poes
stringlengths
103
153k
poe_length
int64
21
20.9k
Bayram Mektubu Bugün gene bayram anneciğim On yıl önceki gibi bayram. Bilirim ne çok özlemişsindir beni Yolumu beklemişsindir günlerce; Postacıdan mektup, rüzgârdan haber sormuşsundur. Ve uzun uzun düşünmüşsündür: Çocukluğumun bu mesut bayram sabahlarını, O küçük ayakkabımı, mendilimi, ipek kıravatımı. Elbet kucağına alıp beni doya doya Ne kadar da büyümüş evlâdım diye Öpüp okşayasın gelmiştir. Elbisemi giydirmek, saçımı taramak istemişsindir; Tanrım seni kem nazardan saklasın deyip Dualar yollamışsındır. Ve belki bu mübarek günde anneciğim Elini öpüşümü, anne deyişimi Canın çekmiştir.
79
Hatıra Olsun Sana hatıra olsun, kızgınlığında, defalarca ettiğin küfür Bana mazeretler üretip, yersiz, gereksiz ve zamansız kavgaların Hatıra olsun, aklına geldikçe, sen kızınca suskun duruşum Ve gidiyorum, sonu gelmeyen yola, bavulumda güzel anılar Senle olan, son günümü ve saatini, avucum içine yazdım Benden bir şey kalmasın diye, ne kadar yazdığım, şiir varsa aldım Hatıra olsun, kavgalarımızda ki hüzünler, elemler ve de kederler Sakın arama, en güzel anılarımızı, en güzel günlerimizi, bende Ben de, gül kokulu yazdığım mektuplar, heyecanları ise kalbimde Omzuma düşen, bir tel saçını aldım habersiz, cüzdanımda şimdi Gidiyorum, bütün zamanların, gülüşleri ve kahkahaları bavulumda Şehir sana kalsın, güzel tarafınla yaşayacağım, dağlarda bayırlarda Mesela gülüşünü, kır çiçeğinin üzerine koyacağım, arılar dağıtsın diye Ve kurda, kuşa, dağa taşa anlatacağım, en güzel yaşadığımız anıları Bende sana hatıra olsun, kızgınlıkların döktüğün her gözyaşın geride 07.10.2010 İlhan Keskin
135
H.Cennet CENNETUykuya dalınca sayıklar beni; Ayıkken mor ışık yaymadı Cennet. Horanta içinden ayıklar beni; Bir ömür kocadan saymadı Cennet.Yumuşlar hazırdı işten gelince; Neler demezdi ki kendi dilince. Akardı gözlerim sevgi selince; Acıyan kalbimi duymadı Cennet.Ne sevgi gösterdi ne aldı benden; Geride bırakıp yürüdü önden. Dönmedi geriye her geçen günden; Başını koluma koymadı Cennet.Hoş gördü ‘deli’yi kendi sanında; Hatır gönül yoktu sohbet anında. Hep yerilip durdum elin yanında; Evlilik ahdine uymadı Cennet.Eğerdi ömrümü, sardım yumağı; Çeyrek yufka idi cennet sunağı. Hem aşçısı oldum hem de yamağı; Mutfakta bir soğan soymadı Cennet.Hemi savcım oldu hemi de kadı; Almadım dünyadan zevk ile tadı. Aldığım her gülde yazardı adı; Bir kere vazoya koymadı Cennet.Ne bırakıp gitti ne boşsun dedi; Nispetçim kesildi evdeki kedi. Aldırdı kuzuyu onunla yedi; Razıydım gözüme, oymadı Cennet.Ağardı saçları gözleri kömür; Hazan mevsimine dayandı ömür. Emperyal yaşadı sömür ha sömür; Sermayem bitti de doymadı Cennet.Yedikçe şişti ya güçsüz dizleri; Sallandı aşağı tombul yüzleri. Perişan eyledi Cennet bizleri; Verilen diyete uymadı Cennet.Ne ciğeri kaldı ne de midesi; Çiçek açtığında sultan iğdesi. Sırayı beklerken ömrü vadesi; Ağzına bir lokma koymadı Cennet.Beden tökezlerken kalbim uyandı; Vuslatî cemalim küle boyandı. Bir an geldi ecel, cana dayandı; Öptüm gözlerinden, aymadı Cennet. 26.07.2007 O.ÖCAL Ne güzel duraktır sabır durağı, Sabırki, Cennete yolcu Burağı, Nasip etmiş size Cennet çerağı; Ahiri nimetmiş, duymadı Cennet! ! ! ...........ozanilo-ilhami erdoğan
219
Gözlerim gibi mavi yeşil deniz Mavi, yeşil menekşeler saksısında Su ister, sevgi ister, sevmek ister Sevdikçe sevilmek ister Pencereye konulduğunda Gözlerimden süzülen mavi Uzaklardan dalgalanan boynumda Deniz ister Penceresinde mavi mavi Denizle çoşmak ister.Anne beni pencereye bırak Denizi görmek istiyorum yine Her defasında çoğalan sevgi ile Tüm hislerimleGüneşin batışının sessizliğinde Yakomozlar oluşumuyla parıldıyan deniz Çevreden gelen müzikle Dans eden balıklar Uzaklardan sana bakan bir çift gözler Penceremden uzaklara daldığımda Gözlerim gibi mavi, yeşil hayat Seni özler.
76
Fantastik Yosun yosun yamanıyor anılarıma Elem yeşili en acılı sitem kadar mağrur Sevilecek ne varsa tutuklu düşlerimde En serin rüzgarlarda bunalıyorumNe sizin gücünüzü izleyen sevimli mabut Ne sade sizin için doğmayan güneş Daha ne kadar şiir varsa mutluluk üstüne Ben şimdi sizin kavramınızda yoğumDeniz yeşili Çağla yeşili sizin olsun Ben şimdi yeşil gözlerden Zehir içiyorumÖlmezsem Size döneceğim Yahut yoğum(Şairi:Zeki Ceylan)
60
Son sahne Açtılar kapıyı topuzu altın kuplu Saldılar sarmaşık labirent içine Yaşa girip çıkacaksın beyaz kefenle Mutlulukda neşe gam kaderde senle Teneke gümüş griyle masum kalpte Kısacık yaşamlar sunuldu delikli metelikteGözü yaşlı çaglayarak akan pınarlar İki çift göz bakacak ardımdan giderken Hiç beyaz olmadı hayat benim için akarkenLapa lapa yagan kar pamuk yeryüzüne Gecenin karanlıgında doga beyaz aydedeyle Gülmesede tebessümü eksik etmedi hayatGüneşin altın renginde yıldızlar parlayarak Geldim gidiyorum bu handan içerleyerek Bonboş yaşamadım hiç yaşamda dipsiz kuyulardaAndı anlarla yaşadım cıvıl cıvıl huzurla Mutlu oldum sevildim sevdim hayatı Pırlantalarım çok şey kattı bana Yaşadıgım kadar yaşamayacagım gül kokusunda elbet Açıcaklar yeniden altın topuzlu kapıyı Gözlerim kapalı beyazlar içinde korkmadanNihayet bulacak çıkacagım handan dışarı Kırmızı perde kapanacak ben mutlu Son sahne yazacak beyaz harflerle
123
Sevdiğini Türkçe Söyle Bilmem ben Türkçe'den başka, Meramını Türkçe söyle. Ben' görüp gelirsen aşka, Sevdiğini Türkçe söyle.Yol bulup yol aldığında, Bensiz yalnız kaldığında, Rüyalara daldığında, Gördüğünü Türkçe söyle.Bölmek isterler ikiye, İki dilli bir Türkiye, Geleceğimizi kötüye, Yorduğunu Türkçe söyle.Dinde, ırkta, dilde bir ol, Atalardan düsturun al, Tek Türkiye için hayal, Kurduğunu Türkçe söyle.Sağıroğlan Sağıroğlan, Hali n'olur dilsiz olan, Saçlarını ağlamaktan, Yolduğunu Türkçe söyle.Hacı İbrahim Sağır 1 Ocak 2011
68
Ya Allah Ya muhammed Ya Allah Ya Muhammed Sen Bize Merhamet Et Yine Azdı Kudurdu Terör Denen Bu İlletYa Allah Ya Muhammed Sen Koru Sen Yardım Et Ayyıldızlı Bayrağım Dalgalansın İlelebetYa Allah Ya Muhammed Sendendir Herbir Nimet Mehmetçiği Muzaffer Düşmanları Mağlup EtYa Allah Ya Muhammed Şefaat Diler Bu Millet Sen Yüce Sen Büyüksün Bizlere Ver HidayetYa Allah Ya Muhammed Sen Bağışla Sen Affet Taş Olan Gönlümüze Merhameti İhsan Et
69
Kırmızı Kıpkırmızı içtim seni Kıpkırmızı gözleriniYaramazlık yapmıştın zamanında, Kıpkırmızı yasaklarla sevişip Kıpkırmızı hayaller görmüştün Seni ilk gördüğümde kara gecenin bir yarısıydın Ve kırmızı haplardan birini yutacaktım az dahaBir online dın tutkulu uçurumlarımda Bir de off... Sanırım telefon hatları ölmemi istememişti Ve sen kırmızı, Neyi kurtardığını hiç bilemedin.Sen benim katilliğimin romanında Dışardaki tek kırmızı tanıktın Yapay sancıların girdiği hamile bir gecenin ardında sevmiştim seni Üstelik mide ilacı bile almamıştım..Sen benim tek rahibem, Tek hocam, Beni kurtaran tek kahramandın Seninle türküler söylemek istedim, Aynı kolumuzla gökyüzünde imzamızı atmak özgürlüğe, Seninle ilk defa yaramazlık yapmak istedim Hiç inanmasam da..İyi ki varsın kırmızı Başka renge gerek yok; Kan sen Şarap sen Şehvet sen Hayal sen!
111
Atatürk milletinin-çağa uzanan kolu Gençliğine gösterdi-ışıklı nurlu yolu Gecelerin ufkuna-Güneş gibi parladın Manalı bakışınla-yurdumuzu sırladın O ışık saçlarınla-alev alev gözünle Düşmana gidin dedin-kabullenen sözünle Atatürk milletinin-çağa uzanan kolu Gençliğine gösterdi-ışıklı nurlu yolu Kuvvetli bir başımız-güçlü bedenimiz var O gözler bu bakışlar-Atatürk'ümü arar Vatanım ve bayrağa-candan bağlıyız inan Biziz memleket için-söz söyleyip çırpınan Atatürk milletinin-çağa uzanan kolu Gençliğine gösterdi-ışıklı nurlu yolu Kendisinden sonraki-dedi nesil yaşasın Bu imanın zaferi-bayrağı göğe asın Cumhuriyet emanet-koru her an sahip çık Oku öğren bilgi kap-yolunuz olsun açık Atatürk milletinin-çağa uzanan kolu Gençliğine gösterdi-ışıklı nurlu yolu Milleti kaynaştırıp-kalplere huzur soktun Haykırışların ile-düşmana batan oktun Gündüzün şafağını-Atam yurtta söktürdü Hainin silâhını-aşağıya döktürdü Atatürk milletinin-çağa uzanan kolu Gençliğine gösterdi-ışıklı nurlu yolu Nice yıkım şiddeti-biz birlikte önledik Yol gösterdin bizlere-Seni daim dinledik Sayende Atam hürüz-inandık tarih boyu Azmin iraden ile-kurtuldu Türk'ün soyu Atatürk milletinin-çağa uzanan kolu Gençliğine gösterdi-ışıklı nurlu yolu O yürek beyinlerde-yanan büyük ışıktır Türk Milleti topyekûn-inan sana âşıktır Gürül gürül çağladın-volkanlar gibi taştın Zorluk ve sıkıntıyı- daima yenen baştın Atatürk milletinin-çağa uzanan kolu Gençliğine gösterdi-ışıklı nurlu yolu Türküm şarkım söylenir-dinlenmekte daima Kahramandır biliniz-sebep olmayın gama Hasan söyler sözünü-Türküm diyorum Türküm Hürriyeti sağladın-Sen Kemal Atatürk'üm Atatürk milletinin-çağa uzanan kolu Gençliğine gösterdi-ışıklı nurlu yolu
194
Su ve Ağaç Bir ağaç dik toprağa Toprak bilir kıymetini Besler onu, Toprak Ana Anne misali Can gibi Can Bir ağaç dik toprağa Hava bilir kıymetini Bakar ona, Bulut Ana Rahmet misali Can gibi Can
35
Kalbimize Yüklediğimiz İyilikleri Pazar akşamı Yasemin Demir Hanımefendiyi dinlerken müthiş yüreğime işleyen bir cümle olmuştu ''Kalbimize Yüklediğimiz İyilikleri Diğer Aylara da Taşıyalım.'' Yasemin Turan Demir... Evet, evet her ne kadar mübarek Ramazan Onbir Ayın Sultanı olarak anılıyorsa da esas önemli konu Ramazan Ayında sevap adına, güzellikler adına ardına kadar açtığımız kapıları, Ramazandan sonra kapatmadan devam edebilecek miyiz? İyilik yapan tabi ki iyilik bulacak eninde sonunda sabırlı olmak lazım. Bazılarının imtihanı gerçekten çok çetindir. Başlarına gelmedik kalmaz hem de peş peşe gelir olumsuzluklar, aksilikler. Yılmamak, direnmek, Rabbı bir an akıldan çıkartmamak lazım...Bu gün ki dünyamızda savaşlardan, açlıktan, vahşetten geçilmiyor. Gün geçmiyor ki insanlar kıyıma uğramamış olsun. Neyi paylaşamıyoruz şu üç günlük dünyada neyi? Yarın bir gün sınırlı ve çok kısa olan ömrümüz son bulacak. Ahirette hesaba çekileceğiz, hem de çok çetin bir hesap bu hesap. O günün dehşetini ve şiddetini gözünüzün önün getirin bir kere...Çoğu insanımız Ramazan Ayın da kendisine çeki düzen verir. İçki içiyorsa, sigara içiyorsa onları bir kenara koyar. Hem ruhunu hem de bedenini temiz tutmaya gayret gösterir. Ramazan bir yerde de nefis terbiyesi... Kim ki nefsine hakim olursa en kazançlı olacak olanda odur zaten... ''İki şeyi asla unutma Allah'ı ve ölümü, iki şeyi de unut yaptığın iyiliği ve gördüğün kötülüğü.'' demiş bir özlü sözde de Lokman Hekim... Hiç kimseye kıl kadar haksızlığın edilmeyeceği ahiret hayatı aslında bilirsek hepimize çok yakın. Bir gün varsın, bakmışlar bir gün yoksun...Dileyelim bir çok insan Ramazanı hakkı ile idrak etsin ve günah denizinde boğulmaktan kurtulsun. İyilik damarları kabarsın herkesin. Tabi ki Ramazandan sonrada aynı hızla devam iyi insan olmaya ve iyiliklerimizi diğer aylara da aynı coşku ve şevk ile taşımaya. Ünlü antik çağ filozoflarından Eflatun'da ''İnsanlara kötülük etmek, iyilik etmekten daha kolaydır.'' demiştir. Biz zor olanı seçelim de kötülükler yok olmasa bile azalsın azalabildiği kadar. Yine bir antik çağ filozofu olan Sokrates'de ''Güç olan, ölümden kaçınmak değil kötülükten kaçınmaktır; çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar.'' demiş. Değerli büyüğümüz Ali Fuat Başgil'de ''İyiliğe karşı iyilik, adalettir. İyiliğe karşı kötülük, cinayettir. Kötülüğe karşı iyilik, ihsan ve âtıfettir ve insanlığın en yüksek derecesidir.'' diyerek iyiliğin önemine vurgu yapmıştır. Evimizden, ailemizden, ülkemizden iyilikler eksik olmasın hiç bir zaman. Hepinize en derin sevgi ve saygılar...
357
Ben ve O Şu an neredeyim bilmiyorum,ayaklarımın altından akıp giden yer,ve başımın üstünde sıralanmış onlarca yıldız,birşeyleri özlüyorum ama hatırımda değil,lakin aklımda sadece bir kadın ismi var,ve bir elimde bir ucu aşağı sarkmış,düşmeye hazır hayalini tutuyorum sımsıkı,her seferinde silip parlattığım hayallerimi dolduruyorum ceplerime avuç avuç yine,şimdi,neşeyle söylediğimiz şarkımızı mırıldanıyorum,bu hiç alışık olmadığım onsuzluktaki sessizliğe,oysa herhangi bir ışık yılının,belirli olmayan bir zaman diliminde,onunla ücra bir köşeye çöküp yıllanmaya,çoktan amade değilmiydim evvelden beri,sahi,bir insan sureti üzerinde bu kadar mı derin izler bırakır,bir kadının küçücük elleri,sorsalar şimdi,hani hiç yaşam belirtisi olmayan bir gezegene düşse,yağmur olur,toprak olur,hayat verirdi,birde çocukken yediğim rengarenk şekerlerin verdiği mutluluk,onun küçücük tebessümünün tesiriyle eşdeğerdi,sesi,kokusu,bakışı bambaşka,o gülünce çok güzeldi...
107
Bu Gece Bütün hüzünlere elveda dedim Gam yükünü çöle saldım bu geceBir lokma bir hırka tevekküldeydim Bir alem de kudüm çaldım bu geceSemazendim hu erenler hu dedim Seccadem de kalakaldım bu geceOn sekiz bin alemi gör dediler Durdu aklım dilde laldım bu geceGökte gezinen yıldızlar ile Nebileri seyre daldım bu geceSerdarı Ekerm’e silem gönderip Petekler dolusu baldım bu geceCenneti aladan çiçekler derdim Mis kü amber koku saldım bu geceSabahleyin bu ruh Halim geçse de Pırıl pırıl halis kuldum bu gece
80
Kara Kırlangıçlar Yapacaklar Kara kırlangıçlar senin balkonuna yuvalarını asacaklar, Ve pencerenin üstüne bir kez daha oynayarak vuracaklar. Fakat kendini tutmuş olanları onların uçmalarından Senin güzelliğine ve benim mutluluğuma bakmaya, Öğrenmiş olanları onların isimlerimizi, Onlar artık geri dönmeyeceklerSıkışık hanımelleri bahçenin duvarlarına tırmanacaklar, Ve her öğleden sonrası onlar çiçeklerini senin için bir kez daha açacaklar, Öncekinden bile daha güzel Fakat yağmurla dolu hanımelleri, biz birlikte bakardık bir zamanlar, Ve damlaları onların yağış ve parıltıyı günün gözyaşları gibi görmüş olan Onlar artık geri dönmeyeceklerAşkın yakan sözleri kulaklarında bir kez daha çalacak, Ve belki kalbin onun derin rüyasını en sonunda bırakacak. Fakat sessiz, kendinden geçmiş ve üzerinde dizlerimin, Yalnız Tanrıya tapıldığı gibi mihrabın önünde, yalnız benim seni sevmiş olduğum gibi Şüphen olmasın hiç kimse seni o şekilde sevmeyecek!
