bilirdim ben Eylül'ü Savrulan yapraklarda bir sonbahar Sen oldun ömrümün,solmayan gülü Hüzün,keder bu mevsimde ne ararHazanda yaşarım artık baharı Kalbime Eylül'ün kokusu dolar Şu deli gönlümün yok ki ayarı Hüzün,keder bu mevsimde ne ararVarsın gelmesin bahar,açmasın güller Bir tatlı sözünde çiçekler açar Onu tanıyınca sustu şeyda bülbüller Hüzün,keder bu mevsimde ne ararYaşarken ölürüm,merhabayı kesersen Seninle hazan da en güzel bahar Gönlümden bir demet gonca gül versem Hüzün,keder bu mevsimde ne arar
74
Beyazıt'ta, Çınaraltı'nda.... Günlerden ne? Saat kaç? Yarın ne olacak? Kimin umurunda. Bildiğim Haziran yeni girdi Yıl bindokuzyüzseksendokuz Yalnızlık yanıbaşımda Cami avlusunda. Başrolde Saçı sakalı yerinde Hüseyin Avni Dede Gelip geçen figüranlar Pazara düşmüş eşyalar Anılar, geçmez paralar Adını bilmediğim taşlar. Bir okul çıkışında Oturmuşum iskemlede Ben de varım sahnede Sıcak bir çay elimde Sevgilim takılmış aklıma Peşinden hayallerim Tek şekerle Karıştıkça karışır Beyazıtta, Çınaraltında…..
64
Yıldız Düşmüş Saçına Anladım unutulmuş mazideki anılar Yüzünde bir tebessüm mutluluğun izi var Yıldız düşmüş saçına gözlerinde arzular Yüzünde bir tebessüm mutluluğun izi varKalbinde bir heyecan dilinde o şarkılar Anlatılmaz yaşanır aşka dair duygular Yıldız düşmüş saçına gözlerinde arzular Yüzünde bir tebessüm mutluluğun izi varKanunu bu dünyanın dört mevsimde bir bahar Batan güneş her sabah bir daha tekrar doğar Yıldız düşmüş saçına gözlerinde arzular Yüzünde bir tebessüm mutluluğun izi var*ŞAİRİ TARAFINDAN BESTELENMİŞTİR
72
On dort subat Gerçek sevgi yıl boyu, hergün yeniden doğar.. Sevgi bir günlük değil, şaşmayın yönünüzü.. Kalbe sığmayan sevgi,hangi bir güne siğar??.. Ondört şubat sizin olsun, yemişim gününüzü..
28
Bir Umut Dön diyorum hiç umudum yok döneceğine...Umut renk gibi bir şey Güneşsiz görülmeyen bir şey Ateş gibi bir şey Su ile sönüyor Rüzğar ile harlıyor Ağırlıkta hafif pahada ağır Bu pazarlarda alınıp satılmayan bir şey Umut bir senin gülüşlerinde O bir çiçek gibi Açıp-solar o çiçek O çiçek umut bir senin bakışlarında Zaman çiçek açacak mıSeni sevdiğime pişman değilim Adım seninle anılacakAyrılık yarası hep içimde Gülsem de ağlasam daİnsanlar beni bu yara ile anacak Bu yarayla hatırlanacağım Güzel açtığın yara bileBekliyorum Dönecek misin Zaman çiçek açacak mıBir umut bir yara ile "Dön diyorum "hep
95
Kalpazan Bıktım bu dünyadan Her şey yalan dolan Para üstüne kurulmuş Evet evet para Bildiğin kağıttanBazen içim daralır Başımda zırdelilik Birden gözüm kararır Resmen kepazelik Şeytan diyor ol kalpazan Tıkır tıkır para bas Bir yığın odundanKızmayın öyle hemen Anlamadan dinlemeden Hiçbirinde gözüm yok Hepsinin canı cehenneme Dağıtırım bir uçtan bir uca Ulaşıp her fakire Kâğıt kaplarım dünyayı Kâğıt değil miydi kavgasıGözü doysun hepsinin Fakirin de gülsün yüzü Alayı bir birine benzesin Bitsin paranın gücü Varsın akılları kaçsın Çok akıllılar ya sanki Avuçlarından aksın Lanet paranın kiriSonra kendine gelsinler Tabi kolay değil o kadar Baksınlar bir güzel Meğer kimmiş insanlarUmurumda bile değil Varsın desinler ardımdan Mahvetti dünyayı Bir deli kalpazan
109
-G ü n l ü ğ ü m d e n-2- G Ü N L Ü Ğ Ü M D E N – 2 Ateşim var Tutku.Tüm bedenim ağrıyor.Çok hassas bir bünyem var.Kendimi nasıl koruyacağımı? Şaşırıyorum.Boş ver be Tutku.Bunlara aldırmam ben.Geçer nasılsa. Tutku,içim içimi yiyor.İnsanları çok seviyorum ama bazen da midemi bulandırıyorlar,iğreniyorum.Çocukların ve arkadaşlarımın el emeği-göz nuru üretimlerinin sergisinin başında ben duruyorum.Ağzı,küçük bir çizgi halinde,para kutusunu,gözüm gibi kolluyordum.Öyle de yapmam gerek zaten.Kutuyu muhasebede boşalttırıp,parayı teslim ettikten sonra.Yavaş yavaş biraz birikim olmuştu tekrar.Kardeşim geldiğinde,iki tane güzel şamdan almıştı ve ederini atmıştı kutuya.Hafta içi,kolay olsun diye,danışmadaki kızın dolabına kilitliyorduk.Para azken,orada dursun,bir şey olmaz.Ben çantamı bırakıp gidiyorum demişti.Kuşkuyla karşılamış ama onun isteğini de yapmıştım.Gerçekten,haftalarca bir şey olmadı.Her sabah koşarak gidiyor,ilk önce kutuya bakıyordum.Ve ne yazık ki,bir sabah kutudaki miktarın çoğunun alındığını,içim acıyarak gördüm.Kutuyu açmadan,o küçücük çizgi gibi delikten para çıkartmak,çok güç.Epey uğraşmak ve ellerini çok iyi kullanmak gerek.Bir de uzun bir zaman.Demek ki bunu,sözde sağlıklı ve en hafif deyimle,alçak-vicdansız-iğrenç biri yapmış olmalı.Bence,en adi suç hırsızlıktır.Ama o engelli çocukların-gençlerin-öğretmenlerimizin ve benim emeklerimizin karşılığını çalmak:Tanımlayamayacağım derecede aşağılık bir suç.İnanamıyorum.İnsan,gider dilencilik eder hiçbir şey yapamıyorsa? Yine de böylesi bir parayı almaz.Ama oldu işte.Ve herkesin suçlayacağı tek kişi de benim.Kutuyu niye orada bıraktın? Demezler mi bana? Haklılar da.Kendi gözümde de,ben hatalıyım.Kendi sağduyuma,mantığıma,sezgilerime güvenmeli ve kendi bildiğimi yapmalıydım.O kızı dinlememeliydim.Ama haftanın son günü,ona söylemiştim.”Kutuyu oradan al olur mu? ” Diye.Almamış.Olsun,bu benim hatamı ortadan kaldırmaz.Yine Candan ERÇETİN’in bir şarkısı geliyor aklıma.(ONLAR YANLIŞ BİLİYOR/KİMSENİN SUÇU DEĞİL BU/ONUN SUÇU DEĞİL BU/KADER OYUNU DEĞİL BU/BU BENİM SUÇUM.) Gerçi Nasrettin hoca da, “HIRSIZIN HİÇ Mİ SUÇU YOK? ” demiş.Ama gerçekten hatalı olan benim.Gereksiz yere iyi niyet göstermemeliyim,işi asla şansa bırakmamalıyım.Cezamı çekeceğim.O parayı,fazlasıyla kutuya atacağım.Tutku,ödemek hiç önemli değil.Zaten her an,bir şeylere bedel ödemiyor muyuz? Yapılan hareket,çok iğrenç geliyor bana.Eminim o kişi,her gün beni görüyor ve yüzüme gülüyor.İçinden de gülüyordur,ne aptal diye.Kimseye,kolay kolay kötü dileklerde bulunmam.Ne ki, o hırsıza çok kötü şey diledim.Allah bildiği gibi yapsın dedim.Zaten,hayatta herkes yaptığının karşılığını almaz mı? Yanılsamalı ve göreceli olarak,almıyormuş gibi görünsek te,alıyoruz hak ettiğimizi. Tutku.İnanamadığım bir olay da:İnternette,Antoloji.com adlı bir kültür sanat sitesi var.Orada da,ilgi alanına göre gruplar bulunuyor.Eskiden çok grupta,üye ve yöneticiydim.Üretimimi engelliyor diye,çoğundan ayrıldım.İkibuçuk yıldır,bu sitedeyim.Zaman-zaman ve dururken,sözde kültürlü,sanatçı geçinen insanların saldırılarına hedef oluyorum.O psikopatları,kolaylıkla geri püskürtüyorum.Çünkü,gerektiğinde çok sivri dilliyim.Eskiden,uğraşır dururdum.Susturana dek kovalardım.Baktım ki boşa zaman kaybı.Fazla ilgilenmiyorum onlarla.Sadece bana değil.Gruplarda insanlar,olmadık şeyler için kavga ediyorlar.Tartışmıyorlar,hakaret ve küfür ediyorlar birbirlerine.Dünyada,ülkemizde onca konu,sorun dururken.Bu kavgalar,neyi çözümler,değiştirir ki? Sadece nefreti körükler,insanı yalnızlaştırır.Ben,bunları hiç sevmediğimden ve çok yıprandığımdan,artık hemen kaçıyorum öylesi hırçın gruplardan.Ben,sevmeyi seviyorum.Güzel dostlukları seviyorum.Her tür olumlu üretimi,çoğalmayı seviyorum.Yaşadığın sürece öğreniyorsun,sevgili Tutku.Görüşürüz.Vedaları da sevmiyorum ve veda etmiyorum. Nilgün ACAR 14. 09. 2008
