poes
stringlengths 103
153k
| poe_length
int64 21
20.9k
|
---|---|
Bir Türlü Diyemediğim Duygularım
Bir türlü diyemediğim duygularım,
Her gece yarısı, kaçıyor uykularım,
Ben de ki gönül yarası, kaygılarım,
Bir türlü diyemediğim duygularım.Alan alsın satan satsın diyemem,
Kâlbimde fırtınalar eser diyemem,
Fakirler açken, doyasıya yiyemem,
Bir türlü diyemediğim duygularım.Bu vatanın bağrında nice şehitler,
Onların adı Mehmet hepsi yiğitler,
Vatan için cânım feda der mertler,
Bir türlü diyemediğim duygularım.Allah peygamber yoludur davaları,
Dünya malı ile olmaz, bir davaları,
Bu vatana kast edenlerle davaları,
Bir türlü diyemediğim duygularım.Yusuf Önder Bahçeci-26/04/2007-Gaziantep
| 78 |
Dünyadaki Cennet İstanbul
Çamlıca ya çıkıp seni seyretmek
Vapura binip boğazı dolaşmak
Uçan martılar la seni konuşmak
Bir başkalıktır başkalık İstanbulHer bir karende Tarihi solumak
Beyoğlu Şişli de Sanat koklamak
Güzelliği sende doğru yaşamak
Bir başkalıktır başkalık İstanbulGaribanın aşı sensin İstanbul
Hastanın ilacı sensin İstanbul
Kültürün başkenti sensin İstanbul
Dünyadaki cennet sensin İstanbulRessamın Tuali sensin İstanbul
Şairin ilhamı sensin İstanbul
Kentlerin sultanı sensin İstanbul
Dünyadaki cennet sensin İstanbulBu kadar güzellik söyle nerde var
Deniz var Tarih var Sanat var İş var
Varların Düşlerin şehri İstanbul
Dünyadaki cennet sensin İstanbulBenzemiyorsun Paris’e Roma’ya
Medeniyet Tarih sensin İstanbul
Seninle yaşam kolay değil amma
Dünyadaki cennet sensin İstanbul(17.04.2006)
| 104 |
Karşıtlık
Açık konuşalım ayıp değil
Donumuz dizimize düştü
Bu iş fizikle mantıkla kapanmaz
Elâlem yoksulluğumuzu gördüBiri çıktı durumu açıkladı size
Siz de bir başkasına anlattınız
Şunları dediniz utanmak aklınızdan bile geçmedi
Herifler beyim düpedüz hürriyete aşeriyor
Ama bir düşünün hele bir iyice düşünün
Beni severseniz eve gidince de düşünün
Yoksulluk nerde donsuzluk nerde
Hele yoksulluk dediğin ....................
| 57 |
Uyan
kalk...
şöyle bir dolan
devran döner
sen nerdesin? kötülük kol geziyor
içinde yalan
vuruyor alnından
hiç acımadan.
atıyor kör kuyuya,
bir yavru, bir yenidoğansen uyursun,
bir dönde dolan
kötülük kol geziyor
içinde yalan
hey sen! ! !
sevgiye inanan
kalk...
şöyle bir dolan
artık uyan,
uyan...
| 47 |
Fransız Lejyonundaki Asker
Patlamış gözlerini
Bağır bağır bağırıyor
Durmadan konuş konuş diyor
Suçsuz insana
Sanki kendini
Ulusların,dağların,şehirlerin
Kahramanı sanıyor
Lejyondaki asker
Birkaç kuruşluk bir adam işte
Bir duble rakıya bile değmez
İçilen viskiler karşısında
Halbuki korkak bir it gibi
Kuyruğunu sıkıştırır sokaklarda
Bacakları arasına
Ama bir görevde görmeyin onu
Bir kahraman kesilir
Alnından,göğsünden vurdukları için.
Lejyonda bir asker işte
Birkaç kuruşluk bir adam
Bir duble rakıya değmez
İçilen viskiler karşısında
Vurdukça alır kanlı primini
Nasılda yuvarlar midesinde
Vurduklarının kanı ile hiç durmadan.
Korkaktır
Yürekli sanır kendini
Dost sanır çevresinde olanları
Hiç dostu yoktur aksine,yalnızdır ölümüne
Bağırıyor elleri,gözleri bağlı insana
Konuş konuş diye
Kendini ulusların,dağların,şehirlerin
Kahramanı sanan lejyonda bir asker
Birkaç kuruşluk adam işte
Bir duble rakıya değmez
İçilen viskiler karşısında.
| 120 |
Denizolgun Geliyor - II
Sevin Antalya sevin
Denizolgun geliyor
Şenlensin gönül evin
Denizolgun geliyor.Kavuşmaya az kaldı
Bayrak olmuştur adı
Antalyanın evladı
Denizolgun geliyor.Her şeyde bir hikmet var
Pek çok ders ve ibret var
Hem himmet hem hizmet var
Denizolgun geliyor.Hikmet var, etme merak
Gel tereddüdü bırak
Işık ışık, bayrak bayrak
Denizolgun geliyor.Ufuk aydınlanacak
Türkiye uyanacak
Görün neler olacak
Denizolgun geliyor... 18 Haziran 2007
A n t a l y a
| 70 |
Yine Güneşli Bir Bahar Gününde
Yine güneşli bir bahar gününde
İçim mutluluk ve neşe dolu
Yalnız değilim yanımda bütün sevdiklerim
Yüreğimde ne acıya yer kaldı ne üzüntüye bugünHayallerimde hep yükselirdim göğe
Uzanırdım parlardım yıldızlar gibi öylece
Kapatırdım gözlerimi yavaşça narince
İçimdeki sevinç yaşanılamayacak derece
| 44 |
Heybem hayat dolu
Geçen gençlik yıllarım
Heybem hayat dolu
Dağlar kadar sevgi yüklüyüm
Deryalar kadar gönlüm
Mutluluk yolunda ümitliyim
Irmaklar gibi çağlar
Nehirler gibi akar
Geçen gençlik yıllarım
Heybem hayat dolu
Ruhum fezaya yükselir
Zerrelerle raks ederim
Her bir gecem ayrı alem
Zaman içinde zamandı
Geçen gençlik yıllarım
Heybem hayat dolu
Sevmek, ruhun gıdası
Merhamet, aşk deryası
Ummanlara dalardı ruhum
Bana eş arkadaştı
Geçen gençlik yıllarım
Heybem hayat dolu
Madem mutluluk ümidim
Hangi alemde, hangi hayatta.
Bütün meselem, sadece
Hayatın sahibi, ALLAH derim.
| 83 |
Bir SABAH YÜRÜYÜŞÜMDEN..
Yolun bir yanında Çamlar,öbüryanında Çınarlar;
Duaya açılmış gibi,yüksek-yüksek Palmiyeler…
Grileşmiş hep tepeler,Sahilboyu,ıssız,sessiz;
Yeşile hasret bahçeler..Yürüyorum gene sensiz…
Sisli tepelerin sırtı,kıyılar otsuz,çiçeksiz,
Denizde yok bir kıpırtı..Karşı dağlar yeşilliksiz! .
Gariplik sarmış yolları..Kayıp,rüzgârın nefesi…
Kırılmış ağaç dalları..Duyulmuyor bir kuş sesi…
Gariplik beni ürküten..Sensiz hüzünlüyüm,zaten! ..
——-
Tempolu adımlarıyla,
Bakınmadan sağa-sola,Sahilboyunca,yalınız;
Tekbaşına yürüyen Kız…Biliyorum,O bir yetim..
Konuşmak değil niyetim..
..
Sabahları rastlıyorum,
O’nu biraz tanıyorum..Hep aynı spor kıyafet..
Uzaktan bakınca…Afet! .Görünüş biraz bakımsız;
Kaşına çekmemiş cımbız…Hafif solgun dudakları,
Zarif burun kanatları…Şal’i,rengarenk oyalı,
Saçı kızıla boyalı.Endam heykeli andırır…
Afrodit’i kıskandırır! ..Gûya çaktırmıyorsa da..
Güzelliğinin farkında..
—
Ezilip-parçalanmasa,kahpe feleğin çarkında! ..
Ne olsa,zor,Kız evlâdı; zaten “.Yok Kadın’ın adı..”! Dilerim ki,O da birgün yuva kurar,dernek-düğün…
Ömrünce Eş’i kolunda,yürürler ÇUĞRA yolunda…-ERDEK
18.01.2008 /ÇUĞRA YOLUNDA.
| 120 |
Ey Güvercin
Bir haber ver sevdiğimden ey güvercin gül bana
Müjdeler ver neş’e saç gönlüm sevinsin gül banaHoş haberler söyle kıldan ince boynum Hak Söz’e
Sen kanat aç gel şu gönlüm hep esîrin gül banaMâviliklerden uçup gel aşk muhabbet şevk getir
Nevbahâr gelsin şu mahzûn gönle ilkin gül banaVarsa müjden Son Nebî’den bend olur âlem sana
Sen nazar kılsan boyun eğmez mi şâhin gül banaHak Rasûl söyler inen son vahyi gel ondan oku
Bir huzûr sal gönle ummanlarca engin gül banaRahmetinden bir bahis aç Rabb-i Rahmân’ın bana
Gönlü kılsın mutmain cennetçe sâkin gül banaGurretülaynım güzel yüzlüm Habîbullâh için
Övgüler düz pek lâtîf pek tatlı nârin gül banaGel selâm olsun o dosttan misk ü amberler getir
Cennetin ıtrıyla gel âsûde dingin gül banaGel selâm olsun o cândan inci mercânlar getir
Lâ’l ü yâkûtlar saçıp mes’ûd edip in gül banaBir selâm mektûbu yazsam sen de sunsan yârime
Bir haber ver sevdiğimden ey güvercin gül bana
| 153 |
Düzyazı: Eleştiride Eğilimler
ELEŞTİRİDE EĞİLİMLER
________________________________________________________
Eleştiri, bir sanat eserinin onu profesyonelce bir gözle inceleyen bir kişi için getirdiği izlenimler ise sanat eseri çoğu kez çok karmaşık yapılar sunabileceği için, yapılan değerlendirmeler de o derece değişik bakış açıları ve düşünceler taşıyacaktır. Her eleştirmenin inancı, yetişme biçimi, anlayışı, onun esere yaklaşımındaki farklılığı doğuracaktır. Kimi eleştirmenler bir eserin kendisine çok fazla önem verirlerken, diğerleri başkaları ise bir eseri hazırlayan şartları ve sanatçının anlayışını eleştirmeye çalışırlar. Bu geniş perspektif içinde çok değişik eleştiri yaklaşımları doğar.
Aslında eleştiri çeşitlerini ayırt etmeye çalışmadan önce belki de yapılacak şey, eleştiri altında toplanan ve yazılan edebi nevileri ortaya koymaktır. Bunları sayabiliriz:
A. Eleştiri, B. Polemik,C. Tanıtma, D. Değerlendirme, E. Deneme, F. Edebiyat Tarihi, Felsefesi çalışmaları; G. Anlambilimsel çalışmalar. Bütün bu çalışma alanları birbirinden farklı olmakla birlikte zaman zaman bir birinden ayırt edilmemektedir.
l. Diakronik Yaklaşım (Retrospektif)
Bu yaklaşım içinde eserin sanat tarihi içinde aldığı yer betimlenmeye çalışılır. Aslında retrospektif anlayışta bir eser bir sanatçının sanat yaşamı içinde nerede yer alıyorsa,o yer gösterilmeye çalışılır. Sanatçının önceki ve sonraki eserleri nelerdi ve bu eserler arasında tarihi açıdan etkileşim nasıl olmuştur. Son eseri hazırlayan şartlar nelerdir. Tarihi bakış açısından bütün iç ve dış etkileşim koşullan gösterilmeye çalışılır. Bu konuda T.S. Eliot'un söylediğine kulak verınek gerekir: 'Hiç bir ozanın, hiç bir sanatçının tek başına tam bir anlamı yoktur. Onun anlamı, değerlendirilmesi ölmüş ozan ve sanatçılarla olan bağının değerlendirilmesidir. Ona tek başına değer biçemezsiniz; karşıtlık ve benzerliklerini belirmek için, ölmüşler arasına yerleştirmeniz gerekir'.
2. Senkronik yaklaşım:
Bu anlayış eseri çağdaş yapıtlarla karşılaştırmaya çalışır. Eser kendi çağdaşları arasında ne gibi yer tutmaktadır. Gerçek bir yenilik getirmiş midir? Yaratılıcılığı yönünden diğer yapıtlara göre ne gibi üstünlükler göstermektedir. Bu sorulara yanıt getirmeye çalışılır. Genellikle diğer ülkelerdeki sanat eserleriyle ortaya konulan sanat eseri arasındaki ilişkiler bulunmaya çalışılır. Eleştirmenin işlevi sanat yapıtını tanıtmak ve değerlendirmektir. Eleştirmen bunu yaparken diğer yazarlarla söz konusu sanatçıyı sık sık bir arada görmeyi, onların eserlerinin benzeyen ya da ayrımlaşan yönlerini göstermeye çalışır. Bir eser tek başına çok fazla bir şey ifade etmez ama onu başka eserlerle karşılaştırdığınız zaman onun anlamı ortaya çıkar, değeri yada değersizliği anlaşılır. Julien Benda 'Karşılaştırmalı Eleştiri'yi' eleştirilerin en yücesi olarak görür. Croce ve Eliot bu konuda daha da ileri giderler. Onlara göre, karşılaştırma yalnızca estetik eleştirinin değil, edebiyat tarihinin de bir
ilkesidir. Nitekim, geçen yüzyılın ikinci yarısından beri 'Karşılaştırmalı Edebiyat Tarihi' diye yeni bir bilim kolu doğup gelişmiş bulunmaktadır (Bezirci, 1 00) .
3. Eserden hareket etmek:.
Bu durumda eleştirmen eseri sanki öncesiz ve sonrasız bir yaratı olarak kabul eder ve erdemlerini kendine göre getirdiği ölçülerle ölçmeğe, değerlendirmeye çalışır. Çünkü gerçek bir sanat eseri çok yeni kalıplar ve anlayışlar ortaya koyar ve çoğu kez kendinden önceki değer yargılarıyla değerlendirmeye fırsat bırakmaz. Yaratılan gerçek bir sanat eseri öylesine 'biricik' bir yapıttır ki onu daha geri yada düzeysiz eserlerle karşılaştırmaya çalışmak haksızlıktır.
Her sanat eserini oluşturan iç ve dış öğeler vardır. Biçime ve öze ilişkin öğeler saptanır; bu öğelerin nasıl çalıştığı ve ne gibi özellikler taşıdığı gösterilir.
4. Edebi sanatlar:
Edebiyatın temelini oluşturan bazı beceriler ve söz sanatları vardır. Sözcüklerin seçimi, özgünlüğü; söz dizimi; dilbilgisi kurallarının doğru olarak uygulanması; uzak çağrışımlar; benzetmeler; ve daha nice söz sanatı ilgili sanat dalının değerlendirmesinde işe koşulur ve parça yada kitap bütün bu söz sanatlarının ışığında yeniden,derinden incelenir; erdemleri eksiklikleri gösterilir.
5.Yazardan hareket:
Yazar-eser ilişkisi bazı eleştirmenlerin kafasını çok yormuştur. Belirli bir sayıltıya göre, yazar eserini yazarken kendi hayatından ona çok şeyler katar. O zaman, eğer yazarın yaşamını, çektiği acıları, yaşadığı yerleri, aşklarını, sevgililerini, ailesini vb. çok iyi bilirsek, eserin yapısını anlamak çok daha kolay olacaktır. Yine bu sayıltıya göre, edebi eserler insan hayatının aynasıdır. Eğer eseri çok iyi inceleyecek olursak, yazarın yaşamına, psikolojik yapısına ilişkin de çok şeyler söylemek mümkün olur. Buna göre, yazılan hiç bir şey insan yaşamının veya görgülerinin, yaşantılarının dışında değildir. 'Düş' diye bir şey yoktur. Yazar ne uyduruyorsa, ne yaratıyorsa bunları kendi yaşamında veya başkalarının yaşamından çıkararak yazmaktadır. Yaşamın dışında, insan deyimlerinin dışında başka bir şey olamaz. Doğal olarak bu düşünceye göre Jules Verne'in 'Aya Seyahat' kitabını; ve yazılan onca bilim kurgusal kitapların yazılma mekanizmalarını açıklamak kolay olmayacaktır.
Asım Bezirci (1963,78) 'Bilimden Yana) adlı eleştirme kitabında bu çeşit eleştirmenler için şunları söylüyor: 'Birtakım eleştirmenler ise eseri ve onu hazırlayan çağla çevreyi bir yana bırakırlar. Yalnızca sanatçıyı, sanatçının özel düşünüş ve yaşayışını ele alırlar. Onlar için sanatçı (insan) önce, eser sonra gelir. Hatta gelmese de olur. Eser sanatçıyı tanımak için bir 'araç' olabilir. Sainte Beuve, aşağı yukarı bu tür eleştirmenlerdendir. Ona göre, 'eleştirmek geniş ölçüde edebi portre sanatıdır..' demektedir.
6.Estetiksel Değerlendirme:
Bu alanda yapılan eleştirme daha çok estetiksel değer sınıflamalarıyla ilgilidir. Yani, güzel, trajik, komik vb. sınıflamalarıyla ilgilidir. Değerlendirmeyi etkileyecek etmenler içine sanatçının dünya görüşünü, ahlak normlarını, çıkarlarını, gereksinmelerini ve ülkülerini sokabiliriz. Eleştirmen de bütün bu etmenlerle ilgilenmek zorundadır.
7. İdeolojik yaklaşım:
Bazı eleştirmenler belli bir dünya görüşüne sahip olup, eseri, eserdeki bütün olguları aynı dünya görüşünün çizgisi içinde ve onun açısından görmeye çalışırlar. Bu bakımdan eleştirideki tutumları da aynıdır. Eğer eser kendi dünya görüşüne yakınsa, o eser ilke olarak iyidir; görülmelidir, okunmalıdır. Kendi dünya görüşünde olmayan eserleri görmek için de çaba harcamazlar. Çünkü karşıt dünya görüşünde olan eserleri zaten, bakılmaya, incelenmeye değmez bulurlar. Eğer eser kendi dünya görüşlerine yakınsa, o zaman ne derece yakın olduğunu, benzer eserlerle farklılığını, ayırımlarını göstermeye çalışırlar.
8. Felsefı yaklaşım:
İdeolojik yaklaşımda olduğu gibi eleştirmen incelediği eserde bağlı olduğu felsefe akımının özelliklerini bulmaya çalışır. Eleştirmen bir veya birden çok felsefe akımının etki- sinde kalmış olabilir. Örneğin, eseri Varoluşçu açıdan ya da Epistemolojik açıdan incelemek isteyebilir. Kahramanların davranışlarını bu açıdan ölçebilir. Genellikle her iyi sanat eseri çok yeni bir dünya getirir. İşte o dünyanın algılaması ve içine girilebilmesi, düşünsel yapısının çözümlenebilmesi için felsefeden yardım almak gerekebilir. Eleştirmen genellikle kendine özgü çözümleme araçları kullanır. Bu çözümlemeyi yapabilmesi için felsefe iyi bir araçtır.
9.Psiko-sosyal yaklaşım:
Bir eserin psikolojik kaynakları ve olayların yer aldığı çevrelerin toplumsal oluşumu eleştirmenin ilgi odaklarından biri olmuştur. Her bir kahramanın psikolojik yapısını, dinamiklerini saptamak, nedenlerini ortaya koymak; yazar-kahraman özdeşleşmesinin etkileşim yapısını ortaya koymak eleştirmenin görevlerinden biridir. Hangi çevreler ne gibi sanat eserlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Çevre-yapıt ilişkisinin ortaya çıkanlması, bu çeşit eleştirmelerde görülür.