124
Dünyaya Gözlerimi Açtım Diye Sevinme Bebek Sevinme bebek, Dünyaya gözlerimi açtım diye sevinme, El bebek gül bebek büyüyeceksin, Annen sütten kesilecek, Artık taze süt yok marketlerde, Herşey katıklı, katkılı, hormon Yaşıtlarında kumandalı arabalar, Bilgisayarlar, Java oyunlar Sense eski usul, tahtadan arabalar Naylon bebekler, Baban fakir, Baban daha otuzunda, Çökmüş, çaresiz, İmrenerek bakacaksın etrafına, Bazen yutkunup, ağlayacaksın Sevinme Bebek, Dünyaya gözlerimi açtım diye sevinme, Okula gideceksin, belki ablan, belki abin olacaksın, Onlardan kalanlarla avunacaksın... Baban fakir, baban çaresiz, baban sana karşı ezik, Sevinme bebek sevinme! Dünyaya gözlerimi açtım diye sevinme. Birgün çok güzel bir kıza aşık olacaksın, O fakir yüreğin kırpılacak, Aşkın içinde büyüyecek, Sen onu içine gömeceksin, O zengin ama aşk büyük... Aşk büyük ama imkan küçük... Sen yine kader diyeceksin, Etrafına şirin görüneceksin, Ama geceler, o ıssız geceler Seninle konuşacak, sen onunla... Kahredeceksin, Bu dünyaya lanet edeceksin, Sonra sabahlar olacak, Yeni bir gün, yeni bir umudun da olmayacak, Herşey aynı, Herşey inadına düzensiz ve herşey.. İnadına zalimin yanında olacak... Sen sevinme bebek, Dünyaya gözlerimi açtım diye sevinme... Ya doğduğun an ki kadar yaşayacaksın. Ya da doğduğun gibi kalacaksın, Sevinme bebek! Dünyaya gözlerimi açtım diye sevinme...
186
Geceleri Geceleri Karanlık gecenin ortasındayım Düşerim karma karışık Aklımda binbir soru Dertlerim Dağlar kadar büyükBir çıkmazın içindeyim Sanki üzerimdeki yükler Bedenimdende ağırŞehrin sessizliğini bozan Durmadan Şehirden şehre giden Yolcu dolu otobüslerGiderken umudumu hayallerimi Gelirken dertlerimi kederimi Bir defa götürüp Bin defa getirenGecelerin korku kokan yalnızlığın da Aşkların çıkar olduğu hayatım da Bir sevgi uğruna Hep aşık olduğum İnadığım yarlar O gecelerin korku kokan yalnızlığın da Başkalarının kolların da Başkalarının koynun da Korku kokan geceleri Vede benim Sabahı nasıl ettiğimi Kahpe dolu olan Gönüllerine-sorarım O korku kokan geceleri1995 DENİZLİ
88
Kan Karanfil Mor Gül Ve Şair (Bu şiir alıcakuşun, kan karanfillerin, Mor güllerin ve şairin vesveselerinin şiiridir.)Ben nerede onlar oraya başımın üstünde Döner dururlar akbabalar değil alıcıkuşlar Gidiyorum alıcakuşların korkusuzluğuyla Bir merhabamı olsun alıp götürseler Dizelerimde ki kıvancı, yaşam sitemini Çeşmenin çöl sıcağından Paris kaçkını Antep’in bakır akşamlarına… Ruhumu incitiyor karanfillerin kan kaybı Mor güllerin kokulu mor gözyaşları Doruklarına mor dağların açacağım yüreğimi Faili belli bir cinsilâtifin sevdasını çektiğimi Şafakların ağrısını çeken yalnız geceler mi? Gitmeyi düşündüğüm de oldu içimin uzaklarına Yoldaşlarım alacakuşların kanatlarında Sokak sergilerine düşen kitapların hüznünü Kim görür, kim anlar şair olandan başkaIrak, sarp dağ yamaçları, eylül sevdalarına Çeşmeye düştü gölgen bir akşam vakti Bitmeyen içi boş kavgalar derinden yaralar şairi Arda kalan gizlenmektir içinin yalnızlıklarına Şair kendisinin cellâdıdır ölüm vız gelir ona Ya küllenirse içinde yanan şiir ateşleri, Kavgalı gecelerin birinde ya vurulursa dizeler Asıl korkusu budur şairin… Ellerinde kanayan karanfillerin sancısı, Mor güllerin yüreğine damlayan gözyaşlarıDinmez ER / Şiirleri / Çeşme /
157
Bir umut ver ki, Yüreğimin ateşlerine, ay şahit olsun, Ufacık bir umut bırak ki,bir ömür yansın. Açan gül'e yeminler olsun,isyankar olmam, Yansın deli yürek yansın da,sevdana kansın.Bir umut ver ki, Bir yürek yansın. Bir umut ver ki, Yanmaya heves olsun, Bir umut ver ki, Dayanma gücü bulsun.Bir canım var neye yarar ki,sana sunmadan, Deli gönül yola gelir mi,senle yanmadan. Çıldırsam mecnuna dönsem,billah üzülmem, Yalnız açık gider gözlerim,seni almadan.Bir umut ver ki, Bir yürek yansın. Bir umut ver ki, Yanmaya heves olsun, Bir umut ver ki, Dayanma gücü bulsun.
88
Akacak Gözyaşı Yürekte Durmaz Akacak gözyaşı yürekte durmaz Ne kadar durdurmaya çalışsan da Yüreğine zincir vuramazsın Yüreğinden boşalır gözyaşların bir anda Bazen yüreğinin sahibini görünce karşında Bazen o eski güzel günleri anımsayınca Bazen eski bir resme bakınca Bazen de geleceğin karanlığında boğulurken Yüreğinin en derinlerinden akar Aşk ateşi olur tenini yakar Ve akacak gözyaşı yürekte durmaz
56
Uzaksın Bir rüya gördüm dün gece biraz hüzünlü solgun Bir rüya gördüm puslu yanlız biraz yorgun Öyle bir rüya ki sadece sen kokuyor bu kucak Öyle bir rüya ki sadece seni arıyor kalbim bucak bucakNeden uzaksın benden nedir korktuğun Elimi uzatıyorum boş kalıyor ellerim neden kaçıyorsun Seni sarmak koklamak doya doya sevmek istiyorum Sen ise anlamsızca duygularına pranga vuruyorsunKır zincirlerini azad et duygularını artık Yetmezmi bu kadar kasavet yetmezmi bu ayrılık Ömürler gibi her geçen gün tükeniyor sabırlar artık Seni severken sensiz yaşamak kahrediyor bu ayrılık
86
Giriyoruz yeni bir yıla BÜYÜK umutlar bekliyoruz yeni yılda Kimimiz gurbette Kimimiz iş için yolda Hayat zor açlık kol gezer dört kolda Ekonomi yan yattı firmalar battı Herkez malını mülkünü sattı Ayağımız da bir tek don kaldı Her yanımızı savaş sardı sıra bize geldi Para babaları duymuyor kulağının üstüne yattı Bir hayır vardır bunda da diyorlar hak yiyorlar Herkezi etkiliyecek bu yaşananlar bilmiyorlar Dünya kaynıyor büyük savaş yolda görmüyorlar İnsan olarak hep iyi bir gelir bol para bekliyorsun Umut fakirin aşı derlermiş ama Allah önce sağlık versin HER ŞEYE RAĞMEN UMUTLA HAYIRLI BİR YIL GELSİN ....
96
Adalet Sarayında Oturuyordu... Adalet, Mülkün temeliydi... Mülkler satılınca, Adalet Açıkta kaldı... Adalet, Terazide tartılırdı... Tartan eller kararınca... Adalet, Mazide kaldı...Adalet, Parmaklara vardı... Kesileni acımazdı... Adalet, Avuçta kaldı.... Adalet, Elden, avuçtan kaydı... Eşe dosta varınca... Adalet, Sınıfta kaldı... Adalet, Ömer'ini aradı durdu... Ne Ömer kaldı... Ne de mumu... Adalet, Dibe vurdu... Adalet, Ağlıyordu... Yaşlarını silen yoktu... Adalet, Gerçeklerden korkuyordu... Adalet, Gecikince sefaleti... Gelmeyince ihaneti.... Yanılınca delaleti buluyordu... Adalet, Tembel tembel Sarayında oturuyordu.... Fikret Turhan-YALOVA 30.04.2014
74
Ah Keşke Keşke Öpmeseydimah keşke dokunmasaydım dudaklarına..böyle kan renginde sevmezdim seni.cennetten çalınan göz uçlarına.. bir kızıl düş gibi dökmezdim seni.ah keşke öpmeseydim soluk soluğa..böyle yasak kollarla sarmazdım seni. melekleri ağlatan dualarına..bir sonu yok günahta yitmezdim seni.ben gökyüzü gibiyim yanlışlarıma..ah keşke dokunsaydın yürek ortama..cehennemin ortasında yanmazdım seni.böyle kül renginde tükettin beni.
50
Ağlıyorum Bir taraf da sen ağlıyorsun Diğerindeyse oturmuş ben Nasıl bir türlü anlamıyorum Sanki unutulmuş zemherideyimDinmiyor yaşlarımız bizim Ayrılıklar zor geliyor galiba Sen ben ile yaşamaya çalışıyorsun Oysa ben sensiz kaybolmuşumVe karanlık sokak lambası gibi Tek bir yerimiz aydınlanıyor Hafif dolunay ışığında Ama oda yetmiyor susturamıyor biziDuygularımız karışıyor belkide Neye ağladığımızı unutuyoruz Derken karmaşalık çözülüyor Ve tekrar oyuna geliyoruzDedim ya sen orada Ben burada ağlıyorum Bu böyle olmaz sen görüyorsun Ve ben tekrar ağlamak üzere ayrılıyorumHer göz yaşımda seni anarak Ve aldatılmış misali yaşayarak Ağlatan kaderi diyorum Ben bu ülke için ağlıyorum
92
Beyaz Nedir ? Beyaz nedir diye sorarsan eğer Bil ! Beyaz sadece bir renk değildir Anla ! Dünyamdaki ettiğin değer Bil! Beyaz sadece bir renk değildir Beyazın, geçmişi geleceği yok Ama gönlümde ki, geleceği çok Sakın ha beyazı bir renk sanma bak Bil! Beyaz sadece bir renk değildir Göllerde dolaşan, kuğular gibi Tanrı dağ üstüne, buğular gibi Azraili gören, yağılar gibi Bil! Beyaz sadece bir renk değildir Ne tene yorulur, ne de kıyafet Gözlerde olursa tam bir zerafet Ozanın gönlünü, yıkan bir afet Bil! Beyaz sadece bir renk değildir.Dumanlı dağlarda ki karlar gibi Kendisine kattığı o yarlar gibi Çevresinde kurulan diyarlar gibi Bil! Beyaz sadece bir renk değildir Sigarasındaki, efkar dumanı Ki sana ettiği, bağış amanı İçindeki yanı kut'lu şamanı Bil! Beyaz sadece bir renk değildir Beyaz şu gürbüzün, mezar taşıdır ve akıttığı bir, damla yaşıdır Uğruna verdiği, aciz başıdır Bil! Beyaz sadece bir renk değildir
146
Din 14 Din ahlakını sağlar, din vicdanını verir, Din ilim kazandırır, din bizi sevindirir… Din kötülük emretmez, fenalığı engeller, Din gerileme değil, ileriye sevk eder… Din hayvanı sevdirir, din saygı gerektirir, Din doğayı ektirir, din Rab’bini bildirir… Ruh dinsiz yaşar ise çok yerde eksik çıkar, Hem öksüz hem yetimlik, dinsizlik ruha zarar… Mutlaka gerekli şey din Rab’den gönderilen, Resulle iletilen, yüreklere hoş gelen…(1995)
63
Bir Kus Olsam Bir kus olup ucmak isterdim.bilinmeyen diyarlara.o okyanuslari asip kilometrelerce uzaklara.ve bir yildiz misali karanliklari aydinlatmaya.oysa hepsi hayal koskoca bir hic.mesafeler Ve mesafeler...
25
İstanbul gül tarihi gülü İstanbul gül tarihi gülüİstanbul bu ülkenin gülü İstanbul tarihin gülü İstanbul gül vatanYakama değil kalbime takmışım o gülü İstanbul bu ülkenin gülüİstanbul bu ülkenin gülü Sonsuz bir maviliğe uzar minareler İstanbulda Her sabah maviliğindeyim gül tarihin İstanbuldaSilme Benden İstanbul aşkı silinmez Şehir denilince aklıma İstanbul gelirdi çocukken Büyüdüm değişmedi bu kural Şehir İstanbul gibi olmalı Dünyaya kucak açmalı İstanbul gibi Dertlinin derdine derman Sultanahmet meydanı... İstanbul bize gül tarihin uzattığı gülBenden İstanbul aşkı silinmez İstanbul bu ülkenin gülü Gül şehirdir tarihte İstanbul... İstanbul bu ülkenin gülü Şu dünyada benzeri az Gül şehirdir İstanbul Çağlar boyu İstanbul gül vatanGururlanıyorum dolaşırken bu şehri Aklımda Fatih... Ulubatlı Hasan... Bakarken gözlerini iri iri aç Uçan kuşa o bir İstanbullu Görgülüdür bilgilidir Sen unutsan gözlerin unutmaz Şu dünyada benzeri az Gül şehirdir İstanbulİstanbul bu ülkenin gülü Dedem Fatihin hatırası gül bana İstanbul gül tarihim gülüHer bahar mevsimi Tarih yirmi dokuz mayıssa Fatihler doğurur kanım İstanbul’a bin feda olmak ister canım… İstanbul'u sevmek ibadet Gül diye kokladım taşını toprağını Dedem Fatihin emaneti gül banaİstanbul bu ülkenin gülü İstanbul'u sevmek ibadet İstanbul Fatihin gülüDenizinde mavilik gördüm Öptüm denizini Toprağı yaratıldığım toprağa benzer... Öptüm toprağını Gülün hırkası gül banaİstanbul bu ülkenin gülü Ol İstanbulun bülbülü İstanbul gül vatanDedem Fatihle ne kadar gururlansam az Kutsaldır nurludur eli ÖptümGönlüme sordum dedi ki, İstanbul bu ülkenin gülü Dedem Fatih kokar İstanbulda gül banaHer sabah maviliğindeyim Göklerinin denizlerinin … O gül tarihin Ya rüyada oldum Ya en ışıklı dünyada oldum Yıldız elbiseli dilber o her gece … Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamber Benden İstanbul aşkı silinmezİstanbul’un Minarelerinden sor gökleri Yıldız yıldız camileri, türbeleri… Yıkılan gecedir İstanbul’da Işık saçar gönle hırkası nebinin… Gönlüme gül İstanbul Eyüp'te Eba Eyyüb-el Ensari Peygamber yari… Beykoz sırtlarında Hazreti Yuşa… Her gece nur akar boğazda su değil Nur akar gönüllere uyku değil… İstanbul gül vatanİsmi gönlümün mermerine yazılsın İstanbul'un Gönlümde mavilikleri uçuşan şehir Her saatim sularında... Minareleri eliftir İstanbulun Denizleri Leyla kokulu … Ak Şemseddin’in dualarından akıp Ebu Eyyub-el Ensari’nin mezarında durulaşır İstanbul... Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamber Dedem Fatih gül banaAnne yüzlü bulutları var İstanbul'un… Şiirler gibi parlak akışı çeşmelerinin Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamberDestur ile düş toprağına yağmur Sisler örtme yüzünü Sabahını boğmayın kara bulutlar Bir rengine bin şiir resmedilsin … Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamber İstanbul'u sevmek ibadet İstanbul gül vatanBulutları selam taşır kardeş şehirlere Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamberBoğazdan akar gider suları okyanus olmak için Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamberKükrer denizleriyle İstanbul köpük köpük Boğazına köprüler kurulmuş kardeşlik için… Rüzğar toprağını öpsün gül diye Toprağını öptüm gül diye her sabah… Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamber İstanbul'u sevmek ibadetAyrı düşmüştüm ya güzel İstanbul'dan... Benden İstanbul aşkı silinmezGurbette Gönlüme akmıştı çeşmeleri Kulaklarıma ezanlar gelirdi Bir Beyazıt’tan,bir Sultanahmet’ten… Her rüzgar götürürdü beni ona Eyüp'te ağlar gibi olurdum… Yıldızlıydı … ışık ışıktı Haliç… Mavi göz gibiydi Marmara Topkapı elmas gibiydi Gurbette Topkapının geldi kutsal kokusu… Yedi tepesi yedi çiçekti İstanbulun… Dedem Fatihin hatırası kutsal banaGurbette Hep o fotoğraf gözümün önünde Düşünürüm Fatih'i bir kırat üstünde… Gurbette Gurbetteyim neden diye... ağlatan istanbul Senden başka her yer gurbetti banaHisarlar boğazda iki çiçek… Surlarda bayrak… Gül kokulum İstanbul Gül kokulum İstanbul İstanbul gül tarihin gülü Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamber İstanbul gül vatanGurbette Rüyama girdi her gece Sultanahmet İstanbul'u özlemeyen birine ettim hayret İstanbul cennetten bir parça Hasreti yaman yakar İstanbul'un gurbetteGurbette Hayalime düştü kavuşma anı... Kavuşma anında Minarelerinde ezanlar olsun isterim Mevsim bahar olsun isterim Balıkçı tekneleri mavi boğazda olsun isterim Erik ağaçları gelinliğini giysin isterim Bir sabah saati olsun isterim Taşı toprağı rüyada olsun isterim… Bütün dertlerim için Eyüp’te ağlamak isterim Dedem Akşemseddinin rüyası gül bana İstanbul gül tarihin gülüGurbette Nedim'den okurdum bir şiir Lale şiir Gurbette Okurdum Yahya Kemal'den bir şiir İstanbul kokulu Bir başka gün Necip Fazıl'dan okurdum bir gül şiir... Dedem Fatihin hatırasına vuslat gül vuslat bana İstanbul gül tarihin gülüİstanbul bir şiir bu sabah yine hece hece İstanbul bende Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamber İstanbul'u sevmek ibadet İstanbul’u sisler örtemez Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamberİstanbul’un taşı toprağı altın… Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamber Benden İstanbul aşkı silinmez İstanbul gül tarihin gülüBu sabah yine Saatlerce o şiir sokakları dolaştım Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamberİçim içime sığmamıştı bir sabah İstanbul aklımda… Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamber İstanbul gül tarihin gülüBu sabah yine Yeni baştan sevdalandım İstanbul'a Eyüpsultan'da bir çini Döktü bana içini Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamberGün olur İstanbul'un rüzğarında “Allah ”sedaları duyarım Gün olur sevinçten ağlarım … Surlarında benim altın çağlarım… Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamberGün olur meşk içindedir gönlüm İstanbul'da. Karasevdalısıyım İstanbul'un Her kapısından nur fışkırır surların dünyaya… Bir çağ açılıp bir çağ kapanır gibi... Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamber İstanbul gül tarihin gülüGönlüm hep İstanbul'da Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamber İstanbul gül tarihin gülüRüyalarıma girer süt kadar temiz şehir İstanbul… Bütün çiçekleri yüzünde toplamış leylam İstanbul Benden İstanbul aşkı silinmez Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamber İstanbul gül vatanİstanbul mavilikler uçurur üstüme Surlarında nurdan neferlerim var Dedem Fatihle ne kadar gururlansam az Övmüş onu gül peygamber İstanbul dedelerimin gülüYedi düvel gelse sökemez … Gönlümde koca çınardır sevgisi İstanbul'un… Gülün kokusu gül bana İstanbul gül bana İstanbul gül bana Günahım ne Dedem Fatihin hatırası gül bana İstanbul gül tarihin gülü İstanbul gül vatanHAMDİ ORUÇ
942
Gerileyen Türkiye Yahut Adnan MENDERES'e Öğütler... Şaşkınlığın bu kadarına doğrusu ya pes. Bindiğin dalı kesiyorsun Adnan Menderes. İlle de asıp kesmek geliyorsa içinden Ezmekte devâm et Barışçılar'ı, ama sen Meselâ Yalçın'ı da tıkıyorsun deliğe (1) İhtiyarcık sana azıcık cilve yaptı diye, Git, koş, elini öp, af dile, yüzünü güldür, O, yalnız altın kafeslerde öten bülbüldür. O, matbaalar yıktırıp kitaplar yaktıran, (2) O, büyük demokrat, O, hürriyetçi kahraman, Moskova'yı atomlayalım diyen insancı... Kendine acımazsan bize bir parça acı. A be Adnan Menderes, böyle bir dal kesilmez, Böyle ....................
