poes
stringlengths 103
153k
| poe_length
int64 21
20.9k
|
---|---|
A A Anıları HAYATIMIN GİZEMLİ ANLARI 7
HAYATIMIN GİZEMLİ ANLARI7Validemin 5.erkek çocuğuyum. Validem 4. erkek çocuğundan sonra kız çocuk istemiş ama bu kez de amaçlarına ulaşamamışlardı. Ama yakışıklı olduğum için bir nebze olsun ferahlamışlar, bana çocukken ölen büyük abimlerden birinin ismini vermişlerdi.
Ben aslında onun yerine yaşayacaktım. Benden önce ölen çocuk sayış bir değil ikiydi. Birinin adı Adem’di öbürünün adı bana verilen addı; yani İsmail. Ben onun yerine yaşayacaktım. Bebeklerden birini mamasını çok kuru yaptığı için yemek yerken öldüren annem bunu cahilliğine veriyordu.
Benim doğumum önemli olaylara sebebiyet vermişti. Anne karnında kente göçmüş, dayımın evinde misafirken dünyaya gözlerimi açmıştım. Babam kadrolu işe girmişti. Ardından ev yapma girişimin başlatmış, önce dedemin ahırının üstüne ufak bir ev yapmış, sonra da halamla sırt sırta bitişik iki katlı evini tamamlamıştı.
Küçük ahşap ev nohut oda bakla sofadan ibaretti. Kışın küçük bir odaya tıkışır, yazın bakla sofada otururduk. Beslenme yetersizliğinden verem olmuş, doktor en kıymetli yiyeceğinizden buna yedirin de gözünüz arkada kalmasın demiş. Babam da çok sevdiği ve yalnızca kendi yediği bal ve yağ karışımından bana yedirmiş, beni bilerek ya da bilmeyerek hayata döndürmüştü.
Artık beleş yaşıyordum. Beslenme yetersizliğimiz sürüyordu oysa. Fakirlikten et yüzü görmüyorduk. Kurbandan kurbana et yiyorduk. Turşu kavurması ve karalahana yemeğinden başka beslenme aracımız yoktu. Ekmeğimiz mısır unundan yapılıyordu. Annemin meşhur mıhlamasını yemek bir şanstı.
Dört erkek kardeştik. Ben kardeşimin salıncağını sallıyor kapı ile pencere arasına gerilmiş salıncağı biraz fazla sallayınca düşürüyordum. Ben de dik olan merdivenden aşağı düşüyor, kafamı gözümü yarıyordum sık sık. Böylece hızlıca sokağa çıkmış oluyordum. Hala bu olayların izini bıyık kısmımda taşıyorum. Bıyığımın darbeli yerinde kıl çıkmaması o günlerin hatırasıdır.
Çocukluğum çamurlu sokaklarda geçti. Sokağın içi su çukurlarıyla doluydu. Bu çukurlara bata çıka neşeli oyunlar oynardık. Okula gitmemiz netameli oluru. Çoğunlukla ayakkabılarımızın içi su dolu olurdu. Ayaklarımız vıcık vıcık olurdu. Sokağımızda elektrik ve su yoktu. Sokağın başında tek çeşmeden taşıma suyla idare ederdik. Çeşme başı su alanlarla dolup taşardı.
Her taraf yemyeşildi o zamanlar. Evlerden çok bahçelerimiz yer alırdı sokakta. Sokağımızın yakınlarında büyük bahçeler vardı. Hepsi ekilirdi. Çeşit çeşit meyve ağaçları vardı. Bu meyvelerden biz de yararlanırdık. Zaten o zamanlar pazar kurulmazdı ilde. Yahut biz öyle zannederdik. Çünkü bahçelerimizde her şey yetişirdi. Ah ne günlerdi onlar…
| 358 |
Belki Dostlar Anlar
şehrin gündüzü mermer gecesi toprak renginde
kerpetene kıstırılmış bir çivi gibi söktüm ihaneti
açlığın kokacak nefesi olmaz. boğazıma yapışmış
Satıcı'ların hayasını tekmeliyorum yaşamak adına
hiçbir okun hedefine varamadığı bu çağda
silinir erdemli bencilliklerde hayatın resmi
varlık boşluğu doldurursa düzelir mi dünya
yılanların korkusu kalmamış artık şimşekten
hesabını yalansız sürsün ortaya hısım akraba
gün olur kovulur berduş Satıcı'lar asil burçlarından
insan işidir şiir bazen onu hayat bile anlamaz
polis kayıtlarına geçer eve bir şişe süt götürdüğüm
tanrının evi bizim ebedi mezarımızdır
ölümdür yener elbet hepimizi ve kendini
ah...ne yazık bu dünyada beni sadece hayat anladı(!)
eksiğiz işte insan insandan büyük değil ki
toprağın sesi çoğalıyorken karakollarda
aynada tırnağını kemiriyor diyarbekir kedisi
saçlarım dağınık diye üzülme anne. bu dünyada
beni belki dilcambazı olmayan dostlar da anla
Bayram Balcı
Şiirli Çıkın Mart 2002
| 133 |
Rengarenk
Mavilere kardeş akmış yanaklarından
Siyahlar yerleşmişken ruhuna
Aramızda sarılar varken
Uzağız kırmızılara
Yeşil kere yakın yeşil kere uzakken
Mor kadar narin, lacivert kadar gururluyken ruhun
Ve aramızda sarılar varken alım
Uzağız kırmızılara
| 33 |
Aile
Aileler temelidir toplumun,
Bireyleri için huzur; aile!
Her dönem önemi kaçınmaz onun,
Derdin olduğunda hazır; aile! Hem huzurun, eğitimin kaynağı,
Bakınca yeşerir, bahçesi-bağı,
Sırtın yasladığın bir güven dağı,
İnsanları eder, vezir; aile! Eğitimin kökenini veriyor,
Merhem olup yaraları sarıyor,
Her ortamda iyiliği arıyor,
Kötülüğün kökün kazır; aile! İnsan için sevgi-şefkat yuvası,
Anlayana sanki yayla havası,
Huzuru sağlamak, asıl davası,
Kıymetin bilene nazır; aile! Dertli, bu durumu yaşadı, yazdı,
Birçok diyar gördü, çok diyar gezdi,
İnan söylediği yine de azdı,
Dara düştüğünde hızır; aile!
ERDEMLİ-22 Nisan 2015-Çarşamba
Cafer AKSAY
| 89 |
Ah Okul Yılları
Bir kitap bir defter, olurdu sende
Yaralı gönülse, kanardı bende
Okuldan içeri her girdiğinde
Şimdi diyorum ah okul yıllarıSokakta yürürken öyle bakardım
Oturduğun banka neler yazardım
Sanki kilitlenir açılamazdım
Şimdi diyorum ah okul yıllarıOkul denilince hiç dayanamam
Dönüp baktığımda soluk alamam
O yıllar ki gitti artık bulamam
Şimdi diyorum ah okul yılları
| 55 |
Karabıyıklı Baskını
Yollar dolambaçlı,
Kayalar heybetli,
Dereler çetin,
Ve dağdan
Ovaya inen vadiydi.
Düşman çetin,
Düşman adiydi…
Fakat, Karayılan metin,
Karayılan harbiydi.
Bu; tek Antepli’nin değil,
Bu; bir milletin harbiydi…
Bu;
Sadece bir “ hatt-ı müdafa” değil,
Aynı zamanda
“Sath-ı müdafa” idi…
Burası;
Maraş Ovaları’ndan,
Antep Dağları’na geçişin ağzıydı.
Milletin bağrındaki sızıydı.
İntikal ediyordu Frenk,
Buna tedbir gerek…
Havalar kar,
Vadiler dar,
Adileri sar,
Dom, dom, dom,
Tak, tak, tak… Davranma düşman,
Teslim ol,
Canını kurtarmaya bak…
Davranamadı düşman,
Şimdi hepsi pişman…
Kımıldayamadı kafir,
Artık onlar esir…
Esir sayısı tam Elli baştı,
Ganimet;
Toplar-tüfekler Antep’e ulaştı.
Mahvoldu düşman,
İt gibi pişman…
Ukala burunları indi.
Türk Milleti sevindi… 24 Mayıs 2008 Ct. 00:24
Kocasinan/Bahçelievler/İst.
| 113 |
Yeni Yıl
Dallardan dökülen yaprak misali;
Süzüldü takvimden son sayfalarda.
kos koca bir yılın solan hayali;
Sessizce yer aldı hatıralarda...Habersiz kayboldu günleri bir bir;
Ne veda ettik ne kadrin bildik.
Yaşam kavgasına olduk esir;
Kosa koca bir yılı yedik bitirdik...Gözler çevrildi yep yeni yıla;
En güzel dilekler dua dillerde;
Hatalar yüklendi eskiyen yıla;
Sevgiler katlandı tüm gönüllerde...Yep yeni ümitler gül gül açıldı;
Bu yeni takvimin ilk sayfasında...
Sevimsiz sözlerden kinden kaçıldı;
2009'un ilk safhasında...Yılbaşı şenliği sardı da bizi;
Unuttuk bir anda derdi kederi.
Sorunlar dursada hep dizi dizi;
Umuda başladı gönül seferi...
| 92 |
Kahve
Herhangi bir neden belirtmeden sen uzunca uyurken,çekip gideceğim.bilirsin hiç veda etmem edemem.edebilseydim gece yapmazdım bunu.ben bir gece ansızın çekip gideceğim.ve muhtemelen veda etmeyeceğim(ve sana birkaç kelime:sana veda edebilen insanları çok sevme,onlar geceleri değil gündüzleri giderler,vedalarıyla..) kendini bok gibi hissedeceksin,herneyse.üzüleceksin normal olarak.ben senin üzüleceğini bildiğim için daha çok üzüleceğim ama belli etmeyeceğim.bilirsin çok iyi beceririm.
Öyle olmuş gibi yapmayı….
Sen küfürler edeceksin arkamdan.
Ve taşkalpli diyeceksin bana.telefon edeceksin,elinde sigaran olacak tahminen.
Terbiyeni aşmadan hesap soracaksın bana.hiçbir cevabım olmayacak,savunulacak bir yanım yok.ne çok paramparça olmuşum.ben kendime gelmeden sana koştum.yolda kendimi düşürdüm.
Bu kara düşen saç teline benzemiyor.. Bulamıyorum
Biliyorum … gülmeyeceksinde
Gülmek artık sağlıksız ve uzağında kalacak..
Tavşan şapkadan çıkacak; bu oyunun ikinci oynanmayacak.
Bir gün karşılaşacağız.hiçbir şey olmamış gibi davranacağız; ..
Kahve sözümüz vardı.. 17 den kalan..
40 yıl hatrına değil bir saatlik isteyeceksin.
Biliyorum, çok özleyeceksin.
Dışarıda kahve içmediğimi bildiğinden ısrar edemeyeceksin.
Bende (öyle umuyorum) o gece olduğum gibi olmayacak içim
Muhtemelen berbat bi haldeyim.
Gözlerimin etrafında mor halkalar..
Etrafımızda veda halkaları olacak.
Ben pişman olucam sen düşman..
Bunuda gizliycem; küfür edicem tabi durur muyum?
Ama bu sefer kendime diycem.
Çok hak ettim.
Gözlerine ilk ve son kez bakıcam.
Ölürüm belki bu gün..
Çok istiycem.. ama yinede belli etmiycem.
Biliyorum..
Bok gibi hissedicem.
Ama; kahvenin sözünü bile etmiycem.
| 209 |
Yazılar EN BÜYÜK MESELEMİZ
EN BÜYÜK MESELEMİZÜlkenin Geleceği ve Gençlik için Yapılması GerekenlerArkadaşlarla konuşuyoruz. Büyükşehir Belediye başkanının kardeşi de orada.Eski bir genel müdür. Gençlik elden gidiyor. Evet. Zenginleşme ile birlikte dünyevileşme ve sekülerleşme aldı başını gidiyor.
Geçen hafta iki belediye başkanını da ziyaret ettik. Her iki ziyarette de daha önceleri yapmadığım bir şey yaptım. Gençlik üzerine düşüncelerimi söyledim. Bu konunun düşünülmesini gençlerin kötü gidişten kurtarılması için gençlik merkezlerinin daha kapsamlı ele alınması gerektiği, gençliğin enerjisini doğru yolda sarf edebilmesini, arta kalan zamanlarında aynı mekan ve ortam içinde kültüre ve sanata yöneltilmesini, bu çalışmada belediyelerin sivil toplum merkezleriyle el ele vermesi gerektiğini aktardım.
Bu gençlik merkezlerinin spor artı satranç ve dama gibi zeka oyunlarını barındıran salonları yanında, okuma salonları, seminer ve tartışma salon ve ortamları olmalı, aynı ortamda ibadet mekanlarının bulunması ayrıca konferans salonları bulunmalı, buralarda periyodik okuma çalışmaları seminer ve konferans faaliyetleri, tartışma, bilgi ve kültür yarışmaları, sanat eğitimi verebilecek ortamların oluşturularak gençlerin yeteneklilerinin sanata yöneltilmesi gerektiğini kısaca anlattım.
Ayrıca bu merkezlerin okullarda eksik bırakılan eğitimlerin tamamlanması ve desteklenmesi amacıyla gönüllü eğitim çalışmalarının yapılması sağlanmalıdır. Ancak bu tür faaliyetlerdir ki gençliği bu gün düştüğü başıboşluk, cafe ve avm ortamlarından biraz olsun alacak, facebook ve tweet kültüründen kurtarabilecek onların kötü alışkanlıklardan kurtulmasını sağlayacak, kendine güvenen, düşünebilen zamanını iyi kullanabilen, içinde bulunduğu cemiyet için yararlı bireyler haline getirilebilecektir.
Ülke çapında güzel bir planlamayla büyük çalışmaya ihtiyaç var. Gerek gönüllü kültür teşekkülleri gerek devlet kurumları ve hükümet, gerekse belediyeler bu konuda çalışmalar yapmalı, bu konuda acil tedbirler ele alınmalıdır. Kayıp bir gençlik istemiyorsak y ve z kuşaklarının yıkıcı etkisini azaltmak, asımın nesline kapı açmak zorundayız. Bu da ancak bu kurumların işbirliğiyle olacaktır. Aksi halde benmerkezci, bencil egoist ve hedonist bir nesille karşılacağız ve bu nesil ülkenin geleceğini tehdit eden unsur olarak karşımıza çıkacaktır. Hiçbir değer eğitimi, almamış, kitap okumayı değil herhangi bir dergi ve hatta gazete kültürüne bile sahip olmayan, elinde telefonu ünlü harfleri yok sayıcı mesajlarla gününü gün eden, hayatı kafe, AVM, ve sinema çevresinde geçen bu gençlik, ne anne baba tanımakta, ne büyük ve yaşlı tanımakta, ne saygı ve sevgi bilmekte, ne mukaddes bilmektedir. Ne ezan, ne namaz bilecek, ne cami ne mescid tanıyacak, ne kutsal kitabı bilecek, ne kutsala ve inançları saygı gösterecek. Tek bildiği yemek içmek ve eğlenmek olacak. Bu neslin ülkenin geleceğini felakete götürmesi muhakkaktır.
Eğer yakın ve uzak gelecekte yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmek istemiyorsak, evimiz, sokağımızı ve mahallemizi yeniden dizayn etmeli, gençliğimizi iyi, güzel ve doğruya yöneltecek kurum ve kuruluşlarımızı en yakın zamanda büyük bir özen ve ciddi bir planlamayla oluşturmak zorundayız. Bu en acil işimiz, vicdani ve vatani borcumuzdur. Bir var olma sorunudur. Varlık yokluk kavgasıdır. Bu kavgada en büyük düşmanımız geçip giden zamandır. Her şey geriye gelebilir ama geçen zamanı geri getirmek kolay olmayacaktır.
Ben bu gençlik kültür merkezlerini yabancı devletlerin kültür merkezleri ve belediyelerin kurduğu çoğu spora dayalı tek yönlü gençlik kültür merkezlerinden farklı düşünüyorum. Bu hareket gönüllü kültür teşekküllerinin eliyle yapılmalı ancak belediyeler tarafından finanse edilmelidir. Öncelikle bu hizmetlerin yapılacağı bir gönüllü kültür sarayı inşa edilmeli, bu karmaşık yapı içinde bölgenin sivil toplum kuruluşları bulunmalıdır. Ayrıca yukarda bahsettiğim gençliğin her türlü aktivitesinin sağlanacağı ortak mekanlar olmalıdır.
Yönetimi belediyelerce sağlanacak bu kurumun kültürel ve sanatsal aktiviteleri sivil toplum kuruluşlarınca sağlanmalıdır.
Evet, böyle hayati kurumlarım oluşturulması acaba kapitalizmin mabetleri olan AVM’lerin mantar gibi bir biri ardınca ortaya çıkmasından daha mı az önemlidir.
Haydi, bakalım kendini sorumlu hissedenler, halk için, millet için bir şeyler yapma mevkiinde olanlar ve bu alanda bir şeyler yapmaya niyetlenmiş gönüllüler işin bir yerinden başlayalım.
| 575 |
O Aile
Baba, kuvvetli,
Ana, iffetli,
Çocuk, itaatli,
Dede, adaletli,
Nene, şefkatli,
Torun, saf niyetli,
Tüm aile fertleri;
İnançlı, ibadetli,
Dürüst ve gayretliyse,
O aile ilerler her daim.
| 28 |
Pamukkale!
PAMUKKALE+
Allah vermiş sana eşsiz güzellik,
Dünyada,hayranın çok, Pamukkale,
Suların kaynıyor, cilde güzellik,
Dünyada, hayranın çok, Pamukkale. Tarihin izleri sende yaşıyor,
Kimler geldi geçti, akıl şaşıyor,
Travertenlerden, sular akıyor,
Dünyada, hayranın, çok Pamukkale.