424
Allah İle Kul Arası Açmasın Şeytan gelip kalbimize girmesin Güzelliği silip alıp gitmesin Her gönülde bin bir delik açmasın Allah ile kul arası açmasınHer bir yere bin bir tuzak kurulup Kötülerde, ne de güzel görülüp Zehirlerde, ballı sanıp yutulup Allah ile kul arası açmasınİsterim ki bu cana yerleşsin sevgin İster ise her bir tuzak beklesin Yetmez ise yenileri eklensin Allah ile kul arası açmasınİnsanlarda huzurluca yaşasın Güçlü olan Hak yolunda yaşasın Aşık olan sevgin için yaşasın Allah ile kul arası açmasınHer tuzağa katlandıran tek sensin Edepsize katlandıran tek sensin Her nimeti ayrı veren tek sensin Allah ile kul arası açmasınTuzakları yok edecek tek sensin Gönüllere huzur veren tek sensin Aşık olup Kemal’e erdiren sensin Allah ile kul arası açmasınKemal BERK Fen Teknoloji Öğretmeni İsmetpaşa Ortaokulu Çorum-Sungurlu
126
Akdeniz Güneşi Akdeniz güneşi altında doğmuş Ondan, sıcak gelir güzel bakışı Sevgi ateşine elini koymuş Tutunca ısıtır candan yakışıGözü, kanat çırpar aşk yuvasından Yüzü, çiçek açar gül arasından Saçlarını toplar O, yarısından İpekle taçlanır sanki o başıBir güzel tanıdım böyle sevimli O, baştan aşağı güzel giyimli Çocuksu duruşu, bebek resimli Öyle başka hali göstermez yaşıHer gün gelir geçer hayat yolumdan Tutar o bakışı gönül kolumdan Akşam, gider sanki O, uçurumdan Akdeniz güneşi gibi batışı
74
Hayat Bir Kamera Şakası Değil ki Ciddiye Alınmalı Çoğu zaman rastlamışsınızdır televizyonlarda, kadın erkek bir sürü insana yapılan kamera şakalarına. Gençlikte gülmek için seyrederdim yani ''Ekmeğin elden suyun gölden'' koka kolanın bakkaldan alındığı zamanlarında diyeyim de siz anlayın. Hayat acısı ve tatlısı ile bir bütün. Şu anda ülkemizde açlık sınırının çok altında paralar ile geçinmeye çalışan yüz binler ile ifade edilen sayılarda insanlar var. Bunların kimisi yaz kış sokaklarda, parklarda ya da bankaların otomatik makine kulübelerinin, telefon kulübelerinin içinde geceyi geçirmeye, yarına ölmeden ulaşabilmeye çalışıp çabalıyor...Hayat bize her şeyi yaşatarak öğretiyor. Acı çekiyorsunuz, yoksulluk çekiyorsunuz zamanında, daha sonra eliniz bollaştı mı maddiyatın da önemli olduğunu ama bunun yanında insanın manevi yönünün zenginliğinin de göz ardı edilmemesi gerektiğini anlıyorsunuz. Hem ne demişler ?'Paradan başka harcayacak hiçbir şeyi olmayanlar dünyanın en fakir insanlarıdır.''''Defolsun gitsinler o ışıklarda ellerinde bezler ile cam silen çocuklar.'' Tamam, gitsinler gitmeye de, bir de gidecek yerleri, yatacak yerleri yoksa anneleri babaları terk edip gitmişse. Atalarımız ''Uzaktan davulun sesi hoş gelir.'' derler. Fakirlik çekmeyen, çocuklarının da kendilerinin de bir eli yağ da bir eli bal da olan, varlıklı insanlar, o garibanların halinden anlayabilir mi?Bu devletin bir Anayasası var değil mi? En küçük yeni doğmuş bireyinden, yaşını başını almış en yaşlısına kadar herkesi birinci sınıf vatandaş sayan bir anayasa ya da biz öyle olduğunu zannediyoruz. O zaman o sokak çocukları da bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı sayılmıyorlar mı yoksa? Onlara bir sorun bakalım hangi birisi sıcak bir yuvanın özlemi ile yanıp da tutuşmamıştır ki? Verin ya ne olur camlarınızı sildiler mi kırmızı ışıkta bir iki lira servetinizden bir şeyler eksilmez merak etmeyin.Birçoğumuz beş on katlı, kimi yirmi katlı apartmanlarda günümüzü gün ediyoruz. Komşusunun dertleri ile dertlenen kaç kişi var, kaç kişi kaldı? Hasta komşunuza bir tas sıcak çorba götürmek çok mu zor? Asansörlerde bile birbirinin yüzüne bakmayan insanlar olduk neredeyse. Bir sabah günaydını ve hayırlı işleriniz olsun temennisi, ne güzeldir oysa. Korkmayın bunun için para pul istemiyor kimse. Apartman görevlisinin hatırını da mı sormuyorsunuz? Öyle ya eskiden bodrum katlarda otururlardı bir adları da Kapıcı idi...Belki insanlar tarafından kaydedilmiyor yaşadıklarınız ve yaptıklarınız. Yaşadığımız hayat asla bir kamera şakası değil tabi ki. Her şey var içinde acı, yoksulluk, kazanmak, kaybetmek, hastalık ölüm lakin insanlar kayıt etmese de sağımızda ve solumuzda ki Allah'ın görevlendirdikleri melekler her şeyi en ince ayrıntısına kadar yazıyor ve çiziyor merak etmeyin. Apartmanda oturduğunuz bir komşunuza rahatsızlık verdiyseniz, yan gözle baktıysanız, dar durumunda yardım etmediyseniz, fakiri gözetmediyseniz vatanınıza hainlik yaptıysanız. İnsan yapısı kameralarda bazen hatalar olsa da Rabbimizin kameralarında en ufak bir hata yok bunu iyi bellemeli insanoğlu. Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
426
Gözlerinde Sabahlamak Gözlerinle yıkamalısın beni Deniz kokmalıyım sabahlara dek Mitolojik aşklar açmalı yüreğimizde, Zemheri ayına karşı koyabilecek Gonca misali tazecik Kan ter içinde uyandığımızda, Gözlerimiz dolduğunda, Rengarenk odamızda haykıracak Bir şiirimiz olmalı. Dudaklarım kollarına yapışmalı İsyancı duygularla Ve gülen gözlerimiz kalmalı gidenlerin sırtında Kalanların gözbebeklerinde Merhaba demeliyiz geleceğe - Dili geçmiş zamanlar kullanmadan - Tenimiz ağlamalı hüngür hüngür Aşkımız mitolojiye dönüşmediğinde Ve paylaşılmadığında geceler Geceler ki aydınlatmaktan korkan Bedenimiz taze çekilmiş kahve buğusu kokmalı Ciğerlerimize çekmeliyiz toprağı Yağmur yağarken yıldızların altında buluşmalı ellerimiz Bir deniz kıyısındaki duyguların kontrolünde. Ve bir tanem gözlerinle yıkamalısın beni Deniz kokmalıyım sabahlara dek.
