poes
stringlengths
103
153k
poe_length
int64
21
20.9k
A A Anıları HAYATIMIN GİZEMLİ ANLARI 7 HAYATIMIN GİZEMLİ ANLARI7Validemin 5.erkek çocuğuyum. Validem 4. erkek çocuğundan sonra kız çocuk istemiş ama bu kez de amaçlarına ulaşamamışlardı. Ama yakışıklı olduğum için bir nebze olsun ferahlamışlar, bana çocukken ölen büyük abimlerden birinin ismini vermişlerdi. Ben aslında onun yerine yaşayacaktım. Benden önce ölen çocuk sayış bir değil ikiydi. Birinin adı Adem’di öbürünün adı bana verilen addı; yani İsmail. Ben onun yerine yaşayacaktım. Bebeklerden birini mamasını çok kuru yaptığı için yemek yerken öldüren annem bunu cahilliğine veriyordu. Benim doğumum önemli olaylara sebebiyet vermişti. Anne karnında kente göçmüş, dayımın evinde misafirken dünyaya gözlerimi açmıştım. Babam kadrolu işe girmişti. Ardından ev yapma girişimin başlatmış, önce dedemin ahırının üstüne ufak bir ev yapmış, sonra da halamla sırt sırta bitişik iki katlı evini tamamlamıştı. Küçük ahşap ev nohut oda bakla sofadan ibaretti. Kışın küçük bir odaya tıkışır, yazın bakla sofada otururduk. Beslenme yetersizliğinden verem olmuş, doktor en kıymetli yiyeceğinizden buna yedirin de gözünüz arkada kalmasın demiş. Babam da çok sevdiği ve yalnızca kendi yediği bal ve yağ karışımından bana yedirmiş, beni bilerek ya da bilmeyerek hayata döndürmüştü. Artık beleş yaşıyordum. Beslenme yetersizliğimiz sürüyordu oysa. Fakirlikten et yüzü görmüyorduk. Kurbandan kurbana et yiyorduk. Turşu kavurması ve karalahana yemeğinden başka beslenme aracımız yoktu. Ekmeğimiz mısır unundan yapılıyordu. Annemin meşhur mıhlamasını yemek bir şanstı. Dört erkek kardeştik. Ben kardeşimin salıncağını sallıyor kapı ile pencere arasına gerilmiş salıncağı biraz fazla sallayınca düşürüyordum. Ben de dik olan merdivenden aşağı düşüyor, kafamı gözümü yarıyordum sık sık. Böylece hızlıca sokağa çıkmış oluyordum. Hala bu olayların izini bıyık kısmımda taşıyorum. Bıyığımın darbeli yerinde kıl çıkmaması o günlerin hatırasıdır. Çocukluğum çamurlu sokaklarda geçti. Sokağın içi su çukurlarıyla doluydu. Bu çukurlara bata çıka neşeli oyunlar oynardık. Okula gitmemiz netameli oluru. Çoğunlukla ayakkabılarımızın içi su dolu olurdu. Ayaklarımız vıcık vıcık olurdu. Sokağımızda elektrik ve su yoktu. Sokağın başında tek çeşmeden taşıma suyla idare ederdik. Çeşme başı su alanlarla dolup taşardı. Her taraf yemyeşildi o zamanlar. Evlerden çok bahçelerimiz yer alırdı sokakta. Sokağımızın yakınlarında büyük bahçeler vardı. Hepsi ekilirdi. Çeşit çeşit meyve ağaçları vardı. Bu meyvelerden biz de yararlanırdık. Zaten o zamanlar pazar kurulmazdı ilde. Yahut biz öyle zannederdik. Çünkü bahçelerimizde her şey yetişirdi. Ah ne günlerdi onlar…
358
Belki Dostlar Anlar şehrin gündüzü mermer gecesi toprak renginde kerpetene kıstırılmış bir çivi gibi söktüm ihaneti açlığın kokacak nefesi olmaz. boğazıma yapışmış Satıcı'ların hayasını tekmeliyorum yaşamak adına hiçbir okun hedefine varamadığı bu çağda silinir erdemli bencilliklerde hayatın resmi varlık boşluğu doldurursa düzelir mi dünya yılanların korkusu kalmamış artık şimşekten hesabını yalansız sürsün ortaya hısım akraba gün olur kovulur berduş Satıcı'lar asil burçlarından insan işidir şiir bazen onu hayat bile anlamaz polis kayıtlarına geçer eve bir şişe süt götürdüğüm tanrının evi bizim ebedi mezarımızdır ölümdür yener elbet hepimizi ve kendini ah...ne yazık bu dünyada beni sadece hayat anladı(!) eksiğiz işte insan insandan büyük değil ki toprağın sesi çoğalıyorken karakollarda aynada tırnağını kemiriyor diyarbekir kedisi saçlarım dağınık diye üzülme anne. bu dünyada beni belki dilcambazı olmayan dostlar da anla Bayram Balcı Şiirli Çıkın Mart 2002
133
Rengarenk Mavilere kardeş akmış yanaklarından Siyahlar yerleşmişken ruhuna Aramızda sarılar varken Uzağız kırmızılara Yeşil kere yakın yeşil kere uzakken Mor kadar narin, lacivert kadar gururluyken ruhun Ve aramızda sarılar varken alım Uzağız kırmızılara
33
Aile Aileler temelidir toplumun, Bireyleri için huzur; aile! Her dönem önemi kaçınmaz onun, Derdin olduğunda hazır; aile! Hem huzurun, eğitimin kaynağı, Bakınca yeşerir, bahçesi-bağı, Sırtın yasladığın bir güven dağı, İnsanları eder, vezir; aile! Eğitimin kökenini veriyor, Merhem olup yaraları sarıyor, Her ortamda iyiliği arıyor, Kötülüğün kökün kazır; aile! İnsan için sevgi-şefkat yuvası, Anlayana sanki yayla havası, Huzuru sağlamak, asıl davası, Kıymetin bilene nazır; aile! Dertli, bu durumu yaşadı, yazdı, Birçok diyar gördü, çok diyar gezdi, İnan söylediği yine de azdı, Dara düştüğünde hızır; aile! ERDEMLİ-22 Nisan 2015-Çarşamba Cafer AKSAY
89
Ah Okul Yılları Bir kitap bir defter, olurdu sende Yaralı gönülse, kanardı bende Okuldan içeri her girdiğinde Şimdi diyorum ah okul yıllarıSokakta yürürken öyle bakardım Oturduğun banka neler yazardım Sanki kilitlenir açılamazdım Şimdi diyorum ah okul yıllarıOkul denilince hiç dayanamam Dönüp baktığımda soluk alamam O yıllar ki gitti artık bulamam Şimdi diyorum ah okul yılları
55
Karabıyıklı Baskını Yollar dolambaçlı, Kayalar heybetli, Dereler çetin, Ve dağdan Ovaya inen vadiydi. Düşman çetin, Düşman adiydi… Fakat, Karayılan metin, Karayılan harbiydi. Bu; tek Antepli’nin değil, Bu; bir milletin harbiydi… Bu; Sadece bir “ hatt-ı müdafa” değil, Aynı zamanda “Sath-ı müdafa” idi… Burası; Maraş Ovaları’ndan, Antep Dağları’na geçişin ağzıydı. Milletin bağrındaki sızıydı. İntikal ediyordu Frenk, Buna tedbir gerek… Havalar kar, Vadiler dar, Adileri sar, Dom, dom, dom, Tak, tak, tak… Davranma düşman, Teslim ol, Canını kurtarmaya bak… Davranamadı düşman, Şimdi hepsi pişman… Kımıldayamadı kafir, Artık onlar esir… Esir sayısı tam Elli baştı, Ganimet; Toplar-tüfekler Antep’e ulaştı. Mahvoldu düşman, İt gibi pişman… Ukala burunları indi. Türk Milleti sevindi… 24 Mayıs 2008 Ct. 00:24 Kocasinan/Bahçelievler/İst.
113
Yeni Yıl Dallardan dökülen yaprak misali; Süzüldü takvimden son sayfalarda. kos koca bir yılın solan hayali; Sessizce yer aldı hatıralarda...Habersiz kayboldu günleri bir bir; Ne veda ettik ne kadrin bildik. Yaşam kavgasına olduk esir; Kosa koca bir yılı yedik bitirdik...Gözler çevrildi yep yeni yıla; En güzel dilekler dua dillerde; Hatalar yüklendi eskiyen yıla; Sevgiler katlandı tüm gönüllerde...Yep yeni ümitler gül gül açıldı; Bu yeni takvimin ilk sayfasında... Sevimsiz sözlerden kinden kaçıldı; 2009'un ilk safhasında...Yılbaşı şenliği sardı da bizi; Unuttuk bir anda derdi kederi. Sorunlar dursada hep dizi dizi; Umuda başladı gönül seferi...
92
Kahve Herhangi bir neden belirtmeden sen uzunca uyurken,çekip gideceğim.bilirsin hiç veda etmem edemem.edebilseydim gece yapmazdım bunu.ben bir gece ansızın çekip gideceğim.ve muhtemelen veda etmeyeceğim(ve sana birkaç kelime:sana veda edebilen insanları çok sevme,onlar geceleri değil gündüzleri giderler,vedalarıyla..) kendini bok gibi hissedeceksin,herneyse.üzüleceksin normal olarak.ben senin üzüleceğini bildiğim için daha çok üzüleceğim ama belli etmeyeceğim.bilirsin çok iyi beceririm. Öyle olmuş gibi yapmayı…. Sen küfürler edeceksin arkamdan. Ve taşkalpli diyeceksin bana.telefon edeceksin,elinde sigaran olacak tahminen. Terbiyeni aşmadan hesap soracaksın bana.hiçbir cevabım olmayacak,savunulacak bir yanım yok.ne çok paramparça olmuşum.ben kendime gelmeden sana koştum.yolda kendimi düşürdüm. Bu kara düşen saç teline benzemiyor.. Bulamıyorum Biliyorum … gülmeyeceksinde Gülmek artık sağlıksız ve uzağında kalacak.. Tavşan şapkadan çıkacak; bu oyunun ikinci oynanmayacak. Bir gün karşılaşacağız.hiçbir şey olmamış gibi davranacağız; .. Kahve sözümüz vardı.. 17 den kalan.. 40 yıl hatrına değil bir saatlik isteyeceksin. Biliyorum, çok özleyeceksin. Dışarıda kahve içmediğimi bildiğinden ısrar edemeyeceksin. Bende (öyle umuyorum) o gece olduğum gibi olmayacak içim Muhtemelen berbat bi haldeyim. Gözlerimin etrafında mor halkalar.. Etrafımızda veda halkaları olacak. Ben pişman olucam sen düşman.. Bunuda gizliycem; küfür edicem tabi durur muyum? Ama bu sefer kendime diycem. Çok hak ettim. Gözlerine ilk ve son kez bakıcam. Ölürüm belki bu gün.. Çok istiycem.. ama yinede belli etmiycem. Biliyorum.. Bok gibi hissedicem. Ama; kahvenin sözünü bile etmiycem.
209
Yazılar EN BÜYÜK MESELEMİZ EN BÜYÜK MESELEMİZÜlkenin Geleceği ve Gençlik için Yapılması GerekenlerArkadaşlarla konuşuyoruz. Büyükşehir Belediye başkanının kardeşi de orada.Eski bir genel müdür. Gençlik elden gidiyor. Evet. Zenginleşme ile birlikte dünyevileşme ve sekülerleşme aldı başını gidiyor. Geçen hafta iki belediye başkanını da ziyaret ettik. Her iki ziyarette de daha önceleri yapmadığım bir şey yaptım. Gençlik üzerine düşüncelerimi söyledim. Bu konunun düşünülmesini gençlerin kötü gidişten kurtarılması için gençlik merkezlerinin daha kapsamlı ele alınması gerektiği, gençliğin enerjisini doğru yolda sarf edebilmesini, arta kalan zamanlarında aynı mekan ve ortam içinde kültüre ve sanata yöneltilmesini, bu çalışmada belediyelerin sivil toplum merkezleriyle el ele vermesi gerektiğini aktardım. Bu gençlik merkezlerinin spor artı satranç ve dama gibi zeka oyunlarını barındıran salonları yanında, okuma salonları, seminer ve tartışma salon ve ortamları olmalı, aynı ortamda ibadet mekanlarının bulunması ayrıca konferans salonları bulunmalı, buralarda periyodik okuma çalışmaları seminer ve konferans faaliyetleri, tartışma, bilgi ve kültür yarışmaları, sanat eğitimi verebilecek ortamların oluşturularak gençlerin yeteneklilerinin sanata yöneltilmesi gerektiğini kısaca anlattım. Ayrıca bu merkezlerin okullarda eksik bırakılan eğitimlerin tamamlanması ve desteklenmesi amacıyla gönüllü eğitim çalışmalarının yapılması sağlanmalıdır. Ancak bu tür faaliyetlerdir ki gençliği bu gün düştüğü başıboşluk, cafe ve avm ortamlarından biraz olsun alacak, facebook ve tweet kültüründen kurtarabilecek onların kötü alışkanlıklardan kurtulmasını sağlayacak, kendine güvenen, düşünebilen zamanını iyi kullanabilen, içinde bulunduğu cemiyet için yararlı bireyler haline getirilebilecektir. Ülke çapında güzel bir planlamayla büyük çalışmaya ihtiyaç var. Gerek gönüllü kültür teşekkülleri gerek devlet kurumları ve hükümet, gerekse belediyeler bu konuda çalışmalar yapmalı, bu konuda acil tedbirler ele alınmalıdır. Kayıp bir gençlik istemiyorsak y ve z kuşaklarının yıkıcı etkisini azaltmak, asımın nesline kapı açmak zorundayız. Bu da ancak bu kurumların işbirliğiyle olacaktır. Aksi halde benmerkezci, bencil egoist ve hedonist bir nesille karşılacağız ve bu nesil ülkenin geleceğini tehdit eden unsur olarak karşımıza çıkacaktır. Hiçbir değer eğitimi, almamış, kitap okumayı değil herhangi bir dergi ve hatta gazete kültürüne bile sahip olmayan, elinde telefonu ünlü harfleri yok sayıcı mesajlarla gününü gün eden, hayatı kafe, AVM, ve sinema çevresinde geçen bu gençlik, ne anne baba tanımakta, ne büyük ve yaşlı tanımakta, ne saygı ve sevgi bilmekte, ne mukaddes bilmektedir. Ne ezan, ne namaz bilecek, ne cami ne mescid tanıyacak, ne kutsal kitabı bilecek, ne kutsala ve inançları saygı gösterecek. Tek bildiği yemek içmek ve eğlenmek olacak. Bu neslin ülkenin geleceğini felakete götürmesi muhakkaktır. Eğer yakın ve uzak gelecekte yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmek istemiyorsak, evimiz, sokağımızı ve mahallemizi yeniden dizayn etmeli, gençliğimizi iyi, güzel ve doğruya yöneltecek kurum ve kuruluşlarımızı en yakın zamanda büyük bir özen ve ciddi bir planlamayla oluşturmak zorundayız. Bu en acil işimiz, vicdani ve vatani borcumuzdur. Bir var olma sorunudur. Varlık yokluk kavgasıdır. Bu kavgada en büyük düşmanımız geçip giden zamandır. Her şey geriye gelebilir ama geçen zamanı geri getirmek kolay olmayacaktır. Ben bu gençlik kültür merkezlerini yabancı devletlerin kültür merkezleri ve belediyelerin kurduğu çoğu spora dayalı tek yönlü gençlik kültür merkezlerinden farklı düşünüyorum. Bu hareket gönüllü kültür teşekküllerinin eliyle yapılmalı ancak belediyeler tarafından finanse edilmelidir. Öncelikle bu hizmetlerin yapılacağı bir gönüllü kültür sarayı inşa edilmeli, bu karmaşık yapı içinde bölgenin sivil toplum kuruluşları bulunmalıdır. Ayrıca yukarda bahsettiğim gençliğin her türlü aktivitesinin sağlanacağı ortak mekanlar olmalıdır. Yönetimi belediyelerce sağlanacak bu kurumun kültürel ve sanatsal aktiviteleri sivil toplum kuruluşlarınca sağlanmalıdır. Evet, böyle hayati kurumlarım oluşturulması acaba kapitalizmin mabetleri olan AVM’lerin mantar gibi bir biri ardınca ortaya çıkmasından daha mı az önemlidir. Haydi, bakalım kendini sorumlu hissedenler, halk için, millet için bir şeyler yapma mevkiinde olanlar ve bu alanda bir şeyler yapmaya niyetlenmiş gönüllüler işin bir yerinden başlayalım.
575
O Aile Baba, kuvvetli, Ana, iffetli, Çocuk, itaatli, Dede, adaletli, Nene, şefkatli, Torun, saf niyetli, Tüm aile fertleri; İnançlı, ibadetli, Dürüst ve gayretliyse, O aile ilerler her daim.