10. Bilimsel yaklaşım:
Bilimsel yaklaşımda daha çok istatistik biliminin yardımlarından yararlanılmaya çalışılır. Sanat eserindeki bir çok veri sayılamalara başvurularak sayılır dökülür. Örneğin bir öyküde kaç tane 've' kullanılmıştır; 'düş' sözcüğü kaç kez kullanılmıştır; 'düş' sözcüğü kullanılmamışsa, 'hayal' sözcüğü kaç kez kullanılmıştır.. Bütün bu durumlar yazar ve eserine ilişkin farklı değerlendirmeler ortaya koyacaktır. Neler sayılabilir? Eleştirmenin önemli gördüğü hemen hemen her şey.
Doğal olarak bilimsel yaklaşımdan sadece kuru bir sayılama olgusu aşılamaz. Bilimsel yaklaşım biraz da bilim adamlarının yaklaşımını gösterir. Tarafsız, belli denencelerden hareket eden ve belli sonuçlara, genellemelere varmaya çalışan bir tutumu. Bu anlamıyla eleştirmen bazı neden sonuç ilişkilerinin de peşine düşecektir. Bir sonucu yaratan tek neden mi vardır; yoksa tek neden birçok sonucu mu yaratmıştır; neden belli midir, değil midir? Bütün bu sorulara mantıksal ve çözümlemeli yaklaşım içinde yanıt getirmeye çalışacaktır.
11. İzlenimci Yaklaşım:
İzlenimci yaklaşıma, öznel yaklaşım da denebilir. İzlenimci yaklaşımda yazar eserden yola çıkar fakat eseri bir tez olarak kabul edip genellikle yeni bir antitez ortaya sürmeye girişir. Eser onun için bir bahanedir. Önemli olan eleştirmenin söylemek istedikleridir. Bu yaklaşımdaki eleştirmenler eleştirmeyi bilimsel bir alan olarak kabul etmezler, daha çok onu 'deneme'ye yakın görürler, bu bakımdan bu çeşit eleştirmenler eleştirirken yeni anlatı özellikleri geliştirirler. Bu çeşit eleştirilerde gerekçesiz yargılar; arkadaşça tutumlar ve akıldan çok duygular rol oynar. Türk edebiyatında Nurullah Ataç daha çok izlenimci bir eleştirmen olarak tanınır. Zaten Ataç'm kendisi de tam bir eleştirmen olmadığını şöyle ifade eder: 'Bir sanat adamı olmaktı, sanat eserleri yaratmaktı dileğim' (Ataç,94) .
1 2. Nesnel Yaklaşım:
Nesnel olmak bir bakıma bilimsel eleştirinin de niteliğidir. Nesnel olmak esere karşı ve onun yazarına karşı tarafsız olmaktır. Bazıları eleştirmenin yetişmesi, eğitimi dolayısıyla belli bir düşünsel yapısı olacağını, bu bakımdan eleştirmenin tarafsız olmasının zor olduğunun belirtiyorlar.1 3. Yapısalcı Yaklaşım:
Eserin dilbilimsel yapısını ortaya çıkaran 'Yapısalcı Eleştirme'de metinden yola çıkılır. Metindeki her öğenin diğerleriyle ilişkisi gösterilmeye çalışılır. Her sözcüğün metinden doğan anlamlarının, diğer metinsel ilişkilerini ve alan öğelerinin dilbilimsel değerlendirmeleri su yüzüne çıkar. Bayrav 'Bugün, eleştirinin izlenimsel yargılardan kurtulup nesnel ölçütler üzerine kurulması gerektiğinden kimse kuşku duymuyor,' diyor Dilbilimsel Edebiyat Eleştirisi adlı yazısında. (Bayrav,45)
Eleştirme bir kötüleme ya da arkadaş işi bir övgüleme değildir. Belli bir parçanın, metinin, şiirin, öykünün, kitabın değerlendirilmesi,okuyucuya tanıtılmasıdır. İyi bir eleştirme iyi bir esere değer katar, onun değerini unutulmaz kılar, geniş topluluklara tanıtılmasını sağlar. Yalnız edebiyat eserinin okunması, bize pek fazla bir şey katmaz, fakat çeşitli eleştirmenlerin karşılıkla değerlendirmeleri arasında kendi düşüncelerimizin durumu, bizi eser karşısında etkin duruma geçirir. Eseri artık kendi malımız gibi savunabilir ya da onu yeni değerlendirmeler karşısında yalnız bırakıp kendi edebi ve sanat anlayışımızı yeniden değerlendirme durumunda kalabiliriz. Eleştirmen eser, yazar, okuyucu üçlemesinin arabulucusu belki de haklı olarak araya giren dördüncü öğesidir.
14. Anlatıbilim (stilistik) :
Anlambilim de denilen yeni dilbilim alanı bir eserin söylemiyle ilgilenir, Her eser bir bütündür. Eserin incelenmesi anlatının (üslubun) incelenmesidir. Eserin diline önem verilmelidir. Ancak dilden hareket ederek bir edebiyat yapıtının özüne varabiliriz. (Spitzer,32)
Çağdaş eleştirme anlayışı içerisinde bazı ölçütler koymak gerekirse, şunları söylemek ' mümkündür:
1. Sanat yaratmadır. Ondan 'güzel' olması beklenebilir.0ysa eleştiride bir eser söz konusudur. Onun değerlendirilmesi gerekir. O bakımdan eleştiri 'doğru' olanla ilgilidir.
2. Eleştirici olabildiği kadar nesnel olmalıdır; bunun için gerekli yöntemleri, teknikleri, değer biçmeye en elverişli ölçütleri bulması gerekir.
Eleştirme eseri okuyucuya doğru yöntemler kullanarak tanıtma olayıdır. Bunun çok değişik yöntemleri vardır. Fakat çağdaş eleştirmenler bütün bu yöntemleri eklektik olarak kullanmaktadır. Her bir yöntemin mutlak doğru olduğu hiç bir zaman savunulamaz. Zaten gereği de yoktur.Kaynakça:
Ataç, N. Okuruma Mektuplar, İstanbul, 1958. s. 97. Bayrav, Süheyla. Dilbilim, I.Ü.Y.D.Y.O., 1976,45
B e z i r ci, Asım. Bilimden Yana, İstanbul:Oluş Yay. 19 6 3.
Eliot, T.S. 'Geleneksel ve Bireysel Yeti', (Çev.Akşit Göktürk) ,Yeni Ufuklar, 1.7. 1960. Spitzer, L. Dil İlmi ve Kelime Sanatı. (Çev. Fikret Elbe) . Üç Makale, s. 32.1995
| 1,614 |
Ben Bir Öğretmenim
Ülkü bende, vatan bende, yurt bende,
Toplum bende, aile bende, fert bende,
Hüzün bende, sevinç bende, dert bende,
Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Bebeklerin rüyalarda uykusu,
Pür-ü pak olan içli duygusu,
Geçmiş ile geleceğin saygısı,
Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Bitmeyen enerji bende mevcuttur.
Hem üç yüz altmış beş günde mevcuttur,
Geleceğin kökü “dün”de mevcuttur,
Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Tüm muştularla esen yellerde ben,
Uçurtmayla uçan hayallerde ben,
Yediden yetmişe gönüllerde ben,
Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Uzakalarda benim, yakınlarda ben,
Kabzalarda, kılıçta, kınlarda ben,
Tuna boylarında akınlarda ben,
Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Şeyh Edebali’nin rüyası bende,
Ertuğrul Gazi’nin duası bende,
Bugünle yarının imzası bende,
Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… Hazreti Musa’nın asasıyım ben,
Ferhat’ın Şirin’e sevdasıyım ben,
Bilim ve tekniğin dünyasıyım ben,
Ben bir öğretmenim, bende arkadaş…
Ben bir öğretmenim, bende arkadaş… S.Sebahattin KARADAĞ
| 140 |
İstanbul
Tarihtir İstanbul'u gönüllerde şahlandıran
Bu şahlanış içindir ki şehitler, ecdadlar alan
Bir umuttur bir sabırdır bir davadır
Bu uğurda akan kanlar İstanbul'uma fedadır Korkama istanbul'um arkanda Resul Var
Bir yanda Eyüp.diğer yanda Yuşa'n var
Maneviyat kokan her adım sokaklarında
Ezanlarla başlayıp biten günlerin var bir heves bir tutku sana Piyerlotoden bakmak
Bir boğazın var mümkünmü seni untmak
sende yaşamak seni yaşamak seni bilmek
Ne güzel muhabbettir İstanbul seni sevebilmek Adım adım tarih kokan sokaklarından
Bir mühür gibi gökdeki kubbelerinden
Gönlümde taht kuran o fedailerinden
Ayırma Yarap beni bu ruhlu İSTANBUL'DAN
| 91 |
Nasıl Bir Gençlik?(makale)
Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?Bu konuda yeterince net miyiz? Toplumdaki değişik kesimlerin kriterleri veya idealleri birbirine yakın mı?Peki ülke gençleri ve dünya gençleri yeterince tahlil ediliyor mu?Anketler analizler yapılıyor mu?Tüm bunlar sağlıklı bir planlamaya dönüşüyor mu? Sorduğum hiçbir sorunun cevabı tatmin edici bir 'evet' değil bence... Bu ülkede dindar bir gençlik yetiştirme ideali var.Vatansever bir gençlik ideali de var,sorumluluk ve vefa duygusuna sahip bir gençlik isteyen de var;Geleneklerine,örfüne,tarihine bağlı milliyetçi bir gençlik isteyen de..Sorgulayan,insanı merkeze alan,evrensel düşünen,dayatmacılığa karşı yaratıcı insan yetiştirme hayali de var.Peki bütün bu istek ve idealler ,ülke ve dünya gerçekleri esas alınarak bir süzgeçten geçirilebilmiş mi? 'Hayır' . Analizler yapılıp bunun ışığında 50-100 yıllık eğitim projeleri siyaset üstü bir özen gösterilerek hazırlanabilmiş mi? 'Hayır'. Ortaöğretim kurumlarımıza bakıyorum da hiç bir uygulama tarafsız bir harmandan oluşan ideal bir gençlik yetiştirme amacında görünmüyor. Çocuklarımız ağır bir ders yüküyle karşı karşıya bırakıldığı için, velilerimiz karne başarısıyla övünür hale gelmiş;liseler üniversite başarısını başarı karnesi kabul etmiş durumda.Öğretmenler bu acımasız yarışın,sınav yoğunluğunun ahlaki zaafa uğrattığı öğrencileri sınıflarda vukuatsız tutmayı neredeyse başarı sayacak hale geldiler. E! O zaman hani ideal gençlik?Bu gençlik okullarda yetişmeyecek de nerede yetişecek?... Bence kağıt üzerinde başarı yaratmak,istatistikleri ters yüz edip başarısızlıkları saklamak ve sadece üniversiteyi kazanan robot öğrenciler yetiştirmeyi başarı saymak kendimizi avutmak olur.sonuçlar bu gün yaşadığımız gerçeklere dönüşür o zaman.Yetişen insanlar ,ne olurlarsa olsunlar;Milletvekili,bakan, yargı mensubu ,gazeteci,asker,polis...kendi muhakemeleri olmadığı için gücün kuklaları haline gelir, kul olurlar. Bu durumda ne yapmamız lazım? Sorusunu güçlü ve samimi bir şekilde kendimize yeniden sormamız lazım.Yeniden gençlerimize dönmemiz lazım. Çocuklarımızı barışçı, evrensel düşünen,uygar ,cesur; aynı zamanda kendi değerlerine de saygılı,vatanseverler haline getirmemiz lazım. Kanundan, yasadan yönetmeliklerden önce zihniyeti değiştirmek gerek diye düşünüyorum.
bu da ancak ve ancak eğitimle olabilir inancındayım.
Cenap Şahabettin 1900'lü yıllarda ''Suistimale müsait olmayan kanun yoktur;kanun değişir,suistimalin şekli değişir.'' derken 2017' de sözünün hala bir öğüt yerine geçeceğini bilseydi kahrından ölürdü.
Bu nedenle bir an önce zihniyet değişikliğine ihtiyaç var bu ülkede
o halde herkesi kucaklayan büyük eğitim projeleri yapmaya soyunmalıyız hem de hiç vakit kaybetmeden...
| 330 |
Döne Döne Kan Mürekkebi
Menzil dışı, kanat yordamı
yüksek uçar hüma kuşu
kibir üstüne fikir geliştirir
tüyü de kuru!
Ah evet, nereden bilsin o
ileri cephede ilke çalışanları
döne döne kan mürekkebi
tahrikle gelişen tarih
döne döne sıkıntılı nakarat
zulmü, egemen zulmü besleyeli alkışlar
şişirme cesaret, sunak şölenidir
o alkışlar geri tepsin de gör;
kanın gelinciğe yansıyan gümbürtüsünü
ol ki; zehirli bir böcek girse
nar çiçeği gamzesine
vurgun acıdır
karayı, egemen karayı berkiten zifir
döne döne zehir zemberek
sevda cephesinde şiir çalışanları
muştu olarak
sevgi sektirir imgelem burcuna
döne döne zirve zaferi
bütün renkleri kaynaştıran alkım
usun eşiğinden içeri
gümüş söz; simli kamçı yerine
tetiklemiştir sesi
mavinin, egemen mavinin sözdizimine
döne döne dönüşen imge
nariçi kan bedeli, şiir ırmak
yayıldıkça derinleşir
Arif Madanoğlu
Kum Dergisi Ocak 2002 sayısı
| 128 |
Sevgi-Güzel
Sevgi güzeli düşünde görmüş
Kaçarken pembe örtülü ormandaSevgi güzelin peşine düşmüş
Arı çiçek ararken ilkbahardaSevgi güzelin yanına ermiş
Soluk soluğa ve gerçek anlamdaSevgi güzelin elini öpmüş
Şaşırmış dağlar taşlar uzaklardaSevgi güzelin yanında ölmüş
Çatlamış hırsından yüz aynalarda
| 38 |
Duy Sesimi Karadeniz
Mavisi sensin
Yeşili ben
Dalgalarına ortak olsun
Martılar.
Çığlıklarında bulalım kendimizi
Türküler yakalım beraber
Halay tutalım tulum sesinde
Sen sağa sallan ben sola
Hemşin horonunda ter bassın
Bağrımızı,
Sarhoş etsin yosun kokusu.Nasıl anlamazsın Karadeniz nasıl
Kıyılarında bende varım oysa
Akıtırım göz yaşlarımı sana
Ulaşamaz ağlayışlarım uzaklara
Haber bile salamam yare
Kalakalırım bu uzak ilde.Ses veremez misin artık
Duy sesimi Karadeniz duy
Ya beni de al yanına
Ya da gel ortak ol gözyaşlarıma
Ağlayalım beraber.
| 77 |
Sessizlik
Sessizlikkimsenin bilmediğini kime anlatasın ki
anlayacağı varsa birilerinin ve anlamaktan yılmışsa
sessizliği seviyorsa bazıları
bazıları gürültücü bir sessizlik içindeyse buna karşı
bir yerden başka bir yere giderken
adımlarını sayıyorsan bir zaman sonra
kaçmak istiyor koşmak istiyor sormak istiyor cevaplamak istemiyorsan
ve kaçmak aslında gürütünün ortasında kaybolup giden bir sessiz ansa o an
belki de karmaşa belki de çıkış belki de sen
neyin ne olduğu belli mi ki çoğu zaman?