87
Sen ve Ben Hayat bir hikâyeden ibaret Hikâye ben, kahramanı sen Fırtınaya kapılan gemi misali Yelkeni ben, fırtınası senHayat, baştan sona bir okul Öğrencisi ben, öğretmeni sen Hayalleriyle yaşayan bir yoksul Yaşadıkları ben, ümidiyse senŞelale olup uçan suların Coşkusu ben, kaynağı sen Acelece akıp giden o nehrin Taşıdığı ben, menzili senKıvrım kıvrım uzayan yolların Yolcusu ben, yokuşu sen Huzura varmak olsa da adı Divanesi ben, çaresi senGül kokulu elmaysak eğer Kabuğu ben, kokusu sen Çekirdeği nesildir korunacak Sen ben için varsın, bende senNe ben sensiz, ne sen bensiz, Yaşar mı insan hiç nefessiz? Beden başsız olmaz, baş bedensiz İnsan yaşayamaz sevgisiz ve eşsiz 04.04.2007
104
Korkuyorum Arkadaş Atatürk'ü karalar, örümcek kafalılar, Besmeleli dinsiz den, korkuyorum arkadaş. Din alimi olmuşlar, görsen mankafalılar, Dini bilmez densizden, korkuyorum arkadaş.Vatan haini sarmış, yurdun dörtbir yanını, Acımadan dökerler, masumların kanını, Azrail alsın hemen, hainlerin canını; Kanı bozuk gensizden, korkuyorum arkadaş.Yılbaşı noel değil, aklının darası var, Kula kulluk yapmayın, İslamın yarası var, Her insan öldüren de, vicdanın karası var; Yalanım yok ben sizden, korkuyorum arkadaş.Ayrılıyor her bir ruh, ölünce bedenlerden, Geri dönen olmuyor, dünyadan gidenlerden, Bu güzelim vatana, ihanet edenlerden; İki yüzlü kansız dan, korkuyorum arkadaş.03.01.2017
85
Bumerang Koyunların anladığını anlayan ve anlatan adam “Tuttuğun altın olsun. Barışlı günler insanlık. Hayat hep bayram osun…” bu eğilimler hoş, güzel ve destekleri olunması gereken tutumlar olmalıdır. Ama bu afaki ve kuramsal olacakla böyledir. Hayat böyle değildir.Size bayram olan şey, ortamın diğer olgu ve olay girişmelerine ziyandır. Haksız mal edinmeniz ve sömürüyle bayram içinde olmanız, demek; başkasının yoksullaşması oluşla, barışın bozulması demek. Avcı için bayram olan şeyin, av için de bayram olduğu söylenemez.Ve hayat, asla böyle tek düze akmaz. Ve hayat yeknesak olmaz, olamaz. Hayat bizim hoşlanma duygu ve isteklerimize göre gelişmez. Ama kesikli sınırlı bir durum içinde önümüzde ziyan yapmayan bir seçenek olacakla barış duruyorsa; insan hırslarından üretim savaş ta cinayettir.Hep söylerim; toplumun dili, sosyal mantıklı demagoji dili olmamalıdır Yani toplumsal iletim, sosyal dilin jargonu olan mugalata olmamalıdır. Şu günlerde ortama bir barış süreci egemen. Ne güzel. Samimi bir birlik içinde, hep barışın savunucusu olmalıyız. Ancak her şey gibi bir sürecin uzlaşma maliyeti de bilinmelidir. İçeriği bilinmeden "ne olursa olsun, barış olsun" demekle kitleler ve barış ikna olmaz. Bu bana Mussolini'nin 1930'lardaki "Halk bizden özgürlük değil ekmek istiyor, ekmek! " diyen meydan konuşmalarındaki sözünü çağrıştırdı.Evet, halk gerçekten de ekmek istiyordu. Ama bu ekmek köleliği pahasına ram olacağı bir ekmek miydi? Yoksa özgürlüğü karşısında elde edilen bir ekmek miydi? İşte tüm sorun buydu! Evet, biz de barış istiyoruz, çalışma barışı; yurttaş olmanın barışı; hak ve ödevlerin barışı; toplumsal hayatın alanındaki üretimi düzenlemenin barışı ve sosyal hayatın olabildiğince dokunulmazlığına dek barışını istiyorduk. Herkesin ortalama bir toplum refahında oluşla; aşı, işi, refahı olmanın barışını istiyorduk.Ve dahi sosyal hayatın ve sosyal hayat dek anlayışlarının topluma getirilmemesi, sosyal hayatın insan hakkı diye toplumsal hak ve özgürlükmüş gibi yapılmamasının barışını istiyoruz. Herkesin kafasındaki hayal gibi bir barış değil! Sosyo-toplumsa bilincin ekseninde bir barış.İşte barışın konuları ve ana hatları tartışma konusu olmadığı ve anlaşılmadığı için herkes; barışta barış demenin, akil adam olma özelliğiniı ne yazık ki kazanamadılar. “En kötü barış, savaştan iyidir” söylemi bu tür sakatlıkların bit yeniği oluşla bir Truva atı nişleridir ki ajite eden provokasyon kapı açıklığıdırlar.Savaş ta, barış ta hayatın asla kaçınılmaz olan bir sürecidir. Sorun, barışı koruyalım savaşa karşı olalım demekle, içinden çıkılacak bir temenni sel durum değildir. Savaş ta, barış ta; düzey ve düzlemlerin kendi aksamasından kaynaklı ve düzenlenmeli oluşla; öznel etkilemeyle de yönlendirilen vakti gelen seçenekti olasılıktırlar. Ama her ikisi de her durumun da illa ki koşulu değildirler.Hiç bir barış kalıcı (bengi) olmadığı gibi; hiç bir savaş ta sürekli olamaz. Savaş ve barış kesikli sürekli düzey ve düzlemler oluşmasının birbirine dönüşen yansımasıdırlar. Şimdiki olan; özeline girmeden belirtirsek süren bir durumun, kesikli sınırlı olma aşamasıyla bir topaklaşma bir düğüm atmayla yeni bir süreç duruma dönüşmesidir.Barışı kuranların hele bir de sosyal dilce söylemlisi olup ta; dini e mezhebi olanları vardır! Kardeşim diye kol kola girişle maaile tatil turları yapıp, gezip, tozanı vardır. Böylesi barış rüzgarı hızını alamaz da; ortak bakanlar kurulu toplantıları düzenlemeleri eşliğindeki pekiştirimleriyle tamamen öznel hissi nedenlere dayalı olan barış dostluklarıdır bunlar. Bu gibi barışın üzerinde uzlaşılır temeli yoktur.Bu yüzden sabah kalktığınızda da birden bakmışsını ki barış estirdiğiniz ortamın diğer tarafına diktatör ve “katil Esed" diyen düşmanlık hisleriyle oluşun savaş karşıtlığına dönüştürüverirsiniz. Bu tür anlamadığımız manada savaş ve barış; ne toplumun savaş ve barışıdır; ne de bizim savaş ve barışımız değildirler.Ne dedim; "Hiç bir barış kalıcı (bengi) olmadığı gibi; hiç bir savaş ta sürekli olamaz. Savaş ve barış kesikli sürekli düzey ve düzlemler oluşmasının birbirine dönüşen yansımasıdırlar". Yani barış gibi görünen bir şey kaçınılmaz bir savaş nedenine dönüşeceği gibi; savaş gibi görünen bir şey de dingin bir barış rüzgarına dönüşü verir. Çok güzel bir günün akabi; toz, duman, fırtna, boralı bir hava olduğu gibi; kaotik çalkantılı bir havanın akabi de, mutlaka dingin günlerdir.Ana çerçeve ve kaba ana konturları ile bilinen ve tartışılan sürecin elbette konuşan anlatan diylektike eden akil adamları, basın yayın yoluyla olumlu olumsuz etkilemeli tartışmaları olacaktır. Ama içeriği olmayıp ta, “barışta barış” diyenlerin akil adamı olmaz. Yukarıda az biraz söyledim. Gerçekte ne sürekli; “ barışta barış”, demek olasıdır. Ne de sürekli; “savaşta savaş” demek, olasıdır.İnsan-insanla, insan-kendisiyle; insan-üretim ilişkileriyle, insan toplumuyla; toplumu toplumlar arası ilişkilerle; insan-doğayla, insan-hastalıklarla vs. savaşır. Savaş bu bağlamda bir üretim ilişkisidir. Savaş ve barış kendi başlarına ele alınıp anlaşılacak, umacıları ve iyi niyetleri oluşturulacak bir şey değildir.Her ikisinin de doğum ve ölümü mukadderdir. Önemli olan neyin savaşı ve neyin barışı olduğunu bilmenizdir. Barış ta, savaşta, toplumsal süreç eksenli, toplumsal hak ve görevler bağlamında sağlanışlarıyla yasaldır. Sosyal dilli bir söylem ve anlayış, toplumsal sağlayışın umde ve uhdesi olmadığından, savaşın ve barışın da pek pek içeriği olamazlar.“Ne olursa olsun barış”, demeyi; "yetmez ama evet" denmesinden hatırlıyorum". Bunu diyenler bildik bir bilmesinler tuzaklı oyunu oynayışlarıyla halkın balıklama olayın içine girmesinde yarar umanlardır. Ki Truva Atı olmaklığıyla, provokatörlüktü nasihatleri, vardır.Ana ve kaba konturlarıyla olayı bilip BARIŞI tartışmanın içinde olamadığımızdan; mugalatacı oluşla, mugalatanın YARIŞI içinde olundurulduk. İşte örneği.Sosyal dili kullanan akil bir zevatı muhterem 24.05.2013 tarihli Star ve Fox akşam ana haber bülteninde şöyle diyordu: "çobanlar hayvanı yaylaya götüreceğinden, hayvanlar da yaylaya gideceğinden seviniyorlarmış. Böylece barışı hayvanlar anladı da insanlar anlamadı" demesinin alaycı bir kinaye ve zeka pırıltısını göstermişti! Bu mugalata söze karşın bumerang etkisiyle, yani kendi sözlerinin açık anlamıyla söyleyecek olursak; gerçekten de gündemin estirilen barışını; “bir hayvanlar anladı, bir de sözde akil insanlar anladı”.25.05.2013*Bu bumerang etkinin muhatabı, hiçbir güzide barış yanlısı çaba yapan insanlarla bu barışa katkı veren insanlar değildir. Bu sözü söyleyen zevatı muhteremle, bu söze itirazsız sukutla katılıp, barışı anlamak isteyen insanları hayvanlık düzlemle eşitleyici demeci verenin yanındaki destekçi olan akil! zevatı muhteremlerdir
897
Şiir Şiir bir izah biçimidir kendini anlatan yalnızlığına arkadaş vefasızlara cevaptır şiir sevgilere rehber,umarsızlara nadiredir kızmadan şiir yürektir,yürekten geleni süsleyip sunmaktır bazen içinizdeki zehiri kusmaktır,kimseye zarar vermeden şiir dünyaya,insanlara sitemdir,yanlışa isyan,güzele övgüdür yaradana şükürdür bazen,yaratılanlara saygı ve sevginin dilidir şiir ayrılıklara,hüzünlere sitem vuslatlara özlemdir özleyenin özlenen`e çağrısıdır şiir şiir bir hayat biçimidir,hayatın kaleme dökülmesidir ne onda yalan,ne onda giz vardır.. bazen sevgiye rehber,bazen içindeki cevherdir içini yumuşatan süslü kelimelerdir şiir bir aşk`tır sevgiliye yazılan,ayrılıklara sitem,sevinçlerine övgüdür şiir,şiirdir daha anlatılamayan,yazılamayan... Ali kılıç
81
Her Şeyim ögretmenim Okumayı yazmayı, Ögreten ÖGRETMEENİM, Türkçeyi.MATEMATİGİ, Bana ögreten ögretmenim.Okul kurallarına, Uymayınca kızarsın, Ama sen ögretmensin, İster kızar,ister seversin.Biz sana kızamayız, Sende bir annemizsin.. Annemden bir farkın yok, Benim bilgi kaynagım ögretmenimAma ben genede üzülürüm, Haftanın iki günü yoksun.. Çünku okullar tatil, Canım ögretmenimYollarını gözlerim, Sen gelince sevinirim, AMA beş gün sanra, Yine ayrılırız...
55
Evlilik Derler EVLİLİK DERLERBir eve sığmayan iki yabancı; Sabahtan akşama kavga ederler. İkisi de olmuş birer yalancı; Can verirler ama, hiç sır vermezler. Sorarsan adına evlilik derler,Birisi dünyada, biri aydadır, Zevkleri uyuşmaz, başka başkadır. Varsa, çocukları ortak paydadır... Can verirler ama, hiç sır vermezler. Sorarsan adına evlilik derler,Birine bakmaya görsün birisi; Kıskançlık kabarır, tutar krizi, Sinirler gerilir, susmak en iyisi... Can verirler ama, hiç sır vermezler. Sorarsan adına evlilik derler,İçleri kan ağlar, dışa gülerler, Anaya, babaya yalan söylerler. Mutluyuz diyerek sahte severler. Can verirler ama, hiç sır vermezler. Sorarsan adına evlilik derler,Vermeden isterler, vermek görevin, Sevmeden beklerler, hep sevmelisin. Her isteğine boyun eğmelisin... Canlarını verir, hiç sır vermezler, Sorarsan adına evlilik derler. Kuru soğan gibi, acı, kat kattır; Katları açınca gözler yaşlanır. Ağlaya, sızlaya insan katlanır... Canlarını verir, hiç sır vermezler, Sorarsan adına evlilik derler. İnsanlar bekarken tutulmak ister, Tutulmuş olanlar, kurtulmak ister, Farenin düştüğü kapana benzer... Canlarını verir, hiç sır vermezler. Sorarsan adına evlilik derler,Anlatmak nafile, çekmeyen bilmez; Bir kör döğüşüdür, yıllarca bitmez. “Eller ne der? ” diye boşanıp gitmez... Canlarını verir, hiç sır vermezler. Sorarsan adına evlilik derler, Süleyman SAYLAN Ankara, 03.06.1993 Saat: 14.00
186
Yalan Dünya Yalan,yalan dört tarafı yalan dünya, Yalan,yalan kalbimi saran dünya, Yalan sevdiklerimi benden çalan dünya, Yıkılsın kaybolsun bu dünya.İstemem ben böyle kötü dünya, Kalbimi alıp giden dünya, Yalanlarla yaşanmaz ki, Yıkılsın,kaybolsun bu dünya.