98
Sosyal Adalet Hakları sahiplerine Vermek, tanınmak. Adaletel teslim Etmek, sanığı, Adalet işleriyle Uğraşan kuruluşa götürmek. Adalete teslim Olmak sanık, Adalet işleriyle uğraşan Kuruluşa gidip Hakkında gerekli işlemin Yapılmasını istemek. Birinin adaletine sığınmak Birinden anlayış, hoşgörü, Yakınlık beklemek. Adalet divanı, Adalet kapısı, Adalet mahkemesi, Adalet örgütü, Adalet sarayı. Devletler arasındaki Birtakım hukuk Anlaşmazlıklarına bakan ve Merkezi La Haye'de Bulunan uluslararası mahkeme. Hak ve hukukun Aranılacağı yer. Memelekette bir mahkeme, Bir adalet Kapısı var.
72
Hıdrellez Kültür ve Bahar Bayramı Mayısın altısında Hıdrellez hatırlanır, Bir bahar bayramıdır canla başla kutlanır…İslam ülkelerinde özellikle Türklerde, Hatırlanır, anılır dillerde yüreklerde…Çocuklar sevinçlidir ailelerse mutlu, Bir resmi tatil gibi katılım tam coşkulu…(2012)
32
Bir Yıldız Olmalı Karanlık gecelerde bir yıldız olmalı, Aydınlatmalı her köşeyi,yürekleri, Rüyalara süs olmalı,umutlara ışık tutmalı, Aydınlatmalı gönül dünyasını ve karanlık kahpe yeryüzünü. Nara atmalı sarhoş ama mutluca yürekten, Şirin i kıskandıran güzelliği olmalı,endamlı ve nazlı, Isıtmalı yürekleri yeryüzünü,şenlendirmeli var olanı, Karanlık geceleri aydınlatan bir yıldız olmalı. Göklerde bir mavi boncuk,bir süs olmalı, Ellere umut yükü doldurmalı, Coşturmalı artık kainatı ve insanlığı,sevgiyi ve sevgilileri, Elle tutula bilen,gözle görüle bilen bir yıldız olmalı. Yavaşça gülümsemeli nurlu bakışlarla yüzlere, Güllerin dikenleri arasında gülüşüne benzemeli, Geçen zamana meydan okumalı ve kendisini okutturmalı, Rüyalar da ve gerçekler de güneşi kıskandırmalı, Mavi şalı aydınlatacak bir yıldız olmalı. Denizlerde yansımalı,hayat vermeli birazda umut, Işık tutmalı zemheri ayazlarda,sislerde kaybolmamalı, Nara atmalı korkmadan ve korkutmadan. Leyla’yı aramalı mecnun yeniden, Aydınlatmalı sevenlerin sevgisini,korkmamalı, Aydınlatsın ufku ve ufukları, Tutan olmalı,kaymamalı hep öyle kalmalı. Hep narin kalmalı,hep yücelerde, Işık olmalı,çoban gibi kaval çalmalı aşk sürüsüne, Şirin için delinen dağlara ışık tutmalı, Dize getirmeli zalimi,önünde cellat olmalı Azrail’in. Isıtmalı yeniden yürekleri,aşk acısı gibi olmalı, Zalimlerin karşısında zalim olmayı öğretmeli, Yüreklerde,karanlıklarda bir yıldız olmalı, Hesap sormalı acılardan. Laleleri andıran ve güllerin güzelliğini anlatmalı, Aydınlatmalı dağları,taşları, Layık olmalı sevgiye ve sevdaları yazmalı, Maviliklerde bir yıldız olmalı adını yazan.
194
Soruyorsun Ya Ne Zaman Diye? Hayatta her şeyin aşk olmadığını öğrendim Üzülmek için değil de, gülmek için gelebilirim Ya da ne bileyim Dostlar gerçekten dost, kardeşler ölümüne kardeş olduğunda bilirim. Soruyorsun ya ne zaman diye? İşte ben, hayat yaşanılacak yer olduğunda gelirim.Fakir yemek ararken, zengin yemek seçermiş Biri üstüne giyecek eşya bulamazken, diğeri iki gün aynı giyinmezmiş Hak değil ama... Sen gece gündüz çalışırken, o gününü gün edermiş. Soruyorsun ya zaman diye ? İşte ben, hayat adil olunca gelirim.Büyüğe saygı, küçüğe sevgi sunulduğunda Din, dil, ırk ayrımı yapılmadığında Savaş için değil, barış için ayaklanıldığında En önemlisi... İnsana insan gibi davranıldığında Soruyorsun ya ne zaman diye? İşte ben, hayat adam olunca gelirim.
111
Mor Beyaz - Öykü Beton derz aralığında hayat bulan cılız fide ofise giriş çıkışımda, sanki beni bu daracık alandan kurtar, toprağa suya ihtiyacının olduğu, gelişemediği belliydi. Önünden her geçişimde sanki bu sesi duyar gibi oluyordum. İçinde bulunduğumuz mevsim, onu yerinden başka bir yere taşımaya müsait değildi, uygun zamanda kurtarmayı kafama koymuştum. Geçici olarak etrafının toprakla beslenip sulanması için beton kırılarak etrafının genişletilmesini söyledim. O gün beton kırıldı yamyassı olan gövdesi özgürlüğüne kavuşmuş hafif esen rüzgârda mutluluktan efil efil sallanıyordu. Kırılan betonun yerine toprak dolduruldu, sallanmasın diye gövdesi iyice sıkıştırıldı, çıtalar ile etrafı koruma altına alındı. O yaz su ve gübre takviyesi ile gözle görülür halde gelişme kaydettiği görüldü.Bir yıl sonra; Nisan başında yerinden sökülerek yemekhane yanı giriş çıkış yolu arasında etrafı bordür taşları ile çevrili refüj aralığına dikildi artık gözümüz üzerindeydi. Rüzgârın sürükleyip getirdiği, ya da her hangi bir kuşun düşürdüğü dut taneciğinden meydana gelen bu cılız dut fidesi, toprağının suyunun bol, bahçıvan gözetiminde olacağını bilebilir miydi ki. O yılsonunda servis işçilerinden işi bilen biri, aşı zamanı olduğunu, iyi cins filiz ile aşılayabileceğini söyledi. O hafta sonu köyünden getirdiği iki adet dut filizini ayrı ayrı dallara aşıladı. Aşılardan birinin mor diğerinin beyaz dut vereceğini söyledi. Bir yıl sonra bahar geldiğinde yapılan aşıların tuttuğunu gördük. Gövdesinden yükselen dallar, yaz boyunca gelişip serpildiler. Bir kaç yıl sonra mor, beyaz dut vereceğe benziyordu. Yaz boyunca gövdesi ile dallarının güçlendiği görüldü. O sene sonbahar da tayinim çıktı, oradan istemeyerek ayrılıp tayin yerime gittim.Beş yıl sonra; Emekli olalı bir yıl olmuştu aylardan haziran ortalarıydı. Tayin nedeni ile ayrılmış olduğum iş yerini görmek geldi içimden. Gittim ancak, tanıdıklarım ya tayin nedeni ile ya da emekli olmuşlardı. Orada bulunan memurlardan bir kaçını gıyaben tanıyordum, onlarda beni tanımıştı. Öğlen on iki suları yemek vaktiydi, rahatsız etmemek için onlardan müsaade istedim. Yemek vakti gitmek olur mu beraber yemeğe çıkarız dediler. Yemek salonu birinci kattaydı. Fabrikaya bakan cam kenarında bizim için hazırlanan masaya oturduk. Gözüm bir an camekândan dışarı refüjden bize doğru uzanan dala takıldı. Dal üzerinde düşmemek için bir eliyle dalı kavrayıp diğer eliyle dala astığı kovaya dut dolduran bir işçi dikkatimi çekti. Yemekten sonra garsonlar masayı temizleyip yeni servis açtılar. Yemekhane şefi elindeki kaseden tabağımıza mor ve beyaz karışık iki cins dut servis edip ürün kendi ürünümüz biraz önce dalından toplandı, lütfen buyurun dedi. Dutlar hem tatlı hem de mis gibi kokuluydu. Tebessüm ederek, ağacı dikenin, dikilmesine sebep olanların, yiyenlerin geçmişlerinin cümlesine rahmet olsun dedim. Mesai saati yaklaşmıştı, yemek için teşekkür ederek yanlarından ayrıldım. Anılarımı tazelemek dut ağacımı yerinde görmek için refüje doğru yürüdüm. Zaten geliş nedenlerimden biri de diktiğim dut ağacını görmekti, gittim gördüm bayağı büyümüş serpilmişti gövdesine yaslandım. Geride kalan o hüzünlü günlerini anımsarken bu gününün mutluluğunu yaşadığını gördüm. Gölgesinde bir müddet soluklandım. Başımı yukarı kaldırdığımda, dut ağacımın suya, toprağa, güneşe ve özgürlüğe kavuşmuş olmanın mutluluğunu yaşadığını hissettim. Atlas yeşili canlı ve parlak yaprakları arasından sızan ışığın şavkın da mor ve beyaz irice dut taneciklerinin sanki hakkındır ye bizi der gibi gülümsediklerini hissettim. 050216 mcicek
489
Cennet Gibi Ben seni cennet gibi sevdim boncuk gözlüm. Artık cenneti merak etmiyorum. Çünkü cenneti gözlerinde gördüm. Ben seni cennet gibi sevdim boncuk gözlüm.Sen benim kaderim, sen benim dilberim, Sen benim ellerim, sen benim gözlerim, Sen benim hayatım, herşeyim eşim,nişanlım,sözlüm... Ben seni cennet gibi sevdim boncuk gözlüm.