Fuat GÜRSOY.AYDIN.19.05.2013
| 36 |
Senin İçin
Her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni, yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin, gelişigüzel bir nesne, bir iskemle gibi, yazla birlikte biten kısa bir tatil, çekmecede bir kart gibi bırakıp gittin...” -L.Aragon- Senin için yaz, hep aynı bulutlarla geliyor. Gönlüne sokulan yeşiller sararıyor ve yazgısı iklimlerin hep daracık pencerende kalıyor... Senin için şu upuzun sokaklardaki daracık bahçelerde kısacık güller oturuyor; sahillerde takalar, şehirlerde kışkırtıcı sevinçler dolaşıyor... senin için yalnızlık, kalbine kırbacıyla giriyor eski güftelerin sözleri birden ayaklanıyor... Senin için odalar, sofalar utanıyor; o saat bulvarlara serseri yağmurlar yağıyor… Yağıyor… Sen eskiyen bedenini kederle ovuşturuyorsun; sen şehrin dinmez uğultusunda geceye şarkılar söylüyorsun... Senin için yoksul ve mahcup evlerde fokurdayan demliklerin buğusu gözlerine düşüyor; anılar defter sayfalarında kurutulmuş çiçekler gibi susuyor… Susuyor! Senin için terk edilmiş bir adam şimdi şiirler yazıyor; göğsünde yerin bomboş duruyor… /Herkes seçti adamını ey kadın Herkes sana bıraktı yalnızlığını! / Senin için sensiz her günümü bir yüzyılla saydım, yeni bir yangına milat var artık; düştü tetiği yüreğimin yığıldım kaldım...
| 169 |
D i l e n d i r m e
El bebek, gül bebek büyütmelisin,
Elinden tutarak yürütmelisin,
Her türlü konuda eğitmelisin,
Çocuğu okutun dilendirmeyin.Çok hane arıyor böyle yavruyu,
Kültürü benimset yapın vurguyu,
Zamanında alsın tatlı uykuyu,
Çocuğu okutun dilendirmeyin.Sovukta,sıcakta rezil olmasın,
Minnacık gözlere yaşlar dolmasın,
Kimse evladını dışa salmasın,
Çocuğu okutun dilendirmeyin.Uçkura sahip çık aşırı gitme,
Sokağa atıpta perişan etme,
Tertemiz yaşatın pisliğe itme,
Çocuğu okutun dilendirmeyin.Türk'e yakışmıyor nekadar ayıp,
Kazadan,beladan oluyor kayıp,
Zeki'yi üzmeyin canına kıyıp,
Çocuğu okutun dilendirmeyin.12-1-2010
| 81 |
Atatürk ve Annesi
Atatürk'ün annesi Ali Rıza Bey'in eşiydi,
Sevilerle gülermiş pırıl pırıl o gözleri,
Pembe aşı boyalı onu iki katlı bir evde,
Bu dünyaya getirmiş binsekizyüzseksenbirde.Ruhu yüce bir yürek adı Zübeyde Ana,
Saygıdeğer bir evlat getirmiştir dünyaya.
Böyle aslan bir yürek getiren bu anaya,
Minnettar olmalıyız el açmalı semaya.Saçı altın sarısı gözleri gökmavisi,
Selanikte gün doğmuş vardı vatan sevgisi,
Düşmanların elinde kalmamalıydı vatan,
Göğsünü siper etti asker yürekli Atam! Mustafa konmuş onun şanlı şerefli adı,
Sonradan öğretmeni Kemal ismiyle andı.
Atatürk olmuş sonra bu vatan kurtaran önder,
Saygıyla ansın onu semaya açık eller! Vatan sevgilisisin sen Vatan minnettar sana,
Gençliğe emanet edip göz kapattın dünyaya.
Bindokuzyüzotuzsekizde Vatan yasa boğuldu,
Türkiye değil sadece tüm dünya ağlıyordu.İlerici görüşü düşmanları dost etti,
Deniz gözlü Ata'ya borçluyuz CUMHURİYET'i
Vatan'a sahip olup biz layık olmalıyız,
Onun vatan aşkını her an yaşatmalıyız!
| 137 |
Düşen
Ben evimdeyim bu gece sıcak koltuğumda,
Koltuğundaydı gece hareketli yolculukta,
Sonsuzlukta bir bakış kaldı,arkalarda,
Yamaçlarda bir virane kaldı,yapayalnızlıktaDüşen beyaz kanatlı,beyaz dev,demirden
Ah bilmezmisin canımız narin etten.
Mahvettin,ne gece kaldı ne koltuk
İbret olsun böyle acı,bu yolculuk.
| 37 |
Yalnızlık gece Gibi
Yalnızlık gece GibiGecedeyim
Gönül dostları arıyor
Bu yalnızlık geceden karanlık Dost dost diye belde belde dolaştım
En zalim düşmanımla savaştım...Neden
Yalnızım mavi göğün altında
Yalnızım en mavi rüyalarımda...Yalnızlık kurtulamadığım bir gece
Yalnızlık yağdı üstüme gece gibi...
Dostlar neredesiniz...
Ya sen yar dediğim neredesin
Bu dünyanın karanlık ıssızlığında bırakma beni
| 52 |
Marslı
Öyle bir yere geldim ki;
Bazen kendimi mars' tan gelmiş saydım.
Ne müzik zevkimi paylaşanı,
Ne konuştuğum dilden anlayanı,
Ne düşüncelerimle uyanı buldum.
Kendimi mars' tan gelmiş buldumBir pasadoble bilen,
Kırk elin yabancısına, Kırk yıllık dostum gibi sarıldım.
Ben mi, çok mu ileri gittim, yoksa çok gerilerde mi kaldım
öyle oldum ki,Bazen kendimi, mars' tan gelmiş saydım
| 58 |
EY Yalnızlık, Yurdum yuvam yalnızlık, Vahşi gurbetteki yalnızlık
EY YALNIZLIK! YURDUM YUVAM YALNIZLIK
VAHŞİ GURBETEKİ YALNIZLIK...
Ey gurbet O kadar uzun ve vahşi yaşadım ki senle
GÖZYAŞLARIMLA DÖNMEK MÜMKÜN DEĞİLDİ SANAEy yurdum! .Şimdi beni bir ana gibi parmaklarınla korkut; bir ana gibi bana gülümse..
Ve deki bir zamanlar bir kasırga gibi benden uzaklaşan kimdiEY temiz berrak gök, ey ışık uçurumu sen beni kuşattıkça ben sana geliyorum.Ey yalnızlık,yalnızlık benim asalet-imdir ey üstümdeki mahcup parlak gök! ,Ey güneş doğmadan önceki bahtiyarlığım ey temiz ve içten bakışlı ben.....
Gündüz oluyor onun için gel bir yalnız birleşelimEy yalnızlık yurdum gibi yalnızlık,sesin bana ne mutlu ne içten sesleniyor... Ey etrafımdaki mutlu sessizlik ey huzur veren yağmur ey temiz kokular her sessizliğin ve sakinliğin ne temiz nefes alışı var sessizlik beni ne temiz ne umutlu dinliyor...
EY yalnızlığım Kendi kalbine baktığın zaman orada kötü bir şey görmezsen, ürkülecek ve korkacak ne vardır?
| 146 |
Ne Farkeder...
Şimdi, seviyorum Gül desen, ne farkeder,
Kader diyerek çok sevdiğin seni terkeder,
Binlerce şiir yazmışsın hepsi acı ve keder,
Şimdi, seviyorum Gül desen, ne farkeder,
Kader diyerek çok sevdiğin seni terkeder...
| 33 |
Yetiniyorum
YETİNİYORUMBilmem bu kaçıncı güneşin sensiz doğuşu
Bende hasretin diz boyu
İler tutar yanım kalmamış
Yine ben özleminle yetiniyorum
Sancılı bir ırmağım yalnızlığa doğru akan
Yolum düşmüş sensizliğin ortasına
Sevdaya dair hiçbir şey söylenmemiş daha
Yokluğunun uçurumunda düşlerimle yetiniyorum. 02.08.2001
www.akdeniz.orgfree.com
| 41 |
Biz Ölü Evinde Top Konuşuruz
Taze meftalara çok saygılıyız
Biz ölü evinde top konuşuruz
Takım küme düşer çok kaygılıyız
Biz ölü evinde top kunuşuruzBu gün kaç derece suyu denizin
Çıkarmamız gerek tadını yazın
Minareden ezan okur müezzin
Biz ölü evinde top konuşuruzVaziyetten halden haberimiz yok
Ağzımız var dilden haberimiz yok
Yediğimiz golden haberimiz yok
Biz ölü evinde top konuşuruzRüzgâr yarışamaz hızımız ile
Torun damat gelin kızımız ile
Dua dan bi haber ağzımız ile
Biz ölü evinde top konuşuruzFutbol olsun uça uça gideriz
Cemaatten kaça kaça gideriz
Cenaze kalkmadan maça gideriz
Biz ölü evinde top konuşuruzGeçinir gideriz hep acı tatlı
İşimiz zahmetli çok meşaggatli
Sahi hangi takımlıydı rahmetli
Biz ölü evinde top konuşuruzSustururuz selam verip gireni
Tanımayız bile hatır soranı
İmam kabristanda okur kur’anı
Biz ölü evinde top konuşuruzBu yara çok azdı bir saran gelsin
Alevin içinde kar gören gelsin
Böyle insanlığa yazıklar olsun
Biz ölü evinde top kunuşuruzVurdu garip ŞENER taşını yine
Hakemin düdüğü rakip leyhine
İşte durum böyle aliye nine
Biz ölü evinde top konuşuruzAhmet ŞENER 18 MAYIS 2009
| 170 |
Türkiyemi Sevenler
Vatan uğruna baş koyanlara
Barıştan yana kucak açanlara
Kardeş olup, kardeşçe yaşayanlara
Selam olsun Türkiye mi sevenlereBirlik, beraberlik sağlayanlara
Vatan için gönül koyanlara
Milletini özü gibi sayanlara
Selam olsun Türkiye mi sevenlereVatan, millet bir olanlara
Hakkı, hukuku üstün tutanlara
Şanlı bayrağımı sahip çıkanlara
Selam olsun Türkiye mi sevenlere
| 50 |
Eleni
eldivenleri ertele, ellerin kar görsün
korkma buralarda ısırgan büyümez şubat ortası
şimdi n'oluyor sen gidiyorsun, yoksun, seni eksiksemeyi
bırakıyorum bir kenara
ellerini bıraktığımı sanma söyle hangi gün bıraktım
seni sevmeyi bıraktım mı bir köpek gibi ölürüm çünkü
çöp kutularının dibinde gelincik arayan toza bulalı
bir köpek gibi
ardından yalnızlık vurdu başıma bir Rum güzeliyle yattım
uçurumu sarışın, manastırı sarışın, adı Eleni
Eleni büyük bir rakı gibi, içtin mi şaşırtıyor
Eleni Kızkulesi
Eleni kiralık katil
Eleni çalar saat
sonra yok daha neler Eleni
yapma Eleni yeter
yeter dedim Eleni görmüyor musun şiir yazıyorum
ne zaman geldin sen ayak seslerini duymadım
istersen git odalara bir bak sana alışsınlar
dünya hali bu
ucunda kalmak da var bir gün tek başına
tek başına Eleni
çoğulluğu kim bombardıman etti
kim Eleni
| 127 |
Gül Yüzlüm
Bilsen nasıl özledim, gül kokulu yüzünü
Ruhum yollara düştü, seni arar gül yüzlüm
Şiirlere gizledim, sana olan hüznümü
Yüreğime kor düştü, sen gel bari gül yüzlüm Tarumar oldu kalpler, bizi terk edişinle
Zaman geri dönmüyor, sen dön bari gül yüzlüm
Kulağımız çınlıyor, ümmetim deyişinle
Kimse şefkat etmiyor, sen et bari gül yüzlüm Gülistan olan çöller, hasretinden kurudu
Pınarların yerine, sen ak bari gül yüzlüm
Darıldı bize göller, kuru bir vadi oldu
Yağmurların yerine, sen yağ bari gül yüzlüm
| 80 |
Bilesin
Gülen gözler hayat verdi sevdim bir zaman
Sevindirdi sevdi beni sandım bir zaman
Aşkın ile öldüm öldüğüm zaman
Öldüğüm gün sevindin mi bayram mı ettinBayram ettin kınalansın ellerin
Bal akardı bir zamanlar dillerin
Sinesinde yaralara Yener'in
Merhem değil hamçer oldun bilesinBir bakışın bir ceylanı yaralar gibi
Mecnun'un Leyla'yı sevdiği gibi
Kara sevdâya düşenin yandığı gibi
Yandığımı gördüğün gün bayram mı ettinBayram ettin kınalansın ellerin
Bal akardı bir zamanlar dillerin
Sinesinde yaralara Yener'in
Merhem değil hamçer oldun bilesin
| 78 |
Bollukta gemiyi herkes yüzdürür
Gençliğin kıymetin şimdi bilemen
Siyah saça kır düşünce anlarsın
Keçi cılgasının asvalt olduğun
Yüce dağa kar düşünce anlarsın İkiyi bir etmek aşkın kökeni
Bilmelisin aşka tohum ekeni
Şimdi hesap etmen gülü dikeni
Bülbül güle zar düşünce anlarsınTürküler söyleyip dinlettiğimi
Vurup sarı teli inlettiğimi
Beni kimin drtli söylettiğini
Yüreğine har düşünce anlarsınBorani yoksulluk seni üzdürür
Ömür boyu boynu bükük gezdirir
Bollukta gemiyi herkes yüzdürür
Deryalara yar düşünce anlarsın
| 71 |
Yüzük Meselesi 2
öptüm dudaklarından sigaramın filtresini, o zamanlar filtreler ve izmaritler anlamlı ve birbirlerine sevdalı, şarkılar rakılıydı, sofra bezi güncel olmayan gazetelerden olurdu, hep kadehin altıda denk gelen güzel bir kadın fotoğrafı vardı, ve genelde yemek yenen tabakların kenarlarına tokluğun külleri bırakılırdı, insanlar bu kadar yalan söylemez, verilen sözler yerlerinde sabit dururdu, çocukken bende yalan söylemezdim, şimdi yalan söylenmesi gereken bir zamana aitim, o yüzden toplumun içine dışlıyorum kendimi, benim çocukluğuma denk gelir o zamanlar sarhoşum ama net bir şekilde hatırlıyorum, sigaramın filtresine asılıyorum, bebekken gece ağlayarak uyanıp emdiğim anne memesi gibi, he bir de, yüzük meselesi var... aman neyse yahu ben bunları konuşmak için artık çok yaşlıyım... it oğlu it!
| 112 |
SON KUŞLAR
Orada: anıların içinde ama boşlukta, yalın
ve keskin unutkanlıkta; nazlı küçük anılar:
Özenle sakladığım kalbimi serçelere anlatıyorum.
Son kuşlar, Sait Faik; Konstantin rüzgârın içinde
insanı sevmek yavan aşk geçersiz
sevişmeler bir okyanus dumanı
gecenin dişleri parlayan bu yalanlar.
Kalbim artık unut kendini, uçurumlardan öğrendiklerin
yeter, hep hüznü bağışladın kendine, kana gömüldün
toprağa söyle bunu, ölüm de yazsın ama.
Bir palyaço birikip dursun içinizde
düşlerinizde yel değirmenleri, hep uzakta kırık bir gülüş
Cervantes ağlayarak anlatıyor bunu da.
Yeraltının korkusu içinde kentler, ten tene düşman
sığınaktasın, ihanet hep yanı başında. Ayrılık hiç yaşlanmadı
bir cam kırıldı daima, dil dile değmedi
bir şiir bitmedi hiç.
Hepimizi ancak bir kadın açıklayabilir. Kimse bilmez
bir albatrosun onlarda boğulduğunu. Anlatırsanız,
söz kamaşır, suya bakar bir çocuk olursunuz.
Dize, Aralık 2004
| 126 |
Her Ne Halde İsem Bilir Dost Beni
Aşıkını bu menzile erdiren
Her ne halde isem bilir dost beni
Bir noktada bin bir hikmet gördüren
Her ne halde isem bilir dost beniÇekip katarını yola gelene
Canım kurban olsun halden bilene
Şu gönlüm yar olmaz yüze gülene
Her ne halde isem bilir dost beniMümin olan muhabbeti hal eyler
Özünü alemde türap yol eyler
Nadan olan ismimizi pul eyler
Her ne halde isem bilir dost beniKerem eyle kurtar ulu yaradan
Ayırma bizleri cemden sıradan
Cahil olan seçmez akı karadan
Her ne halde isem bilir dost beniDaimi eriştim seyran çağıma
Kumru dudu konar dal budağıma
Ben bağban olmuşum kendi bağıma
Her ne halde isem bilir dost beni.
| 113 |
Sevgi
Sevgi ;
Yeryüzünün derunî genişliğinde
emerek ayışığını,ardına bakmadan
göklerden salınan kehkeşan döşeli görklü yollarda
bazen deli taylarla,
bazen de yolcusu olmayan yollarda
tepelerde bayırlarda,
bazen dalkılıçların yaptığı soylu cenklerde
yürek yüreğe hücuma geçebilmektir sevgi...
Bir tür uçmağı yaşamaktır .
Bazen ; Semânın üçüncü katında atların toynak seslerini duyabilmektir.
Bazen ; Sabahı beklemeden tepeden tırnağa vuran yürekle apak tayların doğumunu seyretmektir .