34
Toplumsal Halksal Eğitim 4 Yine bu türden, halksal devinme alanlı, bir inanç ve geleneğin, bir birine ters ve alabildiğine bir birini görmeyen, mantık işletilmesine bir örnek vereyim. Bir cenaze törenin, acılı, ağıtlı hatta daha ilerisi saç baş yolmalı, dövünmeli, çığlıklar, ağıtlar tutuşmalı, olmasından doğal ve mantıklı ne var değil mi? Bundan kuşku edilir mi? Elbette ki bu tür öznellikler bizim mantık işletmemizin bir anlayış ve doğruluk süzgecidir.Oysa Ganalılar bir ölüm olayında, insanlara davet gönderirler ve cenazeye oldukça kalabalık katılımı sağlarlar. Kalabalık cenaze sahibine para hediyesi verir. Katılımcılar ziller, defler eşliğinde şarkılar söyleyip, alkışlar ve tempolar eşliğinde, oyunlar oynar, danslar eder, halay çekerler. Cenaze tabut içinde ve omuzlar üzerinde, taşıyıcıların raks hareketleri ile omuzlarda bu raksa eşlik ettirilir ve sonra neşe içinde, gülüş ve normal konuşmalarla defnedilir.*İki dinsel ve inançsal öznel mantık ne kadar farklı değil mi? Her iki insan topluluklarının müsamaha ediş ve olayları, olguları, algılamaları, kafadan olay ve olguları biçimden biçime sokmaları, aynı olabilir mi? Yani halkın demokratik! Mantığı, toplumun işleyişsel ve eğitimsel anlayış mantığı olamaz.Olamaz da kimi öğretim görevlisi, akademik unvanlılara göre olur! Hem de bal gibi olur! Söz gelimi sokaklarda gösteri yapan insanların mağaza yakmaları, dükkânları yakıp, kırıp dökmelerini; köyleri yakılan insanların haklı öfkesi olarak, müsamahayla tolarize etmektedirler! Böylesi bir dâhiyane halk mantığı düzeyinde, bilimsel görüşleriyle bizi şaşırtmaktalar. Hatta televizyondan televizyona bulunmaz bir Hint kumaşı oluşun cevahirliğinde dolaştırılmaktalar. Biz de pek ala bilinç edinmekteyiz! İşin garip yanı, bunların siyasete de akıl verip, bir sosyal projeye imza atar olmalarıdır! Bakınız, halkın, yürüyüş yapanların; böylesi bir eylem istemi ve haklı olma gerekçeleri olabilir. Ben bunu analiz etmiyorumBu mantığa göre; arabası yakılan biri, mağazası yakıldığı için ve yine mağazası, dükkânı yağmalandığı için mağdur olan insanlar da, eline pompalı tüfeği ya da silahı kapan birileri de; yürüyüş yapan halkın üzerine pek ala ateş açabilir! Yine bir haklılıkla üç beş kişiyi pek ala öldürebilirler! İşin garibi bu bir aydın mantığıdır! ve toplumsal mantık değildir. Oysa toplum, tüm bunlara rağmen otorite için vardır. Değilse kişisel düzlemdeki öznel oluşların, haklı istemlerinin dehşetini tolarize etmek için değildir.Yine ha keza, parti kapatılmasını; “ Efendim hiçbir yararı olmuyor” diyen kimi aydınlar, böylesi bir özgür düşünüşü, cevher ane görüş olarak ortaya koymalarıdır! Bir toplumun yasaları vardır. Yasalar demokratik ya da anti demokratik olur. Yasalarınız, yürürlükte iken değiştirmediğiniz sürece, kararları bu yasaya göre almanız ve bu kararlara uymanız zorunludur. Kimse bu tür işleyişin üstünde ve bu tür görünüşlerin üzerinde, değildir. Ama aydınlarımız maşallah bu konuda da pek bir aydınlıkçı ve çok mantıklılıkla, toplumsal olanın yanındadırlar! Bunları dinleyipte, kararmamak mümkün değil.Kimse bu yasaların çiğnenmesine, yasalara karşı olunmasına, ayrıcalıklı olamaz. Bu hukuki eşitliğe aykırıdır. Sizin siyasetinizde bu mevcut yasalara göre gelişir ve işletilir. Her kafanıza esen yerde işinize gelen yönde, siyaset ve mantık uygulayıp; “ efendim bu bir siyasi karardır” demek, aklı geriletmektir. Elbette sair zamanda, parti kapatmanın yanlış bir hukuk yasası olduğunu düşünürsünüz, karşı talebi, demokratik talebi yaparsınız. Yeni fikri oluşmalarla, baskı gruplarıyla, meclisinizin düzelten kararlar alması anti demokratik yasaları, böyle bir olay daha ortada yokken değiştirebilirsiniz. Böyle bir siyaset ve demokratik açılımlar da toplumla elbet uzlaşılır ve mutlaka bunlar görülmelidir, talepte edilmelidir.Ama siz yasa ortada dururken, sair zamanlarda böyle bir yasanın demokrasiye aykırı oluşunu talepte bulunmaz iken, önünüzde birçok benzer kapatılma tecrübeleri, deneylerin tanıklıkları durup dururken gıkınız çıkmamışsa, burada yargıya yüklenmek, ne toplumsal anlayıştır, ne toplumsal siyaset ve hukuktur. Ne akılcıdır nede bilimsel felsefedir. Hele aydın oluş hiç değildir.Hele hele böylesi zamanlarda; “parti kapatmak, bir çözüm olmuyor, bunu kaldıralım, ıslah olmuyorlar. Kapatılanlar, yeni bir parti ile yollarına devam ediyorlar”” demek, tam bir inanç ve gelenek mantığı düzeyinde, olay ve olguları süzgeç etmektir. Toplumsal ve bilimsel mantıktan yoksunluktur. Bu akıl, bu mantık söylemi, ceza sucu önlemiyorsa suçluları bırakalım, tutuklama ve ceza vermeyi ortadan kaldıralım, denmesiyle hiçbir farkı yoktur. Çünkü her iki alanda, yani adi suçla siyaset üreten alan, kendi haklı mantığına göre hukuku çiğnemişlerdir. Oysa hukukun çiğnemiş olması suçtur. Değilse suçların müeyyide karşılığı aynı değildir. Hele etkileri, belki politik olanın sorumsuzluğu toplumlarda ve halka yansımsında, bir adi hırsıza göre daha dehşetengiz olabilmektedir. Ve yasal karşılığını bulmak zorundadır. Politik olan, siyasi olan; eğer toplumsal alanın nesnelliği ile deviniyorsa fikir ifadesi olur.Sizin yukarıdaki söyleminiz, söz gelimi; ” hırsızları, katilleri tutuklamak, cezalandırmak, hırsızlık ve suçları önlemiyor. Hatta suçlular cezasını çektikten sonra da aynı suçu, yine işliyorlar, aynı suç çetelerini yine kuruyorlar” demenizle eş anlamlıdır. Buradaki yanılgı, hukukun cezai ve mağduriyeti hak sağlayışlar açısında bakışı eşitlikçidir.” 'Siyasi suç hırsızlığa benzemiyor, yasada ceza öngörülmüş ama boş ver, biz görmezden gelelim” diyebilen bir mantık, bununla yetinmez; ' ülke parti mezarlığına döndü' gibisine, çok demokratik analizleri de peşi sıra ortaya koyarak, bizleri hayli şaşırtırlar! Artık parti çalışmalarının yasaya uygun olup olmaması, önemli değildir. Parti kapatılırsa ülke, parti mezarlığına döner mi, dönmez mi? Biz bu soyutluğa göre skala edip, olaya bakıp, karar vermemiz gerekecektir! Çünkü yasanız, bir karar ülkeyi bilmem ne mezarlığına çeviriyorsa görmezden gelip boş verin diyor değil mi? Böyle bir akıl, böyle bir aydın, böylesi bir toplumsal sorumluluk ve mizahi mantık olur mu? O zaman da biz madem mahkûmiyet ve yargılamalarla suçu önleyemiyoruz; öyleyse boşu boşuna mahkûmlar ve suçlular mezarlığı oluşturmuş oluyoruz mu, diyelim! Bunlar boş, temelsiz, polemik ve haksız oluşun bir şekilde kendisini savunan, ortaya haklı gibi çıkma telaşıdır.sürecek
844
Lacivert Kokanım Ol Lacivert görkemlerde, devrilmez hokka gibi Umman umman tek senim; yeter ki sevgimle dol Bu yaşam sayfasında; bir Rapido misali Sonsuza dek beni yaz, aşkınla divanım ol Rıhtımdan bakma öyle, aşk çığlığında sevda Dudaklarda suskun al, şafak şafak pusuda Gecenin gizeminde, ay salınmakta suda Kayıkta kürek sesi susarken civanım ol.Gözlerin buğularda buz mavisi bir gülle Acımsı gülüşlerle, bilmeceli bir dille Hırpalama sevgiyi, saranım ol dört elle Gülüstan sarayımda hilafsız sultanım ol.Ben laciverte taktım bunu anla civanım Buz mavisi dansında hasata ermez canım Sana ölecek kadar, senle atarken kanım Savrulan başaklarda sorgusuz furkanım ol.Düsleşene bu aşkın simsiyah bulutunu Yağmurlar boşaldıkca toprağın umudunu Bahar cemrelerinin parlayan yakutunu Ömrüme adayarak, süsleyen mekânım ol. Güneşe varmak gibi galaksilerde sevdam Gece düsşel günahım, gündüz ışıyan dünyam Bende güneş gülleri; sende öldüren endam Dolanalım uzayda ebedi serkanım ol.Sahilde adımların bırakmaz ki peşimi Şeytan minareleri iletir hep sesini Deniz kabuklarından kolyenin bir eşini Boynuma geçirirken busenle yakanım ol.Aşk denen bilmeceyi dağıtalım rüzgâra Bahar yangınlarında ovalara, kırlara Papatya kokusunda en derin aşkı ara Sevda çiçekleriyle başa taç takanım ol..Akdeniz sularında Rum Taşı’nın dibinde Afrodit gibi doğdum köpük köpük sevginle Balıklar eşliğinde ettigimiz yeminle Coşkulu dalgalarda LACİVERT KOKANIM ol.Gülşen narında bülbül, aşk şarkıları söyler Pervane tutkusunda; bir tek yanmayı yeğler Seven sevilen herkes sevdayla gönlün eyler Ne bülbül ne pervane, aşkı şakıyanım ol
216
FAYTON O sahibinin sesi gramofonlarda çalınan şey İncecik melankolisiymiş yalnızlığının İntihar karası bir faytona binmiş geçerken ablam Caddelerinden ölümler aşkı pera'nın Esrikmiş herhal bahçe bahçe çiçekleri olan ablam Çiçeksiz bir çiçekçi dükkanının önünde durmuş Tüllere sarılı mor bir Karadağ tabancasıyla Zakkum fotoğrafları varmış cezayir menekşeleri camekanda Ben ki son üç gecedir intihar etmedim hiç bilemem İntihar karası bir faytonun ağışı göğe atlarıyla birlikte Cezayir menekşelerini seçip satan alışından olabilir mi ablamın
71
Sessizlik ile Konuşayım Biraz Sessizlik ile konuşayım biraz dedim. Döndü bana ne dese beğenirsin '' Benim adım sessizlik ne konuşabilirsin ki benim ile.''Gecenin bu saati olmuş yeni gün ve gece eski gün ve geceyi ardında bırakıp insanlara ve diğer canlılara merhaba demiş en keyiflisinden. Ben de seni karşıma alıp, hatta adam yerine koyup konuşuyorum ey sessizlik. Çıt çıt diye bir yerden sesler geliyordu, kulak kabarttım azıcık, döndü bana ''Herhalde o çıt seslerini benim çıkardığımı düşünmüyorsun, sağına soluna bak, belki de, kanadı kırık bir sivrisinek ya da ayağı topal bir hamam böceğidir o'' dedi...Bak bu saat oldu daha yatmadım. Bir sor bana bakalım niye yatmadım? Senin sessizliğinin derinine inmek için, sessizliğin sesini duymak için. O sessizlik ki nasıl sekine salar insana, nasıl huzur verir yüreğe ve beyine. Şu an da herkes belki de renkli sinemaskop üçüncü beşinci rüyasını görüyor, çoğunun kı..n da pireler uçuyor hem de en kallavisinden. Ben ne yapıyorum senin gibi çıtı çıkmayan biri ile havadan sudan konuşmaya çalışıyorum, karşıma almış seni muhatap kabul ediyorum kendime...Döndü bana yine olanca sakinliği ile gözlerinde de hafif bir ıslaklık ''Benim adım sessizlik, ben konuşmadığım zaman benden kork, ben gücümü Yüce Tanrı'dan alırım. Hiroşima'da ve Nagazaki'de yüz binlerce insan öldü çıt çıkmadı, ölüm sessizliği dediler. Kore harbinde, İkinci Dünya Savaşında binlerce insan vurulup düştü, Bosna'da kadınlara tecavüz edildi, çocuklar delikanlılar kurşuna dizildi, hep ölüm sessizliği vardı oralarda hep ölüm sessizliği. Ben delilleri mi topladım ahrete saklıyorum konuşmalarımı. Kimilerini gece yatağında dinlendiririm hiç yüksünmeden, kimilerini mezarında, kimilerini dillendiririm, kimilerini sessiz sessiz dilendiririm, ama para dilenmesi değil, sevgi dilenmesidir bunun adı.''''Bazen geceyi yırtan bir bekçi düdüğü yanaşır yanıma benim ile dost olmak için, bazen çam ağaçlarının tepesinde ki cırcır böcekleri ya da puhu kuşları. Ara sıra dost olurum onlarla, ara sıra kovarım yanımdan. Çünkü o sırada sohbetim vardır iyi insanlar ile iyi kullarla...''''Biliyor musun, ben arabaların içinde gece gündüz gürültülü müzik dinleyenleri hiç sevmedim. Alt katta ki komşularını gece gündüz rahatsız eden ev sahiplerini hiç sevmedim. Ülkelerine yönetici olup da halklarına bağıra çağıra bir şeyler anlatmaya çalışan diktatör ruhlu dalkavuk siyasetçileri hiç sevmedim.'' Sonra tekrar döndü bana ''İnşallah bunlar bir kulağından girip de öbür kulağından çıkmaz''dedi...Gözlerinin içine içine baktım ''İyi ki varsın müthiş bir şeysin sen, kâinatta ayak basmadığın yer olmamalı herhalde'' sadece gülümsedi ''İyi bildin'' demekle yetindi...
373
İzmirin Kurtuluşu 9 Eylül’ü sadece İzmir’in kurtuluşu meselesi mi? Başlangıç1815 Viyana Kongresi, Şark Meselesi. Mondros Mütarekesi, yurdun karış karış bölünmesi, Asıl amaç; Anadolu’nun Türklerden temizlenmesi.Vatanımız karış karış bölünmüş ve işgal edilmişti. Osmanlı pes etmiş, halk savaşlardan bezmişti. Kimi düşmanla işbirliği, kimisi manda ileri sürmüştü. Özü Türk Mustafa Kemal “ya istiklal ya ölüm demişti.”İzmir’in kurtuluşu, Anadolu halkının tekrar dirilişidir, Efelerin, yiğitlerin düşmanla ve hainlerle savaşıdır. Türk Ordusunun Dumlupınar’dan şahlanışıdır, İlk hedefiniz Akdeniz ile uçarcasına İzmir’e girişidir.Karakteri bağımsızlık Mustafa Kemal yola çıkmıştı. Samsun, Erzurum, Sivas yolu Ankara’ya uzanmıştı, Ankaralı yolda karşılamış, O’na güven vermişti, Ankara’da BMM’ni kurmuş yurdun kaderi değişmişti.Düşman Şark Meselesi Kararı uygulanacak demişti. Yalnız Yunan mı, 7 düvel yurdumuzu işgal etmişti. Bak hele haritana, sana kalanı da almak istemişti. Pontus hortlamış, Karadeniz’de bahane yaratmıştı.9 Eylül sadece İzmir değil, vatanın kurtuluşudur. Mustafa Kemal’in Başkomutan, gazi, Atatürk oluşudur. Külünden yeni bir devlet kurup, milletine sunuşudur. Bu gün yaşadığımız işgali daha o günlerden görüşüdür.Ey hain nankör; düşmanını kendine hayran bırakan, Var mı söyle, tüm dünyaya barış, bayram bırakan, Yoktan var ettiği Türk Devleti’ni dünyaya kabul ettiren, Dünya liderlerine gitmeyip, hepsini ayağına getirten, Atatürk’ten başka bir lider var mı? Varsa şudur de nankör.9 Eylüle İzmir’in, keza yurdun kurtuluş günü hak edene kutlu ve daim olsun.
201
Ellerinden Öperim Öğretmenim - I –Ellerinden öperim öğretmenim Binlerce öğrencinden biriyim ben Anne oldun baba oldun bana Okudum yazdım çok şey öğrendim Borcumu ödeyemem sana.Ellerinden öperim öğretmenim Tebeşir tutan kalem tutan ellerinden Ellerin öyle güzel, ellerin öyle sıcak Işıl - ışıl gözlerinle öğretmenim Sevgi dağıtırdın kucak – kucak.Ellerinden öperim öğretmenim Benim için en büyük gurursun sen Bir söz duysam iyiye güzele dair Kalbimde vurursun sen.-2 –Ellerinden öperim öğretmenim ‘’Daha dün annemizin kollarında yaşarken Çiçekli bahçemizin yollarında koşarken’’ Sen BAYRAK önünde topladın dizi – dizi ATATÜRK yolunda yetiştirdin bizi.Ellerinden öperim öğretmenim Boşa gitmedi emeğin Kimimiz doktor olduk savaştık hastalıkla Asker oldu kimimiz canı Vatana feda Kimimiz mühendis oldu yol yaptı baraj yaptı İşçi olduk memur olduk emek verdik topluma Öğretmen oldu kimimiz karanlığı aydınlattı.Ellerinden öperim öğretmenim Huzurlu ol düşünme bizi ATATÜRK yolunda dimdik ayaktayız Sesimiz daha gür yolumuz daha aydınlık Özgür esen rüzgarda dalgalanan al Bayraktayız.Sevgili öğretmenim Senin için yazdım bu şiiri Binlerce öğrencinden biri benim Mübârek ellerinden öperim.
158
Siyah Beyaz Siyah beyazdı hayatımız eskiden. Siyah beyaz bakardık renkli gözlerden Yaşama dair ne varsa...Siyah, devlet... Beyaz, hizmet demekti o zamanlar... Siyah, çatık kaşlılar, Beyaz, mutlu halkıma... Siyah takım elbiseleriyle, Beyaz vaatler verirlerdi Hiç gerçekleşmeyen.Siyah beyaz televizyonlarda, Şerefli yenilgiler seyrederdik. Gururlu, mağrur, Ama biraz da ezik...Siyah forma, beyaz yaka önlüklerimiz vardı okullarda. Bir harf öğreten öğretmene köle olma saygısıyla, Kara tahta önünde beyaz tenli mahcup çocuklardık.Siyah beyaz aşklarımız vardı. Siyah damatlık, ve beyaz gelinliğiyle... Nikah memurunu da içine alan mutlu birer resimdik duvarlara asılan.Siyah beyaz fotoğraflarda, Siyah saçlı, beyaz gülen düşler kurardık. Siyah, beyaz solgun fotoğraflarda, Aslında canlı ruhlar taşırdık.Siyah beyazdı her şey. Beyaz güler, siyah ağlardık. Ağıtlar yakar, karalar bağlardık. Beyazlar giyer, çalar oynardık.Ya siyah düşünürdük, ya beyaz. Ortası yoktu fikirlerin. Ya kara şahin olurduk Ya da beyaz güvercin... 08.07.2004 / Halkalı
133
Ağaçkakan ve Guguk kuşu Ağaçkakan, kakarken marifeti geçen dakikalara; Bir guguk kuşu gak guk etti saat başlarında marifet bir evde. Aynı evde, turşusunu kurmuş kedi fırladı kanepeden; İnce kakılan ağaç ses verdi gaiplerden: “Gedik açıldı! ! ” Orman ile ev de bir midir, saat ile dakika kadar; Zamanla birlik genişleyen V şekli uzay bu olsa…
55
Güneş Doğmazmı Bilmezdim güneşin doğmadığı an yaşayacağımı Hayatımın devam edip nefes alacağımı, Yaşamak ne olduğunu güneşin batışında öğrendim Doğuşunu umut etmeden, yaşamayı güneşsiz Bazen güneşin doğduğunu sanıyor pencereye koşuyorum Çıldırıyorum güneşi göremediğim an....................
