poes
stringlengths
103
153k
poe_length
int64
21
20.9k
Benim Korkum yok Kadın Aşkından Benim Korkum yok Kadın aşkındanEy kadın sevme diyen Benim korkum yok sevmekten Kadın gül aşkı gül olur bana Kadın ateş aşkı ateş olur bana Kadın yıldız aşkı yıldız bana Benim korkum yok kadın aşkındanKadın sevme diyen benim korkum yok aşktan Pervane gönlüm geçer ateş aşklardanKadın sevme diyen benim korkum yok gülden Benim bülbül gönlüm geçer gül aşklardan bile İbrahimdir gönlüm yıldızdan geçer güneşe... O aşkın baharındadır gönlüme neşe
73
Beyaz Gül Bürünür sevdânın beyaz tüllerine beyaz gül Gülümser seherin ayaz yellerine beyaz gülYeşil dağların karlı zirvelerinden estirir Serin rüzgârını hicâz çöllerine beyaz gülPamuk yüklü bulutları yollar vahalara Kar yağdırır çölün niyâz ellerine beyaz gülSelâm olsun aşk ufkundan doğar o müjdeci Âbıhayat sunar maraz illerine beyaz gülGöklere firûze saçılır, yerlere zeberced Zînet olur yeşilli yaz bellerine beyaz gülAk kelebekler, papatyalarla karışır gider İlkyazın kar-köpük beyaz sellerine beyaz gülDallar, yapraklar, dikenler terennümde kendince Sevdâ okutur yek-âvâz dillerine beyaz gülCâzibeler katar edâsıyla kuğular gibi Has bahçelerin turkuaz göllerine beyaz gülKimseler şaşmaz oldu, pervasızca pervâzına Alıştırdı herkesi naz hallerine beyaz gülİşvesiyle, cilvesiyle rakîb dense olmaz mı Zümrüd bağların dengi az güllerine beyaz gülAkkor sevdâsıyla hem zevk verir hem âh dedirir Sevdâlının toz değil haz küllerine beyaz gülSâde kendiyle mesteder sevdâkârı bâdesiz Ne defe dokunur ne saz tellerine beyaz gülGümüş çehresiyle dolunay gibi, güneş gibi İlham verir gönlümün gazellerine beyaz gül
147
Gönderilmeyen mektup Senin gözünden akacak bir damla yaş için ben her şeyi verirdim.Senin ağzından çıkacak bir çift söz için ben gençliğimi verirdim.Senin hayatın için azraille pazarlık yapsam hayatımı gözümü kırpmadan verirdim.Senin aşkın için ben hayatımı,kalbimi ve bütün bedenimi sana verirdim.Ama sen bana ne verdin? Aşk vermedin ayrılık verdin.Mutluluk vermedin hüzün verdin.Gülümseme vermedin gözyaşı verdin.Kalbimde açtığın yaralara merhem ol dedim sen tuz olup yaralarıma bastırdın.Kalpten bir aşk istedim kalp sızısı verdin.Ben ne istersen sana verdim fakat sen bana hiçbir şey vermedin.Ben sana bütün iyileri ve iyilikleri verirken sen bana kötüleri ve kötülükleri verdin.Ben sana ne vereyim ya da daha ne verebilirim ki? Bir can borcum kaldı o da Allah'a istersen o da senin olsun.Boşuna dememişler hayırsız sevgilim 'sevene can feda sevmeyene elveda' diye.Sana veda etmek zorundayım.Sen gideceksin ellere bende gideceğim başka diyarlara.Bizlerde gidince kazanan aşk değil hüzün olacaktır.Senden son bir isteğim olacak.Hadi git artık.Giderken arkana bakma.Bakarsan ne sen gidersin ne de ben gidebilirim.
152
İstanbul …otuzunda bir çocuğum bir daha ikiyle başlayamacak hiçbir yaşım. biraz göbeğim büyüdü sıkıldıkça yemek yedim son günlerde. biraz yoruldum, kapıları kilitleyip çıplak ayaklarımla dolaşıyorum odalarda. atölyemin orta camından uzatıyorum bacaklarımı. keyif benim: sol avucumda beyaz leblebi rakı içmeye bayılıyorum yedi’den sonra, yedi benim uğurlu sayım. Taksimin en yüksek binası burası, uğur şato diyor bense atölye, kapı numarası kırk yedi, içinde yedisi var, kedisi yok! her sabah birbirimizin gözlerine bakarız daha yeni tanışmış gibi. babamı buradan atmıştım o yüzden bu kadar kalabalık aşağısı. dev bir ekran pencerem, İstanbul büyük bir kumbara sürekli şişip duruyor içine almaktan. aramızda kalmalı; gece yarısı telaşla soyunuyor, gögsünde ince bir çizik memeleri eğri büğrü. bütün erkekler arkasına saklanmış. ahh İstanbul, hiç kimse kayan bir yıldıza aşık olmadı senin kadar, hiç bir yılan krallığını sürdüremedi içinde... hiçbir dağ yok sınırlarında yüreğini döven, söylesene yaşadığın çile hangi çağdan?
141
Yollar (1) Upuzun ve ipince sonsuzluklara doğru Kimi hayır, kimi şer, neşe ve yeis dolu Öyle çok yollar var ki, önümde breh breh.. Aklıselim olmayan bulamaz doğru yolu…10.07.1982 Necati ŞİMŞEK Sağmalcılar/İstanbul
31
Sarı şebboy.. Konu:Çiçek..Zarif narin boyun posun Mis kokarsın sarı şebboy Yaprakların inci küpe Nev baharsın sarı şebboy..Serpilirsin yaprak yaprak Sana sevdalıdır toprak Tomurcuğun var açacak Nev baharsın sarı şebboy..Bahçelerin sarı süsü Çiçeklerin büyülüsü Alımlıdır görünüşü Nev baharsın sarı şebboy..Zerafetin can yakıyor Mis kokun gönlü okşuyor Çiçeğin ışık saçıyor Nev baharsın sarı şebboy..Pırıl pırıl parlıyorsun İnci gerdan takıyorsun Sarı sarı açıyorsun Nev baharsın sarı şebboy..Tarih:17.06.2010
64
Bir Eylül Dünya Barış Günü Bir eylül barış günü, dünya mazlumlarının, Umurunda olur mu, kan emen zalimlerin.Mağdurlar ve mazlumlar, özlüyorlar felahı, Zulümde ısrarcının, biter mi hiç günahı.Yok etmekte kararlı, hükmetmekte tağutlar, Gökyüzüne ulaştı, dünyadaki ağıtlar.Aslanlık yarışında, ormanın çakalları, İnsanlıktan nasipsiz, dünyanın agaları.Hakim olmak isterler, dünyada her nesneye, Yakıp yıkarken asla, acımazlar kimseyeYeryüzü paylaşıldı, gökyüzündedir sıra, Atomu korkuturlar, basılınca nasıra.Dün Irak, bu gün belli, yarın İran da sıra, Damga vurmak isterler, yirmi birinci asra.Cemiyeti akvamda, aslan payı onlarda, Ne insaf ne merhamet, aramayın bunlarda.Onlar hep efendidir, diğerleriyse köle, Sustururlar herkesi, yasak koyarlar dile.Nasıl hangi barışa, kimler adım atacak, İhanete uğramış, kime el uzatacak.Aslında savaş yoktur, yalnızca saldıran var, İstiklal isteyene, dünyayı ettiler dar.Bu gün belki çıkmıyor, mazlumların nefesi, Yarın kırılacaktır, kilitlenen kafesi.Halklarıyla beraber, yönetimler oluşsun, Halkıyla bütünleşen, ülkeler birlik olsun.Mutlak sulh ve selamet, her insanın hakkıdır, Saldırganların adı,hiç şüphesiz şâkidir.Ne ezsin ne ezdirsin, hiçbir ülke insanı, Bunlar görmek istemez, yeraltında yatanı.Yarın demeyin bu gün, herkesin hakkı barış İnsanım diyen insan, insanlık için yarış.Sinan Karakaş
163
Mutlu ve yalnız Mutluluk dediğin nedirki; bulutların üstünde ha uçtu ha uçacak Yakala yakalayabilirsen,toz duman olup,yağmur olarak yağacak Yalnızlık yalnızların,mutluluktan kaçanların sığınağı Mutluluk,her mutluluk hazzının ardından yalnızlığın ilk durağı.Mutluluktan sarhoş olmak isterim,yalnız kalmak pahasına Yalnızlığın acısını tatmak isterim,bir öncesi mutluluk olsada! Yalnızların halinden mutluluktan deliye dönenler anlamaz, Mutluluğun kitabını kalabalıklar arasında yalnız yaşayanlar yazamaz
54
An Geliyor An geliyor, ‘’ya O’’ diyorlar, O’da seni sevdi mi? Senin kalbine düşen bu ateş, yandığına değdi mi? Susuyorum bir anda, sessizlik kaderim oluyor. Çöldeki vaham, gökyüzündeki bulutum ne varsa kayboluyor. Uzaklaşıyorum ufaktan, boynum bükük, yaralı… Benim bu halimi gören kim varsa, gidişimden gittiğini anlıyor.
46
Gece ve kasnak gece, kuralsız bir çocuk oyununa kahrolası mızıkçılığı düzen icabı sokmuş bahçesine kaçan topu patlatma sevdalısı yalnız ihtiyar bir kurdun bakışlarında kendini bulmuştu koyu gölgeli karanlık duruşuylagece, oyunculuğunu sahnenin dışında sürdüren eve iş götüren misafirlerini iyi ağırlamayan sorumsuz bir ev sahibiydi kirasını vaktinde ödemeyen bir kiracıydı üstelik gece dantelli sözler yazma meraklısı her kişinin sığınağı uçları birleştirilemeyen kasnak doğal olarak kasnakta gerilemeyen kumaş kendini geren, gerildikçe yazacağını düşünen bir şairin derdi ve dert ortağıydı gece, insan gözlerini kapattığında tüm anlamlarını yitiren sanal bir yalnızlık haliydi sadece en azından dün gece gözlerimi kapatmadan önce öyleydi gece
97
Bir başka bugün Neden ben neden sen diye düşündüm, İzmir sokakları bir başka bu gün! Sen geleceksin diye sanki sevinçli.. Gönlümdeki sevinç bir başka bu gün.. Geleceksin diye kollarımı açtım kocaman, Hani şu kocaman sevmek gibi.. Öyle biliyorum ki kendimden emin, Yaşamın sakladığı güzellikleri, Seninle yaşamak seninle gülmek, Gönlümdeki sevinç bir başka bu gün. Kader değil bu bir istek. Kararını kendine kendin vermek, Özgürce düşünüp özgürce sevmek.. Seninle birlikte mutluyum demek. Gönlümdeki sevgin bir başka bu gün..
77
Yalnızlık Yalnızlık.. En büyük mirastır bana senden kalan. Yalnızlık.. Bir ahtır bana senden kalan Çekerim derinden, derine. Yalnızlık.. Cıgaramdır; bana senden kalan. İçerim; son nefesine kadar. Yalnızlık derttir bana, Tasadır; Çekerim; çekerim kaderim deyip. Sensizliktir yalnızlık.. Sessiz gecelerde kimsesiz kutladığım. Yalnızlık ölümdür bana, Her düşündüğümde seni Ölüp ölüp Bir türlü can veremediğim Yalnızlık.. Tek dostumdur benim senden kalan; Emanettir hıyaneti olmayan. Ve ebedir yalnızlık Ezelini bilemediğim. Senin olmadığın yerde Sendir o.. Tutamadığım, Öpemediğim, Koklayamadığım Sana susamaktır o.. Yaşarım, yaşatırım korkmadan. Bir çığırtıdır yalnızlık. Haykırıp Tek sana duyuramadığım, Ve yalnızlık sevgilim Seni yaşamaktır Senden uzakta.. Korkmadan, Usanmadan Ölene dek.
98
Dag Yönünü Sevdım Bir yanin dag kokuyor, temiz sade ve gercek Bir yanin metropol, sahte, özden uzak ve gücsüz Senin dag yönünü sevdim gülüm Her türlü kirlilikten uzak, ferasin kadar yakin sevdim Bir yanin güzelliklerle sarmalanmis Bir yanin cirkinliklerle esir alinmis Güzelligini sevdim gülüm Direnisini, dag kadar engin durusunu sevdim
50
Gel Beri Kurşun Turhan tur sanı Kalay ulu ev hanı Demir asker savaşta Bakır onun sahanıCıva o tanrı eri Muştu kutlu haberi Gümüş adem sineye Tak altını gel beri
29
Niye Varken bu güzellik kendini çirkin yapmak niye Aydınlık varken, karanlığı seçmek niye Gülmek, neşeli olmak varken, ağlamak niye Mutluluk, sevgi varken, bu mutsuzluk niyeDüz yollar varken, yokuşu tırmanmak niye Akıllı olmak varken, karmaşık düşler niye Meleklerle dans etmek varken, şeytana dua etmek niye Mutluluk, sevgi varken, bu mutsuzluk niyeKendine bakmak varken, başkaları ile uğraşmak niye Sağlıklı olmak varken, hastalıkla boğuşmak niye Tatlının tadı varken, acıyla yanmak niye Mutluluk, sevgi varken, bu mutsuzluk niye
74
Kırılı Mecraların Mecnun’uyum Kırılı kentlerinde uçurtmalarını içinde unutan iç çocuğun gölgesiyim korkma bende. -Kanadını aşkın gül ağacında kıran bülbülün sesiyim. Duyma beni. -Adı gömülmüş umutların şehriyim. Üstüme başkent kurulmaz sen perilikten çıkarsan. Bırak köyümde kalsın aslımın azizliği.Bırak içimde kalsın, içyüzümde gerilmiş y’okluğun. -Bırak seni vursun son bakışın.Kendine ölürmüş kader, sonra kedere kafiyelenirmiş. Sonrasızlığı ütülermiş düşürlmüşlük. -İşitsel bir bağa akıyorum.Görsel bir selin solunda kaya olup uğruna vurula vurula geldim.Gün bir başka güne hamile.Güneşi dudağından öpmüş gece. Heceler yıldızların yanaklarında.Rujundan bir iz kalmış dünya ahret sensizliğime. -Karışık mintanlara ulanmışım. Bilinmezliğin bakışında kalır vebalim, cemalini ütüler ufkum.Şavka tüner gidişim. Yüzüne yansır aşk. -Sakar özlemlerim yokuşunda düşer.Düşlerimin uçurumlarında tutarsın en ufak bir umut için.Aşk b’aşkadır. *Künhüme ilaç almış kayıpsızlık.Kavramların su yatağındayım. Islanmış geleceklerim var. -Gel desem hayrına, babanın hayrına. İçinde damlayan aşk kitabının mürekkebinde anlasan.Okusan gün yüzü görmemiş acılarımı. -Bir erkek uğruna damlalarını yakut eylemiş. Ya sabır.S’onsuz söz gibi yakınklaş bahtıma. Arayış kendine kümelesin.Bulutlar ısmarlasın nemleri. Yarın ağlamak yok, yarin sana ütülenirken.Dilleri b’aşkadır yaşanmışlığın. Gülleri b’aşkadır güncelerin.Şehirlerinin atlasında rengini belirle.Hangi renge meftun özlemler yüklersin.-Hangi rengin hüzne gebe.Yarın hangi iç çocuğun kederi büyütmeden ağlatır içimde. -Söyle sevgili, sen hangi paftanda beni hüzünlere coğrafya ettin. Tün güzellikler şehir mi ki sende? Henüz keşfedilmişlerin vardı,hani keşfedilen bir kıta gibi.*İçtenlikler susar mı sustuğun maveralarda. Dirilişim sana söylevlerini sunarsa sen de direnişin gülünde kırmızılığın artırır mısın? -Turuncu sana çok yakışıyor gerçek.Turuncu devrimi yaptın içimde. Biliyor musun ruhun rengi, isteğin rengiyle aynıymış. -Yıldızı düşmüş düşlerin Ortadoğusu gibi sapanla vurma hasretimi. -Sol yanım Kudüs gibiyse Yehova gibi ezme bağrımı. Lanetlenmiş güncüllerin izleğinde dizelerimde susma.-Madem ki aşka çağ oldun. Bu aşk çağasını yüreğinde çağdaş medeniyet olarak büyüt. -Kültürel renk yap sevgi vatanına.Gözlerinin rengine boyayım al bayrağımı. -Sen salına salına yanımda yürürken, sallansın sevgi bayrağım.Bir yalnızın bağrında ağrın olsun.Bir yalnızın çağrısında görülsün adın. -Bir yalnızın sevda küresinde yaşasın aşk penguenleri. Bir yalnızdan yalnızlığına ileti var gül denizlim.
304
Arkadaş Çoktan beri mektup gelmez tel gelmez; Sevenlerim gelmezse el hiç gelmez; Çiçek gelmez,lale gelmez, gül gelmez; Sevenlerim birer birer sır arkadaş. Bu bahar cemre yüreğime düştü, Cemre değil sanki bu bir ateşti, Durduk yere felek bağrımı deşti, Göz yaşı dökmek bana ar arkadaş. Senin bekleyenin yok mu arkadaş? Gurbetlik bağrında ok mu arkadaş? Hiç senin sevdiğin yok mu arkadaş? Mesela ana baba yar arkadaş. Geçti gitti bize gelmeyen kervan, Bilirsin dinlemez gönül ferman, Duymasınlar ama halim pek yaman, Sevdanın aşkın gözü kör arkadaş
84
Tahama Mektup 1 12 - 10 - 2017 ,Telofonun geldi çok mutlu oldum.Ne güzel hayalerin vardı kurban olduğum.Dede sana bir şey göstereceğim dedin bak kocaman uçak görüyormusun,o kadar gerçekçi kouşuyordunki o kadar heycanlı nenele senin İstanbula Havalanına geldiğini düşündük.Dede diyordun bulutların üstündeyiz.Bulutlara uçakçarpmazmı ded diyordun.Bulutlar çarpışırsala savaşırlarmı dede diordun.Birde ya uçak düşerse diiye sordun .Düşmez korkma oğlu dedim.Bulutlarda döüşmez Bulutlar çarpışınca Şimçek çakar yağmur yağar dedim.Dede hadi gel hemen uçag bin diyordun.Dünyaişi insan hali bağzı işleri yapmazsan olmuyordu.Tamam oğlum en kısa zamanda gelecem dedim.Ah Taha canım oğlum Bizim bedenlerimiz ayrılıyor,ama yüreğimiz ayrılmıyor.Senin şu hayalerin varya büyüklerin bile kuramıyacağı hayelerin ve sendeki samimyet Çok insana örnek olacak samimiyet.Sevgi İşte bu Sevgi dağları deliyor,sevgi Bulutları parçalıyor Sevgi uzağı yakın ediyor.Ölmesem bu ayrılığa bir çare bulamalıyım oğlum.Seni çok seviyorum can TAHAM.