47
Paranın kiri Parası olanlar dağdan aşıyor, Parası olmayan yolda şaşıyor, Herkes birbirine cepten bakıyor, İnsanı temelden yıktın sen para.Mahkeme açıldı haklı davaya, Garibim sessizce durdu divana, Seni gören piçler ak der karaya, Adalet içine sıçtın sen para. On iki ay çalışır ömrü yok olur, Elleri hamurda karnı aç olur, Evine dönerken boynu bükülür, Çok fakir yuvası yıktın sen para.Adaletin bumu söyle reva mı, Gördüğüm gerçek mi yoksa rüyamı, Neden öldürüyor insan insanı, Kanlı irin gibi aktın sen para. Çiftci İsmail'im ne haldir böyle, İyiye yönel sen ne kalır elde, Aklım yetmiyor ki,daha çok körpe, Yeter yüz karası batsın bu bu para
101
Gece Ay Düştü Denize gece ay düştü denize deniz kabardı ay'ı içine çekince yıldızlarda şevke geldiler birer birer denize düştüler doyumsuzdu deniz kabul etti yıldızlarıda o engin bedenine hayasızca sonra duruldu deniz budefa gökyüzü kızıl smokinini giyindi çapkınca göz kırptı güneş saldı tüm ışıklarını dokundular denize deniz dalgalandı coskuyla taa ki gece olup ay cıkıncaya dek ay düştü denize deniz kabardı ay'ı icine çekince sabaha güneş gelecekti yine herseyi kabul edecekti deniz o engin bedenine cömertçe
76
Hadi uzat ellerini meleğim Hadi uzat ellerini meleğim Sazlar çalsın raksedelim güzelim Deniz mehtap ve martılar bu aşkı Kıskansınlar çatlasınlar sevgilimBöyle aşkı masallarda duyardım Rüyalarda yaşanırmış sanırdım Oysa şimdi gerçek oldu rüyalar Bulutlarda uçuyorum aşığım Muhayyerkürdi şarkı Söz ve müzik: Tahir sıral Bu beste akçay TSM beste yarışmasında 28.8.2005 DE 1.cilik ödülüne layık görümüştür
54
Yeniden Geliyoruz ”O iyi insanlar, O güzel At`lara binip çekip gittiler….”mi? O iyi insanları,kayıp ettik tarih denilen bir delinin gizemli Dünyasında.Vurdular, o güzel At`ları son çarpışmada / meydanlarda.Gittikleri yer bir kayip ülke…! Biz adayız O iyi insanları kayıp ettiyimiz tarih denilen o delinin gizemli Dünya`sıni çözmeye ve Dünya`yı almaya yeniden.O güzel At`lar olmasada bu yürekli canlarız.Hazırlaniyor ve yeniden geliyoruz /meydanlara meydanlara geliyoruz /yeniden.Kayıp ülkenin değil, bizim olan dünya`nın peşindeyiz. Ve yeniden geliyoruz. ………………. ……………….
74
Hâlâ Hâlâ gönlüm, mazideki o güzel günleri anar Hâlâ o gençlik çağının kavakyelleri başımda. Hâlâ yüreğimde aşkın küllenmiş közleri yanar, Hâlâ o denizyeşili gözleri durur karşımdaNe yapsam kendimi nasıl avutsam, bilemiyorum Hâlâ gönlüm,mazideki o güzel günleri anar. Kalbim bir başkasına taş kesildi, sevemiyorum Hâlâ yüreğimde aşkın küllenmiş közleri yanar.Hâlâ nasılsam öyleyim, kendime gelemiyorum Hâlâ o gençlik çağının kavak yelleri başımda. Hatıramdan hayalini ne yapsam silemiyorum, Hâlâ o yosunyeşili gözleri durur karşımda...http://alinihatozer.blogcu.com
71
Sessiz Rüyamda, ismini tınılasa keşke denizdeki dalgalar. Sessizce harflerin derinliğinde boğulsa rüyalar. Can havliyle, son anını kucaklar harfler. Tamam, sessizlik sona erdi başlasın kelimeler.
24
Dün..Bugün..Yarın.. Düne bakıyorum gülüseme, Bugünüm sensizlik Yarınlarımsa sessizlik... Dün...bugün...yarın Gülümseme..sensizlik..sessizlik.. Siliniyor takvimlerden zaman Kayıyor yavaşça avuçlarımdan, Üşüyorum sustu sesler... Bütün iyi dilekler Kulağımda kalan son sözler, Ve gözlerimde dünden kalan Gülümseme....
31
Hanisin kurşun denli hafif kelebek denli ağır özlemeyi de unuttuğumgittin de sarı bir mevsim saklandı ellerime ben yüreğine oynanır mı bir başına saklambaç elma dersem....çık-mıyor gün bitince başlarım hep toprak ben ve gökyüzü günaydın ay dede, günaydın yıldızlar sessiz gecem merhaba merhaba eylül böceklerim ve dinmek bilmeyen ağıtfark eder mi doğduğum yer ve de yıl her daim çocukken ben her daim uçurtmasızbir kargış saltanatı sürükleniyor, uzak sahillerde gibiyim sesime yankılanan bir sevda ışıksız odacıklara taşınan heves hep erteleniyorum hep peronlardan aslında ışıltılıymış gece bir tanesi olmasam da kimsenin yüreğin sürgün yerim hanisin uyuyan geceye inat bahar müjdelenirken kırmızı papatyalar topluyorum yasaklı bahçeden, sarı menekşeler koynunda uyandığım sabahlaradüşündükçe seni yabancılaşıyorsun utanıyor tenim ellerinden, küçülüyorum biraz başımı kaldırsam sana çarpıyorum sözcükler bocalıyor düşlerimde kabarıyor içimdeki gömütlük cehenneminden hüzün taşıyor hanisinşükür (mü) etmeliyim karnım tok sırtım pek duyumlar işlevsiz nasıl olsa yıldızlar hep uzak sen hep yoksunşükür etme(me) liyim tutmaya değecek bir ateş yok herkes aşık herkes sevgili bahar bahar değil yaz yazdan uzak güller solmak için açıyor ne öpülesi el ne ölünesi sevdaçivi çiviyi sökmüyorıssız cehennemindeki hüznün güzelliği kalmış aklımda bir de seni unutmayı unuttuğum yangınımın rüzgârla sevişmesi gibi ben küçüldükçe büyüyor düşünlerim mevsim beyaz bakıyor artıközlemeyi de unuttuğum hanisin? ..