| 70 |
Tanrı Güneşi
Aşk akla gelince
Tir tir titriyor
Kalbi insanın
Yalvarmak geliyor aklına
Tanrı’ya
Yalvarsan nafile
Yıllar önce yalvarmıştım
Dileğim kabul edildi
Ama yıllar sonra aşk sustu
Küstüm otları girdi aramızaYine yalvardım Tanrı’ya
Tanrı güneşi doğdu yüreğimeSevmek güzel
Aşk daha güzel
Acı verirse eğer
Yüreğimde yangın olurYine yalvardım Tanrı’ya
Tanrı güneşi doğdu yüreğimeYanarım yanarım
Aşksız geçen günlerim
Buz tutar gönlümdeBu nasıl Tanrı’m
Can gözlerinde güneş doğuyor
Işıkları akıyor gönlüme
Aydınlanıyor kalbimYine yalvardım Tanrı’ya
Tanrı güneşi doğdu yüreğime
| 77 |
Avşar Yörük Obaları 2
Avşar yörük için sabah erken olur. Avşar yörük kızının erkeği için gün, yıldızlar gökyüzünden kayıp olmasıyla başlar. Güneşin doğması beklenmez. Zaten keçiler, kuzucuklar melemeye, horozlar ötmeye, köpekler havlamaya, sığırlar böğürmeye, eşekler anırmaya, atlar kişnemeye başlar. Zamanı gelince erken yatmak erken kalkmak gerekir. Bu nedenle sağılan sütler yayıklanarak yağları alındıktan sonra kazanlarda akşamdan kaynatılır, yoğurtlar çalınır, çökelekler basılır peynirler kesilir. Yatma zamanı gelince de yaylada çadırda iseniz, kızıl kilimler çıkartılıp üzerine keçi dersinden işlenmiş postlar serilir. Koyun yününden yorganlarla yatılır. Keçi postları kışın sıcak yazın serin tutar. Avşar sabah kalktığında aile içinde görev taksimi yapar, gözlemeler, gartmerler içine de peynir yumurta gibi nevaleler bohçalanarak azzık yapılır,, Bağa, bostana, tarlaya, sürüyü sağmaya gidecek olan, azığını alarak ata veya eşeğe binerek yola koyulur, çobanın azığı kesinlikle unutulmaz, unutulduğu zaman çoban ceza olarak o gün bir keçi veya koyunu keserek kendine azık yapar.. Eşeklerle eli bakraçlı sürüyü sağmaya giden genç kızlar. Sürülerin yanına varınca, gençlerle keçi ve koyunlar arsında bir koşturmaca bir boğuşma başlar, yakaladıklarını kadınların yanına getiren gençler bir eşeğe biner gibi keçi veya koyunu bacakları arsına sıkıştırarak kızların keçileri daha rahat sağmasına yardımcı olurlar. Bu kovalamaca da çıngırak sesleri sanki için için ağlar, bazen ıslık olur bazen nara; beklide yurtların acılarını, sevdalarını anlatır. O ses bazılarının yüreğini dağlar, bazılarının gönlünü coşturur Bazıları için ayrı ayrı anlamı vardır. Çıngırak seslerinin. Çıngırağı kayıp olduğu için ağlayan çok çona çoban bilinir, bir sevdadır o Avşar için...Alaca karanlık olunca çöker sessizlik ortalığa, sessizliği bozar koyunların yayılmaya gidişi. Ama yinede sesizdir koyunların yürüyüşü usul, usul süzüle, süzüle yürür koyunlar, arada bir karabaş veya güdük havlar salar korkuyu dağlara. Elbet canavarlarda boş durmaz bekler; fırsatını bulursa altmış koyunu bir anda sıkar, sıkarda geçer sürüyü talan eder.. Ama yamandır çoban köpekleri; vermeyince canını, vermez koyunu..Bütün hayvanlar gece uykusuna yatmışken, hatta tavukların tüneyip derin uykuya dalmasının ardından, tilkinin kendisini bile alıp götürmesine bile uyanmazken, koyunlar o karanlıkta ala görebiliyor.Hatta otun zehirlisini zehirsizini, temizini, tazesini bile net olarak seçebiliyor. Mevla'nın bahşettiği bu yeteneğe sahip bu hayvanlar etiyle sütüyle derisiyle yünüyle insanlığa hizmet etmekteler. Yayılırken bile otun tamamını yemez, yarısını bırakıp geçer, diğer hayvanlara da pay bırakır..Bağ, bostan, tarla ve sağma işini bitiren eli kınalı genç kızlar, eşeklere, atlara, katırlara yüklenen nevaleyle köyde yaşıyorsa evlerine yaylada yaşıyorsa çadırlarına artık yavaş yavaş dönmeye başlar. Güneşin iyice yükselmesiyle, sırma saçlı, çetme kaşlı, tek melikli, eli kınalı kızlar oya, nakış işlemeye, kara çul, kızıl kilim, heybe, çuval telis dokumaya başlarlar. Elleri çalışırken ecdattan kalma motifleri, hayvan figürlerini dokumaya işlerlerken, dilerlide boş durmaz, nameler, atışmalar, yakınmalar, bilmeceler, Türküler birbirine eklenir. Güneş batarken, büyük baş hayvanların sağım, bağlama ve yemek gibi akşamın son işleri, yapılır yeni güne hazırlık yapılır.. Evlerinde ve çadırlarda sabah işini bitiren analar, ellerine aldıkları kirmen, iğ, tengerek, Halaç, bükerlerken veya urgan ipi eğere eğere konu komşuya giderler. Bir dam veya ağaç gölgesi yada manzaralı bir tepe bulup anlatırlar geçmişlerini birbirlerine. Dertlerini sevinçlerini ortaya koyarlar, çareler ararlar birbirlerinden. Anlatırlar, ‘Ana candan yana, baba benden yana diye diye evlatlarının geleceğini. Yaşlı ebelerde boş durmazlar, üretkendirler. Oturdukları yerlerden golan, heybe kilim dokurlar, rengarenk desen verirler, geçmişlerini aksettirirler motiflere, isterler ki torunları yavrularını giydirip sırtarlını ayaklarını sarsın dokudukları golanla,yün çorapla. Hatta bebekler nazardan korusun diye kolanların ucuna mavi boncuk desenleri işleyip dizerler değişik değişik şekillerde. Yaptıkları işlemeler maharet ister. Ne yapsalar yakışır nasırlaşmış ellerine, bir düzen bir ahenk vardır ellerini parmaklarını aşağı yukarı hareket ettirmede...Avşar saygındır bir birlerine kızı kızanı, anası babası, dedesi ebesi, küçüğü büyüğü hürmetkardır kültürü görgüsü gereği, su kenarında esbap yıkarken oradan geçen Avşar yiğidine ver mendilini yıkayım der, bostanda ise bir mısır, kelek koparır verir, azzığından bir şeyler atıştırırken, elindeki lokmasını verir. Katır, eşek, at sırtında ise büyüğünü görünce hemen iner aşağı, karşıdan karşıya geçiyorsa bekler önce büyüğünün önce geçmesini. Söz büyüğün ekmek küçüğündür, Ekmek büyüğün su küçüğündür. Avşar kadını kızı kızanı arasında..Gece boyunca yayılan sürüler, güneşin tepeden bastırmasıyla ya bir ağlın içine veya bir ağıcın gölgesine yatırılır... Her varlığa nasip olmayan gözüyle gördüğü, koku alma duyusuyla seçtiği temiz ve leziz otları yemiş, bunu sindirmek içinde artık dinlenmeye çekilmiştir.. Onun hayat sistemi de böyle işlemektedir. Gece boyunca sürünün başında bulunan çona ve çoban huy maçasında veya çadırında yufka ekmeğiyle, çökeleğiyle, höşmerimiyle, kese yoğurduyla yemeğini yer, yemek sonrası tezek ve odun ateşiyle katranlaşmış demliğiyle de bir çay demleyip içtikten sonra, ya çadırında uyur, gidermeye çalışır gecenin uykusuzluğunu ya da sürünün başında bir ağaca yaslanır veya bir taşa dengilir, çıkarır kavalını başlar yanık yanık ezgiler.. Ve unutulmaz karabaşın, güdüğün, kuyruğu kesiğin ve diğer köpeklerin yemeği, onlarda yorulmuştur sürünün peşinde gece boyunca, dökülür taştan oyulmuş yalağın veya bir leğenin içine suyla karıştırılmış un ve ekmek parçaları yal yapılıp çağrılır köpekler. Çoban ve köpekler pür neşe içindedir bu gecenin kazasız belasız geçtiği için. Katır, eşek at üzerinde yavaş yavaş gelmektedir, sağım için ellerinde bakraçlarla elleri kınalı Avşar anaları, gelinleri, kızları, döngü devam etmektedir onlar için...Guguk (dukuk) kuşu öttü mü göç veya yayla zamanı tamamdır. Aşk olsun Avşarı durdurana, çoğu zaman dukuk kuşu göçü takip eder. Zaman zaman Avşara durma yürü der gibi öter durur. Avşar da dukuk kuşunun ötüşünden güç alır. Yalnızlığını giderir. Bazen de guguk kuşunun bir çadırın veya evin üzerine konup öttüğü zaman, o aileden birinin ayrılacağının habercisi, yani uğursuzluk sayılırdı...Göç zamanı gelip çatmıştır. Haber tez yayılır obaya. Genç kızlar, yağız delikanlılar, kızanlar, kızancıklar heyecan içinde koşuşturmaya başlarlar. Hazırlıklar başlar, kap kaçlar, çanaklar, çömlekler, kazanlar, zikkeler, develer, katırlar, sürüler, yiyecekler giyecekler, hazırlanır. Haber salınır civar obalara, oymaklara, yurtlara göç tarihi duyurulur. Diğer obalardan biriyle aynı tarihte göçe başlanmaz, atalardan gelen tecrübeyle. Oba büyükse göç tarihini ve süresini kendi belirler, diğer küçük obalar ona uyarlar.. Bu tarih belirleme olayı aynı göç yolu kullanılacaksa olur...Başka yollardan güzergahtan başka yaylalara, başka yurtlara gidilecekse istedikleri tarihte istedikleri zaman obalar özgürce hareket ederler.Avşar barış severdir. Ancak; tarlasına, danasına, karısına kırısına, keçisine koyununa, vatanına milletine, ayına yıldızına, dinine diline, gelmişine geçmişine dokunan ya da yan gözle bakan olursa Allah yarattı demez dananın kuyruğu kopar. Avşar sabırlıdır. Sabrının sonunu getirirseniz.. Farenin gözü her zaman kaçacağı bir delikte olmalıdır. Baktı olacak gibi değil, yüzü gerilmeye, kaşları çatılmaya, saçları diken diken olmaya, gözleri kısıp dönmeye başlarsa hesabı kitabı şaşırmıştır, gayri uzak durmak gerekir. Ya ölür ya öldürür, dostları sevdikleri içinde öyledir. Onlara zarar verenlere, ' Köpeksiz köy gördün de, değneksiz mi gezersin' derler.. Avşarlarda karı koca kavgalarında ucunda ölüm yoksa kesinlikle araya girilmez. Adamın karısıdır, karının da kocasıdır. Akşam yatağa yine beraber girecekler. Hötten gelip; ' elinin hamuruyla erkeğin, başının şapkasıyla karının işine karışılmaz! ' ' Odun yaranla, kan dövenin yanında durulmaz ' Atalar böyle demiş. Çünkü yanında duranın üzerine sıçrar ve bulaşır.. (N.K. 2008-2009)
| 1,075 |
Yağmur Kokusu
gün uyanmadan
her sabah
çınarların yapraklarında saklanır serçelerbir yerde
umutla gelen her baharın ardında saklı yağmur kokusu beklenir
çünkü umutla gelen her baharın ardında saklıdır yağmur kokusuyağmur kokusu dualarla gelirgönüllerden
bir yağmur duası yükselir göklere
bir yağmur türküsü caddelerine toprak kokusu serper şehirlerin
tanımaz şehir yağmur kokusunu
yağmur kokusu ürkek dolaşır meydanlardakalabalıklar kır çiçeklerine hasret çiçekçilerin önündeve sokak aralarında
oynayan cesur çocuklarıyla öğünürken pencere önlerinde anneler
yanaşır limanlara gemiler
birtek gemiler
ayrılık tacirleri limanların
ayrılığın hüzünlü yağmuru da başlamıştır yüreklerde
yürekler şehrin caddelerine ayrılık kokusu serpercesur adımlara geçiyorum pencerelerin önünden
ben cesur çocuk
| 95 |
Sen
Gözlerim seni arar koridorlarda
Düşlerimde hep sen
Hayalden yapma çiçekler verdim sana
Ve düşten ibaret öpücükler
Aklımda hep o turuncu saçların
Rüyalarda ziyaret ederim seni
Uzun uzun bakarım gözlerinin içine
Dokunurum gül tenine
Ürkek ürkek bir öpücük yanağına
Elime alırım turuncu saçlarını
Tararım usul usul
Başın dizlerimde elin ellerimde
Bekleriz öyle
Güneş doğana kadar
Güneş bizi ayırana kadar
| 59 |
Barış
Bir maya çalalım dünyadaki gönüllere,
Adı “barış ve kardeşliğin mayası” olsun,
Ne gerek var insanlara işkence etmeye,
İbret için bir “Nuh Tufanı” daha mı olsun.Kimi beyaz güvercin saldı mavi göklere,
Kimi zeytin dalı uzattı iyi niyetle,
Alınamadı barış için hiçbir mesafe,
İbret için bir “Nuh Tufanı” daha mı olsun.14.08.2006 Keçiören - Ankara
| 53 |
Dörtlük 201
Sevgi saygı bilmeyen insandan hayır gelmez
Kırk yıl sırtında gezse inince onu bilmez
Böylesi insanların sözüne güvenilmez
Ben ne dostlar tanıdım yarı yolda koydular
31.03.2009/OLTU
| 27 |
Kim.
Yılbaşı, yılbaşı işte geliyor yılbaşı
Bu yılında vardı başı
Emeklilik geldi diyorsun başa
Kim dairenin önünde kelini parlatacak
Kim her gün karşı masada yemek yiyecek
Kim daima yemeği yağlı,
Salatayı ölmüş bulacak
Kim elmasını tabakta bırakıp yukarı isteyecek
Kim telefonu çaldırıp hal hatır soracak
Sonra da karne salacak
Kim bizim arkamıza duracak
Kim bazen kızdırıp, bazen sevindirecek
Kim bizi sizin gibi tanıyacak
Kim haklının arkasında duracak
Kim sizsin koltuğunuzu sizin gibi dolduracak
Kim sizin gibi kalender, mütevazı
Müdürlük yapacak kim.
| 81 |
Milli Eğitim Vakfı
Milli eğitim vakfı
Bakanlığımız kurmuş
Destektir onun hakkı
Tam yerine oturmuşBu vakıf resmi gibi
Eğitim hizmetinde
Çalışır ismi gibi
Bakan gözetimindeVakfa yardım etmeli
Görevi çok büyüktür
Hizmetini bilmeli
Bu çok büyük yüktür
| 35 |
Kim IV
hiç sordunuz mu
kendinize
bu yoksulluk
soysuzluk
aldanmışlık
riya niye
sömürü çarkı
kime hizmet etmekte
kim kandan beslenmekte
egemenler neredeKasım 2016
| 23 |
Biz Seninle Bir Dağ Yamacında
Biz seninle bir dağ yamacında
Amaçsızca savrulan deli-dolu bir rüzgardık
Yalnızlıklar, tükenişler üstüne
Sevda türküleri söylerdik Biz seninle bir dağ yamacında
Gökyüzünde gezinen iki sevdalı buluttuk
Yağardık o dağ yamacının üstüne ılık ılık
Doğanın kucağında yeniden can bulup filizlenirdik Biz seninle bir dağ yamacında
Uçuşan iki garip kuştuk
Yarınlara, dostluklara
Özgürlük şarkıları söylerdik Biz seninle bir dağ yamacında
Kabına sığmayan bir çağlayandık köpük köpük
Bitkilerin çığ gibi aktığı tepelerden
Coşkuyla süzülürdük Biz seninle iki küçük çocuk
O dağ yamacında el ele kır çiçekleri toplardık
Gözlerimizde mutluluk
Dünyayı avucumuzda sanırdık Şimdi o dağ yamacında
Sevdamı yeller aldı
Ümitlerimse bir başka bahara kaldı
Sanki orada yaşanmamış bir şeyler vardı.. İçimde yalnızca anılar ve
Dudaklarımda buruk bir tebessüm kaldı
| 121 |
DENİZ GÜLÜ ŞARKISI
ağlamak iyidir sen de iyisin-AĞLA ağla silinsin gözlerinden pası hatıralarıngülmek güzeldir sen de güzelsin-GÜL gül gelsin dudaklarına cesareti gökyüzününyalnızlık büyüktür sen de büyüksün-KIR kır dağılsın salkım saçak camları sessizliğinağaçlar güçlüdür sen de güçlüsün-DUR dur dökülsün kabuk tutmuş yaraları acılarınumut sonsuzdur sen de sonsuzsun-DÜŞÜN düşün mutsuzluğunu aç gözlü insanlarındoğa sakindir kazanandır sen de kazanacaksm ya-İŞTE işte parıltısı gelecek günlerin
| 61 |
Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,
Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,
Sor halini, benim yârim nasılmış,
Şafak vaktin gir koynuna bir kere,
Duydum ki yar geceleri ağlarmış.Çok yıl oldu, görmeyeli ben yâri
Nerde bilmem, soramadım halini,
Sorsam bile, söylemez’ ki derdini,
Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,Çiçek topla yaylalardan giderken,
Koy koynuna, saçlarını okşarken,
Sen de seyret, çiçekleri koklarken,
Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,De ki, yâre, sevmiş yârin özlerdir,
Haber versin güzel yârim nerdedir,
Söz et benden, de ki yârin dertlidir,
Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,Yıllar oldu ben yârimi görmedim,
Nerde yaşar nerde uyur bilmedim,
Hasret zordur, ben yârimi özledim,
Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,Aklar düşer, saçlarıma nicedir,
Kimse sormaz senin halin nicedir,
Haberim yok güzel yârim nerdedir,
Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,Benim yârim, Ak denizin incisi,
Bulunmazdır, ondan güzel birisi,
Bilmem var mı, hala bana sevgisi,
Bâd-ı sabâ, selam söyle git yâre,A.Yüksel Şanlı er
29 Ekim 2010-10-29
| 153 |
Ekici Ve Çoban Gruplar Diretişi 6
Bundan ötürü ön ittifaklı ortaklaşan yapılı alanlar içinde onlarca El toprağı ve her bir El toprağı içinde de onlarca El düşüncesi bağlıları (köleler) oluşmuştu. Böylece kuvveden fiile geçen EL mana anlayışlı düşünce içinde El; somut olarak EL-MÜLK olmuştu. Artık El topraklarına izinsiz girmek olası değildi. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Hayat takdirli, taksirli, kaderci, acılı, merhametli oluşla da sadakaca hayatla, hayatlar arabesk bir yaşam olacaktı.Ortaklaşmacı ilahi sistem eskiydi. Ortaklık tanımaz olan özel mülkiyetçi köleci El düşüncesi, yeniydi. Eski ile yeni çatışıyordu. Yeniye taraf olanlar gibi yeniye karşı olanlar da, vardı. Eski direniyor; yeni yol alıyordu. Yeniye karşı olan totem meslekli gruplardan biri de tohum ekiciler dediğimiz tarımcı ya da çiftçi gruplardı.Yenileşme içinde olan (köleci inşa içinde olan) gruplar daha çok çoban gruplardı. Çoban gruplar kendi içinde hızla, daha alt meslek gruplarına ayrılıyordu. Daha çabuk ve daha hızlı nicelim veriyorlardı. Bu demektir ki çoban meslekler hızla düşünce, anlam ve dil üreten meslek grubuydu. Çobanlık kişi sahipli bencilce olan düşünceye; sürü başındaki yalnızlıklarıyla inzivaya zaman bulan gruplardı. Çobanlığın El düşüncesine ilham olmasına ve El fikirli oluşma düzlemindeki kuvvece olan düşüncesinin taşınmasına çok yatkın bir temsilcilik olma gibi bir yapısı vardı. Bir çevre kendi içinde aynı çevrenin birçok alanlarla yansımasından oluşur. Çobana göre otlu yer, otlu alan olarak; bol koyun, kuzu, eşek sıpa, süt, yoğurt vs. demekle; sürünün otlaması esnasında sırt üzeri uzanılan, kaval çalınan zaman mekân devinmesiyle davranır. Otlu alan içinde olmakla çoban kişinin öznel dünyası; bol yoğurt, peynir dünyalı; iştah devinmesini oluşan düşünsel geçişlerin duygu ve düşünme devinmeli algı yansımalarıyla geçer. Çobanın zamanı, mekânı, devimleri böylesine akar.Ekicilere göre otlu bir tarla verimi düşürecek; hatta hiç verim olmayacak tarla olmakla hevesi kırar. Ve otlu tarla istenmeyen, durum olmakla değil sırt üstü yatıp kaval çalıp çalmamayı düşünmek; hatta müdahale ve mücadele edilen zaman mekân devimli akış olmanın öznel geçişlerini ortaya koyacaktır. Otlu alan ekiciler için daha çok çalışma, daha çok yorulma, gözlerde bir bezginlik olmanın dirençleriyle akan kendi süredurumlarını ortaya koyacaktır. Bu çaba ekiciler üzerinde ve ekiciler gözünde emeğin sahiplik değerini kat be kat büyütür. Çobanlar otlak alan için bir gayret ortaya koymazlarken; ekiciler otlak alanı, otlak olmayan bir başka zaman, mekânın akış ve devinme etkileşmeleri içinde olmanın, biçimlerine dönüştürürler.Otlu bir tarla ekici grup için verimsizlik yansıması olmakla fakirliktir. Otlu bir alan çoban için semirmiş bir sürü sahipliği olmakla; verimli ve zenginlik sahiplenmesi olan süredurumla akıştır. Görüyorsunuz ki aynı alan ekici grup için zaman, mekân ve devim oluşuyla ayrı ayrı akmaktadırlar. Otlu alan ekiciler üzerinde sırtında ter çıkaran süreç olmakla; ekicilerin soluğu omuzlarında alma, olmaktadır. Çobanda ise otluk, ağaçlık alan etkisi; gölgesinde oturulup kaval çalınan zaman mekân akışına dönüşür. Bunlar aynı alanın üst üste binmiş, aynı anda olan zaman ilişkilerini ve aynı alanın üst üste binmiş mekân, devim boyut geçişleridirler. Aynı alan av ve avcı için de; iklimi olaylar için de vs. farklı ve üst üste zaman, mekân, devim akışları olmasının frekans ve boyut geçişleri olacaktır.Otsuz yer otsuz alan olmakla davranır. Otsuz alan, çiftçiye göre verimli, tahıl alanı olabilecek yer olmakla verimli, etkili süredurum olarak davranır. Otlu yer ekiciler için verimi düşüren, verimsiz tahıl alanı olmakla davranır.Böyle olunca otlu yer, otsuz yer, verimli alan, verimsiz alan; ekli yer, ekilmemiş yer; inişler, çıkışlar; bataklık, çöl; orman, savana; düz, engebe; açık alan, kapalı alan; kuytu yer, cereyan yapan yer gibi birçok etki alalı zaman mekân devinmeleri olmakla, üst üste zamanlardır. Üst üste zamanlar sizin bağıntı kurma bir ilişkinler ortaya koymanıza bağlıdırlar. Her alan, bir devim alanı ve zaman alanı, mekân alanı, manyetik alan vs. şekil ile parçalı kesikli sürekli akış olur. Bir orman tehlikelerle dolu zaman mekân olmanın yanı sıra; manzara olan zaman mekân ve duygu oluşla da, sizin ilişkinleriniz içindeki yansıma geçişli frekansları, akıtacaktır. Manzara fazlı frekansın zaman mekân devim ilerlemesi korkunuzdan biraz önde olmakla korkularınız bastırılır.Aynı zaman mekân devimli akışın manzara süreçleri çıplak bir arazi zaman, mekân devinmesi içinde aynı şiddet ve aynı oranda yansımadığı gibi hatta hiç yansıyamaz da. Yansıyamayanın girişme bağıntısı olmaz. Bu nedenle çevrenin kendi içinde, birçok etki düşünce, etki duygu vs. alanları içinde olması demek; sizin de pek çok etki ve farklı düşünce duygu alanının yüklenmesi içinde olmanız demektir.Meslek grupları da çevrenin içindeki birçok olan üst üste alan, zaman, mekân ve devim özelliklerden olmakla çevre etkili alan oluculardan birileridir. Böyle olmakla o meslekler kişilerine bazı duygu ve düşünceleri diğerine göre daha etkin, daha baskın, daha önce daha belirgin ve daha sürekli yükler. Böylece aynı frekansla olunmayan geçişleri itme, aynı frekansları çekme seçiciliği (seleksiyonu) oluşur.İşte çoban ve ekici meslekli grupları arası duygu, düşünce ve sahiplikle bir şeye yatkın oluşa yönelim vs. türü hissedici devinmeler oluşur. Oluşmaların farklı zaman, mekâna bağlı faz açılı akışları ile sürecin firen ilişkileri böylesine bir süredurumla, devim ilişkilerine çevirir. Bir süredurumla beliren alan etkisi içindeki kesikli sürekli oluşları, böyle örneklerle ortaya koyan bu örnek düşünceleri ilk kez olmakla benim ortaya koyduğum örnek düşüncelerdir.Bu düşünceler tıpkı anne, eş, sevgili, öğretmen, müşteri, dost, düşman vs. de olan aynı kişinin birçok durumla; durumsal yansımaları vardır deme belirtmesini defalarca belirten örneklemelerde benimdir. . Durumsal yansımalar kişi üzerindeki sosyal olucu girişme giriştirme bağıntısıdırlar. Siz Özlem'i anne olarak kucaklarken; Özlem’in farklı zaman mekân ve devinmeli yaklaşımını ya da kaçınmasını sizler farklı duygu, düşünce ve sahip olmakla bağıntılarsınız. Anıl da Özlem'i öğretmen olarak saygılayacaktır. Anıl, Özlem'deki anne bağıntısını yansıtamayacaktır. Özlem, Anıl’a karşı Anıl’ın anne sahiplenmesine kapalı olacak, seçme ayıklamalar ortaya koyacaktır. Barış Özlem'e eş olarak yaklaşırken, Deniz, Özlem'i müşteri görüp, aynı çevrenin (kişinin) farklı alan etkili "girişme bağıntısını" kuracaktırlar. Kişi üzerinde de özellikler geçişli; zaman, mekân bağıntılı; davranışsa bağıntıları vardır. Bunlar da üst üste zaman ve frekans geçişli giriştirmeleri ortaya koyarlar. Bu örneklerim gibi diğer birçokları benim birçok yazı içeriğimle ortaya koyup belirginleştirdiğim, anlam ediş tez kullanımlarımdır. Herkesin gözü önünde olup biteni ortaya koymak, pek çok kişinin yazı, söz ve davranışlarıyla ortaya koydukları deneyimlerdir. Böylesi fark eder olukla, hiç kimse bir Newton ya da bir Arşimet değildir. Ama herkesin gözü önünde olup ta herkesin fark etmediğini fark edenlerin gerçekliği de vardır. Bunlar fark edilenleri elbet kanunlar haline getirememekle, neyi fark ettiklerini bilememekle bilim adamlarından tümden ayrılırlar. Elde bırakılan taşın herkesin gözü önünde yere düşmesini çekim kanunu olarak Newton’un söylemesi bilim adamlığıdır. Bu kanunlar çerçevesinde çevrenin kendisini organize ediş bağıntılarına, tarihin geçiş ve kırılma süreçlerine bu kabil örnekleri ortaya koyup bilimsel temele oturtucu karınca kararınca olan yazı çalışması gayretleri de, benim söylemlerimdirler.
