poes
stringlengths
103
153k
poe_length
int64
21
20.9k
Hayırseverliğe Karşı Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bir çok şehirde, anarşistler “Bomba Değil Yemek” etkinliklerini örgütlemektedir. Bu projelerin örgütleyicileri, hiç kimsenin aç kalmaması gerektiği için yiyeceğin beleş olması gerektiğini anlatacaklardır. Kuşkusuz güzel bir histir...ve öyle bir fikirdir ki, anarşistler hayırseverliğe başlayarak Hıristiyanlar, hippiler veya solcu liberaller gibi yanıt verirler.“Bomba Değil Yemek” bununla birlikte farklıysa ne söylenecektir: Örgütleyicileri tarafından kullanılan karar verme aşaması hiyerarşisizdir. Hükümet veya şirket ödenekleri almazlar. Bir çok şehirde, yemeklerini tutuklanma riski taşıyan bir sivil itaatsizlik eylemi olarak dağıtırlar. Açıkça, 'Bomba Değil Yemek' büyük ölçekli hayırsever bir bürokrasi değildir; aslında, çoğu kez “kayan bir ayakkabı” uğraşıdır...ama bu hayırseverliktir – ve bu kendi anarşist örgütleyiileri tarafından asla sorgulanmamaktadır.Hayırseverlikler her hangi bir ekonomik sosyal sistemin zorunlu bir parçasıdır. Ekonomi tarafından empoze edilen kıtlık bazı insanların en emel ihtiyaçlarını normal kanlar yoluyla karşılayamadığı bir durum yaratır. Yüksek bir biçimde gelişmiş sosyal refah programları olan uluslarda bile, sistem içindeki çatlakların peşinde düşenler vardır. Hayırseverlikler, devletin refah programının yarımcı olamayacak şekilde “halatı boşa alırlar”. “Bomba Değil Yemek” benzeri gruplar, bu nedenle fakirin kendi yaratımları olmayan programların üzerindeki bağımlılıklarını sağlamlaştırarak sosyal düzeni sürdürmeye yardımcı olan gönüllü bir işgücüdür.İlişki ile kullanılan karar verme aşamasının ne kadar hiyerarşisiz olursa olsun her zaman otoriterdir. Programın örgütleyicileri Hayırseverlikten yararlananların insafındadırlar, böylelikle bu ilişkide kendi terimleriyle hareket etmekte özgür değildirler. Bu birinin hayırseverliği kabul etmek zorunda olduğu gibi küçük düşüren bir biçimde görülebilir. “Bomba Değil Yemek” gibi hayırsever yemekleri, herkesin adil bir pay aldığından emin olmak isteyen bazı gönüllüler tarafından dağıtılan nicelikte kendi seçimleri dışında yemekler için zamanında o yerde varmak ve sırada durmak amacıyla bundan yararlananlara gereksinim duyar. Elbette, bu, aç kalmaktan iyidir, fakat utandırma durumu en azından birinin istediği zaman yiyeceği yemek için bir bakkalda para ödeme sırasını beklemek kadar büyüktür. Böyle bir utanmayla geliştirdiğimiz uyuşukluk –bazı anarşistlerin sanki başka seçenekleri yokmuşçasına, yiyeceğe ödemekten kaçınmak amacıyla her gün hayır sever yemek yardımlarında yemeyi seçecekleri durum vasıtasıyla açığa vurulmakta olan uyuşma – toplumumuzun böyle utandıran etkileşimlerle nüfuz ettiği boyutu göstermektedir. Hala, birileri, anarşistlerin böyle etkileşimleri, toplum tarafından empoze edilmiş utanma duygusunu yok etmek için farklı türde etkileşimler yaratmaya çabalayacaklarını ve böyle yapmak için kendi güçleri içerisinde yattığı kadarıyla reddedebileceklerini düşünebilir. Aksine, bir çoğu bu utanma duygusunu sağlamlaştıran programları yaratır. Fakat birinin çok iyi bildiği bir yoksulluktan muzdarip olan başka biri için empati duymanın ne anlamı var; diğerleriyle yemek paylaşma arzusunun ne önemi var? 'Bomba Değil Yemek' benzeri programlar empatiyi ifade etmez, merhameti eder. Yemeyi dağıtmak paylaşmak değildir; bu “bağışcı” ve “yararlanan” sosyal roller arasındaki hiyerarşik ve kişisel olmayan bir ilişkidir'. Hayal gücünün eksikliği, anarşistleri zaten var olanlarla paralel olan kurumları yaratan Hıristiyanlar ve liberallerle aynı biçimde açlık probleminin (çoğu için soyut bir sorun olan) üstesinden gelmeye çalışmalarına yöneltmiştir. Anarşistlerin öz olarak otoriter olan bir görevi yerine getirmeye teşebbüs ettiğinde, pis bir iş yaptıklarının düşünüldüğü gibi...bunun hakkında hiçbir yanılsamaları olmayanlara karşı neden hayırseverlik işi yapılır? Anarşistler, şayet bağımlılık yerine kendini belirlemeyi ve merhamet yerine uyumu teşvik eden yollar çok işliyorsa neden bireysel olarak paylaşım yollarını aramalıdırlar. “Bomba Değil Yemek”te anarşist olan hiçbir şey yoktur. İsmi bile otoritelere yönelik bir taleptir. Bu, örgütleyicilerinin sık sık sivil itaatsizliği kullanmalarının sebebidir – bu iktidardakilerin fakiri doyurmaları ve barınmalarını sağlaması için vicdanlarını okşama girişimidir. Bu programda kendi kendini belirlemeyi teşvik eden hiçbir şey yoktur. Bundan faydalananların bu rolü reddetmelerini ve istediklerini ve ihtiyaçlarını kuralları takip etmeden almaya başlamalarını teşvik eden hiçbir şey yoktur. 'Bomba Değil Yemek', tüm diğer hayırseverlikler gibi, bundan faydalananları kendi yaşamlarının aktif yaratıcıları haline gelmesi yerine pasif alıcılar olarak kalmasını özendirir. Hayırseverliğin olduğu şeyi kabul etmek zorundayız: tamamen yaşayabilmek için yok edilmek zorunda olunan ekonomikleştirilmiş varlığımızdaki öz ve kurumsallaştırılmış utanmanın başka bir görünümüdür.
591
Bana Bu İlmi İrfanı Bana bu ilmi irfanı Veren Muhammed Ali'dir Bir Allah Allah dost Bir Allah Allah dostAşgın dolusun içirip Ayaksız derya geçirip Ganat verip de uçurup Geren Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Ya Allah Allah dostHer milletin var bir dini Muhammed'in çoktur ünü Meleklerin gerçek ünü Bilen Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Yar Ali'm Ali'm dostMevla'ya olmaz bahana Biad gerekdir Kur'an'a Aşık edip bu cihana Süren Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dostSulari'yem bir günümle Hekmet açık sır günümde Ben acizem dar günümde Eren Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Nur Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Bana bu ilmi irfanı Veren Muhammed Ali'dir Bir Allah Allah dost Bir Allah Allah dostAşgın dolusun içirip Ayaksız derya geçirip Ganat verip de uçurup Geren Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Ya Allah Allah dostHer milletin var bir dini Muhammed'in çoktur ünü Meleklerin gerçek ünü Bilen Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Yar Ali'm Ali'm dostMevla'ya olmaz bahana Biad gerekdir Kur'an'a Aşık edip bu cihana Süren Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dostSulari'yem bir günümle Hekmet açık sır günümde Ben acizem dar günümde Eren Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Nur Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Bana bu ilmi irfanı Veren Muhammed Ali'dir Bir Allah Allah dost Bir Allah Allah dostAşgın dolusun içirip Ayaksız derya geçirip Ganat verip de uçurup Geren Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Ya Allah Allah dostHer milletin var bir dini Muhammed'in çoktur ünü Meleklerin gerçek ünü Bilen Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Yar Ali'm Ali'm dostMevla'ya olmaz bahana Biad gerekdir Kur'an'a Aşık edip bu cihana Süren Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dostSulari'yem bir günümle Hekmet açık sır günümde Ben acizem dar günümde Eren Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Nur Allah Allah dost Yar Allah Allah dostAşgın dolusun içirip Ayaksız derya geçirip Ganat verip de uçurup Geren Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Ya Allah Allah dostHer milletin var bir dini Muhammed'in çoktur ünü Meleklerin gerçek ünü Bilen Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Yar Ali'm Ali'm dostMevla'ya olmaz bahana Biad gerekdir Kur'an'a Aşık edip bu cihana Süren Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dostSulari'yem bir günümle Hekmet açık sır günümde Ben acizem dar günümde Eren Muhammed Ali'dirHu Allah Allah dost Bir Allah Allah dost Yar Allah Allah dost Nur Allah Allah dost Yar Allah Allah dost
505
Dostum Yıkılması gerek devri, hükmedenlerin Tükenmesi gerek nesli, zülmedenlerin Öldürmeye, ağlatmaya hakkı varmıdır Vatandaşı; her gün, her an, kahredenlerinVatan hepimizin dostum, vatandaş bizim Akıl versin, akıl bize, dostum azizimSorulmalı hesap, her an, hesapsızlardan Bu vatana zarar veren, tüm hırsızlardan Kurtulmak hak, kurtarmak hak cümle alemi Bu evrene zarar veren, ahlaksızlardanVatan hepimizin dostum, vatandaş bizim Akıl versin, akıl bize, dostum azizim
60
Trafik kazaları 2 Trafik kazaları Hep kazar mezarları Kadere bırakmışız herşeyi Arabaya Allah korusun yazmışız Sonra gaza basmışız Yollar ceset dolu Kuralsızlık dizboyu Hergün duyarız kazaları Bilemeyiz hizaları Direksiyon aklımızı almış başımızdan Gözyaşı eksik olmaz başımızdan Sevgi saygı nerede Üstümüze sürmüşler arabayı heryerde Sevgi saygı çaredir her derde Saygılı olsak Kaygılı olurmuyduk Sevgili olsak Kederli olurmuyduk sevgi saygı nerede Yunus dede Mevlana dede Torunların sizi dinlemiyor dede
67
Çankırım 2 Sabahları tertemiz havan İç Anadoluyu karadenize bağlayan kapın Dünyayı besleyecek kadar kaya tuzun İkinci liğde futbol oynayan takımın varTürkiyenin en tatlı kavunlarımız Sanayinin hamuru bentonitimiz Yamuçların ballı dndurması Evliyalardan Hacı Muradı Velimiz varTasımız var, nefis ayranımız var Etli ğövecimiz, pamuk gibi bazlamamız Şıkır şıkır oynayan yarenlerimiz Tarihden kalan taşmescidimiz varAnadolunun her karış toprağını gezen hemşerilerimiz Tarifin dakikalarını yazan çan saatimiz Çankırının iki yakasını bir araya getirmiyen Evlerimizin içini süsleyen alçı taşımız varBöbrek taşlarını düşüren Kullar suyumuz Çankırıdan Ankaraya zararına yolcu taşıyan otobüs firmalarımız Her sabah caminin yolunu tutan Allah dostlarımız Her yerde yetişmiyen çınarlarımız varHastalıklara iyi gelen Çavundur kaplıcamız Ilgaz dağımız, kayak merkezimiz Yaylalardan yayraklı yaylamız Dünya ikincisi Süreyya Ayhanımız varÇankırı Fatihi Karatekin Komutanımız Üç defa yılınvalisi seçilen Sn Ali Haydar Önerimiz Vatan için şehit olan Mehmetciklerimiz Gönül dostu Rıdvan Yamuç umuz var
135
Artvin Şiir Şöleni Muhteşemdi ARTVİN ŞİİR ŞÖLENİ MUHTEŞEMDİ !.. Artvin "7 Bölge 7 İklim Şiir Şöleni'"nin ikincisi yapıldı. Şölene Yozgat 'tan biz de davetliydik. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Trabzon'a ulaştık. Artvin belediyesinin tahsis ettiği bir otobüsle yolumuza devam ettik. Karadeniz kıyıları boyunca uzanan deniz ve yemyeşil arazinin güzelliği bizleri bölgeye hayran bıraktı. Yemyeşil bir manzara içinde otobüsümüz Artvin'e doğru ilerliyordu. Yüce dağları, eşsiz yeşilliği ve hırçın vadileri delip geçen tüneller gözlerimizi kamaştırıyordu. Bölgenin güzelliği insanı kendisine hayran bırakıyor. Çoruh Nehrine kurulan baraj doğal güzelliğe kılıç gibi çekilmiş. Vadi boyunca uzanan yollar kıvrım kıvrım uzanıyor ve bu güzellik saklı bir cenneti andırıyor. Üst üste binmiş gibi muhteşem bir manzara oluşturan Artvin evleri sahile akseden bir inciyi andırıyor. Gelen şair dostlarımızla tanışıp öğretmenevinde toplanıyoruz. Akşam yemeği için buradan Kafkasör Yaylasına çıkıyoruz. Boğa güreşlerinin de yapıldığı yayla orman içi doğa harikasını gibi; Güzelliği, yeşilliği ve serin havasıyla insanı adeta büyülüyor hayran bırakıyor. Akşam yemeği Kafkasör Yayla evinde hazırlanmış. Yemeğe Belediye Başkanı Mehmet Kocatepe de katıldı. Burada kısa bir şiir dinletisiyle tanışıyor kaynaşıyoruz. Dinletiye belediye başkan yardımcısıyla Sosyal Aile ve politikalar Bakanlığı Genel Müdürü de iştirak ediyor. Genel müdür şairleri Adapazarı'na davet ederek bizim de misafirimiz olun diyor. Arkadaşlarımız kitaplarını hediye ediyorlar; yöneticilerle kaynaşmaya çalışıyorlar. Şiir şöleni ertesi gün Ahmet Hamdi Tanpınar Kültür Merkezinde gerçekleştiriliyor. Salon güzel hazırlanmış, şair arkadaşların slaytları hazırlanarak güzel bir hazırlık yapılmış. Yani işi ciddiye almışlar ve şehrin tanıtımına katkı sağlayacağına inanmışlar. Artvin Valiliği, Artvin Belediye Başkanlığı, Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 08 Kültür ve Turizm Derneği sırt sırta vermiş bu güzel programa katkı sağlamışlar. Dernek başkanı ve Artvinli Şair Gül'den Taş şölenin organizesini üstlenmiş ikinci kez halkın karşısına çıkıyor. Artvin 7 Bölge 7 İklim Şiir Şöleni'nin ikincisi gerçekleştiriliyor. Şölen güzel ve takdire şayan hazırlanmış. 21 ilden 24 şair şiirini seslendirerek Artvin halkının gönüllerine hitap ettiler. Şiir Programını TRT program yapımcısı ve sunucu Zeynep Köşker ile yöre sanatçısı Oktay Köse birlikte sundular. Güzel bir programın sonunda şairlere katılım belgesi ve plaket takdiminde bulunuldu. Artvin Belediye Başkanı Mehmet Kocatepe'nin akşam yemeğindeki konuşması o geceye damgasını vurdu. Başkan: " Bizim Görevimiz sadece cadde ve sokakların imarı değil bir başka görevimiz de gönülleri imar etmektir. Hoyrat kaynağımız gönüllü taşıyıcılar olan sizlere hizmet etmekten onur duyarız. Sizlerle gurur duyuyoruz, sizler sanat dolu yüreğinizle duyguları incecik ipeksi gönüllerimize işliyor beyinlerimize giriyorsunuz, gönülleri imar ediyorsunuz" diyordu. Artvin Şiir Şöleni tanıtıma ve il turizmine de katkıda bulunsun istendiği için bölgenin gezilmesine de zaman ayrılmıştı. Vadileri, yaylaları ve hayran kaldığımız muhteşem manzarayı dolaşmaya başladık. Oldukça büyük Atatürk Anıtı ve bölgeye kuş bakışı Artvin manzarasının seyrine doyamadık. Şavşat ve Karağöl istikametinde yola çıktık. Çoruh nehri uçsuz bucaksız uzun vadiler bize unutulmaz anlar yaşattı. Şavşat Kalesi tarihi dokuyu haykırıyor gibi...Şavşat Evi güzel bir mekana yapılmış. Manzara ve yaylalar, karşınızda yükselen yüce dağlar eşsiz bir tabloyu andırıyor. Burada Şavşat Belediye Başkanı Sinan Öztürk şairlere yöresel yemekler ikram ederek şairlerle tanıştı ve onları dinledi. Bizlerle muhabbet etti, inşallah bir daha ki programı burada yapalım dedi. Başkanın sıcak ilgisi, yemeği ve çayı içimizi ısıttı, gönüllerimize su serpti. Buradan Karağöl'e geçtik. Yaylalar ve yemyeşil ovalar, tipik Karadeniz evleri yol boyunca devam etti. Karagöl seçkin bir mekân, halkın Panayır alanı gibi insanlarla dopdoluydu. Gençlerin ilgisi ve Karagöl'ün muhteşem manzarasından ayrılmak istemiyorduk. Ama yolumuza da devam etmek zorundaydık. Artvin yöresi saklı cenneti andırıyor, yöre sizi kendisine hayran bırakıyor. Artvin'in ve yaylaların güzelliğine doyamıyorsunuz. Bölge turizme ve tanıtıma açılmalı, bu denli muhteşem cennet misali özgün şehrin tanıtıma ihtiyacının olduğu da bir gerçek. Biz Artvin'e ve Artvin yaylalarına- vadilerine yemyeşil doğasına hayran kaldık. Bölge mutlaka gezilmeli; görülmeye değer diyoruz. Artvin Valiliği'ne, Artvin Belediye Başkanlığına, bizi yalnız bırakmayan Belediye Başkan Yardımcısı ERKAN Yazan'a, İl Kültür Turizm Müdürlüğüne, 08 Kültür Turizm Derneğine, Artvinli Şair Gülden Taş Hanım'a, emeği geçen herkese, Artvin halkına şoför arkadaşlarımıza ve katılımcı şair dostlarımıza teşekkür ediyor şükranlarımızı sunuyoruz. Şiir şölenleri kaynaşmayı tanışmayı sağlıyor ve ilin tanıtımına çok büyük katkı da bulunuyor. Buna inanıyor ve bu tür kültür sanat faaliyetlerini gönülden destekliyoruz. Artvin gönüllü kültür elçileri kazandı; inanıyorum ki: bu elçiler Artvin'i anlatmaya, tanıtmaya devam edeceklerdir. Var olasınız Artvin'in güzel yöneticileri, var olasınız Artvin' in güzel insanları…. Ahmet Sargın / Yozgat- Gazeteci Şair- Yazar ARTVİN 7 BÖLGE 7 İKLİM ŞİİR ŞÖLENİ UNUTULMAZDI ! Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla gerçekleştirilen “7 Bölge7 İklim Şiir Şöleni”: Artvin Valiliği, Belediye Başkanlığı, Kültür- Turizm Müdürlüğü ve Artvin 08 Kültür Turizm ve Kalkınma Derneğinin organizesiyle gerçekleştirildi. Geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen Artvin şiir şölenine Azerbaycan başta olmak üzere ülke genelinden toplam 24 şair katıldı. Bu yıl ikincisi yapılan Artvin” 7 Bölge 7 İklim Şiir Şöleni” şairlerin buluşması ve tanışmasıyla başladı. Tanışma toplantısına katılan Artvin Belediye Başkanı Mehmet Kocatepe şairlerin şiir yorumlarını dinleyerek katılımlarından dolayı hepsine ayrı ayrı teşekkür etti. Şairleri onura etti ve şu konuşmayı yaptı:” Belediyelerin görevi sadece cadde ve sokak imar etmek değil, gönüllerin imarını da yapmak asli görevidir. Hayat kaynağımız gönüllü taşıyıcılar olan şairlere- sizlere hizmet etmekten onur duyacağım. Sanat; yürekleri incecik ipeksi hale getirir. Sizler bu ipek dokuyu gönüllü dokuyan birer kültür elçilerisiniz. Bizler de sizinle gurur duyuyoruz. Şehrimize hoş geldiniz onur verdiniz.” Dedi. Artvin Ahmet Hamdi Tanpınar Kültür Merkezinde gerçekleştirilen” 7 Bölge 7 İklim Şiir Şöleni”nde çeşitli illerden gelen şairler sahne aldı. Tertip komitesi adına açış konuşmasını yapan 08 Kültür Turizm ve Kalkınma Derneği Başkanı şair Gülden Taş: “ Değerli arkadaşlarım, şehrimize hoş geldiniz şeref verdiniz, kültüre ve sanata olan duyarlılığınızı gösterdiniz. Sizleri saygıyla selamlıyorum “ dedi ve katılımları için konuklara teşekkür etti. Katılımcı konuk şairler şiirlerini yorumladılar ve coşkuyla alkışlandılar. Geç saatlere kadar devam eden programın sonunda ödül töreni yapıldı, plaketler takdim edildi. Üçüncü gün şairlere Artvin yöresi gezdirildi. Artvin Yaylaları, Çoruh Vadisi ve Çoruh Barajı gezdirildi. Buradan Şavşat İlçesine geçen şairler Şavşat Belediye Başkanı Sinan Öztürk tarafından karşılandı ve Şavşat Evinde konuklara lezzetli yöresel yemekler ikram edildi. Mini bir şiir programıyla Şavşat Evini renklendiren şairler yörenin muhteşem manzarasına hayran kaldılar. Bu muhteşem kereleri görüntüleyip fotoğrafa ve videolara kaydettiler. Şairlerin son durağı Karagöl Yaylası ve Karagöl vadisi oldu. “Karagöl adeta bir panayır yerini andırıyor!” diyen şairler yörenin göz kamaştıran güzelliği karşısında hayretlerini gizleyemediler. Artvin Şiir Şölenine katılan Şairler: Ahmet Sargın- Yozgat, Ali Osman Arslan -Sivas, Arzu Subakan Kabukçu -Denizli, Aslan Baykara -Elazığ, Ayhan Akgül -Adapazarı, Deniz Garipcan -Gaziantep, Duran Tamer- Sivas, Gülden Taş- Artvin, Hakan Işık- Muş, Hasan İpek Cankurt- Diyarbakır, İbrahim Düver -Kırşehir, Kemal Avcı- Artvin, Mehmet Çiçek- İstanbul, Mehmet Ziya Dinç- Trabzon, Mehmet İsmayıl- Azerbaycan, Mesut Turgay- İzmir, Münevver Düver- Adana, Nermin Akkan- İzmir, Niyazi Yılmaz- Kastamonu, Özer Altay- Elazığ, Sündüz Akça- Tokat, Şeyhmus Çiçek- Diyarbakır, Vedat Fidanboy- Ankara, Yunus Yaşar- Antalya; Programın sunucuları: Zeynep Köşker- Ankara, Oktay Köse Artvin. Dört gün boyunca devam eden Artvin Şiir Şölenine Yozgat’tan katılan gazeteci şair yazar Yozgat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı Ahmet Sargın şölenle ilgili basına şu açıklamayı yaptı:” 7 Bölge 7 İklim Şiir Şöleni” Muhteşemdi, Artvin yöresi ise bir başka muhteşem yöre olarak karşımıza çıktı. Saklı Cenneti andıran Artvin yöresi iç ve dış turizme açılması gereken mükemmel bir mekân. Vadileri, yaylaları ve yeşilliği ile göz kamaştırıyor. Artvin yöresine hayran kaldık. Dört gün boyunca bizi yalnız bırakmayan organizatör Şair Gülden Taş hanımefendiye, ekibine,valilik ve belediye personeline, katılımda bulunan dostlarımıza, misafirperver Artvin halkına teşekkür ediyoruz.” Dedi ve etkinliğin muhteşem geçtiğini ve yöreye hayran kaldıklarını ifade etti. Haber Yorum Ahmet SARGIN Yozgat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı
1,189
Gördüğüm Deniz deniz gördüm; durgun ve gözlerin kadar berrak, deniz gördüm; dağları kendinden daha alçak! deniz gördüm; derinliğinde yâr seni buldum. deniz gördüm; daldım ve o denizde boğuldum! ..09.08.2006
29
SELANİK içimdeki sızı yalnızlık çekiyor. gönlüm üşüyor tahta bir iskemlenin paslı sürgüsünde. düşünüyorum, Selanik'ten gelen ipek bir paltonun sağrısında. alnımdaki çizgiler mübadele çizgileri. dostlarımı kaybettiğim bir kuşatmanın öncesinde, kanlı ellerinden kayıp geldi Ege'nin düşlerindeki mavi gözler. özlüyorum yüreğimdeki Selanik'i. denize özlem duyan yalın bakışlarını. deniz rüzgarlarında buruluyor geçmişe duyduğum zamansız dostluklar. bir zambağın yaprağına düştü gözyaşlarım karanlığı gördüğüm aynadan geri gelmiyor, bir masalı sarmalayan geçmişim. anımsıyorum "sonsuz güzelliği"
68
Türkistan Çocuklarına Türkiye'de okuyan ve tam yedi yıl annelerini,babalarını göremeyen,mektuplaşamayan hatta telefonlaşamayan Türkistan çocuklarına yazılmıştır.Kim demiş aşıklara ayrılıklar yaraya, Ayrılık ilaçmı ki gönlümdeki yaraya, Ben burdan bakar iken baktığında yar aya,Hasret saklar mendilim geçti gitti yedi yıl, Tam yedi kış erittim vuslatımı yedi yıl.Rüzgarla işitsemde bin yıl öteden azar, Suyunu tüketsede Aral'lar azar azar, Gün gelir Karadeniz,gün gelir Hazar azar.Dileğimdir Mete Han ya beni al çağına, Ya mecbur olacağım yükseğin alçağına.Gökyüzü çadırımdı,say ki dağlar kanattı, Gün oldu yaralarım dost bildiğim kanattı, Kanattığı yetmedi hatırama kan attıYa dönüp gideceğim yeniden izlerime, Ya yelken açacağım yeni denizlerime.Zamanı eğirirken hasreti dile dile, Bu nice bir sevdaki beni düşürür dile, Sana sınır yok gönlüm sen ne dilersen dile,Gönlüm ister dili Türk,sokağı Türk İstanbul, Ya al beni Kandehar,ya yeni Türkistan bul...