128
****Türkiye Nerede Gökleri inleten Adımlar nerede Dereler akmıyor Güneşi nerede Bırakın kavgayı Dostluklar nerede Bırakın savaşı İnsanlık nerede Hüzünler çağrıyor Mutluluk nerede Gülmeyi unutmuş Çocuklar nerede Tabiat kurumuş Ormanlar nerede Ekinler kurumuş Efendi nerede Çiçekler soluyor Bahçeler nerede Ağaçlar yanıyor Bekçisi nerede Balıklar bitiyor Denizler nerede Ceylanlar ölüyor Pınarı nerede Gölleri kuruyor Kuşları nerede Gelenler gidiyor Kalanlar nerede Doğrular kovulmuş Köyleri nerede Sevmeyi unutmuş Gönüller nerede Çirkinlik savunmuş Güzellik nerede Namusu koruyan Yakışan nerede Dağlarda, göklerde Atatürk yaşıyor Dostları unutmuş Soranlar nerede Geçmişi unutmuş Tarihi nerede Uzaklar anıyor Komşular nerede Gaziler uyuyor Bayramlar nerede Şehitler küsüyor Gençleri nerede Kuyusu kazınmış Seveni nerede Atayı savunan Aydınlar nerede Karalar,çarşaflar, Yabanlar birlikte Düşmanlar gülüyor Dostları nerede Atanın figanı Yüreği dağlıyor Patırtı, gürültü Koparan nerede Viranız yalnızız Kasımlar ağlıyor Atatürk soruyor Nisanlar nerede Atatürk veriyor Alanlar burada Sadakat, sevgiyi Verenler nerede Ataya yazılan Destanlar, ağıtlar, Şiirler, şarkılar Türküler nerede Atanın sevdiği Soluna koyduğu Kırılmış gücenmiş. Şairler nerede Vatanı virane Askerler nerede Atatürk ölüyor Türkiye nerede? 05.11.2006 11:24:26
163
SIRTINI YIKAYAMAYANLAR İÇİN BANYO MÜZİĞİ Nasıl yoksuldun, nasıl annesiz yanağına baksın diye ayna tuttuk sana biz nasıl sessizdin, nasıl nefessiz ruhun acıkır diye şarkı çaldık sana biz öyle susuzdun, öyle yeşilsiz ayağını öpsün diye ırmak olduk sana biz öyle yersizdin, öyle ötesiz kalbin soğumuş diye ağıt yaktık sana biz (Budala, Eylül-Ekim 2002)
52
Fânifesto tunca hamdolsun! şehirlerin kara böğürlerinde soluyan aydınlık adamlar için söylenen kızıl şarkılara da... gözyaşıyla restleşen rimel ve öpücükle restleşen ruj ve namluyla dertleşen kurşun sürülsün geceye. ölüm ne kadar da hazır duruyor yaşadığımız her şeye! bıraksam, tutuşmuş sayılır mı ateş? kavuşsam, ayrılık sayar mısın öncesini? hepimiz sanki sonbaharda çocukluğunu yitirmiş ergen hayaletleri gibiyiz. üzerine beton dökülen cesetlerin cinneti bu soğuyan çimento, bu kimsesiz bırakılan çocuklarlı sokaklar, bu her gün tazelenen ihanet... ihanet bu alemin harcı! zaten bakırıp duruyorum hayatın kalayına. bir tunç kızılına çalsın cevrim ki gökten çinkolar yağsın. seni bekliyorum ama seni değil beklemeyi seviyorum ben. hatta sen o beni boş ver sana. sen, ben beklemesem, ol’mazsın ki bana! kimiz bilmiyorum. sofralarda rastlaşan, yürürken yalnız... ellerim ellerinden ne istiyor, ne isteyebilir ki! elini tutsam mazlumlar kurtulacaklar mı zulümden? zalimler kahrolacaklar mı uzanıp seni öpsem? utandır tesellini, unutarak avunanlar katında değiliz. hiç iki kişilik biz olur mu, ya haricindeyiz o şerefin, ya da tam merkezindeyiz! düş işte, düş bile düş. düş işte, düşün içindeki düş de, düşün dışındaki düş de, düş! kim uyumuş? kim kalmış uyanık? kimiz bilmiyorum bu kadar... güneşliyken berrak, yağmurluyken bulanık...bana yağ hiç bilmediğim bir gökten. ötelerime uzan, beni de yağdır sokularak göklerime. dokun bak orada yokum. körlüğünü gör, sağırlığını duy ve konuş dilsizliğini. büyük trenlerin son sürat durduğunu sür. büyük uçakların apansız konduğunu uç. var olan, var olmuş bir kere. devrilmiş boşluğa bolluk. payımıza düşmüş kımıltısız bir yokluk! yansı kavuşmayı, ümit duvardan ayrı bir çivi değil ki çakasın. yansı gözlerin bu dünyayı şöyle kaldırıp başka yana fırlatsın. yansı sözleri, sükutun kelimelerini gürültüye bıraksın. yansı kalbin duyularını hep asılsız, hep asılsız çıkarsın. yansı kendini kendine göstermeyene dek, yansı! ne sen buraya geldin, ne ben kalacağım burada! seni bekledim ve sevdim seni beklemeyi. hatta sen o seni boş ver bana. sen, ben beklesem de ol’mazsın bana! tunca hamdolsun! ve tuncun eriyişine... ve tuncun tekrar dirilişine... ve tuncun tunç olarak tunç kalışına... tunç ölüşüne... tunca... tunç!
318
Bu Vatan Bizimdir Bizim... Ege'sinde üzüm incir Gürül gürül akar nehir Anadolu'm şehi şehir Bu vatan bizimdir bizim...İzmir'imde zeytin üzüm Erciyes'im iki gözüm Dört yana ulaşır sözüm Bu vatan bizimdir bizim,..Giresun'un fındığıyla Antep'inde fıstığıyla Gürül gürül sularıyla Bu vatan bizimdir bizim...Amasya'nın elmasıyla Türküsünde Turnasıyla Erzurum'un zurnasıyla Bu vatan bizimdir bizim...Ayçiçeği,üzüm,narı Artvin'imde ATABARI Kaçkar'ında boran karı Bu vatan bizimdir bizim...Kayseri'de halı kilim Karaman'da söyler dilim Isparta'da allı gülüm Bu vatan bizimdir bizim...İstanbul'un köprüsüyle Aşıkların türküsüyle Aydın'ımın Efesiyle Bu vatan bizimdir bizim...Dağlarında dumanıyla Ovasında çobanıyla Tarlasında sabanıyla Bu vatan bizimdir bizim...Portakalı limonuyla Trabzon'un somunuyla Dedesiyle torunuyla Bu vatan bizimdir bizim...Atatürk'üm Kemal'iyle Güvendiği gençleriyle Ordumuzun güçleriyşle Bu vatan bizimdir bizim...Denizleri ovasıyla O mis kokan havasıyla Erzincen'ı Sıvas'ıyla Bu vatan bizimdir bizim...Öğretmeni ordusuyla Denizinde martısıyla Pazarıyla-çarşısıyla Bu vatan bizimdir bizim...Zonguldak'ta kömürüyle Karabük'te demiriyle Al yazmalı çemberiyle Bu vatan bizimdir bizim...Ay-yıldızlı bayrağıyla Kan dökülmüş toprağıyla Giresun'un Osman'ıyla Bu vatan bizimdir bizim...Şairleri yazarıyla Gelmiş geçmiş mezarıyla Folklöründe kızlarıyla Bu vatan bizimdir bizim...Saymakla bitmez bu yurdum Yaşasın hep şanlı ordum Uğrunda şehit olurum Bu vatan bizimdir bizim...Hem dağında,hem düzünde Hem kışında,hem yazında Büyük ATA'nın izinde Bu Vatan Bizimdir Bizim.... A.Bahri KÖKSAL Tirebolu - 11 Şubat 2006
189
Yakmaz Ateşim İçime saplanan hüzünden yayılan feryat Acısı dinmeyen gamlı sinemde cellat Hüzünler limanda dinmez fırtına, ceket Yeter artık yarınlar yeter! olmasın heyhat! Yaradan kan gitse de söküp atsam Bin kılıç bin atlıyla sinemi yarsam Çıkan yangın ateşi yakmaz ki bilsen Yakmaz yandığım kadar, yakmaz ateşim!
46
Sevgideki Aymaz Kar beyaz gecelerde sıkışır canım Üşür bizsiz sevdam, titrer o ölüm.Haldeki an, yaradandan şekil bir bölüm Aslına yüz tutmuştur sevdam, içteki bu ölüm.Halime koyman beni, ah vade zarda ahım. Zorda; tamah haz, dirim durur ölüm kahım.*Gel ey Nazende gel ne ise verek! Ölüme hayal; hayale ölüm gerek.***Kahım: Bazen, kimi vakit, bazı bazı**Ölüm, yeni yaşama, dirime ön ve hazır ediş dururken (dirim durur ölüm) zorda; neden? Tamah haz yüzünden. Tamah haz yani yaşama meyil etme, bilmezliğin tamahsınılan hazzı; bazı bazı yaşamdaki bu kopuşluğu istemeyip ölümü, zora sokuyor, ölümün akışına karşı çıkıyor (Ölümün gerçekteki yerini bilirim, bu beni üzmez, deniyor. Tutku ile yaşama sarıldığım bazı zamanlar bana, ölüm gerçeği bilgisini unutturur, yerini kaygı ve korku alır denmede. Ölüme o bilinçli teslim oluş, şimdi korkunun direnişi ile ölümün akışını zora sokuyor.) “”Zorda(...) ölüm, tamah haz, dirim durur kahım.”” Böyle bir yazım anlaşılır kılmaz mıydı? Kılardı fakat “”Ölüm yeni yaşama, dirime; ön ve hazır ediş dururken”” anlamı verilemezdi. Ve de “”hazın yaşama isteğine “” kahım sözü aykırı olurdu (Tamah sabite bir anlayıştır. Burada sadece yaşamak isteyiştir) soru işareti kuşkulardı. “”Ölüm yeni yaşama, dirime ön ve hazır ediş dururken”” böyle bir yazım ancak; “” yaşmak isteme tutkusu, ölüme direnir “” olarak açınımlanırdı. Kah da, bazen tutkuya düşerse, bu isteği duyardı, olur ki; “” Bazen yaşmak isteme tutkusu, ölüme direnir, bunu tamahlı düştüğünde isterdi olur.”” Bu da; aslında ölüm isterdi, diye, tamaha zıtlanırdı (tamah ölmeyi istemez) . Ölüm güzellikle gelen bir kabul ediş alğılandığına ğöre, burada “”tamah hazzın”” isteğini, geri çeviriş olmalı. Noktalı virgül zorda söcüğünü ölümle bitişken yaptırıyor. Öyle ise ölüm, kabul ediş, uygun akışlı olgunca kabul ediştir. Bazen tamahın yaşama bağlılığı ile bildiğini unutturup kaygı veriyor, can adeta yolunarak gasp ediliyor. Buna mecazen ölüm zorda yüklemi veriliyor. Aslında kaygı oluşunca can teslimi zora giriyor.28.06.2007
292
--Baba Şeytana uyup da, bırakıp bizi Dönülmez yerlere gittin mi baba Yanına alıp da bir şerefsizi Dönülmez yerlere gittin mi baba Ölmeden mezara girdin mi babaYakıştımı sana, söyle yaptığın Yetmezmiydi onca ay ağlattığın İbretttir herkeze bu bıraktığın Dönülmez yerlere gittin mi baba Ölmeden mezara girdin mi babaNasihat ederdin söz dinletirdin Nefsine yenilip sapıtıverdin Bizleri ağlatıp murada erdin Dönülmez yerlere gittin mi baba Ölmeden mezara girdin mi babaDört tane evladın döktü gözyaşı Zehir ettin bize ekmeği aşı Dertlerle bırakıp bi çare başı Dönülmez yerlere gittin mi baba Ölmeden mezara girdin mi baba... 29,04,2009 02:00
93
Gitmek Gibi Bir Şeydir Hayat kırmızı bir hikâyede nar tanelerinin işi vardır mutlaka kaçgöç zamanlarında ay ışığı da lazım gözlerine düşmüş mağrur yakamozlar da ancak filozof bir yağmur ıslatabilir düşleri bilirsin, hiçbir sevda masalı bitmez mutlu sonlaarnavut kaldırımlı sokaklarda martılar üşür çocuğum bir bilinçlenme çağıdır koltuk altlarındaki kıllar böğürtlen dikenlerinin tanıklığına saklama kırmızıları “felsefenin başlangıç ilkeleri’ne daha çok varemperyal bir aşka ipek kokular sürsen ne yazar yoksulluk dışında her şey eksilir, duaların dili ketum yalnızlık, bütün aşklarda kendinden menkul bir hüzünle kanar gitmek gibi bir şeydir hayat, nereye olduğunun ne önemi var çıkarsın aşka giden uzun yola, gidersin gidebildiğin kadarçocukluğunun bayramlarına birkaç ekşi nar tanesi düşer belki, işte o kadar
110
Baba...2... Rabimizin rızâsı senden geçer, İtaatsizsem eğer,burnumu sürter, Atar cehennemine,cennetini haram kılar, Yerim yurdum olmaz be baba.....Hayata beni hazırlayan, Herşeyiyle arkamda hazır olan, Sinesine basan,sevgiyle kucaklayan, Her zaman sensin be baba.....Soyun,nesebin bana emanet, Bir ömür etmem billah ihânet, Olurda edersem ki şâyet, Affımı isteyemem be baba.....Kabrin geniş ve aydınlık olsun, Rabbim senden ebedîyyen râzı olsun, Kapanmasın amel defterin sevaplarla dolsun, Bir ömür hep duacıyım sana be baba.....
67
Futbol Topu (Öykü) Okuldan çıkalı epey olmuştu. Ödevlerini akşam yapmaya karar vermişken, evde durmak canını sıktı. Sünnet olduğu zaman, babasının aldığı kırmızı beyaz formayı giyip dışarı çıkmak istedi. Hayatında sahip olduğu en güzel şeydi o forma. Ne zaman üstüne giyse, bir başka dünyanın hiç görülmemiş oyun parklarına gidip gelirdi sanki. Birkaç beden büyük mavi kazağını çıkarıp giydi formasını. Bir futbol topu yoktu, fakat oynayan birilerini bulurum umudu vardı içinde. Sadece umut mu, tek göz oda evlerinin içine milyonlar dolusu hayal sığdırmıştı. Babasının işsiz olması onun hayallerinin sınırlarına engel olmadı hiç. Ama bazen hayatı irdelemeye çalıştığında, aklına takılan soru işaretleri sayılmaz oluyordu. Çünkü çevresinde temiz elbiseli, futbol topu olan bir sürü çocuk vardı. Neden kendisinin de bir futbol topunun olmadığına anlam veremiyordu. Hiçbir düşüncesine bir cevap veremiyordu. Ama her şey öylesine zor ve acımasızdı ki. Bir şeyler haykırmak istiyordu hep. Babasının iş bulmak için kendisini heder ettiğine, üç kuruş için çektiklerine, ezilmişliklerine ve daha nicelerine… Oysa farksızdı diğer çocuklardan… Fakat karmaşalar çözümsüzdü. Ve günleri hayatın ayrıntılarını kamçılamakla geçiyordu…Formasının neşesiyle hızla dışarı çıktı. Birkaç saat oyalandı öylece, çünkü dışarıda top oynayan kimse yoktu. “Ah” dedi kendi kendine, “ bir topum olsaydı hiçte umrumda olmazdı, dışarıda top oynayan kimse varmı diye, alırdım topumu oynardım kendi başıma”. Hep uğraştığı kurmacalarla yine karşılaşma korkusuyla içinden geçenleri bir kenara koydu düşüncesinden. Dışarısı daha da sıkınç olmuştu. Eve dönmeye karar verdi. Bulunduğu sokaktan eve giden yola doğru köşeyi dönmüşken birkaç genç kız ve erkeğin futbol oynadığını gördü. Önce sevindi, sonra şaşırdı ansızın. Kızlar bile futbol oynuyordu. Bir ışık yandı birden bilincinin zirvesinden, sevindi belli belirsiz. Onlara bende oynayabilir miyim diyecekti. Koşarak top oynayanların yanına gitti. Oysa daha bende oynayabilir miyim demeden; “-hey küçük çekil ordan, görüyorsun ki maç yapıyoruz, şimdi top değecek bir şey olucak.” dedi top oynayanlardan genç bir kız… “-bende oynayabilir miyim abla? ” “-hayır, oynayamazsın maalesef, çünkü her iki takımda da yeterli oynayan var” Sustu birden. Küçük ve sessiz geri adımlar attı. Büyük bir taş vardı, elini dizine koyarak oturdu o taşın üzerine, boynunu bükerek…İçinde biriktirdiği kurmacalarla yeniden hesaplaşmaya karar verdi. Niye onun da bir futbol topu yoktu. Oysa yaşıtlarının hepsinde vardı. Hatta kendisinden yaşça küçük çocukların ve top oynamasını bilmeyen kızların bile bir futbol topu vardı. Arkadaşlarının babaları hep çalışıyordu. Ama onun babası günlerce iş bulamıyordu. Günü birlik işler bile ayda iki ya da üç kez oluyordu. Acaba kime ne yaptık diye öfkelendi birden. İçinden binlerce küfür yağdırdı yokluklarına. O içinde ki senaryo ile boğuşurken patlak bir futbol topu gördü. Ne top oynayan gençler kalmıştı etrafta, ne de başka kimseler. Bulduğu patlak top biraz önce iç geçirdiği toptan başkası değildi. Belliki patlamıştı. Çocuk hüznüyle karışık, tebessüm etti önce. Sonra o patlak topu ikiye ayırıp bir parçasını kafasına külah yaptı. Günlerce o külahı çıkarmadı hiç. Herkes onunla alay ediyordu ama hiç aldırış bile etmedi. Sadece kafasında ki o top parçasının bir sihirle eski haline dönmesi için dua etti...