| 1,036 |
Yeter ki İradenize Sahip Olun
Herkesin bir dolu zaafı var. Bunlar karşısında bir çoğumuzun iradesi zayıf düşüyor maalesef. Bu durumda da olanlar bize oluyor, eğer ki irademizi güçlendirmez isek, maddi manevi bir takım zararlara uğramamız da kaçınılmaz oluyor...Eşeleyelim bakalım, ne zaaflarımız var ve bunları nasıl kontrol altına alırız? Almamızda lazım zaten yaş kemale erdi neredeyse dede olacak olgunluktayız. Ta çocukluktan beri devam eden şans oyunları hastalığımdan seneler önce kurtulmuştum lakin kurtulana kadar neler neler çektim, anlatsam ciltler dolusu roman olur. İşte birinci cilt... Önce kare şeklinde spor toto vardı, bizim yaşımız tutmazdı ve annemize imzalatırdık oynadığımız kuponu götürür bir bayiye yatırırdık. Bazen de o toto kağıtları ile amiral battı oynardık. Bir gün hiç unutmuyorum, cebimde param her nasılsa bol, tuttum otuz tane milli piyango bileti aldım. Olta mızı attık başladık beklemeye... Dokuz, on dokuz, yirmi dokuzunda çekilirdi hep bilirsiniz... Yok arkadaş yok, ne ola ki bir tanesine amorti çıksa, o da na mümkün. Sonra Sayısal Loto, şans topu, kazı kazan, daha sonrasında iddia, at yarışı, diğer bir adı da dıgıdıktır hastaları arasında... Düşünüyorum, düşünüyorum, sadece düşündüğüm ile kalıyorum bir yere varamıyorum. Hem param gidiyor, hem sağlığım, hem sinirim bozuluyor. En nihayetinde yok dedim Ahmet bu böyle olmayacak. Sen bu kadar iradesiz misin ki bunların esiri oluyorsun? Bir an önce kurtulman lazım bu saçmalıklardan. Kendi kendime telkinlerde bulunuyorum. ''Ahmet bilet alma bilet alma.'' duruyorum duruyorum tekrar... ''Ahmet Loto oynama Loto oynama bu hafta çekiliş yokmuş zaten oynama.'' aklıma geliyor tekrar ''Ahmet kazı kazan çekme kazı kazan çekme aslına bakarsan o kazı kazıklan kazı kazıklan, yapma Ahmet otuz milyon bilet var büyük para kazanan on kişi yapma etme, gitme.''Böyle beyin yıkaya yıkaya, (Kendi beynim haliyle) seneler önce kurtuldum, bu işten ki tam da neredeyse bana plaket verecekmiş Şans Oyunları Genel Müdürlüğü... Aman canım istemez plaket milaket, benden uzak Allah'a yakın olun. Gölge etmeyin yeter...Bir çok Türk İnsanı gibi benim de kilo problemim var. Bu da haliyle sıkıntı yaratıyor. Tahmin ettiniz tabi ki tatlıyı çok severim. Ne yapayım rahmetli babaanneme çekmişim. O bir oturuşta iki kilo baklavayı yerdi de bana mısın demezdi. Hem de doksanlı yaşlarda bile... Ahmet kendine gel sayıyla, yaş ilerliyor haliyle kalp damar rahatsızlıkları, tansiyon, şeker hepsinin namlusunun ucundayım. Birinin bana hem de yüksek sesle söylemesi lazım. Hem de bağıra bağıra ''Tatlıdaaaaaan uzaaaak duuuuuuuuuur adamım.'' Resimlerine bak Ahmet yemesen de sonra da ağzını şapırdat. Ya da tatlı yiyen adam taklidi yapmaya çalış. Yiyormuş gibi yap, hem de yüz kasların gelişir. Geçme pastanelerin, baklavacıların, tatlı satan lokantaların önünden. Tatlıcı gördün mü, karşı kaldırıma geç. Gazete ve dergilerde tatlı hakkında yazılanları okuma, resimleri görme... Merak etme ne yazılar ne de resimler küsmezler sana... Bıraktım kardeşim ben tatlı yemeyi hür iradem ile lakin öyle ara sıra karşıma geçip de ağzınızı şapırdatarak karşımda baklava, çikolata, dilber dudağı, hanım göbeği yemeyin, benim de sağım solum belli olmaz sonra saldırırım hem size hem de tatlılara...Ta seneler önce attım golleri sigaraya. Hem de peş peşe. İlk önce değişik aralıklar ile üç beş defa bıraktım, ancak peşinden hemen yine başlamıştım. Üstüme üstüme geliyordu, dertler, sıkıntılar, bunalımlar. Komşunun oğlu Hüseyin bıraktıysa ben de bırakırım arkadaş. Boru değil. Marlboro pek revaçta ben içtiğim sıralarda. O zaman paketlerin üstünde şimdiki gibi kanserli resimlerde yok. Olsun resimler olmasa da canlı örnekler var çevremizde. Sigara yüzünden nefes darlığı çeken Zekai Amca var yan komşumuz. Yine astıma yakalanmış ve zor yürüyen Şükran Teyze var. Oooo say say bitmez. Aslan ben kendime yaptığım bu güne kadar en büyük iyiliklerin başında gelir sigarayı bırakmak...Trafikte hiç sinirlenmeyeceksin Ahmet. Olsun, sen ehliyet aldığında şimdikinin onda biri kadar araba vardı belki de Ankara'da? İnsan sayısı artınca haliyle araba sayısı da arttı. Sakin olan kızmayan sinirlenmeyen bir insan daha da az hata yapıyor. Zaman zaman insanın kendisi de hata yapabiliyor. Hoş görülü olmalı... Kızılır mı hiç yoğun trafikte makas atmaya çalışan delikanlıya? Kızılır mı hiç hastanelerin yanında zart zart kornaya basan adamlara? Kızılır mı hiç radara yüz seksen ile giren adamlara? Kızılır mı hiç yayaya yeşil yanarken geçenlere... Kızılır mı hiç alkollü araba kullananlara? ''Kızılır tabi ki kızılır demeniz lazım, ben de kızıyorum hem de çok kızıyorum bunlara.'' Ama yine de iradenize sahip olun siz... Arayın Alo-154 nolu Trafiği amirlerimiz, memurlarımız hallediversin iki dakika da...Televizyonlarda ki saçma sapan programları bir çoğunuz izlemeseniz de az çok biliyorsunuz. İnsana bilgi olarak, kültür olarak, görgü olarak hiç bir katkıları olmadığı gibi, insan takılınca sinirleniyor da... Tamam seyretmeyelim lakin bir bakıyorsunuz hemen hemen aynı saatlerde bütün kanallarda birbirinin benzeri programlar. Kim kimi öpmüş, kim kim ile büyük aşk yaşıyormuş, kim uçmuş, kim kaçmış? Bana ne kardeşim? İradeli insanlar izlemiyor zaten. Ha, ben ara sıra bakıyorum, mizah yazılarıma konu bulmak için, yoksa başka bir şey için değil...Yeter ki iradenize sahip olun. Daha sağlıklı yaşarsınız, daha az üzülür, daha mutlu olmaya çalışırsınız. Biz kuluz ve kulun iradesi de cüz-i irade olarak adlandırılır... CÜZ-İ İRADE: Kulun hayır veya şerden birini seçme hakkıdır. Şems Suresinde de şöyle geçer -'Hayrı ve şerri ve bu ikisinin hallerini öğretip bunlardan birini yapabilmesi için, insana seçme hakkı(irade) verene yemin olsun ki,'' (Şems-8) Fransız felsefeci ve yazar Alain'de ''Kuvvetli insanlara has olan azimli irade, her hal ve şartta yine de bir yol açıp geçmesini bilir.'' demiştir... Her zaman kuvvetli irade sahibi olmak kötülüklerden uzak durmanıza da vesile olurken, ahireti kazanmanıza da en büyük destek olacaktır. Hepinize en derin sevgi ve saygılar...
| 868 |
Kar Gecesi
yıldız yıldız kar yağıyor dışarıda
öyle karanlık ki gece
yollar çamur
uzak ışıklar aydınlatmıyor
sıkıca sarılsan da parkana
ısınmana yetmiyor
bir gece daha geçiyor diye sevinme
her doğan güneş
burada sıcak satmıyoryıldız yıldız kar yağıyor dışarıda
öyle soğuk ki gece
yün çorap kar etmiyor
ayaklar üşüyor
içine soğuk bir titreme düşüyor
sanki timsah yutuyor bedenini
insan kendine küsüyor
yaşama değil
burada ölüme koşuyoryıldız yıldız kar yağıyor dışarıda
öyle sessiz ki gece
meşe ağacı direniyor poyraza
yaklaşıyor gamlı baykuşun devriye saati
güneşin kırıntısı vuruyor dağın eteğine
az kalıyor şafağın sökmesine
kar gecesi bitiyor
bitiyor bitmesine
darısı sevinçten gözyaşlarının akmasına
| 100 |
Bebek Arabası
Hiçbir şey uçurtmalar kadar görünmedi
Tutsak,yorgun,kirli,hür
Ve siz,hiçbiriniz
Zalimin kutsanmış çocuğunu bilemediniz
Dikenli teller ile kundaklanmış
Kanlı,zarif,korkunç,pür
Halbuki ne çocuklar gördünüz
Pembe-mavi bebek arabalarında
Sevilesi,öpülesi,kucaklanası
İşte yaşadığınız aşklar
İşte tattığım acı duygular
Ve bebek arabası
Uçurumdan hızla yuvarlanır.
| 40 |
Hayaller Gerçek Oldu.
HAYALLER GERÇEK OLDUBiz Ferhat’ız millet Şirin
Hizmetle halka yeleriz.
O hayâlen dağ delerken
Biz gerçekten dağ deleniz…(*) 29/12/’16
Hanifi KARA(*) İşte ispâtı: 13 kilometre uzunluğunda, Anadolu’yu
kuzeyden güneye bağlayan Ilgaz tüneli ve diğerleri…
| 36 |
Eşitsiz El'in Adil Olması 1
Eşitsizliği eylemli kılan mana anlayışı; aynı eşitsizlikti nedenle adil de olacaktı. Önce kolektifin emek gücü olan üretim nesnelerini ve üretim araçlarını keyfine göre dağıtmıştı. Sonra da dağıttıklarına rızk diyordu. Rızk dediği hakkı, kimi kişilere vermiş olmasına da, kendi deyimiyle adalet üzerine davranma diyordu. Böylece El, kendi öncesinin adaleti olan ortaklaşma denkliği içindeki sürecin eşitliğini, bozmuştu. Bozulanla oluşan eşitsizliğin de sürdürücüsü de El olmuştu. Yani yeni adalet ya da El’in adaleti kolektif eşitliği bozan ve bu bozulmayı adalet diye sürdüren olmakla, özel mülke meşruiyet, anlaması olmuştu.El de öğreniyordu. Çünkü El keyfine göre dağıtma yaptığı sonuçtan önceydi. Ve takdirde bulunduğu süreç sonucun ne olacağını da bilmiyordu. Elbette bilmediği sonuca göre de önceden konuşamazdı. Sonuç yansımalar ortaya çıktıkça konuşacaktı. Önce keyfi takdir iradesini kullanmakla keyfi takdirine ‘ben adalet olana göre davrandım’ diyordu. Tabidir ki bu söylem El mantığı içinde yanlış değildi. El’in adalet dediği şey ilahi sistemin içinde şeytani söylem olmakla çoktandır fikir jimnastiği yapılandı. Fikri söylemler üzerinde algıların oluşmasıydı. İlahi yapı içinde bu türden fikri söylemlerin yapılır olabilme yansıması çoktan oluşmuştu. İlahi düzen ölçeği içinde ortaklığa karşı olanlar, ilahi söyleme göre münafıklardı. El de kendisine karşı olanlara münafık diyecekti.El söylemi üreten totem meslekli ortaklaşma yapan gruba göre, genel olana karşıydı. El, kişisel olandı. Gruba göre eylem herkese göre sağlama olmaktı. El düşüncesinde mal mülk kimi kişilere nasip, şans talih kısmet olmakla lütuf olarak verilendi. Yani keyfe göre dağılan kamu malı ve kamu ortaklığı şeyler El’in dilinde rızk, El’in dağıtması içinde hak olandı. Hak olana göre davranma da adaletti. Bu nedenle El dağıtmasına göre adaletliydi. Herkese göre değil dağıttığı kişilere göre adaletliydi. Günümüze kadar kabul ettirilecek görüş El’in herkese göre adaletli olmasıydı. Böyle eşitsiz olmasında bir hikmet vardı biz bilemezdik!El sebebi olduğu yansımaların sonuçlarındaki kendi rahatsız olmasıyla; işin ucunun mal mülk talanıyla cinayetlere dönüşmesi içinde köleleri, fakirleri, acı çekenleri, acizleri de görmesi oldu. Keyfine göre olanı değil de, özlüğe göre iyeliğin zorunlu yasa olmasındaki geri bağlanımlarını gördü. Bu nedenle eylemle değil de, sadece herkesi öğüt, vaat ve uyarma içinde görmesiyle adil oldu. Adaleti özlüğe göre somut eylemle değil de ölüm ötesine vaatleri yoksullara iyelik kılmakla artık El; El Adil olmuştu. El, rahmeti bol olandı. Herkese acıyandı. El şefkatli olmakla çok gürlüyordu; ama şefkatli olması gerekenlere hiç yağmıyordu. El, neden rahmeti bol olan, acıyan olmak zorunda kalmıştı? El köleci sistemle ortaya çıktı. Haliyle köleci sistem öncesini kendi iradesi olmakla görmedi. El’in görmezden geldiği şey olan ortaklık eylemi ve söylemi, özel mülk uygulaması içinde El’in en çok gözüne batan şey oluyordu. Sümer El’i aciz feryatlardan rahatsız oluyor en yüce arşa kaçıyordu. Buna rağmen, arşa ulaşan feryatları El, yine de duyup, görüyordu. El’in kaçabileceği uzaklık totem alanla sınırlıydı. El’in gözüne batan rahatsızlık; artık El’in kaale alınması gereken durum olmuştu. Önceden beri herkese göre olmakla, herkese yeter olanları El, herkese göre tasarruf etmeyip, rahmeti kısma ısrarı içinde oldu. Herkese yeter olanı herkese yetmez yapmanın çelişkileri, El’i adil olmaya iten şeydi. El keyfi takdirli somut eylemle rızk verdiklerine karşı rızkı kısılanlara da öğüt verip; vaatler edip; onları doğru yolda (sefaleti olanda) ayrılmamaları için sakındırıp uyarıyordu. Sefalete katlanın deniyordu. Bir zenginin cennete gitmesi, devenin iğne deliğinden geçmesinden daha zor diyordu. El’i rahmet olmaya getiren ve El’i şefkatli olmaya iten neden bu uyuşmaz; zıt çelişkilerin ortaya çıkmasını da; berbat ettiğini de El’in düzenlemek zorunda kalmasıdır. Bu benim takdirimdir diye övündüğü süredurumla, kendi sorumsuz davranışının yansımalarıydı El’in şefkati.El merhametiyle, lütfu keremi sonsuz olma vaadiyle vs. şefkatliydi. Bu benim takdirimdir deyip taraf tanımamakla burnunda kıl aldırmayan El; şefkat söylemiyle imanı sözleşme olan iman ahdinin içine El; taraf olmakla katıldı. Böylece süreç keyfi el takdiri olmasının yanında şefkati olan El ile tek yanlılıktan kurtuldu. Böylece El, her öze ilişkin iyece belirsizlik kavramlarına da şefkati, merhameti, acıması olmayı söylemekle onları da içerir oldu. Gerçeği karartan imanı sözcüklerin altında böylesine bir tarihi geçmişin bilinci vardı.İttifaklar üreten grup emeği üzerinde totem mesleklerini birbirleriyle takas ediyorlardı. Grup emeği eksenli sahipliğin takasça denkleşmeleri üzerindeki, ilahi ittifak eşitliği; El tarafında bozulmuştu. El tarafında bozulan; ittifak ortaklı, dengeler olan eşitlik düşüncesi; El tarafından muhataplık oluşla yeniden ele alınacaktı. Ön ittifak içinde üreten ilişkileriyle denk olmanın muhataplığını bozan El, ilahi düşünceyi ne kendisine muhatap tanıyordu; ne de kendisine takdirce ortak tanıyordu. El mal mülk sahipliği gücü elinde tutuyordu. Yani sürece bir sıfır önde başlıyordu.Kendisini benzersiz oluşla tanımlıyordu. Ama kendisi vücut bulmazdan önce benzersiz oluşuyla ilahın takdiri vardı. Bu nedenle ilk köleci imanı sözleşme El basınçlı tek yanlı güce boyun eğiş olmakla; El’in bu seslenmesi bir sözleşme olmaktan çok malsız mülksüz olanların “isteyerek ya da istemeyerek” bu çağrıya geldikleri körü körüne bir biatti. Mal mülk sahipliği olanların gücüne biatti.El sonraki süreçte yine kendi sahipliği içinde olan mülkten, kullarına eşit (ortak) yararlanma takdirini de ortaya koyacaktı. Çünkü ortaklıklar olmadan ortak tanımazlık ta olmuyordu. Tek yönlü olan adalet ve adil oluş şimdi çift yönlüydü. Adil oluş sırf El adaletini gözetmek değildi. El’in adaletine fren koyan şartlarının içindeki, çift yönlü durumları da gözetmekle en uygun kararı almaydı.Bir ana ve baba sahibi olduğu malını mülkünü miras ederken nasıl çocuklarını birbirinde ayırmazsa; El de kendi mülkü üzerinde kullarının yararlanması konusunda, kulları arasında ayrım gözetmezdi! Pekiyi de El’in bu ayrımı nereden geliyordu? Gruplar bazında her bir totem meslekli gruplar; üreten ilişki yükümlüğü içinde takdiri kararlar almada üreten karşı grupları da kendilerine taraf ortaklar olmakla tanımışlardı. Kararlar ortaklaşması demek, El’in keyfi takdirine karşı takdir olan ortaklar tanıma demekti. El birikmiş zenginlik kaynağına göre konuşuyordu. Birikmiş zenginlik kaynağı içinde grupların ölü emekleri ve takdirleri görünmüyordu. Bu nedenle El kendisine muhatap, taraf ve denk olan ortaklar tayin etme işine öyle kızıyordu ki. “Öfkede arşı titredi” diye bunu mecaz ediyordu. “Her hangi bir delilleri yok” diyordu. Muhatap tanımıyordu ama sorulara verilen cevapla, soru soranları muhatap alıp; onlara muhatap (taraf) olmasıyla kendisinin sorgulanır olduğu ve ortak tanıdığı çok çok açıktı.
| 942 |
Nerde eski aşklar eski sevdalar
Ruhun bedendeki gölgesiydi aşk
Nerde eski aşklar eski sevdalar
Tutuşan ateşin simgesiydi aşk
Nerde eski aşklar eski sevdalarYanan aşk ateşi asla sönmezdi
Seviyom diyenler geri dönmezdi
Aşk atına binen daha inmezdi
Nerde eski aşklar eski sevdalarYanardı yürekte kor olurdu aşk
Seven bedenlere sur olurdu aşk
Temiz sevgi için var olurdu aşk
Nerde eski aşklar eski sevdalarAşık boraniyem döndüm şaşkına
Sevdim diyen sahip idi aşkına
Yaban uçak kondurmazdı köşküne
Nerde eski aşklar eski sevdalar
| 78 |
Kuşluk Vakti
Rabbin sana darılmadı da,
Seni terk etmedi.