Sevgi ; Ayın öptüğü ışıktır.
Ufukların büyülü boşluğundan
aynasına aşkın ışığını yansıtan ,
zerâfetin yıldızı ; Zühre'ye uzanıp,
sevmenin sırrına erebilmektir sevgi ...Hâ Çoban, hâ Zühre, hâ Venüs, hâ Çolpan
Maharet ,zifiri karanlığı aydınlatan şavkı görebilmektir sevgi ...
Maharet, yürek titredikçe visali kucaklayan o hâli hissedebilmektir.Maharet,gece ile şafak arasında gecenin gözlerinden menevişleri derebilmektir sevgi ...
Ve uyumak
Ve bir dua
Ve bin şükürdür sevgi
Ve bir sevgi gününe daha uyanabilmektir SEVGİ...
| 133 |
Yalnızlık
İçimde kanattığım çaresiz derdim dinler
Beni bana anlatır bana benzer yalnızlık
Katıp tozu dumana hazanda hüzün eser
Beni bana anlatır bana benzer yalnızlıkSır olur hatıralar geçmiş günler aranır
Hasretin yollarıma zulüm olur dolanır
Gece ermez sabaha kadeh dolar boşalır
Beni bana anlatır bana benzer yalnızlıkPaylaşmam hiç kimseyle can evimde yangını
Mecnun da yaşamadı yaşadığım vurgunu
Yaşlı bir çınar gibi keder elem yorgunu
Beni bana anlatır bana benzer yalnızlıkKırık dökük bir kalpte gizlediğim düşlerim
Çözülmez bir bilmece pas tutmuş ümitlerim
Gider neşem sevincim ufka dalar gözlerim
Beni bana anlatır bana benzer yalnızlık
| 92 |
TEN KARIŞIYOR AYNAYA
masa savaş alanı
kınından çekilmiş acı, damarının üstünde
sırttan damlayan ışık, ten aynada
anahtarı çevirdi, açılmadı
ihtimal su da yanar
ayak diretse de sessizliği
dur şimdi
soyunsun takvim yaprağını, o duvar henüz bakir
kan sıkıyor namlusu
yüzün... boynuna asılı
git
depremde sevişen kalem
yalan şiire mühür
buzdan sıcak iklimin
ayakların pranga, ayakların kaçmak
kapı açık
o elmanın iki yarısı da zehir
gülümse
dört yanında cinnetine akıyor nehir
Ünlem Dergisi Mart-Nisan Sayısı 2006
| 75 |
Cehennem'de Ağlarken Gülebilmek.!
Yıl 1999,aylardan Ağustos,bu gece izinimin üçüncü,canlı canlı yaşadığımız depremin ise ikinci gecesi.. ! İşim dolayısı ile dört yıl gibi hayli uzun bir aradan sonra izin için geldiğim Adapazarı’nda, şehir stadının arkasındaki evimizin hemen ilerisinde,biraderimle beraber çimenler üzerine iğreti olarak alel acele kurduğumuz barakanın yanıbaşında arbanın içerisindeyiz..
Ve biz an itibarıyla tek iletişim aracımız olan arabanın radyosundan deprem sonrası gelişmeleri pür dikkat ve korkuyla dinliyoruz..!
Bizler yaşıyor olmakla, ölmüş olmak arasında karar vermekte bocalayan,genelde beyinleri dumura uğramış,şoklar içindeki cadde sakinleriyiz.Allah’a şükürler olsunki,kısacık şirin sokağımızda yıkılan bir ev yok,tüm cadde sakinleri blokların önünde ki boşluklara kimi çadır kurmuş,kimi bizim yaptığımız gibi baraka yapmış,uykusuz, korku ve telaş içinde öylece bekleşiyoruz..!
Depremin olduğu neredeyse 24 saat oluyor,artcılar 4.5-5 şiddetinde aralıksız devam ediyor,hepimiz beşiklerdeki çocuklar gibi sallanıyoruz.Bastığımız toprak sanki ayağımızın altından devamlı kayıyor,boş gözlerle bir birimize bakıp,beynimiz ise; karamsarlık içinde uçsuz bucaksız bir boşluğun derinliklerinde öylece başı boş dolaşıyor..!
Binlerce yıkıntının olduğu,molozlar arasından iniltilerin, yardım isteyen feryadların yükseldiği böyle bir Cehennem ortamında hala yaşıyor olsak ta,yine de buradan sağ salim çıkabileceğimize hiç birimiz inanamıyoruz.Arşiv filmlerini seyrettiğim 2’nci dünya harbinde bile böylesine harap olmuş yıkıntılar içinde bir şehir ortamı görmemiştim..!
Haber aralarında anonslar yapılıyor,insanlar sakin ve soğuk kanlı olmaya davet ediliyor..Kimsenin kulaktan dolma rivayetlere kulak asmamasını,gerçek bilgilerin yetkili ağızlardan radyo ve Tv. aracılığıyla verileceği ısrarla sık sık tekrarlanıyor.. Haberden biraz önce çarşıdan gelen yan komşu,şehir merkezinde insanların çok büyük telaş içinde hareket halinde olduğunu,herkes karanlığa,yolların kapalı,köprülerin yıkık olduğuna aldırmadan tarla yollarından şehir dışına,yüksek yerlere doğru kaçtıklarını,sebep olarakta "Yuvacık" barajının duvarlarının çatladığını,yıkılmak üzere olduğunu,Sakarya nehrinin de sularının 1,5 metre yüksekliğe ulaştığını,böyle giderse şehir sular altında kalacağını herkesin boğlacağını söyledi..! Arka koltkta oturan biraderim,"Abi,senin bana çok hakkın geçti,hakkını helal et,biz nasıl olsa buradan sağ çıkamıyacağız" demesi,ister istemez benimde moralimi sıfıra indirdi..
Ben ailenin büyüğü olarak; bu çıkmazdan nasıl kurtuluruz’un hesaplarını yaparken,barakanın kapısında duran annemin sesini duydum..Koşup yanına gittiğimde "oğlum,
bana yardım ette şu çalılıkların arkasına gidelim ihtiyacım var "dedi.Zor yürüdüğü için koluna girip dediği yere kadar götürdükten sonra, "telaştan unuttum, barakanın girişinde kenarda şişelerde su var kapta birini getiriver" dedi.dediğini yapıp,gözüme çarpan ilk şişeyi alıp götürüp verdim.. Biraz uzaklaşıp beklemeye koyuldum.Aradan fazla bir zaman geçmemiştiki annemin canhıraş bir şekilde sinirli sinirli konuşmasını duydum.Biraz yaklaşıp telaşla "n’oldu anne birşeymi oldu" diye sorduğumda"Hay senin canın çıkmasın emi oğlum, su diye bana zeytin yağı şişesi vermişsin,battı battı her yanım..!"diye feryat etmesiyle,ben gülme krızine tutulup,çalılıkların içine yattım.Annem hem temizlenmeye uğraşıyor,hem gülüyor,hem de bana saydırıyor..
Bu beklenmedik komik olay yüzünden istemiyerek biz gülme kırızine tutulurken,yüz metre ötemizdeki bir çadırda ağıtlar,ağlamalar gecenin sessizliğini yırtıyordu adeta..Onbinlerce cenaze soğutuculu tır dorselerinde bekletilirken,Allah’ın lutfuyla birkaç dakikalık ta olsa gülebilmiştik ..
Bunun adı herhalde "Cehennem de gülebilmek"yada "ağlarken gülebilmek" olmalıydı..!Aradan dört uykusuz gün ve gece geçmiştiki yıkıntılar arasında henüz kaldırılmayan cenazeler yüzünden,en hafif esintide bile dayanılmaz ağır bir koku sarıyordu her yanı.Beşinci günde komşularımızla vedalaştıktan sonra,bizde tarla yollarından,çeşitli zorluklar atlataraktan karadeniz sahil yoluna çıkıp Akçakoca üzerinden,baba memleketimize, Ankara’ya gittik...(Ben Berlin’e döndükten bir hafta sonra,4.5 şiddetinde orda da deprem olmuş..!)Aslında Cehennem’de yaşadığımız o beş gün, ömrümüzden enaz on yılımızı alıp götürmüştü bile..!
| 496 |
Terk edin Yurdumu
adı türk ruhu ermeni,
parayı bizden alır ruhu kominist
yüzümüze güler namus kirletir
namusu olmayan şerefsiz bunlar, yurdumun en güzel yerlerinde
gündüz saraylarda, gece barlarda
boynu bükük yetimin hakkı cebinde
kanı bozuk namussuz şerefsiz bunlar. maoya taparlar ATAM a kindar
camiye düşman papaza köle
vatanımın namusunu kirleten bunlar
namusu olmayan namussuz bunlar. bayragımı sevmez, andıma düşman,
maaşını ben veririrm bana ezelden düşman
düşmanın altına yatar namussuz
türk e kahraman kesilir şerefsiz bunlar defolun gidin istenmiyorsunuz
aldıgınız payeler hakkınızı degil
kuruş, kuruş ile yapılan yurtlar
sizin degil, defolun şerefsizsiniz
| 91 |
Tutmuyorum Takım!
Lan çaycısı gelir:
'abi madem takım tutmuyorsun
sen de Beşiktaş'lısın! ' derbu yetmez
Spor Editörü gelir:
'ohoo takım tutmadığını zannetme
sen zaten Fener'lisin koçum! ' deröteki ipsiz gelir:
'abim sarı-kırmızı gibisi var mı be? !
tabii ki Galatasaray'lısın! ' diye yakama yapışır! Yerim lan topunuzu!
top musunuz nesiniz! ?
hiçbirinize yanaşmak istemiyorum!
Sesim tek tonda
öyle magandalar gibi şarkılar çığırsın,
avuç içlerim de havaya açılsın istemiyorum!
yürüyün hadi! ! ! başka kapıya! ben aslan gibi Türk'üm!
imanlıyım!
insanım!
sanatçıyım!
yazarım, çizerim!
ince adamım!
benim sizle işim ne? ! Öyle suni suni savaşamam
kendimi yalancı renklere ayıramam!
adam gibi yaşarım, giderim.hiçbir takımı tutmuyorum lan!
var mı? ! (Şubat 2006)
| 110 |
Ey Vatan
Ne gönlümde takat
Ne kalemimde mecal
Ey vatan Fatihler gönderdim senden
Orhanlar emanet ettim topraklarına Nice dostlar bıraktım yarınlara
Bir akşam vakti aniden biten hikayemizden
Biraz hüzün biraz gurur
Biraz sen biraz ben biraz da dostluk kaldı geriye Kaderimiz gitmek olunca
Yarınlarımızı umutlarımızı alıp düştük yollara
Aştık anlı şanlı torosları
Ulaştık uçsuz bucaksız ovalara Geriye dönüp baktık bir arpa boyu yol /Gidilen
Meğer hep dönmüşüz kendi etrafımızda.
Hangi yöne dönsem aşinalık/ bir hatıraUykusuz yorgun bitkin / Vakti gelmiş vedanın ne çare
Uzun yolculuk başlamış bir kere
Gözyaşları zoraki tutulan
Bizim payımıza yine hicran yine hasret Ne gönlümde mecal
Ne kalemimde takat
Bu hikayeyi bitirmeye
Yazgımız gitmek olunca
Ne mecal ne takat Necmiye Sarpkaya
| 115 |
Yıkılmaz
Kutsalımıza sövenler çoktur,
İnançlıları dövenler çoktur,
Yılışıkları övenler çoktur,
Samimi olan yıkılmaz kardeş...Hiç bir an Allah demezden,
Kur'anı, İslâm'ı görmezden,
Referans mı alacağız kendini bilmezden?
Dimdik duran yıkılmaz kardeş...Gör bak kimler var dünyada,
Allah'a kafa tutanlar hülyada,
Kendini ölümsüz rüyada,
Ölümü hatırlayan yıkılmaz kardeş...Kazım Öztürk 02 HAZİRAN 2008
| 49 |
Düşler ve Umutlar
Düşlerim beni yoruyor rabbim. Sessiz bir gecede düşlerimi sana emanet etmenin teslimiyeti içinde yüreğime sonbahar dolduruyorum. Yeni bir başlangıç olması gerekirken her ilkbahar, neden güzleri yaşıyor gönlüm? Sevinçlerimin hüzne dönüştüğü bu mevsimin adı ne? Hüzün neden sevinç oldu? Ayrılıklar neden üzmüyor artık beni? Bu acımasız fikirler ne zaman girdi aklıma?Bu puslu yüz bana mı ait rabbim? Her doğum günümde nefes nefese aynanın karşısına geçiyorum ve her yıl daha silik buluyorum yüzümü. Gözlerim acı acı gülümserken kaybolanlara, ellerimden sonsuzluk tutuyor. Yenilginin kekremsi tadını hücrelerime çekmeye hazırlanırken, cenneti hayal ediyorum. Ve ömrümün yalanlığını, aşkın tek gerçek olduğunu daha iyi anlıyorum...Dün bir şarkı duydum, kalbim acıdı! Neden rabbim? Çehremi aydınlatan nurundan istiyorum şimdi. Ellerim sana açılırken gönlüm hep başka alemlerin türküsünü söyledi. Her şeye senin adınla başlarken, dilimden adın düşmezken, kalbim nurundan mahrum kaldı. Affet...Şimdi yeni umutlarla, yine senin adınla, yeniden başlıyorum! Biliyorum ki sen, yeniden başlayanların yardımcısısın. Niyetimi yoluna adıyorum rabbim. Hayallerimden sımsıkı tut, bırakma beni hiçliğin karanlık girdaplarına...
| 160 |
Insanim
Ben önce insanim sonra kadin
Ömrümün yarisi gecti
Isiksiz duvarlar arkasinda
Ömrümün yarisi gecti yaraliVurulmusum can damarimdan
Hep ezilmis hep susturulmusum
Yüzyillarin zinciri Iz birakmis ruhumda
Kanatmis, yer yapmis bilegimdeSusuz isiksiz biraksaniz dahi
Ellerimi kesseniz, boynumu büksenizde
Kitaplarimdan kalemimden
Uzak tutsanizda, Ben varimCarsaflarin icinde gizleseniz de
Hatta spor alanlarinda
Binlerce göz önünde
Kursuna dizseniz deIstediginiz an taslayarak vursaniz
Kanimi akitarak ruhumu aglatarak
Beni benden calip yakmaya calisarak
Yol dediginize zorlayarakBen varimBelki biraz ezik
Belki biraz suskun
Belki yalnizim
Ama VarimBen önceI N S A N I MSonra kadin(Berlin 2002)
| 90 |
Durma Türkiye harekete geç
Haydi yolsuzluğa dur diyelim,
Durma Türkiye harekete geç.
Ses verin sesinizi duyalım,
Durma Türkiye harekete geç.Sen zamanını boşa geçirme,
Yapılanları yıkıp göçürme.
Ülkede M.H.P'yi kaçırma,
Durma Türkiye harekete geç.Rüzgar çıkmazsa ateş farımaz,
Güneş doğmadan karlar erimez.
Oturmakla bu işler yürümez,
Durma Türkiye harekete geç.M.H.P sizlerin sayesiyle,
Yücelmeli gönül payesiyle.
Ülkeyi korumak gayesiyle,
Durma Türkiye harekete geç.Yusuf geç kalırsan seni almaz,
Bu kervan elbette yolda kalmaz.
Hareketsiz bir bereket olmaz,
Durma Türkiye harekete geç.
| 77 |
Tam yerine geldi denk
İşte futbol tutkusu
Sardı vatanımızı
Yediden yetmişe dek
Sardı yatanımızı
Tam yerine geldi denk
“Kırmızı-Beyaz” o renk
Kadını ve erkeği
Yaşlı genci çocuğu
Bilin boğdu sevince
Verdi mavi boncuğu
Tam yerine geldi denk
“Kırmızı-Beyaz” o renk
Millî duygu kabardı
Geçirdi harekete
Memlekette huzura
Sebeptir berekete
Tam yerine geldi denk
“Kırmızı-Beyaz” o renk
Bayrağını kapansa
Ortalara çıkarttı
Evinin kapısından
Hemen dışarı attı
Tam yerine geldi denk
“Kırmızı-Beyaz” o renk
Futbol ve siyasetin
Bilin ekonominin
Hemen önüne geçti
Uygun adım ve emin
Tam yerine geldi denk
“Kırmızı-Beyaz” o renk
Her şey oyun içindir
Haberi ve yazarı
Sadece futbol için
Bütün herkesin varı
Tam yerine geldi denk
“Kırmızı-Beyaz” o renk
Baş köşeye oturdu
Bizim için başarı
Çıtayı yükseltelim
Bizlere kalsın kârı
Tam yerine geldi denk
“Kırmızı-Beyaz” o renk
Aşılayın herkese
Öz güveni hasreti
Bak onların gözüne
Sevindirin milleti
Tam yerine geldi denk
“Kırmızı-Beyaz” o renk
Yıkın kötü benliği
Saygı duyun herkese
Su vermeli topluca
Coşan bütün nefese
Tam yerine geldi denk
“Kırmızı-Beyaz” o renk
El ele verilirse
Yükseliriz daima
Hasan sözü söyleyen
Sevin gerek yok gama
Tam yerine geldi denk
“Kırmızı-Beyaz” o renk
| 184 |
Eskimiş zamanlar
Eskimiş zamanlarAcı ama gerçek;
Özlemini çeker olduk,
Eskimiş zamanların,
Hasret kaldık miskokulu ekmeğin tadına.
Samimi bir merhabaya,
Hal hatır etmeye,
Gülen bir çocuğun yanağını okşamaya,
Şakalaşan gençlerin kahkaha sesini duymaya,
Bahçe kıyısından bülbül şakıması dinlemeye,
Hasret kaldık, birbirimizi anlamaya.