199
Siyah Beyaz Bin dokuz yüz altmış dokuz ya da yetmiş yıllarının başı. Mahallede ilk televizyonu biz almıştık. Alman malı Telefunken marka hem de siyah beyaz. O zamanlar renkli televizyonun esamisi bile okunmuyor. Babam kutusundan çıkarıp da sehpanın üstüne koyduğu zaman, annemin, kardeşimin ve benim yüreğim pır pır etmişti, tepeden tırnağa heyecan kaplamıştı her tarafımızı...Hayatımızda buna benzer bir şey gördük dersek, o da sinemadır ama ona da kırk yılda ya bir kere ya da iki kere gidilir. Meraklıları bilirler, aslında televizyonun dünya piyasalarında at koşturması bin dokuz yüz otuzlu yılların başına denk gelir, her ne hikmet ise bize yaklaşık kırk yıl sonra gelmiştir. Yani Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bile görmemiştir televizyonu...Neyse lafı uzatmayalım sadede gelelim. Biz bu Telefunken adlı arkadaşı alıp da evin başköşesine koyunca, en başta biz de, sonrada mahallede ki komşularda bir heyecan bir heyecan sormayın gitsin; ya da sorun sorun ben anlatayım o tarihteki televizyon ile olan teşrik-i mesaimizi. Sokakta herkes bizi işaret ediyor parmakları ile ''Vay be bayağı zenginmiş bunlar baksana televizyonda almışlar.'' Sanki uzayın derinliklerinden dünyaya uzay gemisi ile yabancı bir cisim gelmiş o da bizim evin salonuna düşmüş. Komşular bir seviniyor bir seviniyor, zannedersiniz Ankara düşman işgalinden kurtulmuş, o derece. ''Size ne oluyor kardeşim televizyon geldiyse bize geldi.''En başta karşı komşular, sonra sol yanda ki komşular, daha sonra sağ yanda ki komşular, sağ yanda ki komşuların bir yanında ki, iki yanında ki komşular, liste uzayıp gidiyor. Hep beraber önce bir kahve içmeye geldiler. ''Hay Allah bak nereden de çıktı bu kahve içmeler, bu bize gösterilen ilgi, daha önceleri selam bile vermezdiniz sokakta.'' Eee o kadar gelmişler, evde de televizyon var en alman markalısından, şimdi davet etmesek ayıp olur adamları, kadınları, çocukları, şanımıza yakışmaz bir kere... ''Eee hadi buyurun kardeş hep beraber bakarız azıcık bu şeytan işi merete, salon geniş nasılsa.'' Ellerimizde çekirdekler, yanında soyulmuş elmalar, portakallar, bir ara evin hanımından gelen çay ikramları, değmeyin gitsin keyfimize...İlk zamanlar yayın haftada iki ya da bilemedin üç gün, o da gece saat yirmi dörde kadar sonra İstiklal Marşı ile ve bir manga askerin yürüyüşü ile Anıtkabir'de ki Ata'mıza da selam çakarak kapatırız televizyonu. Ertesi gün olur komşular yine cümbür cemaat biz deler, babamdan önce eve gelmişler salona kurulmuşlar, babam eve geldi mi surat ben diyeyim bir karış siz deyin beş karış, adam haklı ''her gün her gün de gelinmez ki birader.'' komşular nerede ise yatıya da kalacaklar...O sıralar Türkan Şoray'lı, Cüneyt Arkın'lı, Kartal Tibet'li, Hülya Koçyiğit'li Türk Filmleri pek revaçta. Çoluk çocuk televizyonun karşısına geçiyoruz, geçmek ile de kalsak iyi, hüngür hüngür de ağlıyoruz, aman kimse görmesin gözyaşlarımızı. Daha o zaman kağıt mendiller piyasaya çıkmamış, annem de bizlere bez mendil yetiştiremiyor. Biraz büyük ağabeylerimiz bizler ile alay ediyor ''Ağlamasana ağlamasana oğlum, ağlıyorsun işte, gördüüüm gördüüüm bal gibi ağladın yalan söyleme.'' sıkılırız, bunalırız ''Ne ağlaması abi ya esnedim de gözlerim yaşardı esnemekten, esnemekten.'' gibi muhabbetler var aramızda...Bazen arkadaşlar ile aramızda espri yapıyoruz ''Oğlum biz de ki televizyon renkli, sizinki de renkli mi? '' arkadaş biraz duraksıyor, şaşırıyor ''Ben gördüm oğlum sizin televizyonu ne renklisi, sizin televizyon bal gibi siyah beyaz.'' espri gelir peşinden ''Tamam oğlum işte siyah ile beyaz renk değil mi onlarda renk ne olacak ki hem de ana renkler''Sevgili komşularımızın bize televizyon seyretmek için böyle gelip gitmesi yaklaşık yedi sekiz ay kadar, belki bir sene kadar sürdü. Bayağı sıkılmıştık o dönemde. Düşünsenize, ev de her gün onlarca kişi misafir, hem de sürekli yedi sekiz ay peş peşe durmaksızın. O sıralarda babaannem ve halam da bizler de kalıyor. Bazı günler laf ile televizyonun bozulduğunu söyleyip tamire gönderiyorduk ve salona geçip de rahat rahat ailecek izliyorduk. Rahmetli halam seve seve yapmıştı bu komşuları kapıdan gönderme işini. Sonra da perdeleri sıkı sıkı çekerdik ki komşuları atlattığımız anlaşılmasın. Bir müddet sonra ülkede yaygınlaşmaya başlayınca televizyon, herkes gücü nispetinde sahip oldu ve biz de derin bir oh çektik. İşte böyle siyah beyaz günler vardı hayatımızda güzel ama siyah beyaz günler...
640
Anlık Ölüm,Anlık Kalım... Vakit öğleyi aştı akşam yaklaştı gene Sarıldı güneş en koyu rengiyle siyah kefene... Yıldızlar sanki güneşin kanını emen bir kene Sarıldı güneş en koyu rengiyle siyah kefene...Bulacak sabırlı güneş yaralı bereli de olsa sabahı Bu kaçıncı azap kaçıncı ölüm kim taşıyacak ahı Koruklar üzüm olacak unutulacak yaşananların yalanı essahı Bulacak sabırlı güneş yaralı bereli de olsa sabahı
60
Bir Manga Askerdiler En önde Cumhuriyet Arkasında bir manga asker Uygun adımlarla ilerledilerKışlanın tenha bir yerinde Bir manga asker Cumhuriyeti kurşuna dizdilerKışlanın orta yerinde Mustafa Kemal onlara bakıyordu Görmediler(07.06.2009-İzmir)
29
Vardım Kırklar Kapısına Vardım kırklar kapısına Baktım cennet yapısına Tapmışam hak kapısınaEvel Allah ahir Allah Dönemem estağfirullah Bendeyem Allah eyvallah İmanım amentu billahPir elinden içtim dolu Öğrendim erkanı yolu Emniyette mümin kuluEvel Allah ahir Allah Dönemem estağfirullah Bendeyem Allah eyvallah İmanım amentu billah
43
Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası Tanırım bayrağımı-çok güzel Onun rengi Bulamadım dünyada-gerçekten yoktur dengi Zümrüt elmasa benzer-kan kırmızı bayrağım Emanettir bizlere-millet ile toprağım Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası Bayrağım direklere-karşı burca yakışır Daima sevenlerse-hepsi dostça bakışır Anne baba çocuklar-yaşar hür bir şekilde Esenliği bulunur-konuşan bütün dilde Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası Bayrak demek can demek-biliyor bunu genci Beşiklerde bebekler-bayrak ve onlar cici Tarihten itibaren-hep sağlamdır duruşu Eller birden tutarsa-başlar yeniden koşu Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası Sessizce baktığında-parlar görürsün Onu Canlara huzur verir-görün başkadır tonu Gölgesinde anneler-çocuklar ve gençler hür Ata ruhunu taşır-yarından emin özgür Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası O şehitlerimizin-emanetidir bize Yürekten sarılınca-son veririz krize Daim kavramalıdır-bükülmeyen bilekler Hemen kabul olmalı-emekler ve dilekler Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası İçte yaşatmalıyız-ruhumuz ile kalpte Görevlerin büyüğü-yaşayan bütün Alpte Surları aşmak gerek-Hasan diyor ileri Çağları geçmeliyiz-davranmalıyız seri Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası
183
Potpori şiş, adana, köfte. İstersen karışık söyle. kahve, süt, şeker. üçü bir ara da nescafe Tutku, Sevgi Bağlılık Bunun adını sen söyle.............. 31.12.08/Bursa
23
MASALDAKİ YERİM NE “Sokak sıçrar eteğine, uzak dur” derdi babamDurdumEv yapıştı etimeSoğuktu, karanlıktı, inadına tüterdi sobaAnadan doğma koşardım sözcüklereGiyinir kuşanırdım deniz kokan harfleriBilmek isterdim ben kimim, masaldaki yerim neHiçlik uğultuları bırakarak ardındaHurdaya çıktı platonik aşklarımHorlardım teniBen; karasevdalı ‘Sefil’Her aşkta ezberimi bozuyordum biraz daİçim sıkılıyordu ütülü rüyalarınızdanKalabalık; o bin başlı ejderhaÇocukluğuma dikmişti gözlerini Çocukluğumu bırakamazdımTuttum elinden sımsıkıKabahat işler gibi yazdım şiirlerimiKazıdım yılların isini sesimin üzerindenÇıkaramadım anneBundandır gülerken ağzım yara iziBu yüzden kambur duruyor her sevinç bende