33
Uzaylılar Galaksimizde 14 Zararlı yaratıklar ki hepsi içimizde, Engelleyen türlerden kötülük düşüncesinde…Yoksa hiç kalmayacak gücümüz enerjimiz, Sömürüldüğümüzden ilerleyemeyeceğiz…Ardından dengesizlik zarar üstüne zarar, Dost türlerimiz var ki biz için çalışırlar…Rab’bim boş bırakmamış dost kullar da yaratmış, İşte merhameti bu kullarına acımış…(2012)
40
Yirmi Yediye Bugün oğlumun doğum günü Daha nice yıllara deriz Yine kutluyoruz bu günü Doğum günü pastası yerizHayırlı bir evlat istedik Dualar ederek bekledik Duada hayırlısı dedik Yaşa bir yıl daha ekledikAllah sağlık afiyet versin Sıkıntılarını gidersin Nimet verene şükredersin Daha nice yıla erersinGözümün önünden hiç gitmez Bisikletine gücün yetmez Binmene de düşmen kar etmez Anlatsam hikâyen hiç bitmezKoca bir orgu sana aldım Hem de ne hayallere daldım Komşu görünce baka kaldım Geri verip çok küçük aldımEnstrüman çalmanı istedim Merakla çalmanı bekledim Gitarı satmanı dinledim Sabrıma sabırlar ekledimİşte hayat böyledir evlat Hatıraları sende anlat Yirmi yediye taktın kanat Allah’tan dile mutlu hayat15.04.2016
102
Anadolu ANADOLUBir gelinin bohçası kadar ince nakışlar ile bezeli, Ülkemin topraklarına tarihin şahidi anıtlar dizili, Harputun eteğinde ki çaylarda çıra ateşleri dizili, Başını Bey Dağına çevirmiş,ay yüzlü Rum güzeli, Nemrut tutmak ister dağın başına doğan güneşi, Anadolu da yanmış tutuşmuş ilk medeniyet ateşi, Kaz toprağı gör maziye doğru dizilmiş o bin nesli, Eti, Hitit, Urartu olur değişir mazide ki o isimleri, Bizans, Selçuk, Osmanlı hepsi de maziye çekildi, Sıra bizim aydınlatacak Türkiyemin ebedi güneşi. Anadolu kadim tüm medeniyetlerin harman yeri, Sevgi, dostluk, kardeşliktir bu toprağın o mayası.
87
İş Başa Düşmesi mi Lazım Sen değil, şu halimize düşman olanlar üzülmez, Bilirsiniz siz bizi, iş başa düşmeden düzeltmez, Şimdi düşman içimizde anlaşılmaz, görülmez, Böyle giderse iş başa düşmedikçe düzelmez.Bedenimiz zehirli sarmaşık ile sarmaş dolaş, İş başa düştü, kesip kurtulmak için bir savaş… yapmamız, kökünün de kazınması gerekecek, Belli ki, başa geldi savaşmadıkça düzelmez.
54
Gurbet - II Şu gurbet bağrımı öyle yakmış ki Gözümden yaşları döküyor gurbet Hasreti kalbime öyle sokmuş ki Canımı temelden yıkıyor gurbet Körpe kuzu iken, anamdan çaldı Bir tek oğlum uda, elimden aldı Başkası yok muydu gel ipte buldu Ciğerimi benden söküyor gurbet Ayrılınca düştü ateş bağrıma Koşturdu bir dilim ekmek uğruna Öyle gidiyor ki şimdi ağrıma Yıllardır canıma okuyor gurbet Birçok vaatlerle çekti içine Yıllardır sokmadı düzen, biçime 'Noel' baba olmuş baktım saçıma Açlıkla boynumu büküyor gurbet Sanki elimi, kolumu bağlamış Kızgın şiş ile gözümü dağlamış Eller bile benim için ağlamış Vatanım burnuma kokuyor gurbet Kalmadı kimsen ana, babam öldü Ben yetişemeden bir bir gömüldü Hep belime vurdu yüzüm mü güldü Zehir’in içime akıyor gurbet Ne gençliğim nede yaşlılık oldu Postacıyı görsem gözlerim doldu Sabrede, sabrede gül benzim soldu Her gün yeni derdin çıkıyor gurbet Bana ilk zamanlar bitecek derdi Hayatımı yedi, bir ev mi verdi Yine şu gönlümü gerdi ha gerdi Sanki cendereye sokuyor gurbet Saymakla bitmiyor içimdeki dert Neden bırakmadın beni ey gurbet Necati'de ölecek bir gün elbet Tabutuna çivi çakıyor gurbet Necati KEÇELİ İZMİR
178
Bir Anlatı ile; ANADOLU KÜLTÜRÜNÜ ZENGİNLEŞTİREBİLSEK! . = 000.004 = 11 Aralık 2012 Salı 20:15:51“YALNIZLIK” Adlı Romandan:Başından geçen tecrübeleri serbestçe anlatıyor, / hayatından sahneler naklediyordu! . / Öyle sevgi dolu bir bakışla baktı ki, / birbirlerini hakikaten derin bir sevgi ile sevdikleri her hallerinden belli oluyordu! . / “Hem doğrusunu söylemek icap ederse evimizi hakiki bir yuva haline getirdi! .” / “Evimiz belki ufaktır amma çok şirin bir yerdir! .” / “Emin olun, belki pek yüksek ve meşhur insanlar değiller amma hepsi de çok iyi insanlardır. Mesela, fırıncı, bakkal, / sonra altımızdaki sigara imalatçısı…” / “Küçük çocuklarla kızlar için bir kulüp kurduk. / Ping pong masamız, dokuztaş gibi oyunlarımız var! . / Onlara / öğretmeğe çalışıyor! .” / Genç kadının bu sözü üzerine bir sessizlik oldu! . / “Nicholas’ı da orada görmeyi o kadar isterdik ki,” dedi! . “Diğer çocuklardan o kadar hoşlanacak ki… Burada herhalde kendisini yalnız hissediyordur…” { Kitap Yazarı: A.J. CRONIN } (11.12.2012 20:27:01)
157
Karanlık Gece karanlık geçmişimin tek sebebi yalnızlığımın tek nedeni hüznümün sebebi bizi ayıran o karanlık gecemiben unutmadım hiçbirşeyi karanlık sokaklarda sevişmelerimi en umutsuz anımda bıle hep senı andım geceleriagadım ama duyan olmadı sesımı yanızlıgım bulut oldu üzerime sensız ve yalnız bu bedenimi unutmadım o guzel gunlerıbirgün gelecek vereceksın hesabını kırdıgın su kalbın toplanırmı geri umarım sende uzulursun benım gıbı karanlık senı de yutar ben gıbı
65
Dörtlüklerim 2 Rüyamda bir melek gördüm, kalbimi kalbine gömdüm, ne dokuna bildim, ne de ulaşabildim.Rüyam her gece sensin, yaşamak istediğim hayallerim. Koluma takıp gezerim, ah ne rahat, ne omuzum da ki katip, ne peşimde el alem ne der.Karanlık, örtü oldun günahlara, yorgan oldun üstü açıklara, yuva oldun, evsiz barksızlara. Sığınaksın kalpten vurgunlara,Aşk kimine göre, nefret kimine göre, aşk dünya da en büyük lezzet, nefret en büyük azab.
67
Lügat'ı Yalnızlık Kalabalık Yalnızlığını Pekiştiren Çırılçıplak Yalnızlık... Kalabalıklar Ortasında Kalakaldığınla Kalamadığın Yalnızlık...Tamam, Sonunda Anlaşıldık, Yokluğunda da Varlığında da Tıklım Tıklım Yalnızlık...
21
Ölüm En acayip kanlı kelime Yan yana gelen şu harfler telaşta Gafil kafam geçince cellât’ın eline Korkum revaç yaptı telaşlaGözlerim kaçacak delik arıyor Endişe yuvalarını unutturmuş onlara Dilim bağırıyor duyuramıyor İlk defa geliyorum bir bıçakla yan yanaEllerim bağlı hareket yok Ayaklar koyulmuş üzerime yerdeyim Kim bilir beş dakika öteyi belki hayat yok Her şeyimle dertteyim, ne sırdayım ne serdeyimNefesim kısık kısık… Cellâdımsa sırıtıyor Kanımı hissediyorum boynumda ılık Gözümün önünde şeytan elinde bardak kırıtıyorHer şeyden geçtim gittim Bu halde yar mı kalır sıla mı? Talep-i arzım ortada diyorum bittim Bitince her şey soruyorum dünya Sana mı kaldı yoksa bana mı?
99
Acı Yıldız yıldız oldun şimdi gözlerimde Unutmak asla gerçekleşmeyecek gerçek Gönül bir bir dökmüş ortaya tüm sırlarını Bulamamış vefalı yar, sevgiye ortak derde ortak Gözyaşı aşmış taşmış, yerle bir olmuş bağ bahçe Haberini getiren olmamış ölümün Umut ölüm olmuş, Kavuşmanın adının bile geçmediği dostun diyarında Sevginin ismi karanlığa yazılıymış Kaderin mührü basılı her yerde Giden gelmez gelen durmaz Aydan arı günden duru sevdalar, Kovalamaz olmuş sevenleri Neylersin hüzün çubuğu çirkin cadının elinde Ordan oraya savrularak ayrılığı hiç eksik etmemiş Her daim sarmaş dolaş gönüllerden
84
Mesela Düşün Mesela bir akşam üstü düşün; Hani yerde Anadolu kavağının tepesi olsun. Çarşaf gibi denize kanını akıtsın güneş. Karadeniz e açılan o kapıdan içeri gelin gibi nazlı bir gemi girsin. Hava dolsun ciğerlerimizin içine. Ellerini tutayım utangaç. Utandığımı avuçlarına avuçlarım söylesin ter alfabesiyle. Sen usulca koy başını omzuma, ben bir zahmet öleyim sevinçten. Sonra ilk orada söyleyeyim sana sevginin ne anlama geldiğini. Sımsıcak doğa sarsın hücre köklerimizi.Mesela bir sabah düşün,Yerde Emirgan sahilinde bir bank olsun. Hani o sakin emirgan sabahlarından biri. İnsanlar daha akın etmemiş. Deniz mavi değil lacivert. Sabah fırından aldığımız o sıcacık ekmeği birbirimizin parmak uçlarına üfleyerek katıksız yemişiz. Sonra sen bankın ucuna oturmuşsun ben uzanmışım dizini yastık yaparak. Hayal kurmuşuz midemize yapışan hamurun ağrısında. Güzel şeyler konuşmuşuz. Sonra öpecek olmuşum seni, sen kaçırmışsın yüzünü menzilimden.Mesela bir öğlen düşün,Beyoğlu sokaklarının o eski tarihinde yürüyormuşuz hani. Sen belime sarılmışsın. Havada zehir gibi soğuk. O sıcak yüreğimiz cız ediyormuş her bir kar tanesi ensemize değdiğinde. Gülümsüyormuşum sana, sen benim kızarmış burnuma bakıp bakıp kikirdediğinde. Dönercilerin yanlarından geçerken ağardan alıyormuşuz biraz o dükkan sıcağı yüzümüzü okşasın diye. Sonra evde hazırlayıp peçeteye sardığın hafif bayat umutlarımızı çıkarıp yuvarlıyormuşuz midemize, bir binanın kıç donduran ayaza küs köşesinde. Ellerini koynuma sokuyormuşum sonra, üşümüş bir kuş gibi titreyen o ellerini işte. Dip dibe kalırız bu durumda çaresiz. Heyecan basar dudaklarını. Karanlıkta parıldayan bir kandil gibi gözlerimi alır. Öpemem söndürürüm diye o ateşi.Sonra kalkarım yanından gözlerim yaşlı. Senin ağladığın gibi ağlamışım. Bakamam bir daha yüzüne. Yüzünün tam olarak nerede olduğunu bilemem çünkü, her ne kadar bakmak istesem de. Sonra seninle doyasıya öpüştüğümüz, sonra seninle doyasıya seviştiğimiz anları düşünürüm. Kokunu hatırlamaya çalışırım, toprağı koklayarak. Saçlarını, sonra gözlerini geçiririm aklımdan. Sonra anlarım aklım seninle yitip gitmiş. Sırtıma bir bıçak gibi saplanır yokluğunun mezar taşına saklanan sureti. Bir sigara daha yakarım. El sallamam yine seni orada terk ederken.
300
Konya'ya Konan Güvercin YEŞİL DUVAKLI GELİN... Konya'ya bir tabut indi: Eva De Vitray Meyerovitch. Tüm kol saatlerini kırarak, neşeli bir geminin lacivert suları yırtan burnu gibi, parmağı hep havada çalışkan bir öğrenci gibi, iç cebinizde herkesten gizli usul usul yetiştirdiğiniz bir gül gibi... Eva Hanım geldi... Ölümü hiç düşünmediğimiz, demirden para kasalarımızı yastıklarımızdan daha fazla sevdiğimiz, birbirimizden nefret ettiğimiz bir gündemde çıktı geldi Havva Hanım... İşte bizler tam bu zehir zemberek kotada ateşe basarcasına koşuştururken konuverdi: Prof. Dr. Eva De Vitray Meyerovitch'in tabutu Konya'ya... 20.yy'ın tamamına tanıklık etmiş, 1999 yılında aramızdan ayrılmış Fransız düşünür Havva Hanım'ın nazenin tabutu, Konya Havaalanı'na iniyor. Takım elbiseli bir takımadamlar düğmelerini ilikleyip tabuta doğru koşuyor, tabuta ulaşan eğilip ayak uçlarını öpüyor. Nümayişsiz alayişsiz bir topluluk, yeşil arabaya bindirip götürüyorlar Eva-Havva Hanım'ı... Yatırmaya götürüyorlar. Meyerovitch, hukukçu ve felsefeciydi. Mevlana ve İkbal'in Fransızca'ya çevrilmemiş bir tek eseri kalmayıncaya kadar hayatını mesnevilere adamıştı. Bu süreçte Müslüman oldu, asırlarca önce dünyasını değiştirmiş Mevlana'dan mürşidim diye bahsediyordu. Kılavuz, öğretmen, yol gösterici, kutup yıldızı, güneş... Asırlarca önce yaşamış büyük aşık Mevlana Hazretleri'nin çağımızdaki talebelerinden birisi olarak bir karınca mütevazılığında yaşadı Eva Hanım. Çeviriler yaptı, uluslar arası sempozyumlarda tasavvufu anlattı, radyo programları, kitaplar, konferanslarla Avrupalı pek çok insana Hakk'ı anlattı... Fransız Bilimler Akademisi üyesi saygın bir bilim insanıydı... En son 1998 yılında katıldığı Mevlana Anma Törenleri'nde konuşmasının sonunda artık çok yaşlandığını ve Allah izin verirse vefatının sonrasında Mevlana'ya yakın bir yerlerde mütevazı bir kabirde yatmak istediğini vasiyet etti kendisini dinleyen binlerce insana... 1999 yılında memleketi Paris'te vefat etti... O vakitten beri Paris'te beklemekteydi... Duasının süresi doldu nitekim... Çilesi doldu, vuslata erdi. Yıllar sonra ailesinden alınan izinle, vasiyetine uygun olarak Konya'ya teşrifetti... SİBEL ERASLAN Bilinmez göklerde, bir Yeşil Nur’du.. Bizim Eva Hanım..Dünya’ya,tuhaf Bir beyaz güvercin şeklinde indi..Karanlık dehlizler..bir derya çamur.. İçinden geçse de..bir bilinmez sır Kanat suya değer..sular ıslanır..O latif kanatlar,kar beyaz tüyler Fezada aktıkça bir ışık gibi.. Değdi Sultanlar’ın gönül busesiBizim Eva Hanım,aslına döndü Bir Yeşil Nur oldu..kesildi,sesi..Lakin nur kalemi,gönül avazı Fezada seyreder..ebede kadar“Zerreler akıyorken, zamanın yalağında Bir sır var, bu alemde; zerrelerce bir sır var! ... Hayattan kelebekler uçar, ölüm bağında Bir sır var bu kalemde, çizgilerce bir sır var! ...”Ey yeşil kubbeler,bir yeşil rüya Bahşeden,toprağa basan gönüle.. Konya! ..n’olur Güvercin’i incitme.. Bir nazenin..bir Yeşil Nur..Gül Eva!
366
Aşığım Bülbül nasıl aşıksa güle Doğa güneşe, Dal tomurcuğuna, Mahkum özgürlüğüne, Ve Aslı Keremine Bende öylesine Aşığım sana...Birgül Kızılkaya 17.04.1976 Ankara
21
Vatan Eğer Bölünürse Bilir misin? Nedir? Devlet Olur mu? Daha büyük servet Hele bir de bunu kaybet Vatan eğer bölünürse! Sadakatle devlete Hizmet verildi memlekete Vay haline bu millete Vatan eğer bölünürseZaman var iken yinede Kalk milletim nöbete Geç kalırsın sonra elbette Vatan eğer bölünürseEl’e muhtaç olursun Sacını yolar durursun Düşmanları güldürürsün Vatan eğer bölünürseDüşman eli öpersin Fetret devrine dönersin Çok dizini döversin Vatan eğer bölünürseBir bak! Şu Irak’ın haline Düştü zalim eline Sahip olmaz beline Vatan eğer bölünürseHerkes falakaya, işkenceye Memleket döner Felluce’ye Kör düğümlü bir bilmeceye Vatan eğer bölünürseÇıkar ortaya işbirlikçileri Bölücüleri, Batınileri Bin bir türlü melanetleri Vatan eğer bölünürseUnutma Sevr Antlaşmasını Ermeni, Yunan yanaşmasını Ararsın! Amasya Buluşmasını Vatan eğer bölünürseBir, bir bütün hain emeller Masa başında tümenler Ocağına incir dikerler Vatan eğer bölünürseKarşına geçer beslediklerin Boşa gider kazandıkların Pazarlığa düşer inandıkların Vatan eğer bölünürseKulak verin bu sedaya Dönmeden de, bir mevtaya Söylemeyeyim bir daha Vatan eğer bölünürse!