Bir işin ucundan tutmaya,
İnsanca yaşam için üretmeye,
Hak edip helal lokma yemeye,
Hasret kaldık!
Hüzünlenerek özlemle anar olduk,
Eskimiş zamanları.Silinmiş yüzlerden mutluluk izleri,
Bomboş bakar olmuş güzelim gözleri,
Kulaklarımda çınlıyor, isyankar titreyen sesiyle,
Kurşun gibi sözleri.
Yazar olduk iç çekerek,
Eskimiş zamanları.
En büyük sermaye, Umut ekmek;
Hedef koymak, çalışmak.
Menzile ulaşmak
Mutlu, gururlu,
Alçakgönüllülükle paylaşmak.
İnsan olmak,İnsan gibi yaşamak.
Acı ama gerçek!
özlemini çeker olduk eskimiş zamanların...
Birbirimize çatar olduk,
Hatır gönül yıkar olduk.
Biz bizi unutur olduk,
Yozlaştık,uzaklaştık, yalnızlaştık.
İç geçirip anar olduk,
Eskimiş zamanları...Gemisini kurtaranı kaptan
Kalanı tayfa zannettik.
Ben demekten benliğimizi maffettik.
Her şeyi çıkar; yoksa hiç zannettik.
Kendimize sırça saraylar yaptırıp,
İçine ruhumuzu hapsettik.
At gözlüğüyle bakıp dümyayı o kadar zannettik.
Oburca tükettik herşeyimizi,
Bu günümüzü geleceğimizi,
Dönemeyeceğimiz,geçmiş zamanlara,
Diktik gözümüzü...
Rahatlatmak için vicdanlarımızı.
Acı ama gerçek!
Suçlu ilan attik zamanı, zamaneyi.
Pek severiz kaçmiş trende seyahat etmeyi...Hüseyin Parlak/ ozan Gülşani
| 188 |
Kdv Dahil
Senin kalbin iğnesi olan dil
Görürsün cezanı katil
Çekeceğin acılara Kdv dahil
Bak seni yapayalnız bekliyor sahil
Haram oldu sana Bodrumda tatilKan ağlarken gülüyorum
Hançerli yıllarımı gözlerimde görüyorum
Sevmiyorum sadece söylüyorum
Ben benden başkasına dönmüyorum
Yaşamı yavaş yavaş çözüyorum
Senin yokluğunu özlüyorum
Küçüğüm gözlerinden öpüyorumSenin kalbin iğnesi olan dil
Görürsün cezanı katil
Çekeceğin acılara Kdv dahil
Bak seni yapayalnız bekliyor sahil
Haram oldu sana Bodrumda tatil
| 68 |
Umut
göğü koklayıp
kuruyorum en amansız düşümü:
doğanın baharı misali umudun rüzgarı olmakyıldız tozları serpiyorum kör karanlığa
tükenmiş heyecanlar diyarınayıldız tozlarıyla fısıldıyorum
her şey güzel olacak
her şey güzel olacak
| 30 |
Hikmet
Deryada damla göller olundu
Bir bakışa düğün davullar çalındı
Bir meteliğe nice haber alındı
Sözlerde şimşek çaktı iller alındıSultana haber uçtu kelle alındı
Ozan doğruyu söyler kaide bilindi
Hikmet için mermer damla suyla delindi
Gözler şaş diller lal güzel böyle salındı Levent Bilgi
| 44 |
^^^^^^^^^^ Su ^^^^^^^^^^^^^^^^^^
bulut,şimşek gök gürültüsü olarak bildirir
rabbım gökten yağmur olarak indirir
baraj doldurur,elektrik olarak sevindirir
aydınlık dünyamızın baş kaynağı,SUmetrelerce kazarız bulmak için kaynağı
nasip eder hak,güldürür kara toprağı
canlandırır bitkileri çiçekleri yaprağı
yer yüzünün hayat kaynağı berrak SUsu yaratmış hak,dünyanın üçte ikisini
gemiler yüzsün diye var etmiş derini
şifa olsun diye sıcagını,içmek için serini
her türlü canlının hayat kaynağı SUbazen dövünür,hırçınlaşır,bazen sessiz
ırmak olur denize ulaşır,sanma kimsesiz
atar kendini okyanusa karışır emsalsiz
denizlerin hayat kaynağı berrak SUtoprak çatlar kalırsa yüzüne hasret
hayat olmuş nasip etmiş yüce kudret
içimizi bastığı zaman ateşli hararet
bir damlacık da olsa ararız,berrak SUbazen tutulmaz,coşturur hoyratca akar
bazen de taşımak için canımız çıkar
çamaşır,bulaşık her şeyimizi onunla yıkar
varlık seninle güzel,eçsiz,benzersiz SU
| 118 |
İçimdeki YARALAR
annem,
türküler dinliyordum
hepsi de seni söylüyordu..
annem,
şarkılar dinliyordum
hepsi de beni öldürüyordu...
annem,
hani babam
''uyan sunam'' ı okuyordu
80 yılbaşı gecesinde
o güzel sesiyle
ben kaydederken
sende eşlik ediyordun ya
işte 80
babamın yarasını
2014 de senin yaranı açtı
derinden derin
küçücük yüreğimin içinde...
annem,
türküler sendin ya
şarkılar babam
ben dinledikçe onları
içimde büyüyordu yaram...Fikret Turhan-Yalova
13 şubat 2017
| 65 |
Özel Beyit 21
Asker Üzerinden Millete Düşmanlık Edenlere'Asker düşmanı' değil, 'darbeci' ve 'çeteci' düşmanıyız biz.
Bu düşmanlığımıza düşmanlık edenlere 'ASKER' demeyiz! Berlin, 3 Temmuz 2009.
| 25 |
Bir Bebek Ağlayacak
şaşkın bakışlar var
geceye çevirmiş yüzünü,
ay bildiğin gibi,dolunay yine
dokunsan ağlayacak...
yıldızları umursamıyorum bile;
savulmuş sevdalar misali,
zamana akıp giden gözyaşlarım sanki...
bir kıvılcım ateş olacak,
yangınlar çıkaracak,
önce siyah sonra beyaz yanacak,
rengarenk bir hayat yok olacak,
buna en çok bir bebek ağlayacak,
adı Efes belkide Milas olacak....02:30
16.08.2007
| 54 |
Yürüdüğüm Topraklarda Hıyanet var
Tut elimden gökyüzü
çek kendine
yürüdüğüm topraklarda
Kırıkı kırık akan gözyaşı var
Hıyanet var.
Bir dokunsalar hepsi
Ağlayacaklar gibiler.
Tut elimden gökyüzü
çek kendine
Yürüdüğüm topraklarda
Her yer acı bir bayram hüznü gibi
Her gördüğümde
bir dudak ucu kül ve ateş var.
Tut elimden gökyüzü
çek kendine
yürüdüğüm topraklarda
Yağmalanmış,yağmalanmakta
olan yürekler var.
Tut elimden gökyüzü
çek kendine
yürüdüğüm topraklarda
Cehennem zebanileri koro
halinde şarkılar söylemekte.
Tut elimden gökyüzü
çek kendine
yürüdüğüm topraklarda
Yüzlere acımazsıca kapanan
kapılar var.
Durun beyler,ağalar
Tüm alemin ellerine
bir sıkımlık hayatlara
Kırlangıç hüzünleri bağlamışsınız sanki.
tut elimden gökyüzü
çek kendine
yürüdüğüm topraklarda
bir sıkımlık koşmalarla,konuşmalarla
kefenlerini giymiş insanlar var
yarı bellerine kadar
sizleri koklamaya hazır vaziyette.
| 115 |
Yaşamak, Kadınlarda Dudaklara Ruj Sürmek, Erkeklerde Şarkı Söylemektir
Günlerden salı... Takvimler yırtılırcasına, günler geçmekte. Her günüm de olduğu gibi bugünümde de kelebekleri salıvermekteyim kavanozlardan. Çünkü ben en çok gökyüzüne açım. Karnımı bulutlarla, gün ışıklarıyla doldurmak istemekteyim. Bugün salı... Kavanozlarımda kelebek yok. Açtığım tüm kapaklardan yokluk uçuşmakta. Boşluk karın boşluğuma dolmakta. Karnım ağrımakta. Kalktığım bütün koltuklarda yorgunluğum oturmakta. Nereye gitsem, zavallı bedenim beni taşıyamamakta. İnsanın kendi ağırlığı içinde bir hafiflik araması ne zor. Bugün gökyüzü bile ağır. Ve ben kelebek kanadında değilim. Kelimeler yerli yersiz bir araya gelmiş insanlar gibi. Cümleler suskun ve anlamsız. Başım sıkışmakta. Ruhum daralmakta. Gözyaşlarım bile beni anlamamakta. O yüzden ağlamaktan yana değilim. Çürük elmalar arasında, sağlam kalmaya çalışmaktayım. Ezelden ebede elma ağaçlarıyla dövüşmekteyim. Tüm ormanlarım yosunlarla, likenlerle kaplı. Asalak bir dünyada yaşamaktayım. Nedendir bilinmez, hiç yaprak kıpırdamamakta dünyamda. Bir ölüm sessizliği mezarlıkların yanından ıslık sesiyle geçmekte. Uykularımda öldürülmekteyim. Yataktan kan revan içinde kalkmaktayım. Manzara aynı, zaman aynı... Bugün salı... Farkı bugün yeni bir gömlek giymekteyim. Gömleğimin düğmelerinde iliklenmiş kanım. İliklerime kadar üşümekteyim. Yalnızlığın sokağında, duvarlara yazı yazmaktayım. Her harf bir taş gibi oturmakta yerine. Ben kelimelerin arasında bir sıvayım. Katılığım işlemekte cümlelerime. Hiçbir göz uğramamakta muhitime. Pasopartum yazısız, kimliğim boş.... Bugün salı... Akşamı bekleyen şair gözlerimde, şiire kavuşmak özlemi var. Özlemler okunmayan bir şiir kitabı... Duygularımın alıcısı yok. Herkes duygu zengini zaten. Oysa tüm yürekler, duygu metropolünde bir gecekondu. Arabesk duygular gezinmekte yüreklerde. Bugün salı... Senfonik mutluluklar istemekteyim bugün. Açmaktayım taş duvarlardaki gramofonları. Bir tatlı ses kulağıma dolmakta. Bir baktım ki, her yerde benim sesim yankılanmakta. Kimseden ses seda yok. Anlamaktayım kimseden bana bir fayda yok. Bende tüm mezarların yanından senfonik mutluluk içinde geçmekteyim. Çünkü susarsam, ölüm sessizliği dolar dudaklarıma. Yaşamak, kadınlarda dudaklara ruj sürmek, erkeklerde şarkı söylemektir. Ben de her renkte şarkılar söylemekteyim.
| 288 |
Cennet Halifeliğinde Evlilik Eşitlik
Cennet halifeliğinde evlilikte ademle havvaya uyulur eş tektirErkekle kadın eşittir ancak eşitlik cennette olan bir şeyin kadında veya erkekte bulunmasıyla eşitlik bozulur bir taraf diğer taraftan üstün olur kul ve hak huzurundaKaramecnun
Yaradansal insan cennet şairi
| 40 |
Tanrı Demek Günah mı?
TANRI DEMEK GÜNAH MIDIR?
_Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşundan bu yana, Cumhuriyetin adının Türk olmasına, Dilinin Türkçe olmasına tahammül edemeyen Arap ve Pers Milliyetçisi yerli işbirlikçiler, Türk’e ait olan her şeye saldırmaktadırlar. Hem de bu konulara DİNİ BİRER KILIF bularak, zihinleri bulandırmaya devam ediyorlar. Durmadan TANRI ve TÜRK kelimelerine saldırarak teselli buluyorlar. Gençlere, TÜRKÜM demenin, TANRI demenin günah ve ırkçılık olduğunu telkin etmektedirler. Ama bir Arap’ın “Kavmi Necip” demesi günah olmuyor. Kendileri açıktan Türk Düşmanlığı yapacak cesareti kendilerinde bulamadıkları için, DİNİ gerekçelerin arkasına saklanarak zehrini kusmakta, saf Müslüman olan Türk insanının kafasını karıştırarak Türk düşmanlıklarını sürdürmektedirler. Bir zamanlar Hekim oğlu İsmail Zaman Gazetesinde, Ali Güler de Türkiye Gazetesinde “TANRI Demek Günahtır. Yerine mutlaka ALLAH denilmelidir” diyorlardı. Biz ALLAH Lafzına kesinlikle karşı değiliz. Ali Güler’e bir cevap yazdım, muğlâk bir cevap verdi bana. Mektubu dosyamdadır. İkisi de olabilir diyordu. Ayrıca bu konuda sık sık fetva vermeye kalkışanlar çoğunluktadır. Bunların Arapça bilgileri de yeterli değildir aslında. Buna rağmen yutturmaya devam ediyorlar. Bu duruma göre, Türk Diyarında Türk'e ve Türkçe'ye üstü örtülü bir baskı görüyoruz.
_Türkler İslamiyet’ten öce de Tanrı’yı, Kur’an-ı Kerimin tarif ettiği gibi tarif ediyorlardı. Tarihçiler “Türklerin Tek Tanrılı Dine inandıklarını” yazıyorlar, hem de “Yer Tanrı ve Gök Tanrı” dan söz ediyorlar. Burada bir çelişki göze çarpmaktadır. İki Tanrı ortaya çıkmış oluyor. Hani Türkler “Tek Tanrıya İnanıyorlardı? ” Kitabelerimizin yanlış tercümesinden dolayı, iki Tanrı varmış gibi anlaşılmıştır. Aslında doğrusu şudur: “YER+İN-GÖĞ+ÜN TANRISI” olmalıdır. Aslında Türkler de “Yer Tanrı-Gök Tanrı” derken, Tek Tanrıyı kastediyorlardı.
_Yani Türk Kavmine gönderilen ve Hanif Dinini yayan OĞUZHAN Peygamber(Zülkarneyn) in, bundan 5400 yıl önce TANRIYI tarif şekli daha sonra Kur’an-ı Kerimde; “Yerin ve Göğün Rabbı” olarak yerini almıştır. Türklerin eski dini “Şamanizm-Hanif Dini ve İslam Benzerliğini” dikkate alırsak, Türklerin İslam’dan önce de MÜ’MİN olduklarını anlarız. Kitabede “Men Tengri(Tengır) Teğin Bilge Kağan” diye başlayan cümle de; “Ben Tanrının yaratmış olduğu Bilge kağan” manası zamanla yanlış tercümenin azizliğine uğramış, “Ben Tanrı Bilge Kağan” şeklinde bize ulaşmış ve Bilge Kağan Kâfir gibi gösterilmiştir. Bütün bu oyunlar Türk’ün üzerinde oynanmış ve bu oyun devam etmektedir. TEN; Uygurca ve Gumançca’da yalnız, eşi bulunmayan manalarına gelir. Türkçede de TENHA kelimesi, yalnızlık, sakinlik; TANE TANE kelimesi TEK manalarına kullanılır. GIR ise, Kaşgarlı’nın Divanında ve Gumançca’da Büyük manasına gelir. TENGIR kökünden gelen TANRI kelimesinin TANYERİ ile bir ilgisi yoktur. TENGRİ veya TENGIR; “Eşi, benzeri bulunmayan büyük” ifadesi, “Allahu Ekber” ile yakın manaya gelir. Bu mana da, İslam Akaidine ters düşmemektedir. Bazıları Arapçanın Allah’ın dili olduğunu savunmaktadırlar. Cenab-ı Allah; “Kur’anın Arap toplumunca kolayca anlaşılması için Arapça gönderildiğini” açıklamaktadır. Hâlbuki bütün diller Allah’ın yaratmış olduğu dillerdir. Allah bütün dilleri anlar. Çünkü bize “Şah damarımızdan yakındır-Kalpleri bilendir.” Errum Süresi 22. ayette; “Dillerinizin ve Renklerinizin ayrı olması Allah’ın Ayetlerindendir.” Buyurmaktadır. Ayet demek; “Allah’ın varlığını ispatlayan deliller “ demektir. Öyle ise Türkçe de; “Allahın yaratmış olduğu dillerden olup, onun varlığının, kudretinin delillerindendir diyebiliriz. Yani Hiç kimse kendi diline KUTSALLIK addetmesin. Bütün diller kutsaldır.
_ALLAH lafzı veya kelimesi, İbranice ALOHA kökünden gelmektedir. ALLAH-U ile İLAH-U aynı kökten gelmektedir. Arapçada A veya ELİF harfi, İzafet yani Fazlalık harfidir. A veya ELİF harfini okumadığımızda LEHU kalır. LEHU derken ALLAH denmiş gibi olur. Ayrıca yine Arapça HU Zamiri vardır. Türkçesi “O” demektir. Yani Arapça Allah’a “O” deme yetkiniz de vardır. Zikir ederken; “HU, HU veya HU ALLAH” deriz. Burada “Ameller niyete göredir” ayetine göre, HU, LEHU, İLAHU da ALLAH yerine kullanılır ve hiçbir Arap da buna günahtır diye itiraz etmez. “La İLAHE İLLALLAH”; “ALLAH’ DAN başka İLAH (tapılacak) yoktur.” Manasına gelir. Yani bu ayette, ALLAH aynı zaman da İLAH da sayılmaktadır. Kısacası; Türkçedeki TANRI kelimesi, Arapçadaki İLAH kelimesinin karşılığıdır. ALLAH’A, İLAH deme yetkimiz var ise, İLAH manasına ve niyetine TANRI deme yetkimiz de vardır. Bunun hiçbir günahı da yoktur. Ayrıca İslam’dan önce de “AbdULLAH” ismine rastlamaktayız ve Allah İsminin İslam la başlamadığını anlıyoruz. Bizim Arapçı, Persçi Âlimler hala fetvalarını Mısır ve Suudi Vahhabilerinden veya İran Mollalarından almaktadırlar.