126
Mustafa Kemallerin Ülkesi Bu Bayrak Türk Bayrağı kutsaldır canımızdan, Gerekikçe şanına şan verdik şanımızdan, Gönderi yüreğimiz rengi al kanımızdan, Alnımızın şavkıdır ay yıldızı parlatan; Mustafa Kemallerin Ülkesidir bu Vatan! “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!” Türk’ün ezeli andı; Savunulan son Kale, son ülke, son vatandı!. Genç yaşlı, kadın erkek bir Memleket şahlandı, İşte bu milli ruhtur bizi özgür yaşatan; Mustafa Kemallerin Ülkesidir bu Vatan!Bu tarihin verdiği ders oldukça manidar, Türk'e ihanet eden hangi millet payidar? Var mı tarihte böyle baki kalmış iktidar? Sonucuna katlanır birliğime taş atan; Mustafa Kemallerin Ülkesidir bu Vatan! Gerekirse milyonlar bir yürek oluverir, Tek bir işaret ile meydanlar doluverir, Hıncımızın önünde çelikten dağlar erir! Kafasından olmasın bize kaşını çatan; Mustafa Kemallerin Ülkesidir bu Vatan! Mantığın izahına yetmez bu merhaleler, Taş attıkça çoğalır suda halka haleler, Top tüfekle yıkılmaz burcu ulu kaleler, Bu öyle bir iman ki, ruhumuzu kuşatan, Mustafa Kemallerin Ülkesidir bu Vatan! Biz daima haklının, halkın tarafındayız, Birer pervane gibi Hakkın etrafındayız.. Zalimin karşısında mazlumun safındayız, Bizi bu hasletlerle halk etmiştir yaratan, Mustafa Kemallerin Ülkesidir bu Vatan! Bu millet hiçbir zaman zora asla diz çökmez, Hakkını arar alır alçaklara dil dökmez, Çamur at izi kalsın taktiği bize sökmez, Bizleri susturamaz birkaç kahpe şarlatan, Mustafa Kemallerin Ülkesidir bu Vatan! İç ve dış hainlerin hezeyanı boşuna, Yerdeki karıncadan gökte uçan kuşuna, İyi bak şu Mehmedin heybetli duruşuna, Vicdanıyla kahrolsun bu askeri ağlatan; Mustafa Kemallerin Ülkesidir bu Vatan! Alparslan’dan Fatihe, Fatihten Atatürk’e, Tarihin gönderinde bayrak açmış her Türk’e, Fıtratından her kim bir, gen katmışsa bu erk’e, Başımızın tacıdır şanımıza şan katan; Mustafa Kemallerin Ülkesidir bu Vatan! Ne zaman ki, bu millet bunalır darda kalır, Dost bildiği hainler alçaldıkça alçalır, Gerekirse toprağın üstünde mevzi alır, Bu toprağın altında binlerce şehit yatan; Mustafa Kemallerin Ülkesidir bu Vatan! Bir yanı Anadolu, bir yanı Gelibolu, Asya’dan Avrupa’ya uzanan Türkün kolu.. Türkiye’min mazisi şeref dolu, şan dolu, Aslına iyi baksın soyuma dil uzatan, Mustafa Kemallerin Ülkesidir bu Vatan! 10 KASIM 2012Mehmet YAŞ
317
Söz Uçar,yazı Kalır Mı? " Söz uçar yazı kalır..." Kalır mı gerçekten hafızalarda...En çok bunu merak eder dururum kendi kendime...Bazen hayıflanırım hatta...Durmaksızın yazıyorum...İçimden geldiÄŸince,kalemim döndüÄŸünce duygularımı ki hepimizin ortak duyguları olur çıkar bazen yazdıklarım...Paylaşmaktır yalnız amacım...Hissettiklerimi herkes hissetsin isterim...Yaşadıklarımı herkes anlasın...Aşk insanların en deÄŸerli duygusu olsun isterim en çok da...En deÄŸerlisi,olmalı Aşk ve Aşkı hak eden sevgili insan hayatında...Kaybetmeden güzellikleri yaşamayı öğrensinler isterim sevdiklerim...Kaybetmeden kıymet bilmeyi öğrensinler isterim...Elindekinin aslında ne denli önemli olduÄŸunu...VarlıÄŸının onun için ne ifade ettiÄŸini...Onsuz olduÄŸunda onu neleri beklediÄŸini görsün ve anlasınlar isterim yazdıklarımdan...Yazdıklarım deyip geçilemeyecek kadar gerçektir o satırlar...Her bir harfinde acı,her bir mısrasında yalnızlık,her bir paragrafta belki dayanılmaz aylar,belki yıllar saklıdır aslında...Anlasınlar isterim kaybedilenin ömürden gittiÄŸini...Mutluluktan çalındıÄŸını fark etsinler isterim...Ä°şte bu yüzden yazar,yazar,yazarım...Hiç durmadan küçük bir peçete parçasına,bir parça boş kaÄŸıda,elime geçen herhangi bir şeye karalarım önce bir kaç satır...Sonra bu satırlar biri birini kovalar ve ortaya koskoca bir deneme çıkar...Bazen açarım hoş bir fon müziÄŸi o müzik beni alır götürür,hatta inanır mısınız bazen yazacaklarımı o müzik söyler bana...Ben farkında bile olmadan mısralar dökülüverir kalemimden...AÄŸlamaklı bir gülümseyiş beliriverir o anlarda yüzümde...Aşkın sarhoşluÄŸunda saatler çarçabuk geçiverir de acı dediÄŸin bırakmaz peşini...Sevdayı anmak,sevgiliyi düşlemek güzel de yokluÄŸunu anlamak zor gelir işte...Aynalardan uzak geceler birbirini kovalarken kaybedilenin yalnızca zaman olmadıÄŸını bilmek pişmanlıÄŸı gelir oturuverir yüreÄŸime...AÄŸır aÄŸır sarar bir hastalık gibi bütün hücrelerimi... " Söz uçar yazı kalır..." Kalır mı gerçekten hafızalarda? En çok da bunu merak eder dururum ve hatta bazen hayıflanır dururum kendi kendime...Bir yazarın en büyük düşü bu olsa gerek...Neden yazar ki insan başka? İçindekileri dökmek,dertleşmek bir yanı olsa da,yazdıkları ondan sonra bile dursun ister insan...Ama öyle bir köşede deÄŸil,baş köşede olsun ister okuyucularında...Hatırlansın ister yazıları...Bir yerde bir şiir,bir yazısı okunduÄŸunda bak bunu da şu yazmış denilsin ister ve duyar mutlaka...O artık yaşamasa da eserlerinde yaşatılmak ister...
291
**Sessizce Çeker Giderim 1** Hayatta en çok sevdiğim Babam Ama ona bile tapamam Seversem tam severim Sevmez,isem eğer,hatır için Sevmiş gibi yapamam Özüm sözüm birdir benim Politika yapamam. Menfaat im için Dostumu düşmana satamam. Güçlünün yanında olup güçsüze çelme atamam. Uzlaştırıcı bir huyum var. Uzlaşmayı severim. Tek isteğim sevgi benim Baktımki olmuyor Gergin yerde işim olmaz. Sessizce çeker giderim 31.7.2008.Münevver Şenol
61
Sevgi nerede? Biri diyor ki bana Bu yaşta gençlik Kardeşim gençliğin sırrı nedir? Sevgi Sevgi nerede? Doğada Sevgi nerede? Denizde Sevgi nerede? Dağda Sevgi nerede? Sevgi evrensedir Onu bulmak senin elinde Bulabilirsen tabii
33
Yalan Zeka İşi Yalan zeka işi, dese inanma Dürüslük cesaret, bunu bilesin Aklın yetmiyorsa, yalana kanma Doğruyu söyleyip, candan gülesin Heran hergün doğru, söyle yanmazsın Denilen herşeye, boşa kanmazsın Hatırlat diyene, bomboş sanmasın Doğruyu söyleyip, candan gülesin Hayaller gerçek mi, beklemelisin Bekletmeyi seven, aşk demelisin Hayat umut değil, gülmemelisin Dürüslük cesaret, bunu bilesin Bahattin Tonbul 12.12.2013
56
BAŞ AĞRISI LAZIM MI ABLA mışıl mışıl bakışları kapısı ( giriş mi çıkış mı ) tekrar gibi durmayan niyazlardan çok tamamlanamamış öksÜrÜklere benzer tamamlanamamış öksÜrüklere de tekmeyle açılır (açılırsa) doğru kapıdan girdin ama baluşmalar burada rahatsız edici boyutlara vardırılır büyük ablaları güldürmek ve kızdırmak pahasına vardırılır diyenlere takılmak icin vardırılır   hasretlik bir şeyi tiftiklemek didiklemek anlamında seni adam edeceklere saygısızlık ve uykuna yazıktır ... parçalar halinde parçalanmıyoruz ki bu tespit (asla) varış olmaz giriş çıkış aynı olamaz (asla olamaz) yasakmeyve, Temmuz Ağustos 2004
83
Beyaz Şiir İnsan; beyaz bir kelebek… Dünya; bir gökyüzü… Rüyadayız belki de kim bilir; İyilik, kanadı o kelebeğin Sevgi dünyası, gökyüzü…Adımlar ve basamaklar Kimi iner kimi çıkar… Bırakmaz ellerini yalnız kalındığında Issız adalarda, dostlar… Yollar tükenir her şeyi tüketen zamanın ellerinde Irmaklarla beslenir denizler Küçük insanlar ırmaklar gibidir…
48
Köprübaşım başta ol İnsanlarla neşe dol Güzelliğin dillerde Koklanırsın ellerde Saygın sevgin yaşıyor Belde ilçe illerde Köprübaşım başta ol İnsanlarla neşe dol Toprağına taşına Gökte uçan kuşuna Gerçekten herkes hayran Yaptığın o işine Köprübaşım başta ol İnsanlarla neşe dol Hele kışın ve yazın Mutluluk ile gezin Bütün güzellikleri Sizler birlikte sezin Köprübaşım başta ol İnsanlarla neşe dol Bağ bahçesi ve fındık Kalk da arasına çık İçine çek nefes al İnan kalırsın ayık Köprübaşım başta ol İnsanlarla neşe dol Vadimiz gerçekten dar Yetişmiş canımız var Çalışıp çabalayıp Hepsine de kalır kâr Köprübaşım başta ol İnsanlarla neşe dol Çiçek gülü sümbülü Dalda öter bülbülü Sevgi ve esenliğe Uzanır şefkat yeli Köprübaşım başta ol İnsanlarla neşe dol Olmalısın çok canlı Gerçekten heyecanlı O bağrında yetişen Bütün insanlar şanlı Köprübaşım başta ol İnsanlarla neşe dol Görmelisin rahatı Gülsün daim suratı İşlerin güzel gitsin Huzur bulsun her katı Köprübaşım başta ol İnsanlarla neşe dol Kalplerde belli yerin Haberi olsun erin Mana önemin büyük Geçmişten epey derin Köprübaşım başta ol İnsanlarla neşe dol Söylüyor Hasan Sancak Duy sesi ayağa kalk Mutluluk sevgi ile Güneş gibi ışık yak Köprübaşım başta ol İnsanlarla neşe dol
187
"Senden Öte, Benden Ziyade! ." Barış MANÇO = 000.001 = 16 Mart 2013 Cumartesi 18:18:58Bir aşk yaşamışsan özveri içinde; paylaş tecrübeni insanlık için, Barış MANÇO Efendimizin hatırına! . O aşkların kıymetini bilen bir büyüğümüz! . Barış MANÇO Efendimiz yaşıyor kalbimizde! . Ve bizler; örnek aşklardan ilham alarak: kendi kader çizgimizde yürüyoruz yine! . Bir değil, bir çok kara sevda yaşadık! . Biz sevdik ve eller aldı sevdiğimizi! . Şikayetçi değiliz vuslatlara ermeyen aşklarımızdan! . İnsanlık içinde seveceksin ve insanlık içinde halini arz edeceksin ve sevilememişsen üzülmeyeceksin; çünkü bir kara sevda ile sunulan insanlık, insanın kendi kurtuluşudur! . Yani, bir tecrübe kazanarak tutun hayata, eski sevgili diye anacağın helalinden edinmek istediğin yarini incitme hiçbir zaman! . Tecrübe kazan kara sevdalarda ve sen; YAŞADIĞIN TECRÜBELERLE, KENDİ ÖZ AİLENİN BÜYÜKLERİNE DE Kİ: “GÖSTERİN SEVEYİM; BEN SEVMEK İÇİN YARATILMIŞ, ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH’IMIZIN BİR KULUYUM! .” De; nefsinle verdiğin mücadelede kazandığın zaferle! . Nefs mücadelesi nedir, öğren! . Ben; nefsimin dediğinin tersini yapmaya çabaladım; yani, istediğim kızla değil de, istemediğim kıza baktım evlenebilmek için, evlenmek istemediğim kıza da deli gibi aşık oldum! . Yani, nefs mücadelesi çok derin bir mesele! . Nefs; ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH’IMIZIN TAKDİRİNE ULAŞMALIDIR! . Bir filmde; dünya güzeli bir kız, çirkin bir adamla evlenmek zorunda kalıyordu! . Kız; ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH’IMIZA DUA ile SIĞINDI ve KIZ; “BANA SABIR, ONA MUTLULUK VER EY ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH’IMIZ! .” Manasında dua etti! . Bizler hangi işimizi; DUANIN GÜVENCESİNE TERK EYLEYEBİLDİK Kİ, HİÇ DÜŞÜNÜYOR MUYUZ? . {Yazan: Kemal KABCIK – ANTALYA - 16 Mart 2013 Cumartesi 18:37:12}
256
Gel Gel benim ömrümün ümit çiçeği, Gözyaşlarımla sulayayım, aç beyaz beyaz, Gel hayatımın en güzel çiçeği, Yağmasın gönlüme kar, beyaz beyaz.