Sakinlik çöktüğü zaman geceye de,
Kuşluk vaktine yemin ederim.
Sen de razı olacaksın
İlerde Rabbin sana mutlaka verecek.
Ahiret senin için dünyadan elbette hayırlıdır.
Sen delalet ortamında bulunurken
Hidayete erdirmedi mi?
Seni yetim bulup da barındırmadı mı?
Öyle ise sen de yetime kahretme
Sen yoksulluk içinde bulunurken
Zengin etmedi mi?
Rabbinin nimetini anlat, bahset.
Öyle ise isteyiciyi azarlama.
| 67 |
Yokluğun Küçük Ayak Parmağımı Dolaba Çarpmak Gibi
Yüreğimin, beynimin uyuyamadığı gecelerde, gözlerimi uykuya yumsam ne olacak ki. Başımı raylara koyar gibi koyduğum yastıkta senin tren gibi gelişine razıyken, yokluğun boynumu koparmakta. Canımı yakmaktasın. Gözlerimi yumarken uykuya, sensizliğe uyanmak korkusu bana ölüme gözlerimi kapamaktan daha kötü gelmekte. Sensiz yaşamak ölüme gözlerimi kapamaktan daha ürkütücü. Yüreğimde ve beynimde ahşap bir ev gibisin ve seni düşünmenin kapı gıcırtıları, ayak sesleri uykumu kaçırmakta hatta aklımı kaçırtmakta. Bir teselli veren düşünceyle trabzanlara tutunur gibi sana doğru çıkmaya çalıştıkça, kendimi merdiven boşluğunda bulmaktayım. Ah sevgili yüreğimdeki boşluğun ölüm odası gibi. Sopsoğuk bir duygu yaşatırken bana, saçların tül gibi savrulmakta yokluğunun ölüm odasında. Su dolu vazoda kuruyan güller bile benim kadar cansız değil. Nedir bana uykusuz gecelerde böyle bıraktığın? Sen gün gibi iken ben gece gibiyim ve aramızda her gün doğuşu kan kızılı rengiyle durmakta. Sana olan hasretim sabahın en soğuk saatinde yüreğime bir buz parçası gibi saplanmakta. Uykusuzluğumu yok say. Peki sensiz geçirdiğim gündüzlerimde gözlerimin haline bir bak. Uykusuzluk bile seni görememenin verdiği dehşetin yaptığı izleri yapamaz gözlerime. Öyle bir iz ki gözlerimdeki, sanki bir ölünün mezardaki ilk göz bebeklerinin akmasına benzer. Bana ne yaptın sevgili. Diğer sevgililerin yağtığı gibi bari beni yüreğimden vursan. Sen tüm geceleri kurşun gibi eritip gözlerime akıtmaktasın. Beni aşkın kör zindanlarına atmaktasın. Yokluğun ateşten lav beğenmek gibi. Yokluğun küçük ayak parmağımı dolaba çarpmak gibi. Yanarken de kıvranır ise ayak parmağını incittiğinde de. Sen her şekilde beni kıvrandırmaktasın. Her durumda canımı yakmaktasın.
| 240 |
Tanrı Türk'ü Korusun
Türk oğlu tarih boyu,
Hayırdan şerden geçip,
Zaman Türk’ü koruyup
Türk asırlardan geçip.Türk deyip ta gadimden
Tarihe öz sözünü
Savaş meydanlarında
Yetiştirdi özünüTarihle bir yaştadır
Bizim tarih yaşımız
Neden seni korkutur,
“Tanrı Türk’ü Korusun”
Duamız, alkışımız.Ben anlamıyorum,
Türk oğlu isen özün
Türk’ün korunmasından
Niye korkuya düştün? Tanrı Türk’ü Korusun,
Atılan taş mı sana?
Bizim bu alkışımız
Yoksa kargış mı sana?
Eylül 2001, Bakü
| 66 |
Talihsiz Bebekler
Bir bebek, annesinde, karar kılınmış yerde...
Gelişim engellendi, cenin olmadan öldü.
Bir bebek, cenin oldu, yarar kılınmış yerde;
Ceninliğin süresi, bitip dolmadan öldü.Bir bebek, uzaklaştı ceninlik yapısından;
Biraz zaman kalmıştı müddetin yarısından;
Çıkış için beklerken rahimin kapısından;
Bir cellat neşteriyle müjde bulmadan öldü.Bir bebek, gün yüzüne, gözleri ağlayarak...
Uğursuz anlamları, bedene bağlayarak...
Acıklı 'ınga' sesi, odada çağlayarak...
Süt sağan memeleri, tutup yolmadan öldü.Ve bir bebek, gün geçti, çocukluğa meyletti.
Ruhunda kasırgalar, dışa taştı, seyletti.
Haram aşk kokusunu duyduğunda veyletti.
Hasta bile olmadan, benzi solmadan öldü.(25 Kasım 2006)
| 89 |
Karaca dağ
Zirveye uzanır başın
Bilmiyorum kaçtır yaşın
Ovaya dayalı döşün
Ne yücesin karaca dağ.Yavşan kekik eteklerin
Balla dolar peteklerin
Sarp kayalık yükseklerin
Ne yücesin karaca dağ.Pırdiye Kekliğin uçar
Ansızın Tavşanın kaçar
Karanfilin beyaz açar
Ne yücesin karaca dağ.Ovasında gezer atlar
Yükseğinde Koyun otlar
Yağmurun verir bulutlar
Ne yücesin karaca dağKaraca dağ karaca dağ
Derdim vardır sıraca dağ.
| 58 |
Allah
Allah, Allah, Allah, Allah,
Atar kalbim, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah,
Açar sinem, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah,
Bakar gözüm, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah,
Sever gönül, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah,
Duyar canım, Allah, Allah, Allah, Allah, Allah, Allah,
Söyler dilim, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah,
Yanar özüm, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah,
Arar gönül, Allah, Allah.Allah, Allah, Allah, Allah,
Der di, Cemal Allah, Allah.
| 67 |
SİNGİN
ışıltılarla yıkanan aşkın o taze günü
kavuşturmaya çalışıyorduk o çocuk kucaklarımızı
salıncaklarla tutarak ağaçların nabzını:
alıp veriyordu içinden hızlı bir çiçeği
mahmude miydi yoksa neşide mi
adı eski bir şehrin alınlığıdır şimdi
dut dalıyla süpürürdü evini
ev dediğim yine o dutun altı
bakışları öksüz dokunuşları üvey
kapların kahırlı altları kalırdı ona
dalınlıklarını toplardı her kırıkta
biraz behrengi öyküsü biraz ferruhzad hayatı
ıslak pullarla kaplanmış uzak yaraları
aşktandı giydiği hüküm karanlığı
kem gözdü değdiği akmayan kandı bildiği
sonra sonra bir meryem meyli bir sessizlik yemini
gazap kuşları uçuştu ve kondu zindan ranzasına
hücrelerde bir bir seğiren gün
örümcek tutar o perdeleri çekmezdi
mahmude miydi yoksa neşide mi
ah eski bir şehrin alınlığıdır şimdi
bir ara bir bahçe katında
damarlı mermerlerin kıyısında orda
güneşten söz ettim parlattım amma
dünya ayrılıkla tutturulmuş bir yerdir dedi
gibi sustu açmadı kırık koynunu bir daha
Üç Nokta, sayı: 9, 2007
| 145 |
Eylülde Hüzün
Hüzünlü bilirdim ben Eylül'ü
Savrulan yapraklarda bir sonbahar
Sen oldun ömrümün,solmayan gülü
Hüzün,keder bu mevsimde ne ararHazanda yaşarım artık baharı
Kalbime Eylül'ün kokusu dolar
Şu deli gönlümün yok ki ayarı
Hüzün,keder bu mevsimde ne ararVarsın gelmesin bahar,açmasın güller
Bir tatlı sözünde çiçekler açar
Onu tanıyınca sustu şeyda bülbüller
Hüzün,keder bu mevsimde ne ararYaşarken ölürüm,merhabayı kesersen
Seninle hazan da en güzel bahar
Gönlümden bir demet gonca gül versem
Hüzün,keder bu mevsimde ne arar
| 74 |
Beyazıt'ta, Çınaraltı'nda....
Günlerden ne?
Saat kaç?
Yarın ne olacak?
Kimin umurunda.
Bildiğim
Haziran yeni girdi
Yıl bindokuzyüzseksendokuz
Yalnızlık yanıbaşımda
Cami avlusunda.
Başrolde
Saçı sakalı yerinde
Hüseyin Avni Dede
Gelip geçen figüranlar
Pazara düşmüş eşyalar
Anılar, geçmez paralar
Adını bilmediğim taşlar.
Bir okul çıkışında
Oturmuşum iskemlede
Ben de varım sahnede
Sıcak bir çay elimde
Sevgilim takılmış aklıma
Peşinden hayallerim
Tek şekerle
Karıştıkça karışır
Beyazıtta, Çınaraltında…..
| 64 |
Yıldız Düşmüş Saçına
Anladım unutulmuş mazideki anılar
Yüzünde bir tebessüm mutluluğun izi var
Yıldız düşmüş saçına gözlerinde arzular
Yüzünde bir tebessüm mutluluğun izi varKalbinde bir heyecan dilinde o şarkılar
Anlatılmaz yaşanır aşka dair duygular
Yıldız düşmüş saçına gözlerinde arzular
Yüzünde bir tebessüm mutluluğun izi varKanunu bu dünyanın dört mevsimde bir bahar
Batan güneş her sabah bir daha tekrar doğar
Yıldız düşmüş saçına gözlerinde arzular
Yüzünde bir tebessüm mutluluğun izi var*ŞAİRİ TARAFINDAN BESTELENMİŞTİR
| 72 |
On dort subat
Gerçek sevgi yıl boyu, hergün yeniden doğar..
Sevgi bir günlük değil, şaşmayın yönünüzü..
Kalbe sığmayan sevgi,hangi bir güne siğar??..
Ondört şubat sizin olsun, yemişim gününüzü..
| 28 |
Bir Umut
Dön diyorum hiç umudum yok döneceğine...Umut renk gibi bir şey
Güneşsiz görülmeyen bir şey
Ateş gibi bir şey
Su ile sönüyor
Rüzğar ile harlıyor
Ağırlıkta hafif pahada ağır
Bu pazarlarda alınıp satılmayan bir şey
Umut bir senin gülüşlerinde
O bir çiçek gibi
Açıp-solar o çiçek
O çiçek umut bir senin bakışlarında
Zaman çiçek açacak mıSeni sevdiğime pişman değilim
Adım seninle anılacakAyrılık yarası hep içimde
Gülsem de ağlasam daİnsanlar beni bu yara ile anacak
Bu yarayla hatırlanacağım
Güzel açtığın yara bileBekliyorum
Dönecek misin
Zaman çiçek açacak mıBir umut bir yara ile
"Dön diyorum "hep
| 95 |
Kalpazan
Bıktım bu dünyadan
Her şey yalan dolan
Para üstüne kurulmuş
Evet evet para
Bildiğin kağıttanBazen içim daralır
Başımda zırdelilik
Birden gözüm kararır
Resmen kepazelik
Şeytan diyor ol kalpazan
Tıkır tıkır para bas
Bir yığın odundanKızmayın öyle hemen
Anlamadan dinlemeden
Hiçbirinde gözüm yok
Hepsinin canı cehenneme
Dağıtırım bir uçtan bir uca
Ulaşıp her fakire
Kâğıt kaplarım dünyayı
Kâğıt değil miydi kavgasıGözü doysun hepsinin
Fakirin de gülsün yüzü
Alayı bir birine benzesin
Bitsin paranın gücü
Varsın akılları kaçsın
Çok akıllılar ya sanki
Avuçlarından aksın
Lanet paranın kiriSonra kendine gelsinler
Tabi kolay değil o kadar
Baksınlar bir güzel
Meğer kimmiş insanlarUmurumda bile değil
Varsın desinler ardımdan
Mahvetti dünyayı
Bir deli kalpazan
| 109 |
-G ü n l ü ğ ü m d e n-2-
G Ü N L Ü Ğ Ü M D E N – 2
Ateşim var Tutku.Tüm bedenim ağrıyor.Çok hassas bir bünyem var.Kendimi nasıl koruyacağımı? Şaşırıyorum.Boş ver be Tutku.Bunlara aldırmam ben.Geçer nasılsa.
Tutku,içim içimi yiyor.İnsanları çok seviyorum ama bazen da midemi bulandırıyorlar,iğreniyorum.Çocukların ve arkadaşlarımın el emeği-göz nuru üretimlerinin sergisinin başında ben duruyorum.Ağzı,küçük bir çizgi halinde,para kutusunu,gözüm gibi kolluyordum.Öyle de yapmam gerek zaten.Kutuyu muhasebede boşalttırıp,parayı teslim ettikten sonra.Yavaş yavaş biraz birikim olmuştu tekrar.Kardeşim geldiğinde,iki tane güzel şamdan almıştı ve ederini atmıştı kutuya.Hafta içi,kolay olsun diye,danışmadaki kızın dolabına kilitliyorduk.Para azken,orada dursun,bir şey olmaz.Ben çantamı bırakıp gidiyorum demişti.Kuşkuyla karşılamış ama onun isteğini de yapmıştım.Gerçekten,haftalarca bir şey olmadı.Her sabah koşarak gidiyor,ilk önce kutuya bakıyordum.Ve ne yazık ki,bir sabah kutudaki miktarın çoğunun alındığını,içim acıyarak gördüm.Kutuyu açmadan,o küçücük çizgi gibi delikten para çıkartmak,çok güç.Epey uğraşmak ve ellerini çok iyi kullanmak gerek.Bir de uzun bir zaman.Demek ki bunu,sözde sağlıklı ve en hafif deyimle,alçak-vicdansız-iğrenç biri yapmış olmalı.Bence,en adi suç hırsızlıktır.Ama o engelli çocukların-gençlerin-öğretmenlerimizin ve benim emeklerimizin karşılığını çalmak:Tanımlayamayacağım derecede aşağılık bir suç.İnanamıyorum.İnsan,gider dilencilik eder hiçbir şey yapamıyorsa? Yine de böylesi bir parayı almaz.Ama oldu işte.Ve herkesin suçlayacağı tek kişi de benim.Kutuyu niye orada bıraktın? Demezler mi bana? Haklılar da.Kendi gözümde de,ben hatalıyım.Kendi sağduyuma,mantığıma,sezgilerime güvenmeli ve kendi bildiğimi yapmalıydım.O kızı dinlememeliydim.Ama haftanın son günü,ona söylemiştim.”Kutuyu oradan al olur mu? ” Diye.Almamış.Olsun,bu benim hatamı ortadan kaldırmaz.Yine Candan ERÇETİN’in bir şarkısı geliyor aklıma.(ONLAR YANLIŞ BİLİYOR/KİMSENİN SUÇU DEĞİL BU/ONUN SUÇU DEĞİL BU/KADER OYUNU DEĞİL BU/BU BENİM SUÇUM.) Gerçi Nasrettin hoca da, “HIRSIZIN HİÇ Mİ SUÇU YOK? ” demiş.Ama gerçekten hatalı olan benim.Gereksiz yere iyi niyet göstermemeliyim,işi asla şansa bırakmamalıyım.Cezamı çekeceğim.O parayı,fazlasıyla kutuya atacağım.Tutku,ödemek hiç önemli değil.Zaten her an,bir şeylere bedel ödemiyor muyuz? Yapılan hareket,çok iğrenç geliyor bana.Eminim o kişi,her gün beni görüyor ve yüzüme gülüyor.İçinden de gülüyordur,ne aptal diye.Kimseye,kolay kolay kötü dileklerde bulunmam.Ne ki, o hırsıza çok kötü şey diledim.Allah bildiği gibi yapsın dedim.Zaten,hayatta herkes yaptığının karşılığını almaz mı? Yanılsamalı ve göreceli olarak,almıyormuş gibi görünsek te,alıyoruz hak ettiğimizi.
Tutku.İnanamadığım bir olay da:İnternette,Antoloji.com adlı bir kültür sanat sitesi var.Orada da,ilgi alanına göre gruplar bulunuyor.Eskiden çok grupta,üye ve yöneticiydim.Üretimimi engelliyor diye,çoğundan ayrıldım.İkibuçuk yıldır,bu sitedeyim.Zaman-zaman ve dururken,sözde kültürlü,sanatçı geçinen insanların saldırılarına hedef oluyorum.O psikopatları,kolaylıkla geri püskürtüyorum.Çünkü,gerektiğinde çok sivri dilliyim.Eskiden,uğraşır dururdum.Susturana dek kovalardım.Baktım ki boşa zaman kaybı.Fazla ilgilenmiyorum onlarla.Sadece bana değil.Gruplarda insanlar,olmadık şeyler için kavga ediyorlar.Tartışmıyorlar,hakaret ve küfür ediyorlar birbirlerine.Dünyada,ülkemizde onca konu,sorun dururken.Bu kavgalar,neyi çözümler,değiştirir ki? Sadece nefreti körükler,insanı yalnızlaştırır.Ben,bunları hiç sevmediğimden ve çok yıprandığımdan,artık hemen kaçıyorum öylesi hırçın gruplardan.Ben,sevmeyi seviyorum.Güzel dostlukları seviyorum.Her tür olumlu üretimi,çoğalmayı seviyorum.Yaşadığın sürece öğreniyorsun,sevgili Tutku.Görüşürüz.Vedaları da sevmiyorum ve veda etmiyorum.