75
Sitemkar Söylediğin başım gözüm üstüne, İnsan sevdiğine sitem edermiş, Neden güceneyim gönül dostuna, İnsan sevdiğine sitem edermiş.Candan seven,sevenlerin turabı, Sevenlerin kavuşmakmış muradı, Özleyenin acı olur feryadı, İnsan sevdiğine sitem edermiş. Gel ha gayrı,ayrı olma eşinden, Hayır gelmez ayrılığın işinden, Yoruldu mu koşar iken peşinden, İnsan sevdiğine sitem edermiş.Çiftci İsmail'im gönül verende, İki ruhu bir vucut ta görende, Ruh çıkarsa ne kalacak bedende, İnsan sevdiğine sitem edermiş. 20 10 2013 PAZAR
70
Derslik AŞK Yaşayalım Derslik bir AŞK yaşayalım HÜLYA lara,SEDA alara Topcu lara,Popcu lara Aşk öğreten biz olalımDerslik bir AŞK yaşayalım Şair lere,Yazar lara Tarih ciye,Ressam lara Aşk öüğreten biz olalımDerslik bir AŞK yaşayalım Varoş lara,Sosyete ye Köyde kine,Kent tekine Aşk öğreten biz olalımDerslik bir AŞK yaşayalım Anadolu,Avrupa ya Ortadoğu,Afrika ya Aşk öğreten biz olalımDerslik bir AŞK yaşayalım Uzakdoğu,Kutup lara Amerika,Etopya ya Aşk öğreten biz olalımDerslik bir AŞK yaşayalım Öğretmene,Öğrenciye Rektörlere,Rütükcüye Aşk öğreten biz olalım(23.02.2007)
74
Şehidin son sözleri ŞEHİTLERİN SÖZLERİGönül gözüyle bak etrafına,öylece Vatanı tanı, Şahadet mührünü taşıyarak,şehit olup yatanı, Yaşamak yada ölmek değil,toprağa kan katanı, Vatan denen toprak için bir rüyaya dalmışız, Bitmeyen sevdadır Vatan,devam eder bilmişizGidilecek son duraktır bu alemde bu Vatan, Türk yüreğidir,sonsuza dek,sinemde atan, Şehit kanıyla sulandığı için, rahat uyuyor atan, Şehitlik sevdasıyla ta yürekten yanmışız, Bitmeyen sevdadır Vatan,devam eder bilmişiz.Gül koklayıp Vatanı gül yerine koymuşuz, Gül renginde Bayrak ile kendimizi bulmuşuz, Vatana şehit olup, toprağına güller gibi düşmüşüz, Kanımızı mühür edip toprağına vurmuşuz, Bitmeyen sevdadır vatan,devam eder bilmişiz.Analar,babalar.sakın ha göz yaşı dökmeyiniz, Vatana verdik canımızı,düşmana belli etmeyiniz Şehitlik şerbeti bu,içmekmiş kader ve kısmetimiz, Potin,.parka, beremiz,olmuştur kefenimiz Bitmeyen sevdadır Vatan.Bunu böyle bilmişiz SELAHATTİN ÖLMEZ 09.10.2007
114
Allahın Yüce Dini Bakınız kimlere Kaldı Kalmadı insanlıkta Ne vicdan, ne merhamet Ne yüksek ahlak, ne fazilet Şarlatanlar görev başında Allahım sen bizi, ne olur affetYıllardır Alevilere atılan iftira, zan kalmadı Şimdide Cübbeli Ahmet hoca, ağzına sakız çaldı Alevi hanımlar, ceme kirli haliyle gidiyormuş Yine zehir saldı, yine zan yaptı, yine günah aldıHoppala, cübbeli hoca hoppala Neden girdin ceza evine, önce şu yaptıklarını bir açıkla Yıllardır alevi, ana bacı tanımaz dediniz Müslümanı Müslüman düşman bellediniz Ne yazık ki din kisvesi adı altında, bütün haltları siz yedinizDin âlimi, iftira atmaz, din âlimi zan yapmaz, din âlimi Yalana, riyaya, kibire, fesata, kunbasa başvurmaz Allahın kelamına sadık kalır, çiğ lafa sapkınlığa sapmaz Din âlimi, yalanı kendine Kılavuz yapmaz, gıybet yapmazDin âlimi prof Rahmetli Hüseyin Üzmezde Alevilere çamur atmıştı 14 yaşındaki körpeye tecavüzden ceza evinde yatmıştı Utancından çoluk çocuğu, eşi naşına sahip çıkmamıştı Defin işlemleri belediyeye, mezara taşınması da Azmendilere kalmıştıAllahtan korkmuyorsan, kuldan utan cübbeli Ayıptır, günahtır, zan yapmak, gıybet yapmak Yakışmaz bir din âlimine Ulu divana şikâyet ediyoruz seni Yüreğindeki fesatınla, şeytani duygularınla Zehir, zemberek sivri dilinle, ne diyelim Allah ıslah etsin seni ,,,Kendin bilmez Cübbeli_____Şair 67______
184
Vatan tehlikede durulur mu hiç? Dün demiştim daha yazmayacağım Vatan tehlikede, durulur mu hiç? Aldığım kararı bozmayacağım Vatan tehlikede durulur mu hiç? Pkk hedefe artık ulaştı Irakta serbestçe gezip dolaştı Destek bulup gelip bize bulaştı Vatan tehlikede durulur mu hiç? Her an Amerika onu kullandı Eğitilip bize öyle yollandı Kahpece sinsice bize çullandı Vatan tehlikede durulur mu hiç? Çekmek istiyorlar bizi savaşa Kalleş Amerika kullanır maşa Senaryo tamam da hayaller boşa Vatan tehlikede durulur mu hiç? Musul Kerkük bizim hem de yakında Artık bütün dünya bunun farkında Ey Türk sana layık senin hakkın da Vatan tehlikede durulur mu hiç? Hazırola geçin savaşa hazır Katli vacip olur her cana muzır Benim şanlı ordum kökünü kazır Vatan tehlikede durulur mu hiç?
119
Dua "Duâ temiz bir kalbin sesini ALLAH'a duyurmaktır." Güzellik bakmaktan Mânâ anlamaktan bulunur Aşkı yürekler yazar Ne göz görür Ne akıldan okunur Yürekten istedi....................
24
Dünyalarım İki farklı dünya yaşadım ben. Birincisi hesapsızca, pervasızca, bencil bir ‘gitme dünyası’. Öğretmenim çok güçlüydü, öyle ki benim ‘gitme dünya’mın kurucusu oydu. Kurdu ve gitti. Yalnızlık ağır geldi bana, kalamadım bu dünyada. Sonradan öğrendim, gitme dünyası birisinin hep gittiği bir dünyaymış ve kurucusu da benim zannettiğim gibi o değilmiş, ‘gitme dünyası’nın kuranı, içinde kalanıymış, gün gelip çıkmadıkça bunun bir kapan olduğunu göremezmiş.Sonra bir başka dünyayı yaşıyormuş insan, ‘unutamayanların dünyası’. İlk bu dünyayı ben kurdum sanmıştım, onda da yanılmışım. Bu dünya zaten hep varmış ve ‘gitme dünyası’nın mülteci kampıymış. Paramparça hayallerin toplanıp yakıldığı bir meydan varmış. Tüm düş kırıntılarını alabiliyorlarmış, ufak bir operasyonla. Tüm düş kırıntıları ise duygularına karışırmış meğer, alınan duygularınmış. Onların yerine uyanlar ise yalnızca sitem, yalnızlık ve kırgınlıkmış, sana uyacak yeni bir his topluluğu bulunana kadar. Çoğu zaman da uygun bir donör bulunamazmış. Öğrendim, yaşayarak.Kırgınlık ekletmedim, düş kırıntılarımın yerine. Sitem de yok, bünyem kabul etmedi. Yeni dünyada bana yalnızca ‘yalnızlık’ yetti. İçimdeki umutsuzluk yan etkisiymiş, kanayan yaralarıma sürdüğüm ilaçların. En garibi de kimseye rastlamıyorsun bu yeni dünyada, içine girince ise hiç garipsemiyorsun bunu. Saklambaç oynarken bir köşeye saklanıp, kurt olmadan çıkmak istemeyen bir çocuk gibi saklanıyorsun, yeni hislerden, hayallerden. Ben bir aynanın içine sakladım kendimi. Sonra da kırdım aynayı içerden, bakmak kimsenin aklına gelmesin diye.Soğukmuş saklambaç oyununun köşeleri, evet köşeliymiş saklambaç, her köşede biraz daha soğuyormuş insan hayattan. Küçük, kapaksız bir soba buldum bir duvar dibinde. Isınırım diye yaklaştım, soba kıvılcımlar saçarken çevresine. Gördüm ki ateşi ısıtmaz, yalnızca yakarmış. Her köşeden acaba sobelenir miyim diye gizli gizli bakarken, kırdığım aynaya geri döndüm ve ebe ortalıklarda yoktu. Gittim sobe dedim, cam kırıkları elime batarken. Canım acıdı, kızdım, çıkmak istedim aynanın içinden, daha çok kanadım, daha çok kızdım. Kendime kızdım, aynaya kızdım, ‘unutamayanların dünyası’na kızdım. Çıkmak istedim bu yeni sandığım, eski dünyadan. Verdiklerimizi alırız dedi, boşluktaki o ses. Al dedim istemiyorum, bir çocuk gibi ağlarken yaralarımın acısından. Çıktım dışarı, üşüdüm yeniden. İçimde derin bir boşlukla ama içim soğuk çıktım o dünyadan. Alınanların yeri asla dolmaz dediler çıkarken. Gözlerim ağlamaklı, burnum kızarmış, olsun dedim, omuzlarımı kaldırarak. Hayallerimi aradım ceplerimde, hiç biri yoktu yerinde. Ya düşürdüm, ya çaldırdım dedim kendime, sonra hatırladım kendi ellerimle ateşe attığımı onları. İki farklı dünya yaşadım, hayatımdan çalarak. Şimdi kendi dünyamı kurmaya karar verdim ve bekliyorum kanmamak için hiçbir şeye. İlk önce hayallerimi kurdum, gördüm ki içi dolmuyor, içimde boşluk oldukça. Dedim ya ben iki dünya yaşadım, yaralarım o günlerden kalma. Yine de ölmedim acılarımdan, arta kalanlar ise en büyük yan etki umutsuzluk ve içimdeki derin boşluk.