21
Bayramlardır Adam eden Adamı Ramazan ayının ulvi havası şehrimizin üzerine çöker, adeta bu havayı teneffüs eder, içimize çekerdik. Komşular arası yardımlaşmanın ve dolayısıyla yakınlaşmanın o büyük hazzını şah damarımızda hissederdik. Bayram Çocukları gibi, bayramın gelmesini, el öpmeyi, şeker toplamayı bayram gelmeden hayal eder, bayram günlerini coşkuyla eda ederdik. Arife günü yapılan bayram hazırlıkları bizim için ayrı bir heyecandı. Özellikle lokma tatlısına çok sever, son orucumu bir an önce açarak lokma tatlısını afiyetle yemeği beklemeye bayılırdım. Komşuların ellerinde yapılan tatlı sinileri sıra sıra fırınların yollarını tutarlar, bir an önce hazırlıkların bitirilmesi telaşıyla evlere dönülürdü. Bayram kıyafetlerini bir sır gibi saklayan biz çocuklar. Bayramda kıyafetimizin beğenilme hayaliyle sabahları zor ederdik. Evlerin önüne yakılmış ateşlerin üzerinde kızartılan börek kokuları mahalleyi sarar, biz çocuklar bütün heyecanımızla ellerimizde tepsilerle komşu komşu börek dağıtmaya çıkardık. Ayrı bir önemi vardı bayramların. Arife günü anne babalarımız ellerimizden tutarak, aile kabristanına gider yakınlarımıza dualar ederdik. Bu biz çocuklar için çok önemli bir ziyaret biçimi idi. İlk defa ölümün varlığını ve sevdiklerimizle öbür dünyada beraber olacağımızı bu ziyaretlerde öğrenirdik. Kabristanda yakınlarımızın manevi olarak bayramını kutlar ve anne babamızın pek de idrak edemediğimiz gözyaşları içerisinde evimize dönerdik. Bizim için onların manevi varlığı her zaman arkamızda hiç bitmeyen bir güç ve kalkan olarak kalırdı. Bayramın ilk günü öncelikle aile büyüklerimizin ellerini öper, bin bir sevinç ve heyecanla koşar eğlenirdik. Daha sonra yakın akrabaları bir bir gezerek ellerini öper, onların hayır dualarını alırdık. Onların vermiş olduğu harçlıkları elimizde hiç eksik olmayan naylon poşetlere koyardık. Komşu ziyaretleri bir başka olur, başımızı okşayan bize değer veren insanlara minnet ve gıpta ile bakardık. Biz büyükleri saymayı ve küçükleri sevmeyi hep bayramlarda öğrendik. Yardımlaşmayı, birbirine değer vermeyi, sevip sevilmeyi, aile bağlarının nasıl birbiriyle kenetleştiğini bayramlarda idrak ettik. Yine geçmişimizin ne denli önemli olduğunu bizim belli bir seviyeye gelmemizde kabristanda yatan yakınlarımızın ne denli katkısı olduğunu ve kutsal değerlere saygı duymayı yine bayramlarda öğrendik. Şimdi yine Arifeler, bayramlar ve bayram çocukları var. Yine aileler var. Ancak kavramlar ve anlayışlar bize çok yabancı geliyor. Çocuklarımız bayram tatillerini kendilerine bir seyahat fırsatı olarak algılıyorlar. Anne babalar artık gezi planlarını bayramlara göre yapıyorlar. Çocuklar bayram tatilini internernet kâffelerde oyun oynayarak geçiriyorlar. Yaşlı ve yalnız başına yaşayıpta beni bir arayan soran olur mu diyen komşuların kapılarını hiç çalan kalmadı. Eski bayram heyecanlarını çocukların gözlerinde görmek mümkün değil artık. Mezarlıklar dua bekleyen yüzlerce yakınlarımızla dolu. Komşu ziyaretleri en asgari düzeye indirilmiş durumda. Yardımlaşmalar dahi belli bir geleneğin zoraki yaşayışı misali yapılabiliyor. Birşeyler kaybolmuş bizlerden, sanki bir şeyleri eksik yaşıyor gibiyiz. O tatlı heyecanlara ve o eski saygı ve sevgi çerçevesi içerisinde yaşanan bayramları hep arıyor gözlerimiz. Ama ümitsiz miyiz? Asla… bir gün yeniden bayramın o güzelliklerini huşu içerisinde yaşayacağımıza inancımız sonsuzdur. Değişmeleri anlıyor ve saygı ile karşılıyorum. Ama lütfen her yeni güzelliğin eski güzelliklerle birlikte yaşaması için çalışalım. Bayram Çocukları gibi hepiniz şen ve esen kalın.
463
Akşamdan Kalmaydık Akşamdan kalmaydık işte! Bu boş zamanda Hep hastalanırdık, yaralanırdık. Açamazdık gözlerimizi, Akşamdan kalmaydık işte! En büyük K.D.V ler uygulanırdı ikimize. Hiç fatura almazdık Ve çıkamazdık kusmukların içinden, Akşamdan kalmaydık işte! En çok futbol maçlarında rahatlardık, Ve çok televizyona çıkmak isterdik Ama ne bir klibimiz oldu; Nede boş ver........ şu ana kadar. Akşamdan kalmaydık işte! Kendi kendimize neşeydik aslında Kör karanlıkta; Ben senin saçını tarardım yağlı tarağımla Sende şiir okurdun bu amansız hastaya Akşamdan kalmaydık işte! Ben aşıktım sabaha kadar; Sonra ekmek çıktı başıma, Sen bir cümleyi yazardın üç günde; Sonra açlık girdi şair ruhuna. Akşamdan kalmaydık işte! Akşamdan kalma.
101
Şahmeran Yer altında saraydır kocaman kara delik Kendinden emin gezer saçını etmiş belik Oturuyor tahtında kimine göre melik Yılanlar tayfasında bir efsane Şahmeran.Evliya Çelebimiz yılan kaleye gider Ejderha meclisinden nöbet tutar birkaç er Seyahat namesinde kal’ai Şah Maran der Tarihin sayfasında bir efsane Şahmeran.Güzeldi içi dışı Lokman farklı bir adem Çöktü bulut misali üstüme bastı kadem Başından anladım ben seninle doldu vadem Tababet dünyasında bir efsane Şahmeran.Varlığın sahibine puldan ibaret göndü Ulema hekim için senaryo böyle döndü Masalın kahramanı amaç uğruna söndü Em olmuş bünyesinde bir efsane Şahmeran.Yılların ötesinden zamana gel diyelim Teşrifi bayram olsun pullu libas giyelim İlmin zirvesi için kelle paça yiyelim Ceyhan’ın künyesinde bir efsane Şahmeran.17.04.2011 Ahmet Çelik Ceyhan
112
Dağ fare doğurdu...Döngü... dağ fare doğurdu fare dedi "anam benim" fare derede boğuldu dere dedi"başlarım anana senin"dereyi deniz yuttu suları gökyüzüne çıktı yağmur olup yere düştü topraktan bir fidan baktıfidandan ağaç oldu taşı toprağı tuttu taşlar topraklar çoğaldı yeniden bir dağ oldudağ fare doğurdu fare dedi "anam benim"...Ali Efeoğlu 8 Temmuz.2011.İzmir.
51
İflas Etti Gönlüm İflas Etti GönlümZaman dost değil gönle Gönül gecesine yıldız değil Sen yıldızsın sen güneşsin Sen gidince uzaklara İflas etti gönlüm Aşk öksüzü gibiyim Şiir şiir feryat ediyorumSen gitme uzaklara Yunustan ilahiler okuyan derviş Ahir zamanın fitneleri var
40
Dünya Gel görelim şu hesabı Kapatalım gitsin dünya Nedir bunun boyu çapı Ölçelimde bitsin dünyaEller muradını almış Beni derde salan dünya Sevilecek neyin kalmış Söyle bana yalan dünyaYaktın beni kül eyledin Hal bilmeze kul eyledin Kıymatımı pul eyledin Kim alsın kim satsın dünyaYok mu senin iyi yanın Merhametin hiç vicdanın Kaleli dur sıkma canın Batar ise batsın dünya
58
Atatürk-Hacı Bektaş Bilimde ilimde toplum yaşamda, Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk. Bu mürşitleri bildim ilk yaşımda, Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk.İnsani duyguyla medeni derman, Barışa dostluğa temelli harman, Gönüllerde ışığım baş öğretmen, Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk.Kara düşünceye diş bilemişler, İnsanlık için dilek dilemişler, Okut kadını diye söylemişler, Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk.Sizinle yükselir güneşim fenler, Beynimde aklımda yaşayan canlar, Kalbim damarımda dolaşan kanlar, Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk.Dünya milletine irfan oldunuz, Marifet ehlini insan bildiniz, Saygıyı sevgiyi temel kıldınız, Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk.DOĞANİ bilir kudret kıymetini, İnsanlığa sunmuş tüm servetini, El üstünde de tutmuş milletini, Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk.13.01.2007
102
Derbeder Bakma bana öyle garip ve masumane. Beni de sarmış yıkılası derin keder. Beni de yakmış kalp ateşim deli divane. Ben de senin gibi ahu zarım derbeder.Şair: Zekeriye Tek
29
Haydi. Haydi sevmelere gidelim. Şiir gibi birbirimizi sevelim. Kuşanalım insanlığımızı. Yürekleri fetih edelim. Haydi yüreğim sevelim sevelim. Îlahi Kudretin şefkatine edelim. Yıldız yıldız karanlıkta görünelim. Aydınlıkta göz göze gelelim. Sen bende ben sende. Îç içe aydınlığa edelim.!.
37
Dua "Duâ temiz bir kalbin sesini ALLAH'a duyurmaktır." Güzellik bakmaktan Mânâ anlamaktan bulunur Aşkı yürekler yazar Ne göz görür Ne akıldan okunur Yürekten istedi....................
24
Jandarma Hayat yolculuğunda fedakar asker, Engeller aşan cefakar asker, Ölümden yılmayan, korkmayan,sarsılmayan asker Sınırlarda bekleyen en son asker. *** Düşmana aman vermeyen cengaver, Adını dağlara gururla yazan Eşi dostu onurlu,gururlu ve şanlı, Vatanın yılmaz bekçisi Jandarma *** Başlar dik alınlar açık ve nurlu Eşler yalnız,hüzünlü ama sabırlı, Çocuklar babasız,yalnız ama güçlü, Çileli ama fedakar Jandarma Jandarma günü 14.06.2013
58
Methiye (MECHUL GÜZELE) Bir güzel varidi sankide güneş, Sevenin kalbine koyardı ateş.O kadar güzeldi, sanki gülidi, Her gören aşkıyla bir bülbülidi.Gamze gülizardı yanaklarında, Gül yaprağı sanki dudaklarında.Saçlarına, meltem değse savrulur, Her teline bin can yanar, kavrulur.Gözlerinde mavi, denize inat, Aşkı tanımayan bulurdu hayat.Güzelin okadar seveni vardı, O sevmez, bilinmez neyi arardı.Güzelliği tanrı bir ona vermiş, Meğer tanrı kulun ne çok severmiş.Sevmese verirmi ahsen-i hüsün, Tanrı hiç vermesin kederle hüzün.Gözlerinde sevinç hiç tükenmesin. ALLAH sevinç versin keder vermesin. Gamzeli mechul güzel sen yokken bu siir sana yazıldı.Ve sana hediyem olsun... 7 haziran 2007
92
Kıymetsiz Sözler lV. font face='Comic Sans MS' color='black' size='0,5'İyi sermaye buldun, çamura yat, bunu tut. Köpek bile yediği kaba pislemez haydut.Kafdağı’nın altında sırça sarayı unut, Umduğun kalsın hele, bulduğunu sıkı tut.Bir komşunun tavuğu birine kaz görünür, Kendi sarayda yatsa nefsine az görünür.Kurt ihtiyar olunca, köpek alaya alır, Kusursuz dost arayan, muhakkak dostsuz kalır.Malum dost! Dost sırrını el aleme duyurur Nasihat et tembele, mutlaka iş buyurur.Oğlan doğuran ana gururlansın, övünsün Doğan çocuk kız olsa, ana niçin dövünsün.Bostanı su basarsa, bağın giderse sele İğne batır kendine, çuvaldızı da ele.(Bu şiir atasözleri ve deyimlerin uyarlanmasıyla meydana gelmiştir)
94
Suç Sende Sende Ilık ılık eser sevdanın yeli, O ahu gözlerin parluyor feri, Haram ise bana gerdanın teni, Günah sende sebep sende suç sende,Sevdan ile ruhum bulur ferahı, Ten hayalin eder bana sabahı, Hüda yazar ise hayal günahı, Günah sende sebep sende suç sende,Seninle nefesim çıkıyor birhoş, Yokluğunla cihan oluyor bonboş, Tek bir bakışınla olmuşum sarhoş, Günah sende sebep sende suç sende
62
Kalanım Sen Ol KALANIM SEN OL..Yıldızlara dokunuyorum sanki, Gozumun degdigi her yer ışıl ışıl, Ben mi ucuyorum havalar da, yıldızlar mı yer yuzune yakın..Hayat bayram, Her gun tatil,her yer yesil.. yurudugum yollar, baktıgım yuzler, Her yer de Sen, Özlemim, beklentim, elim deki mendil...Kendi hapishanelerim de yitip giderken, Sensizlik yolculugun da yıkık Elimde ki tum biletler Sen adlı sehre gidiyor Dönüsler yine Sen....Biliyor musun? Beni delip geciyor bakışlarin Işıl ışıl gözlerinden taşan yureginin sevdalısıyım Cehennem olsa yanın da kalışım Yanmaya hazırım...Ve saatim, hep gelişine ayarlı Şimdi sonsuzluklardayım... ne önemi var acıların Sana ulasacaksa ellerim, bakıslarim...__HUMA___
94
On Üçünde Sevdam Karadeniz yola düşme vaktidir Açıver yüzünü gün ağarmadan Yıka alnındaki kara yazıyı Sularını kan ile yoğurmadanUçar kor yüreğim uçar Düşer yollara Karalarla yaralarla Konar güllereSana koştum işte yayla göçünde Türkünü söyledim dağlar içinde Biz özlemi birde düşü sor bana Yıllar geçer sevdam hep on üçünde
48
Yıldız Yıldız Gökyüzünde dizin dizin Ayla beni yıldız yıldız Güneş mehtap olsun sizin Eyle beni yıldız yıldızBir ucundan bir ucuna Mezarımın başucuna Gülün nergizin tacına Tığla beni yıldız yıldızYıldız olup düştüm yere katip defterimi düre Halimi arzedin yare Böyle beni yıldız yıldız
42
Leylekleri Özledim Uzun ince bacaklarıyla baca üstlerine konup turuncu gagalarında getirdikleri çalı çırpıdan yuva yapıp yavrularını besler, içime nedenini bilmediğim bir sevinç katarlardı siyah, beyaz kanatlı bahar müjdecisi leylekler.Nasıl özledim onları şimdi özlediğim herşeyi gibi - gelincikleri, gülleri, meltemli ılık geceleri - havasını, suyunu, taşını, toprağını, Tüm güzel insanları gibi - leyleklerini de özledim. Özledim memleketimi.
56
Akşamın Umutları Akşam, Kara martı çığlıklarında Yırtılan çağrılar Eflâtun kızılı Tutku semalarına Dalga dalga Göçen rüzgâr Kan bulutlarında Yanan ufuklar Akşam, Ve yine batan umutlar...
25
Sessizlik Duyuyorum kornaları, cıvıltıları Pazar esnafının bağırtılarını Çocuk gülüşlerini, çingene kahkahalarını Genç aşıkların titrek fısıltılarını Yeni doğan bebeklerin ağlayışlarını Ama bir sessizlik var duyamadığım Kulağımı yırtarcasına yalnızsın diyor Sanki her yabancı ses onu gizliyor Bir sessizlik var ruhumda çınlayan Gece yarılarında nefesimi çalıyor Sanki ötelerde konuşuluyorum gibi
47
Babaannem ile Hasbıhaller - 1 - Rahmetli babaannem çok sağlıklı bir insandı zamanında. Sekiz on yaşlarında namaza başlamış ve de ömrünün sonuna kadar; son bir iki senesi hariç beş vakit namazını kılmıştır. Dedem rahmetli, biz doğmadan çok seneler önce vefat etmiş, biz görmedik.Bizim apartman üç katlı aile apartmanı, bu sebeple zırt pırt birbirimize girer çıkarız. Babannem de sıra ile birer ay üç oğlunda kalır. Bir ay biz de, bir ay küçük amcam da, bir ay büyük amcamlarda...Arada anlatır durur bize eskileri, eski günleri; bazen hafif gözleri nemlenir, bazen iç çeker inceden. Kendi düğününü anlatmış bize, çocuklarına torunlarına zamanında. Küçük amcam da, ben de kafaya not etmişiz, düğünün nasıl yapıldığını, neler olduğunu, nasıl olayların geliştiğini...Mezeretlik, zibidilik amcamda da var bende de var biraz. Daha önce konuştuk küçük amcamla, babaanneyi kafalayacağız bu gece...Neyse uzatmayalım amcam bize geldi,kaş göz işaretlerinden sonra, ben sazı aldım elime, başladım konuşmaya.''Yav babaanne, senin düğünün ne kadar güzeldi, ya dillere destan bir düğündü.''gözleri parladı birden, ''he he'' dedi, sonra biraz kendisi anlatır oldu, daha sonra küçük amcam girdi lafa...''Seni ata bindirdiler ya anne, hepimiz oradaydık, Cevdet ağa, Cemal ağa(babamla büyük amcam)ben torunlar,Ahmet, Mahmut, Murat, Dilek, Adnan, amcam hızını alamadı pasa sayıyor. Babaannede jeton düşmedi henüz, kafa sallayıp duruyor. ''He ula he''dedi... ''Ben dodopal idim ata bindirdiler, silah milah da attılarıdı'' tekrar ben girdim lafa''Horon filan oynadık ya babanne senin düğününde,Adnan ağa akordeon çaldı''yine devamla''Senin begin Mahmut ağa oğlanlarla, torunlarla sancı ilacı(Rakı) içtiydi...Babannede yine jeton düşmedi, öbür taraftanda annem ile babam ve diğer amca çocukları renk vermeye başlayınca biraz, rahmetli işletildiğini anlar gibi oldu. ''Siz nerdeydiniz ula o zaman benim düğünümde, daha doğmamıştınız zibidiler''dedi...Tabi biz makaraları koyverdik sülalecek. Allah rahmet eylesin babanneme yad ettik...Dodopal:Gelin
275
BİR NEHRİN TÜKENİŞİ hasretin kan çanağı gözlerinde oturuyorsunseni soruyorumhiçbir şey bilmiyorsunhep bir çağlayan gibi senin sevdana aktımsen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın...tükenişi bir aşkınbir nehrin tükenişine benzerne deniz olabildinne nehir kalabildin...kendin olkendin olsen buysan başkası ol!buysan kederden öleceğimbaşkası olursan da kimi seveceğim?/ne diyarbakır anladı beni ne de senoysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen.../
57
Kardan Ak Sütten Beyaz Bir güneş doğar karanlıklar dan. Dağlar dan,taşlar dan,güller den. Bir sevgi doğar,yıldızlar dan. Kardan ak, sütten beyaz dan.Gecenin karanlığın dan, parlayan yıldız dan. Dağların tepesin den, gelincik ten. Ahlat ağacın dan, öten bülbül den. Kardan ak, sütten beyaz dan.Gönülleri yeşerten bir damla su. Ufacık tebessümle, gönlüm de o. Gönülden seven, gözden ırak o. Kardan ak, sütten beyaz o.Güneşim, Ay ım, Yıldızım oldun. Gönlüm de güller açan, baharım oldun. Canıma can katan, gülüm oldun. Kardan ak, sütten beyaz oldun.20 Nisan 2012 Kütahya Dumlupınar(((Ahlat)))
86
B A Ş K A N ı m ı z İki bin yılında ufku açıldı, Isparta ilime neşe saçıldı, Halkın oylarıyla başkan seçildi, Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.Mesleği gereği yapı yaptırdı, Mavi kent evlere tapu yaptırdı, Her mahalleye de hattı taktırdı, Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.Gök çay mesirelik onun eseri, Ağaçları söktü bir kaç serseri, Gerçeğe dönüştü plan, tasarı, Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.Şehrimi kuşattı yemyeşil dallar, Ortası asfalttır, desenli yollar, Kaldırım dibinde açıyor güller, Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın. Ona ısınıyor her an kanımız, İki bin onda da o başkanımız, Zeki ve çalışkan belediyemiz, Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın.18-6-2013
100
Umutlarımın hepsi yıldızlarda Gecenin karanlığında, Umutlarımı doldurdum cebime, Çıktım bir tepenin üstüne, Bir bir çıkarıp cebimden, Güvercin misali uçurdum, Çıkıp yıldızlara, Bir bir bağladım umutlarımı, Her gece pencerenden, Baktığında yıldızlara, Sana bağladığım umutlarımı, Yıldızlarda göresin diye, Şimdi cebimde, Tek bir umut bile kalmadı, Hepsini gecenin karanlığında, Yıldızlara bağladım, Sen pencereden baktığında, Parlayan yıldızlarda bağlı, Umutlarımı göreceksin,Ve senden bana, Tek bir umut bile,kalmadı, Takatımda tükendi artık, Yeni umutlara yelken açmaya.Velhasıl güzelim, Her gece gördüğün gibi, Umutlarımın hepsi yıldızlarda, Tek bir umut bile kalmadı, Senden ötürü, Bende.