150
Kara Kız 2 Tatiller tatil için uzun tatile çıkmış Geride kalanları viran eylemiş yıkmışNe aşığı düşünen var nede aşık olanı Teselli etmek için söyle koca yalanıÇeksin gitsin dünyamdan ben bu aşkı istemem Bir kovanda bal olsa hiç kimseye önermemSiyahlı kız ilişme başım aşkla dert dedir En güzel aşk yüreği yiğit dedir mert dedirDurup dururken sende deşme benim yaramı Bozacaksın vallahi sevgilimle aramıZaten benim sevdamın bir ayağı aksaktır Halk ozanı dediğin bir zalime tutsaktırElleme yaramı kız göz, göz olsun patlasın Sevda nedir bilmeyen tüm yosmalar çatlasın
85
Kutsal Görüntü İnsaf, Merhamet, Barış ve Aşk için Dua eder insan başı dardayken, Verdiği bu güzel nimetler için Tanrıya teşekkürlerini sunar. İnsaf, Merhamet, Barış ve de Aşk Tanrımızın, babamızın adıdır. İnsaf, Merhamet, Barış ve de Aşk İnsandır, O'nun çocuğu, tasasıdır. İnsaf insanın yüreğindedir, Merhamet ise kişinin yüzüdür, Aşk insanın kutsal suretidir, Barış ise giydiği giysidir. Yani insan nerde olursa olsun, Dua eder başı derde girince, Dua eder kutsal suretine insanın İnsafa, Merhamete, Barışa ve Aşka. Bu kutsal sureti sevmeli herkes, Dinsiz de olsa, Yahudi de, Türk de İnsaf, Merhamet, Barış ve Aşk vardır Tanrının olduğu her yerde.
97
Cuma Mesajları 434 Sevgili genç dostlarım, size geçiyor nazım. Sakın demeyesiniz “Bu benim alın yazım”. Bize: tembel olmayıp tüm gücüyle çalışan Ve Allah’a güvenen, şuurlu gençlik lazım. *** (19 Mayıs 2017)
31
Şimdi Vaktidir Ölümüne Susmanın.. saatler çaresizliğe dayandı,dakikalar ayrılığı gösteriyor,saniyeler gidişine kitlenmiş..ayak sesin oturuyor içime evlat acısı misali,şimdi vaktidir ağlamanın.....vaktidir göz yaşlarıma dokunmanınferyat figandan çoktan geçtimağzımı bıçak açmaz gayrı,şimdi vaktidir ölümüne susmanın..
31
Bowling Spor deyince futbol gelse de akla, Oynayacağın birçok spor dalı var, Her sporda yarıştığın zaman hakla, Sevip başaracağın çok spor dalı var…Bizim İnsanımız alışmış hep futbola, Tabi futbol koşarak oynanır ayakla, Topun sihirbazı olup rakipten sakla, Her spor kazanılır başta inanmakla… ………………………………………………… ………………………………………………… …………………………………………………. Bowling; birey ve ekip olarak oynanır, Ağır top yerden hızlı şekilde yuvarlanır, Top gidip çok lobutu devirdiği zaman, On lobuttan çoğunu deviren kazanır… 26.05.2017Eğitimci-şair-Yazar
69
Hepimiz Çanakkale Hepimiz Sakarya'yız Hepimiz Çanakkale hepimiz Sakarya'yız, Volga Tuna Karadeniz Ankara Antalya'yız, Denizli Isparta Hatay Muş ve Kafkasya'yız, Ve gurur ile aşk ile Ne Mutlu Türküm Diyene.İstanbul Maraş Edirne ve Kırklareliyiz, Olmazsa olmaz değerlerimizde deliyiz, Afyon Kütahya Bilecik Bursa Kayseriyiz, Ve gurur ile aşk ile Ne Mutlu Türküm Diyene.Adıyaman Uşak Van Ardahan ve Karaman, Milletimin her şehri yüreğiyle kahraman, Bunu tarih yazmıştır destan bu değil roman, Ve gurur ile aşk ile Ne Mutlu Türküm Diyene.Tavizimiz yok bizim vermeyiz hiç bir ili, Yerlerinde mıhlarız uzayan halin dili, Milletimin sadece Türkçedir tekçe dili, Ve gurur ile aşk ile Ne Mutlu Türküm Diyene.Ankara neyse Diyarbakır ve Hakkari odur, Vatanın bir köşesi nasılda unutulur, Siirt Şırnakta Burdur ve Niğde neyse odur, Ve gurur ile aşk ile Ne Mutlu Türküm Diyene.Bir yanda Antep Kilis ve vede Karabük, Ecdadımız harcamış nice kardinal ve dük, Kimse diyemez bizlere denen boynunu bük, Ve gurur ile aşk ile Ne Mutlu Türküm Diyene.Türkün dini bir dili bir vatanı bayrağı, Daime birlikteliktir milletçe sancağı, Hiçbir Türküm istemez kalleş hain alçağı, Ve gurur ile aşk ile Ne Mutlu Türküm Diyene.Matara kurşun atmaz bilirdi ecnebiler, İyide neden tek askerime esirdiler, Gözlerini neden o ışığa çevirdiler, Ve gurur ile aşk ile Ne Mutlu Türküm Diyene.
202
Ölüme Asker Ağzının düşman dediğine yüreğin acırdı Sorardı aklın neden diye Ölümün vekaletiydi taşıdığın Senin de vicdanın vardı be askerTaşıdığın tüfek ağır gelirdi omuzlarına Kurşunları kendinden ağırdı tüfeğinin Vurduğunun da yüreği vardı Vurduğunun da bekleyeni vardı be askerBir kendine acısan bir düşmanına acırdın Tek fark safındı belki de Aradaki çizgiydi seni ondan ayıran O da başkalarının çizgisiydi be askerHiç istemezdin öldürmeyi Zaten karıncayı bile incitemezdin Ama karsı karsıya geldiğinde mecburdun Düşmanını öldürmeye, kurşundan değildin be askerSeninki de candı be asker Taşıdığın yürekti Sevdiğin vardı sevenin vardı Senin de bekleyenin vardı be asker.
92
Dost Dost Ben, her gördüğüme dost olmam Olduğum dost’a da gereğinden Fazla değer vermem. Benim için can veren dost’a Ben canımı veririm. Ekmeğimi böler, yemeğimi paylaşırım Bir amaç uğuruna yoluna yoldaş olurum Bir dost için canımı veririm. Yeter ki O dost bana dostluk yapsın Sonrası isterse canımı alsın Olduğun kadar da görün derler Demesi kolay görünmesi zor Zoru gören dost seni terk eder Ki gerçek dost olmaya gör Senin için neler eder. 16.03.2006 Niyazi KAYA
75
Duvar ve Adam Gri külden anka Mor kasablanka. Gece baka baka, Adam ne suskun! Sinede soğuk eli Çok sevmiş, belli Bu aşk bitmemeli Adam ne vurgun! Duvara baktı adam Kibriti çaktı adam Sigara yaktı adam Adam ne yorgun!
38
Bayraklaşsın Sevdamız Bayrak bizim namusumuz canımız Feda olsun varlığımız kanımız Satırlara sığmaz yüce aşkımız Bayrak bize coşkun akan kan verdi Bu uğurda nice yiğit can verdiGüneş batsa ziyası aydınlatır Al rengiyle neler neler anlatır Nice şanlı destanı hatırlatır Bayrak bize onur verdi ün verdi Bu uğurda nice yiğit can verdiDüşürmedim düşürmem ki ben yere Gerekirse can veririm bin kere Dalga dalga yükselmeli göklere Bayrak bize kanat gerdi kol gerdi Bu uğurda nice yiğit can verdiKalbimizde çarpar yıldız hilali Cihanda bulunmaz dengi emsali Ya ölüm ya istiklal der hep dili Bayrak bize irfan verdi yön verdi Bu uğurda nice yiğit can verdiBayrak bayrak bayraklaşsın sevdamız Arşı alaya yükselsin nidamız Ayırmasın bizi yüce Hüdamız Bayrak bize şeref verdi şan verdi Bu uğurda nice yiğit can verdi
124
Düttürü Sana ait ise her şey, ey Tanrı-m Sözüm yok hiç, tek beşer düttürü Bir de olmasın isterdim hiç ayrım Gam yemem, yaksan da cehennemde Bundan ötürü**** kutbo Adana 23.05.2010
30
Ne mutlu bize Ne mutlu bize2012 Ramazan bayramından bir hafta önceydi bir akşam üstü ailece evde otururken bir den masanın üzerine eşim bir uçak bileti çocuklarımda da bir miktar para koydular hayırdır bu neyin nesi diye sorduğumda eşim bu tatil biletin benden çocuklarımda tatil haşlığında bizden dediler ben tatile gitmiyorum ki dediğimde biz sana sormadık ki seni tatile gönderiyoruz dediler o an ne diyeceğimi bilemedim sesizce teşekür ederim sağolun diyebildim 21.08.2012 Salı günü bir el çantam cebimde pasaportum ve biletimle birlikte evden ayrılırken17 günlük bir tatilin yolculuğuna çıkıyordum yalnız ve tarifsiz yalnızlıkla sizsiz 17 gün bana tam tamına 17 yedi sene gibi geldi kızım Başak ve oğlum Baran Barış ve sevgili eşim sevgi hasret özlem yüzünüz hayalim o güzel yüzünüz daha dün gibi bugün gibi yarınım gibi hep benimle Daha öncede yazdığım gibi ne kadar uzaksam o kadar yakınım ne kadar yakınsam okadarda uzağım hasretim size çünkü siz sevgim sevdam aşkım vaz geçilmez hayat bağımsınız bu sevda denizinde yanlız yaşanmıyorki17 Gün gecmek bilmediBiz surpriz yaptik sana Gonderdik seni yana yana Turkiyede bol bol gezdin 17 gun gecmek bilmediOnce canakkale sonra yozgat Izmirdede gezdin alsancak konak Seninle her gun konusarak 17 gun gecmek bilmediSonunda hasret bitecek Ucagin saat 1de inecek Dost Basak seni orada bekliyecek 17 gun gecmek bilmediBasak Mus 07-09-2012Babami buyuk bir hasretle özlemle bekliyorum. Biletini alirken 17 gun bize bukadar uzun gelecegini dusunememstik. Seni cok ozledik canim babam. ben türkiyede bu duyguları yaşarken kızımda aynı duyguları benimle paylaşmanın mutluluğunu özlem dolu bu güzel şiiriyle beni onurlandırdı ne mutlu bize Dost Şere
252
Ailem Çiçek demeti Ailem Çiçek demetiBir çiçek demeti aile... Sevgi ve saygı demeti... Abla kardeş gül demeti Anne baba bal demetiAnnemin dizinde çiçek Babamın gözünde çiçek Ablamın eli çiçek Ailem çiçek demetimKalır mı keder Aile çiçek demetiAile çiçek demeti Mavi göklerin çiçek nimeti Aile çiçek devleti Aile dünya servetiHüzün dediğin ne ki, bulut gölgesi bende Dağılır şey mi bir ablanın hüznü... Kardeşine sarılmadanHüzün dediğin ne ki eylül soğukları mı... Doğan bir güneşin gözlerinin sıcaklığı yeter bendeki karlara... Bir beşik yeterYakıyor bir ablayı abla olma özlemi Ateşlerin yakmadığı kadar Ah onun da bir kardeşi olsa Bir güneşi olsa şu dünyadaAile çiçek demeti Aile güneşli birlik...Bakıyorum Güneş ay ve yıldızlar gökte bir aile Aile çiçek demeti Dertsiz kedersiz hepsi Der bize Aile çiçek demeti...Dağılır şey mi bu gece Köylerin karanlığında gece şehirlerin karanlığında gece Ülkeme yıldızlardır çocuklu evler Gönlümün gecesine güneş mutlu ailem
141
İki Yurt İki yurdum var benim: Küba ve gece. İkisi de bir sayılır aslında. Yiterken Güneşin görkemi, Küba Üzgün bir dul gibidir Uzun örtüleri içinde, suskun, elinde karanfil. Bilirim ne olduğunu elinde ürperen Bu kanlı karanfilin! Bomboş Göğüs kafesim, bomboş, paramparça İçinde yüreğimin çırpındığı. Vaktidir Ölüme gitmenin. Uygundur gece Elvedalara. Işık engeller bizi. Sözler de. Evren İnsandan daha ustadır konuşmada.Bayrak gibi Kavgaya çağıran bir bayrak gibi Işıldıyor kızıl alevi mumun, açıyorum Pencereleri. Daralıyor yüreğim. Küba, dul Küba, göğü karartan Bir bulut gibi sessizce geçiyor Kopararak yapraklarını karanfilin.Çeviri: Ataol BEHRAMOĞLU
89
Gençlik Uçup Gidince. Çok tez gelip geçer; Bahar'lar,güzler, Zaman kıymetini bilmeyiz bizler, Bir anda buruşur,o güzel yüzler, Genç'lik elden uçup,gittiği zaman.Damardaki kanın,hiç hükmü yoktur, Arzu edip yapamadığın çoktur, Bir tek sermayen var,o'da soluktur, Gençlik elden uçup,gittiği zaman.Günbe gün,damar'dan çekilir kan'ın, Belin kambur'laşır,ağrır her yanın, Göç'e az kalmıştır,gayrı zamanın, Gençlik elden uçup,gittiği zaman.En vefalı dost'tur,iğne,şurup,hap, Teklemeye başlar,yorulmuştur kalp, Artık olamazsın,bir balta'ya sap, Gençlik elden uçup,gittiği zaman.Pehriz yapmaz isen,yemek dokunur, Yürürken sendeler,ayak burkulur, Ağzında diş kalmaz,saçlar ak olur, Gençlik elden uçup,gittiği zaman.Baston düşmez olur,titrek el'inden, Medet umar,evlât'lardan,gelinden, Serzenişler, eksik olmaz dilinden, Gençlik elden uçup,gittiği zaman.Gözün iyi görmez,kulağın duymaz, Unutkanlık başlar,hafıza kalmaz, Şimdi gonca gül'sün,sanmaki solmaz, Gençlik elden uçup,gittiği zaman.Ben az diyom yavrum,siz çok anlayın, Yaşlıya hizmette,geri kalmayın, Genç'lerde yaşlanır,hiç unutmayın, Gençlik elden uçup,gittiği zaman.Gönül her dem genç'tir,asla kocamaz, Gönül genç'liğini, zaman anlamaz, Yaratılan ölür,bakî kalamaz, Azrail, kapını çaldığı zaman.Arz ederim. Şiir No:55
140
Vatan Askeriyim Bu vatana beni asker gönderirken sen annem, Vatan borcu namus borcu uğurlar olsun dedin. Beni hep vatan aşkıyla bu yaşlara getirdin. Ödeyip vatan borcunu dönersin oğlum derdin.Sakın ağlama annem mukaddes bir görev bu, Bu görevin sonunda bil ölmekte var dönmekte. Şehitler hiç ölmez annem semaya yükselmekte, Görmese bile hiç kimse şehitler hep nöbette.Olsa ne kadarda terör sahipsiz değil bu vatan, Korur bu yurdu şehitler vatanını hep gözler. Bu vatan evlâdının inan verdiği sözler, Hep tutulacaktır bilin asker andını içer.Bu vatana evlât olmak özveri ister annem, Değildir sadece asker her bir fert bir askerdir. Bu vatan aşkını inan hiç yitirmeyecektir, Şehit ve gazileriyle vatan gör gülecektir.
107
Totoliter rejim Dikkat edin Üniformalar yıkılıyor Asker ve sivil Çok çekmişizdir O doğru Yerine konacak olan Adalet değil Totaliter rejimin Tükenmez işkenceleri
22
.l.r.y.i.u. (doğum sancısı) Kanatlarını geri alınca Tanrı asi meleklerin Özgürlük yılanların zehrine karıştı Güneş cehennemin alevleriyle birleşti Bulutlar eridi Lryiu Kapılarını açtı Sonsuza....................
23
Yurt Türküsü Güzel yurdum, dağlarım Uzaktan göresim gelir Keskin esen yellerine Kendimi veresim gelir.Gözümde tüter damların, Sakız kokulu çamların, Türkü söyler akşamların; Bana kendi sesim gelir.Su içtim kaynaklarından, Gölgelerinde uyudum, Kuşlarının söylediği Şen türkülerle büyüdüm.Ninniyle salladın beni, Şefkatle kolladın beni, Sevginle bağladın beni; Güzel yurdum, güzel yurdum.
47
Eski İstanbul Kar Altında Yakıtsız arabalarımızı çıkartırdık kömürlükten, Eskiden kar yağdığında İstanbul sokaklarına. Bastırırdık son gaz yokuş aşağıya, Sonrada elimizde çıkartırdık yukarıya.İşte en zevkli yanı kayarken aşağıya Ayaklarımız havada, ağzımız kulaklarımızda. Bir de arkadaşımız olurdu Arkamızda veya ön tarafımızda.Limuzin modeliydi bizim araba, Beş kişi rahat binerdi yokuş aşağıya. Aslında o bildiğimiz tahta merdivendi, Karlı kış gecelerinde yokuş aşağı iyi giderdi.Her evin kızağı ayrı ayrıydı, Bizim limuzin çok seneler kullanıldı. Karnaval sonrası ikinci karnaval evde yaşanırdı. Islak çorap ve eldivenlerimizi kuruturduk, Sabah erkenden okula koyulurduk.Servis yoktu o zamanlar bizde, Televizyonda tatil haberi de yoktu. Ama karlı kış geceleri muhabbet çoktu. Bizim limuzinin havası boldu, Ama artık müzelik oldu. Tıpkı bizim gibi.....
110
Eylül Yorgunu Rüzgar mı getirdi yoktu az önce Dağlardan yürüyen suskun akşamı Akşam ki, etrafı sarıp örtünce Eritir ufukta donuk zamanaVicdanım dünlerden gel yap sorgunu Kafeste kuş gönlüm/eylül yorgunuResimler çizilir gözleri yaşlı Silinir bulutlar göğe değince Sevinç bir içimde, hüzün on başlı Kanatır yüreği yere eğinceDağlarda çimenler yağmur vurgunu Yürümez topraklar/ eylül yorgunuHaykırış küçülür varmaz kulağa Gönül seslerini duyan mı olur Bakışla da gidemezken uzağa Yıldızı geceden sayan mı olurMuştular yağmursuz bulut durgunu Gecede esen yel/ eylül yorgunuSessizlik hükümdar gece tahtında Adımlar kısaldı, tutuk nefesler Bir sarı yaprak var umut bahtında Girmiş damarına endişe eserYalnızlık, gün senin çevir burgunu Şiirler, şarkılar /eylül yorgunuEylül mü sen misin büken boynumu Uçuşan yapraklar,göçen kuşlar mı Sildirmez gözümden ömür sonumu Ey bahar bir daha çağın başlar mıYalan baharların gönlüm dargını Kavuşmak ümidi... Eylül yorgunu.