474
Mesken MESKEN Meskenim dertler olmuş Gözyaşım sitem, Kıblemiz çile olmuş İbadet matem, Aşkımız cefa olmuş, İmanım nefret, Sevdiğim aşikar olmuş İSTERSEN KÜFRET 1998 M.S.
24
Hayat Kısa Olmuş Sevgi ulaşılmaz, pırlanta demek Sevmek için gerek, insanda yürek Yaşatmak içinde, gönülde emek Hayat kısa olmuş, ona ne gerekAşk sevgi boğazda, lokmada yemek Karanlıkta görmez, kaybolur emek İki mutlu insan, aç yemek demek Hayat kısa olmuş, ona ne gerekZaman su misali, akıp giderken Bize kalmaz toprak, belki çok erken Güzel sevdalarla, dua ederken Hayat kısa olmuş, ona ne gerekBir selam verilen, bize kalanı Bir vefa gönülde, yari bulanı Unutmaz güzeller, olmaz yalanı Hayat kısa olmuş, ona ne gerekHer insan ruhunda, cenneti saklı Tohumlar ekili, yüreği paklı Sularsan büyüyor, duysan meraklı Hayat kısa olmuş, ona ne gerekBahattin gökyüzü, umut gezinti Rüzgarı olmazsa, ılık esinti Cüzdana sığmıyor, ykki kesinti Hayat kısa olmuş, ona ne gerek Bahattin Tonbul 9.11.2014
119
Allah Diyeceğim Yaşadığım sevinçlerde Uğradığım tüm dertlerde Her zaman her yerde Allah Allah diyeceğimÖlüp kabre girince Sual meleği gelince Rabbin kim deyince Allah Allah diyeceğimBen selim bitirdim sözümü Söyledim işin özünü Tatsam bile ölümü Allah Allah diyeceğim
37
Heyhat Geç gelen bir veda havası bizimkisi Kenetlenmişliğin gevşekliğini yaşıyor ellerimiz Dudak payı bırakma acizliğinin hesabını soruyor hayat. Soluyacaklarına geç gelen veda havasını da kat Bir veda arası vermek durumundayız Heyhat... Şimdilik elveda...Tükürebilseydik hayasızlığın yüzüne Başı dik uğurlardık gidenleri Ki başı dik uğurlayabilseydik gidenleri En çok bize yakışırdı elveda kelimesi. Heybene bir kum saati daha at Bir veda arası vermek durumundayız Heyhat... Şimdilik elveda...
64
Mavi ve Yeşil Ben yemyeşil bir yerde Denizin mavisinde Arkadaşlarımla birlikte Tatil yapmak isterim.. Begüm UYGUNKenarları çim yeşili Ortada deniz mavisi Bütün arkadaşlar tatilde Haydi herkes tatile... Kerem TOY Güzel bir yeşil çevre Mavi denizin içinde Hiç ayrılmak istemem Arkadaşlarımla elele.. Senem GÜRAhh ne güzeldir! ! Yeşil ile mavi Heyecanlanırım,bir arada görünce Çağırırım arkadaşları Koşar oynarım.. Enes AYAZMasmavi deniz,yemyeşil ovalar Ne güzel değil mi bunların hayali Hayal olmasın artık bunlar Arkadaşlar korumalıyız çevreyi.. Nihan İKBALMavi ve yeşil hayal gibidir Tatilde ayrı keyif verir Arkadaştır bizlere Sevmeliyiz mavi ve yeşili.. Mustafa AKCANMavi ve yeşille Olmalıyız arkadaş Doğanın rengi bunlar Korumalıyız arkadaşlar.. Beyza YILMAZTatil yeri çok güzel Arkadaşlar saygılı Mavi deniz içinde Yaşıyor bir çok balık.. Hakan ÇENGELTatile gidelim arkadaşlar Mavi mavi denizler Yeşil yeşil bir doğa Haydi gidelim oralara.. Hacer YAKARNe güzel denizin maviliği Ağaçlar sarmış kıyısını Arkadaşlarımı alayım yanıma Gidelim oralara.. Ferhat GÜLYeşil ve maviyi koruyalım. Çöp atarak kirletmeyelim Temiz bir dünya için Sevelim doğayı arkadaşlar.. Mert YILMAZTatile gitmek isterim Maviyi görmek isterim Yeşili koklamak ne güzel Arkadaşlarla olmak isterim.. Melike ARDAHaydi arkadaşlar Tatil geldi Mavi ve yeşilin olduğu yerlere gidelim Hem eğlenelim hemde öğrenelim. Damla MELEKTatilde arkadaş edinelim Yeşili ekelim Maviyi biçelim Minicik yüreklerde.. Samet ÖZBAYMavi ve yeşil rüya gibidir Sevince anlar insan Masmavi bir bulut bile Mutluluk verir insana.. Nur TEMEL Merhaba şiir dostları,11 yaşındaki bu minicik yüreklerin MAVİ YEŞİL ARKADAŞ ve TATİL sözcükleriyle sınırlanmış olan şiirlerini paylaşmak istedim. Sevgi ve saygımla..
234
Hasret Şu deli aşık duymaya görsün sana hasret; Mahpusa girmeden anlar neymiş esaret Güzel uykundan alıkoymaya olsa cesaret Öpücüğüm boynunda; uyan o hazzı hisset ! …Magün
26
Yıldız Olmanın Bedeli! ? . K a r a n l ı ğ a ; Hem de zifiri karanlığa hazırım Senin YÜZÜNDE GÜNEŞİ GÖRMEK İÇİN! Niçin YILDIZ olmaz insanlar? ... AŞKTA YANMAZLAR, NİÇİN? YILDIZ OLMANIN BEDELİ; SEVGİNLE YAŞIYORUM, SANA ÖMRÜ KURBAN EDELİ! ...
43
Nerede Atatürk'ün Askeri...? Teslim olmaz Atatürk'ün askeri, Ya asker benim askerim değil, Ya da devlet benim devletim değil, Bu vatan bizim, bunların değil.
23
Çise Dolu Besteler Her güne uyanır, içimde taze umutlar devşirilmiş geceden, Bazen bir dost, bazen sevgili,bazen yürek yangını tütmüş zifirde. Saklı büyülerde, tütsü kokan düşlerde zaman, örselenmiş. Buğu kokan sokaklarında, soğuk kesen dizlerim yürür, adımsız. Saklı cennetlerimde, ayrılmış sayfasındayım silinmez kaderim. Bir yürek sonrasındayım aşkın, kimseyle ölçülmez bilirim. Sağnak yağmurlarda, sevda damlacıkları yıkar gönül kederlerimi. Kirlenirim, arınırım, sığ birikintilerde, silüet olmuş resimlerde leke. Mutluluk oyunu oynamalı,gömmeli düşleri,kara taşlar altına. Habersiz gitmelerin, haberli gelmelerin olmasın artık,küsmesin hüzün. Yağmurların ıslatmasın çöller doymaz nasılsa kurudur çatlamıştır. Bırak kalsın sevda,yanmasın yürek, kokmasın keder, cümbüşte fasıl. Bağlama telinde inler, ud telinde boğulur, sevda notasındayken keder. Bir tren düdüğü yakınlaştırır hasreti nasılsa,bulunur bir gar karşılayanı. Sen heyheylerini büyütme usum,öyle yağma artık her hüzne, kedere. Şimdi yürüme vakti,sendelemek varacağın ufka ihanet,köreltme ışığı. Sonsuz mesafeler olmasın, yitik düşler kaybolmasın, ırakta izler, Ağlamasın istersin bilirim,büyüsün büyüsün sevda filizi düşler. Peri kanadındasın, ışıldamaktasın, geceden sabaha, sehere düşer gölgen. Senden gelir esinti,giderken keder, gün yüzlü mısralarda çise dolu besteler...
158
Dörtlük 175 Bir bahar sabahının mutluluğu sizlere Sevgi ile barışlar sığmıyor denizlere Mutluluklar sizindir dost ve arkadaşlarım Sevgi barış mutluluk size ve gönüllere 06.03.2009/OLTU
24
30 Agustos 30 ağustos 2013 hava sıcak mı sıcak nemli, bulutlu, boğucu kahvaltıdan sonra hemen denizekapıya mahallenin kedileri için koyduğum su kabı boşalmış hemen dönüp doldurdum park etmiş bir arabanın altından başını uzattı tek gözlü kedi bakıştık tedirgin gözlerinde çok açık bir teşekkür “sağol ahbap” der gibi gülümsedim “sen de sağol” dercesinekalenin önlerinde kulaçlarken boğazın iyileştirici suyunu bir grup turist genç el salladılar neşeyle “hello” dediler “hello” dedim ben de.. su yuttum bu arada..“nerelisiniz” dedim ingilizce “seul” “ı love korean” yine alkışladılar, sevimli insanlarçay bahçesinin garsonu “nasılsın abi” diye sordu.. “iyiyim metin” dedim.. sahibi aysel de eşi ile oturuyordu, onlar da “nasılsın” dediler “iyiyim iyiyim, teşekkürler”dün gece kucağımda yalanan arap kedi, hiç yüz vermedi beslenme telaşındaydı masalar arasında kedi bu günü gününe uymazgazetelere göz attım bir gün.. gözcü.. cumhuriyet.. diğerlerini boş ver.. onların gazete olduğundan emin değiliminternete girdim fatma, newyork’tan “nasılsın nadinciğim” diye mesaj atmış nadin de kanada’dan cevap vermiş “iyiyim canım”arkadaşım aradı cepten “nasılsın” “iyiyim” dedimlimonlu çayımı getirdi yılların garsonu rıza “nasılsın abi” “sağol rıza.. iyiyim”monitördeki yansımama takıldı gözüm “nasılım” dedim kendime bugün 30 ağustos olduğunu anımsadım.. ülkemde bu günlerde nedense “hastalanan” insanlar geldi aklıma “iyi miyim acaba”evet evet evet inadına iyiyim inadınaacı acı gülümsedi monitördeki yansımam.. “yine de kutlu olsun bu büyük bayramın” der gibiydi her şeye rağmen ama kafamı kurcalıyor yine de bir soru iyi miyim? 30 ağustos 2013
222
A A Anıları 21 Eylül 22*09*15Bu kez İstanbul’a gideceğiz. Terörü lanetleyeceğiz. Mesaj geç geldi. Bu yüzden biraz tereddüt ettim. Eşim gidelim değişiklik olur dediği için bana da uygun geldi. Hazırlandık. Böyle bir eyleme can u gönülden katılmalıydık. Milli bir vazifeydi. Terörün bitmesi için bu eylemlerin yapılması gerektir. Arabamızla limana kadar gideceğiz. İçimde garip bir hoşluk vardı. Bir tatsız olay moralimi bozdu. Zamanında vardığımız halde bir saat gecikmeli kalktık. Vapur aheste aheste ilerliyordu. Manzara müthişti. Anlaşılan zevkli bir yolculuk olacaktı. Çay içiyorduk art arda. Yer beğeniyoruz. Oldukça boş vapur. Daha bunun birkaç misli yolcu olabilirdi. Şapkalar, bayraklar dağıtıldı. Simit, kaşar, meyve suyu ve sudan ibaret nevalelerimizi aldık. Gölcük iskelesine yanaştık. Oradan binecek olanlar gelmedi. Tanışayım birkaç kişiyle dedim bu fırsattan faydalanarak. Darıca’dan yolcu aldık. Bayağı katılım oldu. Sevindik, bir az da korktuk. Boş yerler tamamen dolacak ta rahat edemeyecektik. Çok şükür korktuğumuz başımıza gelmedi. Adnan’ı aradım o da gelemeyecekti. Arkadaşsız dostsuz bu yolculuk nasıl geçecekti bilmem. Oysa söz vermişti. Sendika başkanlarıyla tanıştım. Mesajları alıyor ama kendilerini tanımıyordum. Hava oldukça güzeldi. Rüzgar esiyor sıcağa karşın içimizi ferahlatıyordu. Ne zamandır deniz yolculuğu yapmıyordum. Oysa gençliğimde sık sık kısa da olsa bu tip yolculuklar yapıyordum. Yanıma oturan çocukla sohbet ederken babasıyla tanıştım. O da bir eğitimciymiş. Eğitimin sorunlarını konuştuk. Yazdığım kitaptan bahsettim ona. Eğitimde dayağın kaldırılmasını konuştuk. Bu sürecin müspet sonuçlarını tartıştık. Kuran kurslarındaki eğitimin dini sevdirme üzerine olması gerektiğini, bu günkü gidişin pek sağlıklı olmadığı ve çareleri üzerinde sohbetimiz uzadı. Ayrıca orta öğretimde eğitimi engelleyen motivasyonu düşük öğrencilerin sorunu üzerine derin derin konuştuk. Yeni Kapıya vardık demirledik. Meydana yürüyerek yarım saatte vardık. Konuşmalar sürüyor, bayraklar dalgalanıyordu. Ama biz fazla kalamayacaktık. Yarım saat içerisinde geri dönmek zorundaydık. Dönüşümüz daha güzel oldu. Tanıştığım kişilerle yaptığım muhabbet gezinin zevkli geçmesi için yetti de arttı bile. 5 saatlik gidiş ve gelişten sonra yorgun düşmek yerine dinç ve neşeliydik. Hayatımıza renkli bir sayfa geçmişti. Ahmet KEMAL
308
Köprüsün Gelecek Nesillere KÖPRÜSÜN GELECEK NESİLLERE Türk Milleti sanmaki bu günlere kolay geldi Dünyaya devlet kurmayı yaşatmayı öğretti Atan neydi,deden kimdi,onlar ne yaptı? Türk Milleti bir bütündür parçalanamaz Kurtuluş Savaşı’nın diğer adı,Türk İstiklal Harbi’dir Türk Milletine ait enson destanıdır bu mücadele Bu destan ki tarihte eşine rastlanmaz hiç Türk Milleti bir bütündür parçalanamaz Ulu Önder Mustafa Kemal oldu Baş Komutan Yurdumuz işgal altında köşe bucak,yer yer Türk Milleti kan ağlıyor,Ya İstiklal Ya Ölüm! Türk Milleti bir bütündür parçalanamaz Türk esir yaşayamaz bağımsızlık kanında Genç,yaşlı,kadın,erkek, koştu büyük çağrıya Bağımsız devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Türk Milleti bir bütündür parçalanamaz Bizler Türk Milleti’nin en son nesliyiz Bu büyük dedelerin birer torunlarıyız Görevimiz bu bayrağı düşürmeden devretmek Türk Milleti bir bütündür parçalanamaz Yurdumuz Türkiye her yönüyle bambaşka Denizi,ovası,dağı,havası, folklörü,kültürü Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir Türk Milleti bir bütündür parçalanamaz Baştan başa yurdumun her tarafı tarihtir En eski medeniyetler,gelip geçmiştir Enson devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Türk Milleti bir bütündür parçalanamaz Bu günün küçüğü yarının büyüğüdür Türk Övün Çalış Güven,Ne mutlu Türk’üm diyene Nasihattır bu sözler biz genç kuşaklara Türk Milleti bir bütündür parçalanamaz Hedefimiz Atamızdan aldığımız hedeftir Muasır medeniyetlerin seviyesinin üzerine çıkmaktır Bu Millet için köprüsün gelecek nesillere! Türk Milleti bir bütündür parçalanamaz Fatih Mehmet KARACA Aktepe Gazi İ.Ö.O.Sınıf ÖĞRT Mebsis NO:8108631
204
Doğunun Bebeleri doğunun bebeleri tas bebek değildir; say ki onlara cefa ince yaralı bir gömlek ve ninniler en çok aksamları zor say ki onlar ağlarken lor sac ki g....................