85
Dilim Varmadı 'Hakkını helal et' demeye dilim varmadı, Bu bir veda değildi, olmamalıydı. Gözlerim doldu doldu, boşaldı, ALLAH kerim dedim,dilim bağlandı...
21
İlaç Olduğun Gün İyi insan olma ile başla yaşama:Eğer, hasta olmak istemiyorsan, bir kez daha dön bak kendine. Ayna benim özüm ise: Duygu, bana anlat önce. Unutma, bastırdığın her duygu, sana bir hastalık getirecektir. Mide sancılarını, bel ağrılarını incele…İyi insan olma ile başla yaşama:Eğer, hasta olmak istemiyorsan, bir kez daha dön bak kendine. Ayna benim özüm ise: Sır, bana anlat önce. Unutma, kararsız her sır, sana bir hastalık getirecektir. Güvensiz, endişe, ızdırap, çelişki, kelimelerini incele…İyi insan olma ile başla yaşama:Eğer, hasta olmak istemiyorsan, bir kez daha dön bak kendine. Ayna benim özüm ise: Paylaşım, bana anlat önce. Unutma, duygu kararsızlığındaki sır paylaşımsızlığı sana bir hastalık getirecektir. Kanser hastalıklarını incele…İyi insan olma ile başla yaşama:Eğer hasta olmak istemiyorsan, bir kez daha dön bak kendine. Ayna benim özüm ise: Başarı, bana anlat önce. Unutma, başarısız her başarı, sana bir deneyim getirecektir. Diyalog, konuşma, kelime mükemmel bir silahtır. İçindeki çocuğu özgür bıraktığın sürece kararlı olmalısın önce. Duygularını anlatmaya sırlarını paylaşma ile başla. Unutma, ayna senin, benim, özüm ise: Biz olma yolunda adam- kadın ayırmadan insan olalım önce.İyi insan olma ile başla yaşama:İçindeki çocuğu gülümsemeye bıraktığın sürece, farklı yaşamış olursun önce. Maske takıp etrafta dolanmadığın sürece, bedenin milyonlarca taş taşımadığı ı sürece, reddedicilik, kendine saygı eksikliği ile kalırsın. Yabancılaştırırsınız kendinizi aynaya…İyi insan olma ile başla yaşama:Bir köprü ol yaşamına, yeni başlangıçlar için kararlar al. Sebebi ne olursa olsun, çözüme odaklandığın gün, karanlığı kovmak için bir mum, güven dolu bir ilişki, inanç dolu bir irade, irade dolu bir idrak ile sevinç dol her an. İçindeki çocuk farkında olduğu sürece, mizah, huzur, mutluluk, kahkaha ile barıştığın bugün de şimdiyi yaşa her daim.İyi insan olma ile başla yaşama:Aslında, bir kelime bir ilaç, bir ilaç bir insan, bir insan bir değerdir. Her değer bir altın, bir gümüş, bir yakuttur. Bu üçgeni kurduğun gün. Senin günündür. Güçlüsündür… Başarılısındır. Mutlusundur. Ayırt etme hepsi bir bütündür.İlaç olduğun gün, olumlu olanları seçer, davranışlarına yansıtırsın. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ayırırsın. Unutma, iradeli idrak senin seçimindir.
324
Dinlenme Hakkı Engellenen Birisiyim Özlemediğim tatil yılda bir kere gelir, Birikmiş işlerim var düzenlemek gerekir…Gidecek yerim yoktur çağıranlar olsa da, Şahsımız huzurludur etrafımız yorsa da…Bu engellenecek şey çekemeyen olacak, Hocam git, diyenlerle şahsımız yorulacak…Sana ne diyemeyiz siz kimsiniz denilmez, Yormayın artık yeter sizi ilgilendirmez…(2015)
44
Kırlangıç Hayat nağme olmuş coşup durur avazında Yüreğinden sevdası yayılır kanadında Bedenler göçüp gider ruhları ebedidir Müjdesiyle dolanıp durur göç yollarında
21
Balalayka Türküsü Bir beyaz peri masalıydı belki de beyaz geceleri andıran,Ama hiç bitmeyecek bir balalayka türküsü bu O derin bakışların ardından
21
Ah bu bahar şarkıları hece Şimdi şarkı zamanı müzik istiyor canım her şeyi boşverelim sen söyle ben çalayım ah ah ah ah sultanımeskiden yenilerden buselik makamında ya da rast makamından bir oradan bir burdangel şarkı söyleyelim danset aralarda birgel şarkı söyleyelim ya da şöyle hicazdan nameler dinleyelim şarkı türkü ve cazdan ah ah ah ah sultanımşarkı türkü ilahi müzik olsun illâkitef darbuka bir de ney çalalım eğlenelim karış karış gezip de bu şehrin her yerinde kulak kesilsin herkesItriyi dinleyelim Itriyi yadedelimmakamlardan makama manevi bir haz içün aşk ile meşk ile biz kendimizden geçelim ah ah ah ah sultanımgöğsümüzde hıçkırık gönül kırık kalp kırıknaat-ı Mevlanadan Şemsin güneşi doğsun Yusuflardan Yunusdan gönle güneşler doğsundans edip arada bir dönüp Sema yapalımşarkı türkü ilahi müzik olsun illâ ki16/Nisan/2012/Pazartesi/Ankara
124
Paranın kiri Parası olanlar dağdan aşıyor, Parası olmayan yolda şaşıyor, Herkes birbirine cepten bakıyor, İnsanı temelden yıktın sen para.Mahkeme açıldı haklı davaya, Garibim sessizce durdu divana, Seni gören piçler ak der karaya, Adalet içine sıçtın sen para. On iki ay çalışır ömrü yok olur, Elleri hamurda karnı aç olur, Evine dönerken boynu bükülür, Çok fakir yuvası yıktın sen para.Adaletin bumu söyle reva mı, Gördüğüm gerçek mi yoksa rüyamı, Neden öldürüyor insan insanı, Kanlı irin gibi aktın sen para. Çiftci İsmail'im ne haldir böyle, İyiye yönel sen ne kalır elde, Aklım yetmiyor ki,daha çok körpe, Yeter yüz karası batsın bu bu para
101
Yokluk Ve Yoksulluk Yokluk yoksulluk büktü boynumu Yoğun yoksulu oldum duydun mu? Gurbet eldeyim sıhhat buldun mu? Yoklukla büktüm çocuklarında boynunu.Bir zamanlar sadaka veriyordum Bir garip görsem yardım ediyordum Şimdi ise yardıma muhtaç ben oldum Yoklukla büktüm çocukların da boynunu.Geçmişteki günlerim hayal oldu Doğan güneşim zindan oldu Bir fidan gibi çocuklarım soldu Yoklukla büktüm çocukların da boynunu.Susuz kalmış tarla gibiyim Çölde dağılmış kum gibiyim Sevgiye susamış çocuk gibiyim Yoklukla büktüm çocukların da boynunu. YAZAN VE DERLEYEN MAHMUT ŞİMŞEK ADIYAMAN
79
Aşk Al Kırmızı! ! Yürekteki yangının, tek rengidir al Yalan değil sevgilim! ! Aşk al kırmızı! ! Dudağının rengidir, tadı ise bal Aşk kırmızı sevgilim! ! Aşk al kırmızı! ! Hasretle yandı gönül, bak can kırmızı, Çanağa döndü gözler, bak kan kırmızı Geleceksen gel artık, bak tan kırmızı Aşk kırmızı sevgilim! ! Aşk al kırmızı! ! Sapladın yüreğime, ince bir sızı Boş yere çalma kapım, gönül hırsızı Esmesin artık hüzün, kesilsin hızı Aşk kırmızı sevgilim! ! Aşk al kırmızı! ! Gönlümde açar durur, güldür kırmızı Sevdamın örtüsüdür, tüldür kırmızı Aşkın için çektiğim, züldür kırmızı Aşk kırmızı sevgilim! ! Aşk al kırmızı! ! 12/12/2007
103
Yalnızlığa dair hep yalnız yaşadım ben.. belki de budur yazım kavalımda seda yok.. tıngırdamıyor sazım şikayet değil.. asla.. zaten biraz haylazım can yoldaşım yok benim.. gerçek bu.. neme lazımtümden yalnız sayılmam.. kalemim kağıdım var yazmaktan yorulunca sıradadır kitaplar sonra spor, yürüyüş.. henüz sağlam bacaklar kızım var.. torunum var.. dost, sımsıcak kucaklaryalnızlık mutlak olmaz! yoldaşındır düşünce uykusuz geceleri felsefe bölüşünce.. yitirilmiş sevgili rüyalara düşünce çoğalırsın onunla hasretle gülüşüncerüya deyip geçmeyin.. etkisi inanılmaz öylesine güçlü ki.. hakkıyla anlatılmaz beynin bu mucizesi umarım hiç bozulmaz bu hoş umut olmasa, uykulara yatılmazyalnızlık mutlak olmaz! ayrı düşsen eşinden.. çölde.. adada kalsan.. uzaklaşsan işinden.. netice alamazsın uzağa gidişinden.. her ne yapsan da yine.. gölgen gelir peşinden18 ocak 2014
112
Hayatta Bu HAYAT'a Misafir Gelmem Bir Daha Hayatta Bu HAYAT'a Misafir Gelmem Adam Gibi Ağırlayamıyor Hep Stres,Hep Kapris Hiç Konuksever Değil Hep Çalıştırıyor, Hep Yoruyor Bir de Yüzümüze Gülse Hep Sitem, Hep Gözyaşı
33
Takdir-i İlahi Kimse bilmiyor aklımdakinin sen olduğunu. Ben seni gizli düşüncelerde sevdim. Bu muzdarip gönlün derdi de sensin dermanı da sensin. Seni bana dert diye gönderen de Allah, Derman diye gönderen de Allah. Azizim; Sabır sabır diyorsun da EyvAllah, Sabır Ey Gönlüm sabır. Ben seni sabır çeke çeke yazdım satırlarıma. Bir kez olsun ahüzar etmeden, Bir kez olsun yüzünü göremeden, Bir kez olsun gözlerine bakarak 'Azizim' diyemeden.. İlmek ilmek işledim seni muzdarip yüreğime. Ben her mısramda "Azizim Azizim! "diye haykırıyorum, ama duyan var mı? Bilmem ki Azizim. Haklısın Kıymetlim -"Sen benim yağmurumda ıslanamazsın" demiştin. Ama ben o yağmurun altında sırılsıklam oldum. Hakim ol kendine ey yüreğim hakim ol! diye diye bu hallere geldiysek şayet Öğütsüz ne hallere düşerdik acep? Şükür Rabb'ime çok şükür. Ey Yüce Rabb'im Sabrımıda, şükrümüde arttır. O Aziz dediğim kulun birgün giderde Sen ebediyete kadar gitmezsin Benim Azizim, En Kıymetlim, En Değerlim Sensin Rabb'im sensin.. Ben her satırımda sana el açıp duâ ediyorum. Duâ'm var Duyan var Gerisi Takdir-i İlahi..
163
Merhaba! Yeni Yıl Mesajı Merhaba! Savaşsız, sömürüsüz, barış ve huzur içinde yaşanılır bir dünya dileğiyle... Yaşantınızda aydınlık ve mutlu günlerin çoğalarak devam etmesi 2013 yılının tüm insanlığa barış, huzur, dostluk, kardeşlik sevgi, iyilik ve güzellikler getirmesi, çirkin çatışmaların, savaşların, acıların, insana yapılan haksızlıkların son bulması temennisiyle, hangi şekliyle istiyorsanız size o şekliyle şans, başarı, sağlık, mutluluk getirmesini içtenlikle diliyor, bütün dost, akraba ve arkadaşların yeni yılını kutluyorum... Saygı ve Sevgilerimle Nuri CAN
72
Bir şehir düşün Bir şehir düşün, Sensizlik rakımı oldukça yüksek.Aklımın zirvelerine tırmandıkça gözlerin,düşer oksijen.. ... Nüfuzlu bir yalnızlığın, nüfusuna geçirilmiş Adım. Göç eden sevilmelerin arkasından El sallayacak kadar çocuk bedenimle Hala seni sevmekteyim...Şimdi nerde kimin hangi tatlı sözcükleriyle kurduğu Anlamlı bir cümlesin bilmiyorum.Bana kim ' Seni seviyorum ' dese Hayatımdan anlatım bozukluğuna yol açtığı için çıkarıyorum..
56
Bir Kibrit Çaktım Geceye Alazlanmış gece Yıldızlarla örülü gökyüzü telaşta Gözlerin bu gece alabildiğine kuzguni Gökyüzü yangın yeri Oysa bir kibrit çakmıştım sadece geceye Karanlıkta buluşturmak için gözlerimi gözlerinle...
29
095 EY DÜNYA MiSAFİRLERİ Havanda su dövmeyi bilmem, yüksekten atmayı sevmem, ömür dakikalarım sayılı ve çok kıymetlidir, israfına asla razı olamam. Kâinatta boşluk yok ki! Boş kalayım, boş düşüneyim, boş vereyim. Boş verenleri yaratanda boş verirse, işte o zaman her şey boşluğa boşalıverir. İsteğimle yaratılmadığıma göre, keyfime göre yaşamakta hakkım değildir. Beni yaratanın, beni yaratmasındaki maksat, benim basit zevklerimle mukayese edilemeyecek kadar önemlidir. Çünkü bilemediğim, istemediğim belki hazır olmadığım ve beklemediğim bir zamanda geri çağrılacağım. Onun için istenilmeyen bir konum ve durumda yakalanmak istemem.Ey dünya misafirleri ve ahiret yolcuları bu konuda siz ne düşünüyorsunuz.
94
Varlığın Haz Veriyor Ruhuma Hayatıma Ayırt etmem ay halesi rengi tenini ipekten, atlastan Sedeften de parlak can yakan o gözlerin güneş gibi Varlığın haz veriyor ruhuma, ilham oluyor her anıma Ve kelimeler çoğalıyor bir bir hatıra nakaratlarında Dile geliyor tüm güzellikler, hoşluk yansıyor hayata.İçli ve dokunaklı nameler, sazların ara nakaratları Bazen bir kalp sızıntısı içinde, bazen de bir sevinç Hep aynı vurgu "aşk" dile gelen, kelimelerde çoğalan Birbiri ardında sürüklenen hayat boyu tüm yaşananlar Tahtında kuruluyor kalplerin, hükümdarı sanki sultanı.
80
Eski hurmet gerektir Günaha eyledin, bir gün cesaret Cennetten eyledin, topraga hicret Himmetin gerektir, bu günki günde Yeniden kazanmak, o eski hürmet
22
Seni Unutursam... Seni unutursam yazıklar olsun bana, Yazdığım şiirleri, sitem diye anlama, Her taraftan taşlar yağsada ağlama, Seni unutursam yazıklar olsun bana, Yazdığım şiirleri, sitem diye anlama...Seviyorum diyemedim ki perişanım, Gözlerin masumdu bildim pişmanım, Seni benden ayırana bilki düşmanım, Seni unutursam, yazıklar olsun bana, Yazdığım şiirleri, sitem diye anlama...
49
Mutlu Olsun Aile Sona Ersin Her Çile Mutluluk güzel duygu Bunu ister aile Sağlıklı olur isek Sona erer her çile Mutlu olsun aile Sona ersin her çile Aile hayat boyu Çocukları gözlüyor Ona değer vererek Sorguluyor özlüyor Mutlu olsun aile Sona ersin her çile Peki nedir mutluluk Nerede yakalanır İçinden çıkılmazsa O zaman çalkalanır Mutlu olsun aile Sona ersin her çile Mutluluk bir saadet Güzel ömür sürmektir Yediden yetmişe dek Çaba emek vermektir Mutlu olsun aile Sona ersin her çile Mutluluk güzelliğe Duyulan bir özlemdir İyi ayarlanmalı Çünkü bu bir gözlemdir Mutlu olsun aile Sona ersin her çile İstenilen her duygu Karşılanmazsa eğer Yol açar sıkıntıya O an ruhu çok gerer Mutlu olsun aile Sona ersin her çile Ömür boyu mutsuzluk O insanlar kahreder Bitirir içten içe Kemirir o can gider Mutlu olsun aile Sona ersin her çile Her pencere güneşe Yönleri açık değil Sevinç mi yoksa acı Bunu öğren anla bil Mutlu olsun aile Sona ersin her çile İhtiyacımız vardır Gönülden mutluluğa İşte böyle çıkarız Yıllara ya da çağa Mutlu olsun aile Sona ersin her çile Tebessüm saygı sevgi Gerçekten yükseliriz Akıllı düşününce Kendimize geliriz Mutlu olsun aile Sona ersin her çile Böyle olan bir toplum Neşe içinde kalır Sağlık sıhhat huzuru Kendiliğinden bulur Mutlu olsun aile Sona ersin her çile Hep dört dörtlük olmalı Sınırlar çizmeliyiz Hasan der hiç vurmadan Güzelce gezmeliyiz Mutlu olsun aile Sona ersin her çile
231
Önce İnsan ‘’ÖNCE İNSAN’’Anadolu’da ete kemiğe bürünen özlü bir deyiştir’’önce insan’’kavramı.Resmi idoloji tarihi kendisine uygun olarak başlatmasa,okyanusta kulaç atmanın göletlerde boğulmaya benzemediğini daha iyi göreceğiz.Çünkü Anadolu koca bir deryadır.Uygarlıklara beşiklik etmiş kavimler kapısıdır.Bilim ve sanatla oluşan insanlığın kültürel mirası bu toprakların zenginliğidir.Bu zenginliği özümsemiş insan için ‘’önce insan’’demekten daha doğal bişey olamaz.Milliyetçi cephenin hedefinde bu zenginlik vardır.Farklılıklara tahamülsüzlük ‘’kutsal devlet’’in kolları arasında ‘’ölümcül bir günah’’gibi bu ülkenin üzerine sürülmekte. Mustafa Suphi’den Hran Dink’e kadar öldürülen yüzlerce aydınımızın arkasında bu zihniyet vardır.Eğer bu güne kadar işlenen siyasi suçların, katliyamların sorumluları yakalanıp sorgulanmadıysa-bir kaç piyon hariç-bunun arkasında ‘’kutsal’’derin devlet olduğu içindir.Bu zihniyet kutsal devletin kutsal adamlarını ödüllendirdi.Adı katliyamlara, faili meçhul cinayetlere karışanları vekil,bakan parti başkanı yaptı.Katilleri, çeteleri ‘’kahraman’’yaptı.Seviyesizlik böyle öne çıkarılırken, insanlık dibe vurdu. Sivas’da devletin kolluk kuvetleri önünde otuzyedi aydınımızın katledildiği Madımak Oteli et lokantası yapıldı.Alevi ve demokratik kitle örgütlerinin müze talebleri geri çevrildi.Et lokantası müzenin eğitici işlevine yeğ tutuldu.’’Milletin dini ve milli hassasiyetleri’’deyip demokratik taleplere karşı toplumda linç kültürü geliştirdi.Toplumu geri düşüren böylesine bir yapıyla karşı karşıyayız.Tarihten öğrendiğimiz insanlık yönünü hep ileriye çevirmiştir.Tarih boyunca ezilenlerin hep yenilmediği de bir gerçektir.Umut insanla büyür.Anadolu mozağiyinde insan kavramı düşünce ve davranış bütünlüğü içerisinde’’önce insan’’diyen felsefenin özünde kendini bulur.Her halka bir nazarla bakmak,iyiden ve güzelden yana olmak, savaşa karşı barışı savunmak,yanlışa karşı doğruyu savunmak, eşitsizliğe karşı eşitliği savunmak bu felsefenin ana damarını oluşturur.Bu damar insani değerlerin üzerinden hayat bulacağı faşizme ve ırkçılığa karşı örgütlü toplum demektir.08/02/2007
232
Dil DİLHer şeyin bir dili var bu dünyada Çiçeğin ayrı, hayvanın ayrı. İnsanın ve kültürlerinin ayrı bir dili var.Bir tek yalnızlığın dili yok Çünkü yalnızlık kültür değil Yalnızlık obje Görüntü var ses yok.