_Bazı deyim veya kelimelere farklı anlamlar yüklenir. Başka dillerde o kelimenin karşılığını bulsanız dahi, toplum olarak o kelimeye yüklemiş olduğunuz anlamı, başka dildeki o kelimeye yükleyemezsiniz. Milletimizin anlamak istediği manayı vermez ve o çağrışımı yapamazsınız. Türklerde TANRI MİSAFİRİ diye bir deyim vardır. Bu deyimin yerine ALLAH MİSAFİRİ demiş olsak dahi, TANRI MİSAFİRİ deyimine yüklemiş olduğumuz asıl manayı vermediğini görürüz. Bu nedenle kültürümüze girmiş olan TANRI MİSAFİRİ deyimine yüklemiş olduğumuz mana ile oynamayalım, o bize ait olarak kalsın. Öyle ise TANRI kelimesinden vazgeçersek, TANRI MİSAFİRİ deyiminden de vazgeçmiş oluruz. Bu oyuna gelmeyelim. TANRI MİSAFİRİNİ ağırlamaya devam edelim.
_Bendeniz İmam Hatip Kökenliyim. Allah kelimesine ve 99 ismine karşı olmam mümkün değildir. Allah'ın güzel isimleri arasında Tanrı kelimesi varmıdır diyenler vardır. Allah'ın 99 ismi olan Esmaül Hüsna'nın tamamı Kur'an-ı Kerim'de Arapça olarak geçmektedir. Arapça olan bu 99 isme itirazımız yoktur. Dileyen Arapça olan bu 99 isimden biri ile Allah'ı zikredebilir, buna bir engel yoktur. Ancak Türkçe olarak Allah'ı anmak istediğimizde Tanrı diyebiliriz, bun da da bir mahzur yoktur. Bu nedenle Tanrı kelmesi Türkçe bir kelime olduğu için, elbetteki onu 99 arapça ismin arasında bulamayız. Bu ince noktayı ayırt etmemiz lazım. İsteyen Dilediği dilde Allah'ı anmalıdır. Türkçe Tanrı kelmesi de yasaklanmamalıdır. Arapça konuşmayı tercih edersek Allah demeliyiz, Türkçe konuşmayı tercih edersek, Tanrı diyebilmeliyiz. Bunda bir sınırlama olmamalıdır bence.
_İngilizler Allah’a GOT, Persler MEVLA derler. Almanlar, Ruslar, Fransızlar ve nice milletler kendi dillerince Allah’ı anarlar. ALLAH lafzı, 99 isim ile birlikte Arapçadır, bu nedenle Türkçe olan TANRI kelimesine rastlanmaz. Bunlar Arapça bilmedikleri halde, Arapça ALLAH demek zorundalar mı? İnsanların tamamını Arapça konuşturamazsınız. Peygamberlere inen kitaplar kendi kavimlerinin dillerince gönderilmiştir. İngiliz’e, Rusa, Fransıza bu mecburiyet yoktur da, neden Türk’e günah oluyor? Yunus; “Gönül ÇALABIN tahtı, ÇALAP gönüle baktı” derken, Allah’a ÇALAP dediği için Günahkâr mı oldu yani? Nebat ve Hayvanat kendi dilince Allah’ı zikretmektedirler. Bırakın Türkler de, Türkçe konuşurken TANRI desinler, Arapça konuşurken ALLAH, İLAH, LEHU veya HU, HU desinler. İnadına TANRI TÜRKÜ KORUSUN. 16.02.2007- Mehmet Demir Atmalı.
| 957 |
Ciğersiz Kedi
Ciğer otururken damda
Kedi bakmış yukarıya
Ciğer sevmiş kediyi
İnmiş aşağıya
Başını yaslamış omuzuna
Kedi omuzunu çekmiş bir hışımla
“Mundar! ” demiş
Halbuki ciğer kucağında
Kimse anlamamış kedinin niyetini
Şimdi kedi orada
Ciğer burada
Kedisiz ciğer olur da
Olur mu ciğersiz kedi?
| 44 |
Ceylan
Sen esmer ceylânım çevik mi çevik Kurşun bile yetişemez peşinden Taptaze bir aşk var yüreğinde üstelik Yıldızlar saçılmakta hareli gözlerinden Ellerin sıcak mı sıcak bileklerin incecik Sen esmer ceylânım çevik mi çevik Sen esmer ceylânım fidan gencecik Umut yüklü ağacım salkım saçak İkiz çocuklar gibi kaderimiz birleşik Demir asa demir çarık yürüsün bırak Her halinde bambaşka bir incelik Sen esmer ceylânım fidan gencecik
| 64 |
Ben Bir Öğretmenim
Ben bir öğretmenim kalem elimde
Eğitim şart diye coşar yazarım
Gökte bayrak özgür benim yelimle
Uygarlığa doğru koşar yazarımBilgi sevgi saygı benim işimdir
İlerlemek çağdaş olmak düşümdür
Eğitimsiz kalmak sanki kışımdır
Yüreklere sığmaz taşar yazarımGüneş gibi ışık oldum yollara
Yavruları sardım benim kollara
Bazen yüzdüm bazen bindim sallara
Nice engelleri aşar yazarımEğitime önem versin tüm kullar
Çiçek bahçesine benzer okullar
Kitap ile meşgul olsun akıllar
Sınıflara güller döşer yazarımEğitim işleri ihmale gelmez
İlim bilmeyenin yüzleri gülmez
Cahiller hiç insan kıymeti bilmez
Doğruyu bilerek yaşar yazarımOkul yollarına güller dizilir
Gönüllerde daim mutlu gezilir
Okumayan çocuk elbet ezilir
Asude’yim sırrım deşer yazarım
| 103 |
Sarmaşık 5 'Sarmaşık güle dolanırsa kanarmı'
Yeni bir yıl gelmiş 2012 demişler
Geçmiş gitmiş geri gelmeyecek şekilde 2011 miş
Sende geçmişte kaldın gelinmeyecek olanda
Gelecekte değilsin anıların içindeki acının ta kendisisinSen sağlık veremezsin, mutluda edemezsin
Sen hatalısın, şansım değil, şansızlığımsın
Geçmişin bağrını kazdım seni oraya koydum
Elime kinimi aldım üzerine nefret attım
Nefretin üzerinede umutlarımı ektimSöyle o ektiğim sarmaşıklar güllere dolanırmı
Her sarışında o dikenler sarmaşığımı kana bularmı
Kana bularsa bu nefret kana doyarmı
| 74 |
Bir yıldız kayıyor
Gökyüzünün karanlığında deniz.
Sahilde dalgaların ninnisi.
Bir yıldız kayıyor üzerinden...Tatlı meltemlerinde
Yosun kokularına karışmış ben.
Sıcaklığında kumsalın hala
İçimdeki sen...Ay ışığı maviliğinde gözlerin,
Karanlık gecelerimin.
Bir yıldız kayıyor sana doğru
Gökyüzünden...
Tutunamıyor ki boşluğa.Bir yıldız kayıyor sana doğru.
Kayıp giden önünden ben.
Bir yıldız kayıyor sana doğru.
Düşüyor,
Yer aç yüreğinden…
| 54 |
Uzak Gülüşler
Avuç avuç hasret taşır rüzgarı
Bütün varı hayallerden ibaret
Bir dünya var gözyaşımda gizlenir
Bir dünya ki gönüllerde feryat
Dudaklarda fısıltı gibidir.Orada ıstıraplarla doğanlar,
Istıraplarla yaşarlardı.
Her akşamın başlangıcında bir feryat,
Her gecenin sonunda bir korku vardı.Fakat o yerde akşamlar,
Gurbet kadar sessiz,
Bir yetim kalbi kadar içlidir.
Karanlıklar bazen sabaha kadar,
Avuç avuç, yudum yudum içilir.Merhamet dilenir gönüller,
Sararmış solmuş yapraktan.
Geri döner umutlar yorgun argın,
Teselli toplamaktan...
| 71 |
Şirk 9
Şirk bir oyun sanılır, ruhlara tatlı gelir,
Rab’be başkaldıranlar, Rab’bimi gücendirir…Din gibi algılamış Rab için şirklerini,
İbadet zannediyor, bidat sebeplerini…Şahsını aldatmışsın din benzeri şeylerle,
Din yalnız Rab’bin emri, karmışsın nefislerle… (2012)
| 33 |
G r u p V a r
Antoloji com'a üye olunca,
Birbirinden güzel eser sununca,
Okuyucularım hayran kalınca,
Türkiye Yazarlar grubu kurdum.Hobi değil gerçek vardır edebiyat,
Eğitim arttıkca veriyor bak tat,
Her zaman gerekli kültür ve sanat,
Türkiye Ozanlar grubu kurdum.Yazılan çizilen boşa gitmesin,
Gönül dostlarında ilham bitmesin,
Üye olacaklar zorluk çekmesin,
Güfte Bestekarlar grubu kurdum.Göller bölgesinden sınırı taştık,
Seven sevilene siteyi açtık,
Hoşgörü sunarak size yaklaştık,
Türkiye Şairler grubu kurdum.Gurbette ki TÜRK'ler katılabilir,
Albayrak gökler de tutulabilir,
Eser değerlenir satılabilir,
ZEKİ'ye yakışan grubu kurdum. 28-8-2009 cuma
| 87 |
Hey Çocuk Yüreğinden Bir Şeyler Dile
Her çocuk geleceği satın almıştır
hem de beş kuruş ödemeden
sadece ve sadece
yanağındaki gamzeleri ve gülücükleri ile
belki bilmeden belki de bile bile...Karşına masallardaki lamba cini çıkmasa da
heyy! ! ! Çocuk bir şeyler dile
bırak oyuncakları moyuncakları
çikolatayı gazozu çikleti
Afrika'da senin gibi çocuklar ölmesin onu dile
onlar da bile bile
sevgiyi tatsınlar ve doysunlar hem bedenen hem ruhen
gerilerinde kalsın çile...Daha daha bir şeyler dile yürekten
kurşun askerleri oyuncak silahları değil amma
barışı dile özgürlüğü dile
şiir dile azıcık edebiyat dile
senin de bir gün yüzün güler
yazdıklarımız yazdıkların gelirse dile...Bundan sonra hiçbir anababa
çocuğunu dövmesin bile bile
okula gitmeyen çocuk kalmasın
kimse yoksulluk bilmesin
gözyaşlarınızı başkaları silmesin...Gözlerin çakmak çakmak
ve yapacağımız şey
sana Tanrının baktığı gibi
şefkat merhamet gözü ile bakmak...Bugün çocuksun belki
sana diyorum ki
yarın büyüdüğünde tüm dileklerin gerçek olsun
acı ve yoksulluk bilme
''Babanı mutlaka geçeceksin
çocuklarının da arkasından gideceksin''
sadece değer ver seni yüceltecek olan ilime...
| 160 |
Güzellik ve Çirkinlik
GÜZELLİK ve ÇİRKİNLİK
Güzellik ve çirkinlik ilk yaratıldıklarında birbirlerine çok düşmanmışlar. Yıllarca düşmanlıkları sürüp gitmiş. Kıyasıya savaşıp durmuşlar birbirleriyle. Öyle olmuş ki artık bu düşmanlık ikisine de kabak tadı vermiş, bıkıp usanmışlar ama bir türlü de buna son veremiyorlarmış. Bir gün çirkinlik bir hile düşünmüş, kafasında bir plan yapıp güzelliğe gitmiş ve düşüncesini uygulamaya sokmuş ve şöyle demiş:
'Arkadaş bak seninle şu kadar zamandır düşmanız, elimize de bir şey geçmedi, bukadar daha düşman olsak yine de bir şey geçmeyeciği kesin. Ben diyorum ki artık gel bu düşmanlığımız bitsin, arkadaş olup birbirimizle iyi geçinelim dost olalım, sen de rahat et ben de rahat edeyim' demiş.
Güzellik iyice düşündükten sonra çirkinliğe inanmış ona hak vermiş, teklifini kabul etmiş. ' Tamam ben de zaten bu düşmanlıktan bıkıp usanmıştım. İyi ki teklif ettin, bundan sonra da dost ve arkadaş olalım.' demiş
Böylece düşmanlıkları bitmiş, arkadaşlıkları ve dostlukları başlamış. Birbirlerine gidip gelmeler sürüp giderken artık aralarındaki dostluk ve sevgi aşka dönüşmüş, aşkları da iyice pekişmiş.
Çirkinlik hileli planını uyguluyabileceğine iyice inandığı için bir yaz günü sıcak havalarda güzelliğe; 'Bak havalar da iyice sıcak oldu, herkes dostlarıyla denize gidip serinliyor, biz de bir gün denize gidip serinlesek olmaz mı? ' demiş. Güzelliğin içinde bir kötülük olmadığı için hiç itiraz etmemiş bu düşüncesine, hemen kabu etmiş çirkinliğin bu teklifini.
Böylece serinlemek için soyunup denize girmişler, yüzüyorlarmış, bir hayli zaman geçmiş aradan, güzellik kendini denizin keyfine iyice kaptırmış, çirkinlik fırsatını yakalamış. Güzellikten önce denizden çıkıp onun elbisesini giyip, kendi elbiselerini de ona bırakarak kayıplara karışmış. Güzellik bir müddet sonra denizden çıkmış bir bakmış ki çirkinlikle birlikte elbiseleri de yok ortada. Sağına soluna bakmış çirkinlikten eser görememiş meydanda. Çaresiz onun elbiselerini giymiş üstüne. Böylece çirkinlik güzellik birbirine karışmış ozamandan beri.
İşte, bundan sonra her güzellikteki çirkinliği, her çirkinlikteki güzelliği kalp gözü açık olanlar görebiliyormuş. Başkaları göremez ve yanılır olmuş.
13.02.2010
İbrahim YAŞAR
Yıldırım/Bursa
| 307 |
Sensizlik
dudaklarına artık inanmıyorum
artık kelimeler kısık bir bakış
sessizliği yüreğin sanma
yıldızlar gözlerini anlatmıyor bana...gece yorgunluklarımın içine doğru geliyor
sanki ruhumda kimse yok, sessiz
dokunuşlarını duyamıyorum
çünkü hissetmekten uzak....tutku kollarında, esaret
ölüm sensizliğin 1 saati...
sen; sensizlik dışında kalan herşey,
yürek zaten senin...daktilonun Q harfi gibi yabancı bana sensizlik
F harfi gibi farklı...
ekranın 15 inch oluşu gibi günler...
sensizlik tahliyenin geceye kalışı...
| 64 |
Dinazor Aşklar
Dünyanın bir yerinden,
Ölüm kadar uzak
Bir yıldız seçsem;
Her neredeysen?
Senin dünyan olurdu seçilen.Uzayın derinlerinlerinden,
İki kişilik bir yıldız kaysa;
Yanımdaki tek insan
Sen olurdun sevgilim.Bir reankarnasyon öyküsünde,
Yarım kalan aşkımızı
Tamamlamak için;
Son yıldız yağmurunun
Sonsuza erişen
İlk ışıklarıyla,
Havva ile Adem gibi,
Yeniden gelirdik hayataYalnız sen ve ben.
| 53 |
Ağrı Dağına Sesleniş...
Ağrı Dağına Sesleniş...Ey yeşil bir ovanın, bağrından yükselen dağ! ...
Gök, seninle paylaşmış sevincin, yasını! ..
Gönlümü o uhrevî heybetinle çelen dağ;
Sevdâlı gül elinde, bulduk haslar hasını! ..İçimizde bir aşkın ne şirin özlemi var.
Nevruz çiçeklerinde, renklerin ihtişâmı! ..
Bezm-i elest’ten gelen, bir ahtın elemi var;
Ömre şahit eyledik, solgun yüzlü akşamı! ..Ey beni dosta çeken, korku ve umut dağı! ...
Hasretin cemresidir, başımda tüten efkâr...
Yeryüzünü göklere bağlayan hudut dağı;
Gönlümde lâv misâli kaynayan dalgalar var! ..Kuş uçmaz, kervan geçmez, başından düştü tacım.
Yakup manastırında, can ayrıldı eşinden! ..
Hasret içimde büyür, çağlar var dinmez acım;
Dağ vurdun yüreğime, yalnızlık ateşinden! ..Aras’ın nağmesiyle, söken her şafağında;
Tutuşan duyguların Hazar’da çalkalanır! ..
Hızır-İlyas gezinen taşında, toprağında;
Yeşil otlar göğerir, gonca gül halkalanır! ..Bazen bir deli poyraz eser, geçer başından;
Koparıp yırtmak ister, o nûrdan duvağını! ..
Ta ezelden birliğe inanan her taşından;
Yükselen od eritmiş, Zerdüşt ‘ün ocağını! ..Şafaklarda kanayan karanfil, Aslı Han ’mı? ! ...
Tar ‘ının tellerinde, tutuştu bizim eller! ..
Çektiğimiz her çile, bir ezelî fermân mı?
Ceylan gözlü Sara’mı apardı kanlı seller! ...Ey uykuyu gözüne haram eyleyen anne! ...
Anlat Kaçak Nebi’ yi, Köroğlu’ nu, Oğuz’u…
Dedem Korkut yurduna, dirlik dileyen anne;
Er gerektir kurtara, tutsak düşen Uruz’ u! ..Kimi ortak eyledin, Mecnun’ un feryâdına! ? ..
Eteğinde gül ova, gülleri ince, nârin! ..