29
İyi geliyor Namaz kıl mutlaka bir deli isen Akıl yapıp kula iyi geliyor Dine uy mutlaka zır deli isen Huzur yapıp kula iyi geliyorHasta iken haram içip de yeme Hastalık artıyor demedi deme Dönersin kurumuş yaprağa çime İyilik yap kula iyi geliyorNazarlar ruhuna katan biriysen Cinlerle şeytana batan biriysen Kalkamayan hasta yatan biriysen Bir kurban kes kula iyi geliyorSedat hünkar (Karamecnun) Mazideki aşk kara sevda şairi
66
Maske her sabah ayna tarak fırça sonra yüz böyle ne güzelsiniz biraz daha gülünüz sanmam - göz yanılır hem bütün gördüğünüz her sabah yeniden - büyücü - takılır maskeben böyle satımevleri yıllar var ki kimden şekvacı olsam bilinen hep o şarkı elleriniz uzuyor anlatamıyorum sanki geçer kapıdan eskici takılır maskeokul sokak gül bahçesi eskitirler yönleri değiştirip kullanırlar bir köşede ben'leri ya o akşam üzerleri o pencere önleri gülümser uzaktan utancı takılır maskeuzak çin denizinde baharat yolları gemi düşer ilkçağ masalları sallanır perçemi siz şimdi yoksunuz - unuttunuz öyle mi peki bu resimler neci takılır maskesonra günbatımı biter alış-veriş çizgisi korkunun mektebi insanın geceyle ilişkisi birden yayılır - yanıldığını anlar ya kişi sonra yataklar başlar - sancı - takılır maske
119
Sevgi 2 konuşup koklaşıp sevgiyi bulan Yarimdir anamdır yolumda sevgi Derinden çekince ciğere dolan Çam ile meşenin dalında sevgi Bülbül ağlayıp inlese gül solmaz Yaşanırsın kuru kuruya olmaz Seviyorum demekle sevgi dolmaz Yanarsın narında külünde sevgi Bazen sevgiliye ilk söz olursun Bazen de şarkılarda yer bulursun Sensiz olamayız yitme nolursun Aşımda, işimde yolumda sevgi Kardeşliktir,milletimin dalıdır Gülün kokusudur gülün alıdır Binbir emek binbir çiçek balıdır Oyadır,nakıştır kilimde sevgiGörmeyen gözlere çare olursun Hastaysan doktorla şifa bulursun ağlayan çocuğa kucak olursun Her işin başıdır dilimde sevgiTarihin tanığı,saraylar dilsiz En güzel renklerim olurmu alsız Ömrün son baharı kalırsın elsiz Canımın yongası malımda sevgiDenizli-18.04.2010
100
Hayat Bir Kamera Şakası Değil ki Ciddiye Alınmalı Çoğu zaman rastlamışsınızdır televizyonlarda, kadın erkek bir sürü insana yapılan kamera şakalarına. Gençlikte gülmek için seyrederdim yani ''Ekmeğin elden suyun gölden'' koka kolanın bakkaldan alındığı zamanlarında diyeyim de siz anlayın. Hayat acısı ve tatlısı ile bir bütün. Şu anda ülkemizde açlık sınırının çok altında paralar ile geçinmeye çalışan yüz binler ile ifade edilen sayılarda insanlar var. Bunların kimisi yaz kış sokaklarda, parklarda ya da bankaların otomatik makine kulübelerinin, telefon kulübelerinin içinde geceyi geçirmeye, yarına ölmeden ulaşabilmeye çalışıp çabalıyor...Hayat bize her şeyi yaşatarak öğretiyor. Acı çekiyorsunuz, yoksulluk çekiyorsunuz zamanında, daha sonra eliniz bollaştı mı maddiyatın da önemli olduğunu ama bunun yanında insanın manevi yönünün zenginliğinin de göz ardı edilmemesi gerektiğini anlıyorsunuz. Hem ne demişler ?'Paradan başka harcayacak hiçbir şeyi olmayanlar dünyanın en fakir insanlarıdır.''''Defolsun gitsinler o ışıklarda ellerinde bezler ile cam silen çocuklar.'' Tamam, gitsinler gitmeye de, bir de gidecek yerleri, yatacak yerleri yoksa anneleri babaları terk edip gitmişse. Atalarımız ''Uzaktan davulun sesi hoş gelir.'' derler. Fakirlik çekmeyen, çocuklarının da kendilerinin de bir eli yağ da bir eli bal da olan, varlıklı insanlar, o garibanların halinden anlayabilir mi?Bu devletin bir Anayasası var değil mi? En küçük yeni doğmuş bireyinden, yaşını başını almış en yaşlısına kadar herkesi birinci sınıf vatandaş sayan bir anayasa ya da biz öyle olduğunu zannediyoruz. O zaman o sokak çocukları da bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı sayılmıyorlar mı yoksa? Onlara bir sorun bakalım hangi birisi sıcak bir yuvanın özlemi ile yanıp da tutuşmamıştır ki? Verin ya ne olur camlarınızı sildiler mi kırmızı ışıkta bir iki lira servetinizden bir şeyler eksilmez merak etmeyin.Birçoğumuz beş on katlı, kimi yirmi katlı apartmanlarda günümüzü gün ediyoruz. Komşusunun dertleri ile dertlenen kaç kişi var, kaç kişi kaldı? Hasta komşunuza bir tas sıcak çorba götürmek çok mu zor? Asansörlerde bile birbirinin yüzüne bakmayan insanlar olduk neredeyse. Bir sabah günaydını ve hayırlı işleriniz olsun temennisi, ne güzeldir oysa. Korkmayın bunun için para pul istemiyor kimse. Apartman görevlisinin hatırını da mı sormuyorsunuz? Öyle ya eskiden bodrum katlarda otururlardı bir adları da Kapıcı idi...Belki insanlar tarafından kaydedilmiyor yaşadıklarınız ve yaptıklarınız. Yaşadığımız hayat asla bir kamera şakası değil tabi ki. Her şey var içinde acı, yoksulluk, kazanmak, kaybetmek, hastalık ölüm lakin insanlar kayıt etmese de sağımızda ve solumuzda ki Allah'ın görevlendirdikleri melekler her şeyi en ince ayrıntısına kadar yazıyor ve çiziyor merak etmeyin. Apartmanda oturduğunuz bir komşunuza rahatsızlık verdiyseniz, yan gözle baktıysanız, dar durumunda yardım etmediyseniz, fakiri gözetmediyseniz vatanınıza hainlik yaptıysanız. İnsan yapısı kameralarda bazen hatalar olsa da Rabbimizin kameralarında en ufak bir hata yok bunu iyi bellemeli insanoğlu. Hepinize en derin sevgi ve saygılar yine...
426
Söz II *Kendini yetiştirmezsen, topluma yetişemezsin.*Ne fedakarlar gördük biz, fakirin önündeki yemek kabına zevkine tekme atan.*Her zaman güzeldir.*Eskimiş bir baharsın sen, kışa taş çıkaran vesselam.
25
Yağmur Yağ yağmur yağ Üstüne üstüne karanlıkların Her yerden sil izlerini İçime akıttığım şu damla gibi Sessizce yak kötülükleriGördüğüm bütün kötülükler Düşer göz bebeklerimden Özüm bir parçaydı ezelden Yıkadığın topraktanım zatenYağ yağmur yağ Tüy gibi- rüzgâr esse uçar- bu beden Çeker kokusu kahretmeden Ne kadar uçsa da toprağa konar Belki de dem bu demİstanbul, 07.02.2007
55
Bir umut Bir umut İsmi de umuttu bana bir umut oldu Cananımdı benim yaşama nedenimdi Mahzun mahzun baktı boynun bir yana yıktı Yüzüm e bir baktı gönlümü yaktı da gitti Yürekten ah çekti kaşların çattı gitti Umut söndü bitti sinemi deldi gitti Rüya mı bu dedi melul mahzun da baktı Narin boyuncuğun biraz yana büktü Acılarını da içine attı gitti Bir umuttu benim için şimdi unuttu Başkaları için kendini feda etti Göz yaşlarını da yüreğe döktü gitti Metro dan yar beni hüzünle yolcu etti Geçti karşıya da dertli beni seyretti Yüreğin dağlayan acısın içe attı Dost kalalım diye teselliyi vaat etti 22/mart/2001
102
Ve Beddua 85 sizin yengenizim ben iyi bilirim aganızı herkesten bilip bilip korkuyorum şimdi galip.sülman dedim yapma yazık olur bize arkanda ben varım arkanda ahvadın ve yüce tanrım deyip deyip yalvara durdum galip.üç kere geldiler üç kere geldiler dayandılar kapıya hep sülman evde yok dedim billâhi yok dedim ömrümde ilk defa yalana yemin ettim yalan üstüne yalan yalan yeminler edip edip günahkârım galip.komşularla ağlaştık durduk günbegün öğün öğün sokaklar uludu bütün kar,kış, soğuk gözyaşları oluk oluk agan ne yedi, ne içti iki gün, iki gece bir can değil mi dedi verilir cenkte verip verip bilsen aklımdan nasıl ölümler geçti galip.süleyman yoldaş dediler malümunuz komünist partimizin kararı bu değişecek bu türk adlarınız ve sağında asker,solunda asker, kendisi değil sanki ölüsü çıktı kapıdan kapı gibi adam sağında asker,solunda asker gittiler gidip gidip çok korkuyorum şimdi galip. Galip Sertel
136
10 Kasım 2008 Konuya nasıl başlamalıyım, nereden başlamalıyım kararsızım. Çalıştığım dönemlerde gerek milli bayramlar, gerek dini bayramlar yalnız bizim için varmış ve yalnız biz kutlarmışız gibi büyük bir heyecan ve zevkle işimizi yapardık. Şimdi ise bazılarına katılıyorum bazılarını ise seyrediyorum. 10 Kasım 2008 günü ise büyük ve eşsiz önder Atatürk’ümüzün ölümünün yetmişinci yıl dönümü. Ağlamak için değil özür dilemek için törenlere katıldım. Önce askerlerin, öğrencilerin, daire müdürlerinin, sivil toplum örgütlerinin vilayet binasında yapılan törenindeydim. Büyük bir coşku vardı. Siren sesleri ortalığı inletti. Görevimizi yapmanın huzuru ile yeni Cuma camisinin önündeki parka oturduk. Saat onbirde İzmit Atatürkçü Düşünce Derneğinde yapılacak olan basın açıklaması için saatın geçmesini bekledik.Zamanı gelince oraya gittik.İzmit Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Sayın Ahmet beyin morali bozuktu.Basın açıklaması sırasında, yaptıkları törende kimsenin olmadığını, ne seçilmişlerin nede atanmışların törene katılmadığını ve siren sesi duymadıkları gibi hiçbir arabanında korna bile çalmadığını söyleyerek protesto etti. Basın açıklamasını tamamladı. Orada bulunan bir avuç insana bazı yaşananlar anlatıldı, sohbet edildi ve saat onaltıda KYÖD de yapılacak törende buluşmak üzere dağıldık. Son zamanlarda yaşamadan önce ölmeyi düşünen ve ölünce de Cennet hayal eden benim güzel halkım camileri çok doldurmakta. Yeni Cuma camisi, Fevziye camisi vakit namazlarında bile doluyor yer kalmıyor çok şükür. Anlamadığı bir dille anlamadığı bir dini yaşayan vatandaşım yaşamayana da yan gözle bakıyor ve kendinden saymıyor. Ben anlayarak yaşamaya çalışıyorum. Burada kendimi övdüm gibi geldi. İkindi namazına gittim. Namazımızı kıldık. İmam efendi namaz sonunda Kuran’ı Kerimin tamamını okuyarak bitiren yani hatim eden birinin duasını yaparak amin dedirtiyor. İslam dinini kurucusu Hazreti Muhammed’den başladı sayıyor. Camiden gelip geçenler, hocalar, hacılar ruhlarına…..ben heyecanla bekliyorum “ ha şimdi diyecek bu gün on kasın Atatürk’ün ölümünün yıl dönümü ona da fatiha okuyalım” uzattıkça uzatıyor, ama benim beklediğimi bir türlü söylemiyor ve söylemeden de duasını bitiriyor. Hayal kırıklığına uğramış bir vaziyette camiden çıkarken üzülüyorum. Hoş Atatürk’ün onun diyeceği fatihaya ihtiyacı yok ama, her şeyi dinle ölçen halkımın var. Orada bulunan ve Atatürk’ü anlamayan onlarca insanın kafası karışır hiç değilse. Bu ülkede sen rahatça dinini yaşayabiliyorsan Atatürk ve arkadaşlarına borçlusun. İstila altında olsan yaşayabilir misin acaba? Neyin beklentisi içerisindesiniz kardeşim, bu nasıl bir inat.. Atatürk’ün kurduğu bir ülkede yaşayacaksın ve Atatürk’ü tartışacaksın … ilginç doğrusu. Telefonum kapalıydı, açtım, arkadaşım Süleyman aramış, geriye aradım: - Beni aramışsın, - Namazdayken telefonun kapalı, çıkınca aç bari.. - Ben sadece namazda kapatmıyorum, törenlerde de kapatıyorum, - Ne töreniymiş bu… - Bu gün on kasım.. - Ne olmuş yani Atatürk öldüyse..benim babamda öldü! Bir hayal kırıklığımda burada oldu. Sevgili arkadaşım eğer baban yaşadıysa Atatürk sayesinde yaşadı, öldüyse ve mezarı belliyse Atatürk sayesinde belli. Sen hür ve demokrat bir şekilde yaşıyorsan yine Atatürk sayesinde yaşıyorsun. Kimsenin baskısı altında değilsen, egemenliği altında değilsen yine Atatürk sayesinde değilsin. Öyleyse Atatürk ve silah arkadaşlarına minnetimizi her fasıla ile göstermeliyiz. Onları şükranla anmalı ve emanetlerine sahip çıkmalıyız.
458
Şaşırtma Damdan dama el sallama Sanırlar seni dallama Sen O'na haber yollama Yolda kalır kaldırımlarYolda kalır kaldırımlar Yerine gitmez yardımlar Gönülde var hep yangınlar Bulutlardan yağmur yağarBulutlardan yağmur yağar Güzel kızlar koyun sağar Geçit vermez sıra dağlar Uzun saç sakal bırakmaUzun saç sakal bırakma Saçlarına toka takma Tütün içmeyi bırakma Karanlıkta mumları yakKaranlıkta mumları yak Rakibine golleri çak Kulağına küpeni tak Çok içersen küp olursunÇok içersen küp olursun Doğru yolları bulursun Çıkmaz sokakta durursun Ayakların çok kokuyorAyakların çok kokuyor Kuşlar kafesten çıkıyor Vatandaş kitap okuyor Gözlüklerim evde kalmışGözlüklerim evde kalmış Ördekler hep suya dalmış Çok kişi sınıfta kalmış Bu kış çatılar damladıBu kış çatılar damladı Pazarda meyve kalmadı Cebim parayla dolmadı Düğmeye bas bayram geldiDüğmeye bas bayram geldi Bütün soruları bildi Çevremdekiler hep keldi Gayri menkulünü çoğaltGayri menkulünü çoğalt Önemli bir maden kobalt Benim düşüncelerim salt Oynayalım kazı kazanOynayalım kazı kazan Kitap dergi şiir yazan Güzel bir ilçedir kozan Varoşlarda kahveler varVaroşlarda kahveler var Pantolonu acaip dar İşte geliyor ilkbahar Kalem kılıçtan keskindirKalem kılıçtan keskindir Yelkenleri suya indir Hocayı eşeğe bindir Tarih akar akar akarTarih akar akar akar Sular akar ateş yakar Tren gider öküz bakar Cep telefonunu kapatCep telefonunu kapat Çekirdekleri çöpe at Akşam oldu git eve yat Geviş getiren hayvanlar
202
Sevdanın Rengi Siyah mı Leyla Sevdanın Rengi Siyah mı LeylaSevdanın Rengi Siyahmı Leyla Siyah mı ecelin apansız eli Çileler devşiren gecenin kalbi Kör olası matemin gözü Siyah mı Siyah mı LeylaBen ömrü eksik uykularla boğuştum Bilmedim gece safasını Hasreti olan aşka kırmızı diyorlar Vuslatı olan aşk siyah mı LeylaSaklanır yeşil gecelerde Bir mermer düzünde yüzün saklanır Kalbime ince ince değen Bir hüzün saklanır Ördüm uzun ıslak salgın saçlarını aşkın İçinde bin bir başlı ejder saklanır Ve düştüm yalnızlık dehlizine Aklıma dolaşıyorsun her dem gizlice Senden başkasıyla paylaşamadığım Yalnızlığın rengi,Siyah mı Siyah mı Leyla
93
Değerli Şair Dostlarım Değerli Şair Dostlarım, “Anadolu Kültür Sanat ve Mozaik Derneği” olarak, şairlerimizi bir çatı altında toplanması yönünde, her türlü çalışmalarımızı hızlandırmış bulunmaktayız. Ülkemizin düşünen ve yazan insanları olarak, doğru yerde ve doğru adreste bir arada olmamıza ve örgütlenmemize kesin ihtiyaç vardır. Mevcut sistem içerisinde ne yaparsak yapalım, sesimizi sanal âlemin dışında duyurma şansımız çok az bulunmaktadır. Bizler, gelecek kuşaklara yazılı edebiyatımızın ve düşüncelerimizin ulaşması açısından, kesinlikle örgütlü olmak zorundayız. Temel örgütlenmenin oluşumu içinde bulunduğumuz duruma göre, sendikalar, odalar veya dernekler çatısı altında olmaktadır. Fikir ve düşünce sahibi kalemlerin örgütlenmesi kanuni haklarıdır. Benim ve arkadaşlarımın tek amacı, çeşitli nedenler den dolayı örgütsüzlük içinde olan arkadaşların örgütlülüğünü sağlamaktır. Bu itibarla, şairlerimizin sorunlarını yakinen bilen bir arkadaşınız olarak böyle bir ağır görevi üstlenmenin ve onun sorumluluğunu taşımanın pek kolay olmadığının farkındayım. Değerli arkadaşlarım, ancak bu gibi görevler vakti ve zamanı geldiğinde bir nöbet değişimi gibi değişeceğinin de, bilincini taşımaktayım. Bu önemli görevi devretmeden, bildiğim ve inandığım konularda, sizlerin yanında ve sizlere hep yardımcı olmaktır. Anadolu Kültür Sanat ve Mozaik Derneği Şairleri Birliğini kurmak yetmiyor, onun çatısı altında bir araya geldiğimiz zaman, sorunlarımızı aşarız diye düşünüyorum. Değerli şair arkadaşlarım, bana düşen görev budur. Bu nedenle Çok değerli kardeşimiz Saffet Akkaya’nın, gece gündüz çalışması sonucunda kurmuş olduğu sitemizi faaliyetine geçirmiş bulunmaktayız. Bütün şair arkadaşlarımın, üyeliklerini beklemekteyiz. Yine birçoklarınızın yakinen tanıdığı, değerli şairimiz Av. Metin Yaltı’ nın başkanlık ettiği “Danışma Kurulumuz” ve benimde başında bulunduğum bir “Yayın Kurulumuz” vardır. Bu kurullar zaman içinde yeni arkadaşlarla yeni oluşumlarını yapacaklardır. Bu bağlamda, yayında olan www.anadolukultursanatvemozaikdernegi.bz.tc sitemizde bütün şairlerimizi ve çeşitli konularla ilgili yazı yazanları görmek istemekteyiz. Dahası, bütün şairlerimizi bir araya getirmek istemekteyiz. Daha kaliteli çalışmaların ortaya çıkmasını, sağlamak istemekteyiz. Yazılmış ve yazılacak eserlerin, kitlelerle buluşmasını istemekteyiz. Bunu başara bilmek içinde, bu düşünceyi kabul eden, bütün arkadaşlarımızla bir arada olmak istemekteyiz. O nedenle, arkadaşlarımızın da biran evvel derneğin üyesi, olmalarını istemekteyiz. Yönetim Kurulu Başkanı olarak, bütün üye arkadaşlarımızın, edebiyat dünyasında tanınmalarına önem vereceğimizi ve basın yayın yoluyla kamuoyuna seslerini duyurabileceklerini düşünmelerini istiyoruz. Her türlü şiir kitaplarının haricinde, antoloji ve İlköğretim çocuklarının gelişimini sağlayacak yazılı materyallerin yazılmasını istiyoruz. Bizler bu çalışmaların içinde olmayı ve gereken destek yardımları sağlamak istiyoruz. Sizlere, kendi geleceğiniz için üye olmak düşüyor bunu da yapmanızı istiyoruz. “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz” olunmasını istiyoruz. Yönetim Kurulu Başkanı Mürsel Adıgüzel Üye Olma Koşulları: 1-bağlı Bulunduğu Muhtarlıktan İkamet Bildirimi. 2-Nüfus Cüzdanı Sureti. 3-İki resim. 3-İlk kayıt kabul gideri 80YTL olup, aylık aidatlar 10 YTL’ leyle birlikte, derneğin adresine dilekçeyle başvuru yapmak. Anadolu Kültür Sanat ve Mozaik Derneği Başkanlığına Şişli-İstanbul Derneğinizin tüzük ve çalışma programını okudum. Üyelik şartlarını yerine getirerek üye olmak istiyorum. Gereğini bilgilerinize arz ederim Saygılarımla Tarih Adı Soyadı Anadolu Kültür Sanat ve Mozaik Derneği İmza Cumhuriyet Mahallesi- Ergenekon Cad. Ergenekon Han. No: 52 Şişli-İstanbul Adresine Göndermeleri yeterli olacaktır.