33
Atatürkün Kişisel Özellikleri * Boyu 1.74 idi.Hayatının son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46′ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi.* Atatürk, boğazına düşkün, çok yiyen bir insan değildi. Kendisi bir konuşmasında ziyafetlerde çok yemek yenmesini tasarrufa aykırı bulduğunu ve sağlığa zararlı olduğunu söylemiştir.* Sabah kahvaltısında çay, kahve içer, fazla bir şey yemezdi. Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanın üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini ve sigarasını burada içerdi.Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı. Sigara ve kahveyi severdi. Günde 10-15 fincan orta şekerli kahve ve 40-50 arası sigara içerdi.Soğuk ayranla, bir dilim ekmek yerdi. Bazen bir kâse yoğurt yer, sonra sütlü kahve içerdi.Öğle yemeğinde bir iki dilim ekmek yerdi. Etsiz kuru fasulye, pilav çok sevdiği yemekti. Kuru fasulyeye, yağlı fasulye derdi. Ayran ve limonata içerdi.İki dilim ekmeği ayrana batırarak yerdi. Yoğurdu da ayrıca yiyordu.”Kuru fasulyeye okulda alıştım.” demiştir. Kışla yemeği, askerî yemek sayılmıştır kuru fasulye. İkindi üzeri ekmeksiz bir bardak ayran içerdi.Sofradan genellikle doymuş olarak değil, aç kalkarmış.Akşam yemeğinin ayrı bir önemi var. Konuklarıyla birlikte yerdi. Devlet görevi akşam yemeklerinde devam ediyordu. Omlet severdi.Özellikle gece geç saatlerde acıkınca peynirli omlet yermiş. Sahanda yumurtayı da severmiş. Etli taze bamya da sevdiği yemeklerdendi. Karnıyarık da sever, pilavla karıştırarak yermiş. Haşlanmış kuşkonmaz da sevdiği bir yemekmiş. Enginarı hiç yememiş. İstediği halde hiç yiyememiş. Hastayken enginar yemek istemiş. Hatay’dan ısmarlamışlar. Fakat kendisi komaya girmiş ve yiyememiş. Ara sıra fava denilen zeytinyağlı, limonlu bakla ezmesinden istediği olurdu. Tatlılarla arası pek iyi değilmiş. Ama gül reçeli severmiş. Meyvelerden kavunu seviyormuş. Kavrulmuş, tuzlu leblebi, fıstık da sevdiği yiyeceklerden. Soğan, sarımsak, pastırma gibi kokulu yiyecekleri sevmiyormuş. İçkilerden rakı ve bira içiyordu. Sofrasında çeşit bol değilmiş.* Sofrada uzun süre oturmak geleneğini Atatürk’te görmekteyiz. Bugün çağdaş ülkelerde insanlar, sofralarda uzun zaman oturmaktadırlar. Tartışırlar, eğlenirler, iş hallederler. Atatürk de öyle yapmıştır. Sofrayı o, ülke sorunlarını çözümlemede bir araç olarak kullanmıştır. Sağlıklı beslenmenin koşullarından olan az yemek, Atatürk’ün de beslenme politikası olmuştur. Onun sofrasında bol çeşit olmaması da bu hususu kanıtlar. Geleneksel Türk içkisi olarak o da rakıyı seviyor ve leblebi, kavun gibi mezeler yiyor. Bunlar da onun geleneksel yanlarından birisini oluşturuyor. Beslenmesinde Türk zevkinin egemen olduğunu görüyoruz. Türk mutfağının yemekleri, mezeleri, tatlıları, içecekleri ve meyveleriyle beslenmiş, Avrupa mutfağının yiyecekleriyle beslenmemiştir.* Onun döneminde devlet görevlilerinin sofralarında et yemeği hemen hemen yoktu. Kebaplar, yağlı ağır yemekler yemiyordu. Bazen tavuk yada hindi yeniyordu. Anadolu’da halk, eti kurban bayramında görebiliyordu. Ülke yoksul durumda idi. Halkının et yemediğini Atatürk çok iyi biliyordu. Kendi sofrasında da bazen etli yemek oluyordu. Onun, ülkenin bu yoksul durumunu göze aldığını ve bu nedenle de et yemediği söylenebilir. Yemek sofrasında ve sevdiği yemeklerde daha çok sebze ağırlıklı yemekler dikkati çekiyor. Yemeklerdeki gelenekselliği sürdürmesi onun geleneksel Türk kültüründen kopmayışının bir kanıtıdır.* Kendine koruma önlemi aldırmaz ve buna çok kızardı. Önemli memleket meselelerini geceleri ve yemek esnasında görüşür, hangi konu görüşülecekse o konuya vakıf kişileri çağırırdı. Hiç kimse Atatürk’ün sofrasına izinsiz, davetsiz gelemezdi. Her şeyi bilmek , her bildiğini değerlendirmek inancında idi. O nedenledir ki konuştuğu insanları rahatlatabilmek , her şeyi konuşabilmek ve çözümlemek için sofrasına çağırırdı. Şu inançtaydı; içki ve dostlukla rahatlamış insanlar , bir süre sonra fikirlerini cesaretle ortaya koyar, bildiklerini , işittiklerini kendi görüşlerine göre değerlendirirlerdi. Bu yüzden Atatürk; bir çok devlet, memleket, dünya meselelerini zaman zaman sofraya getirmiş , orada konuşulmuş hatta karara bağlamıştır. Devlet ,memleket, dünya olayları Atatürk sofrasının aynasıdır. Fikirler ulusal görüşlere orada dönüşürdü. Örneğin, sofrasındaki en yakın arkadaşlarını çevresinden uzaklaştırır, bakan, başbakan değiştirir, kadrosunu kurar, kadrosunu tasfiye eder, halkı aydınlatır ve devlet adamlarını uyarırdı. Mustafa Kemal, “İçkiyi severim, fakat istediğim zaman bunu keserim. Vazifem esnasında bir damlasını ağzıma koymam. Vatan işlerine içki karıştırmam. İçki ve vazife iki ayrı şeydir.” derdi. Çankaya’da, çalışma vakti gelince sofradan kadeh ve meze kalkar, yerine kağıt ve kitap gelirdi.ATATÜRK’ÜN SOFRASI İLE İLGİLİ ANILAR, DÜŞÜNCELER :Hilmi Uran: “Atatürk’ün sofrası umumi karakteriyle bir bilginler sofrasıydı.”Kılıç Ali: “Sofrasının çok muntazam olmasını isterdi. Sofrasına otururken her şeyin yerli yerinde, düzgün halde bulunmasına bilhassa ve bizzat dikkat ederdi. Sofranın tanziminde, sofra örtüsünde, tabaklarda, çatal bıçaklarda bir çarpıklık, bir yanlışlık görürse bunları bizzat düzeltir, ondan sonra sofraya otururdu.”F. Rıfkı Atay: “Bu bir içki ve cümbüş sofrası değildi. Dostları ile hatta düşmanları ile sohbet ve tartışma meclisi idi. (..) Pek azı zevk ve eğlence meclisi olmuştur. Saatlerce pek ciddi şeyler okur veya yazardık. (..) “Türk dili ve Türk tarihi meselelerinin, onun sofrasında tam bir fakültelik zaman tutmuş olduğunu tahmin ediyorum.”Sabiha Gökçen: "Şu bilinmelidir ki, Gazi Paşa’nın sofrası asla bir işret alemi yeri, bir vakit geçirme, bir zaman öldürme yeri değildi. O bu sofrayı adeta bir okul haline sokmuştu. Dünya sorunlarının, yurt sorunlarının, ilmin, felsefenin, sanatın, insanlık idealinin ve uygar Türk Ulusu’nun geleceğinin sabahlara kadar tartışıldığı bir okuldu bu sofra.Aydınlıklarla, iyi niyetlerle dolu bir sofra."Soyadını Atatürk’ ten alan İbrahim (ERGÜVEN), 1925 yılından ölümüne dek Atatürk’ ün sofrabaşılığını yapmış ve anılarında Atatürk’ ün sofralarına şöyle yer vermiştir :“Atatürk’ün sofrası, sofradan çok bir okula benzerdi. Sofrayı hazırlarken nasıl çiçekle süslemeyi ihmal etmezsem tabakların, bıçakların yanına mutlaka birer bloknot ile kalem yerleştirmeyi de hiç unutmazdım. Yemek odasının bir köşesinde de okullardaki gibi bir de kara tahta bulunurdu. Tebeşiriyle silgisiyle o da sofranın bir parçasıydı. Belki şaşıranlar olurdu ama o kara tahtaya ben bile çağrılmıştım.Biz sofrayı hazırlarken, Atatürk’ün davetlileri de genellikle bilardo odasına alınırlardı. Bazen Atatürk davetlilerini bilardo oynarken karşılardı. Bilardoyu çok oynardı. Davetliler tamam olunca da: "Buyurun, isterseniz sofraya oturalım." diyerek ev sahipliği yapardı. Sofrada konuşulan, yada tartışılan konular, çoğu kez şafak sökünceye kadar sürebilirdi. Tartışılan konuyu ise, düşüncelerini öğrenmek istediği misafirlerine: "Beyefendi, siz bu konuda ne buyuruyorsunuz?" diye sorardı. En uzun konuşmaları bile sabırla dinlerdi. Sonra da bir başka misafire dönerek: "Ya siz ne diyeceksiniz acaba? Ya da sizin bir diyeceğiniz var mı?" diye sürdürürdü.Kısaca, sofrasında bulunanların gözlemleriyle de belirtmeye çalıştığımız, Atatürk’ün sofrasına çağırılanlar elbette onun değer verdiği kişilerdi. Çoğu kez kalabalık bir topluluğu oluşturan bu kişiler hepsi kendi alanlarında otoriter isim yapmış kimselerdi.”Yokluk ve savaş yıllarında yetişen Atatürk yemek seçmez ve ısrarla yemek isteği olmazdı. Bir konuşmasında ziyafetlerde çok yemek yenmesini tasarrufa aykırı bulduğunu ve sağlığa zararlı olduğunu söylemiştir. Damak zevki konusunda geleneksel yemeklere ve özellikle zeytinyağlılara önem verirdi. Hemen hepimizin bildiği gibi en sevdiği kuru fasulyeydi. Kuru fasulye ve pilav Atatürk’ ün vazgeçilmezleriydi. Ana yemeklerde tereyağı kullanılmasını isterdi.1931-1935 yılları arasında Atatürk’ ün aşçılığını yapan Halit Atay anılarını şöyle anlatıyor :“Atatürk sabaha kadar çalışırdı. Sabah, iki yumurtalı, içerisine beyaz peynir katılmış omlet yerdi. Bazen, omletin soğuk olduğunu söyler gönderirdi. Biz de tekrar yapar gönderirdik. Yemek konusunda çok titizdi ve asla soğuk yemek yemezdi."Atatürk’ün en sevdiği yemeğin kuru fasulye olduğunu ifade eden, bu nedenle mutfaktan kuru fasulyenin eksik olmadığını kaydeden Atay, "İster Çankaya’da olsun, isterse Dolmabahçe’de, kuru fasulye yemeği yapardık. Hatta trenle yolculuk yaptığımız zamanlar bile ilk yaptığımız yemek, kuru fasulyeydi"Halit Atay, Atatürk’ün toplantı için Yalova’ya gittiği dönemde Dolmabahçe Sarayı’nın mutfağında, ocakta unutulan bir tencerenin, yangın çıkmasına neden olduğunu da şöyle anlatıyor :"O gün sabah erkenden mutfakta çalışmaya başladık. Büyük tencerelerle krema hazırlıyorduk. Ocağın üzerine bıraktığımız tencereyi unuttuk ve diğer işleri yapmaya başladık. Ocağın üzerinde unuttuğumuz tencere çok ısınmış. Bir patlama oldu. Patlamadan sonra mutfakta yangın çıktı. Yangını söndürmek için itfaiye ekipleri geldi. Yangın büyümeden söndürüldü. Bunun için çok sayıda ifade verdim. Ne kadar çok ifade verdiğimi hatırlamıyorum. Bu durum Atatürk’e ulaştı. 'Bize şimdi kızacak' diye beklerken, o bize hiç kızmadı."İsmet BOZDAĞ Atatürk sofralarını şöyle anlatıyor :“Atatürk, sofra ne kadar kalabalık olursa olsun, bütün konukları ile tek tek ilgilenir, onların eksiklerini görür, isteklerini hemen fark ederdi. İçki içerken mezelere el sürmez, sadece leblebi yemekle yetinirdi. Leblebiyi, derin bir çanaktan sağ elinin üç parmağı ile alır, teker teker ağzına atar, sofrada yabancı yoksa, leblebiyi havaya atar ağız ile yakalardı.Güzel bir fikir söyleyen, ya da güzel bir espri yapan oldu mu, elindeki birkaç leblebinin bir yada ikisini bu arkadaşının avucuna koyarak beğenisi açıklardı.Sevdiği yemekler: Etsiz kuru fasulye(Atatürk buna “yağlı fasulye” derdi), pilav, omlet, karnıyarıktan hoşlanırdı. İçki ne kadar uzarsa uzasın yemek yemez, içki bittikten sonra yemeğe otururdu.”* Bir ders ve tedris yeri olan sofrasında sabahlayan Atatürk, ekseriya, “İnönü çalışıyor, ben rahat ediyorum” derdi.Uykunun dostu değildi. Zaman zaman geçirdiği kısa hastalıkları müstesna; sabah güneşini görmeden yatağına girmez ve uyumazdı.* Evinde, çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.* Uykusu çok hafifti. Yaşamında hiç kimseyi pijamasıyla karşılamamıştır. Çalışkanlığı, zekası, kibarlığı, dürüstlüğü, hiç kimseden çekinmeden her şeyi herkesin yüzüne karşı söylemesi en büyük özellikleriydi.* Alnı geniş, kaşları çok gür ve kalkık, dudakları ince, saçları altın sarısı, gözleri masmavi, omuzları geniş, elleri ince ve zarifti.* Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi. Konuşma zevki ve merakı ile renkli, neşeli ve sade anlatış üslubuna sahipti.* Kuvvetli ve yanılmaz bir hafızaya sahipti.* Sevdiklerine “çocuk” diye hitap ederdi.* Frenk musikisine bağlı, alaturka musikide ise makamları ayırabilecek kadar bilgili idi.* Yerine göre türküler de söylerdi. Sesi mat, yavaş, tatlı ve cazibeli idi. Bilhassa rumeli türküleri söylerken derin ve onulmaz bir gurbet ve sıla acısı gözlerinde yaşarırdı.* Atatürk’ün kendisine mahsus telaffuz ettiği bazı kelimeler vardır. Mesela: Tabancaya “tapanca”, kırbaca “kırpaç”, henüze “henus”, muhakkaka “muhakkaka”, yoğurta “yuğurt”, sarhoşa “sarfış” derdi. En ağır kelimesi “ebleh” yerine geçen “hebenneka” (ahmak) idi.* Tevazu ve mahcupluğu ile tanınırdı.* Mükemmel ölçülerde siyasi ve askeri kabiliyete sahipti.* Kimi severse onlara yakınlık gösterirdi. Kendisine yakın arkadaşlarının ailelerini de toplardı.* Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi, ama canı istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.* Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. “Fox” adını verdiği köpeği, Gazi'nin yatağının ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.* En sevdiği dans valsti. Zeybek de oynardı. Oyunu efevari ve kibardı. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu.Klasik Batı müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.* Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre'de özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlu'nda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.* Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi.Lacivert takım giymeyi sevmezdi.* Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızca’yı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.* Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı.Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi.* Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner, yüzmeye gider ve bilardo oynardı.* Eğitim hayatı boyunca en başarılı dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayatı boyunca sürdü.* Kuşları çok severdi.Çankaya Köşkü'nde özel bir bakıcının ilgilendiği güvercinliği vardı.* Millî Mücadele’de millî birliği temin eden eşsiz bir liderdir.* Büyük vazife ve mesuliyet adamı idi. Zihni daima bir düşünceye takılı idi.* Sık sık derine inen bir felsefi düşünüş, ince bir zekanın ve titiz bir sağduyunun devamlı kontrolü altında bir mantıkçılık, duyduklarını kolayca tutup kavrayan, sonra hepsini boş bir sentez içinde yoğuran bir muhakeme, metotlu ve ilmi bir tefekkür eksikliğinin boşluğunu örtmekte idi.* Mektep dersanelerinde olduğu gibi kara yazı tahtası daima karşısında duran feyizli sofrası; bazı geceler uzun sürerdi.Arkadaşlarının tahammüllerinin tükendiğini gözlerinden anlayan Atatürk; tuzlu leblebisinden veya şamfıstığından birkaç tane verir, uykularını giderirdi. Daha laubalilerini yüzlerini yıkamaya sevk ederdi. Fakat o gecenin ilhamının ortaya koyduğu mevzuyu neticeye bağlamadan yemek gelmesini emretmezdi.Sarhoşluktan hiç hoşlanmazdı.* Ramazan ayı gelir gelmez Atatürk’ün emriyle, İncesaz heyeti Çankaya Köşkü’ne giremezdi. Kandil geceleri de köşkte saz çalınmazdı. Hafız Yaşar (Okur) ’u huzuruna çağırır, Kur’an-ı Kerim’den bazı sureler okuturdu. Ayrıca Peygamber efendimizin dirayetli bir devlet adamı, iyi bir başkumandan olduğunu da sık sık tekrarlardı.* Gerek Kur’an, gerek mevlit okunurken çok mütehassis (duygulu) olduğu görünürdü. Hatta Mızıka heyetinde bulunan hafızlardan ramazanlarda camilerde mukabele okuyanlara bir ay müddetle izin verirdi.* 1927 yılında Büyük Nutuk’unu yazarken akşamları yine sofra kuruluyor, herkes karşısında yiyor, içiyor; fakat o, ağzına bir damla bile içki koymamıştır. Hatta yemek yerken herkesin içişini gülümsemeyle seyretmiş, kırk sekiz saat hiç gözünü kırpmadan yazıyı dikte ettirmiştir. Öyle ki, yazı yazmaktan yorulan değişiyor, fakat o, binlerce belge arasından ayırdığı notlarıyla büyük eserini tamamlamak için uykusunu bile vermekten çekinmemiştir.* Yakınlarının deyişlerine göre Atatürk, küçük yaşlardaki çocuklardan hiç hoşlanmaz, hele viyaklamalarına, yaramazlıklarına kesinlikle katlanamazmış. Yalnız; ömrünün sonlarına doğru, kundakta görür görmez, hayret edilecek bir yakınlıkla sevip, bağlandığı küçük Ülkü bunların dışında. Fakat yine hayret edilecek bir şey ki, genellikle küçük çocuklardan hoşlanmayan Atatürk, ömrü boyunca rastladığı kimsesiz çocukları evlat edinip bağrına basmaktan da kendini almamıştır.Atatürk, gençliğinden beri, kız, erkek dokuz çocuğu evlatlık edinmiştir.Atatürk’ün bu koruyuculuk özlemi, daha çok ömrü boyunca evlatsız kalıp, annesinin ölümünden sonra kız kardeşinden başka bir yakını bulunmayışından ileri gelmektedir. Koruyuculuk ettiklerinin hepsiyle ilgilenerek, özellikle iyi yetişmeleri için her fedakârlığa katlanan bir baba şefkatiyle severdi.O kadar ki; sofrasında daima beraber bulundurur, her arzularını yerine getirirdi. Hesabını kitabını iyi bilmekle tanındığı halde, evlat saydıklarından hiçbir şey esirgemezdi ve etrafındakilerin de, onları sevip saymalarını isterdi.Çankaya Köşkü’nde, hepsinin bir arada bulunduğu zamanlarda, aralarına kıskançlık girmesin diye, iş taksimi yapardı.Masraflarını, Genel Sekreteri Hasan Soyak’a gördürürdü. Harçlıklarını da onun vasıtasıyla verdirirdi.ATATÜRK KAPALI YERDE VE GECE FOTOĞRAF ÇEKTİRMEZDİ*Atatürk’ün fotoğrafla ilgili bilinmeyen bir özelliğini Hanri Benazus şöyle anlatıyor : "Atatürk’ün gözleri mavi olduğu için çok hassastı. O zamanlar bugünkü gibi modern flaşlar yoktu. Işık olarak magnezyum çubukları yakılırdı. Fotoğrafçılar onları yakar öyle fotoğraf çekerlerdi. Atatürk’ün gözlerini bunlar rahatsız ettiği için hiçbir zaman kapalı yerde ve gece fotoğraf çektirmezdi. Çok az sayıda kapalı yerde fotoğrafı vardır. Onlarda özel olarak her taraftan ışıklar açık olduğu için flaşsız çekilirdi.’’* Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.* Binlerce kitabi vardı.Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin’in ünlü Çalıkuşu romanını hep yanında taşır, her gün rast gele bir yerinden açar, birkaç sayfa okurdu.* Hayatının çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor, çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.* Hoşgörülüydü. Köylünün birinin gazete kağıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış bu sebepten gıyabında Atatürk’e küfretmişti. Adam mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra “Az bile söylemiş, Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin.” demiştir.* Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr.Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk “sekiz” demişti. Doktor bunu günde bir pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek şu cevabı cevap vermiştir. “ Ben zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım.”