Nilgün ACAR
14. 09. 2008
| 424 |
Allah İle Kul Arası Açmasın
Şeytan gelip kalbimize girmesin
Güzelliği silip alıp gitmesin
Her gönülde bin bir delik açmasın
Allah ile kul arası açmasınHer bir yere bin bir tuzak kurulup
Kötülerde, ne de güzel görülüp
Zehirlerde, ballı sanıp yutulup
Allah ile kul arası açmasınİsterim ki bu cana yerleşsin sevgin
İster ise her bir tuzak beklesin
Yetmez ise yenileri eklensin
Allah ile kul arası açmasınİnsanlarda huzurluca yaşasın
Güçlü olan Hak yolunda yaşasın
Aşık olan sevgin için yaşasın
Allah ile kul arası açmasınHer tuzağa katlandıran tek sensin
Edepsize katlandıran tek sensin
Her nimeti ayrı veren tek sensin
Allah ile kul arası açmasınTuzakları yok edecek tek sensin
Gönüllere huzur veren tek sensin
Aşık olup Kemal’e erdiren sensin
Allah ile kul arası açmasınKemal BERK
Fen Teknoloji Öğretmeni
İsmetpaşa Ortaokulu
Çorum-Sungurlu
| 126 |
Akdeniz Güneşi
Akdeniz güneşi altında doğmuş
Ondan, sıcak gelir güzel bakışı
Sevgi ateşine elini koymuş
Tutunca ısıtır candan yakışıGözü, kanat çırpar aşk yuvasından
Yüzü, çiçek açar gül arasından
Saçlarını toplar O, yarısından
İpekle taçlanır sanki o başıBir güzel tanıdım böyle sevimli
O, baştan aşağı güzel giyimli
Çocuksu duruşu, bebek resimli
Öyle başka hali göstermez yaşıHer gün gelir geçer hayat yolumdan
Tutar o bakışı gönül kolumdan
Akşam, gider sanki O, uçurumdan
Akdeniz güneşi gibi batışı
| 74 |
Hayat Bir Kamera Şakası Değil ki Ciddiye Alınmalı
Çoğu zaman rastlamışsınızdır televizyonlarda, kadın erkek bir sürü insana yapılan kamera şakalarına. Gençlikte gülmek için seyrederdim yani ''Ekmeğin elden suyun gölden'' koka kolanın bakkaldan alındığı zamanlarında diyeyim de siz anlayın. Hayat acısı ve tatlısı ile bir bütün. Şu anda ülkemizde açlık sınırının çok altında paralar ile geçinmeye çalışan yüz binler ile ifade edilen sayılarda insanlar var. Bunların kimisi yaz kış sokaklarda, parklarda ya da bankaların otomatik makine kulübelerinin, telefon kulübelerinin içinde geceyi geçirmeye, yarına ölmeden ulaşabilmeye çalışıp çabalıyor...Hayat bize her şeyi yaşatarak öğretiyor. Acı çekiyorsunuz, yoksulluk çekiyorsunuz zamanında, daha sonra eliniz bollaştı mı maddiyatın da önemli olduğunu ama bunun yanında insanın manevi yönünün zenginliğinin de göz ardı edilmemesi gerektiğini anlıyorsunuz. Hem ne demişler ?'Paradan başka harcayacak hiçbir şeyi olmayanlar dünyanın en fakir insanlarıdır.''''Defolsun gitsinler o ışıklarda ellerinde bezler ile cam silen çocuklar.'' Tamam, gitsinler gitmeye de, bir de gidecek yerleri, yatacak yerleri yoksa anneleri babaları terk edip gitmişse. Atalarımız ''Uzaktan davulun sesi hoş gelir.'' derler. Fakirlik çekmeyen, çocuklarının da kendilerinin de bir eli yağ da bir eli bal da olan, varlıklı insanlar, o garibanların halinden anlayabilir mi?Bu devletin bir Anayasası var değil mi? En küçük yeni doğmuş bireyinden, yaşını başını almış en yaşlısına kadar herkesi birinci sınıf vatandaş sayan bir anayasa ya da biz öyle olduğunu zannediyoruz. O zaman o sokak çocukları da bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı sayılmıyorlar mı yoksa? Onlara bir sorun bakalım hangi birisi sıcak bir yuvanın özlemi ile yanıp da tutuşmamıştır ki? Verin ya ne olur camlarınızı sildiler mi kırmızı ışıkta bir iki lira servetinizden bir şeyler eksilmez merak etmeyin.Birçoğumuz beş on katlı, kimi yirmi katlı apartmanlarda günümüzü gün ediyoruz. Komşusunun dertleri ile dertlenen kaç kişi var, kaç kişi kaldı? Hasta komşunuza bir tas sıcak çorba götürmek çok mu zor? Asansörlerde bile birbirinin yüzüne bakmayan insanlar olduk neredeyse. Bir sabah günaydını ve hayırlı işleriniz olsun temennisi, ne güzeldir oysa. Korkmayın bunun için para pul istemiyor kimse. Apartman görevlisinin hatırını da mı sormuyorsunuz? Öyle ya eskiden bodrum katlarda otururlardı bir adları da Kapıcı idi...Belki insanlar tarafından kaydedilmiyor yaşadıklarınız ve yaptıklarınız. Yaşadığımız hayat asla bir kamera şakası değil tabi ki. Her şey var içinde acı, yoksulluk, kazanmak, kaybetmek, hastalık ölüm lakin insanlar kayıt etmese de sağımızda ve solumuzda ki Allah'ın görevlendirdikleri melekler her şeyi en ince ayrıntısına kadar yazıyor ve çiziyor merak etmeyin. Apartmanda oturduğunuz bir komşunuza rahatsızlık verdiyseniz, yan gözle baktıysanız, dar durumunda yardım etmediyseniz, fakiri gözetmediyseniz vatanınıza hainlik yaptıysanız. İnsan yapısı kameralarda bazen hatalar olsa da Rabbimizin kameralarında en ufak bir hata yok bunu iyi bellemeli insanoğlu. Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
| 426 |
Gözlerinde Sabahlamak
Gözlerinle yıkamalısın beni
Deniz kokmalıyım sabahlara dek
Mitolojik aşklar açmalı yüreğimizde,
Zemheri ayına karşı koyabilecek
Gonca misali tazecik
Kan ter içinde uyandığımızda,
Gözlerimiz dolduğunda,
Rengarenk odamızda haykıracak
Bir şiirimiz olmalı.
Dudaklarım kollarına yapışmalı
İsyancı duygularla
Ve gülen gözlerimiz kalmalı gidenlerin sırtında
Kalanların gözbebeklerinde
Merhaba demeliyiz geleceğe
- Dili geçmiş zamanlar kullanmadan -
Tenimiz ağlamalı hüngür hüngür
Aşkımız mitolojiye dönüşmediğinde
Ve paylaşılmadığında geceler
Geceler ki aydınlatmaktan korkan
Bedenimiz taze çekilmiş kahve buğusu kokmalı
Ciğerlerimize çekmeliyiz toprağı
Yağmur yağarken yıldızların altında buluşmalı ellerimiz
Bir deniz kıyısındaki duyguların kontrolünde.
Ve bir tanem gözlerinle yıkamalısın beni
Deniz kokmalıyım sabahlara dek.
| 98 |
Sosyal Adalet
Hakları sahiplerine
Vermek, tanınmak.
Adaletel teslim
Etmek, sanığı,
Adalet işleriyle
Uğraşan kuruluşa götürmek.
Adalete teslim
Olmak sanık,
Adalet işleriyle uğraşan
Kuruluşa gidip
Hakkında gerekli işlemin
Yapılmasını istemek.
Birinin adaletine sığınmak
Birinden anlayış, hoşgörü,
Yakınlık beklemek.
Adalet divanı,
Adalet kapısı,
Adalet mahkemesi,
Adalet örgütü,
Adalet sarayı.
Devletler arasındaki
Birtakım hukuk
Anlaşmazlıklarına bakan ve
Merkezi La Haye'de
Bulunan uluslararası mahkeme.
Hak ve hukukun
Aranılacağı yer.
Memelekette bir mahkeme,
Bir adalet
Kapısı var.
| 72 |
Hıdrellez Kültür ve Bahar Bayramı
Mayısın altısında Hıdrellez hatırlanır,
Bir bahar bayramıdır canla başla kutlanır…İslam ülkelerinde özellikle Türklerde,
Hatırlanır, anılır dillerde yüreklerde…Çocuklar sevinçlidir ailelerse mutlu,
Bir resmi tatil gibi katılım tam coşkulu…(2012)
| 32 |
Bir Yıldız Olmalı
Karanlık gecelerde bir yıldız olmalı,
Aydınlatmalı her köşeyi,yürekleri,
Rüyalara süs olmalı,umutlara ışık tutmalı,
Aydınlatmalı gönül dünyasını ve karanlık kahpe yeryüzünü. Nara atmalı sarhoş ama mutluca yürekten,
Şirin i kıskandıran güzelliği olmalı,endamlı ve nazlı,
Isıtmalı yürekleri yeryüzünü,şenlendirmeli var olanı,
Karanlık geceleri aydınlatan bir yıldız olmalı. Göklerde bir mavi boncuk,bir süs olmalı,
Ellere umut yükü doldurmalı,
Coşturmalı artık kainatı ve insanlığı,sevgiyi ve sevgilileri,
Elle tutula bilen,gözle görüle bilen bir yıldız olmalı.
Yavaşça gülümsemeli nurlu bakışlarla yüzlere, Güllerin dikenleri arasında gülüşüne benzemeli,
Geçen zamana meydan okumalı ve kendisini okutturmalı,
Rüyalar da ve gerçekler de güneşi kıskandırmalı,
Mavi şalı aydınlatacak bir yıldız olmalı. Denizlerde yansımalı,hayat vermeli birazda umut,
Işık tutmalı zemheri ayazlarda,sislerde kaybolmamalı,
Nara atmalı korkmadan ve korkutmadan. Leyla’yı aramalı mecnun yeniden,
Aydınlatmalı sevenlerin sevgisini,korkmamalı,
Aydınlatsın ufku ve ufukları,
Tutan olmalı,kaymamalı hep öyle kalmalı. Hep narin kalmalı,hep yücelerde,
Işık olmalı,çoban gibi kaval çalmalı aşk sürüsüne,
Şirin için delinen dağlara ışık tutmalı,
Dize getirmeli zalimi,önünde cellat olmalı Azrail’in. Isıtmalı yeniden yürekleri,aşk acısı gibi olmalı,
Zalimlerin karşısında zalim olmayı öğretmeli,
Yüreklerde,karanlıklarda bir yıldız olmalı,
Hesap sormalı acılardan. Laleleri andıran ve güllerin güzelliğini anlatmalı,
Aydınlatmalı dağları,taşları,
Layık olmalı sevgiye ve sevdaları yazmalı,
Maviliklerde bir yıldız olmalı adını yazan.
| 194 |
Soruyorsun Ya Ne Zaman Diye?
Hayatta her şeyin aşk olmadığını öğrendim
Üzülmek için değil de, gülmek için gelebilirim
Ya da ne bileyim
Dostlar gerçekten dost, kardeşler ölümüne kardeş olduğunda bilirim.
Soruyorsun ya ne zaman diye?
İşte ben, hayat yaşanılacak yer olduğunda gelirim.Fakir yemek ararken, zengin yemek seçermiş
Biri üstüne giyecek eşya bulamazken, diğeri iki gün aynı giyinmezmiş
Hak değil ama...
Sen gece gündüz çalışırken, o gününü gün edermiş.
Soruyorsun ya zaman diye ?
İşte ben, hayat adil olunca gelirim.Büyüğe saygı, küçüğe sevgi sunulduğunda
Din, dil, ırk ayrımı yapılmadığında
Savaş için değil, barış için ayaklanıldığında
En önemlisi... İnsana insan gibi davranıldığında
Soruyorsun ya ne zaman diye?
İşte ben, hayat adam olunca gelirim.
| 111 |
Mor Beyaz - Öykü
Beton derz aralığında hayat bulan cılız fide ofise giriş çıkışımda, sanki beni bu daracık alandan kurtar, toprağa suya ihtiyacının olduğu, gelişemediği belliydi. Önünden her geçişimde sanki bu sesi duyar gibi oluyordum. İçinde bulunduğumuz mevsim, onu yerinden başka bir yere taşımaya müsait değildi, uygun zamanda kurtarmayı kafama koymuştum. Geçici olarak etrafının toprakla beslenip sulanması için beton kırılarak etrafının genişletilmesini söyledim. O gün beton kırıldı yamyassı olan gövdesi özgürlüğüne kavuşmuş hafif esen rüzgârda mutluluktan efil efil sallanıyordu. Kırılan betonun yerine toprak dolduruldu, sallanmasın diye gövdesi iyice sıkıştırıldı, çıtalar ile etrafı koruma altına alındı. O yaz su ve gübre takviyesi ile gözle görülür halde gelişme kaydettiği görüldü.Bir yıl sonra; Nisan başında yerinden sökülerek yemekhane yanı giriş çıkış yolu arasında etrafı bordür taşları ile çevrili refüj aralığına dikildi artık gözümüz üzerindeydi. Rüzgârın sürükleyip getirdiği, ya da her hangi bir kuşun düşürdüğü dut taneciğinden meydana gelen bu cılız dut fidesi, toprağının suyunun bol, bahçıvan gözetiminde olacağını bilebilir miydi ki. O yılsonunda servis işçilerinden işi bilen biri, aşı zamanı olduğunu, iyi cins filiz ile aşılayabileceğini söyledi. O hafta sonu köyünden getirdiği iki adet dut filizini ayrı ayrı dallara aşıladı. Aşılardan birinin mor diğerinin beyaz dut vereceğini söyledi. Bir yıl sonra bahar geldiğinde yapılan aşıların tuttuğunu gördük. Gövdesinden yükselen dallar, yaz boyunca gelişip serpildiler. Bir kaç yıl sonra mor, beyaz dut vereceğe benziyordu. Yaz boyunca gövdesi ile dallarının güçlendiği görüldü. O sene sonbahar da tayinim çıktı, oradan istemeyerek ayrılıp tayin yerime gittim.Beş yıl sonra; Emekli olalı bir yıl olmuştu aylardan haziran ortalarıydı. Tayin nedeni ile ayrılmış olduğum iş yerini görmek geldi içimden. Gittim ancak, tanıdıklarım ya tayin nedeni ile ya da emekli olmuşlardı. Orada bulunan memurlardan bir kaçını gıyaben tanıyordum, onlarda beni tanımıştı. Öğlen on iki suları yemek vaktiydi, rahatsız etmemek için onlardan müsaade istedim. Yemek vakti gitmek olur mu beraber yemeğe çıkarız dediler. Yemek salonu birinci kattaydı. Fabrikaya bakan cam kenarında bizim için hazırlanan masaya oturduk. Gözüm bir an camekândan dışarı refüjden bize doğru uzanan dala takıldı. Dal üzerinde düşmemek için bir eliyle dalı kavrayıp diğer eliyle dala astığı kovaya dut dolduran bir işçi dikkatimi çekti. Yemekten sonra garsonlar masayı temizleyip yeni servis açtılar. Yemekhane şefi elindeki kaseden tabağımıza mor ve beyaz karışık iki cins dut servis edip ürün kendi ürünümüz biraz önce dalından toplandı, lütfen buyurun dedi. Dutlar hem tatlı hem de mis gibi kokuluydu. Tebessüm ederek, ağacı dikenin, dikilmesine sebep olanların, yiyenlerin geçmişlerinin cümlesine rahmet olsun dedim. Mesai saati yaklaşmıştı, yemek için teşekkür ederek yanlarından ayrıldım. Anılarımı tazelemek dut ağacımı yerinde görmek için refüje doğru yürüdüm. Zaten geliş nedenlerimden biri de diktiğim dut ağacını görmekti, gittim gördüm bayağı büyümüş serpilmişti gövdesine yaslandım. Geride kalan o hüzünlü günlerini anımsarken bu gününün mutluluğunu yaşadığını gördüm. Gölgesinde bir müddet soluklandım. Başımı yukarı kaldırdığımda, dut ağacımın suya, toprağa, güneşe ve özgürlüğe kavuşmuş olmanın mutluluğunu yaşadığını hissettim. Atlas yeşili canlı ve parlak yaprakları arasından sızan ışığın şavkın da mor ve beyaz irice dut taneciklerinin sanki hakkındır ye bizi der gibi gülümsediklerini hissettim. 050216 mcicek
| 489 |
Cennet Gibi
Ben seni cennet gibi sevdim boncuk gözlüm.
Artık cenneti merak etmiyorum.
Çünkü cenneti gözlerinde gördüm.
Ben seni cennet gibi sevdim boncuk gözlüm.Sen benim kaderim, sen benim dilberim,
Sen benim ellerim, sen benim gözlerim,
Sen benim hayatım, herşeyim eşim,nişanlım,sözlüm...
Ben seni cennet gibi sevdim boncuk gözlüm.
| 47 |
Paranın kiri
Parası olanlar dağdan aşıyor,
Parası olmayan yolda şaşıyor,
Herkes birbirine cepten bakıyor,
İnsanı temelden yıktın sen para.Mahkeme açıldı haklı davaya,
Garibim sessizce durdu divana,
Seni gören piçler ak der karaya,
Adalet içine sıçtın sen para. On iki ay çalışır ömrü yok olur,
Elleri hamurda karnı aç olur,
Evine dönerken boynu bükülür,
Çok fakir yuvası yıktın sen para.Adaletin bumu söyle reva mı,
Gördüğüm gerçek mi yoksa rüyamı,
Neden öldürüyor insan insanı,
Kanlı irin gibi aktın sen para. Çiftci İsmail'im ne haldir böyle,
İyiye yönel sen ne kalır elde,
Aklım yetmiyor ki,daha çok körpe,
Yeter yüz karası batsın bu bu para
| 101 |
Gece Ay Düştü Denize
gece ay düştü denize
deniz kabardı ay'ı içine çekince
yıldızlarda şevke geldiler
birer birer denize düştüler
doyumsuzdu deniz
kabul etti yıldızlarıda
o engin bedenine hayasızca
sonra duruldu deniz
budefa gökyüzü
kızıl smokinini giyindi
çapkınca göz kırptı güneş
saldı tüm ışıklarını
dokundular denize
deniz dalgalandı coskuyla
taa ki gece olup ay cıkıncaya dek
ay düştü denize
deniz kabardı ay'ı icine çekince
sabaha güneş gelecekti yine
herseyi kabul edecekti deniz
o engin bedenine cömertçe
| 76 |
Hadi uzat ellerini meleğim
Hadi uzat ellerini meleğim
Sazlar çalsın raksedelim güzelim
Deniz mehtap ve martılar bu aşkı
Kıskansınlar çatlasınlar sevgilimBöyle aşkı masallarda duyardım
Rüyalarda yaşanırmış sanırdım
Oysa şimdi gerçek oldu rüyalar
Bulutlarda uçuyorum aşığım Muhayyerkürdi şarkı
Söz ve müzik: Tahir sıral
Bu beste akçay TSM beste yarışmasında 28.8.2005 DE 1.cilik ödülüne layık görümüştür
| 54 |
Yeniden Geliyoruz
”O iyi insanlar,
O güzel At`lara binip
çekip gittiler….”mi? O iyi insanları,kayıp ettik
tarih denilen
bir delinin gizemli Dünyasında.Vurdular,
o güzel At`ları
son çarpışmada
/ meydanlarda.Gittikleri yer
bir kayip ülke…! Biz adayız
O iyi insanları kayıp ettiyimiz
tarih denilen o delinin
gizemli Dünya`sıni çözmeye
ve Dünya`yı almaya
yeniden.O güzel At`lar olmasada
bu yürekli canlarız.Hazırlaniyor ve
yeniden geliyoruz
/meydanlara
meydanlara geliyoruz
/yeniden.Kayıp ülkenin değil,
bizim olan dünya`nın peşindeyiz.
Ve yeniden geliyoruz.
……………….
……………….
| 74 |
Hâlâ
Hâlâ gönlüm, mazideki o güzel günleri anar
Hâlâ o gençlik çağının kavakyelleri başımda.