130
- 0001-ada ng mundo 000 -13 - -Philipino-23 - 0001-ada ng mundo 000 -13 - -Philipino-23Alam ba ninyo kung... Diwata ng mundo...Ang pangalan ng Israel, ito ay isang bansa... Upang maging ang problema Para sa ulo ng Palestine.. Ang mundo ay wala sa loob na ito, ang mga ito ay maging tahimik... Gazze ay mawala sa araw-araw....Nauunawaan mo ako.... Diwata ng mundo...Mersin-2010/06/14-Bilal Genis
63
Lirik 49 - zamana kaç yalnızlık sığar zamana kaç yalnızlık sığar yaşadığımız zamana evet o gitti ben gidemedim kalanlara kalmaz mı yalnızlıkyalnızlık çok saf bir hal çok saydam bir ağırlık yoğun olmasına karşın sığışabilir zamana çok yalnızlık sığar yaşadığımız zamana05.03.2005 – 13:34
42
Ah Rambo Ah Ne de Aslandın Ne de Kaplandın Bu Amerikalılar alem adamlar vallahi... Dünya film piyasasının büyük bölümü ellerinde olduğu için, insanları olayları cilalayıp parlatmayı da biliyorlar, ülkeleri yerden yere vurup silkelemeyi de biliyorlar... Holywood denen sinema fabrikasının bir çok ülkenin milli gelirinden ihracatından fazla gelir elde ettiği kulağımıza gelen haberler arasında... Milyonlarca dolar bütçeler ile filmler çeviriyorlar, hiç bir masraftan kaçınmadan, sonrada parsayı topluyorlar milyon dolar olarak...Silvester Stallone'nin oynadığı o meşhur hayali kahraman Rambo'yu hepiniz tanıyorsunuz. Belki içinizde ''Onu tanıdığım güne lanet ediyorum.'' diyenlerde vardır... Televizyonda filmlerini defalarca izlediniz. Uçtu, kaçtı, on kişinin arasına daldı sağ çıktı, helikopter düşürdü, düşman askerlerinin sabrını taşırdı... Nihayetinde beş altı tane Rambo Filmi yaptı ve köşeyi döndü arkadaş. O filmleri de bizim gibi ülkeler ile birlikte dünyanın bir çok ülkesine de kakaladı ve dünya kadar paralar kazandı hem Amerika hem de kendisi...Bazı zamanlarda rastlamışsınızdır basında Türk Ramboları benzetmesine ki ne kadar yalan ve yanlış bir söylem olduğu da gün gibi ortada... Benim tertemiz, vatan sevgisi ile dolu dolu askerimi Amerikalının hayali bir kahramanına niye benzeteyim ki? Hiç duydunuz mu onlardan Amerikan Mehmetçiği ya da İngiliz Mehmetçiği diye bir kelime ya da cümle, duyamazsınız... Mehmetçiğin bir anlamı da küçük Muhammed'tir...Bir çok ülke de askerlik paralıdır, buna ABD' de dahil, paralı olduğu içindir ki de onların vatan ve namus gibi kavramları bizim ki ile kıyas bile kabul etmez... Gerçek savaşların çekilmiş belgesellerini izleyin bakın, askerler hep tankın arkasından ya da saklanarak bir şekilde korka korka ilerlerler bir çatışma bölgesinde... Belli ki Rambo ve benzeri filmler kendi askerlerinin cesaretini arttırmak için, kısaca onlara gaz vermek için çevrilmiş medya tik materyallerdir... Gerçek bir savaş da ya da onların çevirdiği bir film de süngü takıp da mermilerin üstüne giden bir askere ya da subaya rastladınız mı? Rastlayamazsınız, böyle olaylar, bizim Mehmetçiklerimize özgü, onlara ait kahramanlıklardır... Bizim askerimiz asırlardan beri Mehmetçik diye anılır ve kıyamete kadar da öyle kalacaktır. Bu komplekslerimizden kurtulalım artık. Cesaret ise cesaret, akıl ise akıl, kuvvet ise kuvvet, vatan sevgisi ise her zaman dorukta... Hele de emperyalist bir ülkenin askeri ile Mehmetçiği kıyaslamaya kalkmak ve O'na Rambo diye etiket yapıştırmak hiç kimsenin harcı olmamalı... Kağıttan kaplanlar ile düşman karşısında dişi ile tırnağı ile kaplanlaşanları birbirleri ile karışıtrmayalım kesinlikle... Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
371
Eskiden bir kahvenin Gaziantepli bestekar-şair Erol Güngör şiiri Eskiden bir kahvenin, kırk yıl hatırı varmış Bu devirde yıllarca, bir şeyler paylaşarak Yüzlerce hatırayı, gönlünde saklasan da Bazıları hepsini, bir anda unutuyor…Sevmek ve sevilmekle, hiçbir yol, kısalmıyor Bilakis zaman zaman, taş doluyor yollara Dostuz demek fark etmez, hakkını vermek gerek Doğum günü kutlayan, bir günde değişiyor…Jeste karşı gözyaşı, dökenleri de gördük Bizden iyisi yoktu, bu sözleri çok duyduk Göklere çıkarıldık, paraşütsüz atıldık Çekip giden kendini, ne çabuk avutuyor…Bozuk parayı bile, zevkle paylaşan vardı Tıpkı çocuklar gibi, sevinmeye yeterdi Simitle çay içmek de, artık mazide kaldı Özleyecek ne kaldı, kalmadı sanıyorum…15.6.2012
99
Nefret Ediyorum Tanrım bu belki en büyük günahım Nefret ediyorum nefret, buna isyanım Ah çekmek yerine keşke yaşamasaydım Sevilecek ne yaptılar, ben ne yapayımBirgün olsun derdimi sormadılar Birgün olsun huzurdan yoksun bıraktılar Hep para para diye sızlandılar Nasıl seveyim, sevilecek ne yaptılarHep gizli gizli ağladım durdum Ben dışarda değil, içerden vuruldum Ama hep içime attım, hep sustum Bıktım artık yeter sizden nefret ediyorumSevgiyi hep dışarda aradım yıllarca Küüçük yaşta çıktım ben gurbet yollarına Bırakmadılar ki oralarda da Yeter artık bırakın beni bir başımaİsyanım sana değil tanrım onlara Anmak istemiyorum isimlerini beni bağışla Sevgi beklemesinler benden bundan sonra Affetmem onları affetmem asla
101
Aykırı Yolculuk yolculuklara büyük valizlerle çıkmamak gerek devlet merasimiyle değil şairce yolculuk etmeli taramadan saçını giyip spor ayakkabı sırtında haki çanta düşüvermek yollara bir sabah serinliğinde yüzünü rüzgârlara yalatmak üç sene önce bırakmış olduğun sigaraya özlem duyarak beklemek boş garda bir treni plastik bardaktan ilk çayını içmek nereye gideceğim ne zaman varacağım sorularından sıyrık gidivermek sadece rüzgârı kalın tren camlarının ardına atıverip güneşte yakarak sağ yanağını selamlayarak nazlı çayları her ne kadar küresel oyuklara dönmüş olsalar da gidivermek bilinmezliğe ayağında spor ayakkabı sırtında haki çanta çıkkada çıkkada çuf çuf çıkkada çıkkada çuf çuf bir istasyondan bir istasyona gidivermek sadece uçağın, otobüsün hızına inat on yılda on beş milyonca örülen yollardan gidivermek bir istasyondan bir istasyona demirin ve özgürlüğün eşsiz düetinde çıkkada çıkkada çuf çuf çıkkada çıkkada çuf çuf
128
Ayşem Islak bir yaz günüydü hatırlanan… Islak ve yorgunluğa teslim olmuş bir rehavet vakti. Bir destan kadar güzel, bir masal kadar özeldi. Şakaklarını ıslatan yaşlarla beraber her hatıra bütün detayları ile yeniden yaşanırdı hoyrat saatlerde.. İlle de gecelerde.. Yalnız bir başına kalmışlıkla yıldızlara anlatılırdı zeytin gözlü bir maralın yazısı… Ayşe! Öyle mahzun, öyle masum, öyle narindi… Ayşe! Her sabah kapımın önünden geçip giden kumral bir hülya… Bakınca ta derinden gözlerime, sisli bir rüya, şimdi anılarda yaşayan.Zamanını futbol oynayarak geçiren genç… O da bir o kadar gururlu ve başı dik. Aşka aşık Yaşar…. Adı gibi sevdalı, adı gibi hülyalı, Ayşe’sine delice tutkun Yaşar… Günlerin birbirini kovaladığı o heyecanlı süreçte tanışmış arkadaş olunmuştur. Zamanlar nasıl da kıymetlenmiştir onlar için. Her saniye önemlidir. Her dakika Ama nazlıdır Ayşe. Mağrurdur. Asilce reddeder bütün teklifleri, bin bir düşünce ile. Oysa kalbi öyle mi. O dünden kabullenmiştir bu gönül birlikteliğini de evet dedirtmeyecek sebepleri vardır. En sonunda delikanlının tekliflerini sürekli reddeden Ayşe dayanamaz yürek sesine bir gün, kendisi gider sevdalısına. Kendisi yapar o sevda teklifini. Yapar yapmasına da ne hale geldiğini Allah bilir. İri gözleri bakamaz sevdiğinin yüzüne. Utancından kızarır Ayşe. Kumral saçları yüzüne düşer mahçubiyetinden Ne zaman göz göze gelseler her baktığında ıslak hissi veren kirpikler mağrur bir edayla yere iner.Sonrası zaten bir masal. Özlem ve sevda ile örülmüş bir sevda masalı sonrası. Ta ki delikanlının askerlik celbi gelene kadar. Askerlik ayrılık demek… Ayrılık ölümden de beter… Ölüm…. Sahi nasıl bir şey di o? Sayılı zaman çabuk biter bitmesine de, bu ayrılığın adını koymak lazım.. Öyle ya gözden kıymetlidir Ayşe. Emanettir Huda’dan, öyle ulu orta bırakılıp gidilmez. Ayşe mahzun edilmez.. Yaşar, babasını çağırır Samsun’dan.. Tez günde takılır yüzükler, asker ocağının yolunu tutar zeytin gözlü Ayşe’sini önce Allah’a sonra kendisine emanet ederek… “Ey sevdamın şehri, sevdiğime iyi bak” der Yaşar gözü arkada giderken…Bedeni asker ocağında yüreği Ayşe’nin yanındadır artık... Mektuplarla hemhal olunmaktadır. Her gün yazılır sevda kokan mektuplar. Bazen bir tutam saç, bazen bir çiçekle şenlendirilir kapalı zarflar… Telefonlar da olmasa ne yapardık der Yaşar. Acemilik bitip de dağıtım olur olmaz sevdalısına koşar on günü on asır yaşayarak. On günü on dakika da bitirerek… İçilir zaman kana kana, tadına doyulmadan. On günün bitiminde Ankara’ya usta birliğine uğurlanır yine sevda buseleriyle, yine yağmur gözlerle…Bu arada bir tatbikat için kırk günlüğüne göreve gidilir. Öyle zordur ki bu süreç, sevdalısından habersiz geçen kırk koca gün. Ne telefon, ne mektup, ne bir seda... Kırk koca asır.. Dağlar taşlar Ayşe’dir artık.. Bulutlar Ayşe, nefesler Ayşe… Bir bitse ah bir bitse şu tatbikat, yirmi gün de olsa memleketine gidecek ve sevdiğinin gül yüzüne doyacaktır Yaşar. Şafak bu saymakla bitmiyor ki, tek tek yaşamak lazım… Sonunda görev biter ve genç döner bölüğüne. İçi içine sığmamaktadır, izin alıp memleketinin yolunu tutmayı hayal ederken… 92 senesinin 10 Temmuz günü Komutan Yaşar’i odasına çağırır: “Evladım dayın hastalanmış, sana izin veriyorum git gör “ der. İşkillenir Yaşar.. İçi cızz ederken gayri ihtiyari, durduk yerde bu da neyin nesi diye düşünür bir yandan da. Dayısını arar hemen, dayısı hasta değildir. … Aklına Samsun’daki ailesi gelir. Ama onlara da toz konduramaz. Onlarda da bir durum yoktur. Peki nedir bu? Allah hayırlara çıkarsın diyerek zoraki de olsa yola çıkar. İçinden de hem ne olursa olsun bu vesileyle Ayşe’mi göreceğim ya diye şükreder sevinçle. Bolu dağına gelince bir arayayım şu kömür gözlümü diye geçirir içinden. Bir sesini duyayım… Ama telefonlar cevap vermemektedir.. Sonunda bir adam açar telefonu, ve Ayşe’nin hastanede olduğunu söyler. Çıldırır genç adam, delirir bu “ Ayşe hastanede” lafı aklını başından alır… Yüreğine dağ gibi bir ateş düşer, düşer de ne edeceğini bilemez. Yollar uzadıkça uzar, Şöföre yalvarır adeta: “Ne olur hızlı sür, bekleyecek oyalanacak zaman değil” der. Ama yol uzar, zaman uzar inadına.. Yalvarır o yine de:” Asker duası alırsın ne olur daha hızlı sür arabanı şoför ağabey, yüreğimde koca bir ateş var. Sönsün tez elden.” Ateş büyüdükçe büyür, yol uzadıkça uzar. Yaşar kendini Ayşe’nin evinin önünde bulduğunda evin önündeki kalabalık yüreğini ağzına getirir. Bir matem çökmüştür şehrin üstüne. Kuzgunlar kaplamıştır gökyüzünü. Aydınlık bitmiştir de sanki sonsuz geceler başlamıştır. Şafaksız nice sonsuz gece. Evet, Ayşe’si, o güzeller güzeli Ayşe kara toprağın yaridir artık. Yoluna güller döktüğü, koklamaya bile kıyamadığı Ayşe, mahzun prenses. O yoktur artık…. Rabbine gitmek üzere kapamıştır gözlerini, sonsuzluğa açarak. Bir elveda bile demeden. Cansız bedeni karşılar Yaşar’ı. Birde yıkık acılar. Son defa bakar cansız surete… Kendi elleri ile toprağın koynuna emanet eder canından çok sevdiğini. Emanet eder de ya kendisi. Sığınacağı bir toprak yastığı bile olmayan yaşayan bir ölüdür artık Yaşar.. ne yatak rahattır ne de yorgan. Üşür Ağustos ayazlarında.. Sızı yağar gözlerine gönlünden, beyaza boyar şakaklarını gün be gün. Tek teselli yuvasıdır mezarlıklar. Ayşe’sinin mezarı başında gözyaşları ile sular kendi elleri ile diktiği ıstırap çiçeklerini. Azaplı saatler bile daha doyumsuz olur bir avuç toprağın başında... Sevdiğinin kokusunu yayan o sevdalı toprağın başında…Sessiz gözyaşları içine aktıkça serzenişlerde bulunur Ayşe’sine yine de kırmaktan imtina edercesine.Zeytin gözlümdün hani der, Hani söz vermiştik vuslata Gitmek var mıydı böyle ulu orta Gitmek var mıydı habersiz bırakıp beni kör kuyularda Kara zindanlarda bırakıp, çekip gitmek var mıydı ceylan gözlüm Yüzüme acısı düşüyor ayrılığın. Gözlerime mil çekiyor hatıralar. Yutkunduklarımla boğuluyorum Ayşemmmmmmmm! Sancılardayım! Yine de gücenmez kaderine, ama mahzun olmuştur ya bir kere… Kırgın yüreği. yalnızdır bir başına Ayşe’siz… Büküktür boynu, donuktur matem gözleri... Ay geçer, yıl geçer, askerlik biter bitmesine ama sızılar bitmez… Takvimler 3 Mart 1993’ü gösterirken Yaşar kendisine mezar olan memleketine dönecektir…Teselli olur zannederek zaten içmese bile sarhoş gezen bedenini alkole verir. Futbol hayatı da bitmiştir bu arada. Çileli günler geceleri kovalarken üç yıl geçer. Yaşar hala kendinde değildir. Hala bir yanını hastalık vurmuş ekinler gibi boynu büküktür. Ayazda kalmış güller gibi dalları kırıktır. Yalnızdır çaresizdir hala. Hala sevdiğine yetimdir. Gam ve kedere batmış bir Mecnundur artık…Sensiz hayat zor be gülüm Yakışmıyor sensiz kainata gözlerim Okuduğum her şey de sen varsın Dinlediğim her şarkı seni getiriyor Hele de rüzgar senin kokunu yayıyor estikçe Niye baktığım herkes sana benziyor Ah be gülüm, sensiz her dakikam ölüm Duyuyor musun beni? Duy ne olur duy Ayşem! Gam ve kedere batmış bu Mecnun yaşamayı neylesin gayrı bundan sonraYaşar’ın böyle serseri mayın gibi yalpaladığı günlerin birinde, bir gece ansızın gönül kapısı aralanır.. Cennette salınan Ayşe’dir suretiyle düşlerine misafir olan… Hala sevdası buram buram burnunda tüten Ayşe’si.. Ayşe küskündür gökteki yetim yıldızlar gibi Ayşe mazlumdur kanadı kırık güvercinler gibi Ayse kırgın bakmaktadır sevdiğine Bunca özlemden sonra Ayşe mahzundur.. Sitemlerle doludur Ayşe’nin bakılmaya doyulmayan zeytin gözleriDünyalar Yaşar’ındır artık. Düşlerinde bile olsa gül yüzlü sevdasına kavuşmanın mutluluğunu yaşarken Ayşe sitemle:-“Sen beni hiç sevmemişsin Yaşar. Eğer beni sevmiş olsaydın dünyaya daha güzel bakardın… Dünyaya senin gözlerinle baktığımı unutmazdın. Kedere gama boğulmazdın. Oysa gözlerimi bırakıp gitmedim mi sana, neden gözlerim hep kederli bakıyor..Neden beni mahzun ediyorsun? ”Nasıl uyandığını bilemez Yaşar..sanki büyük bir enerji akımına tutulmuşçasına sarsılır ta derinden. Ölümün bir son olmadığını anlar yeni yeni… Eğer özlenen varsa, eğer mahşere intikal etmiş bile olsa bir sevenin varsa kederlenmek niye der? Yüce yaratan en güzelini takdir etti ise, bu umutsuzluğun sebebi ne? Bu rüya hayata yeniden doğuşudur Yaşar’ın. Sevdası, can parçası yine yapacağını yapmış en umutsuz anında çekip çıkarmıştır kör kuyulardan… Ayşe’sinin hasretiyle kendini kaybetmişken yine Ayşe’sinden gelen o muazzam mesajla Rabbini bulur. Özlem çok büyük olsa da artık öteler çok yakındır... Ayşemm. Ah Ayşem sen ne kadar sevgilisin. Mahçuplukla şükreder böyle bir sevdayla nasiplendiği için. Rabbine sonsuz şükrederek, ilahi emrinin istikametinde yepyeni bir hayata başlar. içkiyi ve kendinden vazgeçmişliği terk ederek o rahmani yola baş koyar. Beş vakit namazında ve duasındadır artık... Kendinden geçtiği o derbeder günlerinde ailesi de çok üzülmüştür Yaşar’ın bu içler acısı haline. Babamı göreyim, elini öpeyim, hayır duasını alayım diyerek memleketine, Samsun yollarına düşer 3 Haziran 2007 günü… Eve vardığında babası yolunu gözlemektedir son nefesini evladının kollarında vermek üzere. Yaşar son defa görür babasının merhamet gözlerini… Ve bir selam gönderiri vuslat diyarında bekleyenine... Ayrılığın o dayanılmaz sızısı bir kere daha düşmüştür ciğerlerine lime lime edercesine. Bütün ıstırabına rağmen Yaşar bu kez yıkılmaz. Zira çok iyi bilmektedir ki o ebedi ülkede bütün büyük güzellikler onu beklemektedir… İşte Ayşe selamını almıştır… Yüce Allah’a şükreder bu anlamlı uyanış için, kul olmanın ve fark etmenin bilinciyle “Rabbim ya bilmeseydik, ya bilmeseydik” diyerek. Şimdilerde diline muazam bir dua düşmüştür...Ya Rab! Sana havale kula zulm eden başlar Susturulsa da dilim susturulmaz ki yaşlar Gündüz güneş üşütür gece yangınlar başlar Beni sevdaya hicran aşklara yâr kıl rabbim......