* Bir sabah milletvekilleri ile trene bindiğinde kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış ve nedenini sormuştur.Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, “Ne de güzel halkçılık ama” demiştir.* İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermiştir: “Adam olmak demektir hocam, adam olmak!”* “Atatürk” hitabını ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal de çok beğenerek soyadı olarak almıştı.Kendisine ” Ata” diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.* Cephelerde düşmanla göğüs göğüse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı. Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz, böyle durumlarda sırtını döner yada kesilmelerini engellerdi.* Fransız tarihçisi Herriot Ankara`ya geldiğinde Gazi'nin kulaklarının duyuyor olmasına şaşırmış, anılarında bunu esprili bir dille anlatmıştı: “T.C'de bir tane kulakları duyan kişi var onu da Cumhurbaşkanı yapmışlar.”* Bir gün halk arasında dolaşırken çarşaflı bir kadına rastlamış, “Hafız Hanım benim hatırım için başındaki örtüyü açar mısın?” diye sormuştu. Kadın baş örtüsünü açarak , Atatürk'ün önünde eğildi ve ellerini öptü.* Annesine çok bağlıydı. İzmir’de bulunan annesinin ölüm haberini almadan şifreli telgraf açıldığı esnada tahmin eden ve gördüğü rüyasında annesi ile birlikte yeşil kırlarda gezerken birden ortaya çıkan bir selin annesini yanlarından alıp götürdüğünü tahmin etmiştir.Öldüğünü öğrenince de gözlerini havaya kaldırarak yanaklarından sel gibi akan göz yaşlarını içlerine akıtmak istercesine; “Millet sağ olsun. Milletin annesi benim annemdir.” demiştir.* İçinde bulunduğu şartları değerlendirmede, engelleri ortadan kaldırmada gösterdiği büyük başarı Atatürk’ün ayrı bir özelliğini teşkil etmektedir. Diyebiliriz ki Atatürk, Türk toplumunda sadece çağdaşlaşma gereğini gördüğü için değil, bu çağdaşlaşmayı en kısa zamanda gerçekleştirecek yolu gösterdiği için ve nihayet çağdaşlaşmaya engel olan etkenleri cesaretle bertaraf ettiği için büyüktür. Esasen "Modern Türkiye’nin Kurucusu" sıfatını da işte bu büyüklüğünden almaktadır.* Muzaffer Başkomutan olarak İzmir’e girdiği gün, önüne serilen düşman bayrağını, "Bayrak bir milletin bağımsızlık alâmetidir; düşmanın da olsa saygı göstermek gerekir!" diyerek, onu yerden kaldırtmıştır.* Bir milleti hürriyet ve bağımsızlığa kavuşturan büyük eserinin haşmeti karşısında, memleketin büyük sanatkârları, şairleri, tiyatro sanatçıları elini öpmek istedikleri zaman "Sanatkâr el öpmez; sanatkârın eli öpülür!" cevabını vermiştir.* Çanakkale’de kendisine karşı savaşırken bir kolunu kaybeden ünlü Fransız Generali Gouraud’ya, yıllar sonra Ankara’da karşılaştıkları zaman -Generalin boş kolunu işaret ederek- : "Türk topraklarında yatan şerefli kolunuz, memleketlerimiz arasında son derece kıymetli bir bağdır!" demiştir.* Mısır elçisine, bir sabah, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek: "Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Şu anda günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Bu milletler, bütün güçlüklere, bütün engellere rağmen mânileri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiç bir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir âhenk ve işbirliği çağı alacaktır!" demiştir.* "Yurtta barış, cihanda barış" için çalışmak, Atatürk için dünyamızda yaşayan bütün insanları birbirine daha çok yaklaştırmak, daha çok sevdirmek yolundaki çabaların bir parçası idi. O, "İnsan her şeyden önce mensup olduğu milletin varlığı ve mutluluğu için çalışmalı; fakat başka milletlerin de huzur ve refahını düşünmelidir." derken, işte bu çabasını dile getiriyordu.* Atatürk’e göre, milletleri idare edenlerin vazifesi, hayatı mutlu kılmak hususunda milletlerine yol göstermekti. Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdu. Hayatta mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı ve huzuru için çalışmakla mümkündü.* O, karşılık beklemeksizin, insanlığın mutluluğuna hizmet edebilecek adam yetiştirmenin en büyük zevk olduğunu söylüyor ve şöyle diyordu: "Bahçesinde çiçek yetiştiren insan, bu çiçekten bir şey bekler mi? Adam yetiştiren insan da, çiçek yetiştirendeki hislerle hareket etmelidir. Ancak bu tarzda düşünen ve çalışan adamlardır ki memleketlerine, milletlerine ve bunların geleceğine faydalı olabilirler."* Atatürk’e göre, milletler arasında düşmanlıkların yerini akrabalık bilinci almalı idi. Kıt’alar ve milletler arasında ırkçı ve şoven yaklaşımlar, yerini bütün insanlığın paylaştığı bazı ortak değerlere terk etmeli idi.İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirine yaklaştırarak, onları birbirlerine sevdirecek karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerji idi. Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olmasıyla mümkün olacaktı. Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmeli, insanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerini almalıydı.Bütün milletlerin çağdaş uygarlık düzeyinde birleşmesi, bu ortak uygarlığa dahil olması Atatürk’ün en samimî arzusu idi. Çünkü o, insanlığın hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir organı sayıyordu.* Atatürk’e göre, insanlar arasında artık hiçbir renk, din ve ırk ayırımı tanımayan bir ahenk ve işbirliği çağı açılmalı, milletler bağımsızlıklarını, millî niteliklerini, millî kültürlerini kaybetmeksizin, her türlü emperyalist görüşün dışında, insanlığın ortak değerlerinde birleşmeli idi. Bu ortaklaşa değerlerin kıtaları birbirine bağlaması, insanları renk, ırk ve din farkı gözetmeksizin birbirine yaklaştırması lâzımdı. Çünkü insanlığın yükselmesi, insanlık idealinin gerçekleşmesi bu şuurun ayakta tutulmasına bağlı idi. İşte Atatürk, görüş ve düşünceleriyle, bu yönüyle de insanlık tarihi önünde aşılamayacak bir büyüklüğü temsil etmektedir.ATATÜRK’TEN ÖZDEYİŞLER :"Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz."”Kadının en büyük vazifesi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin ehemmiyeti layıkıyla anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereklerinden biri de, kadınlarımızın her hususta yükselmesini. temindir. Bu sebeple kadınlarımızda alim ve teknik bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin seçtikleri Bütün tahsil derecelerinden seçeceklerdir. Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyecek ve birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaktır. “”Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimî düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde; yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır."”Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.””Bütün ümidim gençliktedir.””Büyük başarılar, değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla meydana gelir. Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri (Türkiye Cumhuriyeti Devleti) ona bırakacağım ve gözüm arkamda olmayacak.””Çocuk sevgisi insan sevgisi için bir ihtiyaçtır.””Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız.”"İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!"“Arkadaşlarımdan tek bir dileğim var: Ben öldükten sonra beni millete unutturmasınlar. O kadar sevdiğim milletin beni unutması ruhum için en acı azap olur.”Vatan sana minnettardır, rahat uyu ulu önder Atatürk.Vecdi Murat SOYDAN 10 Kasım 2011-Isparta
3,384
Ekici Ve Çoban Gruplar Diretişi 6 Bundan ötürü ön ittifaklı ortaklaşan yapılı alanlar içinde onlarca El toprağı ve her bir El toprağı içinde de onlarca El düşüncesi bağlıları (köleler) oluşmuştu. Böylece kuvveden fiile geçen EL mana anlayışlı düşünce içinde El; somut olarak EL-MÜLK olmuştu. Artık El topraklarına izinsiz girmek olası değildi. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Hayat takdirli, taksirli, kaderci, acılı, merhametli oluşla da sadakaca hayatla, hayatlar arabesk bir yaşam olacaktı.Ortaklaşmacı ilahi sistem eskiydi. Ortaklık tanımaz olan özel mülkiyetçi köleci El düşüncesi, yeniydi. Eski ile yeni çatışıyordu. Yeniye taraf olanlar gibi yeniye karşı olanlar da, vardı. Eski direniyor; yeni yol alıyordu. Yeniye karşı olan totem meslekli gruplardan biri de tohum ekiciler dediğimiz tarımcı ya da çiftçi gruplardı.Yenileşme içinde olan (köleci inşa içinde olan) gruplar daha çok çoban gruplardı. Çoban gruplar kendi içinde hızla, daha alt meslek gruplarına ayrılıyordu. Daha çabuk ve daha hızlı nicelim veriyorlardı. Bu demektir ki çoban meslekler hızla düşünce, anlam ve dil üreten meslek grubuydu. Çobanlık kişi sahipli bencilce olan düşünceye; sürü başındaki yalnızlıklarıyla inzivaya zaman bulan gruplardı. Çobanlığın El düşüncesine ilham olmasına ve El fikirli oluşma düzlemindeki kuvvece olan düşüncesinin taşınmasına çok yatkın bir temsilcilik olma gibi bir yapısı vardı. Bir çevre kendi içinde aynı çevrenin birçok alanlarla yansımasından oluşur. Çobana göre otlu yer, otlu alan olarak; bol koyun, kuzu, eşek sıpa, süt, yoğurt vs. demekle; sürünün otlaması esnasında sırt üzeri uzanılan, kaval çalınan zaman mekân devinmesiyle davranır. Otlu alan içinde olmakla çoban kişinin öznel dünyası; bol yoğurt, peynir dünyalı; iştah devinmesini oluşan düşünsel geçişlerin duygu ve düşünme devinmeli algı yansımalarıyla geçer. Çobanın zamanı, mekânı, devimleri böylesine akar.Ekicilere göre otlu bir tarla verimi düşürecek; hatta hiç verim olmayacak tarla olmakla hevesi kırar. Ve otlu tarla istenmeyen, durum olmakla değil sırt üstü yatıp kaval çalıp çalmamayı düşünmek; hatta müdahale ve mücadele edilen zaman mekân devimli akış olmanın öznel geçişlerini ortaya koyacaktır. Otlu alan ekiciler için daha çok çalışma, daha çok yorulma, gözlerde bir bezginlik olmanın dirençleriyle akan kendi süredurumlarını ortaya koyacaktır. Bu çaba ekiciler üzerinde ve ekiciler gözünde emeğin sahiplik değerini kat be kat büyütür. Çobanlar otlak alan için bir gayret ortaya koymazlarken; ekiciler otlak alanı, otlak olmayan bir başka zaman, mekânın akış ve devinme etkileşmeleri içinde olmanın, biçimlerine dönüştürürler.Otlu bir tarla ekici grup için verimsizlik yansıması olmakla fakirliktir. Otlu bir alan çoban için semirmiş bir sürü sahipliği olmakla; verimli ve zenginlik sahiplenmesi olan süredurumla akıştır. Görüyorsunuz ki aynı alan ekici grup için zaman, mekân ve devim oluşuyla ayrı ayrı akmaktadırlar. Otlu alan ekiciler üzerinde sırtında ter çıkaran süreç olmakla; ekicilerin soluğu omuzlarında alma, olmaktadır. Çobanda ise otluk, ağaçlık alan etkisi; gölgesinde oturulup kaval çalınan zaman mekân akışına dönüşür. Bunlar aynı alanın üst üste binmiş, aynı anda olan zaman ilişkilerini ve aynı alanın üst üste binmiş mekân, devim boyut geçişleridirler. Aynı alan av ve avcı için de; iklimi olaylar için de vs. farklı ve üst üste zaman, mekân, devim akışları olmasının frekans ve boyut geçişleri olacaktır.Otsuz yer otsuz alan olmakla davranır. Otsuz alan, çiftçiye göre verimli, tahıl alanı olabilecek yer olmakla verimli, etkili süredurum olarak davranır. Otlu yer ekiciler için verimi düşüren, verimsiz tahıl alanı olmakla davranır.Böyle olunca otlu yer, otsuz yer, verimli alan, verimsiz alan; ekli yer, ekilmemiş yer; inişler, çıkışlar; bataklık, çöl; orman, savana; düz, engebe; açık alan, kapalı alan; kuytu yer, cereyan yapan yer gibi birçok etki alalı zaman mekân devinmeleri olmakla, üst üste zamanlardır. Üst üste zamanlar sizin bağıntı kurma bir ilişkinler ortaya koymanıza bağlıdırlar. Her alan, bir devim alanı ve zaman alanı, mekân alanı, manyetik alan vs. şekil ile parçalı kesikli sürekli akış olur. Bir orman tehlikelerle dolu zaman mekân olmanın yanı sıra; manzara olan zaman mekân ve duygu oluşla da, sizin ilişkinleriniz içindeki yansıma geçişli frekansları, akıtacaktır. Manzara fazlı frekansın zaman mekân devim ilerlemesi korkunuzdan biraz önde olmakla korkularınız bastırılır.Aynı zaman mekân devimli akışın manzara süreçleri çıplak bir arazi zaman, mekân devinmesi içinde aynı şiddet ve aynı oranda yansımadığı gibi hatta hiç yansıyamaz da. Yansıyamayanın girişme bağıntısı olmaz. Bu nedenle çevrenin kendi içinde, birçok etki düşünce, etki duygu vs. alanları içinde olması demek; sizin de pek çok etki ve farklı düşünce duygu alanının yüklenmesi içinde olmanız demektir.Meslek grupları da çevrenin içindeki birçok olan üst üste alan, zaman, mekân ve devim özelliklerden olmakla çevre etkili alan oluculardan birileridir. Böyle olmakla o meslekler kişilerine bazı duygu ve düşünceleri diğerine göre daha etkin, daha baskın, daha önce daha belirgin ve daha sürekli yükler. Böylece aynı frekansla olunmayan geçişleri itme, aynı frekansları çekme seçiciliği (seleksiyonu) oluşur.İşte çoban ve ekici meslekli grupları arası duygu, düşünce ve sahiplikle bir şeye yatkın oluşa yönelim vs. türü hissedici devinmeler oluşur. Oluşmaların farklı zaman, mekâna bağlı faz açılı akışları ile sürecin firen ilişkileri böylesine bir süredurumla, devim ilişkilerine çevirir. Bir süredurumla beliren alan etkisi içindeki kesikli sürekli oluşları, böyle örneklerle ortaya koyan bu örnek düşünceleri ilk kez olmakla benim ortaya koyduğum örnek düşüncelerdir.Bu düşünceler tıpkı anne, eş, sevgili, öğretmen, müşteri, dost, düşman vs. de olan aynı kişinin birçok durumla; durumsal yansımaları vardır deme belirtmesini defalarca belirten örneklemelerde benimdir. . Durumsal yansımalar kişi üzerindeki sosyal olucu girişme giriştirme bağıntısıdırlar. Siz Özlem'i anne olarak kucaklarken; Özlem’in farklı zaman mekân ve devinmeli yaklaşımını ya da kaçınmasını sizler farklı duygu, düşünce ve sahip olmakla bağıntılarsınız. Anıl da Özlem'i öğretmen olarak saygılayacaktır. Anıl, Özlem'deki anne bağıntısını yansıtamayacaktır. Özlem, Anıl’a karşı Anıl’ın anne sahiplenmesine kapalı olacak, seçme ayıklamalar ortaya koyacaktır. Barış Özlem'e eş olarak yaklaşırken, Deniz, Özlem'i müşteri görüp, aynı çevrenin (kişinin) farklı alan etkili "girişme bağıntısını" kuracaktırlar. Kişi üzerinde de özellikler geçişli; zaman, mekân bağıntılı; davranışsa bağıntıları vardır. Bunlar da üst üste zaman ve frekans geçişli giriştirmeleri ortaya koyarlar. Bu örneklerim gibi diğer birçokları benim birçok yazı içeriğimle ortaya koyup belirginleştirdiğim, anlam ediş tez kullanımlarımdır. Herkesin gözü önünde olup biteni ortaya koymak, pek çok kişinin yazı, söz ve davranışlarıyla ortaya koydukları deneyimlerdir. Böylesi fark eder olukla, hiç kimse bir Newton ya da bir Arşimet değildir. Ama herkesin gözü önünde olup ta herkesin fark etmediğini fark edenlerin gerçekliği de vardır. Bunlar fark edilenleri elbet kanunlar haline getirememekle, neyi fark ettiklerini bilememekle bilim adamlarından tümden ayrılırlar. Elde bırakılan taşın herkesin gözü önünde yere düşmesini çekim kanunu olarak Newton’un söylemesi bilim adamlığıdır. Bu kanunlar çerçevesinde çevrenin kendisini organize ediş bağıntılarına, tarihin geçiş ve kırılma süreçlerine bu kabil örnekleri ortaya koyup bilimsel temele oturtucu karınca kararınca olan yazı çalışması gayretleri de, benim söylemlerimdirler.
1,036
Sevgi Pınarı Derler ki tok acın halinden anlamazmış Ya sevgi açlığı, onun ölçüsü nedir acaba? Sevgiye aç çocuğun midesi doysa ne yazar Anne Baba sevgisi olacak, dost akraba sevgisiKalbin gıdası sevgidir, saf ve temiz sevgi Sevgi yoksa kalp doymuyor asla, hep aç Sevginin yerini alamaz hiçbir şey, ama hiçbir şey Sevgi, sevgi ile beslenir, doyar ancak sevgiyleSevgi ailede, sevgi okulda, sevgi toplumda Karşılıksız, menfaatsiz, sonuna kadar sevgi Gönülden akıveren, kalpten sızıveren duygu Sevgi duygu selidir, zararsız akıp giden bir nehir Yaşayana sevgi, ölene sevgi, kalana sevgi Yaratandan dolayı yaratılana sevgi, âleme sevgi İnsana sevgi, canlıya sevgi, toprağa sevgi Bırakıver kendini, sevgi içinde yüz, sevgiSevgi pınarı akmalı her evin önünden Şırıl şırıl, berrak,serin içmeye hazır Bakanın kendisini gördüğü ayna Sevgi yansıtan her yöne, her insana
124
Aşk ve Kısas aşk, isyan aşk, kuşların kalbini sızlatan ihanet aşk, devrim aşk, acı ve acı, kurbanının canıyla sulha erecek bir kıyamet aşk, meydan savaşı aşk, zirvelerin nazlı gülü aşk, kanda gezen aşk, tanrı ve tanrı, sadece cesurların ödülü***ey çağıma düşmeyen yağmur, çağıma yanayım aşk hem de yangındır, bırak yansın sürsün dünyadan çekilene dek maşukuna tutunan bütün evrenler aydınlansınutancım da yansın, çıplak kalayım taciz çarmıhında bekleteyim yüreğimi yüzümün perdesinde küheylanlar koşsun ateşe iliştireyim, güneşe asarak göz bebeğimio ateşin harına meyyal olmaktır delilik ve sadece deli olabilmektir cesaret şüphesiz ki aşıklar aynı evrenli değildir ama aynı çağın delileridir elbet bütün kabirlere girip çıkıyor kalbim aşka uğrayanların aşinalığını arıyorum gülleri kirletirken bülbülün rehaveti adına aşk diyorlar ya, ben de buna yanıyorumaşık o değil mi ki cem’eyleyip güneşi zemheride nazan olan bir çiçekle uyansın kısasa kısas derler, iyi de tende uyuyan hangi can bu kısasa dayansınçünkü aşk, bir tek can ile kısası olandır gerisi sadece kutsallaştırılmış bir yalandır ................Şahin Kabakuş 02.02.2013 Antalya
159
Katil İmam Ölü tabutudur yatağım. Tanığı yok ağlayanı da. Bir ben bilirim, Bir ben gibi yatan kadınım, Birde gömdüğü tabutların kârı yanında Gönüllere ihanetle, Sabırsızlık ve sevinç içindeki katil imam.! Yüreğim kan revan içinde, Bedenim domuz bağından çepeçevre sımsıkı kan izleri içinde, Düşerim kıpırtısız tabutun yedi kat dibine. Dokunamadan hiç günahsız kadınımım gül bedenine. Yıldızlar eşliğinde, Salıncaklar kurduğum kızıl şafaklarımla, Can çekişen umutların kardan buz dağlarına. Üşüyorum.