453
Ah O Para Tencerede aş Gözümde çok yaş Ne sevdiğim var. Ne pul ne para.Bayan görüşte Sadece düşte Ne sevdiğim var Ne pul ne para.Gün başlayınca Çay aşlayınca. Ne sevdiğim var Ne pul ne para.Yak bak,sigara O duman kara. Ne sevdiğim var. Ne pul ne para.Hasta oldum çok. İlaç alan yok. Ne sevdiğim var. Ne pul ne para.Zenginler hep tok Derde çare yok. Ne sevdiğim var. Ne pul ne para.Murat yok baba. Düşersin dara Ne sevdiğin var Ne pul ne para
81
İdeolojileri Terör İze Etmek 5 5]Oysa, toplumsal işleyişlerin yapılaşılmasına dek düşünücü, demokrasi içinde hak arayıcı olmanın, katilliği olmazdı. Bir taraf mesai, saat başı ücret, kreş hakkı gibi toplumsal yaşamasal olanın yasal talebi içinde idi. Diğer taraf, toplumsal ilişkileşme argümanı olmayan, halk öznel yaşamı içinde olan geleneklerimiz, göreneklerimiz, büyüğe saygı, ulul emre itaat, din iman deyip, acayip bir vatan millet türü soyut kavramlarla, nereye çeksen oraya gider olan argümansızlığın içinde idiler. İç ve dış işbirlikçiler bu güzelim uyanışın iki kanadını da, o iki kanadın kendi mantıklarının değer anlayışları ölçüsünde, terör ize edeceklerdi. Sömürü gibi şerrin uyanışçı, bilinç edinici hayrından, tekrardan bir şer, terörizmi çıkmıştı. Egemen öznelce güç, halkı ve onun bilmezliğini iyi yönlendiriyordu! Artık olaylar toplumsal bir demokratik hakların kullanımı olmayıp; okullar, sendikalar, iş yerleri, şehirler, kasaba ve köyler sendendi bendendi gibi ayrışmalara kaymış, süreç; içinde çıkılmaz bir kan davasının kör dövüşüne dönmüştü. Kurtarılmış bölgeler rezaletine dönüşmüştü. Daha doğrusu toplumsal hareketliliğin uyanışına, bu çatıştımacı süreçler baskın olup; toplumsal uyanış sürecini sindirip yıldırıyordu.Ne vatan işgaldeydi, ne din iman elden gitmişti. Ne de din, iman ve vatan kurtarılmış oluyordu. Ne de sömürülen kesimlerin ve emekçilerin beklediği devrimler ve hak edişler, genel yansıma ile ele geçiriliyordu. Emekler sömürülüyor, vatanın asıl kurtarıcıları olan, toplum yapılaşması olan, silahlı güç; resmi jandarma polis gibi kolluk silahlı güç ve sivil sılahlı güç, orada öylece durup duruyorlardı. Çünkü vatanın işgali söz konusu değildi. Bu bir sanrı idi. Merkezi otorite taraflara ayrılmış, provakasyonlar içine girmişti. Toplumsal yapının, kendi çelişkisini aşabilmesine; yapının meşruiyeti içinde yapının kendi olacaklarıyla dahi, izin vermiyordu. Ortam tam bir kaosun hercü merci idi.Hal bu ki sömürü, ücret, demokrasi, grev bağımsızlık diyen kitlelerin seslendikleri karşı muhatabı, kendilerine karşı olan, halk kitlelerinin kendisi değildi! Aksine, ülkenin haksız kazanç elde ettiklerini düşündükleri, karaborsacı, vurguncu simsarları, işverenleri, işbirlikçileri ve dış egemen güçlerle, yerli feodalizme karşı oluşan bir dirençti bu. Halk hiçte bu hareketin karşısında görülen bir olgu ya da olay değil iken, egemen güçlerin bu muhataplık rolünü, bir kesim halk üslenir olmuştu! Bilmesinler ilik etkisinde kalmış olan halk, karşı muhataplığı da din, iman adına üslenmişti! Asıl muhatapları meydanda olmayıp, yalancı muhataplar meydanı doldurmuştu. Böylece anarşi ortaya çıkmıştı. İdeoloji terörizme indirgenmişti. Egemenler rahatlıkla el ovuşturabilirlerdi.Bu hal egemen sınıfların kendi aralarındaki dayanışmasının gereği olaraktan, halk bilmesinler iliği siyaseti üzerine yansıyan etkileriydi. Biri, halkın bilinçlenmesi olacak ideolojisini konuştururken, diğeri yandaki bilinçlenememe de, güvenlik güçlerinin yanında olma, ona yardımcı olma ve vatan sevme gibi garabetçe (olaylara yabancısılık) hamasi sanal tutumlarıyla, uyanışçı bilinç koyanlarla, çatışmaya çoktan başlattırılmıştılar. Kitlelerdeki samimi vatan sevgisinin hıncı, korku ve sindirme olaraktan; toplumsal hak arayışlarına, bir demokratik hakkın kullanımı üzerine, bir kesim vatandaşına çevrilmişti.'Özgür Dünya' sloganını ortaya atan iki küresel güç, açıktan biri bir tarafı desteklerken, biri de, diğerini destekliyordu! Ama gizliden de her ikisi de, her iki tarafı kışkırtıp, çatışmalarını sürekli kılarak, artık taraflar arasında, bir kan ve öç davası takibini ortaya çıkardılar. Ortam gerilmiş, gerilim şerare atılımlarına başlamış, tam bir kör dövüşünün hükmünü ortaya koyuyordu.Bazen gericiliğin ne olduğu tartışılır. Siz din iman elden gidiyor denişçi tutumun her nazım ve gelişme karşısında, her toplumsal bir hakkın kullanımında, bin yıllardır, dendiğini bilirsiniz. Vatan millet söyleminin de bin yıllardır soyut, kişinin kendi anlamalarından menkul; husumetler tartıştırdığı da bir gerçektir. Üstelik bunlar 1800’lü yıllardan beri Dünya konjonktürüne giren ve yeni sanayi toplumlarının getirdiği yepyeni; hak, hukuk demokrasi ve ahlak kavramlarına karşılık argüman olur cinsten olmayan bir abuklama idiler. İşte gericilik tam da böyle bir şey. Güncel olmayan, genel geçer söylemlerle, toplumsal bir gerçekliliğin ve hakkın karşılığı olmayandı. Siz onca gecikilmiş, toplumsal yaşamlaşmış sorunları, ancak 1950’lerde ve 1960’larda, itibaren geriden gelerek söyleyebiliyordunuz! Halkın bir kesiminin kullandığı argümanı yanlış olabilirdi. Ama o kesime göre argümanları, argümandı! Diğer bir kesiminin argümanları da toplumsal icabın yaşantılaşmasına göre savunulur, meşruiyeti olur, tartışılır bir toplumsal düşünce ifade etme, özelliği taşıyordu. Halkı bir çeşit seyirci gibi düşündüğümüz de; terör ize olan ve terör mağduru olan her iki taraf halk vardı. Bir taraf halkın karşı koymalarının, mevcut toplumsal işleyişlerin aksamasına dek olacaklardan ve sistemin kendi kendisini düzeltmesine dek söylemlerden, beriydiler. Karşı argüman bir fikir ve bir toplumsal argüman olmanın çok çok ötesinde, hiç iler tutar tarafı dahi yoktu. Sonuçta, her iki taraf da bloklar için bir kullanımdı.Bir tarafın tam bir ekonomik dünya görüşleri de yoktu. Görünür yüzü düzeni savunmaktı. Karşısındaki görüş Dünya toplumlarına mal olmuş, karşı konulan ya da o günlerde benimsenen; emekçi sınıfına dek evrensel düşünce idi. Bir taraf işvereni, bir taraf da emeği, devletse her ikisini de, görmüyordu. Oysa, sanalcı yaklaşımın kendisi, marjinal bir yüze tutma olmaktan öte, bir içerik taşımıyordu. İki taraf da yanlış olabilirdi! Yeter ki doğru argümanlarla, aklı selimce ve akillerce, tartışılsındı! Üstelik bu yeni, evrensel olan emekten yana fikirlere karşı, karşı taraf argümanlarını dahi oluşturmaz olduklarından; emekten yana ideolojik söylemlerin karşı tarafını, Allahsız, dinsiz gibi yaftacısıyla; çoğunluğun fikrine tercüman idiler! Çoğunluğun duygularını okşayan, tutumlar içine girildiler. Sanki Allahsız kitapsız olanların emeği, gereksinimleri, yaşama ve söz hakkı olmaz gibiden hipnoz içinde idiler. Oysa emek sorunlarına değin, söylemlerin karşılığı; Allah, kitap, din olmamalıydı! Sürecek
806
Dumlupınar Yolunda Sakarya'da ebedilik sırrına eren Kahramanlar arasından geçiyor tren. Hatırasız harabeler önünde durup Duyuyoruz ruhumuzda hazin bir gurup. Sonra yine tiren sesi, yine yolculuk, Her saniye karşımızda başka bir ufuk! Ey bu yolda sıralanan gazi tepeler! Siz de koşup gelirdiniz bilseydiniz eğer. Bilseniz ki Dumlupınar önünde yarın Ayini var hürriyete tapanların!
52
Dil..pare pare Üzülürüm üzüntünün üzüntüsüne............................................üzüntüme üzülürken üzüntü...............................................................dil dillenirken............. pare pare.................................. sevinirim sevinirken sevinç................... sevinç de sevinir.......................dil dillenirken pare pare.......................sevinsin diller üzülürken üzüntü......... dili pare............ pare pare.....
26
Türkiye’nin Gizi türkiye bir kördüğüm ipi sıradağlardan iki kıtayı bağlar sımsıkı ulortadanhiçbir kılıç kesemez bu tarihi düğümü birbirine karışmış o büyülü gizinitürkiye bir kördüğüm sarmalanmış dağlarca birbirine karışmış halkalarıyla çağlarcatürkiye bir kördüğüm onda hem sonsuzca yas hem sonsuzca coşku var günü gününe uymaztürkiye bir koca burgaç dünyanın dört yanından dün bugün ve yarından her şeyi çeker yutartürkiye bir değirmen öğütür durur zaman gelecekten geçmişten her şey onda aranantürkiye bir köprüdür altından toprak akar ay ve yıldız üstünden sonsuza doğru uzartürkiye bir bilmece sabahtan akşama dek çözülür ışıklarca akşamdan sabaha dek örer gizini gece
93
Paletim Ayva sarı,nar kırmızıUmutlarım mavi, Yarınlarım var, beyaz. Sevgi pembeden yana, badem çiçeği kokusu. Yas örter üstümüzü tülden, siyah gece gibi. Huzurun rengi yeşil, anam gibi. Toprak rengi,vatan gibi Her rengin damlası düşmüş her karışınaŞehit rengi... Kıpkırmızı...Korkularımız var gri rengi En çok ta inancımız var Üç yanı deniz çevirmiş lacivert rengi.Hiç kimse bilmez hepimizin rengi turuncu. Sarıya kırmızı katılmış,Hüzünlerimize aşkla bağlıyız.
61
Burun Karıştırma Günlükleri-1 BURUN KARIŞTIRMA GÜNLÜKLERİ-1Sıkıntıdan patlıyorum. Çalar saati sabahın altısına kurdum. Ve saat şu an altı. Ben sıkıntıdan uyanığım. Saat çalınca ben sanki gerçekten uyuyormuş da zangırtıyla uyanmış gibi sıçrayarak kafamı ranzanın üstüne küt diye vurdum. Ben kafamı küt diye vurunca üste yatan kardeşim gerçekten kütürtüyle uyandığından, korkudan sıçrayarak ranzadan aşağı pat diye düştü. O pat diye düşünce bende sanki gerçekten patırtıdan korkmuşçasına sıçrayarak kolumu masaya çat diye vurdum. Ben kolumu çat diye vurunca garibim çalar saat Newtonun yasası gereği şangırt diye yere düştü. Bu şangırtıyı kardeşim gerçekten duyunca “Sabah sabah nooluyoh a.ına goyum? ” dermişçesine “Aneeeee! ” diye çığlığı bastı. Bu çığırtıyla subliminalden cezalandırılacağımı düşünerek gerçekten korkarcasına odadan kaçıyım derken kardeşimin yerde yatan bedeninin solucan gibi -vıcırık- diye üstüne bastım. Ben kardeşimin üstüne basınca henüz daha sadece beş yaşında olan kardeşim on sekizlik abisini taşıyamadı -cırt- diye ezildi. O ezilince ben de Newtonun dinamiği gereği süratle yere düştüm. Ben yere düşünce biz halıyla biraz kerkiştik. Halı da benle beraber kayınca halının üstünde ki sehpa, sehpa da bizle beraber kayınca sehpanın üstünde ki anne el yapımı cam vazo ikinci şangırtıyla yere düştü. Kardeşim “Lan yeterin lan sabah sabah! ” dermişçesine “Aneeeee! Anneeeee! ” diye iki kez çığlığı bastı.Annem odaya girdi. “Ne bu hal? İnanamıyorum size yaa! Biz bu gün erkenden Gebzeye düğüne gideriz diye sabahın beş ellisinde kalkalım. Sizin başıma çıkardığınız işe bak! ” dedi. İşte bende buna inanamadım. Annem benden on dakika önce uyanmıştı. Kalleş kadın! Lise hayatım boyunca bir kez benden önce uyanıp bana kahvaltı hazırlamamıştı. Annem yaşım çok büyük olduğundan beni cezalandırmadı, sadece suratıma tükürdü. Ama kardeşim ceza olarak dört gözle beklediği hafta sonu okul gezisine gidemeyecekti. “Üzülme lan! Abin seni o geziye yollar, cebine çikolatanı da koyar, dondurma paranı da verir.” dedim. Kardeşim olacak kardeşim de; “Sabah sabah nooldu bilmiyorum ama kesin senin yüzünden olmuştur p.ç! ” dedi bana. Tam düzgün konuş benimle bakışı atacağım; “Görürsün sen! Ben o geziye gidemiyim, bak o bana elli lira verip de çık dışarı gez dediğin gün üst kattaki komşunun kızı Esra ablayla annemlerin yatak odasında seviştiğini nasıl anlatacam anneme gör.” dedi. P.çe bak! Bir de bana p.ç diyo! Neyse ki kardeşimle biz bu diyaloğu ayna karşısında sırtımız odaya dönük ve annemin hala odada olduğunun farkında olmadan düğün hazırlığı yaparken konuşuyormuşuz da; annemin duymasıyla ben solucan kardeşimin santajından kurtuldum.Annemin hızlıca tekrar suratıma tükürüp nasıl iğrenç bir evlat yetiştirdiğini daha hızlıca car car anlatmasından sonra kravatımda ki tükürüğü silerek evden çıktık.Kravatı da oldum olası sevemedim. Düşünüyorum bu kravat nasıl bir can sıkıntısı sonucudur? İnsan nasıl bir dikkat çekme ihtiyacından kravat yapar? Tam ben bunları düşünürken annem aslında oğlunun ahlaksızlığına dayalı kızgınlığından “Düzgün bağla şunu! ” deyip, zaten direk gibi dümdüz vücudumun tam ortasını hizalamış kravatı sağa sola çekişire çekiştire iyice sıkarak kravatı bulan modacıyı bir kez daha kötü kötü anmamı sağladı.Kapıya bir çıktık, neredeyse tüm mahalle Gebzeye düğüne gidiyor. Kimdi acaba bu evlenen? Mahallece gittiğimizden herkes imece usulü boş yer oldukça birbirlerinin araçlarına yerleştiler. Ben Esranın babasıyla yan yana gittim. Düğün yerine vardığımızda kapıda beni ilk Esranın abisi karşıladı. Hayat bana kendimi suçlu hissettirmeye çalışıyordu! Ne? Ne yani? Rahibe Teresa mı olacaktık? Neydi bu annemin bana yüklediği ahlaksız kavramının yansımaları? Ayrıca sevişmek neden ahlaksızlık olsun ki? Hem ahlaksızlıksa bile neden sadece bana mal edildi? Sonuçta ben bu olayı Esrayla birlikte gerçekleştirmiştim. Annem kanaryaları çiftleşecek diye odanın en güzel yerine özel çiftleşme kafesi yaptırdı. Abuk subuk, kuşlarda -afrodizzak- etki yapan birçok ot, tohum aradık günlerce ailecek. Üstelik bu olay Ramazan ayına denk geldi. Kimse ahlaktan dem vurmadı ama! Hatta erkek kanarya arada coşkulu coşkulu ötünce annem; “Geniş takılmak istiyorlar! Hadi odadan dışarı! ” deyip, bizim erkek kanarya gol atacak diye Fenerin kaç golünü izleme fırsatı kaçırttırdı bana biliyor musunuz? Tam ben bunları düşünürken Esranın annesi yanıma oturup; “Hoş geldin oğlum! Sen kimlerdendin bakıyım? ” dedi. “Kızınızla yatanlardan! ” diyemedim tabi.Hadi hoppa! Bir baktım düğün Esranın. Damat da çok şık, gelin olan Esra da. Ne biliyim? Acayip şeyler hissettim o an. Çok mutlu görünüyorlardı. Çok sevindim bu duruma. Neredeyse bende mutlu oldum o an. Damadın adı Kamurandı… Ne güzel değil mi? Yeşilçam filmi gibi… Esrayla Kamuran… Eyvah! O da neydi? Çok tutkulu bir ilişki yaşadığım ve gidişiyle çok üzüldüğüm Merve de düğündeydi! Sekiz buçuk ay, altı gün… Tam annem yine düzelt şu kravatı derken, Merve Kamuranın kız kardeşi çıkmasın mı sana? Hemen lavaboya koştum. Aynanın karşısına geçip kendi suratıma tükürdüm. Benim bu ensest ilişkilerin içinde ne işim vardı? Neredeyse sevişmenin ahlaksızlığına artık bende inanıyordum. Derken içeri alaca sakallı, göbekli, ağzında sigara, işemek için pantolunun fermuarını açarken “Oy anasını siiii….” diyen tiksinç bir adam girdi. Bir taraftan pisuvara işiyor bir taraftan da benim aynanın karşısında garip garip konuşmama bakıyordu. “Sıkma canını genç! ” dedi.Hemen kravatımı çıkardım. Aynada ki iğrençliğimi kravatla silip aynayı pırıl pırıl yaptım. Kravatı direk çöpe attım. Kusura bakma kravatı bulan modacı… Sana bir kinim yok da; sadece bırakın neyin hoş olduğuna genel değil, hoşlananlar karar versin.Salona döner dönmez Mervenin yanına oturup “Boş musun kız? ” dedim. Karnıma sert bir dirsek yapıştırıp; “Altan, hayvanlaşma.” dedi. “Eski günlerde ki gibi bir sakızı iki ağızda çiğneyelim mi kız? ” dedim romantik olur diye, bu sefer de çantasını suratıma yapıştırdı. “Hayvan mısın? ” dedi. “Hayvanım. Tasmala, al sürükle beni istemesem bile çek götür.” dedim. Abisine düğün hediyesi diye aldığı kravatı kutusundan çıkarıp boynuma taktı. Güzel ve nazikçe düzeltti. Ve beni kravatımdan kendine çekip ahlaksızca öptü. O sırada salon alkışa boğuldu. “Evet! ” demişlerdi ve damat gelini öpüyordu. Alkışlarken, salonun yarısı bizi yarısı gelinle damadı izliyordu. Adamların düğüne de iş olmuştuk. Ama sevişmelerimiz kimseye ahlaksız gelmedi. Kardeşim; “Öpüşürken giyiniksiniz. O yüzden tam sevişme sayılmaz.” dedi. Merveyle düğünden sonra plansız bir yerlere gideceğiz. Canımız sıkılırsa da mekan değiştireceğiz. Tabi sıkılırsa… Annem düğün hediyesi olarak Esrayla Kamurana kanaryalarının hepsini veriyor. Ve pasta da çok güzeldi. Düğün de… Hiç canım sıkılmıyor! Ozan Barış CAN