Hâlâ yüreğimde aşkın küllenmiş közleri yanar,
Hâlâ o denizyeşili gözleri durur karşımdaNe yapsam kendimi nasıl avutsam, bilemiyorum
Hâlâ gönlüm,mazideki o güzel günleri anar.
Kalbim bir başkasına taş kesildi, sevemiyorum
Hâlâ yüreğimde aşkın küllenmiş közleri yanar.Hâlâ nasılsam öyleyim, kendime gelemiyorum
Hâlâ o gençlik çağının kavak yelleri başımda.
Hatıramdan hayalini ne yapsam silemiyorum,
Hâlâ o yosunyeşili gözleri durur karşımda...http://alinihatozer.blogcu.com
| 71 |
Sessiz
Rüyamda, ismini tınılasa keşke denizdeki dalgalar.
Sessizce harflerin derinliğinde boğulsa rüyalar.
Can havliyle, son anını kucaklar harfler.
Tamam, sessizlik sona erdi başlasın kelimeler.
| 24 |
Dün..Bugün..Yarın..
Düne bakıyorum gülüseme,
Bugünüm sensizlik
Yarınlarımsa sessizlik...
Dün...bugün...yarın
Gülümseme..sensizlik..sessizlik..
Siliniyor takvimlerden zaman
Kayıyor yavaşça avuçlarımdan,
Üşüyorum sustu sesler...
Bütün iyi dilekler
Kulağımda kalan son sözler,
Ve gözlerimde dünden kalan
Gülümseme....
| 31 |
Hanisin
kurşun denli hafif
kelebek denli ağır
özlemeyi de unuttuğumgittin de
sarı bir mevsim saklandı ellerime
ben yüreğine
oynanır mı bir başına saklambaç
elma dersem....çık-mıyor
gün bitince başlarım hep
toprak ben ve gökyüzü
günaydın ay dede, günaydın yıldızlar
sessiz gecem merhaba
merhaba eylül böceklerim
ve dinmek bilmeyen ağıtfark eder mi doğduğum yer ve de yıl
her daim çocukken ben
her daim uçurtmasızbir kargış saltanatı
sürükleniyor, uzak sahillerde gibiyim
sesime yankılanan bir sevda
ışıksız odacıklara taşınan heves
hep erteleniyorum hep peronlardan
aslında ışıltılıymış gece
bir tanesi olmasam da kimsenin
yüreğin sürgün yerim
hanisin
uyuyan geceye inat
bahar müjdelenirken
kırmızı papatyalar topluyorum
yasaklı bahçeden, sarı menekşeler
koynunda uyandığım sabahlaradüşündükçe seni yabancılaşıyorsun
utanıyor tenim ellerinden, küçülüyorum
biraz başımı kaldırsam sana çarpıyorum
sözcükler bocalıyor düşlerimde
kabarıyor içimdeki gömütlük
cehenneminden hüzün taşıyor
hanisinşükür (mü) etmeliyim
karnım tok sırtım pek
duyumlar işlevsiz nasıl olsa
yıldızlar hep uzak
sen hep yoksunşükür etme(me) liyim
tutmaya değecek bir ateş yok
herkes aşık herkes sevgili
bahar bahar değil
yaz yazdan uzak
güller solmak için açıyor
ne öpülesi el
ne ölünesi sevdaçivi çiviyi sökmüyorıssız cehennemindeki hüznün
güzelliği kalmış aklımda
bir de seni unutmayı unuttuğum
yangınımın rüzgârla sevişmesi gibi
ben küçüldükçe büyüyor düşünlerim
mevsim beyaz bakıyor artıközlemeyi de unuttuğum
hanisin? ..
| 199 |
Siyah Beyaz
Bin dokuz yüz altmış dokuz ya da yetmiş yıllarının başı. Mahallede ilk televizyonu biz almıştık. Alman malı Telefunken marka hem de siyah beyaz. O zamanlar renkli televizyonun esamisi bile okunmuyor. Babam kutusundan çıkarıp da sehpanın üstüne koyduğu zaman, annemin, kardeşimin ve benim yüreğim pır pır etmişti, tepeden tırnağa heyecan kaplamıştı her tarafımızı...Hayatımızda buna benzer bir şey gördük dersek, o da sinemadır ama ona da kırk yılda ya bir kere ya da iki kere gidilir. Meraklıları bilirler, aslında televizyonun dünya piyasalarında at koşturması bin dokuz yüz otuzlu yılların başına denk gelir, her ne hikmet ise bize yaklaşık kırk yıl sonra gelmiştir. Yani Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bile görmemiştir televizyonu...Neyse lafı uzatmayalım sadede gelelim. Biz bu Telefunken adlı arkadaşı alıp da evin başköşesine koyunca, en başta biz de, sonrada mahallede ki komşularda bir heyecan bir heyecan sormayın gitsin; ya da sorun sorun ben anlatayım o tarihteki televizyon ile olan teşrik-i mesaimizi. Sokakta herkes bizi işaret ediyor parmakları ile ''Vay be bayağı zenginmiş bunlar baksana televizyonda almışlar.'' Sanki uzayın derinliklerinden dünyaya uzay gemisi ile yabancı bir cisim gelmiş o da bizim evin salonuna düşmüş. Komşular bir seviniyor bir seviniyor, zannedersiniz Ankara düşman işgalinden kurtulmuş, o derece. ''Size ne oluyor kardeşim televizyon geldiyse bize geldi.''En başta karşı komşular, sonra sol yanda ki komşular, daha sonra sağ yanda ki komşular, sağ yanda ki komşuların bir yanında ki, iki yanında ki komşular, liste uzayıp gidiyor. Hep beraber önce bir kahve içmeye geldiler. ''Hay Allah bak nereden de çıktı bu kahve içmeler, bu bize gösterilen ilgi, daha önceleri selam bile vermezdiniz sokakta.'' Eee o kadar gelmişler, evde de televizyon var en alman markalısından, şimdi davet etmesek ayıp olur adamları, kadınları, çocukları, şanımıza yakışmaz bir kere... ''Eee hadi buyurun kardeş hep beraber bakarız azıcık bu şeytan işi merete, salon geniş nasılsa.'' Ellerimizde çekirdekler, yanında soyulmuş elmalar, portakallar, bir ara evin hanımından gelen çay ikramları, değmeyin gitsin keyfimize...İlk zamanlar yayın haftada iki ya da bilemedin üç gün, o da gece saat yirmi dörde kadar sonra İstiklal Marşı ile ve bir manga askerin yürüyüşü ile Anıtkabir'de ki Ata'mıza da selam çakarak kapatırız televizyonu. Ertesi gün olur komşular yine cümbür cemaat biz deler, babamdan önce eve gelmişler salona kurulmuşlar, babam eve geldi mi surat ben diyeyim bir karış siz deyin beş karış, adam haklı ''her gün her gün de gelinmez ki birader.'' komşular nerede ise yatıya da kalacaklar...O sıralar Türkan Şoray'lı, Cüneyt Arkın'lı, Kartal Tibet'li, Hülya Koçyiğit'li Türk Filmleri pek revaçta. Çoluk çocuk televizyonun karşısına geçiyoruz, geçmek ile de kalsak iyi, hüngür hüngür de ağlıyoruz, aman kimse görmesin gözyaşlarımızı. Daha o zaman kağıt mendiller piyasaya çıkmamış, annem de bizlere bez mendil yetiştiremiyor. Biraz büyük ağabeylerimiz bizler ile alay ediyor ''Ağlamasana ağlamasana oğlum, ağlıyorsun işte, gördüüüm gördüüüm bal gibi ağladın yalan söyleme.'' sıkılırız, bunalırız ''Ne ağlaması abi ya esnedim de gözlerim yaşardı esnemekten, esnemekten.'' gibi muhabbetler var aramızda...Bazen arkadaşlar ile aramızda espri yapıyoruz ''Oğlum biz de ki televizyon renkli, sizinki de renkli mi? '' arkadaş biraz duraksıyor, şaşırıyor ''Ben gördüm oğlum sizin televizyonu ne renklisi, sizin televizyon bal gibi siyah beyaz.'' espri gelir peşinden ''Tamam oğlum işte siyah ile beyaz renk değil mi onlarda renk ne olacak ki hem de ana renkler''Sevgili komşularımızın bize televizyon seyretmek için böyle gelip gitmesi yaklaşık yedi sekiz ay kadar, belki bir sene kadar sürdü. Bayağı sıkılmıştık o dönemde. Düşünsenize, ev de her gün onlarca kişi misafir, hem de sürekli yedi sekiz ay peş peşe durmaksızın. O sıralarda babaannem ve halam da bizler de kalıyor. Bazı günler laf ile televizyonun bozulduğunu söyleyip tamire gönderiyorduk ve salona geçip de rahat rahat ailecek izliyorduk. Rahmetli halam seve seve yapmıştı bu komşuları kapıdan gönderme işini. Sonra da perdeleri sıkı sıkı çekerdik ki komşuları atlattığımız anlaşılmasın. Bir müddet sonra ülkede yaygınlaşmaya başlayınca televizyon, herkes gücü nispetinde sahip oldu ve biz de derin bir oh çektik. İşte böyle siyah beyaz günler vardı hayatımızda güzel ama siyah beyaz günler...
| 640 |
Anlık Ölüm,Anlık Kalım...
Vakit öğleyi aştı akşam yaklaştı gene
Sarıldı güneş en koyu rengiyle siyah kefene...
Yıldızlar sanki güneşin kanını emen bir kene
Sarıldı güneş en koyu rengiyle siyah kefene...Bulacak sabırlı güneş yaralı bereli de olsa sabahı
Bu kaçıncı azap kaçıncı ölüm kim taşıyacak ahı
Koruklar üzüm olacak unutulacak yaşananların yalanı essahı
Bulacak sabırlı güneş yaralı bereli de olsa sabahı
| 60 |
Bir Manga Askerdiler
En önde Cumhuriyet
Arkasında bir manga asker
Uygun adımlarla ilerledilerKışlanın tenha bir yerinde
Bir manga asker
Cumhuriyeti kurşuna dizdilerKışlanın orta yerinde
Mustafa Kemal onlara bakıyordu
Görmediler(07.06.2009-İzmir)
| 29 |
Vardım Kırklar Kapısına
Vardım kırklar kapısına
Baktım cennet yapısına
Tapmışam hak kapısınaEvel Allah ahir Allah
Dönemem estağfirullah
Bendeyem Allah eyvallah
İmanım amentu billahPir elinden içtim dolu
Öğrendim erkanı yolu
Emniyette mümin kuluEvel Allah ahir Allah
Dönemem estağfirullah
Bendeyem Allah eyvallah
İmanım amentu billah
| 43 |
Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası
Tanırım bayrağımı-çok güzel Onun rengi
Bulamadım dünyada-gerçekten yoktur dengi
Zümrüt elmasa benzer-kan kırmızı bayrağım
Emanettir bizlere-millet ile toprağım
Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası
Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası
Bayrağım direklere-karşı burca yakışır
Daima sevenlerse-hepsi dostça bakışır
Anne baba çocuklar-yaşar hür bir şekilde
Esenliği bulunur-konuşan bütün dilde
Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası
Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası
Bayrak demek can demek-biliyor bunu genci
Beşiklerde bebekler-bayrak ve onlar cici
Tarihten itibaren-hep sağlamdır duruşu
Eller birden tutarsa-başlar yeniden koşu
Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası
Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası
Sessizce baktığında-parlar görürsün Onu
Canlara huzur verir-görün başkadır tonu
Gölgesinde anneler-çocuklar ve gençler hür
Ata ruhunu taşır-yarından emin özgür
Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası
Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası
O şehitlerimizin-emanetidir bize
Yürekten sarılınca-son veririz krize
Daim kavramalıdır-bükülmeyen bilekler
Hemen kabul olmalı-emekler ve dilekler
Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası
Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası
İçte yaşatmalıyız-ruhumuz ile kalpte
Görevlerin büyüğü-yaşayan bütün Alpte
Surları aşmak gerek-Hasan diyor ileri
Çağları geçmeliyiz-davranmalıyız seri
Bu vatan öyle vatan-şehitlerin mirası
Bayrağını kap da gel-kalplerden silin pası
| 183 |
Potpori
şiş,
adana,
köfte.
İstersen karışık söyle.
kahve,
süt,
şeker.
üçü bir ara da nescafe
Tutku,
Sevgi
Bağlılık
Bunun adını sen söyle.............. 31.12.08/Bursa
| 23 |
MASALDAKİ YERİM NE
“Sokak sıçrar eteğine, uzak dur” derdi babamDurdumEv yapıştı etimeSoğuktu, karanlıktı, inadına tüterdi sobaAnadan doğma koşardım sözcüklereGiyinir kuşanırdım deniz kokan harfleriBilmek isterdim ben kimim, masaldaki yerim neHiçlik uğultuları bırakarak ardındaHurdaya çıktı platonik aşklarımHorlardım teniBen; karasevdalı ‘Sefil’Her aşkta ezberimi bozuyordum biraz daİçim sıkılıyordu ütülü rüyalarınızdanKalabalık; o bin başlı ejderhaÇocukluğuma dikmişti gözlerini Çocukluğumu bırakamazdımTuttum elinden sımsıkıKabahat işler gibi yazdım şiirlerimiKazıdım yılların isini sesimin üzerindenÇıkaramadım anneBundandır gülerken ağzım yara iziBu yüzden kambur duruyor her sevinç bende
| 75 |
Sitemkar
Söylediğin başım gözüm üstüne,
İnsan sevdiğine sitem edermiş,
Neden güceneyim gönül dostuna,
İnsan sevdiğine sitem edermiş.Candan seven,sevenlerin turabı,
Sevenlerin kavuşmakmış muradı,
Özleyenin acı olur feryadı,
İnsan sevdiğine sitem edermiş. Gel ha gayrı,ayrı olma eşinden,
Hayır gelmez ayrılığın işinden,
Yoruldu mu koşar iken peşinden,
İnsan sevdiğine sitem edermiş.Çiftci İsmail'im gönül verende,
İki ruhu bir vucut ta görende,
Ruh çıkarsa ne kalacak bedende,
İnsan sevdiğine sitem edermiş.
20 10 2013
PAZAR
| 70 |
Derslik AŞK Yaşayalım
Derslik bir AŞK yaşayalım
HÜLYA lara,SEDA alara
Topcu lara,Popcu lara
Aşk öğreten biz olalımDerslik bir AŞK yaşayalım
Şair lere,Yazar lara
Tarih ciye,Ressam lara
Aşk öüğreten biz olalımDerslik bir AŞK yaşayalım
Varoş lara,Sosyete ye
Köyde kine,Kent tekine
Aşk öğreten biz olalımDerslik bir AŞK yaşayalım
Anadolu,Avrupa ya
Ortadoğu,Afrika ya
Aşk öğreten biz olalımDerslik bir AŞK yaşayalım
Uzakdoğu,Kutup lara
Amerika,Etopya ya
Aşk öğreten biz olalımDerslik bir AŞK yaşayalım
Öğretmene,Öğrenciye
Rektörlere,Rütükcüye
Aşk öğreten biz olalım(23.02.2007)
| 74 |
Şehidin son sözleri
ŞEHİTLERİN SÖZLERİGönül gözüyle bak etrafına,öylece Vatanı tanı,
Şahadet mührünü taşıyarak,şehit olup yatanı,
Yaşamak yada ölmek değil,toprağa kan katanı,
Vatan denen toprak için bir rüyaya dalmışız,
Bitmeyen sevdadır Vatan,devam eder bilmişizGidilecek son duraktır bu alemde bu Vatan,
Türk yüreğidir,sonsuza dek,sinemde atan,
Şehit kanıyla sulandığı için, rahat uyuyor atan,
Şehitlik sevdasıyla ta yürekten yanmışız,
Bitmeyen sevdadır Vatan,devam eder bilmişiz.Gül koklayıp Vatanı gül yerine koymuşuz,
Gül renginde Bayrak ile kendimizi bulmuşuz,
Vatana şehit olup, toprağına güller gibi düşmüşüz,
Kanımızı mühür edip toprağına vurmuşuz,
Bitmeyen sevdadır vatan,devam eder bilmişiz.Analar,babalar.sakın ha göz yaşı dökmeyiniz,
Vatana verdik canımızı,düşmana belli etmeyiniz
Şehitlik şerbeti bu,içmekmiş kader ve kısmetimiz,
Potin,.parka, beremiz,olmuştur kefenimiz
Bitmeyen sevdadır Vatan.Bunu böyle bilmişiz SELAHATTİN ÖLMEZ
09.10.2007
| 114 |
Allahın Yüce Dini Bakınız kimlere Kaldı
Kalmadı insanlıkta
Ne vicdan, ne merhamet
Ne yüksek ahlak, ne fazilet
Şarlatanlar görev başında
Allahım sen bizi, ne olur affetYıllardır Alevilere atılan iftira, zan kalmadı
Şimdide Cübbeli Ahmet hoca, ağzına sakız çaldı
Alevi hanımlar, ceme kirli haliyle gidiyormuş
Yine zehir saldı, yine zan yaptı, yine günah aldıHoppala, cübbeli hoca hoppala
Neden girdin ceza evine, önce şu yaptıklarını bir açıkla
Yıllardır alevi, ana bacı tanımaz dediniz
Müslümanı Müslüman düşman bellediniz
Ne yazık ki din kisvesi adı altında, bütün haltları siz yedinizDin âlimi, iftira atmaz, din âlimi zan yapmaz, din âlimi
Yalana, riyaya, kibire, fesata, kunbasa başvurmaz
Allahın kelamına sadık kalır, çiğ lafa sapkınlığa sapmaz
Din âlimi, yalanı kendine Kılavuz yapmaz, gıybet yapmazDin âlimi prof Rahmetli Hüseyin Üzmezde
Alevilere çamur atmıştı
14 yaşındaki körpeye tecavüzden ceza evinde yatmıştı
Utancından çoluk çocuğu, eşi naşına sahip çıkmamıştı
Defin işlemleri belediyeye, mezara taşınması da
Azmendilere kalmıştıAllahtan korkmuyorsan, kuldan utan cübbeli
Ayıptır, günahtır, zan yapmak, gıybet yapmak
Yakışmaz bir din âlimine
Ulu divana şikâyet ediyoruz seni
Yüreğindeki fesatınla, şeytani duygularınla
Zehir, zemberek sivri dilinle, ne diyelim
Allah ıslah etsin seni
,,,Kendin bilmez Cübbeli_____Şair 67______
| 184 |
Vatan tehlikede durulur mu hiç?
Dün demiştim daha yazmayacağım
Vatan tehlikede, durulur mu hiç?