1,365
Tahama Mektup 1 12 - 10 - 2017 ,Telofonun geldi çok mutlu oldum.Ne güzel hayalerin vardı kurban olduğum.Dede sana bir şey göstereceğim dedin bak kocaman uçak görüyormusun,o kadar gerçekçi kouşuyordunki o kadar heycanlı nenele senin İstanbula Havalanına geldiğini düşündük.Dede diyordun bulutların üstündeyiz.Bulutlara uçakçarpmazmı ded diyordun.Bulutlar çarpışırsala savaşırlarmı dede diordun.Birde ya uçak düşerse diiye sordun .Düşmez korkma oğlu dedim.Bulutlarda döüşmez Bulutlar çarpışınca Şimçek çakar yağmur yağar dedim.Dede hadi gel hemen uçag bin diyordun.Dünyaişi insan hali bağzı işleri yapmazsan olmuyordu.Tamam oğlum en kısa zamanda gelecem dedim.Ah Taha canım oğlum Bizim bedenlerimiz ayrılıyor,ama yüreğimiz ayrılmıyor.Senin şu hayalerin varya büyüklerin bile kuramıyacağı hayelerin ve sendeki samimyet Çok insana örnek olacak samimiyet.Sevgi İşte bu Sevgi dağları deliyor,sevgi Bulutları parçalıyor Sevgi uzağı yakın ediyor.Ölmesem bu ayrılığa bir çare bulamalıyım oğlum.Seni çok seviyorum can TAHAM.
128
Tefekkür Mahiyetini görmek mi istiyorsun? O halde bir bak kainata, ne bekliyorsun.Bir güneşe,bir aya,bir bulut ve yağmura, Yeşeren ağaca, tefekkür eden kuşa.Hepsinde bir düzen var, bir intizam ve sanat, Kainattaki mühre derin derin düşün ve bak.
36
Yolculuk yolculuk kısa bır seyahat belkı bir ilk yada son bır serüven kıyı okyanusta kuçük bir gezintibir vapur sireni kadar gür çürük bir tahtanın kırılan sesi gibi titretir yürekleridüşünceler karamsarlığa iter insanı birde gökyüzü karanlıksa yıldızlar gözünü alıyorsa birde ay ışığıda fayda etmez bu yolcuyakayıp bir şehirde kayboluverirsin birden hep karanlıktır yolların çıkmazlarda dolanırsın delice çığlıklar fayda etmez yolculuk bu herzaman işin rast gitmezdüşersin bir çukura kimse yoktur etrafında kurtulmayı beklersin yüzlerce bağırırsın yardım almak için sesin kendi içinde dağılır bir sen duyarsın birde kurumuş bedeninson durakda inersin arkana baktığında kimseyi göremezsen eğer bu yolculuk sende ya bir ilktir yada görünmez bir kaza...
103
Rengi Aşk İnsana renkleri verseler Hangi renklerde anlatır kendini Elimde fırça bir resim çiziyorum Serperken renkler,kendime dair İlk rengim siyah,ah o saçların siyah saçlarınKahverengi dünyam,pembe hayallerim Beyaz gelecek,gri geçmişim Mavi düşlerim,lacivert öfkem Ama sen sevdiğim kırmızım oldun Heyecanım,kalp atışım,aşkı çağıranTuruncu isteklerim,bej dileklerim Eflatun mutluluğum,ela gözlerin Yeşil ümeitlerim,mor korkularım Leylak kokun,gri yokluğun Kaderim siyah,siyah saçların,siyah ölümüm
55
Sen esintilerinsin… Bahşetme be güzelim kelamı kadimini Alınganlık gösteriyorsun sır saklar gibi Sevdanın hicranı selinde şevsiz kalırken Sende gönder bir sitem be güzelim değerHayırsız bir yüreğin halinden sen anlarsın Sen aşka kapalı hansın sevdanın hazzısın Mısralarında bir başkasın sen esintilerinsin Sen aşkın pençesinde kıvranan bir ceylansınHaksız mıydım sitem etmekten paylaşmadık mı? Bencilliğin en daniskasını bana yaşatmadın mı? Güvenmedin, bir sır vermedin kelamını esirgedin Her daim ilişkiyi kestin, çarpıp azarladın bıraktınSana kıyamıyordum, seviyordum sabrediyordum Her haline tahammül gösteriyordun dinliyordum Günlerce aramıyordun bir selamı dahi esirgiyordun Ben yalnızlığımla kalıyordum sen ise acımıyordun
90
Neden-2- Neden Nedensiz nedenler neden Neye karşı bu çırpınış Bunca emekler nedensiz Bomboş dünya Emek verip karşılığında birşeyler almak Birşeyler kazanmak için uğraşlar her şey doğum ve ölüm arası cabalar Sonuç koskoca bir hiç Bir hiç için büyük emekler Oysa ki hayat çok boş Çocukluk sonrası gençlik Hedef sonrası başarı Başarı sonrası yaşlılık Ve sonra ölüm Onca emeğin karşılığı bir kefen Zeginlikte aynı fakirlikte Nedensiz çarpışma Nedensiz kavgalar Değer mi hiç bunca şeye Ölümlü dğnya için Nedensiz nedenler neden...
79
Kötüye Gidiyoruz(makale) DİNLEME,ANLAMA,SÖZ ALIP KONUŞMA,KONUSUNDA ÇOK GERİLEYEN BİR TOPLUM HALİNE GELDİĞİMİZİ BİR ÖĞRETMEN OLARAK ÜZÜNTÜYLE TEŞHİS EDİYORUM. BUNUN ÇEŞİTLİ NEDENLERİ VAR TABİ..EN ÖNEMLİ NEDENLERİNDEN BİRİ ADAB-I MUAŞERET,GÖRGÜ VE SAYGI AÇISINDAN HER GEÇEN GÜN KAN KAYBEDEN BİR TOPLUM HALİNE GELMEMİZ NEDEN BÖYLE OLUYOR, NİYE BU KONULARDA GERİLİYORUZ.BUNUN DA BİR DEĞİL BİRÇOK NEDENİ VAR. BİR KERE KİTLESEL DENETİM MEKANİZMALARINI YİTİRDİK. ÖRNEĞİN ESKİDEN OLDUĞU GİBİ BÜYÜKLER ,YETİŞMEKTE OLAN KUŞAKLARI YAPTIKLARI YALNIŞLAR KONUSUNDA ARTIK SORGULAYAMIYORLAR.BUNA HER BİRİ KENDİSİNİ UZMAN ZANNEDEN EBEVEYİNLER İZİN VERMİYOR. GENÇLER,BİRBİRLERİNİ DİNLEYEN,BİRBİRLERİNİNSÖZÜNÜ KESMEDEN KONUŞAN,SAYGI AÇISINDAN GÜZEL ÖRNEKLER SERGİLEYEN AİLE ORTAMLARINDAN ÇOK UZAKLAR. BİR ÇOK GENÇ KOMŞUSUNA SELAM VERMEYEN ANNE BABAYA SAHİPKEN,BİZ ONLADAN ÖĞRETMENLERİNE SELAM VERMELERİNİ BEKLİYORUZ. BİRBİRLERİNİ DİNLEYEN ANNE BABALARA SAHİP OLMAYAN GENÇLERDEN SINIF ORTAMLARINDA KONUŞANI DİNLEME DAVRANIŞI BEKLİYORUZ. KİTAP OKUMA ALIŞKANLIĞI EDİNEMEMİŞ GENÇLERDEN DÜZGÜN CÜMLELER KURMALARINI BEKLİYORUZ. OTUZU GEÇMEYEN SÖZCÜKLE GÜNÜ GEÇİREN EKSİLTİLİ CÜMLELER KURARAK BİR SOHBET HAVASI YARATAMAYAN BU KUŞAKTAN OKUDUKLARINI YA DA DİNLEDİKLERİNİ ANLAMALARINI VEYA YORUM YAPMALARINI BEKLİYORUZ. BUNLARI BEKLEMEYELİM TAMAM. PEKİ SEYREDİP KAYITSIZ MI KALALIM.TABİ Kİ HAYIR! BUNUN İÇİN ÖNCELİKLE BU ÜLKEYİ YÖNETENLERİN DEVREYE GİRMESİ LAZIM. YETKİLERİNİ KULLANARAK DERHAL GENÇLERİMİZİ LİSELERDE PROFÖSÖR YAPMAKTAN VAZ GEÇMELERİ LAZIM.MÜFREDAT YÜKÜNÜ HAFİFLETİP HER ŞEYİ VERMEK İSTEYİP DE HİÇBİR ŞEY VEREMEMEK YERİNE VEREBİLECEĞİMİZ KADAR BİLGİ VERİP ONLARIN DOĞRU EĞİTİLMELERİNİ SAĞLAYAN YENİ SİSTEMLERLE BULUŞMALARINI İSTEMELERİ LAZIM. OKUYAN,DİNLEMEYİ BİLEN.OKUDUĞUNU DİNLEDİĞİNİ ANLAYAN,YORUMLAYAN SENTEZ YAPABİLEN HER ŞEYİ KÖRÜ KÖRÜNE KABUL ETMEYEN SORGULAYAN GENÇLERİ TOPLUMA HIZLA KAZANDIRMAMIZ ŞART BUNUN İÇİN TOPLUMUN BÜTÜN DİNAMİKLERİNİ HAREKETE GEÇİRMEK GEREKİR.BASIN- YAYIN, GÖRSEL MEDYA, SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ TOP YEKÜN HAREKET ETMELİ, ÇEŞİTLİ PROGRAMLARLA AİLELERİ EĞİTMEK; TOPLUMUN BÜTÜN KESİMLERİNİ EĞİTMEK AMAÇLANMALI, ÜNİVERSİTELER SEMİNER VE KONFERANSLARLA EĞİTİMİ DESTEKLEYİCİ KATKILAR SUNMALIDIR.YOKSA ŞİMDİ HİKAYESİNİ ANLATACAĞIM TİRAJI-KOMİK DURUMLARLA KARŞILAŞIRIZ. ''Edebiyat öğretmeni olarak okulun kırk-elli kadar öğrencisini gençlere yönelik birçok roman yazan bir bayan yazarımızın konferansına götürüyorum.mesafe uzak olmadığından yaya intikal ediyoruz. gençlerden biri yanıma sokuldu yol boyunca sohbet ettik.Bu genç edebiyata ilgi duyduğunu, edebiyat öğretmeni olmak istediğini söylüyordu. Konferans başladı.yazarımız:'' 16 YAŞIM'' Adlı kitabının içeriğinden bahsettikten sonra aşağı-yukarı 20 dakika kitabı yazma nedenini,amacını hedef kitlesinin kimler olduğunu açıkladı.Daha sonra dinleyicilerin sorularına cevap verebileceğini söyledi. Edebiyat öğrencisi olmak isteyen gencimiz ısrarla elini havaya kaldırınca sevinmiştim.Fakat sorduğu soru beni hayal kırıklığına uğrattı.Yirmi dakika kitabı yazma nedenini anlatan yazarımıza,'kitabı yazma nedeniniz nedir? ' diye sormuştu çünkü...
356
Karnemde notlarım ne olursa osun...! KARNEMDE NOTLARIM NE OLURSA OLSUN. GENEDE BENİ SEVİN OLURMU..? /… ______Beki de bu gece bir çok çocuğun rüyalarını öğretmenlerinin ellerinden alacakları karneler süsledi.. Sayılar düştü peşlerine bir ile yüz arası. Sardı çevrelerini....Annesi, babası, arkadaşları hatta dedesi, amcası, halası, anneannesi.. konuk oldu gece düşlerine… ____NE yaman geceydi. Bir ara annesinin karne hediyesi olarak alacağı oyuncağı ellerinde gördü çocuk… Tam incelerken ellerinden kaybolmuştu, çok aramasına rağmen bulmamıştı. Rüya buya birden yok olmuştu ellerinden… Bir arada neden 5 değil de 4 bu ders notun diyen babasının bakışlarını odanın tüm duvarlarına yapışmış gözlerde hissediyordu.. Bana güvenin çok çalışacağım yükselteceğim diye söz vermiş ama başaramamıştı işte. Ah o son sınavdaki iki soruyu keşke daha iyi okusaydım.. Keşke daha çok çalışsaydım.. keşke.. keşke.. Çıkmıyordu zihninden bu kelime… ____Rüyasında, yüzlerce kendi yaş grubu çocuğu karşıdaki evin çatısında birikmiş kendini izlerken görmüştü. Öylece bakıyorlardı kendisine.. İşte dedi Ayşe de orada. Eminim o çok mutludur. Annem hep Ayşe’den söz eder. Onun nasıl düzenli ve çok çalıştığını anlatırdı bana.. Yarın gene der mi acaba. Bak Ayşe’nin karnesinde notlarının hepsi beş….! ! ! ____Çalışmalarımın hepsi belgelenecek.. Söylemeseler de ben biliyorum nerede hata yaptığımı,Daha çok çalışacağım.Kendime söz veriyorum. AMA NE yaparsam yapayım şu sosyal dersini başarmıyorum ezberlediğim tarihler, isimler aklımdan uçuyor… Sevmiyorum o dersi….Birde müzik öğretmenim öyle sert bakıyor ki bana, telaştan hep yanlış basıyorum flüt denen o aletin notalarına. Sevmesem de başarı olmak zorundayım biliyorum. Sevdiğim dersleri kolayca başarıyorum…..! Her dersten her alandan başarılı olmam bekleniyorbunu da biliyorum… SÖZ VERİYORUM İKİNCİ DÖNEM DAHA ÇOK ÇALIŞACAĞIM….! _____Ve sıkıntıyla uyandı çocuk.. Bir yanda heyecan bir yanda endişe ile beklediği o belgeyi alacaktı bu gün.. Kalktı yatağından..Annesinin hazırladığı tostun kokusu burnuna ulaştı odasının kapısını açınca.. Mutfak kapısını açtı. İçeriye adımını atmadan.. /GÜNAYDIN ANNE, GÜNAYDIN BABA. KARNE BENİM.. SİZİN DEĞİL…! KARNEMDE NOTLARIM NE OLURSA OLSUN. GENEDE BENİ SEVİN OLURMU..? /… DİYE SESLENDİ….!
302
Sözlerim Ağlarsan ağlayanın yanında olursan cennette gülersin, güleni ağlatırsan yalnızlığa itersen cehennemde feryat ederken bağırarak kıçını yırtarak sessizce feryat edersin yalnız kalırsın, ama anlayamazsın seni duyan olmaz, ne verirsen elinle oda gelir seninle. Ağlayanı güldürmek bu dünyada gülmek için değil, ahirette gülmek içindir. Yani bir taşla dört kuş yakalamaktır. Kaybolma karanlıkların koynunda, gönlünde olan sevgiden merhametten bir parça dağıt, yık parçala karanlıkları, ışıklar içinde gönüllerde huzurla yaşa. Sen sustukça damarlarında yalnızlık haksızlık zulüm akar, sessizliğe ses olmak yalnızlığa düşene dost, zulüm yapanın suratına okkalı bir tokat sözle vurmak gerek. Acılarla yanmak önemli değil, acılarla yananın halinden anlamak, yarasına merhem olmak, tatlı bir sözle teselli etmek gerek. Yoksa Yüce Allah bu acıyı kuluna boşuna vermemiştir, anlaması koşması yaraları sarması için vermiştir. Bir mızrak gibi saplanmasın yalnızlık kalbine, yalnızlıkları insan seçer, ya çok bencildir ya da çok çıkarcıdır ya da hiçbir şeyi kabullenmez elleri ile iter yok eder, kendi eliyle yalnızlığın mızrağını kalbine kendi elleriyle saplar. Mehmet Aluç
156
Ay! Ay! Ay! Şu gökteki ay var ya Şu boktan şu yarım ay Bakarsan bakarsan bakarsan Bi tek sözüme bakıyor benim dolunay olmak için O bana bakıyor Ben ona. O bana bakıyor Ben ona, Hepimiz ama Hepimiz Hepimiz Bakıyoruz hep birbirimize bakıyoruz hep bakıyoruz ADAM olmak için hep Ay! Ay! Ay! O bana bakıyor Ben ona. O bana bakıyor Ben ona Canım yanarcasına Ne zaman Ama ne zaman olacak bu iş? Bakıyorum bakıyorum da aya Bakıyorum da ayın ayaklarına Yatırmışlar yine Ahmed’i falakaya
83
Akşam Yemeği Bir zaman vardı ya eski akşam yemeği Tilki sever tavşan yemeği Tavşan sevmez tilkinin akşam yemeğini Bir gün kavga ederler yemek yemeği
24