956
Gurbet Kalmayız dünyada herkes kiracı Vermesin Allah’ım büyük bir acı Hayat acımasız vurdu kırbacı Sormayın a dostlar gurbetlik acı,Anne,baba,kardeş, dostlar sılada Yalnız kaldık gurbet elde burada Eremedim yaşım geçti murada Sormayın a dostlar gurbetlik acı,Hastalandım kimsem yok ki gelmedi Geçmiş olsun diyen bile olmadı Tükendim eridim takat kalmadı Sormayın a dostlar gurbetlik acı,Hastalığım geçti şükürler olsun, Böyle dert kimseye Allah vermesin, Beni unutmayıp soran sağ olsun, Sormayın a dostlar gurbetlik acıAhmet sen dua et şükürler eyle Şükret iyileştin Allah izniyle, Yazdım bu şiiri oku ilmeyle Sormayın a dostlar gurbetlik acı, 21.09.2010
91
Nun NUN (*) Yücelt ki aklı, nunu, yayılsın güzel koku İlk yaratık kalemse, bil ki ilk vahiy; OKU…07/04/’13 Hanifi KARA (*) Nun: Mürekkep İşte size 1 400 yıl önceden okuma/yazma seferberliği...Not: Allah (cc): Hz. Âdem’i yaratınca üç seçenek sundu. Bunlar akıl, îman ve hayâ… Hz. Âdem’e bunlardan birini öne çıkarmasını söyledi. Hz. Âdem; aklı tercih etti. Bunun üzerine îman, akıl nerdeyse ben oradayım, hâya ise, îman neredeyse ben oradayım diyerek aklın yanında yer aldılar…
74
Aşk-ı Kıyam Aşka, sadakati zırhtan elbise İnançla kalkanlar ördük ey hasret Yaptığın son oyun eğer bu ise Hamleni aşk matla gördük ey hasretBaşını vururken sen taştan taşa Nasıl gülmeyelim halin temaşa Büyük konuşması değil de hâşâ Biz çoktan vuslata vardık ey hasretTarihte kim varsa yakıp yıktığın Kalbinde zehrolup sonsuz aktığın Bir de utanmadan üste çıktığın Aşkları aşk ile sardık ey hasretSana bu sevdanın olmaz ödünü Çaban ki yıkamaz yarını dünü Kalp kalbe kıyılan o nikâh günü Sana darağacı kurduk ey hasretFerhat’ın dağları delen gücüyle Şirin’in o aşktan kalan öcüyle Mecnun ve Leyla’nın ayak ucuyla Çıktığın sehpaya vurduk ey hasretEfsun gözlü yârim ve aşığı ben “Bize” âşık olup her gün yeniden Böylece bitimsiz kurtulup senden Bir aşk-ı kıyama durduk ey hasret
120
Peynir ekmek arası akıl dokunur böyle Sen ne zaman kırdın ki şeytanı tam belinden Bizler niye duymadık vurdun da bam telinden Yoldan geçenler tutmuş dün köprüde elinden Peynir ekmek arası akıl dokunur böyle Yazık dostlara küsmüş, bozmuşsun sen arayı Yolsuza yol yapmışsın harcamışsın parayı Sürmüş sürüştürmüşsün, ak yüzüne karayı Peynir ekmek arası akıl dokunur böyle Ömür böyle biter mi? Hep kahırdır hep kahır Sonsuz sanma zamanı, bir gün dolacak mehir Senin şifa bildiğin baldırandan bir zehir Peynir ekmek arası akıl dokunur böyle.Şehrazat TAŞ (MGA)
84
Babama Anlamadım birden bire ne oldu, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm. Bedenim eridi al benzim soldu, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Birden bire dertler üstüme bindi, Ne bıraktı nede sırtımdan indi, Çetin yendi beni çok çetin yendi, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Sanma sakın saçlarımı kış vurdu, Dostlar vurdu, yaren vurdu, eş vurdu, Gül sunduğum canan bile taş vurdu, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Bir damlacık huzuru çok gördüler, Su istedim lakin zehir verdiler, Genç yaşımda bire de kara sürdüler, Erken çöktüm baba, çök erken çöktüm.Hiç bakmadım hataya ve kusura, Gözümde yok idi ne mal ne para, Yara aldı gönül bin yerden yara, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Hiç binmedim zalimlerin köpüne, Karşı çıktım tek başıma topuna, Sarıldım da yaradanın ipine, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Yükselenler hep sırtıma bastılar, Yoruldum deyince bana küstüler, Selamı sabahı bile kestiler, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Bazen ruhum bedenime dar geldi, Şu kısacık ömrüm bana zor geldi, Bırakıp gideyim dedim ar geldi, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Yıllarca sevdim de dönüp bakmadı, Ben yandım da kafasına takmadı, Onu bırak yoluma da çıkmadı, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Hayat bizi elek elek eledi, Yıllarca hep toz toprağa beledi, Daha yaşım ne ki kırkta demedi, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Gelen var mı diye dönüp ardıma, Bakmadan hep koştum ele yardıma, Ağır ağır yükler vurdum sırtıma, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Şakağım kırıştı belirgin izler, Yoruldu ayaklar tutmuyor dizler, Sizler kadar olamadık ki bizler, erken çöktüm baba, çok erken çöktüm. Gücüm nispetinde mazluma koştum, Irmak gibi bazen delice coştum, Hak rızası için dağları aştım, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Demeye gerek yok ortada halim, Daha fazlasına dönmüyor dilim, İşte budur babam benim ahvalim, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Ömür bitmedi ki ağlamak boşa, Daha neler gelir bilmem ki başa, Tutunup hayata devam uğraşa, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm.Gene de yılmadım yıldıramazlar, Hala kopar içimde fırtınalar, Dizlerde derman yok vah neye yarar, Erken çöktüm baba, çok erken çöktüm. ALİ KARACA Aralık 2003
328
Bir Gençlik Bekliyoruz. Her zaman ve mekânda, gücünü Hak’tan alan Hem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz. Siyâsi ferâsetle, resmi doğru okuyan Hem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.Hafif bir sarsıntıda, dâvâsından kopmayan Hakk ortada dururken, puta/muta tapmayan Kur’an’a tam sarılan, sağa/sola sapmayan Hem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.Dünden beri herkese, gösterdin doğru yolu Her yönden güçlü ol ki, kimse bükmesin kolu Elinde bilgisayar, ilim, irfanla dolu Hem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.Üzerinde hırkası, bürdesi Kâbe olan Çölde, dağda, bayırda, ibresi Kâbe olan Doğu/Batı değil de, kıblesi Kâbe olan Hem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.Çınar ağacı gibi, dallı, budaklı, köklü At üstünden inmedi, çizme giydi körüklü O ecdâdın yolunda, şefkât, merhamet yüklü Hem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.Gül yazmalı ninenle, aksakallı ol deden Dünden beri bu böyle, oldular nefsi güden Emirlere yapışıp, harama isyan eden Hem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.Olan tüm bâtılları, elin tersiye iten Yalan, yanlış ne varsa, birer birer düzelten Adâletten şaşmayan, hak/hukuku gözeten Hem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz…
177
Aşkın Deryası Sabırla Dolu Sırdır Aşkın deryası sabırla dolu sırdır Sabır eden varınca kapısı açılır Aşk açılır gönüle gülümsemesi serpilir Aşk ile seven sabırla cennet bahçesine varır Bu âlemde olmazsa ahrette kavuşur Aşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur Gelecek olan cennet güzelini bekler kavuşurSabırla aşk olmazsa varılmaz hiçbir sırra Yusuf sabırla sultan olmadı mı mısıra Sabırsız kul ermez varamaz huzura Yola devam edemez düşer her bir çukura Aşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur Gelecek olan cennet güzelini bekler kavuşurÂşık Gülveren’im ben aşk kapımı her gün çala vura Aşk ile beni seven cennet güzeli halimi her gün sora Aşk ile olunca gönül düşse de yakmaz ki ateşten kora Aşk bir nurdur her kula nasip olmaz varamaz ki bu nura Aşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur Gelecek olan cennet güzelini bekler kavuşur
136
Geciken Adalet, Adalet midir? GECİKEN ADALET, ADALET MİDİR? Dört yıl dokuz ay özgürlükten yoksun, Geciken adalet, adalet midir? Nitelikte değil, sayıda çoksun; Geciken adalet, adalet midir? Suçunu bilmiyor çoğu mahkûmlar, Yalana sarılıp gerçeği saklar, Vurgun vurmada var, emekte yoklar; Geciken adalet, adalet midir? Rütbe sökülmesi sizce hak mıdır? Bundan daha soysuzcası var mıdır? Gerçekten bu giysi bize dar mıdır? Geciken adalet, adalet midir? Egemenlik ulusun, vekil hapis; Olmadı siyaset bu denli pis, Ülkemin ufkunu sarmış yoğun sis, Geciken adalet, adalet midir? Kaybet eşeğini, bulunca sevin; Sevinmeyi bırak, gerçekten döğün; Yalan, yanlışla değil; doğruyla öğün, Geciken adalet, adalet midir? Şahinim bıkmadan yazıp duruyor, Gördüğü düşleri, hayra yoruyor; Değil ulusa, dünyaya soruyor; Geciken adalet, adalet midir? 11 Aralık 2013/Mustafa Şahin-Malatya
118
Babaannem ile Hasbıhaller - 1 - Rahmetli babaannem çok sağlıklı bir insandı zamanında. Sekiz on yaşlarında namaza başlamış ve de ömrünün sonuna kadar; son bir iki senesi hariç beş vakit namazını kılmıştır. Dedem rahmetli, biz doğmadan çok seneler önce vefat etmiş, biz görmedik.Bizim apartman üç katlı aile apartmanı, bu sebeple zırt pırt birbirimize girer çıkarız. Babannem de sıra ile birer ay üç oğlunda kalır. Bir ay biz de, bir ay küçük amcam da, bir ay büyük amcamlarda...Arada anlatır durur bize eskileri, eski günleri; bazen hafif gözleri nemlenir, bazen iç çeker inceden. Kendi düğününü anlatmış bize, çocuklarına torunlarına zamanında. Küçük amcam da, ben de kafaya not etmişiz, düğünün nasıl yapıldığını, neler olduğunu, nasıl olayların geliştiğini...Mezeretlik, zibidilik amcamda da var bende de var biraz. Daha önce konuştuk küçük amcamla, babaanneyi kafalayacağız bu gece...Neyse uzatmayalım amcam bize geldi,kaş göz işaretlerinden sonra, ben sazı aldım elime, başladım konuşmaya.''Yav babaanne, senin düğünün ne kadar güzeldi, ya dillere destan bir düğündü.''gözleri parladı birden, ''he he'' dedi, sonra biraz kendisi anlatır oldu, daha sonra küçük amcam girdi lafa...''Seni ata bindirdiler ya anne, hepimiz oradaydık, Cevdet ağa, Cemal ağa(babamla büyük amcam)ben torunlar,Ahmet, Mahmut, Murat, Dilek, Adnan, amcam hızını alamadı pasa sayıyor. Babaannede jeton düşmedi henüz, kafa sallayıp duruyor. ''He ula he''dedi... ''Ben dodopal idim ata bindirdiler, silah milah da attılarıdı'' tekrar ben girdim lafa''Horon filan oynadık ya babanne senin düğününde,Adnan ağa akordeon çaldı''yine devamla''Senin begin Mahmut ağa oğlanlarla, torunlarla sancı ilacı(Rakı) içtiydi...Babannede yine jeton düşmedi, öbür taraftanda annem ile babam ve diğer amca çocukları renk vermeye başlayınca biraz, rahmetli işletildiğini anlar gibi oldu. ''Siz nerdeydiniz ula o zaman benim düğünümde, daha doğmamıştınız zibidiler''dedi...Tabi biz makaraları koyverdik sülalecek. Allah rahmet eylesin babanneme yad ettik...Dodopal:Gelin
275
Suffe öğretmen peygamber, ders yapıyor suffe ashabı pür dikkat dinliyor peygambere öğrenci,halkın kimsesizleri barınacak yerleri olmayan gençleri ileride Kur’an öğretecek öğrenciler islam’ı tebliğde donanımlı alimler Nebevi Mescid’in bitişiğinde yetiştiler inen ayetler ezberlendi,tefsir edildiler “Oku” emrinin bilinçli uygulamasıydı müslüman insanın medeniyet inşasıydı geleceğin nesli,Peygamber terbiyesiyle yetişiyordu her biri Nebi’nin izinde öğretmen okuluydu Suffe yeryüzü tanıştı bu öğrencilerle gökyüzü yıldızları kadar çoğaldı bu güzel insanlar sahabe olarak anıldı vahy’in ışığında toplumsal konular dinleyin ey insanlar! ! “…Allah yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez…” (1) bu sadece Mekke’lilere değildi çağlar içinde yaşayacak herkeseydi Cebrail getirdikçe Allah’dan aldığını öğretiyordu peygamber, iman ahlakını arınıyordu şirkten bedevi insan medeni oluyordu vahy ile yıkanan karşısında titreyen adama peygamber ”ne oluyor sana”, korkma dediler kuru ekmek yiyen bir kadının çocuğuyum “..ben de sizin gibi insanım, bana vahy edilene uyarım..” (2) ne kılıç zoruydu ne de zorbalık insanların koşup gelmesi inanmışlık kalpleri yatıştıran vahy’in tebliği hayran bırakıyordu her bedeviyi “..hased’çilerin hased’leri ateşin odunu yediği gibi bütün amelleri yer bitirir..” di öğretmen peygamber’in dersi tükenmez bir hazineydi yeryüzünü aydınlattı sevgi ve adalet medeniyeti suffe’nin ışık mü’minleri peygamber öğrencileri....1-ZÜMER – 3 2-AHKAF -9Mustafa kaya 02.05.2015/çengelköy
185
Ayırdı Bizi Yollarım çok uzak kapandı kardan Yıkıla bu gurbet ayırdı bizi Haber alamamki o nazlı yardan Yıkıla bu gurbet ayırdı biziSardı Kara bulut hava bulandı Başımıza binbir bela dolandı Güleyim dedikçe gözüm sulandı Yıkıla bu gurbet ayırdı biziNe gündüzüm gündüz ne gecem gece Dertler büyüdükçe ben kaldım cüce Gücüm yetmiyorki bu gizli güce Yıkıla bu gurbet ayırdı biziİlk bahar gelipte çağlarsa kargun Aşamam bentleri yorğunum yorğun Ne etsem ne yapsam yar bana dargın Yıkıla bu gurbet ayırdı bizi12.12.2013
79
Olmadı gitti Ne arkadaş ne dost nede sevgili Olamadık işte olmadı gitti Gönlünde yeşeren pembe yaz gülü Filizlenip açtım görmedin gitti Umut yıldızımdın kaymadın gittiSevginle doldurdum satırlarımı Ümitle bitirdim sabırlarımı Yüreğime sardım kahırlarımı Sevdanın yolunu açmadın gitti Umut yıldızımdın kaymadın gittiGörmedin hicranlı bakışlarımı Bilmedin kalbimin atışlarını Silmedin sevdamın gözyaşlarını Aşkımı hiç bile saymadın gitti Umut yıldızımdın kaymadın gittiSoldurdun sonunda pembe gülümü Yaşattın gönlüme yaprak dökümü Ateşle doldurdun aşkta yükümü Sevda çığlığını duymadın gitti Umut yıldızımdın kaymadın gitti
77
Seviyorum Dermisin yıldız olsam yıldızları peşime takıp saçlarına dökülsem.bulut olsam yağmur damlası olup yağıp yüzüne düşsem.gece olsam rüya gibi pencerenden girip üstünü örtsem.gül olsam gül bahçelerini toplayıp ayaklarına sersem.aşk olsam aşıkların yüreğindeki sevgilerden süzülüp gönlüne girsem.sen sadece SENİ SEVİYORUM dermisin...