Aldığım kararı bozmayacağım
Vatan tehlikede durulur mu hiç? Pkk hedefe artık ulaştı
Irakta serbestçe gezip dolaştı
Destek bulup gelip bize bulaştı
Vatan tehlikede durulur mu hiç? Her an Amerika onu kullandı
Eğitilip bize öyle yollandı
Kahpece sinsice bize çullandı
Vatan tehlikede durulur mu hiç? Çekmek istiyorlar bizi savaşa
Kalleş Amerika kullanır maşa
Senaryo tamam da hayaller boşa
Vatan tehlikede durulur mu hiç? Musul Kerkük bizim hem de yakında
Artık bütün dünya bunun farkında
Ey Türk sana layık senin hakkın da
Vatan tehlikede durulur mu hiç? Hazırola geçin savaşa hazır
Katli vacip olur her cana muzır
Benim şanlı ordum kökünü kazır
Vatan tehlikede durulur mu hiç?
| 119 |
Dua
"Duâ temiz bir kalbin sesini ALLAH'a duyurmaktır." Güzellik bakmaktan Mânâ anlamaktan bulunur Aşkı yürekler yazar Ne göz görür Ne akıldan okunur Yürekten istedi....................
| 24 |
Dünyalarım
İki farklı dünya yaşadım ben. Birincisi hesapsızca, pervasızca, bencil bir ‘gitme dünyası’. Öğretmenim çok güçlüydü, öyle ki benim ‘gitme dünya’mın kurucusu oydu. Kurdu ve gitti. Yalnızlık ağır geldi bana, kalamadım bu dünyada. Sonradan öğrendim, gitme dünyası birisinin hep gittiği bir dünyaymış ve kurucusu da benim zannettiğim gibi o değilmiş, ‘gitme dünyası’nın kuranı, içinde kalanıymış, gün gelip çıkmadıkça bunun bir kapan olduğunu göremezmiş.Sonra bir başka dünyayı yaşıyormuş insan, ‘unutamayanların dünyası’. İlk bu dünyayı ben kurdum sanmıştım, onda da yanılmışım. Bu dünya zaten hep varmış ve ‘gitme dünyası’nın mülteci kampıymış. Paramparça hayallerin toplanıp yakıldığı bir meydan varmış. Tüm düş kırıntılarını alabiliyorlarmış, ufak bir operasyonla. Tüm düş kırıntıları ise duygularına karışırmış meğer, alınan duygularınmış. Onların yerine uyanlar ise yalnızca sitem, yalnızlık ve kırgınlıkmış, sana uyacak yeni bir his topluluğu bulunana kadar. Çoğu zaman da uygun bir donör bulunamazmış. Öğrendim, yaşayarak.Kırgınlık ekletmedim, düş kırıntılarımın yerine. Sitem de yok, bünyem kabul etmedi. Yeni dünyada bana yalnızca ‘yalnızlık’ yetti. İçimdeki umutsuzluk yan etkisiymiş, kanayan yaralarıma sürdüğüm ilaçların. En garibi de kimseye rastlamıyorsun bu yeni dünyada, içine girince ise hiç garipsemiyorsun bunu. Saklambaç oynarken bir köşeye saklanıp, kurt olmadan çıkmak istemeyen bir çocuk gibi saklanıyorsun, yeni hislerden, hayallerden. Ben bir aynanın içine sakladım kendimi. Sonra da kırdım aynayı içerden, bakmak kimsenin aklına gelmesin diye.Soğukmuş saklambaç oyununun köşeleri, evet köşeliymiş saklambaç, her köşede biraz daha soğuyormuş insan hayattan. Küçük, kapaksız bir soba buldum bir duvar dibinde. Isınırım diye yaklaştım, soba kıvılcımlar saçarken çevresine. Gördüm ki ateşi ısıtmaz, yalnızca yakarmış. Her köşeden acaba sobelenir miyim diye gizli gizli bakarken, kırdığım aynaya geri döndüm ve ebe ortalıklarda yoktu. Gittim sobe dedim, cam kırıkları elime batarken. Canım acıdı, kızdım, çıkmak istedim aynanın içinden, daha çok kanadım, daha çok kızdım. Kendime kızdım, aynaya kızdım, ‘unutamayanların dünyası’na kızdım. Çıkmak istedim bu yeni sandığım, eski dünyadan. Verdiklerimizi alırız dedi, boşluktaki o ses. Al dedim istemiyorum, bir çocuk gibi ağlarken yaralarımın acısından. Çıktım dışarı, üşüdüm yeniden. İçimde derin bir boşlukla ama içim soğuk çıktım o dünyadan. Alınanların yeri asla dolmaz dediler çıkarken. Gözlerim ağlamaklı, burnum kızarmış, olsun dedim, omuzlarımı kaldırarak. Hayallerimi aradım ceplerimde, hiç biri yoktu yerinde. Ya düşürdüm, ya çaldırdım dedim kendime, sonra hatırladım kendi ellerimle ateşe attığımı onları. İki farklı dünya yaşadım, hayatımdan çalarak. Şimdi kendi dünyamı kurmaya karar verdim ve bekliyorum kanmamak için hiçbir şeye. İlk önce hayallerimi kurdum, gördüm ki içi dolmuyor, içimde boşluk oldukça. Dedim ya ben iki dünya yaşadım, yaralarım o günlerden kalma. Yine de ölmedim acılarımdan, arta kalanlar ise en büyük yan etki umutsuzluk ve içimdeki derin boşluk.
| 411 |
TÜRK POLİSi
Merhamet duygusu senide sarar,
Özelini korur, her yönden sırdaş,
Teslim olmak için verince karar,
Türkün polisine güven arkadaş.Şüpheli var ise ihbar olacak,
Suçlu alınacak, suçsuz kalacak,
Adalet yerin elbet bulacak,
Türkün polisine güven arkadaş.Son bulsun beyninde kabus, korkular,
Kalp, gönül kırmadan seni sorgular,
Dünyada örnek bir tavır uygular,
Türkün polisine güven arkadaş.Mobesa, kamera izlemektedir,
Trafik yollarda hep takiptedir,
Yerli, yabancılar emniyettedir,
Türkün polisine güven arkadaş.Hatalı kişiyi yüzünden anlar,
Kazayı, belayı, kavgayı önler,
Irk, Mezhep gözetmez Zekice dinler,
Türkün polisine güven arkadaş.16-2-2016
| 83 |
Kitap Ve Ben
Hikaye,roman,masal
Matematik'te kesir ve asal
Sosyal'de akdeniz,karasal
Öğretti bana o sayfalar
Öğretti bana o kitapSayfalarında dalgalandım,
Hiçbir zaman geride kalmadım,
Bana öğretirken yorulmadın,
Öğretti bana o sayfalar
Öğretti bana o kitap
| 34 |
İçimde Bir Şeyler Eksik
İçimde bir şeyler eksik
Senli yanlarım mesela
Yazsam olmuyor
Yazmasam içimde keder
Yine senden öte ben derbeder
Heder ve keder olmuş bir aşk
Ne sözcükler yetiyor
Ne de harfler yetiyor anlatmaya
Ses tellerimde bir çığlıksın
Sadece ben biliyorum
Hepsi bu11.11.2016
| 44 |
Düş ve Düşünce Gücü; ANADOLU İÇİN! . = 000.007 =
03 Ocak 2013 Perşembe 12:41:15Düşünen Düşünürlerin Düş Ürünleri ile ANADOLU İÇİN YÜRÜMEK! .
= 000.007 =
Düşünen Düşünürlerin Düş Ürünleri ile ANADOLU’DA İLERLEMEK! .Paylaşımın Verimliliğinde; Her İnsan Özverisi ile Anılıyor! .
= VII =
Her şeyden önce; büyüğümüzü sen de tanı ve ölçülü ol daima! .
Kendini tanı; taşıyabileceğin sorumluluk çizgisinde olmalı! .
Önce büyüğümüzü tanımaya çabaladım, haddimi bilmek istedim! .
Eğer ki büyüklerimizin işine karışsaydım; şu anda olmazdım! .Gönüllerin fethine umut olan büyüğümüz bugünde de gündemde! .
Umut aramış ise insan; umut: günden güne devrediyor insana! .
Birileri başarsa, demişsindir, başaran tarihte belli olmuş! .
Zaman aynı; yine halklar umut ve yine insana umut insandan! .Bireysel başarıya örnek olmak iste; konumunu keşfet sen de! .
Konumunun gerektirdiği davranışı erteleme; özverili olmalı! .
Lafa bakılmıyor bu yolda; davranışlarımız dikkate alınıyor! .
Bugün için, Anadolu adına; hangi paylaşımı gerçekleştirdik? .Sen ve ben; düş ve düşünce gücüne sahip büyüğümüzü bilmeli! .
Onun kudretinin eriştiği yere; düş ve düşünce gücü yayadır! .
Seçimimizi iyi yapmalı; doğru düşünmeli, doğruları seçmeli! .
Kudretinle DEĞERLER KÜLTÜRÜ BÜTÜNLÜĞÜNÜ SEN DE GÖR ve İNAN! .{ Metin Yazarı: Kemal KABCIK – ANTALYA - 03 Ocak 2013 Perşembe 12:41:02 } Kendi Düşüncemizin Düş Gücü ile DAHA DOĞRU OLANI KEŞFETMEK! .
= TEŞEKKÜRLER TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ =
Kendi Düşüncemizin Düş Gücü ile DOĞRUYA ÖMRÜ VAKFEDEBİLMEK! .
| 225 |
Göç Kondu Düşlerime Vakitsizce
Göç kondu düşlerime vakitsizce,
Savrulup gideceğim nakitsizce,
Daha aşkın yolunda akitsizce,
Sonu belirsiz bir göç görünüyor.Sürüyüp götüren var beni senden,
Uzak oldu bak şu bedenim tenden,
Bir emanetim sana şimdi benden,
Kurutma güllerimi ha iyi bak.Astarsız kumaşlar bana biçildi,
Üzerimden saban ile geçildi,
Adam olmayanlar adam seçildi,
Yiğide ihtiyaç kalmadı gibi.Sırtlandım ardıma kahır yükünü,
Unutan ne çokmuş asil kökünü,
Geçmişler romanın baron dükünü,
Göçüm var sevdiğim yalan dünyadan.
| 72 |
Ölümden Beterim yarim bu gece
ÖLÜMDEN BETERİM YARİM BU GECESensiz geçen saatim dakikam zindan
Ölümden Beterim yarim bu gece
Ölürüm ayrılmam sevdiğim senden
Ölümden Beterim yarim bu geceBenim çektiklerim yetti canıma
Yiyiciler dolmuş hep dört yanıma
Yalvarsam gelirmi can Sultanıma
Ölümden Beterim yarim bu geceAnlamayan anlaşılmaz bil canım
Sendin benim yürekteki dermanım
Elinle yazsanda gülüm fermanım
Ölümden Beterim yarim bu geceBeter ettin Hüseyin'in halini
Kırdın kanadını kestin yolunu
Yabancıya yoldurma gel gülünü
Ölümden Beterim yarim bu gece
| 77 |
Bu kadar
Hiç bitmez sandığım ömür tükendi
Umutları yendi yılların fendi
Ne sitem,ne özlem,ne de yalvarış
Daha ne beklerdin,bu kadar dendi...
| 21 |
Derdi aşk sanmak mıdır aşk
hüznün alnacında bir kez kırdıysan hevesini
duymaz hiçbir anı rüzgarda ürperen çığlığın sesini
Duymaz hiç bir gece ahla boğulan nefesini
sormaz hatırını kalbinin üzerinde esip geçen rüzgarGözleri şebnem tomurcuk nazlı bir gonca gülün
her sabah Yanağından bir damla dökülürmüş.
hasreti yangın hercai sevdalı bir bülbülün
her gece kırık bir dalda boynu bükülürmüşAşk, aşkı dert, derdi aşk sanmakmış aşk
gece gündüz ol sevgiliyi anmakmış aşk
Issız sahralarda üfleti mecnun gibi
Dumansız alevler içinde yanmakmış aşkAşk, aşkı dert, derdi aşk sanmak mıdır aşk
gece gündüz ol sevgiliyi anmak mıdır aşk
Issız sahralarda üfleti mecnun misali
kor alevler içinde her gece yanmak mıdır aşk her gece bir günahın soğuk gölgesinde izlenip
her seher nazlı bir tomurcuğun dalında gizlenip
pişmanlığın kor bağrında özlemle filizlenip
her acıya yeniden bin merhaba demek midir aşkKaldırıp elini göğe yalvarıp yakarmak mıdır aşk
edilen her duada aşka pay çıkarmak mıdır aşk
bir aks-i seda gibi dönüp dönüp geriye
her yangına hercai bir gonca gül bırakmak mıdır aşkNuri CAN
| 164 |
SENİ DÜŞÜNDÜĞÜM ZAMAN
Seni düşündüğüm zaman
İçimde bir çocuk bahçesinin kapıları açılıyor
Dünyanın bütün çocukları doluyor içeri
Seni düşündüğüm zaman
İlkbahar gibi bir şey oluyor
Anlatılmaz bir sevinç kaplıyor her şeyi
Elimdeki kalem
Parmaklarımda şakıyan
Bir kuşa dönüşüyor
Masam bir güneş denizinde yüzüyor
Seni düşündüğüm zaman
Yalnızlık çeken sözcükler
Kol kala giriyor birden
Seni düşündüğüm zaman
Bir bulut oluyorum
Uçmaktan başka bir şey bilmeyen
Adam Sanat, Kasım 2004
| 68 |
Talat Paşa'ya Ağıt
15.03.1921Talat paşanın ölümü
Devrimin, kurtuluşun ruhunu temsil eden,
Bu uğurda canı pahasına başını öne eğmeden,
Öksüzlük, yokluktan sadrazamlığa yükselen,
Nemrut Kürt Mustafaca idama mahkum edilen,
Yoksulluk içinde iken Ermenilerce öldürülen,
Talat paşaya allahtan rahmet diliyorum.
Ruhu şad olsun.
| 41 |
Akdeniz
Senin mavin bir başka, açık koyu tertemiz,
Gök karışmış suyuna, ufuk ötelerde giz.
Kimi gün çarşaf serip uyursun mışıl mışıl,
Kimi gün dalga dalga, köpürürsün Akdeniz…07.07.2010. Çarşamba/ Antalya
| 29 |
Hicrî Yılbaşınız Mübârek Olsun
Sevgili Dostlar!
Bu gün Hicrî 1426 senesinin son günü, yarında Hicrî 1427 senesinin Muharrem-i şerîfinin birinci günü‘dür. Yani bu gece hicrî yılbaşı gece‘sidir. Daha güzel bir ifâdeyle“ Íslâm Âleminin,Müslüman olanların ihyâ ve idrâk ettiği mübârek bir gece‘dir.„
Íşte bu gün senenin son günü‘dür. Ínsanların amel defterlerinin bir senelik hesâbının kapandığı gün‘dür. Muhâsebe işleriyle meşğûl olan vazîfeli melekler,geçmiş bir senenin hesâbını,kitâbını yapıp,güzellikler ve çirkinliklerle, sevablarla ve günahlarla, hayırlar ve şerlerle yazılı ve resimli olarak doldurduğumuz geçmiş senenin defterini rafa kaldırdığı arşiv‘e bıraktığı bir gündür.
Yarın ise tertemiz daha hiç el değmemiş içine bir çizgi bile çekilmemiş bir defterin bizim adımıza açıldığı bir gündür. Kâdir-i mutlak olan yüce Rabbîmiz gecmiş senenin defterini hayırlı amellerle kapatmayı,gelecek senenin defterini de hayırlı amellerle açmayı cümlemize nasîb eylesin.
Ayrıca! Bu gece bir mazlûmun yüce bir insanın doğup, büyüdüğü, çocukluğunu,gençliğini geçirdiği, nîce hâtırâlara imzasını attığı,nîce taşına toprağına selâm verdiği, canından da daha çok sevdiği vatanından çıkarıldığı, kovulduğu,uzaklaştırıldığı bir gece‘dir.
O yüce insan; insanların en mükemmeli,beşeriyyetin efendisi,Allah‘ın habîbi,Abdullah‘ın yetîmi Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi vesellem‘den baskaşı değil‘dir.
Bu gece! O yüce insanın Cennet şehri güzel Mekkeden gözyaşlarıyla ayrıldığı gece‘dir. şöyle Mekkenin dağına çıkıp son kez Allah‘ın evi Kâbe-i Muazzama‘ya yaşlı gözlerle bakıp bakıp“ Vallâhi düşmanlarım çıkarmasalardı ben seni terketmezdim ey Mekke şehri, Vatan,Vatan,Vatan,Vatan sevgisi îmân‘dandır.„vecîzesini söyleyerek yalın ayak, başı açık, boynu bükük bir vaziyyette ayrıldığı, ayrılmaya mecbur bırakıldığı gece‘dir.
Ayrıca bu gece! Íslâmın dönüm noktasıdır.Zâhirî ve Bâtinî Íslâm devletine doğru giden yolun ilk adımlarının atıldığı gece‘dir.Tam on senedir çekilen çîlelerin netîcesinde hira mağarasında (islâmın nüvesi,özü olan) tasavvufun,mâneviyyâtın H.z. Ebubekir‘e ögretildigi gece‘dir.Daha nîce nîce hâdiselere sahne olan müstesnâ bir gece‘dir.
Bu duygularla gece‘miz ve hicrî yılımız mübârek olsun diyorum sevgili dostlar….Mevlüt Bicik
30.01.2006 saat 15.55 Esslingen
| 280 |
Durma Türkiye harekete geç
Haydi yolsuzluğa dur diyelim,
Durma Türkiye harekete geç.
Ses verin sesinizi duyalım,
Durma Türkiye harekete geç.Sen zamanını boşa geçirme,
Yapılanları yıkıp göçürme.
Ülkede M.H.P'yi kaçırma,
Durma Türkiye harekete geç.Rüzgar çıkmazsa ateş farımaz,
Güneş doğmadan karlar erimez.
Oturmakla bu işler yürümez,
Durma Türkiye harekete geç.M.H.P sizlerin sayesiyle,
Yücelmeli gönül payesiyle.
Ülkeyi korumak gayesiyle,
Durma Türkiye harekete geç.Yusuf geç kalırsan seni almaz,
Bu kervan elbette yolda kalmaz.
Hareketsiz bir bereket olmaz,
Durma Türkiye harekete geç.
| 77 |
Dön Gel
Yollara bıraktığın sevgimle
Çekip gittiğin gibi
Dön gel,
Sen gel başka bir şey istememGün batımı bırakıp gitmiştin
Gün doğuşunda gel
Yeni bir sayfaya yazalım adımızı
Gözümde gönlümde sen ol başka bir şey istememGözlerinde ki ışığı öldürmeden
Kalbime verdiğin acı bitmeden
Ellerim açık
Sensizliğe sarılmadan dön gel.Yakamozlar eskisi gibi parlıyor
Denizin sevdası bıraktığın gibi
Kumsal sen olmayınca bom boş
Boş kalan yerin yok olmadan dön gel
| 67 |
Seviyorum Kimi
Seni sevdiğimi, kimseye söyleyemedim
En güzel duygularımı, gizleyebildim
Nasıl anlatacağımı, bir türlü bilemedim
İlk harflere bakınca, anlayacaklar dedimÇocuksu safiyane duygularla sana bağlandım
Olur, olmaz şeylere, kafamı asla yormadım
Koyunca hedefimi, gereğini yapmaya başladım Sen benim için, içimden çıkmayan bir sevgisin
Endişe etmiyorum artık, inanıyorum sen benimsin
Varış noktası, ne olacağı isterse bilinmesin
İsmini yazıyorum kalbime, hiç silinmesin
Yok, artık bundan sonra, birileri bir şey desin
Olunca, senin gibi bir sevgilim, mutluluğum perçinlensin
Rahat olacağım günler, sen yanımdayken gelsin
Umutsuzluğu düşmüyorum, sen benimle güleceksin
Mutluluk bundan sonra bizimle, sende bunu göreceksin 13.11.2008
Süleyman ALTIN
| 95 |
Hüzünleri Yüklendim
HÜZÜNLERİ YÜKLENDİMHüzünleri yüklendim
Sanki dünya başıma yıkıldı
Sabahın erken saatinde
Yine iskelede oturuyorum
Zamana kafa tuttum bu gün
Aldırmıyorum nasıl geçerse geçsin
Bir noktaya odaklanmış duruyorum
Fakında değilim hiçbir şeyin
Ve lacivert bir gecenin koynundayım
Yalnızlığın sen olanında, anılarında ısınıyorumİbrahim BEKLER
29/01/2011
AKDENİZ/MERSİN
| 45 |
Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine
Turan devleti yeniden kurulacak,
Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine.
Ötüken başkent yapılıp durulacak,
Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine.Türk Obaları çoğalıp gürleşecek,
Türk yiğitleri buraya yerleşecek.
Bütün dünyadaki Türkler birleşecek,
Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine.Türkler cihan içinde olacak lider,
Türklerde ne sıkıntı kalacak ne keder.
Orta Asya'dan ta Avrupa'ya kadar,
Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine.Türkler Turan'da kendisini bulacak,
Turan Devletinde din İslam olacak.
Oğuz Kağan Başbuğ olarak gelecek,
Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine.Yusuf Dede Korkut gelecek törenden,
Orda Ayetler okunacak Kurandan.
Yeniden bir Kür Şad çıkacak Turandan,
Kurt başlı bayrak dalgalanacak yine.
| 96 |