28
Pamukkale! PAMUKKALE+ Allah vermiş sana eşsiz güzellik, Dünyada,hayranın çok, Pamukkale, Suların kaynıyor, cilde güzellik, Dünyada, hayranın çok, Pamukkale. Tarihin izleri sende yaşıyor, Kimler geldi geçti, akıl şaşıyor, Travertenlerden, sular akıyor, Dünyada, hayranın, çok Pamukkale. Fuat GÜRSOY.AYDIN.19.05.2013
36
Senin İçin Her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni, yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin, gelişigüzel bir nesne, bir iskemle gibi, yazla birlikte biten kısa bir tatil, çekmecede bir kart gibi bırakıp gittin...” -L.Aragon- Senin için yaz, hep aynı bulutlarla geliyor. Gönlüne sokulan yeşiller sararıyor ve yazgısı iklimlerin hep daracık pencerende kalıyor... Senin için şu upuzun sokaklardaki daracık bahçelerde kısacık güller oturuyor; sahillerde takalar, şehirlerde kışkırtıcı sevinçler dolaşıyor... senin için yalnızlık, kalbine kırbacıyla giriyor eski güftelerin sözleri birden ayaklanıyor... Senin için odalar, sofalar utanıyor; o saat bulvarlara serseri yağmurlar yağıyor… Yağıyor… Sen eskiyen bedenini kederle ovuşturuyorsun; sen şehrin dinmez uğultusunda geceye şarkılar söylüyorsun... Senin için yoksul ve mahcup evlerde fokurdayan demliklerin buğusu gözlerine düşüyor; anılar defter sayfalarında kurutulmuş çiçekler gibi susuyor… Susuyor! Senin için terk edilmiş bir adam şimdi şiirler yazıyor; göğsünde yerin bomboş duruyor… /Herkes seçti adamını ey kadın Herkes sana bıraktı yalnızlığını! / Senin için sensiz her günümü bir yüzyılla saydım, yeni bir yangına milat var artık; düştü tetiği yüreğimin yığıldım kaldım...
169
D i l e n d i r m e El bebek, gül bebek büyütmelisin, Elinden tutarak yürütmelisin, Her türlü konuda eğitmelisin, Çocuğu okutun dilendirmeyin.Çok hane arıyor böyle yavruyu, Kültürü benimset yapın vurguyu, Zamanında alsın tatlı uykuyu, Çocuğu okutun dilendirmeyin.Sovukta,sıcakta rezil olmasın, Minnacık gözlere yaşlar dolmasın, Kimse evladını dışa salmasın, Çocuğu okutun dilendirmeyin.Uçkura sahip çık aşırı gitme, Sokağa atıpta perişan etme, Tertemiz yaşatın pisliğe itme, Çocuğu okutun dilendirmeyin.Türk'e yakışmıyor nekadar ayıp, Kazadan,beladan oluyor kayıp, Zeki'yi üzmeyin canına kıyıp, Çocuğu okutun dilendirmeyin.12-1-2010
81
Atatürk ve Annesi Atatürk'ün annesi Ali Rıza Bey'in eşiydi, Sevilerle gülermiş pırıl pırıl o gözleri, Pembe aşı boyalı onu iki katlı bir evde, Bu dünyaya getirmiş binsekizyüzseksenbirde.Ruhu yüce bir yürek adı Zübeyde Ana, Saygıdeğer bir evlat getirmiştir dünyaya. Böyle aslan bir yürek getiren bu anaya, Minnettar olmalıyız el açmalı semaya.Saçı altın sarısı gözleri gökmavisi, Selanikte gün doğmuş vardı vatan sevgisi, Düşmanların elinde kalmamalıydı vatan, Göğsünü siper etti asker yürekli Atam! Mustafa konmuş onun şanlı şerefli adı, Sonradan öğretmeni Kemal ismiyle andı. Atatürk olmuş sonra bu vatan kurtaran önder, Saygıyla ansın onu semaya açık eller! Vatan sevgilisisin sen Vatan minnettar sana, Gençliğe emanet edip göz kapattın dünyaya. Bindokuzyüzotuzsekizde Vatan yasa boğuldu, Türkiye değil sadece tüm dünya ağlıyordu.İlerici görüşü düşmanları dost etti, Deniz gözlü Ata'ya borçluyuz CUMHURİYET'i Vatan'a sahip olup biz layık olmalıyız, Onun vatan aşkını her an yaşatmalıyız!
137
Düşen Ben evimdeyim bu gece sıcak koltuğumda, Koltuğundaydı gece hareketli yolculukta, Sonsuzlukta bir bakış kaldı,arkalarda, Yamaçlarda bir virane kaldı,yapayalnızlıktaDüşen beyaz kanatlı,beyaz dev,demirden Ah bilmezmisin canımız narin etten. Mahvettin,ne gece kaldı ne koltuk İbret olsun böyle acı,bu yolculuk.
37
Yalnızlık gece Gibi Yalnızlık gece GibiGecedeyim Gönül dostları arıyor Bu yalnızlık geceden karanlık Dost dost diye belde belde dolaştım En zalim düşmanımla savaştım...Neden Yalnızım mavi göğün altında Yalnızım en mavi rüyalarımda...Yalnızlık kurtulamadığım bir gece Yalnızlık yağdı üstüme gece gibi... Dostlar neredesiniz... Ya sen yar dediğim neredesin Bu dünyanın karanlık ıssızlığında bırakma beni
52
Marslı Öyle bir yere geldim ki; Bazen kendimi mars' tan gelmiş saydım. Ne müzik zevkimi paylaşanı, Ne konuştuğum dilden anlayanı, Ne düşüncelerimle uyanı buldum. Kendimi mars' tan gelmiş buldumBir pasadoble bilen, Kırk elin yabancısına, Kırk yıllık dostum gibi sarıldım. Ben mi, çok mu ileri gittim, yoksa çok gerilerde mi kaldım öyle oldum ki,Bazen kendimi, mars' tan gelmiş saydım
58
EY Yalnızlık, Yurdum yuvam yalnızlık, Vahşi gurbetteki yalnızlık EY YALNIZLIK! YURDUM YUVAM YALNIZLIK VAHŞİ GURBETEKİ YALNIZLIK... Ey gurbet O kadar uzun ve vahşi yaşadım ki senle GÖZYAŞLARIMLA DÖNMEK MÜMKÜN DEĞİLDİ SANAEy yurdum! .Şimdi beni bir ana gibi parmaklarınla korkut; bir ana gibi bana gülümse.. Ve deki bir zamanlar bir kasırga gibi benden uzaklaşan kimdiEY temiz berrak gök, ey ışık uçurumu sen beni kuşattıkça ben sana geliyorum.Ey yalnızlık,yalnızlık benim asalet-imdir ey üstümdeki mahcup parlak gök! ,Ey güneş doğmadan önceki bahtiyarlığım ey temiz ve içten bakışlı ben..... Gündüz oluyor onun için gel bir yalnız birleşelimEy yalnızlık yurdum gibi yalnızlık,sesin bana ne mutlu ne içten sesleniyor... Ey etrafımdaki mutlu sessizlik ey huzur veren yağmur ey temiz kokular her sessizliğin ve sakinliğin ne temiz nefes alışı var sessizlik beni ne temiz ne umutlu dinliyor... EY yalnızlığım Kendi kalbine baktığın zaman orada kötü bir şey görmezsen, ürkülecek ve korkacak ne vardır?
146
Ne Farkeder... Şimdi, seviyorum Gül desen, ne farkeder, Kader diyerek çok sevdiğin seni terkeder, Binlerce şiir yazmışsın hepsi acı ve keder, Şimdi, seviyorum Gül desen, ne farkeder, Kader diyerek çok sevdiğin seni terkeder...
33
Yetiniyorum YETİNİYORUMBilmem bu kaçıncı güneşin sensiz doğuşu Bende hasretin diz boyu İler tutar yanım kalmamış Yine ben özleminle yetiniyorum Sancılı bir ırmağım yalnızlığa doğru akan Yolum düşmüş sensizliğin ortasına Sevdaya dair hiçbir şey söylenmemiş daha Yokluğunun uçurumunda düşlerimle yetiniyorum. 02.08.2001 www.akdeniz.orgfree.com
41
Biz Ölü Evinde Top Konuşuruz Taze meftalara çok saygılıyız Biz ölü evinde top konuşuruz Takım küme düşer çok kaygılıyız Biz ölü evinde top kunuşuruzBu gün kaç derece suyu denizin Çıkarmamız gerek tadını yazın Minareden ezan okur müezzin Biz ölü evinde top konuşuruzVaziyetten halden haberimiz yok Ağzımız var dilden haberimiz yok Yediğimiz golden haberimiz yok Biz ölü evinde top konuşuruzRüzgâr yarışamaz hızımız ile Torun damat gelin kızımız ile Dua dan bi haber ağzımız ile Biz ölü evinde top konuşuruzFutbol olsun uça uça gideriz Cemaatten kaça kaça gideriz Cenaze kalkmadan maça gideriz Biz ölü evinde top konuşuruzGeçinir gideriz hep acı tatlı İşimiz zahmetli çok meşaggatli Sahi hangi takımlıydı rahmetli Biz ölü evinde top konuşuruzSustururuz selam verip gireni Tanımayız bile hatır soranı İmam kabristanda okur kur’anı Biz ölü evinde top konuşuruzBu yara çok azdı bir saran gelsin Alevin içinde kar gören gelsin Böyle insanlığa yazıklar olsun Biz ölü evinde top kunuşuruzVurdu garip ŞENER taşını yine Hakemin düdüğü rakip leyhine İşte durum böyle aliye nine Biz ölü evinde top konuşuruzAhmet ŞENER 18 MAYIS 2009
170
Türkiyemi Sevenler Vatan uğruna baş koyanlara Barıştan yana kucak açanlara Kardeş olup, kardeşçe yaşayanlara Selam olsun Türkiye mi sevenlereBirlik, beraberlik sağlayanlara Vatan için gönül koyanlara Milletini özü gibi sayanlara Selam olsun Türkiye mi sevenlereVatan, millet bir olanlara Hakkı, hukuku üstün tutanlara Şanlı bayrağımı sahip çıkanlara Selam olsun Türkiye mi sevenlere
50
Eleni eldivenleri ertele, ellerin kar görsün korkma buralarda ısırgan büyümez şubat ortası şimdi n'oluyor sen gidiyorsun, yoksun, seni eksiksemeyi bırakıyorum bir kenara ellerini bıraktığımı sanma söyle hangi gün bıraktım seni sevmeyi bıraktım mı bir köpek gibi ölürüm çünkü çöp kutularının dibinde gelincik arayan toza bulalı bir köpek gibi ardından yalnızlık vurdu başıma bir Rum güzeliyle yattım uçurumu sarışın, manastırı sarışın, adı Eleni Eleni büyük bir rakı gibi, içtin mi şaşırtıyor Eleni Kızkulesi Eleni kiralık katil Eleni çalar saat sonra yok daha neler Eleni yapma Eleni yeter yeter dedim Eleni görmüyor musun şiir yazıyorum ne zaman geldin sen ayak seslerini duymadım istersen git odalara bir bak sana alışsınlar dünya hali bu ucunda kalmak da var bir gün tek başına tek başına Eleni çoğulluğu kim bombardıman etti kim Eleni
127
Gül Yüzlüm Bilsen nasıl özledim, gül kokulu yüzünü Ruhum yollara düştü, seni arar gül yüzlüm Şiirlere gizledim, sana olan hüznümü Yüreğime kor düştü, sen gel bari gül yüzlüm Tarumar oldu kalpler, bizi terk edişinle Zaman geri dönmüyor, sen dön bari gül yüzlüm Kulağımız çınlıyor, ümmetim deyişinle Kimse şefkat etmiyor, sen et bari gül yüzlüm Gülistan olan çöller, hasretinden kurudu Pınarların yerine, sen ak bari gül yüzlüm Darıldı bize göller, kuru bir vadi oldu Yağmurların yerine, sen yağ bari gül yüzlüm
80
Bilesin Gülen gözler hayat verdi sevdim bir zaman Sevindirdi sevdi beni sandım bir zaman Aşkın ile öldüm öldüğüm zaman Öldüğüm gün sevindin mi bayram mı ettinBayram ettin kınalansın ellerin Bal akardı bir zamanlar dillerin Sinesinde yaralara Yener'in Merhem değil hamçer oldun bilesinBir bakışın bir ceylanı yaralar gibi Mecnun'un Leyla'yı sevdiği gibi Kara sevdâya düşenin yandığı gibi Yandığımı gördüğün gün bayram mı ettinBayram ettin kınalansın ellerin Bal akardı bir zamanlar dillerin Sinesinde yaralara Yener'in Merhem değil hamçer oldun bilesin
78
Bollukta gemiyi herkes yüzdürür Gençliğin kıymetin şimdi bilemen Siyah saça kır düşünce anlarsın Keçi cılgasının asvalt olduğun Yüce dağa kar düşünce anlarsın İkiyi bir etmek aşkın kökeni Bilmelisin aşka tohum ekeni Şimdi hesap etmen gülü dikeni Bülbül güle zar düşünce anlarsınTürküler söyleyip dinlettiğimi Vurup sarı teli inlettiğimi Beni kimin drtli söylettiğini Yüreğine har düşünce anlarsınBorani yoksulluk seni üzdürür Ömür boyu boynu bükük gezdirir Bollukta gemiyi herkes yüzdürür Deryalara yar düşünce anlarsın
71
Yüzük Meselesi 2 öptüm dudaklarından sigaramın filtresini, o zamanlar filtreler ve izmaritler anlamlı ve birbirlerine sevdalı, şarkılar rakılıydı, sofra bezi güncel olmayan gazetelerden olurdu, hep kadehin altıda denk gelen güzel bir kadın fotoğrafı vardı, ve genelde yemek yenen tabakların kenarlarına tokluğun külleri bırakılırdı, insanlar bu kadar yalan söylemez, verilen sözler yerlerinde sabit dururdu, çocukken bende yalan söylemezdim, şimdi yalan söylenmesi gereken bir zamana aitim, o yüzden toplumun içine dışlıyorum kendimi, benim çocukluğuma denk gelir o zamanlar sarhoşum ama net bir şekilde hatırlıyorum, sigaramın filtresine asılıyorum, bebekken gece ağlayarak uyanıp emdiğim anne memesi gibi, he bir de, yüzük meselesi var... aman neyse yahu ben bunları konuşmak için artık çok yaşlıyım... it oğlu it!
112
SON KUŞLAR Orada: anıların içinde ama boşlukta, yalın ve keskin unutkanlıkta; nazlı küçük anılar: Özenle sakladığım kalbimi serçelere anlatıyorum. Son kuşlar, Sait Faik; Konstantin rüzgârın içinde insanı sevmek yavan aşk geçersiz sevişmeler bir okyanus dumanı gecenin dişleri parlayan bu yalanlar. Kalbim artık unut kendini, uçurumlardan öğrendiklerin yeter, hep hüznü bağışladın kendine, kana gömüldün toprağa söyle bunu, ölüm de yazsın ama. Bir palyaço birikip dursun içinizde düşlerinizde yel değirmenleri, hep uzakta kırık bir gülüş Cervantes ağlayarak anlatıyor bunu da. Yeraltının korkusu içinde kentler, ten tene düşman sığınaktasın, ihanet hep yanı başında. Ayrılık hiç yaşlanmadı bir cam kırıldı daima, dil dile değmedi bir şiir bitmedi hiç. Hepimizi ancak bir kadın açıklayabilir. Kimse bilmez bir albatrosun onlarda boğulduğunu. Anlatırsanız, söz kamaşır, suya bakar bir çocuk olursunuz. Dize, Aralık 2004
126
Her Ne Halde İsem Bilir Dost Beni Aşıkını bu menzile erdiren Her ne halde isem bilir dost beni Bir noktada bin bir hikmet gördüren Her ne halde isem bilir dost beniÇekip katarını yola gelene Canım kurban olsun halden bilene Şu gönlüm yar olmaz yüze gülene Her ne halde isem bilir dost beniMümin olan muhabbeti hal eyler Özünü alemde türap yol eyler Nadan olan ismimizi pul eyler Her ne halde isem bilir dost beniKerem eyle kurtar ulu yaradan Ayırma bizleri cemden sıradan Cahil olan seçmez akı karadan Her ne halde isem bilir dost beniDaimi eriştim seyran çağıma Kumru dudu konar dal budağıma Ben bağban olmuşum kendi bağıma Her ne halde isem bilir dost beni.
113
Sevgi Sevgi ; Yeryüzünün derunî genişliğinde emerek ayışığını,ardına bakmadan göklerden salınan kehkeşan döşeli görklü yollarda bazen deli taylarla, bazen de yolcusu olmayan yollarda tepelerde bayırlarda, bazen dalkılıçların yaptığı soylu cenklerde yürek yüreğe hücuma geçebilmektir sevgi... Bir tür uçmağı yaşamaktır . Bazen ; Semânın üçüncü katında atların toynak seslerini duyabilmektir. Bazen ; Sabahı beklemeden tepeden tırnağa vuran yürekle apak tayların doğumunu seyretmektir . Sevgi ; Ayın öptüğü ışıktır. Ufukların büyülü boşluğundan aynasına aşkın ışığını yansıtan , zerâfetin yıldızı ; Zühre'ye uzanıp, sevmenin sırrına erebilmektir sevgi ...Hâ Çoban, hâ Zühre, hâ Venüs, hâ Çolpan Maharet ,zifiri karanlığı aydınlatan şavkı görebilmektir sevgi ... Maharet, yürek titredikçe visali kucaklayan o hâli hissedebilmektir.Maharet,gece ile şafak arasında gecenin gözlerinden menevişleri derebilmektir sevgi ... Ve uyumak Ve bir dua Ve bin şükürdür sevgi Ve bir sevgi gününe daha uyanabilmektir SEVGİ...