40
Yaz İlkbahar sona erdi Geldi Yaz Mevsimi Sıcaklar başladı Ağaçlar Meyve verdi Okullar tatil oldu Yorulan zihinler Bu mevsimde Dinlenmeye geçti,dinlendi Çiftçi tarlasında Mahsulü ile meşkul Karıncalar Ağustos Böcekleri Dışarıda bu mevsimde Güneş tam tepemizde Bize gülümsüyor Dünyamızı iyice Isıttı bu mevsimde Güneş Kış,İlkbahar,Yaz,Sonbahar Hepsinin kendine göre güzelliği var Yaz mevsimide bir başka güzel Isıtır Dünyamızı bu mevsim Yaz. 05.11.2000 Kırıkhan/Hatay
61
Ben Yüreğimden oluk gibi akarken sözcükler Nedense kalemime gelince birden kesildiler Korku bu olsa gerek cesaret gerek Doğru veya yanlış bir şeyler eklemek Dümeninde benim olduğum bir gemide Çılgın dalgalarla boğuşmak gibi Kağıt kalem ve ben... İçimde çılgın dalgalar Kalemim dümen Oysa ben!
43
İzciliğe Çağrı Hey, dostum bir bak bana Bekliyoruz seni de bizim obaya İzci ol, katıl sen de aramıza Sen de mutluluğu yaşa doya doyaİncileriz biz inanırız Tanrı’ya Dünyayyı, bedenimizi korumaya söz verdik ona Hiçbir zararlı yaklaşamaz yanımıza Tüm dünyayla barışığız pabuç bırakmayız savaşaYardımcıyız gence, hastaya, yaşlıya Yürekten bağlıyız bu cennet vatana Katıl aramıza layık ol Ata’na Sen uyma yan gelip de yatanaİzciyiz dürüsttüz kızarız sahtekara Kendimizi adadık insanlık onuruna Daima uyanığız katlanamayız saflığa İzci uyanıktır basmaz yaş tahtayaLiderim, obam hepimiz izciyiz Bu ülke için can bile veririz Şeref, dürüstlük, insan sevgisi ilkemiz Gel, katıl aramıza yayılsın töremiz29 Ekim 2008
99
Aşk Var aşk var orada bir yerlerde teline sıkışmış bir notada -sazların- çeşmelerdeki yosun yansımasında gecelerin yıldız kaymalarında saklı sadece hatırlanan anlarında değil kırılmış binlerce sırça kalplerde -aşk var-aşk var gemilerin direklerinde savruk yol hikayelerinde sıcak, demli bir çayda -aşk var-süreyyasında aşk var gökyüzünün tubasında cennetin ve ezgisinde tüm şarkıların kuşların sebepsiz cıvıltılarında kuytuda inmek zorunda kalan yolcularda mendireklerde balık tutan balıkçılarda ağlamayı unutan tüm gözlerde -aşk var-hiç bitmeyecek sanılan şarkıların tükenmiş sözleri kömüre çalmış gözlerin bıkkınlığı yahut yıldızımın artık yerinde olmayışı… sindirilmişliğim… biliyorum aşk var…
86
Sevgi Pınarı Derler ki tok acın halinden anlamazmış Ya sevgi açlığı, onun ölçüsü nedir acaba? Sevgiye aç çocuğun midesi doysa ne yazar Anne Baba sevgisi olacak, dost akraba sevgisiKalbin gıdası sevgidir, saf ve temiz sevgi Sevgi yoksa kalp doymuyor asla, hep aç Sevginin yerini alamaz hiçbir şey, ama hiçbir şey Sevgi, sevgi ile beslenir, doyar ancak sevgiyleSevgi ailede, sevgi okulda, sevgi toplumda Karşılıksız, menfaatsiz, sonuna kadar sevgi Gönülden akıveren, kalpten sızıveren duygu Sevgi duygu selidir, zararsız akıp giden bir nehir Yaşayana sevgi, ölene sevgi, kalana sevgi Yaratandan dolayı yaratılana sevgi, âleme sevgi İnsana sevgi, canlıya sevgi, toprağa sevgi Bırakıver kendini, sevgi içinde yüz, sevgiSevgi pınarı akmalı her evin önünden Şırıl şırıl, berrak,serin içmeye hazır Bakanın kendisini gördüğü ayna Sevgi yansıtan her yöne, her insana
124
....Barış** Bir çocuk doğdu..minicik elleri,gözleri..ağlayıp geliyor dünyaya..evren bu kadar sorun içinde kıvranırken,gökyüzü yeryüzü değişirken,yine binbir umutla adı Barış konuldu..Kimbilir onu neler bekliyor..çareleri bulması için geleceği yeni düzenlerle kurtarması için gençliğe bir can daha doğdu..hayırlı olsun dünyaya iyi ki doğdun Barış diyelim..Diyelim ki ellerin uzansın barış getirsin dünyaya,gözlerin umutla parlasın ışıl ışıl...hiçbir çocuk,ana ağlamasın barış içinde kaynaşsın...
56
Heyhat bir feryat buluğunda terkettim avuçlarını yangınına aşık şehirlerde köhnerken ağır aksak duyubiliyordum küllerimden doğacak griliğimi bir feryat buluğunda çıktı kılıcım kınındankanayan yağmurlarıyla bir göktü içtiğim gidiyordu bir bulut ve ağlıyordu kendiliğinden bir çetrefil soru gibi bakıyorken hayata kanayan yağmurlarıyla sendin gittiğimbütün kötü alışkanlıklarımı bıraktım heyhattayım gecenin karanlığında tanımadığım seslerle teşne bütün kötü alışkanlıklarımı duvarıma astım kendime bir yağmur bulamadığıma yanmaktayım
61
Sevgiler Kaçmak yok derinliklerinden gözbebeklerinin Yüzünde dingin koyların sessizliği Koşarsın uçarcasına doruklarına doyumsuzluğun Sevgi kokulu barış güvercinleri kanatlanır yüreğinden Tüm sevgilere, tüm insanlara ve yaşanacak aşklara
26
Biri Var ki Çiçeklerden... Her çiçek güzeldir elbet. “Allah özene bezene yaratmış”derler ya hani,işte öyledir çiçekler.Allah her birini özenle yaratmış,dünyayı güzelleştirmekle görevlendirmiştir. “Bu çürümüş kemiklere kim can verecek? ”inkârının ve yoktan var oluşun en açık göstergesidir,her karakışta çıplak kalan ağaçların her baharda yeniden canlanması,rengarenk süslenmesi.İşte peygamber efendimiz de böyle bir karakıştan sonra,bu güzeller güzeli Nisan ayında dünyaya gelmiştir; dünyayı güzelleştirmekle görevlendirilen bahar çiçekleri misali.Ama “gül”farkıyla.Dedim ya başta,her çiçek güzeldir dünyada.Ama güller,bir başka güzeldir.İç içe geçmiş o güzel yaprakların her biri,o mübarek insanda bütün o güzel huyların ve davranışların bir araya toplandığının göstergesidir bence.Ne kadar güzel geliyor değil mi düşününce? Görünüşüyle,kokusuyla,kısacası her şeyiyle farklıdır gül diğer çiçeklerden.Peygamberimiz de öyledir işte.Biz Hz.Muhammed’in ümmetiyiz,her İlahi dini,her peygamberi severiz elbet; her çiçeği sevdiğimiz gibi.Ama iyi biliriz güllerin kıymetini,güzelliğini.İşte bu yüzden belki de,şaşmamak gerek peygamberimizin en sevdiği çiçeğin “gül”oluşuna.Ve tabi simgesinin de.Ne der Su Kasidesi’nde “O’nun bir gül olduğunu ve bin tane gül bahçesine gül verilse onun gibi bir gül daha açılmayacağını”anlatmak için Fuzûli, Suya versün bağban gülzari zahmet çekmesün Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzare su Bu sözden sonra,biliyorum ki her şey boş söyleyeceğim,ama yine de söyleyeceğim.Belki Fuzûli gibi bir Su Kasidesi yazamayacağım.Belki de Süleyman Çelebi gibi bir Mevlid daha,farkını anlatmak için.Ama söyleyeceğim kendimce bir şeyler.Ve şükür edeceğim her zaman yaptığım gibi Yüce Allah’a,bir kez daha.Bana bu güzel peygamberin ümmetinden olmayı nasip ettiği ve her zaman şükredecek aklı verdiği için…
228
Aşk yakıyor Gözlerdeki kıvılcımla başlıyor Sonra tüm bedeni sarıyor Tutuşturup alev alev yakıyor Aşk yakıyor aşk acıtıyorAteş olur düşer yüreğine Yakar derinden derine İpotek koymuştur kalbine Aşk yakıyor aşk acıtıyorSızlatır ciğer başları Döktürüyor göz yaşları Eritir dağları taşları Aşk yakıyor aşk acıtıyorUmursamaz dengi dengine Bakmaz tenine rengine Esir ediyor kendine Aşk yakıyor aşk acıtıyor Hayata kahretirip küstürüyor Kaderine isyan etiriyor Çok büyük acılar çektiriyor Aşk yakıyor aşk acıtıyorSeveni sabırsız ediyor Kimse söz dinletemiyor Düşürür çöllere deli ediyor Aşk yakıyor aşk acıtıyorKul tekin aşk güzel diyor Tadanları sarhoş ediyor O demden herkes içiyor Aşk yakıyor aşk acıtıyor14 04 2015
98
Sona Doğru Yüreğimde yılların küllendirdiği Sevda silüetleri Göğsümdeki bıçak izlerini saymazsak bir de üç krizin izleri kaldı Bana hatıra yıllardan Baharını yaşamadığımız Yazların hazana dönüş noktasındayız Kahverengi, kırmızı, turuncu ve Sarıya çalan Keklik deresi yaprakları gibi Gruba inen güneş misali Yol almaktayız sessizce Sona doğru.......
45
G ö z ü n a y d ı n Isparta ilinde evlat okuyor, Gülay Erçin hanım yola bakıyor, Hanenin içinde güller kokuyor, Yavruya kavuştun gözünüzaydın.Oğulun yanında,kızın yanında, Rahatlama oldu damar,kanında, İlerleme arttı şeref şanında, Yavruya kavuştun gözünüzaydın.Onbeş tatil uzun bir ay kalacak, Herbiri ayrıca sevgi salacak, Yataklar,yastıklar,yorgan dolacak, Yavruya kavuştun gözünüzaydın.Allah'ım korusun nazar deymesin, Zalime,namerde boyun eymesin, Hakkıyla çalışsın yokluk görmesin, Yavruya kavuştun gözünüzaydın.Gizli kamerayla bakıp görseydim, Süprizler yaparak bende girseydim, Zeki'den hediye çiçek verseydim, Yavruya kavuştun gözünüzaydın.18-1-2010
79
Geliyor Geliyor Geliyor GeliyorMavi mavi mas mavi Altın sarısı sırma saçlı Uzun boylu selvi soylu Samsun dan bir güneş doğar gibi Mustafa Kemal Atatürk Geliyor geliyor Oy anam oy oy19/ Mayıs 'ta gencim 30/Ağustos Zaferim 29/ Ekimde Cumhuriyet'tim 23/ Nisan da çocuğum ben19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Paşanın İstanbul’dan Bandırma vapuru ile Milli mücadeleyi başlatmak için Samsun’a geldiği gündür Gümbür gümbür geliyor Oy anam oy oy19/ Mayısta Türkiye Cumhuriyetinin ve Atatürk'ün doğum günüdür Babası Alirız a efendiden Anaların anası hasların hası Zübeyde hanım dan Doğma oğulları mas mavi gözlü sarı saçlı Mustafa sı Bir güneş gibi doğdu ve dünyaya geldi Geliyor geliyor Mustafa Kemal Atatürk geliyor Oy anam oy oyUlusal Egemenliğin,özgürlük Ateşinin yakıldığı gündür. 19/ Mayısta Türkiye Cumhuriyetinin ve Atatürk'ün doğum günüdür,ulusal Egemenliğin,özgürlük .Ateşinin yakıldığı gündür.Mustafa kemal ve arkadaşlarının sayesinde mücadele sonucu Nice güzel bayramlar bahşetmiştir, Bu değerleri kaybetmeden diğer kuşaklara aktarmak Bilinçli her vatandaş demeli'ki ey Atam bu günü ve diğer Bayramları bahşettiğin gündür. Ülkemin'de doğum günüdür Oy anam oy oy geliyor geliyorMustafa Kemal Atatürk geliyor Uyan uyan ey gençlik uyanma günüdür çünkü bugün Bayram 19 / Mayıs Samsundan Bandırmadan bir Güneş doğdu Hep coşku içinde kutlanmalı Ve bu değerleri hep yaşayıp yaşatacağız ve Cumhuriyet Nesline kutlu olsun.Tek ülke olarak sadece Türkiye'm de Atamın bahşettiği 19/ Mayıs spor ve gençlik bayramı var Nice güzellikler den,miraslar dan ve devrimlerden bir gün daha Yaşamanın sevincini iliklerimize kadar hissetmenin onuruyla 30/Ağustos Zaferim Başkomutanlık Meydan Muharebesi zaferinin ardından kutlanan ulusal bayramdır. 29/ Ekim güven sevinç hareket günüdür Türk milleti gelecek nesiller bunu unutmamalıdır. 23/ Nisan ben çocuğum sadece benim Ülkemde var sevinç neşe Mutlulukların en güzeli (23) Nisan da Atamın çocuk bayramı olarak Olarak miras bıraktığı en güzel armağan ve değerlerden biridir İyi'ki bu ülkenin çocuğuyum Oy anam oy oyÇünkü ben Mustafa Kemal Atatürk'ün Emanetlerinin bekçisiyim. .Atamızın da dediği gibi bütün umudumuz gençliktir. Güzel,Ülkemin güzel gençleri bu Ülke bizim hepimizin Bu bayramlar siz geleceğin gençlerine armağan Atamdan Geliyor geliyor masmavi altın sarısı saçları ile uzun boylu Selvi soylu Şahlanmış kır atıyla bir aslanların aslanı Babayiğitler babayiğidi geliyor ey gençlik uyanda gör Mustafa Kemal Atatürk geliyor Oy anam oy oyNice bayramlara... Tüm gençler in ve tüm dünyadaki genç ve insanlarımızın 19/ Mayıs Spor ve gençlik bayramını kutlar aynı zamanda somada Yitirdiğimiz geçlerimizin ve şehitlerimizin de 19/mayıs,spor gençlik Bayramını kutlar,saygı ile anarım..Tarih=19=05=2015= Saat=01=20=İZMİR=Gül Keleş= * Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir. * BU ŞİİRİ VE ESERİ YAZAN GÜL KELEŞ ..VE MİRAS CILARINA AİTTİR..(Bir eseri paylaşırken yazar ismini silmek hem kul hakkına girer hem de kanuni cezası var dır.Karek ter'li İnsanlar Paylaşım Yaparken Yazarın Adını Silmezler, Bu yazıyı Aynen Paylaşırlar. UNUTMAYIN Kİ bir eseri güzelleştiren de yazarının adıdır. Para yada hapis cezası ile karşı karşıya kalmamak için lütfen özen gösteriniz..GÜL KELEŞ...
452
Sevgi tartışılmaz yaşanır Sevgiyi tartışmak yersiz Sevgi gönülde açan bir filiz Yeşerip büyüyen Etrafımızı çevreleyen kocaman bir deniz Sevgiyi tartışmak yersiz Sevgi yüzümüzde açan bir gülücük Kahkahaya dönüşen Dünyamızı aydınlatan kocaman bir ışık Sevgiyi tartışmak yersiz Sevgi hissetmenin,hissettirmenin ta kendisi Tam bunaldım derken Baharda esen tatlı bir esinti Sevgiyi tartışmak yersiz Sevgi, duyamayanın,işitemeyenin sanki sesi İnsanın kendinde başlamalı Sevginin adresi insanın kendisi Sevgiyi tartışmak yersiz Sevgi bir yaşam şekli Ağlayan bir çocuğun şefkati Aç insanın ekmeği Sevgi bastırılmamalı... Sevgi emek ister,sevgi fedakarlık ister Sevgi sadece konuşulmamalı Sevgi sonuna kadar yaşanmalı...