411
TÜRK POLİSi Merhamet duygusu senide sarar, Özelini korur, her yönden sırdaş, Teslim olmak için verince karar, Türkün polisine güven arkadaş.Şüpheli var ise ihbar olacak, Suçlu alınacak, suçsuz kalacak, Adalet yerin elbet bulacak, Türkün polisine güven arkadaş.Son bulsun beyninde kabus, korkular, Kalp, gönül kırmadan seni sorgular, Dünyada örnek bir tavır uygular, Türkün polisine güven arkadaş.Mobesa, kamera izlemektedir, Trafik yollarda hep takiptedir, Yerli, yabancılar emniyettedir, Türkün polisine güven arkadaş.Hatalı kişiyi yüzünden anlar, Kazayı, belayı, kavgayı önler, Irk, Mezhep gözetmez Zekice dinler, Türkün polisine güven arkadaş.16-2-2016
83
Kitap Ve Ben Hikaye,roman,masal Matematik'te kesir ve asal Sosyal'de akdeniz,karasal Öğretti bana o sayfalar Öğretti bana o kitapSayfalarında dalgalandım, Hiçbir zaman geride kalmadım, Bana öğretirken yorulmadın, Öğretti bana o sayfalar Öğretti bana o kitap
34
İçimde Bir Şeyler Eksik İçimde bir şeyler eksik Senli yanlarım mesela Yazsam olmuyor Yazmasam içimde keder Yine senden öte ben derbeder Heder ve keder olmuş bir aşk Ne sözcükler yetiyor Ne de harfler yetiyor anlatmaya Ses tellerimde bir çığlıksın Sadece ben biliyorum Hepsi bu11.11.2016
44
Düş ve Düşünce Gücü; ANADOLU İÇİN! . = 000.007 = 03 Ocak 2013 Perşembe 12:41:15Düşünen Düşünürlerin Düş Ürünleri ile ANADOLU İÇİN YÜRÜMEK! . = 000.007 = Düşünen Düşünürlerin Düş Ürünleri ile ANADOLU’DA İLERLEMEK! .Paylaşımın Verimliliğinde; Her İnsan Özverisi ile Anılıyor! . = VII = Her şeyden önce; büyüğümüzü sen de tanı ve ölçülü ol daima! . Kendini tanı; taşıyabileceğin sorumluluk çizgisinde olmalı! . Önce büyüğümüzü tanımaya çabaladım, haddimi bilmek istedim! . Eğer ki büyüklerimizin işine karışsaydım; şu anda olmazdım! .Gönüllerin fethine umut olan büyüğümüz bugünde de gündemde! . Umut aramış ise insan; umut: günden güne devrediyor insana! . Birileri başarsa, demişsindir, başaran tarihte belli olmuş! . Zaman aynı; yine halklar umut ve yine insana umut insandan! .Bireysel başarıya örnek olmak iste; konumunu keşfet sen de! . Konumunun gerektirdiği davranışı erteleme; özverili olmalı! . Lafa bakılmıyor bu yolda; davranışlarımız dikkate alınıyor! . Bugün için, Anadolu adına; hangi paylaşımı gerçekleştirdik? .Sen ve ben; düş ve düşünce gücüne sahip büyüğümüzü bilmeli! . Onun kudretinin eriştiği yere; düş ve düşünce gücü yayadır! . Seçimimizi iyi yapmalı; doğru düşünmeli, doğruları seçmeli! . Kudretinle DEĞERLER KÜLTÜRÜ BÜTÜNLÜĞÜNÜ SEN DE GÖR ve İNAN! .{ Metin Yazarı: Kemal KABCIK – ANTALYA - 03 Ocak 2013 Perşembe 12:41:02 } Kendi Düşüncemizin Düş Gücü ile DAHA DOĞRU OLANI KEŞFETMEK! . = TEŞEKKÜRLER TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ = Kendi Düşüncemizin Düş Gücü ile DOĞRUYA ÖMRÜ VAKFEDEBİLMEK! .
225
Göç Kondu Düşlerime Vakitsizce Göç kondu düşlerime vakitsizce, Savrulup gideceğim nakitsizce, Daha aşkın yolunda akitsizce, Sonu belirsiz bir göç görünüyor.Sürüyüp götüren var beni senden, Uzak oldu bak şu bedenim tenden, Bir emanetim sana şimdi benden, Kurutma güllerimi ha iyi bak.Astarsız kumaşlar bana biçildi, Üzerimden saban ile geçildi, Adam olmayanlar adam seçildi, Yiğide ihtiyaç kalmadı gibi.Sırtlandım ardıma kahır yükünü, Unutan ne çokmuş asil kökünü, Geçmişler romanın baron dükünü, Göçüm var sevdiğim yalan dünyadan.
72
Ölümden Beterim yarim bu gece ÖLÜMDEN BETERİM YARİM BU GECESensiz geçen saatim dakikam zindan Ölümden Beterim yarim bu gece Ölürüm ayrılmam sevdiğim senden Ölümden Beterim yarim bu geceBenim çektiklerim yetti canıma Yiyiciler dolmuş hep dört yanıma Yalvarsam gelirmi can Sultanıma Ölümden Beterim yarim bu geceAnlamayan anlaşılmaz bil canım Sendin benim yürekteki dermanım Elinle yazsanda gülüm fermanım Ölümden Beterim yarim bu geceBeter ettin Hüseyin'in halini Kırdın kanadını kestin yolunu Yabancıya yoldurma gel gülünü Ölümden Beterim yarim bu gece
77
Bu kadar Hiç bitmez sandığım ömür tükendi Umutları yendi yılların fendi Ne sitem,ne özlem,ne de yalvarış Daha ne beklerdin,bu kadar dendi...
21
Derdi aşk sanmak mıdır aşk hüznün alnacında bir kez kırdıysan hevesini duymaz hiçbir anı rüzgarda ürperen çığlığın sesini Duymaz hiç bir gece ahla boğulan nefesini sormaz hatırını kalbinin üzerinde esip geçen rüzgarGözleri şebnem tomurcuk nazlı bir gonca gülün her sabah Yanağından bir damla dökülürmüş. hasreti yangın hercai sevdalı bir bülbülün her gece kırık bir dalda boynu bükülürmüşAşk, aşkı dert, derdi aşk sanmakmış aşk gece gündüz ol sevgiliyi anmakmış aşk Issız sahralarda üfleti mecnun gibi Dumansız alevler içinde yanmakmış aşkAşk, aşkı dert, derdi aşk sanmak mıdır aşk gece gündüz ol sevgiliyi anmak mıdır aşk Issız sahralarda üfleti mecnun misali kor alevler içinde her gece yanmak mıdır aşk her gece bir günahın soğuk gölgesinde izlenip her seher nazlı bir tomurcuğun dalında gizlenip pişmanlığın kor bağrında özlemle filizlenip her acıya yeniden bin merhaba demek midir aşkKaldırıp elini göğe yalvarıp yakarmak mıdır aşk edilen her duada aşka pay çıkarmak mıdır aşk bir aks-i seda gibi dönüp dönüp geriye her yangına hercai bir gonca gül bırakmak mıdır aşkNuri CAN
164
SENİ DÜŞÜNDÜĞÜM ZAMAN Seni düşündüğüm zaman İçimde bir çocuk bahçesinin kapıları açılıyor Dünyanın bütün çocukları doluyor içeri Seni düşündüğüm zaman İlkbahar gibi bir şey oluyor Anlatılmaz bir sevinç kaplıyor her şeyi Elimdeki kalem Parmaklarımda şakıyan Bir kuşa dönüşüyor Masam bir güneş denizinde yüzüyor Seni düşündüğüm zaman Yalnızlık çeken sözcükler Kol kala giriyor birden Seni düşündüğüm zaman Bir bulut oluyorum Uçmaktan başka bir şey bilmeyen Adam Sanat, Kasım 2004
68
Talat Paşa'ya Ağıt 15.03.1921Talat paşanın ölümü Devrimin, kurtuluşun ruhunu temsil eden, Bu uğurda canı pahasına başını öne eğmeden, Öksüzlük, yokluktan sadrazamlığa yükselen, Nemrut Kürt Mustafaca idama mahkum edilen, Yoksulluk içinde iken Ermenilerce öldürülen, Talat paşaya allahtan rahmet diliyorum. Ruhu şad olsun.