133
Yalnızlık İçimde kanattığım çaresiz derdim dinler Beni bana anlatır bana benzer yalnızlık Katıp tozu dumana hazanda hüzün eser Beni bana anlatır bana benzer yalnızlıkSır olur hatıralar geçmiş günler aranır Hasretin yollarıma zulüm olur dolanır Gece ermez sabaha kadeh dolar boşalır Beni bana anlatır bana benzer yalnızlıkPaylaşmam hiç kimseyle can evimde yangını Mecnun da yaşamadı yaşadığım vurgunu Yaşlı bir çınar gibi keder elem yorgunu Beni bana anlatır bana benzer yalnızlıkKırık dökük bir kalpte gizlediğim düşlerim Çözülmez bir bilmece pas tutmuş ümitlerim Gider neşem sevincim ufka dalar gözlerim Beni bana anlatır bana benzer yalnızlık
92
TEN KARIŞIYOR AYNAYA masa savaş alanı kınından çekilmiş acı, damarının üstünde sırttan damlayan ışık, ten aynada anahtarı çevirdi, açılmadı ihtimal su da yanar ayak diretse de sessizliği dur şimdi soyunsun takvim yaprağını, o duvar henüz bakir kan sıkıyor namlusu yüzün... boynuna asılı git depremde sevişen kalem yalan şiire mühür buzdan sıcak iklimin ayakların pranga, ayakların kaçmak kapı açık o elmanın iki yarısı da zehir gülümse dört yanında cinnetine akıyor nehir Ünlem Dergisi Mart-Nisan Sayısı 2006
75
Cehennem'de Ağlarken Gülebilmek.! Yıl 1999,aylardan Ağustos,bu gece izinimin üçüncü,canlı canlı yaşadığımız depremin ise ikinci gecesi.. ! İşim dolayısı ile dört yıl gibi hayli uzun bir aradan sonra izin için geldiğim Adapazarı’nda, şehir stadının arkasındaki evimizin hemen ilerisinde,biraderimle beraber çimenler üzerine iğreti olarak alel acele kurduğumuz barakanın yanıbaşında arbanın içerisindeyiz.. Ve biz an itibarıyla tek iletişim aracımız olan arabanın radyosundan deprem sonrası gelişmeleri pür dikkat ve korkuyla dinliyoruz..! Bizler yaşıyor olmakla, ölmüş olmak arasında karar vermekte bocalayan,genelde beyinleri dumura uğramış,şoklar içindeki cadde sakinleriyiz.Allah’a şükürler olsunki,kısacık şirin sokağımızda yıkılan bir ev yok,tüm cadde sakinleri blokların önünde ki boşluklara kimi çadır kurmuş,kimi bizim yaptığımız gibi baraka yapmış,uykusuz, korku ve telaş içinde öylece bekleşiyoruz..! Depremin olduğu neredeyse 24 saat oluyor,artcılar 4.5-5 şiddetinde aralıksız devam ediyor,hepimiz beşiklerdeki çocuklar gibi sallanıyoruz.Bastığımız toprak sanki ayağımızın altından devamlı kayıyor,boş gözlerle bir birimize bakıp,beynimiz ise; karamsarlık içinde uçsuz bucaksız bir boşluğun derinliklerinde öylece başı boş dolaşıyor..! Binlerce yıkıntının olduğu,molozlar arasından iniltilerin, yardım isteyen feryadların yükseldiği böyle bir Cehennem ortamında hala yaşıyor olsak ta,yine de buradan sağ salim çıkabileceğimize hiç birimiz inanamıyoruz.Arşiv filmlerini seyrettiğim 2’nci dünya harbinde bile böylesine harap olmuş yıkıntılar içinde bir şehir ortamı görmemiştim..! Haber aralarında anonslar yapılıyor,insanlar sakin ve soğuk kanlı olmaya davet ediliyor..Kimsenin kulaktan dolma rivayetlere kulak asmamasını,gerçek bilgilerin yetkili ağızlardan radyo ve Tv. aracılığıyla verileceği ısrarla sık sık tekrarlanıyor.. Haberden biraz önce çarşıdan gelen yan komşu,şehir merkezinde insanların çok büyük telaş içinde hareket halinde olduğunu,herkes karanlığa,yolların kapalı,köprülerin yıkık olduğuna aldırmadan tarla yollarından şehir dışına,yüksek yerlere doğru kaçtıklarını,sebep olarakta "Yuvacık" barajının duvarlarının çatladığını,yıkılmak üzere olduğunu,Sakarya nehrinin de sularının 1,5 metre yüksekliğe ulaştığını,böyle giderse şehir sular altında kalacağını herkesin boğlacağını söyledi..! Arka koltkta oturan biraderim,"Abi,senin bana çok hakkın geçti,hakkını helal et,biz nasıl olsa buradan sağ çıkamıyacağız" demesi,ister istemez benimde moralimi sıfıra indirdi.. Ben ailenin büyüğü olarak; bu çıkmazdan nasıl kurtuluruz’un hesaplarını yaparken,barakanın kapısında duran annemin sesini duydum..Koşup yanına gittiğimde "oğlum, bana yardım ette şu çalılıkların arkasına gidelim ihtiyacım var "dedi.Zor yürüdüğü için koluna girip dediği yere kadar götürdükten sonra, "telaştan unuttum, barakanın girişinde kenarda şişelerde su var kapta birini getiriver" dedi.dediğini yapıp,gözüme çarpan ilk şişeyi alıp götürüp verdim.. Biraz uzaklaşıp beklemeye koyuldum.Aradan fazla bir zaman geçmemiştiki annemin canhıraş bir şekilde sinirli sinirli konuşmasını duydum.Biraz yaklaşıp telaşla "n’oldu anne birşeymi oldu" diye sorduğumda"Hay senin canın çıkmasın emi oğlum, su diye bana zeytin yağı şişesi vermişsin,battı battı her yanım..!"diye feryat etmesiyle,ben gülme krızine tutulup,çalılıkların içine yattım.Annem hem temizlenmeye uğraşıyor,hem gülüyor,hem de bana saydırıyor.. Bu beklenmedik komik olay yüzünden istemiyerek biz gülme kırızine tutulurken,yüz metre ötemizdeki bir çadırda ağıtlar,ağlamalar gecenin sessizliğini yırtıyordu adeta..Onbinlerce cenaze soğutuculu tır dorselerinde bekletilirken,Allah’ın lutfuyla birkaç dakikalık ta olsa gülebilmiştik .. Bunun adı herhalde "Cehennem de gülebilmek"yada "ağlarken gülebilmek" olmalıydı..!Aradan dört uykusuz gün ve gece geçmiştiki yıkıntılar arasında henüz kaldırılmayan cenazeler yüzünden,en hafif esintide bile dayanılmaz ağır bir koku sarıyordu her yanı.Beşinci günde komşularımızla vedalaştıktan sonra,bizde tarla yollarından,çeşitli zorluklar atlataraktan karadeniz sahil yoluna çıkıp Akçakoca üzerinden,baba memleketimize, Ankara’ya gittik...(Ben Berlin’e döndükten bir hafta sonra,4.5 şiddetinde orda da deprem olmuş..!)Aslında Cehennem’de yaşadığımız o beş gün, ömrümüzden enaz on yılımızı alıp götürmüştü bile..!
496
Terk edin Yurdumu adı türk ruhu ermeni, parayı bizden alır ruhu kominist yüzümüze güler namus kirletir namusu olmayan şerefsiz bunlar, yurdumun en güzel yerlerinde gündüz saraylarda, gece barlarda boynu bükük yetimin hakkı cebinde kanı bozuk namussuz şerefsiz bunlar. maoya taparlar ATAM a kindar camiye düşman papaza köle vatanımın namusunu kirleten bunlar namusu olmayan namussuz bunlar. bayragımı sevmez, andıma düşman, maaşını ben veririrm bana ezelden düşman düşmanın altına yatar namussuz türk e kahraman kesilir şerefsiz bunlar defolun gidin istenmiyorsunuz aldıgınız payeler hakkınızı degil kuruş, kuruş ile yapılan yurtlar sizin degil, defolun şerefsizsiniz
91
Tutmuyorum Takım! Lan çaycısı gelir: 'abi madem takım tutmuyorsun sen de Beşiktaş'lısın! ' derbu yetmez Spor Editörü gelir: 'ohoo takım tutmadığını zannetme sen zaten Fener'lisin koçum! ' deröteki ipsiz gelir: 'abim sarı-kırmızı gibisi var mı be? ! tabii ki Galatasaray'lısın! ' diye yakama yapışır! Yerim lan topunuzu! top musunuz nesiniz! ? hiçbirinize yanaşmak istemiyorum! Sesim tek tonda öyle magandalar gibi şarkılar çığırsın, avuç içlerim de havaya açılsın istemiyorum! yürüyün hadi! ! ! başka kapıya! ben aslan gibi Türk'üm! imanlıyım! insanım! sanatçıyım! yazarım, çizerim! ince adamım! benim sizle işim ne? ! Öyle suni suni savaşamam kendimi yalancı renklere ayıramam! adam gibi yaşarım, giderim.hiçbir takımı tutmuyorum lan! var mı? ! (Şubat 2006)
110
Ey Vatan Ne gönlümde takat Ne kalemimde mecal Ey vatan Fatihler gönderdim senden Orhanlar emanet ettim topraklarına Nice dostlar bıraktım yarınlara Bir akşam vakti aniden biten hikayemizden Biraz hüzün biraz gurur Biraz sen biraz ben biraz da dostluk kaldı geriye Kaderimiz gitmek olunca Yarınlarımızı umutlarımızı alıp düştük yollara Aştık anlı şanlı torosları Ulaştık uçsuz bucaksız ovalara Geriye dönüp baktık bir arpa boyu yol /Gidilen Meğer hep dönmüşüz kendi etrafımızda. Hangi yöne dönsem aşinalık/ bir hatıraUykusuz yorgun bitkin / Vakti gelmiş vedanın ne çare Uzun yolculuk başlamış bir kere Gözyaşları zoraki tutulan Bizim payımıza yine hicran yine hasret Ne gönlümde mecal Ne kalemimde takat Bu hikayeyi bitirmeye Yazgımız gitmek olunca Ne mecal ne takat Necmiye Sarpkaya
115
Yıkılmaz Kutsalımıza sövenler çoktur, İnançlıları dövenler çoktur, Yılışıkları övenler çoktur, Samimi olan yıkılmaz kardeş...Hiç bir an Allah demezden, Kur'anı, İslâm'ı görmezden, Referans mı alacağız kendini bilmezden? Dimdik duran yıkılmaz kardeş...Gör bak kimler var dünyada, Allah'a kafa tutanlar hülyada, Kendini ölümsüz rüyada, Ölümü hatırlayan yıkılmaz kardeş...Kazım Öztürk 02 HAZİRAN 2008
49
Düşler ve Umutlar Düşlerim beni yoruyor rabbim. Sessiz bir gecede düşlerimi sana emanet etmenin teslimiyeti içinde yüreğime sonbahar dolduruyorum. Yeni bir başlangıç olması gerekirken her ilkbahar, neden güzleri yaşıyor gönlüm? Sevinçlerimin hüzne dönüştüğü bu mevsimin adı ne? Hüzün neden sevinç oldu? Ayrılıklar neden üzmüyor artık beni? Bu acımasız fikirler ne zaman girdi aklıma?Bu puslu yüz bana mı ait rabbim? Her doğum günümde nefes nefese aynanın karşısına geçiyorum ve her yıl daha silik buluyorum yüzümü. Gözlerim acı acı gülümserken kaybolanlara, ellerimden sonsuzluk tutuyor. Yenilginin kekremsi tadını hücrelerime çekmeye hazırlanırken, cenneti hayal ediyorum. Ve ömrümün yalanlığını, aşkın tek gerçek olduğunu daha iyi anlıyorum...Dün bir şarkı duydum, kalbim acıdı! Neden rabbim? Çehremi aydınlatan nurundan istiyorum şimdi. Ellerim sana açılırken gönlüm hep başka alemlerin türküsünü söyledi. Her şeye senin adınla başlarken, dilimden adın düşmezken, kalbim nurundan mahrum kaldı. Affet...Şimdi yeni umutlarla, yine senin adınla, yeniden başlıyorum! Biliyorum ki sen, yeniden başlayanların yardımcısısın. Niyetimi yoluna adıyorum rabbim. Hayallerimden sımsıkı tut, bırakma beni hiçliğin karanlık girdaplarına...
160
Insanim Ben önce insanim sonra kadin Ömrümün yarisi gecti Isiksiz duvarlar arkasinda Ömrümün yarisi gecti yaraliVurulmusum can damarimdan Hep ezilmis hep susturulmusum Yüzyillarin zinciri Iz birakmis ruhumda Kanatmis, yer yapmis bilegimdeSusuz isiksiz biraksaniz dahi Ellerimi kesseniz, boynumu büksenizde Kitaplarimdan kalemimden Uzak tutsanizda, Ben varimCarsaflarin icinde gizleseniz de Hatta spor alanlarinda Binlerce göz önünde Kursuna dizseniz deIstediginiz an taslayarak vursaniz Kanimi akitarak ruhumu aglatarak Beni benden calip yakmaya calisarak Yol dediginize zorlayarakBen varimBelki biraz ezik Belki biraz suskun Belki yalnizim Ama VarimBen önceI N S A N I MSonra kadin(Berlin 2002)
90
Durma Türkiye harekete geç Haydi yolsuzluğa dur diyelim, Durma Türkiye harekete geç. Ses verin sesinizi duyalım, Durma Türkiye harekete geç.Sen zamanını boşa geçirme, Yapılanları yıkıp göçürme. Ülkede M.H.P'yi kaçırma, Durma Türkiye harekete geç.Rüzgar çıkmazsa ateş farımaz, Güneş doğmadan karlar erimez. Oturmakla bu işler yürümez, Durma Türkiye harekete geç.M.H.P sizlerin sayesiyle, Yücelmeli gönül payesiyle. Ülkeyi korumak gayesiyle, Durma Türkiye harekete geç.Yusuf geç kalırsan seni almaz, Bu kervan elbette yolda kalmaz. Hareketsiz bir bereket olmaz, Durma Türkiye harekete geç.