Mersiyeler okunur, peygamber evlâdına;
Duâlar kadar içli, duâlar kadar derin! ...Sen canı kurban deyip, baş üstünde yer verdin;
Tufan dalgalarında, nûr yüklü bulutlara! ..
Sen engin yüreğinden gül derdin, lale derdin;
Merhem eyledin sürdün, kanayan umutlara! ...Ey hasret gemisini, göklere bağlayan dağ! ...
Çektiğin her çilede, benim de bir payım var…
Öz derdinden el çekip dertlere ağlayan dağ;
İshâk öten tepende, bir garip sarayım var! ...Ey bana sonsuzluğun, tadını tattıran dağ! ...
Başında nazlı hilâl, niyâzda iki büklüm…
Gökler derinliğince, cana can kattıran dağ;
Öteler ötesinden gel diyor, sonsuz ölüm! ...Ey hakîkat yolunda bağrına, taş bağlayan!
İhrama bürünmüşsün, erenler durağında! ..
Odlar yanan bağrında, âh çeken, kan ağlayan;
Göklere kanat açtın, bir sabrın doruğunda! ...Varsın garip başında kar olsun, tipi olsun;
Billûr pınarlarından kaynıyor âb-ı hayat! ..
Yadigârındır bana, mavi gök bende kalsın;
Elvedâ, heybetiyle büyüdüğüm kâinat! ...
______________ Türk Edebiyatı Dergisinin, Ağustos 2000 sayısında da yayınlanan bu şiir, Şair Nüzhet Erman’ın anısına düzenlenen Türkiye genelindeki yarışmada, birinciliği başka bir şairin şiiriyle paylaşmıştır.
| 385 |
İt
Birine kızınca, hemen deriz it
İşte onu zapt eden, sadece bir ip
Uyuz insanlarda bulunur, bit
Surette insan, İmralı da ki tipİnsanlıktan nasibi olmayan, ey katil
İt bile senden değerli, bunu iyi bil
İşte O, maneviyatta köpek bile değil
İnsanlıktan özür dile, önünde eğilYüce Rabbim yarattı, halife insanı
Mahlûkatta değer buldu, işte O anı
Kâinatta peygamberimizin, yüce şanı
Sen Hz. Muhammed (A.S) çok iyi tanıKöpek bile Rabbini tanır, cana kıymaz
Sana köpek desem, bu köpekliğe sığmaz
Şahsiyetsiz kişi, söylenenlerden utanmaz
Gerçek insanlar, kesinlikle sana kanmaz13.11.2011
Fikret GÜRSOY
ARAŞTIRMACI-YAZAR-ŞAİR-RADYO VE TV PROGRAMCISI
| 92 |
Sahilde
Yine dün sahildeydi
bir ufacık deniz kabuğu ile mutlu olmuştun
deniz aynı deniz ve hatta yıldızlar aynıydı
saçların rüzgarda, gözlerin enginlerde
kaybolmuştun...
| 23 |
Çağcıl Söylem
Akşam savaş alanına çöktüğünde
Düşmanlar yenilmişti
Telgraf tellerinin tınıları
Haberi uzaklara taşıdıDünyanın bir ucunda için için yandı
Bir haykırış, gök kubbede parçalanarak
Bir çığlık, çılgın ağızlardan taşan
Ve esrik, göğü aşan.
Bin dudak ilençle soldu
Bin yumruk, vahşi bir öfkeyle sıkıldı.Dünyanın bir başka ucunda
Bir sevinç, gök kubbede parçalanarak
Büyük bir sevinç, bir eğlence, bir çılgınlık
Rahat bir soluklanma, gerinme
Bin dudak eski bir duayı söyledi
Bin el inançla birleşti.Gecenin geç saatlerinde
Sayıyordu telgraf telleri
Savaş alanında kalan ölüleri
O zaman dost ve düşman sessizleşti.Yalnız analar ağladı
Her iki yanda.
| 92 |
Top Yuvarlak Kazanan Dört Köşe Kaybeden Ters Köşe
Futbol günümüz dünyasında en popüler spor dalı olmayı açık ara sürdürüyor. Başka başka sporlar, boks gibi, basketbol gibi, atletizm gibi, zaman zaman tahtını zorlasa bile, onun seyirci potansiyeline ve insanları çekiciliğine çok da fazla yaklaşamıyorlar... Kazanmak her zaman gurur veriyor tabi ki sporda da başka başka şeylerde de... Son zamanlarda fanatiklik aldı başını yürüdü... Bu sadece bize özgü değil, bütün dünya da fanatizm futbolu, futbolcuyu ve seyirciyi avucunun içine aldı... Rakip takımın futbolcuları ve seyircileri adeta düşman bir ülkenin askerleri gibi gözüküyor öbür takımın taraftarlarının gözüne... Oysa böyle mi olmalı? Hani spor dostluk ve kardeşlikti... Hani sağlık ve zindelik için yapılıyordu bu spor ve onun bir şubesi olan futbol...Bu gün futbol piyasası dev bir endüstri artık. Ülkeler ve o ülkelerin öne çıkan takımları hem bu işten milyarlarca dolar para kazanıyorlar hem de ülkelerinin reklamını, tanıtımını yapıyorlar... Biz Türkler ise yıllardır başarıya aç olduğumuz için, kazandığımız her başarı gözümüzde büyüyor ve adeta efsaneleştiriliyor, hem basın hem de halkımız tarafından... Hatırlarsınız mutlaka, Puşkaşlı Macaristan'ı elli sene önce 3-1 lik skor ile yendiğimiz galibiyet yıllarca kutlandı, basında ve her yerde konuşuldu durdu...Eski zamanlarda maçlara giden büyüklerimiz anlatırdı, seyirciler karışık oturduğu halde hiç kimse de birbirine yan gözle bakmaz, kötü söz de söylemezmiş... Şimdi öyle mi? Maç bittikten sonra, cadde de bile rakip takım taraftarlarını görseler hemen paça kasnak dalıyor, dövmeye kalkıyor arkadaşlar. Neymiş, efendim üstünde Galatasaray forması ya da Beşiktaş forması varmış... Yapmayın arkadaşlar, hepimizi bu ülkenin vatandaşıyız. Milli maçlarda, var mı Galatasaray ya da Beşiktaş ayırımı?Maç kaybeden takım ve yöneticileri neredeyse yemeden içmeden kesiliyor, bunalıma giriyor. Kazanan takım dört köşe hatta beş köşe... Kaybeden takım ters köşe... Maçlar ile hiç ilgisi olmayan insanlara hiç birisi dert değil... Kaybedenler, zannedersiniz ki anaları, babaları ölmüş, zannedersiniz ki memleket düşman işgaline uğramış... Öğrenci ise fanatik arkadaş, ertesi gün derslerine bile odaklanamıyor, sınıfta yüzünden düşen bin parça... Spor yazarları bile takım takım ayrılmış durumda... Tabi bir çoğu bunların eski büyük takımların futbolcusu, haliyle kendi takımları lehine yazılar yazıyorlar, oysa ki tarafsız yazmaları, tarafsız olmaları gerekir...Fanatizm konusunda alınabilecek önlemleri ve dikkat edilmesi gerekenleri Reem Nöropsikiyatri Merkezinden Uzman Dr. Mehmet Yavuz şöyle açıklıyor. ''Fanatizm kontrolsüz bir heyecan eşliğinde, bir konuya sosyal normları hiçe sayacak derecede aşırı bağlanma halidir. Ülkemizde özellikle spor alanında karşılaştığımız fanatizm genellikle anti sosyal kişilik bozukluğu yaşayan bireylerde görülüyor.'' Devem ediyor Dr. Yavuz ''Fanatik kişinin, farklılıkların zenginlik olduğunu bilmeden sabit fikrinden asla ödün vermediğini belirten Dr. Yavuz, ‘Fanatik kişide hiç bir esnekliği olmayan sabit fikirlilik söz konusudur. Doğru olduğunu düşündüğü her şeye tüm ruhuyla sıkı sıkıya bağlıdır, kendini o olguyla özdeşleştirmiştir. Takımı kötü sonuç aldığında fanatik kişi, hayatın bir anlamı kalmadığını düşünebilir'' şeklinde konuştu.'' Geçmişte döner bıçağı ile maça giden taraftar gurupları bile vardı hatırlarsınız... Hepimizi bu memleketin çocuğuyuz, uzaydan ya da başka bir gezegenden gelmedik. Nedir bu kin, bu nefret bir futbol karşılaşması için? Geçenlerde izlediğim İnternet de ki bir video da adam bizim ülkeden büyük bir takımın maçını izlerken üç beş kere yayın gitti diye üç bin liralık plazma televizyonu parçaladı... Bu kadarı da fazla, yazık çok yazık. Takımlar, tamam bizim takımlarımız ama uğruna ölünecek bir olay değil futbol, daha kutsal olgu ve olaylar var can feda edilebilecek vatan gibi, bayrak gibi, İslam Dini gibi... Bir takım şampiyon olmuşsa rakip takımlar onu her zaman saygı ile karşılamalı ve alkışlamalı, centilmenliğin, sportmenliğin gereği de budur... Hakemlere ağza alınmayacak küfürler etmek, sahaya yabancı maddeler atmak, stadın koltuklarını sökmek aklı selim sahibi insanların yapacağı işler değil kesinlikle... Şimdilerde paso lig uygulaması ile büyük cezalar ve yaptırımlarda fanatik seyircileri bekliyor... Saygı ve sevgi çerçevesinde takip edilen spor karşılaşmaları hepimizin en büyük özlemi, inşallah bunu da başaracağız... Hepinize saygı ve sevgiler...
| 601 |
Sporla İlgili Sözler
Spor bedene sağlığı çevreye olgunluğu aşılar. R.şenkalSporun her türlüsü, sporcunun en ünlüsü muteberdir. R.şenkalHayatında spor varsa, yere sağlam basıyorsun demektir. R.ŞenkalSpor giren eve doktor çay içmeye uğrar. R. Şenkal.Spor; sporcunun değil, sağlığına değer verenlerindir. R. ŞenkalSporu çirkinleştiren spordan nasipsizdir.Spor toplumu bölen değil, kaynaştıran en güçlü değerimizdir. R.şenkal.Spor ayrılığın değil, hayata bağlılığın nişanesidir. R.Şenkal
| 56 |
Kayan Yıldız
Bir Mart gecesinde, kayınca yıldız,
İçim yine sensiz ve yine yalnız,
Mart Kedisi kadar, yorgun ve arsız,
Hep seni bekledim, gelmeyenimdin.Yıldız kadar afet, yıldızdan uzak,
Mevsimsiz çiçeğim, herşeyi bırak,
Sen tehlikeli yol, sevgiye tuzak,
Vurmanı bekledim, imkansızımdın.Yıldızla beraber, çok şeyler kaydı,
Söyleyecek olsam, gece uzardı,
O geceye şahit, tek kişi vardı,
Bilmesin istedim, suskunluğumdun.Her yıldız bir yalan, umut dolu hiç,
Tutmayan dilekler, gizli bir sevinç,
Ve sevdam o gece, yüreğimde linç,
Olmasın istedim, imkansızımdın.
| 76 |
Aşkı Leyl
gece yine koyu lacivert
almış atkısını omzuna
yangınlar misali gönlüm var iken
neme gerek gece benim
diller suskun kalpler bi-sükûn
yar uzakta mesken meskûn
titreyen bir öpücük değen alnımda
hala duruyor esrarlı kokun...
| 35 |
Güllü Gün
Dün, bugün, yarın ömrün törpüsü,
Sağlık, spor, aşk, gezi ömür örtüsü,
Aksi halde önündeki sırat köprüsü,
Öte dünyayı bilmem de bu dünyada;
Gününü gül et, allah’a kalsın ötesi.Yıllarla yarış var, insan ömründe,
Dağ bile dayanamaz, azim önünde,
Kolayı seçmekse senin gönlünde,
Öte dünyayı bilmem, bu dünyada;
Niyet; düzen adamı olmak yönünde.
| 53 |
Deniz
Deniz mavi bir balık yazıyor,
siliyor gri bir balığı.
Deniz alev alan bir kruvazör yazıyor,
siliyor kötü yazılmış bir kruvazörü.
Şairlerden daha şair
müzisyenlerden daha müzisyen
benim yorumcumdur,
eski deniz,
geleceğin denizi,
taçyaprak taşıyıcısı
kürk taşıyıcısı.
Yerleşiyor içimin derinliğine:
yeşil bir güneş yazıyor,
siliyor eflatun bir denizi.
Yarı açık bir güneşi yazıyor deniz
kaçıp giden bin köpekbalığı üzerine.
| 59 |
Nem Kaldı
Yine şu dağları duman kaplamış
Sızlıyor her yanım dertlerle sarmış
Bir sevdiğim var idi eller almış
Dünya dünya dünya dünya
Sende nem kaldı Sende nem kaldı Bayram ah çekiyor yürekte yara
Tüketti ömrümü vermedi sıra
Bundan sonra beni ne sor ne ara
Dünya dünya dünya dünya
Sende nem kaldı sende nem kaldı
| 54 |
Karanlık Geceler Atışma
Ben seni siyah gecelerde sevdim
Yalnızlığın en derin acısıyla
Umutsuzluğun en dipteki siyahıyla
Seni yalnız ve siyah gecelerde sevdim.......... Filis ArifoskaEla gözlerine baktığım zaman senin o an
İçimde fırtına esiyor okyanuslar gibi
Yağmur yağıyor tane tane üzerime sanki
Ben seni karanlık gecelerde sevdim bitanem......Bahri ÇelikBen seni siyah gecelerde sevdim
Çaresizliğini en belli anında
Karamsarlığın en siyahında
Ben seni yalnızlığın acısında sevdim............. Filis Arifoska Çaresizliktir bendeki kuytu yerde olanlar
Yalnız kaldığım duygulu anlarda gözü yaşlı
Nerden bilirsin perişan halimi acıları
Ben seni karanlık gecelerde sevdim bitanem.......Bahri Çelik
Ben seni siyah gecelerde sevdim
Yüreğimde kanayan yaranın siyahında
Gönlümün en karanlık zamanında
Ben seni siyah ve karanlık gecelerde sevdim........ Filis ArifoskaHep bekledim umutla aylarca gelecek diye
Sen varsın hayallerimde ekmeğimde aşımda
Yuttuğum lokmalar boğazıma dizilir sensiz
Ben seni karanlık gecelerde sevdim bitanem.........Bahri Çelik
| 133 |
Felinda
Bedeninde soğuk bir diyanijoz yaşarda göremezsin sıcaklığını
Kırmızıda ve beyazdasındır,
Aynasız bir fahişe gibi...
Belki sakız patlatırsın, iyi kıvırtırsın ama....................
| 21 |
Yalnızlık
YALNIZLIKDaldım yine sonsuz girdap gibi hülyalara
Dev dalgalarla büyüyen hayat denizinde
Hırçın dalgaların çarpışı gibi kayalara
Yalnızlık çıktı karşıma hayatın her izindeYalnızlık ki sonsuzluğa uzar ummanlar gibi
Mazi, kanlı katiller gibi peşimde iz iz.
Çaresizlikle ölümü bekleyen canlar gibi,
Kaldım bu hayat savaşında garip, kimsesiz…Yalnızlık çıktı çaldığım her kapıda karşıma,
Zindan gecelerin ürperten korkusu çıktı.
Bilmem daha ne belalar gelecek başıma.
Bu bitmez yalnızlık bütün hayallerimi yıktı.Nice ümitlerle başlıyorken yeni bir güne,
Hülyalarım daha günün ilk ışığında soldu.
Anladım; bu dünya zevk sürmeye bir meyhane
Fakat benim kadehime hep yalnızlık doldu.
hasbi
| 93 |
Gençlik...
Balonlar uçardı gökyüzünde.
Pamuk şeker her çocuğun elinde. Güneş gibi parlak,
Bulut gibi bembeyazdı kalpler.Bilmezdik kötülük,
Bilmezdik yalan ne demek.O bulutların ardında,
Siyah kuşlar görene dek.Gençlik bir su gibi,
Hızlı akan fakat doyum olmayan.Gençlik bir nefes gibi,
Aldığımız gibi de geri verilen.
| 43 |
Ölüp ölesiye
Biz bulduk birbirimizi,
Tam çizdik kaderimizi,
Pençeledik sevgimizi,
Ya güneş sönesiye,
Veya ölüp ölesiye.Dedi kodudan kurtulduk işte,
Karakedi giremez bu gidişte,
Dost akraba hep sevinçte,
Ya güneş sönesiye,
Veya ölüp ölesiye.Mutluyuz bu dünyada,
Ne boldayız ne darda,
Gönlümüz bir arada,
Ya güneş sönesiye,
Veya ölüp ölesiye.