41
Akdeniz Senin mavin bir başka, açık koyu tertemiz, Gök karışmış suyuna, ufuk ötelerde giz. Kimi gün çarşaf serip uyursun mışıl mışıl, Kimi gün dalga dalga, köpürürsün Akdeniz…07.07.2010. Çarşamba/ Antalya
29
Hicrî Yılbaşınız Mübârek Olsun Sevgili Dostlar! Bu gün Hicrî 1426 senesinin son günü, yarında Hicrî 1427 senesinin Muharrem-i şerîfinin birinci günü‘dür. Yani bu gece hicrî yılbaşı gece‘sidir. Daha güzel bir ifâdeyle“ Íslâm Âleminin,Müslüman olanların ihyâ ve idrâk ettiği mübârek bir gece‘dir.„ Íşte bu gün senenin son günü‘dür. Ínsanların amel defterlerinin bir senelik hesâbının kapandığı gün‘dür. Muhâsebe işleriyle meşğûl olan vazîfeli melekler,geçmiş bir senenin hesâbını,kitâbını yapıp,güzellikler ve çirkinliklerle, sevablarla ve günahlarla, hayırlar ve şerlerle yazılı ve resimli olarak doldurduğumuz geçmiş senenin defterini rafa kaldırdığı arşiv‘e bıraktığı bir gündür. Yarın ise tertemiz daha hiç el değmemiş içine bir çizgi bile çekilmemiş bir defterin bizim adımıza açıldığı bir gündür. Kâdir-i mutlak olan yüce Rabbîmiz gecmiş senenin defterini hayırlı amellerle kapatmayı,gelecek senenin defterini de hayırlı amellerle açmayı cümlemize nasîb eylesin. Ayrıca! Bu gece bir mazlûmun yüce bir insanın doğup, büyüdüğü, çocukluğunu,gençliğini geçirdiği, nîce hâtırâlara imzasını attığı,nîce taşına toprağına selâm verdiği, canından da daha çok sevdiği vatanından çıkarıldığı, kovulduğu,uzaklaştırıldığı bir gece‘dir. O yüce insan; insanların en mükemmeli,beşeriyyetin efendisi,Allah‘ın habîbi,Abdullah‘ın yetîmi Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi vesellem‘den baskaşı değil‘dir. Bu gece! O yüce insanın Cennet şehri güzel Mekkeden gözyaşlarıyla ayrıldığı gece‘dir. şöyle Mekkenin dağına çıkıp son kez Allah‘ın evi Kâbe-i Muazzama‘ya yaşlı gözlerle bakıp bakıp“ Vallâhi düşmanlarım çıkarmasalardı ben seni terketmezdim ey Mekke şehri, Vatan,Vatan,Vatan,Vatan sevgisi îmân‘dandır.„vecîzesini söyleyerek yalın ayak, başı açık, boynu bükük bir vaziyyette ayrıldığı, ayrılmaya mecbur bırakıldığı gece‘dir. Ayrıca bu gece! Íslâmın dönüm noktasıdır.Zâhirî ve Bâtinî Íslâm devletine doğru giden yolun ilk adımlarının atıldığı gece‘dir.Tam on senedir çekilen çîlelerin netîcesinde hira mağarasında (islâmın nüvesi,özü olan) tasavvufun,mâneviyyâtın H.z. Ebubekir‘e ögretildigi gece‘dir.Daha nîce nîce hâdiselere sahne olan müstesnâ bir gece‘dir. Bu duygularla gece‘miz ve hicrî yılımız mübârek olsun diyorum sevgili dostlar….Mevlüt Bicik 30.01.2006 saat 15.55 Esslingen
280
Durma Türkiye harekete geç Haydi yolsuzluğa dur diyelim, Durma Türkiye harekete geç. Ses verin sesinizi duyalım, Durma Türkiye harekete geç.Sen zamanını boşa geçirme, Yapılanları yıkıp göçürme. Ülkede M.H.P'yi kaçırma, Durma Türkiye harekete geç.Rüzgar çıkmazsa ateş farımaz, Güneş doğmadan karlar erimez. Oturmakla bu işler yürümez, Durma Türkiye harekete geç.M.H.P sizlerin sayesiyle, Yücelmeli gönül payesiyle. Ülkeyi korumak gayesiyle, Durma Türkiye harekete geç.Yusuf geç kalırsan seni almaz, Bu kervan elbette yolda kalmaz. Hareketsiz bir bereket olmaz, Durma Türkiye harekete geç.
77
Dön Gel Yollara bıraktığın sevgimle Çekip gittiğin gibi Dön gel, Sen gel başka bir şey istememGün batımı bırakıp gitmiştin Gün doğuşunda gel Yeni bir sayfaya yazalım adımızı Gözümde gönlümde sen ol başka bir şey istememGözlerinde ki ışığı öldürmeden Kalbime verdiğin acı bitmeden Ellerim açık Sensizliğe sarılmadan dön gel.Yakamozlar eskisi gibi parlıyor Denizin sevdası bıraktığın gibi Kumsal sen olmayınca bom boş Boş kalan yerin yok olmadan dön gel
67
Seviyorum Kimi Seni sevdiğimi, kimseye söyleyemedim En güzel duygularımı, gizleyebildim Nasıl anlatacağımı, bir türlü bilemedim İlk harflere bakınca, anlayacaklar dedimÇocuksu safiyane duygularla sana bağlandım Olur, olmaz şeylere, kafamı asla yormadım Koyunca hedefimi, gereğini yapmaya başladım Sen benim için, içimden çıkmayan bir sevgisin Endişe etmiyorum artık, inanıyorum sen benimsin Varış noktası, ne olacağı isterse bilinmesin İsmini yazıyorum kalbime, hiç silinmesin Yok, artık bundan sonra, birileri bir şey desin Olunca, senin gibi bir sevgilim, mutluluğum perçinlensin Rahat olacağım günler, sen yanımdayken gelsin Umutsuzluğu düşmüyorum, sen benimle güleceksin Mutluluk bundan sonra bizimle, sende bunu göreceksin 13.11.2008 Süleyman ALTIN
95
Hüzünleri Yüklendim HÜZÜNLERİ YÜKLENDİMHüzünleri yüklendim Sanki dünya başıma yıkıldı Sabahın erken saatinde Yine iskelede oturuyorum Zamana kafa tuttum bu gün Aldırmıyorum nasıl geçerse geçsin Bir noktaya odaklanmış duruyorum Fakında değilim hiçbir şeyin Ve lacivert bir gecenin koynundayım Yalnızlığın sen olanında, anılarında ısınıyorumİbrahim BEKLER 29/01/2011 AKDENİZ/MERSİN
45
Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine Turan devleti yeniden kurulacak, Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine. Ötüken başkent yapılıp durulacak, Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine.Türk Obaları çoğalıp gürleşecek, Türk yiğitleri buraya yerleşecek. Bütün dünyadaki Türkler birleşecek, Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine.Türkler cihan içinde olacak lider, Türklerde ne sıkıntı kalacak ne keder. Orta Asya'dan ta Avrupa'ya kadar, Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine.Türkler Turan'da kendisini bulacak, Turan Devletinde din İslam olacak. Oğuz Kağan Başbuğ olarak gelecek, Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine.Yusuf Dede Korkut gelecek törenden, Orda Ayetler okunacak Kurandan. Yeniden bir Kür Şad çıkacak Turandan, Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine.
96