77
Tam yerine geldi denk İşte futbol tutkusu Sardı vatanımızı Yediden yetmişe dek Sardı yatanımızı Tam yerine geldi denk “Kırmızı-Beyaz” o renk Kadını ve erkeği Yaşlı genci çocuğu Bilin boğdu sevince Verdi mavi boncuğu Tam yerine geldi denk “Kırmızı-Beyaz” o renk Millî duygu kabardı Geçirdi harekete Memlekette huzura Sebeptir berekete Tam yerine geldi denk “Kırmızı-Beyaz” o renk Bayrağını kapansa Ortalara çıkarttı Evinin kapısından Hemen dışarı attı Tam yerine geldi denk “Kırmızı-Beyaz” o renk Futbol ve siyasetin Bilin ekonominin Hemen önüne geçti Uygun adım ve emin Tam yerine geldi denk “Kırmızı-Beyaz” o renk Her şey oyun içindir Haberi ve yazarı Sadece futbol için Bütün herkesin varı Tam yerine geldi denk “Kırmızı-Beyaz” o renk Baş köşeye oturdu Bizim için başarı Çıtayı yükseltelim Bizlere kalsın kârı Tam yerine geldi denk “Kırmızı-Beyaz” o renk Aşılayın herkese Öz güveni hasreti Bak onların gözüne Sevindirin milleti Tam yerine geldi denk “Kırmızı-Beyaz” o renk Yıkın kötü benliği Saygı duyun herkese Su vermeli topluca Coşan bütün nefese Tam yerine geldi denk “Kırmızı-Beyaz” o renk El ele verilirse Yükseliriz daima Hasan sözü söyleyen Sevin gerek yok gama Tam yerine geldi denk “Kırmızı-Beyaz” o renk
184
Eskimiş zamanlar Eskimiş zamanlarAcı ama gerçek; Özlemini çeker olduk, Eskimiş zamanların, Hasret kaldık miskokulu ekmeğin tadına. Samimi bir merhabaya, Hal hatır etmeye, Gülen bir çocuğun yanağını okşamaya, Şakalaşan gençlerin kahkaha sesini duymaya, Bahçe kıyısından bülbül şakıması dinlemeye, Hasret kaldık, birbirimizi anlamaya. Bir işin ucundan tutmaya, İnsanca yaşam için üretmeye, Hak edip helal lokma yemeye, Hasret kaldık! Hüzünlenerek özlemle anar olduk, Eskimiş zamanları.Silinmiş yüzlerden mutluluk izleri, Bomboş bakar olmuş güzelim gözleri, Kulaklarımda çınlıyor, isyankar titreyen sesiyle, Kurşun gibi sözleri. Yazar olduk iç çekerek, Eskimiş zamanları. En büyük sermaye, Umut ekmek; Hedef koymak, çalışmak. Menzile ulaşmak Mutlu, gururlu, Alçakgönüllülükle paylaşmak. İnsan olmak,İnsan gibi yaşamak. Acı ama gerçek! özlemini çeker olduk eskimiş zamanların... Birbirimize çatar olduk, Hatır gönül yıkar olduk. Biz bizi unutur olduk, Yozlaştık,uzaklaştık, yalnızlaştık. İç geçirip anar olduk, Eskimiş zamanları...Gemisini kurtaranı kaptan Kalanı tayfa zannettik. Ben demekten benliğimizi maffettik. Her şeyi çıkar; yoksa hiç zannettik. Kendimize sırça saraylar yaptırıp, İçine ruhumuzu hapsettik. At gözlüğüyle bakıp dümyayı o kadar zannettik. Oburca tükettik herşeyimizi, Bu günümüzü geleceğimizi, Dönemeyeceğimiz,geçmiş zamanlara, Diktik gözümüzü... Rahatlatmak için vicdanlarımızı. Acı ama gerçek! Suçlu ilan attik zamanı, zamaneyi. Pek severiz kaçmiş trende seyahat etmeyi...Hüseyin Parlak/ ozan Gülşani
188
Kdv Dahil Senin kalbin iğnesi olan dil Görürsün cezanı katil Çekeceğin acılara Kdv dahil Bak seni yapayalnız bekliyor sahil Haram oldu sana Bodrumda tatilKan ağlarken gülüyorum Hançerli yıllarımı gözlerimde görüyorum Sevmiyorum sadece söylüyorum Ben benden başkasına dönmüyorum Yaşamı yavaş yavaş çözüyorum Senin yokluğunu özlüyorum Küçüğüm gözlerinden öpüyorumSenin kalbin iğnesi olan dil Görürsün cezanı katil Çekeceğin acılara Kdv dahil Bak seni yapayalnız bekliyor sahil Haram oldu sana Bodrumda tatil
68
Umut göğü koklayıp kuruyorum en amansız düşümü: doğanın baharı misali umudun rüzgarı olmakyıldız tozları serpiyorum kör karanlığa tükenmiş heyecanlar diyarınayıldız tozlarıyla fısıldıyorum her şey güzel olacak her şey güzel olacak
30
Hikmet Deryada damla göller olundu Bir bakışa düğün davullar çalındı Bir meteliğe nice haber alındı Sözlerde şimşek çaktı iller alındıSultana haber uçtu kelle alındı Ozan doğruyu söyler kaide bilindi Hikmet için mermer damla suyla delindi Gözler şaş diller lal güzel böyle salındı Levent Bilgi
44
^^^^^^^^^^ Su ^^^^^^^^^^^^^^^^^^ bulut,şimşek gök gürültüsü olarak bildirir rabbım gökten yağmur olarak indirir baraj doldurur,elektrik olarak sevindirir aydınlık dünyamızın baş kaynağı,SUmetrelerce kazarız bulmak için kaynağı nasip eder hak,güldürür kara toprağı canlandırır bitkileri çiçekleri yaprağı yer yüzünün hayat kaynağı berrak SUsu yaratmış hak,dünyanın üçte ikisini gemiler yüzsün diye var etmiş derini şifa olsun diye sıcagını,içmek için serini her türlü canlının hayat kaynağı SUbazen dövünür,hırçınlaşır,bazen sessiz ırmak olur denize ulaşır,sanma kimsesiz atar kendini okyanusa karışır emsalsiz denizlerin hayat kaynağı berrak SUtoprak çatlar kalırsa yüzüne hasret hayat olmuş nasip etmiş yüce kudret içimizi bastığı zaman ateşli hararet bir damlacık da olsa ararız,berrak SUbazen tutulmaz,coşturur hoyratca akar bazen de taşımak için canımız çıkar çamaşır,bulaşık her şeyimizi onunla yıkar varlık seninle güzel,eçsiz,benzersiz SU
118
İçimdeki YARALAR annem, türküler dinliyordum hepsi de seni söylüyordu.. annem, şarkılar dinliyordum hepsi de beni öldürüyordu... annem, hani babam ''uyan sunam'' ı okuyordu 80 yılbaşı gecesinde o güzel sesiyle ben kaydederken sende eşlik ediyordun ya işte 80 babamın yarasını 2014 de senin yaranı açtı derinden derin küçücük yüreğimin içinde... annem, türküler sendin ya şarkılar babam ben dinledikçe onları içimde büyüyordu yaram...Fikret Turhan-Yalova 13 şubat 2017
65
Özel Beyit 21 Asker Üzerinden Millete Düşmanlık Edenlere'Asker düşmanı' değil, 'darbeci' ve 'çeteci' düşmanıyız biz. Bu düşmanlığımıza düşmanlık edenlere 'ASKER' demeyiz! Berlin, 3 Temmuz 2009.
25
Bir Bebek Ağlayacak şaşkın bakışlar var geceye çevirmiş yüzünü, ay bildiğin gibi,dolunay yine dokunsan ağlayacak... yıldızları umursamıyorum bile; savulmuş sevdalar misali, zamana akıp giden gözyaşlarım sanki... bir kıvılcım ateş olacak, yangınlar çıkaracak, önce siyah sonra beyaz yanacak, rengarenk bir hayat yok olacak, buna en çok bir bebek ağlayacak, adı Efes belkide Milas olacak....02:30 16.08.2007
54
Yürüdüğüm Topraklarda Hıyanet var Tut elimden gökyüzü çek kendine yürüdüğüm topraklarda Kırıkı kırık akan gözyaşı var Hıyanet var. Bir dokunsalar hepsi Ağlayacaklar gibiler. Tut elimden gökyüzü çek kendine Yürüdüğüm topraklarda Her yer acı bir bayram hüznü gibi Her gördüğümde bir dudak ucu kül ve ateş var. Tut elimden gökyüzü çek kendine yürüdüğüm topraklarda Yağmalanmış,yağmalanmakta olan yürekler var. Tut elimden gökyüzü çek kendine yürüdüğüm topraklarda Cehennem zebanileri koro halinde şarkılar söylemekte. Tut elimden gökyüzü çek kendine yürüdüğüm topraklarda Yüzlere acımazsıca kapanan kapılar var. Durun beyler,ağalar Tüm alemin ellerine bir sıkımlık hayatlara Kırlangıç hüzünleri bağlamışsınız sanki. tut elimden gökyüzü çek kendine yürüdüğüm topraklarda bir sıkımlık koşmalarla,konuşmalarla kefenlerini giymiş insanlar var yarı bellerine kadar sizleri koklamaya hazır vaziyette.
115
Yaşamak, Kadınlarda Dudaklara Ruj Sürmek, Erkeklerde Şarkı Söylemektir Günlerden salı... Takvimler yırtılırcasına, günler geçmekte. Her günüm de olduğu gibi bugünümde de kelebekleri salıvermekteyim kavanozlardan. Çünkü ben en çok gökyüzüne açım. Karnımı bulutlarla, gün ışıklarıyla doldurmak istemekteyim. Bugün salı... Kavanozlarımda kelebek yok. Açtığım tüm kapaklardan yokluk uçuşmakta. Boşluk karın boşluğuma dolmakta. Karnım ağrımakta. Kalktığım bütün koltuklarda yorgunluğum oturmakta. Nereye gitsem, zavallı bedenim beni taşıyamamakta. İnsanın kendi ağırlığı içinde bir hafiflik araması ne zor. Bugün gökyüzü bile ağır. Ve ben kelebek kanadında değilim. Kelimeler yerli yersiz bir araya gelmiş insanlar gibi. Cümleler suskun ve anlamsız. Başım sıkışmakta. Ruhum daralmakta. Gözyaşlarım bile beni anlamamakta. O yüzden ağlamaktan yana değilim. Çürük elmalar arasında, sağlam kalmaya çalışmaktayım. Ezelden ebede elma ağaçlarıyla dövüşmekteyim. Tüm ormanlarım yosunlarla, likenlerle kaplı. Asalak bir dünyada yaşamaktayım. Nedendir bilinmez, hiç yaprak kıpırdamamakta dünyamda. Bir ölüm sessizliği mezarlıkların yanından ıslık sesiyle geçmekte. Uykularımda öldürülmekteyim. Yataktan kan revan içinde kalkmaktayım. Manzara aynı, zaman aynı... Bugün salı... Farkı bugün yeni bir gömlek giymekteyim. Gömleğimin düğmelerinde iliklenmiş kanım. İliklerime kadar üşümekteyim. Yalnızlığın sokağında, duvarlara yazı yazmaktayım. Her harf bir taş gibi oturmakta yerine. Ben kelimelerin arasında bir sıvayım. Katılığım işlemekte cümlelerime. Hiçbir göz uğramamakta muhitime. Pasopartum yazısız, kimliğim boş.... Bugün salı... Akşamı bekleyen şair gözlerimde, şiire kavuşmak özlemi var. Özlemler okunmayan bir şiir kitabı... Duygularımın alıcısı yok. Herkes duygu zengini zaten. Oysa tüm yürekler, duygu metropolünde bir gecekondu. Arabesk duygular gezinmekte yüreklerde. Bugün salı... Senfonik mutluluklar istemekteyim bugün. Açmaktayım taş duvarlardaki gramofonları. Bir tatlı ses kulağıma dolmakta. Bir baktım ki, her yerde benim sesim yankılanmakta. Kimseden ses seda yok. Anlamaktayım kimseden bana bir fayda yok. Bende tüm mezarların yanından senfonik mutluluk içinde geçmekteyim. Çünkü susarsam, ölüm sessizliği dolar dudaklarıma. Yaşamak, kadınlarda dudaklara ruj sürmek, erkeklerde şarkı söylemektir. Ben de her renkte şarkılar söylemekteyim.
288
Cennet Halifeliğinde Evlilik Eşitlik Cennet halifeliğinde evlilikte ademle havvaya uyulur eş tektirErkekle kadın eşittir ancak eşitlik cennette olan bir şeyin kadında veya erkekte bulunmasıyla eşitlik bozulur bir taraf diğer taraftan üstün olur kul ve hak huzurundaKaramecnun Yaradansal insan cennet şairi
40
Tanrı Demek Günah mı? TANRI DEMEK GÜNAH MIDIR? _Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşundan bu yana, Cumhuriyetin adının Türk olmasına, Dilinin Türkçe olmasına tahammül edemeyen Arap ve Pers Milliyetçisi yerli işbirlikçiler, Türk’e ait olan her şeye saldırmaktadırlar. Hem de bu konulara DİNİ BİRER KILIF bularak, zihinleri bulandırmaya devam ediyorlar. Durmadan TANRI ve TÜRK kelimelerine saldırarak teselli buluyorlar. Gençlere, TÜRKÜM demenin, TANRI demenin günah ve ırkçılık olduğunu telkin etmektedirler. Ama bir Arap’ın “Kavmi Necip” demesi günah olmuyor. Kendileri açıktan Türk Düşmanlığı yapacak cesareti kendilerinde bulamadıkları için, DİNİ gerekçelerin arkasına saklanarak zehrini kusmakta, saf Müslüman olan Türk insanının kafasını karıştırarak Türk düşmanlıklarını sürdürmektedirler. Bir zamanlar Hekim oğlu İsmail Zaman Gazetesinde, Ali Güler de Türkiye Gazetesinde “TANRI Demek Günahtır. Yerine mutlaka ALLAH denilmelidir” diyorlardı. Biz ALLAH Lafzına kesinlikle karşı değiliz. Ali Güler’e bir cevap yazdım, muğlâk bir cevap verdi bana. Mektubu dosyamdadır. İkisi de olabilir diyordu. Ayrıca bu konuda sık sık fetva vermeye kalkışanlar çoğunluktadır. Bunların Arapça bilgileri de yeterli değildir aslında. Buna rağmen yutturmaya devam ediyorlar. Bu duruma göre, Türk Diyarında Türk'e ve Türkçe'ye üstü örtülü bir baskı görüyoruz. _Türkler İslamiyet’ten öce de Tanrı’yı, Kur’an-ı Kerimin tarif ettiği gibi tarif ediyorlardı. Tarihçiler “Türklerin Tek Tanrılı Dine inandıklarını” yazıyorlar, hem de “Yer Tanrı ve Gök Tanrı” dan söz ediyorlar. Burada bir çelişki göze çarpmaktadır. İki Tanrı ortaya çıkmış oluyor. Hani Türkler “Tek Tanrıya İnanıyorlardı? ” Kitabelerimizin yanlış tercümesinden dolayı, iki Tanrı varmış gibi anlaşılmıştır. Aslında doğrusu şudur: “YER+İN-GÖĞ+ÜN TANRISI” olmalıdır. Aslında Türkler de “Yer Tanrı-Gök Tanrı” derken, Tek Tanrıyı kastediyorlardı. _Yani Türk Kavmine gönderilen ve Hanif Dinini yayan OĞUZHAN Peygamber(Zülkarneyn) in, bundan 5400 yıl önce TANRIYI tarif şekli daha sonra Kur’an-ı Kerimde; “Yerin ve Göğün Rabbı” olarak yerini almıştır. Türklerin eski dini “Şamanizm-Hanif Dini ve İslam Benzerliğini” dikkate alırsak, Türklerin İslam’dan önce de MÜ’MİN olduklarını anlarız. Kitabede “Men Tengri(Tengır) Teğin Bilge Kağan” diye başlayan cümle de; “Ben Tanrının yaratmış olduğu Bilge kağan” manası zamanla yanlış tercümenin azizliğine uğramış, “Ben Tanrı Bilge Kağan” şeklinde bize ulaşmış ve Bilge Kağan Kâfir gibi gösterilmiştir. Bütün bu oyunlar Türk’ün üzerinde oynanmış ve bu oyun devam etmektedir. TEN; Uygurca ve Gumançca’da yalnız, eşi bulunmayan manalarına gelir. Türkçede de TENHA kelimesi, yalnızlık, sakinlik; TANE TANE kelimesi TEK manalarına kullanılır. GIR ise, Kaşgarlı’nın Divanında ve Gumançca’da Büyük manasına gelir. TENGIR kökünden gelen TANRI kelimesinin TANYERİ ile bir ilgisi yoktur. TENGRİ veya TENGIR; “Eşi, benzeri bulunmayan büyük” ifadesi, “Allahu Ekber” ile yakın manaya gelir. Bu mana da, İslam Akaidine ters düşmemektedir. Bazıları Arapçanın Allah’ın dili olduğunu savunmaktadırlar. Cenab-ı Allah; “Kur’anın Arap toplumunca kolayca anlaşılması için Arapça gönderildiğini” açıklamaktadır. Hâlbuki bütün diller Allah’ın yaratmış olduğu dillerdir. Allah bütün dilleri anlar. Çünkü bize “Şah damarımızdan yakındır-Kalpleri bilendir.” Errum Süresi 22. ayette; “Dillerinizin ve Renklerinizin ayrı olması Allah’ın Ayetlerindendir.” Buyurmaktadır. Ayet demek; “Allah’ın varlığını ispatlayan deliller “ demektir. Öyle ise Türkçe de; “Allahın yaratmış olduğu dillerden olup, onun varlığının, kudretinin delillerindendir diyebiliriz. Yani Hiç kimse kendi diline KUTSALLIK addetmesin. Bütün diller kutsaldır. _ALLAH lafzı veya kelimesi, İbranice ALOHA kökünden gelmektedir. ALLAH-U ile İLAH-U aynı kökten gelmektedir. Arapçada A veya ELİF harfi, İzafet yani Fazlalık harfidir. A veya ELİF harfini okumadığımızda LEHU kalır. LEHU derken ALLAH denmiş gibi olur. Ayrıca yine Arapça HU Zamiri vardır. Türkçesi “O” demektir. Yani Arapça Allah’a “O” deme yetkiniz de vardır. Zikir ederken; “HU, HU veya HU ALLAH” deriz. Burada “Ameller niyete göredir” ayetine göre, HU, LEHU, İLAHU da ALLAH yerine kullanılır ve hiçbir Arap da buna günahtır diye itiraz etmez. “La İLAHE İLLALLAH”; “ALLAH’ DAN başka İLAH (tapılacak) yoktur.” Manasına gelir. Yani bu ayette, ALLAH aynı zaman da İLAH da sayılmaktadır. Kısacası; Türkçedeki TANRI kelimesi, Arapçadaki İLAH kelimesinin karşılığıdır. ALLAH’A, İLAH deme yetkimiz var ise, İLAH manasına ve niyetine TANRI deme yetkimiz de vardır. Bunun hiçbir günahı da yoktur. Ayrıca İslam’dan önce de “AbdULLAH” ismine rastlamaktayız ve Allah İsminin İslam la başlamadığını anlıyoruz. Bizim Arapçı, Persçi Âlimler hala fetvalarını Mısır ve Suudi Vahhabilerinden veya İran Mollalarından almaktadırlar. _Bazı deyim veya kelimelere farklı anlamlar yüklenir. Başka dillerde o kelimenin karşılığını bulsanız dahi, toplum olarak o kelimeye yüklemiş olduğunuz anlamı, başka dildeki o kelimeye yükleyemezsiniz. Milletimizin anlamak istediği manayı vermez ve o çağrışımı yapamazsınız. Türklerde TANRI MİSAFİRİ diye bir deyim vardır. Bu deyimin yerine ALLAH MİSAFİRİ demiş olsak dahi, TANRI MİSAFİRİ deyimine yüklemiş olduğumuz asıl manayı vermediğini görürüz. Bu nedenle kültürümüze girmiş olan TANRI MİSAFİRİ deyimine yüklemiş olduğumuz mana ile oynamayalım, o bize ait olarak kalsın. Öyle ise TANRI kelimesinden vazgeçersek, TANRI MİSAFİRİ deyiminden de vazgeçmiş oluruz. Bu oyuna gelmeyelim. TANRI MİSAFİRİNİ ağırlamaya devam edelim. _Bendeniz İmam Hatip Kökenliyim. Allah kelimesine ve 99 ismine karşı olmam mümkün değildir. Allah'ın güzel isimleri arasında Tanrı kelimesi varmıdır diyenler vardır. Allah'ın 99 ismi olan Esmaül Hüsna'nın tamamı Kur'an-ı Kerim'de Arapça olarak geçmektedir. Arapça olan bu 99 isme itirazımız yoktur. Dileyen Arapça olan bu 99 isimden biri ile Allah'ı zikredebilir, buna bir engel yoktur. Ancak Türkçe olarak Allah'ı anmak istediğimizde Tanrı diyebiliriz, bun da da bir mahzur yoktur. Bu nedenle Tanrı kelmesi Türkçe bir kelime olduğu için, elbetteki onu 99 arapça ismin arasında bulamayız. Bu ince noktayı ayırt etmemiz lazım. İsteyen Dilediği dilde Allah'ı anmalıdır. Türkçe Tanrı kelmesi de yasaklanmamalıdır. Arapça konuşmayı tercih edersek Allah demeliyiz, Türkçe konuşmayı tercih edersek, Tanrı diyebilmeliyiz. Bunda bir sınırlama olmamalıdır bence. _İngilizler Allah’a GOT, Persler MEVLA derler. Almanlar, Ruslar, Fransızlar ve nice milletler kendi dillerince Allah’ı anarlar. ALLAH lafzı, 99 isim ile birlikte Arapçadır, bu nedenle Türkçe olan TANRI kelimesine rastlanmaz. Bunlar Arapça bilmedikleri halde, Arapça ALLAH demek zorundalar mı? İnsanların tamamını Arapça konuşturamazsınız. Peygamberlere inen kitaplar kendi kavimlerinin dillerince gönderilmiştir. İngiliz’e, Rusa, Fransıza bu mecburiyet yoktur da, neden Türk’e günah oluyor? Yunus; “Gönül ÇALABIN tahtı, ÇALAP gönüle baktı” derken, Allah’a ÇALAP dediği için Günahkâr mı oldu yani? Nebat ve Hayvanat kendi dilince Allah’ı zikretmektedirler. Bırakın Türkler de, Türkçe konuşurken TANRI desinler, Arapça konuşurken ALLAH, İLAH, LEHU veya HU, HU desinler. İnadına TANRI TÜRKÜ KORUSUN. 16.02.2007- Mehmet Demir Atmalı.