90
Beyaz Atlı Prensim Ben (1148) Aşkı bilmez nazlı kızlar Beyaz atlı prensim ben Mavi-yeşil gözlü kızlar Beyaz atlı prensim benÇıkın benim yollarıma Muhtaçsınız ellerime Haydi gelin kollarıma Beyaz atlı prensim benAnnenizden alın izin Gelip benim ile gezin Hayaliniz benim sizin Beyaz atlı prensim benFerhat ile Mecnun ile Yarışırım korkmam bile Başımdaki tacım ile Beyaz atlı prensim ben(28.06.1999/İstanbul)
57
Yağmur,sen ve ben Bu gece kararmış gökyüzü sanki içimdeki sevda misali Yağmur havası var,hem gökyüzünde hem de gözlerimde Benim gibi gökyüzüde kızmış,yoksa öfkeyle çakmazdı şimşeklerini Yağmur,sen ve ben var sanki kainatın her yerindeYağmur kokusu girdi mi genzime,gözlerimde bir drama filmi oynar sanki Yağmurlu bir havada aşık olmuştuk,damlalarla ayrılmıştı ellerimiz Ne vakit bir damla gökyüzünden intihara kalkışsa bir ağlama sarsar benliğimi Toprağa düşen ölü yağmur damlalarına bıraktık,sevdamızı bizNe durursun gökyüzüne hakim yağmur,yağsana başıma suskun durma Ben gözyaşımla sen damlalarınla yarışırcasına ıslatalım aşkı,sevdayı Bakalım bu gece hangimiz galip çıkacak bu anlamsız yarışta Bakalım hangimiz önce pes edecek gözyaşları mı yoksa damlalar mı Yağmur bak sen bir yağmaya başla başlayacak benim beddualarım Önce yüce dağların zirvesine çıkacak sonra oturacak vefasızların yüreğine Korkma senin damlalarınla dinmez fırtınam,sönmez yangınlarım Ama sen üzülme yağmur,sığacak fırtınam,yangınım bedenim gibi kefeneSanki yağınca yağmur bütün acılarım damlalar halinde dağılacak yeryüzüne Kurumuş yüreğim sanki birden yeşeriverecek o serin damlalarınla Hadi yağ artık,açtım avuçlarımla,yüreğimi,düş artık yüzüme Bu gece bir tek duam var Allah’tan yağmur yağsın yeter banaGözlerim beklerken yağmuru sabaha karşı uyuyakalmış Yağmur yağmasını istedim,nasipte rüyamda seni görmek varmış Uyandığımda içimi bir korku,etrafı toprak kokusu sarmış Yağmur ben uyuduğumda sabaha karşı yağmışSENİN BANA HARAM OLDUĞUN GİBİ YAĞMURLA AĞLAMAKTA BANA HARAMMIŞ Murat CEYLAN
200
Otuz Beş Yolun ortasında durmuş Orta boylu bel otuz beş Saçları gerdana vurmuş Zülfündeki tel otuz beşKaldırıp baktı başını Kalem sandım ben kaşını Sormadan bildim yaşını Elindeki gül otuz beşDoğrulup baktım serine Bıçak saplandı derine Ben yaşlanayım yerine Sen hep böyle kal otuz beşKara’yım düşündüm dünü Aşk ile eğirdim yünü Bugün dostun doğum günü Ömür yarı, yıl otuz beş
59
Milli Askim Milli askim sensin benim, ey kirmizi beyazim! Nasil geldik finale biz, attigimiz gollerle. Son saniye dediler bizi begenmediler, yedikce golleri, ahlar oflar cektiler Girmesekte eu ya, topragina basmisiz, Yüzlerce milllet toplanmis, Türkiye gol bagirmisiz, Kayip etsekte ne cikar, biz sevgiyi kazanmisiz, Serefimizlekayip edip, sakince ayrilmisiz Türkiye gol gol gol, Türkiye gol gol gol
55
Kırmızı Kaşkol ''üsküdar'' Kırmızı Kaşkol' ÜsküdarSenin kırmızı bir kaşkolun vardı. benim Beyazıt'tan aldığım sahte deri montum. ve biz ne zaman Üsküdar'a gitsekmuhtaçtık birbirimize.Uzunca bir deniz yolundan geçerdik Üsküdar'a. İskeleye ilk adımı sen atardın ardındanannesinin elini bırakmayan çocuk misali ben. Kopamazdım ki senden annem gibi sevmiyordun belki ama annem kadar seviliyordun... Vapur'da martıları izlerdik.Adeta gökyüzüyle sevişiyorlardı. Herkes Simit atıyordu,biz kıskandırırcasına ''aşk'' atıyorduk. Herkesden farklıydık. ''herkez''dik biz... Bir vapur çığlığı kesiyordu sevişmelerimizi. Biz ne zaman Üsküdar'a gitsek yağmur yağardı... hep hazırlıksızdık her zaman ıslanmaya mahkûmduk. Pollyanna sürtüğü bok yesin,yetmiyorduk işte birbirimize! Islanırdık Üsküdar'da.Islanan ellerin içimi yakardı,serin bir ateş misaliydi avuçların. Benim sahte deri montum vardı. senin Kırmızı Kaşkol'un. Siper ederdik birbirimize yapmacık aksesuarlarımızı. kokunu koklayamazdım ki incecik boynundan. ama, Kırmızı Kaşkol ''sen'' kokardı. yağmur bitmesin diye dua ederdim...
126
Anahtar Kaybettiğin Yerde İnsanlık var olduğundan beri; sayısız, başarılı komutan, mucit, sanatçı, mimar, filozof ve daha birçok meslek dalından kimseler yetiştirmiştir. Tarihe geçmiş büyük komutanların yaptıkları büyük ve kanlı savaşlar aslında bir arayışın sonucudur, belki de bilmeyerek aslında bir şeyler aramışlardır, milyonlarca insanın gerçekleştirdiği tarihin akışını değiştiren büyük kavimler göçü, büyük mucitlerin kusursuz icatları, tarihe misafirlik etmiş her bir sanatçının bıraktığı ölümsüz eserler, yaptıkları yüzyılları aşan mimari yapılarla dönemin mimarları ya da insanlığın gelişmesinde gözden kaçamayacak ölçüde öneme sahip diyalektik üstadı filozoflar, hepsi bir arayışın sonucu varmıştır tarihin onları topladığı mahalleye…Her gelen nesil bir önceki neslin bıraktığı ayak izini takip ederken Kimi zaman da kendine anlamsız gelen bazı ayrıntıları atlamış Ve bunun sonucunda yanlış taraflara yönlenmiştir, Kaderini ararken, insani hatalar yapmış Ve yanlış yerde aramıştır kaderinin anahtarını.Peki, sadece kan dökmek miydi tarihe adı geçen komutanların yaptıkları büyük savaşların sebebi, yoksa insan nefsinin dayatması bir çeşit üstünlük kurma egosu mu? Neydi Büyük İskender’i doğduğu coğrafyadan binlerce kilometre uzakta olan Hindistan’a getirten sebep, Ya da kavimlerin kaderini değiştiren o büyük göçün sebebi neydi tam olarak; tarihi atıklarımızı bir kenara bırakırsak? Edison neden buldu ampulü kitap okuma merakı yoksa, Newton, canı elma çektiğinden mi fark etti yer çekimini, Archimeth başka ülkeleri gezip görme merakından ve gemi yapma hobisinden mi buldu suyun kaldırma kuvvetini, Betthoven, doğuştan apsolit olduğundan mı sağır olmayı seçip, En iyi bestelerini bu dönemde kazandırdı insanlığa Ya da O’na bu halde iken bile eşsiz besteler yaptıran neydi? Mimar Sinan Padişah’tan korktuğundan mı yapmıştı Selimiye Camisi Ve benzeri eserlerini,Sokrates kendini kanıtlama merakından mı yazmıştı Devlet’i, Aristo bugün bile O’ndan bahsedelim diye mi yetiştirdi onca öğrenciyi; Yoksa doğru bildiklerini anlatmasından dolayı mı Tarih adını bugüne taşıyarak O’nu ödüllendirdi? Picasso ne diye yaptı o kusursuz resimleri, Soğuk Fransız gecelerinde soğuktan ölmemek için severek yapıp, mecburiyetten yaktığı tabloları kafaya takıp mı delirdi; O, deli değildi de bizim aklımızla buluşmamız mı biraz gecikti? Mevlana; öldüğünde, babasının tabutu önünde ayağı kalksın diye mi yazdı mesneviyi, Yunus, sadece şiir söyleyebilmek için mi buldu Taptuk Emre’yi? Yapılan her şey bu kadar basit olabilir miydi? Ya da her geçen yıl artan savaş veya farklı nedenlerle insanlığa peydahlanan kıyım, yine insanın karışan kafasının sebebi miydi? İnsan, neden kendini anlamaktan vazgeçti? Neydi bizden öncekilerin arayışının sebebi, insanın kendi ruhuna kavuşma isteği mi? Zira insanlık aslında yüzyıllar boyu kendi içine varmak için seyahat etti, Kabuk değiştirerek farklı yüzlerde macerasına devam etti, Bazen gözden kaçırdı var olma sebebini ve farklı yönlere gitti, İnsanlık aslında anahtarı kafasının karışık olduğu o zamanlarda kaybetti, Aslında her birinde doğuştan var olan anahtarın izini Ve böylece her nesil anahtarı yanlış yerlerde aradığından bir türlü sonuçlandıramadı İçsel seyahatini; Sadece kendini aradı insan, ilk günden bu yana, Saniyelik bir yolculuk için yüzyılları kat etti, Oysa aradığı şey, yani anahtar O’nun içinde, kaybettiği yerdeydi… 29 Kasım 2008 İstanbul
456
Sevgi 2 Sevgi; Özlemdir, hasrettir, sevdadır Rüzgarın çiçekleri, gül yapraklarını okşamasıdırSevgi; Gözyaşıdır, ağıttır, gazeldir, şiirdir Yüreğin en derin kaynaklarından kopup gelen fırtınadırSevgi; Aşıkın maşukta, Maşukun aşıkta yok olmasıdırSevgi; Aşıkın kendisini maşukta bulmasıdırSevgi; Düşünceleri karıştırmaksızın Kâr, zarar ayrımı yapmadan Sevgilinin menfaatlerini gözetmektirSevgi; Patladı mı püskürtüğü lavlarla Dokunduğunu yakan bir volkandırSevgi; Fedakarlıktır, merhamettir Sevgiliyi kaybetme korkusudurSevgi; Yağmurun toprağa yağması Güneşin dünyayı kucaklamasıdırSevgi; Yaratanın yaratılana rahmeti, merhametidir Resûlün ümmetine şefaat gözyaşlarıdırSevgi; Kulun yaratanda yok olması Sevdiğini Allah için sevmesidir© Seyyid Burhaneddin Kekeç
79
Burnaz Buranın adı akdeniz Plajımızın ismi burnaz Kızlar burada çok yapar naz Akşam olunca bir şeyleri kalmazDünyada yok buradaki kumsal İnsanlar giyerler hep al al Uzan yat güneşini bol al Ne hoş olur birde bulursan sal
36
Mahtum Kulu Hayatı:Mahtumkulu Firâkî, Türkmen klâsik edebiyatının yapılanmasına önderlik eden, doğu edebiyatının yayılıp gelişmesine katkısı olan, yeri zor doldurulacak bir sanatçıdır. Mahtumkulu, 18. yüzyılda yaşamış, Türkmen yazı dilinin temelini atmıştır. O, halkının özgürlüğünü, bağımsızlığını arzu etmiş, halkın sevgisini kazanmış bir şairdir. Mahtumkulu şiirlerinde “Firâkî”, mahlasını kullanmıştır. Mahtumkulu, 1733 yılında Etrek nehrinin boyunda yerleşen “Hacıgovşan” denilen köyde doğmuş, hayatının çoğunu Etrek, Gürgen civarlarında geçirmiştir. Türkmenlerin “Göklen” boyunun “Gerkez” aşiretindendir. Mahtumkulu’nun yetişmesinde babası Devlet Memmet Azadî’nin büyük emeği vardır. Devlet Memmet Azadî (1700-1760) de döneminin ünlü, dünyevî ve dinî bilgilerini, Arapça, Farsça, Çağatayca ve Türk dillerini çok iyi bilen mutasavvıf, âlim ve şairdir. Mahtumkulu ilk derslerini babasından almıştır. Babasından ve köy okulunda Niyaz Salih adlı molladan ilk dersleri aldıktan sonra, Halaç’taki İdris Baba Medresesinde öğrenim görmüştür. Öğrenimine Buhara’daki Kökeldaş Medresesinde devam etmiştir. Daha sonra Hive’deki Şirgazi Han Medresesinde üç yıl öğrenim görerek temel eğitimini almıştır. Mahtumkulu, Türkmenistan’ın doğusundan batısına, sonra Afganistan’a seyahat etmiş, oradan Hindistan’a geçmiş ve orada altı ay kaldıktan sonra Kâbil üzerinden Özbekistan’a Margelan, Semerkent şehirlerine seyahat etmiş, Türkistan şehrinde bulunup Hoca Ahmet Yesevî’nin müderrisleriyle görüşmüş, Buhara’ya gelmiş, sonra Hive şehrine gitmiştir. Nizamî, Nesimî, Fuzulî ve Nevaî gibi üstadları okuyarak bilgisini arttırmıştır. Geçimini gümüş ustalığı ile sağlamış ustalığıyla ünlenmiştir.Mahtumkulu, şiir yazmaya genç yaşlarında başlamış, ilham kaynağını, halkın yaşam zorluklarından almış, yaklaşık 700 şiiri günümüze ulaşmıştır. Şairin işlediği konuları; vatan sevgisi, birlik- beraberlik, Türkmenlerin birleşmeleri, sosyal dengesizlik, öğütleri, aşk ve tasavvufla ilgili konular, mertlik, namertlik, kahramanlık, insanı sevme, dostluk vd. olarak sıralayabiliriz. Mahtumkulu’nun şiirlerinde Türkmenlerde ahlak anlayışının, sabır, şükür, tevekkül, mertlik, doğruluk gibi yüce değerlerin, azimli, kararlı olarak çalışmanın gerekliliğini tasa ile işin bitirilemeyeceğinin işlendiğini görüyoruz. Mahtumkulu’nun dili, yaşadığı dönemin halk dildir. Mahtumkulu’nun edebî kişiliğinin oluşmasında tasavvufun derin etkisi olmuştur. Ahmet Yesevî’yi üstad kabul etmiş, kendisinden önceki mutasavvıflardan yararlanarak yeni yorum ve yöntemlerle şekillendirdiği sufistik çizgiyi devam ettirmiş, geliştirerek günümüze önemli bir edebî-manevî miras bırakmıştır.Mahtumkulu’nun divanında yaşadığı dönemin derin sosyo-kültürel izleri vardır. 18. yüzyıl, Türkistan’da Mahtumkulu şiirlerinin yüzyılıdır. Türkmen halkı 18. yüzyılda yaşadığı sıkıntılara rağmen kültür hayatındaki verimliliğini kaybetmemiştir. Köroğlu, Şahsenem-Garip, Leyla ile Mecnun, Tahir ile Zühre, Dede Korkut gibi halk destanları sosyal ve kültürel hayatı olumsuz olarak etkileyen bütün olaylara rağmen dilin ve edebiyatın canlı kalmasını sağlamıştır. Mahtumkulu, Türkmenleri her fırsatta birlik ve beraberliğe davet etmiştir.Mahtumkulu, halka yararlı olacak pek çok öğüt şiirini, atasözlerindeki edayla yazmıştır. Vefa, yiğitlik, tok gözlülük, cömertlik gibi yüksek ahlâkî değerleri telkin etmiştir. Mahtumkulu, bazen halkın öncüsü, bazen de savunucusudur. Mahtumkulu, halkın uğradığı her türlü haksızlığı, zulmü, yoksulluk, kıtlık ve hastalıktan duyduğu acıları ve şikayetlerini şiirlerinde yansıtır. Bunlar kamuoyunun görüşlerinin bir tür yansımasıdır.Şairliğinin yanında*mutasavvıf*ve*düşünür*de olan Firakî, 1797 yılında yaşamını yitirdi. Mezarı, İran'ın kuzeybatısındaki Aktokay köyünde bulunmaktadır ve İran hükûmeti tarafından anıt mezara dönüştürülmüştür. *** KALMIŞIMCahilliğin cuşı çıktı başımdan, Ben ol cuştan hali bolup kalmışım. Bir gama ulaştım gittim huşumdan, Bu dert ile dolu bolup kalmışım.Başım yüz heveste gönlüm coşkunda, Girdaba düşmüşüm deli taşkında, Necd dağında gezen Mecnun aşkında, Yanar odlu Leyla bolup kalmışım.Yiğitlik faslını kışa yetirdim, Kamillik kiştisin derya batırdım. Büyük fikre kaldım aklım yitirdim, Diri iken, ölü bolup kalmışım.Bu dünyayı göçüp baran göç bildim, İşini bet andım, özün puç bildim, Önün oyun gördüm, sonun hiç bildim El içinde deli bolup kalmışım.Mahtumkulu faş eylegil sözünü, Felek muştı hak etmeyen gözünü, Bu vakte dek yaş bilirdin özünü, İmdi gör, bak, ulu bolup kalmışım. *** Ziyan EylediKaygıyla gamla aziz ömrüm soldurup Kötü felek azap, ziyan eyledi. Yazan kitaplarımı sele kaptırıp Gözlerimin önünde, beni giryan eyledi.Gaflette düşman aldı taşımızı Dağıttı her yana akranlarımızı. Beş yılda bir kitap eden işimiz Kızılbaşlar alıp, viran eyledi.Bir nice kolu bağlı kul oldu, Niceleri önünde sararıp soldu. Kime ne verdiyse fazlasını aldı, Herkese belli bir fiyat eyledi.Kötü felek acımasız, bana bildirdi Ağlamaktan gül yüzümü soldurdu. El yazması kitabımı sele kaptırdı Düşmanımı ceyhun, derya eyledi.Nicesi dünyada kaldı bir kişi, Nicenin ağzını doldurmaz aşı. Nicenin matemden kurtulmaz başı. Gece gündüz feryat figan eyledi.Yakar kötü feleğin cebri cefası Yalandır, inanmayın, ahdi vefası. Mahtumkulu, yok bu sözün hatası Felek boyumu posumu eğri eyledi.(Mahtum Kulukaynak: Prof. Dr. Erman Artun - Şair Mahtumkulu’nun Şiirlerinde Sanat, Estetik ve Üslup(Makale)
658
Umut işler atom reaktörleri işler yapma aylar doğar güneş doğarken ve güneş doğarken çöp kamyonları ölüleri toplar kaldırımlardan işsiz ölüleri aç ölüleriişler atom reaktörleri işler yapma aylar geçer güneş doğarken ve güneş doğarken köylü aile erkek kadın eşek ve karasaban saban koşulu eşekle kadın toprağı sürerler toprak bir avuçişler atom reaktörleri işler yapma aylar geçer güneş doğarken ve güneş doğarken ölür bir çocuk ölür bir japon çocuğu hiroşima'da on iki yaşında ve numaralı ve ne boğmacadan ne menenjitten ölür bin dokuzyüz elli sekiz de ölür bir japon çocuğu hiroşima'da dokuzyüz kırkbeş te doğduğu içinişler atom reaktörleri işler yapma aylar geç....................
100
Tekerrür Saçın nefret tohumlarını saçın Saçın misket bombalarını saçın Süzün acıları anaların gözlerinden Yeni kahramanlar damıtsınlar kendi İmbiklerindenYüz yıl önce de yedi düveldiniz Saçtıktan sonra nefret tohumlarını İşbirlikçilerinizle güzel yurduma Geldiğiniz gibi geri gittinizSaçın nefret tohumlarını saçın Saçın misket bombalarını saçın Sayın petro-dolarları şehitlerin cebinden Yeni destanlar yazsınlar yattıkları yerdenYüz yıl önce bozkırda top-tüfekdiniz Kırk yıl önce cangılda napalmdiniz ya Bu gün de akıllı füzelersiniz çöllerde Dün olduğu gibi bu gün de geldiğiniz gibi Gideceksiniz 31.03.2003
76
O Mavilik Derdi Beni uykudan uyandırır uyandırmaz Dünyanın bütün huyları yüzünde Ben bunlardan birini seviyorum en çok Sana bir nar kesip uzatıyor ya doğa Tutsam tanelerini Sevincin gözyaşları derdim buna.Bir süre ba....................
32