67
Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet Öğretmendir-aydınlatan-yurdumu Bilgisiyle-unutturur-derdimi Derya gibi-hep sunuyor-kültürü Doğrultuyor-kaldırıyor o körü Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet Göstermeli-ilk onlara-saygıyı Üstlerinden-atmalıdır-kaygıyı Çünkü hepsi-kalbimizde-dillerde Kitap defter-kalem silgi-ellerde Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet İnsanları-insan yapan-eğitim Düşünmeli-yaptıranlar-bunu kim Güzel çirkin-doğru yanlış-her şeyi Öğretendir-canlar yurdun-ilk beyi Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet Becerikli-asaletli-coşturur Geleceğe-hazırlayıp-koşturur Olmasaydı-öğrenmezdik-bilmezdik Düşmanların-haklarından-gelmezdik Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet Sözlerini-tutar isek-yaşarız Zorlukları-sırasıyla-aşarız Bize diyor-oku çalış-ilerle Sona -erer -böylelikle-bu çile Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet Ailemiz-okulumuz-yolumuz Bu uğurda-çalışıyor-kolumuz Çocuk genci-okutarak-yürüten Öğretmendir-yanlışları-çürüten Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet Küçük yaştan-günümüzde- durumu İyi olsun-hep sorayım-sorumu Hasan gibi -hürmet şefkat -isteği Devletini-yükseltmektir-dileği Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet
115
Alevsiz Kor Dumanı pek görülmez renksizdir göze batmaz Kaymağını tatsan da kaynağını anlatmaz Bir düştümü kalbine başkayı da aratmaz Aşk denilen bir meçhul alevsiz bir kordur oSorma sakın cahile sevmeyene o bilmez Alimin ilmi dahi anlatmaya pek yetmez Özünü yazamam ki kalemim durur gitmez Yaşayarak anlarsın tarifsiz bir zordur oERCAN bildi bileli bu yollarda hep hasta Sevilen vefasızdır seveni koyar yasta Seyahat tesellidir Yemen'de Halep Fas'ta İçtikçe şerbetini yanarsın bir kordur o
72
Anarşist Kelebekler gökyüzünde yüzen renkli bir martıydık bazen sürüsünden ayrı takılan koyun psikolojisindeki denizde uçan balık misalitürbülansta militarist kargalarla çarpışırdık turuncu bulutlarda pankartımız asılıydı:savaş yalananarşist kelebeklerin isyankar kanatlarındaki barışçıl rüzgarların terorizm olmadığını bilirdik sefih hayat sürenlerin kaşkaval ruhlarının sonsuz boşluğunun,görünmez prangaları olduğunu gördüğümüz gibidengesizlik ikliminde ısınan beyinlerimizle üşütmüştük ne yazık ki sürreal akıntılarda dadaizmin dibine vursak da realisttik aslında/galiba/yok ya
60
Sevginin Fidanı Sevgi ile başlar dostluğa çağrı. Nefrete düşenin kalır mı uğru? Sevgi güneş olur, sevene doğru. Kin ve nefret ay, gün göremeyecek.Sevip sevilmektir istenen değer. Sevginin zirvesi aşk imiş meğer. İnsanlık sevgiyle dolarsa eğer. Nefret bir yürekte duramayacak.Sevgi meşalesi yanar aşk olur. Gönüllerde sevda olur, meşk olur. Sevgi yare, sevgi dosta köşk olur. Kin nefretse çadır kuramayacak.Asırlarca yaşar sevgi yazanlar. Aşk ile hep coşar şair, ozanlar. Mecnun’un adını çöle kazanlar. Aşkını toprağa veremeyecek.Sevgiyi bilmeyen sanma ki yaşar. Kin dolar yüreği, tebdili şaşar. Seven gönül aşk ve sevdayla coşar. Sevmeyen hiç aşka eremeyecek.Sevgi hayat, sevgi her cana ilaç. Sevgisiz yürekler sevince muhtaç. Sevgi ebedidir fani Sığırtmaç. Sevginin fidanı kurumayacak.
109
Ben bir sevdaya bin umut bağladım Sevdamız o kadar büyük ki bizim, Ben bir sevdaya bin umut bağladım. Çilesi sabırdır sevgisi azim, Ben bir sevdaya bin umut bağladım.Bu sevda yüreğimi yakar benim, Aşkı ile yanıp kavruldu tenim. Bu sevda ile hayat bulur canım, Ben bir sevdaya bin umut bağladım.Benim sevdam Mutlak aşkla dinedir, Sevdanın yeri gönülde sinedir. Umudum sevdanın sevgisinedir, Ben bir sevdaya bin umut bağladım.Sevdaya susamaz aşk ile kanan, Sevdam benim candır sahibi canan. Bu sevda ile yaşıyorum inan, Ben bir sevdaya bin umut bağladım.Yusuf ben sevdamı kutsal saymışım, Hakkın emri neyse ona uymuşum. Bu sevda için başımı koymuşum, Ben bir sevdaya bin umut bağladım.
106
Bir Resim Çizdim Bugün Kalemle , fırça bugün, Güldü, oynadı, gezdi Renklerle sırdaş olup, Mutluluk resmi çizdiBir hayal dünyasına Gittim misafir oldum Bin bir rengin içinde Duygularımı buldumElimde fırça palet Renkleri karıştırdım Renklerle duyguları Tuvalde yarıştırdımÖnce güneşi çizdim, Sevgi ile parladı Kapkaranlık günleri Işığıyla harladıKüçücük bir köy çizdim Kıvrım kıvrım yolları Yemyeşil ağaçların Meyve dolu dallarıMasmavi gökyüzünde Kalbe huzur içirdim Kuşların kanadında Kalemimi uçurdumUçsuz bucaksız deniz, Selamımı al dedim Ruhumda fırtına var, Sen süt liman kal dedimGül kokulu rüzgarı Çizdim sonra tuvale Şifa dağıtsın dedim Susayan gönüllereBir resim çizdim bugün Dost oldum çiçeklerle Yürüdüm yarınlara El ele çocuklarlaEmine Yılmaz Dereci
100
Tembellik Hakkı. Bir nisan melteminde, "Ne olacak bu memleketin hali" sorularıyla memleketi ve çevreyi bunaltmak yerine, kuytuda bir hamağa kurulup güneşle halvet olmanın, kulağımı uyanan toprağın sesine, burnumu rüzgarın nefesine verip baharla kadeh tokuşturmanın tadını keşfettim. Her bahar yenileniyordu insanoğlu; bir başka deyişle, "Bir nisan bir insan"dı.Onları görür görmez tanıdım.Benim eski hastalığıma tutulmuşlardı.Bir tüberkülozlu bir diğerini nasıl öksürüğünden tanırsa, ben de onları cep telefonlarının sesinden teşhis ettim. Bacaklarında uzun şort, başlarında hasır şapka, ayaklarında şıpıdık terlik, ellerinde cep telefonuyla geldikleri kumsalın her köşesinde cırcır böcekleri gibi arsız ötüp duruyorlardı. "Cırrr" sesini duyar duymaz telaşla fırlayıp avuçlarındaki kumları silkeliyor, sonra da yüzlerini denize verip koca göbeklerini ovuştura ovuştura uzun uzun konuşuyorlardı. Ardından telefonu eşler devralıyor, arada çocuklarını çağırıp "Gel yavrum anneannen bayramını kutlayacak" davetiyle emaneti ailenin en küçüğüne devrediyorlardı.Büroyu tatil etmemiş, sırtlayıp getirmişlerdi adeta...Evlerinde internet bağlantılı dizüstü bilgisayarları, bütün kanalları çeken uydu antenleri, "ne olur ne olmaz" diye yanlarına aldıkları takım elbiseleri de olduğundan emindim.Emindim; çünkü bir süre öncesine kadar ben de onlardan biriydim.En güzel tatil sabahlarına, günün gazetelerini alabileceğim bir bayi aramakla başlar, bulamazsam konu komşuya sırnaşırdım.İşkoliktim. Çalışmadığım her dakika kendimi kötü hissediyordum. Denize dalsam yazı konusu çıkarıyor, bir müze gezsem belgesel kokusu alıyor, kumsalda güzel bir kadın görsem tv kadrajına oturtmaya çalışıyordum. Kulağım her daim telefondaydı. Diz üstü bilgisayarım şımarık bir çocuk gibi dizimden inmezdi.Geceleri insanlar sahilleri gezerdi, ben tv kanallarını...Sonra tedavi oldum."Tembel hakları evrensel beyannamesini" okudum. Yan gelip yatmanın en temel insan haklarından olduğunu, hiç kimsenin isteği dışında çalışmaya zorlanamayacağını öğrendim.Ütopyalar insanlara daha az çalışma, daha çok boş zaman vaadediyorlardı.O halde hedef buydu: Tembellikten artakalan boş zamanları çalışmaya ayırmak, "Niye hiç çalışmıyorsun" sorularını da "Hiç boş vaktim olmuyor ki" diye yanıtlamak...Doğrusu bahar, bu tedavi sürecinde en etkili ilacım oldu.Orhan Veli'yi evkaftaki memuriyetinden eden havalarla iyileştim.Bir nisan melteminde, "Ne olacak bu memleketin hali" sorularıyla memleketi ve çevreyi bunaltmak yerine, kuytuda bir hamağa kurulup güneşle halvet olmanın, kulağımı uyanan toprağın sesine, burnumu rüzgarın nefesine verip baharla kadeh tokuşturmanın tadını keşfettim. Her bahar yenileniyordu insanoğlu; bir başka deyişle, "Bir nisan bir insan"dı.İşte bunu öğrendiğim için tatilde eski hastalığımın pençesinde can çekişenleri görünce yanlarına gitmek, cep telefonlarını anteninden tuttuğum gibi denize atmak ve sonra onları şaşkın bakan gözlerinden öperek, "Üzülme yavrucuğum" demek istedim, "İyileşeceksin. Gör bak, onlarsız kendini daha iyi hissedeceksin."Yazıya, tembellerce "Düzeltilmiş" bir La Fontaine masalıyla son verelim:Karınca yine deli gibi çalışmış o yaz; dere tepe gezip kış için yiyecek depolamış. Ağustos böceği ise yine dalgasını geçip şarkılar söyleyerek çiçek çiçek gezip eğlenceye vurmuş kendini... Sonra kış gelmiş. Karınca tam biriktirdiklerini yemeye koyulmuş ki kapı çalmış: İki dirhem bir çekirdek Ağustos böceği... başında şapka, elinde bavul... "Hayrola" diye sormuş karınca... "Paris'e tatile gidiyorum, bir isteğin var mı" diye sormuş bizimki... Karınca öfkeyle, "Tek bir ricam var" demiş, "Söyle o La Fontaine denen madrabaza, bir daha öyle poposundan masal uydurmasın..."
458
Canım Oğlum Batuhan'ım gül kokulum Annen kurban olsun sana Demek şiir istiyorsun Bana sitem ediyorsunŞiir sana feda olsun Diğer işim biraz dursun İstemem ki gönül koysun Dev yürekli küçük oğlumÇok duygusal olma öyle Üzülürsün sonra böyle Ne istersen bana söyle Benim canım Batuhan'ımAnne olmak buymuş demek Birde baktım yanmış yemek Yemek değil sevgi vermek İster benim canım oğlum
58
Ölmek mi cesaret ister yaşamak mı? Ölmek mi cesaret ister, yaşamak mı yar? Yaşamda hasretin bir bıçak gibi, Ölümde seni hiç görememek var. Gitmek mi kolay olan, beklemek mi yar? Gidersem aşkın her adımda set, Kalırsam yüreğim cehennemde nar. Sevmek mi ölesiye, aldatmak mı yar? Sevda yolları dikenle dolu, Aldatırsam kalbimde hiç bitmeyen ar.
54
Keşke Mutsuzum bu diyarlarda,yanlızım.. Çünkü,sevdiğim biri yok beni sevecek.. Ne yoksulluk görmüş bu sokaklarda.. Yanlız geceme,yanımda eşlik edecek...Zamanı zaman yapan hırçın dünyada.. Keşke olsa, beni de gönülden sevecek.. Tutuşan lavların arasında dururken.. Var mı..bu yüreğe yüreğini serpecek..
37
Benim Senden Başka Düşüncem Yok (Deneme )Bırakıp gitmek çözüm olsaydı gidenlerin hepsi ihya olurdu.Oysa ne gidenler kaybolup gitti bu coğrafyada,ne kalanların gönlündeki fırtınalar dindi.Özlemler,hasretler ve acı dolu günler bir birini kovaladı .Gözyaşları akıp gitti öylece.Gitmek kimsenin işine yaramadı. Düşünüyorum da ,gitmene sebep olacak ne yaptım diye.İnanki aklıma bir sebep gelmedi.Hani hep derdin ya “ sen de akıl olsaydı..” diye.Doğru söylüyorsun,bende akıl olsaydı ben bu durumlara düşecek adam olur muydum ? Hiç bu kadar avaz avaz haykırır mıydım ? Kendime yaptım ne yaptıysam.Sevdim,hem de çok sevdim.Sensiz geçen saniyelere tahammülüm yokken,şimdi büsbütün yoksun.Burnumun direği sızlıyor,içim kan ağlıyor.Kendi gölgem bile bana ar geliyor.Ne yaşadığım günler umurumda,ne geçen günler heybemde bir yer işgal ediyor.Bir avuç pişmanlığım olsun isterdim.Sevdiğime,bu kadar bağlandığıma,bu kadar yandığıma pişman olmayı ne kadar çok isterdim.Ama yok,yok işte.Seni seviyorum ve ömrümün sonuna kadar da sevmeye devam edeceğim.Gönlümde sana ayırdığım yerini hiç kimseye vermeyeceğim.Sen benim başımın tacı,yüreğimin tek sahibisin.Bırakıp gitmekle sadece hayatımda olmayacaksın.Ama büsbütün benimsin zaten.Sana dokunamasam da,kokunu alamasam da,başını göğsüme yaslayıp uyumasan da benimsin.Her anım,her saniyem seninle dolu.Belki karşıma çıkmasaydın sevmenin bu kadar güzel olduğunu bilmeyecektim.Romanlarda okurdum sevenin acı çektiğini,sevilenin acı verdiğini.Her acıya rağmen sevmekten vazgeçmeyenlerin budala olduğunu düşünürdüm.Romandır işte deyip,sonunu merak ederdim.Daha yarıya gelmeden sevilenin bir hiç uğruna sevenini yok saydığını okudukça,içimden nefret beslerdim ve isterdim ki romanın sonunda sevilen sevene gelsin,bütün pişmanlığıyla kapıya dayansın.Ama hiç böyle bitmedi okuduğum romanlar.Seven her zaman acı içinde kaldı ve sevilen hayatını bir başkasıyla yaşadı. Sonumuz böyle olur mu bilmiyorum,ancak eğer böyle olursa da sana kırılmam.Sen mutlu olursan bana yetiyor zaten.Hem gayem seni mutlu etmek değil miydi ? Mutluluğu beraber yaşamak elbette tek arzumdur ama,eğer benimle mutlu olamayacaksan ben buna alınmam.Ben,seninle hiç karşılaşma ihtimalimin olmamasına rağmen sevdim.Yıllardır geleceğin günü bekliyorum,hiç gelmeyeceğini bile bile.Galiba hayatımın en acı tarafı da bu.Beni sevdiğini biliyorum,ya da ben öyle zannediyorum.Yoksa ne diye bunca senedir benimle zaman kaybı yaşayasın ki ? Gecelerin büyük bir kısmını bana ayırdın,benimle yazıştın.Gün oldu beraber güldük,gün oldu beraber ağladık.Gün oldu,her ikimiz de ağlamamıza rağmen bunu bir birimizden sakladık.Yani her ikimiz de gayet güzel yalan söylüyorduk.Bir birimize inanmamamıza rağmen ,bunu hep yaptık.Şimdi ne alemdesin,nasılsın bilmiyorum.Keşke bir haberin gelse de, nasıl olduğunu bilsem dünyalar benim olurdu. Benim seni merak ettiğimi biliyorsun,uykuyu gözlerime haram kıldığımı da..Buna rağmen bana yokluğunun acısını yaşatıyorsun ya, aklım almıyor.Keşke çıkıp sevmediğini söylesen belki bu kadar acı duymazdım.Kim bilir ,belki de gerçekten de sevmiyorsundur.Aklım gidip geliyor.Gel gitler arasında nefes almak zordur be gülüm.Hangi kitapta yazar, seveni böyle acı içinde bırakmak ? Yarım bırakmak,yaralamak,yârdan atmak.Kör kuyularda can çekişen bir esir gibiyim şimdi.Hangi yana tutunsam elimde kalıyor.Hani kıyıya yanaşsam limansız kalıyor.Benim senden başka düşüncem yok. Bütün iklimlerden uzak bir mevsimsin gözlerimde.Yıldızsız gecelerde içim kan ağlaya ağlaya sabahlıyorum.Sen,kokusunu bilmediğim bir çiçek,uzanıp tutamadığım bir ömürsün.Güz rüzgârlarında yaktım gurbet türkülerini,her kese aykırıydım,sana tutsak.Sevmenin bu kadar suç olduğunu bilmezdim ....
449
Türkiye'm Benim Ormanlar benim, Denizler benim, Her karış toprağı benim, Benim insanlarım, Benim cennet Vatanım, Türkiye’m benim, Bırakın fakir bilsinler Ben zenginliğin tadını çıkarıyorum.