957
Ciğersiz Kedi Ciğer otururken damda Kedi bakmış yukarıya Ciğer sevmiş kediyi İnmiş aşağıya Başını yaslamış omuzuna Kedi omuzunu çekmiş bir hışımla “Mundar! ” demiş Halbuki ciğer kucağında Kimse anlamamış kedinin niyetini Şimdi kedi orada Ciğer burada Kedisiz ciğer olur da Olur mu ciğersiz kedi?
44
Ceylan Sen esmer ceylânım çevik mi çevik Kurşun bile yetişemez peşinden Taptaze bir aşk var yüreğinde üstelik Yıldızlar saçılmakta hareli gözlerinden Ellerin sıcak mı sıcak bileklerin incecik Sen esmer ceylânım çevik mi çevik Sen esmer ceylânım fidan gencecik Umut yüklü ağacım salkım saçak İkiz çocuklar gibi kaderimiz birleşik Demir asa demir çarık yürüsün bırak Her halinde bambaşka bir incelik Sen esmer ceylânım fidan gencecik
64
Ben Bir Öğretmenim Ben bir öğretmenim kalem elimde Eğitim şart diye coşar yazarım Gökte bayrak özgür benim yelimle Uygarlığa doğru koşar yazarımBilgi sevgi saygı benim işimdir İlerlemek çağdaş olmak düşümdür Eğitimsiz kalmak sanki kışımdır Yüreklere sığmaz taşar yazarımGüneş gibi ışık oldum yollara Yavruları sardım benim kollara Bazen yüzdüm bazen bindim sallara Nice engelleri aşar yazarımEğitime önem versin tüm kullar Çiçek bahçesine benzer okullar Kitap ile meşgul olsun akıllar Sınıflara güller döşer yazarımEğitim işleri ihmale gelmez İlim bilmeyenin yüzleri gülmez Cahiller hiç insan kıymeti bilmez Doğruyu bilerek yaşar yazarımOkul yollarına güller dizilir Gönüllerde daim mutlu gezilir Okumayan çocuk elbet ezilir Asude’yim sırrım deşer yazarım
103
Sarmaşık 5 'Sarmaşık güle dolanırsa kanarmı' Yeni bir yıl gelmiş 2012 demişler Geçmiş gitmiş geri gelmeyecek şekilde 2011 miş Sende geçmişte kaldın gelinmeyecek olanda Gelecekte değilsin anıların içindeki acının ta kendisisinSen sağlık veremezsin, mutluda edemezsin Sen hatalısın, şansım değil, şansızlığımsın Geçmişin bağrını kazdım seni oraya koydum Elime kinimi aldım üzerine nefret attım Nefretin üzerinede umutlarımı ektimSöyle o ektiğim sarmaşıklar güllere dolanırmı Her sarışında o dikenler sarmaşığımı kana bularmı Kana bularsa bu nefret kana doyarmı
74
Bir yıldız kayıyor Gökyüzünün karanlığında deniz. Sahilde dalgaların ninnisi. Bir yıldız kayıyor üzerinden...Tatlı meltemlerinde Yosun kokularına karışmış ben. Sıcaklığında kumsalın hala İçimdeki sen...Ay ışığı maviliğinde gözlerin, Karanlık gecelerimin. Bir yıldız kayıyor sana doğru Gökyüzünden... Tutunamıyor ki boşluğa.Bir yıldız kayıyor sana doğru. Kayıp giden önünden ben. Bir yıldız kayıyor sana doğru. Düşüyor, Yer aç yüreğinden…
54
Uzak Gülüşler Avuç avuç hasret taşır rüzgarı Bütün varı hayallerden ibaret Bir dünya var gözyaşımda gizlenir Bir dünya ki gönüllerde feryat Dudaklarda fısıltı gibidir.Orada ıstıraplarla doğanlar, Istıraplarla yaşarlardı. Her akşamın başlangıcında bir feryat, Her gecenin sonunda bir korku vardı.Fakat o yerde akşamlar, Gurbet kadar sessiz, Bir yetim kalbi kadar içlidir. Karanlıklar bazen sabaha kadar, Avuç avuç, yudum yudum içilir.Merhamet dilenir gönüller, Sararmış solmuş yapraktan. Geri döner umutlar yorgun argın, Teselli toplamaktan...
71
Şirk 9 Şirk bir oyun sanılır, ruhlara tatlı gelir, Rab’be başkaldıranlar, Rab’bimi gücendirir…Din gibi algılamış Rab için şirklerini, İbadet zannediyor, bidat sebeplerini…Şahsını aldatmışsın din benzeri şeylerle, Din yalnız Rab’bin emri, karmışsın nefislerle… (2012)
33
G r u p V a r Antoloji com'a üye olunca, Birbirinden güzel eser sununca, Okuyucularım hayran kalınca, Türkiye Yazarlar grubu kurdum.Hobi değil gerçek vardır edebiyat, Eğitim arttıkca veriyor bak tat, Her zaman gerekli kültür ve sanat, Türkiye Ozanlar grubu kurdum.Yazılan çizilen boşa gitmesin, Gönül dostlarında ilham bitmesin, Üye olacaklar zorluk çekmesin, Güfte Bestekarlar grubu kurdum.Göller bölgesinden sınırı taştık, Seven sevilene siteyi açtık, Hoşgörü sunarak size yaklaştık, Türkiye Şairler grubu kurdum.Gurbette ki TÜRK'ler katılabilir, Albayrak gökler de tutulabilir, Eser değerlenir satılabilir, ZEKİ'ye yakışan grubu kurdum. 28-8-2009 cuma
87
Hey Çocuk Yüreğinden Bir Şeyler Dile Her çocuk geleceği satın almıştır hem de beş kuruş ödemeden sadece ve sadece yanağındaki gamzeleri ve gülücükleri ile belki bilmeden belki de bile bile...Karşına masallardaki lamba cini çıkmasa da heyy! ! ! Çocuk bir şeyler dile bırak oyuncakları moyuncakları çikolatayı gazozu çikleti Afrika'da senin gibi çocuklar ölmesin onu dile onlar da bile bile sevgiyi tatsınlar ve doysunlar hem bedenen hem ruhen gerilerinde kalsın çile...Daha daha bir şeyler dile yürekten kurşun askerleri oyuncak silahları değil amma barışı dile özgürlüğü dile şiir dile azıcık edebiyat dile senin de bir gün yüzün güler yazdıklarımız yazdıkların gelirse dile...Bundan sonra hiçbir anababa çocuğunu dövmesin bile bile okula gitmeyen çocuk kalmasın kimse yoksulluk bilmesin gözyaşlarınızı başkaları silmesin...Gözlerin çakmak çakmak ve yapacağımız şey sana Tanrının baktığı gibi şefkat merhamet gözü ile bakmak...Bugün çocuksun belki sana diyorum ki yarın büyüdüğünde tüm dileklerin gerçek olsun acı ve yoksulluk bilme ''Babanı mutlaka geçeceksin çocuklarının da arkasından gideceksin'' sadece değer ver seni yüceltecek olan ilime...
160
Güzellik ve Çirkinlik GÜZELLİK ve ÇİRKİNLİK Güzellik ve çirkinlik ilk yaratıldıklarında birbirlerine çok düşmanmışlar. Yıllarca düşmanlıkları sürüp gitmiş. Kıyasıya savaşıp durmuşlar birbirleriyle. Öyle olmuş ki artık bu düşmanlık ikisine de kabak tadı vermiş, bıkıp usanmışlar ama bir türlü de buna son veremiyorlarmış. Bir gün çirkinlik bir hile düşünmüş, kafasında bir plan yapıp güzelliğe gitmiş ve düşüncesini uygulamaya sokmuş ve şöyle demiş: 'Arkadaş bak seninle şu kadar zamandır düşmanız, elimize de bir şey geçmedi, bukadar daha düşman olsak yine de bir şey geçmeyeciği kesin. Ben diyorum ki artık gel bu düşmanlığımız bitsin, arkadaş olup birbirimizle iyi geçinelim dost olalım, sen de rahat et ben de rahat edeyim' demiş. Güzellik iyice düşündükten sonra çirkinliğe inanmış ona hak vermiş, teklifini kabul etmiş. ' Tamam ben de zaten bu düşmanlıktan bıkıp usanmıştım. İyi ki teklif ettin, bundan sonra da dost ve arkadaş olalım.' demiş Böylece düşmanlıkları bitmiş, arkadaşlıkları ve dostlukları başlamış. Birbirlerine gidip gelmeler sürüp giderken artık aralarındaki dostluk ve sevgi aşka dönüşmüş, aşkları da iyice pekişmiş. Çirkinlik hileli planını uyguluyabileceğine iyice inandığı için bir yaz günü sıcak havalarda güzelliğe; 'Bak havalar da iyice sıcak oldu, herkes dostlarıyla denize gidip serinliyor, biz de bir gün denize gidip serinlesek olmaz mı? ' demiş. Güzelliğin içinde bir kötülük olmadığı için hiç itiraz etmemiş bu düşüncesine, hemen kabu etmiş çirkinliğin bu teklifini. Böylece serinlemek için soyunup denize girmişler, yüzüyorlarmış, bir hayli zaman geçmiş aradan, güzellik kendini denizin keyfine iyice kaptırmış, çirkinlik fırsatını yakalamış. Güzellikten önce denizden çıkıp onun elbisesini giyip, kendi elbiselerini de ona bırakarak kayıplara karışmış. Güzellik bir müddet sonra denizden çıkmış bir bakmış ki çirkinlikle birlikte elbiseleri de yok ortada. Sağına soluna bakmış çirkinlikten eser görememiş meydanda. Çaresiz onun elbiselerini giymiş üstüne. Böylece çirkinlik güzellik birbirine karışmış ozamandan beri. İşte, bundan sonra her güzellikteki çirkinliği, her çirkinlikteki güzelliği kalp gözü açık olanlar görebiliyormuş. Başkaları göremez ve yanılır olmuş. 13.02.2010 İbrahim YAŞAR Yıldırım/Bursa
307
Sensizlik dudaklarına artık inanmıyorum artık kelimeler kısık bir bakış sessizliği yüreğin sanma yıldızlar gözlerini anlatmıyor bana...gece yorgunluklarımın içine doğru geliyor sanki ruhumda kimse yok, sessiz dokunuşlarını duyamıyorum çünkü hissetmekten uzak....tutku kollarında, esaret ölüm sensizliğin 1 saati... sen; sensizlik dışında kalan herşey, yürek zaten senin...daktilonun Q harfi gibi yabancı bana sensizlik F harfi gibi farklı... ekranın 15 inch oluşu gibi günler... sensizlik tahliyenin geceye kalışı...
64
Dinazor Aşklar Dünyanın bir yerinden, Ölüm kadar uzak Bir yıldız seçsem; Her neredeysen? Senin dünyan olurdu seçilen.Uzayın derinlerinlerinden, İki kişilik bir yıldız kaysa; Yanımdaki tek insan Sen olurdun sevgilim.Bir reankarnasyon öyküsünde, Yarım kalan aşkımızı Tamamlamak için; Son yıldız yağmurunun Sonsuza erişen İlk ışıklarıyla, Havva ile Adem gibi, Yeniden gelirdik hayataYalnız sen ve ben.
53
Ağrı Dağına Sesleniş... Ağrı Dağına Sesleniş...Ey yeşil bir ovanın, bağrından yükselen dağ! ... Gök, seninle paylaşmış sevincin, yasını! .. Gönlümü o uhrevî heybetinle çelen dağ; Sevdâlı gül elinde, bulduk haslar hasını! ..İçimizde bir aşkın ne şirin özlemi var. Nevruz çiçeklerinde, renklerin ihtişâmı! .. Bezm-i elest’ten gelen, bir ahtın elemi var; Ömre şahit eyledik, solgun yüzlü akşamı! ..Ey beni dosta çeken, korku ve umut dağı! ... Hasretin cemresidir, başımda tüten efkâr... Yeryüzünü göklere bağlayan hudut dağı; Gönlümde lâv misâli kaynayan dalgalar var! ..Kuş uçmaz, kervan geçmez, başından düştü tacım. Yakup manastırında, can ayrıldı eşinden! .. Hasret içimde büyür, çağlar var dinmez acım; Dağ vurdun yüreğime, yalnızlık ateşinden! ..Aras’ın nağmesiyle, söken her şafağında; Tutuşan duyguların Hazar’da çalkalanır! .. Hızır-İlyas gezinen taşında, toprağında; Yeşil otlar göğerir, gonca gül halkalanır! ..Bazen bir deli poyraz eser, geçer başından; Koparıp yırtmak ister, o nûrdan duvağını! .. Ta ezelden birliğe inanan her taşından; Yükselen od eritmiş, Zerdüşt ‘ün ocağını! ..Şafaklarda kanayan karanfil, Aslı Han ’mı? ! ... Tar ‘ının tellerinde, tutuştu bizim eller! .. Çektiğimiz her çile, bir ezelî fermân mı? Ceylan gözlü Sara’mı apardı kanlı seller! ...Ey uykuyu gözüne haram eyleyen anne! ... Anlat Kaçak Nebi’ yi, Köroğlu’ nu, Oğuz’u… Dedem Korkut yurduna, dirlik dileyen anne; Er gerektir kurtara, tutsak düşen Uruz’ u! ..Kimi ortak eyledin, Mecnun’ un feryâdına! ? .. Eteğinde gül ova, gülleri ince, nârin! .. Mersiyeler okunur, peygamber evlâdına; Duâlar kadar içli, duâlar kadar derin! ...Sen canı kurban deyip, baş üstünde yer verdin; Tufan dalgalarında, nûr yüklü bulutlara! .. Sen engin yüreğinden gül derdin, lale derdin; Merhem eyledin sürdün, kanayan umutlara! ...Ey hasret gemisini, göklere bağlayan dağ! ... Çektiğin her çilede, benim de bir payım var… Öz derdinden el çekip dertlere ağlayan dağ; İshâk öten tepende, bir garip sarayım var! ...Ey bana sonsuzluğun, tadını tattıran dağ! ... Başında nazlı hilâl, niyâzda iki büklüm… Gökler derinliğince, cana can kattıran dağ; Öteler ötesinden gel diyor, sonsuz ölüm! ...Ey hakîkat yolunda bağrına, taş bağlayan! İhrama bürünmüşsün, erenler durağında! .. Odlar yanan bağrında, âh çeken, kan ağlayan; Göklere kanat açtın, bir sabrın doruğunda! ...Varsın garip başında kar olsun, tipi olsun; Billûr pınarlarından kaynıyor âb-ı hayat! .. Yadigârındır bana, mavi gök bende kalsın; Elvedâ, heybetiyle büyüdüğüm kâinat! ... ______________ Türk Edebiyatı Dergisinin, Ağustos 2000 sayısında da yayınlanan bu şiir, Şair Nüzhet Erman’ın anısına düzenlenen Türkiye genelindeki yarışmada, birinciliği başka bir şairin şiiriyle paylaşmıştır.