(27-1-1981)
| 49 |
İçki, Kumar, Sigara 3
İçki, kumar, sigara, davranışları bozar,
İraden çok zorlanır, nefislerimiz azar…Toplumlar kabullenmez, daima zararlıdır,
Kötülük reddedilir, tek kâr sağlamamıştır…(2012)
| 22 |
De HAK lailahe İLLALLAH
Zikir mayayı Muhammedi
Düşürme dilinden hiç zikri
Siler kalbinden her tür şirkiDe hak la ilahe illallah
Allah, la ilahe illallahSakın tapma asla tağuta
Şekle suretlere kalıba
Hakkı tarif ancak ihlâstaDe hak la ilahe illallah
Allah, la ilahe illallahTek tek isteklerin hep bırak
Gel sende ol kâmile çırak
Öğretecek hakikati hakDe hak la ilahe illallah
Allah, la ilahe illallahCehli karanlıktan kurtarır
İnsanı kemale erdirir
İlahi irfanı bildirirDe hak la ilahe illallah
Allah, la ilahe illallahİlahlar yok ancak Allah var
Allahın gayri hepsi hayal
Hayali bırak ol hakka yarDe hak la ilahe illallah
Allah, la ilahe illallahTevhid hakikat temelidir
Bundan başka hepsi gölgedir
Uyan gafletten Allah birdirDe hak la ilahe illallah
Allah, la ilahe illallahMehmet Ali gel halin söyle
Her yerde her zaman her şeyle
Benliğin tevhidde yok eyleDe hak la ilahe illallah
Allah, la ilahe illallah
| 139 |
Yavru Vatan
Haber geldi Ankaraya
Gemiyle çıktık karaya
Akdenizi yara yara
Geliyoruz yavru vatan Mehmecik adaya insin
Gayrı gözyaşları dinsin
Enosistler şunu bilsin
Geliyoruz yavru vatanEmaneti bize Atamın
Kıbrıs benim öz vatanım
Dalgalansın al bayrağım
Geliyoruz yavru vatanBize gece gündüz olmaz
Türkün kanı yerde kalmaz
Ana yavrusuna kıymaz
Geliyoruz yavru vatan
| 51 |
Ahmet kürşat
Bu gün yirmi üç nisan çocuk bayramı
Düştük peşine Ahmet Kürşat’ın
Solumda kızım sağımda hanım
Girdik içine insan dolu stadınGüneş kayboldu birden esiyor rüzgar
Yağmur da başladı çıldırmış gibi
Çoluk çocuk birbirine karıştı ahali
Koştum peşine Ahmet Kürşat’ınKoskoca alan yanında spor salonu
Elimde montu bulamadım oğlumu
İliklerime işledi yağmur bir de çaresizlik
Gördüm yalnızlığını Ahmet Kürşat’ınÖğretmeni karşımda gösterdi solumu
Bir ağacın altında gözlüyormuş yolumu
Üşüdüm sen nerdesin dedi tuttu kolumu
Sezdim acıyı gözlerinde Ahmet Kürşat’ınBir ateş ki yana yana bitmedi bedenim
Tadı yok dünyanın bilmem ki ne isterim
Derya gibi azgın içimdeki gurbet
Gömdüm geleceğine Ahmet Kürşat’ınBu gün yirmi üç nisan çocuk bayramı
Görünen her yerde seni aradım
Ritim tuttu yağmur göz yaşlarıma
İçime çektim hasretini dumanıyla sigaramınÇare değilsin elbette hayatıma
Çay gibi sigara gibi eksikliğin
Sen zalimsin zulüm de sessizliğin
Sensizliği yaşamak yazılsa da alnımaBu gün yirmi üç nisan çocuk bayramı
Görünen her yerde seni aradım
Akarken sevda yağmur gibi gözlerimden
Üşüdüm sen nerdesin demekti muradım
| 159 |
Sitem eylerim
Bütün yüreğimle yavrum senide özlerim
Sevgim sana hazinemdir kalpte gizlerim
Yavrum geleceksin diye yolunu gözlerim
Aramıza giren hasretliğe sitem eylerim İsterim yavrum her an sana da gelmeyi
Sana kavuşamayıp her an özlem çekmeyi
Kader yazmış uzak diyardan sana bakmayı
Aramıza giren sıra dağlara sitem eylerim Senden ayrıldığım günü birbirine ekledim
Seni yavrum çok mu ama çok ben özledim
Zamansız zamanda yavrum buraya bekledim
Aramızdaki yavrum hasretliye sitem eylerim Benim sevdam yavrum senin sözünü almaz
Sen gelmezsen hasretliğimin ateşi sönmez
Olmayınca yavrum bayramın neşesi olmaz
Sensiz geçecek bayrama ben sitem eylerimHalil ÇOLAK 06.09.2009
ANKARA
| 95 |
Ölüm Meleği
Ölüm meleğim
Kanatların ne kadar beyaz
Benim bedenim sana yaramaz
Git başımdanHem biraz tatil yap istersen
Yorgun düşeceksin bir gün
İşlerinizi kim yapacak
Dinlenin birazBırakın kendimiz seçelim
Ölümümüzü
Doğal seçilimden
Siz karışmayın biraz.
| 35 |
Cep Güneşi
Cebimde bir güneş olsaydı,
Kalırmıydım hiç karanlıklarda,
Öyle umutsuz,öyle çaresiz.
Ne zaman batsa güneş,
Ne zaman kara bulutlar,
Karartsa geceyi iyice,
Çıkarırdım cebimden hemen.
Takılmazdım engelere,
Düşmezdim çukurlara.
Çamura bile basmazdım.
Kirlenmezdi üstüm başım.
Ne kadar da mutlu olurdum,
Cebimde bir güneş olsaydı.
| 45 |
Veda
Her defasında içinden su gibi akıp giden
Veda bunun ismi...
Anneye veda,
Çocuğa veda,
Toruna veda,
Sevgiye, sevgiline, hayata veda...
Kimliği ne olursa olsun veda bunun ismi
Gidene veda, gülücüğe veda...
Geride kalana, geleceğe
Yaşananların yalan olduğu bu buhranda
Göreceklerime, isteyeceklerime veda
Ellerine veda, yüreğine veda
Sensiz gecelerime, kaderime
Veda bunun ismi
Kimliği ne olursa olsun...
| 57 |
Felekten bir-kaç gün çaldım
Gençliğin hakkını vermekte geç kaldım,..
Geç olsa da felekten bir-kaç gün çaldım..
İçimdeki keşkelerin hepsini sokağa saldım,..
Önünü alamadım, geri de toplayamadım.Kumkapı, Tepebaşı Nevizade Sokak, Ortaköy,
Adalar, Bostancı, Kalamış, Moda Kadıköy,
Eminönü, Boğaz turu, akşam Arnavutköy,
Geç kalmış olarak bir türlü zevk alamadımGünlerden cumartesi, her taraf insan seli,
Çoğu da gençler, her mekan onlarla dolu…
Almanmış sordu; bu insanların işi yok mu?
Bu soruya cevap vermekten zevk aldım.Toplum olarak gezmeyi, eğlenmeyi severiz,
Cumartesi-pazar, gezip-eğlenerek dinleniriz,
Sİz de tatil günü,bizim gibi gezip eğlenseniz;
Anlayamadı, şaşırdı, adama acıdım kaldım.
| 91 |
İnsan Hakları
Doğuştan sahip olduğumuz,
Korunması ve yasalarla,
Güvence altına alınması gereken,
Temel insan haklarının,
En önemlisi ve başta geleni,
Dokunulamaz ve devredilemez olan,
Kutsal yaşam hakkıdır.
Özgürce düşünme,
Düşüncelerini serbestçe ifade etme,
Özgürce haberleşebilme,
Fırsat eşitliği içinde eğitim görme,
İnançlarını özgürce ifade etme,
İnancının gereklerini yerine getirme,
Serbestçe seyahat edebilme,
İş bulup çalışabilme,
Emeğinin karşılığını alabilme,
Hak aramak için örgütlenebilme,
Yasalar önünde eşit olabilme,
Suç işlediğinde mahkemelerde,
Adil yargılanabilme,
İşkence ve kötü muamele görmeme,
Mal,mülk ve konut edinebilme,
Evlenme ve sağlıklı yaşama hakkı gibi,
Çeşitli insan hakları da vardır.
On aralık 1948 de,
İnsan hakları evrensel bildirisi,
Kabul edilmiş birleşmiş milletlerce.
Aradan geçen yıllar içinde,
Dünya’nın birçok yerinde,
İnsan hakları ihlalleri,
Ne yazık ki sürmekte.
Dil,din ırk ayrımcılığı,
İnanç ve düşünce ayrımcılığı,
Adeta körüklenmekte.
Silahlanmaya,savaşlara,
Yığınla harcama yapılmakta,
Ne acı bir gerçektir ki,
Savaşları çıkaranlar da,
Savaşlarda ölenlerde insanlar olmakta.
Kaynakların dengesiz dağılımı yüzünden,
İşsizlik günden güne artmakta,
Birçok insan Dünya’da,
Açlık sınırında yaşamakta.
Yardıma,bakıma muhtaç durumda.
Sosyal devlet ilkesi,
Her yerde geçirilemiyor hayata.
Yönetime katılma hakkının önünde,
Engeller hala durmakta,
Seçim yasalarından dolayı,
Toplumun çeşitli katmanları,
Seçilme hakkını kullanamamakta.
Tabandan tavana doğru,
İşlemesi gereken demokrasi,
Tavandan,tabana doğru işlemekte.
Karar alma süreçlerinde,
Dernekler,sendikalar,üniversiteler,
Sivil toplum örgütleri,
Yeterince söz sahibi olamamakta.
Seçimle işbaşına gelenler,
Diktatör gibi davranabilmekte.
Muhalefeti sindirmek için,
Her yolu mubah görmekte.
Eleştiriler tahammül edememekte.
Makamların gelip,geçici olduğu,
Yapılan yanlışların bir gün,
Hesabının sorulabileceği gerçeği,
Neden göz ardı edilmekte.
Aklımızı başımıza alalım,
Haklarımıza sahip çıkalım.
İnsan hakları ihlalleriyle,
Kimsenin ahını almayalım.
Bütün farklılıkları,
Zenginlik olarak görelim,
Önce kendimizi sevelim,sayalım,
Aynı gezegeni paylaştığımız insanların,
Haklarına saygı duyalım.
| 258 |
Bir Deliye Sormuşlar
Bir deliye sormuşlar, sen neden deli oldun?
İnsanlara kötülük etmemek için demiş.
Şimdi bana kötülük eden kimse kalmadı,
Ben kimseye kötülük edeyim niçin demiş?
| 27 |
Güller Dururken
El alem Güllere talibikene
Dikene düşmüşüm güller dururken
Karlı dağlar yollarıma setkene
Dağları aşmışım yollar durukenYıkılır feleğin kaşı karşımda
Beyhude bir ömür bunca yaşımda
Bir şiir yazmışlar mezar taşımda,
Baykuşlar ötüyor bülbül dururkenHalime gülüyor kader! O da mı?
Yoksulluk düşmanca tutar yakamı
Ne gerek, kimsenin umurunda mı
Hep zehir tatmışım ballar dururken
| 54 |
Zz 0059 Monna Roza IV Ve Monna Roza / Son Sözler
MONNA ROSA – IV - VE MONNA ROSA"Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarımı rüzgara,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara..."1952, Kış (Yılbaşı Gecesi)
Sezai KARAKOÇSON SÖZLERBundan sonra beni göremeyeceksin beyaz gül. Sesimi duyamayacak, şiirlerimi ve mektuplarımı alamayacaksın. Biliyorum sen de yokluğumun boşluğunu benim kadar olmasa da hissedeceksin. Belki de beni özleyeceksin. İşte o zaman peygamber çiçeğini anımsa… Beni peygamber çiçeklerinde ara… Güneyin tahıl tarlalarında açarlar ya… Bizim oralarda mavi veya menekşe rengi olurlar. Yabanidirler… Nadiren rastlanan çiçeklerden değildirler. Gövdeleri dimdiktir. Eğilmezler bükülmezler, boyun eğmezler. Bahçelere, evlere, saksılara hapsedilemezler. Onlarda bulabilirsin özgür gururumu… Onların parlak taç yapraklarında… Onlara neden peygamber çiçeği denmiş bilmem ama kendime peygamber çiçeği derim ben. Önderim odur, örneğim odur. Onun ahlakıyla ahlaklanmaktan ve izini izlemekten başka gayem yoktur. Umutla sana doğru uzattığım bomboş kalan ellerimin sıcaklığını, heyecanlı nemini hissetmek istersen peygamber çiçeklerine dokun. Ben sana kendimi anlattım anlattım anlatamadım! Onlara sor beni! Onlarda gör. Onlarda seyret. Anlatırlar çaresiz ellerimin masumiyetini. İyi bilirler beni. Çünkü ben onlara söylerim sırlarımı… Dertlerimi onlara anlatırım. Tarlalarda bahçelerde deliler gibi dolanıp kimselere açamadığım aşkımı, hüsranımı, ıstırabımı… Gözyaşlarım onlara damlar. Onlar gayet iyi anlar beni. Beni onlar anlar.Balıklara söylerim duygularımı, düşüncelerimi… Sana dair, geleceğe dair… Hayallerimi onlara anlatırım. Onlar dilsizdirler. Kimselere demezler. Senin gibi vefasız değildirler. Beni terk etmezler. Ben gittiğimde… Bittiğimde bu gezegende… Ancak onlar doldurabilir yerimi… Beni özgür ve asi yabani çiçeklerle suskun balıklar sembolize edebilir. Hani şu genç yaşımda uçurum rüzgârlarının: “Sakın yapma! Kıyma canına! .. Sakın ha! ..” diye fısıldayarak geriye ittikleri ama sadece saçlarıma hükmedebildikleri zamanda koyuverdiğimde sensiz, cansız bir heykelden ibaret kalan varlığımı yarlara, küçük bir kızın peşine düşen, o yüzden can veren âşığın, metrelerce aşağıda yıldız gibi yatan, gözleri açık kalan cesedini de göremeyeceksin. Birileri bulup götürecekler, gömecekler. Kabrimin üstünde açan peygamber çiçeğinin nurlu yüzünde ara beni… Secdelerin ilahi ışıklarıyla nurlanan alınlarda… Ben o yüce Peygamberin ümmetindenim. En büyük özelliğim budur. Unutma! Bizim oralarda, güneyin dağ köylerinde hâlâ eski âdetler hüküm sürer. Genç kızlar sevgilerini açıkça ifade edemez, dağ çiçeklerinin desenlerini ve renklerini çevrelere aktararak dile getirmeye çalışırlar. Her çiçeğin, her şeklin, her rengin ayrı bir manası vardır. Eğer boynu bükük bir gelincik işlemişlerse, sevdikleri gence: “Neden bana ilgi duymuyorsun, ben seni bu kadar çok severken? Neden beni boynu bükük bırakıyorsun? ” demek isterler. Onun can alıcı alını, acı yeşilini mendillere nakşederler ve ıssız bir yolda sokakta, tam yanlarından geçerken, farkında olmadan düşürmüş gibi yaparlar, yavaşça yere bırakırlar. O genç için yanık bir türkü, yakıcı bir aşk şiiri, ucu yanık bir aşk namesi hükmündedirler. Bir romana sığdırılamayacak duygular anlatırlar, yürekler hoplatırlar! Sen de benim için gözyaşlarıyla oyalanmış, bir şekilde bana yollanmış o güzelim çevrelerden en değerlisi gibiydin. Kalbimin üstündeki cebimdeydin. Boynumda, koynumda… Özledikçe dokunduğum, öpüp kokladığım… Seni kaybettim. Hem de o bulanık suya, o sosyetik, o dejenere ortamın balçık halini almış su birikintisine düşürdüm. Oysa ben seni sağ elimden sol elime bile geçirmemiştim. O kadar aziz, o kadar mukaddes bilmiştim. Bizim oralarda Kur’an-ı Kerim sol elle alınmaz! Tespih sol elle çekilmez. Sol elle yemek yenmez, su içilmez. Sen benim için onlar kadar mübarektin! Beni umursamadan terk ettin.O parmakların… O ince uzun, narin parmakların… Dokunmaya kıyamadığım, okşamaya doyamadığım parmakların sıktı boğazımı, mengene gibi, halen sıkmakta… Şu bedenim var ya şu maddi varlığım… Onun nasibine tüm günahlarımla beraber kabrime konmasını arzuladığım, omzunda gördüğümde: “Al, senin olsun! ” diyerek armağan ettiğin saçının teli düştü. Senin için bir tel saç hükmündeydim. Saçının telleri kadar arkadaşın, eşin dostun, hayranın, sevgilin vardır belki de… Ben sadece işe yaramaz hale gelen, atılan, düşen, artık sana ait olmayan ve asla bir daha olamayacak olan ölü bir saç teliydim. Oysa ben sana nasıl da divaneydim, deliydim! Sana ne olmuş gülüm? Neden sararmış solmuşsun? Keyfin kaçmış, huzursuzsun… Epeydir, dalından koparılıp örselenmiş, vazodan başka her yere konmuş solgun bir gül gibisin. Ne olmuş böyle sana? Nasıl bir derde tutulmuşsun? Bizim çileli hayatlarımızda bir ekmek kadar mübarek, su gibi aziz fikirler, yüreklerimizin ateşlerinde, gönüllerimiz yana yana pişti. Yılbaşları kutlamadık biz. Noel ağaçları süslemedik, kadehler kaldırmadık. Doğum günü partileri düzenlemedik. Manolyalar değildi gönül verdiğimiz. Hercai de değildi. Bir beyaz güldü. O güldü, biz gülemedik. O bembeyaz gülü içine alan, örseleyen bataklık ve buna sebep olan çevren utansın! Tamamını Allah kahretsin! .. Sen, canımdan değerli, iğne oyasıyla işli, yüreğimin üstündeki çevrem, sağ elimdeki kutsalımdın, kıyamadığım. O bulanık, o iğrenç sele düştün! Sen benim gördüğüm en güzel, en tesirli, en unutulmaz, en harika düştün! Artık aklımdan çıkarmak istiyorum seni. Şu şapkayı başımdan çıkarıp atarcasına bir ırmağa, seni beynimden çıkarıp atmak istiyorum, bir daha ulaşıp alamamacasına, asla yakalayamamacasına, bir daha kafama