24
Mehtaplı yıldızlı her gece Şimdi ayrıyız kan dolar iç dışım Mehtapla yıldızlar çıkan her gece Sevmiştik yıldızlar ay yanken kışım Mehtapla yıldızlar çıkan her geceAnılar hayaller mazi anarım Sevda şarkımızla meye kanarım Mehtabı yıldızı sensin sanarım Mehtapla yıldızlar çıkan her geceO güzel günleri tek tek yaşarım Adlı ağaçlarla dolup taşarım Adınla yüzünle uyku aşarım Mehtapla yıldızlar çıkan her geceRuhumda fırtına çıkıp ta diner Sol yanımı bulur felç biner biner Uykusuzluk iki gözüme siner Mehtapla yıldızlar çıkan her geceKarşımda ahu bir çift gözün doğar İki kulağımda her sözün doğar Bende eski yeni her hüzün doğar Mehtapla yıldızlar çıkan her geceMektuba resmine bakar ağlarım En baştan en sona yara bağlarım Var olan olmayan yanar dağlarım Mehtapla yıldızlar çıkan her gece Sedat hünkar (Karamecnun)
121
kIZGIN BAKIR KAZAN kAZANDA KALAN BİR ŞEYLER VAR. KARIŞTIRDIKÇA KARIŞTIRIYOR SHIPTON ANA.YEŞİLLERİ ATIP MAVİLERLE DEĞİŞTİRİYOR MERLİN'İN ÖĞRENCİLERİ, KAVGA ETMEYİ BIRAKIP...CHEVY, BEKLER Mİ TAVAN ARASINDA? MAKARALARI SARIYOR BEYAZ PERDE ÜSTÜNE, BİR SİNEMA GÖSTERGECİNDE.Yılbaşı perdesi. yılbaşı eğlencesi perdesi.O perdenin ardında kim ya da ne var.BÜYÜK BİR SİNEMA SALONUNDA MI ASLINDA; CHARLTON, NEVILLE, OMEGA ADAM? WOODSTOCK'U İZLİYOR.VE SALON BOŞ, BOMBOŞ. ŞEHİR, BOŞ. DÜNYA BOMBOŞ.BİRDEN, TELEFONLARIN SİRENLERİ! KİM VAR, KİM YOK. BİR RUH ÇAĞIRMA SEANSI...DENEYİM'İN KADIN GÖLGELERİ BİR BAŞKA KADINI ORTALARINA ALDI.ölçütleri olabilecek misin, sadece kendi önyargıların'ın? SANSAR VE TOPAL ÇAKAL, BİR DE BİR SIRTLAN; BİR MEZARLIK KUZGUNU VE BİR KÖR AHTAPOT AVCISI TOPLAMI...BİRAZ İLERDE KIKI MANITU; ACIYOR GİBİ, SİNSİ, DEĞİŞMEZ BİR BAKIŞ AMA, BİR DOLU ŞEFKAT ASLINDA. AĞZINDA, KIKIRDAYAN; ÇİKO.değişik oldu biraz
119
Yaşamak İçin Sanat Gerekir Derim Toplumda görme kusurları çoktur.Örneğin çalış zengin ol derler.Oysa zenginliğin genetik olduğunu herkes bilir.Ya da çalışmayla zengin olunmayacağını sadece beş lira kazınıyorsan onu on liraya çıkarabileceğini herkes bilir.Yok işte beyninde bereketi düşünürsen evren sana karşılık verir ve bolluk ile bereketi kucağına döker gibi formüller sunar bazı kitaplar.Bazı bireysel gelişim kitapları ise acıdan kaçınma yollarını okurlarına göstererek doğru adreslere gitmelerini sağlamaya çalışır.Oysa insanı en doğru adrese götüren acıdır.Acı çekmeyen veya sıkıntıdan kaçan bir insan nereye ulaşabilir ki.Düşünün bir korkudan ve acı çekmekten korkan ve tir tir titreyen bir aydın topluma nasıl yön verebilir ki.Bu yüzden görme kusurlarına sebep olan bireysel gelişim kitaplarını bir kenara bırakıp olumsuz düşüncenin ve acı çekmenin insanın duygularını ne kadar dengede tuttuğunu bilelim. Mutluluk bizim ayaklarımızı yerden kestiği gibi unutmayalım ki acı ve mutsuzluk bizim yere basmamızı sağlar Örneğin görme kusuruna sebep unsurlardan biri de aşktır.Bu yüzden zirvede başlayan aşklar inişe geçmeye mahkumdur.Basamak basamak yükselen aşklar ve yere sağlam basan aşıklar ise her zaman tırmanışa geçerler.Her basamakta acı çeke çeke doğru adrese ulaşırlar ve zirveye ulaşırlar.Asıl zafer budur işte.Bayrağı doruğa taşımak budur işte. Toplumda en çok görme kusurları eğitimle insanlara verilmektedir.Örneğin oku derler.Oku ki adam olasın derler.Oysa okul ortamında çocuklara en çok boyun eğmeyi ve normalleşmeyi öğretirler.Korkmayı ve itaat etmeyi öğretirler.Çünkü okullar yetkiyle donatılmış yerlerdir. Okullarda ve asker ocağında en çok yetkiler kullanılır.Bu yüzden ceza kültürü hakimdir.Böyle yerlerde yaşamak için savaşmak gerekir.Askerler ya da öğrenciler hayatla savaşmayı, düşmanla mücadele etmeyi veya derslerle boğuşmayı öğrenirler.Etkilerin kullanıldığı yerler ise sadece sanat ortamlarıdır.Yazılan bir şiirin, okunan bir bestenin, çizilen bir resmin insanları etkilemesi lazımdır.Bu yüzden insanın en iyi eğitim aldığı yer sanattır.Fakat sanatın yetkili ağızlardan verildiği bir yerde öğrenciler bir resim yaptığında ya bulutları mavi yapar ya da beyaz.Bilmez ki bu bir görme kusurudur.Çünkü bulutlar ne beyazdır ne mavi.Gökyüzü içinde asla kendi şekillerini ve renklerini bulutlar bir türlü bulamazlar ve bir kadeh gibi boşaldıklarında en çok insanları sarhoş ederler.Çünkü bulutlar insanların gözlerine perde çekerler. Bu yüzden sanat yetkiden ve oligarşiden korunmalıdır.Özgürlüğün olduğu yerde sanatın ya da sanatın olduğu yerde özgürlüğün olduğu unutulmamalıdır.Sanat her şeyi yaşamak gerektiğini ve en çok özgürleşmeyi öğretir.Korkmamayı,başkaldırmayı, ağaç çizmeyi ve yine aynı ağaçta ölmeyi kısaca savaşmak için yaşamak gerektiğini sadece ve sadece sanat öğretir. Sanat alın teri döktürür.Alın terinin dökülmediği yerde kan dökülür.Önce yaşamak sonra savaşmak gerekir derim. Alın teri dökmeyen bir millet kan döker.Yaşamasını bilmeyenler ölmeyi öğrenirler. PKK ölmeyi öğrenmiş bir milletin içinde zehir gibi dolaşır. Kan döker kan döker.Doğu yetkili insanların ceza kültürüyle değil sanatçıların etkili çalışmalarıyla kurtulur. Türkiye’nin emek ülkesi olması ve alın teri dökmesi gerek.Bir an önce tüketim çılgınlığından kurtulup üretime geçmesi gerek.
425
Umut Hayat umut demektir, Umut, gelecek… Çocuklarımızın gözünde, Sevginin de ötesinde…Umut varsa, yeşerir toprak, Emek varsa, canlanır hayat. Sevgiye değerse bazı anlar, Onu anlayan yaşar…Umut varsa, sen-ben olmaz, Tek yürek olur, biz oluruz. Hayata sıkıca tutunuruz, Umuttur bizim tutkumuz…
39
Hilal ve Yıldız Güneş aştıktan sonra çıktın az kaldın, Aklım kurtuluş savaşı yıllarına kaydı. Önündeki yıldız ile bize selam saldın. Selam salan yıldız ve hilal halinde aydı.Vatanın bağımsızlığı için koştu canlar, Kutsal vatan uğruna döküldü kanlar. Bu uğurda can verenleri kimler anlar? Gökteki hilal ve yıldız size selam salar.Milletim düşmanla kılıç kılıca dövüştü. Şehit olanların kanı,bir göle dönüştü. Gölü gören ay yıldız ne güzel örtüştü. Gökten hilal yıldızın gölgesi göle düştü.Doğu,batı,kuzey,güney hiç farketmez. Aziz Milletim bir karış yeri terketmez. Duydun vatandan kaçanları affetmez. Gökteki hilal yıldız sana selam vermez.Vatanımız için can atanları tarih yazar. İman ile savaş, şehit olanları salih yazar. Her hayırlı işin başında bismillah yazar. Gökteki hilal ile yıldız imansızlara kızar.Bir çok destansı olaylara şahit oldunuz. Olayları görünce bulutlar gibi doldunuz. Alkışlayarak hep yükseklerde durdunuz. Gökteki hilal ve yıldız daima umudumuz.Dünya biliyor aziz milletimiz çook yüce Millette birlik beraberlik olduğu sürece, Karanlık kalkar, gündüz olur here gece. Gökteki hilal yıldız selam salar her gece.İyi bak hilal ve yıldız birbirine çok yakışır. Hilal kollarını açar kavuşmak için bakışır. Ne hoş sonsuza dek bayrağımızda çakışır. Gece gündüz 24 saat hep birbirine bakışır. 18.07.2015 Hasan Kaya Eğitimci-Şair-Yazar
186
Öğretmenim Yılma Emek aldı övgü takdir başarı, Yirmi puan farkı yedi amir bey… Sınıf verdi seçme tembel haşarı, Diş gösterdi sinsi kedi amir bey…İnsanüstü azim göster budur şart, Öğrencinle her konuyu ölç biç tart, Emek bilgi sevgi şefkat geçer Mart, Diren kazan görsün adi amir bey…Sev çocuğu aldırma hiç engele, Şarkı söylet iletkiye pergele, Sen emek ver bilgi gelir çengele, Başarıya şaşar cadı amir bey…Veli ile ortak al her kararı, Kitap sevdir okut çoktur yararı, Bol deney yap bir de konu tekrarı, Gör o zaman çatlar dadı amir bey… Cantekin der; dik dur göster cesaret, Öğretmensin kabul etme esaret, Yen zorluğu yine göster basiret, Güller açar bir kör vadi amir bey…
111
Ne Oldu Bize? Veda ederken, son kez el eleydik seninle Başını öne eğmiş, ağlıyordun sessizce Ayrılmak yoktu oysa, söz vermiştik yeminle Ecel ayırsa bile, ölecektik sevinçle
26
* Dünya Kadınlar Günü * *Dünya Kadınlar Günü* sekiz martta kutlanır En etkin söylemlerle gündem budur her yerde Dinletiler yayınlar, tüm medya kanatlanır Kadınlar baş tacımız, saygı görür her yerde! Sevgi Hanım mecliste beş lisanlı bir bakan Evrensel değerlerle topluma sahip çıkan İnsan sorunlarıyla sistemde denge kuran Kadınlar baş tacımız, saygı görür her yerde! Gece nöbetlerinde olmaz bir endişesi Çalışan annelerin kreşte büyür bebesi Doğum izni süt izni, hakların câzibesi Kadınlar baş tacımız, saygı görür her yerde! Bilgisayar ağıyla Fatma köyünde muhtar Nüfus planlamasına ebe Hatice bakar Sevda öğretmen ise ekibiyle seferber Kadınlar baş tacımız, saygı görür her yerde! Kültürlü tüm kadınlar el birliği ettiler Okumayı yazmayı sabırla öğrettiler Kitap gereç toplayıp, her yere ilettiler Kadınlar baş tacımız, saygı görür her yerde! Örf adet töreler; kadından yana değişti Mal mülk yasası, gereken düzeye ulaştı Zorunlu evlilikler, tekelliğini aştı Kadınlar baş tacımız, saygı görür her yerde! Tecavüz kayıt dışı, tarih bunu hep yerdi Ne dayak ne hakaret, kumalık sona erdi Başlık parasına son; tüm erkekler söz verdi Kadınlar baş tacımız, saygı görür her yerde! Yaşam bir bölüşümdür, dünya bunu biliyor Çalışan kadınlara, hakları veriliyor Dayanışma içinde bütün yüzler gülüyor Kadınlar baş tacımız, saygı görür her yerde! Atatürkçü Düşünce kültürel bir tasarım Kadına değer vermek, geleceğe yatırım Yetişecek bireye; şahsiyette artırım Kadınlar baş tacımız, saygı görür her yerde! Eşitlik yasasıyla kadının bir adı var Anne baba çocuklar, saygınlığın şadı var Düzeyli bir toplumda, mutluluğun tadı var Kadınlar baş tacımız, saygı görür her yerde! Kadın hakları; insan haklarının esası Ayrımcılık yok artık, yürürlükte yasası Kadın yalnız değildir, kanunlar güvencesi Kadınlar baş tacımız, saygı görür her yerde! Hayatın her dalında kadındır onurumuz Aile içi düzen, yapısal gururumuz Birtek gün için değil, ömür boyu varımız Kadınlar baş tacımız, saygı görür her yerde!
287
Baba Başbuğumu Anlat Nasıl bakar idi o şahan gözler? Neler söyler idi o tatlı diller? Neye kızarken çatılırdı kaşlar? Baba bana son başbuğumu anlat.Anlat dağları titreten o sesi, Anlat karanlığı yaran güneşi, Tanıdıkça doyamıyom Türkeş'i, Baba bana başbuğumu anlat.Anlat nasıl uçtu bu fani yerden? Kartalmıydı, şahinmiydi giderken? Bozkurtların boynunu böyle büken, Baba bana başbuğumu anlat.Söyle gösterdiği yollara düşem, Gerekirse TURAN yolunda ölem, Bana anlat ki ecdadımı bilem, Baba bana son başbuğumu anlat.Kına yak elime hemde saçıma, Kurban et ülkü gelin yolune, Beni bekler kavuşayım başbuğa, Baba bana başbuğumu anlat.Kızıloğlu der ki; baba doymadım, Doya doya gür sesini duymadım, Ozan Arif söyledi ben ağladım, Baba bana başbuğumu anlat.
107
Eğitim Bir Sen Destanı Bin dokuz yüz doksan iki'den beri Haklının dik başı Eğitim Bir Sen. Sahipsiz değildir akarken teri, Ekmeği ve aşı Eğitim Bir Sen.Nerde şeytan varsa, orada taşçı; Zalime dur diyen orduda başçı. Hizmetli, öğretmen, müdür, şef, aşçı; Memurun gardaşı Eğitim Bir Sen.Artsın diye soframızın ekmeği, Özlük hakkım için verir emeği, Söke söke alır ek ödemeyi, Ek dersi, maaşı Eğitim Bir Sen.Yetimler için de, dullar için de, Bir eli Gazze'de, bir eli Çin'de. Resûlün izinde, ümmet evinde Duvarın bir taşı Eğitim Bir Sen.Zulümlerle bağrı korlananların, Kapısı vakitsiz zorlananların, İnancı yüzünden horlananların Bu yolda yoldaşı Eğitim Bir Sen.Her kıtada düşman bizi vururken, Cana kıyan eli Dünya korurken, Ayasofya zinciriyle dururken Samimî gözyaşı Eğitim Bir Sen.Fitneyi fesadı şişirenlerin, Ensemizde boza pişirenlerin, Kardeşi kardeşe düşürenlerin Tasası, telaşı Eğitim Bir Sen.O el ki; öpülür, put kırıyorsa; Bizim türkümüzü çağırıyorsa. Meydan meydan Hakk'ı haykırıyorsa Yiğidin kumaşı Eğitim Bir Sen. 10 Kasım 2014
149
Kanımızla çizdik biz bu vatan sınırını Canımızı dişimize takarak kazandık, Kanımızla çizdik biz bu vatan sınırını. Namus borcu diyerek vatan adını andık, Kanımızla çizdik biz bu vatan sınırını.Vatan için nice yiğitler ölüp gider, İnsan yaşadığı topraklara hizmet eder. Edirne'den tutun da Kars ilimize kadar, Kanımızla çizdik biz bu vatan sınırını.Vatan uğrune ne çileler ne dertler gördük? Milli mücadele sonunda zafere erdik. Kol bacak ile uğruna canımızı verdik, Kanımızla çizdik biz bu vatan sınırını.Anadolu için oluk oluk kanlar aktı, Mehmetçikler gelip bayrağı göndere dikti. Şerife Bacıgil kağnılarla mermi çekti, Kanımızla çizdik biz bu vatan sınırını.Yedi ceddi ile millet mücadele verdi, Yusuf şehit olanlara rahmet olsun derdi. Kimi babasını kimi yarini gönderdi, Kanımızla çizdik biz bu vatan sınırını.
116
Mavi Kayıklarla kayıkçılar Dalgıçlarla balıkçılar Bilirsin:ne ister,deniz! Kendini bu isteklerin: Yelkenlerin küreklerin Altına seriver, deniz! Balıkların,kandillerin Ne varsa olsun ellerin Bana mavini ver deniz! Arif Nihat Asya
27
.. & Siyahın Şansı Erkek siyahtı, Kadınsa beyaz Aşk kıpkırmızı Damladı yüreklerine Siyaha bir şey olmadı -yine- Kirleten aşk Lekelenen beyazdı ... Nasıl adalet-sizce(?) ... Oysa, Hazır (mıy) dı 'beyaz' Razı (mı) ydı finale Bilinir (mi) insanım Burası Türkiye..zannederdik ki.. Biz, Adalet-SİZ-DİNİZ; Emin olduk ki: Siz ADALET-'SİZ'-siniz 23.12.2009 00:30
49
Sensiz tadı yok yaşamanın Seninle kahvaltı güzel, sohbet güzel Seninle nefes almak rahat, gülmek güzel Seninle bırakmaya çalıştığım sigara bile özel Bugün anladım sensiz tadı olmadığınıSeninle yürümek çok keyifli Öğle yemekleri seninle zevkli İnan hayat seninle çok renkli Bugün anladım sensiz tadı olmadığınıEn sıkıntılı anlarımda stres seninle atılır Damak tadı yemekler, seninle yapılır Mahkum olsam, hapis bile senle yatılır Bugün anladım sensiz tadı olmadığınıSeninle kaçamak olsa da aşk bir başka Fırsat verseler de bu gönül senle demir alsa Ücra yerlerde kafam göğsüne yaslansa Bugün anladım sensiz tadı olmadığınıSenle bir ömür yaşamaya değer Hele senle tatil dünyalara bedel Yanarım, Hiç uğruna gidersem eğer Bugün anladım sensiz tadı olmadığını
107
Türkiyem Azgın ırmaklardan tozlu yollardan Uzak diyarlardan yaban ellerden Aşıp da gelmişim karlı dağlardan Sevdası sinemde benim Türkiye’mÇerkezi Lazıyla hep birden coşulur Yedi iklim bereketine şaşılır Çocuğu genci durmadan çalışır Alın teri kokar benim Türkiye’mEvliyalar diyarıdır İstanbul Bursa Gelip geçen yolcular durup da sorsa Gizemini tılsımını tarih anlatsa Dillere destandır benim Türkiye’mBir yanında Köroğlu bir yanında Şahin Bey Davlumbazlar vurulur hey be hey Yiğit dolu her bir yer peyderpey Serdarlar diyarı benim Türkiye’mMavlana’dan feyiz aldık Yunus’la yandık Gönül deryasına aşk ile kandık Hacı Bektaş dergahında ıslandık Aşıklar diyarı benim Türkiye’mZeybekler oynaşır Aydın Ege’de Horonlar tepilir Rize Artvin’de Çiftetelli çalar Avşar ilinde Kültür birliğidir benim Türkiye’mOluk oluk olup akar suları Dört yanın kaplamış yüce dağları İlkbaharda açar sümbül leylakları Doğası bir başka benim Türkiye’mTürkü olur söylenir hep dillerde Hüznü yaşar melul mahzun hallerde Ağlar da ağlatır bazı günlerde Kederiyle yaşar benim Türkiye’mYiğitlere ağıtlar yakılmadı mı Kundaktaki yavruya bakılmadı mı Öksüze yetime bakılmadı mı Dertleriyle yaşar benim Türkiye’mDoğudan Batıya seni söylerim Dost meclislerinde kelam dinlerim Huzur ve saadet Hakk’tan dilerim Duasıyla yaşar benim Türkiye’m
172
Acı Haykırış Sevgi akar içerden bir ırmak gibi Derin ve sessiz Acı verir,vurur yüreği titretir bir kamçı gibi. Gözyaşları anlamsızdırİçinde öyle yağmur yağar ki,sen bile anlamazsın acı acı Gözlerinde bir kıvılcım,seni yoran bir kuş gibi Uçarsın farkında olmadan aniden Bir sızı duyarsın aniden yüreğinde Öyle acı verir ki sen bile düşünemezsin Ağlarsın gece yarısı Ağlarsın hıçkırarak Haykırırsın sevgi sevgi diye Yüreğin kanar içerden Çünkü aşıksındır bilemezsin aniden O güçlü sevgiyi acıyla yaşamasını öğrenemezsin.
73
Gidiyor Vatanıma kem gözlerle bakanlar Talkım verip salkımları yutanlar Hayasızca Ataya dil uzatanlar Uyumayın vatan elden gidiyorUlus ayaklandı Çankaya suskun Bu millet uykuda nasıl uyusun Hünkar mı geliyor Allah korusun Uyumayın vatan elden gidiyorHer gün bir aydının beyninde kurşun Milleti hor görüp diyorlar susun Sana oy verenin elleri kopsun Uyumayın vatan elden gidiyorYüzüme bakarak söylüyor yalan Fişleniyor Ataya saygı duyan Firarda katiller Çankaya uyan Uyumayın vatan elden gidiyorTorba yasa bugün tartışılıyor İşçi memur bilmem neden susuyor Aydınlar nefretini bir bir kusuyor Uyumayın vatan elden gidiyorBen bu satırları karalıyorsam Haklıyım davamda hiç susmuyorsam Öldürün beni de eğer yobazsam Uyumayın vatan elden gidiyor
101