385
İt Birine kızınca, hemen deriz it İşte onu zapt eden, sadece bir ip Uyuz insanlarda bulunur, bit Surette insan, İmralı da ki tipİnsanlıktan nasibi olmayan, ey katil İt bile senden değerli, bunu iyi bil İşte O, maneviyatta köpek bile değil İnsanlıktan özür dile, önünde eğilYüce Rabbim yarattı, halife insanı Mahlûkatta değer buldu, işte O anı Kâinatta peygamberimizin, yüce şanı Sen Hz. Muhammed (A.S) çok iyi tanıKöpek bile Rabbini tanır, cana kıymaz Sana köpek desem, bu köpekliğe sığmaz Şahsiyetsiz kişi, söylenenlerden utanmaz Gerçek insanlar, kesinlikle sana kanmaz13.11.2011 Fikret GÜRSOY ARAŞTIRMACI-YAZAR-ŞAİR-RADYO VE TV PROGRAMCISI
92
Sahilde Yine dün sahildeydi bir ufacık deniz kabuğu ile mutlu olmuştun deniz aynı deniz ve hatta yıldızlar aynıydı saçların rüzgarda, gözlerin enginlerde kaybolmuştun...
23
Çağcıl Söylem Akşam savaş alanına çöktüğünde Düşmanlar yenilmişti Telgraf tellerinin tınıları Haberi uzaklara taşıdıDünyanın bir ucunda için için yandı Bir haykırış, gök kubbede parçalanarak Bir çığlık, çılgın ağızlardan taşan Ve esrik, göğü aşan. Bin dudak ilençle soldu Bin yumruk, vahşi bir öfkeyle sıkıldı.Dünyanın bir başka ucunda Bir sevinç, gök kubbede parçalanarak Büyük bir sevinç, bir eğlence, bir çılgınlık Rahat bir soluklanma, gerinme Bin dudak eski bir duayı söyledi Bin el inançla birleşti.Gecenin geç saatlerinde Sayıyordu telgraf telleri Savaş alanında kalan ölüleri O zaman dost ve düşman sessizleşti.Yalnız analar ağladı Her iki yanda.
92
Top Yuvarlak Kazanan Dört Köşe Kaybeden Ters Köşe Futbol günümüz dünyasında en popüler spor dalı olmayı açık ara sürdürüyor. Başka başka sporlar, boks gibi, basketbol gibi, atletizm gibi, zaman zaman tahtını zorlasa bile, onun seyirci potansiyeline ve insanları çekiciliğine çok da fazla yaklaşamıyorlar... Kazanmak her zaman gurur veriyor tabi ki sporda da başka başka şeylerde de... Son zamanlarda fanatiklik aldı başını yürüdü... Bu sadece bize özgü değil, bütün dünya da fanatizm futbolu, futbolcuyu ve seyirciyi avucunun içine aldı... Rakip takımın futbolcuları ve seyircileri adeta düşman bir ülkenin askerleri gibi gözüküyor öbür takımın taraftarlarının gözüne... Oysa böyle mi olmalı? Hani spor dostluk ve kardeşlikti... Hani sağlık ve zindelik için yapılıyordu bu spor ve onun bir şubesi olan futbol...Bu gün futbol piyasası dev bir endüstri artık. Ülkeler ve o ülkelerin öne çıkan takımları hem bu işten milyarlarca dolar para kazanıyorlar hem de ülkelerinin reklamını, tanıtımını yapıyorlar... Biz Türkler ise yıllardır başarıya aç olduğumuz için, kazandığımız her başarı gözümüzde büyüyor ve adeta efsaneleştiriliyor, hem basın hem de halkımız tarafından... Hatırlarsınız mutlaka, Puşkaşlı Macaristan'ı elli sene önce 3-1 lik skor ile yendiğimiz galibiyet yıllarca kutlandı, basında ve her yerde konuşuldu durdu...Eski zamanlarda maçlara giden büyüklerimiz anlatırdı, seyirciler karışık oturduğu halde hiç kimse de birbirine yan gözle bakmaz, kötü söz de söylemezmiş... Şimdi öyle mi? Maç bittikten sonra, cadde de bile rakip takım taraftarlarını görseler hemen paça kasnak dalıyor, dövmeye kalkıyor arkadaşlar. Neymiş, efendim üstünde Galatasaray forması ya da Beşiktaş forması varmış... Yapmayın arkadaşlar, hepimizi bu ülkenin vatandaşıyız. Milli maçlarda, var mı Galatasaray ya da Beşiktaş ayırımı?Maç kaybeden takım ve yöneticileri neredeyse yemeden içmeden kesiliyor, bunalıma giriyor. Kazanan takım dört köşe hatta beş köşe... Kaybeden takım ters köşe... Maçlar ile hiç ilgisi olmayan insanlara hiç birisi dert değil... Kaybedenler, zannedersiniz ki anaları, babaları ölmüş, zannedersiniz ki memleket düşman işgaline uğramış... Öğrenci ise fanatik arkadaş, ertesi gün derslerine bile odaklanamıyor, sınıfta yüzünden düşen bin parça... Spor yazarları bile takım takım ayrılmış durumda... Tabi bir çoğu bunların eski büyük takımların futbolcusu, haliyle kendi takımları lehine yazılar yazıyorlar, oysa ki tarafsız yazmaları, tarafsız olmaları gerekir...Fanatizm konusunda alınabilecek önlemleri ve dikkat edilmesi gerekenleri Reem Nöropsikiyatri Merkezinden Uzman Dr. Mehmet Yavuz şöyle açıklıyor. ''Fanatizm kontrolsüz bir heyecan eşliğinde, bir konuya sosyal normları hiçe sayacak derecede aşırı bağlanma halidir. Ülkemizde özellikle spor alanında karşılaştığımız fanatizm genellikle anti sosyal kişilik bozukluğu yaşayan bireylerde görülüyor.'' Devem ediyor Dr. Yavuz ''Fanatik kişinin, farklılıkların zenginlik olduğunu bilmeden sabit fikrinden asla ödün vermediğini belirten Dr. Yavuz, ‘Fanatik kişide hiç bir esnekliği olmayan sabit fikirlilik söz konusudur. Doğru olduğunu düşündüğü her şeye tüm ruhuyla sıkı sıkıya bağlıdır, kendini o olguyla özdeşleştirmiştir. Takımı kötü sonuç aldığında fanatik kişi, hayatın bir anlamı kalmadığını düşünebilir'' şeklinde konuştu.'' Geçmişte döner bıçağı ile maça giden taraftar gurupları bile vardı hatırlarsınız... Hepimizi bu memleketin çocuğuyuz, uzaydan ya da başka bir gezegenden gelmedik. Nedir bu kin, bu nefret bir futbol karşılaşması için? Geçenlerde izlediğim İnternet de ki bir video da adam bizim ülkeden büyük bir takımın maçını izlerken üç beş kere yayın gitti diye üç bin liralık plazma televizyonu parçaladı... Bu kadarı da fazla, yazık çok yazık. Takımlar, tamam bizim takımlarımız ama uğruna ölünecek bir olay değil futbol, daha kutsal olgu ve olaylar var can feda edilebilecek vatan gibi, bayrak gibi, İslam Dini gibi... Bir takım şampiyon olmuşsa rakip takımlar onu her zaman saygı ile karşılamalı ve alkışlamalı, centilmenliğin, sportmenliğin gereği de budur... Hakemlere ağza alınmayacak küfürler etmek, sahaya yabancı maddeler atmak, stadın koltuklarını sökmek aklı selim sahibi insanların yapacağı işler değil kesinlikle... Şimdilerde paso lig uygulaması ile büyük cezalar ve yaptırımlarda fanatik seyircileri bekliyor... Saygı ve sevgi çerçevesinde takip edilen spor karşılaşmaları hepimizin en büyük özlemi, inşallah bunu da başaracağız... Hepinize saygı ve sevgiler...
601
Sporla İlgili Sözler Spor bedene sağlığı çevreye olgunluğu aşılar. R.şenkalSporun her türlüsü, sporcunun en ünlüsü muteberdir. R.şenkalHayatında spor varsa, yere sağlam basıyorsun demektir. R.ŞenkalSpor giren eve doktor çay içmeye uğrar. R. Şenkal.Spor; sporcunun değil, sağlığına değer verenlerindir. R. ŞenkalSporu çirkinleştiren spordan nasipsizdir.Spor toplumu bölen değil, kaynaştıran en güçlü değerimizdir. R.şenkal.Spor ayrılığın değil, hayata bağlılığın nişanesidir. R.Şenkal
56
Kayan Yıldız Bir Mart gecesinde, kayınca yıldız, İçim yine sensiz ve yine yalnız, Mart Kedisi kadar, yorgun ve arsız, Hep seni bekledim, gelmeyenimdin.Yıldız kadar afet, yıldızdan uzak, Mevsimsiz çiçeğim, herşeyi bırak, Sen tehlikeli yol, sevgiye tuzak, Vurmanı bekledim, imkansızımdın.Yıldızla beraber, çok şeyler kaydı, Söyleyecek olsam, gece uzardı, O geceye şahit, tek kişi vardı, Bilmesin istedim, suskunluğumdun.Her yıldız bir yalan, umut dolu hiç, Tutmayan dilekler, gizli bir sevinç, Ve sevdam o gece, yüreğimde linç, Olmasın istedim, imkansızımdın.
76
Aşkı Leyl gece yine koyu lacivert almış atkısını omzuna yangınlar misali gönlüm var iken neme gerek gece benim diller suskun kalpler bi-sükûn yar uzakta mesken meskûn titreyen bir öpücük değen alnımda hala duruyor esrarlı kokun...
35
Güllü Gün Dün, bugün, yarın ömrün törpüsü, Sağlık, spor, aşk, gezi ömür örtüsü, Aksi halde önündeki sırat köprüsü, Öte dünyayı bilmem de bu dünyada; Gününü gül et, allah’a kalsın ötesi.Yıllarla yarış var, insan ömründe, Dağ bile dayanamaz, azim önünde, Kolayı seçmekse senin gönlünde, Öte dünyayı bilmem, bu dünyada; Niyet; düzen adamı olmak yönünde.
53
Deniz Deniz mavi bir balık yazıyor, siliyor gri bir balığı. Deniz alev alan bir kruvazör yazıyor, siliyor kötü yazılmış bir kruvazörü. Şairlerden daha şair müzisyenlerden daha müzisyen benim yorumcumdur, eski deniz, geleceğin denizi, taçyaprak taşıyıcısı kürk taşıyıcısı. Yerleşiyor içimin derinliğine: yeşil bir güneş yazıyor, siliyor eflatun bir denizi. Yarı açık bir güneşi yazıyor deniz kaçıp giden bin köpekbalığı üzerine.
59
Nem Kaldı Yine şu dağları duman kaplamış Sızlıyor her yanım dertlerle sarmış Bir sevdiğim var idi eller almış Dünya dünya dünya dünya Sende nem kaldı Sende nem kaldı Bayram ah çekiyor yürekte yara Tüketti ömrümü vermedi sıra Bundan sonra beni ne sor ne ara Dünya dünya dünya dünya Sende nem kaldı sende nem kaldı
54
Karanlık Geceler Atışma Ben seni siyah gecelerde sevdim Yalnızlığın en derin acısıyla Umutsuzluğun en dipteki siyahıyla Seni yalnız ve siyah gecelerde sevdim.......... Filis ArifoskaEla gözlerine baktığım zaman senin o an İçimde fırtına esiyor okyanuslar gibi Yağmur yağıyor tane tane üzerime sanki Ben seni karanlık gecelerde sevdim bitanem......Bahri ÇelikBen seni siyah gecelerde sevdim Çaresizliğini en belli anında Karamsarlığın en siyahında Ben seni yalnızlığın acısında sevdim............. Filis Arifoska Çaresizliktir bendeki kuytu yerde olanlar Yalnız kaldığım duygulu anlarda gözü yaşlı Nerden bilirsin perişan halimi acıları Ben seni karanlık gecelerde sevdim bitanem.......Bahri Çelik Ben seni siyah gecelerde sevdim Yüreğimde kanayan yaranın siyahında Gönlümün en karanlık zamanında Ben seni siyah ve karanlık gecelerde sevdim........ Filis ArifoskaHep bekledim umutla aylarca gelecek diye Sen varsın hayallerimde ekmeğimde aşımda Yuttuğum lokmalar boğazıma dizilir sensiz Ben seni karanlık gecelerde sevdim bitanem.........Bahri Çelik
133
Felinda Bedeninde soğuk bir diyanijoz yaşarda göremezsin sıcaklığını Kırmızıda ve beyazdasındır, Aynasız bir fahişe gibi... Belki sakız patlatırsın, iyi kıvırtırsın ama....................
21
Yalnızlık YALNIZLIKDaldım yine sonsuz girdap gibi hülyalara Dev dalgalarla büyüyen hayat denizinde Hırçın dalgaların çarpışı gibi kayalara Yalnızlık çıktı karşıma hayatın her izindeYalnızlık ki sonsuzluğa uzar ummanlar gibi Mazi, kanlı katiller gibi peşimde iz iz. Çaresizlikle ölümü bekleyen canlar gibi, Kaldım bu hayat savaşında garip, kimsesiz…Yalnızlık çıktı çaldığım her kapıda karşıma, Zindan gecelerin ürperten korkusu çıktı. Bilmem daha ne belalar gelecek başıma. Bu bitmez yalnızlık bütün hayallerimi yıktı.Nice ümitlerle başlıyorken yeni bir güne, Hülyalarım daha günün ilk ışığında soldu. Anladım; bu dünya zevk sürmeye bir meyhane Fakat benim kadehime hep yalnızlık doldu. hasbi
93
Gençlik... Balonlar uçardı gökyüzünde. Pamuk şeker her çocuğun elinde. Güneş gibi parlak, Bulut gibi bembeyazdı kalpler.Bilmezdik kötülük, Bilmezdik yalan ne demek.O bulutların ardında, Siyah kuşlar görene dek.Gençlik bir su gibi, Hızlı akan fakat doyum olmayan.Gençlik bir nefes gibi, Aldığımız gibi de geri verilen.