takamamacasına! Lanet olsun! .. Her şeyimi kaybettim, birer birer! En sonunda en değerlimi, canımdan öte olan kıymetlimi aldınız elimden! Lanet olsun! .. Alın neyim varsa! Her şeyimi alın! .. Akılsızlar! Manyaklar! .. Beyinsizler! Düşüncesiz güruh! .. Sadece bedenleri kalmış, yalnız vücutlarının ihtiyaçlarını gidermeye çalışan kafasızlar! Halinizi düşündükçe yürek sızlar, kafa sızlar! Akıl sızlar! Akılsızlar! ..Kendi ağını kendisi ören, izbelikleri mekân eden, gaflet uykusundaki güzeller güzeli örümceğim! Şu dünya hayatı denilen, gerçek sanılan rüya âleminde, başına bir felaket geldiğinde, aklın başına girdiğinde pişmanlık ve çaresizlik içinde, muhkem bir ahret evi yerine burada gününü gün etmek suretiyle örerek barındığın o seyrek sepenek, o dayanıksız, her an başına göçebilecek vaziyetteki çürük evde, ağlarının içinde kalır da bağlanırsa elin kolun, kolun kanadın kırılır da başlarsan ağlamaya, sana vuramam, sana kurşun sıkamam, sana kıyamam! Kurşun da atamam, taş da… Gül atabilirim gülüme ancak. Gül koyarım mermi yerine tüfeğime… Gül verebilirim ancak sana gül yüreğimi sunduğum gibi… Ben seni o halde görmeye tahammül edemem! Ölürüm! .. Tüfeğim de ölür benimle birlikte… O tüfek yüreciğimdi benim. Sana hep şiirler fırlattı… Gülüme güller… En güzel, en nadide, hiç kullanılmamış sözler… Sen benim en büyük en ağır günahımsın! Kabuğum gibiydin! Sayende vardım. Ancak hüsrana vardım. Kabuksuz bıraktın ya beni! Canın sağ olsun! Kaplumbağa haline getirdin ya beni tuttuğum kutsal yolda… Hızımı kestin, yavaşlattın ya beni… Hedef, ben yaklaştıkça uzaklaşmakta… Senin ve aşkının yüküyle ilerliyorum sona doğru… Kaplumbağa adımlarıyla… Yüküm ağır, kulaklar sağır… Ne kadar yakınsam, haykırsam nafile! .. Artık öz benliğime dönmeliyim! Çıkarıp atmalıyım seni başımdan! Beynimden, aklımdan, kalbimden…Sen bu erkek milletini bilmezsin! Onların bütün dertleri karı kız peşinde koşmaktır. Mana kediler gibidirler. Bir dişi kedi kokusu aldılar mı başlarlar peşinden koşmaya ki o kedilerin amaçları malumdur. Geceler boyu nefislerinin peşinde koşarlar, hiç yorulmazlar. Parklarda bahçelerde, deniz kenarlarında el ele dolaşmak yetmez öylelerine. Bir yerlerde oturup, karşılıklı çay kahve içmekle yetinmezler. Çünkü onlar bedenleriyle severler, kalpleriyle sevmeyi bilmezler. Geceleri yaşarlar. Gece yatmaz, sabah kalkmazlar. Öğleye kadar uyurlar. Geceleri uzun, gündüzleri kısadır. Hani çiçekçilerde satılmayan, elde kalan pörsümüş çiçekler vardır ya… İşte o hale getirirler gül gibi kızları! Bal iken zehir ederler! Tertemiz, bembeyaz iken kapkara ederler. Suyunu sıkar, posasını benim gibi unutulan eski sevgililere bırakırlar. Kendileri de aynı şekildedirler. Eşlerini, sevgililerini aldatırlar. O suları kokan, sapları çürüyen, elde kalan, çöpe atılacak çiçekler gibi o kadınlara kızlara dönmek zorunda kalırlar. Unutulanların gözleri ceylanlara benzer… O gözler hep yaşlıdır. Geyikten kasıt boynuzlardır. Boynuzlayanlardır. Ne yazık ki aldatılanlardan olurlar. Yürekleri böylesi acılarla ateşler içinde yanan ceylanların gözyaşlarının sıcaklığı karları eritir, sel haline getirir. O erkekler var ya o erkekler… Dişi dokusu alan erkek kediler gibidirler.Yalnızlık… Umarsızca silkelenen sigara külü gibiyim. Bir o kadar değersiz, bir o kadar yalnız, sersefil… Bir gece seni gördüm düşümde… O güzel yüzünü, sarı saçlarını… Bedeninin yerinde sarı bir yılan… Sirklerdeki denizkızları gibiydin… Yalnız başın vardı. Kalanın bir yılan… Benden sana bir taşbebek kaldı. Hani Kızılay’da, bir oyuncakçı dükkânının vitrininde görmüştün de çok beğenmiştin… Burnunu cama değdirecek kadar yaklaşarak seyretmiş seyretmiştin… Cebimdeki parayı düşündüm o anda… “Acaba yeter mi? ” diye… Cesaret edemedim içeriye girip de fiyatını sormaya… Sonraya bıraktım o işi. Bir hafta sonra harçlığımın geldiğini haber alınca postaneye koştum sevinçle! Dönüşte o dükkâna uğradım. Ne kadar sevindim satılmadığını görünce! İşte o taşbebeği hatıra bıraktım sana. Bir de o balık dişi kolyeyi… Memleketten satın almıştım ya sana hediye… İlginç olur diye… Sen de ruhunu sattın, güzelim! O taşbebekten bir farkın kalmadı. Aşkını da beni de sattın! Benden sana, her aynaya baktığında karşında bulacağın o taş kalpli taşbebek kaldı. Sen, taşbebekler kadar güzeldin! Ne yaptın bebeğim! Sen ne yaptın! .. Seni sana bıraktım, taşbebek! Ona iyi bak, emi! Yalnızlık… Yalnızlık da bana senin armağanın… Büyük bir hatıra bıraktın bana! Hayatımın sonuna kadar muhafaza edeceğim, meraklanma! Büyük bir hatıra… Senden… Yeni… Karanlık… Şeytan işi ama her şey gibi o da Allah’tan… Yalnızlık… Öyle bir yalnızlık ki sigara külü kadar…Sigara külü kadar değerim yokmuş, öyle mi? Bugün yalnızlığımı gözyaşları içinde yaşamaya katlanmaya, boğazıma yumruk gibi tıkılan, gırtlağımı tıkayan hıçkırıklara dayanmaya çalışacağım… Ne kadar sürecek bu ağıt, bu gözyaşı yağmuru, bilmiyorum.Kimseye güvenim kalmadı artık. Horoz, tüyüne nasıl itimat edebilirse o kadar güven kaldı bende. Hâttâ ondan da az… Bilirsin, kümeslerden horozları seçip alırlar kesmek ve yemek için. Eninde sonunda yolarlar tüylerini… En güvendiği tüyleri, günün birinde mutlaka onu terk eder gider… Yalnız şu kahrolası gözyaşlarıma itimat edeceğim. Çünkü onlar beni hiç terk etmeyecekler. Onları kimselere emanet etmeyeceğim. Ruhumun bayrağıdır onlar benim. Sadece kendime, bu idam edilen adamın avuçlarına bırakacağım. Bugün yalnızım. Yapayalnız… Bundan sonra da hep böyle kalacağım… Yalnız ve sağanak yağmurlu… Saikalı…Alıp götürmek isterdim seni… Bir trene bindirmek ve alıp gitmek, apaydınlık bir geleceğe… Güneşli günlere… Senden bir şehir meydana getirmek isterdim. Senin ruhundan… Seninle dolu, dopdolu… Gülce koymak isterdim adını… Türküler yakılsın bize dair… Mutluluğumuza dair şarkılar… Dillerde söylensin… Olmadı, dünya güzeli! Olmadı işte! Görüyorsun halimizi! Mahvettiğin bu adamın ardından türküler yapılsın, ağıtlar yakılsın, asırlarca gözyaşları içinde inlercesine söylensin bundan sonra. Ben yok olmalıyım artık! Ancak o şekilde unutabilirim belki seni ve bütün bu olup bitenleri. Çünkü başka çarem yok! Ancak o zaman bir daha açılmamak üzere kapanır bu defter. Bir gün efsane olur karasevdam… Şarkı olur, türkü olur, dilden dile dolaşır. Sessizce ölürüm… Sensizce… Sessizce söylenen bir türkü olurum. En iyisi bir köşede öldürmek kendimi, ölmeyen aşkımla birlikte… Kimseler duymadan… Dillenmeden… O şekilde son vermek, bu bitmeyen ıstıraba… Ya da bir trenin önüne atmak kendimi… Seni benden ve beni kahreden karasevdamdan öylece, temelli kurtarmak… Dünyada koyup gitmek seni…Sen, ak/kanat/lı bir kuş değildin benim için. Tavus kuşuydun. Bunu da bilmeni istiyorum. Sana son sözüm olarak kalmasını… Sen benim kalbime, sen benim ruhuma öyle girmiştin. O kadar güzel, o kadar zarif, öyle rengârenk… Alaimisema gibiydin göklerimde… İçime girdin girmesine ama tüm tüylerini yoldun! Hiçbir güzellik bırakmadın kendinde… Bunu bil ve hiç unutma! İçimde bir tane değildin bin taneydin! Bir tanemdin, bin tanemdin! .. Sonra kayboldun birer birer… Birer birer yok oldun… Sen bittin… Ben bittim! ... Sen gittin, adın kaldı yadigâr… Seni benden alan diyar ne menhus bir diyar! Bana bir çift ak/kanat bıraktın uçmam için… Ötelere geçmem için bir çift ak/kanat… Kanat kanatabildiğin kadar içimi! .. Bu Çin işkencesinin başka biçimi… Bu sana son sözüm olacak. Bilmeni istiyorum.Beni bulamayacaksın bir daha… Göremeyecek, duyamayacaksın! Özlersen… Ararsan gün gelip de… Peygamber çiçeklerinde ara beni… Kabrime gel! Onlar, toprağımda bitecekler… Ömürleri bir yıldır. Aşkımız kadar… Her yıl yeniden çıkarlar. Neticede otturlar. Ben bir daha dünyaya gelemeyeceğim, orkidem. Toprağımı görmeye gelirsen eğer… Bana dokunmak istersen… Ellerimi ararsa ellerin… Ancak üstümde biten otlara değer… O zaman… İşte o zaman… Ellerin ellerimi bulamadığında… Anımsa sana doğru uzanan, tam yakalamışken avuçlarının arasından kaçıran çaresiz ellerimi. Sırrımı kimselere diyemiyorum. Nasıl söyleyebilirim beni bırakıp gittiğini! Ancak balıklara fısıldayabilirim, kendimi sulara bıraktığımda… Onlar kimselere demezler, diyemezler, dilsizdiler. Senin gibi vefasız değillerdir. Beni terk etmezler. Kendimi denize atacağım! Çözülüp yok olacağım. Balıklar yiyecek bedenimi. Beni göremeyeceksin, bulamayacaksın. Onlar kalacak benim yerime geride… Kendimi sulara bırakacağım. Şu seninle beraber ruhunu kaybetmiş, heykel haline gelmiş, küçük bir kızın ardına düşmüş aciz bedenimi… Heykel halini almış… Birken bin olmuş cansız varlıklarımı balıklarda ara… Peygamber çiçeklerinde ara… Onlarda olacağım, onlarla çoğalacağım… Her biri bir çiçek ya da bir balık… Her bir varlığım bir peygamber çiçeği, İslam’ın tarlasında… Beni o çiçeklerinin aydınlık alınlarında ara…Alınlarında O/nur… Alınlarında secde izleri…Biz… Biz hiç anlayamadık…Anlayamayız sizleri… ***
ŞİİR FISILTILARI - 0059
| 1,962 |
Platonik Drama
Ramak kalmıştı biraz daha yakın olmama sana, ama olmadı. Ne güzel hayaller, ne güzel ümitler besliyordum penceremin önünde. Ufaladığım ekmek kırıntılarıydı sanki sevinçlerim… Seyrederken dışarıda akıp giden insanları ve baktığım her yüzde seni görüyordum. Ümidim vardı başımı ne yöne çevirsem seni göreceğime, gezdiğim koridorlarda kokacağına kokunun ama yazgı izin vermedi, kursağımda kaldı sevinçlerim… Belki istediğim çok şey değildi ama yine de çok gördü, yazmadı seni yanıma kader. Biliyorum platonik bir senfoni çalıyor kulaklarımda, biliyorum tek perdeli ve tek kişilik bir tiyatro benimkisi, yine de olsun varsın, içimi kaplayan tarifsiz sıcaklık ve bu nedenle yüzüme vuran o utangaç ve mağrur gülüş yetiyor ruhumu okşamaya. Her nedense çok istenilen, yürekten arzulanan her olgu, olmama yolunda ayak diretiyor. Ardı sıra hüsran, ardı sıra hezeyan, ardı sıra tarifsiz bir sızı… Ertelemelere hüküm yemiş gönlüm… İsteklerim o kadar küçük dünyalara aitti ki, sadece aşım olsun misali. Sadece gözlerim görsün, yüreğim yansın razıydım. Bu kadardı mutluluğum ama çok gördü kader… Sense biliyorum, benim bu platonik dünyamın dışında bir üzüntü içindesin. Biliyorum bu da olmadı diye üzülmektesin. Biliyorum ve hissedebiliyorum içinde var olan hayal kırıklıklarını ve tadını alabiliyorum gözlerinden süzülen yaşların... Bu da olmadı, bu sefer de olmadı diye dövünüşlerini… Verilen vaatler, tutulmayan sözlerle örselendiğinde, meydana çıkan o güven duygusunun yıkılışı kadar insanı yaralayan bir şarapnel parçası daha yok. Hissedebildiğim o amansız acını, alıp kaçıramıyorum senden uzaklara, susturamıyorum içinde kopan tarifsiz fırtınaları, omzumu sunamıyorum bir sığınak misali. Platonik bir kargaşa, platonik bir tutku, platonik bir hikâye, tek kişilik drama, tek kişilik bir senfoni orkestrası bu bendeki…
Sendeki yerimi biliyorum ve bu nedenle yaşıyorum gizliden gizliye içimde… Sakladıklarımda saklıyım bunca zaman ve bu sebeple ki sustuklarıma kulak ver beni anlamak için ya da en güzeli bırak, ben istediğim gibi şekillendireyim seni… Kimselere söyleme ne olur. Sus! Kendine bile söyleme, bozma mutluluğumu, alma sevincimi, ruhumu okşayan ellerini bırak üzerimde… Platonik de olsa, uzaktan uzağa da olsa bırak izin ver. Gör ama görme, duy ama duyma, alma benden umudumu…(Nietszche) ”Düşün... Kim üzebilir seni senden başka? Kim doldurabilir içindeki boşluğu, sen istemezsen? Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen? Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen? Kim sever seni, sen kendini sevmezsen? Her şey sende başlar, sende biter... Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme…” ve Murathan Mungan’ın şu dizeleri her zaman etkiler beni. Der ki:Geldiğimde notun duruyordu masanın üzerinde
Sekizde yatmıştın
Saatime baktım sekizi beş geçiyor
O gün anladım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığı
Aramızda düşman gibi duran zamanı
O gün anladım
Senin bana erken
Benim sana geç kaldığımı
| 409 |
Şeytanın Kalbi Çarpar...
İyilikler olunca çok üzülür vah eder,
Hak yolunda görünce,üzülerek ah eder.
Doğru yolda olunca kendisini kahreder.
Din den dön diye şeytanın kalbi çarpar.Kandırmak için kulu,türlü yolları geçer,
Herşeyi hoş gösterir,hile yolunu seçer,
İtikati görünce üzülerek vazgeçer,
Din den dön diye şeytanın kalbi çarpar.Bağlanacağın bilir,bu mubarek aylarda,
Kol kanadı kırılır,bağlı kalır yaylarda,
Hep lanetle anılır,zikirlerde,saylarda,
Din den dön diye yinede kalbi çarpar...
| 64 |
Şeytan ve Sen
Şeytan:
“ölesiye sev” diyor o kadını,
Dinlesem mi acep o şeytanı?
“Bir ömür sev”
dedi tanrı
Düşündüm bu durumu bir an;
Tanrı nasıl yaratmış insanı?
Sevdiğini
Biraz ölesiye biraz doyasıya sevsin.
Sen işte benim,
Böyle bir sevdiğimsin.
| 40 |
Adalet Siz Dünya
Ağaçlan uzun kısa
O da biter kese kese
Geniş değildir herkese
Adaletsiz yalan dünyaFil de canlı karınca da
Kimi yerde kimi dalda
İyi kötü bu dünya da
Adaletsiz zalim dünya.Toprakların altın bakır
O da bizde yoktur şükür
Kimi zengin kimi fakir
Adaletsiz fani dünya.Mahzuni de senden uçar
Belki yıldızlara geçer
Seni eken bir gün biçer
Adaletsiz yalan dünya.
| 61 |
Veda Bile Etmedik
VEDA BİLE ETMEDİN (şarkı) Alev,alev,
Düştün gönlüme,
Nede çabuk doğmuştu,
Bu aşk içimize.Uzun gecelerde,
Hayaller kurar,
Geleceği planlar,
Sevdamızı koklardık.Bir çiçektin sen,
Severken ayrıldık,
Neden,niçin,
Soramadık.Gurbet,hasret,
Yaktı içimizi,
Duygularımıza kandık,
Veda bile edemedik.Rüya imiş yaşananlar,
Biz rüyayı gerçek sandık,
Duygularımıza kandık,
Veda bile edemedik.10.02TEOMAN2010
| 47 |
Bir şeyler eksik
o kadar çok hatıra biriktiriyoruz ki
anımsayınca canımız acıyor
ve ölüp yitiyoruz
hep bir şeyler eksik...26 Mayıs 2016
| 21 |