43
Ölüp ölesiye Biz bulduk birbirimizi, Tam çizdik kaderimizi, Pençeledik sevgimizi, Ya güneş sönesiye, Veya ölüp ölesiye.Dedi kodudan kurtulduk işte, Karakedi giremez bu gidişte, Dost akraba hep sevinçte, Ya güneş sönesiye, Veya ölüp ölesiye.Mutluyuz bu dünyada, Ne boldayız ne darda, Gönlümüz bir arada, Ya güneş sönesiye, Veya ölüp ölesiye. (27-1-1981)
49
İçki, Kumar, Sigara 3 İçki, kumar, sigara, davranışları bozar, İraden çok zorlanır, nefislerimiz azar…Toplumlar kabullenmez, daima zararlıdır, Kötülük reddedilir, tek kâr sağlamamıştır…(2012)
22
De HAK lailahe İLLALLAH Zikir mayayı Muhammedi Düşürme dilinden hiç zikri Siler kalbinden her tür şirkiDe hak la ilahe illallah Allah, la ilahe illallahSakın tapma asla tağuta Şekle suretlere kalıba Hakkı tarif ancak ihlâstaDe hak la ilahe illallah Allah, la ilahe illallahTek tek isteklerin hep bırak Gel sende ol kâmile çırak Öğretecek hakikati hakDe hak la ilahe illallah Allah, la ilahe illallahCehli karanlıktan kurtarır İnsanı kemale erdirir İlahi irfanı bildirirDe hak la ilahe illallah Allah, la ilahe illallahİlahlar yok ancak Allah var Allahın gayri hepsi hayal Hayali bırak ol hakka yarDe hak la ilahe illallah Allah, la ilahe illallahTevhid hakikat temelidir Bundan başka hepsi gölgedir Uyan gafletten Allah birdirDe hak la ilahe illallah Allah, la ilahe illallahMehmet Ali gel halin söyle Her yerde her zaman her şeyle Benliğin tevhidde yok eyleDe hak la ilahe illallah Allah, la ilahe illallah
139
Yavru Vatan Haber geldi Ankaraya Gemiyle çıktık karaya Akdenizi yara yara Geliyoruz yavru vatan Mehmecik adaya insin Gayrı gözyaşları dinsin Enosistler şunu bilsin Geliyoruz yavru vatanEmaneti bize Atamın Kıbrıs benim öz vatanım Dalgalansın al bayrağım Geliyoruz yavru vatanBize gece gündüz olmaz Türkün kanı yerde kalmaz Ana yavrusuna kıymaz Geliyoruz yavru vatan
51
Ahmet kürşat Bu gün yirmi üç nisan çocuk bayramı Düştük peşine Ahmet Kürşat’ın Solumda kızım sağımda hanım Girdik içine insan dolu stadınGüneş kayboldu birden esiyor rüzgar Yağmur da başladı çıldırmış gibi Çoluk çocuk birbirine karıştı ahali Koştum peşine Ahmet Kürşat’ınKoskoca alan yanında spor salonu Elimde montu bulamadım oğlumu İliklerime işledi yağmur bir de çaresizlik Gördüm yalnızlığını Ahmet Kürşat’ınÖğretmeni karşımda gösterdi solumu Bir ağacın altında gözlüyormuş yolumu Üşüdüm sen nerdesin dedi tuttu kolumu Sezdim acıyı gözlerinde Ahmet Kürşat’ınBir ateş ki yana yana bitmedi bedenim Tadı yok dünyanın bilmem ki ne isterim Derya gibi azgın içimdeki gurbet Gömdüm geleceğine Ahmet Kürşat’ınBu gün yirmi üç nisan çocuk bayramı Görünen her yerde seni aradım Ritim tuttu yağmur göz yaşlarıma İçime çektim hasretini dumanıyla sigaramınÇare değilsin elbette hayatıma Çay gibi sigara gibi eksikliğin Sen zalimsin zulüm de sessizliğin Sensizliği yaşamak yazılsa da alnımaBu gün yirmi üç nisan çocuk bayramı Görünen her yerde seni aradım Akarken sevda yağmur gibi gözlerimden Üşüdüm sen nerdesin demekti muradım
159
Sitem eylerim Bütün yüreğimle yavrum senide özlerim Sevgim sana hazinemdir kalpte gizlerim Yavrum geleceksin diye yolunu gözlerim Aramıza giren hasretliğe sitem eylerim İsterim yavrum her an sana da gelmeyi Sana kavuşamayıp her an özlem çekmeyi Kader yazmış uzak diyardan sana bakmayı Aramıza giren sıra dağlara sitem eylerim Senden ayrıldığım günü birbirine ekledim Seni yavrum çok mu ama çok ben özledim Zamansız zamanda yavrum buraya bekledim Aramızdaki yavrum hasretliye sitem eylerim Benim sevdam yavrum senin sözünü almaz Sen gelmezsen hasretliğimin ateşi sönmez Olmayınca yavrum bayramın neşesi olmaz Sensiz geçecek bayrama ben sitem eylerimHalil ÇOLAK 06.09.2009 ANKARA
95
Ölüm Meleği Ölüm meleğim Kanatların ne kadar beyaz Benim bedenim sana yaramaz Git başımdanHem biraz tatil yap istersen Yorgun düşeceksin bir gün İşlerinizi kim yapacak Dinlenin birazBırakın kendimiz seçelim Ölümümüzü Doğal seçilimden Siz karışmayın biraz.
35
Cep Güneşi Cebimde bir güneş olsaydı, Kalırmıydım hiç karanlıklarda, Öyle umutsuz,öyle çaresiz. Ne zaman batsa güneş, Ne zaman kara bulutlar, Karartsa geceyi iyice, Çıkarırdım cebimden hemen. Takılmazdım engelere, Düşmezdim çukurlara. Çamura bile basmazdım. Kirlenmezdi üstüm başım. Ne kadar da mutlu olurdum, Cebimde bir güneş olsaydı.
45
Veda Her defasında içinden su gibi akıp giden Veda bunun ismi... Anneye veda, Çocuğa veda, Toruna veda, Sevgiye, sevgiline, hayata veda... Kimliği ne olursa olsun veda bunun ismi Gidene veda, gülücüğe veda... Geride kalana, geleceğe Yaşananların yalan olduğu bu buhranda Göreceklerime, isteyeceklerime veda Ellerine veda, yüreğine veda Sensiz gecelerime, kaderime Veda bunun ismi Kimliği ne olursa olsun...
57
Felekten bir-kaç gün çaldım Gençliğin hakkını vermekte geç kaldım,.. Geç olsa da felekten bir-kaç gün çaldım.. İçimdeki keşkelerin hepsini sokağa saldım,.. Önünü alamadım, geri de toplayamadım.Kumkapı, Tepebaşı Nevizade Sokak, Ortaköy, Adalar, Bostancı, Kalamış, Moda Kadıköy, Eminönü, Boğaz turu, akşam Arnavutköy, Geç kalmış olarak bir türlü zevk alamadımGünlerden cumartesi, her taraf insan seli, Çoğu da gençler, her mekan onlarla dolu… Almanmış sordu; bu insanların işi yok mu? Bu soruya cevap vermekten zevk aldım.Toplum olarak gezmeyi, eğlenmeyi severiz, Cumartesi-pazar, gezip-eğlenerek dinleniriz, Sİz de tatil günü,bizim gibi gezip eğlenseniz; Anlayamadı, şaşırdı, adama acıdım kaldım.
91
İnsan Hakları Doğuştan sahip olduğumuz, Korunması ve yasalarla, Güvence altına alınması gereken, Temel insan haklarının, En önemlisi ve başta geleni, Dokunulamaz ve devredilemez olan, Kutsal yaşam hakkıdır. Özgürce düşünme, Düşüncelerini serbestçe ifade etme, Özgürce haberleşebilme, Fırsat eşitliği içinde eğitim görme, İnançlarını özgürce ifade etme, İnancının gereklerini yerine getirme, Serbestçe seyahat edebilme, İş bulup çalışabilme, Emeğinin karşılığını alabilme, Hak aramak için örgütlenebilme, Yasalar önünde eşit olabilme, Suç işlediğinde mahkemelerde, Adil yargılanabilme, İşkence ve kötü muamele görmeme, Mal,mülk ve konut edinebilme, Evlenme ve sağlıklı yaşama hakkı gibi, Çeşitli insan hakları da vardır. On aralık 1948 de, İnsan hakları evrensel bildirisi, Kabul edilmiş birleşmiş milletlerce. Aradan geçen yıllar içinde, Dünya’nın birçok yerinde, İnsan hakları ihlalleri, Ne yazık ki sürmekte. Dil,din ırk ayrımcılığı, İnanç ve düşünce ayrımcılığı, Adeta körüklenmekte. Silahlanmaya,savaşlara, Yığınla harcama yapılmakta, Ne acı bir gerçektir ki, Savaşları çıkaranlar da, Savaşlarda ölenlerde insanlar olmakta. Kaynakların dengesiz dağılımı yüzünden, İşsizlik günden güne artmakta, Birçok insan Dünya’da, Açlık sınırında yaşamakta. Yardıma,bakıma muhtaç durumda. Sosyal devlet ilkesi, Her yerde geçirilemiyor hayata. Yönetime katılma hakkının önünde, Engeller hala durmakta, Seçim yasalarından dolayı, Toplumun çeşitli katmanları, Seçilme hakkını kullanamamakta. Tabandan tavana doğru, İşlemesi gereken demokrasi, Tavandan,tabana doğru işlemekte. Karar alma süreçlerinde, Dernekler,sendikalar,üniversiteler, Sivil toplum örgütleri, Yeterince söz sahibi olamamakta. Seçimle işbaşına gelenler, Diktatör gibi davranabilmekte. Muhalefeti sindirmek için, Her yolu mubah görmekte. Eleştiriler tahammül edememekte. Makamların gelip,geçici olduğu, Yapılan yanlışların bir gün, Hesabının sorulabileceği gerçeği, Neden göz ardı edilmekte. Aklımızı başımıza alalım, Haklarımıza sahip çıkalım. İnsan hakları ihlalleriyle, Kimsenin ahını almayalım. Bütün farklılıkları, Zenginlik olarak görelim, Önce kendimizi sevelim,sayalım, Aynı gezegeni paylaştığımız insanların, Haklarına saygı duyalım.
258
Bir Deliye Sormuşlar Bir deliye sormuşlar, sen neden deli oldun? İnsanlara kötülük etmemek için demiş. Şimdi bana kötülük eden kimse kalmadı, Ben kimseye kötülük edeyim niçin demiş?
27
Güller Dururken El alem Güllere talibikene Dikene düşmüşüm güller dururken Karlı dağlar yollarıma setkene Dağları aşmışım yollar durukenYıkılır feleğin kaşı karşımda Beyhude bir ömür bunca yaşımda Bir şiir yazmışlar mezar taşımda, Baykuşlar ötüyor bülbül dururkenHalime gülüyor kader! O da mı? Yoksulluk düşmanca tutar yakamı Ne gerek, kimsenin umurunda mı Hep zehir tatmışım ballar dururken
54
Zz 0059 Monna Roza IV Ve Monna Roza / Son Sözler MONNA ROSA – IV - VE MONNA ROSA"Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi. Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara: Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarımı rüzgara, Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara..."1952, Kış (Yılbaşı Gecesi) Sezai KARAKOÇSON SÖZLERBundan sonra beni göremeyeceksin beyaz gül. Sesimi duyamayacak, şiirlerimi ve mektuplarımı alamayacaksın. Biliyorum sen de yokluğumun boşluğunu benim kadar olmasa da hissedeceksin. Belki de beni özleyeceksin. İşte o zaman peygamber çiçeğini anımsa… Beni peygamber çiçeklerinde ara… Güneyin tahıl tarlalarında açarlar ya… Bizim oralarda mavi veya menekşe rengi olurlar. Yabanidirler… Nadiren rastlanan çiçeklerden değildirler. Gövdeleri dimdiktir. Eğilmezler bükülmezler, boyun eğmezler. Bahçelere, evlere, saksılara hapsedilemezler. Onlarda bulabilirsin özgür gururumu… Onların parlak taç yapraklarında… Onlara neden peygamber çiçeği denmiş bilmem ama kendime peygamber çiçeği derim ben. Önderim odur, örneğim odur. Onun ahlakıyla ahlaklanmaktan ve izini izlemekten başka gayem yoktur. Umutla sana doğru uzattığım bomboş kalan ellerimin sıcaklığını, heyecanlı nemini hissetmek istersen peygamber çiçeklerine dokun. Ben sana kendimi anlattım anlattım anlatamadım! Onlara sor beni! Onlarda gör. Onlarda seyret. Anlatırlar çaresiz ellerimin masumiyetini. İyi bilirler beni. Çünkü ben onlara söylerim sırlarımı… Dertlerimi onlara anlatırım. Tarlalarda bahçelerde deliler gibi dolanıp kimselere açamadığım aşkımı, hüsranımı, ıstırabımı… Gözyaşlarım onlara damlar. Onlar gayet iyi anlar beni. Beni onlar anlar.Balıklara söylerim duygularımı, düşüncelerimi… Sana dair, geleceğe dair… Hayallerimi onlara anlatırım. Onlar dilsizdirler. Kimselere demezler. Senin gibi vefasız değildirler. Beni terk etmezler. Ben gittiğimde… Bittiğimde bu gezegende… Ancak onlar doldurabilir yerimi… Beni özgür ve asi yabani çiçeklerle suskun balıklar sembolize edebilir. Hani şu genç yaşımda uçurum rüzgârlarının: “Sakın yapma! Kıyma canına! .. Sakın ha! ..” diye fısıldayarak geriye ittikleri ama sadece saçlarıma hükmedebildikleri zamanda koyuverdiğimde sensiz, cansız bir heykelden ibaret kalan varlığımı yarlara, küçük bir kızın peşine düşen, o yüzden can veren âşığın, metrelerce aşağıda yıldız gibi yatan, gözleri açık kalan cesedini de göremeyeceksin. Birileri bulup götürecekler, gömecekler. Kabrimin üstünde açan peygamber çiçeğinin nurlu yüzünde ara beni… Secdelerin ilahi ışıklarıyla nurlanan alınlarda… Ben o yüce Peygamberin ümmetindenim. En büyük özelliğim budur. Unutma! Bizim oralarda, güneyin dağ köylerinde hâlâ eski âdetler hüküm sürer. Genç kızlar sevgilerini açıkça ifade edemez, dağ çiçeklerinin desenlerini ve renklerini çevrelere aktararak dile getirmeye çalışırlar. Her çiçeğin, her şeklin, her rengin ayrı bir manası vardır. Eğer boynu bükük bir gelincik işlemişlerse, sevdikleri gence: “Neden bana ilgi duymuyorsun, ben seni bu kadar çok severken? Neden beni boynu bükük bırakıyorsun? ” demek isterler. Onun can alıcı alını, acı yeşilini mendillere nakşederler ve ıssız bir yolda sokakta, tam yanlarından geçerken, farkında olmadan düşürmüş gibi yaparlar, yavaşça yere bırakırlar. O genç için yanık bir türkü, yakıcı bir aşk şiiri, ucu yanık bir aşk namesi hükmündedirler. Bir romana sığdırılamayacak duygular anlatırlar, yürekler hoplatırlar! Sen de benim için gözyaşlarıyla oyalanmış, bir şekilde bana yollanmış o güzelim çevrelerden en değerlisi gibiydin. Kalbimin üstündeki cebimdeydin. Boynumda, koynumda… Özledikçe dokunduğum, öpüp kokladığım… Seni kaybettim. Hem de o bulanık suya, o sosyetik, o dejenere ortamın balçık halini almış su birikintisine düşürdüm. Oysa ben seni sağ elimden sol elime bile geçirmemiştim. O kadar aziz, o kadar mukaddes bilmiştim. Bizim oralarda Kur’an-ı Kerim sol elle alınmaz! Tespih sol elle çekilmez. Sol elle yemek yenmez, su içilmez. Sen benim için onlar kadar mübarektin! Beni umursamadan terk ettin.O parmakların… O ince uzun, narin parmakların… Dokunmaya kıyamadığım, okşamaya doyamadığım parmakların sıktı boğazımı, mengene gibi, halen sıkmakta… Şu bedenim var ya şu maddi varlığım… Onun nasibine tüm günahlarımla beraber kabrime konmasını arzuladığım, omzunda gördüğümde: “Al, senin olsun! ” diyerek armağan ettiğin saçının teli düştü. Senin için bir tel saç hükmündeydim. Saçının telleri kadar arkadaşın, eşin dostun, hayranın, sevgilin vardır belki de… Ben sadece işe yaramaz hale gelen, atılan, düşen, artık sana ait olmayan ve asla bir daha olamayacak olan ölü bir saç teliydim. Oysa ben sana nasıl da divaneydim, deliydim! Sana ne olmuş gülüm? Neden sararmış solmuşsun? Keyfin kaçmış, huzursuzsun… Epeydir, dalından koparılıp örselenmiş, vazodan başka her yere konmuş solgun bir gül gibisin. Ne olmuş böyle sana? Nasıl bir derde tutulmuşsun? Bizim çileli hayatlarımızda bir ekmek kadar mübarek, su gibi aziz fikirler, yüreklerimizin ateşlerinde, gönüllerimiz yana yana pişti. Yılbaşları kutlamadık biz. Noel ağaçları süslemedik, kadehler kaldırmadık. Doğum günü partileri düzenlemedik. Manolyalar değildi gönül verdiğimiz. Hercai de değildi. Bir beyaz güldü. O güldü, biz gülemedik. O bembeyaz gülü içine alan, örseleyen bataklık ve buna sebep olan çevren utansın! Tamamını Allah kahretsin! .. Sen, canımdan değerli, iğne oyasıyla işli, yüreğimin üstündeki çevrem, sağ elimdeki kutsalımdın, kıyamadığım. O bulanık, o iğrenç sele düştün! Sen benim gördüğüm en güzel, en tesirli, en unutulmaz, en harika düştün! Artık aklımdan çıkarmak istiyorum seni. Şu şapkayı başımdan çıkarıp atarcasına bir ırmağa, seni beynimden çıkarıp atmak istiyorum, bir daha ulaşıp alamamacasına, asla yakalayamamacasına, bir daha kafama takamamacasına! Lanet olsun! .. Her şeyimi kaybettim, birer birer! En sonunda en değerlimi, canımdan öte olan kıymetlimi aldınız elimden! Lanet olsun! .. Alın neyim varsa! Her şeyimi alın! .. Akılsızlar! Manyaklar! .. Beyinsizler! Düşüncesiz güruh! .. Sadece bedenleri kalmış, yalnız vücutlarının ihtiyaçlarını gidermeye çalışan kafasızlar! Halinizi düşündükçe yürek sızlar, kafa sızlar! Akıl sızlar! Akılsızlar! ..Kendi ağını kendisi ören, izbelikleri mekân eden, gaflet uykusundaki güzeller güzeli örümceğim! Şu dünya hayatı denilen, gerçek sanılan rüya âleminde, başına bir felaket geldiğinde, aklın başına girdiğinde pişmanlık ve çaresizlik içinde, muhkem bir ahret evi yerine burada gününü gün etmek suretiyle örerek barındığın o seyrek sepenek, o dayanıksız, her an başına göçebilecek vaziyetteki çürük evde, ağlarının içinde kalır da bağlanırsa elin kolun, kolun kanadın kırılır da başlarsan ağlamaya, sana vuramam, sana kurşun sıkamam, sana kıyamam! Kurşun da atamam, taş da… Gül atabilirim gülüme ancak. Gül koyarım mermi yerine tüfeğime… Gül verebilirim ancak sana gül yüreğimi sunduğum gibi… Ben seni o halde görmeye tahammül edemem! Ölürüm! .. Tüfeğim de ölür benimle birlikte… O tüfek yüreciğimdi benim. Sana hep şiirler fırlattı… Gülüme güller… En güzel, en nadide, hiç kullanılmamış sözler… Sen benim en büyük en ağır günahımsın! Kabuğum gibiydin! Sayende vardım. Ancak hüsrana vardım. Kabuksuz bıraktın ya beni! Canın sağ olsun! Kaplumbağa haline getirdin ya beni tuttuğum kutsal yolda… Hızımı kestin, yavaşlattın ya beni… Hedef, ben yaklaştıkça uzaklaşmakta… Senin ve aşkının yüküyle ilerliyorum sona doğru… Kaplumbağa adımlarıyla… Yüküm ağır, kulaklar sağır… Ne kadar yakınsam, haykırsam nafile! .. Artık öz benliğime dönmeliyim! Çıkarıp atmalıyım seni başımdan! Beynimden, aklımdan, kalbimden…Sen bu erkek milletini bilmezsin! Onların bütün dertleri karı kız peşinde koşmaktır. Mana kediler gibidirler. Bir dişi kedi kokusu aldılar mı başlarlar peşinden koşmaya ki o kedilerin amaçları malumdur. Geceler boyu nefislerinin peşinde koşarlar, hiç yorulmazlar. Parklarda bahçelerde, deniz kenarlarında el ele dolaşmak yetmez öylelerine. Bir yerlerde oturup, karşılıklı çay kahve içmekle yetinmezler. Çünkü onlar bedenleriyle severler, kalpleriyle sevmeyi bilmezler. Geceleri yaşarlar. Gece yatmaz, sabah kalkmazlar. Öğleye kadar uyurlar. Geceleri uzun, gündüzleri kısadır. Hani çiçekçilerde satılmayan, elde kalan pörsümüş çiçekler vardır ya… İşte o hale getirirler gül gibi kızları! Bal iken zehir ederler! Tertemiz, bembeyaz iken kapkara ederler. Suyunu sıkar, posasını benim gibi unutulan eski sevgililere bırakırlar. Kendileri de aynı şekildedirler. Eşlerini, sevgililerini aldatırlar. O suları kokan, sapları çürüyen, elde kalan, çöpe atılacak çiçekler gibi o kadınlara kızlara dönmek zorunda kalırlar. Unutulanların gözleri ceylanlara benzer… O gözler hep yaşlıdır. Geyikten kasıt boynuzlardır. Boynuzlayanlardır. Ne yazık ki aldatılanlardan olurlar. Yürekleri böylesi acılarla ateşler içinde yanan ceylanların gözyaşlarının sıcaklığı karları eritir, sel haline getirir. O erkekler var ya o erkekler… Dişi dokusu alan erkek kediler gibidirler.Yalnızlık… Umarsızca silkelenen sigara külü gibiyim. Bir o kadar değersiz, bir o kadar yalnız, sersefil… Bir gece seni gördüm düşümde… O güzel yüzünü, sarı saçlarını… Bedeninin yerinde sarı bir yılan… Sirklerdeki denizkızları gibiydin… Yalnız başın vardı. Kalanın bir yılan… Benden sana bir taşbebek kaldı. Hani Kızılay’da, bir oyuncakçı dükkânının vitrininde görmüştün de çok beğenmiştin… Burnunu cama değdirecek kadar yaklaşarak seyretmiş seyretmiştin… Cebimdeki parayı düşündüm o anda… “Acaba yeter mi? ” diye… Cesaret edemedim içeriye girip de fiyatını sormaya… Sonraya bıraktım o işi. Bir hafta sonra harçlığımın geldiğini haber alınca postaneye koştum sevinçle! Dönüşte o dükkâna uğradım. Ne kadar sevindim satılmadığını görünce! İşte o taşbebeği hatıra bıraktım sana. Bir de o balık dişi kolyeyi… Memleketten satın almıştım ya sana hediye… İlginç olur diye… Sen de ruhunu sattın, güzelim! O taşbebekten bir farkın kalmadı. Aşkını da beni de sattın! Benden sana, her aynaya baktığında karşında bulacağın o taş kalpli taşbebek kaldı. Sen, taşbebekler kadar güzeldin! Ne yaptın bebeğim! Sen ne yaptın! .. Seni sana bıraktım, taşbebek! Ona iyi bak, emi! Yalnızlık… Yalnızlık da bana senin armağanın… Büyük bir hatıra bıraktın bana! Hayatımın sonuna kadar muhafaza edeceğim, meraklanma! Büyük bir hatıra… Senden… Yeni… Karanlık… Şeytan işi ama her şey gibi o da Allah’tan… Yalnızlık… Öyle bir yalnızlık ki sigara külü kadar…Sigara külü kadar değerim yokmuş, öyle mi? Bugün yalnızlığımı gözyaşları içinde yaşamaya katlanmaya, boğazıma yumruk gibi tıkılan, gırtlağımı tıkayan hıçkırıklara dayanmaya çalışacağım… Ne kadar sürecek bu ağıt, bu gözyaşı yağmuru, bilmiyorum.Kimseye güvenim kalmadı artık. Horoz, tüyüne nasıl itimat edebilirse o kadar güven kaldı bende. Hâttâ ondan da az… Bilirsin, kümeslerden horozları seçip alırlar kesmek ve yemek için. Eninde sonunda yolarlar tüylerini… En güvendiği tüyleri, günün birinde mutlaka onu terk eder gider… Yalnız şu kahrolası gözyaşlarıma itimat edeceğim. Çünkü onlar beni hiç terk etmeyecekler. Onları kimselere emanet etmeyeceğim. Ruhumun bayrağıdır onlar benim. Sadece kendime, bu idam edilen adamın avuçlarına bırakacağım. Bugün yalnızım. Yapayalnız… Bundan sonra da hep böyle kalacağım… Yalnız ve sağanak yağmurlu… Saikalı…Alıp götürmek isterdim seni… Bir trene bindirmek ve alıp gitmek, apaydınlık bir geleceğe… Güneşli günlere… Senden bir şehir meydana getirmek isterdim. Senin ruhundan… Seninle dolu, dopdolu… Gülce koymak isterdim adını… Türküler yakılsın bize dair… Mutluluğumuza dair şarkılar… Dillerde söylensin… Olmadı, dünya güzeli! Olmadı işte! Görüyorsun halimizi! Mahvettiğin bu adamın ardından türküler yapılsın, ağıtlar yakılsın, asırlarca gözyaşları içinde inlercesine söylensin bundan sonra. Ben yok olmalıyım artık! Ancak o şekilde unutabilirim belki seni ve bütün bu olup bitenleri. Çünkü başka çarem yok! Ancak o zaman bir daha açılmamak üzere kapanır bu defter. Bir gün efsane olur karasevdam… Şarkı olur, türkü olur, dilden dile dolaşır. Sessizce ölürüm… Sensizce… Sessizce söylenen bir türkü olurum. En iyisi bir köşede öldürmek kendimi, ölmeyen aşkımla birlikte… Kimseler duymadan… Dillenmeden… O şekilde son vermek, bu bitmeyen ıstıraba… Ya da bir trenin önüne atmak kendimi… Seni benden ve beni kahreden karasevdamdan öylece, temelli kurtarmak… Dünyada koyup gitmek seni…Sen, ak/kanat/lı bir kuş değildin benim için. Tavus kuşuydun. Bunu da bilmeni istiyorum. Sana son sözüm olarak kalmasını… Sen benim kalbime, sen benim ruhuma öyle girmiştin. O kadar güzel, o kadar zarif, öyle rengârenk… Alaimisema gibiydin göklerimde… İçime girdin girmesine ama tüm tüylerini yoldun! Hiçbir güzellik bırakmadın kendinde… Bunu bil ve hiç unutma! İçimde bir tane değildin bin taneydin! Bir tanemdin, bin tanemdin! .. Sonra kayboldun birer birer… Birer birer yok oldun… Sen bittin… Ben bittim! ... Sen gittin, adın kaldı yadigâr… Seni benden alan diyar ne menhus bir diyar! Bana bir çift ak/kanat bıraktın uçmam için… Ötelere geçmem için bir çift ak/kanat… Kanat kanatabildiğin kadar içimi! .. Bu Çin işkencesinin başka biçimi… Bu sana son sözüm olacak. Bilmeni istiyorum.Beni bulamayacaksın bir daha… Göremeyecek, duyamayacaksın! Özlersen… Ararsan gün gelip de… Peygamber çiçeklerinde ara beni… Kabrime gel! Onlar, toprağımda bitecekler… Ömürleri bir yıldır. Aşkımız kadar… Her yıl yeniden çıkarlar. Neticede otturlar. Ben bir daha dünyaya gelemeyeceğim, orkidem. Toprağımı görmeye gelirsen eğer… Bana dokunmak istersen… Ellerimi ararsa ellerin… Ancak üstümde biten otlara değer… O zaman… İşte o zaman… Ellerin ellerimi bulamadığında… Anımsa sana doğru uzanan, tam yakalamışken avuçlarının arasından kaçıran çaresiz ellerimi. Sırrımı kimselere diyemiyorum. Nasıl söyleyebilirim beni bırakıp gittiğini! Ancak balıklara fısıldayabilirim, kendimi sulara bıraktığımda… Onlar kimselere demezler, diyemezler, dilsizdiler. Senin gibi vefasız değillerdir. Beni terk etmezler. Kendimi denize atacağım! Çözülüp yok olacağım. Balıklar yiyecek bedenimi. Beni göremeyeceksin, bulamayacaksın. Onlar kalacak benim yerime geride… Kendimi sulara bırakacağım. Şu seninle beraber ruhunu kaybetmiş, heykel haline gelmiş, küçük bir kızın ardına düşmüş aciz bedenimi… Heykel halini almış… Birken bin olmuş cansız varlıklarımı balıklarda ara… Peygamber çiçeklerinde ara… Onlarda olacağım, onlarla çoğalacağım… Her biri bir çiçek ya da bir balık… Her bir varlığım bir peygamber çiçeği, İslam’ın tarlasında… Beni o çiçeklerinin aydınlık alınlarında ara…Alınlarında O/nur… Alınlarında secde izleri…Biz… Biz hiç anlayamadık…Anlayamayız sizleri… *** ŞİİR FISILTILARI - 0059
1,962
Platonik Drama Ramak kalmıştı biraz daha yakın olmama sana, ama olmadı. Ne güzel hayaller, ne güzel ümitler besliyordum penceremin önünde. Ufaladığım ekmek kırıntılarıydı sanki sevinçlerim… Seyrederken dışarıda akıp giden insanları ve baktığım her yüzde seni görüyordum. Ümidim vardı başımı ne yöne çevirsem seni göreceğime, gezdiğim koridorlarda kokacağına kokunun ama yazgı izin vermedi, kursağımda kaldı sevinçlerim… Belki istediğim çok şey değildi ama yine de çok gördü, yazmadı seni yanıma kader. Biliyorum platonik bir senfoni çalıyor kulaklarımda, biliyorum tek perdeli ve tek kişilik bir tiyatro benimkisi, yine de olsun varsın, içimi kaplayan tarifsiz sıcaklık ve bu nedenle yüzüme vuran o utangaç ve mağrur gülüş yetiyor ruhumu okşamaya. Her nedense çok istenilen, yürekten arzulanan her olgu, olmama yolunda ayak diretiyor. Ardı sıra hüsran, ardı sıra hezeyan, ardı sıra tarifsiz bir sızı… Ertelemelere hüküm yemiş gönlüm… İsteklerim o kadar küçük dünyalara aitti ki, sadece aşım olsun misali. Sadece gözlerim görsün, yüreğim yansın razıydım. Bu kadardı mutluluğum ama çok gördü kader… Sense biliyorum, benim bu platonik dünyamın dışında bir üzüntü içindesin. Biliyorum bu da olmadı diye üzülmektesin. Biliyorum ve hissedebiliyorum içinde var olan hayal kırıklıklarını ve tadını alabiliyorum gözlerinden süzülen yaşların... Bu da olmadı, bu sefer de olmadı diye dövünüşlerini… Verilen vaatler, tutulmayan sözlerle örselendiğinde, meydana çıkan o güven duygusunun yıkılışı kadar insanı yaralayan bir şarapnel parçası daha yok. Hissedebildiğim o amansız acını, alıp kaçıramıyorum senden uzaklara, susturamıyorum içinde kopan tarifsiz fırtınaları, omzumu sunamıyorum bir sığınak misali. Platonik bir kargaşa, platonik bir tutku, platonik bir hikâye, tek kişilik drama, tek kişilik bir senfoni orkestrası bu bendeki… Sendeki yerimi biliyorum ve bu nedenle yaşıyorum gizliden gizliye içimde… Sakladıklarımda saklıyım bunca zaman ve bu sebeple ki sustuklarıma kulak ver beni anlamak için ya da en güzeli bırak, ben istediğim gibi şekillendireyim seni… Kimselere söyleme ne olur. Sus! Kendine bile söyleme, bozma mutluluğumu, alma sevincimi, ruhumu okşayan ellerini bırak üzerimde… Platonik de olsa, uzaktan uzağa da olsa bırak izin ver. Gör ama görme, duy ama duyma, alma benden umudumu…(Nietszche) ”Düşün... Kim üzebilir seni senden başka? Kim doldurabilir içindeki boşluğu, sen istemezsen? Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen? Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen? Kim sever seni, sen kendini sevmezsen? Her şey sende başlar, sende biter... Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme…” ve Murathan Mungan’ın şu dizeleri her zaman etkiler beni. Der ki:Geldiğimde notun duruyordu masanın üzerinde Sekizde yatmıştın Saatime baktım sekizi beş geçiyor O gün anladım bu ilişkinin yazgısını Takvim tutmazlığı Aramızda düşman gibi duran zamanı O gün anladım Senin bana erken Benim sana geç kaldığımı
409
Şeytanın Kalbi Çarpar... İyilikler olunca çok üzülür vah eder, Hak yolunda görünce,üzülerek ah eder. Doğru yolda olunca kendisini kahreder. Din den dön diye şeytanın kalbi çarpar.Kandırmak için kulu,türlü yolları geçer, Herşeyi hoş gösterir,hile yolunu seçer, İtikati görünce üzülerek vazgeçer, Din den dön diye şeytanın kalbi çarpar.Bağlanacağın bilir,bu mubarek aylarda, Kol kanadı kırılır,bağlı kalır yaylarda, Hep lanetle anılır,zikirlerde,saylarda, Din den dön diye yinede kalbi çarpar...
64
Şeytan ve Sen Şeytan: “ölesiye sev” diyor o kadını, Dinlesem mi acep o şeytanı? “Bir ömür sev” dedi tanrı Düşündüm bu durumu bir an; Tanrı nasıl yaratmış insanı? Sevdiğini Biraz ölesiye biraz doyasıya sevsin. Sen işte benim, Böyle bir sevdiğimsin.
40
Adalet Siz Dünya Ağaçlan uzun kısa O da biter kese kese Geniş değildir herkese Adaletsiz yalan dünyaFil de canlı karınca da Kimi yerde kimi dalda İyi kötü bu dünya da Adaletsiz zalim dünya.Toprakların altın bakır O da bizde yoktur şükür Kimi zengin kimi fakir Adaletsiz fani dünya.Mahzuni de senden uçar Belki yıldızlara geçer Seni eken bir gün biçer Adaletsiz yalan dünya.
61
Veda Bile Etmedik VEDA BİLE ETMEDİN (şarkı) Alev,alev, Düştün gönlüme, Nede çabuk doğmuştu, Bu aşk içimize.Uzun gecelerde, Hayaller kurar, Geleceği planlar, Sevdamızı koklardık.Bir çiçektin sen, Severken ayrıldık, Neden,niçin, Soramadık.Gurbet,hasret, Yaktı içimizi, Duygularımıza kandık, Veda bile edemedik.Rüya imiş yaşananlar, Biz rüyayı gerçek sandık, Duygularımıza kandık, Veda bile edemedik.10.02TEOMAN2010
47
Bir şeyler eksik o kadar çok hatıra biriktiriyoruz ki anımsayınca canımız acıyor ve ölüp yitiyoruz hep bir şeyler eksik...26 Mayıs 2016
21